Upload
pamukkale
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ
FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ
ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ
MAGNESİA ARTEMİS TAPINAĞI
(Helenistik Dönem)
DANIŞMAN
Yard. Doç. Dr. Bilal SÖĞÜT
HAZIRLAYAN
Emek Deniz YILDIZ
04169029
DENİZLİ - 2006
2
İçindekiler
1 MAGNESİA ................................................................................................................................. 3 1.1 Bulunduğu Yer ..................................................................................................................... 3
1.2 Tarihçe ................................................................................................................................ 3
2 TAPINAĞIN YERİ VE ÖNEMİ ........................................................................................................ 5 3 ARTEMİS LEUKOPHRYENE TAPINAĞI ........................................................................................... 6
3.1 Artemis Sunağı ..................................................................................................................... 8 4 ARAŞTIRMALARIN TARİHÇESİ ..................................................................................................... 9
5 ARTEMİS KUTSAL ALANI REKONSTRÜKSİYON ÇİZİMİ .................................................................12
5.1 Artemis Sunağı İ.Ö 3. / 2. Yüzyıl ...........................................................................................13 Kaynakça .....................................................................................................................................14
3
1 MAGNESİA
1.1 Bulunduğu Yer
Magnesia ad Meandrum, Aydın ili, Germencik ilçesi Ortaklar Bucağına bağlı
Tekin Köy sınırları içinde Ortaklar-Söke karayolu üzerinde yer almaktadır. Kent,
kurulusunun anlatıldığı efsaneye ve antik kaynaklara göre Thessalia'dan gelen ve
Magnetler olarak isimlendirilen bir kavim tarafından kurulmustur. Apollon'un kehaneti
ve lider Leukippos'un öncülüğünde o dönemde bir koy olan bugünkü Bafa Gölü
kıyısında karaya çıkan Magnetlerin kurdukları ilk Magnesia'nın yeri kesin olarak
bilinmemekle birlikte, Menderes Nehri kenarında olduğunu antik kaynaklardan
öğrenmekteyiz
1.2 Tarihçe
Menderes üzerindeki Magnesia kenti Ionia’nın merkezinde yer almakta olup,
kuzey Hellas’daki Magnasia’dan gelen Aiolialılar tarafından kurulmuştur. İlk yerleşme
Lethaeus ile Menderes’in birkleştiği yerde kurulmuştur. Magnesia bir süre Lydia kralı
Gyges’in (M.Ö. 680-652) egemenliğinde kalmış ve 650 sıralarında Kimmerler
tarafından yakılıp yıkılmıştır. Miletliler Magnesia’yı yeniden kurmuşlar, ancak
yaklaşık olarak 530 yıllarında Persler kenti ele geçirmişlerdir. Herodotos’un
bildirdiğine göre (III,39) M.Ö.522’de Sardes satrabı Oroites, Sisam’ın ünlü tiranı
Polykrates’i Magnesia kentine yakın bir yerde çarmıha gerdirmiştir. Atina’lı devlet
adamı ve Salamis Savaşı’nın başarılı komutanı Themistokles, halk oylamasına
uyularak sürgün edildikten sonra, Pers kralı Artaxerxes ile dost olmuş ve Magnesia’ya
yerleşmiştir. Halk tarafından burada büyük saygı görmüş, sonralar Fryig ana
tanrıçasına bir tapınak yaptırıp kızını buraya rahibe olarak atamıştır. Ölümü üzerine
kendisine görkemli bir cenaze töreni yapılmış ve agorada adına bir anıt dikilmiştir.
Magnesia, gönül rızası ile Büyük İskender ile birleşene kadar (İ.Ö. 334)
Perslerin yönetiminde, daha sonra da onun komutanları tarafından kurulan Hellenistik
dönem krallıklarından, önce Seleukos krallığının (İ.Ö. 240), daha sonra da Bergama
krallığının (İ.Ö. 189) hakimiyetindeydi. Bu yıllar kentin en görkemli dönemleriydi.
