32
SUNUŞ SUNUŞ AKP Hükümeti'nin “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ya da “Demokratik Çözüm Programı” giderek “İmha ve Tasfiye Programı” haline dönüşmüştür! 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri sonrasında AKP Hükümeti tarafından Kürt Sorunu'nun çözümüne yönelik başlatılan süreç, toplumda yarattığı umut ve beklentilerin aksine kısa sürede tıkanma noktasına gelmiştir. Özellikle son aylarda ard arda yaşanan olumsuz gelişmeler adeta en başa dönüldüğü, hatta hiç böyle bir süreç yaşanmamış duygusuna yol açmak- tadır. Söz konusu tıkanma halini izah edebilecek tarihsel, sosyal ve siyasal açıdan pek çok analiz yapılabilir. Bu bağlamda, statükocu güçlerin çözüm sürecine gösterdiği direnç, yıllardır sürdürülen inkâr ve imha politikalarının toplumda yol açtığı kutuplaşma ve yarılma, egemenler güçler arasında yaşanmakta olan sert ikti- dar çatışması vb pek çok gerekçe öne çıkabilir. Ancak, sürecin bu noktaya varmasında en temel etken AKP Hükümeti'nin Türkiye'nin demokratikleşmesine ve Kürt Sorunu'nun çözümüne dair yaşadığı kafa karışıklığı, yanı sıra samimiyetsizliği ve inançsızlığıdır. Aşağıda yapılan değerlendirmelerden de çok açık biçimde görüleceği gibi AKP Hükümeti, Türkiye'nin demokratikleşmesine pragmatik ve araçsal olarak yaklaşmakta, Kürt Sorunu'nun çözümünü de sadece kendisinin yararlanabileceği bir “siyasal rant” süreci olarak görmektedir. 1

Barış meclisi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Barış meclisinin hazırlamış olduğu broşür

Citation preview

Page 1: Barış meclisi

SUNUŞSUNUŞ

AKP Hükümeti'nin “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” yada “Demokratik Çözüm Programı” giderek “İmha ve

Tasfiye Programı” haline dönüşmüştür!

29 Mart 2009 Yerel Seçimleri sonrasında AKP Hükümetitarafından Kürt Sorunu'nun çözümüne yönelik başlatılansüreç, toplumda yarattığı umut ve beklentilerin aksine kısasürede tıkanma noktasına gelmiştir. Özellikle son aylarda ardarda yaşanan olumsuz gelişmeler adeta en başa dönüldüğü,hatta hiç böyle bir süreç yaşanmamış duygusuna yol açmak-tadır.

Söz konusu tıkanma halini izah edebilecek tarihsel, sosyal vesiyasal açıdan pek çok analiz yapılabilir. Bu bağlamda,statükocu güçlerin çözüm sürecine gösterdiği direnç, yıllardırsürdürülen inkâr ve imha politikalarının toplumda yol açtığı kutuplaşmave yarılma, egemenler güçler arasında yaşanmakta olan sert ikti-dar çatışması vb pek çok gerekçe öne çıkabilir.

Ancak, sürecin bu noktaya varmasında en temel etken AKPHükümeti'nin Türkiye'nin demokratikleşmesine ve KürtSorunu'nun çözümüne dair yaşadığı kafa karışıklığı, yanı sırasamimiyetsizliği ve inançsızlığıdır.

Aşağıda yapılan değerlendirmelerden de çok açık biçimdegörüleceği gibi AKP Hükümeti, Türkiye'nin demokratikleşmesinepragmatik ve araçsal olarak yaklaşmakta, Kürt Sorunu'nunçözümünü de sadece kendisinin yararlanabileceği bir “siyasalrant” süreci olarak görmektedir.

1

Page 2: Barış meclisi

Söz konusu pragmatik ve araçsal yaklaşımının en sonörneğini kısa bir süre önce gündeme gelen Anayasadeğişikliği sırasında gördük.

Hatırlanacağı gibi “en geniş toplumsal katılım ve mutabakatlahazırlanacak, çoğulcu ve özgürlükçü” bir anayasa, ilk kezİçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından 13 Kasım 2009 tari-hinde TBMM Genel Kurulu'nda kamuoyu ile paylaşılan“Demokratik Açılım Programı”nın uzun vadeli hedefini oluştur-maktaydı. Anayasa değişikliği, Kürt Sorunu'nun çözümü,dolayısıyla da Türkiye'nin demokratikleşmesi bakımındatemel bir role sahipken Hükümet tarafından “uzun vadeliadım” olarak ilan edilmesi ve yöneltilen tüm eleştirilererağmen bu yaklaşımda ısrarlı olunması ne “Kürt açılımı” ile nede “demokratik çözüm” ile bağdaşmıyordu.

Ne var ki, daha sonra yaşanan birtakım siyasal gelişmelerkarşısında AKP Hükümeti adeta “dün dündür bugünbugündür” anlayışıyla aniden anayasa değişikliğini gündemegetirmiştir. Sonuçta, toplumun arzu ve taleplerini dikkatealmadan, sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri vesiyasi çevreleri süreci katmadan hazırlanan ve Kürt Sorununçözümü açısında somut hiçbir değişiklik içermeyen bir paketTBMM'den geçerek toplumun önüne koyulmuştur.

AKP Hükümeti'nin bu tür sağlıksız yaklaşımlarının olumsuzetki ve sonuçları ülkenin kanayan yarası Kürt Sorunuaçısından çok daha kaygı verici ve yıkıcı olmaktadır: Nitekim,son bir yılda yaşanan, binlerce Kürt siyasetçinin insan haklarısavunucusunun, barış aktivistinin ve sendikacının tutuklan-ması, binlerce çocuğun gözaltına alınıp, tutuklanması vecezalandırılması, DTP' nin kapatılması, siyaset yasaklarınıngetirilmesi, Ahmet Türk'e saldırılması, bilhassa batı illerinde

2

Page 3: Barış meclisi

Kürtlere yönelik saldırıların artması, askeri operasyonların vesınır ötesi harekatların yeniden başlaması gibi gelişmelersonucunda “Demokratik Çözüm Programı” adeta bir “imha vetasfiye” programına dönüşmüştür.

Bu dönüşümün son göstergesi ise 19 Ekim 2009 tarihinde,sürecin önünü açmak için PKK lideri Abdullah Öcalan'ınçağrısıyla Kandil'den ve Maxmur'dan Barış ve Çözüm grubuolarak gelen 34 kişi hakkında “Türkiye'ye geldikleri” gerekçe-siyle açılan dava ve grubun sözcüsü Mehmet Şerif Gençdal'ıntutuklanması dır. Barış ve Çözüm grubuna yönelik tutukla-maların devamı ve ilk duruşması 17 Haziran 2010 tarihindeDiyarbakır 6. Özel Yetkili Mahkemesi'nde görülecek olan sözkonusu davanın olumsuz sonuçlanması kaçınılmaz olarakbarış fikrine, barış umutlarına yönelik vurulan en büyük dar-belerden biri olacaktır.

