18
VLADIMIR NABOKOV • Cinnet

Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

VLADIMIR NABOKOV • Cinnet

Page 2: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

Kelebek: Orange-Barred Giant SulphurFotoğraf: Nabokov, Mentone’deki evlerinin önünde, Aralık 1937

Despair© 1965, 1966 Vladimir Nabokov

Bu kitabın yayın hakları The Wylie Agency’den alınmıştır.

İletişim Yayınları 896 • Çağdaş Dünya Edebiyatı 179ISBN-13: 978-975-05-0143-2© 2003 İletişim Yayıncılık A. Ş.1-5. BASKI 2003-2014, İstanbul6. BASKI 2017, İstanbul

DİZİ EDİTÖRÜ Fatih ÖzgüvenDİZİ KAPAK TASARIMI Bülent ErkmenKAPAK UYGULAMA Zeynep ArmanUYGULAMA Hüsnü AbbasDÜZELTİ Serap YeğenBASKI Ayhan Matbaası · SERTİFİKA NO. 22749

Mahmutbey Mahallesi, Devekaldırımı Caddesi, Gelincik Sokak, No: 6/3Bağcılar, İstanbul Tel: 212.445 32 38 • Faks: 212.445 05 63

CİLT Güven Mücellit · SERTİFİKA NO. 11935

Mahmutbey Mahallesi, Deve Kaldırım Caddesi, Gelincik Sokak,Güven İş Merkezi, No: 6, Bağcılar, İstanbul, Tel: 212.445 00 04

İletişim Yayınları · SERTİFİKA NO. 10721

Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbulTel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

Page 3: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

VLADIMIR NABOKOV

CinnetDespair

ÇEVİREN Nazım Dikbaş

Page 4: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

VLADIMIR NABOKOV 1899’da St. Petersburg’da doğdu. Varlıklı, liberal bir aileninen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önceLondra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge, Trinity Colle-ge’da tamamladı. 1923 ile 1940 arasında anadilinde romanlar, hikâyeler, oyunlar,şiirler yazdı ve kuşağının seçkin Rus göçmen yazarlarından biri olarak ün kazan-dı. 1940 yılında karısı ve oğluyla ABD’ye göç etti ve 1941’den 1948’e kadar Wel-lesley College’da dersler verdi. 1955’te yayımlanan Lolita’nın (İletişim, 1999)dünya çapındaki başarısından sonra, 1959’da Cornell Üniversitesi Rus Edebiyatıprofesörlüğünden emekli olarak İsviçre’ye yerleşti. Nabokov, İngilizce yazdığı ilkromanı Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı’nı (İletişim, 2003) 1941’de yayımladı veondan sonra bu dili şaşırtıcı bir yaratıcılıkla kullanarak eserlerini İngilizce yazma-ya devam etti. Vladimir Nabokov 1977’de, İsviçre’nin Montreux kentinde öldü.Lolita dışında, önemli romanları arasında, fantastik bir aile romanı parodisi olanAda ya da Arzu (İletişim, 2002) ve Solgun Ateş (İletişim, 2013) sayılmalıdır. İleti-şim Yayınları’ndan çıkan diğer kitapları: Karanlıkta Kahkaha (1993); Pnin (1999);Bir Günbatımının Ayrıntıları (1999); Rua, Dam, Vale (2000); Lujin Savunması(2001); Cinnet (2003); Göz (2005); İnfaza Çağrı (2007); Saydam Şeyler (2010);Konuş, Hafıza (2011); Nikolay Gogol (2012); Maşenka (2012); Laura’nın Aslı(2012); Rus Edebiyatı Dersleri (2013), Edebiyat Dersleri (2014), Yetenek (2016).

