115
T. C. DĠCLE ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ DOĞU DĠLLERĠ VE EDEBĠYATLARI ANABĠLĠM DALI FARS DĠLĠ VE EDEBĠYATI BĠLĠM DALI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ NÎMA YÛġĠC‟ĠN HAYATI, ġĠĠRĠ, EDEBÎ ġAHSĠYETĠ VE ETKĠLERĠ Hazırlayan Osman ASLANOĞLU DanıĢman Prof. Dr. Hulusi KILIÇ DĠYARBAKIR 2002

"Nima Yuşic'in hayatı, şiiri, Edebi şahsiyeti ve Etkileri" yüksek lisans tezi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Tezim 2002 Diyarbakır Dicle

Citation preview

T. C.

DĠCLE ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

DOĞU DĠLLERĠ VE EDEBĠYATLARI ANABĠLĠM DALI

FARS DĠLĠ VE EDEBĠYATI BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

NÎMA YÛġĠC‟ĠN HAYATI, ġĠĠRĠ,

EDEBÎ ġAHSĠYETĠ VE ETKĠLERĠ

Hazırlayan

Osman ASLANOĞLU

DanıĢman

Prof. Dr. Hulusi KILIÇ

DĠYARBAKIR

2002

2

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser

M. : Miladi

M.Ö. : Milattan Önce

Doğ. : Doğumu

öl. : ölümü

Ayrıca bkz : Ayrıca bakınız

C. : Cilt

s. : sayfa

bkz. :bakınız

3

ĠRAN EDEBĠYATINA GENEL BĠR BAKIġ

Îran halkının Ģiirle olan yakın ilgisi, herkes tarafından bilinmektedir. Îran‟ın yetiĢtirdiği

Ģairler sadece Îran‟la sınırlı kalmamıĢ Ġslam ve hatta Batı aleminde Ģöhret bulmuĢtur. Îran

edebiyatı tabii ki tarih boyunca değiĢen hakim devletlerce bazen iniĢler bazen de çıkıĢlar

yaĢamıĢtır. Tüm dönemleri detaylı bir Ģekilde anlatmaya gerek yoktur. Zira bu konular

edebiyat tarihçileri tarafından oldukça detaylı olarak ele alınmıĢtır. Burada kısaca değinmekle

yetineceğiz.

Bilindiği gibi, Îran edebiyatı‟nın ve özellikle Ģiiri‟nin geçirdiği devreler esas olarak 2

kısma ayrılmaktadır:

1-Ġslam Öncesi Îran Edebiyatı

Bu dönem aĢağıdaki devletlerden ibarettir1;

a. Medler2

b. Persler3

c. Akamenidler

d. Ġskender ve Sulûkiler

e. EĢkanîler4

f. Sasanîler

Eski Îran dili, Medler‟in kutsal kitabı Avesta‟nın dili idi. Avesta5 ise ahlakî ve dini

meseleler, milli destanlar ve duaları içermekteydi. Bu ilk dönemde, kitabeler halinde baĢlamıĢ

olan edebi çalıĢmalar, Akamenidler‟in M.Ö. 331 yılında yıkılıĢıyla bir kırılmaya uğradı. Bu

1 Atalay, Mehmet, Îran Edebiyat Târihi , Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1996, Erzurum,

1-46.

2 Tafazzulî, Ahmed, Târih-i Edebiyat-ı Îran PîĢ Ez Ġslam, ĠntiĢârât-ı Sohen, 1376, Tahran, s.15-19.

3 Aynı eser, s. 23-31.

4 Aynı eser, s. 74-79.

5 Aynı eser, s. 34-72.

4

devir bazılarınca iskender‟in Îran‟ın edebi eserlerini yok etmesinden dolayı böyle anılmıĢtır.

Bu dönem, Sasani‟lerin M. 226 yılında kurulmasına kadar sürer.

Sasanîler devrinde dil Pehlevîce idi. Bu dönemde, edebiyat tekrar canlandı. ġiirle

uğraĢılmaya yeniden baĢlandı, Ģiirde vezin ve kafiyeler kullanıldı. Hatta Ģiiri baĢlatan kiĢinin,

Sasanî PadiĢahı olduğu rivayetleri mevcuttur. O dönemde Hintçe‟den Pehlevîce‟ye bir çok

eserin çevrildiği de bilinmektedir6.

2-Ġslamî Dönem Îran Edebiyatı

Bu dönem aĢağıdaki devirleri kapsar7;

a. Tahirîler

b. Saffarîler

c. Samanîler

d. Gazneliler

e. Selçuklular

f. Moğollar

g. Tîmûrlar

h. Safevîler

i. Kaçarlar

j. MeĢrûtiyet ve Sonrası

Bunlara kısaca değinirsek;

a. Tahirîler (M. 821-873): Abbasi devleti içinde kurulan ilk müstakil hanedan

idi. Tahirîler döneminde hükümdarlar, Pehlevi kitaplarının yayılmasına engel olmaktaydı. Ve

tabii bu, Îran Edebiyatı için bir duraklamaya sebep oldu. Hanzala-i Bağdisî (ÖL. 835) , bu

dönemin en önemli Ģairidir.

6 Tafazzulî, Ahmed, Târih-i Edebiyat-ı Îran PîĢ Ez Ġslam, ĠntiĢârât-ı Sohen, 1376, Tahran, s. 100.

7 Atalay, Mehmet, Îran Edebiyat Târihi , Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1996, Erzurum,

s. 46-68.

5

b. Saffarîler (M. 868-907): Sistan bölgesinde ve çevresinde hakim olmuĢtur.

Saffarîler döneminde, Tahirîler‟in aksine, Fars Dili ve Edebiyatı‟nı muhafaza etme ve

destekleme tavrı hakim idi. Dönemin hükümdarının , eski Farsça‟yı yani derî Farsça‟sını

sarayın edebi ve resmi dili ilan ettiği rivayet edilmektedir. Bu dönemde mesnevî tarzında

Ģiirler ve kasîdeler söylenmeye baĢlandı. Fîruz-ı MaĢrıkî (ÖL. 895) , Ebu Selîk-i Gürganî, bu

dönemin tanınan Ģairlerdendir.

c. Samanîler (M. 874-1005): Bu dönemde padiĢahlar, Îranlı olmakla övünüp

Fars dili‟nin geliĢmesi için çok çalıĢtılar, Ģair ve yazarlara her türlü desteği verdiler. Bunun

sonucunda bu dönemde Târîh-i Beyhakî gibi önemli tarih kitapları yazıldı. Ayrıca Dakîkî

(ÖL. 975) , Rudekî (öl. 954) , ġehîd-i Belhî (ÖL. 937)... gibi Ģairler yetiĢti. Bu dönemde

Arap Edebiyatı‟nın etkisinden kaçınıldı. Bu dönemde daha çok sade tarzda Ģiirler geliĢti ve

yeni konular ele alındı. Tür olarak, Saffariler döneminde söylenmeye baĢlayan Mesnevî ve

kasîde daha çok benimsendi.

d. Gaznelîler (M. 962-1186): Afganistan‟da kurulmuĢtur. Bu dönem de Îran

Edebiyatı‟nın en parlak dönemlerinden birisidir. Zira bu dönemin padiĢahı Sultan Mahmut,

Ģairlere ve dolayısıyla da edebiyata çok önem verdi. Hatta sarayında 400 kadar Ģairi

bulundurduğu rivayet edilmektedir. Bu dönemde çok önemli Ģairler yetiĢmiĢtir. Unsuri (öl.

1050) , Ferruhî (öl. 1037) , Firdevsî (öl. 1025) , Esedî (öl. 1040) , Menuçihrî, Ascedî (öl.

1040)...gibi önemli Ģairler yetiĢmiĢtir.

e. Selçuklular (M. 1040-1300): Selçuklular zamanında da önceki dönem gibi

Fars Edebiyatı‟ndaki geliĢmeler hızlandı, ama dilde sadelik yerine edebi sanatlarla süslenmiĢ

bir tarz kullanıldı ve çok farklı mazmun‟lar iĢlendi. Tasavvuf da aynı Ģekilde oldukça geliĢti.

Nâsır-ı Husrev (öl. 1061) , Katran-ı Tebrîzî (öl. 1089) , Ezrakî (öl. 1131) , Hayyam (öl.

1123) , Mu‟izzî (öl. 1126) , Enverî (öl. 1190) , Hakanî (öl. 1199) , Zahiruddîn-i Faryabî

(öl. 1201)...gibi Ģairler, bu dönemde yetiĢmiĢtir.

f. Moğollar (M. 1220-1505): Moğollar döneminde, aslen türk olan Cengiz

Han‟ın, idareyi eline geçirmesiyle sınırlarını geniĢletme yoluna gitti ve bir çok yer gibi doğu

Îranı da aldı. Cengiz Han‟dan sonra oğullarının doğu îran‟ı tahrip etmesi, tekrar bir

gerilemeye sebep oldu. Îran halkı ancak bir süre sonra kendini toparlayabildi. Ayrıca bu

dönemde Moğolca ve Türkçe kelimeler bu Ģekilde Farsça‟ya girdi. Dönemin baĢlıca Ģairleri;

Sa‟dî (öl. 1292) , Kemaluddîn-i Ġsfehanî (öl. 1237) , Selman-ı Savecî (öl. 1376) , Evhadî

(öl. 1337) , Hafız-ı ġîrazî (öl. 1390) , ġeyh Mahmut ġebusterî (öl. 1320)...gibilerdir.

6

g. Tîmurlular (M. 1369-1506): Mâverâunnehr, yani bugünkü Afganistan‟da

kurulmuĢtur. Timurlular döneminde, ancak Tîmur‟un ölümünden sonra Sultan Hüseyn-i

Baykara‟nın baĢa geçmesiyle beraber edebi faaliyetler hızlandı ve Herat ġehri, uygarlık

merkezi olarak ün kazandı. Bilim ve sanat oldukça değer kazandı ve Camî ile Fars Edebiyatı

büyük geliĢmeler yaĢadı. Devrin önemli Ģairleri; DevletĢah-ı Semerkandî (öl. 1487) , Ubeyd-Ġ

Zakanî (öl. 1371) , Ġsmet-i Buhârî (öl. 1426) , Haco-yi Kirmânî (öl. 1361) , Nureddin

Abdurrahman Câmî... gibilerdir.

h. Safevîler (M. 1502-1776): ġah Ġsmail‟in 1501 yılında Tebriz‟de kendini Ģah

ilan etmesiyle kuruldu. Safvîler döneminde, güçlü bir devlet görüntüsü ortaya çıktı. ġah

Ġsmail‟in Ģii olması nedeniyle bu dönem edebiyatı daha çok, ġiilik propagandasının aracı

haline geldi. ġiirlerde dini konular ağır bastı, eski ağır üslup korundu ve Ģiiri hayallerle

süsleme dönemi baĢladı. Dönemin baĢlıca Ģairleri; Hatıfî (öl. 1521) , MuhteĢem-i KaĢanî

(öl. 1587) , Ehli-yi ġîrazî (öl. 1356) , Urfî-yi ġirazî (öl. 1590) , Zülalî (öl. 1622)...dir.

i. Kaçarlar (M. 1776-1906): Esterabad‟ta kurulmuĢtur. Bu dönemin sona eriĢi,

aslında 1925 yılındadır. Fakat 1906 yılında ilan edilen meĢrutiyet ile beraber bu dönemden

ayrı bir edebi akım otaya çıktığı için bitiĢ tarihi 1906 olarak alınmıĢtır. Bu dönemin baĢlarında

“Geri DönüĢ ġiiri” (ġi‟r-i BazgeĢtî)8 diye adlandırılan bir akıma Ģahit oluyoruz. Bu akım,

Nîmâ‟nın tabiriyle “Acizlikten kaynaklanan” ve eski Ģiir yani Horasan Tarzı Ģeklinde olan ve

Menuçehrî, Unsurî, Firdevsî vs. gibi Ģairlere tabi olan, onlarla yetinen bir Ģiir tarzı idi.

Adından anlaĢıldığı gibi eski üslub‟a geri dönüĢ idi. Bu dönemde Sade bir dil hakim idi.

Dönemin öne çıkan Ģairleri; Visal-î ġirazî (öl. 1846) , Furûğ-ı Bistamî (öl. 1857) , Mirza

Ahmed (öl. 1881)... gibilerdir9.

j. MeĢrûtîyet ve sonrası; 5 Haziran 1906 MeĢrutiyet Dönemi ile beraber

Batı‟yla iliĢkilerin artmasıyla kültürler de birbirlerinden etkilendi ve bunun sonucunda Îran

Edebiyatı‟na yeni konular girdi ve bu tarihten baĢlayarak Ģiir‟de yenilenme baĢladı. Tabii ki

bu bir baĢlangıç oldu ve daha eksik olan bir Ģeyler vardı.

Zira henüz yeni Ģiir tarzı dediğimiz tarz, “Ben varım” demiyordu. Çünkü bu geliĢmeyi

sürdürüp tam anlamıyla yeni tarzı oluĢturacak Ģairler gerekmekteydi. Yani MeĢrutiyet

8 Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373, s. 96-98.

9 Levend, Agah Sırrı, Türk Edebiyat Târihi, 1973, Ankara, I, 218-225. Ayrıca bkz. Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî

Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373, s. 99-100.

7

döneminde baĢlamıĢ olan ilk yenilik hareketi, eski tarzı atamadı ve yeni tarzı da tamamıyla

yerleĢtiremedi. Nîmâ‟nın ortaya çıkıĢıyla beraber Fars ġiiri‟nin yüzyıllardan beri gelen

geleneği bir anda ikinci plana düĢtü.

Yeni Ģiir tarzı veya “Nîmâî ġiir” tarzı birkaç sebepten dolayı ortaya çıktı; Birincisi;

Nîmâ‟dan önce baĢlamıĢ olan kültürel, toplumsal ve siyasi değiĢim zemini, yani meĢrutiyet

dönemi sonrası olaylar. İkincisi; Avrupa edebiyatı ve kültürü ile etkileĢim ve irtibat.

Üçüncüsü ve belirleyici olanı; Nîmâ‟nın kiĢiliği ve ileri görüĢlülüğü idi10

.

ĠĢte buradan anlaĢıldığı gibi Nîmâ, yeni Ģiir tarzının yerleĢmesinde doğrudan etkili idi.

Zaten Nîmâ, yeni bir dil ve tarz kullandığı için dönemin Ģairleri, önceleri Nîmâ‟yı kabul

etmeyip, onun üslubuna karĢı çıktılar. Ancak Nîmânın güçlü bir Ģair olması karĢısında,

önceleri kendisine karĢı çıkan Ģairler, daha sonra onun üslubunu benimsemek zorunda

kaldılar.

10 Kezvançahî, Abbas , Nîmâ ve ġi‟r-i Ġmruz , ĠntiĢârât-ı Tus, 1379, s. 10.

8

NÎMÂ „NIN HAYATI

a-Adı, Doğumu ve Nesebi

Asıl adı Ali Ġsfendiyâr olan Nîmâ YûĢic, Mazenderan‟ın “YûĢ”11

köyünde 1286/1897

yılı kasım ayının 11‟inde dünyaya geldi. Babası Ġbrahim Nûri, Nur nahiyesinin en büyük sürü

sahiplerinden ve çiftçilerinden biriydi. Küçük yaĢlarda ona babasının adından dolayı Ali Nûri

denilmekteydi. Ali Ġsfendiyar adı pek kullanılmıyordu. Nîmâ, nesebini, bir yazısında “Ali bin

Ġbrahim bin Ali bin Muhammed Rıza bin Muhammed HaĢim bin Muhammed Rıza” diye ifade

eder. Nîmâ‟nın gürcü olan annesi‟nin babası Tûba Miftah, Ģair ve filozof olan Hekîm Nûri‟nin

çocuğuydu.12

.

b-Çocukluğu

Ailenin en büyük çocuğu olan Nîmânın, bir erkek ve iki kız kardeĢi vardı. Nîmâ‟nın

erkek kardeĢinin adı Ladben, kız kardeĢlerinin isimleri ise Nekîta ve Süreyya idi. Nîmâ‟nın

çocukluğu 11 yaĢına kadar köyü YûĢ‟ta çobanlar arasında geçti. Çobanların çok uzak

noktalara gitmeleri ve geceleri dağların baĢında saatlerce ateĢ baĢında toplanıp kalmaları,

Nîmâ‟nın rûhî hayatında büyük bir etki bırakmıĢtır.13

11

Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 88-89.

12 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 11.

Ayrıca bkz. Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 69 ; Sepenta, Sasan, “Ġlel-i

GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî, ĠntiĢârât-ı Beynel-Milelî-yi

el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 35 ; Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı,

Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 31 ; Cenneti-yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ

YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran, s. 18-19.

13 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 79. Ayrıca bkz. Kırlangıç,

Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997,

Ankara, s. 31 ; Cenneti-yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346,

Tahran, s. 18.

9

c-Tahsil Hayatı

0, Çocukluk günlerinde kendi köyünde tahsile baĢladı. Kendisi tahsili ile ilgili Ģöyle

diyor: “Ben okumayı ve yazmayı köyün mollasından öğrendim. O beni bahçe köĢelerinden

tutup yakalar ve halkın birbirlerine yazdıkları mektupları ezberlemeye zorlardı... ”.11

YaĢında iken kardeĢi ile beraber Tahran‟a gitti. Oradaki yakınları, onu Hayat-ı Cavîd

ilkokulu‟na kaydettiler. Ġlkokuldan sonra en küçük kardeĢiyle beraber Tahran‟da bulunan

Rum Katolik Topluluğu‟na bağlı Sen Lui Lisesi‟ne devam etti.14

Bu okul, bir nevi

“Misyonerlik Okulu” idi. Bu okulda Fransızca, Ġngilizce, Farsça, Arapça dilleri

öğretiliyordu15

.

Nîmâ, bu okul dönemiyle ilgili olarak Ģöyle der: “Benim bu okuldaki ilk yıllarım

çocuklarla kavgayla geçti. Suskun ve utangaç biriydim. Notlarım çok iyi değildi. Resim

dersim çok iyiydi. Ama daha sonra “Nîzam-ı Vefa” adında iyi bir öğretmen beni Ģiir

söylemeye sevk etti”. Bir rivayet‟e göre bu öğretmen, daha sonra Nîmâ‟nın büyük “Efsane”

Ģiirini kendisi için yazdığı öğretmen idi.16

BaĢka bir rivayet‟e göre ise Efsane Ģiirini, gençlikte

tanıĢtığı Safura adında bir kız için söylemiĢ ama onunla evlenemeyince, onun peĢini bırakıp

kendini ilim ve sanata vermiĢtir17

.

Nîmâ‟nın yenilikçi olarak ortaya çıkmasında bu okulda öğrendiği Fransızca ile Batı

Edebiyatını iyice öğrenmesi ve okulda onu Ģiir söylemeye teĢvik eden hocası Nîzam-ı

Vefa‟nın büyük bir etkisi olmuĢtur.

Birinci Dünya SavaĢı devam ederken Nîmâ, henüz okulu bitirmemiĢti. Nîmâ, kendi

deyiĢiyle o zamanlarda savaĢ haberlerini Fransızca gazetelerden okuyor ve takip ediyordu.

14

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 31.

15 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 12-13. Ayrıca bkz. Aryanpûr, Yahya, Ez

Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 466-467.

16 Sepenta, Sasan, Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,

ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 36.

17 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 14- 15. Ayrıca bkz. Aryanpûr, Yahya, Ez

Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 466-467 ; Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma,

ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 580 ; Cenneti-yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic,

Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran, s. 19-21.

10

Nîmâ, 1296/1917 yılı temmuz ayında 20 yaĢındayken Fransızca‟yı iyi öğrenmiĢ olarak Sen

Lui‟den mezun oldu. Buradaki tahsili esnasında ayrıca Han Mervî okulundaki ġeyh Hadî

YûĢî‟nin yanında Arapça dili dersleri de alıyordu. Fakat mezun olduğunda henüz hayatında

Ģiirle ilgili bir söz yoktu18

.

d-ÇalıĢma Hayatı ve Edebi Faaliyetleri

22 yaĢında iken Maliye Bakanlığı‟na girdi, ama o iĢini sevmiyordu. MaaĢı‟nı da doğru

dürüst alamıyordu. Aynı zamanda Tahranın edebi mekan ve meclislerine gidip gelmekte idi.

özellikle Haydar Ali Kemalî‟nin çayevine gidip MelikuĢĢuara Bahar gibi tanınmıĢ Ģairlerin

konuĢmalarını dinliyordu.19

Bir süre sonra orayı bıraktı. 2 yıl sonra tekrar eski iĢine döndü.

Burada çalıĢırken pek rahat olmayıp maddi açıdan sıkıntı içinde idi. KardeĢi Ladben‟e

yazdığı bir mektupta Ģöyle diyor;

“3 aydır parasız iĢe gidiyorum, düĢüncem çok dağınık, bu nedenle baĢkanımız da beni

sevmiyor. Onlara yaranamıyorum... ”

Nîmâ, ilk Ģiirini 23 yaĢında 1299/1921 yılı Mart ayında yazdı. Bu Ģiir, “Uçuk Rengin

Hikayesi, Soğuk Kan” (Kısse-i Reng-i Perîde, Hûn-i Serd) adlı uzun mesnevidir20

. Daha

sonra 1301/1923 yılında meĢhur eseri “Efsane” (Efsâne) Ģiirini yazdı.21

Bu eser, eski ile yeni

tarz Ģiir arasında bir geçiĢ gibiydi. Bu Ģiir, onun ilk dönemdeki en iyi Ģiiriydi22

.

18 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 16. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran

ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 31.

19 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 91. Ayrıca bkz.

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 31.

20 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 16-17. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi,

"Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32.

21 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s.94-95

22 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 30.

11

Nîmâ, Efsane‟den sonra 1923 yılı içinde, aynı tarz ve üslupta “Ey Gece” (Ey ġeb) ve

“Aslan” (ġîr) Ģiirlerini yazdı. Bu Ģiirler de öncekileri pekiĢtirir tarzda iyi idi. Bu yıllarda

“Hücre” (Mahbes) adlı yeni bir Ģiir yazdı23

. ġiir‟in tarzı hala sade fakat serbest idi.

Bu yıl, Nîmâ ve ailesi bazı sıkıntılarla karĢılaĢtılar ve düzenleri bozuldu. Nîmâ‟nın

kardeĢi Ladben bazı siyasi sebeplerden dolayı Îran‟dan Rusya‟ya kaçtı. Nîmâ, Ladben ile aynı

görüĢleri paylaĢıyordu. O, Nîmâ‟nın dayanak noktası idi. Siyasi derin düĢüncelerinden dolayı

Nîmâ‟nın baĢvuru kaynağıydı.

Ladben‟in gidiĢi Nîmâ‟yı ve ailesini çok üzdü ama Nîmâ ile mektuplaĢmaları devam

etmekteydi. Nîmâ ona tavsiyelerinde, onun önceki milletlerin, sibiryalı eskimoların tarihlerini,

o ülkenin önemli insanlarının karanlık zindanlarda geçirdikleri hayatlarını okumasını

istiyordu. Ne varki onun yokluğundan Nîmâ, karamsarlığa düĢtü. Uzun bir süre sonra babası

Ladben‟i bulmak için Rusyaya gitti. Bu olay da Nîmâ‟yı olumsuz etkiledi.

Tüm bunlarla ilgili olarak Nîmâ Ģöyle der: “Babam Tifliste, kardeĢim Dağistanda, kız

kardeĢim Nekita, annemle beraber vatanım (YûĢ)da. Bense burada her yönden garip bir

halde yaĢıyorum. ”

1925 yılında, bir hapishanedeki idamlık mahkumları anlatan “Hücre” (Mahbes) Ģiirini

yazdı24

. Nîmâ, daha sonra 1926 yılında “Asker Ailesi” (Hanevade-i Serbaz) adlı yeni bir Ģiir

yazdı. Nîmâ bu Ģiirde savaĢ ve onun sonucu olan fakirliği içeren bir asker ailesini konu

ediniyordu. Bu da onun çok baĢarılı bir Ģiiri idi. Burada yavaĢ yavaĢ Nîmâ, artık

Romantizm‟den Realizm‟e kaymaktadır.

1305/1926 yılı Nisan ayının 6‟sında Nîmâ, Aliyye Hanım ile evlendi. Aliyye Hanım,

“Mirza Ali-yi ġîrazî”nin kızıydı.25

Bu arada Nîmâ‟nın “Feryadlar” (Feryadha) kitabı

yayınlandı. Bu ayın sonunda Nîmâ için yıpratıcı bir olay daha oldu, babası vefat etti.

Nîmâ‟nın kısa bir süre için dinmekte olan sıkıntıları tekrar baĢladı. Artık Nîmâ‟nın yardımcısı

hanımı idi. Hanımıyla beraber 1307/1928 yılı Ekim ayında ikamet için “BarfrûĢ”a gitti. Kısa

bir süre için de olsa Nîmâ‟nın hayatı değiĢti. Maliye Bakanlığındaki düzensiz 8 yıldan sonra

23 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 37.

24 Aynı eser, s. 41.

25 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 23.

12

sakin bir yıl geçirdi. Nîmâ‟nın bu döneme ait mektupları, Ģikayeti değil, aksine mutluluğu ve

umudu ifade eder.

Burada yazdığı Ģiirler kendisinin deyiĢine göre 8 tane öğüt verici klasik Ģiirdir ve bu

dönemden geriye, elde 21 mektup mevcuttur, hepsinde de mutlu bir tabloya rastlanılmaktadır.

Nitekim bu dönemde yazdığı bir mektupta Ģöyle der:

“BarfrûĢ, karanlık, çok Ģairane bir yer. Çok defa hayal ve kalbimde beslediğim Ģeyi,

Ģimdi gözlerimle görüyorum... . ”

Nîmâ ve Aliyye Hanım, 1308/1929 Haziran ayında tekrar Tahran‟a döndüler. Ve

Nîmâ‟nın karamsarlığı yeniden baĢladı. Ayrıca bu yıl içinde “Nil Kartalı” (Ukâb-ı Nîl)

isminde bir Ģiir daha yazdı. Bu Ģiirde bir kartalın çok etkileyici bir Ģekilde tasviri yapılmıĢtır.

Çok geçmeden, Tahran‟dan 1309/1930 Ocak ayında Laheycan‟a geçtiler. Burası da

onun hoĢuna gitti. Yazılarından anlaĢıldığı kadar hayatlarının en güzel dönemleri burada

geçti. Bu dönemde öğüt verici 12 klasik Ģiir yazdı. Bunların, “Efsane” ile içerik olarak hiçbir

benzerlikleri yoktur. Yani yenilikçi bir tarza rastlanamaz. Nîmâ‟nın Laheycan‟da yazdığı en

önemli eseri “Beyin Mezarı” (Merked-ı Ağa)dır26

.

Nîmâ‟nın Dîvanında 1309/1930 yılı Eylül ayı ile 1310/1931 yılı Mayıs ayı arasındaki

dönemde hiç bir Ģiire rastlanmaz. Aynı yılın sonlarında Nîmâ, bir erkek okulunda hanımı ise

kız okulunda öğretmenlik yapmak için Astara‟ya yerleĢtiler.27

Yine aynı yıl “ġaĢkın Yerde”

(Der Civâr-ı Sehtser) adında bir Ģiir yazdı ve bu Ģiirde üzüntü ve kederden bahsederek

çaresizliğini, doğadaki varlıkların adeta ona hücum ettiğini, oysa kendisinin kendi halinde biri

olduğunu edebi bir Ģekilde ifade eder.

Bir süre sonra Nîmâ, okulda iken öğrencilerin bir kıĢ gününde sobasız kaldıklarını

görünce okul yönetimine sert bir tavır gösterdiği için okuldaki görevine son verildi. Ve Nîmâ

tekrar Tahran‟a yerleĢti. Nîmâ‟nın Astara‟da kaldığı dönem içinde geriye bıraktığı 10 tane

eski üsluplu Ģiir yazan Nîmâ, 1310/1931 ġubat ayı ile 1313/1934 yılı Nisan ayı arasında hiçbir

26 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, Tahran,1380, s. 41-49.

27 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 31-32. Ayrıca bkz. Cenneti-yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı

Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran, s. 23.

13

Ģiir yazmamıĢ, 1313/1934 Kasım ayı ile 1316/1937 Ocak ayı arasında ise “Sakrîm Kalesi”

(Kal‟ay-ı Sakrîm) adlı bir mesnevi mevcuttur, adı ise dir28

.

1937‟de Nîmâ‟nın Kaknûs (Kaknûs) ve Karga (Ğorâb) eserlerini yazmasıyla beklenen,

yeni Ģiir‟in temelleri atıldı. Bundan sonraki hayatında yeni Fars ġiiri‟nin yolunu belirleyen

Nîmâ, kendisini daha çok göstermeye baĢladı.