Kent, Priene, Ephesos, Tralles üçgeni arasında ticari ve stratejik açıdan önemli bir
konumdaydı. Bu yıllarda Miletos ile yaptığı savaşı kazanan Magnesia'nın sınırlarını
Miletos ile komşu olacak şekilde Hybandos nehrine kadar genişlettiğini yine bir
yazıttan öğreniyoruz. İ.Ö. 133 yılında Bergama krallığının vesayet yoluyla Roma
imparatorluğuna bağlanmasıyla Magnesia da Asia eyaleti olarak adlandırılan
Anadolu’daki Roma kentlerinden biri haline geldi. İ.Ö. 87 yılında Pontus kralı 4.
Mithradates’e direnerek, Roma'ya bağlılığını kanıtlayan kenti Sulla bağımsızlıkla
ödüllendirdi. Roma döneminde Magnesia’nın nüfusu kuşkusuz daha da artmış ve kent,
sur sınırlarının dışına taşıp Gümüş çayın karşı kıyısında da yayılarak genişlemiştir.
Magnesia’nın kendisini 3. Gordianus (238-244) dönemine ait bir sikke üzerinde
Asya’nın 7. kenti olarak nitelendirmesi belki de bu büyümesiyle bağlantılıdır.
Magnesia’nın bu görkemi 262’de Ephesos ve Priene gibi Gotlar tarafından yakılıp
yıkılmasıyla sona ermiş gibi görünüyor. Kent, 620-630 yıllarında Pers kralı II.
4
Hüsrev’in (591-628) ordularının akınlarına karşı koymak üzere Artemis kutsal alanı
çevresinde, bugün Ortaklar Söke karayolunun arasından geçtiği surun içine çekilerek
kendini korumaya çalışmıştır. Magnesia 12. yüzyılda bir Bizans kenti ve piskoposluk
merkezi olarak geçmektedir. 3. kasım 1254’te Magnesia’da kendi yaptırmış olduğu
kiliseye gömülen imparator III. Johannes Dukas Vatatzes, ölümünden 50 yıl sonra
“aziz” ilan edilince Magnesia da kutsal kentler arasına katılmıştır. Kentin 1300’lerden
sonra Aydınoğulları Beyliği'nin hakimiyeti altına girdiği, daha sonra karşılaştığı nehir
taşkınlarının getirdiği hastalıklar sonunda da terk edilmesiyle ortadan tamamen
kalktığı anlaşılmaktadır.
5
2 TAPINAĞIN YERİ VE ÖNEMİ
Magnesia'nın zamanımızdaki ünü antik dönem mimarı Hermogenes'ten
kaynaklanmaktadır. Antik Dönem yazarı mimar Vitruvius'a göre Hermogenes
oktagonal pseudodipteros tapınak planını uygulayan ilk mimardır. Ayıca bu tapınak
saçaklığında friz kullanılmasıyla sonraki tapınaklarla örnek olmuştur. Vitruvius,
Hermogenes'in baş yapıtının Magnesia'daki Artemis Leukophryene1 Tapınağı
olduğunu söyler. Hermogenes'in tapınağı, Arkaik Döneme (İ.Ö. 6 yy.) ait olan Artemis
tapınağının kalıntıları üzerine Hellenistik Dönemde (İ.Ö. 3/2 yy.) inşa edilmiştir.
Tapınak Anadolu'nun 4. büyük tapınağıdır.Bu tapınak Ortaklar-Söke karayolunun
hemen yanında yer alan bir tapınak yıkıntısı olmakla birlikte, Magnesia’nın
araştırılmasının en önemi nedenlerinden biridir. Bu yapı 1890-93 yılllarında yapılan
kazılardan bugüne kadar hiçbir koruma önlemi alınmaksızın doğanın ve insanoğlunun
tahribine uğrayarak bugünlere gelmiştir. Fransızlar tarafından da Paris “Louvre
Müzesi”ne götürülen, bir bölümü de “İstanbul Arkeoloji Müzesi”ne alınan ve
Amazonlarla Greklerin savaşının konu edildiği kabartmalı frizlerin yer aldığı Artemis
Tapınağı’nın batısında yapılan çalışmalar bu yıl tamamlandı. Almanlar tarafından
Berlin “ Pergamon Müzesi”ne götürülen, ayrıca taş ocağı olarak kullanılmasından
ötürü tamamen yok olmuş yapı elemanlarının dışında, batı cephesinin üst yapısına ait
birçok eleman ortaya çıkarılmıştır. Yapının üç kapılı alınlığı tekrar oluşturulmuştur.
