42
Yazılı Anlatım El Kitabı Ali Fuat ARICI Suat UNGAN

Yazılı Anlatım - pegem.net. yazılı anlatım 15... · Bu ihtiyacı karşılamak için eğitimin her kademesinde yazma ile ilgili dersler konulmakta, bireylerden yazma becerilerini

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Yazılı AnlatımEl Kitabı

Ali Fuat ARICISuat UNGAN

Doç. Dr. Ali Fuat ArıcıDoç. Dr. Suat Ungan

YAZILI ANLATIM EL KİTABI

ISBN 978-605-364-258-9

Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

© 2012, Pegem Akademi

Bu kitabın basım, yayın ve satış haklarıPegem Akademi Yay. Eğt. Dan. Hizm. Tic. Ltd. Şti’ye aittir.

Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri,kapak tasarımı, mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik, kayıtya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz, dağıtılamaz.

Bu kitap T.C. Kültür Bakanlığı bandrolü ile satılmaktadır.Okuyucularımızın bandrolü olmayan kitaplar hakkında

yayınevimize bilgi vermesini ve bandrolsüz yayınlarısatın almamasını diliyoruz.

1. Baskı: Şubat 2012

Dizgi-Grafik Tasarım: Didem KestekKapak Tasarımı: Gürsel Avcı

Baskı: Ayrıntı Matbaası(Ankara-0312-394 55 90)

Yayıncı Sertifika No: 14749Matbaa Sertifika No: 13987

YAYINEVİ DAĞITIM

adakale sokak 4/1 yenişehir-ankaratel: +90 312 4306750-51 (pbx)

belgeç: +90 312 4354460gsm: 0506 3451936 - 0541 9104545 - 0533 2055230

e-ileti: [email protected]

sağlık sokak 17/a yenişehir-ankaratel: +90 312 4345424

belgeç: +90 312 4313738gsm: 0506 3451937 - 0541 4345424 - 0533 2055231

e-ileti: [email protected]

YAZIŞMA internet:

P.K.175 06442 yenişehir-ankara

ÖN SÖZ

Yazma, öğrencilerin bilgilerini birbiri ile ilişkilileri olan birçok eylemi dil-bilgisi kurallarına uygun olarak art arda sıralaması gereken uzun süreli bir süreç eylemidir. Yazma eylemi, kendi içinde okuma, düşünme ve düzgün ifade etme becerilerini içerdiği ve uygulaması zor bir eylem olduğu için öğrenciler bu etkin-lik türünden uzak durma eğilimi içindedirler. İnsanların uzak durduğu, yapmaya korktuğu eylemlerde hata yapma oranları yüksektir.

Yazma becerisi dinleme, konuşma, okuma becerilerine göre en son ve en zor gelişen beceri türüdür. Gelişimi zor olduğu için faydası da bir o kadar önemlidir. Bireylerin bilgi, duygu, düşünce ve hayallerini doğru ve etkili bir şekilde anlat-maları; neyi, nasıl, ne kadar ve ne şekilde yazmaları gerektiğini bilmeleri onların akademik ve sosyal hayattaki başarılarını olumlu yönde etkilemektedir.

İletişim olanaklarının çok hızlı bir şekilde değiştiği ve geliştiği günümüzde, bireylerin duygu ve düşüncelerini yazı ile aktarmaları, yazılı iletişimde kalıcılığın daha fazla olması, onları yazı yazmaya itmektedir. Yazma becerisinin gelişmesi ile birlikte insanlar bilgiyi transfer etme, kendi düşünceleri ile bilgileri arasında bağ-lantı oluşturma ve daha sağlam bir iletişim kurma imkânı elda etmektedirler.

Sosyal hayatın çok geliştiği, kurumlar arası iletişimin bilgi ve belgeye dayan-dığı günümüzde, yazılı anlatım becerisi gelişmiş bireylere çok büyük ihtiyaç du-yulmaktadır. Bu ihtiyacı karşılamak için eğitimin her kademesinde yazma ile ilgili dersler konulmakta, bireylerden yazma becerilerini geliştirmeleri beklenmektedir. Okul ortamında yazılı anlatım becerisinin gelişmiş olması öğrencilerin akademik başarılarını olumlu yönde etkilemektedir. Yazma becerisinin gelişmesiyle öğren-ciler, bir fikri kanıtları ile birlikte ifade etme, rapor yazma, metni gözden geçirme, plân yapma, değerlendirme ve bilgilerini derinleştirerek o alanda uzman olma imkânına ulaşmış olurlar.

Bu kitapta uygulama ön plana çıkarılarak öğrencilerin yazma eylemini ger-çeleştirmelerine imkân sağlanmıştır. Kitabın giriş bölümünde iyi bir metin oluş-turmanın teorik bilgilerine, ikinci bölümde yazım ve noktalama işaretlerine yer verilmiş, son bölümünde ise yazılı anlatım türleri hakkında teorik bilgiler verilip o türlerin nasıl yazılacağı anlatılarak örnek metinlerle türler zenginleştirilmeye çalışılmıştır.

Yazarlar

Şubat 2012

Doç. Dr. Ali Fuat ARICI

1972 yılında Erzurum/Tortum’da doğdu. İlk ve ortaokulu burada bitirdik-ten sonra, Erzurum Lisesinden mezun oldu. Yükseköğrenimini Süleyman Demi-rel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesinde tamamladı. MEB bünyesinde 10 yıl öğretmen olarak çalıştı. 1998 yılından sonra Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalında yüksek lisans ve doktora yaptı.

2006 yılında Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bö-lümüne yardımcı doçent olarak atandı. 2011 yılında “Türkçe Eğitimi Doçenti” oldu.

“Okuma Eğitimi”, “Masalın Sesi” ve “Çocuk Edebiyatında Türler (S. Ungan ile birlikte)” adlı kitapları yazdı. Yurtiçi ve yurtdışı dergilerde makaleleri yayım-landı.

Doç. Dr. Suat UNGAN

1969 yılında Erzurum merkezde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Erzurum’da tamamladı. 1990 yılında girdiği Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fa-kültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünden 1994 yılında mezun oldu. Aynı yıl, bitirdiği bölümde Enstitü kadrosundan Arş. Görevlisi olarak göreve başladı. 1996 yılında Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Yüksek Lisansını; 2003 yılında da doktorasını tamamladı.

2003 yılında Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi bölü-münde öğretim üyesi olarak görev yapmaya başladı, 2010 yılında Türkçe Eğitimi alanında doçent oldu. 2011 yılından beri Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eği-tim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümünde görev yapmaktadır.

Yazarın bu kitabı dışında Kültür Penceresinden, İşlevsel Yönleriyle Ninniler, Çocuk Edebiyatında Türler (A. Fuat Arıcı ile birlikte), On Dokuzuncu Yüzyıl Di-van ve Halk Şiirinin Ortak Noktaları adlı kitapları, çeşitli kitaplarda bölüm yazar-lığı, yurtiçi ve yurtdışı dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır.

İÇİNDEKİLER

Önsöz ................................................................................................................................vİçindekiler .........................................................................................................................vii

Giriş ...............................................................................................................1Yazılı Anlatım ................................................................................................2

“Kompozisyon”dan “Yazılı Anlatım”a .............................................................3Yazma İhtiyacı ...................................................................................................4Yazı ve Edebiyat .................................................................................................4

Yazılı Anlatımın Unsurları ...........................................................................7Konu ve Tema ....................................................................................................7Başlık ...................................................................................................................7Plan .....................................................................................................................8Giriş Bölümü .....................................................................................................8Gelişme Bölümü ................................................................................................8Sonuç Bölümü ..................................................................................................9Ana Fikir ............................................................................................................9

Paragraf ve Paragraf Yapısı ......................................................................................9Paragraft a Plan ...........................................................................................................10İyi Bir Paragraft a Bulunması Gereken Ölçütler ....................................................12

İçerik Yönünden ................................................................................................12Dilbilgisi Yönünden ..........................................................................................12

Paragraft a Anlatım Biçimleri ...................................................................................12Bilgiye Dayalı Anlatım Biçimleri ...................................................................13

Açıklayıcı Anlatım .....................................................................................13Örnek Metin ...............................................................................................13Tartışmacı Anlatım ...................................................................................14Örnek Metin ...............................................................................................14

Duyguya Dayalı Anlatım Biçimleri ................................................................15Betimleyici Anlatım ...................................................................................15Örnek Metin ...............................................................................................15Öyküleyici Anlatım....................................................................................16Örnek Metin ...............................................................................................16Okuma Parçası ............................................................................................16

Yazılı Anlatımın İlkeleri ................................................................................19Yazılı Anlatımın Amaçları ............................................................................25Yazmanın Öğretimi .......................................................................................29

vi YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Süreç Olarak Yazma ......................................................................................33Yazmaya Hazırlık .......................................................................................................33

Yazmaya Güdüleme ..........................................................................................34Yazma Konusunun Tespiti ...............................................................................35Metnin Türünü Belirleme ................................................................................35Amaç Belirleme .................................................................................................35Hedef Kitleyi Belirleme ....................................................................................36Temel Düşünceleri Belirleme ..........................................................................36Taslak Oluşturma ..............................................................................................36Düzenleyerek Yazma .........................................................................................37Düzeltme ............................................................................................................37Yayımlama ve Paylaşım ....................................................................................38

Yazma Becerisinin ve Alışkanlığının Geliştirilmesi .....................................39KAYNAKÇA ..............................................................................................................41

YAZILI ANLATIM TÜRLERİDENEME YAZMA ............................................................................................... 45

Dünyada Deneme .................................................................................................. 46Türk Edebiyatında Deneme ................................................................................... 46Örnek Metinler ....................................................................................................... 47

MAKALE YAZMA ...............................................................................................51Güncel Makale ........................................................................................................ 52Örnek Metinler ....................................................................................................... 52Bilimsel Makale ....................................................................................................... 56Örnek Metinler ....................................................................................................... 57

FIKRA YAZMA ...................................................................................................65Örnek Metinler ....................................................................................................... 66

SOHBET YAZMA ................................................................................................73Örnek Metin ............................................................................................................ 74

ELEŞTİRİ YAZMA ..............................................................................................77Eleştirinin Yazılış Amacı ........................................................................................ 77Eleştiri Türleri ......................................................................................................... 78Örnek Metinler ....................................................................................................... 79

RÖPORTAJ [SÖYLEŞİ, MÜLAKAT] YAZMA ...................................................85Örnek Metinler ....................................................................................................... 86

GEZİ YAZISI YAZMA .........................................................................................89Gezi Türünün Geçmişi ........................................................................................... 91Edebiyatımızda Gezi Yazıları ................................................................................ 92

viiİçindekiler

Evliya Çelebi ve Eseri “Seyahatname” .................................................................. 92Örnek Metinler ....................................................................................................... 95

ANI [HATIRA] YAZMA .....................................................................................99Anılar Niçin Yazılır? ............................................................................................... 101Anı Türünün Özellikleri ........................................................................................ 102Anı Türleri ............................................................................................................... 103Örnek Metinler ....................................................................................................... 104

GÜNLÜK [GÜNCE] YAZMA..............................................................................113Günlük Niçin Yazılır? .......................................................................................... 115Günlük Türleri ........................................................................................................ 115Günlük Türünün Özellikleri ................................................................................. 117Anı-Günlük İlişkisi ................................................................................................. 117Örnek Metinler ....................................................................................................... 118

BİYOGRAFİ [YAŞAM ÖYKÜSÜ] YAZMA ........................................................123Otobiyografi ............................................................................................................. 124Örnek Metin ........................................................................................................... 124Monografi ................................................................................................................ 127Örnek Metin ........................................................................................................... 127Bilimsel Biyografi ................................................................................................... 128Örnek Metin ........................................................................................................... 129Biyografi k Roman .................................................................................................. 133Örnek Metin ........................................................................................................... 133Nekroloji ................................................................................................................. 134Örnek Metin ............................................................................................................ 135Biyografi Türünün Gelişimi................................................................................... 136Örnek Metin ............................................................................................................ 137

KİTAP İNCELEMESİ YAZMA ............................................................................139Kitap incelemesi nasıl hazırlanır? ......................................................................... 140Örnek Metin ............................................................................................................ 141

