17

Resimli Tip Sozlugu

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Prof.Dr.Ismet Dokmeci'nin son eseri

Citation preview

Page 1: Resimli Tip Sozlugu
Page 2: Resimli Tip Sozlugu

Prof. Dr. İsmet Dökmeci

Yrd. Doç. Dr. Handan Dökmeci

RESİMLİ TIP

SÖZLÜĞÜ

NOBEL TIP KİTABEVLERİ

Page 3: Resimli Tip Sozlugu

© 2012 Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti.

Resimli Tıp Sözlüğü

Prof. Dr. İsmet Dökmeci Yrd. Doç. Dr. Handan Dökmeci

ISBN: 978-975-420-889-4

5846 ve 2936 sa yı lı Fi kir ve Sa nat Eser le ri ya sa sı ge re ği her han gi bir bö lü mü, res mi ve ya ya zı sı, ya zar la rın ve ya yın la yı cı sı nın ya zı lı iz ni alın ma dan tek rar la na maz, ba sı la maz, kop-ya sı çı ka rı la maz, fo to ko pi si alı na maz ve ya kop ya an la mı ta şı ya bi le cek hiç bir iş lem ya pı la-maz. Her hakkı Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti.’ne aittir.

Dü zen le me/Kapak: Nobel Tıp KitabevleriBas kı / Cilt: No bel Mat ba acı lık, Ha dım köy-İS TAN BUL

NOBEL TIP KİTABEVLERİ LTD. ŞTİ.

SAMSUN

Ulugazi Mah. 19 Mayıs Bulvarı 16/6 Tel: (0362) 435 08 03

ELAZIĞ

Yahya Kemal Cad. Üniversite Mah. No: 36/B Tel: (0424) 233 43 43

ANTALYA

Meltem Mahallesi Dumlupınar BulvarıFalez Sit. Toros Apt. No: 183/2 Tel: (0242) 238 15 55

BURSA

Altıparmak Cad. Burç Pasajı, BursaTel: (0224) 224 60 21

ÇAPA

Millet Cad. No:111 Çapa-İstanbul Tel: (0212) 632 83 33 Fax: (0212) 587 02 17

CERRAHPAŞA Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Karşısı Park içi Cerrahpaşa-İstanbul Tel: (0212) 586 17 58

KADIKÖY

Rıhtım Cad. Derya İş Merkezi No: 7 Kadıköy-İstanbul Tel: (0216) 336 60 08

www.nobeltip.com

Page 4: Resimli Tip Sozlugu

KISALTMALAR

®mgmmmmolA.S.A.T.Alm.Ar.Atm.Bkz. BPCÇin.cmcm2

cm3

dldmDr.Eş.a.Fr.gimİng.ipIS.İsp.İt.İUivJap.

tescilli markamikrogrammikrometremikromolAnglo-saksonanatomik terimAlmancaArapçaatmosferbakınızBritish pharmacopoeiayüzÇincesantimetresantimetrekaresantimetreküpdesilitredesimetredoktoreş anlamlıFransızcagramintramüskülerİngilizceintraperitonealinternasyonal (uluslararası) sistemİspanyolcaİtalyancainternasyonal (uluslararası) üniteintravenözJaponca

kmkm2

LLat.ltmm2

m3

MmEqmlmmmmolmOsmmUngnmÖrn.pmolpoProf.SscsntVv.b.Vet. Hek.XYun.

kilometrekilometrekareelliLatincelitremetremetrekaremetreküpbinmiliekivalanmililitremilimetremilimolmiliosmolmiliünitenanogramnanometreörnekpikomolper os, ağızdanprofesörsaatsubkütansaniyetonbeşve başkaları ya da benzerleriveteriner hekimlikon Yunanca

SİMGELER

(=)(+)(–)(±)(¹)(»)(>)(<)(³)(£)(@)EG

eşittirpozitif, toplamnegatifşüpheli, değişkeneşit olmayanyaklaşıkdaha büyükdaha küçükdaha büyük ya da eşitdaha küçük ya da eşityaklaşıkdişierkek

αβγδε ζηθικλμνξοπρ

σ, τυφχψω

ΑΒΓΔΕ ΖΗθΙΚΛΜΝΞΟΠΡΣΤΥΦΧΨΩ

Page 5: Resimli Tip Sozlugu

HarflerHarflerin adı

Türk alfabesiyleokunuşuküçük büyük

αβγδε ζηθικλμνξοπρ

σ, sτυφχψω

ΑΒΓΔΕ ΖΗθΙΚΛΜΝΞΟΠΡΣΤΥΦΧΨΩ

alfabeta

gamadelta

epsilonzetaeta

thetaiota

kappalambda

munuxi

ömikronpi

rhosigma

tauupsilon

phichipsi

omega

ab

g (sert)d

e (yumuşak)z

e (sert)thiklmnksöprstüf

khpso

YUNAN ALFABESİ

Page 6: Resimli Tip Sozlugu

2

gövde bölgesi; karın. –a. obstipum. Abdome-nin rektus kasının doğuştan kısa olması; seyrek görülen bir lezyon, konjenital tortikollis gibi. -akut a. ivedi cerrahi girişim gerektiren ab-dominal sendrom. -akordeon a. Karın hacmi artışlarının hızla ortaya çıkması ve kaybolması.

ABDOMİNALJİ [İng. Abdominalgia]. Eş. a. Karın ağrısı. Abdomende oluşan ağrı; karın ağrısı.

ABDOMİNOANAL [İng. Abdominoanal]. Karın ve anüs’le ilgili.

ABDOMİNOSENTEZ [İng. Abdominocentesis Yun. kentésis, delme]. Eş. a. Peritoneasentezis; celiocentesis. Karın boşluğuna iğne ya da toro-karla girme; karın parasentezi.

ABDOMİNOSİSTİK [İng. Abdominocystic Yun. kustis, mesane]. Eş. a. Abdominovezikal. 1–Ka-rın ve üriner sistemle ilgili; 2–Karın ve safra kesesiyle ilgili.

ABDOMİNOSKOPİ [İng. Abdominoscopy]. Bkz. Peritonoskopi.

ABDOMİNOVAJİNAL [İng. Abdominovaginal] Karın ve vajina ile ilgili.

ABDOMİNÖZ [İng. Abdominous]. Eş. a. Şişgö-bek Çıkık karınlı; şişik karın.

ABDUSENS [İng. Abducens; Lat. Abduco, dışa çeken]. Eş. a. Nervous abducens; Dış oküler mo-tor sinir. Gözün sağ lateral kasını inerve eden altıncı çift kafa siniri.

ABDÜKTÖR [İng. Abductor] Eş. a. Uzaklaştırıcı. Dışa doğru uzaklaştıran, çeken; bir bölgeyi mediyan hattan uzaklaştıran kas kütlesi.

ABDÜKSİYON [İng. Abduction; Lat. Abductio, taşıma işi] 1–Vücudun mediyan durumunu değiştirmek için bir uzvun ya da uzuv bölü-münün hareket ettirilmesi. 2–Gözün mono-oküler bir şekilde yanlara hareketi ya da po-zisyonu.

ABE. Kıs. Acute bacterial endocarditisABEL, John Jacop. (1857-1938). Schmiedeberg’in

laboratuvarında yetişen ve Journal of experi-mental therapeutics dergisinin kurucularından olan bilim adamı.

ABENTERİK [İng. Abenteric Yun. ab. uzaklaşma; entera, barsak]. Barsakların dışında yerleşik; barsaklardan uzak.

ABERANT [İng. Aberrant]. Eş. a. Sapık, sapmış. Görünüşüyle, yapısıyla ya da konumuyla normalden uzaklaşan. –a. ileti (Kardiyoloji). Eş. a. Ventriküler aberasyon, fonksiyonel dalın bloku, miyokard’da uyarı dalgasının anormal yol izlemesi.

ABERASYO [İng. Aberarratio] Eş. a. Aberasyon, vikaryöz. a. menstruorum. Eş. a. Vikaryöz menstruasyon. Normal dışı yollardan adet ka-naması olması.

birbirleriyle uyumsuz çalışması nedeniyle ortaya çıkan yürüme bozukluğu. –ataksik a.

Ataksiye bağlı abasia. –koreik a. Koreye bağlı abasia.

ABAZİK [İng. Abasic]. Yürüyemeyen; yürüme zorluğu çeken.

ABB. Kıs. Albright-Butler-Bloomberg (sendrom)ABBÉ OPERASYONU [İng. Abbé’s operation]

(Robert Abbé, Amerikalı cerrah. 1851-1928). Katgüt şeklinde halkalarla gerçekleştirilen la-teral barsak anastomozu.

ABBÉ-ESTLANDER OPERASYONU [İng. Abbé-

Estlander’s operation] Konjenital ya da trav-ma sonucu oluşmuş bir dudak deformasyo-nunun, diğer dudaktan alınan parçayla estetik cerrahi ile onarılması.