Daha sonra Nîmâ, 1938 yılında Mûsikî Dergisi‟nde idari kadroda çalıĢmaya baĢlayarak,

hem yazılarını hem de Ģiirlerini yazdı ve yayınladı.29

ÇalıĢmasını, derginin 3. yılının (1941) 3.

sayısına kadar sürdürdü. Yöneticisi Ğulam Ali‟nin vefatıyla dergi kapandı. Nîmâ dergi

kapanınca 1319/1950‟a kadar iĢsiz kaldı. Bu sırada Kültür Bakanlığı‟nda çalıĢmakta olan

hanımı Aliyye, Ġran Milli Bankası‟na geçti ve ailenin yükünü yüklenmiĢ oldu.

Bu Mûsikî Dergisi yılları, Nîmâî ġiir‟in tam anlamıyla ortaya çıktığı dönemdi. Bu

dergide çalıĢtığı süre zarfında Nîmâ, sembolik ve yeni Ģiirleri olan Kaknûs30

, Karga, Ğam

KuĢu (Morg-ı ğam) , Periler (Periyan) , Âmin KuĢu (Morğ-ı amin) ve daha birkaç eser

yayınladı. Tüm bu eserler yeni Ģiir döneminin temel taĢı olacaktır. Nîmâ, 1317/1938 de 2 Ģiir

1318/1939 de 6 Ģiir 1319/1940 da 10 Ģiir ve 1320/1941 de 11 Ģiiri bu üslupta yazdı. ġiirlerini

Mûsikî Dergisi‟nde iken makaleleriyle beraber yayınlamaktaydı. Dergide çalıĢırken kaleme

aldığı “Sanatçıların hayatında duyguların değeri” adlı makaleleri çok ilgi topladı.31

.

1946 Yılında Nîmâ, Îran yazarları kongresi‟ne katıldı. Bu kongre, “Ġran ve Rus Kültürel

ĠliĢkiler Meclisi” tarafından düzenlenmiĢti.32

Burada Nîmâ, 3 Ģiirini okudu. 1325/1946 ile

1329/1950 arasındaki döneme hiçbir mektup mevcut değildir. Sadece bilinen Ģey bu dönemde

Nîmâ‟nın iĢsiz olduğu ve bazen Kominist Partisi‟ne ait olan “Halk (Merdom) Dergisi”ne

gidip geldiğidir. 1949 yılında Nîmâ, hayatının sonuna kadar orda çalıĢacağı Kültür

28 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 72.

29 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 96. Ayrıca bkz.

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 31 ; Cenneti-Yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah,

1346, Tahran, s. 23-24.

30 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 97-98.

31 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 78.

32 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 107. Ayrıca

bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce

Dergisi, 1997, Ankara, s. 31.

14

Bakanlığı‟nın Genel ĠliĢkiler ve Tebliğat kısmına girdi.33

Bu tarihten sonra artık Nîmâ‟nın

Ģiirleri daha çok takdir topladı.

Bu tarihlerde artık Nîmâ‟yı ve üslubunu takip edenler çoğaldı ve Nîmâ, geleceğin yeni

tarzını bu Ģekilde ortaya koymuĢ oldu.

1332/1953‟de Îran‟da tekrar bir devrim oldu ve siyasi faaliyet gösterenler içeri atıldı. Bu

arada tutuklananlar arasında Nîmâ da vardı. Nîmâ, bir yıl hapiste kaldıktan sonra çıktı.

Nîmâ‟nın hapisten çıkmadan çok geçmeden 1333/1954 Nisan ayında tekrar peĢine düĢtüler

ve ikinci kez hapse girdi. Fakat kısa bir süre sonra çıktı. Bu tarihten sonra Nîmâ, pek Ģiir

yazamadı34

.

ġairin Ģiirlerini ve bazı yazılarını içeren eserleri Ģunlardır: Manlî, Efsane ve

Rubaiyyat35

, Ber Guzide-i EĢ‟ar, Mâh-ı Evvelen, ġi‟r-i Men, ġehr-i ġeb ġehr-i Sobh,

Kalem Endaz, Feryadha-yi Diger Ve Ankebut Reng, Ab Der Habgeh-i Murçegan,

Numunehaî Ez ġi‟r-i Nîmâ, Manlî ve Hane-i Servîlî, Hikayat ve Hânevade-i Serbaz, Efsane,

Mecmue-yi Âsâr-ı Nîmâ, Berguzîde-i Âsâr-ı Nîmâ 36

.

e-Ölümü

Nîmâ‟nın ömrünün son yılları, yine kötü geçti. Sonunda köyü YûĢ‟a döndü. Nîmâ

köyü YûĢ‟un soğuğunda zatureye yakalandı. Ordan Tahran‟a tedavi için götürüldü ama bir

faydası olmadı ve 1338/1959 yılı ocak ayının 3‟ünde vefat etti. Nîmâ Tahran‟da defnedildi

ama 1372/1991 yılında mezarı doğum yeri olan YûĢ‟a nakledildi37

.

33

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 32.

34 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 120.

35 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 519-574.

36 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 71.

37 Aynı eser, s. 71. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı,

Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32.

15

NÎMÂ ÖNCESĠ EDEBĠ UYANIġ DÖNEMĠ 1906-1921

a) MeĢrutiyetten Önceki Dönem:

1848 yılında Kaçarlar devletinin padiĢahı, Muhammed ġah‟ın ölmesiyle yerine

Nasiruddin Ģah geçti. Nasiruddin ġah da 1896 yılına yani Nîmâ‟nın doğumundan bir yıl

öncesine kadar hüküm sürdü.

1896 yılında Nasiruddin ġah‟ın ölümüyle biten 50 yıllık dönemi, özgürlüklere destek

olur tarzda devam etti. Dolayısıyla sonraki geliĢmelere büyük katkısı oldu. Onun döneminde

yapılan bazı icraatlar Ģunlardır;

Daru-l Fünûn‟un kurulması

Yüksek Okul ile yabancı öğretmenlerin getirilmesi

Tahsil için Avrupa‟ya öğrenci gönderilmesi

1896 yılında Nasiruddin ġah‟ın öldürülmesiyle yerine Muzafferuddin ġah (öl.1906)

geçti. Muzafferuddin ġah‟ın Siyaset bilgisinden ve yönetme kabiliyetinden yoksun olması

nedeniyle gevĢek bir idare mevcuttu. Bu dönemde, yönetimin etkin ve faydalı olmayıĢı

dolayısıyla devlet karĢıtı bir tutum baĢladı. Bu gidiĢat, 1906 yılına kadar sürdü. 5 haziran

1906 yılında MeĢrutiyet Fermanı‟yla Muzafferuddin ġah, Milli Meclis‟in kurulmasını kabul

etti. ĠĢte bu karĢı çıkıĢın sonucunda oluĢan “MeĢrutiyet Hareketi”, bir çok geliĢmeye ön ayak

olan ve dıĢarıya açılıma müsait ve batı ile iliĢkilerin iyi olduğu, yeni bir dönemi baĢlattı38

.

Kaçarların ve Ġran‟ın ortaçağ misali toplumsal baskısına karĢı özgürlük fikirlerinin Fars

ġiirinde görünmesinden önce Avrupa‟daki değiĢimlerden ve özellikle de Fransız Ġhtilalinden

etkilenen düĢünceler, ilk olarak Mîrza Fethali Ahundzade, Celaleddin Mîrza Kaçar, Zeynel

Abidin-i Merağaî gibi aydın ve yazarların fikirlerini kitaplarında ve yazılarında farklı

Ģekillerde ortaya koymasıyla ortaya çıktı.

38 Kanar, Mehmet , ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 19-

23. Ayrıca bkz. Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 682-683.

16

1- Bu Dönemin ġiir Özellikleri:

MeĢrutiyetin ilan edilmesine kadar geçen bu dönemde elbette edebi bir hareket vardı.

Ama bu hareket, “Geriye Dönüş Tarzı” (Sebk-i BazgeĢtî)39

Ģeklinde devam etti ve eski

Ģairleri taklit hakim oldu40

. Bu akımı temsil eden Ģairler tamamen eski üsluba bağlıydılar.

Firdevsi, Enveri, Hakani, Sadi gibi klasik Ģairlerin üsluplarını örnek alıyorlardı. Bu üslubun

ortaya çıkıĢında bazı sebepler rol oynamıĢtır;

Moğolların ve Timurların ve daha sonraları Afgan saldırıları neticesinde bir çok

kütüphanenin yok olması. Geride kalan eski edebiyat eserlerinin insanların eline

geçmesi.

Kaçarlarda ihtiĢamlı sarayın icadı ve merkezi hükümet yapılanması, Ģairlerin

tekrar eskisi gibi sarayda toplanması ve padiĢahları övmeleri.

Rusya ve diğer devletlerin Ġran‟da etkili olması ile yaĢanan ortaçağ keĢmekeĢi

ile geçmiĢe yönelme.

Yani Ģairler, mevcut bozukluğa bir tepki olarak eski edebiyata ve klasik türlere dönüĢ

yapmıĢlar. Hint Üslubunun eskimesinin veya “BazgeĢt” üslubunun onun yerini almasının bir

tepki olduğunu MelikuĢ-ġuara Bahar bir beyitinde açıkça ifade etmiĢtir:

ؾا قثة نع قثك عي يثتػل

گهت پيعا ظؼ قط عكف انعم

Tercümesi;

Ondan dolayı Hint Üslubu önemsizleĢti

Ve sözlerde aksul-amel ortaya çıktı

Bu “BazgeĢt” üslubu ile Ģiir, kapalılıktan ve dolambaçlılıktan uzaklaĢtı ve konuların

rahat bir dille ifade edilebilmesine hazır duruma geldi. Hint Üslubu‟nun zor ve sembolik

tarzı, bu dönem Ģairlerinin sevmediği bir tarzdı. Yine MelikuĢ-ġuara yukarıda geçen Ģiirinin

baĢında Ģöyle der:

39

Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373, s. 96-98.

40 Kezvançahî, Abbas, Nîmâ ve ġi‟r-i Ġmruz , ĠntiĢârât-ı Tus, 1379, s. 12. Ayrıca bkz. Ya Hakkî, Muhammed

Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 105-110.

17

ثک عی گؽچ قثکی تاؾ تظق

نيک ا ؼا ضعؿ تی اعاؾ تظ

قكت تی نيؽاؾ تظ

ـکؽا قكت تطيم ا عدية

نعؽ پؽيض نی اظنفؽیة

ؾ ـصازت تی صية

Tercümesi;

Hint Üslubu gerçi yeni bir üsluptu

Fakat onda zayıflık pek çoktu

GevĢek ve sınırı yoktu

Fikirler gevĢek ve acayipti hayaller

ġiir konuyla dolu fakat çekici değiller

Ve fesahatten nasipsizdirler

Yine bu dönem Ģairlerinin klasik Fars Ģairlerini nasıl taklit ettiklerini ve aynı tür kalıplar

kullandıklarını gösteren bir örnek verelim. Önce büyük Ġran Ģairi Rûdekî‟nin bir beyitini

görelim:

وابستيتياؼ آ يي ك پعاؼي ؼا یالت

آفتابستي چ تؽ كهيع تيػ پيم یا Tercümesi;

Getir saf yakut özü zannedilen o Ģarabı

Veya güneĢin önünde çekilen kılıç gibi

ġimdi bu Ģiirin mısralarının sonlarındaki kalıbın aynısını bu dönemin Ģairlerinden olan

SurûĢ‟un Ģiirinde görelim.

باگالبستي قؽنكت اتؽ آغاؼي قؽنت

وابستي كيى تاظ ؼؾي ت تي يهك Tercümesi;

Mart bulutu olan gözyaĢın karıĢmıĢ gülsuyuna

Nevruzun meltemi saf misk kokusuna

18

Yukarıdaki Ģiirde görüldüğü gibi SurûĢ, hem aynı kalıbı hem de aynı kelimeyi

kullanmıĢtır.

2- Bu Dönemin ġairleri:

Fethali Han Saba (öl.1834), NeĢât-ı Ġsfehânî (öl.1828), Micmer-i Ġsfehânî (öl.1810),

Kaim-Mekâm-ı Ġsfehâni-yi Senaî (öl.1834), Visal-i ġîrazî (öl.1846), Kaâni-yi ġîrâzî

(öl.1853), Furûğ-ı Bistâmî (öl.1857), Yağmây-ı Candâkî (öl.1859), SurûĢ-ı Ġsfehânî

(öl.1868), Rızakuli Han Hidâyet, Fethali Han-ı ġeybani (öl.1896), Sipihr-i KaĢânî

(öl.1879), Mahmûd Han MelîkuĢ-ġuara (öl.1893)... 41

.

b) MeĢrutiyet Dönemi:

Aralık 1906‟da Muzafferuddin ġah‟ın yerine oğlu Muhammed Ali Mîrza geçti. Onun

da yerine 1909 yılında 13 yaĢındaki Veliaht Ahmet Mîrza geçti ve 1925 yılına Rıza Ģah

gelene kadar padiĢahlığı devam etti. Bu Ģekilde her açıdan yeni döneme geçiĢin tarihi süreci

baĢlamıĢ oldu. MeĢrutiyet, yeni ile klasik arasında bir geçiĢ dönemi idi. Edebiyatta ve

özellikle Ģiirde, ilk yenilik hareketinin ortaya çıktığı MeĢrutiyet döneminde, Ģairlerin nasıl bir

esas ve yol üzerinde olduklarına bakmamız gerekmektedir.

5 Haziran 1906 Yılında MeĢrutiyet ile beraber, ortamın her açıdan daha serbest, fikirsel,

siyasi ve edebi faaliyetlerin arttığı bir dönem baĢladı;

ġiir güç kazandı ve en çok geliĢen dallardan biri oldu.

Bu dönemdeki Ģiirler, daha çok sade ve tek anlamlı olarak geliĢti. Ama henüz

her yönüyle eski Ģiirden farklı yeni bir Ģiir oluĢmadı.

Bu yeni dönemde, Ģiire siyasi ve felsefi, iktisadi konular girdi. Ama Ģiirdeki tarz,

yine eski tarz idi.

41 Kanar, Mehmet, ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi , ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 202-

218. Ayrıca bkz. Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs,

1373, s. 98-100.

19

1925 yılında, ġah Rıza‟nın baĢa geçiĢine kadar genel olarak yeni Ģiir arayıĢı olmuĢtur

denilebilir. Bu yenilik arayıĢı, meĢrutiyetle beraber yani Nîmâ‟nın ortaya çıkması ve Ģiirle

tanıĢmasından önce baĢladı. Dolayısı ile Nîmâ, kendisini, baĢlamıĢ olan bir yeni edebi

hareketin içinde buldu. Bu dönem içinde ortaya çıkan edebi Ģahsiyetler, meĢrutiyetle beraber

yeni konular ele aldı ve Ģiiri, içerik açısından yenilediler. Fakat bu, eski bir elbisenin içine

yeni Ģeyler koymak gibi bir Ģey idi. Zira dediğimiz gibi, içeriği aynı ama Ģekil olarak klasik

Ģiirle aynı tarzda gitti ve bu dönem Ģairleri, Ģiirin sadece içeriğini değiĢtirebildiler. 42

Bazı otoriteler, yeni Ģiirin baĢlangıcı sayılan Nîmâ‟yı kendisinden önceki Ģiirden

bağımsız bir Ģekilde ve onun geçmiĢle olan irtibatını göz önüne almadan ele almaya çalıĢtılar.

Hatta bunu öyle bir dereceye ulaĢtırdılar ki – Nîmâ‟nın kendi deyiĢiyle (“Benim yabancı

dilleri bilmem, önüme yeni bir yol koydu”)- Nîmâ‟nın çalıĢmalarını, sadece onun Batı

kaynaklı Ģiirleri bilmesinin bir sonuncu olarak telakki ettiler. Halbuki gerçek olan Ģudur ki;

değiĢim ve geleneği yıkma çalıĢması ondan yıllar önce baĢlamıĢtı43

.Ve Nîmâ, bu uyanıĢın

adeta bir meyvesi idi.

Bu değiĢim zarureti, Nîmâ‟dan önce baĢladı ve toplumsal hazırlığı Ģiire yansıttı

denilebilir. Bu değiĢimin farklı Ģahıslarda farklı etkileri oldu. Bu nedenle bazılarının çabası

sonuçsuz kalırken, bazılarının çabası ise meyvesini verdi.

DeğiĢim, Ģiir hakkındaki yeni düĢünceler sebebiyle meydana gelmedi. Aslında değiĢim,

toplumsal yeni fikirlerle tanıĢmaktan, MeĢrutiyet Ġnkılabı‟nın etkilerinin yayılmasından ve

bunun neticesinde her alanın bu değiĢimden etkilenmesinden dolayı meydana geldi.

ġiirde de yeniliklerin ortaya çıkmasıyla beraber, yenilikçiler ve doğal olarak da

gelenekçiler diye iki grup oluĢtu.

IĢkî (öl.1924) , Lahutî (öl.1957) , Îrec (öl.)1925 gibi Ģairler bu yenilikçi hareketin

baĢını çekti ve Ģiiri serbest tarza doğru çekmeye çalıĢtılar.

42 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 54. Ayrıca bkz. Restgar Fesaî, Mansur,

Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 684-685 ; Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i

TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 77-78 ; Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ

YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 35.

43 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver veEsbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 121-122.

20

KarĢı tarafta ise gelenekçi olarak bilinen bir grup vardı ki bunlar, Ģiirin içeriğini

değiĢtirmekle beraber, mısraların aruz vezninde olmasını savunuyor ve bu nedenle

yenilikçilere karĢı çıkıyorlardı. Gelenekçilerin baĢında ise Edîbu-l Memâlik-i Ferahanî

(öl.1917) , Bediüz-Zaman-ı Furuzanfer (öl.1970) , Vahid-i Destgirdî (öl.1942)...gibi

isimler vardı.44

Bu dönem hakkında Ģair Abdu-l Ali Destğayb, “Suver ve esbab der Ģi‟r-i imrûz” adlı

eserinde Ģöyle der;

“MeĢrutiyet Hareketi döneminde, Ģairlerimiz günün kuvvetli cereyanı‟nın etkisinde

olarak, fikirlerin uyanması ve bu akımın daha ilerlemesi için etkili olmaya çalıĢıyorlardı. Bu

dönem, inkılabî sınır dönemi idi. Dolayısıyla tabii olarak Hamasi ve Vatan Sevgisi üzerine

Ģiirler yazmak gerekiyordu. Edîbul-memâlik, bu konuya yönelen ve içtimai Ģiirler yazan ilk

kiĢilerdendi. Ondan sonra aynı Ģekilde, yeni konuları eski kalıplar içinde sunanlar arasında,

Melîkuş-Şuara Bahar, Dihxuda, Işkî, Ârif ve Kemâlî sayılabilir. Bu gibi Ģairlerde, vatan,

millet, siyasi partiler, milli cemiyet, eĢitlik, halk... . vs. gibi toplumsal gereğin iĢareti olan yeni

kelimeler görmekteyiz45

”.

Yukarıdaki paragraftan da anlaĢıldığı gibi Ġran Ģairleri, daha eserlerini Edebiyat ve ġiirin

değiĢmesine yöneltmeden önce, toplumsal değiĢim, kendisini konu olarak Ģiire soktu.

MeĢrutiyet, temel olarak, Ģairlere medhiye, gazel ve tabiatı tasvirden el çektirip, toplumsal

savaĢın yansıdığı bir Ģiir söylemeyi öğretti. Daha önce padiĢahlara medhiyeler sunulurken

Kasidede “memduh” ve gazelde “sevgili” kelimelerinin yerini “vatan” kelimesi aldı.46

Bunlar, Nîmâ‟yı ileriye taĢıyacak hazırlık aĢaması oldu. Nîmâ YûĢic‟in Edebi

Hayatı‟nın baĢlangıcı, yaklaĢık olarak 1. Dünya SavaĢı tarihlerine rastlar. Nîmâ bu yıllarda,

Ģiire dair, içinde bir Ģeyler beslemiĢ ama bu duygular, henüz dıĢarıya vuracak kadar

olgunlaĢmamıĢtı.

44

Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,

Tahran, s. 38-45. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat

Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 34.

45 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver veEsbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, Tahran 1368, s. 123.

46 Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373, s. 98.

21

Bu dönemin en önemli olaylarından birisi de 1917 yılı Rusya‟daki “BolĢevik

Devrimi”47

idi. Zira Rusya‟nın tüm çevre ülkeler üzerinde etkisi vardı ve bu olay zamanın

akıĢını diğer ülkelerin lehine çevirdi. Ülke siyasetinde önemli bir yerde olan Rıza Han, ön

plana çıkıyor, meydana gelen isyanları bastırıyor ve Ahmet Ģah‟ın yerine geçmek için fırsat

kolluyordu. Daha sonra 1925 yılında Ahmet ġah düĢünce, Rıza Han, kaçar hanedanı‟na son

verdi ve Pehlevî Hanedanı‟nın kurulduğunu ilan edip baĢa geçti.

Rıza ġah‟ın yaptığı sınırlamalardan dolayı bu dönem edebiyatı, çok darbe yedi.

Yayıncılığın kötü duruma düĢmesiyle Sembolizm, simgecilik icad edildi48

. Yani artık Ģairler,

siyasi iktidarlardan korkmanın etkisiyle ifadelerini, açık bir Ģekilde değil de kapalı ibareler

Ģeklinde ortaya koydular. Ama bu Sembolizm, bir esas halinde ilk olarak Nîmâ‟da ortaya çıktı

ve yeni Ģiirin bir temel özelliği oldu. Bu dönemdeki Ģiir‟lerde dini konular, çok az idi. ġiire,

daha çok siyasi ve iktisadi konular hakim idi. 49

MeĢrutiyet‟ten sonraki 20 yıl boyunca Ģiir‟e, diğer Ģairlerin ve yenilikçilerin getirdiği

konular Ģöyle özetlenebilir:

Baskı Yönetimiyle Mücadele

Vatan Övgüsü

Emperyalizm KarĢıtlığı

Taassup KarĢıtlığı

Bu konuların dıĢında kalan her Ģey, gazel ve kasidenin klasik tarzından öteye gitmedi.

MeĢrutiyet‟le gelen Fars ġiiri‟ndeki ilk yenilik hareketi, sonuçta sınırlı da olsa bazı

değiĢmeler meydana getirdi. Bu yenilik hareketi ile ortaya çıkan geliĢmeler, ilerde çıkacak

yeni Ģiirde çok yer tutmasa da etkisi gözardı edilemez.

1- Bu Dönemin ġiir Özellikleri:

47

Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 239-242.

48 Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,

Tahran, s.186.

49 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375. s. 86.

22

Medhiye, gazel ve tabiatı tasvir gibi klasik türler terk edildi.

Toplumsal savaĢın yansıdığı sosyal içerikli konular iĢlendi.

ġiir, Ģekil açısından klasik Ģiirle aynı fakat sadece içeriği değiĢti.

ġiirde siyasi baskılardan dolayı kapalı ifadeler ve sembolizm ortaya çıktı.

ġiirde yeni söz ve kelimeler ortaya çıktı.

ġairler, az kullanılan Ģiirsel kalıplara yöneldiler50

.

ġiir, insanlara ve halka yönelmiĢ oldu, Ģair kendisini toplumun bir parçası

saydı.

2- Bu Dönemin ġairleri:

Nâim (öl.1916) , Edîbul Memâlik (öl.1917) , IĢkî (öl.1924) , Edîb-i NiĢaburî

(öl.1925) , Îrec Mîrza (öl.1925) , ġûrîde (öl.1926) , Ârif-i Kazvinî (öl.1933) , Ganizade

(öl.1934) , Vahid-i Destgirdi (öl.1942) , Taki DaniĢ (öl.1948) , Muhammed Taki Bahar

(öl.1951) , Lahutî (öl.1957) , ve Nîmâ‟nın Sen Lui‟deki hocası Nizam-ı Vefa (öl.1964)... 51

.

Bu Ģairlerden bazılarını, edebi çalıĢmalarına ve yenilik anlayıĢlarına kısaca değinirsek

MeĢrutiyet dönemi Ģairlerinin, Ģiire neler katabildiklerini ve neler katamadıklarını

anlayabiliriz.

Bunlardan, herkesin tanıdığı ve zevkle dinlediği Ârif-i Kazvinî, MeĢrutiyet inkılabı‟yla

beraber harekete geçti, tüm Ģiirlerini bu değiĢimin devamı için yazdı ve siyasetle iç içe olan

bir Ģiir tarzı sergiledi. Fakat izlediği üslup, Ģekil olarak klasik idi52

.

50 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, 124-125.

51 Kanar, Mehmet , ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 218-

239.

52 Aynı eser, s.229.

23

MelîkuĢ-ġuara Bahar (öl.1912), özellikle tarz olarak “Geriye dönüĢ” (BazgeĢt)

üslubunu esas aldı. Batı Edebiyatı‟ndan çok az etkilendi. Gazellerinin konuları, genellikle

zamanı‟nın olaylarını yansıtan türdendi. Dolayısıyla, Ģekil olarak geleneği taklit etti. Fakat

konularını da siyasetten aldı53

.

Bir baĢka Ģair ise, Edib PiĢaverî (öl.1930)‟dir. Bu Ģair, vatan sevdalısı tavrıyla Ģiirlerini

vatan ile ilgili konularla süsledi. Horasan üslubuna bağlı kaldı. Adeta eski ediplerin yeni

halinin temsilcisi idi. Konu olarak siyasete yönelik Ģiirler yazdı. MeĢrutiyet inkılabını

anlatmaya yönelik çalıĢmalar ortaya koydu. O da Ģiirinde, eski kalıpları kullanan, fakat

konuları yeni bir Ģairdi54

.

ġairlerden IĢkî ve Lahutî ise, kendilerine has yeni bir tarz oluĢturmaya çalıĢtılar ve

sadeliğe yöneldiler. Ġlerde “Kanlı Siper” adlı Ģiirinde göreceğimiz gibi Lahuti, yeni Ģiir adına

Nîmâ‟dan çok önceleri, Nîmâ‟nın üslubu gibi Ģiirler yazmıĢ, fakat bu üslup nesir tarzındadır.

Yani düz ve sade bir Ģekilde olayı olduğu gibi baĢtan sona aktarma yoluna gitmiĢtir. Fakat

görüleceği gibi, aruz vezninden kurtulamadı. Ama Mısra‟ları, Nîmâ‟nın ki gibi nispeten

serbest, Ģiirdeki kafiye tarzı Nîmâ‟nınkiyle benzer idi.

Ne var ki ne IĢkî ne de Lahûtî, hiçbiri kafiyelerin yerini değiĢtirmekle, kendi

dönemlerinin en güçlü Ģairi olamadılar ve Modern Fars ġiiri‟nde, yeni bir yol açamadılar.55

Bu Ģairler, Ģiire giren yeni konuları, eski formlarla ve Ģekillerle birleĢtirdiler. Bu

nedenle bu dönemdeki yeni tarza “Gelenekçi Yeni Tarz” denildi. Bu hareketin biraz daha

sadeleĢmiĢ halinin temsilcisi ise Pervin-i Ġ‟tisami (öl.1941) idi. O, eserlerini oldukça sade bir

dille ifade etmiĢtir. Bu Ģairlerin dili, eğer bir yenilik kazanmıĢsa, o da siyasi ve toplumsal

konular nedeniyledir.

Ama onlar, eski edebi geleneğe yapıĢmakta çok kararlı davrandılar. Ve bu dönem, yeni

Ģiirin ilk aĢaması olduğu için edebiyatçılar tarafından “ġairlerin UyanıĢ Dönemi” (Dovre-yi

Bîdarî-yi ġairan) olarak adlandırılır56

.

53 Kanar, Mehmet , ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 233-

239.

54 Aynı eser, s. 228-229.

55 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 79.

24

Belirttiğimiz gibi, bu içeriksel ve birazda Ģekilsel yenilik ortaya çıkınca Ģairler ikiye

ayrıldı ve çok sıcak tartıĢmalar ve yazıĢmalar meydana geldi. Bunların en önemlisi, “Fakülte

Dergisi” (Mecelle-i DaniĢkede) Ģairleri (özellikle MelîkuĢ-ġuara Bahar) ile Azerbeycan

Demokrat Partisi‟nin bir yayın organı olan ve Takî Ref‟et‟in yayınladığı “Yenilik Dergisi”

(Mecelle-i Teceddud) arasında idi.57

Tüm bunlara baktığımızda “ġairlerin UyanıĢ Dönemi”,

daha çok yeni Ģiirin ortaya çıkması için ortam hazırlamaya harcanmıĢtır denilebilir58

.

Bu arayıĢ ve uyanıĢ dönemi, yaklaĢık olarak 1906 ile 1921 yıllarını kapsamaktadır. Bu,

Fars Ģiirinin ilk yenilik dönemi idi. Bundan sonraki ikinci yenilik döneminde Nîmâ, aktif rol

almıĢtır. Zira artık Nîmâ, ilk eserlerini bu yıllarda ve daha sonra da diğerlerini vererek farklı

bir tarz ortaya koymuĢtur.

56

Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 125. Ayrıca

bkz. Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 80-82 ;

Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,

Tahran, s. 54-60.

57 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 80-82.

58 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 125-126.

Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce

Dergisi, 1997, Ankara, s.35.

