Upload
ankara
View
0
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
RADYO TELEVİZYON SİNEMA
ANABİLİM DALI
ANİMASYON SİNEMASINDA DESTİNASYON KULLANIMI
ve TURİZM
Yüksek Lisans Tezi
V.Gökçe İNCE
Ankara–2013
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
RADYO TELEVİZYON SİNEMA
ANABİLİM DALI
ANİMASYON SİNEMASINDA DESTİNASYON KULLANIMI
VE TURİZM
Yüksek Lisans Tezi
V.Gökçe İNCE
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Sevilay ÇELENK ÖZEN
Ankara–2013
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
RADYO TELEVİZYON SİNEMA
ANABİLİM DALI
ANİMASYON SİNEMASINDA DESTİNASYON KULLANIMI
VE TURİZM
Yüksek Lisans Tezi
V.Gökçe İNCE
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Sevilay ÇELENK ÖZEN
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
Doç. Dr. Sevilay ÇELENK ÖZEN ………………..
Prof. Dr. Ahmet TOLUNGÜÇ ………………..
Yrd. Doç. Dr. Sevgi Can YAĞCI AKSEL ………………..
Tez Sınav Tarihi: 08.07.2013
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış
ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin
gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı
ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. …/…/2013
V.Gökçe İNCE
ÖNSÖZ
Uzun soluklu bir çabanın ürünü olan bu çalışmada en çok hayal edilen bu
önsözün söylenmesiydi.
Hayatım boyunca ben ne yapmak istesem hep yanımda olan ve sınırsız
desteğini hiç esirgemeyen, adam gibi adam, hayattaki tek örneğim canımın canı
Babam Ş.Şahap İNCE’ye,
Kokusu içimi tireten, her şeyi ile hep yanımda duran, tanıdığım en yürekli,
akıllı ve becerikli kadın, canım, can Annem Sevinç İNCE’ye,
Yüksek lisansa başvurmamı sağlayan, elini üzerimde, kalbini yanıbaşımda
tutan, en özel teşekkürü hak eden ve kardeşi olarak doğmaktan dolayı kendimi hep
en şanslı hissettiğim biricik Ablam Z.Sevşah İNCE ‘ye,
Tez konumu belirlememde defalarca izlemek istediği filmler ve zekasının
parlak ışığı ile bana yol gösteren, hayatımın anlamı, kaymak prensim, oğlum
Ş.Kuzey ŞAHİN’e,
Çalışma boyunca duyduğum heycanı paylaşan, beni belki de “o” dönem
olmamın en zor olduğu şeye; “cesur” olmaya yönelten değerli tez danışmanın, sevgili
hocam Doç. Dr. Sevilay ÇELENK ÖZEN’e,
Tez konumun belirlediğim ilk günden son anına kadar parlak zekası ile
yanımda olan hayatımın en önemli karşılaşmalarından biri olarak gördüğüm,
oğlumun nazlı kelebeği, benim can dostum Aslı GÜNDOĞDU AKSUNGUR’a ve
onun değerli eşi, arkadaşım Umut AKSUNGUR’a,
Yaptığı çeviriler ve değerli önerileri ile bana ve çalışmaya büyük katkı
sağlayan, insan türünün nadide örneği sevgili dostum Aysun ARSLAN’a,
Uzun süren araştırma, çalışma ve yazma aşamalarım boyunca değerli
desteklerini esirgemeyerek çalışmaya katkı sağlayan; mülakatları gerçekleştirdiğim
güzel çocuklara ve ailelerine, sevgili arkadaşım Dr. Tuğba KANLI TAŞ’a ve canım
dostum Pınar İMGA’ya,
Tüm kalbimle teşekkür ediyorum.
V.Gökçe İNCE, Ankara-2013
i
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ……………………………………………………………………………1
BİRİNCİ BÖLÜM
TURİZMDE DESTİNASYON PAZARLAMASI, FİLM ETKİLİ TURİZM
VE BİR ÜRÜN OLARAK DESTİNASYONUN SİNEMADA KULLANIMI
1.1. TURİZM OLGUSU VE TURİZM ENDÜSTİRSİ……………………….12
1.1.1. ELEŞTİREL TURİZM LİTERATÜRÜ…………………......17
1.2. DESTİNASYON KAVRAMI VE İMAJI………………………………….28
1.3. DESTİNASYON PAZARLAMASI………………………………………..31
1.3.1. DESTİNASYON MARKALAŞMASI
1.3.1.1. MARKA OLGUSU……………………….....34
1.3.1.2. TURİZMDE MARKALAŞMA……………...38
1.3.2. DESTİNASYON TANITIMI ……………………….42
1.3.3. FİLM ETKİLİ TURİZM……………………………..46
1.4. DESTİNASYON TANITIM YÖNTEMİ OLARAK ÜRÜN YERLEŞTİRME
1.4.1. ÜRÜN YERLEŞTİRME KAVRAMI VE TARİHSEL
GELİŞİMİ………………………………………………………………53
1.4.2. ÜRÜN OLARAK DESTİNASYONUN SİNEMADA
KULLANIMI……………………………………………………...……58
ii
İKİNCİ BÖLÜM
ANİMASYON SİNEMASINDA BİR TURİZM ÜRÜNÜ OLARAK
DESTİNASYON KULLANIMINA İLİŞKİN ELEŞTİREL BİR İNCELEME
1.1. ANİMASYON SİNEMA…………………………………………………...65
1.2. ANİMASYON SİNEMASINDA DESTİNASYON KULLANIMI………..69
1.3. ANİMASYON SİNEMASINDA DESTİNASYON KULLANIMININ
İNCELENMESİ ……………………………………………………………74
1.3.1. TİPİK OLANIN VE SİMGELERİN YÜCELTİLMESİ…….77
1.3.2. KENTLİLİK; NEW YORK’LU OLMAK……………….….96
1.3.3. TUR’A ÇIKMAK…………………………………………..124
1.3.4. DÜNYANIN EN İYİSİ; FRANSIZ MUTFAĞI …………..143
1.3.5. EGZOTİK KARNAVAL ŞEHRİ; RİO……………………147
SONUÇ ………………………………………………………………………..157
KAYNAKÇA…………………………………………………………….….....162
EKLER…………………………………………………………………………177
ÖZET…………………………………………………………………………..191
ABSTRACT…………………………………………………………………....193
GİRİŞ
Turizm, zorunlu olmayan mal ve hizmetler üzerine bir toplumsal olgudur.
Turizm ile yakın ilişkide olan ve bir yerden bir başka yere gitmeyi anlatan seyahat,
tatile çıkmak gibi kavramlar, üzerine fazlaca düşünülmeyen toplumsal pratiklerdir.
Söz konusu pratikler 19. yüzyıl başlarına kadar gidebilecek eski bir tarihe
dayanmakta ve günümüz “modern” toplumlarında ise bir “ihtiyaç” olarak
nitelendirilmektedir. Urry’nin (2009) normal olanı sorgulama, bir yerden ayrılma,
gündelik yaşamın yerleşik pratik ve rutinlerinden kopma, kişinin gündelik ve sıradan
olan duyularına karşıt bir uyarıcı kümeyle haşır neşir olması diye tanımladığı turizm,
günümüzde bir endüstri olarak kabul görmektedir.
Seyahat ve turizm alanında faaliyet gösteren turizm politikaları, istatistikleri
ve konuyla ilgili bilgi üretimi konusunda dünya genelinde bir forum işlevi gören
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün (BMDTÖ) 28 Ocak 2013 tarihinde
yayınlanan barometresinde1 2012 yılında gerçekleşen ulusalarası turizm hareketi % 4
oranında artmış ve uluslararası seyahat eden sayısı 1 milyar 35 milyon kişiye
ulaşmıştır. Uluslararası seyahat eden kişi sayısı tarihte ilk defa 2012 yılında 1 milyarı
geçmiştir. 1 milyar kişinin yaşadıkları yerlerden ayrılıp tekrar aynı yere dönmelerine
kadar geçen süre içerisindeki seyahatleri sırasındaki ulaştırma, konaklama, yeme-
içme, eğlence vb. ihtiyaçlarının karşılanması dolayısıyla birçok sektör ile ilişkili olan
1 Erişim tarihi; 11 Şubat 2013, http://media.unwto.org/en/press-release/2013-01-28/international-tourism-
continue-robust-growth-2013.
2
turizmin bir “endüstri” olarak anılması ve sosyolojik, psikolojik ve ekonomik
anlamlandırmalar taşıması hiç de şaşırtıcı değildir.
Culler (2009: 101) turizmin, modern kapitalist kültürün hayati bir özelliğini
açığa çıkardığını söyler; “bireyler arasında bir cemaat değil de husumet yaratan bir
kültürel mutabakatı”. MacCannell’in (1999: 110) turisti harekete geçiren anlayış
olarak tanımladığı “turistik kod” dünya üzerindeki en modern ve yaygın
mütabakattır. Ancak Cruller’in işaret ettiği gibi bu mutabakat aslında bir husumeti
içerir; “zira her turist diğer turistlerin kendileriyle aynı yerde olmasından
yakınmaktadır”. Culler, gerçek seyyahları turistlerden ayırma arzusunun turizmin
dışında bir konu olmak şöyle dursun, bizzat turizmin ayrılmaz bir parçası olduğunu
ifade eder.
Urry (2009: 6), turist olmanın modern deneyimin niteliklerinden biri
olduğunu, bir yere gitmenin güzel bir ev ya da arabaya sahip olmak gibi bir anlam
taşıdığını ve modern toplumlarda bir statü simgesi haline dönüştüğünü söyler.
