View
23
Download
0
Category
Preview:
Citation preview
· · KARŞlLAŞTlRMALI DiNLER ARAŞTIRMALARI BAKIMINDAN
iSLAMiVET VE DiGER DiNLER ..
Allame TABATABAl
Yrd.Doç.Dr.Sadlk KILIÇ Atatürk O. ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Vrd.Ooç.Or.Sadık KILIÇ
1953 yılı Ordu doğumlu. iık. orta ve liseyi Ordu'da bilirdikten · sonra. 1972 yılında girmiş olduğu Ankara Üniversitesi iıahiı•at Fa-
....
e kültesini Pekiyi derece ile bitirdi.
Mezuniyet ~nrası bir ser:e öğretmenlik yaptıktan sonra. 1978 _ ~ ••.. ,,--~~ıı:.!l..e.A:atprkynivefsit_esilsJamiUımler.fa~ültesi'r,ıeı:~ıs~~ ~si~~'!:-· - - .. _ _
· : . · --- ·- ::nı oldu 1982 yılında "Kur:.a'n'da Günah· Kavramı" konulu doktora · -- · ' --- · - -· . . ~
, tezini ve!erek :ıoktorünvanınıaldı. 1986 yılında Telsir Anabilim Da-fı·nda Yar:lımcı Doçent oldu.
<:-~·· , . _ : Yayınlanmış eserleri: ~ _.)-.. _, _ Kur'an'da Günah Kavramı, 1984, Hibaş. Konya
•
-. _ >,-:::::;::t: __ -f··· ·-· Kur'ar:'da Nifak Kavramı, 1982, Furkan Yayınları, istanbul Yabancılaşma-insana karşı toplumsal süreç-, 1986, Rahmet
Yayıncılık, istanbul. A Ayrıca birçok makale, telif ve çeviri... Haler: Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesinde bu görevini
sürdürmektedir.
MüfesslrTabatabai (1903/1981) hakkında kısa bir not
Adı Muhammed Hüseyin'dir .. Kendini Ehl-i Beyt'e mensub addettiği için, ayrıca "es-Se-yyid~ takabıyla da anılır. Fakat en meşhur lakabı iabatabaidir.
_ ~I~?~tabai (12a2t1903J yılinda Teb~ifde doğ.du. Beş yaşında annesini dokuz yaşında da babasını · kaybetti. ilk ve orta tahsilini Tebriz'de yaptıktan son
ra, Irak'daki Necef şehri'rie gitti. Burada fıkıh, usul,
felsefe, ahlak, sarf, nahiv, arab edebiyatı gibi, pek
çok ilimleri ~ahsile başlad ı. o . j
icazet aldıktan sonia 1314/1935 senesinde tek·
i-ar Tebriz'e döndü. Dünyevi maişetini temin etmek
için Tebriz'in Şadabad ~öyüne ye~leşerek on yıl ilmi
çalışn;ıalara ve tedrisata ara verdi. Daha sonraysa,
özellikle Kur'an ilimleri ve felsefe olmak üzere, muh
telif saht!larda araştırmalar yapmaya başladı. 1946
yılında tedrisat için Kum şehrine gitti. Bu tarihten
itibaren ilmi şöhreti iran'ın dışına da yayıldı. Kur'an
ilimlerinden sonra, en çok meşgul olduğu saha fel
sefe idi. Nitekim her_yıt Amerika'da islam felsefesiyle
ilgili konferanslar vermekteydi. Ayrıca her yılın son
baharında Fransız felsefe hoca sı Henri Corbin ile bir
araya gelir, çeşitli me~-.eleler üzerinde fikir alış-veri
şinde bulunurdu.
15Kasım 19S1'de Kum kentinde veJatetmiş ~lan Tabatabai, tefsir, felsefe, siyer ve genel kültür gibi
mevzularda pek çok eser ver.miştır. Başlıca eserleri
ni şöyle sıralayabiliriz:
1· ei-Mizan fi tefsiri'I-Kur'an (XX cil!).
2:- Bidayetu'I-Hikmeh.
3- Nihayetu'l-hikmeh.
4- Kur'an der Islam.
5- Risaletu'n-Nübüweh.
6- Ai~leh der isbat-i Zat.
7· Aisaleh der muğalata.
8- Muhasebat ma'a'I-Üstad Corbin.
9- Risaletu'l-insan kable'd-dünya.
10- Aisaletu'Hnsan fi'd-dünya. 11- Rusaletu'l-insan ba'de'd-dünyallı.
(x) Eserin özgün adı, L'lalam et Avires religion5 danaıla vue de C hile, olup F.arsça'dan çe'tiridir. (Hüseyınıyye Er \><id. Tahran, 1347i 1968).
(1) Bu bilgi. ·r~.ı ve Tabetab«lde lrnamlye.tırfalr1. (Musa K. Yılmaz, T.C. Ataıürk Üniversitesi 5\>syal Bilimler Enstiiüsii, Erzurum,
52 1985, basılmamış dok~ora ıeıi)nderı alınmışlır (s 27-30). . Isla-mi Araştırmala r Sayı:4 Nlsan-19S7
. ~- .-
Karşılaştırl!Jalı dinler araştırmalan
bakımından fslamfyet ye diğer dinler
islam, iki temel üzerine kuruludur: Allah'ın mesa
jını iletmek ve insanlara kılavuz olmak için ondört asır önce. seçilmiş olan Peygamber Hz. Muhammed'in
ilahi şahsiyeti(personalite divine) ve; Peygamber'in
ölümsPz mucizesi olan, Allah'ın sözleri ile evrensel
karakferli tatbiki ve fikri bir öğretiyi ihtiva eden, ilahi
kaynaklı Kur'an-ı Kerim. Bu iki gerçek, fert hayatının
mükemmelliğinin ve gelişmesinin en başta gelen
asıllarından biri olarak mülahaza edilme.lidir. Veya
hutta bunlar, o~dört asır boyunca, tesirlerini derin
. d~ n derine c~ mlyetlerinin her tarafına y~yarak, yüz
lerce milyon insanın inanç ve yaşantısı nda ortaya çı·
kan en önemli etkenlerdir.
sosyal ilişkilere öncelik tanıyan yegane dinin, Islam
olduğu anlaşılır. Ümit ediyoruz ki, önünüzdeki bu
makale buınu anlatacaktır.
Beşeri tablat açısından ferdi n üstünlüğü
insan tabiatı, mümkün Ölduğu sürece varlığını de
vam ettirmeyi, ancak tabii arzularını gerçekleştirmek
için araştınr. Şayet beşeriyetın gelişmesinin ilk mer-
. halesi sosyal guruplann teşkili ise, ve yine insan
-belli bir .ölçüde ferdi hürriyetlerinden feragat ede·
rek· kurallarına boyun eğip bu guruplan muhafaza
ediyor ise, bunun gayesi şudur: Hürriyetinin bir kıs
mından mahrum olmasına karşılık, diğer taraftan ge
çimi nt temin ve tabii ihtiyaçlarını karşılamada daha
becerikil ormak ..
Yaratılış ı~ ilk gayesi, toplumun mutlulogunu sağla- · yan ferdin mutluluğudur. Birb.aşka ifadeyle söyler-
sek, yaratmanın konusu beşeri tabiatın mükemmel
liğe erişmesidir.Bu · mükemmelleşme de, toplumun
şekil ve tipinde değil, b~zzat hayatın içinde gerçekle
şir. Böylece inşan, ferdi güvence altına almak için
. sosyal guruplar oluşturmaya yönelir. Çünkü mutlu
hayata ve güzelliğe ulaşabilmek için, kesinlikle içti
mai olacak bir sisteme. hayatın d(Jıenli bir sistemine
uymak zorunludur: yemek, içmek, giyinmek, uyu
mak, istifahat etmek, evlenmek, nesil sahibi olmak,
ihtiyaçlarını sağlamak; zekası sayesinde geçimini temin etmek, vb.. · ·
Gerçek şu ki, diğer dinler arasında en yeni olanı
ve diğer dinlerin tamamından daha az bağiısı olanı islam'dır. Bununla beraber lslamiyet, kendisini di~er dinlerden ayıran bazı hususiyeHere sahiptir. Mesela,
Hinduizm'in kutsal kitablanna, özellikle Ved~ bir
göz attığınızda, bunların hemen hemen sırf zühde ait
bilgileri ihtiva ettiğini ve aynı zamanda, b~ nların bile
zahidlerin pek az bir kısmına hitab etti~ini görürüz.
BöyleceHindlilerin çoğu, bu k~tsal k!tablardan doğ·
ru.dan hiç bir manevi bilgi elde edememektedirfer.
Hinduizm gibi, Budizm ve 1-jristiy~rılık da, hemen he· H~y~tı boyunca insanın izlediği bu düzenli sisie-
men·sırfıühd ile ilgili öğretiler-s.unmatctadırlaF:Hr~sti-" · ,.,.;..:.min ·kar alderi ve ·Şe~li;kiti~atın ve onu~ ·ayrılmaz bir· ; .... , .. · ..
yanlık'taki bu durum, dört incil (Matta, ~ar~cis, Luka parÇasi olan bizzat kendisinin özelliğini kavrayışın· ve Yuhanna} ve diğer temel kutsal kitabiarda açıkca dan ·bağımsız" degildir. B~nun ıÇin görüyoruz-ki, ba.zı görülmektedir. Sosyal ve pratik ~iç b~r yönü olma- insan gur~pları ifv'renin bir yaratıcısını~ varlığından yan, sırf felsefi ve akli kanaatler olan bu öğretiler de· hoşnut olmuyorlar ve, dünyanın bir rastlantı sonucu
ğerini yitirmiş gibidirler. Hz. isa'nın ilahikurban olma· ortaya çıktığını, öldüğünde de kaybolup yok olacak-
sı ve bütün insanların günahını çarmıha gerilere k af-· larını hayar ediyorlar. Bu insanlar, sadece maddiihti·
fe ttirmesi gibi dogmalar da, öğretileri!"! ·akla yatkınlı- yaçları ve yeryüzüne ait varlıklarının sonlu.olduğunu ğını azaltmışlardır. hesaba katarak, hayatlarının gidişatını düzenliyor·
Diğer dinler ise, -Sa biilik ve M;:iniheizm gibi- ister
propagandadan vazgeçmiş olsun, isterse Yahudilik gibi belli bir cemaate tatbik edilmiş olsun, bunlara da
felsefi ve akli kanaatler hakimdir. Böylece, akli yol·
lardan açıklanabilen inançlara. fert gerçeğine ve
Islami Araştırmalar Sayı:4 Nfsan·1987
lar; bu sebeple, kendilerini ancak maddi bir mutlu lu·
ğa ve sınırlı bir rahatlığa ilerecek bir yol izliYor·
lar. Kainatın bir yaraiıcısı olduğunu kabul eden
ama, beşeri ve dünyevi işlerin tanrıların ellerinc!e ol·
duğuna in_arian (P.Oiiteist)ler ise, insan hayatını mad
divarlığa indirgeyerek değerlendirmezler. Onlar ha· . .