ABBOT PATI [İng. Abbot’paste] Geçmişte diş pulpasındaki sinir lifl erini tahrip etmek için kullanılan arsenik anhidrit, morfin ve kreozot’tan oluşan karışım.

ABBOTT-RAWSON TÜBÜ [İng. Abbott-Raw-

son’tube] (William Osler Abbott, Amerikalı hekim. 1902-1943; Arthur J. Rawson, Amerikalı hekim). Gastro-enterostomilerde kullanılan çift yollu tüp.

ABC. Kıs. 1- Acid-balance-control, 2- driamycin/ BCNU/ Cyclophosphamide, 3- Antigen-binding capacity

ABDERHALDEN DİYALİZÖRÜ [İng. Abderhal-

den’dialysor] (Emil Abderhalden, İsviçreli fiz-yolog. 1877-1950). Diyaliz yoluyla proteinleri ayrıştıran aygıt.

ABDERHALDEN-FANCONI SENDROMU [İng. Abderhalden-Fanconi’s syndrome] Kalıtım-la geçen ağır sistinoz şekli.

abdomen

(85)

ABDOMEN [İng. Abdomen; Lat. Abdore, karın]. Eş. a. Karın. Pelvisle toraks arasında bulunan

ABAZ K

Page 7: Resimli Tip Sozlugu

5

“düğme” şeklinde abse (aponevrozların çevresindeki abseler). –Brodie a. (Brodie’s abscess). Kemiğin orta kısmında bir abseyle karakterize piyojenli kronik osteit çeşidi. –de-

rivasyon ya da fiksasyon a. (fixation abscess). [Fochier, 1891]. Bazı enfeksiyon hastalıklar-da, tedavi amacıyla, deri altı yolla terebentin esansı enjekte edilmesiyle oluşturulan abse. Günümüzde terkedilmiş yöntem. –kazeöz a.

(caseous abscess). Peynir ya da sakız benzeri yarı sıvı bir maddeyle dolu tüberkülozlu so-ğuk abse. –metastatik a. Belirli bir uzaklıktaki bir enfeksiyon odağından kaynaklanan abse. –ossifl uent a. ya da konjesyonlu a. Kemik dokusunun harabiyetine yol açan tüberküloz orijinli bir kemik lezyonunda gelişen soğuk abse. –sıcak a. Akut infl amasyon olguları eş-liğinde. –soğuk a. İnfl amasyon reaksiyonu olmaksızın yavaş bir şekilde gelişme (tüberkü-loz, mikoz). –üriner a. Üreterdeki lezyonlara bağlı olarak çevresinde oluşan abseler.

ABSEDOGRAFİ. [İng. Abscedography]. Bir ap-seye ponksiyon yapılıp boşaltma yapılması ve opak bir sıvı enjeksiyonundan sonra çekilen apse radyografisi.

ABSİDİ [İng. Absidia] İnsanlarda bazen hastalı-ğa neden olan mantar cinsi Bkz. Fikomikoz

ABSOLÜ [İng. Absolute]. Saf, temiz, karışımsız, içinde katkı bulunmayan

ABSORBABL [İng. Absorbable]. Emilebilir. ABSORBAN [İng. Absorbent; lat. ab, dışında,

sorbeo, emmek]. Eş. a. Emici. Sıvı ve gazları emen madde.

ABSORPSİYON [İng. Absorption]. Eş. a. Emilme Bir maddenin dışarıdan organizma içine girme-si. Canlı organizmanın dışında olan bir madde-nin travmatik lezyon oluşturmadan organizma içine girmesi için meydana gelen bir seri olaya fizyolojide verilen ad. Başlıca absorbsiyon yol-ları, sindirim, solunum ve cilt yüzeyleridir.

ABSORPSİYON ELÜSYON TESTİ [İng. Absorp-

tion elution test]. kan hücrelerinin testinde kullanılan teknik. Adli tıpta kan lekelerinin kan grubunun belirlenmesi için kullanılmaktadır.

ABSORPSİYON İNHİBİSYON TESTİ [İng. Ab-

sorption inhibition test]. Adli tıp ta kan leke-sinden grup tayininde kullanılan hematolojik yöntem.

ABSTERJAN [İng. Abstergent]. Yaraları temizle-meye yarayan madde; absterjan ilaçlar.

ABSTERSİYON [İng. Abstersion]. Temizleme iş-lemi; bir yaranın temizlenmesi.

ABSTİNENS [İng. Abstinence, Lat. abs-tineo, sakınmak]. Yoksunluk; uzak durma, bir alış-kanlıktan kendini yoksun kılmak, sakınmak.

bir parçanın kazınması ya da çıkarılması; 2–Bir yüzeyin sıyrılması; 3–Dişin aşınması (grinding).

ABREAKSİYON [İng. Abreaction; Lat. ab, –e doğru, dışında; re, tekrar, dönüş; actio, iş] Eş. a. İçini dökme. Psikiyatride, geçmişteki olumsuz bir anın açığa vurularak rahatlanması; duygu-sal ve psişik rahatlama ya da boşalma.

ABRIKOSSOFF TÜMÖRÜ [İng. Abrikossoff ’s

tumor]. Eş. a. Myoblastome; myome myoblas-tic (Abrikossoff , 1926). Granülosellüler ya da granülöz rabdomiyom, sıklıkla dilde, bazen de solunum ve sindirim mukozaları üzerine yerleşen, seyrek rastlanılan tümör.

ABRÖGRAFİ [İng. Abreugraphy] Toraksın siste-matik radyofotografisi. Bu yöntem kalabalık topluluklarda(okul, kışla, v.b.) tarama yapıl-masında yararlanılır.

ABRUPSİYON [İng. Abruption; Lat. ab, –e doğ-ru, dışında, ayrı; rumpere, kırmak, parçalamak]. Bir kemiğin transversal parçalı kırığı. –a. pla-

centae; Eş. a. Plasenta dekolmanı, ablasyo plasenta plasentanın uterus duvarından ay-rılması.

ABS- -den, -den uzakta, -den ayrı anlamı veren ön ek.

ABSANS [İng. Absence; Lat. absentia]. Eş. a. Pe-tit mal, özyiti. Dikkat ve bilincin geçici olarak kaybolması. Epileptik absans nöbetleri (Cal-meil 1824: Delasiauve 1854). Tüm aktivitenin kesilmesi, gözlerin sabitleşmesi, miyokloni ve amnezi eşliğinde bilinç kaybı şeklinde jenera-lize epileptik belirtiler.

ABSE [İng. Abscess; Lat. abcessus, cerahat top-lanması]. Eş. a. Apse, Doku içinde ya da vücut boşluklarında iltihap kesesi ya da cerahat oluşması. –arthrifl uent a. Tüberküloz özellikli artiküler bir lezyonda oluşan soğuk abse. –bi-

kameral a. Dar bir delikle irtibatlı iki keseli

Ciltte abse

(36)

ABST NENS

Page 8: Resimli Tip Sozlugu

6

ABUZAMBAK [İng. Datura; Hyoscyamine; Lat. Datura metal, D. stramonium]. Bkz. Boru çiçeği.

ABV. Kıs. Aktinomisin D/Bleomisin/VinkristinABVD. Kıs. Aktinomisin D/Bleomisin/Vinkristin/

DakarbazinAc. Kıs. Acceleratora. c. [Lat. ante cibum; yemekten önce]. İlaçların

yemekten önce alınması anlamında, hekim tarafından reçetede yazılan kısaltma.

Ac. Kıs. Antikor; Kıs. Actinium; Acetate. ACA. Kıs. Adenocarcinomaaca. Kıs. Du pont automated clinical analyserAC/A. Kıs. Accommodative convergence-Accom-

modation ratio. ACAMPROSATE [İng. Acamprosate calcium]

Eş. a. Campral®. Alkol bağımlılığında kullanılan bir ilaç.

ACD. Kıs. Acid-citrate-dextrose.ACD-A. Kıs. Trisodium citrate, citric acid, dextroseACE. Kıs. Angiotensin converting enzyme; (An-

jiyotansin donuşturucu enzim.) ACE’in A-I ile bağlanma yerinde kompetisyona giren ilaçlar (anjiotansin donuşturucu enzim inhibitorle-ri) bu enzimin aktivitesini ortadan kaldırarak A-I’den A-II oluşmasını engellerler, ACE’nin yıkılması vazodilator bir madde olan bradiki-nin’inde yıkılmasını azalttığı icin, damarlarda genel bir vazodilatasyon oluşur (A II azalması sonucu aldosteron salgılanmasında azalma bradikinin düzeyinde artma). Hipertansiyon tedavisinde kullanılan ACE inhibitorleri (ACEİ), kaptopril, enalapril, lisinopril, benazepril, trando-lapril, fosinopril, silazapril, rimapril v.b. ACE’in A-I ile bağlanma yerinde kompetisyona giren ilaç-lar (anjiotansin donuşturucu enzim inhibitorleri) enzimin aktivitesini ortadan kaldırarak A-I’den A-II oluşmasını engellerler, ACE’nin yıkılması vazodilator bir madde olan bradikinin’inde yıkılmasını azalttığı icin, damarlarda genel bir vazodilatasyon oluşur (A II azalması sonucu aldosteron salgılanmasında azalma bradikinin duzeyinde artma). Hipertansiyon tedavisinde kullanılan ACE inhibitorleri (ACEİ), kaptopril, enalapril, lisinopril, benazepril, trandolapril, fosi-nopril, silazapril, rimapril v.b.

