Upload
anonymous-mibweijcgc
View
296
Download
3
Embed Size (px)
Citation preview
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
1/22
Div an ŞiiriF A H İR İZ
İslâmî edebiy atla rda o rt ak bir şiir tipi ol an div anşiirini türlü y önler den inceleyen y üzlerc e eser ve
mak ale y azılmıştır. Sözg elişi, y alnız Ze rd üşt d in i
nin etkilerini inceleyen 500 sahifelik bir kitap; sa
dece Atıâr (XII. YüzyıD’ın tasavvuf! hikâyelerinde
ge çen motifler üzerine 70 0 sahifelik bir a raştırma
bul un duğun u s öyle mek , k on unun g en işliğini ve
de rin liğini bir az göster ebilir. Divan şiir inin düny a
edebiyatındaki yerini belirterek onu bu bakımdan
de ğer le ndir me k ise ay rı bir iştir.
Div an şiir ini n k ök le r i İsl am önces i A r ap şiir ine
day anır. Bu şiir tar zı İsl am ’dan sonr a bu din e gir en
türlü milletlerin katkısı i le önce Arapça’da, daha
sonr a Farsça ile Do g u ve Batı T ürkçe ler inde en
sonra da Hint Müslümanlarının yazı di l i olan Or-
du c a ’da g el işmiştir . İs lâm î ede biy at la r ın b u şiir ti
pi, ortak te knik ve malz eme (şekiller, te malar , mo-
lifler ) ile ortak bir düny a g örüşünü ve este tik k av
r am ını be nims em iştir ; v e en başla İsla m d in in in ,
sınırlı or anda da bu din in y ay ıldığı çevre lerdek i
eski kültürlerin etkilerinin bir ürünüdür.
Hz. M uham me d V II. yüzy ılın başlar ında yeni
bir din gelirdi: İsla mlık, lsla mdan önce A ra plar
bugünkü Arap yarımadasında ve bu ülkenin uzaksınır boy larında, dağınık kabileler yahut k üçük
devletle r halinde ya şamışlar; zam an za ma n Iran,
Roma, Bizans gibi yabancı devletler buranın türlü
bölgeler ine egem enlik k urmuşlardı. A rapla rın ço
ğu puta tapardı. H ıris tiy anlık ve Muse vil ik de bi
raz ar ala rına s ızm ıştı. İsl am'ın k uts al k ita bı
Kur’ân'm Arapçası birçok Arap lehçelerine üstün
gelerek klasik Arap yazı di l ini kurdu. Araplar ara
sında ilk defa bir birlik ve milli şuûr uy anm as ını
sağla dı.
İs la mlığın b üt ün ins an la r a ra sında e şit liği il an
eden ana ilkesi, bu yeni dinin hızla Arap yarıma
dasının dışındaki halklar ca kabul edilme sini k ola y la ştır dı.
İslam dininin kısa zam anda çok uzak ülkele rde
y ay ılm as ı ve tu tm as ı, düny a ta r ihinde çok sey rek
rastlanan büyük olaylardan biridir.
İsla mlık ortay a çıktığı zam an esk i R om a im pa
ra tor luğu çok tan t ar ihte n sil inmişti. O r ta do ğu'da
sons uz savaşlarla birbir ini y ıpratm ışve çökme ye y üz tut m uşo la n ik i im pa r a tor lu k ka rşı ka rşıya idi:
Dogu Roma adı da verilen Bizans ile Iran Sâsânî
devleti.
Hz. Muhammed (ölm. 632) ve ilk halife Hz.
E bübek ir ( ölm . 63 4) iç savaşları ka zanar ak y eni İs
lam dev letini pek iştirdiler. E bübekir Bizans impa
rato ru He ra clius ’a kar şı da savaştı, ik inc i halife Hz.
Ömer (ölm. 643) Iranlılan yendi, Suriye ve Filis
tin’i ele geçirdi, Mısır’a sefer açtı. Üçüncü halife
Hz. Osman (ölm. 656) zamanında Suriye ve Mı
sır’ın zaptı tamamlandı. Kuzey Afrika, Kıbns, Er
menis tan ile İra n’ın büy ük bir k ıs mı İslam y önet i
mine girdi. Dördüncü Halife Hz. Alî (ölm. 661)
Hz. M uha m me d’in amcas ının oğlu ve damadı idi.
Daha ço k iç sav aşlar la uğra ştı. Sur iy e v alisi Muâvi-
ye (ölm . 6 7 3 ), 6 6 1 ’de Eme v î de v le ti ni k ur du ve I.
Muâviy e adı ile halife ve h ük üm da r ilan edildi; İs
lam d e v le tin in başke nti ni Me din e 'den Şam’a taşıdı.
Muâviy e z am anın da İslam or dular ı bir ya ndan K u
zey Afrika’yı Atlantik'e kadar zaptettiler, bir yan
dan da İs ta nbul ’u birk aç ke re kuşata ra k almay a ça
lıştılar . İç sa va şlar la geçe n yıl la r da n sonra E me v î
Hali felerinden Abdülmelik (ölm. 705) zamanındaİsla m o r dul a r ı bir y and an ba tıda Sebte Boğazı nı
geçerek, T ârık’ın k umanda sında Ispanya’ya çıktı
lar, ve G ot K ralı Rode ric ’i yene re k İslam impa ra
tor luğuna kat tılar (7 1 1 ), bir y andan da doğuda,
Kuteyhe k umandasında, Orta As ya’ya girerek T ür
kis tan'ı zapt et tile r. Başka bir k ol da n da İslam or
duları kuzey batıdan Hindistan’a girdi.
Bu suretle Hz. Muhammed’in ölümü üzerinden
y üz yıl g eçm ede n Is pa ny a’da n Ç in s ınır la r ına k a
dar uzan an yüce bir İslam devle ti kur ulmuş ve
A rap dil i bu de v le tin eg eme n o ld uğu ülk ele rde
resmî dil o lara k k abul edilmişti. Y erli diller k ültür
ve edebiyat aracı olarak önemini yitirdi.
747’de Horasanlı Ebû Müslim'in Emevî yöneti
mine karşı düze nle diği bir ay ak lanma dan s onra,
Emevî or dus u B üyük Zab sav aşında (75 0) y enildi
ve son Emevî halifesi II. Mervân. Mısır'a kaçtı ve
orada öldürüldü.
Ebü'l- A bbâs (750- 754 ) ilk Abbâsî halifesi oldu.
112- OSMANl.l DİVAN ŞİİRİ ÜZERİNE METİNLER
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
2/22
Emev i soy unun bütün k işiler i kılıçtan geçirildi. K ı y ımda n kur tul an A bdur rahman (Hal ife Hişâm’m
tor unu) önce A frik a’ya, or adan da Ispanya’ya k aça
rak Kurtuba’da Endülüs Emevi devletini kurdu.
E bü’l- Abbâs başkenti Şam’dan Bağdat’a taşıdı.
A bbâsîler dev rinde A raplık ve A ra pça İslam dev le
tinde yüzde yüz egemen olmaktan çıktı. Devletin
dili yine Arapça olmakla birlikte sarayda ve hükümet idaresinde Sâsânî Iran geleneklerinin etkileri
belirdi.
X. y üzy ıldan sonr a da İslam tesiri al tında Fars
dil i ve e debiy atı g elişmeye başladı. V. Halif e Hârûn
ur- Reşîd (ölm. 8 09 ) ve oğlu Me mûn (ölm. 8 33) za
manları Abbasî devletinin en parlak devri idi. Bu
devirde Süryanîce’den, Pehlevîce’den ve özellikle
Y unanca’dan bir çok çev iriler y apıldı. En başta matematik, astronomi, tıp ve felsefe eserleri Arapça’ya
çevr ildi. Me mûn’un kar deşi Mutas ım (ölm. 84 2)
za manında T ürk ler İsla m dev letinde öne mli r oloy namay a başladılar; gider ek T ürk subay s ınıfıdevlete büsbütün hakim oldu. IX. yüzyıldan sonra
A bba sî i mpa r ator lu ğun un me rkezî y öne timi zayıf
ladı. B azı eyaletler bire r bire k ay rılarak ba ğımsız
birer devlet haine geldi: T unus’ta Ağlebîler’den
başlay arak Mısır’da F âtimîler, Suriy e’de Hemdânî-
ler, Mâv erâünnehir ve İran’da S âmânoğullar ı (874-
999), Afganistan ve Pencâb’da Türk soyundan
Gazneliler (962 - 11 86), Irak ’ta Büveyhliler vb. XI.
y üzy ılın orta larında çık an Selçuk lu T ürkleri ise
Gaznelileri ortadan kaldırara k güney- batıya yür ü
düler ve 10 55 ’de Bağdâd’a gir diler, ilk S elçuk s ultanları: T uğrul Bey (ölm. 10 63), A lp Ars lan (ölm.
10 72) ve Melik- Şah (ölm. 10 92) za ma nında Bağ-
dad’daki A bbasî halifesinin politik bir gücü kalma
mıştı. 10 71 ’de Al p Ar sla n’m Mala zg irt zafer i kısaza manda A na do lu’nu n türk le şmesini ve İsl âmlaş
masını sağladı. B ağdad’daki A bbas î hali fe sinin g ü
cü gittikçe azaldı. S onunda Ce ngiz ’in tor unu Hu-
lâgû 12 58 ’de Bağdad’a girer ek s on halife El- Muta-
s ım’ı öldür dü ve şehri y ak ıp yıkt ı.Mıs ır’ı Moğol sa ldır ılarına ka rşı başarı ile sa vu
nan Türk Kölemenleri’nden Sultan Baybars üç yılsonra el- Mutasım’m akr abasından birini el- Mus-
tansır adı ile Kahire’de Halife ilan etti. 15 17 ’de Y a
v uz S ultan S elim Mıs ır’ı Meml ûkle r’den aldığı za
man halifelik de Osmanlı Türkleri’ne geçti.
Emev îler ve A bbâsîle r dev rinde ki büy ük İsla mdevleti muhtel if kav imlerde n kurulm uştu. Müsl ü
ma n olan bu kav imlerin çoğu dinler i ile birlik tekendi dillerini, alfabelerini, kültürlerini bırakarak,
A ra p di li ni ve k ült ür ünü benims edi ler. SözgelişiMısır’dan Atlantik kıyılarına kadar olan bölgede
yaşay an Berberî ha lk ının (b ug ünk ü Libya, T unus,
Cezayir, Fas ahalisi) kendilerine mahsus alfabeleri,
dille ri, edebiy atla rı va rdı. B unlar ın k onuştuğu Ber
berî dilinin yerine bu ülkelerde giderek Arapça
geçti. Ya lnız uzak köyle rde, dağlık yer lerde hâlâ
Berberî dili k onuşulur. Fakat b ütün K uzey A frika’da VII. yüzyıldan bu yana kültür ve edebiyat di
li Arapça oldu. Mısır’a gelince eski Mısırlılar’m
kendi dilleri ve hiyeroglif denilen alfabeleri vardı.
Eski Mısır dili eski, orta, yeni adı verilen devirlere
ayrılır. Yeni Mısırca’ya Koptça adı da verilir ki bu
dil III. yüzyıldan sonra Yunan alfabesini kabul etmiştir . İslam di ni Mısır ’da yay ıldık tan sonra ha lk
A ra p di li ni ve k ült ür ünü benimsedi. K optça, sadece yerli Hıris tiy an azınlığın kilise dil i olara k dev am
etti.
Suriye’de VII. yüzyılda Arâmî dilinin bir koluolan S üry ânice k ulla nılıy or du. Suriy e’de İsla m di
ni y erle ştikten sonra ha lk ın k onuşma ve y azma di
li Arapça oldu. Süryanîce Mısır’daki Koptça gibi
Hırist iy an az ınlığın dili olar ak deva m etti.
İslam d in in in b üs büt ün yerleştiği ülk ele rden
y alnız ik is inde bu k ültüre l temsil olayı y er almadı:
İran ile T ürkist an. Hind- A vr upa dille rinin bir kolu
olan eski Iranca, kayalara kazılı yazıtlarda ve eskiİra n dini olan Ze rdüştlüğün kutsal k itabı Av esta'da
kullanılmıştır . İran dili nin İslam’dan önce III- VII.
y üzy ıllar ar as ında hük üm süre n Sâsânîler dev leti
za ma nında kul la nılan şekl ine Orta Iranca yahutPehlevîce adı ve ril ir . Sâs ânî İran’da Zerdüştl üğün
yanısır a Ma nihe iz m ve Hır is tiy anlık g ibi dinle r de
yay ılmay a çal ışıyordu. K endine mahsus bir alf abe
si olan Pehlevîce’de zeng in bir e debiyat o lduğu b i
liniy or. Bu dilde y azılan d ini ve e debi eserler dışın
da Sanskritçe’den, Arami ve Yunan dillerinden çe
viriler yapılıyordu.