Page 5: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

Véra’ya

Page 6: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,
Page 7: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

ÖNSÖZ

Despair/Cinnet’in Rusça metni (Oçayaniye - son derece hoştınılı bir çığlık) 1932’de Berlin’de yazılmıştı. Paris’te yayım-lanan Sovremenye Zapiski adlı göçmen dergisi onu 1934 bo-yunca tefrika etti ve göçmen yayınevi Petropolis kitabı1936’da Berlin’de yayımladı. Diğer bütün eserlerim gibiOçayaniye de (Hermann’ın tahmininin aksine) o polis dev-letlerinin en güzel örneğinde yasak.

1936’nın sonunda, hâlâ -başka bir canavarlığın borusunuöttürmekte olduğu -Berlin’de yaşarken Oçayaniye’yi birLondra yayınevi için çevirdim. Bütün edebiyat hayatım bo-yunca Rusça yazılarımın sayfa kenarlarına İngilizce birşey-ler karalamış olmama rağmen, bu benim İngilizce’yi aşağıyukarı sanatsal denebilecek bir amaçla kullanma yolundailk teşebbüsümdü (Cambridge Üniversitesi’nin dergisinde1920 civarında yayımlanan sefil bir şiiri saymazsak). Sonuçbana üslup açısından hantal gelmişti, bunun üzerine Ber-lin’de bir acente vasıtasıyla yardımını edindiğim oldukçasomurtkan bir İngiliz’den okumasını istedim metni; ilk bö-lümde birkaç hata buldu, ama sonra kitabı tasvip etmediği-

7

Page 8: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

ni söyleyerek devam etmeyi reddetti; zannediyorum, gerçekbir itiraf olabileceğinden şüphelendi.

1937’de Londra’da John Long Limited Cinnet’i, uygun birbaskı ve arkasında kendi yayınlarının bir catalogue raison-ne’siyle yayımladı. Bu ilaveye rağmen kitap kötü sattı ve bir-kaç yıl sonra bir Alman bombası bütün nüshaları yok etti.Geriye kalan tek örnek bildiğim kadarıyla bendeki - ama ikiüç tanesi hâlâ Bournemouth’la Tweedmouth arası sahil pan-siyonlarının karanlık raflarında terk edilmiş matbua arasın-da gizleniyor olabilir.

Bu baskı için otuz yıllık çevirimi yenilemekten fazlasınıyaptım. Oçayaniye’nin kendisini elden geçirdim. Üç metnide karşılaştırma şansına sahip öğrenciler, daha ürkek za-manlarda sersemce dışta bırakılmış önemli bir pasajın ek-lendiğini fark edecekler. Bir akademisyenin gözüyle bakın-ca adil mi bu, akıllıca mı? Puşkin’in korkudan titreyen yo-rumcularına ne demiş olabileceğini kolaylıkla hayal edebili-yorum; ama 1935’te bu 1965 metnini okuyabilsem ne kadarmutlu olacağımı ve heyecan duyacağımı da. Genç bir yaza-rın bir gün dönüşeceği yaşlı yazara duyduğu coşkulu aşk,ihtirasın en takdire şayan biçimidir. Daha büyük kütüpha-nesindeki yaşça büyük adam bu aşka karşılık vermez, çün-kü taze bir damak ve perde düşmemiş bir gözü esefle hatır-lasa da, gençliğinin acemi çaylağına sabırsız bir omuz silk-meden başka sunacağı bir şey yoktur.

Cinnet diğer kitaplarımın akrabasıdır ve onlar gibi ne birtoplumsal eleştiri içerir, ne de koşa koşa getirdiği ağzına sı-kıştırılmış bir mesajı vardır. Ne insanın ruhsal organınıuyandırır, ne de insanlığa doğru çıkış kapısını gösterir. He-yecanlı propagandayla yuhalanma arasındaki kısa yankı ko-ridorunda öylesine kendinden geçerek alkışlanan ağır, kabaromanlardan çok daha az “fikir” içerir. Hevesli Freudyeninartıklarımın ıssızlığında bulup çıkardığını zannettiği çekici

8

Page 9: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

biçimli nesne veya Wiener şnitzel rüyasına yakından bakıl-dığında ajanlarım tarafından düzenlenmiş alaycı bir serapolduğu anlaşılacaktır. Her ihtimale karşın, edebiyat “okulla-rı” uzmanlarının bu sefer “Alman İzlenimcileri Etkisi”nirastgele işe karıştırmaktan geri durmaları gerektiğini ekle-yeyim: Almanca bilmiyorum ve İzlenimcileri hiç okuma-dım - her kimseler. Öte yandan, Fransızca biliyorum ve bi-rileri çıkıp da benim Hermann’a “varoluşçuluğun babası”diyecek mi diye merakla bekliyorum.