ÖDEV/TEZ YAZMA ...........................................................................................145DİLEKÇE YAZMA ...............................................................................................147

Dilekçe Örnekleri ................................................................................................... 148TUTANAK YAZMA ............................................................................................149

Örnek Metin ............................................................................................................ 150HİKAYE [Öykü] YAZMA ....................................................................................151

Türk Edebiyatında Hikâye ..................................................................................... 152Batı Edebiyatında Hikâye ...................................................................................... 154Hikaye Türleri ......................................................................................................... 155

viii YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Hikâye Roman İlişkisi ............................................................................................ 156Örnek Metinler ....................................................................................................... 156

ROMAN YAZMA ................................................................................................163Romanın Gelişim .................................................................................................... 164Türk Edebiyatında Roman ..................................................................................... 165Roman Türleri ......................................................................................................... 166Örnek Metinler ....................................................................................................... 168

MASAL YAZMA ..................................................................................................171Masal Türleri ...........................................................................................................172Günümüzde Masal Anlatımı .................................................................................173Örnek Metinler .......................................................................................................174

TİYATRO YAZMA ..............................................................................................177Tiyatro Nedir? .........................................................................................................177Tiyatronun Tarihî Gelişimi ....................................................................................178Türk Tiyatrosu .........................................................................................................180Tiyatro Türleri .........................................................................................................183Örnek Metinler .......................................................................................................185

KAYNAKÇA ........................................................................................................189

YAZIM (İMLÂ) KURALLARI ........................................................................... 195

Bazı Kelime ve Eklerin Yazılışı ...................................................................................... 195Bağlaç Olan da, de’nin Yazılışı .............................................................................. 195Bağlaç Olan ki’nin Yazılışı ..................................................................................... 195Bağlaç Olan ne ... ne ...’nin Yazılışı ........................................................................ 196Soru Eki mı, mi, mu, mü’nün Yazılışı ................................................................... 196Fiil Çekimi ile İlgili Yazılışlar ................................................................................ 196Mastar Eklerinin Yazılış ......................................................................................... 197İken’in Yazılışı ......................................................................................................... 197İle’nin Ek Olarak Yazılışı ........................................................................................ 197Ek Fiil Olan imek’in Yazılışı .................................................................................. 197Pekiştirmeli Sıfatların Yazılışı ................................................................................ 197Sayıların Yazılışı ...................................................................................................... 198Büyük Harfl erin Kullanıldığı Yerler ..................................................................... 198Birleşik Kelimelerin Yazılışı ................................................................................... 204Deyimlerin, İkilemelerin ve Alıntı Kelimelerin Yazılışı .................................... 212Noktalama İşaretleri ............................................................................................... 214

Dil ile düşünce arasında sıkı bir ilişki vardır. Bir taraft an dilin imkânları (ke-lime hazinesi başta olmak üzere, sağlam bir ifade gücü, örneklendirme kabiliyeti ve üslubu) düşünceyi geliştirirken öte taraft an düşünce de dile hizmet etmektedir. Yazma eylemi düşüncenin bir ürünüdür. İçinde düşüncenin olmadığı bir yazı yok-tur. İnsanlar genelde duygularını şiirle; düşüncelerini nesirle dile getirirler.

Yazma eyleminde, konuşmadan farklı olarak kalıcılık vardır. Bir yazıyı yazıp bitirdikten ve muhatabına ulaştırdıktan sonra geri dönüp onu düzeltme imkânı yoktur. Dolayısıyla yazma düşünülerek, planlanarak ve özenilerek yapılmak duru-mundadır. Nitekim Walker vd. (2005) de buna dikkat çekerek yazmanın bireyle-rin bilgilerini, temel becerilerini, yaklaşım ve yeteneklerini birleştiren ve çoklu bir sürece dayanan karışık üst bilişsel bir etkinlik olduğunu belirtir. Bu yüzden diğer becerilere göre yazma, üzerinde daha çok düşünülmesi, çalışılması ve eğitiminin yapılması gereken bir beceridir.

Yazma bir anlatım etkinliğidir. Anlatımda esas olan muhatabın durumudur. Anlatım buna göre değişir. Bir çocuğa yetişkin muamelesi yapılamayacağı gibi bir yetişkine de çocuk muamelesi yapılmaz. Bu yüzden muhatabın seviyesi, anlatımı etkileyen faktörlerin başında gelir. Yazı yazarken duyguları kontrol eden engel kı-rılır. Yazı yazmak, bireyin kendi duygularıyla kendi içinde yüzleşmesi için oldukça etkili ve kullanışlı bir yöntemdir. Bu duruma kendisiyle tanışmak da denebilir.

Ülkemizde yazılı anlatım çalışmalarına ilköğretimin ilk sınıfl arında başlanıp sonuna kadar devam edilir, lisede de yine bu eğitim sürdürülür. Üniversitede ise birkaç bölümde (özellikle eğitim fakültelerinde) bu çalışmalara yer verilir. Bu ka-dar uzun süren bir öğretime rağmen öğrencilerinin yazılı anlatım becerilerinin yeterince iyi olmadığı, hangi öğretim kademesinde olursa olsun öğrencilerden kompozisyon yazmaları istendiğinde bundan pek hoşnut olunmadığı söylenebilir. Bu durum, öğrencilerin yazma etkinliğini yeterince sevmedikleri ve dolayısıyla başarısız oldukları şeklinde yorumlanabilir. Buna sebep olarak çeşitli hususlar gösterilebilir. Bunların başında ilköğretimde öğrencilere soyut, yaşamlarından uzak yazma çalışmalarının yaptırılmış olması, test türü değerlendirmelere fazlaca

Giriş

2 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

yer verilerek yazılı anlatım çalışmalarının geri plana atılması ve dolayısıyla öğ-rencilere düşük notlar verilerek onların kaygıya kapılmaları gelebilir (Ağca, 2003; Akyol, 2006; Gül, 2007).

Yazma becerisinin gelişimi, diğer dil becerilerinin gelişimine bağlıdır. Ana dili öğretimi tek boyutlu bir bilgi ve beceri alanı olmayıp, çok yönlü ve girişik etkinlikleri içeren bir özelliğe sahiptir (Sever, 2000). İyi bir okuma ve dinleme ile başarılı bir konuşma, yazma eğitimini kolaylaştıran en önemli etkenlerdendir. Düzenli yazma, hem kendimizi anlatma, hem de başkalarıyla anlaşma ve sağlıklı iletişim bakımından büyük önem taşımaktadır (Kavcar vd. 2004). Yazma beceri-sinin gelişmesi ile birlikte bireylerin bilgiyi transfer etme, kendi düşünceleri ile bilgiler arasında bağlantı kurma ve metnin yapısında tutarlılık sağlama imkânları artmaktadır. Yazılı anlatım becerisinin gelişmesi ile birlikte öğrencilerde estetik bir duyarlılık ön plana çıkmakta yazılı anlatımın ilim olarak algılama durumu, ye-rini sanatsal bir duruş ve duyuşa bırakmaktadır (Ungan, 2007). Ancak sadece dil becerisinin gelişimi yazma eğitiminde yeterli görülmemektedir. Özellikle okulda yazma ortamının oluşturulması ve öğretmenlerin bu alanda kullanacağı materyal-ler de öğrencilerin yazma becerilerini destekleyici nitelikte olmalıdır.

“Kompozisyon”dan “Yazılı Anlatım”a

Kompozisyon sözü bize batı dillerinden geçmiştir. Fransızcada composer, İngilizcede composition fiilleri; birleştirmek, meydana getirmek, parçalardan dü-zenli bir bütün oluşturmak anlamında kullanılmıştır. Eski edebiyatımızda bu söz-cüğe karşılık inşa ve daha sonra tahrir sözcükleri kullanılmıştır.

Bugün lise ve dengi okullarda kompozisyon sözü ile düzenli ve planlı yazı yazmak, konuşmak düşüncesinin anlatılmak istendiğini görürüz.

O halde kompozisyon, bir konu hakkındaki duygu ve düşüncelerimizi, kültür dağarcığımızdaki o konu hakkındaki düşüncelerle bütünleştirmektir (Oğuzkan, 2001). Ayrıca kompozisyon düzeni, planı ve anlamlı bütünleştirmeyi çağıran bir kavram olduğu için kompozisyon deyince ilk akla gelen ve ilişkilendirilecek olan kavram düzen, tertiptir.

Kompozisyon sözcüğü güzel sanatlarda, edebiyatta, resimde, mimaride ve müzikte yaygın olarak kullanılan bir kavramdır. Müzikteki anlamı beste yapmak, dağınık notaları anlamlı bir bütün olacak şekilde tertip etmektir. Buradan da anla-şılacağı üzere kompozisyon kavramında bütünlük, güzellik ve etki olmazsa olmaz-lardandır. (Beyreli, Çetindağ ve Celeboğlu, 2005) Edebi manada kompozisyon, kişinin gördüğünü, duyduğunu, düşündüğünü ve yaşadığını anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde düzenleyerek yazmasıdır.

Kompozisyon yazmak için fikrin, birikimin ve tertibin olması gerekir. Kom-pozisyon yazma amacı güden bir kişi sürekli okuma gayretinde olmalı, araştırmalı, farklı bakış açılarına sahip olmalı, düşüncelerini her daim açık tutmalı ve geliştir-melidir.

Yazılı Anlatım

4 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Yazma İhtiyacı

Yazma ihtiyaçtan doğmuştur. Nasıl ki konuşma bir iletişim aracı ise yazma da konuşma gibi hatta ondan daha kalıcı ve etkili bir iletişim aracıdır. “Söz uçar yazı kalır.” veya “Kaydetmeyen kaybeder.” şeklinde ifade edilen sözlerde de olduğu gibi kalıcı olmak isteyen kişiler, öldükten sonra da anılmak düşüncesiyle yazmaya ve dolayısıyla yazılı eser bırakmaya özen gösterirler.

Yazma kişisel, toplumsal ve uğraşsal bir gereksinimindir. İnsanlarla iletişim kurmak için kişisel, insanları bilgilendirmek, onlara yön vermek, onları aydınlat-mak için toplumsal, hangi meslekten olursak olalım yazmak zorunda olduğumuz için uğraşsal bir ihtiyaç olarak görülür. Yazmanın psikolojik, sosyolojik, pedagojik ve dil gelişimi için faydaları inkâr edilemez. Kişi yazmak suretiyle psikolojik prob-lemlerinden sıyrılabilir ve kendini ifade etmenin rahatlığıyla huzur bulur. Yaz-manın psikolojik faydasına en güzel örnek Alman yazar Goethe’dir. Eseri, Genç Warther’in Acıları için “Yazmasaydım, intihar edecektim.” ifadesini kullanarak yazmanın bu yönüne işaret etmiştir.

Bireyler yazmak suretiyle bir taraft an kendine güven duyarken diğer taraft an sosyal açıdan da kendini farklı hissedecektir. Bunlara ek olarak yazma, bilgi edin-menin farklı yollarından biridir. Ünlü denemeci Bacon, yazmanın kişiye somut bilgi kazandırdığından bahseder. C. Day Lewis da Bacon’ı destekleyerek “Anlaşıl-mak için değil; anlamak için yazarız.” der. Ayrıca yazma dil edinmede de yararlı yollarındandır. Birey sahip olduğu dili geliştirmek ve o dilde özgün eser vermek için yazmaya ihtiyaç duyar. Yazma etkinlikleri sayesinde dil gelişimi de daha kolay ve çabuk olmaktadır.

Yazı ve Edebiyat

Yazma, iletişim kurmanın, duygu, düşünce ve tasarılarımızı, görüp yaşadıkla-rımızı anlatmanın bir yoludur. Bu etkinlik, bir dilin gelişmesi için kazandırılması gereken temel alandır. Yazma becerisini kazanmak, bireyin günlük ihtiyaçlarını karşılaması, eğitimini sürdürmesi, hayatında başarılı olması, anlama ve anlatma yeteneğini yükselterek insanları anlayan ve insanlar tarafından anlaşılan biri ol-ması için gereklidir.