633 y ılında ilk İslam bir lik leri , Sâs ânî İra n’a gir
diler. Son hükümdar III. Yezdigirt zamanında
637’de Fırat yakınındaki Kadisîye’de ve 641’de Ni-
hâve nd’de ka zanıla n büy ük s avaşlarla ünl ü başke nt Medây in şehri İsl amla rın e line g eçti ve Sâsânî
İmparator luğu tarihe kar ıştı. Iranlılar Müs lüman lı
ğı kabul ettiler ve A rap o rdularına k atılarak k u
mandan Kuteybe’nin yönetiminde Türkistan’ın
feth edilmesine yardım ettiler. (Müslüman olma
y an k üçük bir azın lık Hi ndi s ta n’da Bombay ’a göçtü ki bunlar bugün de Pârsî adı ile tanınır ve eski
dinlerini sürdürürler.)
DİV A N ŞİİRİ•1 13
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
3/22
Iranlılar öncele ri y al nız İslam di nin i de ğil, A ra p
dili i le edebiyatını da benimsediler. Arap kültürü
ile ye tişen İran ay dınla r ı A rapça eser ler v er mey e
başladılar. Esasen Or ta çağA v rupa s fnda nasıl La
tince ortak k ültür dili idiy se, İslam düny as ında or
tak kültür dili de Arapça idi. Bagdad’daki Abbasî
halifelerinin yönetimi zayıflayıp uzak eyaletlerdeki
v alile r bağımsız y ahut yar ı bağımsız b ir ha le g elmey e başlay ınca, öze llik le im pa ra to r luğun do ğu
uçla rınd a İran dili v e k ült ür ü canla nma y a başladı
ve üç yüzyıllık bir duraklamadan sonra, Yeni Fars
ça ile ilk eserler ve rilme y e başlandı. P ehle vîce ’den
ge lişen ve Yeni Fars ça adı verilen bu dil de birçok
A r apça s öz cüğün y a nında cüml e y apıs ında da de
ğişik lik le r o lmuştu. Iran dil i, k ültür ü ve ede biy at ı
nın canlanması Sâmânogulları (875- 999) z amanı
na r astlar. B irçok adlar ara sında yeni İran e debiy a
tın ın ilk şairi X . y üzy ıl ba şla rınd a y aşay an Rûde-
gf 'dir. S ûmânogulla rı de vr inde başta K ur ’ân ’ın
metni ve tefsirleri olmak üzere birçok dini ve tıbbi
kita plar çev rildi ve yaz ıldı. Da kîk î, İran de sta nını
y az ma y a başla dı. Fak at ün lü şair T ûs lu Fir de v sî
(ölm . 10 20) İsl am’da n önce ki İran ta r ihin i, men-
kabelerini ve efsanelerini büyük eseri Şcîhnâme’de
tesbıt ederek yem Iran edebiyat dilini kurdu. Ken
disi haklı olarak "otuz yılda çok zahmet çektim,
ama bu Farsça ile Acem milletini dirilttim” diyor.
Bu suretle başlıca A ra p ede biya tından e sinlene n
y eni bi r is la mı İra n ede biy at ı do ğdu ki X V . y üzy ıl
so nuna kadar süren k las ik devr esinde İsl âmî ede
biy atın her tür ünde , ba şka İslâmî edebiy atla ra ilha m kay nağı ola n b üy ük şairler y etiştirdi. Env er î,
A tt âr , Niz âm ı, S âdî, H âf ız , Ûm e r Hay y âm , Cel âl-
leddîn Rûmî, Emîr Husrev (Dihlevî), Câmî vb. Bu
y eni gel işen e de biy atın öze ll iği şekilde , te ma ve
motiflerde, mazmun ve benzetmelerde ortaklık ve
s özlüğün sınırlı ve yine ort ak olma sı idi.
İslam dini, E mev î halifesi I. V elid zam an ında
(705 - 71 5) T ürk ülkeler ine girdi. Basra valisi Hac-
câc’m genel yöneliminde, Kuteybe b. Müslim'in
kumandasındaki Horasan birlikleri, Buhara, Se-
merkant, Harezm (bugünkü Hîve), Fergana veT aşkent'i zaptettiler (9 1 /71 0). Y eni din V III. ve IX.
y üzy ıll ar da Orta - A sya T ürk le r i ar as ında y ay ıld ı.
T ürkler M üslüman olmadan önce Uzak- Dogu ve
Orta Asya'da türlü devletler ve medeniyetler kur
muşlar dı. Bunla rdan O r hu n ırmağı boy unda k i
Kök (Gök) Türkler’in kendilerine özgü alfabeleri
vardı. Bıraktıkları yazılar da yazı dillerinin uzun
bir g elişme devr es inden g eçtiğine tan ıktır . D og u
T ürkis tan adı verilen (Bug ünkü Çin’in Sinkiang
Eyaleti) ülkede kurulan Uygur devletinde ise
T ürkle r, başta B udizm o lma k üzere Mani, Brahmi,
Ne stur i vb. gibi t ürlü dinle ri benimsemişlerdi.
Sogdça’dan türemişbir alfabe olan Uygur yazısı
başta ol m ak üzere birkaç t ürlü alfabe k ullanılıyor
du. Do g u T ürkis tan’da yapılan kaz ılarda ve araştır
mala rda V III.- X. yüzyıllar arasında burada ileri birk ült ür ün g eliştiğini göste ren belgeler e ras tlanmış
tır. Ge re k b u belgele rden, ge re k Kaşgarlı Mah-
m ud ’un y az dığı Divanu Lûg ati’t- T ürk (1074) adlı
ese rdeki şiir örne kle rinde n, T ürkle rin Müslüman
ol m ad an önce ze ng in, çeşitli bir edebiya tı olduğu
nu öğr e niy or uz . K âşga rlı’nın s öz lüğünde esk i T ürk
şiir i şek li ve te k niği ile ( dör tl ükl e r le ve hece vezni
ile) y az ılm ışve her türe ait örn ek le r göster ilmiştir.
Sev gi şiir le r i, s av aşşiir le ri , k ır şiir le ri, öğret ici şiir
ler, ağıtlar , av şiirleri g ibi. Bu örn ek le rin bir b ölü
m ünün İsl am’ın ya y ılmas ından epey önce, bir bö
lüm ün ün de b u din in y ay ıldığı sıralar da yazıldığı
anl aşılıy or .
Bugünkü bi lgimize göre Müslüman olan Türk
ler’in yav aş yavaş İslam kültür üne girmesinde
A r apl ar ’da n ço k lr an lıl ar ’ın etk is i olm uştur . Başka
de y işle , İsla m k ült ür ü, or ta k İs la m edebiy at ının şe
kil ve te k niği, ze vk i, hayat g örüşü, temalar ı, motif
leri, T ürk ler ’den önce Müs lüman olarak bir İslâmî
ede biy at ge liştire n Iran lılar ’ın ara cılığı ile T ürk
ede biy atına g irmiştir. E limiz dek i en eski T ürkçe
Kur’ân çevirisinin X. yüzyılda Sâmânogulları za
manında, bir heyet tarafından Kur’ân, Farsça’yaçev rildiği sırada, belk i de bu heye tte bulunan bir
T ürk 'ün eliy le y apıldığı tahm in ediliyor. Y eni di
nin e n öne mli terimlerinin birkaçı T ürkçe’ye Arab-
ça 'dan de ğil Far sça’dan g eçm iştir : salât yerine na
maz, vudû yerine abdest, savm yerine oruç (rûze),
önceleri melek yer ine/erişte v b. g ibi.
M üs lüm a n İra n şiiri nas ıl A r ap şiir ini ör nek ala
ra k b aşla mış ve t ürl ü ka tk ılar la ge lişmişse , gerek
Do g u g er ek Batı T ürk div an şiiri de İsla m’dan son
ra ki İra n şiir in i ör ne k ala ra k ba şla mışve gel işmiş
tir. T ıpkı eski Yunan ve Latin edebiyat lannm klasik Batı Avrupa edebiyatlarına kaynak ve ömek ol
maları g ibi. Ne var ki, bu be nze rliği k örü körüne
taklit sanmamalıdır.
T ürk k o nu şma lehçe ler inin ve ağızla rının dağı
lışı ve g el işme si dah a ç ok di l v e lehçe ar aştırmal a
rını ilgil en dirir . E debiyat t arihi a raştırmalan bakı
mın da n T ürk y azı ve edebiyat dille rini Doğu ve
Batı diye başlıca ikiye ay ırmak , O sm anlı ve Azerî
İM * OSMANLI DİVAN ŞİİRİ Û/l KINI METİNLER
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
4/22
daires ini Batı, bunun dışında k alanı da Do ğu T ürkdili ve edebiyatı olar ak k abul etmek , tar tışmalara
götürse bile, en uygun yol görünüyor.
Ba şlang ıçta Doğu ile Bat ı ara sında ne g ibi il işki
ler olduğu he nüz tar tışma k onus udur .
İslamiy et’e gir en T ürk ler ’in bu y eni k ültür i çin
de ya rattık lar ı ilk eserler yitikti r. Bir bölüğü birg ün ortaya çıka bilir . İslam’da n önce g üçlü edebî
ge lenekler i olduğunu belgeler iyle bil diğimiz T ürk
ler’in bu g eleneği Müs lüma n ol duk ta n sonra da
s ürdürdükl er ini d üşünme k y anlışolmaz.
Kaşgarlı Ma hmud ’un XI. y üzyılın ik inci y arısın
da (107 4) y az dığı divanü Lûgati’t-'Türk’te bu yüzyılda, bazısı belki de daha eskiden yazılmışbirçokdörtlük ler var. Ço k ze ngi n bir edebiya tın va rlığını
gösteren bu örnekler, Müslüman olan Türkler’indaha bir s üre İslam’dan önce ki şiir gelene ğini s ür
dürdüklerini gösteriyor. Hemen hemen aynı yılla
ra rastlay an büy ük bir eser, K aşgar Hük ümda r ıBuğra Ha n’ın başma bey incisi (Has Hac ib) Y û
suf'un Kutadgu Bilig (1 06 9 )’i İslâmî T ürk edebiyatının şimdil ik el imi zde ki il k eseridir. Şekil dışında,
iç ve işleme bak ımınd an Ir an şiir ini n çok a ğır bas
madığı ve T ürk edebi ge lenek lerinin oldukça g üç
lü olduğu Kutadgu Bilig’den sonr a D oğu ve Batı
T ürk div an şiirinde İran örnekle ri olduk ça y ak ından iz lenmey e başlanmıştır. A y nı k ay nak lar dan
y ar ar lanılmış, ay nı şek iller k ulla nılmış, ay nı tema
lar işlenmiştir. X V II. y üzyıl so nuna k adar yerli
malze me bu şiirde t ek tük yer almış, bu dev irde n
sonra div an şiir inin ana kay naklar ı arasına gir miş
tir.
Eski Uygur alfabesi yerine arap alfabesini benimsey en Orta- Asy a’daki Doğu T ürkle ri, artık bu
y eni k ült ür içinde eser yar atmay a başlamışlardır.
A ra p alf abesinde kull andıkla r ı imlâ sistemi de Uy
g ur imlâsının etk isi alt ında yara tılmıştır: Bol vok al
k ulla nılmış, a-e f ark ı gözetilme miş, ekler kök ler
den ayrı yazılmıştır. Örnek ler :
t ıs j j i y t i - >-ii—i—j i tly j yjc-\
iJtjUıJ j & j S
(Yusuf Hac Hacib, Kutadgu Bilig, Fergana nüsha
sı, T .D.K . İst anbul 19 43);
i tviio-Ü- J
(Seyfi Sarayı, Gülistan Tercümesi, T.D.K. Ankara
1954);
I-UL*Jl i i o "O'
Baburnâme, G.M.S.I. Faksimile, Londra, 1905. XI. y üzy ılın ik inci y ar ısında Orta- Asy a’da Do ğ
T ürkle ri ar asında bu edebi f aaliyet g elişirk en,
T ürk ler in başka bir ko lu, A rap ta rihçiler inin ve
K âşga rî’nin Guz adını v er diği O ğuzlar , batıya olan
g öçlerini ilerletmişler, S elç uklular dev letini kur a
rak 10 55 ’de Bağdad’ı za ptedip 10 71 ’de A lpars
lan ’ın kuma ndas ında Do ğu A na dol u’da ünl ü Ma
lazg irt sav aşını ka zana rak Biz ans İmpar ato ru Ro-manos Dioge nes’i tutsak etmişler ve büt ün A nado
lu’nun T ürkleşmesi ve İsl amlaşmas ı yol unu açmış
lardı. So y lar ının ilk dev let başka nları Se lçuk ve
Osman’ın adlarına göre Selçuklu ve Osmanlı diye
anılan devletleri kur muşolan O ğuz T ürkle ri bu
günkü bilgimize göre, Orta Asya’da XI. yüzyılda
gelişmeye başlay an bu Islam- T ürk edebiy atını A na do lu’ya get irmemişler, il im, edebiy at ve devlet
dili olara k A rapça ve Farsça’yı k ullanmışlar dı.
