Upload
vanhanh
View
229
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■ 1
Değerli meslektaşlarım, “Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve
Ekosistem” ile ilgili konuşmak üzere buradayım.
Antibiyotikleri yaygın olarak kullanıyoruz. Pek çok yan et-
kileri var ama önemli etkilerinden biri de ekosistem üzeri-
ne. O nedenle ben bugün önce ekosistemden biraz bahsedip
sonra antibiyotiklerin bu sistem üzerindeki etkisini anlat-
maya çalışacağım.
Ekosistem, insan mikrofl orası bir taraft an. Hepimizin bildi-
ği gibi biz, mikroplardan oluşan bir dünya içerisinde yaşı-
yoruz aslında. Gastrointestinal sistemde, deride, ağzımızda
pek çok mikroorganizma var ve bunların önemli fonksi-
yonları var. Sağlıklı yaşamımız için bu mikroorganizma-
lara muhtacız. İnsan mikrofl orası sağlıkta ve bazı hastalık
durumlarında fonksiyonları olan kompleks bir ekosistem.
Ve vücudumuzda kendi hücrelerimizden 10 kat daha faz-
la, 1014’e kadar çıkan sayıda aerobik ve anaerobik bakteriler
Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Ekosistem
Prof. Dr. Serhat ÜNAL
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
İç Hastalıkları Anabilim Dalı
İnfeksiyon Hastalıkları Ünitesi
ANKARA
8 Kasım 2012 Perşembe ● Saat: 1215
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 20122
var. Ve demin söylediğim gibi onlar deri, oral kavite muko-
zası, üst solunum yolu, üriner ve genital sistemde bulunuyor
ama en çok bulunduğu yer gastrointestinal sistem.
Burada bir kavramdan daha bahsetmek lazım. Burada tek
tek mikroorganizmalardan bahsetmiyoruz. Özellikle gast-
rointestinal sistemdeki bir popülasyon ve bir popülasyon
olarak, bir bütün olarak davranma kapasitesinde dengedeki,
vücuttaki, gastrointestinal sistemdeki bazı değişikliklerle
bunlar sayılarını hızla artırıp ya da azaltabiliyorlar. Mesela
20-30 dakika içerisinde sayılarını 2 katına çıkarma yetene-
ğinde. Ve bu hızlı değişim bazı hastalıklara neden olabiliyor.
Burada iki dakika ana konudan ayrılıp sizlerle önemli bir ge-
lişmeyi paylaşmak istiyorum. Mikrobiyom kavramını, son
3-4 yıl içerisinde çok sık kullanmaya başladık; insan mikro-
biyom projesi nedeniyle. Mikrobiyom, bu demin sözünü et-
tiğim mikroorganizmalarla ilgili aslında. Belli bir ortamda-
ki mikropların, onların genetik elemanlarının (genomum)
genomları ve çevre ile etkileşimlerinin bir bütünü. Ve “Mik-
robiyom” sözcüğü, bu grubun insan fizyolojisi üzerindeki
etkileri nedeniyle insan vücudunda yaşayan mikroorganiz-
maların insan vücudunun bir organı, insan genomunun bir
parçası olarak sayılması gerektiği kavramından yola çıkarak
Joshua Lederberg tarafından türetilmiş bir terim.
Ve bu vücudumuzdaki hücrelerden 10 kat daha fazla sayıda-
ki mikroorganizma bütün bu özelliklerinden dolayı bizim
fizyolojimizin önemli bir parçası, demin söylediğim gibi
sağlıkta ve hastalıkta önemli fonksiyonlar oluyor. Tabi in-
san mikrobiyomundan söz ediyoruz. Bunun gibi deniz suyu
mikrobiyomu, toprak mikrobiyomu, tatlı su mikrobiyomu
gibi farklı mikrobiyomlar da var. Aslında mikrobiyom ge-
nom, birkaç slayt daha göstermek isterim bu konuda.
Bildiğiniz gibi 1953 yılında DNA’nın heliksel yapısı tanım-
landıktan geçen sonraki 50 yıl içerisinde bu insan genomu-
nun sıralamasının yapılmasına kadar yani “Human Geno-
mic Project” insan genomu projesi gerçekleştirildi.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■ 3
Ve toplam 30.000 genin yapısı aşağı yukarı anlaşılmış du-
rumda.
Mikrobiyom diyorum, arada bir faktör daha var; epigenom
diye bir faktör var. Bunu da şimdi söyleyeceğim.
Ve mikrobiyom kavramı.