1 Ispartalılar M.Ö.400’den 398’e değin Magnesia’yı denetimleri altında tutmuşlar ve komutan Thibron, kenti bu günkü yerine, Artemis Leukophryene yani “Beyaz Kaşlı” Artemis Tapınağı’nın bulunduğu kesime nakletmiştir. Böylelikle kent, Menderes’in su baskınlarından kurtulmuş ve ayrıca dinsel bir merkez olmanın sağladığı özelliklerden ötürü güç ve önem kazanmıştır.
6
3 ARTEMİS LEUKOPHRYENE TAPINAĞI
Kazı verilerine dayanarak tapınağın daha eski bir binanın yerine ve büyük bir
olasılıkla ana tanrıça adına yapılmış bir tapınağın yerine inşa edildiği anlaşılır. Eski
Artemision kaba kireç taşından olup, sütün kaideleri Efes tipindedir. Sünün
gövdelerinde 32 yiv vardır ve bunların kesitleri yarı eliptik biçimdedir. Anlaşılan bu
erken tapınak daha küçük boyutlara sahipti ve önünde 6 sütun yer almaktaydı.
Pek çok mimarlık parçasının Berlin Müzesi’ne ve friz kabartmalarının da Paris
ve İstanbul müzelerine taşınmış olmasına rağmen, bugün de yerde yatan çok sayıdaki
parçadan yararlanarak yapının kısmen anastylosisini yapmak olasıdır.
Vitrivius’un bildirdiğine göre Artemis Tapınağı mimar Hermogenes’in
yapıtıdır.
Boyutları 41x67m. olup, İon düzeninde 8x15 sütunlu bir pseudodipteros’tur ve 9
basamaklı bir platform üzerinde yükselmektedir. Bu yapı da Fyrig ana tanrıçası
geleneğini devam ettirir bir biçimde, Sardes ve Efes Artemis tapınaklarında ayrıca,
Ankara ve Pessinus’daki tapınaklarda olduğu gibi, batıya bakmaktaydı. Mimar
Pytheos’un eseri olan Priene Athena Tapınağı’nda derin pronaos’a olan eğilim, burada
daha da artmış, pronaos derinliği naosunkine eşit bir duruma gelmiştir. Opistodomos,
Orta Hellenistik Dönem’in genişlik kavramına uygun olarak büyütülmüştür. Artemis
heykeli cella içinde temelleri hala görülebilen bir kaide üzerinde yer almaktaydı. Sütun
merkezleri arasındaki açıklık 3,94m’dir; Ancak ön ve arka sıranın ortasındaki
sütunların merkezleri arasındaki uzaklık 5,25 m’dir. Orta sütun aralarının geniş
tutulması Anadolu’ da yerleşmiş geleneksel bir İon özelliğidir ve aynı zamanda
Hellenistik Dönem mimarlık anlayışına uygun düşmektedir. Orta sütunların belirgin
bir duruma getirilmesiyle, esken düzenine olan eğilim de ortaya konmuş oluyordu ve
aslında bu, Hellenistik Dönem’in tipik özelliklerinden biriydi. Pronaos, naos ve
opistodomos içinde yer alan sütunların, peristasisde uzun ve kısa kenarlardaki
sütunlarla da aynı eksen üzerinde olduklarını işaret etmek gerekir. Aynı şekilde, doğu
ve batı alınlıkların ortasındaki kapılar planda görülene paralel bir ikinci doğrultu
oluşturmaktadır. Eksen düzenine duyulan eğilim kuzey-güney doğrultusunda da göze
çarpmaktadır. Pronaos, naos, opistodomos içindeki bütün sütunların, uzun yanlarda
sıralanan sütunlarla aynı eksen üzerinde durdukları görülmektedir. Daha önceki Hellen
tapınaklarının hiçbirinde böyle bir sıralama yapılmamıştır.