Edebiyat sanatı, dili, estetik bir değer oluşturacak tarzda ve etkili bir şekil-de kullanma olarak da tanımlanmaktadır. Türkçe-kompozisyon öğretiminde de amaç yine dili, estetik bir değeri birinci plana almadan, yanlışsız bir biçimde, doğ-ru olarak konuşmak ve yazmak olduğuna göre her iki öğretimin amacında, estetik bir amaç birliği vardır, denebilir (Cemiloğlu, 2009).

5Giriş

Yazmanın temeli düşünceye yani bilgiye, birikime dayanır. İnsanoğlunun ye-gâne sistemli bilgi alma yolu “okuma”dır. Bu açıdan bakınca, yazmanın temelinin okumaya dolayısıyla edebiyata, edebiyat malzemesine dayandığı söylenebilir. Yazı ile edebiyat arasındaki ilişki bu kadarla sınırlı değildir. Az önce bahsettiğimiz gibi, bir taraft an yazmanın temeli edebiyata dayanırken diğer taraft an edebiyatın teme-linin de söze ve yazıya dayandığı görülmektedir. Edebiyat bilimci Berna Moran, edebiyata yazma etütleriyle gidilebildiğini belirtir. Bu yönüyle bakıldığında yaz-mada amaç, hemen bir edebi eser ortaya koymak değil; edebi esere giden yolda yeni bireyler bulup yetiştirmek olarak görülür.

Bir milletin söz sahasındaki eserlerini yansıtan edebiyat, toplumun da bir an-lamda nabzını tutan ve kendine göre çeşitli yöntemleri olan bir bilim dalıdır. Gele-ceğe kalmayı düşünen, gelecek nesillere söyleyecek sözü olan milletler edebiyatın ifade imkânlarından yararlanmaya özen gösterirler. Edebiyatın aracı olan “dil”i etkili kullanarak söz sahasında büyük eserler verilmesi sağlanabilir. Bunun için de ilköğretimden başlayarak Türkçe öğretiminin ve dolayısıyla yazma eğitiminin etkili bir şekilde verilmesi gerektiği inancındayız.

Konu ve Tema

Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya duruma konu de-nir. Yazı mutlaka bir konu üzerine kurulur. Olaylar, olgular, insanlık durumları, doğa kısacası doğal ve toplumsal çevremizdeki her şey kompozisyon konusu ola-bilir. Yazıda sık sık vurgulanan, tanıtılan, dile getirilen ifadeler konuyu oluşturur. Yazmaya başlarken konu üzerinde düşünülerek hangi bakımlardan ele alınması, hangi noktaların vurgulanması gerektiği önceden kararlaştırılmalıdır. Bu sınırlan-dırma yazının düzgün ve anlaşılır hale gelmesini sağlar. Sınırlanmış olan bu konu-ya, işlenilmek üzere tespit edilen fikre tema denir. Tema konunun şekillenmesiyle ortaya çıkar. Örneğin gece bir konudur. Bahar gecesi sınırlandırılmış bir konudur ve en son bahar gecesi hissedilenler, insanlarda uyandırdığı maneviyatlar temayı oluşturur.

Başlık

Yazıyı bize tanıtan en önemli unsuru başlığıdır. İnsanlarda isim ne kadar önem arz ederse yazıda da başlık aynı durumdadır. Yazıda başlık, konuyu yansı-tır, ele alınan fikir, düşünce ve olaylar analizlerini taşır. Karşımızdakinin ilgisini çekmek bakımından çok önemlidir. Kompozisyonun hakkındaki ilk ön fikri baş-lığından ediniriz. Bu bakımdan başlıkların özenle konulması gerekir. Temel fikirle uyumlu olursa kompozisyonu daha etkili hâle getirir. Başlık yazının akıcılığını, anlaşılırlığını, etkililiğini engelleyecek şekilde seçilmemelidir. Coşkun (2007) bir yazıya başlık koyarken şu hususlara dikkat edilmesi gerektiğini belirtmektedir:

Başlık yazının konusu ve ana düşüncesiyle ilişkili olmalıdır.• Başlık kısa ve öz olmalıdır.• Başlık ilgi çekici olmalıdır.•

Yazılı Anlatımın Unsurları

YAZILI ANLATIMTÜRLERİ

62 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

SONUÇ VE ÖNERİLER

Sonuç olarak öğretmenler, öğrencilerin kompozisyon yazarken dikkatlerini ya-zacağı konu üzerine toplayamadıklarını, dil ile ilgili sorunlar yaşadıklarını, bilişsel sebeplerden kaynaklanan yanlışlar yaptıklarını, duygu ve düşüncelerini uygun bir şekilde kâğıda yerleştiremediklerini, düşüncelerini aşamalandırma konusunda sıkın-tılar yaşadıklarını, hafıza ve motorsal sebeplerden kaynaklanan yanlışlar yaptıkla-rını, yazılarını çok kısa olarak oluşturduklarını, yazacakları konuya yoğunlaşama-dıklarını ve özellikle sekizinci sınıft aki öğrencilerin bilmeleri gereken yazı türlerini bilmediklerini ifade etmişlerdir. Bu sonuçlara bağlı olarak, ilköğretim öğrencilerinin yazma becerilerini geliştirmek için yapılabilecek çalışmalar şu şekilde sıralanabilir:

Yazma becerisi herşeyden önce yorum yapabilme yeteneğidir. Bunun için • öncelikle öğrencilerin bilgi ve birikime sahip olmaları gerekir. Bu da ancak çocuklara kazandırılacak iyi bir “okuma alışkanlığı” ile sağlanabilir. Yazma eğitiminde temel unsur, uygulamadır. Bu yüzden, ilköğretimin ilk • sınıfl arından başlayarak öğrencilere yazma çalışmaları yaptırılabilir.Sınav sisteminin yalnızca “test tekniği” ile yürütülmesinden ve sınıf içinde • de sürekli test türü sınav uygulamasından vazgeçilip öğrencilerin yazılı an-latımlarına da değer verilebilir.Kompozisyon konusu olarak öğrencilerin kendi yaşamlarından ve yakın • çevrelerinden yararlanılabilir. Yazmakta zorlanan, kaygıya kapılan öğrencilere yazılarındaki özellikle • olumlu tarafl ar ön plana çıkarılarak cesaret verilebilir.Sınıf veya okul çapında kompozisyon yarışmalarının düzenlenip başarılı • çalışmaların ödüllendirilmesi bu etkinliğin gelişmesine katkı sağlayabilir.Yazılı anlatım konusunda başarılı olan öğrencilerin yazıları sınıft a, okulda • veya yerel basında yayımlanarak öğrenciler teşvik edilebilir.

63Makale Yazma

KAYNAKLAR

Ağca, H. (2001). Sözlü ve Yazılı Anlatımda Türkçenin Kullanımı, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları

Ağca, H. (2003). Yazılı Anlatım, Ankara: Gündüz Yayıncılık

Akyol, H. (2006). Türkçe Öğretim Yöntemleri. Ankara: Kök Yayıncılık

Anonymous. (2006). “Writing Scores Dawn”, District Administration, 42: 13-13.

Bölükbaş, F. (2006). “Öğrencilerin Okuma ve Yazmaya Yönelik Tutumlarının Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi”, Çağdaş Eğitim, 333: 32-39

Demirel, Ö. ve Şahinel, M. (2006). Türkçe Öğretimi. Ankara: Pegema Yayıncılık

Freedman, M. (2006). “You Can’t Learn to Write Without Reading”, Education Week, 26: 32-32

Gül, P. (2007). “İlköğretim Öğrencilerinin Yazılı Anlatım Becerilerinin Geliştirilme-si”, İlköğretmen, 5: 28-29

Hansen, J. (1996). “Evaluation: Th e Center of Writing Instruction”, Th e Reading Te-acher, 50: 188-195

Kavcar, C., Oğuzkan, F., Sever, S. (1997). Türkçe Öğretimi. Ankara: Engin Yayıncı-lık

Kavcar, C., Oğuzkan, F., Aksoy, Ö. (2004). Yazılı ve Sözlü Anlatım, Ankara: Anı Yayıncılık

Kristen, D. R. (2006). “Learning to Write”, Teaching Exceptional Children, 39: 22-26

Lane, K. L. vd. (2006). “Teaching Writing Strategies to Young Students Struggling With Writing and at Risk for Behavioral Disorders: Self-Regulated Strategy De-velopment”, Teaching Exceptional Children, 39: 60-64

Öz, M. F. (2001) Uygulamalı Türkçe Öğretimi, Ankara: Anı Yayıncılık

Sever, S. (2004). Türkçe Öğretimi ve Tam Öğrenme, Ankara: Anı Yayıncılık

Günlük Nedir? Günü gününe tutulmuş, tarih atılmış, yazarın günübirlik dü-şüncelerini bizlere yansıtan notlar mıdır sadece? Yoksa bize bizi anlatan, bizi ayna gibi yansıtan yazılar mıdır? Niçin günlük yazmaya ihtiyaç duyulur? Neden hayat-tayken, günlük hayattan bazı bölümler, sosyal ilişkiler, başına tarih atarak yazılır?

Günlük Türkçe bir kelimedir, “gün” ismine getirilen “-lük” yapım ekinden oluşmuştur. Türkçe Sözlükte (TDK, 2005) kelime şu şekilde tanımlanmıştır:

O günkü, o günle ilgili.1. Üzerinden gün geçmiş veya geçecek.2. Her gün yapılan veya her gün yayımlanan, çıkan.3. Günü gününe tutulan hatıra, günce, muhtıra.4. is. ed.5. Günü gününe tutulan anı yazısı veya bu yazıları içine alan eser, günce.

Burada ele aldığımız edebiyat terimi olarak günlük son maddede açıklanmış ve üç önemli özelliği vargulanmıştır: Bunlardan ilki günü gününe yazılmasıdır. İkincisi insanın yaşadıklarının yazılması, diğeri ise bunun bir eser olduğudur.

Günlükler – Leonardo De Vinci’nin bilimsel notlarını saymazsak – edebi değer kazanmaya ancak Rönesans sonlarına doğru başlamıştır. 1768–1840 yılları arasında İngiltere kraliçesinin nedimesi ve roman yazarı olan Fani Burney saray dedikodularına ve pek çok olaya kendi duygusal izlenimlerini ekleyerek yazdığı günlükle İngiliz edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur.

19. yüzyılın ortalarına doğru, romantizm akımının en yoğun dönemini ya-şamasıyla birlikte günlükler, edebi değeri ve içeriği bakımından çoğalmaya, yay-gınlaşmaya ve yazarlarının iç dünyasını yoğun duygularla yansıtmaya başlamıştır.

Batı edebiyatında Andre Gide, Julien Gren, Max Frisch, Stefen Zweig gibi ya-zarlar geride edebiyat günlüklerinin seçkin örneklerini bırakmışlardır. Edebiyat günlüklerinin iki unutulmaz örneği de, Katherine Mansfield ve Virginia Woolf ’un günlükleridir. Cocteau, Maugham, Maurois, Cesare Pavese ve Sylvia Plathe da önemli günlük yazarlarıdır.

Günlük [Günce] Yazma

114 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Türk edebiyatında ise Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Yirmi Sekiz Çelebi Sefâ-retnamesi ya da Silahdâr Tarihi gibi kimi eserler de bazı olayların günlük biçimde anlatılmasını saymazsak, edebiyatımıza Batı’daki anlamıyla günlük Tanzimat’tan sonra girmiştir. Ancak neredeyse romanla yaşıt olan bu türün edebiyatımızda ye-terince geliştiğini söylemek zordur.

Edebiyatımızda yayımlanmış ilk günlük, Ali Bey’in Seyahat Jurnali’dir. Ali Bey’in, eserinin adında Jurnal sözcüğünü tercih etmesi, günlüğün bize pek çok başka tür gibi Batı kanalıyla geldiğini gösteriyor. Bu eserden sonra Batılı anlamıyla aslında ilk edebiyat günlüğü sayılabilecek eser, Şair Nigar Hanım’ın günlüğüdür.