Epigenetik, adından da anlaşılacağı üzere genetikle ilgili,
aslında genomda gende bir değişiklik olmadan fenotipte
kalıtsal değişikliklerin olması kavramı. Genellikle DNA’nın
metilasyonu üzerinden gidiyor. Ve ilaçlar, farmasötik ajan-
lar, çevresel faktörler, yaşlanma ve diyet gibi birçok faktörle,
genin kendisinde majör bir değişiklik olmadan kalıtsal ola-
rak bazı bozukluklara yol açması, kanser gibi, mental bo-
zukluklar, diyabet gibi.
İşte bu da “İnsan Epigenom Projesi” olarak 2008 yılında
başladı.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 20124
“Human Genomic Project” “Human Epigenome Project”
ve bir sonraki basamak da gastrointestinal sistemde, bugün
konuştuğumuz ekosistemimizin ana yapısı, bütün vücu-
dumuzdaki mikroorganizmaların genetik yapısının değer-
lendirilmesi de “Human Microbiome Project” olarak 2008
yılında başladı. Beş yıllık bir proje ve 2013 yılında sonlan-
dırılacak.
İnsan mikrobiyomunun incelenmesi ve bu mikrobiyomdaki
değişikliklerin sağlık ve hastalıklarla ilgisini ortaya koyacak.
Şimdi bu bir taraft an devam eden çalışmalar.
Ben, demin sözünü ettiğim kendi ekosistemimize geri dö-
nüyorum. Gastrointestinal sistem üzerinden anlatmaya
çalışacağım. Gastrointestinal sistemi biliyorsunuz; besin-
lerin sindirilmesi, su ve elektrolitlerin emilimi ve belli bir
hareketle besinleri aşağı indirmesi gibi fonksiyonları var. Bu
fonksiyonları yaparken işte içerideki, gastrointestinal siste-
min içindeki milyarlarca mikroorganizmanın da fonksiyo-
na katkısı var.
Nasıl oluşuyor bu fl ora? Fetüste iken steril, yenidoğanda
yine steril, hemen 2 saat içerisinde enterobakter, stafilokok,
streptokok; 2-5 gün içinde Bifidobacterium; ek gıdalara ge-
çilmesiyle de Escherichia coli, Bacteroides ve Clostridium
türleri gastrointestinal sistemdeki yerlerini alıyor.
Burada 1 katrilyon mikroorganizmadan söz ediyoruz.
Ama bunların 30-40 kadarı fl oranın %90’ını oluşturu-
yor. Burada gördüğünüz gibi Bacteroides’ler, Bifidobacter,
Eubacterium’lar, Propionibacterium, Clostridium, Entero-
coccus gibi.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■ 5
Ve gastrointestinal sistemin ağızdan itibaren anüse ka-
dar her yeri aynı ağırlıkta kolonize değil. Mide florasında
103-4 basamağında laktobasil ve Helicobacter pylori var;
ince bağırsaklara inildiğinde 105-9 “colony forming unit”
her 1 gram gaytada, Bifidobacterium’lar, streptokoklar, lak-
tobasiller ve Bacteroides; kalın bağırsakta nihayet 109-10’a
kadar çıkıyor, anaeroplar ve Enterobacteriaceae buradaki
yerini alıyor.
İntestinal mikrofl oranın bir fonksiyonu var, demin söyledi-
ğim gibi. İntestinal mukozanın morfolojik gelişimine yar-
dım eder. Dışarıdan gelecek invaziv mikroorganizmalara,
metabolik yarış, reseptör yarışı, toksinlerin degradasyonu,
immün matürasyon gibi faktörlerle bunlara karşı koyar. Ve
metabolizmaya yardım eder.
Bakın, burada safra tuzları metabolizması, şeker metaboliz-
ması, yağ metabolizması, vitaminlerin sentezi, absorbsiyo-
nu, indol ve fenol karsinojenlerin pütrifikasyonu gibi pek
çok da metabolik fonksiyonu var.
Ve bunu yaparken fl ora bakterileri bu etraf içerisinde ya-
şamlarını sürdürecek şekilde bir denge içerisinde ve yine
söylüyorum bunlar bir popülasyon, bir grup olarak hareket
ediyor. Burada slaytta gördüğünüz gibi pek çok faktör bu
dengede söz konusu ama bu denge aslında bir dengesizliğin
de bir ürünü. Güvenilir bir denge değil.
