14
ve Akademik Dergisi Ankara 2004

Tasavvuf Kültüründe Meyve

Embed Size (px)

Citation preview

tasavv~f İlrrll ve Akademik Araştırma Dergisi

Ankara 2004

tasawuf İlıili ve Akademik Araştırma Dergisi

ISSN 1302-3543

İmtiyaz Sahibi · Bayram Yayıncılık Adına

Hasan BAYRAı'vl

Editör Etheın CEBECİOGLU

Hakem Kurulu Mustafa f..ŞKAR, Etheın CEBECİOGLU, Mehmet DEMİRCİ, Dilaver GÜRER,

Mustafa KARA, M. Erol KILIÇ, Hiınınet KONDR, Turan KOÇ, Mustafa TAHRAU, Osman TÜRER, Süleyman ULUDAG, Erhan YETİK, H. Kaınil YILMAZ, Abdülhakiın YÜCE

Genel Yayın Yönetmeni Ali ÇINAR

Yayın Kurulu Mustafa AŞKAR (Sorumlu), Etheın CEBECİOGLU, Baki ADAM,

Mehmet AKKUŞ, İrfan A YCAN, Şaınil DAGCI, Zülfıkar GÜNGÖR, Sabri HİZMETLİ, Mehmet ÖZDEMİR, Mehmet PAÇACI, İbrahim SARIÇAM,

Ahmet Nedim SERİNSU, İdris ŞENGÜL, İsınail Hakkı ÜNAL, Ali YILMAZ

İdare Merkezi 1 Yazışriıa Prof. Dr. Etheın CEBECİOGLU AÜ ilahiyat Fak. Beşevleri Ankara

Tel. (0 312) 212 68 00/229

Web Sitesi www.tasavvufdergisi.coın

e-posta [email protected]ın

Dizgi / Teknik Hazırlık tasavvuf

Kapak Tasarım Sarakusta

o 312 468 96 90

Baskı

Erkaın Matbaası

o 212 671 07 00

tasavvuf İlın! ve Akademik Araştırma Dergisi bakem/i bir dergi dir. Dergi ye gelen yazılardan yazarları sorumludur. Yayın hakları dergiye aittir. Yazılı izin olmadan, hiçbir şekilde kısmen

ya da tamamen çoğaltılaınaz. Gelen yazılar yayınlansın, yayınlanmasın iade edilmez.

Altı ayda bir yayımlanır. Yıl: 5 Sayı: 13 Temmuz-Aralık 2004 Fiyatı 15.000.000 11.. (KDV Dahil)

Tasavvuf Kültüründe Meyve

Necdet TOSUN Dr., Marmara ü. ilahiyat Fakültesi [email protected]

Özet [Necdet Tosun, "Tasavvuf Kültüründe Meyve", Tasavvuf İlm'i ve Aka­

demik Araştırma Dergisi, Ankara 2004, Yıl S, S. 13, ss. l Tasavvuf kültüründe meyve hem sembolik anlatınılarda kullanılmış,

hem de bazı özel zamanlarda yenmesi ve ikraın edilmesi ile ilgili gelenek~ ler oluşmuştur. Ayrıca menkıbe kitaplarında meyve konulu bazı keramet rivayetleri bulunmaktadır. Bu makalede bu üç konu ele alınmıştır. Sı1filer anlatılınası zor olan irfanY-felsefi konulafın izahında meyve örneklerinden yararlanmışlardır. Tasavvufi eğitimde de meyvenin yetişmesi ile mündin ahlaken olgunlaşması arasında bir çok benzerlik gömıüşlerdir. Ayrıca sı1-filer rüyruarda görülen meyve motiflerinin sembolik anlamlarını çözünıle­mek için de gayret sarf etınişlerdir.

Anahcar Kelimeler: Tasavvuf, kültür, meyve, sembol, gelenek, keramet.

Tasavvuf kültüründe meyve hem sembolik anlatımlarda kullanılmış, hem de belli zamanlarda yenme gibi gelenekleri oluşmuştur. Ayrıca menakıb kitapların­da meyve konusunda bazı süfi kerametleri nakledilmiştir. Bu sebeple makalemiz üç bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde tasavvufta meyve sembolizmi, ikinci bölümde tasavvufta meyve ile ilgili gelenekler, üçüncü bölümde ise meyve ko­nulu bazı meniabeler ele alınacaktır.

A. Tasavvufta Meyve Sembollzmi: .

Süfıler, muhataplarına düşüncelerini daha iyi anlatabilmek için zaman zaman örnekleme yolunu kullanmışlar ve bu gayeyle diğer sembollerin yanı sıra mey­velerden de yararlanmışlardır. Tasavvuf literatüründe meyve sembolünün kulla­nıldığı yerler başlıca iki gruptur. Birincisi ifade edilmesi güç olan felsefi-irfaru ko­nularda, ikincisi ise ahlaki eğitinı ve genel doktrin konularında meyvelerin kul­lanımıdır.

290 tasavvıif

ı. Fe1sefi4rfilni Konularda Meyve Sembolü: Bazı sufıler vahdet-i vücı1d (varlığın birliği) konusunu anlatırken şu örneği

vermişlerdir: Bir şeftali çekirdeği toprağa ekildikten sonra büyüyüp ağaç olmak­ta ve binlerce yeni şeftali vermektedir. Bir çekirdekte birlerce şeftali ve ağacın po­tansiyel olarak mevcut oluşu gibi, varlık mertebelerinin ikincisi olan Haklkat-ı Muharnmediyye (Taayyün-i evvel) mertebesinde de bütün kilinat bil-kuvve mevcuttur. Bir diğer ifadeyle, ilk yaratılan şey, Hz. Peygamber'in ruhudur ve bu ruh, ruemdeki bütün varlıklan potansiyel olarak ihtiva etmektedir. Bu sebeple ta­savvufi telalliye göre Hz. Peygamber kilinat ağacının çekirdeği ve onun en gü­zel meyvesidir. Aynca bir çekirdek toprağa gömüldükten sonra, gerekli şartlar­da, önce bir sürgün, sonra bir fıdan, sonra gövde, dallar ve yapraklar oluşmak­ta, nihayet meyvesinin içinde tekrar çekirdek zuhGra geİmektedir. Bu misal, var­lığın mertebeleri konusunda vahdetten kesrete doğru mertebe mertebe tenezzül ve zuhı1ru anlatmak için kullanılrnıştır. 1

Yunus Emre'nin: "Çıkdım erik dalına anda yedim üzümü" şeklindeki ifadesi, onun tasavvuf yolunda ilerleyip önce fena fıllah sonra da beka billah mertebesi­ne ulaştığı ve bu ikinci mertebede vahdet ile kesreti birlikte idrak ettiği şeklinde yorumlanabilir. Zira erik tek çekirdekli bir meyve olup vahdeti yani Allah'ın bir­liğini, üzüm ise birkaç çekirdekli olup kesreti yani görülen alemin çokluğunu sembolize ediyor olabilir. Bu durumda şiirin manası, önce vahdet ağacına çık­tım, Allah'ta faru olup varlığı tek gördüm, sonra beka billah mertebesine yükse­lerek göriilen gölge alemin çokluğunu idrak ettim, şeklinde olmaktadır.