Sütunların alt çapları 1,40m., merkezleri arasındaki açıklık 3,94m. ve iki sütun
arasındaki açıklık 2,54m. olduğuna göre, iki sütun arası uzaklık 1,81m. sütun alt
çapına, yani yaklaşık iki sütun alt çapına eşit olmaktaydı. Böylelikle tapınak,
Hermogenes’e özgü, sütun aralıklarına dayanılarak yapılan sınıflandırma içindeki beş
tapınak tipi arasında, “systylos” tipine yakın bir yer alıyordu. Bir başka deyişle
Hermogenes bu durumda sütunları, Teos Tapınağı’nda 2 ¼ oranında olanlara kıyasla
biraz daha birbirine yaklaşmıştır. Artemison sütunlarının yüksekliği alt çaplarının 9 ½
katına ulaşıyordu. Böylece Vitrivius bu özelliği Hermogenes’e özgü kılmakta haklıdır.
7
Artemision mimarlık öğelerinin sıralanışı şöyledir:
1.Dokuz basamaklı krepidoma.
2.Plinte üzerinde torus, trokilos ve torusdan oluşan bir kaide yer alır.
3.24 yivli sütun gövdesi
4.İon başlığı, kanalisin alt kenarı düzdür ve abakus, Lesbos kymationu ile bezenmiştir.
5.3 Fascialı bir arşitrav.
6.İon kymationu ile alttan ve üstten sınırlandırılmış bir friz.
7.Diş sırası.
8.Ortasında bir kapı ve iki yanda birer pencere bulunan üçgen alınlık(aetos)
9.Sima.
10.Akroterler.
Artemision’da görülen yenlikler şu şekilde sıralanabilir:
1.Pseudodipteros plan, dipteros düzenindeki iki sütun sırasından içteki sütun sırasının
kaldırdılrak, yazın gölgelik, kışın ise barınmaya elverişli geniş bir pteron’un ortaya
çıkarılması. Mimaride geniş ve büyük boyutlu üstü örtülü yapılara olan eğilimin ilk
adımı.
2.Güneş altında parıldayan tapınak kütlesinin, geniş sütunlu galerinin oluşturduğu
derin gölge ve loşlukla yarattığı hoş çelişki.
3.”Mekan” kavramının daha da artarak pronaos ve opistodomosa enine ve derinliğine
olmak üzere bıoyut kazandırılması.
4.Ancak yakından izlenebilen ince ayrıntılı kalligrafik ifade yerine uzaktan da
görülebilmesi amaçlanan kontrastlı motiflere doğru yönelişin başlaması ve gelişimi.
Böylelikle, ince ve zarif kaide profillerinin yerine daha pratik şekiller almaktadır; alt
kanalisin çizgisel bir ustalıkla şekillendirilen yuvarlağı düz bir çizgiye
dönüşmüştür;derin oyulmuş bütün bezeme motifleri gölge ve ışık oyunları açısından
keskin kontrastlar yaratmaktadır. Aynı özellik Artemision ve Teos Dionyssos Tapınağı
kabartmalarında da görülmektedir. Kesintisiz ve geniş kapsamlı hatlar yaratabilmek
için ayrıntılara önem verilmemiş ve uzaktan bakıldığında etkili olabilmesini sağlamak
amacıyla kompozisyonlara gölge ve ışık oyunlarıyla canlılık kazandırılmıştır.
5.Anadolu’daki İon yapılarında Attik sanatına özgü formların sayıca artması.
Örneğin, Atik profilin görülmesi, yani torus, trokilos, torus sıralamasının duvar
kaidelerinde, bazı erken Anadolu yapılarında olduğu gibi kullanılması; son olarak bir
Attik özellik de tapınağın üst yapısında kabartmalı bir frizin oluşu.
6.Sütun aralıklarının genişlemesi (Teos Dionyssos Tapınağı), ya da pseudodipteros
(Magnesia Artemision) plan, üst yapının hafif tutulmasını zorunlu kılıyordu.
Gerçekten, Orta Hellenistik Dönem’de görülen friz kabartmalarının, Geç Hellenistik’te
devam etmeyişinin, arşitrav fascialarının sayıca üçten ikiye indirilişinin, metop ve
8
triglif yüksekliklerinin azaltılarak sayılarının çıoğaltılmasının nedenleri, buna
dayanmaktadır. Üst yapının hafifletilmesine doğru ilk adım yeni Efes Artemision’unda
atılmıştır. Bu amaçla alınlıkta açılan bir kapı ve iki pencere, boş alanı gölge ve ışık
oyunlarıyla hareketlendirmekle kalmayıp, aslında sütunları, aşırı bir yükten kurtarmış
oluyordu. Aynı zamanda alınlıktaki kapıların tören günleri açıldığı ve tanrıça
Artemis’in taşınabilen bir heykelinin halka gösterilerek epiphaneia olayının
canlandırılmak istendiği düşünülebilir. Bütün bunların, kapıların ve pencerelerin
gerçek yapılış nedeni yapısal ve estetik sorunlara dayanmaktadır.