Bu kitap öteki göçmen romanlarına göre daha az BeyazRus havası taşır;* dolayısıyla otuzların solcu propaganda-sıyla büyütülmüş okuyuculara daha az şaşırtıcı ve sinir bo-zucu gelecektir. Öte yandan sıradan okuyucular, sade yapı-sını ve cana yakın sonunu memnuniyetle karşılayacaklardır- bu son Onbirinci Bölüm’deki kaba mektubun yazarınınzannettiği kadar bildik olmasa da.

Kitapta birçok eğlendirici karşılıklı konuşma var ve Fe-lix’i bir kış ormanında bulduğumuz son sahne elbette pekneşe verici.

Cinnet’in imbiklerinde çok sonraki bir romanın anlatıcısı-nın sesine zerk ettiğim üslupsal zehirden bir iz bulma uğru-na yapılacak kaçınılmaz girişimleri önceden sezmek ve ba-şımdan savmak elimde değil. Hermann ve Humbert ancakaynı sanatçının hayatının değişik dönemlerinde çizdiği ikiejderhanın birbirine benzediği manada benziyorlar birbirle-rine. İkisi de nevrotik birer madrabaz, ancak CennetteHumbert’in senede bir kez alacakaranlıkta dolaşmasına izinverilen yeşil bir yol var; oysa Cehennem Hermann’ı asla dı-şarı iznine bırakmayacak.

9

(*) Bu durum 1939’da Cinnet’in Fransızca çevirisi hakkında dikkate değer ölçü-de ahmakça bir makale kaleme alan komünist bir eleştirmenin (J.P. Sartre)“hem yazar hem de baş kahraman savaşın ve göçün kurbanı” demesini engel-lemedi.

Page 10: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

Hermann’ın dördüncü bölümde mırıldandığı mısra vemısra parçaları Puşkin’in 1830’larda karısına yazdığı kısabir şiirden alınma. Burada onun tamamını kendi tercümem-le, vezin ve kafiyesini koruyarak veriyorum, bu nadiren uy-gun düşecek -yoo, göz yumulacak- bir yaklaşım, ancak bu-rada olduğu üzre, yıldızlar şiir semalarında çok özel bir ko-numdayken hoşgörülebilir.

Vakit erişti, sevgilim, vakit erişti... Kalbim istirahat istiyor.

Günler günleri kovalıyor ve her saatle beraber

Biraz da hayat geçiyor; ama bu arada sen ve ben

Beraber yaşamak istiyoruz ... heyhat! Ancak öldüğümüzde.

Saadet olmayacak yeryüzünde: ama huzur ve hürriyet olacak.

Çok zamandır kader şöyle bir gülsün istedim yüzüme:

Ben bitap köle, çok zaman düşündüm bir yolculuğa çıkmayı

İş ve saf mutlulukla dolu uzaklardaki bir yuvaya.

Çılgın Hermann’ın sonunda kuyruğunu toparlayıp kaçtığı“uzaklardaki yuva” ekonomik bir seçimle üç yıl önce satrançromanım Lujin Savunması’nı yazmaya başladığım Roussillonyakınlarına yerleştirildi. Hermann’ı orada, bozgununun gü-lünç zirvesinde bırakıyoruz. Ona sonunda ne olduğunu ha-tırlamıyorum. Ne de olsa on beş başka kitap ve onun iki katıkadar yıl girdi araya. Yönetmeye niyetlendiği filmi sonundaçekti mi çekmedi mi onu bile hatırlamıyorum.