Ahmed Yesevi'nin yedi yaşında Arslan Bab ile göriişüp ondan tasavvufi eği­tim almaya başladığı ve Arslan Bab'ın Hz. Peygamber'den emanet olan hurmayı Yesevi'nin ağzına verdiği, bu hurmanın sıcaklığı ya da güzel kokusunun tesiriy­le Yesevi'nin mest olup kendinden ve iki illernden geçtiği şeklindeki menkıbe

meşhurdur.2 Bu menkıbede geçen h~niıa motifinin Hz. Peygamber'den getirilen manevi bir emanet oluşu ve Yesevi'yi kendinden geçirmesi dikkate alındığında bunun sembolik (rernzl) bir mana taşıdığı düşünülebilir. Zira bu hurma onu iki alemden geçirip mest ettiğine göre, sözü edilen şey meyve olan hurma değildir. Kur'an-ı Kerlm'de geçen "hurma" kelimesine mutasavvıflann verdiği işari (sem­bolik) manalan dikkate alırsak, burada hurmadan kastedilen şeyin "İlahl marifet ve haklkader, mevhibeler, manevi haller, ilaili sıfadann tecellileri"3 veya "Güzel

1 Alımed Avni Konuk, Fusz1sıt '1-hikem Tereli me ve Şerh i (hz!. M. Tahralı-S. Eraydın), İstanbul 1987-1992, I, 130, 172, 266; II, 140, 352; ill, 163.

2 Ahmed-i Yesevi, Divan-ı Hikmet'ten Seçmeler(hzl. Kemal Eraslan), Ankara 2000, s. 1-29 (Yedi

yaşta Arslan Bab Türkistan'a geldiler/ ... Ağzını aç ey çocuk emanetini vereyim/ Lez2etini tatmadım

aç ağzına salayım/ ... Ağız açtım saldılar, hurma kokusu kıldı mest/ İki ii! em den geçip valialı oldum Hak-peres!); aynca b k. Kemal Eraslan, Ahmed-i Yesevf ve Timtır Hakkında Yeni Bir Belge, yayınlan­

manuş çalışma, s. 15-16, 22.

3 Abdurrezziik Kiişan! Te'vflat-ı Ktlşani.Y.Jieadlı ıefsirinde, Meryem Suresi 25-26.1iyeılerde geçen

necdet tosun! tasawıif liıi/tııninde meyve 291

ahlak ve onun meyveleri olan müşahede ve ilhamlar (vandat-ı Rabbaniyye)"4

olabileceği söylenebilir.5 Aynca irillerin "Yaş hurma" (rutab) kelimesi ile "RGM­niyat aiemini" kastettikleri bilindiğine göre,6 menkıbede aniatılmak istenen şey, Ahmed Yesev!'ye ruhaci illernden bir nasibin verilmesi olmalıdır. Bu yorumlara ek olarak, hurmanın "tek" çekirdekli bir meyve olması ve çekirdeğinin ince uzun olup hem "elif'' harfine hem de onun ebced değeri olan "bir" rakamına benzedi­ği dild<:ate alınırsa hurmanın sembolik olarak tevhldi, v:ahdeti veya aieİndeki bir­lik sırnnı ifade ettiği. düşünülebilir.

Mevlana Celaieddln Rfım1 de varlığın özündeki birliği anlatmak için badem ve badem yağı örneğini kullanarak şöyle demiştir:

Sen canı da bir bil, bedeni de, Yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine. Hani biidemler gibi, bademler gibi, Ama hepsindeki yağ bir.7

2. Alılaki Eğitim ve Genel Doktrln Konularında Meyve Sembolü: Sfıfiler eskiden beri tasavvufi eğitimde yol gösterici tecrübeli bir rehberin ge­

rekliliği konusuna vurgu yapmışlardır. Tasavvufi eserlerde mürşidin ve rehberin lüzfımu anlatılırken meyve sembolünün sıkça kullanıldığı görülmektedir. Mese­la Ahmed Kasanı (ö. 949/1542) şöyle der: Kavunun yetiştirilmesi için çiftçi tara­fından çekirdeğin toprağa ekilmesi ve sulanıp bakımının yapılması gerektiği gi­

bi, müddlerin de ahlaken olgunlaşabilmek için rehberlik edecek bir mürşide ih­tiyaçlan vardır." Bazı sfıfiler mürşidi olmadan yetişen insanı kendiliğinden filiz­lenıniş yabarıl ya da aşılanmamış bir ağaca benzetrnişler ve onun meyve verme­yeceğini, verse bile meyvesinin kalitesiz olacağını söylemişlerdir. Ebfı Ali Dek­kak (ö. 405/1014): "Yetiştireni ve dikeni olmadan kendi kendine yetişen bir ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Tedrld bir surette tasavvufun adabını öğrete­cek bir üstada sahip olmayan müddin durumu da böyledir", der.9 Osman Bed­reddin Erzurum! (ö. 1340/1922) de: İnsan, mürşid-i hakikl eliyle bir manevi aşı

hurma kelimesine bu maniiiarı vermiştir. Bu eser yanlışlıkla İbnü'l-Arabi'ye iz:ife edilerek Tejsfnt'I­

Kur'i'mi'l-Kerim adıyla 1968'de Beyrut'ta basılınlştır. Ayetin tefsiri için bk. II, 14. 4 İsmail Hakkı Bursevi, Rı1bu'l-beyan, Beyrut ts., V, 16 (Nahl Sfuesi, 10-11. iiyetlerin tefsiri). 5 Mustafa Tahralı, "Ahmed Yesevi'nin Divan-ı Hikmet'inde Dini-Tasavvufi Unsurlar", Ahmed Ye­

seuf. Hayatı-Eserleri-Tesirleri, (hz!. M. Şeker- N. Yılmaz) İstanbul 1996, s. 421-422. 6 Niziiıneddin Tireyni Kandehiiri, Kava'idıi'l-ureja ıte adabıi'ş-şıt'ara (nşr. Ahmed Mücihid),

Tahran 1374/1995, s. 112. 7 Abdülbiiki Göl pınarlı, Mevlana Celaleddin, İstanbul 1985, s. 182, 295 (İstanbul Ün. Ktp., FY,

nr. 334, vr. 648a'dan robiii tercümesidir). 8 Alımed Kasiini, Risiile-i Bıttfbiyye, İstanbul Ün. Ktp., FY, nr. 649, vr. 169b-172a. 9 Abdülkerirn Kuşeyri, er-Risiiletıi '1-Kuşeyri_yye (tllk. A.Mahmüd- Mahmüd b. eş-ŞeriO, Kilbire

1974, II, 735.