“Tatil yapmak” ile “seyahat etmek”, “turist olmak” ile “seyyah olmak”
karşıtlıkları kurulurken bile turizmin kayda değer sosyal boyutu fark
edilebilmektedir. Bu çalışma; turizme içkin kelimelerin, oluşturulan “gidilmesi
gereken yerler” listelerinin, Urry’nin “turist bakışı” olarak anlattığı inşa edilen
süreçlerin, o bakışın nesnesini oluşturan “mekanlar”ın, mekanları anımsatan
göstergelerin ve tüm simgesel içerik ve söylemlerin masum olmadığı düşüncesine
dayanmaktadır.
3
Son yıllarda üretilen animasyon filmlerin karakterleri, bazen zorunlu olarak,
bazen kaçarak ve bazen de istedikleri için yolculuğa çıkmaktadırlar. Kahramanların
isteyerek, zorunluluklar nedeniyle ya da olay örgüsü içinde tesadüfen çıktıkları bu
yolculuklarda kendilerini buldukları yerlerin hemen hepsi, BMDTÖ tarafından her
yıl açıklanan uluslarası turizm gelirleri ve turist varışlarında ilk 10’a giren -birkaç
fark dışında- (Fransa, ABD, Çin, İspanya, İtalya, Türkiye, Birleşik Krallık, Almanya,
Malezya, Meksika, Avusturalya, Makao, Hong Kong) ülkelerdir. BMDTÖ’nün
yayınladığı turizm istatistikleri dünya genelinde 180’i aşan ülkeyi içermektedir.
Çalışmanın konusunu oluşturan animasyon filmlerde geçip söz konusu sıralama
dışında kalan destinasyonlar ise dünyanın Gayrı Safi Milli Hasılası (GSMH) en
yüksek ülkelerini kapsayan G-8 ülkeleri (ABD, Japonya, Almanya, Birleşik Krallık,
Fransa, İtalya, Kanada, Rusya) ile son yıllarda gösterdikleri hızlı büyümeyle BRICS
(Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) olarak anılan ülkeler listesinde
mutlaka yer almaktadır.
Culler, turizmin dünya nüfusunun zengin ülkelerinden olan kesimlerini
birleştiren bir değerler sistemi olduğu söyler ve şöyle devam eder;
Farklı ulusal ilgileri, çıkarları olan gruplar, dünyaya dair
sistematikleştirilmiş bir bilgiyle ve neyin önemli olduğuna dair ortak
bir hissiyatla ve bir dizi ahlaki buyrukla bir araya gelir: Hepsi de
Paris’de “nerelerin görülmesi gerektiği”ni, Roma’ya muhakkak
uğramamız gerektiğini ve San Francisco’ya gidip tramvaya
binmemenin “ayıp” olduğunu bilirler (2009: 101).
Gidilecek hangi yerlerin (destinasyonların) önemli olduğu, o destinasyonlarda
nelerin yapılacağı turizmin değerler sisteminde belirlenmiştir. Bu belirleme sürecine
reklam ve medya içeriklerinin sunduğu imgeler katkı sağlamış, yol gösterici
olmuştur. Urry (2009: 12) reklam ve medya aracılığı ile farklı turist bakışları
4
hakkında yaratılan imgelerin turiste ziyaret edilecek potansiyel yerlerin seçilmesi ve
değerlendirilmesinde esas olacak ve kendi kendini sürdürecek kapalı bir yanılsamalar
sistemini oluşturmak üzere ortaya çıktığını söylemektedir.
Günümüz medya mecraları içinde önemli bir kültürel üretim alanı olarak
kabul edilen sinema, turizmin yol göstericilerinden olmuştur. Turizm ve sinemanın
önemli benzerlikleri bulunmaktadır. Her ikisi de harekete dayanır: ilkinde hareket
eden, yolculuk eden kişi, ikincisinde ise hareket eden imge vardır. Turist ve imge,
gezilerinin genellikle sınırlanmış oluşuyla ve başlangıç noktasına kaçınılmaz olarak
dönmeleri ile diğer bir ortaklığı yaşarlar (Karpovich, 2010: 7).
Sinema ile turizmin bu benzerliklerinin yanında her ikisinin de mekana
dayanan mecburiyetleri filmlerin bir turizm destinasyon pazarlama metodu olarak
kullanılmasını kolaylaştırmıştır. Film etkili turizm, destinasyonun televizyon ya da
sinemada gösterilen bir filmde yer alması sonucu, destinasyona yönelik gerçekleşen
turizm hareketleri olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu birlikteliğin seyahat
kararlarını etkilediği veya çok sayıda izleyiciye ulaşan bir filmin geçtiği
destinasyonun ziyaretçi sayısını artırdığı birçok araştırma ile ortaya koyulmuştur. Bir
destinasyonun herhangi bir filmde kullanılması ise basit anlamıyla bir reklam türü
olan ürün yerleştirme olduğu kabul edilmektedir.
Morgan ve Pritchard (1998: 57), bir destinasyonu bir filmde
konumlandırmanın, turizm ürünü yerleştirmesi olduğunu vurgulamaktadırlar.
Hudson ve Ritchie de (2006b: 258) bir film içinde destinasyon kullanımının
5
mükemmel bir turizm ürünü yerleştirme olduğunu söylerler. Filmde yer alıyor
olmak, bir destinasyonun rakiplerinden sıyrılıp, alternatif ve etkili bir biçimde
tanıtılmasını ve tüketicilerin zihninde olumlu olarak yerleşmesini sağlamaktadır
(Hudson ve Ritchie, 2006b: 257).
Ürün olarak kullanılan şey, filmde geçen “mekan” ya da turizm pazarlama
literatüründe “varış yeri” anlamında kullanılan “destinasyon” olarak kabul
edilmektedir. Ürün yerleştirme metodu bir bedel karşılığı yapılan bir reklam verme
türüdür. Animasyon sinemada kullanılan mekanların bir bedel karşılığı o filmde
kullanılmış olması durumu her film için elbette geçerli değildir. Ancak ürün
yerleştirme metodu olmaksızın ya da herhangi bir bedel ödenmeden kullanılan
mekanların da film etkili turizm ile gidilme ya da sadece bilinme durumlarında ciddi
bir katkıya sahip olduğu düşünülmektedir.
Çalışmada, ciddi prodüksiyon maliyeti ile yapılan ve önemli sayıda izleyiciye
ulaşan animasyon filmlerin geçtiği mekanlar ve içerdikleri semboller ile turizm
değerler sistemine katkı sağladığı savlanmaktadır. Destinasyonların animasyon
sinemeda kullanılıyor olması turizm tanıtımında hem bir reklam hem de halkla
ilşkiler faaliyeti olarak kullanılabildiği gibi daha da önemlisi hedef kitlesi olan
çocukların zihinlerinde ülke imajlarının oluşturulması, yaratılması ya da var olan
imaja katkı sağladığı düşünülmekte ve çalışmada bu fikir tartışılmaktadır.
Çalışmada kuramsal çerçeveye dayandırılarak tartışılan bu fikir, kişisel
deneyimlerim sonucu şekillenen bir süreç ile ortaya çıkmıştır. Kişisel tarihimde
6
Mavişehir’de açık hava sinemasında ablam ile izlediğim ilk sinema filmi olan
Terminatör-1’den başka –ki çocuklara yönelik bir film değildir- hafızamda
çocukluğuma ve sinemaya dair bir anı bulunmamaktadır. Televizyonda izlediğim
çizgi filmlerden hatırlayabildiklerimde ise (Hedi, Voltran, He-Man, Şirinler, Mickey
Mouse) mekansal içeriklerinin gerçekte var olan bir yer ya da destinasyon olmasına
dair herhangi bir bilgiye sahip değilim. Dil eğitimi almak amacıyla çıktığım ilk yurt
dışı deneyimim sırasında dünyada farklı insanların yaşadığının, farklı mekanlar
olduğunun ayırdına varışımın yarattığı şaşkınlık da bu seyahat öncesinde buna ilişkin
bir farkındalığımın olmadığı savımı destekliyor. Kişisel tarihimden bahsetme
nedenim aramızda 26 yaş olan oğlumla gerçekleştirdiğimiz aktivitelerin,
yaşantıladığımız sosyalliklerin ve onun maruz kaldığı uyarıcı medya araçlarının
benim çocukluğumdakilerden farklı olması nedeniyle oluşmuş “farklı” durumumuza
işaret etme çabamdan kaynaklanmaktadır. Bende kim bilir ne zaman oluşan “bir yeri
görme” arzusunun onda 5 yaşından beri varolması, mesela İstanbul’u değil de Rio’yu
görmek isteyişi, Eifel kulesinin Paris’te, Big Ben’in Londra’da, Pizza Kulesi’nin
İtalya’da olduğunu bilmesi, “sağ eline meşale almış başında çiviler olan kadın”
taklidi yapan bir koalanın New York’daki Özgürlük Anıtı’ndan bahsettiğinin
farkında oluşu, bu çalışmanın konusunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Oğlumun
bu farkında oluşunun nedeni olduğunu bildiğim animasyon filmlerin diğer çocuklar
için de bir bilgi edinme kaynağı olup olmadığını anlamak ve bilimsel bir veri olarak
yer vermek amacı ile çalışmada 6-12 yaş gurubunda olan çocuklarla mülakat
gerçekleştirilmiştir.