VLADIMIR NABOKOV,

Montreux, 1 Mart 1965

10

Page 11: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

BİRİNCİ BÖLÜM

Yazma gücümden ve fikirleri en yüksek zarafet ve canlılıklaifade etmedeki harikulade yeteneğimden kesinkes emin ol-masam... Hikâyeme, aşağı yukarı, böyle başlamayı kararlaş-tırmıştım. Dahası, okuyucunun dikkatini şu gerçeğe çek-meliydim, eğer bu güçten, bu yetenekten ve saireden yok-sun olsa idim, sadece kısa süre önce olup biten kimi olayla-rı anlatmamış olmazdım, anlatacak bir şey de olmamışolurdu, çünkü, mülayim okuyucum, zaten hiçbir şey olma-mış olurdu. Aptalca belki, ama en azından anlaşılır. Sırf ha-yatın işleyişlerine nüfuz etmedeki Tanrı vergisi becerim, ya-ratıcılığımı aralıksız çalıştırmaktaki doğuştan gelen eğili-mim bile... Bu noktada, dökülen azıcık kan uğruna gereksizyaygara koparan yasaları ihlal edeni bir şairle veya bir sah-ne sanatçısıyla karşılaştırmalıydım. Ama zavallı solak arka-daşımın bir zamanlar dediği gibi: felsefi mütalaa zengin ica-dıdır. Kahrolsun o.

Giriş yapmayı bilmiyormuşum gibi gelebilir size. Gülünçbir sahnedir, sarkık yanaklarını löpürdete löpürdete, han-talca koşan yaşını başını almış bir bey, son otobüsün peşin-

11

Page 12: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

den kahramanca bir hamle yapar, sonunda ona yetişir vegeçer, ama hareket halindeki araca atlamaya korkmaktadır,bön bir sırıtmayla yavaşlar, tırıs tırıs yürümeye devam eder.O sıçramayı yapmaya cesaretim yok da ondan mı? Otobüs,motorbüs, hikâyemin kudretli montibüsü böğürüyor, ivmekazanıyor, bir daha geri dönmemek üzere şimdi köşeyi dö-necek. Oldukça iri, köşeli benzetmeler bunlar. Hâlâ koş-maktayım.

Babam, Reval’li Rusça konuşan bir Alman’dı, orada ünlübir ziraat yüksekokuluna gitmiş. Safkan bir Rus olan an-nem, eski bir prens soyundandı. Sıcak yaz günlerinde, buağırkanlı kadın leylak rengi ipekler içerisinde, sallanan san-dalyesinde arkasına yaslanır, yelpazesiyle serinleyerek çiko-lata yer dururdu, bütün jaluziler inik olur, yeni biçilmiş birtarladan esen rüzgâr onları mor yelkenler gibi dalgalandı-rırdı.

Alman uyruklu olduğumdan savaş sırasında gözaltınaalındım... büyük talihsizlik, St Petersburg Üniversitesi’nedaha yeni girdiğim düşünülürse. 1914’ün sonundan 1919’-un ortasına kadar tam bin on sekiz kitap okudum... hesabı-nı tutuyordum. Almanya’ya dönerken Moskova’dan üç ayayrılamadım ve orada evlendim. 1920’den beri Berlin’de ya-şıyordum. 1930 Mayıs’ının dokuzuncu günü, otuz beş yaşı-mı doldurmuş...

Küçük bir sapma: annem hakkındaki o kısım kasten söy-lenmiş bir yalandı. Aslında halktan bir kadındı, sade ve ba-yağı, üzerinde belden sarkan bir çeşit bluz, sefil giyimli. El-bette, demin yazdıklarımın üzerini karalayabilirdim, amaonu asli özelliklerimden birinin numunesi olarak bilerekellemiyorum: havai, ilham dolu yalancılığımın.