Ahmet Refik’in “Kafk as Yollarında” adlı seyahat günlüğünden başka, Sultan Reşat ve Vahdettin dönemlerinde sarayda başmabeyncilik yapan Lütfi Semavi’nin notları da günlük olarak nitelenebilir. Atatürk’ün Anafartalar Savaşı sırasında tut-tuğu günlükler, ölümünden sekiz yıl sonra Türk Tarih Kurumunca basılmıştır. Cumhuriyet öncesinin önemli yazarlarından Ömer Seyfettin’in Ruznameleri de kitap olarak yayımlanmamış günlükler arasında yer almaktadır.

Günlükler, 1950 yılında Nurullah Ataç’ın bir gazete de günlük yazıları yazma-sından ve yoğun ilgi çekmesinden sonra önem kazanmaya başlamıştır. Nurullah Ataç bu yazılarına başlık olarak “Günlük” yerine “Günce” ifadesini kullanmıştır.

Türk edebiyatındaki en seçkin günlüklerin başında Oğuz Atay’ın “Günlük” (1988) ile Cemal Süreya’nın “Günlükler” adlı eserleri gelmektedir. Daha sonraki yıllarda yazılan günlük örneklerinden bazıları şunlardır:

Mustafa Ruhi Şirin “Hayat Gibi Günlükler” (2001); Aziz Nesin “Mum Hala I (Anı – Günce )”; Adalet Ağaoğlu “Damla Damla Günler I, II, III”; Oktay Akbal, “Günlerde” (1968), “Anılarda Görmek” (1972), “Yeryüzü Korkusu” (1983), “80’lerde Bir Yazar” (1994); Tomris Uyar, “Gündökümü 75” (1977), “Sesler, Yüzler, Sokaklar” (1981), “Gün-lerin Tortusu” (1985), “Yazılı Günler” (1989); Cahit Zarifoğlu, “Yaşamak” (1990); Cemal Süreya, “999. Gün / Üstü Kalsın” (1991); Necati Cumalı, “Yeşil Bir At Sırtında “(1991); Vüs’at O. Bener, “Bay Muannit Sahtegî’nin Notları” (1991); Ece Ayhan, “Başıbozuk Günce-ler” (1993); Enis Batur, “Kesif Saint Na-zaire Günlüğü” (1998).

“Yazma ihtiyacı aslında 8–9 yaşlar-dan beri içimde var olan bir duygu. Önceleri günlük yazardım; tabi kendi hayatımı sıkıcı bulduğum için kurdu-ğum hayallerle doluydu o günlükler. Günlük hikâye gibi. Yazar olma sev-dası yoktu henüz. Kitaplar ve hayaller hayatımdaki en renkli şeylerdi.”

Elif Şafak

115Günlük [Günce] Yazma

Günlük Niçin Yazılır?

Öteki edebiyat türlerinin kökeniyle karşılaştırıldığında, günlüklerin çıkış noktası, yanıtı daha belirsiz bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Türün geçmişi-ni irdelemek, günlük yazmanın doğası üzerine düşünmek anlamına da geliyor. Batı’daki günlüğün, Doğu’ya göre daha gelişmiş bir edebiyat türü olduğuna kuşku yok. Ama örneğin Japon edebiyatında da 10. yüzyılda yazılmış günlükler bulmak mümkün. Dolasıyla günlük türünün hem Doğu hem Batı kültürlerinde, kendine özgü şartlar altında biçimlendiği söylenebilir.

Günlük bir edebiyat türüdür. Sabır işidir günlük yazmak. Yaşanmışlığın tadı kadar gündeliğin ayrıntısı ile de güzelleşir günlükler. Kimisi, içtiği çayı yazar gün-lüğüne, bu bile güzeldir. Çünkü bir yazardır o çayı içen…

Günlüklerin birçok yazılış amacı vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:Günlük yaşanan olayları unutma korkusundan kurtulmak.• Kişilerin içlerini dökmek istemeleri.• Yazma alışkanlığından kaynaklanan istek.• Yazarın içsel karmaşasını ya da dinginlik arayışını sayfalara dökmek is-• temesi.Yazarın öz benliğiyle hesaplaşmasını, çalışmalarında uyguladığı disiplini, • çeşitli olaylar ya da eserler hakkındaki düşüncelerini ve teolojik çıkarım-larını anlatmak istemesi.Yazarın kendine ve dostlarına yol göstermek istemesi.• Yazarların, alaycı bir tavırla dönemin olaylarını, siyaset adamlarını ya da • gündelik sıkıntılarını anlatmak istemesi.Geçmişi hatırlamak.• Eleştiri ve öz e• leştiri yapmak.

Günlük Türleri

İnsanın şuurunun bazı düşünceler, bazı duygular üzerinde durmak isteme-diği, onları uzaklaştırmaya çalıştığı olağan bir hâldir, insanın kendisini daima ol-duğu gibi değil de, olmak istediği gibi gördüğü de psikolojinin belirttiği bir ger-çektir. Burada asıl mesele yalnız kendisi için günlüğünü tutan yazarın içinde olup biten her şeyi kendisine söyleyip söylemeyeceği noktasıdır. Günlüklerin en çok tartışılan yönü de bu olmuştur. Günlükçü, tüm çıplaklığıyla kendini günlüğünde yansıtabilir mi? Tartışmacılar genellikle günlükleri ikiye ayırmışlardır: Dışa dönük günlükler, içe dönük günlükler.

116 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Bunlardan birincisi yayımlanmak için tutulan günlüklerdir. Bu yönden de günlükçü gözlerini kendi içine değil, dışa çevirir. Hemen hemen her olay, olgu ya da insanlık durumundan söz açar günlükçü. Böylece kendi zaman dilimi içindeki devrimlerden, kımıltılardan, düşünsel akımlardan haber verilir bu tür günlükler-de. Bunun için de bunların belgesel bir değeri vardır. Günlük yazarı tarihçilerden yararlanarak kimi olayları açıklamaya, aydınlatmaya çalışır.

İçe dönük günlüklere gelince, bunlara ruhbilimsel günlükte diyebiliriz. Gün-lükçü gözlerini kendi içine çevirir kendini tanımaya çalışır. Bu türde yazılan gün-lüklere “özel günlük” diyenler de vardır.

Yazar okuduğu bir kitaptan bir dostundan ya da arkadaşından bile söz eder-ken sürekli olarak kendini öne çıkarır. Günlükçü en gizli sırlarını bile açıklamaya çalışır bu tür günlüklerde.

Özel günlüklerin, başka bir deyişle ruhbilimsel ya da içe dönük günlüklerin karamsar bir yanı vardır. Yazgılarından içerisinde bulundukları doğal ve toplum-sal çevrelerinden yakınırlar bu tür günlükleri yazanlar. Nedeni de aşırı derecede duygun kişiler olması, duyarlılıklarıyla günlük gerçeklerinin birbiriyle uyuşma-masıdır. İster özel günlükler olsun, ister dışa dönük günlükler olsun son yıllarda olabildiğine bir yaygınlık kazanmaktadır bu tür.

Nurullah Ataç’ın günceleri içe ve dışa dönük içeriğin uyumlu bir sentezi ola-rak edebiyat dünyasına bu türdeki en bilinen eser olarak geçmiştir.

Oğuz Atay tıpkı romanlarında olduğu gibi bilinç akışı tekniğini ve karmaşık iç dünyasını günlüğüne yansıtarak içe dönük günlük türünün edebiyatımızdaki en derin örneğini bizlere sunmuştur.

Bazı araştırmacılar da günlükleri şöyle sınıfl andırmışlardır:

Edebiyat Günlükleri: Bir edebiyat günlüğü, yalnızca bir edebiyatçının elinden çıkmış günlük değil, edebiyat olaylarına, kişilerine ve sorunlarına yönelmiş gün-lüktür. Türk edebiyatında Nurullah Ataç ve Salah Birsel edebiyat günlüğü alanında örnek veren sanatçılardır. Cemil Meriç, Oğuz Atay, Cemal Süreya, Cahit Zarifoğlu, Hilmi Yavuz, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Adalet Ağaoğlu da bu türde eser veren sanatçılar arasındadır.

Günlükleri; okuma günlükleri, eleştiri günlükleri, sanatçı günlükleri şeklinde çoğaltabiliriz.

117Günlük [Günce] Yazma

Günlük Türünün Özellikleri

Günlük türünün temelinde içtenlik ve gerçeklik vardır. Bunlardan yoksun olan günlükler, okunamayacağı için kalıcıda olamazlar. Günlük yazılarını bu te-meller üzerine kurmak da kolay bir iş değildir. Ayrıca kullanılan dilin de bu ya-zıların kalıcılığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Yaşanan olaylar ne kadar ilgi çekici olursa olsun, anlatım gücüyle işlenmezse çekiciliğini kaybeder.

Günlüklerde anlatılanlar genellikle süslü, sanatlı bir anlatım yerine açık, ya-lın, akıcı bir üslupla yazılır. Günlükler son derece öznel yazılardır. Çünkü yazar ya-şadığı ve hissettiği her şeyi anlatır günlüklerde. Dolasıyla duygunun olduğu yerde nesnellik de aranmaz. Günlüklerin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:

Günlüklerde yaza• r kendini öne çıkarır.Günlükte gizli duygular da açıklanmaya çalışılır.• Günlükte Açık, sade, yalın ve içten bir dil kullanılır.• Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek • ayrıntılı bilgilere birinci elden ulaşılmasını sağlar. Günlüğe konu olan olaylar ilginç, dikkat çekici özellikte olmalı, okuyucu-• nun merakını karşılamalı ancak mübalağadan uzak olmalıdır.Günlükler bireyleri iyi şeylere özendirici nitelikte olmalıdır.• Günlükler yazıldıkları döneme ilişkin tarihsel belge niteliği taşır. • İlköğretim için yazılan günlüklerde, ayrıntılı betimlemelerden kaçınıl-• malıdır.

Anı-Günlük İlişkisi

Yazarlar anılarını genellikle ileriki yaşlarda, emeklilik günlerinde yazarlar. Çünkü anı tarzında derlenecek, hatıraların üzerinden zaman geçmesi ve malze-me çokluğunun sağlanması gerekir. Kimileri sadece hafızalarına güvenerek unut-madıklarını yazar, kimileri de bunun yanında zamanında tuttuğu notlardan yola çıkarak metinlerini hazırlar. Zamanında tutulan notlar kısmı günlük denilen türü ifade eder. Anıya bu yolla kaynaklık eden günlük, çoğu kimseler tarafından anı ile karıştırılır. Anı ve günlük terimleri bu sebeple birlikte anılırlar.

Günlük ile anı arasındaki ilişkiyi Aktaş ve Gündüz (2005) şöyle açıklamak-tadır:

118 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Yazarın yaşadıklarını ve izlenimlerini yazıya geçirmesi bakımınan anılar, gün-lüklere benzerler. Ancak, yıllar sonra yazılan anılarda, pek çok küçük ayrıntının unutulmasına karşılık, günlüklerde yaşanan olaylar anında yazıya geçirilmiştir. Bu itibarla gerçeğe uygunluk bakımından günlükler anılara göre daha fazla inandırı-cıdırlar. Hatta kimi anılarda çocukluk ve gençlik dönemine ait küçük ayrıntıların yahut tanık olunan olayların en küçük ayrıntılarına kadar anlatılması inandırıcılı-ğa gölge düşürür. Bunun bir başka sebebi ise anı yazarlarının anılarını yaşadıkları dönemdeki mantıklarıyla değil belli bir olgunluk dönemlerinde yazmalarıdır. Bu yüzden anı yazarları daha inandırıcı olmak için anılarını çoklukla ya mektuplarla yahut bir takım belge, görgü tanığı ve kimi anı yazarlarının günlükleriyle destek-lerler. Ancak zamanla anı niteliği kazanmış bir takım yazıları anıların dışında tut-mak yerinde olur.

