18
ÜNİTE 2 Yazılı Anlatım ve Türleri (Şiir) HAZIRLAYAN Dr. Yasemin BULUT * Dr. Nurgül YILDIZ Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlileri.

Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

  • Upload
    others

  • View
    19

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

ÜNİTE 2

Yazılı Anlatım ve Türleri

(Şiir)

HAZIRLAYAN

Dr. Yasemin BULUT*

Dr. Nurgül YILDIZ

Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlileri.

Page 2: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

i

BÖLÜMDEKİ KONULAR

Bu ünitede öğrenilecek konular:

1. Şiir türünün tanımı ve özellikleri.

2. Türk edebiyatında şiirin gelişimi.

Page 3: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

1

ŞİİR

Şuur “bilinç” kelimesiyle aynı kökten gelen, Arapça menşeli şiir kelimesi, Türk Dil Kurumu

tarafından yayımlanan Türkçe Sözlük’te “Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu

kullanımıyla ortaya çıkan edebî anlatım biçimi, manzume, nazım.” olarak tanımlanmaktadır. Her ne

kadar şiir üzerine binlerce söz söylenmiş olsa da gerçekte kesin bir tanıma ulaşmak imkânsızdır.

Fuzuli:

“Zirâ ki ilimsiz şiir esası yok divâr gibi olur

Ve esassız divâr gayette bî-itibâr olur.”

Abdülhak Hamit Tarhan Makber’in ön sözünde:

“En güzel, en büyük, en doğru şiir; bir hakikat-i müdhişenin tazyiki altında hiçbir şey

söyleyememektir. İnsan bazı kere hatırına gelen bir hayali tanıyamaz, o kadar güzeldir. Zihninde uçan

bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. Bu acz ile

bir feryat koparır yahut pek karanlık bir şeyler söyler yahut hiçbir şey söyleyemez de kalemini

ayağının altına alıp ezer, bunlar şiirdir.”

Ahmet Haşim:

“Şiir, bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır.”

Yahya Kemal:

“Şiir bir nağmedir. Bu nağmeyi ifade etmek için vezin ve lisan bir araçtır.”

Arif Damar 2007 yılında Dünya Şiir Günü Bildirisinde:

“Ne mutlu şiir okuyana ve sevene!.. Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır. Şiir

şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir. Şiiri, yani yıldırımı hiçbir siper-i saika durduramaz. Şiir

korkunçtur, güzeldir. Hiçbir kapı, hiçbir duvar önünde duramaz. Kapı tunçtan, demirden, çelikten de

olsa önünde duramaz. Şiir yürür, ezer geçer. Şiir her şeyden, herkesten daha güçlü, daha yıldırıcıdır.

Şiir sınır tanımaz, ne kral tanır, ne imparator. Şiir Cengiz Han 'dan da, Sezar 'dan da, Hitler 'den de,

Büyük İskender 'den de büyüktür. Şiirin yürüdüğü yolun bitimi yoktur. Şiir sonsuzluğa gider,

sonsuzluktan gelir. Şiir hiçbir güce boyun eğmez. En güçlüden daha güçlü, en güzelden daha da

güzeldir. Eşsizdir, bir benzeri daha olmamıştır ve olmayacaktır da. Şiir bütün dillerden başka,

bambaşka bir dille konuşur. Ama onun dilini, söylediğini herkes ama herkes anlar. Şiiri hiçbir güç

tutsak edemez. Altın da, pırlanta da, elmas da şiirden değerli değildir; olmamıştır, olmayacaktır. Şiir

dilsizleri konuşturur, sağırların kulaklarını açar. Şiir buluttur, yağmurdur, gökyüzüdür. Şiirin

Page 4: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

2

arkadaşları, dostları vardır. En yakın dostu bilimdir. Sonra musiki ve resim gelir. Şiirde müzik de

vardır, resim de, yontu da. Mimar Sinan'la da dosttur, Darwin, Einstein'la da. Şiir gelecektir, umuttur,