Neyse, dediğim gibi, 1930 Mayıs’ının dokuzuncu günüPrag’da bir iş gezisindeydim. Çikolata işindeydim. Çikolataiyi bir şeydir. Sadece bitter çikolatadan hoşlanan küçükha-

12

Page 13: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

nımlar vardır... müşkülpesent ukalacıklar. (Niye bu üsluplayazdığımdan ben de emin değilim.)

Ellerim titriyor, çığlık atmak veya bir şeyi büyük bir gü-rültüyle kırıp parçalamak istiyorum... Bu ruh durumununhafif bir hikâyenin yavan anlatımına uygun olduğunu söy-lemek mümkün değil. Kalbim kaşınıyor, iğrenç bir duygu.Sakin olmalıyım, soğukkanlılığımı muhafaza etmeliyim.Yoksa devam etmenin anlamı yok. İyice sakinleş. Çikolata,herkesin bildiği gibi... (okuyucu burada çikolata yapımınailişkin kafasına göre bir tasvir uydursun). Ambalajın üze-rindeki markamızda leylak rengi bir elbise giymiş, elindeyelpaze tutan bir kadın vardı. İflasın eşiğindeki yabancı birşirketi, Çekoslovakya’ya satış yapabilmemiz için fabrikala-rındaki üretim işlemlerini bizimkine dönüştürmelerine ik-na etmeye çalışıyorduk, Prag’a yolum bu sebeple düşmüştü.Dokuz Mayıs sabahı otelimden bir taksiye bindim ve... Bü-tün bunları kâğıda dökmek sıkıcı. Beni ölümüne sıkıyor.Fakat can alıcı noktaya bir an önce ulaşmayı ne kadar arzu-lasam da, ön hazırlık mahiyetinde birkaç açıklama gerekli.Öyleyse onları aradan çıkaralım: şirketin ofisi şehrin en dışmahallelerinden birindeydi ve aradığım adamı bulamamış-tım. Bana onun bir saate kadar döneceğini söylediler...

Okuyucuya demin tam burada araya uzunca bir boşlukgirdiğini söylemeliyim galiba. Güneş batacak zaman bulduve batarken Fujiyama’yı fazlasıyla andıran bir Pirene zirve-sinin üzerindeki bulutları kan kırmızısına boyadı. Yadırga-tıcı bir tükenmişlik hissi içerisinde oturuyorum, bir rüzgâ-rın uğultusuna ve kükremesine kulak vererek, bir sayfa ke-narlarına burunlar çizerek, belli belirsiz bir uykuya dalıpsonra titreyerek uyanıp yeniden başlayarak. Sonra yineiçimdeki o karıncalanma büyüyüveriyordu, o dayanılmazçarpıntı... iradem ise boş bir dünyada öyle sönük yatıyor...ışığı açmak ve kalemime yeni uç takabilmek için büyük bir

13

Page 14: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

çaba göstermem gerekti. Eskisi, çentilmiş ve bükülmüştüve artık yırtıcı bir kuşun gagasına benziyor. Hayır, bunlaryaratıcı çırpınışlar değil... bambaşka birşeyler.

Neyse, dediğim gibi, adam yoktu, bir saat sonra dönecek-ti. Yapacak başka işim olmadığından gezintiye çıktım. Can-lı, taze, mavisi nokta nokta bir gündü; rüzgâr, buradakininuzak bir akrabası, dar sokaklarda kanatlanarak yolunu bu-luyor, arada bir, bir bulut güneşi sanki eliyle örtüyor sonragüneş bir sihirbazın elinde beliren bozuk para gibi tekrarortaya çıkıyordu. Yatalakların tekerlekli sandalyelerde ar-şınladığı park kabarmış leylakçalılarıyla dolup taşan bir tu-fandı. Dükkân tabelalarına baktım; artık başka anlamlarınaltında gömülü kalmış ama tanıdığım Slavca kökenli bir ke-lime gördüm. Ellerimde yeni sarı eldivenler vardı ve amaç-sızca ilerlerken kollarımı sallayıp duruyordum. Sonra bir-den ev sırası sona erdi ve karşımda ilk bakışta oldukça kır-sal ve çekici görünen geniş bir arazi çıktı.