25

NÎMÂ‟NIN KLASĠK ġĠĠR DÖNEMĠ 1920-1937

Bu dönem kendisini tam anlamıyla Nîmâî ġiir olarak henüz ortaya koymamıĢtır. Zira bu

dönemde Nîmâ‟nın yazdığı Ģiirler, Nîmâî ġiir‟e geçiĢ gibidir. Nîmâ, bu dönemde eserlerini,

bildiğimiz gibi batı edebiyatı etkileri neticesinde sade, Romantik ve biraz da klasik tarza fazla

muhalefet etmeyen bir yol Ģeklinde ortaya koydu.

Genç Ģair klasik tarzdaki Ģiirle hemen bağları koparmamıĢ ve bu dönemde kısmen fars

Ģiirinin klasik tarzını devam ettirmiĢtir. ġiirlerini, o zamanın genel kalıpları ile söylemiĢtir.59

Nîmâ, ilk olarak Ģiir sevgisini okuduğu Sen Lui Lisesi‟ndeki hocası ve aynı zamanda

Ģair olan Nizam-ı Vefa‟ (öl.1904)dan almıĢtır. Bu onun ilk adımıydı. Nîmâ‟nın okuduğu bu

okulun, onun ilerdeki edebi kiĢiliğine etkilerini maddeler halinde sıralarsak, Ģunları

söyleyebiliriz;

Nîmâ, Sen Lui‟de Fransızca dilini öğrenmiĢ, bu vesileyle baĢta Fransız olmak

üzere Batı kaynaklarından haberdar olmuĢ ve bu Ģekilde klasik tarz dıĢında yeni

bir edebi tarzı da tanımıĢtır.

ġiirle olan ilk iliĢkisi ve ona olan sevgisi, bu okulda kendisinin hocası olan ve

aynı zamanda Ģair olan Nizam-ı Vefa vasıtasıyla olmuĢtur.

Arapça dersleri de alması, kelime hazinesinin geniĢlemesine ve kafasında farklı

bir dil estetiğinin de oluĢmasına imkanı vermiĢtir.

Nîmâ, Birinci Dünya SavaĢı yıllarından itibaren yani daha mezun olmadan önce yerli,

özellikle Asya ve Avrupa basınını takip etti. Bu Ģekilde dünyada meydana gelmekte olan

edebi değiĢmeleri gördü ve onları nazar-ı dikkate aldı. Bu, onun ikinci adımı sayılır. O sırada

geliĢmekte olan ve sergilenen Ģiire bakan Nîmâ, bazı eksiklerin olduğunu görüyor ve

değiĢmesi gerektiğini biliyordu.

59 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 586.

26

Nîmâ, okulda baĢlamıĢ olan ve batı edebiyatını tanımasıyla geliĢen Ģiir eğilimi

neticesinde, yani 1921‟de Ģiir yazmaya baĢladı. Fakat bu yazdığı ilk Ģiirler, asıl ve yeni,

“Nîmâî ġiir” tarzında değildi. Önceleri O da gerçek hayattan uzak, toplumsal içeriği az olan,

romantik sade ve Horasan üslubuyla Ģiirler yazmakla baĢladı.60

Nîmâ, bu ilk döneminde, Romantik Fransız Ģairlerinin ve özellikle de Lamartine‟61

nin

etkisi altındaydı62

. Bu nedenle Ģiirleri henüz Realist değildi. Nîmâ‟nın bu ilk Ģiirleri, her ne

kadar romantik tarzda olsa da,Ģiir ölçüsü, aruz olmakla beraber serbest ve farklı bir bakıĢı

vardı.

Nîmâ, ilk Ģiirini, 23 yaĢında 1299/1921 yılı Mart ayında yazdı. Bu Ģiir “Uçuk Rengin

Hikayesi, Soğuk Kan” (Kısse-i Reng-i Perîde, Hûn-i Serd) adlı uzun mesnevi dir. Kendisinin

deyiĢiyle; Her ne kadar çağdaĢ Ģairlerin, çok sayıdaki seçkin eserlerin sayfalarında basılıyor

idiyse de gevĢek, renksiz ve acemice bir Ģiirdi.

Nîmâ, Bu Ģiirlerini daha sonra bu cümlelerle eleĢtirmiĢtir. Çünkü onun sonraki yeni

tarzı, daha realist ve tarz olarak ta daha serbest ve sembolik bir tarz idi. Nîmâ, bu ilk Ģiirinde

hem Ģiirin Ģeklini hem de içeriğini değiĢtirdi ve bu üslubunu, tüm Ģiirlerinde devam ettirdi.

Ancak bu ilk Ģiirleri, sade idi. 63

“Uçuk Rengin Hikayesi, Soğuk Kan”, 500 beyte yakın uzun bir mesnevidir. Ve Fransız

ġiiri‟nin etkisinde olan bir Ģiirdir. ġiirin asıl teması, halkın talebi ve sabırdır. ġiir, onun

çocukluk dönemleriyle baĢlar. Sonra mutluluk dünyasına olan aĢk gelir. Çok geçmeden aĢk,

60

Sepenta, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,

ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 35.

61 Adı Lamartine Aphonse‟dir. Bir Fransız Ģair ve devlet adamıdır. 21 ekim 1790‟da Macon‟da doğdu. 1896‟da

Paris‟te öldü. Bazı dönemlerde politikada aktif rol aldı. 1820‟de Napoli elçilik katipliğine tayin oldu. Ġtalya‟dan

Kudüs‟e kadar uzun bir seyahate çıktı. Hiristiyanlık‟tan soğudu ve tenkit etti.O, soluk alır gibi Ģiir yazan bir

Ģairdi. Romantizm akımının ilk Ģairlerindendi. Tabiat tasvirlerine çokça yer verdi. Önemli eserleri ; ġairce

DüĢünceler, Sokratın Ölümü, Yeni ġairce DüĢünceler...

Kudret, Cevdet, Batı Edebiyatından Seçmeler, Ġnkılab ve Anka Basımevi, Ġstanbul, 1980, s. 207.

62 Kanar, Mehmet, ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi , ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 1999, s. 244-

245. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat

DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 33.

63 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 69. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran

ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32.

27

onu kedere sürükler ve hayatını bozar. Kendisini bu aĢktan kurtarmaya karar verir fakat güç

yetiremez. AĢk onu sürükler, dostları çevresinden dağılırlar. O, inzivaya çekilir, sabreder ta ki

aĢkın ona “yerinden kalk! halkı talihsizlikten kurtar”dediği güne kadar. Ama halk ona kulak

vermez, onu efsane peĢinde koĢan bir deli zannederler. Hayatının acılarından dolayı toplumu

suçlar. Oturup kendi kendine söyleĢir. Bu Mesnevi, o söyleĢilerin neticesidir64

. Bu

mesneviden bir parça65

;

ظا کكی ي عاؼو یاؼ ؾی

او تا تكی قانا قؽ تؽظ

قطت ظاؼو عػنت اع ظقت

گؽچی ظاى ظن ي اقت

ي چا گايى تا قتى

اپيعاقتى گیيا یکثاؼ

کكی طاع اقت ایچ آثاؼ يؽا

هيعكت ایچ گفتاؼ يؽا

کاد٫اني تاؼقت ایک

ای يی ضاع اؾ اع ي:ن

نؽذ عهك نؽذ ا کايی ظؼظ

ض قؽظ ٫لص ی ؼگ پؽیع

Tercümesi;

Bu aĢağılıklar dıĢında kimsem yok benim.

Yalnız baĢıma çok yıllar geçirdim.

Çoktur dost yalnızlığım ve kederim.

Gerçi biliyorum odur zorlu düĢmanım.

64 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 17.

28

Benim düĢüncem böyledir, yalnızca sitem.

Sanki bir an yokum ortada.

Kimse okumamıĢ eserlerimi

Hiç duymamıĢ sözlerimi

Ġlk defa meclis Ģimdi

Benim kederimden bir parça okuyor:

AĢkın talihsizliğini ve derdin izahını,

Uçuk rengin hikayesini ve soğuk kanın.

ġiirin diğer bir kısmında daha açık bir Ģekilde bu konuya geçer;

Farsça‟sı;

عالثت لعؼ يؽا هاضتع

تی قثة آغؼظ اؾ ضظ قاضتع

ظؼقت٫آک کتؽ لعؼ ت ظاع

ظؼ تيا ضیم ؿظیکا تقت

انؽؽض ای يؽظو زك اناـ

تف تعی کؽظع تيؽ اؾ لياـ

یاظیکاؼی قاضتى تا آ ظؼظ

ض قؽظ٫گ پؽیعؼ٫او آ

؟کيكتع« ای يؽظو زك اناـ»ايا

ي اؾ ای غا نؽقتا يى

ضاطؽ پؽ ظؼظ کكتايى

کؿ تعی تطت ظؼ نؽ نا

65

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 25-26.

29

... ٫ؼؾگاؾی ؼـت كتى يثتال

ؾعگی ظؼ نؽ ـؽقایع يؽا

... ٫صسثت نؽی تياؾاؼظ يؽا

صسثت نؽی پؽ اؾ عية ضؽ اقت

قتپؽ ؾ تمهيع پؽ اؾ کيع نؽ ا

نؽ تانع يثع تف يفكع

... ٫تف تيع!٫تف ـت ا ٫تف تعی

ظؼظ يستى اـؿ ظ٫نؽ

ای کا ل ا ثظ ٫ای ى اؾ عهك اقت

...66

Tercümesi;

Sonunda değerimi bilmediler

Sebepsiz yere beni incelttiler.

Senin değerini bilmeyen, aslında

Senin yakın ve akrabalarının arasındadır.

Kısaca, hakkı tanımayan bu insanlar

Kıyaslanamayacak kadar çok kötülük yaptılar.

Ah ve dertle, bir anı yaptım.

Onun adı;uçuk renk ve soğuk kan.

Ama bu hakkı tanımayan insanlar kimler?

Ben bu aĢağılık Ģehirlilerden

Kırsal yerde yaĢayanın dertli gönlüyüm.

66

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 23-27.

30

Bahtımın kötülüğünden dolayı Ģehrinizde

Bir vakit geçti ve ben müptelayım.

ġehir yaĢamı beni yıpratıyor.

ġehir sohbeti beni üzer...

Ayıp ve zarar dolu bir Ģehrin sohbeti

Taklit, tuzak ve kötülüklerle dolu bir Ģehir

Birçok kötülüğün kaynağıdır Ģehir.

Çokça kötülük, çokça fitne, çokça boĢ Ģey

ġehir benim dert ve zahmetimi arttırdı.

Bu dahi AĢktandır, keĢke o olmasaydı.

Sonra neden diğerleri gibi değilim diye kendisini kınar, ve diğerlerinin ona deli gözüyle

bakmasını onaylar. Sonunda çocukluk ve geçmiĢ zamanını hatırlayarak Ģöyle diyor:

ای چي ؽ ناظی ؼى تگػؼظ

ای ى تگػؼظ ٫خه تگػنتع

ضا قطت٫ضا آقا تگػؼاى

تگػؼظ ى عؽ ای نؼیع تطت

...67

Tercümesi;

Böylece her mutluluk ve gam geçer

Hepsi geçer, bu da geçer

67

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 33.

31

Ġster kolay geçireyim, ister zor

Geçer bu kötü talihli ömür

Ve son olarak Ģöyle devam eder;

تعع ي آؼیع زال ي ت یاظ

«آـؽی تؽ ؼفهت خال تاظ!»

.68

Tercümesi;

Benden sonra halimi getirin dile

“Aferin„ olsun cahillerin gafletine”

Nîmâ, yaĢadığı bazı olaylardan dolayı, Ģehirlerden oldukça nefret etmiĢ ve bu nefretini-

yukarıda görüldüğü gibi-Ģiirlerine de yansıtmıĢtır. ġehre ve Ģehirli halka karĢı beslediği bu

his, devamlı Nîmâ‟nın hayata ve varlığa bakıĢında etkili olmuĢ ve ömrünün sonuna kadar

Ģiirlerinde görülür. ġehirlerin yapmacık, insana değer vermeyen davranıĢları, hayatın ve

doğanın nerdeyse öldüğü...gibi yönleri Nîmâ‟yı kötü etkilemiĢ ve bu nedenle hemen hemen

tüm Ģiirlerinde, ileride görüleceği gibi köylünün durumunu yansıtan, köyün güzelliklerini

ifade eden, mısralar yazmıĢtır. Özellikle daha sonraları Tahran‟da çektiği sıkıntılar ve siyasi

iktidar tarafından hapse atılması onun bu nefretini arttırmıĢtır. Ama Ģu da var ki eğer Nîmâ,

kendi köyü YûĢ‟u terk etmeseydi ve kendi deyimiyle “Ģehre mahkum” olmasaydı ve bu

sıkıntıları yaĢamasaydı, belki de Ģimdiki Nîmâ olmayacaktı...

Nîmâ, bu ilk Ģiirini ve daha sonra bunu takip eden “Efsane” ve diğer Ģiirlerini yazdığı

zaman, dönemin diğer Ģairleri bunları hiç kabul etmedi. Farklı ve yanlıĢ bir yol gibi tanıtmaya

ve hiç ilgilenmemeye çalıĢtılar. Sonraları Nîmâ Ģöyle der:“Bu Ģiir (Uçuk Rengin Hikayesi) ,

zamanın Ģair ve ediplerini-Ģiirleri ile beraber-bana karĢı öfkeye sevketmiĢti”69

. Ama görünen

o ki bu Ģairlerin öfkesi, Ģiirin yazılıĢındaki zayıflıktan ziyade, Ģiirde o zamana kadar mesnevi

alanında olmayan, baĢka bir bakıĢ, tarz, his ve düĢüncenin sergilenmesi nedeniyle idi.

68

Aynı eser, s. 33.

69 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 21.

32

ġair, bu Ģiirini 1299/1920 yılının Mart ayında kendi parasıyla 32 sayfa olarak bastı.

Gerçi Nîmâ‟nın bu 23 yaĢındaki mesnevisi, MeĢrutiyet döneminin diğer Ģairlerinin

mesnevi‟leriyle sağlamlık ve güçlülük yönünden kıyasta fazla bir nasibi yoksa da, bu Ģiirde

aĢkı, Ģiiri, toplumu, siyaseti ve insanı anlayan yeni bir türün parlak damarları göze çarpar. Bu

da onu, eski kalıplarla yazılmıĢ diğer eserlerden ayırır. Ġlk eserleri, verdiğimiz örnekler gibi,

sade bir dille yazılmıĢtır. Dikkat edilirse klasik diğer eserlerin tersine bu Ģiirin kaynağı, ne

kitaplar, ne de eski Ģairlerin devamlı kullandıkları malzemelerdir. Belki Ģairin kendi

tecrübeleridir. Ve bu ise, yeni Ģiirin Ģekillenmesinde çok önemli bir nokta olmuĢtur70

. ġair,

Ģiirinde bir anlamda anılarının tahlilini yapar. onun aĢkları, düĢ kırıklıkları ve piĢmanlıkları,

Ģiire buruk bir tat vermektedir 71

.

Bu nedenle “Uçuk Rengin Hikayesi” hem konu ve anlam hem de müfredat ve terkipler

açısından diğer mesnevilerden farklıdır. BeĢ yüz beyite yakın olan bu mesnevi, Mevlana

Celaleddin-i Rûmî‟nin mesnevisi ile aynı vezinde (Hezec-i müseddes)dir.72

Eski Ģiir, (özellikle yeni Ģiirin ortaya çıktığı döneme kadar) belirli kalıplarla tekrarlanan

kelime, tabir ve tasvirlerden oluĢmuĢ bir grup idi. Gönül, Divane, AĢık, PeriĢanlık... gibi.

Gerçi bu, eski Ģiirle aynı söyleyiĢte görünüyordu, ama tüm bunlara rağmen bu Ģiirde en

önemli bulunan Ģey, Ģairin hayret verici derin his ve geniĢ düĢüncesidir.

O, çok idealist biri olarak davranmıĢ, kafasında bir inkılabın önderliğini beslemiĢtir.

Hatta bu yıl (1921) içinde dönemin hükümetine karĢı silahlanmak niyeti bile taĢımıĢ ve silah

elde etmeye çalıĢmıĢtır. Ama bu yöndeki çabaları sonuçsuz kalmıĢtır. 1300/1921 Tarihinde

annesine yazdığı bir mektubunda Ģunları yazar;

“Belki gitmemden dolayı sıkıntılısın, herkesin kendisine layık Ģeyleri yapması lazım.

Ben de kendime uygun olanı yapıyorum , kendime insan olarak hitap ediyorsam nasıl

oturabilirim. Sevgili Anneciğim! Sakın ağlama, oğlun yarın savaĢ meydanında asaletini

göstermeli”73

.

70 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 584.

71 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 32.

72 Aryanpûr, Yahya, Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 467. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi,

"Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32.

73 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 5.

33

Nîmâ, Ģiir hakkında artık yavaĢ yavaĢ farklı düĢünmeye baĢlamıĢ, eski tarzlarla,

yetinilemeyeceğini anlamıĢ ve fikirsel, duygusal derinliğini kullanıp yenileĢmeye gidilmesi

gerektiğini farketmiĢtir. Nîmâ, böylesi bir durumda 1301/1922 yılında, bu dönemdeki en

büyük eserlerinden biri olan “Efsane”74

Ģiirini yazmıĢtır. Bu Ģiir, yeni tarza geçiĢin ilk sağlam

örneği olmuĢtur.75

Hem klasik hem de serbest tarzın birleĢimi olup bu Ģiir, bu dönemin orta

yollu dediğimiz Ģairlerince sonradan “yapılabilecek en iyi tarz” Ģeklinde ifade edilmiĢtir.76

Nâdir Nâdirpûr, “Efsane” Ģiiri hakkında Ģöyle diyor: “Bugünkü Farsça‟nın önsözü ve

baĢlangıcı ve bugünün en iyi Ģiir örneklerinden biri olan “Efsane”, köy havasının sadeliğini

taĢır.”77

“Efsane”, iĢte bu farklı ruh halinin anlatımıdır:

ظیا ای ک ا ٫ظؼ نة تيؽ

ظل ت ؼگی گؽیؿا قپؽظ

ظؼ ظؼ ل قؽظ ضهت تهكت

چ قالء گيای ـكؽظ

ع ظاقتای ؼى آؼ. يی ک

...

ظل ي٫ظل ي ٫ای ظل ي»

لاتم ي!٫يضطؽا٫تيا

تا ضتی لعؼ ظعی

اؾ ت آضؽ چ نع زاصم ي

74 Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran, s. 83-160.

75 Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,

Tahran, s. 189. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat

Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32-33.

76 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 685. Ayrıca bkz. Cenneti-yi

Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran, s. 21.

77 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 587.

34

خؿ قؽنکی ت ؼضكاؼ ي.

آضؽ ای تيا ظل چ ظیعی

ک ؼ ؼقتگاؼی تؽیعی

يؽغ ؽؾ ظؼایی ک ت ؽ

اضكاؼی پؽیعیناضی ن

تا تاعی ؾت اـتاظ

ؼيع ٫يی تاكتی ای ظل

گؽ طؼظی ـؽیة ؾيا

ؾ ضظ ظیعی تف ٫آچ ظیعی

ؽ ظيی یک ؼ یک تا

تا ي قتيؿی ٫تا ت ای يكت

تا ت قؽيكتی ؼگكاؼی

اؼیکی ظقت« ـكا»تا

عهی ظایى اؾ ی گؽیؿظ

تا ت ا ؼا تظ قاؾگاؼی

يثتالیی يایع ت اؾ ت

اـكا: يثتالیی ک ياعء ا

يثتالیی ک ياعء ا

کف ظؼای ؼا نؽؿا عیع

ظیؽی اقت کای لص گیع٫آ

اؾ تؽ ناض يؽؼی پؽي

اؾ ا آنيا ياع تؽ خای

35

... 78

Tercümesi;

Karanlık bir gecede bir deli

Gönlünü firarî bir renge kaptırmıĢ

Kapısında soğuk ve yalnız oturmuĢ halde

Bir bitkinin gövdesi gibi yıpranmıĢ

Bir hikayeyi kederli yapar

....

Ey benim gönlüm! gönlüm gönlüm

Fakir, çaresiz benim gibi

Tüm iyilikle, değer ve kavgayla

Senden sonunda bana ne geldi

Gamın yüzündeki bir gözyaĢından baĢka

Ey fakir gönül! ne gördün ki?

KurtuluĢ yolunu kestin

Gereksiz iĢler yapan bir kuĢ‟sun

Ve bulduğun her dala uçtun

Sonunda zayıf düĢtün mü?

Ey gönül! kurtulabilirdin

Eğer zamanın oyununa gelmeseydin.

Gördüğün Ģey sadece kendindendi

Her zaman bir yol ve bir bahane

78

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 28-29.

36

Sonunda ey sarhoĢ!Benimle savaĢtın

Sen sarhoĢ ve dost kaldıkça

Efsane ile dostluk yaparsın

Bir dünya, daima ondan kaçar

Sana göre onunla uyumluydu

Senden daha müptelası gelmez

Efsane;onun gibi bir müptela

Onun gibi bir müptela

Kimse bu yolda saflığı görmemiĢ

Ah, uzun süredir bu hikayeyi anlatıyorlar

Dalın üstünden bir kuĢ uçmuĢ

Ondan geriye, bir yuva kalmıĢ

Henüz eski Ģiir-yeni Ģiir mücadelesi sürerken yazılan bu Ģiir, beklenen ilgiyi görmedi.

Ama 1310/1931‟lerde onun lakabı, bu Ģiiri nedeniyle “Efsane ġairi” oldu. Nîmâ, Efsane‟ye

yazdığı Mukaddime‟de Efsane‟yi yazmaktaki amacını ve bazı Ģairlerin kendisinin bu tarzına

gösterebilecekleri tepkiler için Ģöyle diyor-:

“Ey genç Ģair! Benim “Efsane”min içine yerleĢip tabii ve özgür bir konuĢma tarzını

gösteren bu bina, belki ilk defada hoĢuna gitmez ve belki sen, benim kadar beğenmedin. Belki,

“neden bir gazel bu kadar uzun ve içerisinde kullanılan kelimeler, eskilerin gazellerine göre

farklı bir tarzdadır” diyebilirsin ama amacım, dildeki özgürlük ve konuyu uzatmaktır... .

Ben bu iĢten fazla nasip almayı düĢündüm. Bana göre bu bina, gösteriye has Ģeyleri

barındırabileceği için binaların en iyisidir. Bu binanın o kadar hazinesi vardır ki ne kadar

37

fazla verirsen senden kabul eder. Vasıf, roman, taziye, komedi ne istersen... Bu adım sadece

ilk ilerleyiĢtir, “Efsane” sadece bir örnektir79

.

Nîmâ, yukarıda görüldüğü gibi, yaptığı bu açıklamalarla “Efsane”nin genel bir

portresini çizer. Yani “Efsane”, tabii ve serbest konuĢma tarzıyla vezin kurallarını az da olsa

aĢar ve doğal bir üslup sergiler. Ġhtiva ettiği kelimeler bakımından da, önceki gazellerden

farklı ve bir çok sanatın görülebildiği tarzdı. Ve bu yönlerinden dolayı çokça tepki toplamıĢtır.

ġair, “Efsane” Ģiirinde bir çok tabir ve tasviri ele alarak bazı noktaları gösterir. Mesela

“Efsane”, aĢığın geçmiĢi, aĢığın kalbi ve gözyaĢıdır. ġeytan, her yerden kovulmuĢtur.

“Efsane”, aĢığın zülüflerine dostça el atan soğuk bir rüzgardır....80

.

Bu eser, Ģairin içinde bulunduğu topluma karĢı ortaya koyduğu bir manifestodur. Bu

Ģiirde toplumsal bozukluklar, doğrudan doğruya tasvir edilmemiĢtir. ġair burada kendi

hayatının hüzünlü hikayesini anlatmıĢtır.81

Efsane, her bakımdan (görünüĢ ve mana) klasik Fars Ģiirinden açık farklara sahiptir;

GörünüĢ açısından, 127 bentten (BeĢ mısralık) oluĢmuĢtur. Genellikle her bentte iki veya dört

kafiyeli mısralar vardır. Kafiye ise beĢinci mısrada serbesttir. (Bazen de bu kaideye ilave

olarak, birinci mısralar birbirleriyle kafiyelidir). Ama aruz kurallarını muhafaza eder. 82

Nîmâ, daha sonraları 1324/1945‟lerde yazdığı bir mektupta Efsane ile 1937‟den sonra

oluĢmuĢ olan yeni tarzın farkını Ģöyle anlatır; “...Efsane Ģiiri, insanların beğendiği bir

tarzdadır. O, ġimdiki sembolik ve serbest Ģiir tarzının kıt‟alarının tersine, onların (halkın)

anlayıĢına daha yakındır. . 83

.

Burada görüldüğü gibi Ģair, sonraki döneminde yazdığı Ģiirlerle “Efsane” ve aynı

dönemdeki diğer Ģiirleri karĢılaĢtırıp efsanenin sonradan oluĢacak sembolik ve kapalı tarzı‟nın

79 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 32-33.

80 Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran, s. 108.

81 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 33.

82 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 688-689. Ayrıca bkz.

Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 586 ; Kırlangıç, Hicabi, "Ġran

ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 33.

83 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 99-100.

38

tersine sade ve halk tarafından daha beğenildiğini yani kolay anlaĢıldığını dile getirir. Mana

ve içerik bakımından Efsane Ģiiri, daha sonraları Nîmâî ġiir olarak meĢhur olacak Ģiir ile

klasik Ģiir arasında bir çizgidir.

“Efsane” Ģiirinin aslı, AĢık ve Efsane isminde iki Ģahsın konuĢmasıdır. Fakat bu iki

Ģahıs, tabii görünüĢteki sözlere rağmen kapalı ve sırlı yüzler içermektedir. Her ne kadar klasik

tarzın kurallarına riayet etse de “Efsane” adlı Ģiir, daha önce olmayan baĢka bir ölçü

içermektedir.

Bu Ģiirde “Manevi AĢk”tan bir çeĢit görünmektedir. Nîmâ, bu esas üzerine, külli ve

zihni bir aĢkı red ile Ġran kültürünün temsilcisi Hafız‟a yönelip ona seslenir;

کيع ظؼغ اقت زاـظا ای چ»

کؿ ؾتا يی خاو قالی اقت

انی اؼ تا اتع تاؼو يكت

ت تؽ آ عهك تاؾی ک تالی اقت

«ي تؽ آ عانمى ک ؼع اقت »

...84

Tercümesi;

“Ey hafız! Bu ne tuzak ve yalan

ġarabın, kadehin ve sâki‟nin dilinden gelen

Ebede kadar da inlesen inanmam

Sen bâki olana aĢıksın,

Bense geçici olana âĢığım”

Bildiğimiz gibi “Efsane”, âĢıkane bir manzumedir. Bu manzume, Ģâir Nîmâ, AĢık ve

Efsane‟nin birer yıldız gibi, aĢkın etrafında dolanmasıdır. Bunlar, bir diğerinin diliyle

84

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 55.

39

konuĢurlar, bir olurlar ve bazen araya mesafe koyarlar. Bu bir diyalog Ģeklinde devam eder85

.

Bu yönüyle aslında “Efsane” son kabul etmez bir türdür.86

Efsane Ģiiri‟nde “Gece” ifadesi oldukça belirgindir. Bazıları burdaki “Gece” kelimesini

Nîmâ‟nın Materyalistliğinin, Sosyalistliğinin ve hatta Koministliğinin bir belirtisi, iĢareti

olduğu iddiasına kalkıĢtılar. Nîmâ, açık bir Ģekilde defalarca bu tür iddiaları reddetti. O,

herhangi bir akıma bağlı olmayı bir Ģaire yakıĢtırmaz.

Efsanenin nasıl bir ortamda yazıldığı hakkında Dr. ġerafettin Horasani Ģöyle der:

“Ben Nîmâ‟ya Efsane‟nin baĢlangıcı hakkında sordum. Dedi ki: “Gün batımına doğru

evden çıktım. Ormanda bir taĢın üzerine oturdum. Tüm yaprakların bana doğru geldiğini

zannettim. Gün batımıyla devamlı değiĢen renkler, sanki bedenimde renkleniyorlardı. ĠĢte o

sırada, Efsane‟nin ilk mısrası geldi;

Karanlık bir gecede bir deli... ”87

Efsane adlı Ģiir, Ģekil ve muhteva açısından, klasik Ģiirle olan temel ayrılıklara rağmen

daha sonraları Nîmâ‟nın Ģiirinde ortaya çıkan değiĢmeler de göz önünde tutulursa orta yollu

(Eski Ģiir ile yeni Ģiir arasında) bir Ģiir olduğu anlaĢılır. Nîmâ, bu Ģiirinden önce Uçuk Rengin

Hikayesi adlı Ģiirini yazdı. Ama eleĢtirmenlerin ve diğer Ģairlerin dikkatini çeken “Efsane”

adlı Ģiiri oldu. Bu Ģiir, klasik Ģiiri serbest Ģiirle birleĢtiren bir köprüdür. Nîmâ, sonraları

“Efsane”yi 1303/1924 yılında gözden geçirip tashih etti.