Pek çok şey; diyet içerisindeki yağ ve protein miktarı, içme su-
yundaki klor düzeyi, stres, cerrahi girişimler, intestinal patolo-
jiler, hareketsizlik, hazır gıdalar, intestinal infeksiyon ve kullan-
dığımız bazı tedavi ajanları bu dengeyi çok rahat değiştirebilir.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 20126
Neler tedavi ajanları? Sık kullanılan ağrı kesiciler, ateş
düşürücüler ve bizim meşhur antibiyotiklerimiz. Antibi-
yotik, insan mikroorganizmasına girmemesi diye bir şey
söz konusu değil. Bir taraft an tıpta tedavi amaçlı kullanı-
yoruz. Ama bunun dışında da gıdalarda, hazır gıdalarda,
veteriner hekimlik, tarımda kullanım, bir şekilde gastroin-
testinal sistemimizle antibiyotiklerin buluşması meydana
geliyor.
Ve bu mucizevi ilaçlar, hakikaten antibiyotikler slaytta gör-
düğünüz gibi 2. Dünya Savaşında hayat kurtarmaya başladı,
penisilin. Stafilokok sepsisine mani oluyor. İnsan vücuduna
girdiğinde başka yan etkileri de meydana getiriyor. İşte bun-
lardan önemli bir tanesi, direnç. Yani antibiyotik mucizesi
oldu hemen peşinden kontur mucize.
Bu slaytı hakikaten seviyorum. Çok net olarak nasıl etki-
lediğini: Staphylococcus aureus, 1950’li yıllarda penisilin
bulundu; %100 başarı. Hop peşinden penisiline dirençli.
Metisilin geldi, metisiline dirençli. Vankomisin geldi, van-
komisine dirençli. E artık bugün daptomisine dirençli, tige-
sikline dirençli… nereye kadar. Neden böyle? Bu doğal bir
şey pek çok kere konuştuk.
Direnç toplam bir, milyarlarca mikroorganizma bir popü-
lasyon içerisinde bir tanesi, iki tanesi mutasyonla bir deği-
şim meydana geliyor. Antibiyotiğin buradaki rolü ne? İşte o
direnç meydana geldiğinde antibiyotik baskısı altında bun-
lara bir avantaj sağlanıyor ve duyarlı olan popülasyon anti-
biyotik baskısıyla dirençli popülasyon haline geliyor. Ondan
sonra yeni infeksiyonlar bu dirençli mikroorganizmalarla
meydana geliyor.
Aslında bu bir kısır döngü, biz antibiyotiği kullanıyoruz,
klinik kullanımda yaygın, yanlış kullanıyoruz. Ne kadar çok
yaygın, ne kadar çok yanlış kullanırsak o kadar hızlı olmak
üzere direnç meydana geliyor. Aslında direnç, bir taraft an
biyolojik bir olay, çünkü siz bazı mikroorganizmaları öldür-
meye çalışıyorsunuz, onlarda her ahval ve şartta yaşamını
sürdürmek üzere kurgulanmış olan bu minik canlılar, bun-
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■ 7
dan kurtulmanın yolunu buluyor. Dirençli olanlar antibiyo-
tik baskısı altında avantaj kazanıp çoğunluğu ele geçiriyor.
Diğer bir taraft an da antibiyotik kullanımının yan etkisi gibi
de bakılabilir.
“Collateral Damage” (bu arada bazı slaytlar İngilizce
sizden bunun için özür diliyorum) yan hasar. Buradan
size bakın okuyacak olursam; özellikle ekolojik yan etki
olarak değerlendirilebilir. Ve bu başka bir deyişle mikro-
organizmaların kullanılan antibiyotiğe karşı dirençli hale
gelmesi, direncin seçilmesi, özellikle kolonize bakteriler
üzerinde direncin meydana gelmesi yan etki olarak söy-
lenebilir. Bunu şöyle açıklayayım: Pnömonisi var, antibi-
yotik verdik. Pnömoni etkeni olan pnömokok öldürüldü
ama gastrointestinal sistemde milyarlarca bakteri içeri-
sinde de ona dirençli olanları seçerek avantaj sağladık.
En güzel örneği Clostridium difficile aslında biliyorsunuz.
Pek çok antibiyotiğe dirençli, antibiyotiği verdiğiniz za-
man az sayıdaki Clostridium difficile seçilip çoğalmaya
başladığı zaman Clostridium difficile ilişkili infeksiyon-
ları kolaylıkla meydana getirebiliyor. Yalnız Clostridium
difficile değil, herhangi bir antibiyotiğe, herhangi bir di-
rence karşı seçildiğinde gastrointestinal sistem kolonizal
bakterilere dirençli hale geliyor. Nozokomiyal infeksi-
yonda biliyorsunuz bir sonraki infeksiyonun hastanın
kendi gastrointestinal sisteminden gelişme olasılığı yük-
sek. Böylece bizim seçtiğimiz bütün mikroorganizmalar
hastalık etkeni olarak karşımıza çıkıyor. Ve bu çok bili-
nen bir şey.