53
yaliarını tanrıların rızasına mazhar olacak, gazabla·
rından uzaklaşacak, bizzat bu yolla-fıayatlarında mutluluğa ulaşacak ve nihayet, tanrıların gazabını
doğuran işlerden uzak duracak biçimde düzenlerler.
Öte yandan Tanrı'nın birliğine, kainatın ve kainat·
ta bulunan her şeyin, bilgisi sınırsız Kadir·i Mutlak
olan Tek Tanrı tarafından idare adildiğine ve ayrıca
insanın ölmekle varlığının bitmeyip, bilakis ebedi ha· yatla yaşayacağına inananlai, hayatlafıni iki dünya·
da da mutlüluk sağlayacak bir tarzda düzenlerler.
ki, kainatın ve içindekilerin yaratılması boş değildir;
bu dünya hayatını da diğer bir hayat izley~cektir; bu
dünyadaki iyi ve kötü fiili er karşılıksız kalmayacaktır.
Netice itibariyle, fıtrat-ı asliyyesine göre yaşamaya
ehil olmak için, özellikle insanın ihtiyaçlarına muva·
fık olan bir hayat tarzını yaşamak zorunda olduğunu
bilir. )
· islam tarafından, dini mesajın konusu olarak,
sağlam ve fıtrat-ı seli me sahibi insanın seçilmesinin
temel bir çok sonuçları vardır:
Böylece dinin, hayatı idare etme; belli bir inancı · 1- Eşitlik prensibi: islam'ın öğretileri bütün in·
izleyen yaşantının da, dini bir eylem olduğu ortaya saniara yöneliktir. Bu bakımdan siyah ile beyaz, ka·
çıkmış oluyor. Din ile hayatı biribirinden ayrı tu~maya dı n ile erk~k, ha vas ile avam, zengin ile fakir, kral ile
çalışarak, di nin sadece boş bir formalite olduğunu dilenci, kuwetli ile zayıf, doğulu ile batılı, bilgin ile ca·
· . .... · idciia.edenıe?.fffia(!lesef yaı:iılt/O$.f • .S,ı:ı ~Ç;.d.arı.P.?k.ıl·., ... ...;;;:.tiJJ; y.aş]ı i)~.g·enç:·:.arasında ,-ılç bii',~yıoın YJ?.!ğ~r;~ya:~;;;: . diğında islam, -doğru yolu "Sırat·ı müstakim~.kötü şekilde b~ gün var olanlarla, istikbalde var olacaldar
yolu da "Sapık yol" veya ':Gizli kapaklı yol" diye isim arasında da hiç bir fark yoktur. Çünkü herkes, beşeri lendirmişse de·, hayat boyunca takip edilen yola tabialla onu cemiyetekatan karakterde müşterektir.
"din~-a·aiiiı veriyor: AIIah şöyle buyuruyor: Bu tür eşitlik yalnız islam'a has bir özelliktir. Diğer
: "Aliah'ın laneti; z·alimlerin üzerine olsun. Ki o za·
!imler, Allah'ın yolundan (insanları) sapıtıp, onun eğ·
rilfgini isterler. Onlar ahiret hayatını da inkar edicidir·
ler'' (A'rat, 7/34,'35). Islam'ın dünyevi çehresi .
islam Peygamberi'nin tebliğ ettiği dini n temel kav· ram ı ·şudu~: Bütün varlık; bu· varlığın her unsurunu
mükemmeliğe ve kendisine uygun bir mutluluğa
doğru sevkeden bir Tanrı tarafından yaratılmıştır. (Aiıii-ette -s·.K.)· ebeai ha yafa -sahip oları- insa-n· da,
k~·nafiaİ51atına has ola~ bir mutlultiğa ve ~atiatııga doğru sevkedilmektedir. Bütün bunları o, Allah'ın
k'endisirie gösterdiği yolu takib ederek elde edebilir.
Yüce Peygamber mesajını (Allah tarafından lütfe·
dilmiş beşeri tabiat, akıl ve gönül ile donanmış, batı! itikad ve yaniış inanç ile boiulmamış) normal insana
. . yöneltmiştir.
. Me~ela, bir kişi Allah taraltndan kendisine verilen fıtrat~ı asliyyesi ile, az önce açıklanan dünyevi vee·
heyi anlamak için doğuştan kabiliyel ve kapasiteye
sahiptir:. Bir tefekkür, kainatın, bunca büyüklüğüyle, mükemmel ve düzenli nizamıyla, sınırsız varlığı her
güzelliğin kaynağı olan, her türlü kötülük ve çir'ı<inlik·
ten mür.ezzeh olan Müteal (Transcendant) bir Yara·
tıcı'nın yaratması olduğunu hemencecik anlar. Bilir
54
yolların (dinlerin) her birinin, kendi ölçüsünde olmak ·
üzere, ayırırncı prensipleri vardır. Mesela Hinduizm,
Brahmanları Brahman olmayanlardan; erkekleri de
kadınlardan tamamiyle ayrı düşünür. Yahudilikle i s
rail er'ı<ekleriyle yabancıla~ arasında, Hristiyanlıkta
da er'ı<ekle kadın arasında bir ayırım söz konusudur.
Keza, sosyal sistemlerinde de, tebea ile yabancılar arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. insanlığın tamamını eşit kabul eden ve, sun 'i imtiyaz ve ayrıca
lıkların kökünü tamamen kurulan, yalnız isıam'dır: -----·----.-..... -=--··-- .. ___ .._ - · ;·------- - -~ · · -·· · · '
. . "Ey. insanlar! Gerçekte Bii sizi, bir erkek ve bir ~i- .
şiden yarattık.Ve sonra sizleri, birbirinizle tanışası·
nız diye, millet millet ve kabile kabile yaptık .. Haki·
katte içinizde en şerefli olanı, en fazla müttaki olanı·
dır" (Hucurat, 49/13);
"Gerçekten Ben, içinizden erkek olsun kadın ol· sun, çalışan hiç kimsenin çalışmasını zayi etmem ... "
(AH imran, ;3/195).
2· Ger~klik prenslbl:insanın, gerçeği araştıra· cak, doğruyu yanlıştan ayırdedecek kabiliyete sahip
olduğu gerçeğinden hareketle diyebiliriz ki, Islam'ın tesis ettiği kanun ve emirler, eşyanın gerçek yönle·
riyle iiQilidir. Bu şöyle de açıklanabilir: Her ne kadar
Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan-1987
insan normal faaliyeti içinde, hisleri ve heyecanlan tarafından hayati gayelerine doğru uyanlmışsa_ da,
gerçekte, fantazi ve vehi~leri değilde haki'ki amaçlannı araştırmak için yola koyulur.
Açlık sebebiyle ağlayan ve annesinin memesini
yakalayan bebek, hayali.bir sütü değil, gerçeğe uygun (veritable) bir sütü arzular, dolayısıyla ağlar. Çı
karlannı sağlamak için gayret sarfeden her fert, gerçeğe uygun menfaatlerini araştınr; zihinsel olan ya
rar kayramlarını değil.. Ayni zamanda hisler ve heyecanlar, insana bazı arzular sunar ve onu, gerçeğe uygun ve en iyisi olan çıkarını hesaba kattırmaksızın, bazı hedeflere iter. Işte, bu heyecanlan altedip de
ğiştiren ve ona, gerçekte neyin iyi neyin kötü olduğun;ı gösterecek olan bu imtiyaz veya muhakeme gücüoOr.
Öte yandan yemeyi arzu etmesine rağmen, zararlı gıda maddelerini hastaya adeta yasaklayan, bu
akıllılıktır; insanın tehlikeli işlere girmesini engelleyen de, yine bu akıllı olma ayncalığıdır. Böylece anlaşılıyor ki, hürriyetinin büyük bir kısmından insanı
mahrum eden akıllılık, diger canlılara kar~ı onuıı.ye· gane üstünlüğü ve, gerçek olanı vehimden ay~ak
"Hak'tan sonra, ancak sapıklık gelir" (Yunus, 1 O/
32).
"Şayet Hak. onların heveslerine tabi olmuş olsay· dı gökler, yerler ve arasında bulunanlar fesada ug· rar, (bozulur) dul." (mümin, 23fi1).
Müsait şartlarda toprağın altına yerleştirilmiş olan bir tohum, bir kaç gün sonra kubuğunu parçalar. farklı
istikameırerdeki kökcükleriyle bir filiz olarak meyda·
na çıkar. Bu kökcükler aracılığıyla filiz, sürekli olarak toprağın besleyici maddelerini emer, meyveleriyle, çiçekleriyle, budaklarıyla, yapraklarıyla, dallarıyla ve gövdesiyle bir ağaç oluncaya kadar aralıksız bqyü· dükçe 'büyür.