ACED. Kıs. Anhydrotic congenital ectodermal dysplasia.

ACEİ Kıs. Angiotensine converting enzyme inhi-bitors (Anjiyotansin dönüştürücü enzim inhibi-törleri), Bkz. ACE.

ACERARIA SPIRALIS [İng. Aceraria Spiralis] Ka-natlı hayvanların özofagusunda tümör oluştu-ran nematod.

ACG. Bkz. Anjiyokardiyografi. AC-GLOBULİN. Kıs. Accelerator globulin. Bkz.

Akselerin.

–a. sendromu. Bağımlılık yapıcı bir maddenin (uyuşturucu, alkol v.b.) alınmaması ya da bu-lunamaması sonucu bağımlı kişide meydana gelen psişik ve fiziksel belirtiler.

ABSTRAKSİYON [İng. Abstraction] Eş. a. So-yutlama. 1- Gerçekte karşılığı olmayan soyut düşünce ve kavram. 2-Kurulan düşler, zihin takıntısı, dalgınlık. Bir varlık, madde ya da bile-şiğin kalite ya da özel niteliğinin diğerlerinden ayırt edilmesi eylemi ya da işlemi.

ABT-LETTERER-SIWE HASTALIĞI [İng. Abt-

Letter-Siwe syndrome]. (Letterer, 1924). Eş. a. Akut dissemine histiyositoz; bebeklerin hemo-rajik akut retikülo-endoteliyozu; alösemik reti-küloz. Çoğunlukla ölümcül olan (birkaç ayda), kanamalı ve ateşli seyreden karaciğer ve dalak gangliyonlarında hipertrofi ve deri lezyonla-rıyla kendini gösteren bir bebek hastalığı.

ABTORSİYON [İng. Abtorsion]. Gözlerin dışa doğru kayması.

ABULCASIS (Abu al-Qasim Khalaf ibn al-Abbas Al-Zahrawi ) (936–1013). Tesrif ya da Altasrif adlı 30 ciltlik tıp ansklopedisi yazmış ve orya cağ Avrupa hekimliğini etkilemiş olan arap kokenli hekim.

Abulcasis

(www.archive.org)

ABULİ [İng. Abulia]. İrade ve bilincin azalmasıy-la karakterize mental bir hastalık (psikastheni, depresif durumlar). -siklik a. peryodik oluşan abuli.

ABULİMANİ [İng. Abulimania] Ne istediğini bil-meme, düşünce karmaşası içinde kararsızlık şeklindeki psişik bozukluk.

ABUŞMAN [İng. Abouchement] Eş. a. Ağızlama. Bir ileti sisteminin açıklığının diğerininkine ağızlandırılıp bağlanması. Örn. damarların abuşmanı.

ABUTMAN [İng. Abutment] Diş hekimliğinde diş köprüsü ya da implant bileşeni.

ABSTRAKS YON

Page 9: Resimli Tip Sozlugu

18

AFYON [İng. Opium; Yun. opion, afyon]. Eş. a. Opium, haşhaş, papaver. Haşhaş bitkisi kap-süllerinin çentiklerinden akan sıvı ya da sakız, morfin, kodein, narsein, papaverin v.b. gibi uyuşturucu (narkotik) ve diğer etkilere sahip maddeler içerir. –a reseptör. Eş. a. Morfinik reseptör, opioid reseptör

AFZELİUS SENDROMU [İng. Afzelius syndro-

me]. Eş. a. İmmobile cilia syndrome. Epitelyal titrek tüylerin hareketliliğinin kalıtsal yokluğu.

Ag. Kıs. AntijenAG. Kıs. Plazma ölçülemeyen anyon açığıAGALAKTİ [İng. Agalactia; Yun. gala, aktos, süt].

Eş. a. Agalactosis. Doğumdan sonra süt salgı-sının olmayışı.

AGALAKTOZÜRİ [İng. Agalactosuria]. Galakto-zun idrarda bulunmayışı.

AGALAKTİ [İng. Agalactia; Yun. gala, aktos, süt]. Eş. a. Agalactosis. Doğumdan sonra süt salgı-sının olmayışı.

AGALAKTOZÜRİ [İng. Agalactosuria]. Galakto-zun idrarda bulunmayışı.

AGALORE [İng. Agalorrhea]. Süt salgısının dur-ması, kesilmesi.

AGAMAGLOBÜLİNEMİ [İng. Agammaglobuli-

nemia; Yun. a, yokluk; gammaglobulin; hai-ma, kan] (Bruton, 1952). Eş. a. Disgamaglobuli-nemi, hipogamaglobulinemi. Kanda gamaglo-bulin yokluğu. Hümoral immünite yokluğuna bağlı hastalık. –Bruton tipi konjenital a. Sa-dece erkek çocuklarda görülen kalıtsal hasta-lık. Serum antikorlarının sentezinin yetersizliği sonucu oluşan immun yetmezliğe bağlı ola-rak süt bebeklerinde solunum, sindirim yolları ve ciltte ağır enfeksiyonlarla kendini gösterir. Serumda 3 immunglobulin düzeyi oldukça düşüktür. Global lenfositlerin sayısının nor-mal olmasına karşın, B lenfositler yoktur. –İs-

viçre (Glanzmann) tipi konjenital a. Bkz. İmmunite, immuniter yetmezlik, ataksi-telanji-yektazi, disglobulinemi. –sekonder a. Bazı kan hastalıkları (kronik lenfoid lösemi, miyelom) ve bazı durumlar yanıltıcı tablo oluşturabilir. 1 ya da 2 immunglobulin görülmez (disosiye a.). Eş. a. Disgammaglobulinemit). –tardif akiz

idiyopatik a. Yukarıdakine benzer klinik tablo vardır, ancak daha gecikmeli görülür.

AGAMİK [İng. Agamic]. Eş. a. Agamus. Eşeysiz üreme.

AGAMOGONİ [İng. Agamogony]. Eş. a. Eşeysiz üreme. Cinsel temas olmadan üreme, aseksüel üreme.

AGAMONT [İng. Agamont; Yun. a, yokluk; ga-mos; birlik]. Bkz. Şizont.

AGAMUS [İng. Agamus]. Bkz. Agamik.

hastalığı tanımlayan deyim. Örn. Plörezi a. f.; fasiyal paraliz a. f.

AFRODİZYA [İng. Aphrodisia, Yun. aphroditê, Venüs]. Cinsel dürtülerin aşırılığı.

AFRODİZYAK [İng. Aphrodisiac, Yun. aphroditê, Venüs]. Cinsel gücü ya da isteği artıran madde ya da ilaç.

AFS. Kıs. Acquired Fanconi syndromeAFT. Kıs. Alpha-fetoproteinAFT [İng. Aphtha; çoğ. aphthae; Yun. aptein,

yanmak]. Eş. a. Pamukçuk, ağız yarası Ağız çev-resindeki mukozada (gingivo-labial, dil ucu ve kenarında) oluşan vezikül ve yüzeysel ülseras-yonlar. Seyrek olarak genital organlarda da görülür. Bkz. Aftoz. –a. ülseri. Çevresi düzenli kenar ve eritemle çevrili, nedeni bilinmeyen yüzeysel mukoza ülseri.

AFTER LOAD [İng. Aphter load] Eş. a. Art yük. 1- Miyokard kasılmasına karşı ventrikül duvarın-da oluşan direnç gücü. 2-Bkz. Laplace yasası

AFTOBULUS [İng. Aphtobullus]. Ağız ve çev-resindeki aftlarla birlikte büllöz veziküllerin birlikte oluşması.

Aftöz stomatit

(36)

AFTONJİ [İng. Aphthongia; Yun, aphthongos, ahraz]. N. hipoglosis’in felcine bağlı olarak oluşan kramplardan ileri gelen konuşamama.

AFTOZ [İng. Aphtosis]. Ağız ve genital organ çevresinde görülen aft’larla karakterize has-talık. İki türü vardır. –basit (vulgaris) aftoz. Erkek ve kadınlarda görülen iyi huylu aft’lar. –büyük aftoz (Touraine, 1941). Bkz. Behçet hastalığı.

