Upload
ersin-tarhan
View
269
Download
13
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Editör: Dr. Mehmet Tunca Yazarlar (Alfabetik sırayla) Dr. Ayşin Bakkaloğlu, Dr. Ayhan Dinç, Dr. Eren Erken, Dr. Yasemin Kabasakal, Dr. Özgür Kasapçopur, Dr. Fatoş Önen, Dr. Huri Özdoğan, Dr. Seza Özen
Citation preview
AİLEVİ
AKDENİZ
ATEŞİ
Editör: Dr. Mehmet Tunca
Yazarlar (Alfabetik sırayla)
Dr. Ayşin Bakkaloğlu, Dr. Ayhan Dinç, Dr. Eren Erken,
Dr. Yasemin Kabasakal, Dr. Özgür Kasapçopur, Dr. Fatoş Önen,
Dr. Huri Özdoğan, Dr. Seza Özen, Dr. Rezzan Topaloğlu, Dr. Mehmet Tunca,
Dr. Fatoş Yalçınkaya, Dr. Engin Yılmaz
1
İÇİNDEKİLER
Sayfa 3: Bu Kitap Hakkında
Sayfa 6: Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığının Tarihçesi
Sayfa 10: Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı Hakkında Genel Bilgiler
Sayfa 38: Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığının Tedavisi
Sayfa 46: Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı ile ilgili web sayfaları
Sayfa 47: Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı Tanısı Alan Bir Çocuğun Ailesine
Verilecek Özet Bilgi
Sayfa 52: Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalarının Anlattıkları (Gerçek Öyküler)
Sayfa 59: Resimler
Sayfa 60: Tablolar
Sayfa 66: Şekiller
Sayfa 67: Kaynaklar
2
BU KİTAP HAKKINDA
“Ailevi Akdeniz ateşi” (AAA) ilginç ve şaşırtıcı özellikleri olan kalıtsal bir
hastalıktır. Küçük yaşlardan başlayarak yüksek ateş ve şiddetli karın ağrısı
atakları birkaç günde kendiliğinden geçmekte, önceden kestirilemeyen bir
süre sonra yinelemektedir. Özellikle Doğu Akdeniz’de yaşayan topluluklarda
görülmesi ayrı bir ilginç özelliğidir; günümüzde pek de iyi geçinemeyen bu
uluslara atalarının ortak olabileceğini anımsatmaktadır. Aslında çok da sık
rastlanan bir hastalık sayılmaz, ülkemizde yaklaşık her 1000 kişiden birinde
görülür ama gerek yüksek ateş gerekse karın ağrısı hemen herkesin
yaşamında defalarca yaşayabileceği hastalık belirtileridir. Hele klasik AAA
tablosu ilk başta akut apandisite öylesine benzer ki, deneyimli bir hekimi bile
kuşkuya düşürebilir. Kitabı okudukça hastalığın bunlar dışında daha ne kadar
farklı ve şaşırtıcı özelliklerinin varolduğunu göreceksiniz.
Göreceli olarak az rastlanan fakat çok sık akla gelmesi gereken AAA hastalığı
Türkiye’de yeterince tanınmıyor. Hastalara doğru tanı ancak senelerce sonra
konabiliyor. Bazen bu gecikmeden dolayı hastalığa ciddi böbrek rahatsızlıkları
eklenebiliyor veya hasta boşuna bir ya da birkaç kez ameliyat ediliyor.
Tedavisi olduğu halde, ilacı hakkındaki yanlış ve eski bilgiler doğru tanı
konmuş hastaların bile sorunlar yaşamasına neden oluyor.
Son yıllarda bu ilginç hastalığın oluş nedenleri anlaşılmaya başladı. AAA
hakkında yapılan araştırmalardan öğrendiklerimiz, çeşitli yangısal hastalıkların
oluşum mekanizmalarını da aydınlatabiliyor. Romatoloji ve immünoloji
konularına ilgi duyanlar için heyecan verici yeni bilgiler elde ediliyor.
Kitabın yazarları konuyu ele alırken hem hekimlerin temel ders kitaplarında
bulunmayan bilgileri edinmelerini hem de hastalığı merak eden (çoğu doğal
3
olarak tıbbi terimlerden uzak) hasta ve hasta yakınlarının sorularını
yanıtlamayı amaçladılar. Bu nedenle ortaya çıkan metin ne sıradan bir “halk
kitabı” ne de ancak uzmanın yararlanacağı mesleki bir kitaptır. Kitabın sonuna
gerçek hastaların yazdıkları kişisel gözlemleri ve her isteyen hekimin çoğaltıp
hastalarına verebileceği kısa bir açıklama yazısı eklenmiştir. “Kaynakça”
bölümünde ise, konuyla ilgili daha ileri araştırmalar yapmak isteyenlerin
yararlanacağı belli başlı bilimsel yazılar yer almaktadır.
İkinci Uluslararası Ailevi Akdeniz Ateşi Konferansı 2000 yılında Türkiye’de
yapılmıştı. Kitabın yazarları konferansta kurulan ve 90 üyesi bulunan “Türkiye
Ailevi Akdeniz Ateşi Çalışma Grubu” içinden gelmektedirler. Yazdıkları, salt
kuramsal bilgileri değil, senelerdir izledikleri binlerce AAA hastasından
edindikleri deneyimleri de yansıtıyor. Ortaya çıkan yazıların hem hastalara
hem de hekimlere yararlı olacağını umuyoruz. Kitabın içinde geçen tarihi
bilgilerin yazılmasında değerli katkıları için Dr. Üstün Çelikler’e teşekkürü bir
borç biliriz.
4
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ
HASTALIĞININ
TARİHÇESİ
5
Ailevi Akdeniz ateşi (AAA) Akdeniz havzasının hastalığıdır. İlk gözlemler
Musevi (Sefarad) ve Ermeni hastalardan gelmiştir, daha sonra Türkler ve
Araplar arasında da saptanmıştır. Bu topluluklar dışında, (örneğin İtalya,
İskandinav ülkeleri, İskoçya, Japonya) AAA’ne nadiren rastlanmaktadır.
Museviler arasında ise özellikle Kuzey Afrika ve Irak Musevilerinde sık, Doğu
Avrupa Musevilerinde seyrektir. Hastalık geninin tarih içindeki olası seyrini
anlamamızı kolaylaştırması için Musevilerin tarihini kısaca gözden geçirmek
yararlı olacaktır.
Mitolojik çağlardan beri Ortadoğu’da yaşamış olan Museviler İÖ 990’da Kral
Davut önderliğinde Birleşik Yahudi Krallığı’nı kurmuşlar fakat bu krallık 70
yıldan kısa sürede bölünerek güneyde Yahuda, kuzeyde İsrail adını almıştır.
İÖ 722’de Yahuda Krallığı Asurlular tarafından dağıtılmış ve böylece “İsrail’in
kayıp 10 kabilesi” söylencesi doğmuştur. Ardından aynı bölge Babilliler’in
egemenliğine girmiştir (1. tapınağın yıkılışı). O dönemde Babil’e sürülen
Museviler bugün Irak’da yaşayan Musevilerin atalarıdır. Bölgenin Pers
egemenliğine geçmesiyle Kudüs’e dönmelerine izin verilen Museviler İÖ 63’de
başlayan Roma döneminin baskılarına karşı gelince tapınakları ikinci defa
yıkılarak çeşitli Roma eyaletlerine sürgüne gönderilmişlerdir (diasporanın
başlangıcı- Yunanca “saçılma, dağılma” demektir). Musevilerin Kuzey Afrika
ve bugünkü İspanya’ya yerleşmeleri bu tarihten sonradır. Roma çağında
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşayan Musevilere, 11. yüzyılda Halife El
Hakim’in islam ülkelerinde yaşayan gayrimüslimlere dinsel baskı yapması
sonucu yeni göçlerle katılanlar olmuştur. 1492’de İspanya’dan kovulan
Musevilerin Osmanlı hükümdarınca kabul edilmeleriyle son büyük göç
6
gerçekleşmiştir. Osmanlı topraklarında Musevilerin en yoğun olarak
bulundukları yerler Selanik, İstanbul, Edirne, Bursa, Çanakkale, İzmir, Aydın,
Muğla, Ankara, Diyarbakır ve Van’dır. Osmanlı Devleti’nin nüfusu 1857’de
21.7 milyon iken Avrupa topraklarında 300.000, Asya topraklarında 350.000
ve Afrika topraklarında 50.000 Musevi yaşamaktaydı. İkinci Dünya Savaşı
öncesi ve sırasında da bir miktar Musevi Türkiye’ye yerleşmiş, 1948’de
bugünkü İsrail devleti kurulduktan sonra ise Türkiye’den İsrail’e göç olmuştur.
Sefarad ve Aşkenazi ayırımı ortaçağda ortaya çıkmıştır: Kültürel kökleri
Babil’e dayanan ve çevresindeki Müslüman-Arap kültürü ile etkileşen
Sefaradlar (İspanya’nın İbranice adı) ve Roma-Filistin geleneğini izleyen
Aşkenaziler (Almanya’nın İbranice adı). Anadolu’da yaşayan Musevilerin
büyük çoğunluğu Sefaraddır.
Tıp literatüründe yayınlanmış ilk hasta 1908’de Janeway ve Mosenthal
tarafından tanımlanan 16 yaşında bir Musevi kızdır. Bu tarihten daha da
gerilere giderek 1629’da Aubrey’in kendi hastalığını tanımlaması ve 1806’da
Heberden’in yayını gösterilebilir. Siegal 1945’de 5 hastanın bulgularını
“benign paroksismal peritonit” adı altında yayınlayarak AAA’nin günümüzde
de geçerliliğini koruyan ilk doğru ve ayrıntılı klinik tanımlamasını yapmıştır.
Yazar hastalığın periton dışında plevra ve sinovyayı da tutabileceğini, olayın
yineleyen akut serositis olabileceğini bildirmiş, ayırıcı tanıda bugün de sıklıkla
adı geçen anjioödem ve Henoch-Schönlein purpurasından söz etmiş ve
etyopatogenezinde allerjinin rolü olabileceğini öne sürmüştür. Siegal kendi
hastalarına ek olarak literatür taramasıyla 5 hasta daha saptamıştır.
7
Yazının yayınlanmasından yaklaşık 18 ay sonra İstanbul’da Abrevaya
Marmaralı “Garip bir karın sendromu” adı altında kendi gözlemlerini Türk Tıp
Cemiyeti Mecmuası’nda yayınlamıştır. Siegal’ın yazısını okuduğunu belirten
yazar, literatürde ilk kez AAA hastalığında “prodrom“ dönemin varlığını ve
hastaların bunu farkettiklerini bildirmekte, hastalığın hemen her zaman
çocukluk veya ilkgençlik yaşlarında başladığını ve ailevi olabileceğini
söylemektedir. Marmaralı’nın konuşmasının sonundaki “hep beraber
çalışalım ve bu sendromu bize ait yapalım” sözü kayda değer.
AAA hastalığında amiloidoz gelişebileceği ilk kez Mamou ve Cattan
tarafından saptanmış ve böylece hastalığın ilk izlenimlerden farklı olarak
öldürücü potansiyeli belirlenmiştir.
AAA hastalığının adı “benign paroksismal peritonit”, “Ermeni hastalığı”,
periodik peritonit” gibi çeşitli önerilerden sonra Heller ve ark.’nın önerisi olan
“familial Mediterranean fever-F.M.F” geniş bir kabul bulmuştur. Daha sonra
Eliakim ve ark.’nın “yineleyen (rekürren) poliserositis” önerisi bilimsel
tanımlamaya daha uygun da olsa F.M.F adı popülaritesini korumuştur.
Siegal’ın yazısından sonraki çeyrek yüzyıl AAA’in özelliklerinin ayrıntılarıyla
tanınması yıllarıdır. Yine bu dönemde hastalığın genetik özellikleri ve
otozomal resesif geçişi saptanmıştır. Aynı dönemde ülkemizden yapılan
yayınlarda da AAA’nin Türkiye için önemi ve yüksek amiloidoz riski
vurgulanmıştır. 1972-74 arasında yapılan gözlem ve çalışmalarla kolşisinin
AAA ataklarını engellediğinin gösterilmesi ve ardından düzenli kolşisin
kullanan hastalarda amiloidoz riskinin pratik olarak ortadan kalktığının
saptanmasıyla büyük bir çığır açılmış oldu. 1992 yılında AAA geninin 16.
8
kromozomun kısa kolunda lokalize olduğunun bulunması ve 1997’de genin
tümüyle deşifre edilerek 5 ayrı mutasyonun varlığının saptanması ve bu
mutasyonların değişik toplumlarda farklı sıklıkta dağılmaları ve amiloidoz
riskiyle olası bağlantıları yaklaşık 50 yıllık gelişmeleri daha da ilginç noktalara
getirdi.
9
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ
HASTALIĞI HAKKINDA
GENEL BİLGİLER
10
“Ailevi Akdeniz ateşi” adı nereden geliyor? Neden “ailevi” denmiş?
Neden “Akdeniz” hastalığı? Sadece ateş mi yapıyor?
Ailevi Akdeniz ateşi, düzensiz aralıklarla yineleyen ve kendiliğinden düzelen
ateş, karın ağrısı (bazen göğüs ve eklem ağrısı) ataklarıyla karakterize bir
hastalıktır. Ataklar ortalama 3-5 haftada bir gelir ve 1-3 gün sürer. Hasta için
gayet sıkıntılı olan bu dönemden sonra tümüyle “sağlıklı” bir dönem başlar,
bazen senelerce sorunsuz seyredebilir. Ailevi Akdeniz ateşinin başlı başına
bir hastalık olduğunun tıp çevrelerinde anlaşılmasından sonra yapılan
gözlemlerle kalıtsal bir hastalık olduğu, daha çok Doğu Akdeniz kökenliler
arasında görüldüğü ve önemli belirtilerinden birinin atak başlangıcında
yükselen ateş olduğu saptandı. Bu tanımın İngilizcesi “familial Mediterranean
fever” ismi kısaltılınca ortaya çıkan “FMF”, (ingilizce okunuşu ef em ef) kolay
hatırlanması ve kulağa hoş gelmesi gibi nedenlerle, çok doğru bir tanımlama
olmadığı halde tıp diline yerleşti. Bu kitapta kısaca AAA olarak anılacaktır,
fakat bazı metinlerde FMF kısaltmasıyla da karşılaşabilirsiniz.
Ailevi Akdeniz ateşi hangi yaşta başlar?
AAA genellikle çocukluk çağında başlayan bir hastalıktır. Farklı etnik gruplar
üzerinde yapılmış çalışmalarda, hastaların %20’sinde ilk 2 yaş, %25-50’sinde
ilk 5 yaş, %50-%75’inde ilk 10 yaş, %90’ında ise ilk 20 yaş içinde hastalığın
başladığı bildirilmiştir.
Ailevi Akdeniz ateşi hastalığının belirti ve bulguları nelerdir?
11
Organizmanın dış ortama tümüyle kapalı olan karın boşluğu, göğüs boşluğu
gibi boşluklarını kaplayan zarlara “seroza” adı verilir. AAA, temelde işte bu
serozaların yangısal ataklarıyla kendini gösteren bir hastalıktır. İnsanda bu
türden 5 zar vardır, AAA hastalığına katılma sıklık sırasına göre şöyle
sıralanabilirler :
1. Periton (karın boşluğunu kaplar)
2. Plevra (göğüs boşluğunu kaplar)
3. Sinovya (eklem boşluğunu kaplar)
4. Perikard (kalbi çevreler)
5. Menenks (beyin ve merkezi sinir sistemini kaplar)
AAA’nde menenjit muhtemelen hiç görülmez.
Ağız boşluğu, idrar kesesi gibi az çok dış ortama açık olan boşluklar ise
“mukoza” ile kaplıdır ve AAA hastalığında bu zarlar sağlıklı kalır.
Hastalar genellikle müphem bir karın “rahatsızlığı”, kırıklık, halsizlik gibi erken
belirtilerle birkaç saat sonra hastalanacaklarını hissederler. İlk kez A.
Marmaralı tarafından saptanan bu “prodrom dönem” konusunda AAA
hastaları nadiren yanılırlar.