Oişin~n rahmine atılan erkek hücre (sperma) da elverişli ortamda, kendine has bir şekil ve·gö.rünüm almaya başlar; kendi cinsinin özelliğinden gelen ha·
reketleri sayesinde, günden güne büyür ve mü k em·
malliğinin doruğuna varınc~ya kadar kendini tamam·· lar. Kainatın tüm yaratıklarını içine alan bir inceleme bize, bu variıkların her birinin, sayesinde ·mükem
melliğinin son sınırına vardığı özel, kendine ait bir yo· lu oldugunu ve,-daha dünyaya geldiği ilk günden iti-
baren nihai'gayesfne doğru yöneldiğini gösterir. Ge-için de, en önemli gücüdür. lişmesi süresince asla gelişme· istikametini şaşirt
maz. Mesela, bir çekirdeğin filizi at olarak gelişm~z . . . islam Peygamberi'nin tebliğ etmiş olduğu emir ve veya bir at, geceleyin at olarak uyuyup da, sabahle-
kanunlar, insanların heves ve tutkulan üzerine değil, yi n bir filiz olarak uyanmaz. Bilakis her yaratık, bizzat· eşyanın gerçek görünüşleri üzerine kurulmuşlardır. kendi;tabiatının kanuniarına göre son gayesine yö-
Yani, insan arzusu hilafına bile olsa, gerçekten -ve nelirJe, bu gelişme yol~nda seyrederken; asla hat~-_,,_.,_, hiıkikate·ri·Kendi"yararın~ olan fiiliyapma k; arzula miş-.:=..··"· ~yirauşm·ez:··.:--,.,-::--...--'·~ ·;-::-··..,'·. . ~,:-~ ~:'-~:.:...._,_..:; ··:-:--'.' ·-~ ., • . ..
olsa bile, gerçek mentealine ters düşenleri de yap- ı mamak zorundadır. Aynı durum dini cemiyetler için H~r mahluk için çizilen ve onun mükemmeliğine de geçerlidir: Gerçekte kendi yaranna olan ve bizzat çıkan yol, tabii olarak sahip olduğu imkan ve vasıta-kendi mutluluğu ile bir uyum arzeden bir kuralı uygu·
lamak zorundadır; arzuları hilafına olsa bile .. Ama . toplum üyelerinin çoğunluğu tarafından istenmesine
rağmen, gerçek yararı ile teza t teşkil ed_en bir fiili yapmamak mecburiyetindedir.
Yüce Kur'an'da insanın gerçek, en mükemmel veya hakiki menfeati ile uyum halinde olan şeye
"Gerçek -ei-Hakk·" denilir. insanın güçlerini kendisi
ne doğru yöneltmek ve izlemek için gayret sarfetmek zorunda olduğu biricik amaç budur.
, .
islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan·1987
larla uyum içinde olan bir yoldur. Bu vasılalar ona, ~aydasına olan şeyleri alma. zararlı olan ve varlığını tehdit eden şeyleri de reddetme gücünü verirler. Kü- · mes hayvanlan taneyle beslenirler; yabani sürüler, kurt, leopar ve doğan, aviarının etini yerler; zira her
biri, çok hususi besir:ısel maddeler için uygun, bir tür özel sindirim sistemiyle donatılmıştır. Aynı şekilde kuşlar gagalarıyla, koç ve öküz boynuzlarıyla, yı_lan ve akreb zehirleriyle, geyik de koşmasıyla kendilerini savunurlar. Çünkü bütün bunlar, onların her birinin yegane savunma aracıdır . .Hüla.sa olarak, bu yaratı~-
ss
lardan her biri, bütün hayatı boyunca hususi ve nihai
bir gayeye doğru yönelir. Karakteri, kendi öz varlığı
nın kabiliyetleriyle belirlenen ve bu donanım ile ken
disine yönelineo işleri yapır. Bu gidiş. bu sınırlama
bizzat Kur'an'ın imada bulunduğu ve Yaratıcı olan
Allah·a atfettiği genel gidişattır:
"Mü sa dedi ki: Bizim Rabbimiz, her şeye yaratırı
şını yeren ve sonra da doğru yola ileten (hidayet
eden) dir" (Taha 20/50).
"Ki O (Allah) yarattı ve (yaratışını) düzenli yaptı.
O, (her şeyi) takdir etti ve (sonra da) doğru yolu gös
terdi" (A'Ia, 87/2, 3).
lslamlyet ve Diğer Oinler/Yrd.Ooç.Dr.Sadık KILIÇ
.... . ran felaha ulaşmıştır; onu fenalıklara gömen ise, zi
yana uğramıştır" (Şems, 91/7-10).
Diğer bir nokta-i nazardan ise, yaratma, sadece
Allah'ın işi olduğu ve her türlü güzellikle onda müşa-
' he de edilen uyu ni ve ahenk O'nun rahmetinin sonu-cu olduğu için, insanın hususifıtratıyla fiilierinin mü
nasebet içinde bulunması "AIIah'ın Arzusu" diye
nitelenir, (Çünkü bu, emirler vermesi, fiilierinde insa
nı yönetmesi ve bu davranışlarından onu sorumlu
tutması itibariyle, Allah'ın iradesidir; yaratıcı olan,
asla asi olunamaz ve yasakları ihlal edilemez oldu
ğundan, bu Allah'ın yaratıcı iradesi değildir.) Aynı şe
kilde ilahi iradenin insan fıtratına uygunluğunun bir
:=-;:-=f::~~-::~-.,.,. ~..:;;·•·!S"! ...... ·.: : · • :-:~: ~=-,.-.:~=:e~~ .. ;,.,.,.::.:~:;·=i#le~~lei'.;)!e,yas~l~~a.~~.ah\fH~.~:~-=:? :: . · · ri ve yasakları" diye isimlendirilir:. ·
l
Yaratıklardan birisi olan insanın da, bu gen~l kura-
lın dışında kalamayacağı aşikardır. Tabii durumu ve
karakteri onu, hayatı boyunca seçmek zorunda ol
duğu bir yola sevkeder; aynı zamanda ona, yerine
ğetirmekle yükümlü olduğu görev ve sorufnlulukları-
nı gösterir:
"(Allah} onu hangi şeyden yarattı? Bir damla nut
feden; onu yarattı ve takdir etti, sonra da yolunu ona
kolaylaştrrdı" (Abese, 80/18·20).
Bu ve az önce geçen münakaşanın üzerinde dü
şünmek, onların her ikisinin de sonucunun aynı oldu
ğunu gösterecektir: Yani; doğuştan getirdiği doğru
nt'Şanlışın arasını ayırma gücü sayesinde, seçmek
ı;orunda olduğu (gerçek menfeatleriyle uyum içinde
olan) fiil ve faaliyetlere doğru insan, ö.?elyeteneklere
sahip fıtrat~ı asliyyesi tarafından yönetilir. Bunun
içindir ki, Yüce Kur'an insanı bu yola davet eder ve p·na "Hakil<at'in Dini" adını takar. YineKur'an bu
yofu. "Fıtri ve Temel Din" diye de isimlendirirve bu
nun varlıklara özgü bir yol olduğ~nu belirtir:
"Ey Muhammed! Hakk·a doğru meylederek, yü
zünü (i~ıam) dinine çevir. O, (AIIah'ın) insanları, üze
rine yarattığı Fıtratullah'tır. Allah'ın yaratmasında
hiç bir değişiklik yoktur. Bu, dosdoğru bir dindir"
(Rum, 30/30)
"Nefse ve onu yaratana, sonra da ona iyilik ve kö
tülük kabiliyetini verene andolsun ki, nefsini arındı-
. ~
"Senin Rabbin dilediğini yarattı ve seçti (yaratır ve
seçer). Onlar için hiç bir seçim yoktur" (Kasas, 28/
68).
· islam Dini, Yaratıcı Allah tarafından bildirilmiş
olan farzlar ve emirlerden ibaret olduğu için ve Al
lah'ın inanç ve fii~ere yönelik emirlerini yerine getiren
insan, böylece, O'nun iradesine boyun eğdiği için,
Kur'an-ı Kerim'de bu din, islam (itaat veya boyun eğ
me) olarak isimlendirilir:
"Hakikatte, Allah katında (yegane) din, islam'dır" ·· (A.imran~ 3/19):- - ----·--.-·-- - -- --,- ----- ·-· :-
. . .: -:.
"Din olarak kim ' isıam'dan başkasını arzu eder
(ararsa), bu şey Allah tarafından asla kabul edilme
yecektir" (A.Imran 3/85).·
3- Madde He ruh arasındakl dengeyi gözetme
prenslbl: Islam'ın fıtrat-ı seli me sahibi insana getir
diği mesajın üçüncü neticesi de, bu ilahi di nin şahe
serlerinden birisi olan, maddi olanla manevi, ruhi
olan arasındaki orta yolu seçmesidir. Kutsal Kitabiarı Tavrat'tan da anlaşılabileceği gibi bu keyfiyet. insa
nın ruh cephesiyle hemen hemen hiç meşgul olma
yan Yahudilik ve; bunun aksine, Hz. isa'nın bu dün
yanın maddi yaşantısına hiç ilgi duymadığını açıkca
söyleyen Hristiyanlıkile, ters düşer. Hinduizm, Bu
dizm ve ayni şekilde Zerdüştlük, Maniheizm ve Sa bi
ilik gibi az çok ruhi şeylere. ilgi duyan diğer dinler, ma-
Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan-1987
~ - - · - - · .... -. -····-··. -·--··-··-
nevi yolu maddi hayattan ayırdılar, o derecede ki,
bu dinlerin maddi hayatla olan bağlan tamamen par
çalandı. Orta yolu seçen ve gerçek insan tabiatı üzerine teessüs eden, yalnız islam'dır. Bu hususta aşağıdaki a_çıklamalar yapılabilir:
Hakikatan insanların çoğu, bütün hayatlan bo
yunca maddi gelirlerinin artmasından başka gaye,
sosyal durumlarının iyilişm·esinden, mallannın yığılmasından, maddi lezzetlerin tadının çıkarılmasında~
başka düşünce taşımazlar. Gece gündüz bütün
güçleri~i. hayatlarını kazanmak için sarfederler; fa
kat, maddi dünyanın geçici, çabuk parçalanan çer
çevesi dışında var olana_ hiç dikkat etmezler!..