7
Çalışma için yapılan araştırma ve görüşmelerde, animasyon sinemada geçen
destinasyonların ziyaretçi sayılarında yarattığı etkiyi gösteren istatistiki bir veriye ya
da animasyon filmlerde kullanılan destinasyonların imajında yarattığı etkiden
bahseden bir çalışmaya rastlanmamıştır. Dolayısı ile çocuklarla yapılan mülakatlar
çalışma için belirleyici bir veri olarak kabul edilmiştir. Çocuklarla gerçekleştirilen
mülakatlarda ek-7’de sunulan sorular sorulmuş, eşleştirme tekniğinden
faydalanılmıştır. Çalışmanın başlangıcında çocuklarla odak grup çalışması tekniği ile
bir görüşme yapmaya niyet edilmiş ancak daha sonra belirli bir konu üzerinden
açımlanacak soruların ve birlikte olmalarından kaynaklanacak dikkat dağılmalarının
önüne geçilmek amacı ile tek tek mülakat yapma tekniğinin daha doğru olacağına
karar verilmiştir. Mülakatlar tesadüfi şekilde belirlenen bir örneklem ile
gerçekleştirilmiştir.
Çalışmada ayrıca Rio (2012) filminin Angry Birds oyunu ile yaptığı Angry
Birds Rio ortaklığından dolayı, Finlandiyalı yapımcısı Rovio şirketinde Stratejik
Ortaklıktan sorumlu Başkan Yardımcısı olan Andrew Stalbow ile elektronik posta
yolu ile mülakat gerçekleştirilmiştir.
Çalışmada, ilk hedef kitlesi çocuklar olan animasyon filmlerin turizmin
değerler sistemine ve turizm pratiklerine katkı sağladığı, farklı turist bakışları
hakkında yaratılan imgeleri belirledikleri, animasyon filmde yer alan o destinasyona
yönelik kısa vadeli bir seyahat artışı ve/veya bunun ötesinde daha uzun vadeli, ülke
imajı oluşturma ya da o imaja katkı sağlamaya yönelik bir niyeti içermekte olduğu
savlanmaktadır. Çalışmada, turizm endüstrisine hizmet eder konumda kabul edilen
8
animasyon filmler aracılığı ile belirlenen ve oluşturulmak istenen imajın
çözümlenmesi, imgelerin nasıl anlamlandırıldığının ortaya koyulması da
amaçlanmıştır.
Animasyon sinemanın izleyici kitlesi ilk bakışta 6-12 yaş aralığında çocuklar
olarak bilinse de çocukların ailesinden en az bir kişi ile izlediği bu filmler aslında
daha büyük bir kitleye hitap etmektedir. Çocuğa eşlik ederek onunla o filmi izleyen
kişi de göz önüne alındığında animasyon filmlerin hedef kitlesinin daha geniş olduğu
düşünülebilir. Söz konusu animasyon filmlerle eşzamanlı olarak oyuncaktan
kıyafete, dergiden sabuna, çikolatadan bilgisayar oyununa kadar birçok farklı yan
ürün de piyasaya sürülmektedir. Filmleri çocuklarla birlikte izleyen aileler o yan
ürünleri de satın almaktadır. Filmler nedeni ile çocuklarda oluşan imaj yan ürünlerle
pekişmektedir. Ayrıca bir animasyon film sadece vizyonda olduğu sürede izlenmekle
kalmamakta CD ve DVD olarak da satılmaktadır. Çocukların tekrara dayanan
öğrenme ve güven duyma süreçleri nedeniyle herhangi bir film evde en az iki defa
izlenmektedir.
Çalışmaya ilişkin bir ayrımın farkında olunuşuna dikkat çekmeye ihtiyaç
duyulmaktadır. Sinemada mekan kullanımı elbette sinemanın doğası gereği
vazgeçilmezdir. Bu nedenle filmlerde kullanılan her mekanın sadece o destinasyonun
“pazarlanması” amacı ile kullanıldığı pek tabii ki düşünülemez. Hatta, kimi sinema
filmlerinde geçen mekanların o ülkenin veya destinasyonun imajını olumsuz
etkilediği örnekler ile de karşılaşılmıştır.
9
Animasyon sinemada seçilen gerçek mekanların kullanımı özellikle –ürün
yerleşetirme- ya da rastgele yapılmış olabilir. Bununla birlikte, filmin o
destinasyonun bilinirliğinden, o destinasyona ait simgelerinin hazır halde bulunan
anlamlandırılmalarından yararlanma isteği de söz konusu olabilir. Sonradan üretilmiş
olduğu aşikar olan animasyon filme “gerçeklik” katmak istenmesi de olasılıklar
dahilindedir. Kullanım nedeni ne olursa olsun, birbirini ile ayırt edilemeyecek
dercede iç içe geçmiş bir durumdadır ve her şekilde film etkili turizmin
kazanımlarından faydalanma olasılığına sahiptir.
Literatürde, gösterimlerinden sonra ziyaretçi sayılarında artış olduğu
araştırma konularına giren filmler kimi zaman bir “tanıtım filmi” hissi vermekte ve
çoğunlukla güzel, çekici, cezbedici unsurları içermektedir. Kimi zaman ise Roland
Barthes’ın kendi kişisel bakış açısı ile fotoğrafın ne olduğunu ve kendisine
hissettirdiklerini irdelediği “Camera Lucida”da fotoğraf için ortaya koyduğu, kişinin
fotoğrafta bulduğu "çarpıcı şey" veya “izleyiciyi delip geçen esrar, büyü” diye
tanımladığı Punctum benzeri bir durumdur. Bu benzerlikten yola çıkılarak anlatılmak
istenen durum, herhangi bir film; güzel, çekici, cezbedici gibi unsurları içermese de
tamamen bireysel etkilenimler nedeni ile mekanın görülmesi-ziyaret edilmesi ya da
deneyimlenmesi hissini yaratabilmektedirler.
Tüm bunlar göz önünde bulundurularak, çalışmada, animasyon filmlerde
geçen mekanların destinasyonun pazarlanması için ürün yerleştirme yöntemi ile
kullanılmış olması veya olamamasının sonuca yönelik bir farklılık oluşturmadığı
savlanmaktadır. Seyahat eylemlerini çeşitli motivasyonlara dayanarak gerçekleştiren
10
kişilerin, söz konusu motivasyonlarını harekete geçirir bir araç olarak karşımıza
çıkan film etkili turizm olgusunun sadece “biliniyor” olması bile bu tartışmayı
anlamlı kılmaktadır. Dolayısı ile çalışmada konu edinilen animasyon filmlerde geçen
mekanlar için o ülke ya da destinasyonun turizm büroları veya konuyla ilgili
birimleri herhangi bir katkı sağlamamış olsalar bile belli mekanların söz konusu
filmlerde başrolü oynuyor oluşu belirleyici/yönlendirici kabul edilmiştir. Çünkü,
çalışma salt bir turizm destinasyon pazarlamasının ötesinde bir imaj oluşturma
niyetini savlamaktadır. Bunun sonuçlarının –örneğin o yerin turizm varışlarında
yaşanacak artış veya zaten lider durumda olanlar için devamlılığı- uzun vadede
tespitinin mümkün olacağı bilinmektedir.
O destinasyonun kendisi, o destinasyona ait simgeler veya turizm ile ilgili
kavramlar her ne sebeple canlandırılıyor olursa olsun bir gösterge dizgesi olarak
düşünülebilir. Göstergebilim, metinlerdeki anlamlarla ilgilenirken, toplum içindeki
göstergelerle ilgili yorumlar yaparak anlamlandırmalara ulaşmaya çalışmaktadır. Bu
yöntem ile birlikte sinema filmlerini, reklam filmlerini, tiyatro oyunlarını, heykelleri
ve neredeyse her şeyi bir gösterge dizgesi olarak ele almak mümkündür (Batı, 2010:
235).
Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; Turizm Olgusu ve
Turizm Endüstrisi, Eleştirel Turizm Literatürü, Destinasyon Kavramı ve İmajı,
Destinasyon Pazarlaması, Film Etkili Turizm, Ürün Yerleştirme ve Bir Ürün Olarak
Destinasyonun Sinemada Kullanımı kuramsal tartışma içinde ele alınmıştır.
11
“Animasyon Sinemasında Bir Turizm Ürünü Olarak Destinasyon
Kullanımına İlişkin Eleştirel Bir İnceleme” başlıklı ikinci bölümde ise 20 animasyon
film, belirlenen 5 başlıkta (Tipik Olanın ve Simgelerin Yüceltilmesi, Kentlilik; New
York’lu Olmak, Tur’a Çıkmak, Dünyanın En İyisi; Fransız Mutfağı, Egzotik
Karnaval Şehri; Rio) incelenmiştir.
Animasyon sinemanın gösterge dizgeleri ilk hedef kitlesi olan çocuklara dış
dünyaya dair bir “öğrenme” ya da “anlamlandırma” süreci yaşatmaktadır. Toplum
içindeki göstergeleri belirleyen ve onların neler olduğunu açığa çıkaran bir araç
olarak animasyon sinema henüz birer turist olmayan ve kısa vadede seyahat kararını
birincil olarak verme imkanı bulunmayan çocukların kafalarında şimdiden “gidilmesi
gereken yerler listesi” oluşturmalarını sağlamada bir araç olduğu çalışmanın temel
iddalarındandır.
Bu nedenle, yukarıda bahsedildiği gibi, söz konusu animasyon filmlerin ilk
hedef kitlesini oluşturan 6-12 yaş arasında çocuklar (10 erkek ve 10 kız) ile
mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Yapılan mülakatlara ilişkin değerlendirmeler ve
bulgular da yukarıda bahsedilen 5 başlık altında kullanılmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM
TURİZMDE DESTİNASYON PAZARLAMASI, FİLM ETKİLİ TURİZM
VE BİR ÜRÜN OLARAK DESTİNASYONUN SİNEMADA KULLANIMI
1.1. TURİZM OLGUSU VE TURİZM ENDÜSTİRİSİ
Sanayileşmiş toplumlar arasındaki seyahat hareketi olarak ortaya çıkan turizm
olgusu; sanayinin gelişmesi, kişi başına düşen gelirin artması, refah düzeyinin
yükselmesi, insanların kullanabilecekleri boş zamanın çoğalması ile şekillenmiş ve 2.