292 tasavvıif

yapılmadığı sürece, tatlı meyve vermeyen bir ağaç gibidir, der. 10 Yunus Emre'nin:

"Çıkdım erik dalına anda yedim üzümü Bostan ıssı kakıyup der ne yersin kozu mu"

şeklindeki beytinde de yol gösterici bir mürşidin önemine işaret edilmektedir.

Nitekim Niyazi Mısıi (ö. 1105/1694)'ye göre bu beyitte mürşidsiz sadece zahid

iliınle hakikata ulaşacağını zanneden kişilerin hali sembolik olarak anlaiılmakta­dır. Böyle bir kişinin durumu, hangi meyvenin hangi ağaçta yetiştiğini bilmeyip

canı üzüm istediğinde erik ağacına çıkan veya ceviz ağacında erik arayan kişi gi­

bidir. Bir mürşide danışmadan kendiliğinden Allah'ın isimlerini (esma) zikir ile

meşgul olan, nafıle oruç tutup halvete giren ve böylece hakikat ilminden nasip

almaya çalışan kişi, erik ağacında üzüm arayan kişi gibidir. Bostan ıssı yani ha­

kikat ilmi bahçesinin bekçisi olan mürşid-i kiimil onu: Sahibinden yani bizden

izinsiz bahçeye niçin hırsızlığa giriyorsun? diyerek azarlar. 11

Sı1filer meyve tohumunun filizlenip ürün verir hale gelebilmesi için önce top­

rağa gömülmesini, insanın manen olgunlaşabilmesi için bir süre sıkıntılara ve çi­

lelere katlanması ve halvete girmesine benzetmişlerdir. Mevlana: "Her meyvenin

tohumu (önce) yerden biter, sonra yükselir'', der.12 Abdülmedd Sivas! (ö.

1049/1639) de halvetin kırk gÜn yapılmasının hikmetini anlatırken: "Çiçeğin ko­

ruk, koruğun da üzüm olması için pek çok zahmete katlanması gerekir" derniş­

.tir. 13 Meyve tohumu tevazu gösterip başını toprağın altına koymada~ filizlenip

meyve veremediği gibi, derviş de alçak gönüllü olmadıkça manen olgunlaşamaz.

Mutasavvıflar meyvenin önce ham. olup zamanla olgunlaşmasını, müıidin za­

manla yetişip aiııaken olgunlaşmasına benzetmişlerdir. Özellikle Orta Asya sı1fi-. leri arasında "Kavunu olgunlaşmış" tabirinin, manen olgunlaşmış ve kemale er­

miş anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır. 14 Mevlana da Mesnevi'sinde ham

meyvelerin dallara sımsıkı yapışmış olmasını, olgunlaşmamış ham insanların

dünyaya ve dünya malına sımsıkı sarılışına, olgun insanların ise dünya malına

değer vermeyip onu kolayca terk edebilmesine benzeterek şöyle der: "Ey uluları

Bu cihan bir ağaca benzer, biz de bu iilemdeki yan ham, yarı olmuş meyveler gi­

biyiz. Ham meyveler dala iyice yapışmıştır, oradan kolay kolay kopmazlar. Çün­

kü liam meyve köşke, saraya layık değ~dir. Fakat olup tatlılaşınca, dudağı ısıran

10 Osman Bedrüddin Erzurilmi, Gı1lziir-ı Saminf(f~f?r. A. Fevzi Özçimi), İstanbul1994, II, 217.

ll Niyazi Mısrl, Şerb-i Ebyiit-ı Yılnıts Emre, Süleymaniye Ktp., Hiilet Efendi, nr. 212, vr. 72a-72b.

12 Mevliinii Celiileddin Rumi, Mesnevi'-yi Ma'nevf: Tbe Matbnaıvi' of jalii/u'ddi'n Rılmf(nşr. R.

A. Nicholson), Leiden 1925-1933, II, 27 (Mesnevl, c. III, beyit: 459).

13 Abdülmecid Siviisl, Miyar-ı Tank, Süleymaniye Ktp., Mihrişah Sultan, nr. 300, vr. 177b. ·

14 Ahmed ~irhindl, Mektılbiit-ı İmam-ı Rabbiinf, Kara çi 1392/1972, I, 293 (mektup nr. 180); Nec­

det Tosun, Babiieddi'n Nakşbend Hayatı, Gön1şleri, Tarikatı [XII-XVII. Asırlar), İstanbul2002, s. 195.

necdet tosun/ tasavvıif kıiltıiriinde meyve 293

(cezbeden) bir hale gelince artık dallara iyi yapışmaz, hemen düşüverirler:"15

Bazı sfıfılere göre, meyveler özellikleri bakımından dört grup olduğu gibi in­sanlar cia nefsin mertebesi yönünden dört gruptur ve biJ konuda meyvelere ben­zerler. Necmeddln Daye (ö. 654/1256) bunu şöyle anlatır: Tohumlar (ve tanmsal ürünler) dört çeşittir: 1. Ürün ile tohum aynı olur. Buğday, arpa, nohut, merci­mek ve bakla gibi. Kabuğu ve çekirdeği yoktur. 2. Ürün, tohumun aynısıdır an­cak ek olarak faydasız bir kabuğu vardır. Ceviz, badem ve fıstık gibi. 3. Ürün, to­humun aynısıdır, ancak kabuğu yani dış yüzeyi vardır ve ürün bu dış kısımdır, çekirdeği ise faydasızdır. Hurma, iğde ve zeytin gibi. 4. Ürünün hem dış yüzeyi hem de çekirdeği faydalıdır. Kayısı, şeftali ve incir gibi.