O sıralarda diğer Ģairler, Nîmâ‟yı bu Ģekilde ortaya çıkardığı yeni Ģiirlerden dolayı taktir

etmedikleri gibi onu eleĢtirdiler. Nîmâ, bazı mektuplarında ilerde efsaneden daha iyi Ģiirler

yazacağını söyler ve insanların Ģimdiki Ģiirlerini beğenmemelerine rağmen bir gün

seveceklerini anlatır.

Ve bunun bir belirtisi olarak bazı Ģairler Nîmâ‟nın yazdığı bu Ģiirlerin değerini anladı ve

onlara dergi ve gazetelerde yer verdiler. Îran‟ın seçkin Ģairlerinden biri olan Muhammed Rıza

85

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 33.

86 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 589.

87 Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran, s. 66.

40

IĢkî de 1923 yılında çıkardığı, 20. Asır (Asr-ı Bistom) adlı gazetesinde Nîmâ‟nın “Efsane”

Ģiirinin bir kısmını yayınladı.

Nîmâ, 1923 yılında “Ey gece” (Ey ġeb) ve “Aslan” (ġîr) adlı Ģiirlerini, aynı tarzda

yazdı. “Ey gece” Ģiirinin o kadar hayret verici bir ifade , belağat ve selaset gücü vardı ki

Nîmâ‟nın önceki töhmetini kaldırdı.88

“Ey Gece” Ģiiri “Efsane”yi pekiĢtiren bir Ģiirdi ve bu da Nevbahar Yayınları‟nda

basıldı. Bu Ģiirden bir parça;

زهت اگيؿ ا ای نة نو

تا چع ؾی ت خاى آتم

یا چهى يؽا ؾ خای تؽ ک

یا پؽظ ؾ ؼی ضظ ـؽ کم

یا تاؾ گػاؼ تا تيؽو

کؿ ظیع ؼؾگاؼ قيؽو

...89

Tercümesi;

Ah! korkutucu bir gece olsam

Ne zamana kadar dağlayacaksın canımı?

Ya yerinden çıkar gözümü

Ya çek yüzündeki perdeyi

Ya da bırak beni öleyim

Çünkü hayatı görmeye tokum

88 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 586-587. Ayrıca bkz.

Aryanpûr, Yahya, Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 470-471 ; Sepenta, Sasan, “Ġlel-i

GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî , ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi

el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 5.

41

Biraz ilerde devam eder;

آدا ک ؾ ناش گم ـؽ ؼیطت

آدا ک تکـت تاظ تؽ ظؼ

آدا ک تؽیطت آب ياج

تاتيع تؽ ا يا يؼ

ای تيؽ نة ظؼاؾ ظای

کادا چ فت تعای؟

ظنی ؾ ظؼظ ضيتظقت

تظقت ؼضی ؾ ؼى يکعؼ

...90

Tercümesi;

Gül dal‟dan yere düĢünce

Rüzgar vurunca kapıya

Dalgalı su yere dökülünce

Parlak ay yansıdı ona

Ey kara gece iyi biliyorsun

Orada ne kötülük gizlidir?

Dert‟ten bir gönül, kan‟a bulanmıĢ

Üzüntü‟den bir yüz, keder dolmuĢ

Bu Ģiirde Ģair, karamsar bir tablo çizer. toplumsal yönler de bulunan bu Ģiirde daha çok

bireysellik öne çıkar. Gecenin Ģahsında kendisini acı içinde bırakan olaylara seslenir. Sitemini

89

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 34.

90 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 34.

42

karanlığa yönelterek artık hayattan bıktığını, ya acılarının son bulmasını yada ölmek istediğini

dile getirir. Burada amacını, acılarını temsil eden karanlığı eleĢtirerek ortaya koyar91

.

Nîmâ‟nın eserlerine bakıldığında üzüntü, teessür, karanlık gibi belirli Ģeyler ifade eden

kelimelerin fazla olduğu görülecektir. Mesela yukarıdaki “Ey Gece” Ģiirinde Gece, Ay,

Karanlık vs. kelimeler çok fazla kullanılır. ġair, tabiatı, kendi hal ve duygularıyla

irtibatlandırarak anlatır. Bu Ģiir, bu özel tekniğin uygulandığı ve diğer Ģairlerin karĢısında

saygıya durdukları ilk Farsça eserlerdendir.

Nîmâ, 1925 yılında, “Hapis” (Mahbes) adlı yeni bir Ģiir yazdı. AĢağıda göreceğimiz gibi

Ģiirin tarzı, hâla sade fakat serbest âruz Ģeklindedir. Bu Ģiirde Nîmâ, hapishanedeki bir hücre

tasvirini yapar. Bazı idamlık mahkumlardan bahseder. Ayrıca “Kerem” adında bir çiftçinin

ağa‟ya baĢ kaldırması nedeniyle hapse atılıp kötü bir duruma düĢmesinden söz eder. Doğal

olarak Nîmâ, burada çevresindekileri yansıtmaya çalıĢır.92

ġiirin baĢlangıcı Ģöyledir:

ظؼ ت تگ ظض ای چ لفف

تع خؽـپح کؽت چ کـ

اگا نع گهاظ ظؼ ظهات

ظؼب تاؼیک ک يسثف

ظؼ تؽ ؼنایی نعی

قؽ اظ ت ؾاا خعی

خاي ا پاؼ٫يی ژنيع

تيگاگا تيچاؼ

91

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 34.

92 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 595-596. Ayrıca bkz.

Aryanpûr, Yahya, Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s.478-480 ; Ajend, Yakub, Edebiyât-ı

Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363, Tahran, s.187.

43

تی ضثؽ ای یک اؾ ؾ ـؽؾع

ا ظگؽ اؾ الیت آاؼ

ای یکی ؼا گ ک کى خگيع

ا ظگؽ ؼا گ ک تع ضعیع

تيى ؼـت خاگ ای ؾ

ظؼ تکاپ ـتاظ اؾ پی ا

گ آ لعو اظ کح

گ ای گهاظگی ظا

ای چي قا ععانت ـایك

کؽظ يسکو يؽگ ؼا الیك

...93

Tercümesi;

Kafes gibi bir morgun dar çukurunda

BeĢ kez zil çaldılar sana

Aniden karanlıkta açıldı

Hapsin karanlık eski kapısı

Bir mum ıĢığının yanında

Bir grup, dayamıĢ baĢını dizlerine

Saçlar yıpranmıĢ, elbiseler yırtık

Tümü yabancı, çaresiz

93

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 73-74.

44

Buradaki biri, karısı ve çocuğundan habersiz

Diğeri memleketten habersiz

Bu birine yazık çünkü az savaĢtı

Diğerine de yazık çünkü kötü güldü

Bunun günahı kokudan canının gitmesi

Ekmek peĢine düĢmekten telaĢta

Onun günahı adımını yanlıĢ atması

Bunun günahı ağzını açması

Böyle yüksek bir adalet

Onu mahkum ve ölüme etmiĢ lâyık

Bu uzun Ģiir, tema ve söyleyiĢ bakımından Ģairin meĢhur eseri "Efsane"den tamamıyla

ayrılır. bu çalıĢma, toplumsal bir eleĢtiriyi kendinde barındırmaktadır94

. ġiirde görüleceği

üzere hapse düĢmüĢ bazı kiĢilerin durumu ele alınmıĢtır. Ancak bu bu hapse düĢen Ģahısların,

bu sıkıntıları çekmesinin ardındaki sebepleri de Ģair, kendisine göre sıralayarak onları eleĢtirir.

Bu tarihlerde yani Nîmâ‟nın “Uçuk Rengin Hikayesi”, ”Efsane”, “Ey Gece”, “Hücre”

Ģiirlerini geride bıraktığı 1925‟lerde yazdığı bir mektupta Ģöyle der:

“Hayatın diğer Ģartları gibi bu üç Ģeyin de değiĢime ihtiyacı vardır; ġiir, Ressamlık ve

Müzik. Çünkü biz canlıyız. Yani hayatımız yenilenmektedir. Her zaman için değiĢmezliğin

esası Ģöyledir:

Ressamlık için tabiatın gerçekliğine uygunluk ve incelikten kaçınmak, Müzik için

tekdüze olmamak, hal ve hareketlere uyumlu olmak, ġiir için, benim yaptığım gibi daha etkili,

kâmil bir üslup, ve daha sâde bir Ģekilde olmaktır. ”95

Buradan anladığımız ve Ģiirlerinde gördüğümüz kadarıyla bu tarihlerde, hâla Nîmâ,

üslup olarak Ģiir için sadeliği savunmakta ve Ģiirlerinde de bu sadelik görülmektedir. Yine de

94

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 34.

95 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 137.

45

Nîmâ‟nın bu eserleri, daha önce belirttiğimiz gibi diğer Ģairlerin tepkisini üzerine çekmiĢtir ve

bu eserlerle, çağdaĢ olan, yani onunla aynı dönemi paylaĢan diğer Ģairlerin eserlerini

karĢılaĢtırmak için Muhammed HuĢterudi‟nin “ÇağdaĢ Yazar ve ġairlerin Eserlerinden

Seçmeler” (Gozîdehayi Ez Âsâr-ı Nivisende ve ġairân-ı Muasır) adlı kitabına bakabiliriz. Bu

kitapta bilinen meĢhur çağdaĢ Ģairlerin Ģiirlerinden alıntılar yapılır. Kitabın yazarı, bu eserin

Mukaddime‟sinde;

“Bugünün genel Edebiyat alanı, bizim yazar ve Ģairlerimizin belirlediği daireden

fersahlarca uzağa gitmiĢtir. Bugün artık gazel ve kasidecilik, eski “nesir” üslubuyla bizim

edebi ihtiyaçlarımıza kafi gelmemektedir. Tarih ve Felsefe, Tiyatro ve Roman, DüĢünce ve

EleĢtiri Tarihi, her biri kendine uygun bir yer edinmiĢlerdir. Mâlesef bizim bugünkü

edebiyatımız, adı geçen çeĢitli alanlarda henüz değerli eserler göstermemiĢtir... Bugünkü

Edebiyat‟ımız Avrupa ve Eski Fars Edebiyatı‟nın bir karıĢımıdır. Kendisini Avrupa

Edebiyatının etkilerinden uzaklaĢtırmıĢ ve eski eserlerin içine hapsetmiĢ kimseler, Edebiyat

Tarihi sayfalarında gereken değeri bulamayacaklardır.

Bunu da unutmamak gerekir ki geçmiĢe göre, Fars Edebiyatı kendisinde yeni ve önemli

bir Ģekil görmemektedir. Sadece Nîmâ‟nın yeni “Gazel Tarzı” müstesna, büyük bir iddia

olabilir. Ama o da diğer eserler arasında “Ender olan yok gibidir” hükmünü taĢımaktadır.

”96

diyor.

Görüldüğü gibi daha Nîmâ, asıl tarzıyla Ģiirlerini yazmadan eski sade haliyle bile farklı

bir tarz ve yaklaĢımla ilk Ģiirlerini hissettirmiĢtir. Bunu herkes kabul etmese de Muhammed

HuĢterûdi gibi kimseler anlamıĢ, sağduyu ile yaklaĢmıĢ ve onun tek farklı ve yeni Ģair

olduğunu açıkça belirtmiĢlerdir.

Nîmâ‟nın tamamıyla geleneğe sırtını dönmüĢ olarak tanınmaması gerekir. Bildiğimiz

gibi Nîmâ, Fransızca, Rusça, Arapça dillerini de bilmekteydi ve bunlar ona tüm ülkelerde

geliĢen edebiyatı takip etme imkanı veriyordu ve bu etki Ģiirlerine de yansımıĢtır. Îran‟daki ilk

yenilikçiler, Fethali Ahondzâde (öl.1878) , Talbuf (öl.1911) „tan tutun da Ref‟et (öl.1920) ve

Sadık Hidayet (öl.1951)‟e kadar hepsi yenilenmeyi Batı‟ya dalmakta ve gelenekten kopmakta

ve hatta gelenekle savaĢta aradılar. Ve bazen de Sadık Hidayet gibi Arapça karĢıtı bir tavır

96 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s.138-

139. Ayrıca bkz. Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 689.

46

sergileyip eski Îran‟ı oluĢturmaya çalıĢtılar. Oysa Nîmâ, Batı‟nın elde ettiği kazanımları aldı

fakat geleneğin verdiği zenginlikleri de gözardı etmedi.

Nîmâ, daha sonra 1926 yılında adı “Asker Ailesi” (Hanevade-yi Serbaz) olan yeni bir

eser yazdı. Nîmâ, bu Ģiirde savaĢ ve onun sonucu olan fakirliği ve çaresizliği yaĢayan bir

asker ailesini konu almıĢtır. Bu Ģiir, Ģairin en baĢarılı Ģiirlerindendir. Burada Nîmâ, artık

Romantizm‟den Realizm‟e kaymaktadır. Eski karamsarlığı biraz daha azalır97

. Ama bu tarz,

Nîmâ‟yı ilk döneminde takip edenlerin yolu olur. Artık Nîmâ, kendisini ispatlamıĢtır98

.

ġiirdeki hikaye, asker olan kocasının, Rus SavaĢı Cephesi‟ne çağrılmıĢ olan bir köylü

kadının çaresizliğini anlatır. ġiirdeki asker kiĢi, aç olan karısını ve çocuklarını geride

bırakarak savaĢ cephesine gitmiĢtir. Ama Ģiir genel bir içeriğe sahiptir, bu yolla yoksul ve

talihsiz bir halkın vaziyeti anlatılmıĢtır 99

. Bu Ģiirde sabah, kurtuluĢ olarak ele alınmıĢtır.

Bu Ģiir, Ģöyle baĢlar:

یک ظاتی ؼا ؾعگی قاظ اقت

ؿ تؽل آياظ اقتؾ اعکی ؽ چي

صه ضاکی ٫گای يؽؼی

تا ت ظقتم اقت يكت ا ناکی

ا ی ضاع لصؽ ؼگاؼگ

ی پياپی خگ

ظؼ قؽ ا يكت ـکؽ تيظ

ظؼ ای ا کف فؽقظ

ضاعاا ؼا ا ی چاپع

97

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 34.

98 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 594. Ayrıca bkz. Aryanpûr,

Yahya, Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 469.

99 Ajend, Yakub, Edebiyyat-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılab-ı MeĢrute Ta Ġnkılab-ı Ġslamî , ĠntiĢârât-ı Emir Kebir,

1363, Tahran, s. 188.

47

ؼی پؽ ل ا ی ضاتع

ا ک ؾی ؼؼا يچ قظل يكت

خگ ا تا کيكت؟

...100

Tercümesi;

Bir köylünün yaĢamı sade

Az da olsa her Ģey yanında

Bir inek, bir tavuk, topraktan bir parça

ġikayetçi değildir elinde oldukça

O istemez rengarenk sarayları

SavaĢ peĢindedir devamlı

BoĢ fikirler yoktur Onun kafasında

Kimse üzgün değildir o‟nun dünyasında

Hânedanları o kurmaz

KuĢ tüyü‟nde o uyumaz

Onun bu kavgadan yoksa hiçbir karı

Peki kiminledir savaĢı?

Bu Ģiirlerden Nîmâ, çok duygulu, ince ruhlu, haksızlıklardan ve adaletsizliklerden

bıkmıĢ biri olduğu anlaĢılmaktadır. ġiirlerini, sadece bu acıları dile getirmek için kullanır.

ġair bu konuyla ilgili olarak Ģöyle der: “Benim Ģiirlerimin esası acılardır. Bana göre gerçek

bir Ģairin bu esası taĢıması gerekir. Ben, kendimin ve baĢkalarının acıları için Ģiir

söylüyorum....”101

Mesela bir baĢka Ģiiri olan “Gece ĠĢi” (Kâr-ı ġebpa)‟da da aynı duyguları

100

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 104-105.

101 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 582. Ayrıca bkz. Kırlangıç,

Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997,

Ankara, s. 39.

48

ifade eder. Bu “Gece iĢi” adlı Ģiirde Ģair, gece vakitleri, pirinç tarlasını bekleyen fakir bir

köylünün düĢüncelerini anlatmaya çalıĢır. Burda da Nîmâ, gerçek hayatı dile getirmektedir;

ت آؼاوؼظ اق ٫يا يی تاتع

تؽ قؽ ناض ا خا تيؽگ

نی ظؼ آیم ٫ظؼ ضاب ـؽ ؼـت ٫ظو تيایطت

کاؼ نة پا ؾ اقت تاو

يی ظيع گا ت ناش

گا يی کتع تؽ طثم ت چب

عؼ آ تيؽگی زهتؿا

صعایی اقت ت خؿ ای کؿاقت

چيؿ يؽهب٫ل ؼانة

اقتای يکم ٫يی ؼظ ظکی

ای اقت گؽاؾ ٫ایيی ؼيع قای

ت چها ضكت ٫ضاب آنظ

ؽ ظيی تا ضظ يی گیع تاؾ:

چ نثی يغی گؽيی ظؼاؾ!

تاؾ يؽظقت ؾى

گؽق ياع ظ تایی تچ او

يكت ظؼ کپ يا يهت تؽح

تکى تا چ ؾتاها آؼاو؟

...102

102

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 412.

49

Tercümesi;

Ay parlar, sakindir nehir

Onun yanı baĢı karanlık

Zaman asılı halde uykuya dalmıĢ, ama geçmekte

Gece iĢi henüz tamam değil

Bazen gittikçe sarkar

Bazen ses çıkarır

Ve içinde o korkutucu karanlığın

Onun sesinden baĢka bir ses yoktur

Korku galip, her Ģey mağlup

Bir iğ (Duk) gider, bu onun Ģeklidir

Bir gölge korkar, bu ise cesur

Uykulu halde yorgun gözlerle

Daima söyler kendi kendine:

Ne kadar sıkıcı, sıcak ve uzun bir gece

(Henüz) yeni ölmüĢ karım

Ve aç kalmıĢ Ġki çocuğum

Elimizde bir avuç pirinç yok

Onların sesini neyle dindireyim?

Sonraki yeni Ģiirlerinde de hep sade ve keder ortamlarını ele alır. Mesela yeni Ģiir

döneminde, Îran Köyleri‟nin sakin ve sessiz alanlarını horoz ötüĢünde canlandıran “Horoz

Öter” (Horus Mîhâned) Ģiirini yazmıĢtır.103

AĢağıda görüleceği gibi Nîmâ, tabiatı öyle tasvir

103

Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,

Tahran, s. 190.

50

etmektedir ki insan ve tabiat iç içedir. Tabiattaki bir varlığı sıradan bir nesne olmaktan çıkarıp

sanki dile getirir. Bu da Nîmâî Ģiirin esas özelliğidir104

.

للنی ل: ضؽـ يی ضاع

اؾ ظؼ فت ضهت ظ

اؾ هية ؼی ک چ ؼگ ضهک

ظؼ ت يؽظگا ظاع ض

اؼ قؽظ قسؽيی تع تؽ خع

يی تؽاظ ت ؽ قی اي:

ؼ آيع پؽ ٫تا ایم اؾ ا

يژظ يی آؼظ ت گل آؾاؼ

يی ایع ؼم ت آتاظا

کاؼا ؼا ظؼ ای ضؽاب آتاظ

...105

Tercümesi;

Ku ku li ku:Horoz öter

Köyün sessiz, gizli içinden

Kuru damar gibi ölülerin vücudunda

Kan koĢturan yokuĢ aĢağı yoldan

Seherin soğuk duvarını dokur

Yeryüzünün her tarafına sızar:

Onun sesleniĢiyle, kanatlandı

104

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 40-41.

105 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 420.

51

Müjde getirir hasta kulağa

Ġlerleme yolunu gösterir

Bu yıkık yerde, kervana

Ayrıca 1309/1930‟da “ġaĢkın Yerde” (Der Civar-ı Sehtser) adlı etkileyici bir Ģiir yazar.

Bu Ģiirde Nîmâ, üzüntü ve keder bahsi ile kendi çaresizliğini, doğadaki varlıkların adeta ona

hücum ettiğini belirtmektedir. Oysa kendi halinde biri olduğunu ve buradan yola çıkıp diğer

Ģairlerin ona karĢı olan tavrını ortaya koymakta ve yavaĢ yavaĢ sembollere kapı aralamaktadır.

Tüm bunları, edebi bir Ģekilde ifade eder.

Nîmâ‟nın dıĢında bu dönemde ve bazılarının da sonraki dönemlerde izlediği

“Muhafazakarlar” hareketi vardı. Yani 1921 yılından baĢlayıp sonraki dönemleri kapsayan bir

süreçte, orta yollu denilen bir Ģairler grubu vardı. Bu hareket, ilk yenilikçiler gibi bir eski-yeni

karıĢımı bir yol izlediler.

Bu Ģair‟ler, Nîmâ‟nın ilk eserlerini verdiği bu dönemde karĢılarında serbest kafiye ve

vezin Ģekli biraz farklı bir tarz görünce “ġiir elden gidiyor” dercesine Nîmâ‟ya ve onun

Ģahsında üslubuna karĢı tavır aldılar106

. Ama zamanla yani 1930-1935‟lerde bu Gelenekçiler,

Nîmâ‟nın bu Ģiirlerini yani buraya kadar aktardığımız Ģiirlerini örnek kabul almaya baĢladılar.

Bu tarzı savunan isimlerden bazıları Ģöyledir;

Hanlerî (öl.1990) , Tevellulî (öl.1985) , Golçîn Gîlanî, Mes‟ud Ferzad, Pervin

Devletabadi, Nâdir Nâdirpur (öl.1990) , Mustafa Rahimi, Yedullah Ru‟yayi, Ebu-l Hasan

Verzi, Feridun MuĢirî (doğ.1926) , Azad, Nusret Rahmanî, Menuçehr-i AteĢî (doğ.1931)....

Bu isimlere bakarken Ģuna da dikkat etmemiz gerekmektedir. Bunlardan bazıları, 1937

yılında, Nîmâ‟nın yeni yola yani tamamen serbest ve sembolik Ģiir tarzı‟na geçmesiyle

Nîmâ‟yı taklit edip yenilikçiler grubunda yer alarak Nîmâ sonrasındaki yenilikçi Ģairler

arasında zikredileceklerdir. Ama bazıları da Nîmâ‟nın bu ilk eserlerinin tarzıyla veya

tamamen gelenekçi tavrıyla devam ettiler.

Bu bahsettiğimiz “Ortayollu ġiir Hareketi”nin baĢında gelen isimlerden biri Perviz Nâtıl

Hanlerî‟dir. AĢağıdaki Ģiir, ona aittir;

106

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 34.

52

ؼاک ظؼ ای گهه ضضؽا يی گهت ٫يا

اـكؽظ نيعا يی گهت ٫تی ضیهت ٫تاظ

ؾاؼ ت ضظ يی پيچيع ٫گهث اؾ ظؼظ ا

يی گهت ٫نة ـؽ ياع ظؼ اعیهء ـؽظا

ظؼظتاگی اؾ ظؼ يی آيع ؼح

اال پی يأا يی گهت ٫ ياع تظ اؾ ؼ

ؼاؾی اعؼ ظل نة تظ ک ا گا اگؽ

ؼقا يی گهت٫تؽگی اؾ ناض خعا يی نع

يی آیطت ت ناش ٫اؾ تيى ٫قایء تيع ت

یعا يی گهت٫تاظ چ يی نع اؾ ظؼ

یاظ آ یاؼ قفؽ کؽظ پؽیها ؼي

ؾیؽ ؽ قای ا يی نع تا يی گهت

Tercümesi;

Ay, üzüntülü halde bu gül bahçesinde dolaĢıyordu

Rüzgar baĢıboĢ yıpranmıĢ ve mecnun bir halde dolaĢıyordu

Gül dalı, gizli derdinden , iniltilere bürünüyordu

Gece, yarın‟ın düĢüncesine dalmıĢ halde dolaĢıyordu

Bir ses geliyordu uzaktan, hepsi acı hepsi dert

Geride kalmıĢ yoldan, inleyip bir mesken arıyordu

Bir sır vardı gecede öyle ki ansızın eğer

Ağaç‟tan bir yaprak düĢerse, rezil oluyordu

Söğüt‟ün kök gölgesi, korkudan dala asılıyordu

Rüzgar uzaklaĢınca ondan, açıkça dolaĢıyordu

53

O göçmüĢ yâr‟in hatırası, periĢan ve üzgün halde

Her gölgenin altında gizleniyor ve yalnız dolaĢıyordu.

Bu Ģiire baktığımızda aruz, vezin ve kafiye kurallarına uyulduğunu görmekteyiz. Bu

Ģairler, daha önce belirttiğimiz gibi, Nîmâ‟nın bu dönemdeki ilk Ģiir tarzını önceleri

reddetmiĢler. Fakat daha sonra, ondan etkilenip “Efsane” Ģiirini adeta örnek almıĢlardır. Bu

Ģairler, sonraki tarihlerde Bent, Beyit, Mısra, Vezin, Kâfiye alanında aniden Nîmâ‟nın farklı

bir yola girmesiyle yollarını ayırmıĢlardır. Dolayısıyla, Nîmâ‟nın bu dönemdeki Ģiirleri

tamamen serbest ve sembolik olmadığı için muhafazakarlar tarafından daha sonra

beğenilmiĢtir.

Bu “Muhafazakar” Ģive ve tarz hakkında “Hanleri ve Tevelluli”nin öğrencilerinden olan

ama sonradan Nîmâ‟yı benimseyen “Nâdir Nâdirpur” Ģöyle der: “Hanlerî farklı bir yol tuttu

ve kendisine has bir Ģive seçti ki bu tarza “Yeni Klasik Tarz” denilebilir. O (Hanlerî) yavaĢ

yavaĢ Ģuna inandı ki “Fars ġiiri‟nin vezin ve bahirleri o kadar çeĢitli ve detaylıdır ki kırık

veya serbest Ģiire gerek yoktur. ”107

Nâdir Nâdirpur‟un belirttiği gibi bu dönemde Ģairler bir türlü serbest tarza ısınamadılar

ve büyük bir inatla eski Ģiir kalıplarını kullandılar. Bu nedenle bu Ģairler, sonradan edebî

açıdan, ikinci, üçüncü plana düĢtüler.

Bu tarihlerden itibaren artık yeni Nîmâ ortaya çıkmaya baĢlar. Bundan sonra yazacağı

Ģiirler, onun için asıl eserlerdir. YavaĢ yavaĢ artık bakıĢ açısı realist, sembolik ve tamamen

serbest olmaktadır. Nîmâ, o tarihlerde Ģiirde izlenen genel Ģekli tamamen reddeder ve bunun

değiĢmesi gerektiğini kendi Ģiiri Efsane‟yi bile eleĢtirerek Ģöyle anlatır:

“Bu alemde var olan gerçekler, maddenin etkileri sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Benim

ve sizin yaĢamınızı da Ģekillendiren madde‟dir. Benim kafam, bir zamana kadar bu konuda

karıĢıktı... . . ama sonradan düzelttim. Bugün eğer bir kiĢi, Hekim Senai‟nin Hadika‟sını veya

Nizamî-yi Gencevî‟nin Hamse‟sini veya Mecduddîn-i Fîruzâbâdi‟nin Kâmus‟unu veya

Sa‟deddîn-i Taftazanî‟nin Mutavvel‟ini veya onların benzerini yazarsa. . , tekamül gereğince

kendi ayb ve noksanını göstermiĢ olur. ĠĢte bu kaideden dolayı, ÂĢıkane Gazeller -ister benim

en yeni örneğini Fars Edebiyatı‟na geçirdiğim “Efsane” dahi olsun- kabul görmez. Onun

için, “Efsane‟nin Ģairi”olmak- gerçi bu ismi, bilgin insanlar bana taktı- bir övünç sayılmaz.

107 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 98-99.

54

Ġyi biliniz ki... . . ister yeni ister eski olsun , bu âĢıkane ve ayrılıktan, unutulmaktan

kaynaklanan gazeller, bu Ģiirler ve ahlaki hikayelerin hepsi, yakında ebedi ölüme teslim

olacaklardır. ”108

Yeni Nîmâ, bunları söyler. Ona göre, gerçek hayat, varlık, her Ģeye Ģekil verirken,

hayali ve romantik Ģeylere yer vermek zamanın gerisinde olmak demektir. Artık Ģiir, bizzat

hayatın kendisi olmalıdır ve bu tarihlerden sonra, Nîmâ‟nın eserleri her yönüyle Yeni Ģiir‟in

kaynağı haline gelir. 1316 /1937 ve sonrasındaki Ģiirleri ve yazıları, bu türdendir. Bunlar da

iki yönde seyr etmektedir; Nesir yazıları, Ġran ġiiri‟nin temellerinin değiĢimine yönelik olup,

duygusallıktan, hikayesellikten ve öğütten uzak yazılardır. ġiirleri ise, Îran‟ın yeni, iktisadi,

toplumsal durumuyla ilgilidir. Tam anlamıyla Modern Îran ġiiri, bu ateĢle Nîmâ‟nın

öncülüğünde 1941‟de alevlenmeye baĢlamıĢtır.

Nîmâ, Tabii ki bu arada yakından bildiğimiz, çağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın meĢhur isimleri

ve çağdaĢı olan Sâdık Hidayet, Nâtıl Hanlerî, Ferîdûn-i Tevellulî vs. Ģairlerle yazıĢmaları ve

görüĢmeleri olur. Mesela bu tarihlerde Kültür Bakanlığı‟na ait olan “Mûsikî Dergisi”, Sadık

Hidayet ve Nîmâ‟nın idaresinde idi ve etkileĢimleri oldukça fazlaydı...