Dünya Savaşı sonrası yaşanan ekonomik iyileşmenin ardından Avrupa’da
hareketlenmeye başlamıştır (Apostolopoulos, Loukissas ve Leontidou, 2001: 18).
Turizmin, sadece gelişmiş ülkeler arasındaki bir seyahat hareketi olmaktan
çıkıp, diğer ülkelere de yayılma süreci ise tam olarak 1960’ların başında meydana
gelmiştir. Refah düzeyleri yükselen milletler başka uğraşlar aramaya, kendi kültürleri
dışındaki farklı kültürleri incelemeye, tanımaya ve onlarla etkileşim kurmaya
başlamışlardır (Niray, 2002: 241). Bu dönemde, turizmden sadece gelişmiş ülkelerin
faydalanması fikri tartışılmaya başlanmış, turizmin gelişmekte olan ülkeler için de
önemli bir ekonomik kaynak olabileceği üzerinde durulmuştur (Lanfant, 1995: 27).
Ulaştırma teknolojisinin ilerlemesi, seyahat süresinin ve mesafe algısının
kısalmasına neden olmuştur. İmalat, endüstri ve tarım gibi ekonominin bazı
sektörlerindeki teknolojik gelişme de uzak yerlere yapılan seyahatleri
kolaylaştırmıştır. Böylece teknolojik gelişmeler verimliliğin artmasına neden olmuş
13
ve eğlence amaçlı seyahat gibi boş zamanlarda yapılacak aktiviteler için daha fazla
zaman ve para imkanı sağlamıştır (Küçükkurt, 1988: 1).
Turizm farklı şekillerde tanımlanmış bir olgudur. Birleşmiş Milletler Dünya
Turizm Örgütü (BMDTÖ) turizmi gelir getirici etkinlikler dışında kalan boş
zamanların hemen hepsini içine alan bir seyahat, bundan doğan konaklama, yeme-
içme, ulaşım, eğlence gibi hizmetler ve ilişkiler olarak tanımlamaktadır (Middleton,
1994: 2) .
Tolungüç (1990: 4) turizmi boş zaman kullanımına dayanan ve eğlenme-
dinlenme faaliyetlerinden seçim yapabilme olanağını simgeleyen çok geniş bir
kavram olarak tanımlamaktadır.
McIntosh, Goeldner ve Ritchie (1995: 8) turizmi, belli bir yeri görme, akraba
ya da arkadaşları ziyaret etme, tatil yapma ve iyi vakit geçirme amaçlı aktivitelere
ilişkin bir kavram olarak tanımlamıştır. Buna göre, turizm faaliyeti gerçekleştiren
kişiler, zamanlarını çeşitli sportif aktivitelere katılarak, güneşlenerek, yürüyüş
yaparak, turlara katılarak geçirmektedir. Aynı zamanda, bir konferans ya da
kongreye katılma gibi iş ile ilgili aktivitelere katılan ya da bilimsel araştırma yapmak
için seyahat eden kişilerin faaliyetleri de turizm faaliyeti çerçevesinde
değerlendirilmektedir.
14
Tekeli’ye (2001: 3) göre turizm, dinlence ya da iş amaçlı olarak belli bir
destinasyona seyahati içeren insani faaliyettir. Seyahatin baslangıcından itibaren
ekonomik, kültürel, sosyal ve teknolojik ögelerin karmaşık bir bütünüdür.
Turizm ile ilgili diğer bir kavram olan turizm talebi ise turistik ürünü satın
almak amacıyla sürekli olarak yaşadıkları ve/veya çalıştıkları yer dışında başka yöre
ya da ülkelere yolculuk yapanların ya da yolculuk yapma arzusu duyan turistlerin
toplamını ifade etmektedir (Kozak v.d., 2001: 62). Turizm talebi, turizmin öznesini
olşturan “turist” kavramına dayanmakta ve bu kavramın geneline atıf yapmaktadır
(Aksungur: 2008).
Turist, Cohen tarafından “gönüllü olarak, sürekli kalma amacı gütmeksizin
seyahat eden, değişiklik ve yeniliklerden zevk alma beklentisi içinde olan, gideceği
yönü seçmekte özgür, çok sık yinelenmemek koşuluyla gittiği yerde görece uzun bir
süre kalan kişi” olarak tanımlanmıştır (Cohen’den aktaran Tolungüç, 1990: 7).
Turistler, seyahat eylemlerini çeşitli motivasyonlara dayanarak
gerçekleştirmektedirler. Her seyahat bir takım motivasyonların birleşiminden
meydana gelmektedir (Reilly, 1987: 42). Seyahat motivasyonlarını sınıflandıran
Middleton (1994: 52), altı ana motivasyon başlığından söz etmektedir. Bunlar; iş ile
ilgili motivasyonlar, psikolojik motivasyonlar, kültürel ve kişisel gelişim
motivasyonları, sosyal, kişilerarası ve etnik motivasyonlar, eğlence, boş zaman, zevk
motivasyonları ve dini motivasyonlardır.
15
Turizm ile ilgili değinilmesi gereken bir diğer kavram ise turistlerin temel
biyolojik veya psikolojik ihtiyaçlarını tatmin eden insan yapısı mallar ve hizmetler
ile tabii kaynaklardan meydana gelen turizm ürünleridir (Küçükkurt, 1988: 11).
Coltman (1989: 2) turizm ürününü, “turiste seyahat deneyimi ve tatminini sağlayan
çeşitli bileşenlerin bir kombinasyonu” olarak tanımlamaktadır. Aynı zamanda turizm
ürünü, maddi olan (otel odasındaki mobilyalar ya da restorandaki yemek gibi) ve
maddi olmayan (tatil yöresinin atmosferi ya da havayolu şirketinin sağladığı
hizmetin kalitesi gibi) unsurlardan meydana gelmektedir. Middleton ise (1994: 86),
turizm ürününün; çekicilik, ulaşılabilirlik, turizm işletmeleri, destinasyonun imajı ve
tüketici fiyatları olmak üzere beş bileşenden meydana geldiğini ortaya koymaktadır.
Turizmin yapısal özelliği gereği, bir turist sadece tek bir unsurdan
faydalanmaz; aksine çok sayıdaki coğrafi, ekonomik ve toplumsal unsurun
birleşmesinden ortaya çıkan “nihai ürünü” satın alır ve bu ürün turistin tatil
deneyiminin oluşmasında önemli bir etken olarak kendini gösterebilir (Kozak, 2004:
63-64).
Leiper (1981: 74) turizmi; fiziksel, teknolojik, sosyal, kültürel, ekonomik
ve politik açıdan birbirleriyle etkileşim halinde olan beş unsurun meydana getirdiği
bir sistem olarak tanımlamaktadır. İlki, insan unsuru olarak turistlerdir. Diğer dört
unsurdan üçü, yaşanan yer, transit rota ve destinasyondan (varış yeri) oluşan coğrafi
unsurlardır. Sonuncusu ise, ekonomik bir unsur olarak turizm endüstrisidir.
16
Turizm, her geçen yıl daha fazla insanın seyahat etmesi kıstasıyla ve
ekonomilere sağladığı katkı nedeni ile büyüme kaydetmektedir. BMDTÖ’nün
istatistiklerine göre; uluslararası turist sayısı 1950 yılında 25 milyon, 1980 yılında
285 milyon, 2007 yılında 898 milyon, 2011 yılında 980 milyon iken, tarihinde ilk
defa 2012 yılında % 4 oranında artarak 1 milyar 35 milyon kişi olarak
gerçekleşmiştir. BMDTÖ’ne göre, uluslararası turist varışları her yıl ortalama 43
milyon kişi artarak 2030 yılında 1,8 milyar kişiye çıkacaktır.
T
Tablo-1
TURİST SAYILARI
BAKIMANDAN
DÜNYA SIRALAMASI2
TURİZM GELİRLERİ
BAKIMANDAN
DÜNYA SIRALAMASI
ÜLKELER 2011 (Milyon Kişi) ÜLKELER 2011(Milyar Dolar)
1 FRANSA 81,4 A.B.D 116,1
2 A.B.D. 62,7 İSPANYA 59,9
3 ÇİN 57,6 FRANSA 54,4
4 İSPANYA 56,2 ÇİN 48,5
5 İTALYA 46,1 İTALYA 43,0
6 TÜRKİYE 34,0 ALMANYA 38,8
7 İNGİLTERE 29,3 MAKAO 38,5
8 ALMANYA 28,4 İNGİLTERE 35,1
9 MALEZYA 24,7 AVUSTRALYA 31,5
10 MEKSİKA 23,4 HONG KONG 27,7
2 Erişim Tarihi; 25 Şubat 2013, UNWTO World Tourism Barometer, Volume 11, January,2013.
http://dtxtq4w60xqpw.cloudfront.net/sites/all/files/pdf/unwto_barom13_01_jan_excerpt_0.pdf.
17
Turizm, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke için, sürekli gelişen bir gelir
kaynağıdır (Yavuz, 2007: 31). 2011 yılında elde edilen uluslararası turizm geliri
önceki yıla göre % 3,8 artmış ve 1,042 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiştir.
Tablo-1’de 2013 yılı Ocak ayında BMDTÖ tarafından yayınlanan Barometrede,
2011 yılı turist sayısı ve turizm gelirleri bakımından dünya sırlamasında yer alan ilk
10 ülke yer almaktadır. Söz konusu Barometrede, ayrıca, uluslararası turizm
hareketinin Örgütün 2030 yılı beklentileriyle uyumlu şekilde gelişerek, 2013 yılında
% 3 ila % 4 artış göstereceği tahmin edilmektedir.