ATEŞ:
Atağın en erken belirtilerinden biri üşüme ve titreme ile 38.5-390C’ye yükselen
ateştir, bazen 400C’yi bile bulabilir. Ateş genellikle 12 saat içinde düşer. Bazı
ataklarda ateş olmayabilir. Nadiren ataklar salt ateşle seyreder ve diğer
bulgular bulunmaz, senelerce böyle bir klinik seyir göstermiş birkaç hasta
12
bildirilmiştir. AAA “nedeni bilinmeyen ateş” ayırıcı tanı listelerinde yer alırsa da
bu hastalıkta ateşinin günler ve hele haftalarca sürmeyeceği anımsanmalıdır.
KARIN ZARI İLTİHABI (PERİTONİT):
AAA’nin klasik tablosu akut peritonittir. Prodrom rahatsızlıklardan sonra
sıklıkla karnın sağ alt veya göbeğin üst ksımlarından başlayan ağrı giderek
dayanılması çok güç bir şiddete ulaşır ve çoğu kez bütün karına yayılır. Bu
dönemde hasta genellikle gaz ve dışkı çıkaramaz, bazen kusma da
eklenebilir. Fizik incelemede karına elle bastırınca hissedilen bir direnç
(“defans”), çekince belirginleşen ağrı ( “rebound” duyarlılık), barsak seslerinde
azalma ve hatta kaybolma ile tipik “akut batın” tablosu vardır. Rektal tuşeyle
sağda daha belirgin olmak üzere duyarlılık saptanır. Eşzamanlı olarak düz
karın grafileri çekilirse hava-sıvı düzeyleri gözlenebilir ve kan sayımında
lökositoz ile hastalığın akut apandisitten ayırdedilmesi daha da zorlu hale gelir
(Resim 1). İlk 12-24 saat içinde karın ağrısı yayılarak yerleşirken ateşin
düşmeye başlaması AAA için tipiktir ve cerrahi akut batından
ayırdedilmesinde yararlı olur. Karın ağrısı 1-3 gün sürer, nadiren 1 haftaya
kadar uzar ve çok farklı şiddette olabilir. Hastaların bir kısmında, klinik tablo
düzelmeye başlarken barsak hareketlerinde canlanma ve hatta ishal
gözlenebilir. Peritonit kural olarak hasar bırakmaz fakat bazı hastalarda
defalarca yineleyen atakların karın boşluğu içinde yapışıklıklara ve barsak
düğümlenmesine (bridl ileus) neden olduğu görülmüştür. Aynı mekanizmayla,
kadın hastalarda nadiren yapışıklıklar kısırlığa yol açabilir. Ateşli akut peritonit
AAA’nin en klasik tablosudur ama bazı geniş hasta serilerinde %2-3 hastanın
peritonit ataklarının olmadığı bildirilmiştir.
13
AKCİĞER ZARI İLTİHABI (PLÖREZİ):
Plevral ağrı hastaların yaklaşık %60’ında herhangi bir atak sırasında bulunur.
Tipik yan ağrısı solunumu zorlaştırır, derin nefes almayla artar fakat
stetoskopla dinleyince zarların sürtünmesiyle oluşan ses (frotman) nadiren
duyulur. Plörezi genellikle tek taraflıdır ve sağda görülmesi daha olasıdır,
nadiren iki taraflı da olabilir. Sıklıkla plevra ve periton birarada tutulabilir; üst
karın ağrısının göğüse, plevral ağrının da karına yayılabileceği de
anımsanmalıdır. Seyrek olarak salt ateş ve plöreziden ibaret ataklarla
seyreden AAA hastaları bildirilmiştir. Atak sırasında çekilen akciğer grafisinde
ağrılı taraf alt dış köşesinde küntleşme ve çok az bir sıvı varlığı görülebilir
(Resim 2). Enjektörle sıvı aspirasyonu çoğu kez başarısız olacaktır; alınabilen
sıvının açık sarı ve berrak olduğu, çok sayıda lökositler içerdiği bilidirilmiştir.
Hem hastanın yakınmaları hem de radyolojik bulgular 1-4 gün içinde geçer.
KALB ZARI YANGISAL (PERİKARDİT)
Göğüs ağrılarının seyrek bir nedeni ise plevranın değil de perikardın (kalb
zarının) iltihabıdır. Bu tablo da yine kendiliğinden ve iz bırakmaksızın iyileşir.
Türk hastalarda perikardit %1.4 oranında saptanmıştır.
EKLEM ZARI İLTİHABI (SİNOVİT)
Özellikle bacaklarda büyük eklemlerin bir-ikisini tutan (mono-oligoartrit)
ataklar AAA tablosunun ilginç ve önemli bir özelliğidir (Resim 3). Kalça, dirsek
ve el bileği artriti sık değildir. Küçük eklemlerin ve çene ekleminin tutulması
seyrek görülür. Bu ataklar biraz daha uzun sürer (4-7 gün, bazen 2-3 hafta) ve
14
hasar bırakmaksızın kendiliğinden şifa ile sonlanır. Artrit ataklarının
Musevilerde Ermeni ve Türklere göre daha sık olduğu bildirilmiştir. Genellikle
çocukluk çağında başlar ve hastanın yaşı ilerledikçe görülme olasılığı azalır.
Bazı çocuklarda, karın ağrısı veya göğüs ağrısı olmaksızın, defalarca
yineleyen artirit atakları ile seyretmesi olasıdır; bu hastalarda karın ağrıları 10-
15 yıl sonra başlayabilir. Artrit atakları da gayet düzensiz aralıklarla yineler ve
hastalar çoğu kez ağır egzersizler ve travmaların eklem yakınmalarını
tetiklediğini bildirirler. Etkilenen eklem tipik olarak oldukça şiş ve kızarık
görünümlüdür (Resim 3). Ayak bileğinde oluşan artritlerin % 50'sinde ayak
sırtında ve bilek çevresinde kızarıklık gözlenir (Resim 4). Atak sırasında
çekilen radyolojik grafilerde hızla gelişen bir osteoporoz ve lokal şişlik
saptanır; bu bulgular düzelme döneminde aynı hızla kaybolur.
Artrit atakları nadiren bir eklemden diğerine atlayarak çocukluk çağında
göreceli olarak sık görülen akut eklem romatizmasını (AER) andırabilir. Gezici
artrit AAA için çok atipik bir tablodur, hastaların eşzamanlı olarak AER
geçirmekte olabileceği düşünülmelidir.
Uzamış artrit atağı:
Seyrek olarak, aylarca süren ve eklem hareketlerini ileri derecede kısıtlayan
ağrılı ataklar olabilir. İsrail’de 3000 kadar hastanın 160’ında kronik artrit
bulunmuştur. Uzamış ataklarda eklem tutulumu kısa süreli artrit atağından
farklı değildir. Bu tür ataklar sırasında çevre kaslarda atrofi, radyolojik olarak
da osteoporoz daha belirgin ve tüm ekstremiteyi tutacak kadar yaygın olabilir.
Bazı hastaların atake eklemlerinde erozyonlar belirir; bunlar düzelme
sırasında düzensiz yapıda yeni kemik oluşumuyla iyileşirler ve, ilginç olarak,
kalıcı bir işlevsel bozukluk yoktur. En ağır seyirli atakların bile tam bir
15
düzelme göstermesi ve hasar bırakmaması beklenir ama uzamış ataklarda bu
süre birkaç ay olabilir. Beri yandan, uzamış atakların bir kısmında ve kısa
süreli klasik artrit atakları tanımlayan hastaların %3-5 kadarında geriye
dönüşümsüz değişiklikler ortaya çıkabilir, hatta artroplasti ameliyatı gerekebilir
(Resim 5). Özellikle kalça eklemlerinde cerrahi girişim gerektirecek ölçüde
hasar nadir sayılmaz.
AAA artriti de hastalığın diğer unsurları gibi kolşisin tedavisinden yarar görür.
Buna rağmen hastalarda artralji yakınmaları sıktır. Antiromatizmal ilaçlar,
diğer AAA yakınmalarından farklı olarak, eklem yakınmalarında oldukça
yararlıdır. Çene ekleminin tutulmasında intrartiküler kortizonun da iyi sonuç
verdiği bildirilmiştir.
AAA artritinde alınan eklem sıvısı lökositten zengindir, akışkanlığı azalmıştır,
buna karşılık müsin pıhtısı parçalanmaz (Resim 6).
Artralji (Şişlik olmaksızın ağrılı eklem)
AAA’de görülen artraljinin en önemli özelliği egzersiz ya da yorucu bir
aktiviteden sonra ortaya çıkması ve dinlenme ile gerilemesidir. Söz konusu
artralji özellikle alt ekstremiteye yerleşir, bazen tüm bacağı tutan ağrı tarzında
ortaya çıkabilir ve günlük eylemliliği engelleyecek kadar belirgin olabilir.
BEL AĞRISI VE SERONEGATİF SPONDİLARTROPATİ (SNSA):
AAA hastalarının omurga eklemlerinde romatizmal hastalıkların
(spondilartropati), genel toplumda görülenden daha sık olup olmadığı halen
16
tartışma konusudur. Klasik romatoid artritte saptanan serum antijenleri
spondilartropatilerde bulunmadığı için “seronegatif spondilartropati” denmiştir.
Retrospektif olarak grafileri incelenen hastalarda %14 oranında sakroiliit
bulguları saptanmıştır. İsrail’de 3000 AAA hastasının 18’inde sakroiliitis rapor
edilmiştir. Araştırmacılar bu oranın beklenenden yüksek olduğunu ve SNSA
patogenezinde AAA’nin rolü bulunabileceğini savunmuşlardır. Radyolojik
yorumlarda, kişiler arasındaki yorum farklılıklarının önemi hatırlanmalıdır. Her
ne yaşta olursa olsun, SNSA saptanan AAA hastalarında (spondilartropati için
kalıtsal yatkınlığın kanıtı olan) HLA-B27 antijeni genellikle negatiftir.
ERİZİPEL BENZERİ ERİTEM
Hastalığa özgü bir klinik bulgudur. Ayak bileği (özellikle dış kısmında bacağın
alt kısmına doğru yayılan) ve ayak sırtında pembe-kırmızı renkli, deriden hafif
kabarık “eritem” olarak tanımlanan bir değişikliktir (Resim 7). Kızarıklık ve
lokal ısı artışı hekimleri yanıltıp bakteriyel bir hastalık olan erizipel ile
karıştırmalarına neden olmaktadır. Erizipel benzeri eritem uzun süre ayakta
duran ya da ayaklarını aşağı doğru sarkıtarak oturmak zorunda kalan, uzun
yoldan gelmiş olan hastalarda daha sık görüldüğü için “otobüs lezyonu” olarak
da tanımlanır. Bu bulgu da AAA hastalığında görülen diğer bulgular gibi birkaç
gün içinde kendiliğinden düzelir. Tedavisinde, gerçek erizipelden farklı olarak,
antibiyotiklerin hiç yeri yoktur; ağrı varsa antiromatizmal ilaçlar yararlı olur.
UZAMIŞ FEBRİL MİYALJİ
AAA hastalarında %20’sinde görülen kas ağrılarının iki tipi olabilir. Hafif formu,
özellikle egzersiz sonrası, çoğunlukla bacaklarda ve geceleri görülen, 2
17
günden kısa süren kas ağrıları biçimindedir. Dinlenmekle veya antiromatizmal
ilaçlarla düzelir.
Daha nadir görülen diğer tip ise “uzamış febril myalji” olarak adlandırılır. AAA
seyrinde bir aydan uzun süren; şiddetli kas ağrısı, ateş, karın ağrısı, ishal,
artrit ve purpura ile ortaya çıkan bir tablodur. Uzamış febril myaljinin nadir bir
vaskülit olduğu düşünülmektedir. İlk kez 1974 yılında AAA’li iki hastada,10-21
gün süren ateş ve şiddetli myalji atağı bildirilmiştir. 1984’te AAA’nin tek
belirtisi olarak ateş ve şiddetli myalji bulunan bir hasta yayınlanmıştır. Uzamış
febril myaljili 14 hastada atak sırasında ateş, yüksek eritrosit sedimentasyon
hızı, normal çizgili kas enzimi (CPK) düzeyi, elektromyografide yangısal kas
hastalığı bulgularının bulunması, söz konusu atakların kolşisin toksisitesine
bağlı olmadığını göstermiştir.
Genetik analizleri yapılan 15 uzamış febril myaljili hastanın 9’unda homozigot
M694V mutasyonu saptanmıştır ve bu 9 hastanın AAA semptomlarının,
uzamış febril myaljisi olmayan AAA’lı 30 hastaya göre daha ağır olduğu
bildirilmiştir. M694V mutasyonunun genellikle AAA tablosunu ağırlaştıran bir
mutasyon olduğu düşünülüyor.
AAA ile birlikte Henoch Schönlein purpurası (HSP), poliarteritis nodoza (PAN)
ve uzamış febril miyalji atakları olan, sırasıyla 11, 2 ve 10 Türk çocuğun
genetik analizinde, 3 çocuğun homozigot M694V mutasyonuna ve 11 çocuğun
bileşik heterozigot mutasyonlara sahip olduğu gösterilmiştir. Altı çocukta ise,
yalnız bir mutasyon saptanmıştır. Çevresel veya başka genetik faktörlerin
18
AAA’deki vaskülit kliniğinde etkisi olduğu düşünülmüştür. Uzamış febril myalji
atağı sırasında, AAA ile birlikte ortaya çıkabilen Henoch Schönlein vasküliti
akla gelmeli ve ayırıcı tanı yapılmalıdır.
Uzamış febril myaljili tüm hastalar kolşisinden yararlanmaz ve kortizona
dramatik yanıt verebilir. 1mg/kg/gün dozda prednizon ile ağrının hızla geçtiği
ve yatağa bağımlı hastaların ilk dozdan 12 saat sonra yürümeye
başlayabildiği bildirilmiştir. Karın ağrısı, ishal ve artrit de, tedavinin 2.-3. günü
düzelmiştir. Prednizon kademeli olarak 10-15mg/gün doza inilip, en az 6 hafta
devam edilmesi önerilir. Erken kesilirse belirtiler yineleyebilir. Bazı hastalar
kortizona yanıt vermemekte ve kendiğinden düzelebilmektedirler. Uzamış
febril myaljili 14 hastanın hiç birinde 1-20 yıl içinde atak yinelememiştir.
Prednizon tedavisi ile birlikte kolşisine devam etmelidir.
Çocuklarda ailevi Akdeniz ateşinden ne zaman şüphelenilmelidir?
Çocukluk çağında nedeni bulunamayan ateş ve tekrarlayan karın ağrısı,
göğüs ağrısı ve özellikle ayak bileği ve diz eklemlerinde ağrı, şişlik, hareket
kısıtlılığı (artrit bulguları) olan çocuklarda AAA’nden şüphelenilmelidir.
Özellikle küçük yaştaki çocuk hastalarda:
açıklanamayan veya tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonu, orta
kulak iltihabı tanıları ile antibiyotik verilen ateş atakları
“psikolojik” ya da “dikkat çekme” şeklinde yorumlanan karın ağrıları ve
göğüs ağrıları
tanı alamayan ya da romatizma tanısı konulan eklem şişliklerinin
hastalığın ilk bulguları olabileceği akılda tutulmalıdır.
19
Çocukluk çağında AAA’nin klasik klinik bulguları erişkinlerden farklı
mıdır?
Ailevi Akdeniz ateşine özgü olan “kısa süren ve kendiliğinden düzelen ağrılı
ve ateşli ataklar” şeklinde seyreden klinik bulguları çocuklarda erişkinlerde
tanımlanan bulgulardan farklı değildir.
Ailevi Akdeniz Ateşi Tanı Ölçütleri:
Ailevi Akdeniz ateşinin tanısı klinik bulgulara dayanılarak konulmaktadır.
Bundan ötürü özellikle klinik bulgulara dayanan tanı ölçütleri geliştirilmiştir.