özlemdir, mutluluk ve güzelliktir…”

İnsanoğlunun ilk edebî ürünü olan şiir, estetik duyguların bireyselleşmesiyle ortaya çıkan, başlangıçta

genellikle dinî törenlerde müziğe eşlik eden bir türdür. Şiir; müzik, dans, tiyatro ile iç içe olsa da

zamanla bu etkinlikler birbirinden ayrılır. Türk şiiri de diğer milletlerde olduğu gibi dinî törenlerden

doğar, din dışı konularla gelişimine devam eder. Türk şiirinin gelişimi dört başlık altında toplanabilir:

1. Eski Türk şiiri 2. Divan şiiri 3. Halk şiiri 4. Çağdaş Türk şiiri.

1. Eski Türk şiiri:

Eski Türk şiiri tabiriyle kastedilen Türklerin İslamiyet’i kabul etmeden önce vücuda getirdikleri en

eski manzum parçalardır. Bu manzum parçalar, hece ölçüsüyle, dörtlükler şeklinde ve genellikle dize

başlarında oluşturulan bir kafiye ile yazılır. Kimi araştırmacılar en eski Türk şiiri örneği olarak Orhon

Yazıtlarını kabul eder. Bunu bir yana bırakırsak eski Türk şiirinin ilk örneklerini Uygurlarda

bulabiliriz. Uygur şiirleri çeviri esaslı dinî şiirlerdir. Az sayıda doğa, sevgi vb. üzerine yazılmış şiirler

de vardır. Divânü Lugati’t Türk’te ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde rastlanan ilk Türk

şairleri Aprın Çor Tigin, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Çisuya Tutung vb.dir. Şairlere baksı, kam,

ozan gibi adlar verilmektedir. Bu dönem VIII-IX. yüzyıllar arasını kapsar.

Örnek 1:

Kasınçıgımın ö[yü] Yavuklumu düşünüp

Kadgurar men Kaygılanıyorum;

Kadgurduk[ça] kaşı körtlem Kaygılandıkça, kaşı güzelim,

Kavışıgsayur men Kavuşmak istiyorum!

Öz amrakımın öyür men Öz sevgilimi düşünüyorum;

Öyü evirür men ödü… çün Düşünüp durdukça…

Öz amrak[ımın] Öz sevgilimi

Öpügseyür men (Aprın Çor Tigin) Öpmek istiyorum!

Örnek 2:

Keldi esin esneyü (Bahar rüzgârı eserek geldi)

Kadka tükel osnayu (Ama bu rüzgâr) kar tipisine benziyordu

Kirdi bodun kasnayu Halk soğuktan titreşerek (evlere) girdi

Kara bulıt kükreşür (Gökyüzünde) kara bulutlar gürlüyor

Page 5: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

3

2. Divan şiiri:

1900 yılından sonra ortaya çıktığı sanılan divan şiiri (nesri de içine alan divan edebiyatı) sözünün ilk

defa kimin tarafından söylendiği belli değildir. Bu tarihten önce ve sonraki birkaç sene içerisinde

kitaplarda Osmanlı şiiri ismine rastlanır. Fakat divan şiirini sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun

sınırları içinde oluşmuş bir edebiyat olarak görmek doğru değildir. Divan şiiri denilince Harezm,

Hakani, Çağatay, Azeri ve Osmanlı lehçelerinde Arap ve Fars -özellikle Fars- edebiyatlarının estetik

kaideleri üzerine kurulmuş şiir anlaşılmalıdır.