AFTÖZ [İng. Aphthous]. Ülserleşmeyle ilgili. –a.

stomatit. Ağız çevresinde yüzeysel aftlar (ve-zikülöz erüpsiyonlar) oluşması. –fievr a. Şap hastalığı. Sığırların bulaşıcı, epidemik viral hastalığı.

AFTUS [İng. Aphtus]. Bkz. Aft.

AFROD ZYA

Page 10: Resimli Tip Sozlugu

23

AKARİYAZ [İng. Acariasis]. Akarların (kenele-rin). oluşturduğu enfestasyon.

AKARODERMATİT [İng. Acarodermatitis]. Akar türü kenelerin neden olduğu cilt bozukluğu.

AKAROFOBİ [İng. Acarophobia]. Parazitlerden ve oluşturdukları kaşıntıdan hastalık derece-sinde korkma.

AKARUS [İng. Akarus]. Bkz. Akar. AKARYOSİT [İng. Akaryocyte; Yun. a, olumsuz-

luk; karyon, çekirdek; kytos, hücre]. Çekirdek-siz hücre. Örn. Eritrosit.

AKARYOT [İng. Akaryote; Yun. a, olumsuzluk; karyon, çekirdek]. Bkz. Akaryosit.

AKATAFAZİ [İng. Acataphasia; Yun. a, olum-suzluk; kataphémi, doğruluyorum] (Steinthal, 1871). Sintaks düzeni yapılmadan cümle ku-rulmasıyla karakteristik konuşma bozukluğu. Aristodan bu yana kullanılan deyim.

AKATALASEMİ [İng. Acatalasemia]. Kanda ka-talaz eksikliği. Bkz. Akatalazia.

AKATALAZİ [İng. Acatalasia]. Eş. a. Takahara hastalığı. Katalaz enzimi eksikliğine bağlı, ağız çevresindeki ülserasyonlarla karakterize bir hastalık.

AKATALEPSİ [İng. Acatalepsia; Yun. a, yoksun-luk; katalambanein; askıda tutma]. Aklı başın-da olmayan; zeka geriliği; budalalık.

AKATAMATEZİ [İng. Acathamathesia; a, olum-suzluk; katamathésis, derin bilgi]. Beyindeki bir lezyona bağlı olarak anlama yeteneğinin kaybolması; anlayış eksikliği.

AKATAPOZ [İng. Acataposis]. Yutma güçlüğü. AKATEKSİ [İng. Acathexia]. Vücut salgılarının

azalması ya da kaybolması. AKATİZİ [İng. Acathisia; Yun. a, yoksunluk;

kathızein, oturtmak]. Nörolojik bir bozukluğa bağlı olarak meydana gelen oturma güçlüğü.

AKCASU YÖNTEMİ [İng. Akcasu’s methode] (l952) (Alaattin Akcasu, Türk farmakolog, *1921-). İzole trakea halkalarından birisi alın-dıktan sonra, halkalar strip şeklinde hazırla-nıp, orta kısımdaki kasın kasılmalarını yazdır-ma yöntemi.

AKCİĞER [İng. Lung; Lat. pulmo, onis, akciğer. Yun. pneumon]. Eş. a. Pulmoner. Toraks için-de yerleşik asimetrik bir çift solunum aygıtı. Akciğerler plevra ile sarılmıştır. Sağ akciğer 3 lobdan, sol akciğer 2 lobdan oluşur. –çiftçi a.

(farmer’s lung). Çiftçilerin termofil aktinomiçes sporlarını (Termopolyspora polyspora) sürekli solumaları sonucu oluşan immunolojik pnö-mopati. –silinik a. (vanishing lung). (Heilmeyer ve Schmid, 1926). Radyografide akciğerlerin bir kısmının transparansının (saydamlığının) artması. Eş. a. Progresif pulmoner distrofi.

Akantosit

(36)

AKANTOSİTOZ [İng. Acanthocytosis; Yun. akantha, diken; kutos, hücre]. Eritrositlerin dikenimsi görünümde deformasyonu. Seyrek görülür.

AKANTOTİK [İng. Acanthotic]. Akanto özelliği gösteren; akantozla ilgili.

AKANTOZ [İng. Acanthosis]. Hücrelerin aşırı bir şekilde bölünmesinden ileri gelen Malpighi cisimciklerindeki kalınlaşmayla karakterize cilt lezyonu.

AKANTOZİS NİGRİKANS [İng. Acanthosis nig-

ricans; Yun. akantho; Lat. nigricare, esmer-leşme, kararma]. Eş. a. Papiler ve pigmenter distrofi (Darier, 1893). Vejetasyonlu papiler hipertrofi eşliğinde dermatoz ve koltuk altı, boyun ve genital bölgedeki deride görülen pigmentasyon (renk koyuluğu), pürtüklenme, kalınlaşma durumu. Erişkinlerde çoğu kez sin-dirim kanalı karsinomuna eşlik eder. Çocuklar-da genellikle iyi huyludur.

AKAPNİ [İng. Acapnia; Yun. a, olumsuzluk; kapnos, buhar, duman]. Eş. a. Hipokapni. Hi-pokapni anlamında kullanılan sözcük. Kanda karbondioksit azlığı.

AKAR [İng. Acarus]. Arachnidae aılesinden bir tür kene. Eş. a. Sarcoptes; Acarus scabiei.

AKARBİ [İng. Acarbia]. Kanda bikarbonat yok-luğu.

AKARBOZ [İng. Acarbose]. Barsaktaki a-glüko-zidazı inhibe ederek, sindirim kanalından glü-koz ve diğer karbonhidratların emilimini azal-tarak glisemiyi düşüren glükozidaz inhibitörü.

AKARDENGE [İng. Homeostasis]. Bkz. Homeos-taz.

AKARDİYAK [İng. Acardiac]. Teratojenik olarak kalbin doğuştan olmayışı.

AKARFOBİ [İng. Acarphobia]. Kene ya da kurt-çuk korkusu.

AKARİNA [İng. Acarina]. Bkz. Akar. AKARİNOZ [İng. Acarinosis]. Bkz. Akariyaz.

AKC ER

Page 11: Resimli Tip Sozlugu

25

AKOLİK [İng. Acholic; Yun. kholé, safra]. Safra kesesi olmayan, safrasız.

AKOLİS [İng. Acollis; Yun. a, olumsuzluk; Lat. collum, boyun]. Uterusta kollum gelişmesinin durması.

AKOLÜRİ [İng. Acholuria; a, olumsuzluk; cholé, safra; ouron, idrar]. İdrarda safra pigmentle-rinin yokluğu ile karakterize bir sarılık çeşidi.

AKOLÜRİK SARILIK [İng. Acholuric icterus ja-

undice]. Konjuge biluribinin kanda birikme-siyle oluşan ve idrarda safra pigmentlerinin bulunmasıyla karakterize sarılık.

AKOMODASYON [İng. Accommodation; Lat. commodus, kullanışlı, uyumlu]. Eş. a. Uyum. 1–Değişik uzaklıklara gözün uyum göstermesi. Siliyer kasların gerilmesiyle lenslerin kalınlaşa-rak cismin görüntüsünü net olarak düşürmesi. 2–Gebeliğin son döneminde fetüs’ün uteru-sun en geniş kısmına büyük ekstremitesini yerleştirme pozisyonu.

AKOMODATİF [İng. Accommodative]. Akomo-dasyonla ilgili.

AKONDRODİSTROFİ (HİPOPLASTİK) [İng. Ac-

hondrodystrophy hypoplastic] Konjenital miksödemde görülen eklem kıkırdağı lezyo-nu. Kondroblast ve osteoblastların atrofisi ile karakterize durum.

AKONDROPLASTİ [İng. Achondroplasty; a, olumsuzluk, chondros, kıkırdak]. Eş. a. Akond-roplazi; osteosklerozis konjenita. Kıkırdak do-kusunun kemikleşmesinde bozukluk ya da anomali. Alt omurgaların ve ekstremitelerin kemikleşmelerinin olmayışı ya da yetersiz olu-şu kısa ekstremiteli cüceliğe yol açar.

AKONDROPLAZİ [İng. Achondroplasia]. Eş. a. Parrot hastalığı. Bebeklerin kalıtsal letal osteo-kondrodisplazi şekli. Disharmoniyöz nanizme neden olan uzuvlarda rizomelik kıkırdakların gelişme bozukluğu vardır.

AKONROJENEZ [İng. Achondrogenesis; Yun. chondros, kıkırdak; genesis, oluşum]. Eş. a. Anosteogenes (Parenti, 1936, Frakkaro, 1952). Kıkırdak dokusunun olmayışı. Ekstremitelerde kemiklerin tamamen olmayışıyla karakterize mikromelik cüceliğe (nanizm) yol açan kalıtsal hastalık.

AKOPROZİ [İng. Acoprosis]. Barsaklarda feçes yokluğu.

AKORE [İng. Acorea; Yun. a, olumsuzluk; koré, göz bebeği]. Göz bebeğinin doğuştan olma-yışı.