Bu 2004 CID Supplement’i, hararetle öneririm. “Collateral
Damage”ı, yan etki olarak direnç gelişmesini ve bunun eko-
lojik sistem üzerindeki etkilerini çok güzel anlatıyor. Bakın
burada bazı meşhur antibiyotikler var. Tabi direnç gelişimi
her antibiyotikte aynı oranda değil. Direnç seçme kapasite-
leri farklı. En meşhurları; 3. kuşak sefalosporin, vankomisine
dirençli enterokok, GSBL (genişlemiş spektrumlu beta-lak-
tamaz) salgılayan bakteriler, Clostridium diff icile, kinolon
kullanımı, metisiline dirençli stafilokok, kinolon dirençli
gram-negatifl er yani bunları, şurada altı sarı içerisinde yazan
hastanedeki esas yük çeken antibiyotikler yani en çok antibi-
yotikler olarak yıllarca kullandık. Kullandık, işte bu dirençli
mikroorganizmaları kendimiz seçtik. Ve bu direnç seçimi de
tedavi ettiğimiz mikroorganizmanın tedavi sırasında direnç
gelişiminden ziyade kendi mikrofl oramızdaki direnç geliş-
mesi, “collateral damage”, yan hasar, ekosistemde dirençli
mikroorganizmaları seçiniz şeklinde meydana geldi.
Bununla mücadele hemen peşinden geldi. 1990, hepiniz ha-
tırlarsınız Rice’ın meşhur yazısı “Antimicrobial Agents and
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 20128
Chemotherapy”de yayınlandı. Bir yanda hastanede GSBL
salgılayan suşlar seft azidimi durdurunca, şurada gözüktüğü
gibi, GSBL hemen düştü.
Bunu destekleyen peşinden 1993 yılında başka bir çalışma;
seft azidim kullanımının kontrol altına alınması. Tabi bu
arada hastane infeksiyonlarını konuşuyoruz mutlaka infek-
siyon kontrol önlemleri ve bu dirençli suşları da tedavi et-
mek zorundasınız. Şimdi elimizde sadece karbapenem anti-
biyotikler var etkili olan GSBL’ye, imipenem, tedavide yerini
aldı. Seft azidimi durdurduk, yerine tedavi etmek amacıyla
imipenem koyduk. Seft azidime dirençli olan GSBL düştü,
GSBL’ler tedavi oldu. Kolonizan bakterilerdeki GSBL’ler de
kayboldu. Ama imipeneme dirençli olan, bu demin söyledi-
ğim döngü hep var, imipenem koyunca bu sefer de imipene-
me dirençli Acinetobacter baumannii ve imipeneme dirençli
Pseudomonas aeruginosa.
Bakın, seft azidim direnci, seft azidim kısıtlaması %50 azaltmış,
Rahal çalışması. Direnç %44 azalmış, imipenem kullanımı 2
katına çıkmış neredeyse, Pseudomonas aeruginosa direnci de
%68. Yani biz GSBL’yi öldürmeye çalışırken biraz geniş spekt-
rumlu verip antipsödomonal aktivitesi olan bir antibiyotik
kullandığımız zaman Pseudomonas direncini seçmişiz. s
Deminki söylediğim o kısır döngü. Bakın, bu güzel bir slayt
aslında, ne yapacağımızı gösteren; hastaneye yatırıyoruz.
Sefalosporin ve kinolonları “workhorse” dediğim çok mik-
tarda kullanmaya başlıyoruz.
Ve demin gösterdiğim şekilde GSBL örneğinde olduğu gibi
ya da VRE olabilir, MRSA olabilir, dirençli mikroorganiz-
mayı seçiyor.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■ 9
Antimikrobiyal direnç.
Burada GSBL örneği.
O zaman biz çoklu dirençli mikroorganizmalarla uğraşmak
zorunda kalıyoruz.
Buna elimizde etkili olan antibiyotik sayısı az, karbapenem-
lere gitmek zorunda kalıyorsunuz.
İyi tedavi edemediğimiz için morbidite ve mortalitesi artıyor.
Sağlık sistemine gelen yük artıyor.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 201210
Şimdi nasıl yapalım? Burada bir yanlışlık var.