Her iki tür de kişilerin yaşamlarından beslenmektedir. Günlükler, yaşanılan zamanda ve ileriye yönelik yazılırken, anı geçmişe yönelik yazılır. Aralarındaki temel fark; günlüğün yaşarken anının ise yaşandıktan sonra yazılmasıdır. Günlük başkalarının okuması için yazılmadığından daha objektif bir yazı türüdür. Çünkü insan kendine karşı, başkalarına olabileceğinden daha dürüsttür. Yazılan metin de daha tarafsız yazılır. Yani gerçeğe uygunluk bakımından günlükler daha inandırı-cıdır. Bu iki tür birbirini anımsatmasına rağmen aralarındaki fark oldukça açıktır. Kısaca; günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini anlatırken, hatıra yazarı tarih olmuş eski zamanların olaylarını hafızaya ya da bel-gelere dayanarak ortaya koyar.

Örnek Metinler

TANPINAR’IN GÜNLÜKLERİNDEN

15.10.60. Saat dokuz. Bu sabah Akademi’de Güzel Sanatlar Komisyonu. İyi konuştum, bilhassa şark garp meselesi üzerinde çok ısrar ettim. “Suret-i katiyede garplı olmaktan başka çaremiz yoktur,” dedim. Benden sonra her konuşan benim sözleirmle başlad ve bitirdi. Çıkarken Zühtü’ye “Çıkıyor musun?” diye sordum. “Ben öbür mektebe gideceğim” diye cevap verdi. Daha evvel öğlenden sonra da Akademi’ye gelmemde ısrar etmişti.

Üç gündür Saatleri Ayarlama ile meşgulüm. Yapacağım tashihler hakkında kâfi derecede bir fikir edindim. Birçok haşviyatı kaldıracağım.

Bugün Ulus’ta bir makalem, Varlık’ta bir mülakatım çıktı. Mülakatı yazık ki vaat ettiği hâlde genç kız bana göndermedi. Hâlbuki daha iyi şeyler yazabilirdim.

119Günlük [Günce] Yazma

Gümrük kaçakçılığından ne vakit kurtulacağız.

Türkiye iki gündür muhakemelerle meşgul. Yazık ki beklediğimiz gibi olmadı. Bir ihtilali zaruri kılan psikolojik sebepleri, hadiseleri ceza kanunu her zaman kar-şılayamaz. Müthiş bir ta’biye hatası yapıldı gibi geliyor bana. Niçin bu sıkı hukuk devleti rolüne girdiler. Neden ilan ettikleri ihtilali tıkadılar? Bu adamlar Türkiye’yi yıktı, manen ve maddeten yıktı. Bu ceza kanunu ile ispatı hiç de kolay olan bir cü-rüm değildir. Yalnız bir noktada, 6 Eylülde, bir de Kore meselesinde, Topkapı, Uşak hadiselerinde ümidim var. Fakat bunlarla idam kararına gidilir mi? Belki Topkapı yahut da bilhassa 6 Eylül ile (Bu akşam otuz yedi iki ateşim var.)

Ahmet Hamdi Tanpınar

Günlüklerin Işığında Ahmet Hamdi Tanpınar

04.11.2011Cuma

Ailemden ve arkadaşlarımdan ayrı, bilmediğim tanımadığım şehir olan Kütahya’da uyandığım her sabahtan çok farklıydı bu sabah. Minik kardeşimin beni öperek uyandırdığı, annemin kendi elleriyle bana kahvaltı hazırladığı ve ev ortamının sıcaklığını hissettiğim bir sabahtı çünkü. Üniversiteyi kazanıp evimden ayrıldıktan sonra hasret kalmıştım bunlara. İnsan elindekilerin kıymetini kaybedince anlarmış ya ben de şimdi çok iyi anlıyorum onların kıymetini. Anneciğimin ellerinden kah-valtımı yaptıktan sonra, mezun olduğum lisenin yolunu tuttum. En güzel yıllarımın da burada geçtiğini sonra anladım ya neyse. Okulun kapısından girer girmez, her zamanki yerinde oturan Ahmet hocamı gördüm. Tabi şaşırdı karşısında beni görün-ce. Ne yalan söyleyeyim onun o sıcaklığını çok özlemişim. Ama işi başından aşkındı. Onu masasında işleriyle baş başa bırakıp diğer öğretmenlerimin yanına gittim. Çok sevdiğim hocalarımla ve müdiremiz Melek hocamla çok güzel vakit geçirdim. Melek hocamın son anda yaptığı sürpriz beni çok heyecanlandırdı. Lise hayatım boyunca hep hayalini kurduğum o an gelmişti artık. Evet, İstiklal Marşı’nı okumak için top-lanan öğrencilerin önüne çıkartmıştı beni. Bir meslek liseli olarak ilk yılımda alan dışı olan Türkçe öğretmenliğini kazandığımı anlattı onlara ve benden de duygu ve düşüncelerimi söylememi istedi. Mikrofon bendeydi. Heyecandan bacaklarımın na-sıl titrediğini anlatamam. Ama heyecanı bir kenara bırakıp başladım içimdekileri anlatmaya. Bana yapamazsın, kazanamazsın diyenlere inat nasıl çalıştığımı, hiçbir zaman pes etmediğimi ve isteyince hiçbir şeyin imkânsız olmadığını söyledim. Şu an hayal ettiğim yerde olmamım nasıl bir mutluluk verdiğini de tabi. Kürsüden inerken

120 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

ağlamasam daha iyi olurdu ama tutamadım kendimi işte. Okulda işim bittikten sonra dershaneye, sınava tekrar hazırlanan arkadaşlarımın yanına gittim. Hasret giderdik birlikte. Oruçlu oldukları için erken ayrılmak zorunda kaldık. Ben de lisede çok sevdiğim ayrıca sıra arkadaşım alan Elif ’in evine gittim ift ara. Çok özlemişim gerçekten. Kardeşim stajdan çıktığını ve beni beklediğini haber verince istemeyerek de olsa kalktım. Kardeşimle buluştuk ve bayram için alışveriş yaptık. Bütün günüm böyle koşuşturmakla geçti. Eve geldiğimizde anneciğim nefis yemekler pişirmiş ve sofrayı kurmuştu. Biz yemek yerken komşular çıkageldiler beni görmek için hep bir-likte yemek yedik, sohbet ettik. Saat on ikiyi geçiyordu gittiklerinde. Ama artık uyu-mam gerekiyor hem çok yoruldum hem de şu an yolda olan canım arkadaşım Seda Aydın’dan geliyor. Sabaha karşı Düzce’de olacak inşallah kaza bela olmazsa. Biz de dershane arkadaşım Songül ile ona gideceğiz. Birlikte geçireceğimiz çok güzel bir gün bizi bekliyor.

05.11.2011Cumartesi

İnsan nerede olursa olsun,sevdikleri yanında olmayınca mutlu olamıyormuş işte.Bunu bugün daha iyi anladım.Belki de ünirversiteyi kazandığımı öğrendiğim günden sonra yaşadığım en güzel gündü.Çünkü arkadaşlarımla uzun bi süreden sonra tekrara buluşmuştuk ve doyasıya hasret gidermiştik.En çokta onlarla ara-mızda kurduğumuz sıcak dostluğu ve samimiyeti özlediğimi anladım.O sıcaklığı ve samimiyeti bulmanın hiç te kolay olmadığını öğrendim çünkü.Artık güvenebi-leceğimiz insanlarla karşılaşmak gerçekten çok zor.Bu nedenle seni,”sen” olduğun için seven,sana olan davranışlarında hiçbir çıkar gözetmeyen arkadaşlar buldu-ğun zaman,onlara sımsıkı sarılacak ve hiçbir zaman bırakmayacaksın.Bende bu güzel arkadaşlığı bulduğuma inanıyorum ve onları bırakmaya hiçte niyetim yok.

06.11.2011Pazar

Biraz yorulmuş olsam da evimize gelen misafirlerle ilgilenmek çok güzel bir duyguydu.Çünkü böyle bir kalabalığı ve coşkuyu sadece bayramlarda görür olduk.Bayramlar da olmasa insanlar menfaatleri dışında birbirleriyle bağlantıları ol-mayacak.Şöyle bir düşündümde çoğu yakınımı ve akrabamı sadece bayramlarda görebiliyorum.İnsanlar hayatın koşuşturmasına kapılıp,sevdiklerine ve yakınla-rına zaman ayırmayı unutuyor sanırım.Ama yine de bayramlar,insanlar arasın-daki sevginin,coşkunun ve ilişkilerin kopmasını engelleyen toplumsal bir mirastır.

121Günlük [Günce] Yazma

Bugünün en güzel yanlarından bir tanesi de meydana kurulan bayram sof-rasında insanların birbirleriyle sevgilierini bölüşmesiydi.Bu samimiyeti görmeyeli uzun zaman olmuş sanırım.Ayrıca bugün çocukların coşkusuna da hayran kalma-mak mümkün değildi.Çok küçük şeylerden mutlu olmayı nasıl da başarıyorlar.El-lerindeki küçük poşetlerde topladıkları şekerler,mutluluklarının göstergesiydi.Şeker toplamak için kapısını çaldıkları evden bir de para alıup dönerlerse mutluluklarına diyecek yoktu.

Yani; bugün gördüğüm bu manzara,”Keşke hergün bayram olsa.” dedirtiyor in-sana...

Gönül VarolDPÜ Türkçe Öğretmenliği

“Kendi hayatından ders çıkaranlar akıllı insanlardır, fakat başka insanların hayatından dersler çıkaranlar daha akıllı insanlardır.” derler. Hayattan ders almak ve tecrübe kazanmak tekâmül açısından hep önemli olmuştur. Başkasının hayatın-dan birşeyler öğrenmek, insanın hata yapmasını engelleyebildiği gibi daha mutlu ve başarılı olmasını da kolaylaştırabilir.

Biyografiler, insanların yaşam gerçeklerinin anlatıldığı yazıların başında gel-mektedir. Batı’da romandan sonra en çok okunan türlerden biri olan biyografilerin Türk edebiyatında da hak ettiği yeri alması gerekmektedir. Çünkü görkemli tarihi ve şahsiyetleriyle övündüğümüz geçmişimizi günümüzün gençlerine rol model olarak sunabiliriz.

Eskiden “hâl tercümesi” ifadesiyle karşılanan biyografi kelimesi, Yunanca “bio” ve “graphie” sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Günümüzde “öz yaşam öyküsü” şeklinde de kullanılan kelime dilimize Fransızcadan geçmiştir.

Terim çeşitli eserlerde şöyle tanımlanmaktadır:

Yaptıkları ve yaşayışlarıyla okurların ilgisini çekebilecek nitelikte olan kişile-rin değişik kaynaklardan yararlanarak yaşamlarını inceleyip anlatan düz yazı biçi-midir. (Özdemir; 2002)

Sanatta, bilimde, politikada, sporda ve başka dallarda tanınmış kimselerin hayatlarını anlatan yazılardır. (Özkan; 2001)

Biyografi [Yaşam Öyküsü] Yazma

124 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Tanımları incelediğimizde biyografi türüyle ilgili şu ortak noktaları sunabili-riz:

Toplumda y• er edinmiş, başarılı kişilerin yaşamları anlatılır.Biyografi edebi bir üslup ve anla-• tım özelliği taşır. Biyografi yazılarında anlatılan • şahsiyetin özelliklerinin yanın-da yaşanan devrin siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri de anlatılabilir.Biyografi yazıları okuyucuyu • yaşam öyküsü ile birlikte dil ve anlatım yönünden de doyurabil-melidir.

Biyografiler yazım tekniğine göre farklılıklar gösterir. Bunları şöyle sınıfl an-dırabiliriz:

Otobiyografi

Bir kimsenin kendi hayatını yine kendisinin anlattığı yaşam öyküsü (biyogra-fi) türüdür. Otobiyografide kişi kendi hayatını anlattığı için yaşamıyla ilgili bütün detaylara ulaşılabilir. Nitekim Alain, “Bir insanı etrafl ı bir şekilde tanımak için hakkında yüz kitap okumaktansa kendisini bir kez dinlemek daha yararlıdır.” der. Ancak konu kişinin kendisi olunca bunun tarafsız bir şekilde sunması da zor ola-bilir. Ayrıca mevzu kendini anlatmak olunca otobiyografinin “anı” türüyle ben-zerlik gösterdiğini de söyleyebiliriz. Ancak anılarda genelde yaşamdan bir kesit bulunurken otobiyografilerde yaşamın tümüne yer verilir. Yine otobiyografide kronolojik zamana uyulur. Anıda böyle bir durum söz konusu değildir.