AKOREZ [İng. Achoresis]. İçi boş organların ge-nişleme yeteneğinin kaybolup büzülmesi.

AKORİ [İng. Acoria]. Aşırı iştahlı, her şeyi yeme arzusu.

bir bozukluğu ya da lezyonuyla (infl amasyon) karakterize cilt hastalığı. Yüz ve toraks bölge-sine yerleşen akneye ergenlik döneminde ve seboreik (yağ bezleri aktif) kişilerde daha sık rastlanmaktadır (a. vulger; a. juvenil; a. poli-morf). Papüler ve papülopüstüler erüpsiyon-lar şeklinde gelişir (a. tuberkülo-papülöz). –a.

conglobata. Derin abse ve yağ kisti karışımı ve yağlı irin fistülü oluşan papulopüstülöz tip-te yüzde ve ensedeki akneler. –a. frontalis ya da a. nekrotika. Erişkinlerde saçlı deride ve burun ucunda oluşan iğne başı büyüklüğün-de roze papüler şeklindeki akneler. Yıllarca devam eden ve kalıcı iz bırakan bir cilt hasta-lığıdır. –a. infantil. Bebeklerde görülen akne-ler. –a. kaşektikorum (Hebra, kaposi). Bkz. Folliklis –a. keloidien (acne keloid). Ensede ke-loide dönüşen furonkülöz akne tipi. –a. roze ya da a. rozasea (papulo-pustulöz rozasea; a. eritematöz) sebase bezlerinin alterasyonuyla (değişimi) komplike olan, vasküler dilatasyon ve konjesyonla karakteristik yanaklarda ve burun çevresinde yerleşik aneorobik iltihaplı akne tipi cilt hastalığı. a. urtikaria, kaşıntılı si-vilceler. –a. varioliformis. Alın ve şakaklarda kabuklu lezyon gösteren akne.

Akne

(36)

AKNİT [İng. Acnitis]. 1–Folliküler dermatoz ve papulo-nekrotik tüberküloid şeklindeki bir follikülit türü. 2–”Lupus miliaris disseminatus faciei” için kullanılan sözcük.

AKOAZMA [İng. Akoasme; Yun. akhoé, kulak, işitme]. Elementer (belirsiz seslerin seçilmesi) ve ayrıntılı (belirli cisimlerin çıkardığı ses) işit-me halüsinasyonlarını birlikte tanımlamak için Wernicke tarafından önerilen isim.

AKOLANJİ [İng. Acholangia; Yun. kholé, safra]. Safra kanalının bulunmayışı.

AKOLİ [İng. Acholia; Yun. kholé, safra]. Safra sal-gısının olmayışı ya da safranın ince barsaklara boşalamaması.

AKOR

Page 12: Resimli Tip Sozlugu

31

Aktinomikoz

(dermatology.cdlib.org)

AKTİNOMİSİN [İng. Actinomycin]. Streptomi-çes türlerinden elde edilen gram (+) bakteri-ler, mantar ve bazı neoplazmalara (antimito-tik) etkili bir antibiyotik.

AKTİNORETİKÜLOZ [İng. Actinoreticulosis]. Ciltte histiyosit infl amasyonu ile karakterize erişkinlerin fotodermatozu.

AKTİNOTERAPİ [İng. Actinotherapy; Yun. aktis; therapeuein, bakım, tedavi]. Değişik radyas-yonlardan yararlanılarak yapılan tedavi yön-temi. Günümüzde ultraviyole, infraruj ışınları v.b. bu amaçla kullanılmaktadır.

AKTİVASYON [İng. Activation]. Eş. a. Etkin. Bir kimyasal değişikliğe bağlı ya da bağımsız ola-rak organizmada bir yapının aşırı derecede gelişmesi, ivme kazanması ya da hızlanması. Örn. Karaciğerde oksidasyon reaksiyonlarının hızlanmasıyla ya da aktivatör bir maddenin etkisiyle biyotransformasyonun aktivasyonu. -a. reaksiyonu. Eş. a. Yükleme reaksiyonu. Aminoaçil tRNA sentetaz enzimi aracılığı ile aminoasit-AMP-enzim kompleksinin oluşması olayı.

AKTİVATÖR [İng. Activator]. Eş. a. indüktör. Di-ğer bir maddenin etkin (aktif) şekle geçmesini sağlayan madde. –t. plasminogen activator, tPA. Güçlü fibrinolitik ve trombolitik aktivi-teye sahip, damar endotelinden salgılanan, yarı ömrü çok kısa, 70.000 d. molekül ağırlıklı glikoprotein. Yeni oluşmuş koroner tromboz-larda i. v. uygulanır.

AKTİVİTE [İng. Activity]. Etkinlik gösterme. –aspirin like a. Aspirin benzeri etki gösterme. –seksüel a. Cinsel etkinlik ya da yaşam. –spe-

sifik a. Özgün etkinlik. AKTOGRAF [İng. Actograph]. Hareketleri yazdı-

ran alet. Örn. Epileptik ve enüretik hastalarda gece aktivitesinin bir cihazla yazdırılarak ince-lenmesi.

AKTOMİYOZİN [İng. Actomyosin] Aktin ve mi-yozin proteinlerinden oluşan kasın kontraktil maddesi.

AKTİNOBASİL [İng. Actinobacillus] Aerop ve anaerop yaşayabilen ve memelilerde irinli hastalıklara yol açan pasteurella’ya benzeyen gram negatif bakteri

AKTİNODERMATOZ [İng. Actinis dermatitis]. Bkz. Aktinit.

AKTİNOGRAFİ [İng. Actinography; Yun. aktis; graphein, yazmak]. Duyarlı plaka ile ışık kayna-ğı arasına bir materyel yerleştirilerek elde edi-len fotoğraf. Yerleştirilen materyelin sadece ışığa geçirgen kısımlarından duyarlı plakaya ışık etki yapabilir.

AKTİNOKANSER [İng. Actinocarsinome; ac-

tinocancer; aktis, Işın; karkinòma=karkinos, yengeç; oma, şişlik]. Işından ya da radyasyon-dan ileri gelen kanser.

AKTİNOLOJİ [İng. Actinology; Yun. aktis; logos, bilim]. Işın dalgalarının (ultraviyole, infraruj ve kızıl ötesi ışınlar) prizmayla incelenmesini ve biyolojik etkilerini inceleyen bilim dalı.

AKTİNOMİÇES [İng. Actinomyces; Yun. aktis; mukés, mantar]. Actinomycetaceae aılesinden aneorob bakteri türü. Değişik cinsleri vardır. A. bovis, sığır aktinomikozu etkenidir ve A. israe-lii, doğal boşluklardaki saprofit bir mikroorga-nizmadır. Ayrıca A. naeslundii, A. odontolyticus, A. viscosus vardır.

AKTİNOMİÇETAL [İng. Actinomycetal]. Çubuk-su, yumrulu ve fl amentli küf benzeri bakteri.

AKTİNOMİÇETLER [İng. Actinomycetes]. Uzun süre mantar sanılan ve miçelyumları mantarı andıran fl amentöz şekilli bakteri sınıfı. Örn. Mycobacteriaceae (tüberküloz ve lepra basille-ri); Actinomycetaceae (aktinomiçes, nokardia) Streptomycetaceae (streptomiçes) ve Nocar-diaceae.

AKTİNOMİKOZ [İng. Actinomycosis; Yun. aktis, Işın; mukés, mantar]. (Bradshaw, 1846; Israel, 1879). Eş. a. Aktinobakteriyoz. Bir başka mikro-organizma eşliğinde Aktinomikoz bovis (Akti-nomikoz israelii)’in mukoza lezyonlarından gi-rerek oluşturduğu enfeksiyöz hastalık Abseler ve fistül oluşur. Fistüllerden sızan iltihapta sarı renkli granüller vardır. Klinik olarak hastalığın çeşitli şekilleri vardır. Boyun-yüz aktinomiko-zu şeklindeki hastalık etkeni ağız yolundan girer ve genellikle alt çene kemiğine yerleşe-rek kızarma, sertleşme, deformasyon ve ağrı oluşturur, Dışarı doğru iltihaplı fistül oluşur. Akciğer aktinomikozu şekli, tüberküloz ben-zeri ateş, dispne, öksürük, balgam, hemoptizi ve gece terlemeleriyle karakterizedir. Enfek-siyon akciğerden plevra ve göğüs duvarına atlayabilir.