7.Artemision’da varlığından daha önce de sözü edilen eksen düzenine duyulan eğilim,
Milet’in çağdaş yapılarından gymnasion ve bouleuterion’da da görülmektedir. Bu
mimarlık anlayışı, daha sonraki dönemlerde Roma sanatında ve Avrupa’nın Barok
şehir planlamasında geliştirilmiştir.
Artemision’un taşıdığı, yukarıda anlatılan yenilikler, onun sanat tarihi açısından
en önemli yapıtlardan biri oluşunun nedenini ortaya koymaktadır. Anıtsa boyuları ve
200m. uzunluğundaki göz alıcı kabartmalı friziyle aynı zamanda Antik Çağ’ın en başta
gelen yapıtları arasında yer almaktadır.
A.Von Gerkan’ın tanımlamasına göre, tapınağın batısında bulunan sunak
Bergama’ya özgü prototipe dayanmaktadır ve yapı tekniğinde Bergama Zeus
Sunağı’nın etkileri belirgin bir şekilde görülmektedir.
3.1 Artemis Sunağı
“Artemis Tapınağı”nın batısında, at nalı şeklinde bir sunaktır. Günümüze
sadece temelleri ulaşabilmiştir. Avlulu bir yapıdır. Sunaktaki heykellerin bir kısmı
bugün Berlin Müzesindedir. 1994 yılından itibaren burada yeniden kazılara
başlanmıştır. Sunağun ölçüleri 15.80x23.10 metredir. Etrafı traverten üstüne mermer
plakalarla döşeli, sunak iki yandan, sütunlu portikolarla çevriliydi. Prof. Dr. Orhan
Bingöl’e göre sunak kabartmalarında Olmypos’lu on iki tanrının heykelleri vardı.
Bugün bu kabartmalardan iki figür Berlin müzesindedir.
9
4 ARAŞTIRMALARIN TARİHÇESİ Ne bu son çalışmaların sonuçları bilim dünyasına duyurulmuş, ne de kazıya
katılan mimar Clerget'in bugün "Bibliothéque des Ecoles des Beaux-Arts" da korunan
çizimleri yayınlanmıştır. Bu çalışmaları yalnız Clarac'ın yayınladığı birkaç çizimden
tanıyoruz. Daha sonra Raoul Rochette, bu çizimlere dayanarak Leake'in planını
düzeltecek ve yeni gözlemlerini açıklayacaktır. 1872-1873 de O. Rayet ve A. Thomas
Batı Anadolu'da incelemeler yaptılar ve Magnesia tarihi hakkında en kapsamlı yayını
gerçekleştirdiler. 1887 de F. Winter ve W. Judeich'ın verdikleri bilgi üzerine İstanbul
Arkeoloji Müzeleri Müdürü Osman Hamdi Bey Artemision'un yaklaşık 20 m
uzunluğundaki friz bloklarını ve parçalarını İstanbul’a aldırır.