Örnek Metin

Yaşar Nabi Nayır

Bugün Yugoslavya’da Makedonya Cumhuriyeti’nin merkezi olan Üsküp’te doğ-muşum. 24 Aralık 1908’de... Üsküp o sıralarda Osmanlı İmparatorluğu’nun bir vila-yetiydi. Selanik ve Manastır’la birlikte Rumeli’nin en büyük idare ve kültür merkezle-rinden biriydi. O sıralar şehrin dörtte üçü Türk’tü. Medreseleri, cami ve tekkeleriyle, zanaat ve ticaretiyle tipik bir Rumeli şehri…

Biyografilerde açık ve ◆sade bir dil kullanılır. ◆Kronolojik sıra izlenir. ◆Bilgi, belge ve kanıtlara dayan- ◆dırılır.Tarafsız ve gerçekçi olunmalı- ◆dır.Kişinin önemi ve diğerlerinden ◆farkı belirlenir.Kişinin kimlik bilgileri, çevre- ◆si, başarılarına ulaşma süreci konu edilir.

125Biyografi ̇ [Yaşam Öyküsü] Yazma

Ben üç yaşındayken veremden ölen babam Nebi Efendi’yi hiç hatırlamam. Rüş-tiye ve idadi öğreniminden sonra kendi kendine Fransızca öğrendiği için pasaport memurluğuna atanmış. Edebiyata çok meraklı olduğunu, çok okuduğunu anlatırdı annem. Bu hevesle olacak adını Nabi’ye çevirip nüfusa öyle kaydettirmiş. Benim adı-mı da anne tarafından dedem olan Hacı Yaşar Beyi’in anısını yaşatsın diye koymuş-lar bana. Hacı Yaşar Bey sevilen, sayılan bir insanmış. Konukseverliği, yoksulsever-liği kadar sayısız çift liklerinin geliri dillere destanmış. İki ayrı köşkten oluşan konağı insanlarla dolup taşarmış.

Günün birinde ayaklanan Arnavutlar karargâhlarını dedemin evine kurdu-lar diye- asilerin çekilişinden sonra- Abdülhamit, Hacı Yaşar Bey’i Rodos’a sürgüne göndermiş. Orada Saray’da çırak edilmiş bir Çerkez dilberiyle evlenmiş ve annem doğmuş bu üçüncü eşinden. Ne var ki annem daha dokuz yaşındayken dedem ölmüş altmış üç yaşında. Ondan birkaç ay sonra da genç anesi Zatigül Hanım’ı da kaybet-miş annem Nigâr Hanım. Bir sürü dadı ve lala arasında büyümüş. Babası öldükten sonra okula gönderilmediği için okuma-yazması pek kıt kalmıştı. Gene de okumaya meraklı bir kadındı. Hatta yazmaya da... Çocukluk hatıralarını yazmıştı bir deft ere. Herhangi bir nedenden dolayı küstüğü zamanlar sayfalar dolusu mektuplar yollardı bana yan odadan.

1912’de ben dört yaşındayken patlak verdi Balkan Savaşı. O sıralarda teyzemin kızının düğünü dolayısıyla annemle Selanik’te bulunuyorduk. Çok silik ilk anılarım da orda başlar. Daha biz Selanik’teyken Yunun ordusu işgal etmiş kenti. O yüzden bir süre orada kalımışız ister istemez. Sonra bir yolunu bulup İstanbul’a atmışız ka-pağı. İstanbul’da ne kadar kalmışız bilmiyorum. Bulgarlarla ateşkes imzalandıktan sonra Bulgar-Sırp savaşı başladığı sırada kara yolu kapalı olduğu için Köstence üze-rinden Üsküp’e döndük. O sırada dayım Memduh Bey de Üsküp’ten kaçıp oğluyla birlikte Köstence’ye sığınmıştı. Onun evinde kaldığımızı hatırlıyorum bir süre. Sonra trenle Belgrad üzerinden Üsküp’e döndük. Dayımın konağındaki harem dairesinde kalıyorduk. Selamlık ise Sırp ordusunun karargâhı olarak kullanılıyordu. 1913’te ben beş yaşındayken törenle bir mahalle okuluna başlattılar beni. Yerde bir rahlenin arkasında oturan sarıklı ve sakallı hocanın önünde diz çöktüğümü, hocanın, avcu-ma kamış kalem ve siyah mürekkeple yazdığı besmeleyi üstüne şeker serperek bana yalattığı hâlâ çıkmadı aklımdan. 1914’te İstanbul’a döndük. Kadıköy Mühürdar’de oturuyorduk. Söğütlü Çeşme’deki Osman Gazi İlkokulu’na gitmeye başladım. Ça-lışkan bir öğrenciydim. Notların çok iyiydi. Karnelerimi hâlâ saklarım. Ne bulur-sam okur, elime geçen paranın çoğunu o sıralar çıkan birkaç dergiye harcıyordum. 1918’de ateşkes oldu. Beşinci sınıfı bitirmeme az kala okulumuz kapatıldı işgaller nedeniyle. Bir süre evimizin karşısındaki Ermeni okuluna gittim dışarda kalmamak için. Yalnız Türkçe ve Fransızca derslerine giriyordum.

126 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

1919 başlarında Sırplar Üsküp’e yerleşmiş, savaş yıllarında kaçanların, evlerine dönebilecekleri ilan edilmişti. Biz de bu savaş yıllarında, annemin mücevherleri dâ-hil, elimizde ne varsa bitirdiğimiz için bu fırsattan yararlanmak içindöndük Orada İrfan mektebi denen bir okula verdiler beni. Ayakkabılar dışarda bırakılarak içeri yalınayak ya da çorapla girilen, ilk sınıfl arın rahlelerde, daha büyüklerin tahta sı-ralarda oturarak dinsel eğitim gördükleri hayli bilgisiz hoca-ların elinde ilkten çok ilkel bir okuldu burası. Hiçbir şey öğrenmeden gidip gel-diğim bu okuldan nefret et-meye başlamış, kaçmak için fırsat kollar olmuştum. Sonra bir Fransız subayın açtığı Fransız okuluna gittim. İki yıllık eğitim sonunda ilkokul diplomamı aldım. Bir yıl da orta biri okudum orda. Sonra yeniden yol göründü bize. İstanbul’a taşındık. Yıl 1924. Cumhuriyet ilan edilmiş. Herkes sevinç içinde. Yeni umutlara açılmış ana yur-dumuza geliyoruz. Türkiye’nin kalkınması dinsel yobazlıktan arınmış, olumlu bilim-lere dönük bir düşünceye bağlanmakla mümkün olacağına inanmıştım. Atatürk’e ve onun ilkelerine bağlanmam Türkiye’ye dönmeden başlamıştı. Bu bilinç, Galatasaray Lisesi’nde üstün seviyeli öğretmenlerin eğitimi altında büsbütün gelişecek ve yolumu bulmamda bana eşsiz destek sağlayacaktı.

Galatasaray’dan mezun olduğum 1929’da Üsküp’teki tüm topraklarımıza krallık hükûmetinin Tarım Reformu Kanunu ile de el konmuş. Elimizdekiler de tükendiği için annemle kız kardeşimin geçimini sağlamak için yükseköğrenim yapmadan Zira-at Bankası’nın İstanbul şubesinde işe başladım. Sonra askere gittim. Askerden sonra Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yazar ve çevirmen olarak çalışmaya başladım.

Savaş yıllarında 1940 ve 1942’de iki kez silahaltına alındım. Bir yandan Türk Dil Kurumunda çalışıyordum. 1945’te Milli Eğitim Bakanlığının klasikler yayını için Yayın Müdürlüğünde danışman olarak çalıştım. Hasan Ali Yücel’in o enerjik yöneti-mi altında yürütülen o ateşli ve ülkülü çalışma yıllarının heyecanını hiç unutmam. İki yıl kadar çalıştım bu işte. Sonra Varlık Yayınevi’ni kurdum İstanbul’da. O gün bugün yirmi dört yıldır bu işi sürdürüyorum.

1947’deki ikinci evlililğimden iki kızım var: Filiz ve Ekin. Biri bu yıl Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’ni bitirecek. Öteki de Saint Benoit Fransız Lisesi’nin orta kısmını bitirecek. Dünyaya geniş pencereden bakabilmeleri için küçük yaştan yabancı dil öğrenmelerini her şeyden önemli buldum.

Bir de anneleri var. Yayınevinin kuruluşundan pek az önce eşim olan, candan bağlılığı ve mütevazı yaşayışıyla o ilk yılların hatta çok sonralarının türlü sıkıntıları-na severek katlanan, yıllarca kitapların düzeltme işinde bazen gece yarılarına kadar bana yardım eden, çocuklarını iyi yetiştirmek için elinden geleni yapan, birkaç yıldır talihsiz hastalığına güleryüzle katlanmak için elinden geleni yapan, özverili Belma Nayır’ın bu son dönemde varsa başarılarımdaki olumlu payını önemle belirtmek istedim.

Yaşar Nabi Nayır

127Biyografi ̇ [Yaşam Öyküsü] Yazma

Monografi

Bilim, sanat, edebiyat, tarih gibi özel bir alanda ün yapmış, başarı kazanmış bir kişinin yaşamını, kişiliğini, eserlerini detaylı ve derinlemesine anlatan yazılar-dır. Biyografiyi monografiden ayıran özelliği monografinin biraz daha derin ve bi-limsel olmasıdır. Biyografinin portreden ayrılan yönü ise portrenin insanın sadece tek bir özelliğine yönelik olmasıdır.

Örnek Metin

Üsküpte Ezan Sesleri

Üsküp, Yahya Kemal’in doğduğu şehir, o “Şardağı’nda Bursa’nın devamı”, her bakımdan Türk ve Müslüman bir şehirdir. Minarelerinde ezanlar okunmaya başla-dığı zaman, bütün şehirde ve evlerde ruhani bir sessizlik gezinir ve kahramanımızın annesi Nakiye Hanım’ın dudakları, bütün mütedeyyin insanlarda olduğu gibi, İsm-i Celal’le kımıldanır.

“Bin üç yüz sene evvel” diyor Yahya Kemal, “Hazret-i Muhammed’in Bilal-i Habeşiden dinlediği ezan, asırlarca sonra bizim semamızda hem dini, hem de milli bir musiki olmuştu. O anda semamızın mağfiret âleminden gelmiş ledünni bir sesle dolduğunu hissederdim”.

Bu ezan sesleri, Yahya Kemal’i ömrü boyunca terketmeyecek, Paris’te, imansızlık devirlerinde bile, kulaklarında sık sık çınlayacaktır’. Yıllar-ca sonra Tevhid-i Efk âr’da neşrettiği bir yazıda, artık alafranga semtlerde yetişen Türk çocuklarının bu güzel rüyayı -yazık ki- göremediklerini ifade eden Yah-ya Kemal, gerçekte bizi ayakta tutan şeyin bu rüya olduğunu anlatmıştır.

Yahya Kemal, bu güzel rüyayı -aile fertlerinden birçoğu müslümanlığın icap-larını yerine getirmede pek öyle hassas davranmadıkları halde- bütün incelikleriyle yaşamıştır. Hatıralarında, annesi Nakiye Hanım’ın fevkalade mutekid ve beş vakit namaz kılan bir kadın olduğunu yazar. Öyle ki, Nakiye Hanım, kocasının Üsküp’ten Selanik’e taşınma kararına bile şiddetle itiraz etmiştir. Çünkü ona göre Selanik “Ya-hudi ve gâvurla karışık bir ağyar diyarıdır”. Hâlbuki Üsküp “Türklüğün tekâsüf ettiği yerdir. O kadar Türktür ki, her taşında milliyetimizin ruhu şekillenir”.

Üsküp ki Yıldırım Bayezid Han diyarıdır,

Evlild-ı Fatihan’a onun yadigârıdır.

Firüze kubbelerle bizim şehrimizdi o;

Yalnız bizimdi, çehre ve ruhiyle bizdi o.