Öte yandan sürecin giderek bir tasfiyeye doğru evrildiği duy-gusunun Kürtler arasında yaygınlaşması ve güçlenmesi,beraberinde savunma ve kendini koruma reflekslerine yolaçacağı da aşikârdır. Elbette bu reflekslerin oluşmasındaaskeri operasyonların ve sınır ötesi harekâtların etkisiyadsınamaz. 1 Ocak 2010 ile 31 Mayıs 2010 tarihleri arasındaoperasyon ve çatışmalar sonucu toplam 74 kişi yaşamını yitir-miştir. Ölen 74 kişinin 35'i asker, 27'si HPG militanı, üçü polismemuru, altısı geçici köy korucusu ve ikisi sivil, biri özelgüvenlik görevlisidir. 2010 Ocak ayında çatışmalar sonucu birkişi yaşamını yitirirken bu sayı Mart ayında 8, Nisan ayında19, Mayıs ayında ise 46 kişiye ulaşmıştır. Rakamlar kaygıdanöte ürküntü vericidir.

Tüm bu kaygı verici gelişmeler karşında Türkiye Barış Meclisiolarak barışa ve çözüme dair umut ve beklentilerimizi inatla

3

Page 4: Barış meclisi

korumak istiyoruz. Bu nedenle de AKP Hükümeti'ni henüz yolyakınken “imha ve tasfiye” ye yönelik girişimleri durdurmayave insan hakları, sosyal adalet, demokrasi ve barışın tesisedildiği bir Türkiye için gerçek bir “demokratikleşme pro-gramı”nı yaşama geçirmeye davet ediyoruz.

Bu amaçla da daha önce hazırladığımız ancak siyasal gün-demdeki hızlı değişimler nedeniyle beklettiğimiz, ancak geli-nen noktada bir gereklilik kazanan AKP Hükümeti'nin“Demokratik Çözüm Programı”nın kapsamlı eleştirisinikamuoyu ile paylaşmayı görev biliyoruz.

Söz konusu program bir bütün olarak, özellikle de orta veuzun vadede atılacağı belirtilen adımlar, gerek Türkiye'nindemokratikleşmesi için yıllardır uğraş veren kesimlerin ısrarlatalep ettiği gerekse AB'ye uyum süreci nedeniyleTürkiye'nin/Hükümetin önünde ev ödevi olarak durmakta olankonu başlıklarından oluşmaktadır. Başka bir deyişle buadımlar, AKP Hükümeti'nin ülkede Kürt Sorunu gibi bir “sorun”olsun ya da olmasın zaten atması gereken adımlardır ve busorununun çözümü için gerekli olanın ancak küçük birbölümüne tekabül etmektedir.

Siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik pek çok boyuta sahip KürtSorunu'nun demokratik, barışçıl ve adil çözümü, özünde hertürlü araçsal yaklaşımdan uzak ve demokrasinin kendi baßınabir deÛer olduğu anlayışına dayalı gerçek bir“demokratikleşme projesi” ile mümkündür. Böylesi bir projeher şeyden önce temel hak ve özgürlüklerin amasız, fakatsızen geniş biçimde kullanımını başta Kürtler olmak üzereTürkiye'de ayrımsız herkes için teminat altına alınmasınıamaçlamalıdır.

4

Page 5: Barış meclisi

Ancak, Kürt Sorunu başta kimlik ve kültürel haklar olmaküzere Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerinin teminat altınaalınmasının da ötesinde bir boyuta sahiptir. Kürt Sorunuözünde, temel hak ve özgürlüklerden yoksunluğa da refer-ansları olan siyasal bir meseledir. Kürtler, siyasal alanda kenditemsilcileriyle doğrudan yer almak, sorunlarına yönelikçözümler üretilirken özgürce iradelerini ortaya koymak,siyasal olarak tanınmak ve muhatap alınmak istemektedirler.Dolayısı ile çözüm için oluşturulacak bir proje sorunun buboyutuna da yanıt vermelidir.

Ne var ki, muhataplık, sürecin başından beri AKPHükümetinin görmezden geldiği bir konu olmuştur. Hükümet,adeta çözümü Kürtler ve siyasal temsilcileri olmadan, Kürtsorununu “sorun” olarak yaşayanları sürece katmadangerçekleştirmek istemektedir.

Tüm bunların yanı sıra “Demokratik Çözüm Programın” ilanedildiği günden bu yana yarım yıl gibi azımsanmayacak birsüre geçmesine karşın program gereklerinin yerine getirilme-si yönünde gösterdiği çabanın sınırlılığı da AKP Hükümeti'nininandırıcılığı ve samimiyeti açısından önemli bir göstergeolmaktadır. Örneğin; çözüm ve demokratikleşmetartışmalarının da ötesinde toplum vicdanı kanatan bir sorunhaline gelen Terörle Mücadele Kanunu kapsamındayargılanan çocukların durumunu nispeten düzeltecek olanyasa bir türlü çıkarılamamıştır. TBMM'nin Temmuzda tatilegirecek olması nedeniyle Hükümetin belirlediği öncelikle elealınması gereken yasa tasarıları arasında söz konusu tasarıyoktur. Kısacası çocuklar ile ilgili yasa “bir başka bahara”kalmış gibi gözükmektedir. Kaldı ki, çocuklarla ilgili olan üçmaddelik değişikliği içeren bu tasarı bir adım olabilir ama yinesöz konusu çocuklara bu konuda uygulanan diğer yasa mad-

5

Page 6: Barış meclisi

deleri ve mevcut zihniyet göz önüne alındığında sorununçözümü için bu yasa tasarısının geliştirilmesi gereği de açıktır.

Dileriz ekte yer alan eleştiri ve önerilerimizin bir yararı olur veAKP Hükümeti, BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyesi birülkenin hükümeti olarak dünya barışı için gösterdiğini ifadeettiği duyarlılık ve çabayı ülke barışı için de gösterir.

Türkiye Barış Meclisi

6

Page 7: Barış meclisi

AKP Hükümeti'nin“Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi”

ya da“Demokratik Çözüm Programı”

Eleştirisi

7

Page 8: Barış meclisi

8

Page 9: Barış meclisi

29 Mart 2009 Yerel Seçimleri sonrasında AKP Hükümetitarafından Kürt Sorunu'nun çözümüne yönelik başlatılansüreçte, “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ya da “DemokratikÇözüm Programı”1 ilk kez, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın 13Kasım 2009 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda2 demokratikaçılım projesinin tartışıldığı oturumda kamuoyunun bilgisinesunulmuştur.

Gerek Beşir Atalay'ın söz konusu konuşmasında gerekseAKP'nin web sayfasında yer alan “Demokratik ÇözümKitabı”nda önce Hükümetin bugüne değin “demokratikleşme”adına gerçekleştirdikleri aktarılmış, ardından da “DemokratikÇözüm Programı”nın kısa, orta ve uzun vadeli adımlarınadeğinilmiştir.