Doğu T ürk edebiy atının ilk örnekle ri belir dikten iki yüzyıl kadar sonra XIII. Yüzyılın ikinci ya
rısında O ğuz T ürkçe si , başka dey işle Batı Türkçe-
si yazı dili i lk eserlerini ver meye başlamıştır. A na
do lu’da eser vermey e başlay an oğuz T ürk çes i, D oğu T ürk çes i’nde n far klı olarak , Ar apça din î eser
lerde n esinlene n bir iml â sis temi g eliştirmiştir.
Çok az vok al kulla nılmış, kısa vokaller , A rapça’da
olduğu g ibi harek e ile g öster ilmiştir . B u imlâ sistemi, vokaller gittikçe artırılarak, XVI. yüzyılın orta
larına, dini halk kitaplarında XIX. yüzyıla kadar
s ürdürülmüştür. X III. ve X IV. yüzyıllara ait bir k ı
sım yazmalarda bu kadiye aykırı örnekler in bulun
ması, y ani A nad ol u’da yaz ılan bazı eserlerde arası-
ra Doğu T ürk çesi imlâ örnekle rine ras tlanması, ya
zarın veya yazıcının Orta Asya’dan göç etmesiyle y or umlana bil ir .
Divan nazmında imaleyi göstermek için, XIV.
y üzy ıldan bu yana kulla nılan vok alleri bund an
ayırmak gerekir: c-Ll ( oJt- ilet); ^ ( ^ - dedüm);
- dilersen); yV-1 ( y- J1̂ eriser) vb..Bu ciltte ör nek ler ini vermey e başla dığımız Batı
T ürkçe si div an şiiri, X III. Y üzyıl orta lar ında başla
mışve XIX . y üzy ılın ortaların akadar sürmüştür.T anz ima t’tan s onra da s ınırlı bir şek ilde b u çığırıg üdenler oluştur.
Bu altı y üzyıl içinde Batı div an şiir ini başlıca beş
devreye ay ırabiliriz:
1- Kuruluşdevri: Başlangıçtan F âtih devr ine k adar (Yak laşık olarak 1 250- 1451 )
2- Geçişdevri: Fa tih - II. Baye zid zamanlar ı(yak laşık olara k 1451 - 15 12). B u devirde div an şa-
DI V A N ŞİİRİ* 1 1 5
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
5/22
irleri bir y andan ha lk d ili ge leneğini biraz s ürdür
müşler bir y andan da d iv an şiirinin ta m bir saray
ede biy atı ol ma s ına ça lışmışla r dır .
3- Klasik devir: Y avuz Sultan Selim - 1. A hmed
d ev r ine ka da r (151 2- 1603 )
4- Sebk-i Hindi akımı: 1. A hme d, IV. Mur ad, IV.
Me hmed devri şair ler inin ço ğunda g örüle n bu
Ilind tıslılbu etkisi bir yüzyıl sonra III. Selim dev
r ini n şairi Şey h G âl ib ’de de bazı izle r bır ak mıştır .
5- Yerlileşme dev ri : S âbit ve Nâbf ’dc n başlay ara k
III. Ahmed devrinde Nedim'de ve onu izleyenler
de g örülen bu ak ım T anzima t’a kadar sürm üştür.
Div an şiir inin s ınırl ı söz lüğü Fatih de v rin de n
s onr a göze ça rp ac ak der ece de de ğişir . İst anbul
başkent oluncay a de k div an şiirinde T ürkçe söz
cüklerin oranı oldukça yüksektir. Sairin en çok
k ull an dığı baş, y üz, k aş, g öz, k ir pik , a ğız, dud ak ,
diş, boy, el, ayak , tır nak , kan, g özyaşı, büy ük , k ü
çük, y akın, uzak , acı, tatlı, g ök, güneş, ay , y ıldız,bulut, yel, toprak, su, ot, taşgibi yüzlerce sözcü
ğün T ürk çe’leri daha çok A rapça ve F ars ça’ları ise
seyrek kullanılır.
İsta nbul sarayı k ur uld uk ta n s onra d iv an şairi
nin s özlüğündek i T ürkçe kelimeler y avaş yavaş
y er le rini A r apça ve da ha ço k F ar s ça la r ına bır ak ır .
X V I. y üzy ıl s onl a r ına do ğr u şair bu s öz cük le r in
Türkçe'lerini ancak vezin ve kafiye zoruyla kulla
nır Bu neden böyle ol muştur ? B irçok sebe pler ara
sında en önemlisi şairin halk tan k opm as ı, halkın
k on uştuğu dil i k üçümse me s i, ve şiirini sar ay çe v
resi ile hır avuç ay dın iç in y azmaya başlamas ıdır.
A na do lu 'da di v a n şii r in in k ur ul uşu S elç uk lu
Devle ti nin dağılmay a y üz tutt uğu ve bir çok bey
likl er in ortaya çıkt ığı bir devre rastlar.
K üçük k üçük bağımsız birer devlet olan A nado
lu'dak i bey likl er in başke ntle ri şairl er in ve y aza rla
rın toplandığı yerler di. A y dın, K asta monu, B alıke
sir, Kütahya gibi k üçük A nadolu kasabalarında ha
y at ço k sa de idi.
Beyler ve çe vr ele rinde ki şairler ve y aza rla r çar şı
da, pazarda, evlerde, halkla temasta idiler. Beylere
sunulmak üzer eyazılan kaside ve gazeller halktanbiraz okumuşolanların anlıyabilecegi bir dille idi.(k rş. Â şık Paşa, A hm e dî , Dâî) .
Os man lılar ’ın ilk başkentle ri ola n Bursa ve E dir
ne sara yl arında da dur um çok fark lı değildi. (Â şık
I aşazâdc, O rh an B ey in atı nallanır ke n nalbant
dükk ânında otur up bekle diğini kay deder.) Halka
ve konuşan T ürkçe ’ye ya kınlık II. Mur ad dev rininsonuna kadar sürdü.
İst anb ul a lınıp büv ûk O sm anl ı sarayı ve onu
takliden vezir saraylan kurulduktan sonra, divan
şairi yav aşya va şhalkla ilg isin i kesti. O nu n k on uş
tuğu dili küçümsey ere k her g ünk ü sözcüklerin b i
le Farsça ve A rapçasını k ullanma y a başladı. A rtık
g öz çeşm o ld u, kaşebrû, başser, dişdenddn vb.
Div an Şiirinin Kay naklar ı
D iv a n şiir i başlıca al tı ka y na kta n bes lenmiştir : 1-
Kur’ân, II- Hadîs, III- Peygamber ve Evliya hikâye
leri, IV- T asav vuf, V- Şâh- nâme, VI- Yer li malzeme.
K u r ’â n
İslam din ini n kutsal k itabı olan K ur ân “ok uma
kitabı” anlamına gelir. Sûre adı verilen 114 fasıldan o luşur . H er sûre seci’li ne si rl e y az ılm ış, de ğişik
uz un luk ta cümleler den y apılmıştır. B u cümlelere
A yet adı veri li r . K uran 610- 631 arasında yirmi yıl
da ta ma ml an mıştır . Hz. M uh a m m e d’in s ağlığında
sûre le rin bir böl üğü y azıya g eçir ilmiş, bir b ölüğü
nü de ar ka daşlar ı (ashab) ezbe rle mişle rdi. E bübe-
k ir , ün l ü şair Has sân bin S âbit in kar deşi, I Iz. M u
ha m me d’in yazıcısı Zeyd bin Sâbit’e K ura n’ı bir
ciltte to pla ma görev ini verdi. Z ey d’in topladığı
nüshayı kendisi kullandı. Üçüncü Halife Osman
y ine Z e y d i ay nı işle g ör ev le nd ir di . Ze y d, b unun
üzerine , uzu nluk lar ına göre sıralamışolduğu bir
önceki cildi Halifeye teslim etti.
Bu s uret le Kutsal K itab a bu g ünk ü değişmez biç im
ve rildi. Sûre ler in bir bölüğü Hicret'ten önce Mek
ke'de, bi r b ölüğü de Hicret'ten sonr a Medine'de in
miştir. Da ha es ki olan Mekke sûreleri genel olarak k ı
sadır ve K ur a nin sonundadır. Bu sûrelerde T ann’nın
bir liği, y üce liği, g üçl ülüğü, k işilerle il işkiler i, dün y a
nın s onunda ki hesap g ünü, inananlara verilecek m ü
kafatlar, inanmayanların ugrayacaklan korkunç so
nuç, re nk li bir üslu p ve çoşk un bir dil le anlat ılmıştır.
Örnekler :
Ihlâs sûresi: “[Ey Muhammedi de kil O Tanrı bir
tek dir. T anr ı doğuıv ıam ış, doğmam ışolan ve hiçbir
şekilde dengi bulunm ay andır .”
K â f i rûn sûres i : “Ey Muhammed de ki: Ey inkar
cılar! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim tap
tığıma da sîzl er tapm az sınız. Ben de sizin ta ptığı
nıza ta pac ak değilim! B enim t aptığıma da sizle r
I Ih • OSM ANI I İHVAN ŞİİRİ Ü ZERİN E METİNLER
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
6/22
tapmıyorsunuz•Sizin dininiz size, benim dinim bana.”
Mâûn sûresi: “Ey Muhammedi Dini yalanlayanı
gördün mü? Öksüzü kakıştıran, yoksulu doyurmaya
yanaşmay an kimse işte odur. Vay o namaz kılanlar ın
haline ki k ıldıkları namazdan gafildirler. Onla r göste
rişyapanlardır. Basit şeyleri bile ödünç olarak ver me
yenler dir. ”Hümeze sûresi: “Mal toplayarak onu tekrar tekrar
say an, dili ile çekiştirip yüzünden de alay eden kimse
nin vay haline. Ma lının kendisini ölümsüz kılacağını sanır. Hayır! Ant olsun ki o kırıp geçiren yere atılacak
tır. K ırıp geçiren yerin sen ne olduğunu bilir misin?
Yürekler e çökecek olan T anrının tutuşturulmuşalevidir. Onlar uzun direkler arasında, her yönden o ateş
le çevrilmişler dir. ”
Kaari’a sûresi: “Gürültü koparacak olan kıyamet!
Nedir o gürültü koparacak olan? Onu sen bilir misin?
O g ün insa nlar ateşin çevresinde çırpınıp dökülen pervaneye döneceklerdir. Dağla r atılmışyüne benzeye
ceklerdir. A ma tar tıları ağır gelen kimseye güzel bir
hayat var. Tartılan hafif gelenlerin yeri ise bir çukurdur. O çukurun ne olduğunu bilir misin? O kızg ın bir
ateştir.”
Zilzâl sûresi: “Yer yüzü dehşetle sarsıldığı zaman,
içindeki ağırlıkla rı dışarıya attığı zaman, kişinin ‘Ne
oluyor?’ dediği zaman, işte o gün Rabb’in ona vahy eder, o da haberlerini anlatır. O gün kişiler yaptık ları
işlerin kendilerine göster ilmesi için bölük bölük döner
ler, k im zerrece iy ilik yapmışsa onu görür. K im de zer
rece kötülük y apmışsa onu görür. ”Kadir sûresi: “Biz K ur’ân ’ı K adir gecesi indirdik,
Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? Kadir gecesi
bin aydan hayırlıdır. Melekler ile Cebrail o gece Rab-
lerinin izniyle her türlü işiçin inerler. O gece tan yerinin ağarma sına k adar bir esenliktir.”
İnf itâr sûres i: “Gök yar ıldığı zaman, y ıldızlar da
ğıldığı zaman, denizler kaynaştığı zaman, kabirler in
içi dışa çıktığı zaman, insanoğlu yaptığını ve sonray a
bırak tığını görür.Ey insanoğlu! Seni ya rat ıp sonra şekil veren, düzen
leyen, oranlı kılan, seni istediği biçime sokan, çok cömert olan Rabb’ine karşı seni aldatan nedir? Hay ır ha
y ır doğrusu siz dini y alanlıyorsunuz. Oys a y aptık ları
nızı bilen değerli yaz ıcıl ar s izi gözetlemektedirler . İyi
ler şüphesiz nimet içindedirler. A ll ah’ın buyruğundan çıkanla r cehennemdedirler. Ceza g ününün ne olduğu
nu sen ne bilirsin? Sonra hem ceza gününün ne olduğunu nereden bileceksin? O gün kimsenin kimseye bir
fay dası olamaz. O gün buyruk y alnız T ann’nındır.”
Gâşiy e sûresi: “Ey insan oğlu! Her şeyi k aplay acak olan kıyametin haberi sana gelmedi mi? O gün suçlu
ların yüzle ri zillete bürünmüştür, güç işler altında bit
kin düşmüştür. Ateşe yas lanırlar, kızg ın bir kay nak
tan içerler, açlığı gidermey en kötü kokulu bir dikenden
başka yiyecekler i yoktur, inanmışolanların yüzleri o
gün pırıl pırıldır. Yaptıklar ından hoşnutturlar . Yüksek
bir cennettedirler, ora da boşsöz işitmezler. Or ada akan bir kaynak vardır. Orada yüksek tahtlar vardır.