Hastalığın ayrıntılı olarak tanımlanmasında Tel-Hashomer tanı ölçütleri uzun
süre kullanılmıştır (Tablo 3). Daha sonraki aşamada ise Tel-Hashomer tanı
ölçütlerinin yeniden düzenlenmesi ile 1997'de oluşturulan Livneh tanı ölçütleri
kullanılmaya başlanmıştır (Tablo 4). Livneh tanı ölçütlerinin ülkemiz erişkin ve
çocuk hastalarında kullanımı ve etkinliği de yapılan çalışmalar ile
gösterilmiştir.
Burada söz konusu olan tanı ölçütleri, Türkiye gibi hastalığın oldukça sık
rastlandığı ülkelerde günlük uygulama için fazla yararlı olmaz, daha ziyade
bilimsel çalışmalarda ortak görüş ve izleme ölçütleri olarak kullanılır. Günlük
uygulamada, yieneleyen ateşli serozit atakları olan ve kolşisin tedavisine yanıt
veren bir hasta AAA sayılır. Hastalık aktivitesinin değerlendirilmesinde ise Tel-
Hashomer hastalık ağırlık skoru kullanılmaktadır (Tablo 5).
20
Ailevi Akdeniz ateşi hastalığı tanısı için hangi laboratuvar incelemeleri
yararlıdır?
AAA hastalığına has (patognomonik) hiç bir laboratuvar incelemesi yoktur,
bundan dolayı tanı koymak için testler çok yararlı sayılmaz. Beri yandan, akut
atak sırasında şu ölçümlerde artış saptanabilir:
kanda akyuvarlar (lökositler)
eritrosit sedimentasyon hızı
fibrinojen
C-reaktif protein (CRP)
serum amiloid A proteini (SAA)
İdrar incelemesinde ise birkaç tane alyuvar (eritrosit) görülmesi mümkündür
ve bu bazen hastanın böbrek taşı düşürdüğü şeklinde yanıltıcı yorumlara
neden olabilmektedir. Yine bu dönemde hastanın dışkısında ancak
laboratuvarda saptanabilecek kadar az bir kanama bulunabilir (gizli kan).
Bazı hekimler kanda fibrinojen artışının AAA için çok tipik ve değerli olduğunu
düşünüyorlar. Bu kanı oldukça eski ve artık fazla destek görmeyen
gözlemlerden kaynaklanmaktadır. Aslında en duyarlı olan göstergeler CRP ve
SAA’dır.
Ailevi Akdeniz ateşi toplumumuzda ne sıklıkta görülür?
AAA hastalığının Türklerde görülme sıklığı 1/1000’dir. Hastalığın geni
bulunduktan sonra taşıyıcı (heterozigot) olanların da saptanabilmesi olanağı
doğdu, ülkemizde bu oran %20 dolaylarındadır. Bu kadar yüksek taşıyıcılık
oranına karşılık hastalığın 1/1000 oranında görülmesinin nedeni bazı
21
hastaların silik yakınmalarla yaşaması ve hastalık geninin düşük oranda
ortaya çıkması (“düşük penetrans”) olabilir.
Ailevi Akdeniz ateşi Türkiye’de en sık Akdeniz Bölgesi’nde mi görülür?
Hastalık özellikle Doğu Akdeniz’de yaşayan halklarda artmış sıklıkta
görülmektedir. Ülkemizde ise Akdeniz kıyılarında yaşayanlardan çok, aile
kökenleri Kastamonu, Sinop, Tokat, Sivas, Ankara, Erzincan, Çorum, Çankırı,
Kayseri, Malatya, Kars, Erzurum, Erzincan ve Ağrı’ya dayanan bireylerde
daha sık olarak görülmektedir. Coğrafi bölge dağılımı açısından bakıldığında
ise Batı ve Orta Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu bölgelerinden köken alan
hastaların sayısı diğer bölgelere göre daha yüksektir.
Ailevi Akdeniz ateşi hastalığı ailevi yani kalıtsal bir hastalık olduğu halde
neden bazen diğer akraba bireylerinde görülmez?
Her insanda 23 çift (46 adet) kromozom bulunmaktadır. Her bir çift
kromozomun bir tanesi anneden, diğeri de babadan gelmektedir. Bu 23 çift
kromozomun 22 si erkek ve kadınlarda benzerdir ve otozom kromozomlar
olarak adlandırılmaktadır. Diğer bir çift kromozom ise, seks (eşey)
kromozomları olup kadınlarda XX, erkeklerde ise XY olarak gösterilmektedir.
Birinin anneden diğerinin de babadan geldiği her kromozom çiftine homolog
(kardeş) kromozomlar denir.
Kromozomlar kalıtımla ilgili olan DNA molekülünü içermektedirler. DNA’nın
fonksiyonel ürün kodlayan bölgeleri ise, gen olarak adlandırılmaktadır. İnsan
DNA’sı hemen hemen her biri farklı bir fonksiyonu yerine getiren yaklaşık 35
22
bin gen içermektedir. Bu nedenle her bir kromozom üzerinde binlerce gen
bulunmaktadır. Her gen kromozom üzerinde özel bir yere sahiptir, ve genler
bir kuşaktan diğerine aktarılan kalıtsal birimlerdir.
Bazı hastalıkların ortaya çıkması için sadece anne veya babadan bozuk
(mutant) genin aktarılması yeterli iken (buna otozomal dominant kalıtım
denilmektedir), bazı hastalıklarda bozuk olan genin hem anneden hem de
babadan aktarılması sonucunda hastalık ortaya çıkmaktadır. Böyle bir
durumda anne ve baba sağlıklı olabilir, ancak bozuk geni taşımaktadırlar yani
tıp dilinde heterozigot olarak adlandırdığımız durum sözkonusudur. Hastalığın
ortaya çıktığı çocuk ise, bu genler bakımından homozigottur, yani
ebevynlerinden her iki bozuk geni de aldığı için hasta olmuştur. Bu tip kalıtıma
da otozomal resesif kalıtım denilmektedir. Örneğin AAA hastalığı otozomal
resesif olarak aktarılan kalıtsal bir hastalıktır.
Bende Ailevi Akdeniz ateşi var, çocuklarımda da aynı hastalığın görülme
olasılığı var mı?
Heterozigot durumundaki anne ve baba fenotipik olarak normal yani AAA
hastası değildirler ancak bu hastalık için taşıyıcıdırlar. Her iki ebevyn de
hastalık taşıyan genlerini çocuklarına aktardıkları zaman bu genler
bakımından homozigot olan çocuk fenotipik olarak da AAA hastalığını
göstermektedir. Şekil 1’deki aile ağacında bu durum özetlenmiştir.
Otozomal resesif hastalıklarda taşıyıcı anne ve babanın kız ve erkek
çocuklarının hasta olma oranı aynıdır, diğer bir değişle hastalık eşey ayrımı
göstermeksizin aktarılmaktadır. Anne ve babanın taşıyıcı olduğu AAA
hastalığında, çocukların % 25’ i homozigot hasta, % 50’si anne ve babaları
23
gibi heterozigot (taşıyıcı) ve % 25’i ise, homozigot sağlıklı olmaktadır.
Otozomal resesif bir hastalığı iyi analiz edebilmek için, otozomal resesif
kalıtıma ait özellikleri bilmemizde fayda vardır.
1. Hastalık genellikle tek kuşakta görülür,
2. Hasta kişinin anne ve babası fenotipik olarak sağlıklıdır,
3. Kız ve erkek çocukların hastalığa yakalanma oranları eşittir,
4. Bu tip hastalıklara akraba evliliği yapmış olan ailelerde daha sık
rastlanmaktadır,
5. Anne ve babanın taşıyıcı olduğu durumlarda çocukların % 25’i
hasta, % 75’i sağlıklıdır,
6. Hasta bir birey, sağlam bir birey ile evlenirse çocukların hepsi
taşıyıcı olacaktır,
7. Hasta bir birey, taşıyıcı bir birey ile evlenirse, çocukların % 50’si
sağlıklı fakat taşıyıcı, % 50’si de hasta olacaktır.
Anne ve babanın akraba olduğu durumlarda, hastalığın ortaya çıkma oranı,
akraba olmayan bireylere göre daha fazladır. Çünkü akraba evliliklerinde, hem
annenin hem de babanın aynı bozuk geni taşıma olasılığı, akraba evliliği
yapmayan diğer kişilere oranla daha yüksek olduğu için doğacak çocukların
hasta olma olasılığı da yüksektir.
1992 yılında AAA hastaları ve ailelerini kullanarak yapılan bağlantı analiz
çalışmaları sonucunda, AAA hastalığından sorumlu olan genin 16.
kromozomun p kolunun 13.3 bandında bulunduğu saptanmıştır (Şekil 2).
24
1997 yılında ise, iki farklı grup (International FMF Consortium ve French FMF
Consortium) tarafından sorumlu gen ve genin yapısı cıkartılmıştır. MEFV
(MEditerranean FeVer) adı verilen bu gen 3505 nükleotidlik bir diziye sahiptir.
Bu gen 781 amino asitlik, Amerikalıların Pyrin (Latince pyrexia: ateş
düzenleyen protein), Fransızların Marenostrin (Akdenize Romalılar “Mareo
nostrum-bizim denizimiz” diyorlardı) adını verdikleri bir protein
(Pyrin/Marenostrin) kodlamaktadır.
MEFV geninin protein kodlayan 10 fonksiyonel bölgesi (10 adet ekzonu)
bulunmaktadır. Bu bölgelerde meydana gelen bozukluklar (DNA dizisindeki
değişiklikler) mutasyon olarak adlandırılmakta ve AAA hastalığına neden
olmaktadır. Bugüne kadar MEFV geninde saptanan mutasyon sayısı 43
adettir ve çoğu genin 10. ekzonunda bulunmaktadır (Şekil 3).
Hastaların ve “sağlıklı” bireylerin evlenmeden önce genetik analiz
yaptırmaları yararlı olmaz mı?
AAA hastalığı ağır ve öldürücü bir hastalık değildir, ayrıca henüz
saptanamayan bazı genlerin varlığı nedeniyle her başvuranın “sağlam” olduğu
kesin olarak söylenemez. Üstelik bütün mutasyon olasılıklarının araştırılması
şimdilik oldukça masraflı ve zor bir yöntemdir. Bu nedenlerle rutin olarak
uygulanacak bir test sayılmaz.
Ailevi Akdeniz ateşi hastalığının nedeni biliniyor mu?
AAA hastalığı ilk tanımlandığı zamandan beri şaşırtıcı klinik tablosuyla ilgi
çekmiş ve patogenezine yönelik hipotezler üretilmiştir. Siegal hastalığın allerji
25
olabileceğini düşünmüştür. Daha sonraları infeksiyöz ajanlar, beslenme
alışkanlıkları, yağ metabolizması hastalığı, katekolaminlerle ilişkili olabileceği
gibi öneriler ileri sürülmüştür. Bu önerilerin hepsi artık tümüyle geçersizdir.
AAA, organizmanın kontrolsuz olarak yangı (yangı) oluşturduğu hastalıklardan
birisidir, ki bunlara “otoyangısal” hastalıklar denmektedir. Sorumlu olan
gendeki mutasyon nedeni ile yangının uygun şekilde baskılanamadığı ve
devam ettiği düşünülmektedir.
Çok basit olarak normalde vücudumuzda başlayan yangı, kontrol
mekanizmaları ile frenlenir. AAA olan hastada fren sistemi kısmen
bozulmuştur. Bu nedenle başlayan yangı reaksiyonu durmadan 1-3 gün
devam eder. Bu yangı sırasında ortaya çıkan proteinler bize zarar da verir:
örneğin ateşin devamı gibi. Bir yandan da baskılanamayan yangı sonucu
biriken bazı proteinlerin bize uzun dönemde de olumsuz etkileri olacaktır;
böbrekte depolanan amiloid maddesinin bu yangı atakları sırasında biriken bir
proteinden (serum amiloid A proteini) kaynaklandığı düşünülmektedir.
“MEFV” geni polimorfonükleer lökositler ve monositlerde kendini
göstermektedir. Bu nedenle AAA’nde sorunun temel olarak bu hücrelerin
yangıa katılımları ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bu hücrelerde kendini
gösteren pyrin, interlökin-1β (IL-1 β) gibi yangıda çok önemli bazı lenfokinler
ve hücrenin ölümünden sorumlu NF-kB gibi bazı sinyal molekülleri ile iletişime
girmektedir. Başlayan yangı daha sonra diğer bağışıklık sistemi hücrelerini ve
lenfositleri etkilemektedir. IL-1 β yangısal cevabın başlamasında en önemli
görev gören sitokinlerdendir. Bir yandan Th1 (yardımcı T hücre-1) cevabı da
yangısal cevabın gelişimine katkıda bulunur. Çalışmalarda tüm bu yangısal
26
sitokinlerin AAA olan hastalarda belirgin olarak artmış olduğu gösterilmiştir.
AAA’nde otoantikor yapımı söz konusu değildir. Pyrin’in yangı/yangı olayında
aldığı rolün ve ilişkiye girdiği proteinlerin detaylı olarak aydınlatılması, genel
olarak yangı/yangı ile ilişkili olan romatizmal hastalıkları çözebilmemize
yardımcı olacaktır.
Son birkaç yılda yapılan bazı araştırmalarda pyrin/marenostrin proteinin
“apotosis”de görev alan proteinlerin “ölüm bölgeleri” (death domain) ile yapısal
benzerlikler saptanmıştır. Organizmada varolan hücrelerin görevleri bittiği
zaman kendi içlerindeki bazı mekanizmalar harekete geçmekte ve bu hücreler
kendilerini öldürmektedirler. Bu ilginç olaya apoptosis (programlı hücre ölümü)
denmektedir. Apoptosis işlevi hızlanır veya yavaşlarsa, yani bir hücre
gereğinden erken ya da gecikmiş bir şekilde görevine son verirse, değişik
hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Son yıllarda apoptosisin
kanserden romatizmaya kadar değişebilen çok çeşitli hastalığın oluşumunda
rolü olduğu anlaşılmıştır. Yeni bir hipoteze göre, pyrin/marenostrin proteini
yangıyı baskılayan mekanizmalarla uyarılmakta ve ACS isimli bir adaptör
protein üzerinden yangıyı uyaran ve apoptosisi hızlandıran mekanizmalarla da
rekabete girmektedir. Bu görüşe göre, AAA hastasının işlevsel olarak yetersiz
(mutant) pyrin/marenostrin proteini rekabette geri kalmakta ve hem yangı
olayı abartılı bir şekilde sürmekte hem de akyuvarlar gereğinden uzun süre
hayatta kalmaktadırlar. Sonuç, basit sayılabilecek bir uyarana karşı olması
gerekenden çok daha büyük ve uzun süreli yangısal yanıt olmaktadır. (Şekil
4). Bu görüşün halen tartışmalı olduğunu ve pyrin/marenostrin proteininin
27
apotosisi hızlandırp yavaşlattığı konusunda çelişkili verilerin bulunduğunu
belirtmeliyiz.
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ HASTALIĞINA BENZEYEN BAŞKA
HASTALIKLAR (AAA HASTALIĞININ AYIRICI TANISI)
Her hastalıkta olduğu gibi AAA’nin ayırıcı tanısı doğru tanı ve tedavi açısından
önemlidir. Ülkemiz gibi AAA’nin göreceli olarak sık görüldüğü ülkelerde daha
da büyük önem kazanmaktadır. AAA ayırıcı tanısı başta diğer tekrarlayan
ateş sendromları olmak üzere AAA’ni taklit eden bulguları olan hastalıkları
içerir.
AAA ve diğer tekrarlayan ateş sendromlarının ayırıcı tanısı Tablo 6’da
görülmektedir.
Hiperimmünoglobulin D Sendromu (HIDS)
Bu hastalık da AAA gibi ailevi bir hastalıktır. Ateş, karın ağrısı, deri döküntüleri
ve eklem ağrısı atakları ile kendisini gösterir. Mevalonik asit kinaz enzimini
kodlayan gen hastalığa yol açar ve çeşitli mutasyonlar tanımlanmıştır.