Aşağıda önce AKP Hükümet'inin demokratikleşme adınasekiz yılı aşkın iktidarında, bugüne kadar gerçekleştirildiğiiddia edilen konulardan belli başlı olanlarının, ardından daprogramın orta ve uzun vadeli adımlarının eleştirisiyapılmıştır.3

En sonunda da Türkiye Barış Meclisinin topluca önerileribulunmaktadır.

1 T.C. İçişleri Bakanlığı, Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, Basın Açıklaması NO: 2009/93, ANKARA- 31.08.2009.2 TBMM Genel Kurul Tutanağı, 23. Dönem 4. Yasama Yılı 18. Birleşim, 13 Kasım 2009, http://www.tbmm.gov.tr/devel-op/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=20493&P5=B&page1=6&page2=6.3 Bu çalışmada büyük ölçüde TİHV'in yaptığı benzer çalışmanın verilerinden yararlanılmıştır.

9

Page 10: Barış meclisi

I.AKP Hükümetinin “Demokratikleflme” Ad›naYapt›klar›n›n De¤erlendirmesi

• “Birleflmifl Milletler Medeni ve Siyasî Haklar Sözleflmesi ileSosyal ve Ekonomik Haklar Sözleflmesi onayland›.”

Değerlendirme: Sözleşmenin onaylanması elbette olumlu birgelişmedir. Ancak Türkiye, BM Medeni ve Siyasal HaklarSözleşmesi'nin “Etnik, dinsel ya da dil azınlıklarının bulun-duğu devletlerde, bu azınlıklara mensup olan kişiler, kendigruplarının diğer üyeleri ile birlikte, kendi kültürlerinden yarar-lanma, kendi dinlerine inanma ve bu dine göre ibadet etme yada kendi dillerini kullanma hakkından yoksun bırakılmaya-caktır.” ifadelerinin yer aldığı 27. Maddesi'ne ana dildeeğitimin önünü kesmek için çekince koymuştur.

Keza, Türkiye'nin benzer amaçla çekince koyduğu başkasözleşmeler (Örneğin, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 17,29 ve 30. Maddeleri) de bulunmaktadır.

• “Düflünce özgürlü¤ün geniflletmek için Terörle MücadeleKanunu (TMK) de¤ifltirildi”.

Değerlendirme: Kaynak alınan metinlerde açıkça belirtme-diği için burada kastedilenin “devletin bölünmezliği aleyhinepropaganda” fiilini düzenleyen TMK'nın eski 8. maddesiolduğunu tahmin ediyoruz. 15/07/2003 kabul tarihli,19/07/2003 tarih ve 25173 sayılı Resmî Gazete'deyayımlanan 4928 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile yürürlüktenkaldırılan bu maddesi üzerine yapılan tartışmalarda döneminhükümeti maddenin kaldırılmasıyla doğabilecek “boşluğun

10

Page 11: Barış meclisi

Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 311 ve 312. maddeleriyledoldurulabileceği”ni savunmuştu ve bu da o dönem sorunun“demokratikleşme” olarak görülmediğinin bir göstergesidir.Ama 2006 yılında aynı kanunun 6. ve 7. maddesinde yapılandeğişiklikle, “propaganda”nın suç sayılması, deyimyerindeyse, “hortlamıştır”4 . 2006 da yapılan değişikliklerinindüşünce ve ifade özgürlüğüyle bağdaşmayan niteliğini gözönünde bulunduran dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet NecdetSezer kanunun bazı maddelerinin iptali istemiyle AnayasaMahkemesi'ne başvurmuştu.

Düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan sadece TerörleMücadele Kanunu değildir. Halen Türk Ceza Kanunu'ndadüşünce ve ifade özgürlüğü bakımından sorun yaratabilecek,birbiri yerine kullanılabilecek en az 14 madde (TCK Madde84, 125, 132, 134, 215, 216, 218, 285, 286, 288, 299, 301,305, 318) bulunmaktadır. Ayrıca Atatürk'ü Koruma Kanunu,Basın Kanunu ve RTÜK Kanunu gibi yasalar da düşünce veifade özgürlüğünü kısıtlayıcı niteliktedir.

İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre, halen cezaevlerinde36 gazeteci tutuklu olarak bulunmaktadır. Dahası 2009 yılıiçersinde 33 gazete/dergi ve 66 kitap hakkında toplatılmakararı verilmiştir. Engellenen internet sitesi ise 4662'dir. Yine2009 yılı boyunca düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındayer alan TCK'nın 215., 216., 301., 288. ve Terörle MücadeleKanunu'nun 7/2. maddeleri uyarınca 387 kişi çeşitli cezalaramahkum edilmiştir. 2010 yılının ilk beş ayında ise düşünce veifade özgürlüğü kapsamında yer alan 16 madde uyarınca 538kişi 1176 yıl 10 ay 7 gün hapis cezasına ve 25360 TL paracezasına mahkum edilmiştir.4 Terörle Mücadele Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Kanun No. 5532, Kabul Tarihi: 29 Haziran 2006.

11

Page 12: Barış meclisi

Ayrıca Kürt sorununa ilişkin haber, yazı ve röportaj yapan çoksayıda gazeteci hakkında açılan davalar cezayla sonuçlan-maktadır.

•“‹flkence suçunun yapt›r›m› a¤›rlaflt›r›ld›”.

Değerlendirme: Evet, işkence suçunun yaptırımınınağırlaştırılması yadsınamaz bir gelişmedir. Ancak uygulama-da “sıfır tolerans” yaklaşımı içi boş bir sözü olarak kalmıştır. Çünkü bir yandan işkence uygulamaları diğer yandan daişkenceyi uygulayanları koruyan cezasızlık olgusu sürüyor.TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun İstanbul'dakipolis karakollarında yaptığı inceleme sonucunda hazırlananrapora göre 2004-2008 yılları arasında İstanbul Polisihakkındaki toplam 202 işkence ve kötü muamele iddiasındanancak 23'ü (%14) hakkında soruşturma izni verilirken, 4483sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin YargılanmasıHakkındaki Kanun dayanak gösterilerek 139 iddia (%70)hakkında soruşturma izni verilmemiş; 32 iddia (%16)hakkında ise işlem dahi başlatılmamıştır.

TİHV Dokümantasyon Merkezi'nin verilerine göre 2009yılında 6 kişi gözaltı merkezlerinde yaşamını yitirmiştir. Busayı, 2010 yılının ilk beş ayında 3' tür. Yine 2010 yılının ilk beşayında 54 vakada 143 kişi işkence ve kötü muameleye maruzkalmıştır.

• “Toplant› ve Gösteri Yürüyüflleri Kanunu de¤ifltirildi”.

Değerlendirme: 2009 yılında gerçekleştirilen çeşitli toplantıve gösterilere güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanarakmüdahale etmesi sonucu 6 kişi yaşamını yitirmiş, 356 kişiyaralanmış, 12.976 kişi gözaltına alınmış, 732 kişi de tutuk-lanmıştır.

