Divan Şiiri.pdf

Embed Size (px)

Citation preview

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    1/22

    Div an ŞiiriF A H İR İZ

    İslâmî edebiy atla rda o rt ak bir şiir tipi ol an div anşiirini türlü y önler den inceleyen y üzlerc e eser ve

    mak ale y azılmıştır. Sözg elişi, y alnız Ze rd üşt d in i

    nin etkilerini inceleyen 500 sahifelik bir kitap; sa

    dece Atıâr (XII. YüzyıD’ın tasavvuf! hikâyelerinde

    ge çen motifler üzerine 70 0 sahifelik bir a raştırma

    bul un duğun u s öyle mek , k on unun g en işliğini ve

    de rin liğini bir az göster ebilir. Divan şiir inin düny a

    edebiyatındaki yerini belirterek onu bu bakımdan

    de ğer le ndir me k ise ay rı bir iştir.

    Div an şiir ini n k ök le r i İsl am önces i A r ap şiir ine

    day anır. Bu şiir tar zı İsl am ’dan sonr a bu din e gir en

    türlü milletlerin katkısı i le önce Arapça’da, daha

    sonr a Farsça ile Do g u ve Batı T ürkçe ler inde en

    sonra da Hint Müslümanlarının yazı di l i olan Or-

    du c a ’da g el işmiştir . İs lâm î ede biy at la r ın b u şiir ti

    pi, ortak te knik ve malz eme (şekiller, te malar , mo-

    lifler ) ile ortak bir düny a g örüşünü ve este tik k av

    r am ını be nims em iştir ; v e en başla İsla m d in in in ,

    sınırlı or anda da bu din in y ay ıldığı çevre lerdek i

    eski kültürlerin etkilerinin bir ürünüdür.

    Hz. M uham me d V II. yüzy ılın başlar ında yeni

    bir din gelirdi: İsla mlık, lsla mdan önce A ra plar

    bugünkü Arap yarımadasında ve bu ülkenin uzaksınır boy larında, dağınık kabileler yahut k üçük

    devletle r halinde ya şamışlar; zam an za ma n Iran,

    Roma, Bizans gibi yabancı devletler buranın türlü

    bölgeler ine egem enlik k urmuşlardı. A rapla rın ço

    ğu puta tapardı. H ıris tiy anlık ve Muse vil ik de bi

    raz ar ala rına s ızm ıştı. İsl am'ın k uts al k ita bı

    Kur’ân'm Arapçası birçok Arap lehçelerine üstün

    gelerek klasik Arap yazı di l ini kurdu. Araplar ara

    sında ilk defa bir birlik ve milli şuûr uy anm as ını

    sağla dı.

    İs la mlığın b üt ün ins an la r a ra sında e şit liği il an

    eden ana ilkesi, bu yeni dinin hızla Arap yarıma

    dasının dışındaki halklar ca kabul edilme sini k ola y la ştır dı.

    İslam dininin kısa zam anda çok uzak ülkele rde

     y ay ılm as ı ve tu tm as ı, düny a ta r ihinde çok sey rek

    rastlanan büyük olaylardan biridir.

    İsla mlık ortay a çıktığı zam an esk i R om a im pa

    ra tor luğu çok tan t ar ihte n sil inmişti. O r ta do ğu'da

    sons uz savaşlarla birbir ini y ıpratm ışve çökme ye y üz tut m uşo la n ik i im pa r a tor lu k ka rşı ka rşıya idi:

    Dogu Roma adı da verilen Bizans ile Iran Sâsânî

    devleti.

    Hz. Muhammed (ölm. 632) ve ilk halife Hz.

    E bübek ir ( ölm . 63 4) iç savaşları ka zanar ak y eni İs

    lam dev letini pek iştirdiler. E bübekir Bizans impa

    rato ru He ra clius ’a kar şı da savaştı, ik inc i halife Hz.

    Ömer (ölm. 643) Iranlılan yendi, Suriye ve Filis

    tin’i ele geçirdi, Mısır’a sefer açtı. Üçüncü halife

    Hz. Osman (ölm. 656) zamanında Suriye ve Mı

    sır’ın zaptı tamamlandı. Kuzey Afrika, Kıbns, Er

    menis tan ile İra n’ın büy ük bir k ıs mı İslam y önet i

    mine girdi. Dördüncü Halife Hz. Alî (ölm. 661)

    Hz. M uha m me d’in amcas ının oğlu ve damadı idi.

    Daha ço k iç sav aşlar la uğra ştı. Sur iy e v alisi Muâvi-

     ye (ölm . 6 7 3 ), 6 6 1 ’de Eme v î de v le ti ni k ur du ve I.

    Muâviy e adı ile halife ve h ük üm da r ilan edildi; İs

    lam d e v le tin in başke nti ni Me din e 'den Şam’a taşıdı.

    Muâviy e z am anın da İslam or dular ı bir ya ndan K u

    zey Afrika’yı Atlantik'e kadar zaptettiler, bir yan

    dan da İs ta nbul ’u birk aç ke re kuşata ra k almay a ça

    lıştılar . İç sa va şlar la geçe n yıl la r da n sonra E me v î

    Hali felerinden Abdülmelik (ölm. 705) zamanındaİsla m o r dul a r ı bir y and an ba tıda Sebte Boğazı nı

    geçerek, T ârık’ın k umanda sında Ispanya’ya çıktı

    lar, ve G ot K ralı Rode ric ’i yene re k İslam impa ra

    tor luğuna kat tılar (7 1 1 ), bir y andan da doğuda,

    Kuteyhe k umandasında, Orta As ya’ya girerek T ür

    kis tan'ı zapt et tile r. Başka bir k ol da n da İslam or

    duları kuzey batıdan Hindistan’a girdi.

    Bu suretle Hz. Muhammed’in ölümü üzerinden

     y üz yıl g eçm ede n Is pa ny a’da n Ç in s ınır la r ına k a

    dar uzan an yüce bir İslam devle ti kur ulmuş ve

     A rap dil i bu de v le tin eg eme n o ld uğu ülk ele rde

    resmî dil o lara k k abul edilmişti. Y erli diller k ültür

    ve edebiyat aracı olarak önemini yitirdi.

    747’de Horasanlı Ebû Müslim'in Emevî yöneti

    mine karşı düze nle diği bir ay ak lanma dan s onra,

    Emevî or dus u B üyük Zab sav aşında (75 0) y enildi

    ve son Emevî halifesi II. Mervân. Mısır'a kaçtı ve

    orada öldürüldü.

    Ebü'l- A bbâs (750- 754 ) ilk Abbâsî halifesi oldu.

    112- OSMANl.l DİVAN ŞİİRİ ÜZERİNE METİNLER

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    2/22

    Emev i soy unun bütün k işiler i kılıçtan geçirildi. K ı y ımda n kur tul an A bdur rahman (Hal ife Hişâm’m

    tor unu) önce A frik a’ya, or adan da Ispanya’ya k aça

    rak Kurtuba’da Endülüs Emevi devletini kurdu.

    E bü’l- Abbâs başkenti Şam’dan Bağdat’a taşıdı.

     A bbâsîler dev rinde A raplık ve A ra pça İslam dev le

    tinde yüzde yüz egemen olmaktan çıktı. Devletin

    dili yine Arapça olmakla birlikte sarayda ve hükümet idaresinde Sâsânî Iran geleneklerinin etkileri

    belirdi.

     X. y üzy ıldan sonr a da İslam tesiri al tında Fars

    dil i ve e debiy atı g elişmeye başladı. V. Halif e Hârûn 

    ur- Reşîd  (ölm. 8 09 ) ve oğlu Me mûn (ölm. 8 33) za

    manları Abbasî devletinin en parlak devri idi. Bu

    devirde Süryanîce’den, Pehlevîce’den ve özellikle

     Y unanca’dan bir çok çev iriler y apıldı. En başta matematik, astronomi, tıp ve felsefe eserleri Arapça’ya

    çevr ildi. Me mûn’un kar deşi Mutas ım (ölm. 84 2)

    za manında T ürk ler İsla m dev letinde öne mli r oloy namay a başladılar; gider ek T ürk subay s ınıfıdevlete büsbütün hakim oldu. IX. yüzyıldan sonra

     A bba sî i mpa r ator lu ğun un me rkezî y öne timi zayıf

    ladı. B azı eyaletler bire r bire k ay rılarak ba ğımsız

    birer devlet haine geldi: T unus’ta Ağlebîler’den

    başlay arak Mısır’da F âtimîler, Suriy e’de Hemdânî-

    ler, Mâv erâünnehir ve İran’da S âmânoğullar ı (874-

    999), Afganistan ve Pencâb’da Türk soyundan

    Gazneliler (962 - 11 86), Irak ’ta Büveyhliler vb. XI.

     y üzy ılın orta larında çık an Selçuk lu T ürkleri ise

    Gaznelileri ortadan kaldırara k güney- batıya yür ü

    düler ve 10 55 ’de Bağdâd’a gir diler, ilk S elçuk s ultanları: T uğrul Bey (ölm. 10 63), A lp Ars lan (ölm.

    10 72) ve Melik- Şah (ölm. 10 92) za ma nında Bağ-

    dad’daki A bbasî halifesinin politik bir gücü kalma

    mıştı. 10 71 ’de Al p Ar sla n’m Mala zg irt zafer i kısaza manda A na do lu’nu n türk le şmesini ve İsl âmlaş

    masını sağladı. B ağdad’daki A bbas î hali fe sinin g ü

    cü gittikçe azaldı. S onunda Ce ngiz ’in tor unu Hu-

    lâgû 12 58 ’de Bağdad’a girer ek s on halife El- Muta-

    s ım’ı öldür dü ve şehri y ak ıp yıkt ı.Mıs ır’ı Moğol sa ldır ılarına ka rşı başarı ile sa vu

    nan Türk Kölemenleri’nden Sultan Baybars üç yılsonra el- Mutasım’m akr abasından birini el- Mus-

    tansır adı ile Kahire’de Halife ilan etti. 15 17 ’de Y a

    v uz S ultan S elim Mıs ır’ı Meml ûkle r’den aldığı za

    man halifelik de Osmanlı Türkleri’ne geçti.

    Emev îler ve A bbâsîle r dev rinde ki büy ük İsla mdevleti muhtel if kav imlerde n kurulm uştu. Müsl ü

    ma n olan bu kav imlerin çoğu dinler i ile birlik tekendi dillerini, alfabelerini, kültürlerini bırakarak,

     A ra p di li ni ve k ült ür ünü benims edi ler. SözgelişiMısır’dan Atlantik kıyılarına kadar olan bölgede

     yaşay an Berberî ha lk ının (b ug ünk ü Libya, T unus,

    Cezayir, Fas ahalisi) kendilerine mahsus alfabeleri,

    dille ri, edebiy atla rı va rdı. B unlar ın k onuştuğu Ber

    berî dilinin yerine bu ülkelerde giderek Arapça

    geçti. Ya lnız uzak köyle rde, dağlık yer lerde hâlâ

    Berberî dili k onuşulur. Fakat b ütün K uzey A frika’da VII. yüzyıldan bu yana kültür ve edebiyat di

    li Arapça oldu. Mısır’a gelince eski Mısırlılar’m

    kendi dilleri ve hiyeroglif denilen alfabeleri vardı.

    Eski Mısır dili eski, orta, yeni adı verilen devirlere

    ayrılır. Yeni Mısırca’ya Koptça adı da verilir ki bu

    dil III. yüzyıldan sonra Yunan alfabesini kabul etmiştir . İslam di ni Mısır ’da yay ıldık tan sonra ha lk

     A ra p di li ni ve k ült ür ünü benimsedi. K optça, sadece yerli Hıris tiy an azınlığın kilise dil i olara k dev am

    etti.

    Suriye’de VII. yüzyılda Arâmî dilinin bir koluolan S üry ânice k ulla nılıy or du. Suriy e’de İsla m di

    ni y erle ştikten sonra ha lk ın k onuşma ve y azma di

    li Arapça oldu. Süryanîce Mısır’daki Koptça gibi

    Hırist iy an az ınlığın dili olar ak deva m etti.

    İslam d in in in b üs büt ün yerleştiği ülk ele rden

     y alnız ik is inde bu k ültüre l temsil olayı y er almadı:

    İran ile T ürkist an. Hind- A vr upa dille rinin bir kolu

    olan eski Iranca, kayalara kazılı yazıtlarda ve eskiİra n dini olan Ze rdüştlüğün kutsal k itabı Av esta'da

    kullanılmıştır . İran dili nin İslam’dan önce III- VII.

     y üzy ıllar ar as ında hük üm süre n Sâsânîler dev leti

    za ma nında kul la nılan şekl ine Orta Iranca yahutPehlevîce adı ve ril ir . Sâs ânî İran’da Zerdüştl üğün

     yanısır a Ma nihe iz m ve Hır is tiy anlık g ibi dinle r de

     yay ılmay a çal ışıyordu. K endine mahsus bir alf abe

    si olan Pehlevîce’de zeng in bir e debiyat o lduğu b i

    liniy or. Bu dilde y azılan d ini ve e debi eserler dışın

    da Sanskritçe’den, Arami ve Yunan dillerinden çe

    viriler yapılıyordu.