Dizilmişkâseler, s ıra sıra yastıklar, serilmişyumuşak
halılar v ardır. Bu insa nlar devenin nasıl yaratıldığına,
göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine,
yer in nasıl yay ıldığına bir bak maz lar mı? Ey Muha m
medi Sen öğüt ver! Zaten sen sadece bir öğütçüsün.
Sen onlara zor kullanaca k değilsin. A ma kim yüz çevir ir, ink âr ederse, T anrı onu en büyük gazaba uğra
tır. O nla rın dönüşü bizedir. Hesa plar ını görmek de bi
ze düşer. ”
Medine sûreleri adı ver ilen fasıllar, Hz. Muham-me d bu şehre g öçüp İsl am c emaa tinin din i ve po
liti k başka m old uk ta n sonra inmi şolan sûreler dir.
Mekke sûrelerinden üslûp ve muhteva (içerik) ba
kımından farklıdır. Bu sûrelerde inanca, ibadete
ait kaideler, İsla m’ın şartlar ı, ge lip geçmişPeygam
berlere ait hikâyeler, İsla m huk uk u, örtü ve ahlak î
öğütle r vardır.
Gerek Mekke gerek Medine sûrelerinden pekçok âyetler yahut âyetlerden bölümler Arapça asıl-
larıyla veya meâlen div an şiirinde k ulanılır.
Medine sûrelerinde Hz. Âdem, Dâvûd, Eyyûb,
Hâr ûn, Hûd, İbr âhîm, İdrîs, îs â, İshak, İsmail ,Meryem, Yâküb, Yahyâ, Yûnus, Yûsuf, Zekeriyâ vb.
Peygamberler üzerine birçok menkabeler, eski
A ra p ha lk ve kabileleri üzer ine hikâyeler va rdır .
Medine sûrelerinin konulan ile üslûbunun farkını
göstermek için ayetlerden seçilmişörnekler v erelim:
“Namazlara ve ikindi namazına devam edin; gö
nülden boyun eğerek Allah için namaza durun” (Ba
kara, 238)
“A llah y olunda sav aşın” (Bakara, 244)“Kim A lla h y olunda savaşır, öldürülür veya yener
se, biz ona büyük bir mükâfât vereceğiz” (Nisâ, 74)“insanlar A llah yolunda savaşırlar, inkâr edenler
ise şeytan yolunda sava şırlar .” (Nisâ, 76)
“Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı
gibi A llah’a karşı gelmekten s akınasınız diye, size de
sayılı günlerde farz kılındı, içinizden hasta olan ya da
yolculukta bulunan, tutamadığı günler in sayısınca başka günlerde tutar. Oruca day anamay anlar bir düşkü
nü doyuracak kadar fidye verir.” (Bakara, 183-184)
DİV A N ŞİİRİ* 1 1 7
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
7/22
“Hac bilinen ay dadır. O ay larda Hacca g irişen
kimse bi lme lidir k i H a c ’da ka dına ya k la şma k, sögüş-
mek, döğiişmek y ok tu r .” (Bakara, 197)
“Namaz kılın, ze kât v er in, kendiniz için işle diğiniz
hayrı Allah katında bulacaksınız. Allah yaptıklarınızı
şüphesiz g or il i." (Bakara, 110)
"Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın; Onlar
Rab’leri katında diridir." (Âl- i İmr ân, 1 69 )"Birbirinize belirli bir s üre için bor çlan dığınız za
man onu y azınız. Bir kâtip doğru olara k ya zs ın. A n
cak a ra nızda peşin alışverişolursa, onu ya zm an ızd a
size bir s or umluluk yo kt ur . A lışverişy ap tığınız da şa
hit tutun. K âtibe de şahide de zar ar ve rilmes in." (Ba
kara, 282)
“İçki, k umar, fal ok la rı şüphes iz Şey tan işi, pis şey
lerdir Bunlardan kaçının ki mutl uluğa e rişes iniz . Şey
tan, şüphesiz içki ve k uma r yüzünden a r an ıza düş
manlık ve kin sokmak ve sisi A ll a h’ı an ma kta n, na
mazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi? " ( Mâ id e, 90- 91)
“Kan kocanın ar as ının açılmas ından endişelenirs e
niz. er keğin ailesinden bir hakem ve ka dının ail es in
den bir hakem gönderin. Bunlar düzeltmek, isterlerse
allah onların aralarını buldurur." (Nisâ, 35)
"Biı mü'mini y anl ışlık la öldüre nin, bir m ü’min kö
leyi a zadetmesi ve öldür ülenin ailesi ba ğışla madık ça
ona diyet ödemesi gerekir." (Nisâ, 92)
'Ana babaya, yak ınlara, yetimler e, düşkünlere, y a
kın k omşuya, uza k ko mşuy a, y anınızda ki a rk ada şa,
y olcuy a ve sahibi bul unduğunuz kimselere iyilik edin.
A llah kendini beğenip öğünenle ri elbette se vme z." (Nisha, 36)
Leş, kan, domuz et i, A lla h'tan başkası anıla r ak ke
silenler, boğulmuş, b ir ye rine vur ular ak öl dür ülm üş...
olanlar size haram kılındı." (Mâide, 3)
'Zekât Allah'tan bir farz olarak, yoksullara, düş
künlere, me murl ar ına, k alpler i Müslüma nlığa ısındı-
rılacaklara verilir. Kölelerin, borçluların Allah yolun
da ölenlerin ve y olda ka lanla rın uğrunda sarf edilir.” (Tevbe, 60)
'Mallarını insanlara g österişolsun diye sar/edip A l
lah'a vt- dhiret gününe inanmayanları Allah sevmez." (Nisha, 38)
K ur ân m ak aide, ibadetlere, huk uka , örfe, Hz.
Muhammed'den önceki peygamberlere vb. dair
bahisler i bütün diva n şiirinin her türünd e g erek
aynen iktibas, gerek telmih biçiminde bol ölçüdek ull an ılm ıştır .
Hadis
Haber anlamına gelen bu sözcük dini terim ola
rak P ey g amber in sözleri ve hareketleri için kulanı-
lır. H adîs K ur a n’dan sonr a İslam dininin en
öne ml i ka y nağıdır. İlk hadîs le r i. Pey ga mber in sağ
lığında ve öl üm ünd e n az s onr a yak ınları ve arka
daşları (A s hâb) ağızdan nakle ttiler . Onlar dan sonraki ilk kuşak lar (tâbi un, tebe- i tâbi’în) büyük bir
titizlik le bu hadîsler i topla may a başladılar. Her ha
dîsin başında A ’dan riv ay et ed ildiği, A ’ya B’nin
s öyl ediği, B’ye C n in s öy le diği... şeklinde nakle
denlerin adları belirtilir. Buna “isnâd" denir. Ha
dîsle rin tür lü kişilerc e far kl ı sözler le tesbit edildiği
dc olu r. Za ma nla ha dîsl er in sayısı çoğaldı. Hatta
belirli bir amaçla (politik yahut dini sebeplerle)
hadîsler i de ğiştire nler , hat ta ha dîs uy duranla r çık
tı. Peygamberin ölümünden yüz yıl sonra orıada
y üzbinl er ce ha dîs ve bin le rce na k le dici adı dol aşı y or du. Bu d ur um u önle m e k iç in ha dîs ilmi k ur ul
du. Birçok bilginler hadis nakledenlerin kimlikle
rini incelemey e başladılar. H adîsl er i dikkatle eledi
ler. Hem nâkille rin (nakle dicilerin) s ayısını azalttı
lar, hem de eldek i hadîsl er i do ğr uluk derecelerine
göre kategorilere ayırdılar.
Hadîs bilg inlir e nin ik i tane si İslam dünyas ında
bu ala nda en ye tkili kişiler o lar ak tanındı. Sahîh
adlı ünlü hadîs toplamasının yazarı Buhârî (ölm.
870) ve yine Sahih adlı eserin yazan Müslim (ölm.
874) .
İs lâmî edebiy atl ar da ha dîsl er , âyetler g ibi sık sık
geçer. D iva n şiirinde de t an ınm ışbirçok hadîsler
ya A rapça m e tnin bi r k ıs mı y a da T ürkçe çev irisi
ile kullanılır. Bir iki kelime ile belirli bir hadîse kı
saca işaret e di ld iği de o lur . B aşka İsl am büy ükl er i
nin vecizelerine “Kelâm- ı k ibâr” denilir ki, bunları
hadîsten ay ırmak gerekir.
Pey ga m b er v e Ev l iy a Hikâ y eler i
Div an şiir inde le lm îh e dile n y ahut işlenen peyga mber hikây ele rinin ço ğunu n k ök ü Kur’ân- ı Ke-
rim'dedir . Bunl ar ın başında Hz . Peyg amber’in ha
y atı g elir ki Siyer adı ile ba şlı ba şına bi r t ürdür . Hz.
Muhammed'in hayat hikâyesinin (sûre) en eski ya
zarı İbn Is hâk ( ölm . 7 6 7 ) ile l bn H işâm (ölm.
834)’dır. Daha sonra yazılan siyer kitaplanyla zen
ginle şen bu e de bî tür div an şiir inde Hz. Pey gam
ber ’in d oğuşu, iç ve dış sa v aşla r, H icr et , Mi’râc,
1IH •OSMANLI DİVAN ŞİİRİ ÜZERİNE METİNLER
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
8/22
Peygamber’in ölümü; ayrıca soyu, kabilesi, anesi,babası, büyükba bas ı, eşleri, çoc uklar ı ve yak ınları
ile ilgili bütün menkabeleri içine alır ve bunlar di
va n şiiri malzemes ine girer.
K ur’ân böl ümün de işaret e tti ğimiz g ibi Hz .
Muha mm ed ’den önceki peyg amberler in çoğu
nun adları da Kur’ân’da geçer. Ancak bunlarla il
g ili hikâyele r K ur’ân’da çok kıs adır. Div an şiir inde kullanılan malzeme daha çok ünlü K ur’ân y orumlarında (tefsir) verilen ayrıntılı menkabelere
daya nır. T aberî (ölm. 9 28 ), Zema hşer î (ölm.
1143), Ebülleys Semerkandî (ölm. 983), Beyzâvi
(ölm. 1291) gibi eski yorumcuların eserlerine
day anılara k za manla İslam e debiy atlar ında “kı-
sas-ı enbiyâ” (peygamber hikâyeleri) adı verilenbir t ür gel işmiştir . D oğu ve Bat ı T ürk e debiy at la
rında XIV. ve XV. yüzyıllardan bu yana birçok
kısas- ı enbiy â y azılm ıştır. İlk izle ri K ur ’ân’da
olan bu peyg amber hikâye ler inden diva n şiirinde en çok kullanılanları Hz. Âdem’in yaratılması
ve cennetten çıkarılması, Tûfan, Nuh’un gemisi,Mûs â’nm Fi r’avn ile sav aşları, T ûr’a çıkm as ı, Ey-
y ûb’un sabır örne ği ver mesi, S üley ma n Pe y g am
ber ’in havada uçan tahtı ve y üzüğü ve B elkıs,
Hüdhüd, karıncalar ile ilgili menkabeleri, Hz.
İbr ahim’in oğlu İsma il’i kur ba n e tme k is temesi,
Hz. Y ak u'b’un ıztırablı hayatı, on ik i o ğlundanHz. Y us ufu n ve ona âşık olan Z üley hâ’nm mace
raları, Hz. Yûnus ve onu yutan balık, îsâ’nm gö
ğe çek ilme s i vb. a nılab ilir .
Pey gamber ler den başka İslam ta ri hinde ki birçok ünl ü ermişler in (evliy â) menkabe ler i de divan
şiir inin malzemes ine girmiştir .Özellik le tas av vuf ak ımı ge liştikçe İslam er miş
lerinin hayat hikâyelerini birçok yazarlar kullan
mışlar dır. Bu tip eserlerin en ünlüs ü Ferîd üd- Dîn
A ttâr’m (ölm. 1193) Tezkiret ül- evliyâ’sıdır. Bu eser
adı bilinmeyen veyahut tanınmışyazarlar tarafın
dan, k im i za man g enişletiler ek bir çok kere Doğu
ve Batı T ürk çes i’ne çev rildiği g ibi, bu t ürdek i baş
ka eserlere de ör nek o lmuştur.