12

Page 13: Barış meclisi

2010 yılında ise 8 Mart Kadınlar Günü, 21 Mart NewrozBayramı ve 1 Mayıs İşçi Bayramının geçmiş yıllara göre sakinve olaysız geçmiş olması olumlu bir gelişmedir. Böyleliklesiyasal iktidarın ve kolluk güçlerinin hakikatten toplantı vegösteri özgürlüğünü gözeten biçimde davranması halinde birsorun yaşanmadığı bir kez daha teyit edilmiş oldu.

• “Terörle mücadeleden zarar görenlere 1 milyar TL'ninüzerinde tazminat ödendi”

Değerlendirme: 5233 Sayılı Terör veya Terörle MücadeledenKaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun'agöre tazminat ödenen toplam başvuru sayısı 361.000'dir. Vebunların %50'si sonuçlandırılmış olup, sonuçlandırılanbaşvuruların üçte ikisine olumlu yanıt verilmiştir.

Oysa Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü'nün ver-ilerine göre5 güvenlik nedenleriyle göç eden nüfusun tahminibüyüklüğü 953,680 ile 1,201.000 arasındadır.

İspat yükümlülüğü (olay tespit tutanağı, tapu, zilyetlik vb. bel-gelerin istenmesi) mağdurların söz konusu kanundan yarar-lanmasını fiilen imkânsız kılıyor. Ayrıca kanun manevî tazmi-nat içermiyor. Bu ise fail ve sorumluların ortaya çıkmasını,dolayısıyla da devletin sorumluluğunun tespit edilmesiniönlüyor. Maddî tazminatlar ise çok düşüktür. Mağdurlarındaha çok sulhname imzalayarak tazminat alma yoluna itilme-si, koruculuk vb. nedenlerle aslında kanunun temel amacıolan köye dönüş fiilen gerçekleşmemiştir.

5 Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Türkiye Göç ve Yerinden Olmuş Nüfus Araştırması, Basın Özeti, 6 Aralık2006, Ankara, http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tgyona/basin.pdf.

13

Page 14: Barış meclisi

•“18 yafl alt›ndaki tüm çocuklar›n Çocuk Mahkemelerindeyarg›lanmas›n› sa¤lamaya yönelik kanun tasar›s› Meclis'esunuldu.”

Değerlendirme: Tasarı hâlâ Meclis'te ve hâlâ çocuklar bircelsede 13 yıl hapis cezası alabiliyor.6 Adalet Bakanlığı 2006ve 2007'de 12-15 yaş grubunda 13, 15-18 yaş grubunda da724 çocuk hakkında TMK kapsamında dava açıldığını belirt-mişti. TİHV Dokümantasyon Merkezi'nin derlediği verileregöre, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde açılan davalardan42'si 2009 yılında sonuçlandı ve 177 çocuk, toplam olarak772 yıl 2 ay 26 gün hapis cezası aldı.

1 0cak 2010 ile 31 Mayıs 2010 tarihleri arasında isesonuçlanan 20 davadan toplam 61 çocuk, çeşitli gösterilerekatıldıkları gerekçesiyle toplam 287 yıl 9 ay 16 gün hapiscezasına çarptırıldı

Aslında Türkiye, bu sorunu esas olarak, 2006 yılında TerörleMücadele Kanunu'nda değişiklik yapılmasından bu yanayaşamaktadır. Bu değişikliği yapan da yine AKP Hükümetidir. 2006 da Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan değişikliklebirlikte 15-18 yaş grubu çocukların özel yetkili ağır cezamahkemelerde yargılanmaları ve Terörle Mücadele Kanunumaddelerinin çocuklara da uygulanması mümkün oldu.Dolayısıyla 2006'dan bu yana binlerce çocuk “terör” nedeniylegözaltına alındı, tutuklandı ve haklarında mahkûmiyet karar-ları verildi.

6 Batman'da 9 Ekim 2009'da düzenlenen bir protesto gösterisine katıldığı ve polis ekiplerine taş attığı gerekçesiyle tutukluolarak yargılanan B.S. (15), yargılandığı davanın Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 25 Ocak 2010'da görülen ilkduruşmasında “yasadışı örgüte üye olmamakla birlikte yasadışı örgüt adına eylem yaptığı”, “2911 sayılı Toplantı ve GösteriYürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ettiği” ve “yasadışı örgüt propagandası yaptığı” suçlamalarıyla 13 yıl 6 ay hapis cezasınamahkûm edildi. Yaşı nedeniyle aldığı hapis cezasına indirime gidilen B.S.'ye mahkeme heyeti 7 yıl 9 ay hapis cezası verdi.

14

Page 15: Barış meclisi

Öte yandan çocuklarla ilgili olan üç maddelik değişiklik önerisibir adım olmakla birlikte diğer yasa maddeleri ve mevcut zih-niyet göz önüne alındığında sorunu çözmeyeceği de açıktır.

• “Tutuklu ve hükümlülere yak›nlar›yla anadillerindegörüflmesine imkân sa¤land›.”

Değerlendirme: Halen cezaevlerinde yakınlarıyla Türkçedışında bir dille, bilhassa da Kürtçe ile görüşen tutuklu vehükümlülere ceza yağdırılmaya devam ediliyor. TİHVDokümantasyon Merkezi'nin derlediği verilere göre 2009 yılıiçinde bu türden en az 129 hak ihlali gerçekleşmiştir. 2010yılında da bu tür sorunlar devam etmektedir.

15

Page 16: Barış meclisi

II.“Demokratik Çözüm Programı”nın Değerlendirilmesi

A.Kısa Vadeli Adımlar

• “Üniversitelerde Kürtçe bölüm kurulmas›n›n önü aç›lacak.”

• “Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu'da yol kontrolleri azalt›lacakve yayla yasaklar›n›n kald›r›lmas› gibi tedbirler al›nacak.”

• “Vatandafllar›n sosyal yaflamlar›nda anadil kullanmalar›n›nönündeki engeller kald›r›lacak.”

Değerlendirme: Yukarıda sıralanan kısa vadeli adımlarınhepsi ivedilikle atılması Kürt Sorunu'nun çözümü açısındayaşanan tıkanıklığı açıp süreci ilerleteceği gibi hükümetinsamimiyeti ve kararlılığı açısından önemli bir gösterge ola-caktır. Ne var ki, henüz bu anlamda dikkate değer bir adımatılmış değildir.

B.Orta Vadeli Adımlar

• “Ba¤›ms›z bir 'Ayr›mc›l›kla Mücadele Komisyonu' kurulacak.”

Değerlendirme: TİHV Dokümantasyon Merkezsinin verilerinegöre, 2009 yılında farklı illerde ayrımcılık ve nefret söylemiiçeren 37 linç ve benzeri şiddet girişimi/eylemi gerçekleşmiştir.Bu saldırılar sonucunda 4 kişi yaşamını yitirmiş, 43 kişiyaralanmış, 13 kişi memleketine geri dönme kararı almakzorunda bırakılmış ve 42 ev ve işyeri hasar görmüştür.