    633 y ılında ilk İslam bir lik leri , Sâs ânî İra n’a gir

    diler. Son hükümdar III. Yezdigirt zamanında

    637’de Fırat yakınındaki Kadisîye’de ve 641’de Ni-

    hâve nd’de ka zanıla n büy ük s avaşlarla ünl ü başke nt Medây in şehri İsl amla rın e line g eçti ve Sâsânî

    İmparator luğu tarihe kar ıştı. Iranlılar Müs lüman lı

    ğı kabul ettiler ve A rap o rdularına k atılarak k u

    mandan Kuteybe’nin yönetiminde Türkistan’ın

    feth edilmesine yardım ettiler. (Müslüman olma

     y an k üçük bir azın lık Hi ndi s ta n’da Bombay ’a göçtü ki bunlar bugün de Pârsî adı ile tanınır ve eski

    dinlerini sürdürürler.)

    DİV A N ŞİİRİ•1 13

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    3/22

    Iranlılar öncele ri y al nız İslam di nin i de ğil, A ra p

    dili i le edebiyatını da benimsediler. Arap kültürü

    ile ye tişen İran ay dınla r ı A rapça eser ler v er mey e

    başladılar. Esasen Or ta çağA v rupa s fnda nasıl La

    tince ortak k ültür dili idiy se, İslam düny as ında or

    tak kültür dili de Arapça idi. Bagdad’daki Abbasî

    halifelerinin yönetimi zayıflayıp uzak eyaletlerdeki

    v alile r bağımsız y ahut yar ı bağımsız b ir ha le g elmey e başlay ınca, öze llik le im pa ra to r luğun do ğu

    uçla rınd a İran dili v e k ült ür ü canla nma y a başladı

    ve üç yüzyıllık bir duraklamadan sonra, Yeni Fars

    ça ile ilk eserler ve rilme y e başlandı. P ehle vîce ’den

    ge lişen ve Yeni Fars ça adı verilen bu dil de birçok

     A r apça s öz cüğün y a nında cüml e y apıs ında da de

    ğişik lik le r o lmuştu. Iran dil i, k ültür ü ve ede biy at ı

    nın canlanması Sâmânogulları (875- 999) z amanı

    na r astlar. B irçok adlar ara sında yeni İran e debiy a

    tın ın ilk şairi X . y üzy ıl ba şla rınd a y aşay an Rûde-

    gf 'dir. S ûmânogulla rı de vr inde başta K ur ’ân ’ın

    metni ve tefsirleri olmak üzere birçok dini ve tıbbi

    kita plar çev rildi ve yaz ıldı. Da kîk î, İran de sta nını

     y az ma y a başla dı. Fak at ün lü şair T ûs lu Fir de v sî

    (ölm . 10 20) İsl am’da n önce ki İran ta r ihin i, men-

    kabelerini ve efsanelerini büyük eseri Şcîhnâme’de 

    tesbıt ederek yem Iran edebiyat dilini kurdu. Ken

    disi haklı olarak "otuz yılda çok zahmet çektim,

    ama bu Farsça ile Acem milletini dirilttim” diyor.

    Bu suretle başlıca A ra p ede biya tından e sinlene n

     y eni bi r is la mı İra n ede biy at ı do ğdu ki X V . y üzy ıl

    so nuna kadar süren k las ik devr esinde İsl âmî ede

    biy atın her tür ünde , ba şka İslâmî edebiy atla ra ilha m kay nağı ola n b üy ük şairler y etiştirdi. Env er î,

     A tt âr , Niz âm ı, S âdî, H âf ız , Ûm e r Hay y âm , Cel âl-

    leddîn Rûmî, Emîr Husrev (Dihlevî), Câmî vb. Bu

     y eni gel işen e de biy atın öze ll iği şekilde , te ma ve

    motiflerde, mazmun ve benzetmelerde ortaklık ve

    s özlüğün sınırlı ve yine ort ak olma sı idi.

    İslam dini, E mev î halifesi I. V elid zam an ında

    (705 - 71 5) T ürk ülkeler ine girdi. Basra valisi Hac-

    câc’m genel yöneliminde, Kuteybe b. Müslim'in

    kumandasındaki Horasan birlikleri, Buhara, Se-

    merkant, Harezm (bugünkü Hîve), Fergana veT aşkent'i zaptettiler (9 1 /71 0). Y eni din V III. ve IX.

     y üzy ıll ar da Orta - A sya T ürk le r i ar as ında y ay ıld ı.

    T ürkler M üslüman olmadan önce Uzak- Dogu ve

    Orta Asya'da türlü devletler ve medeniyetler kur

    muşlar dı. Bunla rdan O r hu n ırmağı boy unda k i

    Kök (Gök) Türkler’in kendilerine özgü alfabeleri

    vardı. Bıraktıkları yazılar da yazı dillerinin uzun

    bir g elişme devr es inden g eçtiğine tan ıktır . D og u

    T ürkis tan adı verilen (Bug ünkü Çin’in Sinkiang

    Eyaleti) ülkede kurulan Uygur devletinde ise

    T ürkle r, başta B udizm o lma k üzere Mani, Brahmi,

    Ne stur i vb. gibi t ürlü dinle ri benimsemişlerdi.

    Sogdça’dan türemişbir alfabe olan Uygur yazısı

    başta ol m ak üzere birkaç t ürlü alfabe k ullanılıyor

    du. Do g u T ürkis tan’da yapılan kaz ılarda ve araştır

    mala rda V III.- X. yüzyıllar arasında burada ileri birk ült ür ün g eliştiğini göste ren belgeler e ras tlanmış

    tır. Ge re k b u belgele rden, ge re k Kaşgarlı Mah-

    m ud ’un y az dığı Divanu Lûg ati’t- T ürk   (1074) adlı

    ese rdeki şiir örne kle rinde n, T ürkle rin Müslüman

    ol m ad an önce ze ng in, çeşitli bir edebiya tı olduğu

    nu öğr e niy or uz . K âşga rlı’nın s öz lüğünde esk i T ürk

    şiir i şek li ve te k niği ile ( dör tl ükl e r le ve hece vezni

    ile) y az ılm ışve her türe ait örn ek le r göster ilmiştir.

    Sev gi şiir le r i, s av aşşiir le ri , k ır şiir le ri, öğret ici şiir

    ler, ağıtlar , av şiirleri g ibi. Bu örn ek le rin bir b ölü

    m ünün İsl am’ın ya y ılmas ından epey önce, bir bö

    lüm ün ün de b u din in y ay ıldığı sıralar da yazıldığı

    anl aşılıy or .

    Bugünkü bi lgimize göre Müslüman olan Türk

    ler’in yav aş yavaş İslam kültür üne girmesinde

     A r apl ar ’da n ço k lr an lıl ar ’ın etk is i olm uştur . Başka

    de y işle , İsla m k ült ür ü, or ta k İs la m edebiy at ının şe

    kil ve te k niği, ze vk i, hayat g örüşü, temalar ı, motif

    leri, T ürk ler ’den önce Müs lüman olarak bir İslâmî

    ede biy at ge liştire n Iran lılar ’ın ara cılığı ile T ürk

    ede biy atına g irmiştir. E limiz dek i en eski T ürkçe

    Kur’ân çevirisinin X. yüzyılda Sâmânogulları za

    manında, bir heyet tarafından Kur’ân, Farsça’yaçev rildiği sırada, belk i de bu heye tte bulunan bir

    T ürk 'ün eliy le y apıldığı tahm in ediliyor. Y eni di

    nin e n öne mli terimlerinin birkaçı T ürkçe’ye Arab-

    ça 'dan de ğil Far sça’dan g eçm iştir : salât  yerine na

    maz, vudû  yerine abdest, savm  yerine oruç  (rûze),

    önceleri melek   yer ine/erişte v b. g ibi.

    M üs lüm a n İra n şiiri nas ıl A r ap şiir ini ör nek ala

    ra k b aşla mış ve t ürl ü ka tk ılar la ge lişmişse , gerek

    Do g u g er ek Batı T ürk div an şiiri de İsla m’dan son

    ra ki İra n şiir in i ör ne k ala ra k ba şla mışve gel işmiş

    tir. T ıpkı eski Yunan ve Latin edebiyat lannm klasik Batı Avrupa edebiyatlarına kaynak ve ömek ol

    maları g ibi. Ne var ki, bu be nze rliği k örü körüne

    taklit sanmamalıdır.

    T ürk k o nu şma lehçe ler inin ve ağızla rının dağı

    lışı ve g el işme si dah a ç ok di l v e lehçe ar aştırmal a

    rını ilgil en dirir . E debiyat t arihi a raştırmalan bakı

    mın da n T ürk y azı ve edebiyat dille rini Doğu ve

    Batı diye başlıca ikiye ay ırmak , O sm anlı ve Azerî 

    İM * OSMANLI DİVAN ŞİİRİ Û/l KINI METİNLER

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    4/22

    daires ini Batı, bunun dışında k alanı da Do ğu T ürkdili ve edebiyatı olar ak k abul etmek , tar tışmalara

    götürse bile, en uygun yol görünüyor.

    Ba şlang ıçta Doğu ile Bat ı ara sında ne g ibi il işki

    ler olduğu he nüz tar tışma k onus udur .

    İslamiy et’e gir en T ürk ler ’in bu y eni k ültür i çin

    de ya rattık lar ı ilk eserler yitikti r. Bir bölüğü birg ün ortaya çıka bilir . İslam’da n önce g üçlü edebî

    ge lenekler i olduğunu belgeler iyle bil diğimiz T ürk

    ler’in bu g eleneği Müs lüma n ol duk ta n sonra da

    s ürdürdükl er ini d üşünme k y anlışolmaz.

    Kaşgarlı Ma hmud ’un XI. y üzyılın ik inci y arısın

    da (107 4) y az dığı divanü Lûgati’t-'Türk’te bu yüzyılda, bazısı belki de daha eskiden yazılmışbirçokdörtlük ler var. Ço k ze ngi n bir edebiya tın va rlığını

    gösteren bu örnekler, Müslüman olan Türkler’indaha bir s üre İslam’dan önce ki şiir gelene ğini s ür

    dürdüklerini gösteriyor. Hemen hemen aynı yılla

    ra rastlay an büy ük bir eser, K aşgar Hük ümda r ıBuğra Ha n’ın başma bey incisi (Has Hac ib) Y û

    suf'un Kutadgu Bilig  (1 06 9 )’i İslâmî T ürk edebiyatının şimdil ik el imi zde ki il k eseridir. Şekil dışında,

    iç ve işleme bak ımınd an Ir an şiir ini n çok a ğır bas

    madığı ve T ürk edebi ge lenek lerinin oldukça g üç

    lü olduğu Kutadgu Bilig’den sonr a D oğu ve Batı

    T ürk div an şiirinde İran örnekle ri olduk ça y ak ından iz lenmey e başlanmıştır. A y nı k ay nak lar dan

     y ar ar lanılmış, ay nı şek iller k ulla nılmış, ay nı tema

    lar işlenmiştir. X V II. y üzyıl so nuna k adar yerli

    malze me bu şiirde t ek tük yer almış, bu dev irde n

    sonra div an şiir inin ana kay naklar ı arasına gir miş

    tir.

    Eski Uygur alfabesi yerine arap alfabesini benimsey en Orta- Asy a’daki Doğu T ürkle ri, artık bu

     y eni k ült ür içinde eser yar atmay a başlamışlardır.

     A ra p alf abesinde kull andıkla r ı imlâ sistemi de Uy

    g ur imlâsının etk isi alt ında yara tılmıştır: Bol vok al

    k ulla nılmış, a-e f ark ı gözetilme miş, ekler kök ler

    den ayrı yazılmıştır. Örnek ler :

    t ıs j j i y   t i  - >-ii—i—j i   tly  j yjc-\

    iJtjUıJ j  &   j  S

    (Yusuf Hac Hacib, Kutadgu Bilig, Fergana nüsha

    sı, T .D.K . İst anbul 19 43);

    i  tviio-Ü- J

    (Seyfi Sarayı, Gülistan Tercümesi, T.D.K. Ankara

    1954);

    I-UL*Jl i   i o "O'

    Baburnâme,  G.M.S.I. Faksimile, Londra, 1905. XI. y üzy ılın ik inci y ar ısında Orta- Asy a’da Do ğ

    T ürkle ri ar asında bu edebi f aaliyet g elişirk en,

    T ürk ler in başka bir ko lu, A rap ta rihçiler inin ve

    K âşga rî’nin Guz adını v er diği O ğuzlar , batıya olan

    g öçlerini ilerletmişler, S elç uklular dev letini kur a

    rak 10 55 ’de Bağdad’ı za ptedip 10 71 ’de A lpars

    lan ’ın kuma ndas ında Do ğu A na dol u’da ünl ü Ma

    lazg irt sav aşını ka zana rak Biz ans İmpar ato ru Ro-manos Dioge nes’i tutsak etmişler ve büt ün A nado

    lu’nun T ürkleşmesi ve İsl amlaşmas ı yol unu açmış

    lardı. So y lar ının ilk dev let başka nları Se lçuk ve

    Osman’ın adlarına göre Selçuklu ve Osmanlı diye

    anılan devletleri kur muşolan O ğuz T ürkle ri bu

    günkü bilgimize göre, Orta Asya’da XI. yüzyılda

    gelişmeye başlay an bu Islam- T ürk edebiy atını A na do lu’ya get irmemişler, il im, edebiy at ve devlet

    dili olara k A rapça ve Farsça’yı k ullanmışlar dı.