Hastalığın tanısı AAA’ni taklit eden bulguların yanısıra serumda IgD
yüksekliği, idrarda mevalonik asitüri ile konur. IgD yüksekliği bazı AAA
hastalarında da olabilir, o nedenle serumda IgD yüksekliği tanı için tek başına
yeterli değildir. AAA’ni taklit eden bir hastalık olmakla beraber AAA’den farklı
özellikleri vardır. Karın ağrısı olabilir ancak şiddetli karın zarı tutulumu
(peritonit) yoktur, ishal ve kusma sıklıkla vardır ayrıca boyun lenf bezlerinde
şişme, iki taraflı eklemlerde ağrı ve vücutta yaygın makulo-papüller döküntüler
ve kolşisine cevapsızlık AAA’nden ayıran klinik bulgularıdır.
28
Tümör Nekrozis Faktör (TNF) reseptör-1 ile ilgili periodik sendrom
(TRAPS)
Bu periodik ateş sendromu da ailevi olup genellikle anne veya babadan
birinde hastalık vardır (otozomal dominant). TNF reseptörlerinde mutasyon
vardır. Ateş periodları AAA’ne göre daha uzun sürer. Genelde bir haftadan
daha uzun şiddetli kas ağrısı, kas sertliği, ciltte yer değiştiren yama tarzında
ve büyük kızarıklıklar, konjonktivit, göz etrafında ödem ve kolşisine
kortizondan daha az cevap vermesi AAA’nden ayırt edici bulgularıdır.
Periodik ateş aftöz stomatit ve adenopati (PFAPA)
Ateş ve boğaz ağrısı atakları veya yalnız ateş atakları vardır. Otozomal
dominant bir hastalıktır. Diğer periodik ateş sendromları belirli etnik gruplarda
daha fazla görülürken, PFAPA’ya her ülkede rastlanabilir. Boğaz kırmızıdır,
ağızda aftlar vardır. Ateş periodları 24-48 saat sürer. Kolşisine yanıt
vermezken kortizonla 2-4 saat gibi kısa bir sürede dramatik düzelme görülür.
Behçet Hastalığı
AAA gibi Türkiye ve Ortadoğuda sık rastlanan bir hastalıktır. İlk defa Hulusi
Behçet isimli bir Türk doktoru tarafından tanımlanmıştır. Tekrarlayan ateşli
artrit, karın ağrısı veya epididimit görülebilir ancak artrit daha uzun sürelidir ve
karın ağrısı AAA kadar belirgin değildir. Ayırıcı tanıda Behçet hastalığının
karakteristik bulguları olan tekrarlayan ağız ve genital bölge ülserleri, uveit ve
eritema nodosum olması önemlidir.
29
Ateşli veya ateşsiz karın ağrısı ile giden diğer hastalıklar Tablo 7’de
görülmektedir.
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ İLE BİRLİKTE GÖRÜLEN HASTALIKLAR
AAA hastaları belirli bazı hastalıklara toplumdaki diğer bireylerden daha sık
yakalanabilmektedirler. Bunlar seyrek rastlanan fakat ilgi çekici ve önemli
sorunlardır.
Türk AAA Çalışma Grubu tarafından yapılan bir araştırmada vaskülitler AAA
ile en sık birlikte görülen hastalık grubunu oluşturmaktadır. Literatürde olduğu
gibi bizim serimizde de Henoch-Schönlein purpurası (HSP), poliarteritis
nodoza (PAN) ve Behçet hastalığı toplumumuzda beklenen değerden daha
sık olarak bulundu. Vaskülitlerin AAA hastalarında sık görülmesinden her iki
hastalığın ortak bir patogenezi paylaşmaları ve/veya streptokok gibi
bakteriyel, viral enfeksiyonlara karşı bozulmuş immün yanıt, genetik dışı ve
çevre faktörleri sorumlu olabilir. Özellikle erişkinlerde görülen PAN’ın çocuk
yaş grubunda literatüre göre daha sık görülmesi nedeniyle, PAN tanısı
konulan çocuklar AAA açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Behçet hastalığı
ise tamamen raslantısal nedenlerle daha sık görülmüş olabilir.
Araştırmamızda çocuk (juvenil idiopatik artrit) ve erişkin tipi romatoid artrit de
literatüre göre AAA hastalarında sık görülmektedir. Özellikle JİA grubunda
amiloidozun sık görülmesi dikkat çekiciydi.
Tablo 8’de görülen diğer hastalıklardan üveit ve ienflamatuvar barsak
hastalığı araştırmamızda literatürden farklı bulunmadı. Tedaviye dirençli
yangısal barsak hastalıklarında, özellikle akut faz reaktanları yüksek devam
eden hastalarda AAA akla getirilmelidir. Üveit AAA hastalığında nadir bir
30
komplikasyon olsa da; körlüğe neden olabilmesi açısından, üveit etiyolojisi
bilinmeyen vakalarda AAA düşünülmelidir.
Ailevi Akdeniz ateşi hastalığı böbreklere zarar verir mi?
Evet. Her atak sırasında organizma için ağır bir yük olan büyük bir yangısal
olay yaşanmaktadır. Romatoid artrit, ankilozan spondilit, tüberküloz gibi uzun
süren şiddetli yangısal hastalıklar sırasında kanda “amiloid” adı verilen bir
madde aşırı ölçüde yapılmakta, bu madde başta böbrekler olmak çeşitli
organlarda çökelebilmektedir. Ortaya çıkan soruna “amiloidoz” adı veriliyor.
Tedavi edilmeyen AAA hastalarının %20-30’unda bu komplikasyonun
gelişebileceği biliniyor. Bu hastalıkta “AA amiloid” olarak tanımlanan, fibriler
protein yapısında bir madde böbreklerden başlayarak mide-barsak sistemi,
dalak, böbrek üstü bezleri, karaciğer, akciğer ve damarlarda daha fazla olmak
üzere tüm dokularda birikir.
Ailevi Akdeniz ateşine bağlı gelişen amiloidoz çoğunlukla çocukluk veya genç
erişkin yaşta bulgu verir. Amiloidoz gelişimi ile hastalığın başlangıç yaşı,
atakların şiddeti ve atak sıklığı arasında bir ilişki bulunamamıştır.
Klinik ve Laboratuvar Bulguları:
AAA olan bir hastada amiloidoz gelişiminin ilk bulgusu idrarda aralıklı protein
kaybıdır (intermitan proteinüri). Protein kaybı daha sonra sürekli hale gelir,
miktarı giderek artar ve tanı konup tedavi edilmezse 3-5 yıl içinde idrarla
yoğun protein kaybı ile birlikte kan proteinlerinde düşme ve tüm vücutta şişlik
bulgularıyla beliren ve “nefrotik sendrom” olarak tanımlanan daha ileri evre bir
böbrek hastalığına dönüşür. Bu evrede tanı alan ve tedavisine başlanan
hastaların tamamen sağlıklı hale gelme şansları az da olsa vardır. Ancak,
31
böbrek hastalığının bu evresinde de tanı alamayan ve tedavi edilmeyen
hastaların tümü kaçınılmaz bir şekilde geri dönüşümsüz, uzun süren (kronik)
böbrek yetmezliğine girer. AAA hastalığına bağlı gelişen amiloidoz sonucu
kronik böbrek yetmezliğine girmiş olan hastalara yapılacak tedavi diyaliz ve
böbrek naklidir.
Tanı:
Amiloidoz tanısı tutulan organdan alınan parçanın Kongo kırmızısı ile
boyandıktan sonra ışık mikroskobik incelemesi ile konur. AAA hastalığında
amiloidoz gelişimi ilk olarak böbrek tutulumu ile oluştuğu için kesin tanı için en
güvenilir yöntem böbrek biyopsisidir. Ancak böbrek biyopsisi yapılması
sırasında uygulama sorunları olabilmektedir, biyopsinin bu konuda deneyimli
nefrolog tarafından yapılması gerekmektedir. Ayrıca, böbrek tutulumu olan
hastalarda mide barsak tutulumunun da oldukça yüksek oranda görüldüğü
bilinmektedir. Bu nedenle, idrarla fazla miktarda protein kaybı olan AAA'li
hastalara böbrek biyopsisi yapılamıyorsa rektal biyopsi ile %80 oranında tanı
konabileceği akılda tutulmalıdır. Bunun yanı sıra karaciğer, dalak aspirasyonu,
kemik ilik biyopsisi ile tanı konabileceğini gösteren yayınlar vardır.
Hangi hastada amiloidoz gelişeceğinin önceden bilinmesi bugün için genetik
tanı yöntemleriyle de mümkün değildir. Bu bilgiler ışığında AAA olan
hastalarda amiloidoz gelişiminin önlenmesi ancak AAA tanısının erken
konması, kolşisin tedavisinin erken başlanması ve düzenli kullanılması ile
sağlanabilmektedir. Öyleyse hastalığın bir anlamda koruyucu hekimliğinin
yapılması açısından çocuk hekimlerinin çok dikkatli olması gereklidir.
Ülkemizde yapılan çok merkezli bir çalışmada 3000'e yakın AAA hastasının
amiolidozis gelişenlerinin değerlendirmesinde tanı gecikmesinin amiloidoz
32
gelişmeyen hastalara göre daha fazla olduğu belirlenmiştir Tanı gecikmesinin
AAA hastalarında amiloidoz gelişiminde en önemli faktör olduğu saptanmıştır.
Aynı çalışmada amiloidoz olan hastaların %70'inin ilk başvuruda (AAA tanısını
aldıklarında) nefrotik sendrom ya da böbrek yetmezliği evrelerinde oldukları
görülmüştür. Bu veriler ülkemizde hastalığın yaygın olarak bilinmesinin ne
denli önemli olduğunu göstermektedir.
Bu bilgiler ışığında hekimler ve hastaların unutmaması gerekenler aşağıda
özetlenmiştir:
Ailevi Akdeniz ateşi öldürücü bir hastalık değildir. Düzenli ve yeterli
dozda kolşisin kullanımı ile hastalar kaliteli bir yaşama kavuşurlar ve
diğer bireylerden farksız bir yaşam süresine sahiptirler.
Hastalığın erken tanı ve doğru tedavisi hastalar için hayati önem taşır.
Esas amaç hastaya amiloidoz gelişmeden tanı koymaktır.
Amiloidoz gelişmiş hastalarda eğer hasta erken evredeyse tamamen
düzelmesi mümkündür.
Amiloidoz gelişmiş hastalarda kolşisin dozu yüksek verilmelidir (günde
2 mg) ve asla kesilmemelidir.
Ailevi Akdeniz ateşi hastaları günlük hayatta nelere dikkat etmeli?
Hastaların kolşisin ilacını düzenli kullandıkları sürece hiçbir konuda diğer
bireylerden farklı yaşamaları gerekmez. Yine de bazen aşırı bedensel
zorlanmalar (ağır sporlar gibi) atakları uyarabilir veya çok uzun süre ayakta
kalmak (askerde nöbet tutma, uzun ve molasız yolculuklar, sürekli ayakta
kalmayı gerektiren meslekler) bacaklarda aşırı bir şişme yapabilir.
33
Ailevi Akdeniz ateşi hastaları için özel bir beslenme rejimi gerekir mi?
Hayır, hastaların beslenmelerinde herhangi bir değişiklik yapmalarına gerek
yoktur ama çok uzun süre aç kalmak atakları uyarıcı olabilir.
Ailevi Akdeniz ateşi hastaları evlenip gebe kalabilir ve doğum
yapabilirler mi?
Evet, hasta herkes gibi doğum yapabilir, bebeğini emzirebilir. Bu sürede
tedavisini kesmesine gerek yoktur.
Ailevi Akdeniz ateşi hastaları askerlik yapabilirler mi?
Çok uzun süre ayakta kalmak (saatlerce hareket etmeksizin nöbet tutmak
gibi) veya ağır bedensel zorlanmayı gerektiren hareketler (dağa tırmanmak
gibi) atakları uyarabildiği için ve AAA hastalığının ne zaman belirti vereceği
önceden kestirilemediğinden, askerlik yapmaları sakıncalı olabilir. Halen
ülkemizde AAA hastaları er olarak askerlikten muaf tutulmaktadırlar.
Neden Ailevi Akdeniz ateşi hastalarının önemli bir kısmı apandisit
ameliyatı oluyorlar?
AAA hastalığındaki şiddetli karın ağrısı ile birlikte akut apandisiti andıran
peritonit bulguları hekimleri yanıltabilmektedir. Üstelik erken dönemdeki kan
incelemeleri de apandisit ön tanısını destekler. Hele hasta ilk kez
hastalanıyorsa veya daha önceki ataklarını doktorlarına yeterli açıklıkta
anlatamazsa (veya hekimler hastayı dikkatli bir şekilde dinlemezlerse)
yanılma olasılığı artar. Bazen hekimler akut apandisitin geç tanınması sonucu
34
patlayabileceği ve iltihabın yayılarak hastanın ölümüne bile neden olabileceği
endişesiyle kısa zamanda ameliyata karar verebilirler. Oysa hasta birkaç saat
yakından izlenirse ateşinin kendiliğinden düştüğü ve karnındaki peritonit
bulgularının gerilediği saptanabilir.
Ailevi Akdeniz ateşi hastaları ameliyatla apendikslerini aldırsalar daha
güvenli olmaz mı?
Bu konuda görüş birliği yok, kimi hekimler her AAA hastasının apendiksini
aldırmasının daha emniyetli olacağını savunuyorlar, diğerleri ise apandisit
ameliyatı olan hastalarda peritonit ataklarının daha da sıklaşabileceğinden
endişe ediyorlar. Beri yandan, AAA hastaları eğer apandisit veya başka bir
ciddi karın içi iltihabından hastalanırlarsa, genellikle bu durumun AAA
hastalığından farklı bir hastalık olduğunu anlayabilmektedirler.
Ailevi Akdeniz ateşi hastalığı ile sancılı adet günlerinin bir bağlantısı var
mı?
Hayır, her AAA hastası kadında adet günleri sancılı olmaz. Bazı kadın
hastalar AAA ataklarının adet günleriyle eşzamanlı olduğunu farkederler, öyle
ki hekimler hastadaki tabloyu dismenore (ağrılı adet sancısı) adı verilen ve
kadınlarda oldukça sık görülen bir rahatsızlıkla karıştırabilmekte ve bu da tanı
gecikmesine yol açmaktadır.
Ailevi Akdeniz ateşi hastalığı ile adet günleri aynı zamana rastlıyorsa
nasıl tedavi edilebilr?
35
Adet günleri genellikle düzenlidir ve beklenen tarihlerde başlayıp biter.
Bundan dolayı AAA atakları adet günleriyle eşzamanlı olan hasta, beklenen
tarihten 3-4 gün önce kolşisin dozunu her zaman kullandığından 1 tablet
kadar arttırırsa (günde en çok 2.5 mg veya 5 tablet) ve adet bitimine kadar
böyle devam ederse belirgin bir rahatlama sağlanabilir.
36
37
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ
HASTALIĞININ
TEDAVİSİ
38
Ailevi Akdeniz ateşi hastalığı nasıl tedavi edilir?
Kolşisin isimli ilaç kullanılır. Türkiye’de bu ilaç “Colchicum Dispert” ve “Kolsin”
isimleriyle üretilmektedir ve her bir drajesinde 0.5 mg aktif madde bulunur.
Kolşisin’in günlük dozu yetişkinler için 1.5-2 mg’dır. İlacı gün içinde ikiye
bölerek almak en uygun yoldur, örneğin sabah 2 adet akşam da bir adet
alınabilir. Kolşisin sadece ağrılı günlerde değil HERGÜN kullanılmalıdır.
Kolşisin dışında antiromatizmal ilaçlar (indometazin, ibuprofen, naproksen vs)
eklem ve kas ağrılarına iyi gelir, karın ve göğüs ağrısını da bir miktar
hafifletebilir. Fakat kural olarak akut atak başladıktan sonra hemen hiç bir şey
onu durduramaz.
AAA olan çocuk nasıl tedavi edilmelidir?
Beş yaş üzerindeki AAA’li çocuklarda amiloid gelişimini önleyen en düşük
kolşisin dozu günde 1 mg, amiloid gelişmiş olan çocuk hastalarda en düşük
doz günde 2 mg olarak bildirilmiştir. Küçük yaşlarda (2 yaş altında) tanı
konulan hastalarda verilecek kolşisin dozu ile ilgili bilgiler sınırlıdır. Çocukluk
çağında ağırlık ve vücut yüzeyine göre kolşisin dozu hesaplamak
gerekmektedir, bununla ilgili çalışmalar halen sürmektedir.