Buna karşılık, şüphesiz diğerlerinden daha~ sa~
yıda olan, dünyanın niteliği, hayatın Çeğişkenliği ve
kaFa~sızlığı üzerinde tefekkür eden insanlar da var
dır. Onlar, her ·lezzetin baZı güçlüklerle, her sevincin
bazı kederlerle, her zenginliğin bazı tasalarta 11e ni
hayet, her buluşmanın d~. bir ayrılma ile beraber ol
duğunu hissederler. Yirıe. ayni şekilde dün~anın dar
hapisanesi dışında ve bu hayat serabı sona erdiğin
de, içinde, bu dünyanın hiç bir acısı ve sıkınıısıyla
karşılaşılmayacak bir dünyanın var olduğunun ve orada, mutluluk ve bahtiyarlığın şerefli ve salih ~-selere ait olacağının da inancı içindedirler. Bu tefek
kürün sonunda, bütün ?osyal ilişkilerden kaçınırlar
ran başlıca hususiyeller olan kendi öz. aklını ve zeka
sını zarara uğratmak ve doğruyu yanlıştan ayırma
kapasitesini bilernernek zorunda kalacaktır.
Böylece, keskin bakışlı bir göze sahip olan bilgili
insan, ne yalnız manevi hayatla, ne de yalnız maddi
hayat ile yetinerek yaşamayı asla tercih edemeye
cektir; çünkü, bir taraftan maddi dqnyada maddesiz
yaşamak mümkün değilken, diğer taraftan da, ma
nevi yaşantı olmaksızın, fıtrat-ı selime sahibi insan
da doğuştan olan Allah bilgisi ve O'na ibadet etme
tutkusu, hiç bir fayda sağlamayacaktır.
. Su götürmeye n gerçek şudur: Hristiyanlık ve Ya
hudiliğin.başarısını engelleyen, her birinin belirli za
manlarda, bu iki yaşama biçiminden birisini terkedip,
sadece birisine ilgi duymalan olmuştur. Hz. Musa
zamanında köle olarak ve Mısır Firavun u tarafından kötü rriuameleye tabi tutularak yaşayan israil Oğu iları, her türlü insani haklardan mahrumdul ar ve hay.
van muamelesi görüyorla~dı. Hz. Musa onları ku(
tardıktan sonra, zamanının büyük bir kısmını onların
dahili işlerini düzenlemeye, (uyacakları) sosyal ka
nunları Ol)lara bildirmeye ve yerleşecekleri yere·on
ları hazırlamaya ayırmıştı. Aynı zamanda onlara, az
çok manevi yaşantıyı da öğretmiştir: . · .
Hz. isa-zamanında ise, i srail Oğullan ;·aynı şekilde ve gözlerini, içindeki her arzunun tatmininin bir gün Roma hakimiyeti altında yaşıyorlardıysa da, düzen'-
üzüntü ve ümitsizlikle sonuçlandığı tani dünyanın renmiş bir soşyal teşkila!a sahiptiler. F:akat !:ıahamla-güzelliklerine ve kotülüklerine kaparlar. Böyle şahsi- n ve yqneticileri, u.nutmuşlarmış gibi, Kitab-ı Mukad-
yeller bir kÖşeye çekilirler , ebedi dünya ile bu tani des'ir\ dini talimatlarını tamamiyle uygulamıyorlar, ;'::';_ :..dünyayı kuşatan' sınırstz-müktimmellikler!e·gtizelliği ·.........:.;;~. '-runryata:dakkı~larından:cfa;ancak·mao8rÇikart~r ··
tefekkür etmeye dalar! ar. elde etmek ve insanlara kötü muamelede bulunmak
Bu iki gurup insan bu gün bulunmaktadır ve tari
hin şahadetine göre de daima bulunmuştur. Bu tür
insanların var olması, Allah tarafından kendisine ve
rilen fıtrata uygun bir biçimde insanın, hayatın bu
maddi ve ruhi her iki yolunu da, birlikte katetmesinin
zorunlu veya en azından ge~e!'li oldu.ğuna çok mü
kemmel bir delildir. Çünkü eğer insan sosyal hayat
kapısını tamamen kapar, ellerini kavuşturarak ~er
türlü çaba yı terkederse, az sonra, kaçınılmaz olarak
maneviyaşantıdan olduğu gibi, bu (maddi) hayattan
da mahrum kalacaktır.' Diğer taraftan, şayet manevi
yaşantıdan vaz geçerse, insanı diğer canlılardan ayı-
Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan:1987
için yararlanıyorlardı. Bunun içindir ki, Hz. isa yalnız
manevi hayata ilgi duymak ve öğretilerinin çoğunu
bu sahaya fıasretme~ zorunda kalmıştır.
Daha önce de işaret edildiği gibi islam, öğretile
rinde maddi hayatla manevi hayat arasındaki orta yolu seçmiştir. Varlığın bir~irine zıt olan iki kulbunu
ahenkli bir biçimde telif eden ve birleştiren: gerçekte
mükemmelliğe ulaşabilmesi için insan tara_fından ta
kib e.dilmesi gereken·biricik yol, islam'dır.
·. Sonuç itibariyle her yaratığın, var oluş gayesi de
mek olanmükemmeliğe ulaşmaşını, fıtri ve tabii faa-
57
liyet gücü sciy~s.inde gerçekleştlrdiği'aŞikardır; faaliyet gücünün niteliği ise, kendisine verilmiş olan ka-
pasite ve imkanlara bağlıdır.
Aynı şekilde, yaratıklardan birisi olan insan da, bu
cihanşümül kanuna boyun eğmişiir; ölüm'süz, son
suz ve nihayet kendisine yokluk ve helakin dokuna
mayacağı bir h.ayat için yaratılmış olan bir ruhu ve bir manası vardır. Faaliyet biçiminin yüceiiği sayesinde,
mükemmele, en büyük amacı olan diğer bütün mut-. .
Islamiyel ve Diğer Dinler/Yrd.Doç.Dr.Sadık KILIÇ •
. , Ayrıca bu dini vazifeler, sosyal bir vasıf, günlük
ibadetlerde de bir birleştiricilik kazanarak ifa olunurlar. Günlük ibadetlerden birleŞtiricilik vasfına sahip
en büyük ibadet, cuma namazı; sosyal karakterli en büyük ibadet de, hac mevsiminde Mekke'de yerine
getirilen hac ibadetidir.
Bu dini uyarıların ikinci kısmı, cemiyet içindeki
fertterin biribirierine karşı olan haklarını gösterir.
Çünkü fert, islami Kanunlar'dan ibaret olan bu ödev-
luluk ve haziara ulaşabilir. Ruhu aynı zamanda, leri yaparken, Allah'a karşı olan sorumluluğunu da
kendi hareket vasıtalarının bulunduğu, bir bedenle hesaba k.atacaktır. Zi~a insan yalnız O'nun arzusuna
irtibatlıdır. Bu vasıtaları· kullanan kuwet ve- boyun eğmek zorundadır. Yani bütün eylemler şu üç
ya islidalların da, bu ·beden · ile muayyen bir prensibe göre yapılmalıdırlar: Allah'ın birliği, Hz .
. ·- .. ;.,;.__.._aJ.a.k~sı_yard.ır.jnsanın tabiatı. onu so~al haY.ata v~ Muhammed'In risaleti ve ahiret günü .. ·- ··'-.~·--mede~yet;·(Cı~;-tion) :dogru 9ôt~~~sJ"ei~:fu"'~·':'~--"'· '". -...~rı=.o:-~ ._.,..;;"~~·:_,:. ·. --=·,<·-.~ .. ,:·"'7·-"·:·~·~::·"· .. =~.--;:;
hesizinsanı, hayatıngayesine, binatkendisiöemek "De ki: Ey kitab ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, olan, mükemmelliğe iletmek içindir. Her. Sarlığın O'na hiç bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp birbiri·
ml!llul~kye mükemmelliği, apaçık bir biçimde, yara- m izi rablar edinmernek üzere, bizimle sizin aranızda t1lişında kef'!disi için· takdir edilen mutluluk ve mü· eşit olan bir kelimeye gelin!. Eğer yüz çevirirlerse:
kef11il)elliktir. O bakımdan bunlar (mutluluk ve mü- 'Şahit olun ki, bizler müslümanlarız' deyin" (A.imran,
kef11me)l!klı;ır) n~ hayalidirler, nede bat!l düşünceler 3/64),
tarafından meydana getirilmişlerdir. Bir gül fıdanının
mutı.uluğu, kendi_ tab!atına uyg~~ b~r. biçimde büyü·
m~ k v.e bi~kisel karaıcterinin sevkedeceği tarafa doğru ge!işme)ctir; süslü bir sarayın içine yerleştirilen al
.tın .bi[ v~onun içine. ~ik_iim~k desil.. .
-Netice olarak, tabiatında var olan maddivasıtala· r~.~~.la~mak:Stzın ve-sosyal bir·çevrecıe-y-aşamal<sı-
zın, inspnın .g~rçek.mutluluk ~e mükemmeliğe ulaş
n;ıas: nasıl mümkün olabilir? islamiyet, eğitim prensi
bi ve öğretilerinin arka planı olarak da, tamamen içti
ıi')ai olan ve iç)nde bütün maddi imkaniann kullanıldığı maddi yaşantının öğretilmesini seçmiştir. insanın fıtrat-ı selim~sine ve d~ğuŞıan getirdiği temel özel
likleri~e gö~e. istamiyet kanun ve emirler tesbit et
miş; bu kanunla n, insanın eğitilmesi ve mükemmel
leşmesi için tam bir proğram oluşturan ferdi-içlimai
ve özel-evrensel nitelikli davranışlarla geliştirmişlir.