Menkabeler i div an şiirinde s ık sık anılan ermişler ara sında özel likle t ahtım bıra kıp bir mağaray a
çek ile n Be lh padişahı İbr ahi m E dhe m’in efs anevî
hayatı, büyük sûfî Hallâc, Bistamlı Bayezid, Belhli
Şak îk, B ağdadlı Cüney d, Şey h San’ân vb. Halif e
A li ’ni n Pey gamberin kızı Fâtıma’dan olan ik inc i
oğlu Hüse y in’in K er belâ’da öldürülme s i olay ı
(61 /68 0) İsla m edebiya tlar ını çok etk ilemiş veMaktel-i Hüseyn’ler a dlı bir ede bî türün doğmas ına
sebep olmuştur. Ke rbelâ olayı ile ilgil i menkabe ler
div an şiir inde ç ok s ık anılır.
Tasavvuf
T asav vuf, beşerî ve ev rensel bir ak ım ve e ğilim
olan mis tis izmin İsla m’dak i biçimi ne v erilen addır.İnsanla rın bi r y andan dog mac ılığa kur alc ılığa, bi
çimc iliğe karşı bir tepkisi , bir y and an da T anrı ile
aracısız olara k buluşma sı dileği sonuc u do ğan ta
sav vufun, önceler i İslâmî esaslara ay kır ı olduğu ve
y aba ncı k ültürl er in etk isiy le dışar dan g eldiği sanılırdır . Son y ar ım y üzy ıllık ara ştırmala r bu g örüşün
doğru olma dığını göster di. Dünya nimetle rine k ö
le olmamağı, iç g üdüler ine gem v urmayı, ke ndini
T anrıy a ve rmeyi öğütley en riyâzet ve zâhidlik il
kelerine Kur’ân’da, hadîslerde, ilk Müslümanların
yaşay ışında rast lanır. En öne ml i tas av vuf terimleri
doğruda n doğruy a K ur ’ân’dan a lınmıştır : Zikr, sır,
kalb, tecellî, sıdk, ihlâs, rızâ, hûlk, ilm, yakîn, nûr, hak
vb. Bunla rdan başka tevvekkül, fütüvve, ledünnî, hâl,
tabiat, zâhir, bâtın, kabz, bast, fenâ, beka, mahv, is-
bât, sabr, şükr vb. ter imler i de ya doğruda n do ğru
ya y ahut türe tme y oluy la K ur’ân’da n alınma dır .
Y ine de tas avvuf , zâhidl ik akımı biçimi nde, ilk
önce Basra’da, Me kke ’de, Me dine ’de ortay a çıkt ığıza ma n iyi k ar şılanmadı. Hele k ök ü İslam’ın içinde
olan tasavvufa dışkültür etkilerinin katılması bu
aley htarlığı artırdı. Ehl- i S ünnet ’in tasav vufu büs
bütün r eddettiği bile oldu. Dış etkiler , bilginle raras ında bug ün de tar tışılmaktadır. Y eni Ef lâtun
culuk, B udizm , Z er düşlük vb. tasa vv ufun gel işme
sinde ve türlü tarikatlerin kurulmasındaki rolleri
üzer inde bir anlaşmay a va rılmamıştır. Kes in olar akk abul edilen, tas avv ufun felsefî bir d ok tr in değil,
di nî alanda bi r düşünme ve d uy ma tarzı o ldu ğu
dur.
Mısırlı Zünnûn (ölm. 860), Bistamlı Bayezid
(ölm. 875), Hallâc (ölm. 922), Muhyiddîn Arabî(ölm. 1240) ve Celâleddîn Rûmî (ölm. 1273) gibi
ünlü sûfîler tasavvufa büyük katkılarda bulundular. V ecd,fenâ, vahdet- i vücûd (var lık bir liği), insan-
i kâmil g ibi ka vr amlar tasavv ufa yerleşti.
B üyük d üşünür ve ke lâmcı (ilâhiyat çı) Horas an
lı Ga zâlî (ölm. 11 11 ) tas avv ufu İslam esaslar ıyla
uzlaştırmay a ve bir leştir mey e çal ıştı. Es erler i yal
nız İslam dünya sını etkile mekle ka lmad ı. L atince’ye çevrilerek Or taçağA vrupa düşüncesini de et
kiledi. Tasavvuf tarih boyunca medresenin biçim-
DIV A N ŞİİRİ•1 1 9
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
9/22
cil iği ve do g ma cıl ığına k arşı bir te pki o la r ak g eliş
miştir . Div an şiir ine g ir işi de böy le dir .Div an şiirinde, y uka rıda a nılanl ar ın dışında,
hakik at, mecâz, z am ir , sıfat, şahid, mis al, marifet,
hulûl, vücûd, cevher vb. gibi yüzlerce tasavvuf te
rimi k ullanılır . F akat s ûfîlik bir düşünce siste mi
değil, bir duyuşşek li olar ak miza çla ilg ili b ul un
duğu için bu ter imler i k ulla nan her şair s ûfî değildir Ay rıca tasav vuf terimleri pek farklı y or um
lara uğramıştır. Y or umc ular eks eriya bu t er imle r
de şair in hiç d üşünm e di ği şey leri o na y ük le m iş
lerdir. Aynı terimi türlü biçimlerde yorumlayan
lar d a o lm uştur .
Bunun dışında sûfîler ve tarikat e hli, ta rihte za
man za man dinsiz likle suçlanmıştır. Ha llâc ile Ne
simi bu yüzden ölüm cezasına çarptırıldıkları gibi
ünlü Şey hülislam E bu’s- Suûd’un bir tek ke de Y u
nus I mıe ’mn şiirl er ini ok uy anl ar ın kâf ir ol du ğu ve
ka tlinin caiz olduğu hak kınd a bir fetvası vardır.
Şâh-nâme
Y azılışı y ak la şık ol arak 102 0 y ılında bi te n bu
büyük destan, hanlıların Müslüman olmadan ön
ceki bin y ıllık t ar ihini ihtiv â eder ve A ves ta’da n İs
lam 'ın çıkışına kad ar ol an dön e mi içine a lır.
Iran dest anı A ve sta’dak i il ahi (ye şOlerl e başlar.
Y eştle r baz ı k ahr ama nl a r ın ba ha dır lık la r ını anla tır .
,SdJı-nclme'de tar ih, me nk ab e ile k ar ışıkt ır.
A rap istil âsı üze r ine bir k aç y üz y ıl bo ca la y anIran kültürü Samanogulları ve Gazneliler devrinde
y enide n ca nl and ı. S am an og ul la r ı de v r in de Dakî-
kf 'nin tasar layıp y azma y a başladığı Iran de s tan ını,
I irdevsf, Gazneliler dev rinde çok parlak bir şekil
de yarattı. Eserini Gazneli Mahmud’a ithaf etti.
Şâh- ıuime i lk menkabevt hükümdar olan Keyu-
mer s’den başlay ara k son S âsânî hük üm da r ı III.
Y ezdig ir d’e kad ar e ll i hük üm da r ın ha y atını ve sava şla rını anlat ır.
İlk bölümde , Iran t ar ihinin efsanevî hük üm da r
ları Ce mşîd, F er îdün, Sû m, Rüstem v b.’m n saray
haya tı ve savaşları anlatılır . Fakat F e r idu n’un çocuk lar ı ülke y i ara lar ında pay laşırlar ve İra n ile T u
ran (Orta Asya T ürkili) aras ındaki ezeli mücadele
başlar , Pîşdâdlı hâne dâd ınd a n sonr a K ey s ülâle si
gelir. Bu sülâleden özellikle Keykavus, Keykubâd,
Keyhusrev gibi hükümda rla r anılır . Bu hük ümd ar
lar zamanında uzun mücadelelerden sonra, Zerdüşt din i, pag aniz me üs tün gelir.
120 •OSMANLI İHVAN ŞİİRİ UZERINI: METİNLER
B unda n s onra Büyük İske nder’in, Do g u gelene
ğind e g e lişmişol an ef sanev î hay atı anla tılır.
$dh- ndme’ni n son k ısmı ise Sâsânî sülâlesine v e
bu sülâlenin tarihten silinmesinin anlatılmasına
ay r ılm ıştır .
Bu b üy ük destan, İran ve T ürk edebiy atlarını
çok e tk ile miştir .
En ünlü bölümler Zâl ile Rüstem’in, SiyâvuşileB ijen ’in , lsf endiy âr ile S uhr âb’ın ve Nûşire vân’ın
maceralarını anlatan bölümlerdir.
Nazım veya nesir olarak Türkçe’ye birçok kere
çe v ri lm işola n Şd/ı- ndme, İra n ede biy at ında n sonr a
T ürk div an şiirinin ana kay nakla rından biri o l
muştur . T ürk le r savaşçı bir mil let o ldu k la n ve
kendi tarihlerinde kahraman örnekleri ve büyük
sa v aşlar az ol ma dığı ha lde div an şairle ri, işle dik le
ri ortak malzeme kurallarına uyarak, örneklerini
hep Şâh- nâme ka hra man lar ından almışlardır.
Y er li M a lz e m e
Batı T ürk çe si div an şiiri, y uk ar ıda s ayılan başlıca
beşkaynaklan yararlanarak ortak bir edebiyat dün
yası g elişti r diği sır ada ara sır a y er li ma lz eme nin de
bu şiir e k atıldığı olm uştur. Di v an şair leri , İra n şiir in
den g ele n o rta k malz eme nin dışında, kendi çağlan-
nı ve çev re ler ini de az çok yans ıtmışlardır. Ne var k i
bu yerli malzemenin oranı XVII. yüzyıl sonuna ka
dar ortak malzemenin yanında çok önemsiz kalmış
ve div an şiir inin bütün ünü etk iley ememiştir. Ce m’inFrengistan kasidesi, Veysî’nin İstanbul kasidesi vb. gibi
örn ek le r g enel yar gıy ı değiştirme z.
Y er li le şme e ğil im i III. A hm e d de v r inde , öz e lli k
le Ne dim ’den b u y ana, sistemli bir akım şek lini al
mıştır . Bu ak ım la O s m an lı div an şiir i, İra n şiir
dünyasının ve akımlarının bir tekran olmaktan bir
dereceye ka dar k urt ulma k istemiştir. Ne var ki dil,
k o nu ve mal ze me de açt ığı çığır ay nı güçte sürdü-
r üle me mi ş, büy ük bir şair ol an Şeyh G âlib’in de
bir a nla md a bu çığıra karşı bir tut um alması, ye r
lileşme a k ım ının T ürk diva n şiirini ta mame n m il
lileştire ce k bir dere ceye v ar mas ını önlemiştir .
Y ine de O s m a nlı div an şii r in in T anz im at’ta n ön
ceki son yüz elli yılında yazılan kasidelerin, gazel
ler in, öze llik le şark ıların ve mes nev ilerin ço ğunda,
bir der ece y e ka dar şair in k işili ğin i, ç ağını, çev re si
ni izle me k m ümk ündür. Bu son dönem şairleri
kl işel er den k ur tul am am ak la bir lik te a rt ık İran şi
irinin hayranı ve takli tçisi olmaktan çıkma çaba
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
10/22
smdadırla r. III. S elim devr inde diva n g ele neğininson büy ük şairi Şeyh Gâlib ger iye dönme y ip Ne
di m ’in açtığı çığıra b ütün g ücü ile ka tılsay dı ve
onu sürdürseydi divan edebiyatının sonu bambaş
ka o labilir di. Ne var k i yer lileşme ak ımı g üçsüz şa
irl er in elinde s oluğunu yitir erek soys uzlaşmışve
çök üşü önley ememiştir.
Di v an Şair inin Felsefesi
Or ta k ve değişmez ka ynak lar a ba ğlı ola n ve o r
tak ma lze mey i işley en div an şairler inin, dünya g ö
rüşler i de ortak tır. Bu ba k ımdan f ilan div an şair i
nin felsefesi y ahut fa lan diva n şair inin dünya g örü
şünden söz a çma k doğru değildir . Heps i y üzyılla rca ay nı f ikir ler i de ğişik bir biç imd e söylemişler dir.
Şairin k işil iğini ve büy ük lüğünü bu s öyley işdeği
şik liği ve g üzell iği sağlar . Sözgelişi XIII. y üzy ıl ortalarında A na do lu’da div an şiir i başladığı sıra lar da
A hmed Fak ih (bi rçok ye rler de yanlışolarak mes
nevi diye anılan) Çarh- nâme adlı ka side şek linde ki
manzumesinde hayat ve dünya üzerine birtakım
görüşleri ve f ikir ler i basit bir söyley işle sırala mış
tır. A şağıya a ldığımız f ik ir v e görüşle r A hmed Fa-
k ih’en önce Ir an edebiy atında y üzy ıllar ca işlendiği
gibi, onda n sonra da altı y üzy ıl T ürk div an şiir in
de tekr ar edilmiştir. F uzûlî’nin, Bâk î’nin, Nâbî’nin
vb. daha ak ıcı ve daha g üzel bir duyuşla s öyle dik
leri de b unl arda n başka bir şey değildir:
“Sana her bir i inci, merc an g ibi birk aç öğüt ve
rey im: Şeytan senin îmânına k asd ediyor ; g ünâhı
na tövbe et; a kl ını başına topla; y ol uzak tır; g özü
nü aç, gaflet içinde yatma. Kervan göçmek üzere
dir; yol erenleri göçüp yola girdi, göç davulu çalı
yor. Sen hâlâ nas ıl gaf let içinde yatar sın? Ecel er iş
meden önce uyan! Çevrene bak, halini anla, hazır
lık yap. Ahirette ad istersen dünyada hak yoluna
ek mek y edir. N içi n bu düny ay a s ımsıkı yapışırsın?