1890 sonbaharında Atina, Alman Arkeoloji Enstitüsü küçük bir kazı
düzenlemek amacıyla O. Kern'i görevlendirir ve onunla birlikte F. F. H. von
Gaertringen de Magnesia'ya gelir. 1. 12. 1890 da Artemision'un arkasında başlatılan
kazı sonunda Berlin Müzeleri, ertesi yıldan itibaren Magnesia'da sürekli kazılara
başlama kararı alır. Bu kazılara başlamadan von Gaertringen 1890 kışından Temmuz
ayına kadar tiyatronun kazısını gerçekleştirecektir. 1. 3. 1891 de Berlin Müzeleri
adına C. Humann'ın başkanlığında kazılara başlanır. O. Kern ve R. Heyne'nin
katıldığı kazılar 1893 yılının temmuz ayı sonuna kadar devam eder. Temmuz ayı ile
Eylül ayı arasında aşırı sıcaklar ve susuzluktan; Aralık ayı sonundan Mart ayına
kadar kış yağmurları ve su baskınları nedeniyle ara verilen kazılarda 1. 12. 1890
tarihinden 22. Temmuz 1893 e kadar geçen toplam 33 ay içinde tam 21 ay (630 Gün)
çalışılmıştır. Bu çalışmaların ilk yıllarında yapılan harcamaların Türk kaynaklarına
göre 13.000 TL olduğunu, son çalışmalarda yılda 3400 TL harcanmış olduğunu
öğreniyoruz. O yıllarda Osman Hamdi Bey'in maaşı 80 lira olduğuna göre bir yıllık
kazı ödeneği bu maaşın 42.5 katını bulmaktadır. O kazılarda tiyatro dışında, Artemis
kutsal alanında, tapınakta ve altarda, agorayı çevreleyen stoalar ile, ortasındaki Zeus
tapınağı ve Prytaneion ’da yürütülen kazılar sonucu ortaya çıkartılan eserler İstanbul
ve Berlin müzelerine götürülmüşlerdir.
1893 yılından sonra Magnesia kendi haline bırakıldı. Lethaios nehrinin getirdiği
alüvyonlar ve Thorax'dan yağmur suyuyla gelen mille yer yer 4-5 m. ye kadar örtülen
kalıntılardan, kazılarla ortaya çıkartılanlar da yavaş yavaş yeniden toprak altında
kaldılar. Magnesia yüz yıla yakın bir süre, bu arada özellikle Hermogenes ile ilgili
önemli araştırmalar yapılmasına karşın tamamen unutuldu. Bilim dünyasına
yansıtılmayan bir iki küçük kazıdan sonra sürekli bilimsel kazılara 1984 yılında Aydın
Arkeoloji Müzesi ile birlikte başlanılmıştır. Magnesia kazısı, 1985 yılından bu yana
Bakanlar Kurulu’nun 01.08.1985 tarih ve 85/98757 sayılı kararı ile bu satırların
yazarının başkanlığı altında Kültür Bakanlığı adına Ankara Üniversitesi tarafından
yürütülmektedir. Bugüne kadar geçen 14 yıl içinde 684 gün çalışılmıştır. 1982-1992
yılları arasında genelde Theatron ve Çarşı Bazilikası'nda, bunun dışında kısa süreli
olmak üzere Hamam ve Gymnasion’da çalışılmıştır.
10
1993 yılından bu yana çalışmalar Bizans surunun içindeki yapılarda
yoğunlaştırılmıştır. Bu bölüm kısmen çit içine alınmış, ören yerinin “Giriş“i
düzenlenmiş, yeni bir depo ile bazı mimari elemanların koruma altına alındığı bir
sundurma yaptırılmıştır. Ayrıca kent planını ve çit içine alınan alandaki yapıları
açıklayıcı bilgi, plan ve restitüsyon önerilerini içeren levhalar ören yerine dikilmiştir.
11
Tarihçe
Vitruvius'un (III 2. 6) kitabında mimar Hermogenes'e ait olduğunu yazdığı pseudodipteros planlı Artemis tapınağının Magnesia'da oluşu bu kenti bulmaya ve araştırmaya yönelik çalışmaların başlatılmalarının en büyük
nedenidir. Bu konudaki bilgilerimiz kronolojik olarak şu şekilde sıralanabiliyorlar
18. yy. Paul Lucas, Voyaje fait en MDCCXIV par ordre de Louis XIV. Dans la Turquie, L’Asie, Sourie …(1720) 159 vd.
Pococke, Beschreibung des Morgenlandes und einiger anderer Länder III (1775) 79 vd. Çeviren: E. von Windheim.
Güzelhisar'ın (Tralles'in), Magnesia olduğu varsayımı
1757 J. van Egmont ve J. Heimann, Reizen door en geedelte van Europa, Klein-Asien I (1757) 128
Herakleia olduğu varsayımı
1800
Magnesia’yı ziyaret
W. M. Leake, Journal of a Tour in Asia Minor (1824) 242vd.
Magnesia olduğunun saptanıp, Artemis tapınağının da ilk kez planının çizilmesi.