AKTOM YOZ N

Page 13: Resimli Tip Sozlugu

60

Abdominal aortik anevrizma

(36)

gövdesinde uzamayla da karakteristik ge-nişleme. –mikotik a. Subakut enfeksiyöz bir endokarditte damarlar üzerinde bakterilerin yerleşmesiyle oluşan arteriyel anevrizma (Os-ler, 1885). –saküler a. Çeper tarafına gelişen ve arterle dar bir kanalla irtibatlı arter çeperin-deki kese şeklinde anevrizma. –travmatik a. Damar çeperinde travmatik lezyonlara bağlı olarak gelişen anevrizmalar. –variköz a. Bkz. Arteriovenöz a. –ventriküler a. Kalpte çoğu kez miyokard infarktüsünden sonra oluşan iskemik lezyona bağlı olarak sol ventrikül du-varında oluşan anevrizma.

ANEVRİZMEKTOMİ [İng. Aneurysmectomy; Yun. ektomé, kesme]. Bir anevrizmanın kesilip çıkarılması.

ANEVRİZMOPLASTİ [İng. Aneurysmoplasty; Yun. plassó, oluşturmak]. Eş. a. Endoaneu-rizmorafi; endoaneurizmoplasti; matas ope-rasyon. Anevrizmanın kesilip normal damar lümeni kalacak şekilde cerrahi olarak düzel-tilmesi.

ANEVRİZMORAFİ [İng. Aneurysmorraphy; Yun. rhaph; dikiş]. Bkz. Anevrizmoplasti.

ANEVRİZMOTOMİ [İng. Aneurysmotomy; Yun. tomé; kesme]. Cerrahi yolla anevrizmaya kesit yapma; anevrizmaya kesit yaparak girme.

ANF (İng. ANF). Kıs. Arteriyal natriüretik faktör. Kalpte atriumlarda salgılanıp böbrekte renin-aldosteron sistemini baskılayarak vazodilatas-yon oluşturan peptid. Ayrıca renal dopamin sistemini de etkileyerek böbrek tubulüsünde Na+ geri emilimini inhibe ettiği öne sürülmek-tedir. Fizyopatolojik önemi tam olarak henüz aydınlatılmış değildir.

ANFRAKTÜÖZ [İng. Anfractuous]. Girintili, çı-kıntılı, dalgalı. –anfraktusit. Beyin loblarını ayıran girinti ya da beyin sulkusu.

ANGAJMAN [İng. Engagement]. Bkz. EngajmanANGİNA PEKTORİS [İng. Angina pectoris]. Eş.

a. Pleksus seliakusa anestetik madde enjekte edilerek yapılan batın (abdominal) anestezi şekli.

ANESTEZİK [İng. Anesthetic]. Eş. a. Duyu kaldı-ran. Lokal ya da genel bir duygu kaybı oluştur-mak için kullanılan ilaç.

ANESTEZİST [İng. Anesthetist]. Cerrrahi girişim (ameliyat) sırasında genel ya da lokal yolla anestezi veren kişi.

ANESTEZİYOLOJİ [İng. Anesthesiology; Yun. a. aıshesis, duyarlık; logos, bilim]. Eş. a. Uyuştu-rumbilim. Yapay anestezi oluşturma ve medi-koşirurjikal uygulamasının incelenmesi.

ANESTRÜS [İng. Anoestrus]. Östrus siklusunun tamamen yokluğu.

ANETODERMA [İng. Anetoderma; Yun. anêtos, gevşek; derma, deri]. –a. eritematöz. Eş. a. Makülöz atrofikdermatit (Jadasson, 1892; Op-penheim, 1910). Morumsu ya da sedef ren-ginde ve dokunulduğunda yumuşak ekstre-mitelerin dış yüzünde yaygın atrofik erupsi-yonlarla karakterize dermatoz. Bazen vücutta görülmektedir.

ANETOLTRİTİON [İng. Anetholtrithione]. Sen-tetik yapılı koleretik ilaç.

ANEUPLOİD [İng. Aneuploid; Yun. an; euploos, uygun]. Eş. a. Anöploid. Anormal sayıda kro-mozomu olan ve mitozu atipik şekilde oluşan hücreler (Genetik).

ANEUPLOİDİ [İng. Aneuploidy]. Anaploid hüc-relerin durumu.

ANEUPLOİDİZASYON [İng. Aneuploidisation]. Anaploidi görülmesi.

ANEURİN [İng. Aneurin]. Eş. a. Tiamin ya da anti-nevritik vitamin; vit B1.

ANEVRİZMA [İng. Aneurysm; Yun. anerusma; aneurunein; genişlemek]. Eş. a. Arteriektazi, torbalaşım, damar torbalanması. Bir damar çe-perinde belli bir bölgenin genişlemesiyle olu-şan şişkinlik, tümör çıkıntısı. Dolaşımdaki kan bu kisimda pıhtı oluşturur. –arteriovenöz a. (arteriovenöz fistül). Arteriyol ve venüllerin bir kese yaparak birbirleriyle birleşmesi (vari-köz a.). Örn. Pulmoner arteriovenöz anevrizma ya da fistula. Pulmoner arter ve venlerin yan dallarının birbiriyle basit (fistül) ya da multi-lop cep şeklinde (pulmoner anjiom) patolojik birleşmesi. –dissekan a. Damar tunika taba-kasının iç ve dışı arasında tunika yırtılması so-nucu arteriyel çeperin kalınlaşmasıyla oluşan kavite. Bkz. Diseksiyon (aorta). –kardiyak a. Bkz. Ventriküler a. –kirsoid a. (racemose a.) (Yun. kirsos, varis; eidos, şekil). Arteriyel ve ve-nöz sistem arasında anormal ve kolay irtibat kuran çok sayıda arteriyel ve venöz bölümün

ANESTEZ K

Page 14: Resimli Tip Sozlugu

64

ANJİYOKARDİYOPNÖMOGRAF [İng. Angio-

cardiopneumography; Yun. angéron, damar; kardia, kalp; pneumon, akciğer; graphéin, yaz-dırma]. Kalp boşluklarının, toraks büyük da-marlarının ve pulmoner arter kollarının, rad-yoopak bir madde enjekte edildikten sonra çekilen radyografisi.

ANJİYOKAVERNOM [İng. Angiocavernoma]. Eş. a. Kavernoma. Kanla dolu geniş boşluklar-dan oluşan damar tümörü.

ANJİYOKERATOM [İng. Angiokeratoma; Yun. keras, boynuz; óma, şişlik]. Eş. a. Veriköz telan-jiektazi. Epidermisin keratinize tabakasında toplu iğne başı büyüklüğünde siğil şeklinde vasküler dilatasyondan oluşan iyi huylu tü-mörümsü çıkıntı. Yüzde, dilde, skrotumda oluşabilir. –mibelli a. (Eş. a. El ve ayakların lenfanjiektazisi). El ve ayak parmak sırtlarında ve dirseklerde çok sayıda yerleşir. Erişkinlerde daha sık rastlanır ve birkaç ayda kaybolur.

ANJİYOKOLESİSTİT [İng. Angiocholecystitis]. Safra kesesi ve yollarının infl amasyonu.

ANJİYOKOLİT [İng. Angiocholitis; Yun. angéion, damar; kolê, safra]. Safra yollarının infl amasyonu.

ANJİYOLATİRİZM [İng. Angiolathyrism; Yun. lathyrus, fiğ]. Fiğ zehirlenmesinin (latirizm) damar lezyonları.

ANJİYOLİPOM [İng. Angiolipoma]. Damardan zengin lipom.

ANJİYOLİT [İng. Angiolith; Yun. angéion, lithos, taş]. Çoğu kez kavernöz anjiyomlar içinde bu-lunan damar taşları.

ANJİYOLOJİ [İng. Angiology; Yun. angéion, da-mar; logos, bilim]. Damarları ve hastalıklarını inceleyen bilim dalı.

ANJİYOLÖSİT [İng. Angioleucite; Yun. angéion; leukos, beyaz]. Eş. a. Lenfanjit. –total a. (chas-saıgnac). Üç lenfatik bölgenin (retiküler, tron-küler, gangliyoner) aynı anda iltihaplanması.

ANJİYOLUPOİD [İng. Angiolupoid] (Brocq ve Pautrier, 1909). Yüzde 2–3 cm genişliğinde yuvarlak ya da oval lupus vulgaris’i andıran kabarık kırmızımsı plaklar. Bazıları atipik cilt tüberkülozu, bazıları da bir sarkoid çeşidi ola-rak tanımlamaktadırlar.

ANJİYOM [İng. Angioma; Yun. angéion; oma, şişlik]. Eş. a. Anjionom; anjioz; hemanjiom, da-mar uru. Kan damarlarında oluşan iyi huylu şişlik (hemanjiyom). Lenf damarlarında oluşur-sa lenfanjiyom adını alır. Bu şişlik vasküler sis-temin malformasyonundan oluşur, bir tümör değildir. –akciğer a. Eş. a. Pulmoner arterio-venöz anevrizma. Bkz. Anevrizma. –fl ebojen

a. (Virchow). Venaların vasa vasorum’una yö-

ANJİYOGENEZ [İng. Angiogenesis; Yun. génnan, gelişmek, oluşum]. Damar gelişmesi, damar oluşumu.