1.1.1. ELEŞTİREL TURİZM LİTERATÜRÜ
Turizm, ekonomik getirisi ile dünya genelinde kabul görmüş bir endüstiridir.
Bunun yanında turizm gündelik yaşam pratiklerinin hemen her alanını etkileyen
kapsamlı bir kavramdır. Turizmin neredeyse gündelik pratiklerin birçoğu ile iç içe
geçmiş yapısı onu birçok yazarın derin incelemelerine konu etmiştir. Literatürde,
turizmin ekonomik getirisinin, ekonomik gelişmişliği simgeleyen algının ötesine
geçen ve “eleştirel” olarak nitelendirebileceğimiz birçok kitap, yazı, makale
bulunmaktadır. Çalışmada yapılacak animasyon film çözümlemelerine yol gösteren
söz konusu literatüre bu bölümde değinilecektir.
John Urry, farklı toplumlarda ve özellikle farklı sosyal gruplar arasında
çeşitli tarihsel dönemlerdeki turist bakışının nasıl değişip geliştiği üzerine yazdığı
Turist Bakışı (2009) adlı kitabında turizmi “bakış” üzerinden değerlendirmektedir.
18
Urry, bakışın göstergeler aracılığı ile oluştuğunu ve turizmin göstergelerin
biriktirilmesini içerdiğini ifade eder.
Tek bir turist bakışının olmadığını, toplum, toplumsal grup ve tarihsel
döneme göre değiştiğinden bahseden Urry, tüm zamanlarda bütün turistler için doğru
olan evrensel bir bakış olmadığını söyler. Urry, aynı zamanda, herhangi bir
dönemdeki bakışın, karşıtına, toplumsal deneyim bilincinin turist dışı biçimlerine
bağlı olarak inşa edildiğini ifade eder.
Urry (2009: 16) yerlerin, mekanların uzun uzadıya bakmak için seçildiğini,
yoğun hazlara ilişkin bir beklentinin söz konusu olduğunu ve bu beklentinin de film,
televizyon ve edebiyat gibi turizm dışı pratikler aracılığı ile oluşturulduğunu ve
sürdürüldüğünü aktarır.
Urry, turizmi, insanların kurulu rutinine sınırlı bir ara vermesi ve farklı bir
deneyim yaşama arzusu olarak tanımlamakta ve aslında turizmin endüstri
bileşenlerince üretilmiş olan bir kurgu olduğundan bahsetmektedir (Urry, 2009: 2-6).
Dean MacCannell, Turist (The Tourist, 1999) adlı kitabında, kendi
toplumlarında otantik diye bir şeyin kalmadığını düşünen yabancılaşmış batılı
bireylerin başka kültürlerde otantik olanı aradıklarını, ancak karşılaştıkları şeyin
‘sahnelenen’ bir otantiklik olduğunu anlatır. MacCannell bu sergilenen şeyin,
rasyonel planlama ve ekonomik hesap gibi ‘modern’ ögelerle ‘ilkel’ kostüm, müzik,
19
tören ve pratikleri bir arada içermesi anlamında ‘melez’ bir kültürel form olduğunu
savunur (MacCannell, 1992: 112).
Turistlerin “görülmesi gereken” yerleri görmek istemesi durumu, pazarlama
dili ile “seyahat motivasyonu”, eleştirel turizm literatürü dili ile “aranan şey” bireysel
değişiklikler göstermektedir. “Gitmek” için gösterilen gerekçe farklı tartışmalara
konu olmuştur. “Gitmek” eyleminin öznesini oluşturan “turist” bazen otantik olanı
gerekçe gösterirken bazen ise gidilmesi gereken yerler listesini yerine getirmeyi
hedeflemektedir. Gitmek gerekçesi ne olursa olsun insanların zihinsel ve fiziksel
sağlıklarının ancak arada sırada bir yere kaçabilirlerse yenilenebileceği düşüncesine
dayanan modern bir diskurun en keskin yansımasıdır (Urry, 2009: 20).
Boorstin’in sözde olay (pseudo event) analizinde turizm ile gerçekliğin
doğrudan deneyimlenmediğini, yalıtılmış bir ortamda bulunan turistin sözde
olayların ve otantik olmayan çekiciliklerin içinde haz bulduğunu söyler. Zamanla,
reklam ve medya aracılığı ile farklı turist bakışları hakkında yaratılan imgeler, turiste
ziyaret edilecek potansiyel yerlerin seçilmesi ve değerlendirilmesinde esas olacak
kapalı bir yanılsamalar sistemini oluşturmak üzere ortaya çıkmıştır. Turist yalıtılmış
‘çevresel balon’ içinde yer almaktadır ve konuk olunan çevrenin yabancılıklardan
korunmaktadır. Boorstin “Turist yabancı bir kültürün sahici ürününden nadiren
hoşlanır” der (Boorstin’den aktaran Urry, 2009).
Culler’a göre (2009:102) sahici olanla olmayan, doğal olan ile turistik olan
arasında ayrım yapmak, turizm içinde yer alan güçlü bir göstergesel işlemdir.
20
Turistler samimi bir hava ve kendileri için sahici bir şey bulmak, yabancı bir
kültürün simgelerini keşfetmek için yola koyulurlar. Culler (2009:102) “Sahici olan,
söz konusu kullanımın simgesi olarak algılanan bir kullanımdır ve turizm büyük
ölçüde bu tür simgelerin peşine düşülmesidir” der.
Turner ve Ash ise sıkı sıkıya çevrelenmiş bir dünyanın merkezinde turistin
yer alması tezini geliştirerek onları haşin gerçeklikten koruyan aracıların (rehberler,
seyahat acentaları vb.) onayı ile belli nesneler üzerinde çelişki barındırmayan
tekdüze bir dünya kurgulandığını idda eder (Turner ve Ash’den aktaran Urry, 2009).
Cohen (1972) ise bu geleneği eleştirerek, alışılmış turist hizmetlerinin
çevresel balonuna bel bağlamaz ve tek bir turist tipi olmadığını söyler. Çevresel bir
balonda var olduğu düşünülen turistin bile aslında yabancılığının eksiksiz bir “sözde
olay” dizilimi içinde olamayacağını ve bu turist tipinin “balonun” içinde sunulanları
reddettiğini söyler.
MacCannell (1973), Boorstin’in “diğer insanlar turist, bense bir gezginim”
söylemini üst sınıfa özgü bir söylem olarak algılamasına katılmaz. MacCannell’e
göre bütün turistler otantiklik arayışını somutlandırır ve bu arayış insanın kutsala
olan evrensel ilgisinin modern bir versiyonudur. Turist, “başka yerlerde ve başka
zamanlarda kişinin gündelik yaşamından uzakta, otantikliği arayan çağdaş bir
hacıdır”. Turistler, kendi yaşamlarında keşfetmeleri zor bir gerçekliğe sahip olan
“ötekilerin” “gerçek yaşamlarına” özel bir tutkunluk gösterir. Neredeyse her çeşit iş,
Paris’te kanalizasyonda çalışan işçilerin imrenilecek bir yönü olmayan çalışmaları
21
bile, turist bakışının nesnesi olabilir. Bu tip gerçek yaşamlar ancak ve ancak sahnenin
gerisinde bulunabilir. Bu nedenle turist bakışı insanların yaşamlarına genellikle kabul
edilemeyecek bir davetsiz girişi içermektedir. Dolayısı ile turist mekanları
MacCannell’in sahnelenen bir otantiklik (staged authenticity) dediği şey etrafında
organize edilir. Kurulan turist cazibe merkezleri, hem turist bakışına maruz kalanları
sahne gerisindeki yaşamlarına davetsiz girişlerden korur hem de karlı yatırımlar için
sunulan fırsatlardan yararlanmalarını sağlar (Urry, 2009). Dolayısı ile Boorstin’den
farklı olarak MacCannell “sözde olayların” otantik olmayanın bireysel bir
arayışından değil turizmin toplumsal ilişkilerinden kaynaklandığını söyler.
MacCannell (1973), turistlere gösterilecek olan şey ile sahicilik arasında
ayrımın son derece belirleyici olmak ile birlikte sorunlu bir hal aldığına da işaret
eder. Turiste sahiciliğin gösterilmesi konusunda ne kadar geriye, ya da ne kadar
“içine” gidilirse gidilsin aslında her özgünlüğün başka bir temsil doğurduğunu
söyler.
Yeğenoğlu, otantikliğin etnik turizmin doğurduğu anahtar zamansallaştırıcı
mecazlardan biri olduğunu ve Johannes Fabian tarafından formüle edilen “ötekini
zaman içinde geriye itmek” şeklinde işleyen Avrupalı zaman retoriği olduğunu ifade
eder (Yeğenoğlu, 2003: 64). Fabian tarafından formüle edilen, Avrupalı zaman
retoriği ile zaman içinde geriye itilen doğulu egzotik ve otantik olan özelliklerini ön
plana çıkararak farklılaşır.
22
Doğu Afrika broşürlerini incelediği makalesinde Edward M. Bruner Afrikalıların,
Fabian’ın terimleriyle ‘zamansal olarak’ nasıl ‘geriye itildiklerini’ gösterir. Batılı
turiste, egzotik Üçüncü Dünya ülkesinde hayatının sonuna kadar unutamayacağı ve
tamamen yenilenmiş ve değişmiş olarak döneceği bir tatil vaad edilmektedir. Turist
bu kadar kısa zamanda değişebilme kapasitesine sahipken Afrika’daki ‘yerli’, geçmiş
zamanda kalmış ve uygarlıkla hiç tanışmamış gibi gösterilmektedir (Bruner’den
aktaran Günal, 1998).