Bu kanunlardan bir kısmı da, insanın Allah'a karşı
olan görevle~ni ilgilendirir, O'nun efendi olması kar
şısında insanın kulluğunu, büyüklüğü karşısında kü·
çüklüğünü, şan ve azameli karşısında hakirliğini, bil
gisi karşısında cehaletini, gücü karşısında güçsüzlü
ğünü, O'.nu11 .arzu ve lütf~na karşı itaatini ifade eder.
Az. önce anlatılanlardarı hareketle denilebilir ki,
islam Dini'nde izlenecek y~l, insanın maddi ve sosyal hayatı, bütün şümülüyle manevi hayatını da yük-
se Itecek biçimde çizilmiştir: islam'ın emirlerini yerine
getiren bir müslümanın manevi aydınlığı, ferdi ve içti
ma i bütün faaliyetlerini temizleyip, aydınlığa kavuş
turan bir ruhun aydınlığı gibidir. Görünen fiileriyle
tralkla- birlikte olmasına rağmen Allanile.iÇ-iÇeôiJ:; zahiren kalabalığın ortasında olmasına. karşın, ruhi
yönden ilahi sırrın manevi bir barınağındadır. Şurda
burda: bu maddi gayeleri takib ettiği, hertürlü acı tat
lı, hoş mahoş; güzel çirkin hadiselere katlanmak zo
runda kaldığı ve, genel olarak dış dünyanın karmaşık
olayları arasında bulunduğu sırada, kalbi hürdür ve,
nereye bakarsa baksın, orada Allah'ın çehresini gö
receği ·bir sükunet dünyasında bulunur:
"Nereye dönerseniz, Allah'ın "vech"i oradadır"
(Bakara, 2/115).
Dindar bir müslüman manevi hayatını, maddi
hayatının alakalarına yansıtır; nerde olursa olsun
ve ne yaparsa yapsın, daima Allah ile lrtibat halin·
dedir. Maddi dünyada .ilişkide bulunduğu her şey,
Islami Araştırmaıa·r Sayi:4 Nlsan-1987 ·
Islamiyel ve Diğer Olnlei/Yrd.Doç.Or.Sadık KILIÇ
ona Allah'ı gösteren bir ayna gibidir. Fakat sırf ruhi hayatı geliştirmeye yönefen gayr-i mü srimler, tabii ve
günlük hayatı, ulaşmak istedikleri hakikatle kendileri arasında b[r perde, engel olarak tefakki ederler. Neti
ce olarak, normal yaşantıyı terk etmeye, -Hristiyan rahibferi, Hindu.Brahmanfan ve Zerdüşt zahidleri gi
bi- ruhun mükemmelleşmesi için manevi hayatın ahşılmamış yolunu seçme}'e zorlanırlar. Normal mad
di yaşayan birisine göre böyle bir yolun avantajı ne olursa olsun bu, takib edilmesi ve katfanılabilmesi
için çok gayret sarfettikleri bir yoldur. Bununla beraber, isıilm'ın emirlerine göre manevi hayatı yaşayan . bir kimse, izlenmesi gereken yol olara_k islam'ın yolunun en kolayı olduğunu iyice anlar. Sonuç olarak on
lar, alışılmış (maddi) hayab terkederek sükünete ererler, sürekli dikkat ve çaba sarfetme sıkıntısından
kaçarlar. Boylece, jlahi yaratmanın kendilerine hazırlamış olduğu mükemmellikleri onlara takdim eden
yolun önüne, bir engel koyarlar, kendi mümkün zevklerine göre, bir başka yolu seçerlet. Bu yoldan,
Yaratıcı'nın kendilerine yazmış {takdir etmiş} olduğu gayeye ulaşıp ulaşamıyacaklarını kendi kendim(ze sorabiliriz!
39/9} diye soran veya ilmin yüceltilmiş mevkiini çok anlamlı bir biçimde öven ancak Yüce Kur'an'dır. Yine:
"ilim elde etroek her müslümaİt için bir tarzdır",
''Beşik1en mezara kadar ilim arayınız" ve,
"Çinde bile olsa, ilim arayınız" diyen de Yüce Peygamber'dir. Kur'an-ı Kerim
müminlerine, ilim yolunu asla terket~emeyi, zannı~ ve şüphenin peşinden gitmemeyi, düşü0meksizin
duyduklarını veya gördüklerini veyahutta akılfarından geyen şeyleri benimsememeyi, zira inançları_n~ · dan sorumlu tutulacaklarını, emreder:
"Hakkında hiç bilgi_ sahibi olmadığın şeyin ardına
düşme. Muhakkak ki, kulak, göz, kalb .. .işte bunların hepsi, bundan sorumludur" (isra, 17/36).
Az önce görüldüğü gibi, islam, taraf_darfarını bü-. .
tü n güçleriyle ilim elde etmeye teşvik eimekte; itik~di bir bilim olan din hukukunu ve Din'in direktiflerinin
_ gösterilmesini birgorevoli:m~~ takdim etmekt.ecilr:·
Dahası, mademki kainat ve içindekiler Aff~ın yaratmasıdır; her olay -her biri kendi varlığına ~is- "Müminfer toptan sefere. (cihada) çıkmamal~d.ır-betle- "hakikat"in bir işareti ve Affah'ı göstere_n bir ay~ lar. Her ~opluluk1an bi~ grup insanın _dini iyi öğren-
nadır; ve yine mademki insan da fıtrat-ı asliyesini rnek ve yanlarına geri döndüklerinde, kavimferi~i.
gösteren farklı hayat safhalarıyla bu işaretlerden bi- uyarmak üzere g'eride kalmaları gerekli değil mi? Ki, risidir, öyleyse manevi yaşantının içinde (yani Af- böylece belki yanlışhareketten çekinirfer'' (Tevbe, lah'ın ve bizzat kendi varfığını tanıma i Ce n ab-ı Hak- 9/12~):
.. kın her durumda bilinmesi (receniıaitre), bütün bu \ . ·.-=~:-.;::-:~rı;·ı< ··;Y~~Iaiın";~~fra~hi · biiQi;;'iıt~ld~;.;;;;;;"dı~·-· r: · :··::~ 'r5iiTai çe k/n~i< 9e}~'kitı<trım'f~ezıh·nt haf<ika!ıe~i~- --· ._, _ _. ·....-ı
Allah'ın güzelliklerinin derinden derine tefekkür edil- anlaşılması hususunda, fertlerin kapa_sitesi farklıdır. . . . me sinde kullanılması lazımdır. Aksi halde insan, har-
cadığı ernekten; ancak eksik bir bilgi veya kusursuz bir cehalet elde edecektir.
4- Islam açısından bilgi ve ilim: Dünya inançlarıyla dinlerinin kısa bir araştırmasını yapan kimse, ls· lam'ın ·ilim ve bilgiye vermiş olduğu şeref ve kıymeti görür. Ayrıca onların elde edilmesi için sağlamış olduğu teşvik ve cesaretfendirmenln, -ilahi veya gayr-i
ilahi- hiç bir din ve itikad sisteminde bulunmadığinı farkeder:
"Hiç bifenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer,
Islami Araştırmalar Sayı:4 Nisan·1987
Düşüncesi mantıki olan ve tabiatıyfa, derin kavram-ların ve bilimsel teorilerin anlaşılmasında özel zevk
sahibi olan insanfar olduğu gibi; mantık kurallarına göre düşünme yeteneğinden mahrum olan ve basit
ruhfarıyla tamamen maddi çizgi seviyesindeki bir iş ortamında yaşayan insanlar da vardır. Bunun yanında fikri ve fizik duyarlıfığını başka yöne teksit eden, maddenin kör dünyasıyla onun geçici zevklerine şiddetli tepki duyan, kendilerinde aşkın (müıeal) dünyaya karşı hususi bir cezbe, sadece yansımış bir hayal olan bu dünyanın güzelliklerinin kaynağı olan, son
suz ve bilimsiz güzelliklerine özel hayranlık duyan · insanlar da \!ardır. BÖyle insanlar, doğuştan olan ay-
59
dınlıkları sayesinde, müteal (aşkın) di,iDyanın sırları
r/ı ve gerçeklerini kolayca anlayabilirler.
insanlar arasındaki açıkca görülen bu fark nazar-ı
itibara alındığındandır ki, islam, bu üç guruptan her
birine kendi anlayabilecekleri ·dilde (talimlerini) öğ
ret mi~tir: Bir guruba, din in zahiri ve dışa ait yönleri;
ikinci guruba serbest fikri isbat (yolları); üçüncü bir
guruba da, arsız nefse karşı mücadele etme ve kalbi
tezkiye etme( şekilleri) öğretilmektedir. Allahu Tea la hikmetlerinden bahsederken, bu münasebetle bir
mesel ile bu hususa dikkat çeker:
"(Allah) gökten bir su indirdi de dereler kendi öl
çüsünce (o su ile) çağiayıp aktı. Sel de, üzerine çıkan
.. . ·bir kÖpük yi:J~renip :Qötürdü: '§i( 'cie·sas·· eŞyasiveya • ..
alet yapmak için, ateşte üzerini yakıp erittikleri ma-
denlerde de bunun gibi bir köpük vardır { ... )"~{Ra'd, 1.3/1_7).
. l:iZ. Peygamber ise , söyle buyurmuştur:
· · "Bii peygamberler insanlara, anlayışları ölçü
sünde konuşmakla emrolunduk". ·
: islam;a ı'na·~anlar arasında ~kli isb~t-k~billyetinden' mahrum· olan, böylece doğru yolu kaybetme ve sapıtı:na: tehlikesiyle karşılaşanlar varçlır. Bunlara
kapasitelerinin üstünde ve Din'in üç ana,preı:ısibi {AI
Iah'ın bir!igi, Peyg~mberlik ve ahiret he~bı)ne i.nan
manın ötesinde başka bir görev yüklerıilmemiştir. is
l~tri. D!nf onlara iyi iş yapmayı em retmek, günatı işiemekten men etmek; vb. pratik ve basityül<ümlülükle-~~-f~·- :· - · ~ . . . ri oğretir. Buna benzer açıklamalar Kur'an ayetlerin-
de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde çokca bulunur.