Kolşisin ilacını neden her gün almak gerekir? Kolşisin ilacını sadece ağrı
başlarken kullansam olmaz mı?
AAA hastalığında varolan yangısal uyaranlara karşı yanıtı uygun zamanda
durdurma zaafiyeti sürekli bir sorundur, atakların da ne zaman geleceğini
kestirmek olanağı yoktur. Ayrıca amiloidoz komplikasyonunu engellemenin en
39
etkin yolu sürekli kolşisin tedavisine bağlı kalmaktır. O kadar ki, kolşisin
kullandığı halde akut atakları yine de olan hastalar bile kolşisini kullanmaya
devam etmelidirler.
Kolşisin ilacının ne gibi olası yan etkiler vardır?
Kolşisin esas olarak emniyetli bir ilaçtır. En sık görülen yan etkileri sindirim
sisteminden kaynaklanır ve yaklaşık %2-5 hastada ishal, aşırı gaz, karın içi
kramplar, bulantı ve kusma görülür. Bu yan etkiler süt ve süt ürünlerinden
kaçınılırsa azalabilir. İlacın nadir görülen yan etkileri ise: saç dökülmesi, kan
hücrelerinin üretimini baskılama (lökositler ve trombositlerde azalma),
kaslarda veya sinirlerde dejenerasyon (miyopati ve nöropati), karaciğere
toksik etki vs. Bunlar kolşisini aşırı yüksek dozlarda (yanlışlıkla veya intihar
amacıyla) almış olanlarda ya da ağır böbrek ve karaciğer hastalığı bulunan ve
ilacı doktor gözetiminde kullanmayan kişilerde görülen sorunlardır; günlük
uygulamada hemen hiç bir zaman görülmezler.
Kolşisin ilacı kısırlık yapar mı?
Kolşisin ilacının AAA hastalığında kullanımı sırasında kısırlık yaptığı
saptanmamıştır. Beri yandan kolşisini düzenli kullanan kadınlarda artan
yaşam kalitesinin daha başarılı bir cinsel hayat ve artan bir doğurganlık
sağladığı bildirilmiştir. Çocuk yapmak isteyen çiftler kısırlık tedavisi
görmekteyseler bazı hekimler kolşisini kesmelerini önerebilmektedirler. Bu
çoğu kez gereksiz bir önlemdir.
40
Kolşisin ilacı böbreklerde bozukluk yapar mı?
Olağanüstü yüksek dozlarda kullanılmadığı sürece kolşisinin böbreklerde
bozukluk yapması beklenmez. Buna karşılık, tedavi edilmeyen AAA
hastalığına bağlı olarak gelişebilen amiloidoz hastalığı ve onun yol açtığı
böbrek yetmezliği, her nedense, sanki ilaç yan etkisiymiş gibi yanlış uyarıların
kaynağı olabiliyor. Bu yanılgıya karşı hem hekimlerin hem de hastaların
dikkatli olmasında fayda var.
KOLŞİSİN İLACI GEBELİKTE DE KULLANILABİLİR Mİ?
Evet. Yapılan araştırmalarda, gebeliği boyunca kolşisin kullanan kadınlarda
sakat doğum yapma oranı kolşisin kullanmayanlardan farksız bulunmuştur.
Yine de emin olmak için, gebeliğin 4-5. aylarında ultrason ve amniosentez
yaptırılabilir. AAA hastalığının, ilaç kullanılmasa bile, gebelik süresince rahat
geçeceği kanısı her zaman doğru çıkmaz. Bazen şiddetli ağrılı ataklar düşük
veya erken doğumlara neden olabilir.
Kolşisin ilacını kullanan bir anne bebeğini emzirebilir mi, ilaç süte geçer
mi?
Evet kolşisin süte geçer fakat annenin ilacı kesmesini gerektirecek kadar
yüksek düzeylere ulaşmaz. Bebeğini emziren anneler de kolşisine düzenli
olarak devam etmelidirler.
Bir Ailevi Akdeniz ateşi hastasında amiloidoz gelişmişse kolşisini nasıl
kullanmalıdır?
41
Amiloidoz gelişmiş hastada bile kolşisin hem atakları engellemekte hem de
amiloidozu geriletmekte, hiç olmazsa ilerlemesini yavaşlatmaktadır. Bu
hastalar kolşisini mümkün olan en yüksek dozda kullanmalıdırlar, günlük
uygulamada bu doz 2 mg/gün’dür. Eğer hastanın böbrek veya karaciğer
işlevleri doz azaltımını gerektirirse ve bu mutlak bir zorunluluk ise kolşisin
dozu 1.5 mg’a inilir.
KOLŞİSİN HAKKINDA GENEL BİLGİLER
AAA hastalığının tedavisinde kullanılan kolşisin safran bitkisinin köklerinden
elde edilen doğal bir maddedir. “Colchicum” ismi Gürcistan’daki Colchis
vadisinden gelmektedir. Tarihte ilaç olarak kullanıldığına dair ilk kayıt, Bizans
hekimi Tralles’li (bugünkü Aydın ili) Aleksander’in (525-605) eklem kaynaklı
ağrılarda yararlı etkisini bildirmesidir. Baron von Störck (1763) kolşisini gut ve
dropsy (ödem) tedavisinde önermiştir. Kendisinde de gut hastalığı bulunan
Benjamin Franklin (1706-1790) Amerika’ya kolşisini tanıtan kişi olmuştur. İlk
kez Pelletier ve Caventou (1820) kolşisini colchicumdan izole etmişlerdir.
AAA hastalığında kolşisinin 1967 yılında E. Sohar ve arkadaşları tarafından
denendiği ve başarılı sonuç alınmadığı bildirilmiştir. Daha sonra 1972 yılında
Emir Özkan’ın araştırmasından ayrı olarak S.E. Goldfinger’ın raslantısal
gözlemleriyle etkinliği farkedilmiş, bunların ardından yapılan deneysel klinik
araştırmalarla bu etkinlik kesinleşmiştir.
Kolşisinin Farmakokinetiği
Kolşisin nötral ve yağda çözünür bir bileşiktir. Oral tabletleri (0.5 veya 0.6 mg)
ve intravenöz formu (0.5 mg/mL) vardır, ülkemizde parenteral formu
42
bulunmamaktadır. Albümine düşük affiniteyle (%32) bağlanır. Biyolojik
yararlanım oranı %50’den azdır. Esas olarak ince barsaktan (ileum) emilir ve
karaciğer-barsak (enterohepatik) dolaşımına katılır. Çoğu safra yoluyla, %20-
30 kadarı da idrarla atılır.
Terapötik indeksi düşüktür; sabit düzeydeki plazma konsantrasyonu 0.5-3
ng/mL iken zehirlenme 3 ng/mL’de görülebilir. Oral alımdan sonra ortalama
yarı ömrü 9-16 saattir; karaciğer veya böbrek yetmezliğinde bu süre yaklaşık
3 misli, her iki organda birden yetmezlik varsa 10 misli uzar. Kolşisin kordon
kanından fetüse geçer ve anne sütünde bulunur. Bugüne kadarki klinik
gözlemlerin hiç birinde gerek gebelik gerekse emzirme sırasında kullanılan
kolşisinin fetüs ve bebekte herhangi bir anomaliye yol açtığı saptanmamıştır.
Etki Mekanizması
Kolşisin hücre bölünmesinde rol alan tubuline bağlanarak onun mikrotubullere
polimerizasyonunu engeller. Ayrıca hücre zarındaki adhezyon molkeküllerinin
ekspresyonunu da azaltır. Fakat klinik yararlanımı açısından en önemli işlevi
akyuvarlardan nötrofillerin bir yerden başka yere hareket etmesini
(kemotaksis) engellemesidir. Kolşisin nötrofillerin içinde diğer hücrelere
nazaran daha yüksek konsantrasyona ulaşır, bunun muhtemel nedeni
nötrofillerde P-glikoprotein efluks pompasının bulunmamasıdır.
Kolşisin zehirlenmesi
Kolşisin zehirlenmesi şu durumlarda daha olasıdır:
1. Yaşlı hasta
2. İntravenöz kullanım
43
3. Böbrek yetmezliği
4. Karaciğer yetmezliği
5. İdame tedavisi sırasında fazla sayıda ek tablet alınması
6. Eşzamanlı olarak siklosporin kullanan hasta.
Sindirim sistemi yan etkileri hastayı daha tehlikeli yan etkilerin gelişmesinden
korur, çünkü hasta kusacağı için ilacın kanda yüksek konsantrasyonlara
ulaşması zorlaşır. Aynı nedenden dolayı intravenöz uygulamanın zehirlenme
riski daha yüksektir.
Ölümcül zehirlenme, genel durumu zaten bozuk olan dehidrate ve yaşlı
hastalar dışında intihar amacıyla ya da yanlışlıkla çok yüksek dozda ilaç
alanlarda görülür. Bir seferde 40 mg’dan fazla alınırsa ölüm riskinin çok
yüksek olacağı öne sürülmüştür. Ciddi zehirlenmenin erken evrelerinde
lökositoz ve sindirim sistemi bozuklukları; birkaç gün sonra solunum güçlüğü,
kardiyovasküler kollaps, lökosit ve trombositlerde azalma, barsak felci ve
böbrek yetmezliği; düzelme döneminde ise saçların tümüyle dökülmesi ve
lökositlerde tekrar artış görülür. Kolşisin zehirlenmesi saptanan hastayı
izleyen hekimin, her an gelişebilecek kardiyovasküler kollaps ve ciddi
aritimlere karşı hazırlıklı olması gerekir.
Kolşisin Zehirlenmesinin Tedavisi
Esas olarak semptomatik ve destekleyici tedavi yapılır. Erken evrede aktif
kömür verilir, fakat paralitik ileus gelişmişse kontrendikedir. Lökositler çok
azalmışsa granülosit koloni stimüle edici faktör (G-CSF) denenebilir. Anti-
kolşisin antikorlar henüz deneme safhasındadır.
44
Kolşisinin Diğer İlaçlarla Etkileşimi
Kolşisin karaciğerdeki sitokrom sistemindeki CYP 3A4 yoluyla metabolize
olur. Bazı ilaçlar aynı yoldan metabolize olurken kolşisin ile rekabete girerler,
başlıcaları şunlardır:
Amlodipin, diltiazem, estrojenler, eritromisin, nifedipin, statinler, terfenamid,
verapamil.
CYP 3A4 sistemini inhibe eden başlıca maddeler:
Diltiazem, eritromisin, greyfrut suyu, izoniazid, ketokonazol, klaritromisin,
siklosporin.
Kolşisinle birlikte bu veya benzeri ilaçları kullanan kişilerde ilaç serum
düzeyleri terapötik düzeyleri aşabilir. Sitokrom sistemi enzimlerinin aktivite
oranları bireyler arasında büyük farklılıklar gösterebildiği için her hastanın ayrı
ayrı değerlendirilerek izlenmesi doğru olur.
45
AAA HASTALIĞI İLE İLGİLİ WEB SAYFALARI
http://www.aileviakdenizatesi.8m.net/
http://www.nlm.nih.gov/medlineplus/ency/article/000363.htm
http://AAA.igh.cnrs.fr/
http://www.mazornet.com/genetics/familial_mediterranean_fever.asp
46
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ TANISI ALAN BİR ÇOCUĞUN AİLESİNE
VERİLECEK ÖZET BİLGİ:
Genel Bilgiler:
Ailevi Akdeniz ateşi (AAA) tekrarlayan ateş atakları ile seyreden bir hastalıktır.
Ateşe sıklıkla karın ağrısı, göğüs ağrısı, eklem ağrısı veya şişliği ve bazen de
başka bulgular eşlik eder. Bu ataklar birkaç saat veya gün sürebilir ve sonra
kendiliğinden geçer. İlaç kullanımı ile bu atakların şiddeti azalacak ve belki
kaybolacaktır.
AAA ülkemizde çok sıktır. Çalışmalar Türkiye’de en az 1000 kişiden birinin
AAA olduğunu göstermektedir. Ancak ilaç kullanan insanlar hemen hemen
normal bir yaşam sürdükleri için siz etrafınızda AAA olan kişilerden haberdar
olmayabilirsiniz. AAA Akdeniz’in doğusunda yer alan diğer ülkelerde yaşayan
insanlarda da çok sıktır ve bu bölgelerde taşıyıcılar da sıktır. Bu yörelerde
insanların 1/500 kadarında AAA hastalığı tanısı konabilmektedir.
AAA kalıtsal bir hastalıktır, bulaşıcı değildir. Ancak hem anne ve hem baba
taşıyıcı ise çocukta hastalık çıkabilir. Taşıyıcıların ciddi bir şikayetlerinin
olması beklenmez bu yüzden taşıyıcı olduklarını anlamak ancak genetik
çalışma ile olasıdır.
Tanı:
AAA’nde ağrılar şiddetlidir ve genellikle kişinin yatmasını gerektirir. Ağrılara
ateş de sıklıkla eşlik eder. Ateş ve karın ağrısı özellikle çocuklarda yanlış
tanılar konmasına neden olabilir. Gerçekten de bu çocuklara üst solunum yolu
47
enfeksiyonu, ishal gibi yanlış tanılarla vakit kaybedilebilir. Erişkinler psikolojik
ağrıları olduğu şeklinde geçiştirilebilir. Pek çok hasta ise şiddetli karın ağrıları
sırasında yanlışlıkla apandisit sanılarak ameliyat bile edilebilirler. Tanının
gecikmesi hem pahalı ve gereksiz tetkiklere ve işlemlere yol açmakta hem de
istenmeyen psikolojik sorunlar oluşmaktadır. Dahası, aşağıda değinileceği
üzere tedavinin gecikmesi “böbrek amiloidozu” dediğimiz tehlikeli bir böbrek
hastalığının gelişimi için risk oluşturmaktadır.
Göğüs ağrısı genellikle tek taraflıdır ve omuza yayılabilir. Eklemdeki bulgular
başka bir bölümde daha detaylı olarak anlatılmıştır. Eklem şişliği ve ağrısı
yanlışlıkla akut romatizmal ateş (halk arasında ateşli romatizma olarak bilinir)
tanısına yol açabilir ve yine tanıda gecikmeye neden olur.
AAA’nde yukarıda yazılan bulgulara ek yakınmalar da olabilir; her tür
yakınmada doktorun bilgilendirilmesi uygun olur. Ayrıca önceki nöbetlerde
gözlenenden farklı bir ağrı, veya ilaç kullanımına rağmen aynı şiddette devam
eden ağrılarda da doktora başvurmak gerekir. AAA olan insanlarda tesadüfen
başka hastalıklar da olabileceği de akılda tutulmalıdır.
Eğer hastalık böbrek hastalığına da yol açmışsa vücutta şişme ve böbrek
hastalığına ait bulgular çıkabilir. İlaç kullanmayan kişilerde böbrek hastalığı
gelişme riski vardır.
Tanıyı kesinleştirmek için bu hastalıkla ilgili genlerimizdeki işaretlere
bakılmaktadır, ancak elimizdeki teknikler ile bu yüzde yüz sonuç
48
vermemektedir. Bunun nedeni hastalıktan sorunlu tüm işaretlere
bakamamamız ve belki de bazı sorumlu genetik işaretlerin henüz
aydınlatılamamış olmasıdır. Bu konuda çalışmalar sürmektedir. Halen
baktığımız tekniklerle hastaların %70’inin tanısı kesinleşmektedir. Ancak en
az %30 kişide genetik analizin sonucu bizi arada bırakabilmektedir. Bu
nedenle AAA tanısı için doktorun öyküyü, klinik ve laboratuar bulguları
birleştirmesi gereklidir. AAA tanısı aslen klinik bir tanıdır.
Tedavi:
AAA’nin tedavisinde kolşisin içeren ilaçlar kullanılır. Türkiye’de “Colchicum
dispert” ve “Kolsin” isimli iki preparatı bulunmaktadır ve 0.5 mg şeklindedirler.
Yurt dışında 0.6 mg.lık şekiller de vardır. İlacı doktorunuzun önerdiği dozda ve
düzenli kullanmanız çok önemlidir. Küçük çocuklarda kilo aldıkça doz
ayarlaması gerekebilir. Bunu da doktorunuz klinik ve laboratuar bulgulara göre
yapacaktır.