Demin söyledim, etkili olan imipenem, çünkü hangi yayına
giderseniz gidin diyor ki, GSBL pek çok yerde yüksek oran-
lara ulaşmıştır. Karbapenemlerin kullanımı, özellikle imi-
penem çalışmaları var, bunlar da mortaliteyi azaltmaktadır
bunu kullanın. Bunu kullanalım ama bu yetmiyor işte, bu
kadar basit değil bu iş. Hemen dönüp o zaman antibiyotik
tedavi ilkelerine bakmamız lazım.
Bu slaytı hep gösteriyorum; doğru ilacı doğru yerde doğ-
ru zamanda doğru dozda doğru şekilde. Bunlar ana ku-
rallar ama hastane infeksiyonları girince biraz daha de-
taylandı iş.
Son 6-7 yıldır “antimicrobial stewardship”, antibiyotik reh-
berliğinden, antibiyotik hostesliğinden nasıl tercüme eder-
seniz. Bunun amacı yine antibiyotiğin kötü sonuçlarına
mani olacak şekilde, optimal seçim, optimal doz, optimal
süre ki bu kötü sonuçlar içerisinde direnç gelişmesinin, eko-
sistemde direnç indüklenmesinin engellenmesi de var.
Ne yapacağız bunun için? Genel kural hastane infeksiyon
kontrol önlemlerini zaten yapıyoruz. Ana kural toplam an-
tibiyotik baskısını azaltacağız; endikasyon olmadan kullan-
mayacağız. Mümkün olduğu kadar az süre kullanacağız. İşte
bunlara bir de antibiyotik listesine müdahale, demin söyle-
diğim, imipenemi koyduk, imipeneme dirençli başka şeyler
geliyor. İşte orada seçici baskı ile baskı kullanma meydana
geldiği zaman direnç seçme özelliği az olanları tercih etmek
de bir doğru antibiyotik kullanım kuralı haline gelmiştir.
Antibiyotik rehberliği bunu dikkate alır hale gelmiştir.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■11
Ve bakın, 2004 çalışması; Fransa’da Paris’te üç yoğun bakım
ünitesinde 2 yıl süreyle olgu kontrol çalışması. Uzun süreli
antipsödomonal aktivitesi olan bir ajan kullanıldı ki burada
siprofl oksasin örneği veriliyor. Pseudomonas, çoklu direnç-
li Pseudomonas seçilmesi kaçınılmazdır. Buna engel olmak
için öneri; antipsödomonal aktivitesi düşük olanlar tercih
edilmelidir. Yani direnç geliştirme potansiyeli olmayacaktır
böylece.
Şimdi böyle yaparsak, bakın o demin söylediğim kısır
döngü ne oluyor. Şurada çoklu dirençli ile meydana gel-
mişti, demin söylediğim. Şurada kinolon kullandık, sefa-
losporin kullandık, dirençli mikroorganizmayı seçti. Ve
bunun sonucu GSBL salgılayan çoklu dirençli meydana
geldi.
İşte orada dirençli olana uygun antibiyotik seçeceğiz. Bi-
rincisi bir kere GSBL’ye etkili olacak, peki.
=
====
Ama onu seçerken ilave başka dirençleri seçmeyenleri kul-
lanmayı tercih etmek lazım. Ve yine toplam baskıyı azalt-
mak lazım.
Kısa süreli tedavi. Böyle olursa GSBL’yi kontrol ediyoruz.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 201212
İşte ertapenem diğer antipsödomonal aktivitesi olan kar-
bapenemlerden bu özelliğiyle biraz öne çıkıyor. İddia odur
ki ertapenemi yaygın olarak kullanırsanız GSBL’nin teda-
visinde Pseudomonas’ın, imipenemde olduğu gibi Acineto-
bacter baumannii’nin dirençli suşlarının seçilmesine mani
olabilirsiniz. Hakikaten öyle mi? Şimdi bu ikinci kısımda
da bunu incelemeye çalışacağım.
Burada size ertapenemin kan konsantrasyonunu gösteriyo-
rum. Her ne kadar sarı kırmızı renkler çok hoş olmamışsa
da aslında şunu lacivert yapmak lazımdı, sarı lacivert daha
uygun olabilirdi burada. Sağda da mikroorganizmaların
isimleri var. Enterobacteriaceae, anaeroplar, MSSA (metisi-
line duyarlı Staphylococcus aureus), pnömokok, MİK (mini-
mum inhibitör konsantrasyonu) değerleri çok düşük. Böyle
olunca onları tamamen öldürebiliyor. Direnç seçme pence-
resine ulaşamıyor. Öbür taraft an Pseudomanas aeruginosa,
enterokok, MRSA (metisiline dirençli Staphylococcus aure-
us) bunlara etkisi yok. Buraya Acinetobacter’i de ilave edebi-
liriz. Daha çok yüksekliklerde olduğu için onları da direnç-
li hale getiremiyor, seçemiyor. Bu nedenle bu söylediğim,
demin söylediğim teori doğru olabilir. Teorik olarak böyle
ama gerçek hayatta böyle mi o çalışmaları da hızlı olarak
sizlere göstereyim.