Şüphesiz insanın fıtrat-ı selime sayesinde kolay
ca anlayabileceği dini n bu üç prensibi, islam tarafın~an kesin bir bilgi olarak kabul edilir. Hakikatte adı
geçen prensipierin b.u şekilde kavranılması! bu bab
ta, isbatsıi olarak kabul edilmiş olan diğer öğretilerin
de gerçekliğini doğrular. Zira peygamberliğin doğru olması, Hz: Peygamber'den bize u!aşan bütün söz
lerin de kesin bir biçimde sağlamlığını isbat eder.
Tefekkür tarzı
islam Dini, sağlam bir ruhla donatılan, akli -mantılö isbatlar sayesinde ilmi teorilerle, mantıki ve zihni
islamiyel ve Diğer Oinler.'Yrd .Ooç .Dr .Sadık KILIÇ ,
müzakereleri anlama kapasitesine sahip insanları bilgilendirmekledir. Bir başka ifadeyle islam, insan
lan bozulmamış yaratılışlarının vasıtasıi. olarak haki
kalle karşılaşacağı yöne sevk eder. Onlara, önce aki·
de ve fikirlerini empoze etmek daha sonra da bunları
akli muhakeme ve delillerle savunmak niyetinde de- ' · 1
ğildir. Kitab ve Sünnet, yani Yüce Kur'an'ın ayetleri
ve Hz. Peygamber'in hadisleri bu tür akli delillendir
melerle doludur. Kur'an'da aynı zamanda, islami
inancın ve akidelerin çok basit deyimlerle, içinde ay
rıca islami ilişkilerin, Genel kanunların, umumi rnen
feat.ve faydaların da zikredildiği çok ikna edici delil
lerle isbat edildiği lafsilatlı açıklamalar bulunmakta
dır.
. A~rıca bilmek gerekir ki, em!r v~ kanunların ev: . . . . rensel'v~ umumifayda ve yarartarı üzeiiriolmi:italaii~1.'/
yürütmek, müslüman bir terdin ve toplumun genel
anlamda özel bir ilişkiyi bilmesi demek değildir. Zira
çok yukarda dediğimiz gibi, bu ilişkiler -özel olsun
genel olsun- bir bütün olarak peygamberlik vasıta
sıyla açıklanmıştır. Öyleyse peygamberliğin doğru
olduğunu isbat etmek -bize teferruatlı bir biçimde
ulaşmamış olsa da-, bu kanunların geçerliliğinin kısa
bir delilidir.
Ruhu arındırııla metodu
Üçüncü gurup ise, kendi !stekleriyle bütün maddi
ilişkilerdef1 ayrılmaya ve dikkatlerini dünyanın yanıl
tıcı arzulanndan, aldatan süslerindan başka yöne
çevirmeye hazırlanmış insanların meydana.getirdiği
-- gurüptur~ Bu gibi insanlar Allah'ın dışındaki her ~yi
unutmaya, gozlerini tani olan bütün güzellik ve çir-. . kinliklere, geçici olan bu varlığın acı-tatlı her olayına
kapamaya tıazırl~nırlar. ~özlerini, basiretle ebedi
dünyaya doğFu çevirerek, maddi hiç bir perde ol
maksızın Allah'ın büyüklüğü ve yüceliğinin teceıme
rini temaşaya koyulurlar. lıahiliğiri yakınına ·varmak
ve bu geçici dünyayı arkada bıraktıktan sonra ta
mamlanması gereken beşeri mükemmellik merha
lelerini katetı:nek, aşmak içindir bu. Bu gibi insanlara
islam, yalnız onların aniayıp onların bildikleri bir dil
de, gizlice ilahi sırtardan bahseder.
Muhtemel bir tenkit ve cevabı
Bazı müsteşrikler, Islam'ın mistik ve metafizik
prensiplerinin Hind menşe'li olduğunu, çünkü
Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan-~987
lstamlyet ve Diğer Dlnler/Yrd.Doç.Or.Sadık KILIÇ
islam'ın sadece d_erinlikten yoksun basit inançlarla
kısır ibadetler silsilesini kapsadığını söylemişlerdir. Bu iddiaya, aşağıdaki yarım şiirde çok güzel cevap
verilmiştir.
u Sen gönül e h linin sözünü duyduği.ında, bu hata
lıdır,demel
Ey canım, sen söz anlamazın birisin; hata burda
dır" (Hafız-ı Şirazi)
Esa8en bu tankide cevap verirken biz, müslüman
misliklerio savunmasını yapmak ve manevi yolda bunların katetmiş olduğu değişik yairarı açıklamak istemiyoruz. Hintliler karşısında, müslüman mistikierin muhakeme tarzına bir bağımsızlık vermek niye
tinde de değiliz. Aynı şekilde, mantıki muhakeme metodu-konusunda daha önce yapılm;ş olan müzakeremizde, şimdikinde olduğu gibi, dinin dış tezahür-
Jeri hakkında' müslüman filozoflarca yazılmış olan felsefi kitabiarın bütün muhtevalarını açıklamak istemiyordu k; bu sebeple; ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, müslümaniann genelleştirme· öiÇfm'ierini kabul etmek istemedik:- .-·
. lA Fakat bizim bu makaleden amacımız -sayılifu
ruplardan herhangi birinin sözlerine veya .fiillerine değinmeksizin-yalnız ve yalnız Kitab ve Sünnet'ten ibaret olan islam'ın kaynaklarına genel bir göz atıştır.
Bazı müsteşrikler tarafından öne sürülen bir iddia 'vardır ki, evrim teoiisine dayanmakiadır: Buna göre, .. _ ........ : . , . . . . . . tabii olayiann gelişmesi ve mükemmelleşmesi ilmi bir tarzda açıklanmaktadır. Onlar bu prensibi, nasıl olursa olsun, bütün hadiselere, hatta alışkanlıkiara, adetlereve doğuştan gelen ve ruhsal olan içgüdüsel olaylardaki bütünfenomenfare taşmil ederler. Her olaya sebeb olan kaynağı_. geçmiş vakıalarda ararlar.
Aynı kurala gör~ denilebilir ki, islamikanunlar, Roma kanunlarından ve Yunan felsefi fikirlerinden elde edilmiştir!
(
Bu iddiayı öne süren şarkiyatçılaf, iki açıdan ya-nılmaktadır:
1- Bizim "mistik sezgi-intuition mystique" dediğimiz şeyi onlar,. bayağı bir düşünce veya sezgi gibi
Islami Ai'iış{ırmalar Sayı:4 Nisan·) g·a7
· ..
kabul ediyorlar. Daha da ötesi, ruh temizli~i ile elde edilen bilgilerin (bir şair, her n~ kadar taşkın hayali,
yaratıcı ve akıcı ifadeleriyle bu tür kav~ amr.an ilahi sırları bilen bir mistikten daha iyi açıkrayabiliyor ise
de) bir şiirsel düşünce serisi olduğuna inanıyoriar.
Buna benzer bir hata da, peygamberlerin semavi
mükemmelliğini teşkil ed e~ ilahi kanunlarla ilahi ilimleri elde etme vasıtası Sayılan vahyin algılanması konusi.ında yapılmıştır. Netice de onlar tarafından Ro-ma kanunlan ve Yunan düşüncesi, islami pratik "ye
inançlan n temel kaynaklan olarak takdim edilmiştir. . Bu hata, şarkiyatçılann, peygamberlik ve peygamberlerin.düşünce tarzlan üzerine yaptıklan mütalaa
larda da, eksiksiz olarak, gün gibi ortadadır. Ayrı~ peygamberlerden bize kadar ulaşan sözler ve açık-lamalar, bu tür kanaatl.erin yanlışlığını ~aç; k ortaya ., · · ·
koyar.
2- Farzedelim ki evrim prensibi kesin ve isbatlan
mış bir prensib olsun. Fakat bu, bu prensipi e ferdi ve
içgüdüye dayanan eylemlerin t.ez~hür.prensi~! arasında hiç bir münasebet kurmayı gerektir~e;ı. Qün-. kü yarablişa göre_, ibtida hususi bir karaktere yerleştirilmiş olan bir içgüdü, öncesl.olsun.veya o_Jmasın, dışardan bir engelleme 'olmaması Şartıyla, ayni_ h li~ slısTiiğe göre her i ertte kendi~i gösterecektir. örn e.: ğin, Arablann yemekleri ayn -~yn sahanl~ra koyni~yı. ve çeşitli yemek piŞirm.eyi iranlılarda:ı:ı .öğrendikleri söylenebilir; am·a nasıl ye~ek yenileceğini de onlar_.
dan ö9rendikleri söylenemez. Aynı şekilde çeşitli i.dari y~pılarıyra ~emokrasinin ba~dan doğ~Y.a doğru . yayıldığı söylenebilir, ama bir c~miyetin teşekkülü ve . . . . . - . bir idare tarzının kurulması için artık bu geçerli değil-dir.
Bu müzakeremizden apaçık ortaya çıkan sonuç
şudur: Tasavvufi sezgi ve m_anevihay~t 91an ruhu tezkiye etme kabiliyeti, insanların fıtratlarmda doğuştan bulunmaktadır. Engeller kaldınldığında, saklı olan bu istidat uyanacak ve mane_vi ayd;nlanma 'yo-.
Juna götürecektir. Böylece az veya çok, aşkın ve ebedi dünya ile ilişkisi olan din bağlıları arasında açıkca bazı insanlar ortaya çıkac.aktır; ki, bu gizli güç onlarda bir kere uyandıktan sonra onlar ümitsizlik ve
güçlükferre dolu bu geçici dünyanın bütün ilişkilerinden kendilerini kurtaracaklc!r, ruhun mutlak sükünet
ı - =
ve mutluluğu Içinde 'ölümsuz ·cıüiıyaya yonelecekler
dir. ilahi ( menşe'li) dinlerin herbirinde manevi haya
tın ve tasawufi davranışın aşıkı olan bir gurup, he
men hemen görülmektedir.