Divan şiirleri aruz ölçüsü ve genellikle beyitlerle yazılır. Dörtlükle oluşturulan nazım şekilleri de

vardır. Beyit (beyt) “ev” demektir, nasıl evin içinde insan olması gerekiyorsa, beytin içinde de mana

bulunmalıdır. Mısra “kapı” anlamına gelir. Evin yapımı kapısı takıldıktan sonra bittiği gibi iki mısra

tamamlandıktan sonra beyit bitmiş olur. Bütünüyle bir konuyu işleyen divan şiirleri olsa da divan

şiirinde genellikle konu bütünlüğünden ve güzelliğinden çok beyit güzelliğine önem verilir. Mazmun

adı verilen ortak sözler kullanılır. Hiç söylenmemiş mazmun bulmak kolay bir iş değildir, bunun için

dili işlemek, edebî sanat denen dil hünerlerini bilmek gerekir. Söz sanatlarını inceleyenler, manayı

kadına, edebî sanatları da kadının giyinip kuşandıklarına, takındıklarına ve süründüklerine benzetir.

Divan şiirlerinde genellikle aşk, şarap, tabiat, din, tasavvuf gibi konular işlenir. Anadolu sahasında

divan edebiyatının ilk örnekleri 13. yüzyılda ortaya çıkar ve bu edebiyatın ilk ürünleri Hoca Dehhani

tarafından verilir.

Örnek 1:

Aceb bu derdümün dermânı yok mı

Ya bu sabr itmegün oranı yok mı

Yanaram mûmlayın başdan ayağa

Nedür bu yanmağun pâyânı yok mı?

Güler düşmen benüm ağladığıma

Aceb şol kâfirün îmânı yok mı?

Delübdür ciğerümi gamzen okı

Ara yürekde gör peykânı yok mı?

Gözi hançerlerin boynuma çaldı

Aceb ol zâlimün imânı yok mı?

Su gibi kanumı toprağa kardun

Ne sanursın garîbün kanı yok mı?

Page 6: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

4

Cemâl-i hüsnüne mağrûr olursın

Kemâl-i hüsnünün noksânı yok mı?

Begüm Dehhânî’ye ölmezdin öndin

Tapuna irmeğe imkânı yok mı? (Hoca Dehhani)

Örnek 2:

İlm kesbiyle pâye-i rif’at

Arzû-yı muhâl imiş ancak

Aşk imiş her ne var âlemde

İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak (Fuzuli)

Örnek 3:

Bir lebî gonca yüzü gülzâr dersen işte sen

Hâr-ı gâmda andelib-i zâr dersen işte ben

Lebleri mül saçları sünbül yanağı berk-î gül

Bir semenber serv-î hoşreftâr dersen işte sen

Payîne yüzler sürer her serv-î dil-cuyûn revan

Su gibi bir âşık-ı didar dersen işte ben

Zülfü sahir turrası tarrar şûh-ı şivekâr

Çeşmi cadü gamzesi mekkâr dersen işte sen

Firkatinde teşne leb hatır perişan haste dîl

Künc-i gamdâ bi-kes ü bi-mâr dersen işte ben

Gözleri sabr u selamet ülkesini tarac eden

Bir amansız gamzesi Tatar dersen işte sen

Bakîya Ferhad ile Mecnun-î şeydadan bedel

Âşık-ı bi-sabr ü dil kim var dersen işte ben (Baki)

Page 7: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

5

3. Halk şiiri:

İslamiyet öncesi Türk edebiyatı geleneklerinin uzantısı olan, kaynağını halk kültüründen alan ve sade

bir halk Türkçesiyle, halkın içinden yetişmiş şairler tarafından söylenen şiirlerdir. Halk şiiri üç ana

bölümde incelenebilir: 1. Anonim halk şiiri 2. Saz şiiri (Âşık edebiyatı) 3. Tekke şiiri.

1. Anonim halk şiiri: Dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle söylenen, söyleyeni bilinmeyen, halkın ortak

ürünü sayılan şiirlerdir. Bu şiirlerin nazım biçimleri mani, türkü, ağıt ve ninnidir.

2. Saz şiiri: Çoklukla okuryazar olmayan, âşık adı verilen şairler tarafından genellikle saz eşliğinde

söylenen şiirlerdir. Bu şiirlerde koşma, semai, varsağı, destan gibi nazım biçimleri kullanılır.