    Doğu T ürk edebiy atının ilk örnekle ri belir dikten iki yüzyıl kadar sonra XIII. Yüzyılın ikinci ya

    rısında O ğuz T ürkçe si , başka dey işle Batı Türkçe-

    si yazı dili i lk eserlerini ver meye başlamıştır. A na

    do lu’da eser vermey e başlay an oğuz T ürk çes i, D oğu T ürk çes i’nde n far klı olarak , Ar apça din î eser

    lerde n esinlene n bir iml â sis temi g eliştirmiştir.

    Çok az vok al kulla nılmış, kısa vokaller , A rapça’da

    olduğu g ibi harek e ile g öster ilmiştir . B u imlâ sistemi, vokaller gittikçe artırılarak, XVI. yüzyılın orta

    larına, dini halk kitaplarında XIX. yüzyıla kadar

    s ürdürülmüştür. X III. ve X IV. yüzyıllara ait bir k ı

    sım yazmalarda bu kadiye aykırı örnekler in bulun

    ması, y ani A nad ol u’da yaz ılan bazı eserlerde arası-

    ra Doğu T ürk çesi imlâ örnekle rine ras tlanması, ya

    zarın veya yazıcının Orta Asya’dan göç etmesiyle y or umlana bil ir .

    Divan nazmında imaleyi göstermek için, XIV.

     y üzy ıldan bu yana kulla nılan vok alleri bund an

    ayırmak gerekir: c-Ll ( oJt- ilet); ^ ( ^   - dedüm);

    - dilersen); yV-1 ( y- J1̂ eriser) vb..Bu ciltte ör nek ler ini vermey e başla dığımız Batı

    T ürkçe si div an şiiri, X III. Y üzyıl orta lar ında başla

    mışve XIX . y üzy ılın ortaların akadar sürmüştür.T anz ima t’tan s onra da s ınırlı bir şek ilde b u çığırıg üdenler oluştur.

    Bu altı y üzyıl içinde Batı div an şiir ini başlıca beş

    devreye ay ırabiliriz:

    1- Kuruluşdevri:  Başlangıçtan F âtih devr ine k adar (Yak laşık olarak 1 250- 1451 )

    2- Geçişdevri:  Fa tih - II. Baye zid zamanlar ı(yak laşık olara k 1451 - 15 12). B u devirde div an şa-

    DI V A N ŞİİRİ* 1 1 5

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    5/22

    irleri bir y andan ha lk d ili ge leneğini biraz s ürdür

    müşler bir y andan da d iv an şiirinin ta m bir saray

    ede biy atı ol ma s ına ça lışmışla r dır .

    3- Klasik devir:  Y avuz Sultan Selim - 1. A hmed

    d ev r ine ka da r (151 2- 1603 )

    4- Sebk-i Hindi akımı:  1. A hme d, IV. Mur ad, IV.

    Me hmed devri şair ler inin ço ğunda g örüle n bu

    Ilind tıslılbu etkisi bir yüzyıl sonra III. Selim dev

    r ini n şairi Şey h G âl ib ’de de bazı izle r bır ak mıştır .

    5-  Yerlileşme dev ri :  S âbit ve Nâbf ’dc n başlay ara k

    III. Ahmed devrinde Nedim'de ve onu izleyenler

    de g örülen bu ak ım T anzima t’a kadar sürm üştür.

    Div an şiir inin s ınırl ı söz lüğü Fatih de v rin de n

    s onr a göze ça rp ac ak der ece de de ğişir . İst anbul

    başkent oluncay a de k div an şiirinde T ürkçe söz

    cüklerin oranı oldukça yüksektir. Sairin en çok

    k ull an dığı baş, y üz, k aş, g öz, k ir pik , a ğız, dud ak ,

    diş, boy, el, ayak , tır nak , kan, g özyaşı, büy ük , k ü

    çük, y akın, uzak , acı, tatlı, g ök, güneş, ay , y ıldız,bulut, yel, toprak, su, ot, taşgibi yüzlerce sözcü

    ğün T ürk çe’leri daha çok A rapça ve F ars ça’ları ise

    seyrek kullanılır.

    İsta nbul sarayı k ur uld uk ta n s onra d iv an şairi

    nin s özlüğündek i T ürkçe kelimeler y avaş yavaş

     y er le rini A r apça ve da ha ço k F ar s ça la r ına bır ak ır .

     X V I. y üzy ıl s onl a r ına do ğr u şair bu s öz cük le r in

    Türkçe'lerini ancak vezin ve kafiye zoruyla kulla

    nır Bu neden böyle ol muştur ? B irçok sebe pler ara

    sında en önemlisi şairin halk tan k opm as ı, halkın

    k on uştuğu dil i k üçümse me s i, ve şiirini sar ay çe v

    resi ile hır avuç ay dın iç in y azmaya başlamas ıdır.

     A na do lu 'da di v a n şii r in in k ur ul uşu S elç uk lu

    Devle ti nin dağılmay a y üz tutt uğu ve bir çok bey

    likl er in ortaya çıkt ığı bir devre rastlar.

    K üçük k üçük bağımsız birer devlet olan A nado

    lu'dak i bey likl er in başke ntle ri şairl er in ve y aza rla

    rın toplandığı yerler di. A y dın, K asta monu, B alıke

    sir, Kütahya gibi k üçük A nadolu kasabalarında ha

     y at ço k sa de idi.

    Beyler ve çe vr ele rinde ki şairler ve y aza rla r çar şı

    da, pazarda, evlerde, halkla temasta idiler. Beylere

    sunulmak üzer eyazılan kaside ve gazeller halktanbiraz okumuşolanların anlıyabilecegi bir dille idi.(k rş. Â şık Paşa, A hm e dî , Dâî) .

    Os man lılar ’ın ilk başkentle ri ola n Bursa ve E dir

    ne sara yl arında da dur um çok fark lı değildi. (Â şık

    I aşazâdc, O rh an B ey in atı nallanır ke n nalbant

    dükk ânında otur up bekle diğini kay deder.) Halka

    ve konuşan T ürkçe ’ye ya kınlık II. Mur ad dev rininsonuna kadar sürdü.

    İst anb ul a lınıp büv ûk O sm anl ı sarayı ve onu

    takliden vezir saraylan kurulduktan sonra, divan

    şairi yav aşya va şhalkla ilg isin i kesti. O nu n k on uş

    tuğu dili küçümsey ere k her g ünk ü sözcüklerin b i

    le Farsça ve A rapçasını k ullanma y a başladı. A rtık

    g öz çeşm o ld u, kaşebrû,  başser,  dişdenddn  vb.

    Div an Şiirinin Kay naklar ı

    D iv a n şiir i başlıca al tı ka y na kta n bes lenmiştir : 1-

    Kur’ân, II- Hadîs, III- Peygamber ve Evliya hikâye

    leri, IV- T asav vuf, V- Şâh- nâme, VI- Yer li malzeme.

    K u r ’â n

    İslam din ini n kutsal k itabı olan K ur ân “ok uma

    kitabı” anlamına gelir. Sûre  adı verilen 114 fasıldan o luşur . H er sûre  seci’li ne si rl e y az ılm ış, de ğişik

    uz un luk ta cümleler den y apılmıştır. B u cümlelere

     A yet   adı veri li r . K uran 610- 631 arasında yirmi yıl

    da ta ma ml an mıştır . Hz. M uh a m m e d’in s ağlığında

    sûre le rin bir böl üğü y azıya g eçir ilmiş, bir b ölüğü

    nü de ar ka daşlar ı (ashab) ezbe rle mişle rdi. E bübe-

    k ir , ün l ü şair Has sân bin S âbit in kar deşi, I Iz. M u

    ha m me d’in yazıcısı Zeyd bin Sâbit’e K ura n’ı bir

    ciltte to pla ma görev ini verdi. Z ey d’in topladığı

    nüshayı kendisi kullandı. Üçüncü Halife Osman

     y ine Z e y d i ay nı işle g ör ev le nd ir di . Ze y d, b unun

    üzerine , uzu nluk lar ına göre sıralamışolduğu bir

    önceki cildi Halifeye teslim etti.

    Bu s uret le Kutsal K itab a bu g ünk ü değişmez biç im

    ve rildi. Sûre ler in bir bölüğü Hicret'ten önce Mek

    ke'de, bi r b ölüğü de Hicret'ten sonr a Medine'de in

    miştir. Da ha es ki olan Mekke sûreleri genel olarak k ı

    sadır ve K ur a nin sonundadır. Bu sûrelerde T ann’nın

    bir liği, y üce liği, g üçl ülüğü, k işilerle il işkiler i, dün y a

    nın s onunda ki hesap g ünü, inananlara verilecek m ü

    kafatlar, inanmayanların ugrayacaklan korkunç so

    nuç, re nk li bir üslu p ve çoşk un bir dil le anlat ılmıştır.

    Örnekler :

    Ihlâs sûresi: “[Ey Muhammedi de kil O Tanrı bir  

    tek dir. T anr ı doğuıv ıam ış, doğmam ışolan  ve hiçbir 

    şekilde dengi bulunm ay andır .”

    K â f i rûn sûres i : “Ey Muhammed de ki: Ey inkar

    cılar! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim tap

    tığıma da sîzl er tapm az sınız. Ben de sizin ta ptığı

    nıza ta pac ak değilim! B enim t aptığıma da sizle r

    I Ih • OSM ANI I İHVAN ŞİİRİ Ü ZERİN E METİNLER

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    6/22

    tapmıyorsunuz•Sizin dininiz size, benim dinim bana.”

    Mâûn sûresi: “Ey Muhammedi Dini yalanlayanı 

    gördün mü? Öksüzü kakıştıran, yoksulu doyurmaya 

     yanaşmay an kimse işte odur. Vay o namaz kılanlar ın 

    haline ki k ıldıkları namazdan gafildirler. Onla r göste

    rişyapanlardır. Basit şeyleri bile ödünç olarak ver me

     yenler dir. ”Hümeze sûresi: “Mal toplayarak onu tekrar tekrar 

    say an, dili ile çekiştirip yüzünden de alay eden kimse

    nin vay haline. Ma lının kendisini ölümsüz kılacağını sanır. Hayır! Ant olsun ki o kırıp geçiren yere atılacak

    tır. K ırıp geçiren yerin sen ne olduğunu bilir misin? 

     Yürekler e çökecek olan T anrının tutuşturulmuşalevidir. Onlar uzun direkler arasında, her yönden o ateş

    le çevrilmişler dir. ”

    Kaari’a sûresi: “Gürültü koparacak olan kıyamet! 

    Nedir o gürültü koparacak olan? Onu sen bilir misin?

    O g ün insa nlar ateşin çevresinde çırpınıp dökülen pervaneye döneceklerdir. Dağla r atılmışyüne benzeye

    ceklerdir. A ma tar tıları ağır gelen kimseye güzel bir  

    hayat var. Tartılan hafif gelenlerin yeri ise bir çukurdur. O çukurun ne olduğunu bilir misin? O kızg ın bir 

    ateştir.”

    Zilzâl sûresi: “Yer yüzü dehşetle sarsıldığı zaman, 

    içindeki ağırlıkla rı dışarıya attığı zaman, kişinin ‘Ne 

    oluyor?’ dediği zaman, işte o gün Rabb’in ona vahy  eder, o da haberlerini anlatır. O gün kişiler yaptık ları 

    işlerin kendilerine göster ilmesi için bölük bölük döner

    ler, k im zerrece iy ilik yapmışsa onu görür. K im de zer

    rece kötülük y apmışsa onu görür. ”Kadir sûresi: “Biz K ur’ân ’ı K adir gecesi indirdik, 

    Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? Kadir gecesi 

    bin aydan hayırlıdır. Melekler ile Cebrail o gece Rab-  

    lerinin izniyle her türlü işiçin inerler. O gece tan yerinin ağarma sına k adar bir esenliktir.”

    İnf itâr sûres i: “Gök yar ıldığı zaman, y ıldızlar da

    ğıldığı zaman, denizler kaynaştığı zaman, kabirler in 

    içi dışa çıktığı zaman, insanoğlu yaptığını ve sonray a 

    bırak tığını görür.Ey insanoğlu! Seni ya rat ıp sonra şekil veren, düzen

    leyen, oranlı kılan, seni istediği biçime sokan, çok cömert olan Rabb’ine karşı seni aldatan nedir? Hay ır ha

     y ır doğrusu siz dini y alanlıyorsunuz. Oys a y aptık ları

    nızı bilen değerli yaz ıcıl ar s izi gözetlemektedirler . İyi

    ler şüphesiz nimet içindedirler. A ll ah’ın buyruğundan çıkanla r cehennemdedirler. Ceza g ününün ne olduğu

    nu sen ne bilirsin? Sonra hem ceza gününün ne olduğunu nereden bileceksin? O gün kimsenin kimseye bir 

    fay dası olamaz. O gün buyruk y alnız T ann’nındır.”

    Gâşiy e sûresi: “Ey insan oğlu! Her şeyi k aplay acak  olan kıyametin haberi sana gelmedi mi? O gün suçlu

    ların yüzle ri zillete bürünmüştür, güç işler altında bit

    kin düşmüştür. Ateşe yas lanırlar, kızg ın bir kay nak

    tan içerler, açlığı gidermey en kötü kokulu bir dikenden 

    başka yiyecekler i yoktur, inanmışolanların yüzleri o 

    gün pırıl pırıldır. Yaptıklar ından hoşnutturlar . Yüksek  

    bir cennettedirler, ora da boşsöz işitmezler. Or ada  akan bir kaynak vardır. Orada yüksek tahtlar vardır. 