İnsanların ruhlan da, bu dört çeşit ürün gibidir. Beden toprağına tohum ile atı­lan ruhlar dört tür ürün verirler: 1. Müslüman alınayanların ruh tohumu nefs-i emınare sahibidir ve toprağa girdikleri şekilde çıkarlar, kabuk ve çekirdekleri yoktur. Buğday ve arpa gibi. 2. Zalim Müslümanların ruh tohumu nefs-i levvame sahibidir, günah işleyince pişman olur ve kendisini kınar. Levvamelik (kendini eleştirme) kabuğu ile yetişir ama bu kabuk faydasızdır. Ceviz ve badem gibi. 3. Orta dereceli (adil) Müslümaniann ruh tohumu nefs-i mülheme sahibidir, ilaili il­harnlara kavuşur. Rabbam ilhamlar ve sezgiler kabuğu (dış yüzeyi) ile yetişir, meyvesi tatlı olur. Hurma gibi. Ama faydalı bir ÖZÜ ve çekirdeği yoktur, çekirde­ği yenmez. 4. İleri dereceli ve olgun Müslümaniann ruh tohumu nefs-i mutma­irıne sahibidir, huzura ve kemale ulaşmıştır. Hem dış yüzeyi hem de içi yani çe­kirdeği tatlı ve faydalıdır. Kayısı, şeftali ve incir gibi. 16

Nefs-i levvame mertebesindeki kişi ceviz gibidir. Cevizin tatlı içi gibi onda da lınan ÖZÜ vardır ama kötü arnelierin kabuğu ile sarılınıştır. Kabuğa birkaç darbe vururlar ve öz çocuğunu kabuk raluninden kurtarırlar. Sorıra ceviz kabuğunu ateşe atıp yakarlar. Cevizin içini ise Cennet bahçesine koyarlar. Nefs-i mülheme mertebesindeki kişi ise hurma gibidir. Tatlılık sadece dış kısmındadır. İçinde tat­lı ve faydalı bir özü yoktur, çekirdeği yenmez. Bu şunun sembolüdür, nefs-i mül­heme mertebesindeki insanların sonuçta varacağı yer Cennet'in yüksek noktası olup peygamberler ve vellierin yanında ve komşusu olacak iseler de, onlardan

. biri olamazlar. 17

Üzüm ve kayısı gibi meyveleri dalından kopannca bir süre güneş ışığı altın­da bırakırlar ki üzüm kuru üzüm, kayısı da kuru kayısı haline dönüşsün ve fark­lı bir tada bürünsün. Dalında bulunduklan sÜrece bu meyveler yaş olur ve gü­neş ışığı alınalarına rağmen kuru üzüm ve kayısı haline gelemezler. Tıpkı bunun gibi, insan ruhu da ilailinazar (Allah' ın bakışı) güneşinin tesin)1e olguulaşıp ila­ili feyzden farklı bir nasip alabilmesi için bedenden aynlınası gerekir. 18

15 Mevlana Celiileddin Rumi, age., II, 73 (Mesnevl, c. 3, beyit: 1293-1295). 16 Necmeddin Daye, Mirsiidtı'l-ibiid(nşr. M. E. Riyahl), Tahran 1374 hş./1996, s. 349-350. 17 Aynı eser, s. 350-351, 368. 18 Aynı eser, s. 403-404.

294 tasavvıif

Mutasavvıflar ceviz ve badem gibi meyvelerin kat kat oluşundan ilham alarak . . -

onlann her katmaruna farklı sembolik anlarnlar yüklemişlerdir. Cevizin sert ve

tatsız olan kabuğu dinin emir ve yasaklarını sembolize eder, yenen iç kısmı ise

hakikatin senibolüdür. Dıştaki sert kabuğu kırmadan yani dlnin emirlerine uyma

zahmetine katianmadan ceviz içine yani hakikatın tadına ulaşılamaz. Öte yan­

dan cevizin kabuğu olmazsa, içi çürüyüp zayi olur. Cevizin içi bozulursa o ce­

vizden yağ çıkarılamaz. Kabuk, özü, öz de içindeki yağı korumaktadır. Tıpkı şe­

riatın tarlkatı, tarikatın da hakikatı muhafaza ettiği gibi. 19 Bazı mutasavvıflar cevi­

zin katlarını daha detaylı olarak ele almış ve taze bir cevizin üzerindeki yeşil,

süngerimsi ve acı tabakayı şeriata, ağaç kabuğunu tarlkata, ceviz içinin üzerin­

deki ince zari maruete, ceviz içini de hakikata benzetmişlerdir. Bunlardan ilk iki­

si ceset, son ikisi ruh hükrnündedir. 20

Badem ve ceviz gibi meyvelerin içi olgunlaştıkça kabuklarının ineelmesi gi­

bi, sfifi de manen olgunlaştıkça ilmin zal:ıirl kayıt ve teferruatından uzaklaşır.

Mesnevf'de bu düşünce şöyle anlatılır: "Az konuşan adamda derin bir düşünce vardır. Söyleme kabuğu arttı mı, iç yok olur. Kabuk kalın olursa iç küçülür, za­

yıflar. İç kemale gelip olgunlaşınca kabuk incelir. Hamlıktan kurtulup yetişen, olgunlaşan cevize, biideme ve fıstığa, şu üç meyveyebir bak."21 Gülşen-iRaz'da aynı düşünceler şöyle ifade edilir: "Badem ham iken kabuğunu kırarsan bozulur

gider. Fakat oldu mu kabuksuz daha iyidir, içini çıkarırsan kabuğunu atarsın. Dl­

ru ilirnlerin zahiri (şer!at) kabuk, hakikatı ise içtir, bu ikisinin arası (yani bademin

ince zan) da tarlkattır. "22

Aşık Paşazade'ye (ö. 908/1502'den sonra) izafe edilen ve Yunus Ernre'ye bir naz1re olan:

Çıktım badem dalına,anda yedim üzümü

Ol dem ki üzüm yedim ma 'na buldum sözümü

şeklinde başlayan şiiri Şerh eden İsmail Hakkı Bursevı: (ö. 1137/1725) "badem"

ile insan bedeninin, "üzüm" ile de ruharn zevklerin kastedildiğini söyler. Bu du­

rumda beytin anlamı şöyle olmaktadır: Ruh olarak insan bedenine dahil oldum

19 Muhanuned b. Nizarn ei-Harizmi el-Erzengi, Şerb-iRisille-i Azfzan, (İsliimabad) Gencbahş Ktp., nr. 8739, s. 157, 235 ( varaklar sayfa usiilü numaralanmış); Şah Ni'metullah Veli Kinniini, Risii­

lebii-yı Hazret-i Seyyid Nilreddin Şah Ni'mefllllab-i Velf (nşr. Cevad Nı1rbahş), Tahran 1357

hş./1978, IV, 143-144; Cevad Nı1rbahş, Ferbeng-i Niirbabş Istılabiit-ı Tasavmif, Tahran 1369 hş./1990, IV, 44-46.