OASIS I ve OASIS II çalışmaları ertapenemin klinik geliş-
meleri sırasındaki faz çalışmalarının sonunda yapılmış ça-
lışmalardır. Bunda, mesela OASIS I’de, ertapenem pipera-
silin-tazobaktam karşılaştırması; 370 erişkin hasta, cerrahi
gerektiren intraabdominal infeksiyonu olanlar. Bunu teda-
viden önce gaytadan kültür yapılıyor. Tedavi bitiminde ve
tedavi bitiminden 2 haft a sonra ve gastrointestinal fl orada
kullanılan antibiyotiğe dirençli suş var mı ve GSBL seçilmiş
mi diye bakılıyor.
Bakın, bana göre sol taraft a ertapenem var, öbürü karşı-
laştırma için piperasilin-tazobaktam. Mavi ile başlangıç,
turuncu renkle tedavi sonu, sarı ile de tedaviden 2 haft a
sonra ne kadar dirençli mikroorganizma izole edildiği-
ni gösteriyor. Ertapenem tarafında tedavi sonunda %0.6,
GSBL üretmesi açısından başlangıçta %0.6 varmış, tedavi-
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■13
den 2 haft a sonra %0.8. Penisiline gelince; piperasilin-ta-
zobaktama dirençli suş tedavi sonunda %12, GSBL salgıla-
yan bir suş bulunması gastrointestinal sistemde tedaviden
2 haft a sonra %4.5; GSBL üretmek tedavi sonrasında %2.6.
Tabi antibiyotik baskısı kalkınca diğer fl ora elemanları ye-
niden toparlanıp kendine gelip bu direnci elimine etmeye
çalışıyor. Ekosistem de bu zaten, antibiyotik baskısı kaldı-
rılınca eskiye dönmeye çalışıyor, %0.8’e doğru inmiş bakın
piperasilin-tazobaktam.
OASIS II’de aynı şey seft riakson ve metronidazolle değer-
lendirilmiş.
Yine sol taraft a ertapenemde ne kadar düşük kolonlar ba-
kın. Seft riakson ve metronidazolle, seft riaksona dirençli
olanlar %22.4 tedaviden 2 haft a sonra bile ve GSBL salgı-
layan bir suş olması %17.2 hastada. İşte direnç seçip seç-
meme farkından sözünü ettiğim bu. Yani tedavi ettiğimiz
sırada, tedavi ettiğimiz mikroorganizmadan bahsetmiyo-
rum, tedavi altında direnç değil. Diğer mikrofl oramızdaki
mikroorganizmalarda dirençli suşların seçilmesi ki bunlar
bir sonraki hastalığın etkeni olarak karşımıza çıkacaklar.
STITCH çalışması, yine faz çalışmaları sırasında değerlen-
dirilmesi. Hastaneye yatırılmış komplike intraabdominal
infeksiyonların tedavisinde “Safety” ve “Tolerability” (baş
harfl eri vardı burada göstermişim bakın) 264 erişkin hasta
ertapenem 6 saatte bir 3.375 g pipersilin-tazobaktam.
Ertapenem tarafı ne direnç, ne hem başlangıçta hem tedavi
sonrasında yokken, piperasilin-tazobaktam tarafında %0.8
ve %7.4 tedavi sonrasında direnç. GSBL burada çıkmamış
ve bunlar istatistiksel olarak anlamlı.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 201214
Yıllar içerisinde bu konu hep gündemde kaldı. Onlar ilk ça-
lışmalardı. Peşinden 2006 yılında Goldstein’ın retrospektif
çalışması yayınlandı. Burada sorduğu soru: Evet, ertapenem
az seçiyor ama ertapenem kullandığımız zaman bu seçici
özelliği az olan antibiyotik direnci kontrol ettiği gibi aca-
ba diğer antibiyotiklere direnç ne oluyor? Buna bakmışlar.
İmipenem, ertapenem, levofl oksasin, sefepim, gentamisin
ve piperasilin-tazobaktam; 344 yataklı eğitim hastanesi.