    Dizilmişkâseler, s ıra sıra yastıklar, serilmişyumuşak  

    halılar v ardır. Bu insa nlar devenin nasıl yaratıldığına, 

    göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, 

     yer in nasıl yay ıldığına bir bak maz lar mı? Ey Muha m

    medi Sen öğüt ver! Zaten sen sadece bir öğütçüsün. 

    Sen onlara zor kullanaca k değilsin. A ma kim yüz çevir ir, ink âr ederse, T anrı onu en büyük gazaba uğra

    tır. O nla rın dönüşü bizedir. Hesa plar ını görmek de bi

    ze düşer. ”

    Medine sûreleri adı ver ilen fasıllar, Hz. Muham-me d bu şehre g öçüp İsl am c emaa tinin din i ve po

    liti k başka m old uk ta n sonra inmi şolan sûreler dir.

    Mekke sûrelerinden üslûp ve muhteva (içerik) ba

    kımından farklıdır. Bu sûrelerde inanca, ibadete

    ait kaideler, İsla m’ın şartlar ı, ge lip geçmişPeygam

    berlere ait hikâyeler, İsla m huk uk u, örtü ve ahlak î

    öğütle r vardır.

    Gerek Mekke gerek Medine sûrelerinden pekçok âyetler yahut âyetlerden bölümler Arapça asıl-

    larıyla veya meâlen div an şiirinde k ulanılır.

    Medine sûrelerinde Hz. Âdem, Dâvûd, Eyyûb,

    Hâr ûn, Hûd, İbr âhîm, İdrîs, îs â, İshak, İsmail ,Meryem, Yâküb, Yahyâ, Yûnus, Yûsuf, Zekeriyâ vb.

    Peygamberler üzerine birçok menkabeler, eski

     A ra p ha lk ve kabileleri üzer ine hikâyeler va rdır .

    Medine sûrelerinin konulan ile üslûbunun farkını

    göstermek için ayetlerden seçilmişörnekler v erelim:

    “Namazlara ve ikindi namazına devam edin; gö

    nülden boyun eğerek Allah için namaza durun”  (Ba

    kara, 238)

    “A llah y olunda sav aşın”  (Bakara, 244)“Kim A lla h y olunda savaşır, öldürülür veya yener

    se, biz ona büyük bir mükâfât vereceğiz”  (Nisâ, 74)“insanlar A llah yolunda savaşırlar, inkâr edenler 

    ise şeytan yolunda sava şırlar .”  (Nisâ, 76)

    “Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı 

    gibi A llah’a karşı gelmekten s akınasınız diye, size de 

    sayılı günlerde farz kılındı, içinizden hasta olan ya da 

     yolculukta bulunan, tutamadığı günler in sayısınca başka günlerde tutar. Oruca day anamay anlar bir düşkü

    nü doyuracak kadar fidye verir.”  (Bakara, 183-184)

    DİV A N ŞİİRİ* 1 1 7

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    7/22

    “Hac bilinen ay dadır. O ay larda Hacca g irişen 

    kimse bi lme lidir k i H a c ’da ka dına ya k la şma k, sögüş-  

    mek, döğiişmek y ok tu r .”  (Bakara, 197)

    “Namaz   kılın, ze kât v er in, kendiniz için işle diğiniz  

    hayrı Allah katında bulacaksınız. Allah yaptıklarınızı 

    şüphesiz g or il i."  (Bakara, 110)

    "Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın; Onlar  

    Rab’leri katında diridir."  (Âl- i İmr ân, 1 69 )"Birbirinize belirli bir s üre için bor çlan dığınız za

    man onu y azınız. Bir kâtip doğru olara k ya zs ın. A n

    cak a ra nızda peşin alışverişolursa, onu ya zm an ızd a  

    size bir s or umluluk yo kt ur . A lışverişy ap tığınız da şa

    hit tutun. K âtibe de şahide de zar ar ve rilmes in."  (Ba

    kara, 282)

    “İçki, k umar, fal ok la rı şüphes iz Şey tan işi, pis şey

    lerdir Bunlardan kaçının ki  mutl uluğa e rişes iniz . Şey

    tan, şüphesiz içki ve k uma r yüzünden a r an ıza düş

    manlık ve kin sokmak ve  sisi A ll a h’ı an ma kta n, na

    mazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi? "  ( Mâ id e, 90- 91)

    “Kan  kocanın ar as ının açılmas ından endişelenirs e

    niz. er keğin ailesinden bir hakem ve ka dının ail es in

    den bir hakem gönderin. Bunlar düzeltmek, isterlerse 

    allah onların aralarını buldurur."  (Nisâ, 35)

    "Biı mü'mini y anl ışlık la öldüre nin, bir m ü’min kö

    leyi a zadetmesi ve öldür ülenin ailesi ba ğışla madık ça 

    ona diyet ödemesi gerekir."  (Nisâ, 92)

    'Ana babaya, yak ınlara, yetimler e, düşkünlere, y a

    kın k omşuya, uza k ko mşuy a, y anınızda ki a rk ada şa, 

     y olcuy a ve sahibi bul unduğunuz kimselere  iyilik edin. 

     A llah kendini beğenip öğünenle ri elbette se vme z." (Nisha, 36)

    Leş, kan, domuz et i, A lla h'tan başkası anıla r ak ke

    silenler, boğulmuş, b ir ye rine vur ular ak öl dür ülm üş... 

    olanlar size haram kılındı."  (Mâide, 3)

    'Zekât Allah'tan bir farz olarak, yoksullara, düş

    künlere, me murl ar ına, k alpler i Müslüma nlığa ısındı-  

    rılacaklara verilir.  Kölelerin, borçluların Allah yolun

    da ölenlerin ve y olda ka lanla rın  uğrunda sarf edilir.” (Tevbe, 60)

    'Mallarını  insanlara g österişolsun diye sar/edip A l

    lah'a  vt- dhiret gününe inanmayanları Allah sevmez." (Nisha, 38)

    K ur ân m ak aide, ibadetlere, huk uka , örfe, Hz.

    Muhammed'den önceki peygamberlere vb. dair

    bahisler i bütün diva n şiirinin her türünd e g erek

    aynen iktibas, gerek telmih biçiminde bol ölçüdek ull an ılm ıştır .

    Hadis

    Haber anlamına gelen bu sözcük dini terim ola

    rak P ey g amber in sözleri ve hareketleri için kulanı-

    lır. H adîs K ur a n’dan sonr a İslam dininin en

    öne ml i ka y nağıdır. İlk hadîs le r i. Pey ga mber in sağ

    lığında ve öl üm ünd e n az s onr a yak ınları ve arka

    daşları (A s hâb) ağızdan nakle ttiler . Onlar dan sonraki ilk kuşak lar (tâbi un, tebe- i tâbi’în) büyük bir

    titizlik le bu hadîsler i topla may a başladılar. Her ha

    dîsin başında A ’dan riv ay et ed ildiği, A ’ya B’nin

    s öyl ediği, B’ye C n in s öy le diği... şeklinde nakle

    denlerin adları belirtilir. Buna “isnâd" denir. Ha

    dîsle rin tür lü kişilerc e far kl ı sözler le tesbit edildiği

    dc olu r. Za ma nla ha dîsl er in sayısı çoğaldı. Hatta

    belirli bir amaçla (politik yahut dini sebeplerle)

    hadîsler i de ğiştire nler , hat ta ha dîs uy duranla r çık

    tı. Peygamberin ölümünden yüz yıl sonra orıada

     y üzbinl er ce ha dîs ve bin le rce na k le dici adı dol aşı y or du. Bu d ur um u önle m e k iç in ha dîs ilmi k ur ul

    du. Birçok bilginler hadis nakledenlerin kimlikle

    rini incelemey e başladılar. H adîsl er i dikkatle eledi

    ler. Hem nâkille rin (nakle dicilerin) s ayısını azalttı

    lar, hem de eldek i hadîsl er i do ğr uluk derecelerine

    göre kategorilere ayırdılar.

    Hadîs bilg inlir e nin ik i tane si İslam dünyas ında

    bu ala nda en ye tkili kişiler o lar ak tanındı. Sahîh 

    adlı ünlü hadîs toplamasının yazarı Buhârî (ölm.

    870) ve yine Sahih  adlı eserin yazan Müslim (ölm.

    874) .

    İs lâmî edebiy atl ar da ha dîsl er , âyetler g ibi sık sık

    geçer. D iva n şiirinde de t an ınm ışbirçok hadîsler

     ya A rapça m e tnin bi r k ıs mı y a da T ürkçe çev irisi

    ile kullanılır. Bir iki kelime ile belirli bir hadîse kı

    saca işaret e di ld iği de o lur . B aşka İsl am büy ükl er i

    nin vecizelerine “Kelâm- ı k ibâr” denilir ki, bunları

    hadîsten ay ırmak gerekir.

    Pey ga m b er v e Ev l iy a Hikâ y eler i

    Div an şiir inde le lm îh e dile n y ahut işlenen peyga mber hikây ele rinin ço ğunu n k ök ü Kur’ân- ı Ke-

    rim'dedir . Bunl ar ın başında Hz . Peyg amber’in ha

     y atı g elir ki Siyer  adı ile ba şlı ba şına bi r t ürdür . Hz.

    Muhammed'in hayat hikâyesinin (sûre) en eski ya

    zarı İbn Is hâk ( ölm . 7 6 7 ) ile l bn H işâm (ölm.

    834)’dır. Daha sonra yazılan siyer kitaplanyla zen

    ginle şen bu e de bî tür div an şiir inde Hz. Pey gam

    ber ’in d oğuşu, iç ve dış sa v aşla r, H icr et , Mi’râc,

    1IH •OSMANLI DİVAN ŞİİRİ ÜZERİNE METİNLER

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    8/22

    Peygamber’in ölümü; ayrıca soyu, kabilesi, anesi,babası, büyükba bas ı, eşleri, çoc uklar ı ve yak ınları

    ile ilgili bütün menkabeleri içine alır ve bunlar di

    va n şiiri malzemes ine girer.

    K ur’ân böl ümün de işaret e tti ğimiz g ibi Hz .

    Muha mm ed ’den önceki peyg amberler in çoğu

    nun adları da Kur’ân’da geçer. Ancak bunlarla il

    g ili hikâyele r K ur’ân’da çok kıs adır. Div an şiir inde kullanılan malzeme daha çok ünlü K ur’ân y orumlarında (tefsir) verilen ayrıntılı menkabelere

    daya nır. T aberî (ölm. 9 28 ), Zema hşer î (ölm.

    1143), Ebülleys Semerkandî (ölm. 983), Beyzâvi

    (ölm. 1291) gibi eski yorumcuların eserlerine

    day anılara k za manla İslam e debiy atlar ında “kı-  

    sas-ı enbiyâ”  (peygamber hikâyeleri) adı verilenbir t ür gel işmiştir . D oğu ve Bat ı T ürk e debiy at la

    rında XIV. ve XV. yüzyıllardan bu yana birçok

    kısas- ı enbiy â y azılm ıştır. İlk izle ri K ur ’ân’da

    olan bu peyg amber hikâye ler inden diva n şiirinde en çok kullanılanları Hz. Âdem’in yaratılması

    ve cennetten çıkarılması, Tûfan, Nuh’un gemisi,Mûs â’nm Fi r’avn ile sav aşları, T ûr’a çıkm as ı, Ey-

     y ûb’un sabır örne ği ver mesi, S üley ma n Pe y g am

    ber ’in havada uçan tahtı ve y üzüğü ve B elkıs,

    Hüdhüd, karıncalar ile ilgili menkabeleri, Hz.

    İbr ahim’in oğlu İsma il’i kur ba n e tme k is temesi,

    Hz. Y ak u'b’un ıztırablı hayatı, on ik i o ğlundanHz. Y us ufu n ve ona âşık olan Z üley hâ’nm mace

    raları, Hz. Yûnus ve onu yutan balık, îsâ’nm gö

    ğe çek ilme s i vb. a nılab ilir .

    Pey gamber ler den başka İslam ta ri hinde ki birçok ünl ü ermişler in (evliy â) menkabe ler i de divan

    şiir inin malzemes ine girmiştir .Özellik le tas av vuf ak ımı ge liştikçe İslam er miş

    lerinin hayat hikâyelerini birçok yazarlar kullan

    mışlar dır. Bu tip eserlerin en ünlüs ü Ferîd üd- Dîn

     A ttâr’m (ölm. 1193) Tezkiret ül- evliyâ’sıdır.  Bu eser

    adı bilinmeyen veyahut tanınmışyazarlar tarafın

    dan, k im i za man g enişletiler ek bir çok kere Doğu

    ve Batı T ürk çes i’ne çev rildiği g ibi, bu t ürdek i baş

    ka eserlere de ör nek o lmuştur.