Nîmâ‟nın bu ilk dönemdeki Ģiir anlayıĢını yansıtan bir olayı da Ģöyledir; Sâdık

Hidayet, yazdığı kitaplardan bir kaçını Nîmâ‟ya gönderir. Bu eserlerini inceleyen Nîmâ, sâdık

Hidayet‟e yazdığı bir mektupta ona, Ģunları söyler;

“Bana gönderdiğin birkaç kitabı okudum. Siz sadece büyük bir hata iĢlemiĢsiniz.

Çemedan, Vuğ Vuğ-ı Sahab gibi kitablar, bizim milletimizin anlayıĢ ve bilinçlerinin

seviyesinde değildir... . ”109

Nîmâ, bunları dile getirirken, halk için olması gereken bir sanata değinmiĢtir. Yani

yapılacak her eser, halka bir Ģeyler anlatmak ve onların istifadesi için olmalıdır. Dolayısıyla

Nîmâ, sadeliği esas almıĢtır. Bu da Nîmâ‟nın bu dönem eserlerinde dikkat ettiği bir esastır.

Nîmâ, hem bu dönemdeki aruz kurallarına bağlı Ģiirlerinde hem de daha sonraki serbest

Ģiirlerinde veznin olması gerektiğini savunmuĢtur110

.

108 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 65-66.

109 Aynı eser, s. 73.

110 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 36.

55

Sîrus Tahbaz'ın "Mecmua-yı EĢ'ar-ı Kâmil-i Nîmâ YûĢic" isimli kitabında, Nîmâ'nın

kaleme aldığı tüm Ģiirlerini, tam Ģekliyle bulmak mümkündür. Bu kitabta Nîmâ'nın 1937

yılına kadar yazdığı klasik Ģiirlerin tam listesi Ģöyledir:

Kısse-i Reng-i Perîde-1921, Efsane-1923, ġîr-1923, ÇeĢme-i Kûçek-1923, Yâdigar-

1923, Engasi-1923, Boz-i Molla Hasan-1923, Gol-i Nazdar-1923, Mufside-i Gol-1923, Gol-i

Zudres-1924, Mahbes-1925, Harken-1925, Rubah u Horus-1925, Came-i Nov-1925,

Hânevade-i Serbaz-1926, Ez TerkeĢ-i Rûzegar-1926, Be Yâd-ı Vatanem-1926, BeĢaret-1926,

Teslim ġode-1926, Kû-1926, Kalb-i Kavi-1926, Gorg-1926, Avaz-ı Kafes-1926, Came-i

Maktul-1926, Nâme-1927, Peser-1927, ġehid-i Gomnâm-1927, Serbaz Fûladin-1927, Engasi-

1928, Be Ressam Erjengî-1928, Hâce Ahmed Hasan-ı Meymendî-1928, Abdullah Tahir u

Kenizek-1928, Horus-i Sade-1929, Kirm-i EbrîĢem-1929, Esb Devanî-1929 Keçebî-1929,

Ukab-ı Nil-1929, Emu Receb-1929, Herriyyet-1929, Seday-ı Çeng-1929, Engasi-1929,

Engasi-1929, Kebok-1929, Horus u Bukalemun-1929, Ukubet-1929, Bahar-1929, Sâl-i Nov-

1930, Perende-i Munzevi-1930, AteĢ-i Cehennem-1930, Mîr Dâmad-1930, Der Civar-ı

Sehtser-1931, Dihkâna-1931, HuĢi-yi Men-1931, Hey'et-i Der PoĢt-i Perde-1931, Amzenaser-

1931, Hatıra-yi Mubhem-1931, Gonbed-1931, Ne're-yi Gav-1931, Feza-yi Bîçun-1931, Sobh-

1931, Dûd-1934, Kal'a-yı Sakrîm-1934.111

Nîmâ, bu dönemlerde, artık eskiden yazdığı “Efsane”, “Asker Ailesi”, “Ey Gece” vs.

eserlerinin tarzını bırakmıĢ ve bunlara karĢı fazla ilgisi kalmamıĢtır. Bundan sonra Nîmâ, yeni

yüzüyle meydana çıkmıĢtır.

Bu Dönemdeki ġiirlerinin Özellikleri:

Yukarıdaki yazılardan, Nîmâ‟nın kendi düĢüncelerinden, Ģiirlerinden ve onun hakkında

diğer Ģairlerin belirttikleri görüĢlerden, temel olarak elde ettiğimiz sonuçtan hareketle, bu

dönemde Nîmâ‟nın Ģiirde takip ettiği genel, klasik ve tamamen yenilenememiĢ esasları kısaca

Ģöyle özetlenebilir;

ġiirler de diğer Ģeyler gibi değiĢimi kendinde gösterebilmeli, belli kelime,

kavram ve kalıplara hapsolmamalıdır.

ġiir, herkesin anlayabileceği bir üslup ile sade bir Ģekilde olmalıdır.

111

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 13-16.

56

ġiirden amaç halka bir Ģeyler anlatmak, onların yaĢamlarını yansıtmak

olmalıdır.

ġiir, Ģekil olarak aruz kuralları içinde olmalı ve bir vezin düzeni içermelidir112

.

57

NÎMÂ‟NIN YENĠ ġĠĠR DÖNEMĠ 1937-…

Aslında edebiyatçılar, yeni Ģiir döneminin baĢlangıcını 1941 olarak kabul ederler. Bu

dönemin 1941 olarak alınmasının sebebi, 1941 yılında meydana gelen ve Îran Edebiyatı

açısından ayrı bir dönüm noktası sayılan, Rıza ġah‟ın Ġkinci Dünya SavaĢı yıllarında sürgüne

gönderilip yerine oğlu Muhammed Rıza‟nın getirilmesiyle özgür bir ortamın oluĢması ve

dolayısıyla Edebiyat‟ın da daha çok geliĢme imkanı bulmasıdır. Ancak bu olayın, bir

baĢlangıç sayılması, Îranın genel Edebiyatı içindir. Oysa (edebiyatçıların belirttiği gibi)

modern Ģiir, Nîmâ‟nın 1937 yılında Kaknûs (Kaknûs) ve Karga (Ğorâb) Ģiirlerini yazmasıyla

baĢladı ve daha sonra “Musiki Dergisi”inde çalıĢtığı dönemdeki eserleriyle devam etti. 113

Nîmâ ve Fars Ģiirinde meydana getirdiği değiĢimden sonra “yeni Ģiir” ıstılahı, tüm eski

kalıpların karĢında bir yer tuttu. Bu ıstılahın tam anlamı ise yeni Ģiirin, klasik Ģiirin vezin

kurallarına uymayan, yeni konular iĢleyen bir Ģiir olduğudur. Bu açıdan yeni Ģiir, hem

kalıpları, muhtevası hem de beyan tarzı açısından eski Ģiirden farklıdır.114

Daha önce bahsettiğimiz gibi Nîmâ, artık sanat, edebiyat, Ģiir ve yenilik adına oldukça

farklı tavırlar ve görüĢler sergilemeye baĢladı ve bu dönemde bir yenilikçi olarak karĢımıza

çıktı. Zaten ilerlemekte olan ve ilk Ģiirleriyle oldukça büyük katkı sağlayan Nîmâ, bu dönem

eserleriyle yeniliği her yönüyle gösterdi ve diğer Ģairlerin ilgisini üzerine çekti.

Nitekim kendisi sanattaki böylesi ileri düĢüncesinden dolayı, Fars ġiiri‟nin gidiĢatını

değiĢtiren “Kaknûs” (Kaknûs) ve “Karga” (Ğorab) Ģiirlerini yazdı. Kaknûs, Karga ve

sonradan da diğer Ģiirleri, her açıdan Fars ġiiri‟nin önceki eserlerinden farklı idi. Onun yeni

bakıĢı, beraberinde yeni bir ifade tarzını getirdi. Kaknus Ģiirinde Nîmâ, konuyu “Kaknûs

KuĢu” etrafında örmüĢtür.

Bildiğimiz gibi “Kaknûs KuĢu”, Îran Ģiirlerine konu olan efsanevi, güzel sesli , renkli

kanatları olan, gagasında çokça delik bulunur ve her delikten farklı güzel sesler çıkarır. Bin

yıl kadar yaĢayan bir kuĢtur. Bin yıl geçip ömrü sona yaklaĢınca çokça odun toplar ve o

112

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 35-36.

113 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 682-689.

58

odunların üzerine oturur. Daha sonra öyle bir Ģekilde öter ki kendinden geçer ve kanatlarını

birbirine vurunca bir ateĢ oluĢur ve o ateĢte yanar. O ateĢin külünden eĢi olmayan bir yumurta

oluĢur. Bu Ģekilde ölümleriyle baĢka kuĢlar meydana gelmektedir. Yani kuĢ kendisini

diğerlerine feda eder. Zümrüd-ü anka kuĢu olarak da anılır.

Bu kuĢ Nîmâ da adeta kendisini Kaknûs benzetmesiyle tasvir eder. Nîmâ, kafiye ve

vezinde serbest olurken yine de tüm kıt‟anın yapısında bir vezin takip etmektedir. ġair, aruz

bahirlerinden birini, yani mef‟ûlu fâilâtu mefâîlun‟u korumaya çalıĢtığı görülür115

.1316/1937

yılı Ģubat ayında yazılan Kaknûs Ģiirinden bir parça;

آاؾء خا ٫يؽغ ضنطا٫لمـ

آاؼ ياع اؾ ؾل تاظای قؽظ

تؽ ناش ضيؿؼا

تهكت اقت ـؽظ

تؽ گؽظ ا ت ؽ قؽ ناضی پؽعگا

ا ان ای گهع تؽکية يی کع

اؾ ؼنت ای پاؼء صعا صعای ظؼ

ثم ضطی تيؽ ؼی کظؼ اتؽای ي

ظیاؼ یک تای ضيانی

يی قاؾظ.

...116

Tercümesi;

114

Aynı eser, s. 685.

115 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 60.

116 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 222.

59

Kaknûs, güzel sesli kuĢ, dünyanın Ģarkısı

Avare oldu soğuk rüzgarların esiĢinden

Bambu ağacının dalında

OturmuĢ tek baĢına

Onun çevresinde kuĢlar her bir dalın baĢında

O kaybolmuĢ feryadları karıĢtırıyor

Yüzlerce uzak ses parçalarından

Dağın kara bir çizgi gibi olan bulutlarında

Hayali bir binanın duvarını

Yapıyor.

Daha sonra devamla Ģöyle der:

ظيی ٫خایی ک گيا ظؼ آداقت

٫تؽکيع آـتاب قح ؼی قگال

قت ای ؾيي ؾعگيم چيؿی ظنکم ا

زف يی کع ک آؼؾی يؽؼا چ ا

اگؽ چع اييعنا ٫تيؽ اقت چ ظظ

چ ضؽيی ؾ آتم

ظؼ چهى يی ایع صثر قپيعنا

زف يی کع ک ؾعگی ا چا

يؽؼا ظیگؽ اؼ تكؽ آیع

ظؼ ضاب ضؼظ

ؼدی تظ کؿآ تاع او تؽظ

60

...117

Tercümesi;

Bir yer ki ne ot var, ne bir an bile

Utanmaz güneĢ, taĢları üzerinde çatlar,

Ne de bu dünya ve yaĢamı çekici bir Ģey

Hisseder ki onun gibi kuĢların da arzusu

Karadır duman gibi , her ne kadar ümitleri

AteĢten bir harman gibi

Göze görünse de ve beyaz sabahları.

Hisseder ki onun yaĢamı

BaĢka kuĢlar gibi eğer biterse

Uyku ve yiyecek içinde

Bir dert olur ki söylenmez de

Kırık Aruz kalıbı‟yla yazılan ilk Ģiir, 1302/1923 yılında yazılan ve daha önce MeĢrutiyet

sonrası Ģairler arasında adını zikrettiğimiz Ebul Kasım-ı Lahuti‟nin “Kanlı Siper” (Senger-i

Hûnîn) eseri idi. Bu eser Viktor Hügo‟nun Ģiirlerinden birinin vezinli bir tercümesiydi118

.

Ebu-l Kasım-ı Lahuti‟nin Ģiirleri, yeni Ģiirin temelini oluĢturan eserler olamadı.

Lahutî‟nin, Realist olan Ģiirlerinin, istiarî zerafetlerden ve benzetmelerden yoksun olması

nedeniyle hem eski Ģiirin hem de batı Ģiirinin karĢısında dayanma gücü bulamadı. Bunlar da

Nîmâ‟nın bu dönemdeki esas yönleri idi. Nîmâ, “Efsane” Ģiiriyle tanınmıĢsa da yeni Ģiirin

temellerini, “Kaknus” Ģiiriyle atmıĢtır.119

Burada hem Lahutî ve onun gibi bazı Ģairlerin tarzı ile Nîmâ‟nın tarzının fark ve

benzerliklerine bir örnek verirsek daha iyi anlaĢılır. Nîmâ‟nın “Kaknûs” eseri, Lahutinin

117

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 222-223.

118 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 83.

119 Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 211.

61

“Kanlı Siper” eserinden 13 yıl sonra yazılmıĢtır. Zahiri benzerliklerin dıĢında çokça keyfiyetli

farklar vardır. Ve Nîmâ‟nın bu tarzı, tam olarak “Kaknûs” (Kaknûs) ve “Karga” (Ğorâb)

Ģiirinden itibaren devam eder.

“Kanlı Siper” Ģiiri; (Lahutî‟nin)

اسيرؼؾو آؼا قگؽ ضي نعع

دليرتا کظکی

ت ق ظاؾظ.

آدا تعی ت ى؟

تهی -

. دالرانتا ای

تيرپف يا کيى خكى ت ؼا ى ها ت

!بمانيتظؽ ٫تا آک تت ت ؼقع

تفىگ ایک صؿ تهع نع نل

آتم خؽل ؾظ

كگؽا ا ت

سىگ اؼهتا ـتاظ تؽ قؽ ضاناک

داعاغى تع ت ضا ؼو تا کى » -

(گفت)ت قهطا ـج -«تا ياظؼ عؿیؿ

«انكاع ضاى آيع.

عدة زم ای ؾظی! -

يسکو کيكتی اگؽ اصال يايعی؟

مفتضای ؾ چگ يا تگؽیؿی ت زؽؾ

62

(شجاعکظک ٫)ظاظ پاقص ا -«قهطا . » -

Tercümesi;

Kanlı siper savaĢçıları, oldular esir

Bir çocukla ki cesur

On iki yaĢında.

Sen de orda mıydın?

-Evet

Bu kahramanlar ile.

O halde bedenini oklara hedef yapacağız

Sıran gelene kadar, bekle!

Bir dizi namlu kalktı silahların

AteĢ saçtı

Onun siper arkadaĢları

Yuvarlanıp üzerine düĢtü çöp ve taĢların

-“Ġzin ver bana eve gideyim de veda edeyim

Sevgili Annemle - (Alay Kumandanı‟na dedi)

Zamanında geleceğim.”

-Acayip kandırdın!

Kimin mahkumusun belki hiç gelmedin?

Pençemizden kaçmak istiyorsun ucuz laflarla

-“Hayır Kumandan.”- (Onun cevabını verdi, cesur çocuk)

63

“Kaknûs” Ģiiri (Nîmâ‟nın);

جانآاؾء ٫يؽغ ضنطا٫لمـ

سرد ياع اؾ ؾل تاظای آاؼ

خيسرانتؽ ناش

فردتهكت اقت

پروذگانتؽ گؽظ ا ت ؽ قؽ ناضی

ا ان ای گهع تؽکية يی کع

اؾ ؼنت ای پاؼء صعا صعای ظؼ

ظؼ اتؽای يثم ضطی تيؽ ؼی ک

ظیاؼ یک تای ضيانی

يی قاؾظ.

...

ظيی ٫خایی ک گيا ظؼ آداقت

٫آـتاب قح ؼی قگالتؽکيع

ای ؾيي ؾعگيم چيؿی ظنکم اقت

زف يی کع ک آؼؾی يؽؼا چ ا

اميذشاناگؽ چع ٫تيؽ اقت چ ظظ

چ ضؽيی ؾ آتم

سپيذشانظؼ چهى يی ایع صثر

چىانزف يی کع ک ؾعگی ا

آيذيؽؼا ظیگؽ اؼ تكؽ

64

خردظؼ ضاب

برداو ؼدی تظ کؿآ تاع

(Tercümesi, daha önce geçti.)120

Hem Kanlı Siper‟e hem de Kaknûs‟a dikkat edilirse, ikisinde de vezin ve kafiye

bakımından benzerlikler vardır. Her ikisinde de cümle sonlarında koyu gösterilen kelimeler

arasında kafiye uyumu ve düzeni görülmektedir. ġiirler bir kaç bentten oluĢmuĢ ve her bent

giderek daha olgunlaĢıp tamamlanır. Her ikisi de Ģiirin serbest tarzını uygulamıĢlardır.

Aralarındaki farklar ise Ģöyledir;

Lahutî‟nin Ģiirinde nesirsel ve ihbari yani hikayesel bir düzen vardır. Bu Ģiir, sanki düz

yazı gibi birbirini takip eden cümlelerle sona ermekte ve Ģiirden çok nesir gibi görünmektedir.

Öbür taraftan Kaknûs‟un oluĢumunda konusal, hikayesel ve aktarımsal olmayan, içeriksel bir

iĢleyiĢ vardır. Kanlı Siper‟de bir hikaye baĢlar ve yan çizmeden sona erer. Fakat Kaknûs‟ta

iĢleyiĢte etkili olan yan konular vardır. Bunlar asıl konular değildir. Kanlı Siper‟de bir gerçeği

aktarmaktan baĢka bir niyet yoktur. ġair gerçeği anlatmak ister. Ve sonuçta, bu bir eser olur.

Ama Kaknûs‟ta Ģairin amacı zahiri bir gerçeği aktarmak değildir. Çünkü Kaknûs‟ta böylesi

zahiri bir gerçek yoktur. ġairin amacı daha geniĢ ve düĢünsel Ģeyleri anlatmaktır. Yani

Kaknûs, bir semboldür ve eser de sembolist bir eserdir. Elbette bu Ģiirde, kaknûs kuĢu‟na

benzeyen en önemli Ģey Nîmâ‟nın kendisidir. Yani Ģiirde “Soğuk rüzgardan dolayı avare

olmuĢ, yalnız kalmıĢ olan” Nîmâ‟nın kendisidir. Ve o da Kaknûs KuĢu gibi kendisini ateĢe

atar ve yanar taki onun kül‟ünden baĢka Kaknûs‟lar oluĢsun. Bu sadece bizim anladığımız,

daha farklı yorumları da elbette olacaktır.

Dolayısıyla Nîmâ‟nın Ģiiri, Lahutînin Ģiirinden iki temel noktada farklılık gösterir;

Birincisi “Sembolizm”, ikincisi ise “Tasvircilik” yani betimleme tarzıdır121

.

Bu “Sembolizm”, Nîmâ‟nın Ģiirinin diğer Ģiirlerinden temel farkıdır. Semboller, diğer

Ģairlerin Ģiirlerinde de elbette mevcuttur. Fakat Nîmâ, sembol‟leri Ģiirin temel öğesi olarak

kullanır ve bu nedenle devamlı tekrarlar. Bu fark ise daha sonraki yeni dönem Ģiirine Ģekil

verecektir. Nîmâ semboller hakkında Ģöyle der: “Semboller, Ģiiri derinleĢtirir, onu geniĢletir.

120

Kanar, Mehmet, Modern Îran ġiiri Antolojisi, ġûle Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 163-165. Ayrıca bkz.

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 39.

121 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nubehar, 1380, Tahran, s. 85.

65

Onu gördüğünüzde kazımanız ve altındakini çıkarmanız gerekir. Bu, avam tarafından

“Ta‟kid” (söz karıĢıklığı)olarak algılanır ama benim ve sizin (havas) için olay tersinedir.

Ta‟kid “Derinlik”ten farklıdır.

Sembolleri koruyun. Onlar ne kadar uygun olursa, Ģiirinizin derinliği daha uygun ve

tabii olur ama sembollerin sadece olması yetmez, onu iĢlemek lazım. Sizin hislerinizin ona

yardım etmesi lazımdır.”122

Bu dönemlerde Nîmâ, 1938 yılında, “Mûsikî” dergisinin idari kadrosuna dahil olmuĢ ve

orada çalıĢmaya baĢlamıĢtır. Bu dergideki ve sonraki çalıĢmaları Fars ġiiri‟nin asırlardır

devam eden geleneğini değiĢtirmesini devam ettirmiĢtir.

Nîmâ, “Mûsikî Dergisinde”123

1318/1939 Aralık ayı ile 1319/1940 Kasım ayı arasında

“Sanatçıların Hayatında Duyguların Kıymeti”124

(ErziĢ-i Ġhsâsât Der Zindegi-yi Honer

pîĢegan) adıyla makalelerini yayınladı. Bu makale yazıları, yeni dönem edebiyatının

yerleĢmesi ve değiĢmesi açısından çok önemliydi. Zira Nîmâ‟nın çeĢitli diller bilmesi

nedeniyle o sırada Avrupa, Amerika ve Asya‟da meydana gelmiĢ ve gelmekte olan edebi

çalıĢma ve değiĢmelerden her an haberi oluyor, onları takip ediyor ve ve tüm bunları bu

yazılarına yansıtıyordu. Bu etki, hem Nîmâ‟nın kendi Ģiirlerine yansıdı hem de diğer Ģairlere

ve yeni yetiĢmekte olan gençlere, önayak ve yardımcı oldu. Bu yazılar, dönemin

edebiyatçıları tarafından oldukça ilgiyle takip edildi.

Nîmâ, yazdığı önemli makalelerinde, dünyadaki çok sayıdaki edebi örneklere dayanarak

okurun dikkatini iki noktaya yöneltti; Sanatçıların hayatındaki toplumsal ve iktisadi duruma

ve zamanlarını algılayıĢ biçimlerine...

Mûsikî Dergisi dönemi Ģiirleri, muhteva açısından Fransız sembolist Ģairlerine ve

özellikle Nîmâ‟nın ilgi duyduğu Malarme‟125

ye daha yakındır. ĠĢte Nîmâ, eski kalıplar ve

122 Aynı eser, s. 91.

123 Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 210-211.

124 Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,

Tahran, s. 184.

125 Adı Stephane Mallarmé‟dir.1842‟de Pariste doğdu.Öğrencilik yıllarında Ģiire ilgisi artmıĢtı. Daha sonra

ingilizceyi öğrenmek için Ġngiltereye gitti. Aldığı bir belge ile ingilizce öğretmenliği yaptı. Sonra Paris‟e atandı.

Orada ayrıca genç sanatçılarla beraber toplantılar yaptı. ġiir üzerine yoğunlaĢtı.1898‟ de öldü. ġiirde gramer

kuralları, kafiye düzeni dıĢına çıkmıĢ ve sembolleri öne çıkarmıĢtır. Sembolist Ģairlerin ustası olarak tanınır.

Eserleri ; Pencereler, Bir Firavunun Öğleden Sonrası, Essiente için Düzyazı....

66

geleneklerin içine kendisini hapsetmemiĢ, elde olan yerli ve yabancı tüm yeni tarz ve

üsluplardan faydalanmıĢ ve yeni bir yol oluĢturmuĢtur. Zaten aslında iyi olan eserler, yerinde

sayan, belli kalıplarda kalan eserler değildir. Aksine bir merdiven gibi hep yukarı çıkan,

durağı olmayan ve bir birikimin sonucu olan eserlerdir. Ayrıca Ģu da var ki hiçbir Ģey kendi

kendine ortaya çıkmamaktadır. Yani bir birikimin sonucudur.

Nîmâ, bu dergideki çalıĢmalarını, 1941 yılının 3. sayısına kadar sürdürdü. Aylık Mûsikî

Dergisi‟126

nde Nîmâ‟nın Ģu Ģiirleri yayınlandı;

Müzik Aletinin Sesi (Seday-i Çeng)..................................ilk yıl, 1318/1939, sayı 8

Karga (Ğorab)................................................................................1318/1939, sayı 9

Kuğu (Kû)....................................................................................1318/1939, sayı 10

Kayıkçılık Mumu (ġem‟-i Kerecî)........................................1318/1939, sayı 11, 12

Mehtab Gülü (Gol-i Mehtab)........................................ikinci yıl, 1319/1940, sayı 1

Kaknûs (Kaknûs)...........................................................................1319/1940, sayı 2

Ğam KuĢu (Morğ-ı Ğam)..............................................................1319/1940, sayı 4

Periler (Perîyan).............................................................................1319/1940, sayı 5

Abullah Tahir ve Kızcağız(Abdollah Tahir ve Kenîzek)..........1319/1940, sayı 6, 7

EĢsiz Alan(Fezay-ı Bî Çûn)...........................................................1309/1940, sayı 8

Tufan (Tûfan)................................................................................1319/1940, sayı 9

Gece‟nin Kederlisi (Enduhnak-ı ġeb)..........................................1319/1940, sayı 10

Ey Gece (Ey ġeb)................................................................. 1319/1940, sayı 11, 12

Soğuk Tebessüm (Hendey-i Serd)........................üçüncü yıl, 1320/1941, sayı 3 127.

Kudret,Cevdet, Batı Edebiyatından Seçme Parçalar, Ġnkılab ve Anka Basımevi, Ġstanbul, 1980, s. 261.

126 Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 215.

127 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 123-

124.

67

Bu eserlerden “Ey Gece” dıĢındaki tüm Ģiirler, ilk kez bu dergide basıldı. Bunlardan

Kaknûs Ģiirinin farklı bir yeri vardır. Çünkü bu, Nîmâ‟nın ilk “Nîmâî ġiiri” idi. Yani kırık

vezinli, mısraları eĢit uzunlukta olmayan ve sembollerle ifade edilmiĢ, dolayısıyla esrarlı olan

ilk Ģiiriydi. Diğer Ģiirler, onu takip etti.

Bahsettiğimiz gibi Nîmâ‟yı yeni ve serbest Ģiir tarzıyla ortaya çıkaran ikinci Ģiiri,

“Karga” (Ğorab) idi. Bu Ģiirde de Ģair, tamamen serbest bir Ģiir örneği sergilemiĢtir. ġiirde,

Nîmâ‟nın en büyük özelliklerinden biri olan “tabiatı çarpıcı bir Ģekilde tasvir etme”nin güzel

örnekleri görülür. ġiir, Ģu Ģekilde baĢlar:

لت ؼؽب کؿ تؽ کكاؼ ، آـتاب

تا ؼگای ؾؼظ ؼم كت ظؼ زداب

تا هكت تؽ قؽ قازم یکی ؼؽاب .

ؾ ظؼ آتا

ؽگ آقا نع اع یکی تهط

ؾؼظ اؾ ضؿا ،

ؽظ قت ؼی پاؼچ قگی ت قؽ قمط.ک

ؾا مط ای ظؼ

پيعاقت مط ی قيی.

ای آظيی تظ ت ؼی ،

خیای گن ای ک ؾچهى کكا ا،

تا آ کع ظيی ؼـى پا ظل تيا.

لتی ک یاـت خای ای ؾ ؼی ييم

چهى ؼـؽاب ضيؽ اؾ اياج يثم قيم

ؽابتؽ قی اقت ظضت تی يچ اضط

کؿ آ گؿؼگا

چ چيؿ يی ؼقيع ، ـؽزی كت یا عػاب؟

68

...128

Tercümesi;

Gün batımında dağ yamacından, güneĢ

Kederin sarı renkleriyle örtülmüĢ,

Yalnız baĢına sahile bir karga inmiĢ

Ve uzaktan sular

Sema ile aynı renkte ve bir pelit ağacı

Ki hazan ile sararmıĢ,

Bir taĢın üzerinde aĢağı sarkmıĢ.

O uzak noktalarda

Görünür siyah bir nokta.

Bu bir insan idi yolda

Bir köĢe arar ki herkesten uzak

Ona gönlünün gizli kederini açacak.

Bulunca bir gizli mekan istediği gibi

Karga‟nın gözü hayretle sel gibi dalgalardan

Ona doğru dikilmiĢtir olmadan ızdırap

Ki o yollardan

Neler çıkacak, sevinç mi var yoksa azap?

Burada Nîmâ, tekrar diğer Ģiirlerinde olduğu gibi en çok kullandığı tasvir ve tabirleri ele

almıĢtır. Yine karanlığın yaklaĢtığı günbatımı, hazan ile sararmıĢ bir pelit ağacı, tek baĢına

oturmuĢ bir karga, ufuktaki siyah nokta ile kederini, hüznünü paylaĢabileceği bir yer arayan

adam ve tüm bunları etkileyici ve uyumlu bir Ģekilde aktarabilme özellikleri. ĠĢte Ģairi,

128

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 224.

69

diğerlerinden farklı kılan muhteĢem bir Ģiir örneği. Nîmâ‟nın en belirgin özelliği olan tabiatı

tasvir, kendini açıkça göstermektedir.