3. Tekke şiiri: Temelinde Allah aşkı ve Vahdet-i Vücut düşüncesi olan dinî, tasavvufi düşünceyi

yaymak için söylenen şiirlerdir. Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan’da yetişen Hoca Ahmet

Yesevi’dir.

Örnek 1:

Kadıköy’e

Arzuladık ihvanı,

Geldik şu Kadıköy’e

Müftü haraç keserse

Ne yapsın kadı köye.

(Adam aman!) Kuzu su.

Çay kuru çeşme kuru,

Nerden içsin kuzu su

Beni yakıp yandıran,

Bir ananın kuzusu.

Örnek 2:

Ateş Vapurunu İcat Edenler

Ateş vapurunu icat edenler

Yelken açıp yel kadrini ne bilsin

Süleyman'dır kuş dilini söyleyen

Her Süleyman dil kadrini ne bilsin

Hayvanlarda bir kaç çeşit fırkalar

Kimi düzden aşar kimi yorgalar

Page 8: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

6

Necasete müştak olan kargalar

Has bahçede gül kadrini ne bilsin

Seyrani Baba'nın beli büküldü

Ağzının içinde dişi söküldü

Davut Nebi sadasından çekildi

Saz çalmayan tel kadrini ne bilsin (Seyrani)

Örnek 3:

Şol Cennetin Irmakları

Şol cennetin ırmakları

Akar Allah deyü deyü

Çıkmış İslam bülbülleri

Öter Allah deyü deyü

Salınır tuba dalları

Kur'an okur hem dilleri

Cennet bağının gülleri

Kokar Allah deyü deyü

Kimi yiyip kimi içer

Hep melekler rahmet saçar

İdris nebi hülle biçer

Diker Allah deyü deyü (Yunus Emre)

Page 9: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

7

Örnek 4:

Aldanma Cahilin Kuru Lafına

Aldanma cahilin kuru lafına

Kültürsüz insanın külü yalandır

Hükmetse dünyanın her tarafına

Arzusu hedefi yolu yalandır

Kar suyundan süzen çeşme göl olmaz

Gül dikende biter diken gül olmaz

Diz diz eden her sineğin bal'olmaz

Peteksiz arının balı yalandır

İnsan bir deryadır ilimle mahir

İlimsiz insanın şöhreti zahir

Cahilden iyilik beklenmez ahir

İşleği ameli hâli yalandır

Cahil okur amma âlim olamaz

Kâmillik ilmini herkes bilemez

Veysel bu sözlerin halka yaramaz

Sonra sana derler deli yalandır (Âşık Veysel)

Page 10: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

8

4. Çağdaş Türk şiiri

XIX. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Tanzimat Fermanı’nın siyasi ve sosyal alanda meydana

getirdiği yenileşme hareketi edebiyatta da etkisini gösterir. Tanzimat hareketi temel olarak dünya

görüşünde zihniyet değişiminin bir ifadesidir. Batı dünyası ile yakın kültürel ilişkiler, çeviri

çalışmaları, yeni edebî türler Türk şiirini de yavaş yavaş değişme ve yenileşme içerisine dâhil eder.

Yalın ve doğal bir söyleyişle ölçüsüz ve kafiyesiz şiirler yazılması, sözcük dizilişinin ve iç ahengin

önem kazanması, her türlü konunun işlenip serbest şiir tarzının benimsenmesi çağdaş Türk şiirinin

özellikleridir.

Örnek 1:

Murabba

Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi,

Kıralım hâil ise azmimize ten kafesi;

İnledikçe eleminden vatanın her nefesi,

Gelin imdada diyor, bak budur Allah sesi!

Bize gayret yakışır, merhamet Allah'ındır;

Hükm-i âtî ne fakîrin ne şehinşâhındır;

Dinle feryadını kim terceme-i âhındır

İnledikçe bak ne diyor vatanın her nefesi.