Felek seni ondan koparacak, yemek için niçin hâ
lâ çabalayıp duruyo rs un? Bak , yiye yiye a ğzındak i
dişler d ök ülm üş. Mezar a g ir ince beş- on ar şın bezle yahut çıplak yatacaksın. Hâlâ niçin dünyanın
zevk ine mağrur sun? Neş’eyle g ülere k geziy ors un.
Ka der yay ı ecel ok lar ını atıyor. O ok sana da erişe
cek, onun yarasına kimse dayanamaz. Bu dünya
dan vefa umma ; onunla sözleşme. S en habers izsin.Bu düny a s eni aldatır, s özümü işit, öğüdüm ü tut,
ak lını başına topla. K ıyamet y ak ındır. Y ar adan seni görüyor. Hava ve hevesine uyma, arzularından
vazgeç. Benlik a tının ağzına ge m vur. B u düny a vefasızdır. Bunu böylece bil. O seni göçürmeden önce sen ondan göç; bu dünya halkı böyle kalmaz;
dünya mamur olmaz. Bu göklerle bu yerler yıkıla
cak, hepsi v ira n olacak. G ün gelecek dağlar y er in
den ko pacak; dağve ova düm düz olacak. Şunu bil
ki kıyame t k opunca insa nlar ke lebek g ibi dağıla
cak. B ütün yara tılmışlar ölecek, y alnız o, tek vemer hamet li Ta nrı kalacak. Y arın mahşer de insa n
lar toplanacak, kimi kaygulu, kimi sevinçli. Yap
tıklarından sana soru sorulacak. Her yanın titre
meye başlayaca k. Y azıcı mele kle r ne ya parsan du r
ma dan y azıp defter ederler. Mahşer g ünü terazi
kurulacak . Y aptığın iyiliklerle kötülükl er i orada
tartacaklar. Eğer iy ilik le r in ağır basarsa ne âlâ; pa r
lak ay gibi y üzün ak olur. K ötülükle rin ağır basar
sa gideceğin yer cehennemdir. Bil k i y olun S ırat
k öprüsüne uğray acak. Sırat kıld an ince k ılıçtan
keskindir. Yarın oradan geçeceksin. Yol odur.Onun için ey kardeşsakın yoldan çıkma. Ey Tan
rı! B izi ko rk tuğumuzda n kur ta r ... Yar ın orada bi
ze cemalini göster!
“Gel şimdi Res ûl’ün s ünnetine uy! Bu düny anın
zevk ine mağrur olma. Hayv an g ibi nefsini besle
me. Dünya seni bir a n g üldürürs e bir kez ağlatır.
Bu dünya sana bâkî kalmaz, Suriye ve Horasan se
nin m ülkün olsa bile. Dünyadan vefâ umma , o nunvefâsı yoktur. Zalim felek halka acımaz; aman ver
mez, insanı buradan sürer. Ne yoksulu esirger, ne
de zengini. Ne ak sakallıyı bırakır, ne de delikan
lıyı. Ey a kıllı kişi! Nice ma sumla rın ve bâdan k ırıldığını gözler inle g ördün. S ultanlar bile e celin eli n
de zebûndur. Ecel birdenbire sana er işmeden sen
k end ine gel, ak lını başına topla. Ecel k adehini n şara bını içince büt ün do st lar ından ayr ı düşecek sin.
Mezarda yapayalnız yatacaksın. Onun için bu
dünyada şimdid en haz ırl ığını gör k i T anrı sana
y ar dımc ı ols un. Gece g ündüz Ha k için ibadet et.
ibadet gizli bir hazinedir. Gökten kaza ve kader
erişince ölümü kimse durdur ama z. Gelecek olan
gelir, çare yoktur . İstersen sen yaşye rine k an ağla.
Bu dünya da belay a sabr et. T anr ının sev diği kulbeladan kurtulmaz. Ölüm bir kapıdır. Oradan sul
tanla çoba n beraber g eçer. Y ar adılmışlar bu şerbet
ten içecektir. K üçük büy ük o işte birdir. Bu, ilacı
olmayan bir derttir. Bukrat ve Lokman buna çarebulamadılar. Hz. Muhammed dünya için zindan
demiştir. Zinda n halk ı rahat olur mu? Ya zık k i kuş
kafesten uçacak, vücutlar çürüyecektir. Mezar
içinde y atacağız, üze rim izde n ne kada r za man ge-
DİV A N ŞİİRİ•1 21
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
11/22
çip gidecek. Bundan Peygamber de, evliya da kur
tulma dı. Hepsi ölüm şerbetini içerek c an v erdi.
Onlar böyle olduktan sonra bizim için ecelden
kaçmaya imkân yoktur. Ey Tanrım! Son nefesimiz
de imandan ayırma! Ne yapalım, madem ki dün
y anın işi bu dur ! T a ht ını r üzg âr ın ta şıdığı S üle y
man Peygamber, elindeki asası ejderha olan Mûsâ
Pe yg amber de ölüm e uğra dılar. Ha ni Y ak ûb, İsmail, Dâvûd Peygamberler? Ya güzeller güzeli Yusuf?
Ya E bûbe k ir , Öm e r ? Ha ni A li? Hani K ur ’ân ’ı t opl a
y an Os man? He ps i bu şerbet te n tattı. Şim di nöb et
bize geldi. Hz. Muhammed ki cihanın övüncü idi,
Iiakk’ın dosıu, sevgilisi idi; Miraç’da göklerde do
laşmıştı, ale m o nu n için y ar atıl mıştı. B u dün y a o na
kalm ay ınca sana kalacak değil! H ay di hazırlan!
öl üm haktır; elbette öleceksin. Bu kibir sana nere
den g eliyor; büyükle re ve halka karşı tev azu göster
ki öbür düny ada ağlay ıp inlem ey es in!...”
Div a n Şairinin Düny as ı
A hm e d F ak ih'in Çarh- nâme'sinde div an şiir inin
bir yanını özetlenmişolarak buluyoruz. Aynı gö
rüşle r ile div an şa ir in in s evgili, aşk, güze lli k, sada
kat , ve fâsızlık, şaıa p, v b. gibi k onul ar da or taklaşa
söylediklerinin örneklerini rasgele göz gezdirece
ğimiz birkaç g azelden toplay abiliriz. A na dol u’da
div an şiirinin en eski tems ilciler inden A hm e dî’nin,
da ha s onra Dât'nin v e bu çığırın en büy ük şairi Fu-
zûlf ’nin tipik birka ç gazeli bize şu bilgiler i ver iyor:Div an şairi o ld um olas ı âşıktır . Bu aşk , o n ul
maz bir derttir. Ama, o bu dertten memnundur.
Bu derdin dermanı da bu derdin kendisidir. Onun
için hekim boşyere ilaç vermeye kalkmasın.”
“Divan şairinin sevgilisi ay gibi y uvar lak y üzlü bir
güzeldir. O hem ay dır, hem de güneş. Boy u T ûbâ
ağacı veya şimşâd y ahut mızra k g ibi u zun ve düz dür .
Y ürür ken ser vi g ibi sa lınır . Sa çla n s ünb ül, y an ak la n
lale yahut g ül, gözleri nergis, kaşlan yay , k irpikle ri
ok , dişlen inci, çene çuk ur u kuy udur. Beli k ıldan i n
cedir. Se vg ilinin dudağı ölmezlik suyu (Âb- ı Hayat)
ve rir , aya ğının toz u aşıkın gözüne s ünne dir . A şıkın
gözyaşı Nil ve Fırat gibi akar. Çünk ü beladan k urt ul
maz. Rakib bir yandan, merhametsiz sevgili bir yandan."
“G ül mev simi g eldi, laleler açıldı. S evg ili ile şarap
içmek zamanı. A ltın kade hle k ırmızı şarap içme k hoş
olur; hele onu ela gözlü güzeller sunarsa. Bülbül her
gece benim gibi inler. Acaba onun da mı derdi var?”
“Z ülf ün c anım ı almaya ka stetmiş; g özlerin yet
me di mi? Se nin güze lliğinin anlatılması bin kitaba
s ığma z. ”
“K ade rin önüne g eçilmez, y azılan bozulmaz. İn
san isteyerek sevgilisini ve yurdunu bırakıp gider
mi? A ma ne çare kader böyle imiş.”
“Gurbete çıkan bela görür. Gurbette âb-ı hayat
bile ze hir o lur. V atan toprağı insa nın gözünün sürmesidir. Eyyûb’un çektikleri Yakûb’un ıztırabı hep
gurbet belasıdır.”
“Bahar g eldi, gel ey servi boylu güzel! Senin y ü
zün bizim için Nevrûz ve ilkbahar yerine geçer.
Se nin y üzünd e k i menekşe g ibi ince tüyler daima
y emy eşil ve ta ze dir . O n un iç in çime nl er sar arsa da
zar arı y ok . S onba har y eşil ya prağı sarıya, kızıla bo
y adı. Ey kar a ka şlı! Se n de e li me nef is kadehi sun.
O ka deh ki g üneşgibi ışıklar ı g önülle r saray ını sa
fa ve nurla doldurur.”
“İki y üz lül üğü unut! Riyây ı bırak ! Öm r ünü
zevkle geçir; çünkü ne ömür bâkî kalır, ne de dün
ya. N a m us şişes ini yere v ur , kır . Â şık ol an kişiy e
ne na m us , ne de uta nma ger ekir. B eni âşık diye
halka gammazlayan, sevgilinin saçının zincirine
nice a k ılla r esir olm uştur . Ben de zaten çılg ınım.
O na tut uls am şaşılır mı? O nu n g üzel yüzüne bak-
tımsa ne olur? Âşık bülbül de g ül bahçesine hay
ran değil m i? “Utanması y ok tur ” diye beni ay ıplı
y or s un. Â şık ım , aşk şar abın da n iç ti m. Elbette a k
lım ba şım da değil. Şehirde se n be ni dil e d üşür
m üşs ün, u m ur um da de ğil.
“Sevgilinin saçı bir tuzaktır. Gamzesi kan içer, y ay g ib i kaşla rı can alır. Ey se v g ili ! Niç in ba na bu
kadar cefa ediyorsun? Arada bir de hatıranı al. Be
raber g ül bahçes ine g idelim, şarap içelim, g ül dev
ridir. E line ka dehi al; ömr ün ancak şarapla tamam
olur. Şara psız hayat m uts uzdur . Öm r ün g ülü şa
rap, b ül bü lü de r ebabdır. Sev gili ile lale re nkli şa
rap iç. Bu öm r ü boşuna ge çirme, yele ver me (ber-
bad etme), onun bekâsı azdır. Gece gündüz, yaz
kışsevgili i le ol, çünkü onun zevki geceyi gündüz
eder , kışı da y az .”
“Ey sevgili, bin cefâ kılsan bile gönül vefâdanvazg eçmez. A ma ne olur, bir kere de acıyıp ona ve-
fâ etsen! G önl üm ü benden alıncaya kadar binlerce
vaadde bulunm uştun. Ne olur bu vaadlerin birini
tutsan! G önül belki safa bulur um diye seni sevdi.
Ona hep keder venyorsun. Ne olur bir kere de sa-
fâ vers en! Duda ğın ölme zlik suy udur. Her derde
dermandır. Ne olur ben hastaya da bir gün ilaç
versen! Gamzen benim canıma binlerce ok atar.
122 •OSMANLI DİVAN ŞİİRİ ÜZERİNE METİNLER
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
12/22
Ne olur, ey Hatâ gözlü binde bir de yanılsan (hataetsen). Güzel yüzünün hasretiyle gözüme kanlı yaş
doluy or; ne olur ay ağının toz unu g özüme sürme
yapsan! Sev g ilinin eşiğini bir gece k endime yastık
ede bils em ba şım göğe er erdi. G er çek aşık olan k i
şiye aşk ate şinden bir nişan lazımdır . Â şığın bağrı
y anık , g özlerinin yaşı kanlıdır . Sevg ilis ine ka vuş
ma k istey en kişi canından vazg eçmelidir . Sevg iliyiisteyen ıstırabına dayanmalı, gül bahçesini isteyen
dikenine katlanmalı. Tapılan bir put kadar güzel
olan sevg ili bir m um gibidir. Ona erişmek için per-
vâne gibi yanmayı göze almalı. Senin yüzün göre
ne hûrîleri n yüzü laz ım değil. S enin kapınd a yer
bulanın cennet bahçesine ihtiyacı yok.”