Kolşisin yukarıda bahsedildiği gibi atakları hafifletir veya yok eder. Ancak ilacı
vermemizin daha önemli nedeni hastalığın böbreklerinize zarar vermesini
önlemektir. Kolşisin kullanan kişilerde hastalığın en korktuğumuz bulgusu olan
böbreklere atlaması engellenmektedir. Kolşisin kullanılmadığında belli bir
oradaki hastada amiloidoz dediğimiz böbrek hastalığı gelişmekte ve bu
böbrek yetmezliğine yol açabilmektedir. Size aksi söylenene kadar kolşisini
hiç kesmeden devam etmeniz gerekmektedir.
49
Bu ilacın yan etkileri oldukça azdır. İshal yapabilir. Size önerdiğimiz dozlarda
çok nadirse de 4 veya 6 ayda bir kan sayımı yapılarak beyaz kürelerinin
düşüp düşmediğinin kontrol edilmesi gereklidir. Kısırlık yapıcı etkileri
bildirilmişse de bu yan etkiye kullanılan dozlarda bir tehlike olmadığı ve ancak
ek sorunları olan kişilerde ortaya çıktığı düşünülmektedir.
AAA olan kişinin yılda en az 2 kez bir doktor tarafından rutin muayenesinin,
kan sayımının, idrar tetkikinin ve ilaç dozunuzun yetip yetmediği konusunda 1
veya 2 tetkikin yapılması gereklidir.
AAA sizin doğuştan genlerinizde bulunan bir işaret ile geliştiğinden mutlak bir
iyileşmeden söz edemeyiz. Bu şekilde bir hastalığa sahip olmayı kabullenmek
zordur. Bunu bir hastalıktan çok bir işaret gibi düşünmekte yarar vardır ve
“hastalık” haline dönüşmemesi için ilacınızı kullanmanız gerekmektedir.
İlerideki çalışmalarımız sizlere yeni seçenekler sunmamızı sağlayabilir.
Diğer aile bireyleri:
AAA olan bir bireyin çocuk sahibi olmasında bir sakınca yoktur. Eğer evlendiği
kişi taşıyıcı değilse çocuklarının sadece taşıyıcı olacağını yani hasta
olmayacağını bekleriz. Yine de AAA düşündüren bulguları gelişirse hemen bir
merkeze başvurmalısınız. AAA olan bir kişinin aile bireyleri, her ne yakınma
ile doktora başvururlarsa, ailede AAA olduğunu doktora bildirmelidirler, çünkü
gerçekten bazı bulgular ayırıcı tanıda güçlük yaratabilmektedir.
50
Bir çocuğunuza AAA tanısı konmuş ise mutlaka diğer çocuklarınızın da en az
bir kez bir çocuk doktoru tarafından bu gözle değerlendirilmesi gereklidir.
Açıklanamayan ateş atakları veya AAA olan bireye benzer bulguların ortaya
çıkması AAA’ni düşündürmelidir.
Ailede böbrek yetmezliği gelişen birey varsa çocuk doktorunuza bunu
bildirmelisiniz ve genetik analiz kararını tartışmalısınız.
51
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ
HASTALARININ
ANLATTIKLARI
(GERÇEK ÖYKÜLER)
52
U. D. 43 yaşında erkek hasta, aile kökenleri Sivas ve Balıkesir.
Bebeklik çağından beri yaklaşık ayda bir kez yineleyen karın ağrısı, göğüs
ağrısı ve 39 dereceye varan ateş yakınmaları varmış. Bu yakınmaları
genellikle 2-3 günde, bazan 8-10 günde kendiliğinden geçiyormuş. Defalarca
doktora gitmiş, doktorlar sıklıkla apandisit olduğunu söylemişler, hasta ise
yakınmaları kendiliğinden geçtiği için, ameliyat olmayı reddetmiş ve bir süre
sonra artık doktora gitmemeye karar vermiş. Yıllar sonra işçi olarak yurtdışına
gitmiş. Kuzey Buz Denizinde bir petrol sondaj platformunda gece çalışırken
ansızın hastalanmış, kendisi için pek endişe verici olmadığı halde
çevresindekiler çok korkmuşlar ve helikopterle karadaki en yakın hastaneye
göndermişler. Küçük bir kasaba hastanesindeki nöbetçi doktor muayene edip
bazı kan tetkikleri yaptırmış ve kendisinde akut apandisit saptadığını ve kısa
zamanda ameliyata alacağını bildirmiş. Hasta bu yakınmalarının defalarca
yinelediğini, kendiliğinden düzeldiğini söyleyince biraz beklemeye ve ertesi
gün hala hastalık bulguları aynen devam ediyorsa ameliyata girişmeye karar
vermiş. Gerçekten de ertesi gün hastanın ateşi düşmüş, karnındaki sertlik ve
ağrı nisbeten azalmış, kandaki lökositoz da gerilemiş. Doktor bunun apandisit
olmadığını fakat olan bitenin de ne olduğunu anlayamadığını söyleyerek
hastayı taburcu etmemiş, birkaç saat kütüphanede çalıştıktan sonra geri
dönmüş ve hastaya “sende AAA hastalığı var, bu hastalık sizin ülkede epey
sık görülüyormuş“ demiş. Hastaya kolşisin kullanması geretiğini söyleyerek
taburcu etmiş.
53
B. K. (29 yaşında erkek hasta)
1993 yılının soğuk bir Tekirdağ Şubatında ilk atakla tanıştım. Tüm
eklemlerimde dayanılmaz bir ağrı halsizlik yüksek ateş şikayetleriyle Tekirdağ
Devlet Hastanesinde yapılan tahliller sonucu lökosit 15.800 Teşhis : Ağır
gripal enfeksiyon. Ertesi gün hiçbir şeyim kalmamıştı, üzerinde durmadım.
İstanbula ailemin yanına döndüğümde anneme bundan bahsedince hastalığın
kalıtımsal olduğuna dair bir şüphe bende oluşmuştu. Annemde de bu tarz
ataklar sık olmasa da oluyormuş. Bir tanı konamadığından annem buna
"kemik ağrısı" adını takmıştı.Şu an 56 yaşında muhtemel AAA’li ve hiç tedavi
görmedi, toplam 10 atak falan geçirmiş hayatı boyunca.
1993-1998 senesi arası 5 veya 6 atak geçirip evde dinlenerek atllattım. 1998
senesinde yaz aylarında bir atak geldi ama bu atak diğerlerinden farklıydı. İlk
defa atak karın ağrısıyla geliyordu, dehşet bir karın ağrısıyla hastaneye
gittiğimde lökositi gören doktor tahmin edeceğiniz gibi akut apandisit teşhisi
koydu. Ameliyat için cerrah evinden çağrıldı tekrar bir muayene, cerrah
ultrason istedi. Ultrason neticesinde akut apandisit bulunamayınca eve
döndüm. 2003 Ocak ayında iş yerinde bir atak geçirince yakında bulunan özel
bir hastaneye koştum. Tahlilere bakıp hastalığı dinleyen ve ailemde böyle bir
öykü olduğunu gören minnetar olduğum Op.Dr. B. T. teşhisi koydu. 10 yıllık
macera bitmiş nihayet ne hastası olduğumu öğrenmiştim. Sonra bir mutasyon
testi yaptırdım 3 adet mutasyona bakıldı M694V, M680I , V726A; bu
54
mutasyonlardan herhangi biri bulunamadı. Şu an 6 ayda bir olmak üzere
doktor gözetiminde günde 3 defa kolşisin alarak normal hayatıma devam
ediyorum. Benim yaklaşık 10 yıılık AAA maceram esnasında sanırım 15
civarında atak geçirmiş olmalıyım. Bu atakların sadece 1 tanesinde karın
ağrısıyla karşılaştım.
A. E. 32 yaşında, kadın hasta.
Annem Bulgaristanlı (anne ve babası), babam ise İzmirli (annesi Girit kökenli
babası da İzmir). AAA genetik analiz neticemde V726A mutasyonunu
heterozigot olarak taşıdığım saptandı. Ailemde benden başka AAA tanısı
konmuş olan yok, sadece babamın da benimle benzer şikayetler yaşadığını
hatırlıyorum. Benim yaşadıklarıma gelince..Okul öncesi dönemden
hatırladıklarım: Karnımın sancıdan taş kesilip ağrıdan konuşamayıp ve
kıpırdayamayıp annemin beni bayıldı zannedip kucağında Göztepe SSK
Aciline yetiştirmesi..İğneler, tahliller, lökosit yükselmesi ama apandisti
patlayacak kadar değil deyip eve göndermeleri.. Okul dönemlerim boyunca da
mutlaka senede 2 kere şiddetli ishal, kusma, ateşle günlerce yatar okula
gidemezdim, hepsinde de bağırsak enfeksiyonu teşhisi konulurdu. Hasta
olmadığım zamanlara denk gelen ayak bileklerimde şişmeler olurdu. Farkında
olmadan ayağımı burktuğum ya da çarptığım sanılırdı. Çok zayıf ve hareketli
olmama rağmen beden derslerinde mutlaka bir yerimi ağrıtır devam
edemezdim. Voleybolu da bu yüzden 2 sene yürütebildim. El bileklerim ya da
parmak eklemlerim şişer acım dayanılmaz olunca bırakmak zorunda kalırdım.
Kasıklarımda sık sık ağrılar olurdu hızlı yürüdüğüm zaman sancı girer nefes
55
alamazdım. Buna da kronik apandist dendi ve 18 yaşımda alındı. Regli
dönemlerim ise hep kısa ve çok sancılı sürdü hala da böyle devam ediyor.
21 yaşımda ilk doğumumu yaptım. 4,5 ay süren bulantı ve kusmalarım oldu,
herşey normaldi, sadece günüm çok geçtiği için suni sancı verdiler doğum
gerçekleşmeyince sezaryenle dünyaya getirdim kızımı. Bundan 4 sene önce
yine ateş, kusma, ishal ve mide ağrısıyla 3 gün hastanede kaldım. Dr. N. Ü.’le
görüştük ve beni takip edebileceğini, benim gibi 10 tane daha AAA hastası
olduğunu söyleyince sürekli takiplerimi kendisine yaptırıyorum o günden beri.
Günde 3 kolsişin yetmeyince 4’e çıkardık. Karaciğer enzimleri, böbrek
kontrollerim ve kan değerlerim sürekli takip ediliyor. Kolşisinden sonra reglim
de düzene girdi. Son jinekolojik kontrolünde yumurtalığımın birinin karın
zarına yapıştığı ve çalışmadı söylendi. Bunun da geçirmiş olduğum bir ataktan
meydana gelmiş olabileceğini anlattı doktorum.
R. A. 38 yaşında erkek hasta.
1965 Kars doğumluyum. 3 yaşımdan itibaren bütün yaşamım İstanbul’da
geçti. Kendimi tanımaya başladığım ilkokul döneminden itibaren, sürekli karın
ağrısı çekerdim. Doktorlar da genellikle, bağırsak kurtlarından şüphelenir.
Yapılan tahliller olumlu çıkınca; üşütmüşsün teşhisi yanında birkaç vitamin
hapıyla gönderirlerdi. Lise bitene kadar bu böyle devam etti.
Bu arada benden küçük erkek kardeşim vefat etti. Bendeki karın ağrılarını
üzüntüye bağladılar. Bazen şiddetli bulantı karın ağrısı kusmalar sonunda
56
hastanenin acil servisine gittiğimizde, apandisit tanısı ile birkaç kez ameliyat
masasından döndüm.
Üniversiteye gittiğim dönemlerdeki ataklar için sınav stresi yorumları
yapılıyordu. Bu arada babam felç geçirdi, atakların bir bahanesi de üst üste
gelen üzüntüler olarak yorumlandı. Kısa dönem askerliğimi yaparken
oynadığım bir futbol maçından sonra ayak bileğimde şişme oldu.Terhis oldum
geldim. Şişlik devam ediyordu. Bir ara yürüyemez hale gelmiştim. Bir süre
sonra geçti. Ama hala zorlandığım zamanlar bileklerimde ağrılar olur.
Onca acı ve sıkıntıyı yaşamama rağmen doktorların görünürde bir şeyin yok
demeleri beni çok üzüyordu. Derken atakların şiddetli geçtiği bir gece
inleyerek Allah’a yalvararak sabahı ettim. Henüz ataklarım sürüyordu. Aynı
şeyleri duysam da umutsuzca yine hekime gitmeye karar verdim. Evimizin
yakınında özel bir hastanenin dahiliye hekimine rast gele gittim. Ben yaşlarda
ilgili biriydi.Sıkıntılarımı dinledi. Bir kısım tahliller yazdı. Bunlardan AAA
tahlilini ilk kez duyuyordum. Biraz da korku ile sonuçları bekledim.Tahlil
sonuçlarını yorumlayan doktorum ailevi Akdeniz ateşi hastası olduğumu
söyledi ve kolşisin haplarından yazdı.
Yaklaşık bir yıldan fazla oldu, ataklarım çok nadir geliyor ama hafif geçiyor.
Neyse ki en az 20 yıldır çektiğim çilenin adı ve ilacı var. İnşallah başkaları bu
kadar geç teşhisle çile çekmezler.
İ. Ş. 30 yaşında erkek hasta. Tokat- Turhal doğumlu.
57
İlk FMF atağımı Orta 2’de iken yani tahmini 1985’in bir kış ayında geçirdim. O
gün omuzlarımla göğsümün ağrıdığını hatırlıyorum. Sabah vakti olmadan
gece yarısı sanki biri ya da birileri göğsüme bastırarak nefes almamı
engelliyormuş gibi bir durumla uyandım. Annemin yanına zar zor gittiğimi
biliyorum. Nefes almakta zorlanıyorum bununla birlikte aldığım her nefesde
göğsüme ve karnıma sanki bıçaklar saplandığını hissediyordum.
Tokat’ta bu hastalığı özellikle kış aylarında yaşardım, kış aylarında nerdeyse
tamamını raporlu olurdum. Doktorlar şiddetli üşüttüğümü, çocukken geçirmiş
olduğum kızamık hastalığının şiddetli olmasından dolayı kalıntılar olduğunu
söylerdi, hatta ciğerlerimin delik olduğunu söyleyen bile çıktı.
Askeriyede iken bölük komutanım “seni doktora son gönderişim, eğer hiçbir
sonuç çıkmazsa senin oyun oynadığına kanaat getirerek hapis cezası
verdireceğim” demişti. Gerçekten yine sonuçlar temiz çıkınca Devlet
Hastanesindeki doktora “ne bileyim şiddetli grip geçirdiğim gibi bir şey
yazıverin yoksa başıma bela alacağım” demiştim. Sağ olsun o doktor benim
hasta olduğuma kanaat getirdi de sorunlarım çözüldü. Yoksa FMF’den dolayı
hapis cezası yiyen ilk hasta olacaktım.
Nihayet 2000 yılında yine bir FMF atağında bağırsak düğümlenmesi teşhisi ile
ameliyat oldum. Sonra doktor bey “aslında senin ameliyatında hiçbir şey
yapmadık sadece açtık baktık hiçbir anormal bir şey göremedik” dedi. İç
hastalıkları uzmanı bir doktor ilk kez FMF’den bahsetmişti. Colchicum Dispert
58
vermişti. “Bunu kullanırsan atakların azalır, buna göre de tekrar görüşürüz”
demişti. O gün bu gündür Colchicum Dispert kullanıyorum.
RESİMLER
Resim 1: Akut atak sırasında çekilen bir karın grafisinde barsak hareketlerinin yok olduğu
durumlarda (paralitik ileus) gözlenen hava-sıvı düzeyleri.
Resim 2: Akut plörezi sırasında çekilen akciğer grafisi, her iki akciğer alt bölgelerinde çok az
miktarda sıvı varlığı görülüyor. Aynı grafi birkaç gün sonra yinelendiği zaman tamamen normal
bulunacaktır.