Memleket bitti, yine bitmedi hâlâ sen, ben,

Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşman;

Dest-i a'dâdayız Allah içün ey ehl-i vatan;

Yetişir terk edelim gayrı hevâ vü hevesi!... (Namık Kemal)

Page 11: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

9

Örnek 2:

Sen Olmasan

Sen olmasan

Seni bir lâhza görmesem yâhut,

Bilir misin ne olur?

Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud

Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,

Ve bulur;

Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak

Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,

Bu rûh-ı mecrûhu? ..

Sen olmasan...

Seni bulmak hayâli olsa muhâl,

Yaşar mıyım dersin?

Söner ufûlüne bir lâhza kail olsa hayâl;

Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar

Ne hazin

Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha,

Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,

Bu kalb-i muztaribim? (Tevfik Fikret)

Örnek 2:

Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

Page 12: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

10

İstanbul benim canım;

Vatanım da vatanım...

İstanbul,

İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;

Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...

Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;

Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;

Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul!

İlle İstanbul'da bul! İstanbul,

İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?

Cumbalı odalarda inletir Katibim'i...

Kadını keskin bıçak,

Taze kan gibi sıcak.

İstanbul,

İstanbul...

Page 13: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

11

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı Sarayı’ndan.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbül kokan

Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,

İstanbul... (Necip Fazıl Kısakürek)

Örnek 3:

Yaşamaya Dair

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

Page 14: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

12

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,

diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... (Nazım Hikmet)

Bütün edebî türlerde olduğu gibi şiirin de bir konusu, bir planı vardır. Bunları belirlemeden ne okunan

ne yazılan şiirden tat alınır. Her ölçülü ve kafiyeli yazı şiir değildir. Şiirler konuları bakımından lirik,

epik, pastoral, didaktik, satirik ve dramatik olmak üzere altı grupta incelenebilir.

Lirik şiir: Akıcılığın, coşku ve duygusallığın ön planda olduğu bireysel duyguların anlatıldığı şiir

türüdür:

Page 15: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

13

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,

Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar,

Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda,

-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-

Bir an uyanırlarsa leziz uykularından,

Baştan başa, her yer kesilir kapkara zindan.

Bir faciadır böyle bir âlemde uyanmak,

Günden güne hicranla bunalmış gibi yanmak.

Ey talih! Ölümden de beterdir bu karanlık;

Ey aşk! O gönüller sana mal oldular artık;

Ey vuslat! O âşıkları efsununa ram et!

Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et! (Yahya Kemal Beyatlı)

Epik şiir: Savaş, kahramanlık, yiğitlik ve yurt sevgisi konusunu işleyen şiirlerdir.

Atıldı Mehmetçik, büyüyü bozdu,

Bir düşman süngüsüne, göğsünden

Bu şahadetle kayalar yarıldı sanki

Dipçik gürültüsünden.(Fazıl Hüsnü Dağlarca)

Pastoral şiir: Tabiat güzelliklerini, kır ve doğa sevgisini anlatan şiirlerdir.

Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,

Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.

-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,

Diye hıçkırır kaval:

Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,

Daima eğeceksin, başkalarına boyun;

Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,

Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı

Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!

Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban! (Kemalettin Kamu)

Page 16: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

14

Didaktik şiir: Bir konuda bilgi vermek, bir düşünceyi anlatmak için yazılan şiirlerdir.

Kitap en iyi arkadaş

Bana neyi sorsam söyler.

Ne anlatsa en sonunda

Çalış, iyi, doğru ol der

Geceleri uyumaz o,

Beni kaldırır erkenden.

Okulum kadar güzeldir,

Kitabı çok severim ben (Fazıl Hüsnü Dağlarca)

Satirik şiir: Toplum düzensizliklerini eleştirel bir şekilde anlatan şiirlerdir.