Nîmâ‟nın yazdığı bu Ģiirlerin her biri, ayrı bir güzellikte olup yeni dönemin önemli

eserleriydiler. Nîmâ, 1317/1938‟de 2 Ģiiri, 1318/1939‟da 6 Ģiiri, 1319/1940‟ta 10 Ģiir ve

1320/1941de 11 Ģiiri bu tarzda yazdı. ġiirlerini Mûsikî Dergisi‟nde iken makaleleriyle beraber

yayınladı. Bu durum 1320/1941‟de dergi‟den ayrılmasına kadar devam etti...

Nîmâ‟nın 1319/1940 yılında yazdığı Ģiirlerden biri de, halkın yaĢamını, sıkıntılarını

anlatan ve Ģiirde Ģairin de belirttiği gibi “Hayat ve Ölüm Arasında” bir yaĢamın olduğundan,

ne olacağı belli olmayan bir gelecekten bahseden KıĢ Uykusu (Hâb-ı Zimistanî) adlı eseridir.

Yine bu yıl içinde yazdığı “Gecenin Kederlisi” (Enduhnâk-i ġeb) Ģiirinde mısralar, o kadar

serbest kullanmıĢtır ki neredeyse hiçbir düzen kalmamıĢtır. ġiir, muzari‟ bahrinde “mef‟ûlu

fâilâtu mefâîlu fâilâtu” vezninde yazılmıĢtır. Ancak bu vezine sadece birkaç mısrada

uyulmuĢtur129

. Bu Ģiirde de doğanın birer parçası olan deniz, gece, korku, gölge, yine bir telaĢ

ve endiĢe kavramları göze çarpmaktadır. Çok derin anlamlar taĢıyan bu etkili Ģiir, Ģöyle

baĢlar:

گهى نة ک قای ی ؽ چيؿ ؾیؽ ؼقت

ظؼیای يــمـهة

ظؾ يج ضظ ـؽقت

ؽ قای ای ؼييع ت کدی ضؿیع اقت.

ای گؽیؿعگا يجقی نتات

تفت قای ای .

قؽ تؽ کهيع ؾ ؼای

ای قای اؾ ؼم

تؽ قای ای ظیگؽ قازم گا يكت

ا ؼا اگؽ چ پيعا، یک خایگا يكت

70

تا ؽ نتاب يخم تانع نتاتا.

يی نکاـع ای ؼ ؼا کاعؼا

تف قای اع گؽیؿا

...130

Tercümesi;

Gece vakti hey Ģeyin gölgesi altüst olur

KarıĢık deniz

Kendi dalgasında aĢağıda kalır,

Her bir gölge korkmuĢ bir köĢeye sızmıĢtır,

Dalgadan kaçanlara doğru

GizlenmiĢtir bir gölge

BaĢını kaldırmıĢtır yoldan

Bu gölge, yolundan

Sahilin diğer gölgelerine doğru bakmaz.

Onun, gerçi bir yeri yoktur.

Dalgasıyla daha da hızlanır.

O yarar bu yolu ki içinde

Çokça gölge kaçmakta

...

Daha önce Rıza Han dönemindeki çalkantılar nedeniyle suskun olan Nîmâ, yeni

dönemle yani Rıza Han‟ın bu tarihlerde (1941) sürgün edilip saltanata oğlu Muhammed

Rıza‟nın geçmesiyle Îran‟da daha özgür bir hava esmeye baĢladı ve böylece Nîmâ, görüĢlerini

129 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 612.

130 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 280.

71

bu dergide herkes gibi daha rahat ifade etmeye baĢladı. Bu Ģiirleri (1937‟den sonraki) , Nîmâî

ġiir dediğimiz yeni Ģiirin baĢlangıcını oluĢturan türdendi.

Bu dönemde ünlü Ģair “Said Nefîsî”, Nîmâ‟ya yazdığı bir mektubunda; “...Siz Yeni

Ģiir‟in öncüsüsünüz. Mûsikî Dergisi‟nde yayınlanan Ģiirlerinizi ilgiyle okuyorum, aradığım

lezzeti sizin Ģiirlerinizde bulmuĢtum. ”131

diyor.

Nîmâ, bu dönemde bir taraftan eskisi gibi Ģiirlerin gerçekçi ve hayatı yansıtması

gerektiğini ifade ederken, diğer taraftan da eski tarzına zıt olarak biraz girift, kafa yorucu

olması, basit olmaması gerektiğini vurguladı. Yani Nîmâ‟ya göre eser, hayatı anlatıp havas

tabakasına hitap etmeli, herkesin anladığı bir ifade ve herkesin kullandığı bir kelime hazinesi

içermemelidir. Bu konuyla ilgili olarak Nîmâ, bir kitabın mukaddime‟sinde bir Ģiirle ilgili

olarak Ģöyle bir yorum yapar;

“Bu kıt‟a dil bakımından görüldüğü gibi okumuĢ-görmüĢ sınıfın iĢine yaramaz. Necib

kelimeler (Halk arasında az kullanılan kelimeler) burda kullanılmamıĢ. Bazı yüksek bilgili

kiĢiler, burada kullanılan kelimeleri basit, aĢağı görebilirler...ama bu değerli kiĢilerin de

gayreti sadece eskilerin diliyle konuĢmaktır. Üslup dünyasında tüm tarzları bilirler ama

yaĢam tarzını bilmezler. Onların iĢi, ölülerin diliyle konuĢmaktır. ”132

Burada, Nîmâ‟nın yeni döneminde Ģiir yazarken dikkat ettiği esasları görmekteyiz. Bir

Ģiir, basit bir dil içermemelidir. Yani bilgin ve kültürlü kiĢilere hitap edebilen bir dille

yazılmalıdır. Bu nedenle, Nîmâ‟nın eserlerinde kıyıda-köĢede kalmıĢ, herkesin bilmediği ve

hatta kendi memleketi olan Mazenderan‟a has halk dilinde kullanılan kelimeler mevcuttur133

.

Fakat diğer taraftan Nîmâ, Ģairlerin eserlerini basit olduğu için eleĢtirenlerin içinde bulunduğu

çıkmaza da iĢaret etmiĢtir. Bu yeni ve bilgili kiĢiler, eski kafalarla ve tarzlarla yaĢamakta ve

hayatı Ģiire aktaramamaktadırlar.

Nîmâ, kafiye ve vezin hakkında da farklı görüĢler ve çalıĢmalar sergilemiĢtir.

Gelenekçilerin gözünde, Ģiirin vezni, ilk mısra‟nın aruz tef‟ilelerinin sayısından ibaretti.

Nîmâda ise, mısralar aynı uzunlukta olmayıp serbest vezinlerle yazılmıĢtır. Yani bir armoni

131 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 105-106.

132 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 82.

133 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 604-707.

72

sonucunda ortaya çıkar. Bundan dolayı Nîmâ, belli Ģiir kalıp ve tef‟ilelerine kendini mahkum

etmemiĢtir. Kullandığı serbest Ģiir tarzı hakkında Ģöyle diyor:

“Benim serbest Ģiirlerimde vezin ve kafiye, farklı bir Ģekilde ele alınır. Mısraların

kısalıp uzaması, bir heves ve fantezi için değildir. Ben nazımsızlık için de bir nazmın olmasına

inanırım. Benim her kelimem, ince bir kural ile diğer bir kelimeye bağlanır ve benim için

serbest Ģiir söylemek, diğerlerinden daha zordur.”134

1322/1943‟de ilk yenilikçi dergiler yayınlanmaya baĢladı. Bunlardan biri de Perviz

Natıl Hanleri‟nin genel sekreterliğini yaptığı Söz (Sohen) dergisi idi. Yayın tarzı ise Nîmâ‟nın

“Efsane” Ģiirinin kaynaklığını yaptığı “Yeni Gelenekselcilik” tarzındaydı. Önceleri Nîmâ‟yı

eleĢtiren Hanleri, Ģimdi onun ilk Ģiirlerinden olan “Efsane”sini örnek almıĢtı. Ama bu kez

onun yeni tarzını red etmiĢ ve Nîmâ‟yı bu yeni Ģiirlerinden dolayı eleĢtirmiĢtir. Ayrıca

“Halkın Mektubu” (Name-yi Merdom) adlı derginin de sosyalist düĢünceler ve Nîmâî Ģiir

eğilimli yayın yapmaktaydı. Artık örneklerini verdiğimiz gibi Nîmâ‟nın etkisi gittikçe

yayılıyordu.

1322/1942 yılı Mayıs ayının 8‟inde, Nîmâ‟nın “Kirli Ümit” (Umîd-i Pelîd) adlı Ģiiri,

Ġhsan Taberi‟nin mukaddimesiyle “Halkın Mektubu” dergisinde yayınlandı. Ama gerçek Ģu ki

henüz Nîmâ‟yı az kiĢi tanımakta idi. Hatta ilk Nîmâî ġiir tarzlı “Kıvılcım” (Cirke) Dergisi‟ni

yayınlayan “Menuçehr-i ġîbanî” bile, Nîmâî ġiir‟in kurucusu olarak “Ebul Kasım-ı Lahuti”yi

biliyordu.135

Çünkü o türden, ilk okuduğu Ģiir Lahutî‟nin idi. ĠĢte bu tarihlerde, bazı dergiler

vasıtasıyla yeni Ģiirin revaç görmesiyle yeni Ģiirin kurucusunun Nîmâ olmadığını iddia

edenler olmuĢtur. Bunların baĢında ise Nîmâ‟nın teyzesi oğlu “Nâtıl Hanlerî (öl.1990)”

geliyordu136

.

“Yeni Haber” (Peyam-ı Nov) adlı dergisinin ilk sayısında Hanleri, Nîmâ hakkında;

“Nîmâ serbest ve müphem bir Ģiir türü keĢfetti. Nîmâ‟nın Ģîvesi ne avam için övgü konusudur

ne de havas için kabul edilebilir”137

diyor.

134 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 581.

135 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 103-104.

136 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 93.

137 Aynı eser, s. 94.

73

1323/1944 yılında, Nîmâ, seherin sessizliğinde, havayı yarıp, mızrabıyla her an seherin

soğuk duvarlarını yaran...sesi yüksek ve çekici olan “Çan” (Nâkus)”Ģiirini yazdı. Kederli bir

ortam anlatılmasına rağmen özgürlük için bazı müjdeler verir. Bu müjdeler içinde aydınlık bir

geleceği gösterir.138

Bu Ģiir için ġair Ahmet ġamlu:... Nîmâ‟nın “Çan” Ģiirini okuduğum zaman, gözleri yeni

açılan bir kör gibi oldum”139

demiĢtir.

Bu etkili Ģiir Ģöyle baĢlar:

تاگ تهع ظنکم الـ

ظؼ ضهت قسؽ

تهکاـت اقت ضؽي ضاکكتؽ ا

ؾ ؼا ؽ نکاـت تا ؾض ای ضظ

ظیاؼای قؽظ قسؽ ؼا

ؽ نسظ يی ظؼظ.

ياع يؽغ اتؽ

کاعؼ ـضای ضايم يؽظاتای ظؼ

آؾاظ يی پؽظ

يی پؽظ ت ؽ ظو تا کت ای ک ظؼ ا

طي ا تداقت.

پيچيع تا طيم ظؼ کت ی ظیگؽ

کؿ آ طي تپاقت.

ظیگ ظاگ... چ صعاقت

138 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 598.

139 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 180.

74

الـ!

کی يؽظ؟ کی تداقت؟

تف لت نع چ قای ک تؽ آب

ؾ ا ؿاؼ زاظث تگككت

ی ضفت تؽ کؽظ قؽ اؾ ضاب.

نيک ک تگ ک چ اـتاظ

ضفتگا یکی تطاب اقت؟ کؿ

...140

Tercümesi;

Çan‟ın yüksek, çekici sesi

Seherin sessizliğinde

YarmıĢtır hava‟nın kül harmanını

Ve her yarılanın yolundan mızraplarıyla

Seherin soğuk duvarlarını

Her an yarmaktadır.

Bulut kuĢu gibi

Ki uzak göllerin suskun dünyasında

Özgürce uçmaktadır;

O, uçar her an bir sıra ile ki

Sesi yerindedir.

SokulmuĢ sesiyle, baĢka bir sırra

Ki o sesle ayaktadır

140

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 338-339.

75

Ding dang... ne sestir

Çan!

Kim ölmüĢ? Kim yerinde?

Çok vakit geçti sudaki gölge gibi

Ve ondan bin olay çözüldü

Ve bu uyuyan, uyanmadı uykudan.

Fakat Ģimdi de ki ne oldu

Ki uyuyanlardan biri bile değil uykulu

...

Görüleceği üzere Nîmâ, bir Çan‟ın sesini ve çalınıĢının bize çağrıĢtırdıklarını tasvir

eder. Fakat akla hayale gelmeyen yönleriyle çok etkili ve derin anlamları olan, sırları

barındıran, oldukça serbest ve cümleleri , mısraları kendi vezin ve kafiye akıĢına bırakarak

derin bakıĢını ortaya koyar ve okuyanı hemen etkiler.

Bir yıl sonra yani 1324/1945‟te uzun Ģiirlerinden biri olan Manlî141

(Manlî)‟yi

yazmıĢtır.142

1325/1946 yılında Nîmâ, Îran Yazarları Kongresi (Kongre-yi Nivîsendegan-ı Îran)ne

katılmıĢtır. Kongre‟ye katılan 78 kiĢiden dördü yeni Ģairler idi. Bunlar; Feridun-i Tevellulî,

Menuçehr-i ġîbanî, Reva Hiç ve Nîmâ idi. Bu kongrede Nîmâ, 3 Ģiir okur; “Ey Ġnsanlar” (Ay

Âdemha-1320/1941- Aralık 17) , “ Bir Anne ve Oğul” (Mâderi ve Peseri-1323/1944 Mayıs

5) , “Yasak Gece” (ġeb-i Kûrok-1325/1946 Haziran 1). Bu kongrede Nîmâ‟dan, sadece Ġhsan

Taberi bahsetmiĢtir143

.

141

Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, II, 376-377. Ayrıca bkz. Tahbaz,

Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 350-386.

142 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 599.

143 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 107. Ayrıca

bkz. Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 103 ; Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-

yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 306-307.

76

Bu Ģiirler de yine Nîmâ‟nın belirtilen yıllarda yazılan yeni dönem Ģiirlerindendir. "Ey

Ġnsanlar" Ģiirinde toplumun vurdumduymazlığına isyan vardır. Bu Ģiirde denizde boğulmakta

olan ve kıyıdaki aldırıĢsız insanlardan yardım bekleyen bir insanın hikayesi anlatılırken

bozulan değer yargılarına Ģairane bir eleĢtiri getirilmektedir144

. Aynı yıl (1946) , “Yeni ġiir

Örnekleri” (Numûneha-yi ġi‟r-i Nov) diye bir seçme Ģiir kitabı “Perviz DarYûĢ” tarafından

yayınlandı. Bu kitapta, Nîmâ‟nın da Ģiirlerine yer verilmiĢtir.

1325/1946 yılında “Yeni Olmayan Hikaye” (Dastân-ı Ne Taze) Ģiirini yazdı. Bu Ģiir de,

mısraları 4+1 Ģeklinde, yani beĢinci mısrası serbest idi. 1326/1947 yılında “Fetih PadiĢahı”

(PadiĢah-ı Feth) adında, çok boyutlu bir anlatımı olan, diğer Ģiirleri gibi sembollerle ve

çevredeki her Ģeyin tasvir edildiği ve içinde bir çok konuya değinilen bir Ģiir yazdı. 1327/1948

yılında “Kapı Kapalı” (Der, Frûbend) , Bazı KiĢilerin Ġsimleri (Nâm-ı Be‟zî Neferat) ,

“Mehtap” (Mehtab)145

ve “Soğuk Ocak” (Ocak-ı Serd) isminde dört Ģiir yazdı. Bu Ģiirde

Nîmâ, konuyu karĢılıklı konuĢma (“Efsane”ye bu yönüyle benzer tarzda) tarzında iĢler. Yine

aynı yıl “Saz Ağlarken” (Hengamî Ki Mî Giryed Sâz) Ģiirini yazdı. 1329/1950 yılında

“Sabaha Kadar” (Ta Sobh Deman) Ģiirini yazdı. Bu Ģiirler, tamamen Nîmâ‟nın yeni düĢünce

tarzının devamı Ģeklinde serbest ve sembolik olarak kaleme alınan eserlerdir.

Nîmâ, 1330/1951 yılında hasta halkın uyanıĢ ve zafer gününü haber veren kuĢu “Âmin

KuĢu” (Morğ-ı Âmin) Ģiirini yazdı. Bu Ģiirin, bir çok Ģiirinden de anlamlı ve üstün bir Ģiir

olduğu söylenebilir. Burda da Ģair, sembol olarak “Amin KuĢu” diye bir mecazi kuĢ‟tan

bahseder. Oysa “Amin KuĢu” diye bir varlık aslında yoktur. Ama bu mevhum kuĢ, halkın

yaĢadığı durumu yansıtmak için ortaya konulmuĢtur. Ve Ģiir, gecenin bitiĢi ve sabahın geliĢi

müjdesiyle son bulur. Bu Ģiirde de karĢılıklı konuĢma tarzı, Âmin KuĢu ile Halk‟ın

birbirlerine hitabı Ģeklindedir. Bu eser, Nîmâ‟nın serbest ve sembolik Ģiirlerinin zirvelerinde

yer alır.

Nîmâ 1331/1952 yılında “Kan Dökme” (Hûn Rizî) Ģiirini yazarak, halkın zulümlerden

çektiği sıkıntının, kendisine dokunduğunu, halkın derdini kendi derdi bilerek onların dertlerini

paylaĢtığını, edebi bir dille göstermiĢtir.

Yine aynı yıl, “Evim Bir Buluttur...” (Hâneem Ebrîst... ) , “Bereketin...” (Rey Ra...)

Ģiirlerini yazdı. 1332/1953 yılında “Çelik Gönlüm” (Dıl-i Fûladem) Ģiirini yazdı.

144

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 40.

77

Nîmâ, bu tarihlerden sonra “Gece vardır” (Hest ġeb)146

ve “Kar” (Berf) Ģiirlerini yine o

güzel üslubuyla yazdı.

“Gece Vardır” Ģiiri, oldukça derin anlamlar taĢıyan bir Ģiirdir. Burada Ģiirin baĢında Ģair,

kuzey bölgelerindeki bir geceyi anlatır. KararmıĢ ve bu kararmasından dolayı, toprağın

rengini kaybettiği bir geceden bahsedilir. Ġlk iki satır, gecenin kendisiyle olan bağı

hakkındadır. Çünkü Ģair, burada toprağa insanın özelliklerini verir. Çünkü gerçek hayatta da

havanın etkisinden dolayı bazen insanın yüzündeki renk değiĢir. Daha sonra gelen iki satırda,

ona doğru esen bir rüzgarla kendi kendine konuĢur...147

. Bunlar gibi bir çok yönüyle farklı bir

iĢleyiĢ tarzını gösterir. Bu Ģiirde de düzen, diğer yeni Ģiirleri gibi serbesttir. ġiir Ģöyledir:

كت نة یک نة ظو کؽظ ضاک

ؼگ ؼش تاضت اقت.

ک ، اؾ تؽ تا ی اتؽ ،تاظ

قی ي تاضت اقت.

،، چ ؼو کؽظ تی گؽو ظؼاقتاظ اچكت نة

ى اؾی ؼقت ی تيع اگؽ گهع ای ؼام ؼا.

تا ظؼاؾ، تياوتا تم گؽ

يؽظ ؼا ياع ظؼ گؼل تگ

تا ظل قضت ی ي ياع

ت تى ضكت ک يی قؾظ اؾ يثت تة!

، نة. كت نة. آؼی

145

Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 599.

146 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 73-74.

78

...148

Tercümesi;

Gece vardır, kararmıĢ bir gece, ve toprak

Yüzünün rengini kaybetmiĢtir

Bulutun çocuğu rüzgar, dağ tarafından

Bana doğru gelmiĢtir.

Gece vardır. Verem yapmıĢ gibi sıcak bir bedeni durgundur hava

Bu yüzdendir eğer kaybolmuĢ biri yolunu görmüyorsa

Sıcak bedeniyle koca alan

Ölüye benzer dar bir mezarda

Benim yanık gönlüme benzer

Yorgun ve ateĢle yanan bedenime

Gece vardır. Evet, gece.

Bahsettiğimiz Ģiirler dıĢında, elbette Ģiirleri ve bazı baĢka eserleri mevcuttur. Bütün bu

Ģiirler, Nîmâî ġiir‟in ve dolayısıyla bu tarihlerde kendini gösteren yeni Ģiir akımının

temellerini oluĢturan eserlerdir. Bu Ģiirleri gören tüm yeni nesil gençleri, hemen kendilerini bu

yeni serbest akıma kaptırdılar.

Nîmâ‟ya göre “Belağat”, itibari bir Ģeydir. Daha düne kadar beliğ sayılan bir Ģey,

bugünün hayata bakıĢında mutlaka beliğ olmayabilir. Ona göre eski edebi dil, ölçü değildir.

Her Ģeyin eski edebiyatla ölçülmesine karĢıdır. Bu nedenle kendisi, Mazenderan bölgesi‟ne ait

çok sayıda kelimeyi veya bilinmeyen ağaç, nehir, dağ vs. isimlerini Ģiirine sokmuĢtur149

.

Ona göre hiçbir kelime ne Ģairanedir ne de değildir. ġairin, o kelimeyi kullanma tarzı,

onun değerini arttırır veya azaltır.

148

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 511.

149 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 37.

79

Nîmâ‟ya göre vezin, mısra‟ların kısalığında değil birkaç mısra‟nın birleĢmesinin

sonucudur. Bir Ģairin Ģiirinin, kendini ifade etmesi bulunduğu zaman ve mekanla ilgisi olması

gerekir. Ondan sonra gelenlerin, Ģiiri görünce Ģairin yaĢadığı dönem hakkında bir fikir

edinebilmeliler.

ĠĢte bu özelliklerden dolayı, daha sonraki yapıcı Ģiirlere ıstılahî olarak “Nîmâî ġiir”

denmektedir.150

Bu Ģiirler, kırık aruz kalıbıyla yazılan ve yapıları “Beyit”ler üzerine değil

“Bent”ler üzerine kurulu Ģiirlerdir. Yani Ģiir, mutlaka dört mısra‟dan oluĢmalı ve mısralar aynı

uzunlukta olmalı. ġu konuları içermeli diye bir Ģart yoktur. ġair isterse bir mısrada isterse üç

mısrada, isterse bir kelimede fikrini beyan edebilir ve Ģiirini kurabilir. Mısralar, bazen bir

kelime bazen bir cümle olabilir. Bu Ģiirde hiçbir sınır yoktur.

Nîmâ‟nın bütün Ģiirlerinde kullandığı kelime malzemesi içinde “karanlık gece” ve

“gece” tabirleri en çok yer tutan kelimelerdir151

. Mesela “Efsane” Ģiirindeki;

Karanlık bir gecede bir deli

Gönlünü firari bir renge kaptırmıĢ

Kapısında soğuk ve yalnız oturmuĢ bir halde

Bir bitkinin gövdesi gibi yıpranmıĢ

Bir hikayeyi kederli yapar

Veya “Aslan” (Ģir) Ģiirindeki;

Gece oldu, (Ģimdi) gürleme zamanı

ĠĢ ve gezme zamanı

Dünya, bana daraltmıĢ yeri (mi)

Bu orman‟dan çekeceğim eli (mi)

Haramdır uyku... .

150

Sepenta, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,

ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 48-49.

151 Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran, s. 56-63.

80

Veya “Kaknûs” (Kaknûs) Ģiirindeki;

Kızıl gözlü küçük bir ıĢık

Çeker bir çizgi, gecenin iki gözü altına

Ve (çok) uzak noktalarda

Ġnsanlar geçmekte

Veya “Vay Halime” (Vây Ber Men) Ģiirindeki

Karanlık bir gecede böylesine

Bu hareketli baĢların üzerine

Kim ayağını koymayı bilmemiĢ acaba?... .

Yırtık cübbe‟mi bu kara gecenin neresine asayım

Ki dertli göğsümden çıkarayım

Zehirli okları yüreği yaralı... .

Veya “Gecenin Kederlisi” (Enduhnâk-ı ġeb) Ģiirindeki;

Gece sahilde oturunca kinsiz

Her Ģey ğamlı‟dır oturmuĢ... .

Sus, yavaĢ

Adım, her adım‟dan korkar

Bir çıplak adam köyün yolunda

Bir yetim çocuğun eli elinde

81

Sus!YavaĢ, kara gece henüz

Emiyor,

Pis kokan diĢlerinin altında

Ne görürse yok etmek istiyor.

Veya “Gece, Hep Gece” (ġeb, Heme ġeb) Ģiirindeki;

Bu “kara gece” zindanında kalan benim yine

Gece, hep gece

Kulağım kervan‟ın sesinde

gibi Ģiirlerde “gece” kelimesinin sıkça kullanıldığını görmekteyiz. Aynı Ģeyler gece iĢi,

ağır bir gece... vs. Ģiirler içinde de mevcuttur. Tüm bunlar, bize Nîmâ‟nın hayal, fikir ve

gaye dünyasını göstermektedir. Ve hiçbir kelime bu sıklıkta değildir. Bu kelimeler, Nîmâ‟nın

karamsar bir Ģair olduğunu gösterir ve o, bu karamsarlığıyla da tanınmıĢ bir Ģairdir. Onun

yaĢadığı bir çok olumsuz olay, onun Ģiirlerinde kendini gösterir. Fakat Nîmâ, hakikati arama

yolunda daima ısrarlı davranarak daha yeni tarzlar peĢine düĢmüĢtür. Farklılıklara açık bir

kiĢiliği olduğu için, önceleri sade tarzı savunurken, daha sonra aniden, sembolist bir Ģiir

tarzına geçmiĢtir. Fakat toplumsal hayatı, Ģiirlerine yansıtmaya devam etmiĢtir. Nîmâ‟nın bu

gibi özellikleri, onu baĢarıya götürmüĢtür.

Nîmâ, kafiye hakkında; “Kafiye, kanunun zilidir ve sadece okuyucunun dikkatini bir

tasvirden ve konudan baĢka bir konuya ve tasvire çevirmek için gereklidir”152

diyor. Eski

Ģiirler, belirli kelimeler ve konular iĢliyorlardı. Ama Nîmâ, hem kelimelerin farklılığı, hem

konuyu anlatım tarzı hem de kullandığı sanat bakımından çok yeni bir yol açmıĢ oluyordu.

BaĢka bir yerde, tarzı ile ilgili Ģöyle der:

“Benim iĢlediğim tarz, üç esasa dayanmaktadır;

1-Vezni, aslı ve ölçüsü itibariyle tanıtan “mısraların sayısı”

152

Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 615.

82

2-Her biri, bir yada birkaç kelimeden oluĢan ve bir öncekini tamamlayan ve gerekli

armoni ve uyumu ve tüm Ģiirin istenilen veznini oluĢturan “mısra‟ların uzunluk ölçüsü”153

.

3-“Mısraların serbestliği”154

Nîmâ, zahiren vezin ve kafiyeyi ortadan kaldırmıĢ, düzensiz bir Ģair gibi görünmesi ile

ilgili olarak yazdığı bir mektupta Ģöyle der:

“Aksine, ben Fars ġiiri‟ne, vezin ve kafiye vermeye çalıĢıyorum. Vezin ve kafiyesi

olmayan Ģiir, eskilerin Ģiiridir. GörünüĢ itibariyle bunun tersi gibi görünüyor, ama bana göre

Ģiir, vezin açısından eksik bir mısra veya beyittedir. Çünkü bir tek mısra veya beyit, kelamın

tabii veznini tek baĢına oluĢturamaz. Muayyen bir konunun âhenk ve sesi olan vezin, sadece

bir armoni vasıtasıyla ortaya çıkar. Bu nedenle, mısra ve beyitler, toplu olarak ve birleĢerek

vezni oluĢtururlar. Ben, bu armoniyi orataya koyan kiĢiyim. Siz de onun baĢ ve yüzünü

tamamlayıcı olun. Ben, sadece esası veriyorum, herhalde bundan baĢka kimsenin benden bir

isteği yoktur.

Bu düĢünceyi, “maddi mantık”tan elde ettim. Bu, hiçbir Ģeyin kendi kendine olmadığı

bilgisinin sonucudur... . ”155

Nima, vezni, tamamen doğal ve gerekli sayar. Fakat Ģiire, doğal vezni vermeye çalıĢır.

Çünkü tekdüze ve aynı olan vezin, Ģiiri doğal olmaktan çıkarır156

.

Burada görüldüğü gibi Nîmâ, vezin ve kafiyenin olması gerektiğini savunmaktadır.

Ancak birĢey ifade edilmek isteniyorsa, bunu tek bir mısra veya tek bir beyit‟e sığdırmaya

çalıĢmak, iĢi zorlamak ve hedefin yani iyi bir ifade tarzının ortadan kalkması demektir. Asıl

vezin ve kafiye, bir mısrada konuma göre eksik bırakılan bir cümleyi, bir mısrayı veya bir

beyti bir diğer cümle, mısra veya beyitle tamamlamaktır. Bu, hem daha kolay hem daha iyi bir

153

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara, s. 36.