Dünyadaki dinlerin asıl muhtevalarının ruhi malze
meleri mukayese edilince açıkca görülecekt:r ki, is
lam nihai mutluluğun ve ölümsüz dünyanın tasvi riy
ıe, diğer dinlerden daha çoı< ilgilenir. Sonuç olarak,
islam'da mevcut olan ruhu tezkiye etme (mysticiş-
Islamiyel ve Diğer Dinler/Yrd .Doç.Or.Sadık KILIÇ '
~ lıı. ~ •
peresilik olarak yorumlayacaktır. Bu iddianın şahidi,
Sanskrit'cenin ve Hind mistisizminin mütehassısları olan müsteşriklerinin kanaatidir. Hind ve Sudisi misti-
sizminin temel kaynakları üzerinde yapılan bir çok
araştırmadan sonra, Hint mistisizminde sade, yaşa
ma heyecanında.n mahrum kalmış insanların ruhları
tarafından meydana getirilen boş inançları gördüler.
Bunun başlıca sebebi de, bu metinlerde mücerret ve
ihtiyatsızca söylenilmiş iladelerin olmasıdır.
me), meşainde de olduğu gibi, Hind'e veya başkası- Bu konuda islam'ın mesajına tekrar dönelim- Ya-
na ihtiyaç duymaksızı n, tamamen tabiidir. islam'a ratıcı olan Cenab-ı Hak, insanın çevresine bir maddi
aittir. Bundan başka, tarihi hakikatıere göre, islarni- hayat yerleştirip her insanı, hiç bir ayırım olmaksızın,
yet Hindistan'a henüz varmamışken ve islam:ın Hi nd eşit imkanlarla donal1ığı gibi, yine onun etrafına,
dü.şüncesiyle herhangi bir ilişkisi meselesi de ı:; rtada maddi olan hayatın arkasına gizlenmiş bulunan bir
:-,'i::-$': -. :. :- yolfiı<eıi:.Seım·an'-TP~rfSi;~ume~:iMe~-ii:ı~e"'-"~·,•- .:de}manevio.:.b.aY.at,..y.e(ıeştir.r:niş!ir: .... ~;:ı..ş!l)$! . .:Jrış~~~o...;....: Uveys gibi Hz. Ali'nin arkadaşları, öğrenimleri saye- maddi hayatının mükemmelliği organlar vasıtasıyla
sinde manevi hayal1an faydalanmışlardır. islamiyet- , yaptığı olumlu ve olumsuz bütün fiilierin gerçekleşti-.teki Hz. Ali'ye ulaşan farklı Sufizm ~incirleri vakıası rilmesine ve tezahürüne bağlıysa, bunun gibi, Yara-
<;la bu hususun gerçekliğini isbat eder. tıcı, manevi hayatın mükemmelliğini de, bu hayatın
(manevi yaşantı-SK) insanın bütün eylemlerini
islam ·ue diğer dinler arasınd~ki' mrstik ifade
:farklılığı ·
isıarn tas.awuf doktrininin saf ve ince ifadeleri di
ğer mistisiim e kolierin'in ve özellikle H in d mislisizmi
nin formülleriyle mukayese ·edildiğinde onların, ge
nel bir karakter altında şekillenmiş olma avantajına .sahip oldukl?rı görüJür._QyJe kj, ke!}di aolay1şı. ölçQ
sJ!.n~e ,herkesin pnlardan fay~afanması mü~kün-dÜr. ·.. . · · · · ·
Bundan dolayıdır ki, isl~m. diğer dinler tarafından
savunmasız bırakılan mistik düşüncelerden ve aç'ık tenkillerin sebebi olan zararlı sonuçlardan uzak kal·
i ~ış tır. Şayet Hi nd Mistisizmi'nde. örneğin kutsal ki
tab Veda'nın Upanişad'ları (ilahi bilgiler kısmı) dik
katlice incelenirse görülecektir ki, O'nda sunulan
akide Tanrı'nın birliğinin çok derin ve özlü bir anlatı
mıdır. Ama aynı zamanda öylesine net ve çok vazıh
olan açık seçik ve sade öğretiler de sunmalctadır ki,
bunlarla ilgilenen bir kimse, şayet yeterli bir tasavvufi
bilgiye sahip. değilse, bunları boş inançlar silsilesi
olarak görecek veya en azından çok soylu bir biçimde
Tanrı'nın birliğinin dile getirildiği pasajları, Enkar
oasyon (tecsim). Panteizm (vahdet-i vücud} ve Put-
kapsamasına bağlamıştır.
islam fıtrat ile ahenkleşerek, manevi hayatı,
aralarında hiç bir ayınm.Yapmaksızın herkese ait bir
hak olarak kabul etmi~:tir. Onu be şer hayatının olum
ıu-olumsuz bütün sahC!Iarına yaymıştır. insanı sos·
yal hayatın zorluklarını kabule ve tesbit edilmiŞ bir yol
güzergahında olumlu bir tarzda davranmaya davet
etf!!iŞlif, J3u davranış .!!rzını öğ_ı:_~t~k~r:ı de_~lışılmış
ve genel deyimierin taşıdığı imalı anlatım yolunçlan
istifade etmiştir. Bundan dofayidır ki, bizim Sözlü de
yimlerimiz -ne olurlarsa olsunlar- birbirimize yakın
Iaşabilmek ve zihinsel kavramiarımızla düşünceleri
mizi aklarabilmek için, sosyal ve ·maddi hayatımııda
kendisinden faydalandığımız halk kanaalinden doğ
muşlardır. Hayat iksirinden daha nadir olan ve tarih
boyunc.a asla genelleşmemiş olan mistisizm ve te·
tekküre dair anlayış ve düşünceler, bayağı (ordinai
re) beşeri ifadelerder. tamamen farklıdırlar. Mistik ve
sezgisel idrak sayesir.de elde edilen bilgiyi diğer
kavramların ışığı altında dile getirmek isteyen bir
kimse, doğuştan kör olan bir kişiye gök kuşağının
renklerini izah etmeye çalışan kimseye benzer. Keza
mistik ve derin tefekküri (contemplative) anlayışları
kelime kalıpları içine sokan kimse, elekte su taşımak isteyen kimse gibidir.
isı~ mi Araştırmalar Sayı:4 Nisan-1987
lsı~mlyet ve Diğer Dlnler/Yrd.Ooç.Or.Sadık KILIÇ
Bu sebepledir ki islam; hakikatleri anlatmak için sembollereve teşbihlere baş vurmuş ve böylece diğer dinleri lekeleyen zararlı sonuçlardan masun kaJmışbr.
Manevi llerlemenfn kısa blr·değerlendlrlll~
Bizim, "Islam, tasayvufi düşünce tarzını semboller ve teşbihler vasıtasıyla açıklamıştır" şeklindeki kanaatimiz, muhte ~elen delilsiz olarak ve karanlığa taş .atmak gibi tasavvur olunabilir. Faka.t Islamiıslılah ve öğretilerle bunlann, müslüman .mutasavvıfların vecd ve davranış durumlaoyla yapılan muk~y.e
sesi üzerinde yeterince düşününce, bu .kanaatin yanlışlığı görülecektir. Aynı ~kilde teferruath ve gerç~k biçimde anlaşılabilmesinin tek vasıtası ancak . kabiliyel olan.mutasavv !flar tarafından seçilip benim
senmiş mükemmelleşme safhalarını da, gen~l ve umumi bir tarzda aydınlatacaktır.
Tabii ve asli kabiliyelleri sayesinde HakiKat' in_ namütenahi kemaline aşık olan maneviyolun yolcuları, yalnız Allah'a kul olurlar. çünkü O'nu sevmektedirler .• Yalnız O'na ibadet etmeleri, bir mükafat üf!i.~iyle veya cez~dan koı1<malan sebebiyle değildi~ra, cenneti kazanmak veya cehennemin ceza.sından
kurtulmak gayesiyle Allah'a ibadet etmek, gerçekte Allah'ın yerine mükcifat veya.cezaya kul olmak demektir. Kalbierini kuşatmış olan ilahi cezbeden ve özellikle, "Beni anınız ki, Ben de sizi ana yı m" (BakÇtra, 2/152) ayetfyle, Allah'ın anılmasından bahseden daha i:ilr kaç ayeti bildikten sonra, · hangi duru.mda olurlarsa olsunlar, yönlerini hangi yana çevirirse çevirsinler, daima Allah'ı hatırlarlar:
"Onlar ki, ayakta durarark, oturarak ve yanları üzerine yatarak Allah'ı anarlar" (A.imran, 3/191 ).
Gözlerin nüru olan Tanrı'larının, "G_erçekten göklerde ve yerde, Inanan kimseler
ıçin ( Allah'ın varlığına götüren} işaretler vardır" (Casiye, 45/3),
"Var olan her şey O'nu ana(' (isra, 17/44),
"Yüzünüzü nereye döndürürseniz, Allah'ın vechi oradadır" (Bakara, 2/115} şeklindeki mesajını işittiktan sonrc;.anlarlar ki, varlık alemindeki her şey, her
Islami Araştırmıılar Sayı:4 Nlsan-'1987 . . .