    Menkabeler i div an şiirinde s ık sık anılan ermişler ara sında özel likle t ahtım bıra kıp bir mağaray a

    çek ile n Be lh padişahı İbr ahi m E dhe m’in efs anevî

    hayatı, büyük sûfî Hallâc, Bistamlı Bayezid, Belhli

    Şak îk, B ağdadlı Cüney d, Şey h San’ân vb. Halif e

     A li ’ni n Pey gamberin kızı Fâtıma’dan olan ik inc i

    oğlu Hüse y in’in K er belâ’da öldürülme s i olay ı

    (61 /68 0) İsla m edebiya tlar ını çok etk ilemiş veMaktel-i  Hüseyn’ler a dlı bir ede bî türün doğmas ına

    sebep olmuştur. Ke rbelâ olayı ile ilgil i menkabe ler

    div an şiir inde ç ok s ık anılır.

    Tasavvuf 

    T asav vuf, beşerî ve ev rensel bir ak ım ve e ğilim

    olan mis tis izmin İsla m’dak i biçimi ne v erilen addır.İnsanla rın bi r y andan dog mac ılığa kur alc ılığa, bi

    çimc iliğe karşı bir tepkisi , bir y and an da T anrı ile

    aracısız olara k buluşma sı dileği sonuc u do ğan ta

    sav vufun, önceler i İslâmî esaslara ay kır ı olduğu ve

     y aba ncı k ültürl er in etk isiy le dışar dan g eldiği sanılırdır . Son y ar ım y üzy ıllık ara ştırmala r bu g örüşün

    doğru olma dığını göster di. Dünya nimetle rine k ö

    le olmamağı, iç g üdüler ine gem v urmayı, ke ndini

    T anrıy a ve rmeyi öğütley en riyâzet ve zâhidlik il

    kelerine Kur’ân’da, hadîslerde, ilk Müslümanların

     yaşay ışında rast lanır. En öne ml i tas av vuf terimleri

    doğruda n doğruy a K ur ’ân’dan a lınmıştır : Zikr, sır,

    kalb, tecellî, sıdk, ihlâs, rızâ, hûlk, ilm, yakîn, nûr, hak

    vb. Bunla rdan başka tevvekkül, fütüvve, ledünnî, hâl,

    tabiat, zâhir, bâtın, kabz, bast, fenâ, beka, mahv, is-

    bât, sabr, şükr   vb. ter imler i de ya doğruda n do ğru

     ya y ahut türe tme y oluy la K ur’ân’da n alınma dır .

     Y ine de tas avvuf , zâhidl ik akımı biçimi nde, ilk

    önce Basra’da, Me kke ’de, Me dine ’de ortay a çıkt ığıza ma n iyi k ar şılanmadı. Hele k ök ü İslam’ın içinde

    olan tasavvufa dışkültür etkilerinin katılması bu

    aley htarlığı artırdı. Ehl- i S ünnet ’in tasav vufu büs

    bütün r eddettiği bile oldu. Dış etkiler , bilginle raras ında bug ün de tar tışılmaktadır. Y eni Ef lâtun

    culuk, B udizm , Z er düşlük vb. tasa vv ufun gel işme

    sinde ve türlü tarikatlerin kurulmasındaki rolleri

    üzer inde bir anlaşmay a va rılmamıştır. Kes in olar akk abul edilen, tas avv ufun felsefî bir d ok tr in değil,

    di nî alanda bi r düşünme ve d uy ma tarzı o ldu ğu

    dur.

    Mısırlı Zünnûn (ölm. 860), Bistamlı Bayezid

    (ölm. 875), Hallâc (ölm. 922), Muhyiddîn Arabî(ölm. 1240) ve Celâleddîn Rûmî (ölm. 1273) gibi

    ünlü sûfîler tasavvufa büyük katkılarda bulundular. V ecd,fenâ, vahdet- i vücûd  (var lık bir liği), insan-

    i kâmil  g ibi ka vr amlar tasavv ufa yerleşti.

    B üyük d üşünür ve ke lâmcı (ilâhiyat çı) Horas an

    lı Ga zâlî (ölm. 11 11 ) tas avv ufu İslam esaslar ıyla

    uzlaştırmay a ve bir leştir mey e çal ıştı. Es erler i yal

    nız İslam dünya sını etkile mekle ka lmad ı. L atince’ye çevrilerek Or taçağA vrupa düşüncesini de et

    kiledi. Tasavvuf tarih boyunca medresenin biçim-

    DIV A N ŞİİRİ•1 1 9

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    9/22

    cil iği ve do g ma cıl ığına k arşı bir te pki o la r ak g eliş

    miştir . Div an şiir ine g ir işi de böy le dir .Div an şiirinde, y uka rıda a nılanl ar ın dışında,

    hakik at, mecâz, z am ir , sıfat, şahid, mis al, marifet, 

    hulûl, vücûd, cevher  vb. gibi yüzlerce tasavvuf te

    rimi k ullanılır . F akat s ûfîlik bir düşünce siste mi

    değil, bir duyuşşek li olar ak miza çla ilg ili b ul un

    duğu için bu ter imler i k ulla nan her şair s ûfî değildir Ay rıca tasav vuf terimleri pek farklı y or um

    lara uğramıştır. Y or umc ular eks eriya bu t er imle r

    de şair in hiç d üşünm e di ği şey leri o na y ük le m iş

    lerdir. Aynı terimi türlü biçimlerde yorumlayan

    lar d a o lm uştur .

    Bunun dışında sûfîler ve tarikat e hli, ta rihte za

    man za man dinsiz likle suçlanmıştır. Ha llâc ile Ne

    simi bu yüzden ölüm cezasına çarptırıldıkları gibi

    ünlü Şey hülislam E bu’s- Suûd’un bir tek ke de Y u

    nus I mıe ’mn şiirl er ini ok uy anl ar ın kâf ir ol du ğu ve

    ka tlinin caiz olduğu hak kınd a bir fetvası vardır.

    Şâh-nâme

     Y azılışı y ak la şık ol arak 102 0 y ılında bi te n bu

    büyük destan, hanlıların Müslüman olmadan ön

    ceki bin y ıllık t ar ihini ihtiv â eder ve A ves ta’da n İs

    lam 'ın çıkışına kad ar ol an dön e mi içine a lır.

    Iran dest anı A ve sta’dak i il ahi (ye şOlerl e başlar.

     Y eştle r baz ı k ahr ama nl a r ın ba ha dır lık la r ını anla tır .

    ,SdJı-nclme'de tar ih, me nk ab e ile k ar ışıkt ır.

     A rap istil âsı üze r ine bir k aç y üz y ıl bo ca la y anIran kültürü Samanogulları ve Gazneliler devrinde

     y enide n ca nl and ı. S am an og ul la r ı de v r in de Dakî-

    kf 'nin tasar layıp y azma y a başladığı Iran de s tan ını,

    I irdevsf, Gazneliler dev rinde çok parlak bir şekil

    de yarattı. Eserini Gazneli Mahmud’a ithaf etti.

    Şâh- ıuime  i lk menkabevt hükümdar olan Keyu-

    mer s’den başlay ara k son S âsânî hük üm da r ı III.

     Y ezdig ir d’e kad ar e ll i hük üm da r ın ha y atını ve sava şla rını anlat ır.

    İlk bölümde , Iran t ar ihinin efsanevî hük üm da r

    ları Ce mşîd, F er îdün, Sû m, Rüstem v b.’m n saray

    haya tı ve savaşları anlatılır . Fakat F e r idu n’un çocuk lar ı ülke y i ara lar ında pay laşırlar ve İra n ile T u

    ran (Orta Asya T ürkili) aras ındaki ezeli mücadele

    başlar , Pîşdâdlı hâne dâd ınd a n sonr a K ey s ülâle si

    gelir. Bu sülâleden özellikle Keykavus, Keykubâd,

    Keyhusrev gibi hükümda rla r anılır . Bu hük ümd ar

    lar zamanında uzun mücadelelerden sonra, Zerdüşt din i, pag aniz me üs tün gelir.

    120 •OSMANLI İHVAN ŞİİRİ UZERINI: METİNLER

    B unda n s onra Büyük İske nder’in, Do g u gelene

    ğind e g e lişmişol an ef sanev î hay atı anla tılır.

    $dh- ndme’ni n son k ısmı ise Sâsânî sülâlesine v e

    bu sülâlenin tarihten silinmesinin anlatılmasına

    ay r ılm ıştır .

    Bu b üy ük destan, İran ve T ürk edebiy atlarını

    çok e tk ile miştir .

    En ünlü bölümler Zâl ile Rüstem’in, SiyâvuşileB ijen ’in , lsf endiy âr ile S uhr âb’ın ve Nûşire vân’ın

    maceralarını anlatan bölümlerdir.

    Nazım veya nesir olarak Türkçe’ye birçok kere

    çe v ri lm işola n Şd/ı- ndme, İra n ede biy at ında n sonr a

    T ürk div an şiirinin ana kay nakla rından biri o l

    muştur . T ürk le r savaşçı bir mil let o ldu k la n ve

    kendi tarihlerinde kahraman örnekleri ve büyük

    sa v aşlar az ol ma dığı ha lde div an şairle ri, işle dik le

    ri ortak malzeme kurallarına uyarak, örneklerini

    hep Şâh- nâme   ka hra man lar ından almışlardır.

     Y er li M a lz e m e

    Batı T ürk çe si div an şiiri, y uk ar ıda s ayılan başlıca

    beşkaynaklan yararlanarak ortak bir edebiyat dün

     yası g elişti r diği sır ada ara sır a y er li ma lz eme nin de

    bu şiir e k atıldığı olm uştur. Di v an şair leri , İra n şiir in

    den g ele n o rta k malz eme nin dışında, kendi çağlan-

    nı ve çev re ler ini de az çok yans ıtmışlardır. Ne var k i

    bu yerli malzemenin oranı XVII. yüzyıl sonuna ka

    dar ortak malzemenin yanında çok önemsiz kalmış

    ve div an şiir inin bütün ünü etk iley ememiştir. Ce m’inFrengistan kasidesi,  Veysî’nin İstanbul kasidesi  vb. gibi

    örn ek le r g enel yar gıy ı değiştirme z.

     Y er li le şme e ğil im i III. A hm e d de v r inde , öz e lli k

    le Ne dim ’den b u y ana, sistemli bir akım şek lini al

    mıştır . Bu ak ım la O s m an lı div an şiir i, İra n şiir

    dünyasının ve akımlarının bir tekran olmaktan bir

    dereceye ka dar k urt ulma k istemiştir. Ne var ki dil,

    k o nu ve mal ze me de açt ığı çığır ay nı güçte sürdü-

    r üle me mi ş, büy ük bir şair ol an Şeyh G âlib’in de

    bir a nla md a bu çığıra karşı bir tut um alması, ye r

    lileşme a k ım ının T ürk diva n şiirini ta mame n m il

    lileştire ce k bir dere ceye v ar mas ını önlemiştir .

     Y ine de O s m a nlı div an şii r in in T anz im at’ta n ön

    ceki son yüz elli yılında yazılan kasidelerin, gazel

    ler in, öze llik le şark ıların ve mes nev ilerin ço ğunda,

    bir der ece y e ka dar şair in k işili ğin i, ç ağını, çev re si

    ni izle me k m ümk ündür. Bu son dönem şairleri

    kl işel er den k ur tul am am ak la bir lik te a rt ık İran şi

    irinin hayranı ve takli tçisi olmaktan çıkma çaba

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    10/22

    smdadırla r. III. S elim devr inde diva n g ele neğininson büy ük şairi Şeyh Gâlib ger iye dönme y ip Ne

    di m ’in açtığı çığıra b ütün g ücü ile ka tılsay dı ve

    onu sürdürseydi divan edebiyatının sonu bambaş

    ka o labilir di. Ne var k i yer lileşme ak ımı g üçsüz şa

    irl er in elinde s oluğunu yitir erek soys uzlaşmışve

    çök üşü önley ememiştir.

    Di v an Şair inin Felsefesi

    Or ta k ve değişmez ka ynak lar a ba ğlı ola n ve o r

    tak ma lze mey i işley en div an şairler inin, dünya g ö

    rüşler i de ortak tır. Bu ba k ımdan f ilan div an şair i

    nin felsefesi y ahut fa lan diva n şair inin dünya g örü

    şünden söz a çma k doğru değildir . Heps i y üzyılla rca ay nı f ikir ler i de ğişik bir biç imd e söylemişler dir.

    Şairin k işil iğini ve büy ük lüğünü bu s öyley işdeği

    şik liği ve g üzell iği sağlar . Sözgelişi XIII. y üzy ıl ortalarında A na do lu’da div an şiir i başladığı sıra lar da

     A hmed Fak ih (bi rçok ye rler de yanlışolarak mes

    nevi diye anılan) Çarh- nâme  adlı ka side şek linde ki

    manzumesinde hayat ve dünya üzerine birtakım

    görüşleri ve f ikir ler i basit bir söyley işle sırala mış

    tır. A şağıya a ldığımız f ik ir v e görüşle r A hmed Fa-

    k ih’en önce Ir an edebiy atında y üzy ıllar ca işlendiği

    gibi, onda n sonra da altı y üzy ıl T ürk div an şiir in

    de tekr ar edilmiştir. F uzûlî’nin, Bâk î’nin, Nâbî’nin

    vb. daha ak ıcı ve daha g üzel bir duyuşla s öyle dik

    leri de b unl arda n başka bir şey değildir:

    “Sana her bir i inci, merc an g ibi birk aç öğüt ve

    rey im: Şeytan senin îmânına k asd ediyor ; g ünâhı

    na tövbe et; a kl ını başına topla; y ol uzak tır; g özü

    nü aç, gaflet içinde yatma. Kervan göçmek üzere

    dir; yol erenleri göçüp yola girdi, göç davulu çalı

     yor. Sen hâlâ nas ıl gaf let içinde yatar sın? Ecel er iş

    meden önce uyan! Çevrene bak, halini anla, hazır

    lık yap. Ahirette ad istersen dünyada hak yoluna

    ek mek y edir. N içi n bu düny ay a s ımsıkı yapışırsın?