Yıl boyunca gerçekleşen 37 linç ve benzeri şiddet girişimin-den/eyleminden 27'si (%73) Kürt Açılımı tartışmalarınınbaşladığı Temmuz 2009'dan sonra gerçekleşmiştir.

16

Page 17: Barış meclisi

Gerçekleşen bu tür 8 saldırı ise (%22) ise 19 Ekim 2009'daHêzên Parastina Gel-Halk Savunma Güçleri (HPG) militan-larından ve Maxmur Kampı'nda yaşayan mültecilerden oluşan34 kişinin Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla Türkiye'ye dön-mesinin hemen ardından 23-25 Ekim 2009 tarihleri arasındagerçekleşmiştir.

2010 yılında da ayrımcılık ve nefret söylemi içeren linç vebenzeri şiddet olayları yaşanmıştır. Çeşitli gerekçelerle 95 kişibu tür saldırılara maruz kalmış, 25 kişi yaralanmış ve 74 kişide yerinden yurdundan edilmiştir.Her ne kadar Anayasa ve yasalarımızda tüm yurttaşlarınkanun önünde eşit kabul edildiği ve ayrımcılığa uğramayacağıbelirtilse de, bu veriler çok açık bir şekilde göstermektedir kiyurttaşların bir bölümü ayrımcılık karşısında yeterince koruna-mamaktadır.

Aslında Cumhuriyet tarihi boyunca geriye doğru bakıldığında,devletin ayrımcılık ve nefret söylemi içeren linç ve benzerişiddet uygulamalarına adeta bir çeşit “kriz yönetme pratiği”olarak yaklaştığı görülecektir.7

Elbette her olayda kamu görevlilerinin doğrudan sorumluluğuolduğu söylenemez. Ancak, Manisa Selendi de Roman'larayönelik gerçekleşen saldırı olayında olduğu gibi kamugörevlileri genellikle olaylar öncesinde, sırasında vesonrasında görmezden gelen, onaylayan ya da teşvik edenhatta kışkırtıcı tutum ve davranışlar içinde olabilmektedirler.

7 Bu tür “kriz yönetme pratiği”nin en çarpıcı örneklerinden biri 6-7 Eylül 1955 olaylarıdır. Hatırlanacağı gibi Atatürk'ünSelanik'teki evine bomba atıldığı kışkırtması üzerine gayrimüslim yurttaşlara yönelik gerçekleştirilen saldırılar sonucunda enaz 11 kişi ölmüş, yüzlerce kişi yaralanmış, kadınlara tecavüz edilmiş, 4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki man-astır ve 26 okul saldırıya uğramıştır. 1991 yılında bir gazeteciyle yaptığı söyleşide Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylülolaylarını Özel Harp Dairesi'nin muazzam bir organizasyonu olarak nitelemiştir: Dündar, Can, “Gizlenen Örgütün BaşındakiAdam: Sabri Yirmibeşoğlu 'Özel Harp'çinin Tırmanış Öyküsü”, Milliyet Gazetesi, 8 Ocak 2006:http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=2667.

17

Page 18: Barış meclisi

Bu durumun yakın tarihli tipik örnekleri, Ahmet Türk'e saldırıyapılan Samsun'da ve Şerzan Kurt adlı Kürt kökenliöğrencinin yaşamını yitirdiği Muğla'da yaşanmıştır. Her ikiolayda da doğrudan ya da dolaylı sorumluluğu olan güvenlikgörevlileri hakkında kovuşturma başlatılması, hatta tutukla-maların olması sevindiricidir.

Genellikle bu tür saldırılara, kamu görevlileri ve siyasîlertarafından “milletin haklı tepkisi” ve “doğal refleksi” olarakdeğerlendirilerek meşruluk kazandırılmaktadır.Çok gerilerdedeğil, daha 2008 Kasım'ında Başbakan Tayip Erdoğan, o tar-ihlerde İstanbul Okmeydanı'nda protesto gösterisi yapanDTP'lilere yönelik bir grup yurttaş tarafından gerçekleştirilensilahlı müdahaleyi “eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, vatandaşın hayatına kast edersenizvatandaşta kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri, böyle birimkânı varsa o da kendini savunma yoluna gidecektir”ifadeleriyle onaylamıştı.

Elbette, ayrımcılık her seferinde çıplak şiddette dönüşmüyor.Gündelik yaşamda, sokakta, iş ilişkilerinde, resmî dairelerdepek çok yurttaşımız, etnik, dinsel, cinsel ya da cinsel yönelim-leri nedeniyle ayrımcılığa uğramaktadır.

Kürt Sorunu'nun temelinde ayrımcılığın yatıyor olması, bilhas-sa da ayrımcılığın sık sık şiddet boyutuna sıçrayarak toplum-da düşmanlık tohumları eken, gündelik yaşamda ayrışmayıderinleştiren bir hal alması aslında bağımsız bir “ayrımcılıkkomisyonu” oluşturulmasını çok değerli ve desteklenmesigereken bir çaba kılmaktadır. Ancak, egemen zihniyet yapısıdeğişmedikçe ve hükümetin bugüne kadar ki pratiğinebaktığımızda böylesi bir komisyonun gerçekten bağımsız, etk-ili ve işlevli olması kuşkulu görünmektedir.

18

Page 19: Barış meclisi

Kaldı ki Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu'nu içeren bukonudaki hazırlık hükümet tarafından henüz bir yasatasarısına dahi dönüştürülmemiştir.

• “Birleflmifl Milletler ‹flkenceye Karfl› Sözleflme'nin SeçmeliProtokolü'nün onaylanmas›n› takiben ba¤›ms›z bir 'UlusalÖnleme Mekanizmas›' oluflturulacakt›r”

Değerlendirme: Seçmeli Protokol, işkence ve kötü muame-lenin önlenmesine yönelik etkili bir mücadele aracıdır.Protokol'ün önemi “BM İşkenceye Karşı Sözleşme” ve“Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi” de dahil olmak üzereişkence yasağını bünyesinde barındıran pek çok uluslararasıinsan hakları sözleşmelerin aksine ihlali dahagerçekleşmeden önce önlemeye odaklanmasından kay-naklanır. Protokolün önleme işlevi ise resmî ya da gayriresmîher türlü alıkonulma yerinin habersiz biçimde ziyaret edilme-sine dayanmaktadır.

Türkiye, Protokol'ü 14 Eylül 2005 tarihinde, yani AKP yine ikti-dardayken imzalamıştır. Ancak, Protokol hâlâ TBMMtarafından onaylanmamıştır. “İşkenceye karşı sıfır tolerans”gibi büyük bir iddiaya ve TBMM'de yeterli çoğunluğa sahipolmasına karşın AKP Hükümeti'nin 5 yıldır Protokol'üTBMM'nin onayına sunmamış olması gerçekten anlaşılır gibideğildir.