Resim 3: Akut artrit atağı sırasında çekilmiş bir ayak bileği fotoğrafı
Resim 4 Ayak bileğinde oluşan artritte ayak sırtında ve bilek çevresinde kızarıklık
Resim 5: Uzamış atak sonunda geriye dönüşümsüz değişiklikler ortaya çıkabilir
Resim 6: AAA artritinde alınan eklem sıvısı
Resim 7: Erizipel benzeri eritem
59
Tablo 1: AAA’de eklem tutulumlarının dağılımı
Eklem Sıklık (%)
Diz 62
Ayak bileği 62
Kalça 22
Dirsek 20
Omuz 19
El bileği 19
Çene 6
Parmak eklemleri 4
60
Tablo 2: Ailevi Akdeniz ateşi artriti ile ayırıcı tanıya giren monoartrit yapabilen hastalıklar
- Gut ve psödogut
- Polindromik romatizma
- Behçet hastalığı
- Akut romatizmal ateş
- Yineleyen aftöz stomatit ve artropati
- Spondilartropatiler
- Jüvenil kronik artrit
- İntermittan hidrartroz
Tablo 3: TEL-HASHOMER TANI ÖLÇÜTLERİ
Majör ölçütler1- Peritonit, sinovit ve plöritler birlikte olan yineleyen ateşli ataklar
2- AA tipi ikincil amiloidoz
3- Sürekli kolşisin tedavisine olumlu yanıt
Minör ölçütler1- Yineleyen ateşli ataklar
2- Erizipel tarzı eritem
3- Birinci derece akrabada ailesel Akdeniz ateşi bulunması
Mutlak tanı : 2 majör yada 1 majör ve minör ölçüt
Olası tanı: 1 majör ve 1 minör
61
Tablo 4: LIVNEH TANI ÖLÇÜTLERİ
Majör ölçütler:
Tipik ataklar
1- Peritonit (yaygın)
2- Plörit (tek taraflı) yada perikardit
3- Monoartrit (kalça, diz, ayak bileği)
4- Tek başına ateş
5- Tam olmayan karın ağrısı atakları
Minör ölçütler:
Tam olmayan ataklar iki ya da tek bölgeyi tutabilen
1- Göğüs
2- Eklem
3- Egzersizle ortaya çıkan bacak ağrısı
4- Kolşisin tedavisine iyi yanıt
Destekleyici ölçütler: 1- Ailede AAA öyküsü
2- Uygun etnik köken
3- Hastalığın 20 yaşından önce başlaması
Atak özellikleri
4- Ağır ve yatak istirahatını gerektiren ataklar
5- Kendiliğinden geçmesi
6- Ataklar arasındaki bulgusuz dönem
7- Aşağıdaki testlerden bir yada daha fazlasında oluşan geçici enflamatuar yanıt: lökosit,
sedimantasyon hızı, serum amiloid A, fibrinojen
8- Aralıklı proteinüri ve hematüri
9- Apendektomi ya da tanılandırıcı laparatomi öyküsü
10- Ailede akrabalık
Tanı için 2 majör ya da 1 majör ve 1 minör ölçüt gereklidir.
62
Tablo 5: TEL-HASHOMER HASTALIK AĞIRLIK SKORU
I- Hastalık başlangıç yaşı5 yaş altı: 3 puan
5-10 yaş arası: 2 puan
10-20 yaş arası: 1 puan
20 yaş üstü: 0 puan
II- Atak sıklığı Haftada ikiden fazla: 3 puan
Haftada bir iki atak: 2 puan
Haftada bir ataktan az: 1 puan
III- Atakları kontrol altına alan kolşisin dozu:Yanıtsız : 4 puan
2 mg/gün: 3 puan
1.5 mg/gün: 3 puan
1 mg/gün: 3 puan
IV- Eklem tutulumuUzamış artrit: 3 puan
Akut eklem tutulumu: 2 puan
V- Erizipel benzeri eritemVarsa 2 puan
VI- AmiloidozVarsa :3 puan
Fenotip II şeklinde ortaya çıkarsa: 4 puan
Hafif hastalık: 2-5 puan
Orta hastalık: 6-10 puan
Ağır hastalık: 10 puan
Tablo 6 Ailevi Akdeniz Ateşine Benzeyen Yineleyici Ateşli Hastalıklar
63
Bulgular AAA Hiper Ig D TRAPS PFABA
Tipik Etnik Kök Türk, Yahudi Felemenk, Orta Avrupa İrlanda, iskoçya Etnik
Arap, Ermeni fark yok
Geçiş Otoz Resesif Otoz Resesif Otoz Otoz Dominant Dominant
Genetik MEFV-pyrin Mevalonate kinaz (MVK) TNFR -
Başlama yaşı %90 20 yaş altı %96 10 yaş altı Çocukluk Çocukluk
Atakların süresi 1-3 gün 3-7 gün Değişik,1-70 gün 1-2 gün
Karın ağrısı Şiddetli karın ağrısı karın ağrısı Şiddetli karın agrısı -
(Peritonit) İshal sık (Peritonit)
Gögüs ağrısı Sık Bildirilmemiş Sık -
Eklem bulguları Büyük tek eklem Büyük eklemlerde Büyük eklemlerde ağrı Seyr
şişlik-ağrı simetrik ağrı-şişlik yaygın (alt ekstremitede) (alt ekstremitede)
Deri tutulumu Nadir, ayak sırtında Sık, kırmızı deriden Yer degiştiren yama gibi -yama gibi kızarıklık kabarık olan veya döküntüler
olmayan döküntüler
Lenf bezi şişliği Beklenmez Çok sık Yok Tonsillit (Boyunda)
Konjonktivit Nadir Sık değil Sık, göz çevresi şiş -
Kas ağrısı Olabilir Sık değil Sık, gezici ağrı, sertlik -
Skrotal ağrı Çocuklukta Bildirilmemiş Erkeklerin %50’si- nadir epizodlar
Amiloidoz Sık Bildirilmemiş Bildirilmiş -
Ig D %13’te artmış çogunlukla artmıs %10’da artmış - 100 IU/ml (14 mg/dl)
üzerinde
Mevalonik asituri - + - -
Tedavi Oral kolşisin Billinen profilaksi yok TNF blokörleri Steroid atakları ve artrit NSAI veya amiloidozu steroide yanıt verebilir
önler
64
Tablo 7:
Ateşli karın ağrısı Ateşsiz karın ağrısı
Pyelonefrit Böbrek taşı
İdrar yolu enfeksiyonu Safra kesesi taşı
Kolesistit Peptik hastalıklar
Pelvik inflamatuvar hastalıklar Mensturasyon
Pankreatitw Orak hücreli anemi
Behçet hastalığıw Abdominal epilepsi
İnflamatuvar barsak hastalıkları Herediter anjioödemww
Apandisit Porfiri
w Ateşsiz de olabilirww Ateşli de olabilir
Tablo 8: AAA ile birlikte görülen hastalıklar
1- Vaskülitler
Henoch-Schönlein purpurası (HSP)
Poliarteritis nodosa (PAN)
Behçet hastalığı (BH)
2- Juvenil idiopatik artrit (JİA)
Romatoid artrit (RA)
3- Akut romatizmal ateş (ARA)
4- Sistemik lupus eritematosus (SLE)
5- Enflamatuvar barsak hastalığı (EBH)
6- Üveit
7- Akut poststreptokokkal glomerulonefrit (APSGN)
ŞEKİLLER
65
(Buraya Şekil 1, 2 , 3 ve 4 girecek)
66
KAYNAKLAR
1. Akar N, Mısırlıoğlu M, Yalçınkaya F, Akar E, Çakar N, Tümer N,
Akçakuş M, Taştan H, Matzner Y. MEFV mutations in Turkish patients
suffering from familial Mediterranean fever. Hum Mutation 1999
(online).
2. Akar N, Yalcınkaya F, Akar E, Çakar N. MEFV mutation analysis in
Turkish familial Mediterranean fever patients with amyloidosis (letter).
Amyloid: Int J Exp Invest 1999; 6:301-302.
3. Akar N, Hasipek M, Akar E, Ekim M, Yalçınkaya F, Çakar N. Serum
amyloid A1 and tumor necrosis factor-alpha alleles in Turkish familial
Mediterranean fever patients with and without amyloidosis. Amyloid.
2003;10:12-6.
4. Akcan Y, Bayraktar Y, Arslan S, Van Thiel DH, Zerrin BC, Yıldız O. The
importance of serial measurements of cytokine levels for the evaluation
of their role in pathogenesis in familial Mediterraean fever. Eur J Med
Res. 2003;8:304-6.
5. Artunkal S, Seyahi V. Peryodik hastalık hakkında düşünceler. Türk Tıp
Cemy Mecm 1955;21:282-6.
6. Atagündüz P, Ergun T, Direskeneli H. MEFV mutations are increased
in Behcet's disease (BD) and are associated with vascular involvement.
Clin Exp Rheumatol. 2003;21 (Suppl 30):S35-7.
7. Bakkaloğlu A. Familial Mediterranean fever. Pediatr Nephrol.
2003;18:853-9.
67
8. Baskın E, Saatçi Ü, Ciliv G, Bakkaloğlu A, Beşbaş N, Topaloğlu R,
Özen S. Urinary glycosaminoglycans in the course of familial
Mediterranean fever. Eur J Pediatr. 2003;162(5):305-8.
9. Baykal Y, Sağlam K, Yılmaz MI, Taşlıpınar A, Akıncı SB, İnal A. Serum
sIL-2r, IL-6, IL-10 and TNF-alpha level in familial Mediterranean fever
patients. Clin Rheumatol. 2003;22:99-101.
10.Ben-Chetrit E, Levy M. Colchicine:1998 update. Semin Arthritis Rheum
1998;28:48-59.
11.Ben-Chetrit E, Levy M. Colchicine prophylaxis in familial Mediterranean
fever: Reappraisal after 15 years. Semin Arthritis Rheum 1991;20:241-
6.
12.Ben-Chetrit E, Levy M. Reproductive system in familial Mediterranean
fever: an overview. Ann Rheum Dis. 2003;62:916-9.
13.Brodey P, Wolff SM. Radiographic changes in the sacroiliac joints in
familial Mediterranean fever. Radiology 1975;114:331-4.
14.Cattan R. Les néphropaties de la maladie périodique. Presse Med
1955;63:237-8.
15.Cattan D. Familial Mediterranean fever: is low mortality from
tuberculosis a specific advantage for MEFV mutations carriers?
Mortality from tuberculosis among Muslims, Jewish, French, Italian and
Maltese patients in Tunis (Tunisia) in the first half of the 20th century.
Clin Exp Rheumatol. 2002;20 (Suppl 26):S57-8.
16.Chae JJ, Komarow HD, Cheng J, Wood G, Raben N, Liu PP, Kastner
DL. Targeted disruption of pyrin, the FMF protein, causes heightened
68
sensitivity to endotoxin and a defect in macrophage apoptosis. Mol
Cell. 2003;11:591-604.
17.Çiftçi E, İnce E, Doğru U. Pyrexia of unknown origin in children: a
review of 102 patients from Turkey. Ann Trop Paediatr. 2003;23:259-
63.
18.Cozetto FJ. Familial Mediterranean fever. Am J Dis Child 1961;101:78-
85.
19.Dinarello CA, Sheldon MW, Goldfinger SE, Dale DC, Alling DW.
Colchicine therapy for familial Mediterranean fever. A double-blind trial.
N Engl J Med 1974;291:934-7.
20.Dinç A, Pay S, Turan M, Şimşek İ. Prevalence of familial
Mediterranean fever in young Turkish men. Clin Exp Rheumatol
2000;18:292.
21.Drenth JPH, Haagsma CJ, van der Meer JWM & International Hyper-
IgD Study Group. Hyperimmunglobulin D and Periodic Fever. The
clinical spectrum in a series of 50 patients. Medicine 1994;73:133-44.
22. Düzova A, Bakkaloğlu A, Beşbaş N, Topaloğlu R, Özen S, Özaltın F,
Başsoy Y, Yılmaz E. Role of A-SAA in monitoring subclinical
inflammation and in colchicine dosage in familial Mediterranean fever.
Clin Exp Rheumatol. 2003;21:509-14.
23.Ehrenfeld EN, Eliakim M, Rachmilewitz M. Recurrent polyserositis
(familial Mediterranean fever; periodic disease). A report of fiffty-five
cases. Am J Med 1961;31:107-23.
24.Eliakim M, Levy M, Ehrenfeld M. Recurrent polyserositis. Amsterdam,
Elsevier/North-Holland Biomedical Press, 1981.
69
25.Ferron GM, Rochdi M, Jusko WJ, Schermann J-M. Oral absorption
characteristics and pharmacokinetics of colchicine in healthy
volunteers after single and multiple doses. J Clin Pharmacol
1996;36:874-83.
26.French FMF Consortium. A candidate gene for familial Mediterranean
fever. Nature Genet 1997;17:25-31.
27.Gafni J, Ravid M, Sohar E. The role of amyloidosis in familial
Mediterranean fever. A population study. Isr J Med Sci 1968;4:995-9.
28.Garcia-Gonzales A, Weisman MH. The arthritis of familial
Mediterranean fever. Semin Arthritis Rheum 1992;22:139-50.
29.Goldfinger SE. Colchicine for familial Mediterranean fever. N Engl J
Med 1972;287:1302.
30.Goldstein RC, Schwabe AD. Prophylactic colchicine therapy in familial
Mediterranean fever. A controlled, double-blind study. Ann Intern Med
1974;81:792-4.
31.Heller H, Gafni J, Michaeli D et al. The arthritis of familial
Mediterranean fever (FMF). Arthritis Rheum 1966;9:1-17.
32.Heller H, Sohar E, Gafni J, Heller H. Amyloidosis in familial
Mediterranean fever. Arch Intern Med 1961;107:539-50.
33.Heller H, Sohar E, Sherf L. Familial Mediterranean fever. Arch Intern
Med 1958;102:50-71.
34. International FMF Consortium. Ancient missense mutations in a new
member of the RoRet gene family are likely to cause familial
Mediterranean fever. Cell 1997;90:797-807.
70
35. İnce E, Çakar N, Tekin M, Kendirli T, Özkaya N, Akar N, Yalçınkaya F.
Arthritis in children with familial Mediterranean fever. Rheumatol Int
2002;21:213-217.
36. İşlek İ, Şimşek T, Baskın E, Şimşek B, Küçükoduk S, Bedir A,
Bakkaloğlu A, Beşbaş N, Topaloğlu R, Özen S, Saatçi Ü. Low serum
apolipoprotein AI levels in amyloidosis related to familial Mediterranean
fever. Pediatr Nephrol. 2003;18:1005-8.
37.Janeway TC, Mosenthal HO. Unusual paroxysmal syndrome, probably
allied to recurrent vomiting, with a study of nitrogen metabolism. Trans
Assos Am Physicians 1908;23:504-18. (Atfeden: Eliakim M, Levy M,
Ehrenfeld M. Recurrent polyserositis. Amsterdam, Elsevier/North-
Holland Biomedical Press, 1981:1-4.)
38.Koçak H, Çakar N, Hekimoğlu B, Atakan C, Akkök N, Ünal S. The
coexistence of familial Mediterranean fever and polyarteritis nodosa.
Pediatr Nephrol 1996;10:631-3.
39.Korkmaz C, Özdoğan H, Kasapçopur Ö, Yazıcı H. Acute phase
response in familial Mediterranean fever. Ann Rheum Dis. 2002;6:79-
81.
40.Langevitz P, Livneh A, Zemer D, Shemer J, Pras M. The
spondilarthropathies in patients with familial Mediterranean fever. In:
Sohar E, Gafni J, Pras M (eds). Familial Mediterranean fever. Tel Aviv,
Freund Publishing House Ltd, 1997:95-8.
41.Langevitz P, Zemer D, Livneh A, Shemer J, Pras M. Protracted febrile
myalgia in patients with familial Mediterranean fever. J Rheumatol
1994;21:1708-1709
71
42.Lehman TJA, Hanson V, Kornreich H, Peters RS, Scwabe AD. HLA-
B27 Negative sacroiliitis:A manifestation of Familial Mediterranean
Fever in childhood. Pediatrics 1978;61:423-26.
43.Lidar M, Kedem R, Langevitz P, Pras M, Livneh A. Intravenous
colchicine for treatment of patients with familial Mediterranean fever
unresponsive to oral colchicine. J Rheumatol. 2003;30:2620-3.