    Felek seni ondan koparacak, yemek için niçin hâ

    lâ çabalayıp duruyo rs un? Bak , yiye yiye a ğzındak i

    dişler d ök ülm üş. Mezar a g ir ince beş- on ar şın bezle yahut çıplak yatacaksın. Hâlâ niçin dünyanın

    zevk ine mağrur sun? Neş’eyle g ülere k geziy ors un.

    Ka der yay ı ecel ok lar ını atıyor. O ok sana da erişe

    cek, onun yarasına kimse dayanamaz. Bu dünya

    dan vefa umma ; onunla sözleşme. S en habers izsin.Bu düny a s eni aldatır, s özümü işit, öğüdüm ü tut,

    ak lını başına topla. K ıyamet y ak ındır. Y ar adan seni görüyor. Hava ve hevesine uyma, arzularından

    vazgeç. Benlik a tının ağzına ge m vur. B u düny a vefasızdır. Bunu böylece bil. O seni göçürmeden önce sen ondan göç; bu dünya halkı böyle kalmaz;

    dünya mamur olmaz. Bu göklerle bu yerler yıkıla

    cak, hepsi v ira n olacak. G ün gelecek dağlar y er in

    den ko pacak; dağve ova düm düz olacak. Şunu bil

    ki kıyame t k opunca insa nlar ke lebek g ibi dağıla

    cak. B ütün yara tılmışlar ölecek, y alnız o, tek vemer hamet li Ta nrı kalacak. Y arın mahşer de insa n

    lar toplanacak, kimi kaygulu, kimi sevinçli. Yap

    tıklarından sana soru sorulacak. Her yanın titre

    meye başlayaca k. Y azıcı mele kle r ne ya parsan du r

    ma dan y azıp defter ederler. Mahşer g ünü terazi

    kurulacak . Y aptığın iyiliklerle kötülükl er i orada

    tartacaklar. Eğer iy ilik le r in ağır basarsa ne âlâ; pa r

    lak ay gibi y üzün ak olur. K ötülükle rin ağır basar

    sa gideceğin yer cehennemdir. Bil k i y olun S ırat

    k öprüsüne uğray acak. Sırat kıld an ince k ılıçtan

    keskindir. Yarın oradan geçeceksin. Yol odur.Onun için ey kardeşsakın yoldan çıkma. Ey Tan

    rı! B izi ko rk tuğumuzda n kur ta r ... Yar ın orada bi

    ze cemalini göster!

    “Gel şimdi Res ûl’ün s ünnetine uy! Bu düny anın

    zevk ine mağrur olma. Hayv an g ibi nefsini besle

    me. Dünya seni bir a n g üldürürs e bir kez ağlatır.

    Bu dünya sana bâkî kalmaz, Suriye ve Horasan se

    nin m ülkün olsa bile. Dünyadan vefâ umma , o nunvefâsı yoktur. Zalim felek halka acımaz; aman ver

    mez, insanı buradan sürer. Ne yoksulu esirger, ne

    de zengini. Ne ak sakallıyı bırakır, ne de delikan

    lıyı. Ey a kıllı kişi! Nice ma sumla rın ve bâdan k ırıldığını gözler inle g ördün. S ultanlar bile e celin eli n

    de zebûndur. Ecel birdenbire sana er işmeden sen

    k end ine gel, ak lını başına topla. Ecel k adehini n şara bını içince büt ün do st lar ından ayr ı düşecek sin.

    Mezarda yapayalnız yatacaksın. Onun için bu

    dünyada şimdid en haz ırl ığını gör k i T anrı sana

     y ar dımc ı ols un. Gece g ündüz Ha k için ibadet et.

    ibadet gizli bir hazinedir. Gökten kaza ve kader

    erişince ölümü kimse durdur ama z. Gelecek olan

    gelir, çare yoktur . İstersen sen yaşye rine k an ağla.

    Bu dünya da belay a sabr et. T anr ının sev diği kulbeladan kurtulmaz. Ölüm bir kapıdır. Oradan sul

    tanla çoba n beraber g eçer. Y ar adılmışlar bu şerbet

    ten içecektir. K üçük büy ük o işte birdir. Bu, ilacı

    olmayan bir derttir. Bukrat ve Lokman buna çarebulamadılar. Hz. Muhammed dünya için zindan

    demiştir. Zinda n halk ı rahat olur mu? Ya zık k i kuş

    kafesten uçacak, vücutlar çürüyecektir. Mezar

    içinde y atacağız, üze rim izde n ne kada r za man ge-

    DİV A N ŞİİRİ•1 21

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    11/22

    çip gidecek. Bundan Peygamber de, evliya da kur

    tulma dı. Hepsi ölüm şerbetini içerek c an v erdi.

    Onlar böyle olduktan sonra bizim için ecelden

    kaçmaya imkân yoktur. Ey Tanrım! Son nefesimiz

    de imandan ayırma! Ne yapalım, madem ki dün

     y anın işi bu dur ! T a ht ını r üzg âr ın ta şıdığı S üle y

    man Peygamber, elindeki asası ejderha olan Mûsâ

    Pe yg amber de ölüm e uğra dılar. Ha ni Y ak ûb, İsmail, Dâvûd Peygamberler? Ya güzeller güzeli Yusuf?

     Ya E bûbe k ir , Öm e r ? Ha ni A li? Hani K ur ’ân ’ı t opl a

     y an Os man? He ps i bu şerbet te n tattı. Şim di nöb et

    bize geldi. Hz. Muhammed ki cihanın övüncü idi,

    Iiakk’ın dosıu, sevgilisi idi; Miraç’da göklerde do

    laşmıştı, ale m o nu n için y ar atıl mıştı. B u dün y a o na

    kalm ay ınca sana kalacak değil! H ay di hazırlan!

    öl üm haktır; elbette öleceksin. Bu kibir sana nere

    den g eliyor; büyükle re ve halka karşı tev azu göster

    ki öbür düny ada ağlay ıp inlem ey es in!...”

    Div a n  Şairinin Düny as ı

     A hm e d F ak ih'in Çarh- nâme'sinde div an şiir inin

    bir yanını özetlenmişolarak buluyoruz. Aynı gö

    rüşle r ile div an şa ir in in s evgili, aşk, güze lli k, sada

    kat , ve fâsızlık, şaıa p,  v b. gibi k onul ar da or taklaşa

    söylediklerinin örneklerini rasgele göz gezdirece

    ğimiz birkaç g azelden toplay abiliriz. A na dol u’da

    div an şiirinin en eski tems ilciler inden A hm e dî’nin,

    da ha s onra Dât'nin v e bu çığırın en büy ük şairi Fu-

    zûlf ’nin tipik birka ç gazeli bize şu bilgiler i ver iyor:Div an şairi o ld um olas ı âşıktır . Bu aşk , o n ul

    maz bir derttir. Ama, o bu dertten memnundur.

    Bu derdin dermanı da bu derdin kendisidir. Onun

    için hekim boşyere ilaç vermeye kalkmasın.”

    “Divan şairinin sevgilisi ay gibi y uvar lak y üzlü bir

    güzeldir. O hem ay dır, hem de güneş. Boy u T ûbâ

    ağacı veya şimşâd y ahut mızra k g ibi u zun ve düz dür .

     Y ürür ken ser vi g ibi sa lınır . Sa çla n s ünb ül, y an ak la n

    lale yahut g ül, gözleri nergis, kaşlan yay , k irpikle ri

    ok , dişlen inci, çene çuk ur u kuy udur. Beli k ıldan i n

    cedir. Se vg ilinin dudağı ölmezlik suyu (Âb- ı Hayat)

    ve rir , aya ğının toz u aşıkın gözüne s ünne dir . A şıkın

    gözyaşı Nil ve Fırat gibi akar. Çünk ü beladan k urt ul

    maz. Rakib bir yandan, merhametsiz sevgili bir yandan."

    “G ül mev simi g eldi, laleler açıldı. S evg ili ile şarap

    içmek zamanı. A ltın kade hle k ırmızı şarap içme k hoş

    olur; hele onu ela gözlü güzeller sunarsa. Bülbül her

    gece benim gibi inler. Acaba onun da mı derdi var?”

    “Z ülf ün c anım ı almaya ka stetmiş; g özlerin yet

    me di mi? Se nin güze lliğinin anlatılması bin kitaba

    s ığma z. ”

    “K ade rin önüne g eçilmez, y azılan bozulmaz. İn

    san isteyerek sevgilisini ve yurdunu bırakıp gider

    mi? A ma ne çare kader böyle imiş.”

    “Gurbete çıkan bela görür. Gurbette âb-ı hayat

    bile ze hir o lur. V atan toprağı insa nın gözünün sürmesidir. Eyyûb’un çektikleri Yakûb’un ıztırabı hep

    gurbet belasıdır.”

    “Bahar g eldi, gel ey servi boylu güzel! Senin y ü

    zün bizim için Nevrûz ve ilkbahar yerine geçer.

    Se nin y üzünd e k i menekşe g ibi ince tüyler daima

     y emy eşil ve ta ze dir . O n un iç in çime nl er sar arsa da

    zar arı y ok . S onba har y eşil ya prağı sarıya, kızıla bo

     y adı. Ey kar a ka şlı! Se n de e li me nef is kadehi sun.

    O ka deh ki g üneşgibi ışıklar ı g önülle r saray ını sa

    fa ve nurla doldurur.”

    “İki y üz lül üğü unut! Riyây ı bırak ! Öm r ünü

    zevkle geçir; çünkü ne ömür bâkî kalır, ne de dün

     ya. N a m us şişes ini yere v ur , kır . Â şık ol an kişiy e

    ne na m us , ne de uta nma ger ekir. B eni âşık diye

    halka gammazlayan, sevgilinin saçının zincirine

    nice a k ılla r esir olm uştur . Ben de zaten çılg ınım.

    O na tut uls am şaşılır mı? O nu n g üzel yüzüne bak-

    tımsa ne olur? Âşık bülbül de g ül bahçesine hay

    ran değil m i? “Utanması y ok tur ” diye beni ay ıplı

     y or s un. Â şık ım , aşk şar abın da n iç ti m. Elbette a k

    lım ba şım da değil. Şehirde se n be ni dil e d üşür

    m üşs ün, u m ur um da de ğil.

    “Sevgilinin saçı bir tuzaktır. Gamzesi kan içer, y ay g ib i kaşla rı can alır. Ey se v g ili ! Niç in ba na bu

    kadar cefa ediyorsun? Arada bir de hatıranı al. Be

    raber g ül bahçes ine g idelim, şarap içelim, g ül dev

    ridir. E line ka dehi al; ömr ün ancak şarapla tamam

    olur. Şara psız hayat m uts uzdur . Öm r ün g ülü şa

    rap, b ül bü lü de r ebabdır. Sev gili ile lale re nkli şa

    rap iç. Bu öm r ü boşuna ge çirme, yele ver me (ber-

    bad etme), onun bekâsı azdır. Gece gündüz, yaz

    kışsevgili i le ol, çünkü onun zevki geceyi gündüz

    eder , kışı da y az .”

    “Ey sevgili, bin cefâ kılsan bile gönül vefâdanvazg eçmez. A ma ne olur, bir kere de acıyıp ona ve-

    fâ etsen! G önl üm ü benden alıncaya kadar binlerce

    vaadde bulunm uştun. Ne olur bu vaadlerin birini

    tutsan! G önül belki safa bulur um diye seni sevdi.

    Ona hep keder venyorsun. Ne olur bir kere de sa-

    fâ vers en! Duda ğın ölme zlik suy udur. Her derde

    dermandır. Ne olur ben hastaya da bir gün ilaç

    versen! Gamzen benim canıma binlerce ok atar.

    122 •OSMANLI DİVAN ŞİİRİ ÜZERİNE METİNLER

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    12/22

    Ne olur, ey Hatâ gözlü binde bir de yanılsan (hataetsen). Güzel yüzünün hasretiyle gözüme kanlı yaş

    doluy or; ne olur ay ağının toz unu g özüme sürme

     yapsan! Sev g ilinin eşiğini bir gece k endime yastık

    ede bils em ba şım göğe er erdi. G er çek aşık olan k i

    şiye aşk ate şinden bir nişan lazımdır . Â şığın bağrı

     y anık , g özlerinin yaşı kanlıdır . Sevg ilis ine ka vuş

    ma k istey en kişi canından vazg eçmelidir . Sevg iliyiisteyen ıstırabına dayanmalı, gül bahçesini isteyen

    dikenine katlanmalı. Tapılan bir put kadar güzel

    olan sevg ili bir m um gibidir. Ona erişmek için per-

    vâne gibi yanmayı göze almalı. Senin yüzün göre

    ne hûrîleri n yüzü laz ım değil. S enin kapınd a yer

    bulanın cennet bahçesine ihtiyacı yok.”