Beş yıl boyunca bu konuda gösterdiği direnç, hükümetin insanhakları ve demokrasi konusunu kendi başına bir değer olarakgörmediğinin, “reform” amaçlı adımların da adeta ev ödevizihniyetiyle atıldığı yönündeki eleştirilerimizin ne kadar haklıolduğunu ortaya koymaktadır.

19

Page 20: Barış meclisi

• “Baflbakanl›k ‹nsan Haklar› Baflkanl›¤›, ba¤›ms›z ve sivil bir'‹nsan Haklar› Kurumu'na dönüfltürülecek.”

Değerlendirme: Hükümetin Kürt Sorunu'nun çözümüçerçevesinde oluşturduğu programın orta vadeli adımlarındanilki 28 Ocak 2010 tarihinde “Türkiye İnsan HaklarıKurumu”nun kurulmasına ilişkin kanun tasarısının TBMMBaşkanlığına sunulmasıyla atılmış oldu.

Aslında, bu konuda uluslararası prensiplere uygun biçimde veinsan hakları alanında faaliyet yürüten sivil toplumkuruluşlarının eleştirilerine dikkat ederek bir “ulusal kurum”unoluşturulması Kürt Sorunu'nun çözüm sürecinde önemli birgelişme sağlayabilir. Çünkü böylesi bir kurumun oluşturulmasıihtiyacı basit bir çelişkiden doğmaktadır. Bu çelişki, insan hak-larının ihlallerinden sorumlu olan devletlerin aynı zamandauluslararası ve ulusal hukuka göre ihlale karşı önlemlerialmakla görevli olan kurum olmasından kaynaklanmaktadır.Çok açıktır ki, ihlali gerçekleştirenin aynı zamanda koruyucuolması mümkün değildir. Bu nedenle de devlet hiyerarşisin-den bağımsız, onu dışarıdan gözlemleyen, denetleyen vesınırlayan mekanizmalara ihtiyaç vardır.

Ülkemizde de Kürt Sorunu nedeniyle başta binlerce failimeçhul cinayet olmak üzere yaşanan insan hakları ihlal-lerinden doğrudan devlet sorumludur. Dolayısıyla, oluşturula-cak bağımsız, özerk ve etkin bir “ulusal kurum”, yaşanan ihlal-lerin ve sorumlularının ortaya çıkarılmasında önemli bir rolüstlenebilir. Böylece ihlallerin yol açtığı toplumsal travma veacıların üstesinden gelmek mümkün olabilir. Uluslararasıdeneyimlere bakıldığında da pek çok örnekte “insan haklarıulusal kurumları”ndan çatışma sonrası geçiş süreçlerindeolağan koşullara dönüşün bir aracı olarak yararlanıldığıgörülmektedir.8

8 Bkz. Kerem Altıparmak (2007), “Türkiye'de İnsan Haklarında Kurumsallaş(ama)ma”, Bürokrasi ve İnsan Hakları, (Ankara:TBB Yayınları), s. 54, 56.

20

Page 21: Barış meclisi

AKP Hükümetinin asıl derdi yukarıda belirtilen hedeflereulaşmaktan çok “ev ödevi”ni yaparak AB'yi ve uluslararasıörgütleri tatmin etmektir. Nitekim 31 Aralık 2008 tarihli ResmîGazete'de ilan edilerek yürürlüğe giren 3.Ulusal Program'ınSiyasî Kriterler bölümünde yer alan “T.C. Baflbakanl›k ‹nsanHaklar› Baflkanl›¤›'n›n, Paris ‹lkeleri çerçevesinde yenidenyap›land›r›lmas› çal›flmalar› sonuçland›r›lacakt›r” biçimdekiifade ile Cemil Çiçek'in 18 Mayıs 2009 tarihinde yapmışolduğu basın açıklamasında yer alan “(…) AB ilerleme rapor-lar›nda özerk bir kurumun kurulmas› arzu edilmektedir.

Böyle bir kurumun Türkiye'de bulunmam›fl olmas› eksiklikolarak ifade edilmifltir” fleklindeki sözleri de bu tespiti do¤rula-maktad›r.

Öte yandan Paris İlkeleri'ne9 göre “insan hakları ulusal kuru-mu”nun oluşturulması sürecinde sivil toplum kuruluşlarınınaktif olarak yer alması olmazsa olmaz (sine qua non) niteliktebir kural niteliği taşımaktadır. Buna karşın Hükümetin bu kuru-luşlara yönelik tutum ve yaklaşımları daha çok emrivakiler,dayatmalar ve sürecin dışında tutuma biçiminde olmuştur.

Örneğin, “insan hakları ulusal kurumu” oluşturulmasına ilişkinkanun tasarısı Bakanlar Kurulu'nda 18 Mayıs 2009 tarihindekabul edilmiş ve ardından usulen de olsa tasarı hakkında siviltoplum kuruluşlarından görüş istenmiş olmasına karşın sözkonusu kuruluşlar tasarısının içeriğini ancak aylar sonra, 28Ocak 2010 tarihinde tasarı TBMM Başkanlığı'na sunuluncaöğrenebilmişlerdir.

9 Kısaca “Paris İlkeleri” olarak bilinen, BM İnsan Hakları Komisyonu'nun 3 Mart 1992 tarihli 1992/54 sayılı ve BM GenelKurulu'nun 20 Aralık 1993 tarihli 48/134 sayılı kararlarıyla kabul edilmiş olan “İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve Korunmasıİçin Kurulan Ulusal Kuruluşların Statüsüne İlişkin İlkeler”, insan hakları alanında kurulan ulusal kuruluşların diğer devletkuruluşlarından ve siyasal iktidardan özerk olmasını güvence altına almayı hedefleyen ilkelerdir

21

Page 22: Barış meclisi

Paris İlkeleri'ne göre, bir ülkede “insan hakları ulusal kurumuoluşturmanın” temel amacı, o ülkedeki farklı toplumsal grupve kesimlerin karşı karşıya kaldıkları sorun ve ihlallere dairduyarlılık geliştirmek, doğrudan bilgi edinilebilmek ve çözüm-ler üretebilmektir. Bunun içinde bir “ulusal kurum”un tümtoplumsal kesimlerin çoğulcu biçimde temsiline olanaksağlayacak bir yapıda olması gerekmektedir. Oysa, sözkonusu yasa tasarısı mevcut haliyle faklı toplumsal kesimlere,örneğin Kürtlere, muhalif görüşlere yer vermekten tamamenuzaktır. Kısacası hazırlanan yasa tasarısı ile öngörülen “ulusalkurum”, katılımcılıktan uzak, atamayla oluşturulan, dolayısıylasiyasal iktidarın vesayeti altında kalacak bir girişimniteliğindedir. Bu haliyle “Paris İlkeleri”nde belirtilen bağımsız, özerk ve etkin olma vb nitelikleri taşımayan bu mekanizmanınKürt Sorunu'nun çözümüne yönelik önemli bir etki vekatkısının olabileceği pek mümkün görünmemektedir.