Bir askerin beyaz bir ata talim yaptırdığı birkaç baraka-nın önünden geçtikten sonra, ayağımın altında yumuşakyapışkan toprağı hissettim; hindibalar rüzgârda titriyor, ta-banı delik bir ayakkabı bir çitin altında güneşin tadını çı-karıyordu. Daha ileride, fevkalâde dik bir tepe, gökyüzünedoğru meylediyordu. Tırmanmaya karar verdim. Fevkalâ-deliğinin bir yanılsama olduğu anlaşıldı. Bodur kalmış ka-yın ağaçları ve mürver çalıları arasında basamak basamakoyulmuş zikzak bir yol çıktıkça çıkıyordu. Önceleri, he-men bir sonraki dönemeçte karşıma vahşi ve harikuladegüzel bir manzara çıkacağını hayal ediyordum, ama maale-sef çıkmadı. O süklüm püklüm bitkiler beni tatmin etme-yecekti. Çalılar çıplak toprakta cılız cılız direniyordu, heryana kâğıt parçaları, paçavralar, eski tenekeler atılmıştı.Patikanın basamaklarını terk etmek mümkün olmuyordu,çünkü yamaca iyice gömülmüşlerdi; iki yanda ağaç kökleri

14

Page 15: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

ve çürümüş yosun parçaları, bir delinin korkunç ölümünesahne olmuş bir evin kullanılmaz hale gelmiş mobilyaları-nın kırık yayları gibi toprak yüzeyden fırlıyorlardı. Sonun-da zirveye ulaştığımda, birkaç derme çatma kulübe, bir ça-maşır ipi ve rüzgârın görünmez gövdesiyle şişmiş bir çiftdonla karşılaştım.

İki dirseğimi de budaklı ahşap parmaklığa dayadım veaşağılara doğru bakınca, ta uzakta hafifçe sisle perdelenmişPrag şehrini gördüm; ışıkta titreyen çatılar, tüten bacalar,biraz önce yanından geçtiğim barakalar, ufacık beyaz bir at.

Başka bir taraftan inmeye karar verip, kulübelerin ileri-sinde bulduğum yola çıktım. Manzaradaki tek güzel şey, birtepenin üzerindeki gaz deposunun kubbesiydi: mavi gök-yüzünün önünde, kırmızı ve yuvarlak, dev bir futbol topu-na benziyordu. Yoldan ayrılıp yine tırmanmaya başladım,bu sefer seyrek çimenlerle kaplı bir yokuştan. İç karartıcı,çorak kırlar. Yoldan bir kamyon tangırtısı duyuldu, sonraaksi yöne doğru bir at arabası geçti, sonra bir bisikletli,sonra iğrenç tonlarda gökkuşağı renklerine boyanmış, bircila firmasının minibüsü. Namussuzların renk tayfında ye-şil şeritle kırmızı yan yana düşmüştü.

Bir müddet durup yamaçtan yolu seyrettim; sonra dön-düm, ilerledim, iki çıplak toprak tümseğin arasından geçenbelirsiz bir patika buldum, sonra da, dinlenebileceğim biryer arandım. Biraz ötemde, dikenli bir çalının altında, yü-zünde bir kasket, adamın biri sırtüstü yayılmış yatıyordu.Tam yanından geçecektim, halinde tavrındaki birşeyler be-ni tuhaf bir şekilde büyüledi: o hareketsizlikteki vurgu, ikiyana açık bacaklardaki o cansızlık, o yarı bükük koldaki tu-tukluk. Üzerinde koyu renk bir palto ve eprimiş fitilli kadi-fe bir pantolon vardı.

“Saçmalık,” dedim kendi kendime. “Uyuyor, sadece uyu-yor. Rahatsız etmem için hiçbir sebep yok.” Ama yine de

15

Page 16: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

ona yaklaştım ve şık ayakkabımın ucuyla yüzündeki şapka-yı kaldırıp atıverdim.