Yeğenoğlu (2003: 66) Renato Rosaldo’nun bir toplumun değişmesinde rol
almış sömürgeci, misyoner ve etnograf gibi insanların o toplumun müdahaleden
önceki halini özlemeleri olarak tanımladığı emperyalist nostalji kavramının bir
paradoksa dayandığını aktardığı makalesinde bu paradoksu şöyle anlatır “birisi bir
yerdeki yaşamı değiştirir ve sonra da hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığından şikayet
eder”.
Yeğenoğlu (2003:67), Rosaldo’nun dikkat çektiği otantiklik peşindeki
nostaljik arayışın aslında Batılı öznenin kendisinin imha ettiği şeylerin arayışı
olduğunu ve otantikliğe dönük bu arzunun Batının kendi masumiyet iddiası olduğunu
söylemiştir. Yeğenoğlu’na göre, turist endüstrisinin başlıca ürünü bütünüyle
fantazmatik bir mekandır ve inşa edilmiş bir yerlilik ve otantikliktir.
Turizmde “aranan” ve “korunması gereken” otantik ve egzotik olandır ve bu
söylem diğer kültürleri “ötekileştirmek” suretiyle kendini var edebilmektedir.
Yerelin, otantik olanın ekonomik bir değer olarak sunuluşunun en belirgin
23
alanlarından biri ise turizmdir (Günal, 1998). Uluç ve Soydan (2007: 36), insanın
kendini inşa ederken ötekini ideolojik ve kültürel olarak muhakkak tanımladığını ve
iyi/kötü, doğru/yanlış, güzel/çirkin gibi ikiliklerin turizmin içerdiği doğulu/batılı,
ben/öteki, ora/bura ikiliklerine de kaynaklık ettiğini söyler. Bu ikilikler turizmdeki
temsillerde ve turistin imgeleminde de yer almaktadır. Urry’nin turist bakışı da onun
ne ile karşıtlık oluşturduğuna, turist-dışı deneyim biçimlerinin ne olduğuna göre
oluşur.
Stuart Hall, küreselleşmenin kültürel alanda yeni bir küresel kitle kültürü
oluşturduğunu ifade eder:
Küresel kitle kültürü, kültürel üretimin modern araçlarının
egemenliğindedir. Dilsel sınırları hızla ve kolayca geçebilen, tüm
dillerde anında konuşan görüntünün egemenliğindedir. Popüler
hayatın, eğlencenin ve dinlenmenin yeniden inşasına doğrudan katılan
görsel ve grafik sanatların her türlü müdahalesinin egemenliğindedir
(Hall, 1998: 42-43).
Hall’un “küresel post-modern dünya” diye tanımladığı nerdeyse turizmi
tanımlamak için kullanılabilir bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Modern kapitalizmin ön saflarında olmak, bir hafta içinde onbeş ayrı
ülkenin mutfağından yemek yemek anlamına geliyor….Tokyo’dan
buraya yeni uçtuysanız “her şey nasıl da aynı” diye değil; ne harika
her şey farklı diye düşünerek gelirsiniz. Bir hafta sonunda dünyanın
çevresinde bir tur atıp, eski dünyanın tüm harikalarını görebilirsiniz.
Yol aldıkça… fazla yoğunlaşmış ekonomik güce hayretle bakarsınız.
O ekonomik güç, kültürel olarak farklılıklar sayesinde yaşar ve
kendini, sürekli, söz dinlemez ötekinin zevkleri ile eğlendirir. (Hall,
1998: 48).
“Küresel post-modern dünya”da “yeniden inşa edilmiş dinlenme” şekilleri
oluşmuş ve aslında birçok farklı amaç için yapılabilen ‘seyahat etme’ eylemi ve bu
eylemin gerektirdiği doğal sonuçlar olarak ‘yeme, içme, gezme’ kurgusal bir
düzlemde yeniden inşa edilmiştir. Turizmin ekonomik bağlamı fiziksel ve mekansal
24
süreçlerde meydana gelen ve seyahati “kolaylaştıran” teknolojik ilerlemelerle
küreselleşmeye eklemlenmektedir.
Jonathan Culler (2009: 95-96) Turizmin Göstergebilimi adlı makalesinde
turizmin modern kültürü eleştirenler için kolay bir lokma gibi görülmesi nedeni ile
turizmi savunan az sayıda kişi olduğunu söyler ve devam eder;
Öyle görünüyor ki turist alçakların en alçağıdır. Başka hiçbir grup
turistler kadar toptan kötü bir şekilde sunulmamıştır. Turistlere
devamlı olarak dudak bükülür ama turistlerin herhangi bir “Karalama
Karşıtları Birliği” de yoktur. Hayvanlar gibi resmedilmek kaderlerine
yazılmıştır sanki: Birer “sürü” gibi hareket ettikleri söylenir;
“keşfettikleri” bir yere üşüştüklerinde bir koyun gibi akılsız ve uysal
oldukları kadar, bir böcek istilası gibi de başbelasıdırlar......Kültür
eleştirisi eski zamanlara özlem duyup bugüne küfretmenin ötesine
geçecekse, söz konusu kültürel fenomenleri çözümlemenin yeni
yollarını bulmalıdır; yaygın olmasına karşın dışlanan bir kültürel
pratik olan turizmi göstergebilimsel bir yaklaşımla ele almak gerekir.
Culler (2009: 97), turizmin kültürel ve ekonomik önemi olan bir pratik
olduğunu ancak popüler kültürü sorgulayanlar tarafından ihmal edildiğini söyler.
Culler, Bartes’ın “her kullanım o kullanımın göstergesine dönüşür” ifadesine atıf
yaparak turizmin tam da bir kullanımın kendi göstergesine dönüşmesi durumunu
anlattığını ifade eder.
Göstergebilimin dünyanın dört bir köşesinde yol tepen ünsüz orduları
olan turistler Fransızlığın, Tipik İtalyan davranışının, örnek oryantal
manzaraların, tipik Amerikan otoyollarının, geleneksel İngiliz
publarının göstergelerinin peşinde bir o yana bir bu yana yayılıyorlar.
Otoyolların bir yerden bir yere gitmenin en etkili yolu, pubların
arkadaşlarınızla buluşup demlenmek için uygun yerler, gondolların
kanallarla dolu bir şehirde uygun bir araç olduğu yolundaki
açıklamalarına kulak tıkayan turistler bu nesne ve pratikleri kültürel
göstergeler olarak görmekte ısrar ederler. … En kendilerine has
tavırları ile turistler aslında dünyanın dört bir yanında şehirleri,
manzaraları ve kültürleri birer gösterge sistemi olarak okuyan
göstergebilimin failleridirler. (2009: 98)
25
Culler (2009: 98), turistleri “her şeyi bir bütünün işareti, simgesi olarak alan
semiyotikçiler” diye tanımlar. Turist gittiği yerde o yerin bütününü ifade ediverecek,
özetleyecek imgeler arar. Bir Fransız Fransızlığın, Latin mahallesinde bir lokanta
Latin mahallesi lokantası olmanın örneğidir.
Seyahati öven kitapların bile turistleri yerdiğinden bahseden Culler,
edebiyat eleştirmeni Paul Fussell’in iki dünya savaşı arasında İngiliz edebiyatçıların
seyahatlerini överken “seyahatin son çağı” olduğunu ve 1939’dan sonra artık seyahat
değil turizm yapıldığını yani turizm seyahatten tamamen farklı bir şey olduğunu
söylediğini aktarır.
Culler’in “turistler tanınmamış semiyotikçi ordularıdır” savına gönderme
yaparak katılan Urry (2009: 182), “turistik bakış” çözümlemesinde bu bakışın
göstergeler aracılığı ile oluşturulduğunu ve turizmin bu tür göstergelerin koleksiyonu
olduğunu söyler.
…Örneğin turistler Paris’te öpüşen iki kişi gördüklerinde, baktıkları
şey “değişmeyen romantik Paris’tir”; İngiltere’de küçük bir köy
görüldüğünde, turistler “gerçek (mutlu) İngiltere”ye bakıyor
olduklarını düşünürler.
MacCannell, incelemekte olduğu turistlerin modernlik hakkındaki
sosyolojik çalışmalarında kendisinin bir yoldaşı olduğunu ve “meslektaşlarının
dünyanın her yerinde kendi toplumsal veya kültürel deneyimlerimiz ile
ilşkilendirebileceğimiz insanların, pratiklerin ve ürünlerin peşinde olduklarını”
söyler. Turistler dünyanın dört bir yanında gezerken aslında farkında olmadan
sembolik sistemleri okurlar (MacCannell’den aktaran Culler, 2009:103).
26
Broostin 19. yy’ın ortalarında demir yolu ve okyanus gemileri saysesinde
seyahatin niteliğinde değişim yaşandığını idda eder. Bir derdi olan, gayret sarf eden,
insanların, maceranın ve deneyimin izini süren seyyah ölmüş, başına ilginç bir şeyin
gelmesini bekleyen, “edilgen turist” ortaya çıkmıştır. Artık yabancı ülkeye seyahat,
deneyim ve çaba gerektiren bir iş olmaktan çıkıp bir metaya dönüşmüştür
(Broostin’den aktaran Culler, 2009: 99). Bu yeni dönüşüm de kendi içinde farklı
kavramları doğurmuştur. Kitle turizmin katşıtı olan ve modern seyyah olarak
nitelendirilen, kendi organizasyonu ile seyahat eden “sırt çantalı” turistler ise tıpkı
seyyahlar gibi “sahici olanı” aramaktadırlar. Sahici olanın “ora”da yanıt bulabileceği
ise “modern seyyahlara” pek çok turizm tanıtmın broşür ve reklamında sunulmuştur.