154 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 152.

Ayrıca bkz. Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 685-686.

155 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 153-

156. Ayrıca bkz. Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 611 ; Hâkimî,

Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 70.

156 ġekiba, Pervin, ġi‟r-i Fârisî Ez Âğaz Tâ Ġmrûz, s. 321.

83

ifade için daha elveriĢlidir. Nîmâ, Ģiirlerinde bu esasları göz önünde bulundurmuĢ ve çok

etkili bir ifade ortaya çıkartmıĢtır. Daha sonra Ģöyle der:

“Unutmayınız ki eğer konu, parça parça ve kısa kısa cümlerlerde ise sizin Ģiirlerinizin

kesinlikle kafiyesinin olmaması gerekir. ĠĢte kafiyenin olmayıĢı, kafiyeli oluĢun bizzat

kendisidir ve benim kulağımda, bunun daha çok lezzeti vardır. ”

Ayrıca Nîmâ, eserlerin oluĢturulmasında esas önemli olan Ģeylerden bahsederken;

“Yenilik yapmakta, eskiyi değiĢtirmekte, her Ģeyden önce gerekli olan Ģey, iĢinizin Ģivesini

yani tarzını yenilemenizdir. Ondan sonraki Ģekil, form ve diğerleri, ayrıntılardır. Yeni iĢin

sanat aracı, yeni bir tarzda olmasıdır... . ”157

(54)ġairin Ģiirde gerçek inkılabı yapan, bu

düĢüncesidir.158

Nîmâ, Ģiirlerinin yazım tarzıyla ilgili Ģöyle der: “Yazdığım bir kıt‟ayı veya manzumeyi

eskisin diye bir kenara koyarım. Belli bir süre sonra onu eleĢtiri ve ıslaha tabi tutarım”. Bu

da gösteriyor ki Nîmâ, eserlerini sonradan inceleyip tashih ve iyileĢtirme yoluna gitmiĢtir.

1332/1953‟de Îran‟da bir “Devrim”159

olmuĢ ve bir takım siyasi faliyet gösterenler içeri

atılmıĢlardır. Bu arada tutuklananlar arasında Nîmâ da vardır. Nîmâ‟nın Ģiirlerinde halkı,

toplumsal hayatı ele alması, simge ve sembolleri kullanması nedeniyle tam olarak Ģiirlerinin

neler kastettiği bilinmediğinden zamanın iktidarı, onu da siyasi faaliyetçi ve isyancı telakki

ederek tutuklamıĢtır.

Nîmâ, bir yıl hapiste kalıp çıktıktan sonra yazdığı bir yazıda; “Niçin Tahran‟a

gelmiĢtim. Öyle bir Tahran ki benim gibi bir vatan dostunu tutukladı. Ben ise bundan

incindim ve Ģiir yazmayı terkettim” diyor.

ġair, bu tarihe kadar artık yazacağını yazmıĢtır. Nîmâ, 1320/1941 ile 1332/1953 tarihleri

arasında, birbirinden güzel eserler kaleme almıĢtır. Özgürlük havasının öncesine göre daha iyi

estiği bu ara dönemde Nîmâ, bahsettiğimiz eserlerinden baĢka, muhtevasında; evin içinde olan

bir adamdan pencereyi kendisine açmasını ve bu vesileyle onunla kalıp onun için ötmek

isteyen ve bir siyah kuĢ anlamına gelen “Tûka” (Tûka) Ģiirini, “Sessiz ġehre Doğru” (Su-yi

ġehr-i HamuĢ) Ģiirini... ve daha bir çok eser yazdı.

157 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 140.

158 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 608.

159 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 85.

84

Nîmâ‟nın hapisten çıkmasının üzerinden çok geçmeden, 1333/1954 Nisan ayında tekrar

hapse girdi. Hapiste iken Ģunları yazdı;

“Ben kominist değilim. Biliyorum bazı fikirlerim onlara yakındır. Ama biliyorum ki

onların çok zayıf noktaları var ve maddiyat, onların esas noktasıdır... ... ”

Ve devamla “sanat” ve “sanatçılar” hakkında Ģöyle der:

“Eskilerin olduğu gibi herkesin bir yolu, mezhebi, özel bir Ģahsi fikri olması gerekir.

Sonra sanat, ve diğer Ģeyler gelir. En azından insan, ve güzel ahlaklı olmamız gerekir.

Takvalı ve imanlı olmamız gerekir. Yoksa “sanat‟ın çağı” asla olmaz. Çünkü en tehlikeli

insan, bana göre, hiçbir Ģeyi olmayan kimsedir. ” 160

Buradan Nîmâ‟nın manevi ve fikri temellerinin hangi yönde olduğunu görmekteyiz.

Nîmâ, aklı elden bırakmadığı gibi manevi değerleri de bırakmamıĢtır. Devrimden sonra

Nîmâ‟nın kötümserliği artmıĢtı. Hiç kimseye ve hiçbir Ģeye güveni yoktu. Siyasetle iligili

olarak daha önceleri kardeĢine dediği gibi oğluna da Ģöyle diyordu: “Oğlum! Hiçbir zaman

siyaset oyununa girme. Özel bir düĢünce bulabilirsin ama bir grupla beraber olma!”

1333/1954 yılında Ebu-l Kasım Cenneti-yi Atayi tarafından Nîmâ‟nın bazı Ģiirleri

hayatından kısa bir kesitle beraber yayınlandı.161

Ayrıca bir yıl sonra da 1334/1955‟te

Nîmâ‟nın “Duyguların Değeri” (ErziĢ-i Ġhsasât) adlı kitabını yayınladı. Nîmâ ise, bu eserine

çok ilgiyle bakmadı.

Nîmâ, hem ev içindeki halinden, hem mali durumundan, hem de yeni Ģiirde oluĢan

olumsuz halden dolayı kötü durumdaydı. Devrim, “Yeni Gelenekçi” denen Ģiiri öne çıkardı.

Devrim öncesi Ģiirler, özellikle batı Ģiirlerinin tercümeleri ve onlardan etkilenen yeni bir Ģiir

tarzıydı. Ama devrim sonrası Ģiir, geçmiĢin yansımasıydı. Devrim öncesinden bir süre

sonrasına kadar olan dönemde, dergilerin konusu, siyasi ve inkılabi olan sanatçıların hayatları

ve yaptıklarıyla ilgiliydi. Nazım Hikmet, Maykofski, Paul Elwar ve Lui Argun gibi... 162

Yeni gelenekçi Ģiir, bundan önceki dönemde bahsettiğimiz Ģairlerden bazılarının

sürdürdüğü bir tarz idi. Bunlar herĢeye rağmen Nîmâ‟nın eski tarzında Ģiirler söylemeye,

160 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 128-

129.

161 Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, II, 54-56.

162 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 128.

85

sadeliği esas almaya çalıĢtılar. Bunlardan biri de Ferîdun-i Tevellulîdir. ilk Ģiiri olan

PiĢmanlık (PeĢîmanî)‟ı 1319/1940 yılında, Nîmâ‟nın Efsane Ģiirinden etkilenerek yazmıĢtı.

1329/1950 yılında, KurtuluĢ (Reha) adında bir kitap yayınladı. Bu kitapta, kendi deyiĢiyle

Kaknûs (Kaknûs) ve Karga (Ğorab)dan sonraki Nîmâ ile yolları ayrıldı. Nîmâ‟nın son

Ģiirlerini bir sapma olarak kabul ediyordu163

. Bu da Nîmâ‟nın Ģiir tarzındaki değiĢmelerin açık

bir göstergesiydi.

Yine aynı eserde, Nîmâ'nın çeĢitli zamanlarda yazdığı uzun bir rubai164

, 5 gazel165

, 18

kıt'a166

, 3 kaside167

ve memleketi Mazenderana ait yerel kelime ve kavramları içeren

“Rûca”168

yı bulmak mümkündür.

Nîmâ‟nın hayatını incelediğimizde onun edebi anlayıĢtaki değiĢimini, sadece eski ve

klasik dil ve anlamı yıkmasına ve Avrupaî Edebiyat‟tan etkilenmesine bağlayamayız. Çünkü

kendisine has olarak ortaya çıkardığı yapı, çalıĢma tarzı ve düĢünce Ģeklinin etkisi vardır.

Nîmâ‟nın tüm anlatılan yönlerine baktığımızda ve onun mektuplarını, yazılarını ve en

önemlisi Ģiirlerini okuduğumuzda, onun Ģairlik hakkında ve dolayısıyla Ģiirde önem verdiği

konuları Ģöyle sıralayabiliriz;

1-ġairin, içinde olduğu zamana ve topluma bakması, dönemini yansıtması ve halka

yönelik Ģiir yazması gerekir.

2-ġair, yaĢadığı çevrenin coğrafyasını bilmelidir. GeliĢen olayları bilmeli bir bakıĢ

sunabilmelidir.

3-ġair, hiçbir “felsefi ekol”e , fikre, parti‟ye, akım‟a bağlı olmamalı, bağımsız

davranmalı ama bir ideal taĢımalıdır.

4-ġair, edebi geliĢmeleri takip etmeli, kullandığı tarz ile taklitçi değil, yenilikçi

olmalıdır.

163 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 128-129.

164 Aynı eser, s. 519-574.

165 Aynı eser, s. 575-578.

166 Aynı eser, s. 579-595.

167 Aynı eser, s. 595-604.

168 Aynı eser, s. 612-707.

86

6-ġair, tabiat‟la içiçe olmalıdır, tabiat‟ın diline kulak vermelidir. Adeta tabiatı

konuĢturmalıdır.169

7-ġair, Ģiirde vezin ve kafiye‟ye uyacağım diye Ģiiri, tek bir mısra veya beyit‟e

hapsetmemeli ve sınırlamamalı, serbest olmalıdır.

8-ġair, sembollerden uzak kalmamalı, aksine onu, Ģiirin bir ayağı olarak görmeli ve onu

uygun bir Ģekilde kullanmalıdır.

9-ġair, Ģiirlerinde basit bir dil değil , kelime hazinesi geniĢ ve yüksek bir dil

kullanmalıdır.

10-Her Ģeyin ilerleyip değiĢtiği bir dünyada, Ģair de devamlı değiĢime ve ilerlemeye

açık olmalı, belirli kalıplarda yerinde saymamalıdır.

11-ġair, en iyiyi ararken, kaba bir taassupla ne sadece eskiye ne de sadece batıya

sarılmalıdır. Her ikisinin arasını bulmalı, iyi olanı almalıdır...

Sîrus Tahbaz'ın "Mecmua-yı EĢ'ar-ı Kâmil-i Nîmâ YûĢic" isimli kitabında, Nîmâ'nın

1937 yılından itibaren yazdığı yeni Ģiirlerin tam listesi Ģöyledir:

Kaknûs-1937, Ğorab-1937, Morğ-ı Ğam-1938, Mî Hended-1939, Danyal-1939, Morğ-ı

Mucesseme-1939, Vay Ber Men-1939, Pederem-1939, Gol-i Mehtab-1939, LaĢhurha-1940,

Ey ÂĢık-ı Fesorde-1940, Zîbaî-1940, Hane-i Servîli-1940, Periyan-1940, Enduhnâk-ı ġeb-

1940, Hibere-1940, Hemsâyegan-i AteĢ-1940, ġikeste Per-1940, Hende-i Serd-1940,

GomĢodegan-1941, Panzdeh Sal GozeĢt-1941, Vekt Est-1941, Men-i Lebhend-1941,

Lekkedâr-ı Sobh-1941, Ay Âdemha-1941, Yâd-1941, Bû Cehl-i Men-1941, Ne, u Ne Morde

Est-1941, Hermenha-1942, Sâye-i Hod-1942, Tabnâk-i Men-1942, Nîmâ-1942, Bazgerdan-i

Ten Ser GozeĢte-1942,Ümîd-i Pelîd-1943, Hâb-i Zimistanî-1943, Manzume Be ġehriyar-

1943, Ba ĞurubeĢ-1944, Mâderi u Peseri-1944, Na Revaî Be Rah-1944, Mordegan-i Mevt-

1944, Kîne-i ġeb-1944, Nâkus-1944, Manlî-1945, Pey-i Dâr u Çûpan-1945, Behan Ey

Hemsefer Ba Men-1945, Genc Est Harab Ra-1945, ġeb-i DuĢ-1946, Rûz-i Bist u Nehom-

1946, Hebab-1946, ġeb-i Kûrok-1946, Kâr-i ġebpa-1946, Vekt Temam-1946, Ki Mî Hended?

Ki Giryan Est?-1946, Ez Ġmaret-i Pederem-1946, Horus Mî Hâned-1946, U Ra Seda Bezen-

1946, PâdiĢah-ı Feth-1947, Ez Dûr-1947, Gendna-1947, Rûy-i Cidarha-yi ġikeste-1947, Der

Furubend-1948, Nâm-i Be'zi Neferat-1948, Ûd-1948, Ağa Tûka-1948, Cuy Mî Giryed-1948,

Mî Hended-1948, An Ki Mî Giryed-1948, Ebced-1948, Mehtab-1948, Der ġeb-i Tîre-1948, U

169

Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 69-70.

87

Be Ru'yayeĢ-1948, ġah-i Kuhan-1948, Telh-1948, Ocak-i Serd-1948, Hengami Ki Girye Mî

Dehed Saz-1948, Merg-i Kakoli-1948, Ba Katar ġeb u Rûz-1949, Mah-ı Evvelen-1949, Sûy-i

ġehr-i HâmuĢ-1949, Cadde HâmuĢ Est-1949, Ber Feraz-i Dudhai-1949, Bad Mî Gerded-1949,

Nutfebend-i Devran-1950, Hâd-1950, Der Nohoft u Feraz-i Dih-1950, Yek Nâme Be Yek

Zindanî-1950, Der Beste Em-1950, Çerağ-1950, Der ġeb-i Serd-i Zimistanî-1950, Ta Sobh

Deman-1950, Henuz Ez ġeb-1950, Morğ-i ġebâviz-1950, ġeb Est-1950, Morğ-i Âmin-1951,

Hikayet-1951, Kayuk-1952, Âhenger-1952, Der Nohostin Saet-i ġeb-1952, Hûnrîzî-1952,

Daruğ-1952, Hâne Em Ebrist-1952, Rey Ra-1952, Heme ġeb-1952, Der Kenar-i Rudhâne-

1952, Dıl-i Fûladem-1953, Ruy-i Bendergah-1953, ġeb-i Perre-i Sahil-i Nezdîk-1954, Hest

ġeb-1955, Berf-1955, SivliĢe-1956, Der PîĢ-i Kûme Em-1956, Kik Ki-1956, Ber Ser-i

KayukeĢ-1956, Pasha Ez ġeb GozeĢte Est-1957, Tora Men ÇeĢm Der Râhem-1957, ġeb

Heme ġeb-1958.170

Nîmâ‟nın eserlerine baktığımızda belirttiğimiz maddelerin hepsini bir arada görebiliriz.

ġiirleri, tamamen yaĢadığı dönemin ruh halini yansıtır. Tabiattan semboller alarak gerçeklere

iĢaret eder, adeta tabiatı insan gibi konuĢturur. Ġyi olan her Ģeyi mezcedip daha iyiyi ortaya

çıkarır.

Bu Dönem ġiirlerinin Temel Özellikleri:

“Nîmâi ġiir” döneminde, Nîmâ‟nın söylediklerine , yazdıklarına ve Ģiirlerine

baktığımızda onun Karga ve Kaknûs Ģiirleri ile baĢlayan yeni tarzındaki temel özellikler

Ģöyle sıralanabilir;

ġiir, önceki gibi sade değil sembolleri içermeli ve okuyucuyu biraz

düĢündürmelidir.

ġiir, tamamen serbest bir ölçü ile yazılmalı ama gerekli yerlerde kafiyeli

olmalıdır.

ġiirin içerdiği kelimeler, sıradan ve herkesin bildiği kelimeler olmamalıdır.

Tabiat tasvirlerine çokça yer verilmelidir.171

170

Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 13-16.

171 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 687.

88

Nîmâ‟nın yeni dönemde ortaya koyduğu ve onun adını Ģiir dünyasına taĢıyan temel

esaslar Ģunlardır. Ondan sonra gelen Ģairler, ancak bu esasları iĢleyerek ve kullanarak Fars

Edebiyatı‟nda önemli bir yere sahip olmuĢlardır.172

172

Örs, Derya, “ÇağdaĢ Ġran ġiirinin Öncülerinden Fereydûn-i MuĢîrî” Nüsha, ġarkiyat AraĢtırmaları Dergisi,

sayı 1, 2001, Ankara, s. 89.

89

NÎMÂ YÛġĠC‟ĠN EDEBĠ KĠġĠLĠĞĠ

Nîmâ YûĢic‟in edebi kiĢiliğini, onun Ģiirlerini verip açıklarken aktardığımız yazılar, az

çok nasıl olduğunu bize göstermektedir. Fakat özet bir Ģekilde onun hayatının farklı

zamanlarında ne gibi farklı düĢünceler taĢıdığını aktarmak gereklidir.

Nîmâ‟yı değerlendirirken ilk olarak onun hayatının iki bölüm olduğunu bilmemiz

gerekmektedir. Çünkü Nîmâ, Ģiirle ilgilenip ilk eserlerini verdiği zaman süreci içerisinde

klasik edebiyata karĢı tamamen zıt bir tavır almamıĢtır. 1920 yılından baĢlayarak Ģiir yazan

Nîmâ, önceleri klasik tarzı muhafaza etmiĢ ve o üslupta Ģiirler kaleme almıĢtır. Yeni bir takım

eklemeler yapmıĢ, fakat genel yapı, kafiye düzeni ve vezin, klasik tarz Ģeklindedir. Ancak

Nîmâ‟nın ilginç ve hayret verici yönlerinden biri de onun, ilk Ģiirlerinde klasik tarzı

kullanırken vezni, kafiyeyi ve Ģiir dili olarak sadeliği savunurken daha sonra aniden serbest,

kapalı ve realist bir Ģiir tarzına geçmesidir. Bu, Nîmâ‟nın açık bir düĢünceye sahip olduğunu

göstermektedir. Dolayısıyla Nîmâ‟nın en büyük özelliği, onun bazı yerleĢmiĢ kurallara karĢı

çıkabilmesi ve onları eleĢtirebilmesidir.173

Nîmâ, Ģiirle uğraĢırken bunu bir zevk ve ilgi amacıyla yapmamıĢtır. O, Ģiirle tanıĢtıktan

sonra Ģiiri esas mesleği olarak algılamıĢ ve hayatın içindeki her Ģeyi Ģiire yansıtmıĢtır.

Bununla ilgili olarak Nîmâ, bir yazısında Ģöyle der:

“ġiir, hayatın bütünü içindir. ġairin beden ve ruh hayatı içindir. Yani tüm varlık

içindir. Hayat, sadece onun bir yönünü kaplamamıĢtır ve yiyip uyumayla sınırlı değildir.

Aksine onun tüm yönlerini ele alır.

ġiir, yüce hayatta yüce insanı göstermek içindir. Ġnsan, yemek ve uyumak için

gelmemiĢtir. Ġnsan varlık sahnesinde geliĢmeye uygun bir canlıdır. Hayatın baĢlangıcı

savaĢtır. Sonu ise, hayata ve daha yükseğe ulaĢmak için bir Ģiir ve savaĢtır.”174

Nîmâ‟nın bu sözlerinden anlaĢılacağı gibi o, Ģiiri hayatın her alanını yansıtmak için

kullanmıĢtır. Onun Ģiir yazmadaki amacı, var olan dünyayı güzel ifadelerle ortaya koymaktı.

173

Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 601.

174 Tahbaz, Sîrus, Dunya, Hâne-i Menest (Muntehabî Ez ġi‟r u Nesr-i Nîmâ YûĢic), ĠntiĢârât-ı Yunesko, 1375, s.

240.

90

Ancak Nîmâ, baĢından beri taĢıdığı bu düĢünceyi bahsettiğimiz gibi önceleri sade ve romantik

bir Ģekilde aktarırken daha sonra bu tarzı değiĢtirip kapalı ve daha gerçekçi bir üsluba

yönelmiĢtir.

Bu noktalar, Nîmâ‟nın temel düĢüncesinde bir değiĢikliğin olmadığını, sadece yöntem

değiĢtirdiğini göstermektedir. Nîmâ‟nın “Uçuk Rengin Hikayesi” Ģiiriyle baĢlayarak yazdığı

ve 1937 yılında “Kaknus” ve “Karga” Ģiirleriyle biten klasik tarzdaki Ģiirlerinde, Fransız

Ģairlerin etkisi görülür. Bu etkinin en açık örneği “Efsane” Ģiiridir. Bu Ģiir, romantizm

tarzının aĢkı ele alan açık bir örneğidir. Ancak bu ilk Ģiirlerinde, klasik Ġran Ģiirlerine fazla zıt

gitmez. Vezin ve kafiye kurallarını korumakla birlikte bazen bağımsız birer mısra ekleyerek

Ģiiri yenileme yoluna gitmiĢtir. “Kaknus” ve “Karga” Ģiirleriyle, Ģair kendisinin tamamen

değiĢtiğini ve klasik tarzı bıraktığını göstermiĢtir.

Nîmâ, tüm Ģiirlerinde sıkıntılardan, halkın acılarından bahsetmiĢ ve doğadaki varlıklara

bu tür anlamlar yüklemiĢtir. Bu yönüyle o, daima karamsar bir tablo çizmiĢ ve karamsar bir

Ģair olarak tanınmıĢtır. Fakat 1937‟den sonraki Ģiirlerinde bu karamsarlık daha azdır.

Karamsarlığının etkisiyle Nîmâ, Ģiirlerinde daima “gece”yi ve “karanlık”ı ele almıĢtır.

Nîmâ, eski ve henüz ortaya çıkmamıĢ olan yeni Ģiire iki açıdan yüklendi ve kurallarını

değiĢtirdi: Birincisi, Ģiirin sınırlı Ģeklini kaldırıp onu yapmacık kafiye engelinden kurtardı.

Ġkincisi ise, Ģiirdeki tasvirciliği,tabiattan alıntı yapma yoluyla değiĢtirdi.175

Nîmâ, o kadar değiĢime açık bir Ģair idi ki yaklaĢık 16 yıl boyunca klasik tarza yakın

bir yol izlemiĢken daima yeni Ģeyler keĢfetme ve daha ileri gitme çabasında olduğu için

aniden tamamen serbest bir Ģiire yönelmiĢtir. Onun yeni ve serbest Ģiirlerine baktığımızda

neredeyse hiçbir vezin düzeni kalmamıĢtır.176

Nîmâ, Ģiirinde tabiatı yorumlayıĢ tarzıyla oldukça ilgi çekmiĢ ve Ģiirlerini incelerken ilk

göze çarpan nokta, onun tabiata ve dünyaya yeni ve farklı bakıĢıdır. Bu nedenle onun

Ģiirlerine konu olan Ģeyler, daha önce hiçbir kimse tarafından onun bakıĢıyla ele alınmamıĢtır.

Tabiata yakınlık ve onunla dostluk, Nîmâî Ģiirin temel özelliğidir. 177

175

Nuri Alaî, Ġsmail, Suver u Esbab Der ġi‟r-i Ġmrûz-i Îran, ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, Tahran, s. 141.

176 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 612.

177 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 69-70. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi,

"Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 34-

41.

91

Gördüğü her bir varlığa, akla gelmeyen yönlerden bakarak bakıĢ açısının derinliğini

herkese kabul ettirmiĢtir. Dikkatleri, doğanın sadeliğine çekmiĢ ve Ģehirlerin, bunun aksine bir

çok kötülüğün kaynağı olduğunu vurgulamıĢtır. Bu yönüyle Nîmâ, Ģehirleri, ve Ģehir insanını

suçlamaktadır. Bunun bir sonucu olarak da Ģair, bazı Ģiirlerinde Ģehri kötülerken, diğer

taraftan köy hayatını ele alır. Nîmâ, daha ilk Ģiiri “Uçuk Rengin Hikayesi”nde bu duyguları,

açık bir Ģekilde dile getirir:

Ben bu aĢağılık Ģehirlilerden

Kırsal yerde yaĢayanın dertli gönlüyüm.

Bahtımın kötülüğünden dolayı Ģehrinizde

Bir vakit geçti ve ben müptelayım.

ġehir yaĢamı beni yıpratıyor.

ġehir sohbeti beni üzer...

Ayıp ve zarar dolu bir Ģehrin sohbeti

Taklit, tuzak ve kötülüklerle dolu bir Ģehir

Birçok kötülüğün kaynağıdır Ģehir.

Çokça kötülük, çokça fitne, çokça boĢ Ģey

ġehir benim dert ve zahmetimi arttırdı.

Görüleceği üzere Nîmâ, burada açık bir Ģekilde Ģehre karĢı beslediği nefreti dile

getirmektedir. “Asker Ailesi”, “Horoz Öter”, “Gece ĠĢi”, ve daha bir çok Ģiirinde köy ve

köylü insanların yaĢamları anlatılır.

Nîmâ, dünyada edebi alanda meydana gelmekte olan değiĢimleri devamlı takip ettiği

için farklı tarzların olabileceğini görmekte ve bunu ortaya koymaya çalıĢmakta idi. Aynı

Ģekilde tüm yazılarında, “tarz değiĢikliği” üzerinde durmaktaydı. Bu konuyla ilgili olarak bir

çok defa benzer açıklamalarda bulunmuĢtur. Mesela bir yazısında; “ Fars Ģiirinin yeniden

kalıplar oluĢturması gerekir. Tekrar söylüyorum: sadece Ģekil yönünden değil, tarz yönünden

92

de......”178

. Bir baĢka yazıda; “Yenilik yaparken her Ģeyden önce gerekli olan Ģey, iĢinizin

tarzını yenilemenizdir. ġekil ve diğer Ģeyler, ayrıntılardır.”179

ĠĢte bu anlatılan noktalar, Nîmâ‟nın Ģiir ve edebiyatta öne çıkmasını sağlayan temel

noktalar olmuĢtur. Daima yenilik peĢinde koĢan, eleĢtirmekten çekinmeyen yapısı, acı ve

kederle içiçe olan hayatı, onun yeni Ġran Ģiirini ortaya çıkarmasına vesile olmuĢtur.

178

Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 619.

179 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 140.

93

NÎMÂ‟NIN ETKĠLERĠ VE YENĠ ġĠĠR AKIMI

Nîmâ‟nın baĢlattığı bu yenilikçi hareket sonucunda, Îran ġiiri, yeni Ģiir anlayıĢına

kavuĢtu.180

Yeni dönemde, Ģairliğe adım atan hemen hemen tüm Ģairler, o sırada günün gazete

ve dergilerindeki Ģiirlerden esinlenerek Ģiir yapmaktaydı ve bunlardan Nîmâ‟yı tanıma fırsatı

bulanlar hemen onun tarzını benimsemekte ve yollarını değiĢtirmekteydiler.

Bunlardan bazıları, Nîmâ‟nın tarzını kullandıktan ve tecrübe kazandıktan sonra

kendilerine has bir yol tuttular. Bazıları da onun tarzınI devam ettirerek yeni dönemin büyük

Ģairleri arasına girdiler. Bu Ģairlerden bazıları Ģunlardır;

Muhammed Ali-yi Ġslamî (doğ.1925) , Ġsmail ġahrûdî (öl.1981) , Menuçehr-i ġîbanî

(doğ.1924) , Feridun-i MuĢîrî (öl.1926) , Nâdir Nâdirpur (öl.1990) , SiyaveĢ-i Kisraî

(doğ.1925) , Furûğ-ı Ferruhzad (öl.1966) , Ahmed ġamlu (doğ.1925) , Sohrab-ı Sipihri

(öl.1980) , Mehdi Ġhvan Salis (öl.1990)... .

Bu yeni dönem Ģairlerini, bazı edebiyatçılar bir takım gruplara ayırmıĢlardır. Bu Ģairler,

Nîmâ‟dan sonra, “Nîmâî ġiir” tarzında ilk eserlerini verme bakımından 2 döneme ayrılırlar;

1-1320/1941-1330/1951 tarihleri arasında eser verenler.

2-1335/1956 ile 1342/1963 yılları arasında eser verenler181

.

a-1941-1951 tarihleri arasında eser verenler:

1- Öncüler

2- ArayıĢçılar

3- Dengeliler

180

Sepenta, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,

ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 47.

181 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, Tahran, 1368, s. 161.

94

1-Öncüler:

Bunlar, Nîmâ‟yı takip etme yolunda, öncülük eden gruptur. Bu ilk dönemde Nîmâi

tarzda eserler yazan bu grupta, Menuçehr-i ġîbanî ve Ġsmail-i ġahrûdî gibi isimler sayılabilir.

Bunlara öncüler denilmesinin sebebi, Nîmâ gerçeğini ilk anlayan kesim olmalarıdır. Bu

gruptaki Menuçehr-i ġîbanî ile ilgili olarak Hanlerî Ģöyle der:

“Ġran Yazarları Kongresi‟nde yaklaĢık 50 kiĢi vardı. Sadece 3 kiĢi kendi Ģiirlerini

burada okudu; Bunlardan ilki, Cevahirî idi ki o, mısraları eĢit, aruz vezinli Ģiirler okudu.