128 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Üsküp ki Şardağı’nda devamıydı Bursa’nın,

Bir lale bahçesiydi dökülmüş taze kanın.

Üç şanlı harbin arşa asılmış silahları

Parladı yaşlı gözlere hayram sahahları.

İşte böyle bir şehrin güzel bir evinde doğan Yahya Kemal, kulaklarına ezan oku-nan talihli Türk çocuklarından biriydi. Odalarda namaza durmuş insanlar gördü, Kur’an dinledi, bir raf ta duran Kitabullah’ı indirip küçücük elleriyle açtı, gülyağı gibi ruh olan sayfalarını kokladı, ilk ders olarak besmeleyi öğrendi, kandil günlerinin kandilleri yanarken, ramazanların, bayramların topları atılırken sevindi. Bayram namazlarına büyükleriyle beraber gitti, tekbirleri dinledi ve âmin alaylarıyla mekte-be başladı, Türk oldu.

Bu çocuk, frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkmak zor geldiği için uzun yıllar bayram namazlarına bile gidemeyecek, birgün, kalkamamak korkusuy-la sabaha kadar uyumayarak gittiği bayram namazından sonra çocukluğunun bu mes’ud zamanlarını hasretle hatırlayacaktır.

Beşir AyvazoğluYahya Kemal: Eve Dönen Adam

Bilimsel Biyografi

Biyografik bilgileri kronolojik bir sıra içerisinde alt başlıklar hâlinde onun dönemi içindeki konumunu, getirdiği yenilikleri, gösterdiği başarıları, eserlerini, eserlerinin değişik özelliklerini eleştirel bir tutumla, belgelere, araştırma ve incele-melere dayalı olarak veren çalışmalara bilimsel biyografi ya da biyografik monog-rafi denir. Bu tür eserlerde kişinin doğumu, yetişmesi, öğrenimi, çalışma hayatı türlerine göre eserleri, eserlerinin önemi, şekil ve muhteva özellikleri, başarıları, ödülleri ve başka özellikleri bölümler halinde verilir. Bilimsel biyografi türünün edebiyatımızdaki bazı örnekleri şunlardır: Mehmet Kaplan: Tevfik Fikret (Devir-Şahsiyet-Eser) (1971); İsmail Parlatır: Recaizade Mahmut Ekrem (1995); Ö. Faruk Huyugüzel: Hüseyin Cahit Yalçın’ın Hayatı ve Edebî Eserleri Üzerinde Bir Araş-tırma (1984).

129Biyografi ̇ [Yaşam Öyküsü] Yazma

Örnek Metin

Mehmet Akif Ersoy'un Hayatı

Mehmet Akif, 1873 senesinin son aylarında İstanbul’un Fatih semtinde Sarıgüzel’deki Sarı Nasuh sokağındaki bir evde doğdu. Bu evin, annesine ait olduğu ve ona da ilk kocası Tokatlı Derviş Efendi’den kaldığı, 1888’deki yangında yandı-ğı, yerine yeniden daha küçüğünün yapıldığı ve Akif ’in evlendikten sonra da bir müddet burada oturduğu bilinmektedir. Yine bilinmektedir ki Akif ’in babası, im-paratorluk coğrafyası dâhilinde bulunan İpek -ki bugün Arnavutluk sınırları için-dedir- kasabasından “Temiz” lakabıyla da tanınan Tahir Efendidir. Tahir Efendinin İstanbul’a hangi tarihte geldiğinden çok, medrese öğrenimi gördüğü, Yozgatlı Hacı Mahmut Efendiden ders görüp icazet aldığı, o zaman için önemli bir paye olan “Fa-tih Dersiâm”ları arasında sayıldığı, Nakşî şeyhi Feyzullah Efendinin müridi olarak tekke-tasavvuf terbiyesi gördüğü ve Akif ’e ilk dini bilgileri verdiği bütün kaynakların tekrarladığı bir bilgidir.

Tahir Efendi, Emine Şerife Hanım ile evlenir. Emine Şerife Hanım, bizzat Akif ’ten nakledildiğine göre, 100-150 sene önce Buhara’dan Anadolu’ya gelen Hekim Hacı Baba adlı birinin Boyabat’ta evlenmesi ve Tokat merkezine yerleşmesi, orada dünyaya gelen kızını yine Buhara’dan gelen tacir Mehmet Efendi ile evlendirmesinden meydana gelen ailenin çocuğudur. Dolayısıyla Akifin anne tarafı her iki taraft an da Buharalıdır. Şerife Hanım önce Tokat’ta Derviş Efendi adlı birisi ile evlenmiş, bir müddet Amasya’da ya-şamış, oradan İstanbul’a gelmiş ve burada iki erkek çocuğunu ve kocasını kaybetmiştir. Emine Hanımın Tahir Efendi ile izdivacı ikinci evliliğidir. Evlendikten bir süre sonra ilk kocasından olan kızı vefat eder.

Mehmet Akif ’e babası ebcet hesabı ile doğduğu yılı ifade eden Ragif adını vermiştir ki 1290’a tekabül eder. Arapçada bir çeşit ekmeğe verilen bu isim, babadan başka kimse tarafından kullanılmamıştır. Şairimiz adının Mehmet, mahlasının Akif olduğunu söy-ler.

Tahir Efendi, 1888’de Akif 15 yaşlannda iken vefat etmiştir. Fakat o zamana kadar oğluna Arapça öğretmiş, onun fıkıh, akaid gibi alanlardaki bilgisini geliştir-miştir. Yukanda bunu şairin kendi ifadesiyle verdik. Tahir Efendinin oğlu üzerindeki etkisini “Ne biliyorsam kendisinden öğrendim” cümlesinin ötesine götürecek başka noktalara dikkat etmemiz gerekecek. Zira ailenin ve babanın çocuk üzerindeki etkisi bilgi vermenin çok ötesindedir. Şairimiz, Fatih Camii manzumesinde;

130 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: “Bu gece,

Sizinle camie gitsek çocuklar erkence

Giderseniz gelin amma namazda uslu durun;

Meramınız yaramazlıksa işte ev, oturun!”

Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namaza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi,

Dalar giderdi. Ben artık kalınca azade,

Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde!”

der. Bu tür davranış ve uygulamalann çocuk terbiyesindeki müspet katkısı tar-tışılmaz. Çocuk ruhu bu şartlarda gelişen Akif ’te muhakkak ki alınan bilgi daha az etkilidir. Bilgi daima tamamlanabilir, ama ruhun şekillenmesi eksik olur veya ruh farklı istikametlere yönelirse, bunun telafisi daha zordur ve zararı daha büyüktür. Öte yandan 1877-1878 Türk-Rus savaşının büyük tahribatının aile reisi “dersiam” olan bir evde konuşulmaması beklenemez. Bu yıllarda Akif, dört beş yaşlarındadır ve pek çok şeyi hafızaya depo etme durumundadır. Bu bilgi, görgü, duygu ve hatıra-lar sonradan kazanılanlarla bütünleşirse daha kuvvetli bir şahsiyet-karakter oluşur.

Akifin çocukluğu, Fatih semti ve babası dolayısıyla Fatih Camii çevresinde ge-çer. Nitekim şairimiz Nevzat Ayas’a bu dönemi hakkında şunları söyleyecektir: “İlk dini terbiyemi veren, ev ve mahalle, iptidai, rüşdi tahsilde aldığım telkinler olmuştur. Bilhassa evin bu husustaki tesiri büyüktür. Annem çok abit ve zahit bir hanımdı. Babam da öyle. Her ikisinin de dini salâbetleri vardı. İbadetin vecdini, zevkini, he-yecanını tatmışlardı.”

Mehmet Akif ’in annesi 90 yıl kadar yaşamış ve 1926’da Beylerbeyi’nde vefat etmiştir.

Yine kendisinin anlattığına göre Akif, ilk tahsile Fatih civarında Emir Buhari mahalle mektebinde başlamış ve bu ilköğrenimini Fatih muvakkithanesi yanındaki iptidai mektebinde tamamlamıştır. Bu sıralarda babasından Arapça dersleri de al-maktadır. Orta öğrenimine Fatih Otlakçılar yokuşundaki Fatih merkez rüşdiyesinde başlayan şairimiz, burada, özellikle Türkçe hocası Hoca Kadri Efendiden etkilen-miş ve onu unutamamıştır.” Mehmet Akif resmi mektep öğrenimi ile özel dersleri beraber yürütmüştür. Nitekim rüşdiye yıllarında da babasından ve Halis Efendiden Arapça dersleri almış, aynı zamanda Fatih Camii’nde ikindiden sonra Hafız Divanı, Sadi’nin Gülistan’ı, Mevlana’nın Mesnevisi gibi eserleri okutan Esat Dede’ye devam etmiştir. Esasen mektepte de bu dersler, yani Arapça ve Farsça dersleri vardır. Fakat o okuldan aldığı derslerle yetinmez. Ayrıca en çok Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransız-

131Biyografi ̇ [Yaşam Öyküsü] Yazma

ca olmak üzere lisan derslerine temayülü bulunduğunu, bunlarda birinci olduğunu söyler ve şiiri çok sevdiğini ekler. Bu derslerde ezber ve hafıza çok önemlidir. O bu devrede hafızaya dayalı bir başka çalışmanın içindedir. Kur’dn-ı Kerim’i ezberleme-ye, kendi ifadesiyle “hıfza” çalışmaktadır. Bu konudaki hocası Fatih Camii baş ima-mı Arap Hoca’dır.

Mehmet Akif, rüşdiyeyi bitirdikten sonra gireceği veya okuyacağı okul konusun-da annesinin muhalefetine rağmen babası onu serbest bırakır. Bu bir anlamda mes-lek seçmenin de Akif ’e bırakılmasıdır. Şairimiz “parlak bir mektep olan” Mülkiye’yi tercih eder. Gerçekten de Mülkiye bu yıllarda Osmanlı bürokrasisinin yetiştiği okul-dur. Okula kayıt maddi imkânsızlık sebebiyle biraz güç olur. Akif, Mülkiye’ye girdi-ğinde okul beş senedir.’ İlk üç seneyi yani idadi kısmını bitirip ali kısmına geçince şairimizin hayatında önemli değişmeler olur. Önce 1305’te (l887-1888) Tahir Efendi vefat eder. Akif ’in babasının kaç yaşında vefat ettiği Fatih Camii şiirinden hareketle bulunabilir.

Sekiz yaşında kadardım.

Babam gelir: “Bu gece

Sizinle camiye gitsek çocuklar erkence.

…..

Hayal otuz sene evvelki hali pîşimden

Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça ellibeş ancak;

…..

Akif ’in 1873’te doğduğunu, 1888’de Fatih yangını ve Tahir Efendinin öldüğünü göz önünde bulundurarak şairimizin babasının, vefat ettiği sırada 61-62 yaşların-da olduğu sonucuna varıbilir. Tabiatıyla Akif, 14-15 yaşlarındadır. Aynı yıl çıkan (1888) meşhur Fatih yangınında şairin ifadesiyle “yegâne me’va(ları) olan ev”lerinin yanmasıyla aile sıkıntıya düşer.” Üstelik o sıralar Mülkiye’den mezun olanlar hemen istihdam edilmemekte, istihdam edilenlere de çok az bir maaş bağlanabilmektedir. Hâlbuki yine o sıralarda Mülkiye Baytar Mektebi açılmıştır. Akif ve birkaç arka-daşı “bu mektep yenidir, çıkanlara memuriyet verirler” diye düşünürler. Sonunda müstakil bir okul olarak açılmasına karar verilen Mülkiye Baytar Mektebi’ne geçen şairimiz öğrenimine burada devam eder. Önce yatısız olarak Mülkiye Tıbbiyesi öğ-rencileri ile beraber iki sene ders gören Akif, iki sene de Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’nde okumuştur. Burada Mehmet Akif ’in tıp ve ziraat öğrenimi gören genç-lerle beraber baytarlık öğrenimi gördüğüne, bu okulu tercih etmesinde okul bitince

132 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

iş bulabilmek düşüncesinin payının büyük olduğuna sadece dikkat çekelim. Birinci sınıf karnesinden -ki 23 kanunievvel 1889 tarihlidir- on dokuz öğrenci arasında en iyi dereceyi aldığını, Baytar Mektebini birincilikle bitirdiğini biliyoruz (1893).