Borazanlar, lütfen! Ya da daha iyisi, nefes kesen akrobatikhareketlere eşlik eden trampet solosu! İnanılmaz! Gördü-ğüm şeyin gerçekliğinden şüphe ettim, aklımı yitirdiğimisandım, midem bulandı, başım döndü -inanın bana, dizle-rim o kadar titriyordu ki oturmak zorunda kaldım.

Bakın, şimdi yerimde bir başkası olsa ve benim gördüğü-mü görse, belki kahkahalarla gülmeye başlardı. Ama gör-düğüm şeyin ima ettiği muammadan gözlerim kamaşmıştı.Ona baktıkça, içimdeki her şey parçalara ayrılıyor ve par-çalar bir binanın onuncu katından hızla aşağı savruluyor-du sanki. Bir mucizeye bakıyordum. Mükemmelliği, se-bepsizliği ve hedefsizliği, içimi garip bir hayranlıkla doldu-ruyordu.

Bu noktada, madem ki artık en önemli kısma vardım ve okaşıntının ateşini söndürdüm, herhalde kelimelerime “ra-hat!” komutu vermekliğim ve adımlarımı sessizce geriyedoğru takip ederek o sabahki ruh halimi tam olarak tanım-lamaya çalışmaklığım uygun düşer. Düşüncelerim nasıl birrota çizmişti, firma yetkilisini bulamadıktan sonra o yürü-yüşe çıkmış, o tepeyi tırmanmış, rüzgârlı bir mayıs günü-nün mavi fonu önündeki o gaz deposunun kırmızı kubbe-sine bakakalmıştım. Evet, o meseleyi muhakkak çözelim.Öyleyse karşılaşmadan önceki halime bir kere daha baka-lım, parlak renkli eldivenlerim var ancak şapkasızım, hâlâbaşıboş gezinmekteyim. Aklımdan ne mi geçiyordu? Hiç,işin tuhafı. Tamamıyla boştum, dolayısıyla henüz tanımlan-mamış içeriklerle doldurulmaya mahkûm yarı şeffaf bir ka-ba benzetilebilirdim. Aklımın dış sınırlarında kovaladığımşu önümdeki işe, yeni aldığım arabaya, etrafımdaki kırlarınşusuna busuna dair düşünceler uçuşuyordu ve eğer aklımınengin iç ıssızlığında bir şey yankılanıyordu ise, bu rastgele

16

Page 17: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

bir kuvvetin beni peşi sıra sürüklediğine dair belli belirsizbir histi.

1919’da Moskova’da tanıdığım zeki bir Letonyalı bir ke-resinde sık sık sebepsizce tepemde beliren sıkıntı bulutları-nın benim için son durağın tımarhane olacağının kesin işa-reti olduğunu söylemişti bana. Abartıyordu elbette; şu sonbir sene boyunca, ileri derecede gelişmiş ancak her bakım-dan normal zihnimin kendini kollarına bırakmaktan hoş-landığı mantıki mimarinin sergilediği açıklık ve tutarlılığıher yönüyle sınadım. Sezginin cilveleri, sanatçı uzgörüsü,ilham, hayatıma onca güzellik katmış bütün bu yüce şeyle-rin, zeki de olsa, sıradan bir insana, orta şiddette bir delili-ğin peşrevi gibi gelmesini anlayabilirim. Ama sizler merak-lanmayın; sağlığım mükemmeldir, vücudumun içi de dışıda tertemizdir, yürüyüşüm rahvandır; ne içkide ne sigaradaifrata kaçarım, ne de günlerim şamatayla geçer. İşte böyle,yanaklarından adeta kan damlayan, iyi giyimli ve yakışıklıben, yukarıda tasvir ettiğim kırlarda dolaşıyordum; o gizliilham gelmekte gecikmedi. Buldum bilinçsizce izini sürdü-ğüm şeyi. Tekrar ediyorum - inanılmaz! Bir mucizeye bakı-yordum ve mükemmelliği, sebepsizliği ve hedefsizliği, içimigarip bir hayranlıkla dolduruyordu. Ama belki de daha oan, ona bakarken, aklım o mükemmelliği sorgulamaya, se-bebini aramaya, amacını tahmin etmeye başlamıştı.