ANJİYOGLİYOM [İng. Angioglioma]. Gliyal tip-te (özellikle astrositer) intervasküler doku içe-ren anjiyoblastom.

ANJİYOGLİYOMATOZ [İng. Angiogliomato-

sis]. Bkz. Anjiyogliyom. ANJİYOGRAFİ [İng. Angiography; Yun. angéion;

graphein, yazdırmak]. Eş. a. Arteriyografi. X Işınlarına opak(radyoopak) bir madde enjek-te ettikten sonra damarların radyografisinin çekilmesi. –dijital a. (sayısal anjiografi). –fl u-

oresans a. –serebral a. (anjio-ansefalografi).

Pulmoner anjiyogram

(36)

ANJİYOHEMOFİLİ [İng. Angiohemophilia; Yun. angéin; hemofili]. Eş. a. Vasküler hemofili (Schumann, 1958). Tekrarlayan kanamalarla hemofiliyi andıran fakat kalıtım (aıle) ve kan tahlil sonuçlarının farklılığı ile ayrıcalıklar gös-teren kan hastalığı. Kanama zamanı uzamıştır, pıhtılaşma zamanı normaldir (A ve B antihe-mofilik faktörler azalmış), kapiler damarların direnci oldukça azalmıştır ve kapiler damarlar normal görünüştedir. Von Willebrand hastalı-ğının bir şekli olması olasıdır.

ANJİYOHİPOTONİ [İng. Angiohypotonia]. –Konstitüsyonel a. Bkz. Arteriyel hipotansiyon.

ANJİYOİD [İng. Angioid; Yun. eidos, görünüm]. Kan damarlarını andıran. –retina a. Göz di-binde grimsi çizgiler şeklinde bilateral ano-maliler.

ANJİYOKARDİYOGRAFİ [İng. Angiocardiog-

raphy; Yun. angéion; kardia, kalp; graphein, yazdırma] (Castellanos, Pereiras ve Garcia, 1937). Kalp ve büyük damarların röntgen fil-minin alınması.

ANJİYOKARDİYOGRAM [İng. Angiocardiog-

ram]. Anjiyokar- diyograf aygıtı ile elde edilen görüntü (film).

ANJ YOGENEZ

Page 15: Resimli Tip Sozlugu

65

elementlerinden zengin mikroskopik arteri-yo-venöz anastomoz.

ANJİYONÖROTİK [İng. Angioneurotic]. Anjiyo-nöroz’la ilgili.

ANJİYONÖROTİK ÖDEM [İng. Angioneurotic

oedema]. Eş. a. Quincke ödemi. Cilt ya da mu-kozada sızıntılı, ödemli ve sınırlı, çabuk geli-şen ürtiker çeşidi. Bkz. Quincke ödemi.

ANJİYONÖROZ [İng. Angioneurosis; Yun. angéion; neuron, sinir]. Eş. a. Vazonörozis. Va-zomotör dengesizlik nedeniyle oluşan bozuk-luklar. –memede ağrılı a. (Van Bogaert). Eş. a. Kadınlarda meme bezlerinin vazokonstriktif nevrozu. Meme bezinin çizgili ve düz kasları-nın ağrılı spazmı (akroparestezi).

ANJİYOPANKREATİT [İng. Angiopancreatitis]. Genellikle pankreatitlerde, pankreas yolları-nın asendan infl amasyonu

ANJİYOPARALİTİK [İng. Angioparalytic]. Vazo-motör paralizi eşliğinde ortaya çıkan hastalık. Eritromelalji, anjiyoparalitik şekilde ekstremi-telerin bir nevrozu gibi tanımlanabilir.

ANJİYOPATİ [İng. Angiopathy; Yun. angéion; pathê, hastalık]. Eş. a. Damar hastalığı. Vaskü-ler hastalıklara verilen jenerik isim. –sereb-

ral amiloid a. Eş. a. Kongofil a. (Pantelakis, 1954), disorik a. (Morel ve Vilde, 1967). Sistemik amiloz yokluğunda, beyin zarı arteriyol ve kapillerlerinin çeperlerinde amiloid madde bulunmasıyla karakteristik hastalık. Yaşlılarda bunama ve serebral kanamalara neden olur.

ANJİYOPLASTİ [İng. Angioplasty; Yun. angéion; plassein, şekillendirmek]. Eş. a. Damar onarı-mı Bir damarı onarmak ya da şekillendirmek amacıyla yapılan cerrahi girişim. –perkütan

transluminal a. Bir aterom plağı ya da bir mal-formasyon sonucu daralmış bir arteri balonlu sonda ile genişletmek (A. Grüntzig, 1977).

Balon anjiyoplasti

(36)

ANJİYOPNÖMOGRAFİ [İng. Angiopneumog-

raphy; Yun. angéion; pneumon, akciğer; grap-hein, yazdırma] (Almeida Lima, 1931). Ekran kullanılarak bir radyoopak madde enjekte edildikten sonra pulmoner damarların rad-yografisi.

nelik gelişen kavernoma’lar. –hutchinson-

crocker’in serpiginosum a. Ayaklar üzerinde simetrik olarak yerleşmiş lineer, anüler ya da serpiginöz telanjiektazilerle karakterize kro-nik cilt kapilariti. –kavernöz a. (kavernoma). Kanla dolu geniş boşluklar. Erektil organların kavernöz sistemine benzer. –lipojen a. Yağ dokusunda oluşan kavernoma’lar. –plan a. Eş. a. Basit cilt a. Kırmızı leke şeklinde, basıldığın-da solan cilt anjiyomu.

ANJİYOMALAZİ [İng. Angiomalacia]. Bir pato-lojiye bağlı olarak damar duvarlarının yumu-şaması.

ANJİYOMATOİD [İng. Angiomatoid]. Damar kaynaklı bir tümöre benzeyen.

ANJİYOMATOZ [İng. Angiomatosis]. Organ-ların derinliklerinde ya da yüzeylerinde çok sayıda anjiyom oluşmasıyla karakterize genel hastalık. Örn. Hemorrhagic familial angioma-tosis.

ANJİYOMATÖZ [İng. Angiomatous]. Anjiyoma benzeyen ya da onunla ilgili.

ANJİYOMEGALİ [İng. Angiomegaly; Yun. angéion; megas, büyük]. Bir damarın genişle-yip büyümesi (çapının artması).

ANJİYOMİYOLİPOM [İng. Angiomyolipoma; Yun. angéion; mus, kas; lipos, yağ]. Vasküler, müsküler ve yağ orijinli elementlerden oluşan hamartom türü. Bkz. Hamartom.

ANJİYOMİYOM [İng. Angiomyoma; angéion; mus, kas]. Düz kas lifl erinden ve çok sayıda da-marlardan oluşan tümör. Anjiyom ve miyom karışımı tümör.

ANJİYOMİYONÖROM [İng. Angiomyoneuro-

ma] Bkz. Anjiyomiyom. ANJİYOMİYOPATİ [İng. Angiomyopathy]. Kas

damarlarında bir hastalık durumu. ANJİYONEFROGRAFİ [İng. Angionephrog-

raphy; Yun. angéion; nephros, böbrek; grap-hien, yazmak]. Aortaya radyoopak bir madde enjekte ettikten sonra böbrek vasküler (arte-riyel, kapiler, venöz) sisteminin radyografisi.

ANJİYONEKROZ [İng. Angionecrosis; Yun. angéion; nékros, ölüm]. Bir damarın (arter, ven ya da kapiler) çeperinin nekrozu.

ANJİYONEOPLAZMA [İng. Angioneoplasm]. Damarda oluşan tümör.

ANJİYONOM [İng. Angionoma]. Damar çepe-rinde oluşan ülser.

ANJİYONÖREKTOMİ [İng. Angioneurectomy; Yun. angéion; neuron, sinir; ektôme, çıkarma]. Damar ve sinirlerin rezeksiyonu.

ANJİYONÖROMİYOM [İng. Angioneuromyo-

ma]. Eş. a. Anjiomiyonöroma. Özellikle el ve ayak parmaklarında yerleşen düz kas ve sinir

ANJ YOPNÖMOGRAF

Page 16: Resimli Tip Sozlugu

67

Hareketli bir eklemin hareket yeteneğinin azalması ya da kaybolması. Eklem sertliği. –artifisial a. (artrodezis). İki kemiğin eklem yüzlerinin birbirine kaynaşması. –boni a. Bkz. Sinostozis. –fibroz a. (false a.). Eklemi oluştu-ran kemiklerin fibröz bantları nedeniyle ekle-min sertleşmesi (intakapsülar a.).

Ankiloz

(uwmsk.org/static/residentprojects)

ANKİLOZAN [İng. Ankylosing]. Eş. a. Kaynaşık. Kaynaşmış eklem, eklem sertleşmesiyle ilgili. –a. spondilit (romatoid spondilit). Omurlar arası ya da omurlarla kostalar arasındaki ek-lemlerin sertleşmesi ve hareket yeteneğinin azalması ya da kaybolmasıyla karakterize çoğu kez erkeklerde rastlanan romatoid has-talık.