Ġkincisi, Nîmâ idi. Ve üçüncüsü ise en genç kiĢi olan Menuçehr-i ġîbanî idi. ġiirlerinde aynen

Nîmâ‟nın Ģivesini kullanmıĢtı... ”182

2-ArayıĢçılar:

Daha sonra Nîmâ‟nın üslubuyla eser oluĢturan ikinci gruptur. Bunlara “ArayıĢçılar” adı

verilmektedir. “ArayıĢçılar” denilmesinin sebebi, bunların yeni tarzlar ve yollar ararken çeĢitli

yeni denemelere giriĢme çabalarıdır. Fakat bunlar, sadece Nîmâ‟nın Ģiirlerinde kullandığı

tarzla yetinmeyip onun Ģiirle ilgili önerilerini de göz önüne alıp yeni Ģeylere de yöneldiler. Bu

gruptaki Ģairlere Ahmet ġamlu ve Sohrab-ı Sipehri örnek verilerbilir. Ahmet ġamlu, ilk

Ģiirlerinde Nîmâî Ģiir tarzına uyarken daha sonra ahenkli bir vezin takip etti. Sohrab da bazı

Ģiirlerinde Nîmâî vezni korumuĢ ama ona tamamen uymayı gerekli görmemiĢtir.183

Mesela Ahmet ġamlu, Nîmâ‟nın kendisine olan etkisiyle ilgili kısaca Ģunları söyler;

“Nîmâ‟nın, benim yüzüme doğru bir Ģiir penceresi açmasından önce, ben kesinlikle

Ģiirden nefret ediyordum. Yani dünyada, benim için en saçma görünen Ģeylerden biri, ġiir,

Tarih, Edebiyat, Fars ġiiri Tarihi, ve bu tür sözler idi...her neyse Nîmâ, beni bu yola çekti.

Yani Nîmâ, bana Ģiirin gerçekten ne olduğunu gösterdi...Nîmâ, beni Ģiire doğru çekti. Ben

Çan (Nâkus) Ģiirini okudum. Gözleri ameliyat edilen ve ona “Bugün (gözünüzdeki) bantları

çıkaracağız” denilen bir kör gibi...” 184

BaĢka bir yazıda Ahmet ġamlu hakkında Ģöyle bir not geçmektedir;

182 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver veEsbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 156-157.

183 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 686.

184 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver veEsbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 180.

95

“.....ama Ahmet ġamlu, yeni Ģiir döneminden itibaren, gerçi beyaz Ģiir (ġi‟r-i Sepîd)

tarzı Ģairi olarak tanınır. Fakat Ģiiri, içsel mûsikîyi ortaya koymadaki yöntemi, bir çeĢit vezni

içerir ve bir bakıma, Nîmâî Ģiirin devamıdır.”185

3-Dengeciler:

Üçüncü grup da, “Dengeciler” olarak adlandırılmaktadır. Bunlar, Nîmâî ġiir‟in yanında

eski Ģiir tarzını da esas aldıkları için, bir nevi denge sağlamıĢ sayılmaktadırlar. Kapalı ve içiçe

tabirlerden kaçınmakla Nîmâ‟nın bu yöndeki tavsiyelerinin dıĢına çıkmıĢlardır. Bu gruptaki

Ģairlere HuĢeng-i Ġbtihac (doğ.1927) ve SiyaveĢ-i Kisraî örnek verilebilir.

b-1956 ile 1963 yılları arasında eser verenler:

Tarihteki yerleri bakımından ikinci sırada gelen grup ise 1335/1956 ile 1342/1963

yılları arasında etkinlik göstermiĢtir. Bunlar da;

a. Gelenekçiler

b. Muhtevacılar

c. Tasvirciler

d. Muhafazakarlar

a- Gelenekçiler (Sonnetgerâyan); Nîmâî ġiir‟in bu ikinci dönemini oluĢturan gruptan

ilki “Gelenekçiler” (Sonnetgerayan) diye bilinirler. Bunların baĢında, Mehdi Ġhvan-ı Salis

gelmektedir. O, Horasan Üslubu ile Nîmâî Üslub (Kendi deyiĢiyle Mazenderan üslubu)

arasında bir köprü kurmak istemiĢtir. Dili klasik ve gelenekçi bir tarzdadır. Fakat o, Nîmâî

bakıĢı anlamıĢ ve serbest Ģiiri kabul etmiĢtir.

b- Muhtevacılar (Mohtevîgeran); Nusret Rahmanî‟den sonra Yedullah Ru‟yayî ve

Ferruh Ferruhzad da, Nîmâî Ģiir‟de bu grubu oluĢturdular.

c- Tasvirciler (Tesvirgeran); Bir önceki neslin Ģairi olan Sohrab-ı Sipihrî adeta kabuk

değiĢtirip “Nîmâî ġiir” tarzında yeni bir Ģive ve üslup seçer ve bu isimle tanınırlar.

185 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 715. Ayrıca bkz. Aryanpûr,

Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 622.

96

d- Muhafazakarlar (Mohafezageran); Nâdir Nâdirpur‟un öncülük ettiği Muhafazakarlar

(Mohafezageran) grubu, bir değiĢimin öncülüğünü yapar. Zira daha önceleri muhafazakar bir

tavır sergilemiĢ, yeni Ģiirle beraber Nîmâî tarzın savunucularından iken, eskiyle olan

damarlarını kesmediği için muhafazakarlar grubunu oluĢturur.

Bunların dıĢında bazı Ģairler yenilikçilere pek karıĢmamıĢ, yeni tarz yollara daha az

girme eğiliminde kalmıĢlardır. Bunlara da Seyirciler (TemaĢageran) denilmektedir. Bunlar

arasında; Ġsmail Huî (öl.1981) , Ca‟fer KuĢ Abadî, Mansur Ovcî (doğ.1937) , Perviz-i Pervin,

Ali Baba Çahî, Rıza Berahenî, Abdul Ali Destğayb gibi isimler sayılabilir.

Tabii ki Nîmâi ġiir‟in etkisiyle yola çıkıp, daha farklı Ģeyler ekleyerek daha yeni

oluĢumlar ve çeĢitli hareket tarzı çıkaranlar da olmuĢtur. Bunlardan biri , çok ifratkar ve aĢırı

giderek hiçbir vezin ve kafiye kuralını tanımayan, ne nesir ne de nazım olan, hem sade hem

kapalı bir Ģiir tarzıdır. Bu Ģiir tarzına “Kenarda Kalan ġiir” (ġi‟r-i HaĢiyeî) denir. Bu isimle

anılmasının sebebi Ģair sayılarının az olmasıdır. Bu türün savunucularından “Tender kiya”nın

Ģiirinden bir parça;

!ا قضتى ا!... كتی کک!... ک آب؟! آب»

آب ک! ،ا ؾی تياتا

اب ! تاب !، یا آب ظ یا تيؽظو ؾ تف پیيع او

ظیگؽ يپ ! ،تيچاؼ ي

گؽظ تف !

ظؼ نة ـؽ ياعو . ـؽا ! تيؽ ظل خا تى

تيکكی تا کی ؟ ! تف اقت! ،تف

«، ؼنى... ک ؽا ، ؼنى، ای ؼ ي ای ؼ يؽ

Tercümesi;

Ah yandım ah! Ey Allahım!... yardım!... su nerde?! Su!

Ah bu çöle, su nerde!

Ġnsanlardan çok kaçmıĢım, ya su ver ya da güç! Güç!

97

Zavallım, artık kaçma!

Tükür dünyaya!

Gecede kaldım. Eyvah! kara gönül, can ve bedenim

Yeter, kimsesizlik ne zamana kadar, yeter!

Ey Ģefkatli nur, ey Ģefkatli nur, aydınlat beni , aydınlat...

Ancak bizim burda saydıklarımız, temel olan ve bizim görebildiklerimizdir. Böylece

Nîmâ, yeni bir yol açarak farklı bir yarıĢ alanı ortaya çıkarmıĢ ve elindeki bayrağı baĢkalarına

devretmiĢtir. Ondan sonra gelen Ģairler ve Ģimdi hayatta olanlar onun açtığı bu yolda daha

yenilere, daha farklı Ģeylere ulaĢmak için çalıĢmıĢ ve çalıĢmaktadırlar.

Nîmâ, tüm sıkıntı ve zahmetleriyle beraber asırlarca süren bir geleneği ve tarzı, sona

erdirmiĢ ve yeni bir kapı aralamıĢtır. Asırlarca devam eden büyük piramide bir taĢ daha

eklemek yerine, yeni bir piramit yapmayı düĢünmüĢ ve ilk taĢı koymuĢtur. Bu açıdan Nîmâ

YûĢic Ġran ġiirinde bir dönüm noktasıdır.

2-NÎMÂ‟NIN

ġĠĠRLERĠNDEN SEÇMELER

گؿیع ایی اؾ نعؽای

يا

98

از پس پىجاي اوذی

اؾ پف پدا اعی ؾ عؽ

عؽ تؽ يی آیعو اؾ ؽ ؼگی

کال تظو تاؾ ظؼ اؾ ؽ کكی

چاظؼی گقفعی قگی.

ييهت قی ظقتا اظ اقت چؽا؟

يؽت تا تعا ؾیاظ اقت چؽا؟

ظ قطى گيؽایی. گیی ک عاؼ

پف تؽ قؽ ؽ ؾتا ـتاظ اقت چؽا؟

. ، يؽا ی گيؽظ ضابآتم ؾظ او

، ؾ ي ی کاع آب. ظؼیاصفتى

،ؽظ،گؽو تاظ ت ضاک ظؼ ظقتى

،ضعایا ظؼیاب!ؽ ظو قی اقتى

.....

داستاوي و تازي

نايگاا ک ؼؤیت ظؼیا

مم ظؼ مم يی فت کثظ

ظ ت کاؼظاقتای تاؾ کؽ

ؼیهت ای تكت ؼیهت ای تگهظ

ؼنت ای ظگؽ تؽ آب تثؽظ.

99

اعؼ آ خایگ ک ـعق پيؽ

قای ظؼ قای تؽ ؾيي گكتؽظ

چ تاع آب خی اؾ ؼـتاؼ

ناض ای ضهک کؽظ تؽگی ؾؼظ

آيعل تاظ تا نتاب تثؽظ.

نع اـؽضت چي ظؼ گهاظ

آ گاؼی چؽتعقت اقتاظ

گ نانی ت چگ ظاظ هكت

پف چؽاؼی اظ تؽ ظو تاظ

ؽچ اؾ يا ت یک عتاب تثؽظ.

،آؼیظاقتای تاؾ کؽظ

،آ ؾیؽای يا ت ؼ ناظا

ؼـت ظیگؽ تؽ لفال گا

اؾ ضؽاتی يال آتاظا

يا نی ضؽاب تثؽظ! ظنی اؾ

1325/1946

تا صبح دمان

،ظؼ ای نة گؽو،تا صثر ظيا

اـؽضت او چؽاغ . ؾیؽاک

يي ضاى تؽ کهى تداتؽ

ظیاؼی ظؼ قؽای کؼا.

تؽ قاضت او اظ کؼی

100

،اگهت ک عيثاقت تا آ

ظاؼظ ت عتاب کؼ ظیگؽ

، چؽا آ؟پؽقم ک چؽاقت ای

ت يی ى ضهتیگ ت ضه

ظؼ ضای کؼ ظیعگای

تا اؾ تؿ آـتاب ـؽظا

تهاها ت قایثای

اـؽضت او چؽاغ اؾ ای ؼ

،تا صثر ظيا. ظؼ ای نة گؽو

يی ضاى تؽکهى تداتؽ

ظیاؼی ظؼ قؽای کؼا.

1329/1950

گل متاب

لتی ک يج تؽ ؾتؽ آب تيؽ تؽ

يی ؼـت ظؼ

؛يی ياع اؾ ظؽ

،هی يية ظؼ ظل نة چهى يی ظؼیعنک

يؽظی تؽ اقة نطت

،تا تاؾیا ای اؾ آتم

تؽ قی قازم اؾ ظؼ يی ظیع.

ظقتاای ا چا

101

ظؼ کاؼ چيؽ تؽ

؛تظع تظ لایك يا ناظيا تؽ آب

اؾ ؼگای ظؼى يتاب

ؼگی نکفت تؽ ت ظؼ آيع

چ قپيع ظو

؛ظؼ اتای نة

ی تيؽ ظل پعیع. کایع ؾ عطك ای نث

.....

1318/1939

خـاب زمستـاوی

،قؽ نکكت اؼ ظؼ تانم کهيع

، ایی یاؼیم ظاظ

،آـتاتی ظيی تا تق ی گؽيم ت قی ا ظیع

تيؿ پؽاؾی ت قگي ضاب ؼؾام ؾيكتای،

ضاب يی تيع خا ؾعگای ؼا

ظؼ خای تي يؽگ ؾعگای.

نؽتت نم چا تا

ؾعگی ظؼ ؾؽای ا گاؼایم.

ضاب يي تيع ـؽ تكت اقت ؾؼی تال پؽایم

اؾ تؽ ا نؼا تؽ پاقت.

102

يی پؽع اؾ پيم ؼی ا

ظل ت ظ خایا اؽگ،

آـؽی ضهك تؽ آاقت.

.....

1320/1941

پــادشــاي فتح

ظؼ تاو طل نة،

قانطؼظ ا ث ظعاال يی ؼیؿظ؛کای قيا

ؼ ؾ ظؼ تيؽگی ای يؿ

قای ای لثؽای يؽظگا ضا ای ؾعگا ظؼى يی آييؿظ؛

آ خا اـكا، فت ظؼ ـك ضظ،

اؾ پی ضاب ظؼ ت،

يی ظع تسیم اؾ گل ت ضاب ت ت چهى ت،

پاظنا ـتر تؽ تطتم نيع اقت.

تؿو آنب تگػنتتف نة ظني تؽا قگي

،نسظ ای چع اقتؽازت ؼا

يكت تؽ خا آؼييع اقت.

ظؼ ؼثاؼآنظ ظظ ضاطؽل ايا

)نيک چ ظؼ پيکؽ ضاکكتؽی آتم(

،چهى يی تعظ ت ضاب مه ای ظنکم

103

اقت ظؼ اعیه ی ظؼ ظؼاؾل ؼؽق.

.....

1326/1947

مــتـاب

يی تؽاظ يتاب

،يی ظؼضهع نثتاب

عو نکع ضاب ت چهى کف نيکيكت یک

ؼى ای ضفت ی چع

ضاب ظؼ چهى تؽو يی نکع.

گؽا تا ي اقتاظ قسؽ

صثر يی ضاع اؾ ي

کؿ يثاؼک ظو ا آؼو ای لو ت خا تاـت ؼا تهک ضثؽ

ظؼ خگؽ نيک ضاؼی

اؾ ؼ ای قفؽو يي نکع.

...

1327/1948

اجاق سرد

ؼياع اؾ نثای ظؼاظ

تؽ يكيؽ ضايم خگم

،قگچيی اؾ اخالی ضؽظ

104

اعؼ ضاکكتؽ قؽظی.

چا کاعؼ ؼثاؼ اعظ ی اعیه ای ي يالل اگيؿ

طؽذ تصیؽی ظؼ آ ؽ چيؿ

ظاقتای زاصهم ظؼظی.

؛ؼؾ نيؽیى ک تا ي آتهی ظانت

مم اؽگ گؽظیع

؛، قگ گؽظیعقؽظ گهت

ت اؾ تاؼ ؼی ؾؼظی. تا ظو پایيؿ عؽ ي کای

.....

1327/1948

مـرغ آمـيه

يؽغ آيي ظؼظآنظی اقت ک آاؼ تاع.

ؼـت تا آكی ای تيعاظضا

تاؾگهت ؼؼثتم ظیگؽ ؾ ؼدؼی قی آب ظا.

تت ؼؾ گهایم ؼا

ظؼ پی چاؼ تاع.

(يی ناقع آ ا تي اا )گل پا خا ظؼظيع يا

خؼظیع يؽيا ؼا.

، آ آنا پؽؼظ،تا صعای ؽظو آيي گفتم

يی ظع پيعنا ظؼى

يی کع اؾ یأـ ضكؽاثاؼ آا کى

105

. ؼا ، آؼؾای ايی ع ؿظیک تا ى

تكت ظؼ ؼا گهیم ا

ظاقتا يؽظيم ؼا.

ؼنت ظؼ ؼنت کهيع )ـاؼغ اؾ ؽ عية کا ؼا تؽ ؾتا گيؽع(

ماؼ ظاؼظ ؼیهت ی قؽ ظؼ گم ؼا. تؽ قؽ ي

.....

1330/1951

بـرف

ؾؼظا تی ضظ لؽيؿ هع اع

لؽيؿی ؼگ يعاضت اقت

تی ضظی تؽ ظیاؼ.

ايا« اؾاک»صثر پيعا نع اؾ آ طؽؾ ک

پيعا يكت. « اؾا»

گؽت ی ؼنی يؽظ ی تؽـی کاؼل آنب

تؽ قؽ نيه ی ؽ پدؽ تگؽـت لؽاؼ.

.....

1334/1955

دل فـالدم

ل کيع اقة يؽا

ؼا تن ی قفؽو ؼا ع ؾیى ؼا

، يؽا ؽؾ ظؼا

106

ک ضيانی قؽکم

ت ظؼ ضا کهاع اقت يؽا.

، ظنی ناظ ظؼ آ. ؼقى اؾ ضط ی ظؼی

قؽؾييایی ظؼ

خای آنتگؽا

کاؼنا کهت کهتاؼ ک اؾ ؽ طؽؾ گن ی آ

يع تاؼل گم تا ؾضى خكعای کكا. يی ها

1332/1953

در جـار سخـت سـر

چ يؽؼی اؾ يمؽ ،ي ک ظؼو اؾ ظیاؼ ضظ

، ايؽؾ ـؽايل اؾ ظؽ،چ عؽ ؼـت

،ي ک قؽ اؾ ـکؽ قگي ظاؼو تؽتكت نة

، ي ت نة. نة ت ي يی ضاع اؾ ؼاؾ ام

قطي ک کف تا ي ي ت کف ظاؼو

ظؼیا چ يی گیع ت ي؟« قطت قؽ»ظؼ خاؼ

يج ا تؽ چ يی آیع ت قی ي ظؼنت؟

ی ي تؽ چ او آنفت يی کتع ت يهت؟

گؽ يؽا پيع اؾ ؼى تگكهع ا ؼا چ قظ؟

، چ ظ؟ؼى ي ،يی کع ظؼ پيم ای ظؼیا

.....

1310/1931

در فـربـىذ

ظؼ ـؽتع ک تا ي ظیگؽ

107

،تی يكت ت ظیعاؼ کكیؼؼث

ـکؽ کای ضا چ لت آتاظا

تظ تاؾیچ ی ظقت قی.

قی آيع ضهتی تاظ

،طع ای نيک ت تی قايای

ؼا اؾ ا خكتى گفت: ،ظیعيم

تعع اؾ ایت نة ای یؽای.

گفتى : آ عع ک تا نعم نثت؟

گفت: تصیؽقؽایی تظ آ.

تهع؟گفتى: آ پيکؽ ظیاؼ

گفت: اناؼت ؾضؽاتی تظ آ.

...

1327/1948

ىگامی ک گري می دذ ساز

گايی ک گؽی يی ظع قاؾ

..ای ظظ قؽنت اتؽ تؽ پهت.

گاو ک يم چهى ظؼیا

اؾ ضهى ت ؼی يی ؾع يهت...

ؾا ظیؽ قفؽ ک ؼـت اؾ ي

ؼؿ ؾ عه قاؾ ظاظ

ظاؼو ت تا ای يأـ

ؽی اؾ ا ت تؽ گهاظ. تصی

108

چ طـا؟ ،نيک چ گؽیكت

ضايل نثی اقت. ؽ چ تاقت.

يؽظی ظؼ ؼا يی ؾع ی

آال ـكؽظ تؽ يي آیع.

.....

1327/1948

ای بر مه

کهتگاى ضهک ياع یکكؽ تعتيؽا

گهت تی قظ ثؽ

تگای ضا او ؼا یاـت ظن تا گا زيه اعؾل.

ای تؽ ي! يی کع آياظ تؽ قي ی ي تيؽایی

ک ت ؾؽ کي آظ اقت.

پف ت خاظای ضي که ای يؽظگا ؼا

ت ؼثاؼ لثؽای ک اعظ

اؾ پف ظیاؼ ي تؽ ضاک يی چيع.

ؾ پی آؾاؼ ظل آؾؼظگا

ظؼ ييا که ای چيع تهيع

1318/1939

109

SONUÇ

ġair Nîmâ, belirtilen yönleriyle Ġran edebiyatında yeni Ģiirin öncüsü sayılmaktadır.

ġiirlerinde tabiat tasvirlerini etkili bir Ģekilde ele alma özelliğiyle Ġran Ģiirine yeni bir tarz

ilave etmiĢtir. Toplumsal sorunları ele alması, Ģiiri hayatı yansıtmak için bir araç olarak

kullanması, tabiattaki varlıkları Ģiirine yansıtırken gerçek hayatın bazı noktalarına iĢaret

etmesi ve tüm bunları bir uyum içinde ortaya koyması, onun Ģiirlerinin temel özelliğidir.

Bu çalıĢma , Nîmâ YûĢic‟in Ģiirini ele alırken aynı zamanda yeni Ġran edebiyatının bu

yakın tarihte nasıl bir seyir izlediğini ve özellikle Ģiirin hangi alanlarında değiĢimin

yaĢandığını ele almaktadır. Ayrıca klasik tarzın bırakılmaya baĢlandığı meĢrutiyet

dönemindeki yenilikler, Ģair Nîmâ‟nın, Ģiire eklediği yönler, getirdiği yenilikler, onu yeni

Ģiirin öncüsü yapan özellikler ele alınmıĢtır.

110

KAYNAKLAR

Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,

Tahran.

Atalay, Mehmet, Ġran Edebiyat Tarihi, Atatürk Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1996, Erzurum.

Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, Cilt I-II, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran.

_______________Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran.

Cenneti-Yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran.

Fârûkî, Ġsmail Raci, Ġslam Kültür Atlası, Ġnkılap Yayınları, 1999, Ġstanbul.

Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375.

Hanleri, Zehra, Ferheng-i Edebiyat-ı Farisiy-i Deri, ĠntiĢârât-ı Bunyad-ı Ferheng, 1348.

Kâhî, Murteza, Kadr-i Mecmua-yı Gul, ĠntiĢârât-ı Ferzan, 1376, Tahran.

Kanar, Mehmet, Modern Ġran ġiiri Antolojisi, ġûle Yayınları, 1999, Ġstanbul.

_______________Büyük Farsça- Türkçe Sözlük, Birim Yayınları, 1993, Ġstanbul.

_______________ÇağdaĢ Ġran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul.

Kezvançahî, Abbas, Nîmâ ve ġi‟r-i Ġmruz , ĠntiĢârât-ı Tus, 1379.

Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,

1997, Ankara.

Lengrudî, ġems, Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbehar, 1380,Tahran.

_____________Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370 Tahran.

Levend, Agah Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1973, Ankara.

Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran.

Muîn Muhammed, Ferheng-i Fârsî, Cilt I-VI, ĠntiĢârât-ı Emîr-i Kebîr, 1376, Tahran.

Nuri Alaî, Ġsmail, Suver u Esbab Der ġi‟r-i Ġmrûz-i Îran, ĠntiĢârât-ı Bâmdâd,1348, Tahran.

Örs, Derya, “ÇağdaĢ Ġran ġiirinin Öncülerinden Fereydûn-i MuĢîrî” Nüsha, ġarkiyat AraĢtırmaları Dergisi, sayı

1, 2001, Ankara.

Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372.

111

Sadri-Yi EfĢar, Ğulam Hüseyin ; Hikemî, Nesrin ; Hikemî, Nestern, Ferheng-i Fârisî-yi Ġmrûz, Cilt I-II,

1373, Tahran.

Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373.

______________Târîh-i Edebîyât Der Îrân, ĠntiĢârât-ı Firdevs, 1370.

Sepenta, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,

ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran.

ġekîba, Pervin, ġi‟r-i Fârisî Ez Âğaz Tâ Ġmrûz, Tarihsiz.

ġemîsa, Sîrus, Envâ-ı Edebî, ĠntiĢârât-ı Firdevs, 1373.

Tafazzulî, Ahmed, Tarih-i Edebiyat-ı Îran PîĢ Ez Ġslam, ĠntiĢârât-ı Sohen, 1376, Tahran.

Tahbaz, Sirus, Porderd-i Kuhistan, Zindegî ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran.

_____________Dunya Hâne-i Menest (Muntehabî Ez ġi‟r u Nesr-i Nîmâ YûĢic), ĠntiĢârât-ı Yunesko, 1375, s.

240.

_____________Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran.

Unat, Faik ReĢit, Hicri Tarihleri Miladi Tarihe Çevirme Kılavuzu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1974,

Ankara.

Vanlıoğlu, Mehmet ; Atalay, Mehmet, Edebiyat Lügatı, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları,

1994, Erzurum.

Ya Hakîkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375.

....,Türk Ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, Tarihsiz.

112

KAYNAKLAR

113

AJEND, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı

Emîr Kebîr, 1363, Tahran.

ATALAY, Mehmet, Ġran Edebiyat Tarihi, Atatürk Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi

Yayınları, 1996, Erzurum.

ARYANPÛR, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, Cilt I-II, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran.

_______________Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran.

CENNETĠ-YĠ ATAYĠ, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi

AliĢah, 1346, Tahran.

FÂRÛKÎ, Ġsmail Raci, Ġslam Kültür Atlası, Ġnkılap Yayınları, 1999, Ġstanbul.

HÂKĠMÎ, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375.

HANLERĠ, Zehra, Ferheng-i Edebiyat-ı Farisiy-i Deri, ĠntiĢârât-ı Bunyad-ı Ferheng, 1348.

KÂHÎ, Murteza, Kadr-i Mecmua-yı Gul, ĠntiĢârât-ı Ferzan, 1376, Tahran.

KANAR, Mehmet, Modern Ġran ġiiri Antolojisi, ġûle Yayınları, 1999, Ġstanbul.

_______________Büyük Farsça- Türkçe Sözlük, Birim Yayınları, 1993, Ġstanbul.

_______________ÇağdaĢ Ġran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999,

Ġstanbul.

KEZVANÇAHÎ, Abbas, Nîmâ ve ġi‟r-i Ġmruz , ĠntiĢârât-ı Tus, 1379.

KIRLANGIÇ, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat

Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara.

LENGRUDÎ, ġems, Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbehar, 1380,Tahran.

_____________Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370 Tahran.

LEVEND, Agah Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1973, Ankara.

MUHACĠRÂNÎ, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran.

MUÎN Muhammed, Ferheng-i Fârsî, Cilt I-VI, ĠntiĢârât-ı Emîr-i Kebîr, 1376, Tahran.

NURĠ ALAÎ, Ġsmail, Suver u Esbab Der ġi‟r-i Ġmrûz-i Îran, ĠntiĢârât-ı Bâmdâd,1348, Tahran.

114

ÖRS, Derya, “ÇağdaĢ Ġran ġiirinin Öncülerinden Fereydûn-i MuĢîrî” Nüsha, ġarkiyat

AraĢtırmaları Dergisi, sayı 1, 2001, Ankara.

RESTGAR FESAÎ, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372.

SADRĠ-YĠ EFġAR, Ğulam Hüseyin ; HĠKEMî, Nesrin ; HĠKEMî, Nestern, Ferheng-i

Fârisî-yi Ġmrûz, Cilt I-II, 1373, Tahran.

SAFÂ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı

Kaknûs, 1373.

______________Târîh-i Edebîyât Der Îrân, ĠntiĢârât-ı Firdevs, 1370.

SEPENTA, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı

Mutalaat-ı Îranî , ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran.

ġEKÎBA, Pervin, ġi‟r-i Fârisî Ez Âğaz Tâ Ġmrûz, Tarihsiz.

ġEMÎSA, Sîrus, Envâ-ı Edebî, ĠntiĢârât-ı Firdevs, 1373.

TAFAZZULÎ, Ahmed, Tarih-i Edebiyat-ı Îran PîĢ Ez Ġslam, ĠntiĢârât-ı Sohen, 1376, Tahran.

TAHBAZ, Sirus, Porderd-i Kuhistan, Zindegî ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab,

1376, Tahran.

_____________Dunya Hâne-i Menest (Muntehabî Ez ġi‟r u Nesr-i Nîmâ YûĢic), ĠntiĢârât-ı

Yunesko, 1375, s. 240.

_____________Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran.

UNAT, Faik ReĢit, Hicri Tarihleri Miladi Tarihe Çevirme Kılavuzu, Türk Tarih Kurumu

Yayınları, 1974, Ankara.

VANLIOĞLU, Mehmet ; ATALAY, Mehmet, Edebiyat Lügatı, Atatürk Üniversitesi Fen

Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1994, Erzurum.

YA HAKKÎ, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi),

1375

....,Türk Ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, Tarihsiz

115