W. J. Hamilton Reserches in Asia Minor, Pontus and Armenia (1742) Vol.I S. 538; II S.81
Leake’e dayanarak ikinci kez tanımlanması
(1817-1821)
J. N. Huyot Donaldson Dedreux ile birlikte çizdiği planlar ise bugün Paris’te Biblothéque Nationale'de olup, bir iki resim dışında yayınlanmamıştır.
1830 Michaud et Poujoulat, Correspondance d’Orient Paris 81834) III s. 368
kalıntıların geniş tanımı
1842 Eylül- 1843 Nisan
Ch. Texier, F. De Clarac mimar Jacques Clerget ressam Clém. Boulanger
Artemis tapınağındaki kazılara arazinin bataklık oluşu ve su seviyesinin yüksek oluşu nedeniyle son verilmiş. Tapınağın friz
lerinden toplam uzunlukları yaklaşık 40 m. yi bulan 41 blok ve parçaları ile bazı mimari elemanların Paris, Louvre Müzesine götürülüşü
12
5 ARTEMİS KUTSAL ALANI REKONSTRÜKSİYON ÇİZİMİ
PORTİKOLARLA ÇEVRİLİ KUTSAL ALANIN ORTASINDA ARTEMİS TAPINAĞI VE SUNAĞI YER ALMAKTAYDI. DOĞUSUNDAKİ ANITSAL KAPIYLA (PROPYLON) AGORAYA BAĞLANIYORDU.
ANADOLU’DAKİ HELLENİSTİK DÖNEME AİT EN BÜYÜK DÖRDÜNCÜ TAPINAKTIR. STYLOBAT ÖLÇÜLERİ 41 x 67.5 M. DİR. MİMAR HERMOGENES’İN ESERİDİR. BU TAPINAKTA KULLANDIĞI PSEUDODİPTEROS PLANI O BULMUŞTUR (DİPTEROS GÖRÜNÜMLÜ). İON DÜZENİNDE, 8x15 SÜTUNLUDUR. ATTİKA TİPİ SÜTUN KAİDELERİ VE 175 M UZUNLUĞUNDAKİ AMAZONLAR SAVAŞININ ANLATILDIĞI FRİZİ (ISTANBUL, PARİS, BERLİN) ANADOLU’DAKİ İLK ÖRNEKLERDİR. 1891-93 YILLARI ARASINDA KAZILMIŞTIR. YENİ KAZILARA TAPINAĞIN BATI CEPHESİNDE 1994 YILINDA BAŞLANMIŞTIR.
13
5.1 Artemis Sunağı İ.Ö 3. / 2. Yüzyıl
TAPINAĞIN BATISINDA YER ALMAKTAYDI. GÜNÜMÜZE SADECE TEMELİ ULAŞMIŞTIR. BÜYÜK BİR OLASILIKLA U-PLANLI, AVLULU BİR YAPI İDİ VE DÖRDÜ BERLİN’DE OLAN YÜKSEK KABARTMALARLA DONATILMIŞTI. ALTARIN GÖRÜNÜMÜ KONUSUNDA BİR ÇOK TEKLİF BULUNMAKTADIR HEYNE (1, 2); GERKAN (3, 4); LINFERT (5); ÖZGAN (6); HOEPFNER (7-9). 1891 - 93 YILLARI ARASINDA ORTAYA ÇIKARTILAN TEMELİN ÇEVRESİNDE ÇALIŞMALAR 1994 YILINDA YENİDEN BAŞLATILMIŞTIR
14
Kaynakça
Akurgal, E., Anadolu Uygarlıkları, Ankara 1997
Orhan, B., Magnesia, Ankara 2000
www.magnesia.org/ - 114k
www.kulturturizm.gov.tr/ portal/default_tr.asp?belgeno=3377 - 25k
www.kenthaber.com/Arsiv/AntikSehirler/ Aydin/Germencik/AntikSehir_10.aspx - 37k
www.humanity.ankara.edu.tr/oyltez.html - 101k
www.ericsson.com.tr/press_news.ericsson?news=4 - 9k
www.dicle.edu.tr/~baring/download/ARK131-1-4.doc -
fenedebiyat.atauni.edu.tr/hocalar/nurettinkochan.htm
www.theoi.com/Cult/ArtemisCult4.html - 47k