20 İsınail Hakkı Bursevi, Şerb-i Eby(ıt-ı Yı1nus Emre, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1521, vr. 26b-27a.

21 Mevliin~ Celiileddin, age., V, 75 (Mesnevi, c. S, beyit: 1177-1179).

22 Muhammed I.iihici, Şerb-i Gülşen-i Raz(nşr. Allkuli Malımfidi Bahtiyiiri), Tahran 1377/1998, s. 306-309 (beyit: 354-356).

necdet tosun/ tasavvıif kıiltı1n1nde meyve 295

ve Allah'ı taruyarak ruhaıli zevklere kavuştum. Bu zevklere kavuşunca da hik­metli ve ince manalı sözler dilimden dökülmeye başladı.23

Sı1fıler, üzümden yapılan şarabın tesiriyle sarhoş olan kişiler ile ilahl aşktan manen sarhoş (sekr hiilinde) olan sı1fıler arasında bir benzerlik görmüşlerdir. An­

cak onlar kendi sarhoşluklarının şaraptan olmadığını ifade etmek için: "Biz sar­hoş olduğumuzda üzüm henüz yaratılmamıştı", dernişlerdir.24 MevJ.ana Celaled­din Rumi (ö. 672/1273) bu düşünceyi: "Üzüm yaratılmadan şaraplar içrnişler, mu­habbet sarhoşu olmuşlardır" diyerek, 25 Erzincanlı Silih Baba (ö. 1324/1906) da:

Sen m ey-i engılri"den mestane sanma bizleri, Bir mukal/id şair-i destane sanma bizleri.26

şeklinde terennüm etmişlerdir. Tasavvufi eğitimde; müıidin gördüğü rüyalar, onun manevi mertebesinin gös­

tergesi olarak kabul edildiği için oldukça önemlidir. Mutasavvıflar rüya ve viikı­alarında (istiğrak halindeki keşiflerinde) meyvenin görülmesine de sembolik ba­zı anlarnlar yüklernişlerdir. Mesela rüyasında meyveler ve meyveli ağaçlar gören bir müıidin nefs-i levvame mertebesinde olduğu ve işlediği günahlara pişmanlık

. duyduğu kabul edilir. Rüyasında ceviz ağacı gören kişinin alış verişinde çetin ve tartışmacı olduğu, hurma ağacı gören kişinin ise faydalı ve hayırlı işlerle uğraştı­

. ğı yorumu yapılır.27 Rüyada meyvesiz ağaç görmek kötü ahlakın, meyveli ağaç görmek ise güzel ahiakın sembolü olarak kabul edilmektedir.28 Tatlı meyve gör­mek, hayra alarnet olup nefsin ruha hizmet ettiği, ekşi meyve görmek ise nefsin kendisine hizmet ettiği ve tevbe edilmesi gerektiği şeklinde yorurrılanmaktadır. 29

Olgun meyve görmek, nefsin hamlıktan kurtulmaya başladığı ve olgunluğa doğ­ru ileriediği şeklinde tabir edilir. Ham meyve ise, nefsin ham oluşunun sıfatıdır.30

Sı1fılerin, keşiflerinde meyve görüp bunu yorumladıklan da görülmektedir. Mustafa Devat1 (ö. 1070/1659) müşahede ve vakıalanru (mistik tecrübelerini) an-

23 İsmail Hakkı Bursevi, Şerhu MaktUe, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1521, vr. 62b-64a.

Bursevi bu şüri Yunus Ernre'ye izafe etmiştir. Şürin tamamı ve yazarı hakkında bk. Abdülbıiki Gölpı­

narlı, Yunus Emre ve Tasavvıif, İstanbul1992, s. 229-230.

24 İbnü'l-Fıirız, Dfviinıt İbni'l-Fiinz (nşr. Abdülhıilik Malunu d), Kıihire 1984, s. 189 (Harnriyye, ı. beyit).

25 Mevlana Celıileddin, age., I, 256 (Mesnevi, cilt: 2, beyit: 180).

26 Alırnet Doğan, Salih Baba Hayatı, Edebf Şahsiyeri ve Şiir/eri, Ankara 2002, s. 113.

27 HasanAvni Yüksel, Tıırk-İsliim TasavvıifGeleneğinde Rüya, İstanbul1996, s. 104, 197.

28 Alımed Şemseddin Marmaravi, Ravzatı1'/-viisılfn, Millet Ktp., A.E. Şer'iyye, nr. 1343, vr. 81b-

82a; Ahmet Ögke, Ahmed Şemseddfn-i Marmaravi Hayatı Eserleri Gön1şleri, İstanbul 2001, s. 510.

29 Karabaş Veli, Risii/e-i Ta'bfrniime, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 233, vr. 2a; Kerim Kara, Karabaş Velf Hayatı Fikirleri Risiileleri, İstanbul 2003, s. 684.

30 Yahya Agah b. Sıililı İstanbuli, Tarikat Kıyafet/erinde Sembolizm (hz!. M. Serhan Tayşi- ü. Ay­

tekin), İstanbul 2002, s. 272; Mustafa Tatçı- Halil Çeltik, Tiirk Edebiyatında Tasavvufi Rtıyii Tiibir­niimeleri, Ankara 1995, s. 8.

296 tasavvıif

lattığı Tuhfetij 's-sujiyyfn adlı eserinde mfuıen Kastamonu'dan Üsküdar'a gidip şeyhi Az1z Malımüd Hüday1'nin huzüruna vardığını, onun kendisine iki salkım üzüm verip: "Buradaki dervişlerebu üzümden birer tane verin yesinler, ikişer ta­ne yerlerse hazmedemezler" dediğini, ancak ikinci salkırnın hepsini Devatı'ye sunduğunu ve: "Beyim, bu senin hakkındır. Sen hepsini hazmedebilirsin. Bu üzüm kudret bağı üzümüdür", dediğini nakleder.31 Bu müşahedede, Mustafa De­vat1'nin diğer müridierden daha olgun ve manen ileride olduğu üzüm sembolüy­

le ifadesini bulmuştur. Üzüm ile ilgili bir başka müşahede şudur: Necciirzade Mustafa Efendi'nin oğ­

lu Muhammed Sıdd1k Efendi (ö. 1208/1794) bir ara Az1z Malımüd Hüday1 Der­gahı'na şeyh tayin edilmişti. Postnişlnliğinin ilk gü~ü Hüday1'nin türbesine girip bir müddet içeride kaldı. Biraz sonra dışan çıkınca: "Hz. Hüday1 Efendimiz bize bir salkım üzüm verdi. Bizim bu dergahta şeyhlik müddetimiz on bir ay olsa ge­rektir, fazla değildir", buyurdu. On bir ay burada vaz1fe yaptıktan sonra tekrar Beşiktaş'taki kendi tekkesine döndü.32 Bu müşahedede bir sallam üzüm, on bir

ay olarak tabir edilmiş ise de, bunun sebebi bilinmemektedir.