Yukarda ifade edildiği gibi Akif, okul dersleriyle yetinmemiş özel Arapça, Farsça dersleri almış; Baytar Mektebinde de lisan derslerindeki başarısı devam etmiş, hıf-zını da tamamlamıştır. Onun bu devrede güreşle uğraştığını, Çatalca tarafl arındaki köylerde yağlı güreşler yaptığını, Halkalı Baytar Mektebinde okurken cuma ve başka tatil günlerinde etraf köylerdeki düğünlerde güreştiğini, ayrıca yüzme, atlama, taş atma, koşma gibi spor dallarıyla meşgul olduğunu, en azından bu dallardaki spora önem verdiğini biliyoruz. Yine kendisinden öğreniyoruz ki bir ara ney üfl emiş, mu-siki kulağına sahip bulunmadığı için başarılı olamamıştır.

Mehmet Akif ’in memuriyet hayatına geçmezden önce onun doğduğu 1873’ten Baytar Mektebini bitirdiği 1893 yılına kadar geçen dönemdeki daha doğrusu XIX. yüzyıldaki Osmanlı Devletini kısaca bir hatırlayalım. Bilindiği gibi Türkler; Büyük Selçukludan sonra Anadolu’da, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletini kurmuş, yüz-yıllarca hem batıya karşı İslam dünyasını savunmuş, korumuş hem de özellikle Os-manlı Devleti ile yeryüzünün en insanı medeniyetini kurarak insanlığı kucaklamayı gaye edinmiştir. Ne var ki çok çeşitli sebeplere bağlı olarak bu devlet, kendi içinde yenilenememenin ötesinde batıdaki gelişmelere ayak uyduramamış; bunun sonucu olarak 1683 yenilgisinin ardından imzalanan 1699 Karlofça antlaşması ile yeni bir devri yaşamaya başlamıştır. Bu devrede sırasıyla Patrona Halil, Vehhabi, Kabakçı, Yunan, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, Girit, Hersek, Bulgar isyanları gibi iç bün-yeyi kemirip bitiren isyanlar; bitip tükenmeyen savaşlar ve özellikle Rus savaşları, Tanzimat ve Islahat fermanları, Birinci Meşrutiyet, Kanun-ı Esası gibi sosyal olay-lar devleti ve tabiatıyla toplumu sarsmıştı ve sarsmaya devam etmekteydi. Toplum adeta bir kimlik bunalımına giriyordu. Devleti ayakta tutabilmek için alınan idari, içtimai, askeri ve hukuki kararlar ve uygulamalar, maksadı bir türlü temin edemi-yordu. Batılı devletler ve Rusya, Osmanlı Devletinden pay koparma yarışı içinde idiler. Sadece Osmanlı Devleti değil bütün bir İslam dünyası batı dünyasının saldırısı altında bulunuyordu. Dolayısıyla Mehmet Akif huzursuz bir toplumun çocuğu idi ve bu şartlarda öğrenimini tamamladı.

Kazım YetişBir Mustarip Mehmet Akif Ersoy

133Biyografi ̇ [Yaşam Öyküsü] Yazma

Biyografi k Roman

Roman hikâye gibi tahkiye kurgusu içerisinde olay anlatımı üslûbuyla kişi-yi bir roman kahramanı gibi olayların içindeki konumlarıyla sunan eserlere ede-bî biyografi ya da biyografik roman denir. Biyografik romanlarda kişinin ruhsal ve fiziksel özellikleri, davranışları, duyguları, düşünceleri, tepkileri, tavır alışları, giyinişi gibi pek çok değişik özellikleri ayrıntılı olarak verilip bir anlamda onun portresi çizilir. Hayatı içerisinde canlı yaşayan bir kişilik olarak sergilenir. Bunun edebiyatımızdaki en güzel örneklerinden biri, Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamının Romanı (1975) adlı eseridir. Atay, bu romanında hocası Mustafa İnan’ın hayatını anlatmıştır. Yine M. Emin Erişirgil’in Mehmet Akif /İslâmcı Bir Şairin Romanı (1956) adlı eseriyle Tahir Alangu’nun Ömer Seyfettin (1968) adlı eserleri de kayda değer çalışmalardır.

Örnek Metin

Kafa Kâğıdı’ndan

Tam 78 yıl öncesi... İkinci Abdülhamid devrinin İstanbul’u... Motor hırıltısın-dan, fren gıcırtısından, (klakson) dırıltısından, (egzost) gümbürtüsünden henüz kimsenin haberi yok... Sokaklarda kire (tek atlı, iki tekerlekli) veya konak arabala-rının atlarından çıkan nal sesleri... Bir de yokuşlarda 4, düzlüklerde 2 kadananın çektiği atlı tramvaylar...

Hava berrak, gök mavi, deniz temiz, gidiş gelişler sakin, bakışlar ılık ve yüzler aydınlık... 1904 yılının ilkbahar sonları... 26 Mayıs... Sabahın alaca karanlığında ilgililer havagazı fenerlerini söndürmeye çalışırken -ha unuttum, İstanbul’da elektrik de yoktur ve yüksek aile konaklarında beyaz gömlekli havagazı liimbaları yanmak-tadır- Çemberlitaş tarafında bir konağın ahırından tek atlı bir (brek) araba çıkartı-lıyor. Ona 18-19 yaşlarında bir delikanlı atlıyor ve kamçısını şaklatarak atı dörtnala sürmeye başlıyor.

Arkasından bakan seyis ve arabacıların “deliye de bak!” gibilerden mınldanıp mırıldanmadıkları meçhül.

Bu delikanlı, benim adı “Deli Fazıl”a çıkarılmış babamdır ve o sırada Sarıyer’deki köşkünde bulunan Büyük babama bir müjde götürmektedir:

- Baba, bir erkek çocuğum dünyaya geldi! Torunun!.. İstinaf Mahkemesi reisi, Abdülhamid devri Adalet ricalinden, “Büla’’ rütbeli Bü-

yük babam vekar ve ciddiyet heykeli Mehmed Hilmi Efendi’nin zevk ve heyecanına bakın ki, haberi alır almaz, Deli Fazıl’ın sürdüğü arabaya atlamakta tereddüt göster-miyor ve yine dörtnala, doğru torununun başına...

134 YAZILI ANLATIM EL KİTABI

Ah bu baş; Maraşlı Kısakürekoğullarından ve son ucu Zülkadir Hanedanına dayalı bir sülalederı gelme Mehmed Hilmi Efendi’nin torununa ait bu baş, ileride ne yükler taşıyacaktır!..

Çemberlitaş’taki konağa ait tasvirler, bazı eserlerirnde billürlaşnnlmış olduğu için bahsini lüzumsuz görüyorum. Yeni bir üslüp ve yorum içinde tekrarlayacaklarım müstesna...

Büyük babam, ileri yaşına rağmen konağın merdivenlerinden seke seke üçüncü kata çıkıyor, lohusa odasına dalıyor ve hâlâ orada bekleyen doktora soruyor:

- Nerede çocuk?- Şurada efendim, annesinin sağ yanında… Üstü örtülü... - Nasıl?- İyi... Fakat cüssesiz... Yerde kocaman bir leğen... Çelimsiz yapılı çocuk, doktorun maşa sapı gibi, par-

mağını boğazından geçirerek suda çalkalaması şeklinde, bu leğende yıkanmış ve ku-rutularak, kundaklanarak annesinin yanına verilmiştir.

- Çocuğun böyle zaif doğmasında bir tehlike var mı, doktor? - Bilinemez... Çok dikkat ve itina ister. Büyük babam, üstümdeki tülü çekip yü-

zümü açıyor ve dudaklarını kıpırdatıyor:

“- Allah, koruyucuların en hayırlısı ve acıyıcıların en merhametlisi...”

Necip Fazıl KısakürekKafa Kâğıdı

Nekroloji

Ölen ünlü bir kişinin hemen ölümünden sonraki günlerde genellikle gazete ve dergilerde yakın çevresinde yer alan kişiler tarafından onun üstün niteliklerinin erdemlerinin, çalışmalarının ve diğer özelliklerinin anı üslûbuyla anlatıldığı yazı-lara denir. Bu yazılar bir anlamda öleni çok seven birinin ağıtları duygusal öznel açıklamalarıdır. Bu tür yazılara örnek olarak Yahya Kemal’in ölümü dolayısıyla kaleme alınmış şu yazıları verebiliriz:

Peyami Safa’nın Objektif serisinin altıncı kitabı olan “Yazarlar Sanatçılar Meşhurlar” eserinde yer alan pek çok yazıyı örnek verebiliriz. Bunların bir örneği de Milliyet Gazetesinde 2 Kasım 1958 günü Yahya Kemal’in vefatı üzerine kaleme alınmış olanıdır. Bu metni aşağıda sunuyoruz:

135Biyografi ̇ [Yaşam Öyküsü] Yazma

Örnek Metin

Yahya Kemal

Arûz en son şairinde kaybetti. Haşim’in ölümünden sonra bu vezin Yahya Kemal’in şiirinde bütün Osmanlı edebiyatının zevkini, bilhassa Nedim’in rind meş-rebini, divan hassasiyetinin ölümsüzlüğe namzet bazı duygu özelliklerini taze bir kesafet halinde yaşatmağa devam ediyordu.

Mâziden aldığı tesirlerin bir ucu Osmanlı, öteki ucu da xıx. Asır Fransız şii-rine bağlanan Yahya Kemal’in ruhi teşekkülünde en hâkim tesir mihraki Osmanlı edebiyatıdır. Şiirlerin en çok hayalleri son yapılan bazı araştırmalarda da meydana çıktığı gibi, geçen asırdaki Fransız şiirinin klişeleri olmakla beraber, Yahya Kemal’in aldığı tesir kaynağını, Batı aşısiyle tazelerımiş olarak, Osmanlı şiir tarihinde aramak doğrudur.

Hayat önündeki tavrı, zevki ve mizacı olarak Yahya Kemal tam bir Osmanlıydı. Hususi sohbetlerinde çok bulunmuş olanlar, onun büyük Osmanlı seferlerini anla-tırken, maziyi hal içinde imiş gibi ne samimi bir heyecanla yaşadığını ve yaşattığını çok görmüşlerdir. Eğer onun sözleri vaktiyle ses makinesine alınabilmiş olsaydı, bu-gün, Ahmet Refik’ten sonra tamtakır denecek kadar boş kalan tarih edebiyatımız şaheserlere kavuşacaktı. Bence Son zamanlarda orijinalliği mürıakaşa edilen şiirle-rindeki şahsiyetinden ziyade, onun kudretli tarafı, Osmanlı tarihine karşı duyduğu cezbe halindeki büyük heyecanı ifadelendiren konuşmalanydı. Yahya Kemal’in bu emsalsiz tarih lirizmini, hiçbir iz bırakmadan, beraberinde götürmüş olması en çok yandığım kayıptır.

Bazı Avrupa mütefekkirleri milli ve tarihi bir romantizm yaratan şairlerden mahrum milletlerin yaşama kaabiliyetinden şüphe ederler. Yahya Kemal konuştuk-larını yazsaydı Türkiye’de bu romantizmin en büyük mümessili olduğu anlaşılacak-tı. Fakat bazı şiirleri, Osmanlı veya Fransız edebiyatının beylik mazrnunlarmdarı ayıklandığı takdirde saf ve samimi unsurlariyle, tesirini ve kudretini tarihten alan heyecanların mısra halinde kesafetidir.

Yahya Kemal’in talihsizliği, bu heyecan kaynağının değil, onun ifade vasıtası olarak kullandığı aruzun kendisinden çok evvel ölmüş olmasıydı. Fakat son şiirini yazıncaya kadar Yahya Kemal bu cesede bir canlılık intibaı kazandırrnakta benzer-siz bir sihir kudreti gösterdi. Onun şiirini bugünkü dünyanın bambaşka şiir anlayışı bakımından değil, son çeyrek asırda hakarete uğrayan edebi tarih değerlerinin en sağlam ve zarif muhafazası olarak değerlendirmek lazımdır.