Sertçe burnunu çekerek soluk aldı; yüzüne dalga dalga ha-yat geldi - mucizeyi biraz zedeledi bu, ama mucize hâlâ yerliyerindeydi. Sonra gözlerini açtı, bana bakarak hoşnutsuzluk-la gözlerini kırpıştırdı, kaykıldı ve bitmek bilmeyen esneme-ler -doymak bilmiyordu- eşliğinde her iki elini yağlı kahve-rengi saçlarına daldırarak kafa derisini kaşımaya başladı.

Ben yaşlarda bir adamdı, uzun boylu, zayıf, pis, çenesin-de üç günlük sakal; yakasının (yumuşaktı ve namevcut biryaka iğnesi için iki iliği bulunuyordu) alt kenarıyla gömle-

17

Page 18: Cinnet - İletişim Yayınlarıen büyük oğluydu. Bolşevikler iktidara geldiğinde aile Rusya’dan ayrılarak önce Londra’ya, sonra Berlin’e gitti. Nabokov, öğrenimini Cambridge,

ğinin üst kısmı arasında ince bir çizgi halinde teni görünü-yordu. İnce, örgü kravatı yana sarkmıştı ve gömleğininönünde tek bir düğme yoktu. Düğme iliğinde ölgün birkaçmenekşe solmaktaydılar; biri ilikten kurtulmuş, boynunubükmüştü. Yanı başında eski püskü bir sırt çantası duru-yordu; çantanın açık ağzından bir bretzel ve zamanlamasıbozuk nefis düşkünlüğü ve kol bacak koparma çağrışımla-rıyla yüklü birazı yenmiş bir sosis görünüyordu. Şaşkınlıklabu berduşu incelemeye koyuldum; bu sallapati kıyafete eskimoda, tak-takıştır bir kıyafet balosu için bürünmüş gibiydi.

“Bir sigaraya hayır demezdim,” dedi Çekçe. Sesi umma-dığım kadar pes, hatta sakin çıkıyordu ve iki parmağıylamakas gibi sigara tutma hareketi yaptı. Büyük sigara taba-kamı ona doğru fırlattım; gözlerimi bir an olsun yüzündenayırmadan. Eliyle yerden destek alarak biraz daha yaklaştı,ben de fırsattan istifade kulağını ve çukur şakağını yakın-dan inceledim.

“Alman sigarası,” dedi ve gülümsedi - dişetlerini göstere-rek. Bu beni hayalkırıklığına uğrattı, fakat Allahtan gülüm-semesi anında yüzünden silindi. (Artık bu aşamada istek-sizce de olsa mucizeden vazgeçmeyi kabullenmiştim.)

“Alman mısın?” diye sordu o dilde, sigarayı parmakları-nın arasında döndürüyor ve sıkıştırıyordu. Evet dedim veçakmağımı burnunun dibinde çaktım. Elleriyle titreyen ale-vi açgözlülükle esirgedi. Mavi-siyah, küt tırnaklar.

“Ben de Alman’ım,” dedi, dumanını üfleyerek. “Yani ba-bam Alman’dı, ama annem Çek’ti, Pilsen’li.”

Ondan beni birdenbire şaşırtmasını, ne bileyim, bir kahka-ha patlatmasını bekliyordum, ama hiçbir şey yapmadı. Ancako zaman onun nasıl da sersemin teki olduğunu anladım.

“Kütük gibi uyumuşum,” dedi kendi kendine ahmakçabir hoşnutlukla ve fiyakalı bir biçimde tükürdü.

“İşsiz misin?” diye sordum.

18