B. Tasavvufta Meyve ile İlgili Gelenelder

Tasavvuf kültüründe meyve~ere bazı sembolik anlarnlar yüklemenin yanı sı­

ra, onlan mübarek gecelerde veya dful ayinlerd~n sonra yeme ve ikram etme gi­bi gelenekler de oluşmuştur. Mevleviler Ayn-i Cem'den sonra, Nakşbendiler de

Hatm-i Hacegan denen aylnin ardından hurma, üzüm gibi meyvelerden yerler­di. Ah1 tekkelerinde helva-yı cefneriin üzerine Ehl-i Beyt'ten 12 İmam' ı semboli­

ze eden 12 adet hurma konur ve diğer Ah1 tekkesine gönderilirdi. Tekkelerde aşüre yapılırken içine hubı1batın yanı sıra, incir, üzüm gibi bazı meyveler de bes­ıneleyle eklenir, aynca aşürenin üstüne rendelenmiş Hindistan cevizi, nar tane­leri, siyah kuş üzi.imü, kahverengi kuru üzüm, fındık, ceviz, fıstık ve badem ko­

nurdtı. Yesevi dervişleri halvette iken iftar vakti oruçlarını çorba ile açar, ardın­dan bir miktar karpuz yerlerdi. Bedeviyye tarıkatında yeni intisap eden müıidin orta derecede bir cezbesinin olması arzu edilirse kuru üzüm ve kuru incir ile şer­

bet verilirdi. Bazı tekkelerde keşkül adlı tasın içine hurma, üzüm, incir gibi tatlı meyveler konur ve zikirden sonra dervişlere ikril.m edilirdi. Kandil gecelerinde Merkez Efendi Teld<:esi'nde bol pilav üstüne limon, portakal veya kara duttan ya­

pılan pelteler verilirdi. Bu konuya daha önce bir makaleınizde temas ettiğimiz için detaylara girıniyoruz. 33

31 Şeyh Mustafa Deviiti, Tıtbfetıi's-sıifiyyi'n (hz!. Necdet Tosun), İstanbul1998, s. 65.

32 Fiiyik Ömer, Makiiidt-ı Sıddfkıyye, Teretime-i Mubtasanı '1-ve/iiyerıln ekinde, İstanbtıl 1272/1856, s. 161.

33 Necdet Tosun, "Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri", Tasavuıtf, V/12 (Ocak-Haziran 2004), s. 123-135.

..

necdet tosun/ tasavvuf kıiltüni.nde meyve 297

C. Meyve Konulu Menkıbeler

Süfilere ait menkıbe kitaplannda meyve konusunda bazı rivayetlere ve kera­

metiere rastlanmaktaclıı'. Bu rivayetler çoğunlukla üç grupta toplanır: 1. Aniden veya kısa bir süre içinde meyve ağacı oluşturup meyve temin etmek

2. Kendilerine getirilen şüpheli ya da haram yolla elde edilmiş meyveleri ye­

memek

3. Ektikleri ağacın meyvesi ile insanların şifa bulması.

Birinci gruba örnek olarak şunlar zikredilebilir: Evliya Çelebi'nin rivayetine

göre, Akyazılı Sultan (ö. 15. yy.) bir gün mürldleriyle birlikte pişirilen kebabı ye­

dikten sonra kebap şişi olan tahta çubuğu yere dikince çubuk bir kestane ağacı

olmuş ve hemen meyve vermiştir. 34

Hacı Bektaş-ı Veli'nin karlı bir kış gününde elma ağacını bir anda yeşertip el­

ma toplaması; Üftade'nin, Bursa'da karlı bir kış gününde mürldi Hüdayi'nin eli­

ne bir sepet verip üzüm toplaması için bağa göndermesi ve üzüm mevsimi ol­

madığı halde Hüdayl'nin sepeti deldurarak dergaha gelmesi de bu tür menkıbe­

lerdendir. 35

Keramet izharı cinsinden olan bu tür olaylara itibar edilmemesi gerektiğini

söyleyen süfiler de vardı. Rivayete göre, Aluned Paşa Rumeli valisi olup Manas­

tır'da ikamet ettiği sırada Şeyh Aluned Akvavi'yi (ö. 18. yy.) evine davet etmişti.

Sohbet esnasında velilerden bazılarının bazı meyveler ortaya çıkardığından bah­

sedildL Aluned Akvav1: "O işler marifettir, keramet değildir. Kemal ehli arasında

bu tür işler makbul değildir'', dedi. Sonra bir karpuz çekirdeği getirtip ocakta ya­

nan ateşin içine attı. Karpuz çekirdeği ateşin içinde filizlenip büyüdü, ateşten dı­

şarı taştı. Bir saat içinde karpuz yetişti. Bu karpuzu koparıp kestiler ve yediler.

Sonra Akvav1 dedi ki: "Bu gibi işler keramet değildir. Böyle şeylere aldanıp gö­

nül vermeyiniz. Böyle şeyler riyazatla da meydana gelebilir. Kemal ehli böyle şeylerle meşgul olmamalıdır."36

İkinci grup menkıbelere yani şüpheli meyveleri yememeye örnek olarak da

şunlar zikredilebilir: Mazhar Can-ı Canan (ö. 1195/1781)'a devlet adarnlarından

biri Hindistan'ın meşhur meyvesi olan enbeden (Hint hurması) bir miktar hedi­

ye göndermiş, o kabul etmek isterneyince ısrar etmişti. Bunun üzerine iki tane

enbe alıp gerisini iade etti ve: "Bu fak1rin gönlü bunları kabul etmek istemiyor",

dedi. Biraz sonra yanına bir bahçe sahibi gelip: "Falan vali, gönderdiği enbeleri

34 Eviiyi Çelebi, Seylibatniime, İstanbul1314/1896, III, 349.

35 Firdevsl-i Rüml, Villiyet-nlime Menliktb-ı Hı1nkiir Hacı Bektiiş-ı Ve/f(nşr. Abdülbiiki Gölpı­narlı), İstanbul 1995, s. 32-33; Hıifız İbrahim Efendi, Menliktb-ı Üftlide (nşr. A. Yünal- M.Safi), Bursa 1996, s. 41-42.