Zenginin züğürdün vasfın edeyim

Züğürt nere varsa han da bulamaz

Zengine baklava börek çekilir

Züğürt arpa darı nan da bulamaz

Zenginin faytonu dağlardan aşar

Züğürt düz ovada yolundan şaşar

Zenginin helvası bal ile pişer

Züğürt herlesine un da bulamaz (Ruhsati)

Dramatik şiir: Trajedi, komedi, dram türündeki manzum tiyatroların genel ismidir. Konuyu

okuyucunun gözünde canlandırılabilir ve konu harekete dönüşebilir.

Oenone

Her ilgimizden uzak, her söze alakasız,

Böyle hayatınıza kıymak mı maksadınız?

Nasıl kötü bir niyet hükmediyor bu akla

Kendinize kıymaya cesaret, hangi hakla?

Phedre

Onun suçlu ömrünü sürdürdüm fazla bile.

Oenone

Nasıl? Yüklü müsünüz bir vicdan azabıyla?

Hangi suç neden oldu nedendir kederiniz?

Hiçbir masum kanına girmedi elleriniz. (Racine)

Page 17: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

15

DESTEKLEYİCİ OKUMALAR

http://www.cokbilgi.com/yazi/siir-nedir-tanimi-ve-ozellikleri/

http://www.turkceciler.com/siir-nedir.html

https://www.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2275/unite04.pdf

https://www.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2275/unite07.pdf

https://www.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2273/unite05.pdf

KAYNAKLAR

Azar, Birol (2007), “Sözlü Kültür Geleneği Açısından Türk Saz Şairleri”, Fırat Üniversitesi

Sosyal Bilimler Dergisi, 2: 119-

133.http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt17/sayi2/119-134.pdf (Erişim

Tarihi: 15.06.2012)

Çavuşoğlu, Mehmed (1986), “Divan Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri),

415-416-417: 1-77.

Dilçin, Cem (1999), Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara: TDK yayınları.

Elçin, Şükrü (1986), Halk Edebiyatına Giriş, Ankara: Kütür ve Turizm Bakanlığı yayınları.

Enginün, İnci (1992), “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı IV

(Çağdaş Türk Şiiri), 481-482: 565-784.

Gözaydın, Nevzat (1989), “Anonim Halk Şiiri Üzerine”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III

(Halk Şiiri), 445-450: 1-104.

Güzel, Abdurrahman (1989), “Tekke Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Eski Türk

Şiiri), 445-450: 251-454.

http://www.dersteknik.com/2011/12/eski-turk-siiri-edebiyat-ders-notlari.htm (Erişim Tarihi

15.06.2012)

Okay, Orhan (1992), “Yirminci Yüzyılın Başından Cumhuriyete Yeni Türk Şiiri”, Türk Dili

Türk Şiiri Özel Sayısı IV (Çağdaş Türk Şiiri), 481-482: 286-564.

Ölmez, Mehmet (2001), “Eski Türk Şiirine Kısa Bir Bakış”, Hece Türk Şiiri Özel Sayısı, 53-

54-55: 7-14

Page 18: Yazılı Anlatım ve Türleri (iir)

16

http://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20DILI/mehmet_olmez_eski_turk_siirine

_ kisa_bir_bakis.pdf

Parlatır, İsmail (1992), “XIX. yüzyıl Yeni Türk Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı IV,

(Çağdaş Türk Şiiri), 481-482: 1-285.

Sakaoğlu, Saim (1989), “Türk Saz Şiirine Genel bir Bakış”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı

III (Halk Şiiri),445-450: 105-250.

Sertkaya, Osman Fikri, “Eski Türk Şiirinin Kaynaklarına Toplu Bir Bakış”

http://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20DILI/sertkaya.pdf

Tekin, Talat (1986), “İslam Öncesi Türk Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı I (Eski Türk

Şiiri), 409: 3-157.

Yardımcı, Mehmet, Türk Şiirinin Doğuşu ve Gelişim Evreleri,

http://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20EDEBIYATI/mehmet_yardimci_turk_

siiri_dogusu_gelisim_evreleri.pdf (Erişim Tarihi: 15.06.2012)