ANKİPODİ [İng. Anchipodia; Yun. ankhi, yakın; pous, podos, ayak]. Ayakların kısmen ya da ta-mamen olmaması ile karakterize malformas-yon (ektruri).

ANKİROİD [İng. Ancyroid; Yun. ankura, çapa; eidos, görünüm]. Çapa ya da çengel şeklinde.

ANKİSTMAN [İng. Encystement]. Bir doku için-de, konjonktif doku yatağı şeklinde yabancı bir cismin ya da patolojik oluşumun şekillen-mesi.

ANKLE [İng. Ankle]. Bacağın altı ile ayak arasın-daki eklem. Ayak bileği eklemi. AT: Talus.

ANKONEAL [İng. Anconeal; Yun. ankôn, dirsek]. Dirsekle ilgili. –a. kas. Dirseğin posterior yü-zündeki kas. Kolun öne hareketini sağlayan ve humerus’tan ulna’ya giden kas.

ANKORAJ [İng. Anchorage; Lat. ancora; Yun. ankyra, çapa]. 1–Gevşek ve prolabe karın ve pelvik organların cerrahi olarak tesbit edil-mesi. 2–Diş hekimliğinde protezin tutunduğu diş; dişlerin anatomik yapısı nedeni ile yerin-den oynatılmasına karşı direnç gösterme de-recesi.

ayak parmaklarının doğuştan birbirine yapışık olması.

ANKİLOGLOSİ [İng. Ankyloglossia; Yun. aykulê, gem, fren; glôssa, dil]. Konjenital ya da sonradan dilin hatalı bir şekilde yapışık olması; frenulum linguanın çok kısa olması (tongue-tie).

ANKİLOKİLİ [İng. Ankylochilia; Yun. agkulê; fren; kheilos, dudak]. Dudakların birbirine ya-pışması ya da yapışık olması (konjenital).

ANKİLOKOLPOS [İng. Ankylocolpos; Yun. agkulê; colpo, oyuk]. Atrezi sonucu vajina du-varlarının birbirine yapışması.

ANKİLORİNİ [İng. Ankylorrhinia; Yun. agkulê; rhis, burun]. Burun deliklerinin birbirine ya-pışması.

ANKİLOSTOM [İng. Ancylostoma; ankylos, eğri, kavisli]. Eş. a. Nekator, kancalı kurt.. Örn. Kan-calı kurt. Nematod aılesinden barsak paraziti. a. duodenale; a. americum.

ANKİLOSTOMAZİ [İng. Ankylostomasis; Yun. agkulê, fren; stoma, ağız]. Bkz. Ankilostomiyaz.

ANKİLOSTOMİYAZ [İng. Ancylostomiasis; Yun. agkulê, gem, fren; stoma, ağız]. Bkz. Nekatoryaz, Ankilostomyaz, Unkinaryoz. İnce barsaklara

Ankilostoma

(micro.magnet.fsu.edu)

yerleşen çok sayıda kancalı kurdun (Anc-ylostoma duodenale ve Necator americanus)oluşturduğu anemik hastalık. İnsana bulaşma kancalı kurtçuğun deriyi (ayak parmağı ara-sı) ya da mukozaları delip vücuda girmesiyle olur. Kurtçuk kan dolaşımına karışarak kalbe ve oradanda akciğerlere, trakea, farenks, özo-fagus yoluyla sindirim sistemine yerleşip eriş-kin şekle geçer. Sindirim sistemi mukozasını dişleriyle zedeler ve kanatarak beslenir. Ağır hastalık belirtilerine (şiddetli ishal, anemi, ağrı, kanamalar v.b.) neden olur.

ANKİLOZ [İng. Ankylosis; Yun. agkulôsis, eğri-lik; ankylósis, eklem sertliği]. Eş. a. Kaynaşma.

ANKORAJ

Page 17: Resimli Tip Sozlugu

82

–a. etkisi. Eş. a. Negatif iyonlar. Serumdaki inorganik fosfor dışındaki tüm negatif iyonlar osmotik denge ve pH değişiklikleriyle ilgilidir. Fosfor, glukozun (fosforilasyon) ve olasılıkla yağ asitlerinin düzenli bir utilizasyonu için ge-reklidir. Bu nedenle glukozun i. v. uygulandığı durumlarda bir miktarda fosfor verilmelidir.

ANYONİK [İng. Anionic]. Bkz. Anyon. AO. Kıs. Abdominal aortaAOD. Kıs. Arterial occlusive disease. AORT [İng. Aorta]. Akciğerlerin fonksiyonel

dolaşımı dışta kalmak üzere, organizmanın tümüne kan gönderen, sol ventrikülden çıkan vücudun başlıca arteri. –a. anevrizması. Aor-tun sinus valsalvasinin anevrizması. Özellikle sağ koroner sinüste olur. Aort valvinin anüler fibrozisi ve aort medyası arasında birleşme eksikliği vardır. –a. kavsi sendromu. (Takaya-su sendromu). Özellikle genç kadınlarda aorta kavsinde gelişen progresif değişiklikler (ate-roskleroz) sonucu kısmi tıkanmalar görülebilir (genç kadın arteriti). Vücudun üst kısımlarında nabız zayıftır (nabızsızlık hastalığı) Buna karşın, alt kisimlarda, özellikle femoral arterde bazen hipertansiyon olur (tersine koarktasyon). –a..

rüptürü (a. yırtılması). Çoğu kez aorta bazen perikardiyal kaviteye olan kaçak durabilir ve hasta hayatta kalabilir. Yırtılma travma so-nucunda meydana gelebilir. –a. yetmezliği. Çoğu kez erkeklerde, mitral kapak hastalığı ile beraber, daha çok romatizmal orijinli aort valvülündeki kuspislerde sertleşme, kısalma

Abdominal aorta

(36)

ve deformasyon oluşur. Diyastolde tam kapa-namaz. Bazende (seyrek) bakteriyel endokar-ditten ileri gelebilir. A. yetmezliği aortun ileri dilatasyonu sonucunda gelişebilir. Bu durum aort yaprakçıklarını ayırarak aort yetmezli-ği oluşturur. –a. pulmoner septal defekt. Obstrüktif pulmoner vasküler hastalık ve ile-

ANTYLLUS [İng. Antyllus] II. ya da III. asırda ya-şamış Yunanlı cerrah. Anevrizmaların tedavi-sinde kullandığı tekniklerle tanınmıştır.

ANÜLER [İng. Annular; Lat. annulus, halka]. Hal-ka şeklinde.

ANÜLOPLASTİ [İng. Annuloplasty; Lat. anulus, halka; plassó, şekillendirmek]. Kalp kapakçığı-nın cerrahi yolla düzeltilmesi.

ANÜLOSPİRAL [İng. Annulospiral]. Kıvrımlı hal-ka şeklinde.

ANÜLUS [İng. Annulus, Lat. annulus, halka]. Eş. a. Anulus; ring, kapak halkası. Halka ya da daıre şeklinde. –inguinal a. İçinden duktus deferensin inguinal kanala girdiği yarık. –kon-

jonktival a. Kornea çevresinin konjonktiva ile birleşme yerindeki halka şeklindeki açık-lık. –timpanik a. Fetüs’ün dış kulak yolunun kıkırdağının mediyan ucundaki kulak zarının yapıştığı kemik halka. –umbilikal a. Erişkin-lerde göbeğin yerini alan, fetüsteki linea alba-nın, içinden göbek damarlarının geçtiği halka şeklindeki delik.

ANÜRİ [İng. Anuria; Yun. an, yokluk; ouron, idrar]. İdrar kesesinde (mesanede) idrar yok-luğu; böbrek sekresyonunun durmasından (gerçek ya da sekretuar anuri) ya da böbrekle idrar kesesi arasındaki bir tıkanmadan (yalancı ya da ekstretuar anuri) ileri gelir.

ANÜS [İng. Anus; Lat. Anus]. Eş. a. Makat, büzük. Sindirim kanalının son çıkışı, kalın barsağın son kısmı. –artifisiyel a. Kalın barsaklar üze-rinden yapay anüs açılması (Bkz. Kolostomi).

Anüs ve rektum

(87)

ANVİL [İng. Anvil]. Bkz. Enklum. ANVİRONMAN [İng. Environment]. Eş. a. Envi-

ronman. Çevre, ortam, dış koşullar, organiz-mayı etkileyen dış ortam.

ANYON [İng. Anion; Yun. ana, iyon]. Eş. a. Eksi yükün. Negatif yüklü iyon. Negatif iyonlar elektroforez sırasında karşı akıntı şeklinde görüntü verdiklerinden bu adı almışlardır.

ANTYLLUS