36 Köstendilli Süleyman Şeyh!, Babm'l-velliye, Süleymaniye Ktp., H. Hüsnü, nr. 579, vr. 344a.

298 tasavvı if

bizden zulüm ile alıp size hediye etti", dedi. Bunun üzerine o, mazlum un hakkı­

nın verilerek himaye edilmesini söyledi. 57

Mürldlerinden biri, Mevlana Celaleddln Rı1m1'ye incir getirmişti. Mevlana inci­ri aldı ve: "Hayli güzel incir, fakat kemiği var", deyip yere bıraktı. Müdd: İncirio nasıl kemiği olur? diye hayret etti ve yavaşça incirleri alıp gitti. Bir süre sorıra tek­rar bir sepet incirle dönüp geldi ve sepeti Mevlana'nın önüne bıraktı. Mevlana bir

tane alıp yedi ve: "Bu incirio hiç kemiği yok", diyerek incirleri orada bulunanlara dağıtmasını söyledi. Oradakiler bu duruma şaşırdılar. O müdd meclisten çılmıca diğer mür!dler ona ilk getirdiği ineiri nereden topladığını sordular. O da: "Bir dos­

tum vardı, onun bahçesine uğradım. Bahçıvanı bağda bulamadım. izni olmaksızın bir sepet toplayıp Mevlana'ya getirdim. Fakat niyetim bahçıvanı gördüğümde top­ladığım incirlerin bedelini ödemekti. Mevlana velilik nı1ru ile bunu anladı ve ye­medi. İşte incirio kemiği buydu. Sorıra doğruca o dosturnun bağına gittim, bede­lini ödeyerek incir aldım ve helilleştim. İşte Mevlana bu ineiri kabul etti", dedi.38

Üçüncü grup menkıbelere yani evliyanın ektiği ağacın meyvesinin insanlara

şifa olmasına da şu örnek gösterilebilir: İzzedd!n Türkmaru'nin (ö. 828/1 424) dergahına bir gün bir sepet nar gelmişti. Narlan müddlere dağıttılar, birini de

Türkınani yedi. Yediği nardan bir tane yere düştü. Türkınarn o taneyi alıp bir ye­re gömdü. O nar tanesi zamanla bir ağaç oldu. Hunima veya zatü'l-cenb (ciğer

zarı iltihabı) hastalarının o ağacın narından veya yaprağından yiyerek şifa bul­dukları rivayet edilir.39 Yukarıda zikredilen Akyazılı Sultan'ın diktiği kestane ağa­cı menkıbesinin devammda da bu kestanenin hastalarran atlara yedirildiğinde şi­fa verdiği rivayet edilmektedir.

Bu tür menkıbelerin bir kısmı gerçekleşmiş, bir kısmı halk muhayyilesinin ürünü ve bir kısmı da Yesev:i-hurma menkıbesinde olduğu gibi sembolik anlam­lar taşıyor olabilir. Nitekim Kaygusuz Abdal'ın (ö. 848/1 444) Mısır'a gideceği za­man kavak ağacına çınar ağacı dediğini ve dervişlere: "Onu sallayın, kırmızı el­

malar düşecek", deyince söylediği şeyin gerçekleştiğini anlatan menkıbedeki ''çı~ar" motifini, O~manlı Devleti'nin uzun ömürlü olacağı, "kızıl elmayı" da Os­manlı'nın Mısır'ı fethedeceği şeklinde yorumlayanlar olmuştur.40

Netice olarak, tasavvuf kültüründe meyvenin hem sembolik anlatımlarda sık sık kullanıldığı, hem de bazı özel zamanlarda bir gıda olarak yendiği ve ikram edildiği anlaşılmaktadır. Sı1fıler anlatılması zor olan irfaru-felsefi konuların iza­hında meyve örneklerinden yaiarlarırnışlardır. Tasavvufi eğitimde de meyvenin yetişmesi ile müddin ahlaken olgunlaşması arasında bir çok benzerlik görmüş-

37 Abdullah Dilılevi, Maktimat-ı Mazbariyye, İstanbul 1993, s. 46. 38 Alımed Efl:iki, Meniikıhu'l-drifln, (Farsça nşr. Tahsin Yazıcı), Ankara 1976, I, 484-485. 39 Mahmud Cemiii ed din Hulvi, Lemeziit-ı Hulviyye ez-Leme'at-ı Wviyye, Süleymaniye Ktp., Hacı

Mahmud, nr. 4536, vr. 123b-124a.

40 Abdurrahman Güzel, Kaygi/SIIZ Abdal (Aideddin Gaybf) Meniikıbniimesi, Ankara 1999, s. 69, 103-105.

necdet tosun/ tasavvıif kı1ltıin1nde meyve 299

lerdir. Ağacın büyüyüp meyve verebilmesi için önce çekirdeğin toprağa gömül­mesinin gerekli oluşunu, mürldin tasavvuf yolunda önceleri halvet ve riyazat ile sıkıntılara kadanmasına benzetmişlerdir. Keza çekirdeğin fılizlenebilmesi için çiftçi tarafından sulanması ve Z4filanı geldiğinde aşılanmasını, insanın bir mürşi­de bağlarup ondan eğitim ve feyz almasına; meyvele~ yapı ve çekirdek yönün­den dört gı:up oluşunu, insanların manevi ve ahlaki mertebe bakırnından dört grup oluşlarına; ham meyveleri ham insanlara, olgun meyveleri de kamil ve ir­şada ehil insanlara benzetmişlerdir. Aynca mürldin içinde bulunduğu halin tes­pit edilerek ona uygun bir eğitim ve evrad tanzlminde "rüyalann" önemli bir kri­ter olduğu bilindiği için, sufiler rüyalarda ortaya çıkan meyve motiflerinin sem­bolik anlarnlanru çözümlernek için gayret sarf etmişlerdir. Mena.kıb kitaplannda­ki bazı meyve motiflerinin yorumu konusunda ise yeni çalışmalara ihtiyaç var­dır. Çünkü her mecazda, haklkate giden bir köprü vardır.

Abstract [Necdet Tosun, "Fruit in Sufı Tradition", Tasavvuf İl mf ve Akademik

Araştırma Dergisi, Ankara 2004, Yıl 5, S. 13, pp. 289-300] In mystical culture/tradition the fruit haş been used for symbolical pre­

sentations and at the same time there established some traditions for offe­ring and eating fruit in certain times. There are also some fruit related mi-

. raculous stories in hagiographical works. This article mainly deals with these three topics. Sufıs used symbols of fruit in presenting the mystical­philosophical subjects which are difficult to explain. In mystical education they saw many sinlilarities between the moral development of mur!d and the ripening of fruit. Sufıs also made great effort to explain the syınbolical

· meanings of fruit seen in dreams.