Kitle turizminin aldığı bu eleştiriler ekonomik nedenler ile çoğu zaman
rededilmiştir. Ancak Ekonomist Mishan’ın değindiği çağdaş turizmin ölçeğine ilişkin
aşırı kalabalık ve tıkanıklık kıstları kitle turizminin yukarıda değinilen sosyolojik
eleştirilerine ekonomik bir boyut kazandırmıştır. Mishan marjinal turist maliyetinin,
ekstra turistlerin yüklediği ilave kalabalığın maliyetini hesaba katmadığını söyler. Bu
kalabalığın yarattığı maliyet, aşırı kalabalık plajlar, huzur ve sessizliğin olmaması ve
manzaranın bozulması gibi istenmeyen etkileri kapsamaktadır. Çevreye duyarlı turist
bile seyahatini ertelemenin bir kazanç sağlamayacağını bilmekte, olabildiğince erken
gitmek, kalabalıklar varmadan manzaranın tadını çıkarmak dürtüsüne sahiptir
(Mishan’dan aktaran Urry, 2009: 184).
Kalabalıklar varmadan gitmek fikri birçok yazar tarafından seçkinci bir
tavır olarak algılanmıştır. Kitle turizmine ilişkin yürütülen ve yukarıda değinilen
27
tartışmalar 1 milyardan daha fazla insanın çeşitli sebeplerle seyahat ettiği günümüz
turizm pratiğinde çeşitli güncellenmelerle yeniden inşa edilerek sürmektedir. Üzerine
çok yazılıp çizilen “turist” ile “seyyah” karşıtlığı, el değmemiş yerleri ilk görebilen
olma isteği ile gidilmesi gereken yerlerde yapılması gereken şeyler listeri boyut
değiştirerek tartışılmaya devam etmektedir.
“Mobil” hale gelen günümüz medya mecraları ile turizm pratikleri
neredeyse iç içe geçmiş durumdadır. “Sosyal Medya”da bulunulan yerin
bildirilmesinden dünya haritasında nerelere gidildiğinin işaretlenmesine, filitreler ile
daha güzel görünen fotoğrafların paylaşılmasına kadar güncel gelişmeler turizm
pratikleri arasında önemli bir yer edinmiştir. Urry (2009: 218-225) fotoğrafın turizm
pratikleri olan içiçeliğinin seyahate biçim verdiğini, bir tatilde aranan şeyin bir dizi
fotografik görüntü olduğunu, bu görüntülerin önceden medya aracılığı ile
şekillendirildiğini, turistin tatilde daha önce görüntülerini gördüğü yerlerin izini
sürerek bu görüntüleri bizzat kendisinin yakalamaya çalıştığını ve turistlerin o
görüntüleri kendi makinalarının kadrajlarına yerleştirerek orda olduklarını
kanıtladıklarını söyler. Turistler, kendi koleksiyonlarına yeni yerleri fotoğraflar
üzerinden eklemektedirler.
Fotoğraf makinalarının çektiği nesneler de filmlerin çekildiği mekanlar
gibi neyin “gidilip görülmeye değer” olduğunu yeniden ve yeniden üretmektedir.
Turist, daha önce zihninde belirlenmiş simgelerin ve/veya o simgelere benzer kendi
dolayımı ile ekleyeceği yeni keşiflerin peşinde yoluna devam etmektedir.
28
1.2. DESTİNASYON KAVRAMI VE İMAJI
Yukarıda sözü edilen, turizmi birbirleriyle etkileşim halinde olan beş unsurun
meydana getirdiği bir sistem olarak tanımlayan Leiper’in (1981) beş unsurundan bir
tanesi “destinasyon”dur. Destinasyon, basit anlamıyla “ziyaret edilen yer” anlamını
taşımaktadır (Atay, 2003: 145). Destinasyon kavramı, Coltman (1989: 4) tarafından,
“turistleri çekebilecek farklı doğal çekiciliklere ve özelliklere sahip olan yer”
şeklinde tanımlanmaktadır. Tekeli’ye (2001: 57) göre destinasyon; “gerçek ya da
zihinlerde algılanan formdaki bir yer” anlamına gelmektedir.
Destinasyonlar, ülke, ada ya da kent gibi kesin olarak tanımlanabilen bir
coğrafi bölge olarak kabul edilir. Destinasyon bir turizm alanı, bölgesi ya da başlı
başına bir ülke olabilmektedir (Yılmaz ve Çizel, 1998). Destinasyon, seyahat ve
turizm sistemine esas olmasına rağmen destinasyon ürünü vermek için bir araya
gelen çok sayıdaki üründen, paydaştan, organizasyonel oluşumdan ve bireylerden
dolayı genel olarak yönetilmesi ve pazarlanması en zor olan ürünlerden birisi olarak
tanımlanmıştır (Garrod, Fyall ve Leask, 2006).
Turizm, çeşitli ürün ve hizmetlerin toplamından meydana gelmektedir.
Turizm endüstrisi, turistlerin ikamet ettikleri yerlerden ayrılarak, tekrar aynı yere
dönünceye kadar geçen süre zarfındaki seyahatleri sırasında, gereksinme duydukları
ulaştırma, konaklama, yeme-içme, eğlence ve diğer ihtiyaçlarını karşılayan faaliyet
alanlarını içerir. Dolayısıyla, turistik ürün, turistlerin evlerine dönünceye kadar geçen
sürede gidecekleri yerler, bu yerlerde satın alacakları ya da satın alma isteğinde
bulunacakları mal ve hizmetler ile, yaşayacakları anıların bir bütününü ifade eder
29
(Akoğlan’dan aktaran Yavuz, 2007). Dolayısı ile destinasyon, turizme konu olan
“ürün”lerin temelini oluşturmakta ve turizm arzında sunulan kaynakların en ön
sırasında yer almaktadır.
Turizmin, ülke ve destinasyona istihdam, refah ve verimlilik artışı gibi
olumlu katkılar sağlaması nedeniyle, günümüzde küresel turizm rekabeti gittikçe
kızgınlaşmaktadır (Pechlaner, 2000: 409). Rekabetin artmasında hem ulaşım
imkanlarında hem de bilginin dolaşım hızı anlamında yaşanan teknolojik gelişmeler
nedeniyle yüksek hareket gücüne sahip olan tüketicilerin farklılaşan talepleri önemli
bir etkendir. Günümüzde, benzer doğal ve kültürel çekiciliklere sahip olan ülkeler,
tüketicilerin değişen taleplerini de göz önünde bulundurarak ürün ve hizmet
kalitelerini geliştirip pazardan daha fazla pay elde etmeye çalışmaktadır.
Kitle turizmi, en önemli motivasyon kaynağı olan 3-S’in (sea-sun-sand/deniz-
güneş-kum) son yıllarda yerini özel ilgi alanlarına ve farklı motivasyon türlerini
ifade eden “alternatif turizm” türlerine bırakması, turizm arzı sunanların talebi
artırmak için sürdürdükleri pazarlama faaliyetlerine de etki etmektedir. Modern
pazarlama, tüketici odaklı bir anlayışı gerektirmektedir. Tüketiciler, artık yalnızca
reklam mesajları ile etkilenemeyecek kadar karmaşık bir yaşam tarzına sahip
olmuştur (Ar, 2004: 3). Dolayısı ile turizmin farklılaşan türlerini sadece reklam
mesajlarından etkilenmeyen günümüz tüketicilerine ileterek onları satın alma
kararını etkilemeye çalışan turizm pazarlamacıları daha farklı “çaba”lar sergileme
gayretine girmişlerdir. Bu “çaba”ların nedeni aslında daha genel bir kavrama
30
yönelinmesini sağlamakta ve bu kavramın yapılandırılması ve/veya güçlendirilmesini
işaret etmektedir; imaj.
Turizm endüstrisi için var olan ve/veya oluşturulmaya çalışılan “imaj”
kavramı büyük önem taşımaktadır. İmaj, zihinlerdeki çağrışımlar, hisler, tutumlar ve
izlenimler ile bunların olumlu/olumsuz değerlendirmelerinden oluşmaktadır.
İmaj, bir dizi bilgilenme sürecinin sonucunda ulaşılan bir imgedir.
Kitaplardan reklamlara, reklamlardan doğal ilişkilere, içinde yaşanılan kültürel
iklimden, sahip olunan önyargılara kadar elde edilen tüm bilgi ve verilerin
değerlendirilmesidir. Elbette bu değerlendirme ve edinilen bu bilgi birikimi ile
oluşan bu imge dinamik ve değişime açıktır.
Bir ülkenin imajı söz konusu olduğunda ise işin içine daha karmaşık bir dizi
süreç girmektedir; coğrafi konum, tarihsel olaylar, bilim, kültür ve sanattaki önemli
şahsiyetler, o ülkeye giderek ya da o milletten insanlarla birebir tanışıldığında
yaşanan deneyimler, kitle iletişim araçları vasıtasıyla aktarılan ikinci elden
enformasyona dayalı edinimler gibi bir dolu süreçtir. Destinasyon imajı ise bir
destinasyona ilişkin bireysel algı ve izlenimlerin bütününe işaret eder.
Söz konusu bireysel algı ve izlenimlerin sonucunda destinasyonlarla ilgili
oluşan imajlar kişilerin seyahat motivasyonlarını yönlendirmektedir. Turizm
destinasyonunun imajı ve tüketici algısındaki yeri, turizm faaliyetlerinde çok güçlü
31
bir etkiye sahiptir. Çünkü turistler, seyahatlerini gerçekleştirecekleri yeri, sahip
oldukları imajların etkisiyle belirlemektedirler.