biri kendi ölçüsünde HakiKat'in aynı güzelliğini gösteren ay.flalar gibidirler. Ayna gibi yansıtma özelliğinin dışında. kendi zatlannda hiÇ bir varlığa sahip değillerdir. işte bu gibi insanlar her olaya aşkla ve M
kuyla bakarlar. Onlann tek amaçlan ise, sadece Allah'ın güzelliğini tefekkür etmektir. ~ne Allah'ın:
"Ey inanan lar, siz kendinize bakın, siz doğru yolda oldugurıuz takdirde sapan kimse size zarar ve re-
\. mez" (Maide, 5/105} ve, "Ey insan, muhakkak sen
Rabbine doğru ~~alayıp durmaktasın, nihayet o·~a varacaksın"(inşikak, 84/6} şeklindeki diğer me~jın ı işitti~Je@.de, ruhlarının katesiyle k:.ışatılmış olduklarını ve Allah'a ulaşıliak için y·egaıie vasıtalarının yirle
kendi ruhlan olduğunu anlarjar .. Namütenahi evre!l-de bulduklan veya farkettikleri şeyi, kendi içlerinde de bulurfar veya faı1<ederler. işte bu durumdadır ki ~n- · san, her şeyden kopmuş olduğunu ve alemde yalnız . -- . kendisiyle Allah'ın bulurıduğunu anlar .. Böyle bir kimse, yüzrerce binlerce i~san ~rasınd~ bile olsa ve hatta diğer insanlar onu yığınlar içinde dahi görse, yalnız başınadır o! Diğer bütün insanların uzağında
• .rrı_~rı~yj_bir yolda bulunur; a~cak Allah vardır. yanın
da. Bizzat ~~ndi varlığına bakar ~e diğer b~n eŞyayı kendi varlığında müşahede eder. Bizzat kendisiri; başka birşey değil, _sade_ceiçinde All~'ı_r.ı b~riç~~ güzelliğinin'tecelrı ettiği bir ayna olarak görür; Y~!1i onun Allah'tan başka bir şeyi yokt~~. . .. , · · ·· -· ·
..... B4 kimse, bu şekilde ve muhtelif ibadetler ve h.er
türlü knma vasıtasıyia Allah'; hatırladığında, A·llah:in · zikrini temiz, her türlü he~anik ve· geçicilikten a~irimiş. . olan, kalbine kaydeder. Ve yakin mertebesine uıaŞ-
' . mı ş -insanların sırasına katılarak, Allah'ın_ şu va'di onun için tahakkuk eder:·
"Ve sana yakin gel i rice.ye _kadar R·~bbine. kulluk
et!" (Hicr, 1 .5~99}. Böylece ona, gÖklerin ve yerin hükümranlıklarının
kapıları açılacaktır. Ve o, bütün kainat;n m~tlak sahibinin A~lah olduğunu müşahede edecektir:
"Böylece Biz ibrahim:e göklerin ve yeriri melekütunu gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun" (Enam. 6/75). ·
Böyle bi~ görüşle donatılan ~nsan, All~h'ın birliği· nin üç sa{hasını.görecektir:<;>nce Allah'ın fi.ilerind~ki birliği ona·göste!ilecektir: Kesinlikl_e kainatı ve
i
içindekileri Allah'ın ·idare ..ettiğini, kainatta tam aktif
olan sebeplerio ve bunların faaliyetlerinin (lradi ol
sun cebri olsun) hepsinin, Allah'ın güçlü eli ile yaratı·ıış tablosu üzerine çizildiğini gerecektir. Sebep so
nuç ve ikisi arasındaki ilişki .. işte bunlardan her biri,
yalnız bir Allah tarafından var ve icra ~dilirler,. : .•
"Göklerin ve yerin mülkü, Allah'ındır" (Casiye, 45/
27).
Sonra Allah' ın isimlerinin ve sıfatlarının birliği
ni keşfedecektir. Kainatta tezahür ·eden her kemal
sıfatıyla hayat, bilgi, kudret, güç, şan, bolluk. vb. gü
zellik ve ihtişam sıfatlarının her birinin, Hakikat'in
kendisi olan sonsuz genişlikteki nur kaynağıiiın sa-
islamiyel ve Diğer Dinler/Yrd .Doç .Dr.Sadık KILIÇ '
halde Zat-ı ilahi, islam'da bütün isim ve aÖia.ndırma
lardan, hatta böyle bir tasvirden bile yüce kabul edil
miştir. Tevhidin bu safhası, sadece islam'da bulu
nur. Şianın imamı Cafer Sadık, Kuleyni tarafından
yazılan "Usülü-1-kafi"de varid olan bir rivayete gö
re, bu merhaleyi yüce Kur'an'ın şu ayetinden çıkar
mıştır:
"De ki: ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye
çağırın. Hangisiyle çağırırsan~z. nihayet en güzel
isimler o·nundur" (isra, 17/11 0). Bununla birlikte bu
akidenin çok derin bir yorumu olarak, sunulan bu
makalenin üst seviyesinde, felsefi bir müzakere yap
mak zorunludur. Fakat biz, bunu burada yapmamayı
tercih ediyoruz.
:'';'i:' ::.::::.. . :dece solgurı"bir.,ışıpı_çıs.ı 9J~.~Jğun~.~.tı.u:~~~~ienn..,t;?!;..,,., ,.,:...: : , . . ~ ~.:;':"~~.~-- .:.-::.:- .. · ·:.:- <;:.:-:.·.:~:-.:S.~'~,::.,;,;;.; .. .;..; ·. ;~ . ribirlerinden farklı olan bir çol< şey arasında s~rpişti- · Allah'ın ·d~stl~ğu · · ·
rilmiş bulunduğunu direk~ olarak görecektir: ·
"En güzel isimler, Allah'ındır" (Araf, 7/180).
Nihayet Allah'ın birliğinin üçüncü merhalesinde,
bütün bu farklı sıfatiarın nihayetsiz, sonsuz bir
"öz" (essence)ün tezahürleri olduğunu ve, ger·
çekte, bu sıfatıardan her birinin diğeriyle aynı ol·
duğunu ve hepsinin de "öz" ile özdeş (identlque)
olduğunu görecektir:
"'T'-' • .
· -.;:islam'ın ilahi birlik konusünd~ki üstünlüğ:ü
Dünyanın fark!ı dinlerindeki "gerçek" aşık!arının
yerine getirdikleri. Tevhid(unicite)in bu üç safhasıdır.
Manevi mükemmelleşme yolunu katetmeye başla·
dıklarında, bu üç merhale onların nihai gayelerini
oluşturur. islam ise, sayılı merhalelerle · sınırlana· maz, fakat tarafdarianna diğer bütün dinlerin metinlerinde belirtilmiş amaçtan daha üstün olan ve daha da
ötelere uzanan bir gaye gösterir. Çünkü O, Allah hak.kında bütün sınırıamaları reddetmek ve O'nu bütün
vasıflamaların üstünde, aşkın (transcendat) ve son
suz olarak mülahaza etmekle yetinr:ıez. fakat daha
ileriye gider ve bu sonsuzluk sıfatını da reddeder.
(Çünkü, her sıfat.~sonsuzluk bile· sıfatın kendisine
ait olduğu ismi (rrye_ysü_f) sınıriayarak tanımlar) .. Şu
Kemal yolunun salikle ri, hareket noktasından va
rış noktasına kadar, yakini olarak, maddi dünya sa
kinlerinin gönül ve gözlerinden saklı bulunan bir çok
müşahedelere mazhar olurlar. Ki, bunun gözden ge
çirilmesi, bu makalenin kapasitesi dışındadır. Fakat
kendisine işaret ec.:ilmesinde önemi haiz bir mesele,
"Velayetu'llah"dır.
Manevi yolun 'yolcuları Tevhid-i ilahi safhasına vardıklarında ve kurbiyyet makamına girdiklerinde
o ana kadar sahip oldukları her şeyi yüz üstü terke
derler; zira, bütün eşyanın Allah 'a ait olduğunu an la
mışlardir. EŞyaya m.alik ve mülkiyette bağımsız olı:na gibi yanlış olmayan bir sükünet bulurla~. her türtü"sı
kıntı, korku vetasadan azade olu~lar. Muhtemel hiç
bir zarar onları tasalandırr:naz, başa gelen hiç bir zi
yan da onlara ~eder veremez; çü!'lkü her şeyden ön
ce onlar, hiç bir şeye malik değild irler.
"Rabbimiz Allah'dır deyip, sonra dosdoğru olan
ların üzerine melekler iner:'Korkmayın, üzülmeyin,
size söz verilen cennetle sevinin! Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız diye .. " (Fussilet,
41/30; 31), "iyi bilin ki, Allah'ın dostlarına (evliya') korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır"(Yu·
nus, ı 0/62).
işte bu şartlardadır ki, dünya zevkleriyle elemleri,
başarılarıyla başarısızlıkları onlar için müsavidir; ye-
Islami Araştırmalar Sayı:4 Nisan·1987
lslamlyet ve Diğer Dl~lef/YrctOoç.Dr.~k K~LIÇ
. . ni bir varoluş ( existance) biçimine kavuşmuş olduk-larından,dünyayı ve içindekileri, yeni bir bakış altırida müşahede ederler:
"Ölü iken kendisini dirilttiğırniz ve kendisine, insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse karanitklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu? Işte kafirlere, yaptıklan öyle süslü gösterilmiştir" (Enam, 6/122).
Ve .. nihayet onlar ve sahip oldukları her şey Al
lah'a v~ Allah da onlara aittir.
"Kim Allah'ın yakınındaysa, Allah da onun yakı-nındadır" (Hadis-i şerif). ·
Sonuç
Bu açıklamalardan net bir biçimde: şu ortaya çıkar: IslAm'daki ruhi (spirituel) yaşantı, düşünce genişliği ve dednliği bakımından diğer dinlerink.inden çok büyüktür. Zira az önce de açıkladığımız gibi islam, ister bu dünya konusunda olsun, isterse öte
. dünya, beşeri varlığın muhtemel bütün durumlan .. için uygulanabilir olan detaylı sevk ve idare tarzların ı , kendi geniş perspektifiyle, göz önünde bulundurmuştur. Yükseklik ve derinlik bakımından O, diğer inançlannkini aşan bir gayeye yöneliktir. -... . ~ ... -
.. ·. "-~-
· · ·~ ... .. · .. ~:.~ · · -: . . : : ı = . ·.• .. ; · 1 ·.- •
DÜZELTME .·
.. -· .. ·.
. · ııı. sayımııda MUTASAWIFLARA GÖRE ÖLÜM başlıkit makalenin yazarı ( Moqdad Mensia ) . zikredilmeqe.rı. · telif araştırma gib~ yayınlanmıştır .. Düzeltir, Çeviren Dr. ·Mehmet DEMiACI'den ve tüm okuyucularımızdan özür dileriz.
.;
Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan-1987 65
·- ·---· ı.. ·
Recommended