Sonuçlar bence çok enteresan. Bakın, şurada ertapenem
devreye giriyor, 2002’nin dördüncü çeyreğinde, sonra kul-
lanımı giderek artıyor; ertapenem kullanımı şu. Ertape-
nem kullanımı sırasında çok enteresan levofl oksasin du-
yarlılığı Pseudomonas için %50’den %65’e çıkıyor, sefepim
için %60’dan %95’e, imipenem için %61’den %87’ye. Tabi
bu kullanımın azalmasından. Ama önemli olan, bakın bir
karbapenem olmasına rağmen GSBL’yi tedavi ederken di-
ğer antibiyotiklerin kullanımının azalması suretiyle onla-
rın duyarlılığının yeniden kazanılması söz konusu, böyle
bir avantaj veriyor.
Demin söylediklerim burada bakın. Bir 3 yıl sonra, ertape-
nemin formülariye girmesinden 3 yıl sonra, imipenemin
Escherichia coli, Proteus mirabilis, Klebsiella pneumoniae,
Klebsiella oxytoca ve Enterobacter türlerine karşı aktivitesi
değişmemiştir ve bu organizmaların ertapeneme duyarlılığı
%100 devam etmiştir. İlave olarak imipenem, levofl oksasin
ve sefepimin Pseudomonas aeruginosa’ya karşı duyarlılığı
artmış gözüküyor.
Bu Carmeli’nin meşhur çalışması. Direkt olarak bunu pros-
pektif olarak test ediyorlar. Karbapenemlerin ekolojik etkisi
yani karbapenem kullanımının insan gastrointestinal sis-
temdeki fl oraya etkisi nedir? Dokuz serviste, total 504 ay
çalışılıyor, 139.185 hasta, 540.255 hasta günü, 541.150 an-
tibiyotik günlük doz reçetelendirmesi var. Ve her serviste,
her ay 1072 günlük doz karbapenem kullanılmak üzere. Ve
iki tür karbapenem, grup 2 karbapenem imipenem ve me-
ropenem. Grup 1 karbapenem, biri 4600, biri 2100 günlük
doz. Bunun sonunda, 504 ayın sonunda, bu kadar karbape-
nem kullanıldıktan sonra 779 tane imipeneme dirençli Pse-
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■15
udomonas aeruginosa bu dokuz serviste izole ediliyor; takip
eden 504 ay içerisinde. Ve her 1000 yatak için 5.6, ortalama
imipenem direnci %21.6.
Şimdi burada, aradıkları hangi antibiyotikler bunun geli-
şimine etkisi oldu. Univaryate analiz yaptıklarında, ne için
imipeneme dirençli Pseudomonas aeruginosa için, grup
2 karbapenem yani imipenem ve meropenem; p değeri-
ni görüyorsunuz. Aminoglikozidler daha az önemli ama
yine de önemli ve penisilinler istatistiksel olarak anlamlı
çıkıyor. Buna karşılık ertapenem kullanımı, imipeneme
dirençli Pseudomonas aeruginosa seçilebilir (p değeri 0.2),
etkili değil.
Multivaryate analize gidildiğinde yine grup 2 karbapenem-
lerle çok ilişkili, grup 1 ertapenemle ise bu ilişki gösterile-
miyor.
Burada da bakın grup 1’de ilişki yokken, grup 2’de dikine
bir çizgi karbapeneme dirençli Pseudomonas aeruginosa
ile karbapenem kullanımı arasında, ekolojik etkisini araş-
tırmada direkt ilgi olduğu gösteriliyor. Dediğim gibi yıllar
içerisinde bu çalışmalar çok yapıldı. Ben birkaç tane önem-
lisini seçiyorum.
Mesela bakın, burada diğer antibiyotikler de var. Burada
bir sonraki slaytta göstereceğim. Ohio State University;
imipenem, ertapenem şu da çizgide imipeneme duyar-
lılık. Pseudomonas aeruginosa, imipenem kullanımı, er-
tapenem kullanımı yıllar içerisinde artmasında ne oldu-
ğuna bakın.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 201216
Yalnız Pseudomonas aeruginosa da değil (demin göster-
diğim Pseudomonas aeruginosa idi) %70-72’lerde devam
ediyor duyarlılık; Klebsiella pneumoniae GSBL pozitif ya da
negatif; Escherichia coli pozitif ya da negatif; Enterobacter
cloacae, Serratia marcescens 2003 yılından 2007 yılına ka-
dar ertapenem kullanımının artmasıyla beraber imipeneme
duyarlılıklarında bir azalma meydana gelmiyor. Önemli bir
avantaj.