BİBLİYOGRAFYA

BURSEVİ, İsmail Hakkı, Şerh-i Ebyat-ı Yilnus Emt-e, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1521, vr. 26b-41b.

Şerhu Makale, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1521, vr. 62b-80a. ___ , Ruhu '!-beyan, Beyrut ts., ·

DAYE, Necmeddm, Mirsadü'l-ibii.d, nşr. M. E. Riyahi, Tahran 1374 hş./1996. DEVATI, Şeyh Mustafa, Tuhfetü's-sUjiyyfn, hzl. Necdet Tosun, İstanbul1998. DİHLEVİ, Abdullah, Makamat-ı Mazhariyye, İstanbul 1993. DOGAN, Ahmet, Salih Baba. Hayatı, Edebf Şahsiyeti ve Şiir/eri, Ankara 2002. EFLAKI, Ahmed, Menii.kıbu'/-arifin, Farsça nşr. Tahsin Yazıcı, Ankara 1976. ERASLAN, Kemal, Ahmed-i Yesevf ve Timur Hakkında Yeni Bir Belge, yayınlanmamış

çalışma.

ERZENGI, Muhan1111ed b. Nizilm el-Harizm!, Şerh-i Risale-i Azfzan, (İslamabad) Gencbahş Ktp., nr. 8739.

ERZURÜMİ, Osman Bedrüddm, Gülzar-ı Saminf, nşr. A. Fevzi Özçimi, İstanbull994. EVLİYA Çelebi, Seyahatname, İstanbul1314/1896.

300 tasavvıif

GÖLPINAR):l, Abdülbaki, Mevlana Celaleddin, İstanbul 1985. __ , Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1992. GÜZEL, Abdurrahman, Kaygusuz Abdal (Alaeddin Gaybf) Menakıbnamesi, Ank. 1999. HAFIZ İbrahim Efendi, Menakıb-ı üjtade, nşr. A.Yünal- M.Safi, Bursa 1996. HULvi, Mahmud Cemaieddm, Lemezat-ı Hulviyye ez-Leme'at-ı Ulviyye, Süleymaniye

Ktp., Hacı Mahmud, nr. 4536. İBNü'L-FARIZ, Dfvanu İbni'l-Farız, nşr. Abdülhiilik Mahmud, Kahire 1984. İSTANBULİ, Yahya Agah b. Salih, Tarikat Kıyajetlerinde Sembolizm, hz!. M. Serhan

Tayşi- Ü. Aytekin, İstanbul 2002. KANDEHARI, Nizfuneddm Tireyıll, Kava'idu'l-ureja ve adabü'ş-şu'ara, nşr. Ahmed

Mücahid; Tahran 1374/1995. KARA, Kerim, Karabaş Velf. Hayatı, Fikirleri, Ristıleleri; İstanbul 2003. KARABAŞ Veli, Risale-i Ta'bfrname, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 233, vr. 1a-4a. KAŞANI, Abdurrezzak, Teftfru'l-Kur'ani'l-Kerfm, Beyrut 1968. KASANI, Ahmed, Risale-i Bıttfbiyye, İstanbul Ün. Ktp., FY, nr. 649, vr. 169a-175b. KiRMANi, Şah Ni'metullah Veli, Risfılehtı-yı Hazret-i Seyyid Nureddfn Şah Ni'metul-

lab-i Ve/~ nşr. Cevad Nurbahş, Tahran 1357 hş./1978. KONUK, Ahmed Avni, Fust1su'l-bikem Tercüme ve Şerbi, hz!. M. Tahralı- S. Eraydın,

İstanbul 1987-1992. KÖSTENDİLLİ Süleyman Şeyh!, Babru'l-velaye, Süleymaniye Ktp., H. Hüsnü, nr. 579. KUŞEYRİ, Abdülker mı, er-Ristıletii '1-Kuşeyriyye, thk. A.Mahmı1d- Mahmud b. eş-Şerif,

Kahire 1974. LA.Hlcl, Muhammed, Şerb-i Gülşen-i Raz, nşr. Allkull Malunudl Bahtiyari, Tahran

1377/1998. ' MARMARA.vi, Alımed Şemseddm, Ravzatü'l-vtisılfn, Millet Ktp., A.E. Şer'iyye, nr.

1343, vr. 75b-93b. MISRİ, Niyazi, Şerb-i Ebyat-ı Yılnus Emre, Süleymaniye Ktp., Hal et Efendi, nr. 212/10. NÜRBAHŞ, Cevad, Ferbeng-i Nı2rbabş. Istılahat-ı Tasavvuf, Talıran 1369 hş./1990. ÖGKE, Alıınet, Ahmed Şemseddfn-iMarınaravf, Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İst. 2001. ÖMER, Fayik, Makataı-ı Sıddfkıyye, Tercilme-i Mubtasaru'l-velayenin ekinde, İst.

1272/1856. RUMI, Firdevs!, Vilayet-name Menakıb-ı Hünktır Hacı Bekttiş-ı Ve/~ nşr. Abdülbaki

Gölpınarlı, İstanbul 1995. RUMI, Mevlana Celaleddin, Mesnevf-yi Ma 'nevf: The Matbnawf oj ]ala/u 'ddfn Rumf,

nşr. R. A. Nicholson, Leiden 1925-1933. SİRHİNDİ, Alımed, Mektubtıt-ı İmam-ı Rabban~ Karaçi 1392/1972. SİVASİ, Abdi.ilmedd , Miyar-ı Tank; Süleymaniye Ktp., Mihrişah Sultan, nr. 300, vr.

17lb-202a. TAHRAil, Mustafa, "Aluned Y esevl'nin Divan-ı Hikmet'inde Dm!-Tasavvufi Unsurlar",

Ahmed Yesevf. Hayatı-Eserleri-Tesirleri, hz!. M. Şeker- N. Yılınaz, İst. 1996, s. 401-424. TATÇI, M.-Halil Çeltik, Türk Edebiyatında Tasavvıljf Rüya Tabirnameleri, Ank. 1995. TOSUN, Necdet, "Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri", Tasavvuf, V/12 (Ocak-Ha-

ziran 2004), s. 123-135. __ , Babileddfn Nakşbend. Hayatı, Görüşleri, Tarı"katı [Xll-XVTI. Asırlar], İst. 2002. YESEVİ, Ahmed, Dfvan-ı Hikmet'ten Seçme/er, hz!. Kemal Eraslan, Ankara 2000. YÜKSEL, Hasan Avni, Türk-İslam Tasavvuj Geleneğinde Rüya, İstanbul 1996.