“Ey sabah rüzgârı! Selâmımı sevgiliye götür.
Eğer o nun k ara s açlar ının aras ından geçersen (ka
ranlıklar ülkesinden geçilerek gidilen) âb-ı hayat
çeşmesine be nim sus uz ol duğum u duy ur. Ey sa
bah yeli! Mademk i ibibik ( hüdhüd) gibi Sebâ’nmhabercisisin ben karıncanın sözünü Süleyman’a
(sevgiliy e) g ötür. Bu zâif in hal ini o şâha anlat, bu
y ok sul’un fak ir liğini sultan’a arzet. Şaşkınlığımı
y üzü g ül bahçesi g ibi güzel olan sevg iliy e arzet.
Hay ra nlığımı o saçı güzel k ok uluy a bil dir. Papağa
nın hik âyes ini şeker ülkes ine s öyle . B ülbül ün şika
yetini g ül bahçesine anlat. Bu zerr enin habe rini
güneşe tasvir et. B u da ml an ın ya lv ar ışını oky anusa
arz et.”“Ay rıl ık ateşiyle ca nım ve y üreğim y andı, ey he
k im derd imi der mana anlat. Bağlılığımı padişahı
ma söyle, özlemimi hakanıma duyur.”“Sevg ili, çılg ın aşıklar ını saçının zenciri ile bağ
ladı. Â şığın ciğeri y anıktır . Her âh dey işte y anan
ciğer inden çıkan âh dumanı g öklere yüks elir. Bu
kara duman yollan kaplar, karartır. Sevgilinin mahallesindeki k öpeğin y emek çanağı ben im için
Kevs er şar abından, Ce m’in ka dehind en daha iy i
dir.”
“Ey put gibi güzel sevgili! Seni gönülden seve
rim , bu sözüme T anrı tanıktır. Seninle sözleştik;
sak ın bu ahdi bozma. Hani bir likte ge çirdiğimiz o
safâlı demler ! Se nin o şeker duda kl ar ından de rdime devâ umarım. Beni bu dert içinde bırakma.
Her nefeste sana pek çok duâlar ederim. Ne olur,
bu dua hakkı için onun bir sözünü kabul et.”
“Sev g ilimin y üzü her sabah güneşgibi d oğduk
ça, sabah şara bının içinde parlar. Cömer tlik le ün
salan Hâte m g els in de cömert liği se nden öğrensin.
Bu dünyada rahat, öbür dünyada cennet ancaksevgiliye kav uşmakla mümk ündür. Sedef gibi ağ
zını, inc i gibi dişler ini hayal e ttikçe g özler im inci
g ibi yaşdöker . A y rıl ık ateşi ciğer imi ya kt ı, kan ımı
kaynattı. Bu hicranın, bu firkatin sonu vuslat olsun. A lla h bir g ün seni bana ka vuşturs un. Sevg ili
ye kav uşunca bir nefes bi n cana değer. Ons uz ha
yat yok tur . G önl ümd e senin f ik rin, dilimd e senin
zikrin, kazansam da kaybetsem de muradım sen-
sin.”“Senin tatlı duda k la rının şara bını ki m içse Hızır
gibi ölüms üzlüğe ka vuşur. Ey sâkî! Hay at suyu
ola n şu şarabı getir ; ak lı ar ttıran, cana fe ra hlık v e
ren, v ücuda ca n olan bu şarabı genç içse olg unla
şır, ihtiy ar içse g önlü gençleşir, delik anl ı olur. Be
nim s özümü Me cnûna açın ki cihanda aşk için ye
ni bir destan yazılsın. Acaba sevgili neden bizi bıra kıp g itti? O güzel ni çin âşığını terk etti? Sev gil i
ile ber aberk en k adr ini bilm edi n? Şimdi ağlay ıp in-
lesen yeridir. Yazık bütün bir ömür âh ve vâhla
geçti. Fe leğin verdiği ni ’mete şükr et medin. Dev rân
onun için bize bunu etti.”
“Ha ni se ninle başbaşa g eçir diğimiz safâlı gece
ler? Acaba rüya mıydı, yoksa bir hayal mi? Hanibeni bu hale koyan insafsız gözler? Bu belaları ba
şıma g etir en hep on un saçı ve beni imiş. Dedile r:
Onu sev, onu sevmek bu memlekette adettir. Bin
kere s ınadım; y ala nmış, i mk ans ızmış. O nu n şeker
dudağından haber a lmadmsa bana sor o nun ze vk i
ni. O ne hoşiçki imiş.”“A y rılık acısını çekmeden ka v uşmanın (v usla
tın) ka dr im bilme dim. A y rılığın kar anlığı birç ok
belirs iz işi aydınlattı. O ay yüzl ü sevg ili gamzes inin kılıcını çekti. Ey gönül gafil olma! Bugün sana
ölmek bana da yas tutmak var. Canım çıksa bile
aşk y olun dan çıkma m. Meza rımı aşk e hlinin geçti
ği yerde ya pın. Se nin için ca nını vermey en ölümsüzlüğe ka vuşamaz . S ana kur ban olana ebedi z in
de denir. A şk herk esi, se nin g üzell iğinin m umuna
pervâne yaptı. Sen dünyanın canısın. Her lahza
bin can senin için canını fedaya hazırdır. Ey vefa
sız güzel! Cefây ı âdet edinmişsin. Sana vefâsız olma demek c ef âdır. İşin g ücün he p naz, işvedir . Ca
nını sev enler seni ta nımas ın daha iyi. Keşke benkırık gönüllünün bin canı olsaydı da her biri ile sa
na bir kere fedâ olsa ydım. Sana âşık ve müpte lâ o l
ma mı ay ıplayanla r zanneder ler ki sana âşık olup
olmamak insanın elindedir. Gözlerimden akan
ka nlı yaşlara her zam an g ülen, me rhame tsi z sevg i
li mi g örünce ha lime ağlamaya başladı.”“Mu m g ibi baştan aşağı yanar ım. Sev g ilinin yan
bak ışı canlar alır. O nu n v is âline erme k iç in varl ığı-
DİV A N ŞİİRİ•1 23
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
13/22
nı g iderme k lazım. K uru sofuya bak ma , şarap iç,
ama kimsey e dil uza tm a. İkiy üzlüye g öre şar ap ha
ram ama ik iy üzlülük mübah. A ğaçla rın a ltınd a şa
rap iç, sarhoşun s özün ü tut, g ül mev s imid ir ; töv
beyi bırak. Suçun çoksa ne çıkar? Bir tövbeyle ba
ğışlan ır. T anr ı ay ıpla rı ör tüc üdür . İk iy üz lü sof u
y aşaman ın ta dın ı çık arama z. S enin d a ğın ık saçını
görünce di l im tutulur. Sana baktıkça gözlerimdenkan saçılır. K irpikle rinin ok unu g örünce bağrım
de lin ir . Şimşad a ğac ının g üze ll iğind e n s öz ede n
senin salman servi boy unu görünce uta nm ad ı mı?"
"A şka heves eden ço k k imse g ör düm ki senin
inley en aşığını g örünc e bu hev esl en va zg eçt i. Ce
he nne m ateşini ink ar e den k âfir bile se nin ay rılığı
nın ateşini g örünce imâna gelir; g ülen g onc anın
ince liğinde n söz aça n, se nin inci saç an a ğzın ı g ö
rünce utanmaz mı?”
“Sen gönlünün halini söylemesen bile ne çıkar?
Senin yırtılmışyakanı gören herkes bunu anlar.”
“Âh e ttiğim s en in serv i boy un, ka n ağla dığım
s en in g ülen g onc a ağzın için dir . Şa şk ınl ığım s enin
misk k ok ulu saçın yüzünde n, k ar ar s ızlığım dağı
nık (perişan) saçın y üzûnden dir. V ücu du m un has
ta olması nergis gibi bay gın g özler inin v er diği ısiı-
rabdan, ciğer imin ka nlı olması inci saçan y ak ut ağ
zından dolayı. K avuşma günü v ücud um u m um g i
bi yaktım. Bil kı bu hazırlık ayrılık gecen içindir.”
I y g ön ül ! O g a mz ey e ca nını v er. Ç ün k ü bunc a
za ma ndır canla başla seni be sle diğim o nu n için
dir."
"Va iz dün bize cehe nnemi anlattı. O tasvir senin (Y akûb Pey ga mber in ıstırap çektiği kulübe si
ne benzeyen B eytü'l- ahzân) evini anlat ır. G önül
k uşunu n y uvası s enin dağınık s ağlar ında dır. Ey
peri nerde olsan g önlüm senin ya nındadır . A şk
derdinden memnunum. Ey hekim! Beni tedavi et
mekten vazgeç ilaç verme; çünkü beni iyi etmek
için vereceğin ilaç beni öldüre cek ola n bir ze hird i r .”
Sebk-i Hindi
(Hinci Üslûbu)
Div an şiirinin g elişiminde Sebk- i H in di dönem i
üzerinde çok az dur ulm uştur . He nüz ay dınlığa ka
vuşmamışbu üslûp üzer inde ayrıca dur ma y ı uygun bulduk.
Iran edebiyatında klasik dönem kapandıktan
sonra Hindistan’da Baburlu Hind- T ürk hük üm
dar lar ının saray larında Farsça yaz an Hind, Iran ve
ya T ür k as ıll ı k im i şair le r y e ni bi r şiir üsl ûbu geliş
tir mişler dir. Sebk- i Hi nd î ya ni H ind tarzı, Hind
üs lûbu adı ve rile n bu y eni anl ay ışla şiir yazanlar
dan öze llik le, Sâib, Feyzî, Ör fî , Şevket ve Muhte
şem, X V II. y üzyıl Os ma nlı T ürk şairlerinden Nefi,
Nâil î, Ne şâtî, Nâbî, v b.'ni, X V III. y üzy ılda da Şeyh
G âli b’i et kil em iştir . B unda n do la y ı bu T ürk şairlerinin dah a önce ki şairler den far kını anlamak için
Sebk- i 1l in dî ’nin ne o ld uğun u bi lm e k gerekir. İran
edebiyat tarihçileri son zamanlara kadar Sebk-i
H in df y i Fars şiirinin s oy suzla şmas ı olarak gör
m üşle r v e k üçüms e mişle r dir . Y en i ar aştırıcılar bu
üsl ûbu da ha olu mlu bir açıd an görmeye başlamış
lardır.
Bu konu dogu ve batı bilginleri arasında çok
tar tışılmış ol duğun da n ar aştırm ala rın so nucunu
burada biraz genişolarak vermeyi yararlı bulduk.
A şağıda k i özett e Şiblî N u’m a n i, Prof. Reşid Yase-
mi, J. R. Ry pka ve özellik le Prof. A. Bausani ve
Prof. A ziz A hma d’in incele mele rini izledik.
Sebk- i H indî, Fars ede biya tında XVI. yüzyıldan
X V III . y üzy ıla (Ör f î’den B îd il ’e) ka dar Hindis
ta n’da g el işen ço k k ar ma şık ve z ih n î bir şiir tarzı
na verilen isimdir.
Başka b ir g örüşe g öre H in di s ta n’da yaz ılan Fars
şiirine bir bütün olarak bu is mi vermek m ümk ün
dür. Bu terimin klasik tarifi için en eski ve mühim
kay nak: Şibli N u’mân î’nin Şi’r ül- Acem (1920-23)
adlı eseridir. Aslı Orduca olan bu eser sonra Fars
ça’ya çev ri lmi ştir .O na göre (III. 28 ) ilk defa V âlih Dagıstanî adlı
y az ar b u te r im i k ul la nm ış, Sebk - i H in dî ’nin Şîrâz-
lı Baba F ig âni etkisi altın da X V I. y üzyılda Şîrâzlı
S âib ile ba şla dığım s öy le miştir . O r duc a’nın ünl ü
şairi G âli b de b u tar ifi k a bul e tm iştir . Şiblî Nu’mâ-
nî es er inin üçün cü c ildini bu tarife göre yazmıştır.
Bu bahs i F ig ânî ile başlat ıp K e lîm ile bitir miştir.
E. G. Brovvne, Iran edebiyatı tarihinde bu konu
da bu şairle r hak kında Şiblî N u'm ân îni n fikirleri
ni te kr ar lamıştır. J. Ry p̂ka, aslı Ç ek çe ola n son za
ma nla rd a A lm an ca ’ya ve İng iliz ce ’ye çevrilen İranede biy atı ta rih inde bu k on uy a k ısac a değinmiştir.
H ind üsl ûbu üzerinde e n ön e m li araştırmaları
y ap an O r d u ede biy atının b üy ük uz m a nı A. Bausa-ni’dir.
Pakis tanlI bilgin Prof. A. A hm a d de Sebk- i Hin
dî üz e r ind e ayr ıca çal ışmıştır .