2010 çalışması. Yine retrospektif çalışma, 25 hastanenin ve-
risi bu, Amerika Birleşik Devletleri’nde. Antipsödomonal
karbapenem duyarlılık oranlarındaki değişiklik. Ne zaman?
Ertapenem kullanıma girmeden önceki 3 yıl ve kullanıma
girdikten sonraki 3 yıl içerisinde.
Bakın biri ilk 3 yıl ertapenem kullanımı yok, imipenem duyarlı-
lığı. Sonraki 3 yılda imipenem duyarlılığında Pseudomonas’da’
bir sorun yok.
Hep bunu Pseudomonas için anlattım. Çünkü s Pseudomonas’da
bazı suşlarda duyarlılıkta olduğu için, yakın, acaba direnç mu-
tant seçici pencereye bir yakınlık söz konusu olabilir mi? diye.
Bütün bu çalışmalarda Pseudomonas için bile gösterileme-
di, Acinetobacter’e hiç etkisi olmadığından. Collins’in yeni
bir derlemesi. Ertapenem tedavisinde GSBL salgılayan En-
terobacteriaceae kan infeksiyonlarında, çok yeni bir makale
AAC 2012’de. Pseudomonas ve Acinetobacter’lerde karbape-
nem direncini sınırlamak için GSBL üreten suşlarla meyda-
na gelen bakteremilerde ertapenem tercih edilmelidir, diye
ortaya koymuşlar.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 8 Kasım 2012 ■17
Benzer çalışma 2011, Lima ve arkadaşları, Brezilya’dan bir
çalışma. Ertapenemin kullanıldığı 2 yılla, önceki ve sonraki
duyarlılıkları karşılaştırıyor. Acinetobacter için ve yine buna
benzer bir yorumu bulmak mümkün.
Değerli arkadaşlarım, bu son 30-35 dakika içerisinde size
ekosistem üzerindeki etkiyi anlatmaya çalıştım. Aslında ha-
kikaten antibiyotiklerin ekosistem üzerindeki direnç seçimi
önemli bir “collateral damage”, önemli bir yan etki, önemli bir
biyolojik olaydır. Ve bu tedavi ettiğimiz mikroorganizmadaki
direnç seçiminden çok daha ciddi bir olay, çünkü kendi vücu-
dumuzda kullandığımız antibiyotiklere dirençli bir popülas-
yon yaratıyoruz. Buna mani olmak lazım. Nasıl mani olacağız?
Tabi infeksiyonu azaltacağız. İnfeksiyon kontrolü MRSA, VRE,
GSBL, Pseudomonas, buraya Acinetobacter’i de ilave etmek la-r
zım. Bir taraft an infeksiyonu azaltmaya çalışacağız infeksiyon
kontrol yöntemleriyle; öbür taraft an da antibiyotikleri kontrol-
lü kullanacağız. İşte son 7-8 yıldır “antimicrobial stewardship”
antibiyotik rehberliği gündemde. Bunun içerisinde antibiyotik-
leri mümkün olduğu kadar az kullanmak, tedavi süresini kısa
tutmak, doğru antibiyotiği doğru dozda doğru yerde kullan-
mak, işte bunlar içerisinde bir faktör de direnç seçme özellikle-
rini dikkate almak ki en güzel örneği GSBL tedavisinde giderek
kullanımı artan karbapenem antibiyotiklerden hangisini tercih
edelim. İmipenem gibi, meropenem gibi geniş spektrumlu
daha geniş daha doğrusu antipsödomonal aktivitesi olanlar
kullanıldığında hemen dirençli Pseudomonas aeruginosa’nın
ya da Acinetobacter’in seçildiğini çalışmalar gösterdi. Ertape-r
nem kullanılırsa hem GSBL’yi hakkıyla tedavi ediyor bir taraf-
tan, hem bu dirençli Pseudomonas’ın dirençli Acinetobacter’in r
seçilmesine mani oluyor ve çok enteresan diğerlerinin, bu iki
mikroorganizmanın dışındaki demin gösterdiğim Amerikan
çalışmalarında, ne imipeneme ne ertapeneme duyarlılıkların-
da da bir azalma meydana gelmiyor.
Bu direnç seçme özelliği de artık antibiyotik kullanımının
ekosistem üzerindeki etkisi. Esas direnç seçme özelliği de
bizim doğru antibiyotik kullanım politikaları içerisinde yer
alması gereken bir faktör olarak ortaya çıkıyor.
Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.