• “Siyasî Partiler Kanunu'nu geniflletmek amac›yla siyasîpropaganda hakk›n›n önündeki baz› yasal engellerkald›r›lacak. Siyasî partilerin seçim çal›flmalar›nda anadillerinikullanarak seçmenlere seslenebilme imkân› verilecek”

Değerlendirme: Hep yinelediğimiz gibi “Kürt Sorunu” siyasalbir sorundur ve Kürtler siyasal alanda doğrudan aktif öznelerolarak yer almayı, bu yolla kendi sorun ve ihtiyaçlarını dilegetirip çözüm üretmeyi istemektedir. Oysa Kürtler, oy ve gönülverdiği bir partinin binalarına saldırılar10 düzenlenmesi, kollukgüçleri tarafından basılması, yönetici ve üyelerinin, belediyebaşkanlarının tutuklanması, milletvekillerine siyaset yasak-larının getirilmesi ve en nihayetinde de partilerinin kapatılmasıyoluyla siyasal alanın dışına atılmaktadırlar.10 TİHV Dokümantasyon Merkezi'nin Verilerine göre, 2009 yılında kimliği belirsiz kişilerce parti binalarına yönelikgerçekleştirilen toplam 140 saldırıdan 72'si DTP' ye yönelik olmuştur. Diğer partilere yönelik saldırılar ise şöyledir; AKP: 30,CHP: 24, Diğer: 14).

22

Page 23: Barış meclisi

Demokrasilerin niteliğini belirleyen en temel unsurkatılımcılığın varlığı/düzeyidir. Dolayısıyla Kürtlerin, hemkendi hem de ülke sorunlarına dair çözümlerinüretildiği/üretileceği toplumsal müzakere ortamınakatılımlarının engellenmesinin ne çözümle, ne demokrasiyle,ne de samimiyetle bir ilgisi vardır. Öte yandan seçim barajıhâlâ %10'dur. Ana dilde siyasal çalışma yapmanın önündeengeller bulunmaktadır.

Kısacası, Kürtlerin siyasal alanda yer almalarının önündekitüm engellerin kaldırılması AKP Hükümeti'nindemokratikleşmeyi ve Kürt Sorunu'nun çözümünü ne orandaarzu ettiğinin somut ölçütü olacaktır.

C. Uzun Vadeli Adımlar

• “En genifl toplumsal kat›l›m ve mutabakatla, ço¤ulcu veözgürlükçü bir anayasa haz›rlanacak. Ancak, mevcutAnayasa'n›n de¤ifltirilmesi teklif edilemez ilk üç maddesinedokunulmayacakt›r”.

Değerlendirme: Başta Kürtler olmak üzere, ülkede KürtSorunu'nun demokratik, barışçıl ve adil çözümünden yanatüm kesimlerin ısrarla belirttiği gibi mevcut militarist ve güven-lik rejimi zihniyetiyle oluşturulmuş 12 Eylül Anayasası sorun-ların ana kaynağıdır. Gerek yukarıda değinilen, daha çoktemel hak ve özgürlüklerin kullanımı sırasında ortaya çıkansorunlar, gerekse de son parti kapatma gerekçeleri bir kezdaha göstermiştir ki eşitlikçi özgürlükçü yeni bir anayasanınyapılması yaşamsal bir öncelik taşımaktadır.

Aslında, Kürt Sorunu'nun çözümünde ve ülkenin demokratik-leşmesinde bu denli kritik bir öneme sahip, üstelik üzerindebirkaç yıldır tartışma ve çalışmalar yürütülen bir konun uzun

23

Page 24: Barış meclisi

vadeli adım olarak ilan edilmesi “ben bu sorunu çözmekistemiyorum” demekle eşdeğerdir.

Ne var ki, yaşanan yeni siyasal gelişmeler ve içine girdiği sertiktidar çatışmasının doğurduğu ihtiyaçlar sonucunda AKPHükümeti, kısa bir süre önce aniden Anayasa değişikliğinekalkışmıştır. TBMM'den geçen ve 12 Eylül'de halk oyunasunulacak olan bu değişiklik paketi, Kürt Sorunu'nu da çözmeimkanı yaratacak şekilde topyekûn bir demokratikleşmeyisağlayacak kapsam ve içerikte değildir.

Toplumun taleplerini dikkate almadan, sivil toplum örgütleri,sendikalar, meslek örgütleri ve siyasi çevreleri sürece dahiletmeden, 12 Eylül Anayasası'nın ruhu ve felsefesini koru-yarak, parça parça yapılacak değişikliklerle Türkiye'ye barışve demokrasinin gelmeyeceği çok açıktır.

24

Page 25: Barış meclisi

III. Türkiye Barış Meclisi'nin Önerileri:

Türkiye Barış Meclisi'ne göre Kürt Sorunun demokratik,barışçı ve adil çözümü için oluşturulacak bir “DemokratikÇözüm Programı” çerçevesinde en azından yapılmasıgerekenler aşağıdaki gibidir. Kuşkusuz bu önerileri, toplumuntüm unsurlarının en geniş katılımıyla oluşturulacak bir müza-kere ortamında daha da çoğaltmak ve ayrıntılı hale getirmekmümkündür. Aşağıdaki önerilerde kısa, orta, uzun vadeli gibiher hangi bir öncelik sıralaması yapılmamıştır. Çünkü sorununönemi nedeniyle önerilerin hepsi öncelik ve aciliyet taşımak-tadır.

1) Tüm toplumsal kesimlerin çözüm sürecine en etkin biçimdekatılımının sağlanabilmesi ve konun en geniş biçimdetartışılabilmesinin ön şartı düşünce ve ifade özgürlüğünükısıtlayan yasal, idari ve fiili engelleri kaldıracak düzen-lemelerin bir an önce yapılmasıdır. Bu çerçevede, baştaTCK'nın 215., 216., 301., 288. ve Terörle MücadeleKanunu'nun 7/2. maddeleri olmak üzere düşünce ve ifadeözgürlüğünü kısıtlayan tüm yasa maddeleri kaldırılmalıdır.2) Son bir yılda tutuklanan binlerce Kürt siyasetçinin, insanhakları savunucusunun, barış aktivistinin ve sendikacının adilyargılamalarını derhal sağlanıp, bir cezaya dönüşen tutuklu-luk hallerine son verilmelidir.

3) Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocuklarındurumlarının düzeltilmesi için hazırlanan “Terörle MücadeleKanunu ile Bazı kanunlarda değişiklik Yapılmasına DairKanun Tasarısı “Çocuklar İçin Adalet Girişimi ve Çocuklar İçinAdalet Çağrıcıları gruplarının ve çocuk hakları konularındafaaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ile insan haklarıörgütlerinin değişiklik önerileri çerçevesinde yeniden düzen-

25

Page 26: Barış meclisi

lenmelidir. Bu çerçevede, mevcut yasalar da BirleşmişMilletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'yle tam uyumlu hale getir-ilerek “Çocuğun Yüksek Yararı İlkesi” güvence altınaalınmalıdır. Ayrıca, taş attıkları vb. gerekçelerle hapse atılanKürt çocuklarının derhal serbest bırakılmalarına yönelikçalışmalar yapılmalıdır.