    “Ey sabah rüzgârı! Selâmımı sevgiliye götür.

    Eğer o nun k ara s açlar ının aras ından geçersen (ka

    ranlıklar ülkesinden geçilerek gidilen) âb-ı hayat

    çeşmesine be nim sus uz ol duğum u duy ur. Ey sa

    bah yeli! Mademk i ibibik ( hüdhüd) gibi Sebâ’nmhabercisisin ben karıncanın sözünü Süleyman’a

    (sevgiliy e) g ötür. Bu zâif in hal ini o şâha anlat, bu

     y ok sul’un fak ir liğini sultan’a arzet. Şaşkınlığımı

     y üzü g ül bahçesi g ibi güzel olan sevg iliy e arzet.

    Hay ra nlığımı o saçı güzel k ok uluy a bil dir. Papağa

    nın hik âyes ini şeker ülkes ine s öyle . B ülbül ün şika

     yetini g ül bahçesine anlat. Bu zerr enin habe rini

    güneşe tasvir et. B u da ml an ın ya lv ar ışını oky anusa

    arz et.”“Ay rıl ık ateşiyle ca nım ve y üreğim y andı, ey he

    k im derd imi der mana anlat. Bağlılığımı padişahı

    ma söyle, özlemimi hakanıma duyur.”“Sevg ili, çılg ın aşıklar ını saçının zenciri ile bağ

    ladı. Â şığın ciğeri y anıktır . Her âh dey işte y anan

    ciğer inden çıkan âh dumanı g öklere yüks elir. Bu

    kara duman yollan kaplar, karartır. Sevgilinin mahallesindeki k öpeğin y emek çanağı ben im için

    Kevs er şar abından, Ce m’in ka dehind en daha iy i

    dir.”

    “Ey put gibi güzel sevgili! Seni gönülden seve

    rim , bu sözüme T anrı tanıktır. Seninle sözleştik;

    sak ın bu ahdi bozma. Hani bir likte ge çirdiğimiz o

    safâlı demler ! Se nin o şeker duda kl ar ından de rdime devâ umarım. Beni bu dert içinde bırakma.

    Her nefeste sana pek çok duâlar ederim. Ne olur,

    bu dua hakkı için onun bir sözünü kabul et.”

    “Sev g ilimin y üzü her sabah güneşgibi d oğduk

    ça, sabah şara bının içinde parlar. Cömer tlik le ün

    salan Hâte m g els in de cömert liği se nden öğrensin.

    Bu dünyada rahat, öbür dünyada cennet ancaksevgiliye kav uşmakla mümk ündür. Sedef gibi ağ

    zını, inc i gibi dişler ini hayal e ttikçe g özler im inci

    g ibi yaşdöker . A y rıl ık ateşi ciğer imi ya kt ı, kan ımı

    kaynattı. Bu hicranın, bu firkatin sonu vuslat olsun. A lla h bir g ün seni bana ka vuşturs un. Sevg ili

     ye kav uşunca bir nefes bi n cana değer. Ons uz ha

     yat yok tur . G önl ümd e senin f ik rin, dilimd e senin

    zikrin, kazansam da kaybetsem de muradım sen-

    sin.”“Senin tatlı duda k la rının şara bını ki m içse Hızır

    gibi ölüms üzlüğe ka vuşur. Ey sâkî! Hay at suyu

    ola n şu şarabı getir ; ak lı ar ttıran, cana fe ra hlık v e

    ren, v ücuda ca n olan bu şarabı genç içse olg unla

    şır, ihtiy ar içse g önlü gençleşir, delik anl ı olur. Be

    nim s özümü Me cnûna açın ki cihanda aşk için ye

    ni bir destan yazılsın. Acaba sevgili neden bizi bıra kıp g itti? O güzel ni çin âşığını terk etti? Sev gil i

    ile ber aberk en k adr ini bilm edi n? Şimdi ağlay ıp in-

    lesen yeridir. Yazık bütün bir ömür âh ve vâhla

    geçti. Fe leğin verdiği ni ’mete şükr et medin. Dev rân

    onun için bize bunu etti.”

    “Ha ni se ninle başbaşa g eçir diğimiz safâlı gece

    ler? Acaba rüya mıydı, yoksa bir hayal mi? Hanibeni bu hale koyan insafsız gözler? Bu belaları ba

    şıma g etir en hep on un saçı ve beni imiş. Dedile r:

    Onu sev, onu sevmek bu memlekette adettir. Bin

    kere s ınadım; y ala nmış, i mk ans ızmış. O nu n şeker

    dudağından haber a lmadmsa bana sor o nun ze vk i

    ni. O ne hoşiçki imiş.”“A y rılık acısını çekmeden ka v uşmanın (v usla

    tın) ka dr im bilme dim. A y rılığın kar anlığı birç ok

    belirs iz işi aydınlattı. O ay yüzl ü sevg ili gamzes inin kılıcını çekti. Ey gönül gafil olma! Bugün sana

    ölmek bana da yas tutmak var. Canım çıksa bile

    aşk y olun dan çıkma m. Meza rımı aşk e hlinin geçti

    ği yerde ya pın. Se nin için ca nını vermey en ölümsüzlüğe ka vuşamaz . S ana kur ban olana ebedi z in

    de denir. A şk herk esi, se nin g üzell iğinin m umuna

    pervâne yaptı. Sen dünyanın canısın. Her lahza

    bin can senin için canını fedaya hazırdır. Ey vefa

    sız güzel! Cefây ı âdet edinmişsin. Sana vefâsız olma demek c ef âdır. İşin g ücün he p naz, işvedir . Ca

    nını sev enler seni ta nımas ın daha iyi. Keşke benkırık gönüllünün bin canı olsaydı da her biri ile sa

    na bir kere fedâ olsa ydım. Sana âşık ve müpte lâ o l

    ma mı ay ıplayanla r zanneder ler ki sana âşık olup

    olmamak insanın elindedir. Gözlerimden akan

    ka nlı yaşlara her zam an g ülen, me rhame tsi z sevg i

    li mi g örünce ha lime ağlamaya başladı.”“Mu m g ibi baştan aşağı yanar ım. Sev g ilinin yan

    bak ışı canlar alır. O nu n v is âline erme k iç in varl ığı-

    DİV A N ŞİİRİ•1 23

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    13/22

    nı g iderme k lazım. K uru sofuya bak ma , şarap iç,

    ama kimsey e dil uza tm a. İkiy üzlüye g öre şar ap ha

    ram ama ik iy üzlülük mübah. A ğaçla rın a ltınd a şa

    rap iç, sarhoşun s özün ü tut, g ül mev s imid ir ; töv

    beyi bırak. Suçun çoksa ne çıkar? Bir tövbeyle ba

    ğışlan ır. T anr ı ay ıpla rı ör tüc üdür . İk iy üz lü sof u

     y aşaman ın ta dın ı çık arama z. S enin d a ğın ık saçını

    görünce di l im tutulur. Sana baktıkça gözlerimdenkan saçılır. K irpikle rinin ok unu g örünce bağrım

    de lin ir . Şimşad a ğac ının g üze ll iğind e n s öz ede n

    senin salman servi boy unu görünce uta nm ad ı mı?"

    "A şka heves eden ço k k imse g ör düm ki senin

    inley en aşığını g örünc e bu hev esl en va zg eçt i. Ce

    he nne m ateşini ink ar e den k âfir bile se nin ay rılığı

    nın ateşini g örünce imâna gelir; g ülen g onc anın

    ince liğinde n söz aça n, se nin inci saç an a ğzın ı g ö

    rünce utanmaz mı?”

    “Sen gönlünün halini söylemesen bile ne çıkar?

    Senin yırtılmışyakanı gören herkes bunu anlar.”

    “Âh e ttiğim s en in serv i boy un, ka n ağla dığım

    s en in g ülen g onc a ağzın için dir . Şa şk ınl ığım s enin

    misk k ok ulu saçın yüzünde n, k ar ar s ızlığım dağı

    nık (perişan) saçın y üzûnden dir. V ücu du m un has

    ta olması nergis gibi bay gın g özler inin v er diği ısiı-

    rabdan, ciğer imin ka nlı olması inci saçan y ak ut ağ

    zından dolayı. K avuşma günü v ücud um u m um g i

    bi yaktım. Bil kı bu hazırlık ayrılık gecen içindir.”

    I y g ön ül ! O g a mz ey e ca nını v er. Ç ün k ü bunc a

    za ma ndır canla başla seni be sle diğim o nu n için

    dir."

    "Va iz dün bize cehe nnemi anlattı. O tasvir senin (Y akûb Pey ga mber in ıstırap çektiği kulübe si

    ne benzeyen B eytü'l- ahzân) evini anlat ır. G önül

    k uşunu n y uvası s enin dağınık s ağlar ında dır. Ey

    peri nerde olsan g önlüm senin ya nındadır . A şk

    derdinden memnunum. Ey hekim! Beni tedavi et

    mekten vazgeç ilaç verme; çünkü beni iyi etmek

    için vereceğin ilaç beni öldüre cek ola n bir ze hird i r .”

    Sebk-i Hindi

    (Hinci Üslûbu)

    Div an şiirinin g elişiminde Sebk- i H in di dönem i

    üzerinde çok az dur ulm uştur . He nüz ay dınlığa ka

    vuşmamışbu üslûp üzer inde ayrıca dur ma y ı uygun bulduk.

    Iran edebiyatında klasik dönem kapandıktan

    sonra Hindistan’da Baburlu Hind- T ürk hük üm

    dar lar ının saray larında Farsça yaz an Hind, Iran ve

     ya T ür k as ıll ı k im i şair le r y e ni bi r şiir üsl ûbu geliş

    tir mişler dir. Sebk- i Hi nd î ya ni H ind tarzı, Hind

    üs lûbu adı ve rile n bu y eni anl ay ışla şiir yazanlar

    dan öze llik le, Sâib, Feyzî, Ör fî , Şevket ve Muhte

    şem, X V II. y üzyıl Os ma nlı T ürk şairlerinden Nefi,

    Nâil î, Ne şâtî, Nâbî, v b.'ni, X V III. y üzy ılda da Şeyh

    G âli b’i et kil em iştir . B unda n do la y ı bu T ürk şairlerinin dah a önce ki şairler den far kını anlamak için

    Sebk- i 1l in dî ’nin ne o ld uğun u bi lm e k gerekir. İran

    edebiyat tarihçileri son zamanlara kadar Sebk-i

    H in df y i Fars şiirinin s oy suzla şmas ı olarak gör

    m üşle r v e k üçüms e mişle r dir . Y en i ar aştırıcılar bu

    üsl ûbu da ha olu mlu bir açıd an görmeye başlamış

    lardır.

    Bu konu dogu ve batı bilginleri arasında çok

    tar tışılmış ol duğun da n ar aştırm ala rın so nucunu

    burada biraz genişolarak vermeyi yararlı bulduk.

     A şağıda k i özett e Şiblî N u’m a n i, Prof. Reşid Yase-

    mi, J. R. Ry pka ve özellik le Prof. A. Bausani ve

    Prof. A ziz A hma d’in incele mele rini izledik.

    Sebk- i H indî, Fars ede biya tında XVI. yüzyıldan

     X V III . y üzy ıla (Ör f î’den B îd il ’e) ka dar Hindis

    ta n’da g el işen ço k k ar ma şık ve z ih n î bir şiir tarzı

    na verilen isimdir.

    Başka b ir g örüşe g öre H in di s ta n’da yaz ılan Fars

    şiirine bir bütün olarak bu is mi vermek m ümk ün

    dür. Bu terimin klasik tarifi için en eski ve mühim

    kay nak: Şibli N u’mân î’nin Şi’r ül- Acem  (1920-23)

    adlı eseridir. Aslı Orduca olan bu eser sonra Fars

    ça’ya çev ri lmi ştir .O na göre (III. 28 ) ilk defa V âlih Dagıstanî adlı

     y az ar b u te r im i k ul la nm ış, Sebk - i H in dî ’nin Şîrâz-

    lı Baba F ig âni etkisi altın da X V I. y üzyılda Şîrâzlı

    S âib ile ba şla dığım s öy le miştir . O r duc a’nın ünl ü

    şairi G âli b de b u tar ifi k a bul e tm iştir . Şiblî Nu’mâ-

    nî es er inin üçün cü c ildini bu tarife göre yazmıştır.

    Bu bahs i F ig ânî ile başlat ıp K e lîm ile bitir miştir.

    E. G. Brovvne, Iran edebiyatı tarihinde bu konu

    da bu şairle r hak kında Şiblî N u'm ân îni n fikirleri

    ni te kr ar lamıştır. J. Ry p̂ka, aslı Ç ek çe ola n son za

    ma nla rd a A lm an ca ’ya ve İng iliz ce ’ye çevrilen İranede biy atı ta rih inde bu k on uy a k ısac a değinmiştir.

    H ind üsl ûbu üzerinde e n ön e m li araştırmaları

     y ap an O r d u ede biy atının b üy ük uz m a nı A. Bausa-ni’dir.

    Pakis tanlI bilgin Prof. A. A hm a d de Sebk- i Hin

    dî üz e r ind e ayr ıca çal ışmıştır .