44.Lidar M, Scherrmann JM, Shinar Y, Chetrit A, Niel E, Gershoni-Baruch
R, Langevitz P, Livneh A. Colchicine nonresponsiveness in familial
mediterranean fever: Clinical, genetic, pharmacokinetic, and
socioeconomic characterization. Semin Arthritis Rheum. 2004;33:273-
82.
45.Livneh A, Langevitz P. Diagnostic and treatment concerns in familial
Mediterranean fever. Bailliere’s Clinical Rheumatology 2000;14:447-
498.
46.Livneh A, Langevitz P, Zemer D, Padeh S, Migdal A, Sohar E, Pras M.
The changing face of familial Mediterranean fever. Semin Arthritis
Rheum 1996;26:612-27.
47.Livneh A, Langevitz P, Zemer D, Zaks N, Kees S, Lidar T, Migdal A,
Padeh S, Pras M. Criteria for the diagnosis of familial Mediterranean
fever. Arthritis Rheum 1997;40:1879-1885.
48.Livneh A, Zemer D, Siegal B, Laor A, Sohar E, Pras M. Colchicine
prevents kidney transplant amyloidosis in familial Mediterranean fever.
Nephron 1992;60:418-22.
72
49.Lossos A, Eliashiv S, Ben-Chetrit E, Reches A. Optic neuritis
associated with familial Mediterranean fever. J Clin Neuro-
Ophtalmology 1993;13:141-3.
50.Lotan R, Danon N, Magal N, et al. Frequencies of various FMF core
haplotypes in the MEFV locus. In: Sohar E, Gafni J, Pras M (eds).
Familial Mediterranean fever. Tel Aviv, Freund Publishing House Ltd,
1997:104-8.
51.Majeed HA, Barakat M. Familial Mediterranean fever (recurrent
hereditary polyserositis) in children: analysis of 88 cases. Eur J Pediatr
1989;148:636-41.
52.Majeed HA, Ghandour K, Shahin HM. The acute scrotum in Arab
children with familial Mediterranean fever. Pediatr Surg Int 2000;16:72-
74.
53.Majeed HA, Rawashdeh M, El-Shanti H, Oubain H, Khuri-Bulos N,
Shahin HM. Familial Mediterranean fever in children: the expanded
clinical profile. Q J Med 1999;92:309-18.
54.Mamou H, Cattan R. La maladie périodique (sur 14 cas personnels
dont 8 compliques de néphropathies). Sem Hop Paris 1952;28:1062-
70.
55.Mamou H. La maladie périodique amylogene. Sem Hop Paris
1955;31:388.
56.Marmaralı A. Garip bir karın sendromu. Türk Tıp Cemy Mecm
1946;12:436-43.
57.McDermott MF, Aksentijevich I, Galon Jet al. Germline Mutations in the
extracellular domains of the 55kDa TNF Receptor, TNFR1, Define a
73
family of dominantly inherited autoinflammatory syndromes. Cell
1999;97:133-44.
58. Michael O, Goldman RD, Koren G; Motherisk Team. Safety of
colchicine therapy during pregnancy. Can Fam Physician.
2003;49:967-9.
59. Mijatovic V, Hompes PG, Wouters MG. Familial Mediterranean fever
and its implications for fertility and pregnancy. Eur J Obstet Gynecol
Reprod Biol. 2003;108:171-6.
60.Mor A, Gal R, Livneh A. Abdominal and digestive system associations
of familial Mediterranean fever. Am J Gastroenterol. 2003;98:2594-
604.
61.Moskovitz B, Bolkier M, Natif O. Acute orchitis in recurrent
polyserositis. J Pediatr Surg 1995;30:1517-8.
62.Odabaş AR, Çetinkaya R, Selçuk Y, Kaya H. Severe and prolonged
febrile myalgia in familial Mediterranean fever. Scand J Rheumatol
2000;29:394-5.
63.Olgun A, Akman S, Kurt I, Tuzun A, Kutluay T. MEFV mutations in
familial Mediterranean fever: association of M694V homozygosity with
arthritis. Rheumatol Int. 2004 Jan 15 [Epub ahead of print].
64.Öner A, Erdoğan O, Demircin G, Bülbül M, Memiş L. Efficacy of
colchicine therapy in amyloid nephropathy of familial Mediterranean
fever. Pediatr Nephrol. 2003;18:521-6.
65.Özdemir Aİ, Sökmen C. Familial Mediterranean fever among the
Turkish people. Am J Gastroent 1969;51:311-6.
74
66.Özdoğan H, Arısoy N, Kasapçapur Ö, Sever L, Çalışkan S, Tüzüner N,
Mat C, Yazıcı H. Vasculitis in familial Mediterranean fever. J
Rheumatol 1997;24:323-7.
67.Özen S. Familial mediterranean fever: revisiting an ancient disease.
Eur J Pediatr. 2003;162:449-54.
68. Özen S, Bakkaloğlu A, Yılmaz E, Düzova A, Balcı B, Topaloğlu R,
Beşbaş N. Mutations in the gene for familial Mediterranean fever: do
they predispose to inflammation? J Rheumatol. 2003;30:2014-8.
69.Özer FL, Kaplaman E, Zileli Ş. Familial Mediterranean fever. Am J Med
1971;50:336-9.
70.Özkan E, Okur Ö, Ekmekçi A, Özcan R, Tağ T. A new approach to the
treatment of periodic fever. Med Bull İstanbul 1972;5:44-49.
71.Özkaya N, Yalçınkaya F, Çakar N, Örün E, Ekim M. Dosage of
colchicine treatment in children with familial Mediterranean fever. Clin
Experiment Rheumatol 2002;20:S106.
72.Özkaya N, Yalçınkaya F. Colchicine treatment in children with familial
Mediterranean fever. Clin Rheumatol. 2003;22:314-7.
73.Pras E, Aksentijevich I, Gruberg L et al. Mapping of a gene causing
familial Mediterranean fever to the short arm of chromosome 16. N
Engl J Med 1992;326:1509-13.
74.Putterman C, Ben-Chetrit E, Caraco Y, Levy M. Colchicine intoxication:
clinical pharmacology, risk factors, features, and management. Semin
Arthritis Rheum 1991;21:143-55.
75
75.Rabinovitch O et al. Colchicine treatment at conception and pregnancy:
two hundred thirty-one pregnancies in patients with AAA. Am J Reprod
Immunol 1992;28:245-6.
76.Reiman HA. Periodic diseases. Philadelphia, FA Davis Co, 1963:14.
77.Saatçi Ü, Özen S, Özdemir S, Bakkaloğlu A, Beşbaş N, Topaloğlu R,
Arslan S. Familial Mediterranean fever in children: reports of a large
series and discussion of the risk and prognostic factors of amyloidosis.
Eur J Pediatr 1997;156:619-23.
78.Saatçi Ü, Yalçınkaya F, Öner A, Beşbeaş N, Baskın E on behalf of the
Turkish AAA Study Group. Renal involvement in Turkish patients with
familial Mediterranean fever. Clin Experim Rheum 2002; 20 (Supp.
26):S-89.
79.Saçkesen C, Bakkaloğlu A, Sekerel BE, Özaltın F, Beşbaş N, Yılmaz
E, Adalıoğlu G, Özen S. Decreased prevalence of atopy in paediatric
patients with familial Mediterranean fever. Ann Rheum Dis.
2004;63:187-90.
80.Samuels J, Aksentijevich I, Torosyan Y, Centola M, Deng Z, Sood R,
Kastner DL. Familial Mediterranean fever at the millenium. Clinical
spectrum, ancient mutations and a survey of 100 American referrals to
the national Institutes of Health. Medicine (Baltimore) 1998;77:268-97.
81.Schwabe AD, Peters RS. Familial Mediterranean fever in Armenians.
Analysis of 100 cases. Medicine 1974;53:453-62.
76
82.Shapiro TR, Ehrenfeld EN. Recurrent polyserositis (“Periodic disease,”
“Familial Mediterranean fever”) in children Pediatrics 1962;30:443-9.
83.Shohat M, Lotan R, Magal N, et al. Association between ancestral
haplotype in the MEFV locus and AAA-amyloidosis. In: Sohar E, Gafni
J, Pras M (eds). Familial Mediterranean fever. Tel Aviv, Freund
Publishing House Ltd, 1997:115-9.
84.Sidi G, Shinar Y, Livneh A, Langevitz P, Pras M, Pras E. Protracted
febrile myalgia of familial Mediterranean fever. Mutation analysis and
clinical correlations. Scand J Rheumatol 2000;29:174-6.
85.Siegal S. Benign paroxysmal peritonitis. Ann Intern Med 1945;23:1-21.
86.Siegal S. Familial paroxysmal polyserositis. Analysis of fifty cases. Am
J Med 1964;36:893-918.
87.Sohar E, Gafni J, Pras M, Heller H. Familial Mediterranean fever, a
survey of 470 cases and review of the literature. Am J Med
1967;43:227-53.
88.Sohar E, Pras M, Heller J, Heller H. Genetics of familial Mediterranean
fever (FMF). A disorder with recessive inheritance in non-Ashkenazi
Jews and Armenians. Arch Intern Med 1961;107:529-38.
89.Sökmen C. Ailevi Akdeniz Humması. Ank Üniv Tıp Fak Mecm
1959;12:163-8.
90.Sungur C, Sungur A, Ruacan Ş, Arık N, Yasavul Ü, Turgan Ç, Çağlar
Ş. Diagnostic value of bone marrow biopsy in patients with renal
disease secondary to familial Mediterranean fever. Kidney Int
1993;44:834-36.
77
91.Tekin M, Yalçınkaya F, Tümer N, Akar N, Mısırlıoğlu M, Çakar N.
Clinical, laboratory and molecular characteristics of children with
Familial Mediterranean Fever-associated vasculitis. Acta Paediatr
2000;89:177-182.
92.Tekin M, Yalçınkaya F, Çakar N. Mısırlıoğlu M, Taştan H, Akar N,
Tümer N. MEFV mutations in multiplex families with familial
Mediterranean fever: is a particular genotype necessary for
amyloidosis? Clin Genet 2000;57:430-4.
93.Tekin M, Yalçınkaya F, Tümer N, Akar N, Mısırlıoğlu M, Çakar N.
Clinical, laboratory and molecular characteristics of children with
familial Mediterranean fever associated vasculitis. Acta Paediat
2000;89:177-82.
94.Tekin M, Yalçınkaya F, Tümer N, Çakar N, Koçak H. Familial
Mediterranean fever and acute rheumatic fever: A pathogenetic
relationship? Clinical Rheumatol 1999;18: 446-9.
95.Topaloğlu R, Saatçi Ü. Hyperimmunoglobulinaemia D and periodic
fever mimicking familial Mediterranean fever in the Mediterranean.
Postgrad Med J 1991;67:490.
96.Tovi F, Gatot A, Fliss D. Temporomandibular arthritis in familial
Mediterranean fever. Head-Neck 1992;14:492-5.
97.Tunca M. Ailevi Akdeniz ateşi. Modern Tıp Seminerleri: Artritler.
2000;13:83-92.
98.Tunca M, Akar S, Booth DR, Booth SE, Bybee A, Soytürk M et al.
Familial Mediterranean fever in Western Turkey: Five-year experience
in one institution. Clin Exp Rheumatol 2000;18:288.
78
99.Tunca M, Akar S, Şirin A, Önen F, Çobankara V on behalf of the
Turkish AAA Study Group. The results of a nationwide multicenter
analysis of the clinical and genetic characteristics of the Turkish AAA
patients. Clin Exp Rheumatol 2002;20 (Supp. 26):S-92.
100. Tunca M, Kırkalı G, Soytürk M, Akar S, Pepys MB, Hawkins PN.
Acute phase response and evolution of familial Mediterranean fever.
Lancet 1999; 353:1415.
101. Tunca M, Ben-Chetrit E. Familial Mediterranean fever in 2003.
Pathogenesis and management. Clin Exp Rheumatol. 2003;21 (Suppl
30):S49-52.
102. Tutar E, Akar N, Atalay S, Yılmaz E, Akar E, Yalçınkaya F.
Familial Mediterranean fever gene (MEFV) mutations in patients with
rheumatic heart disease. Heart 2002;87:568-9. Tutar HE, İmamoğlu A,
Atalay S. Recurrent pericarditis as a manifestation of familial
Mediterranean fever. Ciculation 2000;101:E71-2.
103. Tutar E, Yalçınkaya F, Özkaya N, Ekim M, Atalay S. Incidence of
pericardial effusion during attacks of familial Mediterranean fever.
Heart 2003;89:1257-8.
104. Yalçınkaya F, Akar N, Mısırlıoğlu M. Familial Mediterranean
fever - Amyloidosis and the Val726Ala mutation. N Eng J Med
1998;338:993-4.
105. Yalçınkaya F, Çakar N, Mısırlıoğlu M, Tümer N, Akar N, Tekin
M, Taştan H, Koçak H, Özkaya N, Elhan A.H. Genotype-phenotype
correlation in a large group of Turkish patients with familial
79
Mediterranean fever: evidence for mutation-independent amyloidosis.
Rheumatol 2000;39:67-72.
106. Yalçınkaya F, Tekin M, Çakar N, Akar E, Akar N, Tümer N.
Familial Mediterranean fever and systemic amyloidosis in untreated
Turkish patients. Q J Med 2000;93:681-4.
107. Yalçınkaya F, Tekin M, Tümer N, Özkaya N. Protracted arthritis
of familial Mediterranean fever. An unusual complication. Br J Rheumatol
1997;36:1-3.
108. Yalçınkaya F, Tümer N, Tekin M, Çakar N, Akçakuş M. Familial
Mediterranean fever in Turkish children. Analysis of 110 cases. In:
Sohar E, Gafni J, Pras M (eds). Familial Mediterranean Fever. Freund
Publishing House Ltd. Tel Aviv. 1997:157-62.
109. Yalçınkaya F, Tümer N. Glomerular lesions other than
amyloidosis in patients with FMF. Nephrol Dial Transplant 1999;14:21-
5.
110. Yarkın C, Bankman N. La maladie périodique en Turquie. La
Presse Medical 1957;65:1633-4.
111. Yazgan Y, Demirtürk L, Özel M, Ercan M. Is hyperbilirubinemia
a component or just a coincidence of familial mediterranean fever: a
case report and review of the literature. Turk J Gastroenterol.
2003;14:71-3.
112. Yazıcı H, Özdoğan H. FMF in Turkey. In: Sohar E, Gafni J, Pras
M (eds). Familial Mediterranean fever. Tel Aviv, Freund Publishing
House Ltd. Tel Aviv. 1997: 66-71
80
113. Yazıcı H, Turunç M, Özdoğan H, Yurdakul S, Akıncı A, Barnes
CG. Observer variation in grading sacroiliac radiographs might be a
cause of “sacroiliitis” reported in certain disease states.Ann Rheum Dis
1987;46:139-45.
114. Yılmaz E, Özen S, Balcı B, Düzova A, Topaloğlu R, Beşbaş N,
Saatçi Ü, Bakkaloğlu A, Özgüç M. Mutation frequency of Familial
Mediterranean Fever and evidence for a high carrier rate in the Turkish
population. Eur J Hum Genet. 2001;9:553-5.
115. Yılmaz E, Balcı B, Kutlay S, Özen S, Ertürk S, Öner A, Beşbaş N,
Bakkaloğlu A. Analysis of the modifying effects of SAA1, SAA2 and
TNF-alpha gene polymorphisms on development of amyloidosis in
FMF patients. Turk J Pediatr. 2003;45:198-202.
116. Zemer D, Livneh A, Danon Y, Pras M, Sohar E. Long-term colchicine
treatment in children with familial Mediterranean fever (FMF). Arthritis
Rheum 1991;34:973-7.
117. Zemer D, Pras M, Sohar E, Modan B, Cabili S, Gafni J. Colchicine in
the prevention and treatment of amyloidosis of familial Mediterranean
fever. N Engl J Med 1986;314:1001-5.
118. Zemer D, Revach M, Pras M et al. A controlled trial of colchicine in
preventing attacks of familial Mediterranean fever. N Engl J Med
1974;291:932-4.
81