4) Siyasi faaliyetleri kısıtlayıcı ve yasaklayıcı tüm engellerdenarındırılmış, partilerin kapatılmasına izin vermeyen yeni birsiyasi partiler yasası çıkarılmalıdır.

5) Toplumun irade ve tercihlerine saygı duymayan, toplumagüvenmeyen 12 Eylül Askeri Rejimi'nin ürünü olan yüksekseçim barajı kaldırılmalı, ana dilde siyasal çalışma yapmaolanağının sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

6) Resmi dil olan Türkçenin yanı sıra Kürtçenin eğitiminin,kamusal alanda serbestçe kullanılabilmesinin, resmi hizmetve siyasi faaliyetin yapılabilmesinin önündeki tüm engellerkaldırılmalı, bunun için gerekli yasal düzenlemeleryapılmalıdır. Bu bağlamda atılacak bir adım olarakTürkiye'nin imzaladığı başta “Birleşmiş Milletler Medeni veSiyasî Haklar ile Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi” ve“Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi” olmak üzeretüm uluslararası sözleşme ve belgeleri gözden geçirerek “KürtSorunu” nedeniyle koyduğu çekinceleri kaldırmalıdır.

7) İsmi değiştirilen yerleşim yerlerinin tekrar eski isimlerininkullanılabilmesi ve herkesin çocuklarına kendi dillinde isimverebilmesinin önündeki keyfi engeller kaldırılmalıdır.8) Süresi dolmuş olan “Terör veya Terörle MücadeledenKaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun”eksikleri giderilerek, gerçekten köye dönüşün imkanlarınısağlayacak, mağdurların zararlarını en yüksek seviyede

26

Page 27: Barış meclisi

maddi ve manevi olarak telafi edecek, bir çeşit özür dilememekanizması olacak biçimde yeniden yürürlüğe sokulmalı veeve dönüş uygulamalarının önündeki diğer idari ve fiiliengeller kaldırılmalıdır.

9) İşkencenin önlenmesi ve cezasızlığın son bulması için“Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme'nin SeçmeliProtokolü” en kısa zamanda onaylanmalı ve siyasi iktidardanher bakımdan bağımsız, yetkin ve uluslararası normlarauygun bir 'Ulusal Önleme Mekanizması' oluşturulmalıdır.

10) Ayrımcılık konusunda yapılan hazırlıklar sonuçlandırılıpbu konuda çalışma yapan sivil toplum kuruluşlarının da görüşve katkıları da alınarak hazırlanacak bir tasarının bir an önceyasalaşması sağlanmalıdır.

11) “İnsan Hakları Ulusal Kurumu” oluşturulması içinhazırlanan yasa tasarısı değiştirilerek, “ulusal kurumun” KürtSorunu nedeniyle başta binlerce faili meçhul cinayet olmaküzere yaşanan insan hakları ihlallerini ve sorumlularını açığaçıkaracak, bölgenin ve ülkenin olağan koşullara dönüşününbir aracı olacak biçimde fonksiyonlar üstlenecek, finansmanve personel açısından tam bağımsız, üyeleri görev güvence-siyle donatılmış, habersiz ve sınırsız ziyaret yetkisine sahip,tüm toplumsal faklılıkların ve insan hakları alanında aktifolarak çalışan sivil toplum kuruluşlarının en geniş katılımınaolanak sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.

12) Halkın yerel ve kültürel farklılıklarını özgürce yaşamasınave bu farklılıklarıyla birlikte söz ve karar yetkisini kullanabilme-sine, yerel sorun ve ihtiyaçlarının cevap bulmasına olanaksağlayan yeni bir yerel yönetimler yasası çıkarılmalıdır.

27

Page 28: Barış meclisi

13) Bölgeler arası sosyal-ekonomik eşitsizlikleri ve yoğun yok-sulluğu giderici pozitif ayrımcılığı esas alan kalkınma plan veprojeleri gerçekleştirilmelidir.

14) Toplumsal, kamusal ve siyasal yaşama katılımı sağlaya-cak, planlanmış bir “Siyasal ve Sosyal Yaşama Eşit ve ÖzgürBiçimde Katılım Yasası” tartışmaya sunulmalı ve yürürlüğekonma yolunda somut adımlar atılmalıdır.

15) Başta olağanüstü hal uygulamaları sırasında olmak üzeregerçekleşen tüm faili meçhul cinayet, siyasî suikast, yargısızinfaz vb. uygulamaları tümüyle açığa çıkaracak etkin soruştur-malara derhal başlatılmalı, sorumlular yargı önüne çıkarılmalı,mağdurlardan özür dilenmelidir.

16) Koruculuk sistemi tümden kaldırılmalıdır.

17) İvedilikle,

- Militarizmden, güvenlik rejimi zihniyetlerinden, etnik, dinselve kültürel her türlü dışlayıcı tanım ve imadan arınmış;

-Yurttaşlığı, herkesin, etnik kökeni, dinsel inançları, mezhebi,cinsiyeti, cinsel yönelimi, siyasal görüşleri nedeniyle ya dabaşkaca bir nedenden dolayı ayrımcılığa uğramaksızın eşithak ve sorumluluklar ile donatılacağı biçimde yenidentanımlayan;

-Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini, sosyal adaletin tesisiyönünde çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını, doğal vekültürel çevre ve varlıkların korunmasını güvence altına alan;

28

Page 29: Barış meclisi

-Yurttaşların birlikte yaşama iradesinin bir ifadesi olacak yenibir anayasa hazırlanmalıdır.

18) Çeyrek yüzyıldır süren çatışma ve şiddet ortamının yolaçtığı toplumsal travma le baş edebilmeye yönelik bütünlüklüve multi-disipliner bir yaklaşımla programlar geliştirilmelidir.

19) Siyasal iktidar Kürt Sorunu'nu gerçekçi olarak, adilbiçimde, demokratik ve barışçı yollardan çözmek istiyorsa“Kürt Sorunu”nu sorun olarak yaşayan ve hisseden herkesimuhatap olarak kabul edip görüşme yapma konusundacesaretli ve kararlı olmalıdır. Bu nedenle, barış ve çözümsüreçlerine katkı sunma imkânına sahip tüm toplumsaldinamikler ve kesimlerle (Abdullah Öcalan'da dâhil olmaküzere hiçbir kişi, kurum ve oluşum görmezden gelmeksizin)diyalog kurulmalı, şeffaf bir şekilde müzakereler sürdürülme-lidir.

20) Bu çerçevede, askeri operasyonlar mutlak olarak durdu-rulmalı ve çatışmalar sonlandırılmalıdır.

29

Page 30: Barış meclisi

30

Page 31: Barış meclisi

31

Page 32: Barış meclisi

32