    J. Rypka’ya göre, çok tabiî olan eski üstadlann

    eserleri y anında Sebk- i H in dî İra n da itibar görme

    124 •OSMANLI DİVAN ŞİİRİ ÜZERİNE METİNLER

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    14/22

    miştir, y oz la şmışbi r şiir say ılmıştır . A şırı süs v e ta

    sannu’ Herat ok ulunun mirasıdır. Sebk- i Hindi bumir as ı alar ak g enişletmiş, barok bir sanata do ğru

    geliştirmiştir . B u üslûpta, mısrala r f ik ir ve anlatım

    bakımından tam bir bilmecedir; bunlar âdeta an

    cak falcılık ve usturlâp yardımıyla çözülebilir izle

    nim ini verir. Maz munlar o kadar incelmiştir k i

    duy g u ka pısı kapa nmıştır.İfade edile n sofiy âne f ikirle r bas mak alıp sözler

    den ve müteârifelerden ibârettir. Çevre, günlük

    hayat ihm al e dilmiş, hatta büs bütün yok say ılmış

    tır. Öte yandan atasözleri, deyimler, tekerlemeye

    benzer halk sözleri Sebk-i Hindî’de çok kullanıl

    mıştır . İlk mısrada ileri sürüle n bir düşünce y ahut

    hayalin ikinci mısrada tekrar anılması da bu üslû

    bu n te kniğidir . “Mürâat- ı nazîr”,  “hüsn- ü ta’lîl”  sanatla rı çok kullanılmıştır. Div an şiiri g ibi dar, kli-

    şere ba ğlı bir şiir te kniğinde or ij inal olma çabas ı

    çok ker e gar abet ve zev ksiz likler e y ol açmıştır. B ütün bu özel lik ler e ra ğmen Örfîi , Feyzî, Muhteşem

    vb. g ibi şairler g üzel şiir ler de ya zmışlardır. G ör ül

    düğü g ibi J. Ry pka ’nın h ük m ü pek olumlu de ğil

    dir.

    Babur’dan önce Hindistan’da hüküm süren Lû-

    dî (Lodî) sülalesinden Sikandar Lodî zamanında

    (1489- 1571 ) Fars dili, birçok Hin d lehçelerinin

     yer ine dev let ve y önetim dili ola ra k k ab ul edildi.Bu şekilde H indli le r ar asında Farsça’nın k ullanıl

    ması yayıldı; öte yandan Hintçe’den birçok deyim

    ve anla tım şekille ri Farsça’ya g irdi. B u dur umun

    Sebk- i H ind î’ye etk i derecesi tart ışılmakla birlik tegenel olar ak H ind is ta n’dak i Fars ça’yı yer lile ştirdiği

    kabul edilir.

    1526’da Bâbur Hindistan’ı fethetti. Çevresiyle

    birlik te H indis ta n’da Nev âî ge leneğini sürdüre nbir Do ğu T ürk çes i şiiri ile Her at ok ulu geleneğine

    bağlı bir Fars şiiri g etirdi: H ümây ûn (15 30- 15 56 )

    ve Ekber (1 556 - 16 05) z amanla rında Câmî’nin şi

    irleri Hind is ta n’dak i Fars şiirini ço k etk iledi. B u

    bakımdan, Herat Okulu’nun Sebk-i Hindî üzerin

    deki etkisi, Bertels ve Mirzoev’in ileri sürdükleri

    derecede olması bile büsbütün ihmal edilemez.Ek ber za man ında Şîrâzlı Örfî, Baba Fig ânî’nin

    üsl ûbunu Hind- Fars şiirine sok tu. Fe yzî ise Hind-

    Fars şiir inin başka bir gelene ğini tems il eder.

    Bu her ik i a kım da çok z ihnî, k arma şık, s üslü ve

    anlaşılması güç bi r şiir yar atmıştır. Bu şairler şiiri

    “zor bi r s anat” haline ge tirmek is temişler dir. Bu ikiakım birlikte XVI. ve XVII. yüzyıllardaki Sebk-i

    Hi nd î’yi mey dana getirmiştir.

    Prof. Aziz Ahmad, Islamic Culture in an Indian Environment  adl ı değerl i eser inde bu ko nuy u tar ihçerçevesi içinde ele alıyor. Görüşler i çok il g i çek i

    cidir: Müslüman Hindistan’ın yönetici seçkinlerini

    teşkil eden Orta Asya T ürkle ri k ültür ve idare dili

    olarak Farsça’yı kullanıyorlardı. (Hindistan’a yer

    leşen Or ta A sya T ürk ler i ik inci kuşak ta T ürk çe’yi

    unutma y a başlıyor lar dı.)Sultan Mahmud ve Sultan Mes’ûd zamanlarında

    Gazne’de Farsçamn yanında Arapça da kullanılı

     y or du. Fakat Ga zne niler’in ik inci derecede baş

    ke nti olan ve K üçük Gazne adı verilen L âhor’da

    Farsça hâk imdi. Sultan Mes’ûd ’un s aray ına bağlı

    fakat L âhor’da ot uran şairler v ardı. B unlar ın en

    meşhuru Mes’ûd Sa’d Se lman (1046 - 11 21 ) idi.

    Gazneliler’den sonra Gorlular (1186) geldi.

    Der ke n Moğol is tilâsı başladı. Bu, H indis ta n’dak i

    İran edebiyatı içi n ol duk ça mües sir o ldu. Moğol-

    lar’m Mâverâünnehr’e ve Horasan’a saldırısı üzerine oradan kaçan aydınlar Hindistan’a geldi. Lâhor

    Moğol ak ml an na açık olduğu için başka k ültür

    merkezle ri k uruldu: Del hi S ultanlığı’m n g arnizon

    şehirleri S iya lkot vb. b ir de Multan. Fars dil i ve

    edebiy atı Delhi S ulta nlığı’nda iyice yer leşti.

    Muhamme d bin T uğluk za manında Hind- lran

    şiirine Or ta- As ya’dan g elen ak ım yeni ve fa rk lı bir

    mo da getirdi. Şair Ubey d’in şüphec i akılcılığı ve

    Bedr- i Ça h’m bile bile y aptığı ibha m, şiir i bir tür“çapraz bulm ac a” haline ge tirmiştir. Bu yeni ak ım

    Emîr Husrev’in dehasını daha yeni tanımışolan

    Hind- lr an şiir ini altüst etti. Bu hareket, şiiri bir azkısır laştırdı.

    Bâbur Hind- lr an şiir inde y eni bir çığır açtı.

    On unla birl ikt e Ort a As ya’dan birk aç şair de geldi.

    Herat’da gel iştir ilmişolan T ürk şiiri, bir kuşak bo y unca De lhi Saray ı’nda da Farsça ile rekabete g ir

    di. Bâbur ve Bayram Han Türkçe yazdılar. Vâkıa,

    Hümâyûn’un kendisi Farsça yazdı. Fakat sarayın

    da (tıpk ı K an ûnî’nin sar ay ında old uğu g ibi) hem

    Farsça, hem de T ürkçe y azılıy ordu. Hind- T ürk sa

    raylarında Farsça yavaşyavaşTürkçe’nin yerini al

    dı ve büsbütün hâkim duruma geçti. Bunun sebepler i ar asında H ümây ûn’un İran s ey ahatinden

    sonra Hindistan’a birçok Iranlı aydının göçmesi ve

    Türk edebiyatının Orta Asya’da da eski gücünü yi

    tirmesi sayılabilir. Babur hatıralarını Türkçe yazdı

    ğı halde , tor ununun oğlu C ihang ir Farsça yazdı.

    T ürlü saiklerle (özellikle taassup y üzünde n) Safe-

    vîler dev rinde Fars edebiyatı İra n’da dur ak ladı,hatta geriledi. Herat okulunun devamı sayılması

    DİV A N ŞİİRİ•1 25

  • 8/18/2019 Divan Şiiri.pdf

    15/22

    ger eken CâmI, H âtifi ve H ilâli gibi Hor as an şairle

    rini çıkarırs ak, Safevf ler dev rinde İran da büy ük

    bir şair adına ra st lama y ız. Safev î şahl an k en dile r i

    ne kaside yazılmasını yasakladılar. Bu yüzden dini

    edebiyat, özellikle ima ml ar için yazılan din i şiirler

    gelişti .Birçok istidatlar İra n’dan ayr ılarak H ind- T urk

    sar ay larına gittile r. Bu arada Örf î, Şfr âzlı Baba Fi-g ânt’nin şiir ge le neğini ve üsl ubu nu H ind is ta n’a

    ge tirdi. Bunu Isfahanlı T ürk asıllı Sâib (ölm.

    155 9), T alih A müt î (ölm. 16 46), K udsî, Meşhedt,

    K elfm gibi şairler izle di.

     X V II. y üzy ılda n s onr a Hi nd- ls la m t o plum unun

    ger ilemesi Hind- Iran şiirine de y ansıdı.

    Sebk- i I lindt dey imi genel olarak bir bölge yi de

    ğil, XV I. ve X V II. yüzy ıllar da Hindis ta n’da yazılan

    belir li bir anla tım ve e da içinde k i Far sça şiir için

    kulla nılır. Bu üs lûbu n Şîrâzlı Baba Fig âni (ölm.

    15 19 ) tar af ından başlat ıldığı ka bul edili r. (F ig âni,

     A k k o y un lıı hük üm d a r ı S ul ta n Y âk ûb ’un T eb

    r iz’dek i sa ra y ında y aşamıştı.)

    Tâcik bilgini A. M. Mirzoev ile Rus bilgini E. E.

    Bertels’e göre ise, Sebk- i H ind î adı v er ile n şiir üs-

    lübu, ilk defa Hüseyin Baykara’nın Herat sarayın

    dak i şairlerden, özell ikle Nevâr ve C âm f’den çık

    mışve bura dan H ind is ta n’a ge çmiştir.

     A. Ba usani ; Mi rzoev ve Bertels’in g ör üşün ü esas

    olarak kabul etmekle birlikte , Sebk- i Hi nd î’nin

    özel karakteri olarak görülen zihnilik ve lasan-

    n u ’un b ütün g ele nek se l İra n şiir inde v ar o ld uğun u

    söyleyer ek, bu üs lûbu n do ğuşunun sebepler i üzerinde de ğil, birço k ör nek le r inceley ere k, nite liği

    üzerinde duruyor.

     A s lında Mes ’ûd Sa'd S elnıân ve E m ir Hus rev

    Dihle v f’den başlay ar ak, H indis ta n’da Fars dili ile

     y azıla n şiir i bi r b üt ün ol ar ak ele a lm a k ger ek ir .

    K endine özgü kar akter i bulunan bir Hind- Fars şi

    iri var dır. Baba Fi g âni’den s onra ge lişen ve Sebk- i

    Hin di adı verilen XV I. ve XV II. y üzy ıllardaki ak ım,

    bu büt ünün içinde baz ı tesirler le g el işmişbir şiirdönemidir.

    Hind- Far s şiiri başlang ıçta Or ta A sy a (Ho ra s ânî)üs lûbu nu n et kis inde idi; bu şiirin “zihn ile şme s i”

    birdenbire CâmI yahut Figân! etkisi i le olmadı.

    T ürlü sebeplerle Or ta A sya ile İran'dan kaçar ak ya

    hut ke ndi isteğiyle H ind- T ürk s aray larına ge len şa-

    ir k r tabiat ve insanlarıyla Hindistan dak i çevreyi

     y ok say ar ak k end i iç le r ine g öm üldüle r ve es ki k ül

    türl er inin şiir es tetiğine ka palı kal ara k, şiiri büs bü

    tün zihnt- duyg usal bir matematik haline getirerek,

    hayalleri , mazmunlan, benzetmeleri , kılı kırk ya

    rar casına mat ema tik r aka mlar g ibi işlediler.

     X V I. y üzy ılın s onl ann a do ğr u H in d g ele ne ğin

    den ge len şiir ak ımı ile Fig ânî’ci ak ımın birincis ini

    Fe y zi, İk inc is ini Ör f î temsil e diy or du. İşte bu ik i

    ak ım birleşerek XV I. ve X V II. y üzy ıllardaki Sebk- ı

    Hindi adı verilen üslûbu meydana getirdi. Bu üs

    lûbu n özellik ler i, bilmecey i andıran ka rma şıkmazmun ve anlatımlar, hayal oyunları, güçlükle

    anl aşılır, be kl en me dik ve al ışılma mışbenzetme ler ,

    se nte tik bir şiir dili, kısaca şiiri b üs büt ün z ih nî bir

    çalışma ür ünü y apan bir tut um dur .

    H indis ta n’da Farsça ya zan şairler in bu tu tum u

    çevreden kaçışve kılı kırk yaran bir teknikle so

    nuçlanan bir türlü snobluk, garabet olarak vasıf

    la ndır ılmıştır .

    Batı Edebiyatlarında Biçimcil ik 

    Fikir ve anlamdan çok kelime sanatlarına,

    oy unlar ına ve ma zmunlara daya nan div an şiiri ve

    bu nu n aşırı bir biçim i olan Sebk- i H in dî başka

    ede biy atl ar da hiç ras tlanmay an bir şiir tipi de ğil

    dir. Batı Avrupa edebiyatlarında da kısa süreli ol

    makla birlikte , buna benzer ak ımlar g örülmüştür.

    M a zm un (İtaly anca concetto, İng il iz ce conceit)

    me ra kı Italy an şiirinde XV II. y üzy ılda kla sik �