J. Rypka’ya göre, çok tabiî olan eski üstadlann
eserleri y anında Sebk- i H in dî İra n da itibar görme
124 •OSMANLI DİVAN ŞİİRİ ÜZERİNE METİNLER
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
14/22
miştir, y oz la şmışbi r şiir say ılmıştır . A şırı süs v e ta
sannu’ Herat ok ulunun mirasıdır. Sebk- i Hindi bumir as ı alar ak g enişletmiş, barok bir sanata do ğru
geliştirmiştir . B u üslûpta, mısrala r f ik ir ve anlatım
bakımından tam bir bilmecedir; bunlar âdeta an
cak falcılık ve usturlâp yardımıyla çözülebilir izle
nim ini verir. Maz munlar o kadar incelmiştir k i
duy g u ka pısı kapa nmıştır.İfade edile n sofiy âne f ikirle r bas mak alıp sözler
den ve müteârifelerden ibârettir. Çevre, günlük
hayat ihm al e dilmiş, hatta büs bütün yok say ılmış
tır. Öte yandan atasözleri, deyimler, tekerlemeye
benzer halk sözleri Sebk-i Hindî’de çok kullanıl
mıştır . İlk mısrada ileri sürüle n bir düşünce y ahut
hayalin ikinci mısrada tekrar anılması da bu üslû
bu n te kniğidir . “Mürâat- ı nazîr”, “hüsn- ü ta’lîl” sanatla rı çok kullanılmıştır. Div an şiiri g ibi dar, kli-
şere ba ğlı bir şiir te kniğinde or ij inal olma çabas ı
çok ker e gar abet ve zev ksiz likler e y ol açmıştır. B ütün bu özel lik ler e ra ğmen Örfîi , Feyzî, Muhteşem
vb. g ibi şairler g üzel şiir ler de ya zmışlardır. G ör ül
düğü g ibi J. Ry pka ’nın h ük m ü pek olumlu de ğil
dir.
Babur’dan önce Hindistan’da hüküm süren Lû-
dî (Lodî) sülalesinden Sikandar Lodî zamanında
(1489- 1571 ) Fars dili, birçok Hin d lehçelerinin
yer ine dev let ve y önetim dili ola ra k k ab ul edildi.Bu şekilde H indli le r ar asında Farsça’nın k ullanıl
ması yayıldı; öte yandan Hintçe’den birçok deyim
ve anla tım şekille ri Farsça’ya g irdi. B u dur umun
Sebk- i H ind î’ye etk i derecesi tart ışılmakla birlik tegenel olar ak H ind is ta n’dak i Fars ça’yı yer lile ştirdiği
kabul edilir.
1526’da Bâbur Hindistan’ı fethetti. Çevresiyle
birlik te H indis ta n’da Nev âî ge leneğini sürdüre nbir Do ğu T ürk çes i şiiri ile Her at ok ulu geleneğine
bağlı bir Fars şiiri g etirdi: H ümây ûn (15 30- 15 56 )
ve Ekber (1 556 - 16 05) z amanla rında Câmî’nin şi
irleri Hind is ta n’dak i Fars şiirini ço k etk iledi. B u
bakımdan, Herat Okulu’nun Sebk-i Hindî üzerin
deki etkisi, Bertels ve Mirzoev’in ileri sürdükleri
derecede olması bile büsbütün ihmal edilemez.Ek ber za man ında Şîrâzlı Örfî, Baba Fig ânî’nin
üsl ûbunu Hind- Fars şiirine sok tu. Fe yzî ise Hind-
Fars şiir inin başka bir gelene ğini tems il eder.
Bu her ik i a kım da çok z ihnî, k arma şık, s üslü ve
anlaşılması güç bi r şiir yar atmıştır. Bu şairler şiiri
“zor bi r s anat” haline ge tirmek is temişler dir. Bu ikiakım birlikte XVI. ve XVII. yüzyıllardaki Sebk-i
Hi nd î’yi mey dana getirmiştir.
Prof. Aziz Ahmad, Islamic Culture in an Indian Environment adl ı değerl i eser inde bu ko nuy u tar ihçerçevesi içinde ele alıyor. Görüşler i çok il g i çek i
cidir: Müslüman Hindistan’ın yönetici seçkinlerini
teşkil eden Orta Asya T ürkle ri k ültür ve idare dili
olarak Farsça’yı kullanıyorlardı. (Hindistan’a yer
leşen Or ta A sya T ürk ler i ik inci kuşak ta T ürk çe’yi
unutma y a başlıyor lar dı.)Sultan Mahmud ve Sultan Mes’ûd zamanlarında
Gazne’de Farsçamn yanında Arapça da kullanılı
y or du. Fakat Ga zne niler’in ik inci derecede baş
ke nti olan ve K üçük Gazne adı verilen L âhor’da
Farsça hâk imdi. Sultan Mes’ûd ’un s aray ına bağlı
fakat L âhor’da ot uran şairler v ardı. B unlar ın en
meşhuru Mes’ûd Sa’d Se lman (1046 - 11 21 ) idi.
Gazneliler’den sonra Gorlular (1186) geldi.
Der ke n Moğol is tilâsı başladı. Bu, H indis ta n’dak i
İran edebiyatı içi n ol duk ça mües sir o ldu. Moğol-
lar’m Mâverâünnehr’e ve Horasan’a saldırısı üzerine oradan kaçan aydınlar Hindistan’a geldi. Lâhor
Moğol ak ml an na açık olduğu için başka k ültür
merkezle ri k uruldu: Del hi S ultanlığı’m n g arnizon
şehirleri S iya lkot vb. b ir de Multan. Fars dil i ve
edebiy atı Delhi S ulta nlığı’nda iyice yer leşti.
Muhamme d bin T uğluk za manında Hind- lran
şiirine Or ta- As ya’dan g elen ak ım yeni ve fa rk lı bir
mo da getirdi. Şair Ubey d’in şüphec i akılcılığı ve
Bedr- i Ça h’m bile bile y aptığı ibha m, şiir i bir tür“çapraz bulm ac a” haline ge tirmiştir. Bu yeni ak ım
Emîr Husrev’in dehasını daha yeni tanımışolan
Hind- lr an şiir ini altüst etti. Bu hareket, şiiri bir azkısır laştırdı.
Bâbur Hind- lr an şiir inde y eni bir çığır açtı.
On unla birl ikt e Ort a As ya’dan birk aç şair de geldi.
Herat’da gel iştir ilmişolan T ürk şiiri, bir kuşak bo y unca De lhi Saray ı’nda da Farsça ile rekabete g ir
di. Bâbur ve Bayram Han Türkçe yazdılar. Vâkıa,
Hümâyûn’un kendisi Farsça yazdı. Fakat sarayın
da (tıpk ı K an ûnî’nin sar ay ında old uğu g ibi) hem
Farsça, hem de T ürkçe y azılıy ordu. Hind- T ürk sa
raylarında Farsça yavaşyavaşTürkçe’nin yerini al
dı ve büsbütün hâkim duruma geçti. Bunun sebepler i ar asında H ümây ûn’un İran s ey ahatinden
sonra Hindistan’a birçok Iranlı aydının göçmesi ve
Türk edebiyatının Orta Asya’da da eski gücünü yi
tirmesi sayılabilir. Babur hatıralarını Türkçe yazdı
ğı halde , tor ununun oğlu C ihang ir Farsça yazdı.
T ürlü saiklerle (özellikle taassup y üzünde n) Safe-
vîler dev rinde Fars edebiyatı İra n’da dur ak ladı,hatta geriledi. Herat okulunun devamı sayılması
DİV A N ŞİİRİ•1 25
8/18/2019 Divan Şiiri.pdf
15/22
ger eken CâmI, H âtifi ve H ilâli gibi Hor as an şairle
rini çıkarırs ak, Safevf ler dev rinde İran da büy ük
bir şair adına ra st lama y ız. Safev î şahl an k en dile r i
ne kaside yazılmasını yasakladılar. Bu yüzden dini
edebiyat, özellikle ima ml ar için yazılan din i şiirler
gelişti .Birçok istidatlar İra n’dan ayr ılarak H ind- T urk
sar ay larına gittile r. Bu arada Örf î, Şfr âzlı Baba Fi-g ânt’nin şiir ge le neğini ve üsl ubu nu H ind is ta n’a
ge tirdi. Bunu Isfahanlı T ürk asıllı Sâib (ölm.
155 9), T alih A müt î (ölm. 16 46), K udsî, Meşhedt,
K elfm gibi şairler izle di.
X V II. y üzy ılda n s onr a Hi nd- ls la m t o plum unun
ger ilemesi Hind- Iran şiirine de y ansıdı.
Sebk- i I lindt dey imi genel olarak bir bölge yi de
ğil, XV I. ve X V II. yüzy ıllar da Hindis ta n’da yazılan
belir li bir anla tım ve e da içinde k i Far sça şiir için
kulla nılır. Bu üs lûbu n Şîrâzlı Baba Fig âni (ölm.
15 19 ) tar af ından başlat ıldığı ka bul edili r. (F ig âni,
A k k o y un lıı hük üm d a r ı S ul ta n Y âk ûb ’un T eb
r iz’dek i sa ra y ında y aşamıştı.)
Tâcik bilgini A. M. Mirzoev ile Rus bilgini E. E.
Bertels’e göre ise, Sebk- i H ind î adı v er ile n şiir üs-
lübu, ilk defa Hüseyin Baykara’nın Herat sarayın
dak i şairlerden, özell ikle Nevâr ve C âm f’den çık
mışve bura dan H ind is ta n’a ge çmiştir.
A. Ba usani ; Mi rzoev ve Bertels’in g ör üşün ü esas
olarak kabul etmekle birlikte , Sebk- i Hi nd î’nin
özel karakteri olarak görülen zihnilik ve lasan-
n u ’un b ütün g ele nek se l İra n şiir inde v ar o ld uğun u
söyleyer ek, bu üs lûbu n do ğuşunun sebepler i üzerinde de ğil, birço k ör nek le r inceley ere k, nite liği
üzerinde duruyor.
A s lında Mes ’ûd Sa'd S elnıân ve E m ir Hus rev
Dihle v f’den başlay ar ak, H indis ta n’da Fars dili ile
y azıla n şiir i bi r b üt ün ol ar ak ele a lm a k ger ek ir .
K endine özgü kar akter i bulunan bir Hind- Fars şi
iri var dır. Baba Fi g âni’den s onra ge lişen ve Sebk- i
Hin di adı verilen XV I. ve XV II. y üzy ıllardaki ak ım,
bu büt ünün içinde baz ı tesirler le g el işmişbir şiirdönemidir.
Hind- Far s şiiri başlang ıçta Or ta A sy a (Ho ra s ânî)üs lûbu nu n et kis inde idi; bu şiirin “zihn ile şme s i”
birdenbire CâmI yahut Figân! etkisi i le olmadı.
T ürlü sebeplerle Or ta A sya ile İran'dan kaçar ak ya
hut ke ndi isteğiyle H ind- T ürk s aray larına ge len şa-
ir k r tabiat ve insanlarıyla Hindistan dak i çevreyi
y ok say ar ak k end i iç le r ine g öm üldüle r ve es ki k ül
türl er inin şiir es tetiğine ka palı kal ara k, şiiri büs bü
tün zihnt- duyg usal bir matematik haline getirerek,
hayalleri , mazmunlan, benzetmeleri , kılı kırk ya
rar casına mat ema tik r aka mlar g ibi işlediler.
X V I. y üzy ılın s onl ann a do ğr u H in d g ele ne ğin
den ge len şiir ak ımı ile Fig ânî’ci ak ımın birincis ini
Fe y zi, İk inc is ini Ör f î temsil e diy or du. İşte bu ik i
ak ım birleşerek XV I. ve X V II. y üzy ıllardaki Sebk- ı
Hindi adı verilen üslûbu meydana getirdi. Bu üs
lûbu n özellik ler i, bilmecey i andıran ka rma şıkmazmun ve anlatımlar, hayal oyunları, güçlükle
anl aşılır, be kl en me dik ve al ışılma mışbenzetme ler ,
se nte tik bir şiir dili, kısaca şiiri b üs büt ün z ih nî bir
çalışma ür ünü y apan bir tut um dur .
H indis ta n’da Farsça ya zan şairler in bu tu tum u
çevreden kaçışve kılı kırk yaran bir teknikle so
nuçlanan bir türlü snobluk, garabet olarak vasıf
la ndır ılmıştır .
Batı Edebiyatlarında Biçimcil ik
Fikir ve anlamdan çok kelime sanatlarına,
oy unlar ına ve ma zmunlara daya nan div an şiiri ve
bu nu n aşırı bir biçim i olan Sebk- i H in dî başka
ede biy atl ar da hiç ras tlanmay an bir şiir tipi de ğil
dir. Batı Avrupa edebiyatlarında da kısa süreli ol
makla birlikte , buna benzer ak ımlar g örülmüştür.
M a zm un (İtaly anca concetto, İng il iz ce conceit)
me ra kı Italy an şiirinde XV II. y üzy ılda kla sik �