Bir destinasyona ilişkin imajın oluşmasında rol oynayan tüm süreçlerin en
dikkat çekici olanı kitle iletişim araçları aracılığı ile elde edilen bilgidir. Turizm
olgusunun sunduğu en önemli tüketim ya da edinim, bireysel olarak gitme, görme ve
yaşama süreçlerini ifade eden “deneyim elde etme” pratiğidir. Deneyim sürecine en
yakın duyguyu; izleme, okuma ve takip etme süreçlerini geleneksel medya mecraları
ile günümüz sosyal medya mecraları vermektedir. Dolayısı ile tüketiciyi harekete
geçirme ya da karar verme süreçlerinde bu araçlar önemli bir etkiye sahiptir.
1.3. DESTİNASYON PAZARLAMASI
Pazarlama, genel anlamda, bireylerin ve grupların istek ve ihtiyaçlarını
karşılamak amacıyla, değer ihtiva eden ürün ve hizmetlerin yaratılması, sunulması ve
rakipleriyle mücadelesini içeren bir yönetim sürecidir (Kotler ve Armstrong, 1993:
3). Günümüz tüketici odaklı bakış açısıyla pazarlama, tüketici değeri yaratma ve
tüketici ile markalar arasında güçlü bir ilişki kurma sürecidir (Kotler ve Armstrong,
2008: 5).
Kotler ve diğerlerine (2005) göre Pazarlama, 4 P’nin; product, promotion,
price ve place (ürün, tanıtım, fiyat ve yer) ’in karışımından meydana gelen bir
süreçtir.
32
Ürün, bir örgütün ya da firmanın pazarlama programının en önemli parçası ve
pazarlama karmasının oluşturulmasında başlangıç noktasıdır. Pazarlamada ürün;
fonksiyonel, sosyal ve psikolojik yararlar sağlayan, elle tutulabilir veya tutulamaz
özelliklerin bileşkesidir. Ürünler, sundukları temel değer unsuru ile diğerlerinden
farklılaşabilirler. Farklılaşamama, ürünlerin uzun vadede geleceklerinin belirsiz
olmasına ve gelecekte fiyat rekabeti tehdidi ile karşı karşıya kalmalarına neden olur.
(Yavuz, 2007: 36).
Turizmin yapısal özelliği gereği, bir turist sadece tek bir unsurdan
faydalanmaz; çok sayıdaki coğrafi, ekonomik ve toplumsal unsurun birleşmesinden
ortaya çıkan “nihai ürünü” satın alır ve bu ürün turistin tatil deneyiminin
oluşmasında önemli bir etken olarak kendini gösterebilir (Kozak, 2004: 63-64).
Turizm ürünleri, turistlerin temel biyolojik veya psikolojik ihtiyaçlarını
tatmin eden insan yapısı mallar ve hizmetler ile tabii kaynaklardan meydana
gelmektedir (Küçükkurt, 1988: 11). Coltman’ın (1989: 2) tanımıyla turizm ürünü,
turiste seyahat deneyimi ve tatminini sağlayan bir birleşimdir. Aynı zamanda turizm
ürünü, maddi olan (otel odasındaki mobilyalar ya da restorandaki yemek gibi) ve
maddi olmayan (tatil yöresinin atmosferi ya da havayolu şirketinin sağladığı
hizmetin kalitesi gibi) unsurlardan meydana gelmektedir.
Destinasyon pazarlaması, yer tanıtma (place promotion) ve kent yönetimi
(city management) adlarıyla 1980’lerde popüler hale gelmiştir. Kentlerin
pazarlanması kent kimliğinin yeniden tazelenmesi veya kimliğin yeni formlarının
33
üretilmesi anlamına gelmektedir (Avraham, 2004: 472). Ekonomik gelişmeye büyük
katkılarından dolayı bir yere ilişkin niteliklerin ortaya çıkarılması, geliştirilmesi ve
etkili bir şekilde tanıtılması önem kazanmıştır.
Destinasyon pazarlaması, bir yerin öz niteliklerine uygun olarak oluşturulan
bir destinasyon kimliğinin seçili hedef kitlelere dönük olarak etkin iletişim
çalışmaları ile daha çekici hale getirilmesini amaçlar (Rainisto’den aktaran Yavuz,
2007: 40).
Günümüzde bir ülkenin tek bir destinasyon olarak pazarlanması anlayışı artık
yerini, bölge, yöre veya kentlerin farklı destinasyonlar olarak pazarlanması
anlayışına bırakmıştır. Geliştirilmekte olan plan ve stratejiler daha çok
destinasyonların doğrudan pazarlanması üzerinde yoğunlaşmaktadır (Tosun ve
Bilim, 2004: 126). Dünya genelinde turizm tanıtım politikaları destinasyon bazlı bir
pazarlamaya yönelmiştir. Ülkeler, bu stratejiye uygun olarak yeniden örgütlenmiş;
coğrafya, tesis, altyapı, doğal çevre, arkeolojik kalıntılar ve kültürel eserler yönü ile
farklılık gösteren bölgelerini, farklı pazar gruplarına göre konumlandırmıştır. Bu
doğrultuda İspanya, Marbella ve Kanarya Adaları’nı; Fransa, Cote d’Azur, Paris,
Normandiya, Courchevel ve Korsika’yı; İtalya, Toscana ve Sardinya Adası’nı
destinasyon olarak çıkarmışlardır (Taşkın ve Güven, 2003: 54). Destinasyon
pazarlaması konusu, günümüzde ülkelerin ekonomisi ve tanıtımı ile ilgili önemli
konulardan birisi haline gelmiştir.
34
1.3.1. DESTİNASYON MARKALAŞMASI
1.3.1.1.MARKA OLGUSU
Amerikan Pazarlama Derneği3 markayı, “ürünleri satışa sunan kişilerin söz
konusu bu ürünleri tanımlamak ve piyasadaki diğer emsallerinden ayırabilmek için
kullandıkları isim, sembol, tasarım veya bunların çeşitli kombinasyonları” olarak
tanımlamıştır. Ancak marka kavramı, buradaki somut anlamının ötesinde, “düşünce
süreci ve anahtar strateji ile ilgili bir kavram” (Knapp, 2000: 1) olarak
nitelendirilmektedir.
Marka kavramını soyut anlamda değerlendiren Zyman (2003: 65-66),
markanın, tüketicinin ürün ya da hizmetle ilgili tecrübelerinden meydana geldiğini,
bununla birlikte, işlevsel ve duygusal kazançlar, nitelikler, ikonlar ve simgeler
bütünü olduğunu belirtmektedir. Marka iletişimi açısından tüketicinin önemini
vurgulayan Morgan’a (2000: 53) göre ise, “bir şeyin marka olmasını istemek, hatta
pazarlaması için para harcamak, onun marka olmasına yetmemektedir. Bir şeyin
marka olup olmadığına karar verecek kişi, tüketicidir”.
Bu doğrultuda marka, tüketicinin zihnindeki algılanan değer ifadesi olarak
tanımlanmaktadır. Markanın yarattığı söz konusu değer, “eklenen değer” olarak
nitelendirilmektedir. Wood (2000: 662), eklenen değeri, “tüketicilerin dile getirmekte
güçlük çektiği duygusal değerler” olarak da ifade etmektedir. Bu durumda eklenen
3 Erişim Tarihi 01 Şubat 2013, http://www.ama.org
35
değer, ürünün işlevsel olan yararının üstüne eklenen öznel bir anlamı ifade
etmektedir.
Nandan’a (2005: 264) göre, bir markanın bir ürüne bağışladığı eklenmiş
değerler bütününü, “marka değeri” olarak adlandırılmaktadır. Markayı rakiplerinden
ayıran marka değeri aracılığıyla, ürün ile tüketicinin ilgileri ve ihtiyaçları arasında bir
bağ kurulmakla birlikte, bir imaj ya da kişilik oluşturulmaktadır. Buna paralel olarak,
tüketiciler markaları kendi toplumsal benliklerini geliştirme, kendilerini ifade etme
ve diğer insanlarla iletişim kurma olanağı olarak görmektedirler.
Markaya dair algılamaların, fikirlerin oluşum sürecine bakıldığında, en
önemli ön koşul, tüketicide marka farkındalığının oluşmasıdır (Uztuğ, 2003: 29).
Farkındalığın meydana gelmesi için ise öncelikle markanın ismi, sembolü ya da
sloganı tüketici tarafından tanınmalı ve markaya dair tüketiciye bir ipucu
verildiğinde, tüketici önceki bilgilerini kullanarak markayı hatırlamalıdır (Kouris,
2006: 24).
Tüketici nezdinde farkındalığa sahip bir markanın sağladığı çağrışımlar,
eklenen değeri meydana getirmektedir. Çağrışımlar ürünle ilgili nitelik ve yararları
içermekle birlikte, markanın sunum ve iletişim uygulamalarından doğmakta ve
“markanın rakiplerinden farklılaşmasında da önemli bir temel” sağlamaktadırlar
(Aaker, 1991: 111). Aaker’in (1991), zihinde markayla bağlantılı “şey” olarak
tanımladığı çağrışımlar, markanın “kalbi ve ruhu” olarak nitelendirmekle birlikte,
çekicilikler, faydalar ve tutumlardan meydana gelmektedir (Keller, 1993: 1-17).
36
Marka imajı ise, markaya ilişkin tüketici zihnindeki algıya dayalı bir
kavramdır ve Howard (1989: 32) tarafından, “tüketicinin zihninde yer alan markanın
bütüncül resmi” olarak tanımlanmaktadır. Tüketicinin marka hakkında sahip olduğu
inançlar bütünü olarak marka imajının, tüketiciler tarafından meydana getirildiğine
vurgu yapan Nandan (2005: 267) imajın, tüketicilerin zihninde marka ile kurulan
ilişkiler yoluyla oluştuğunu belirtmektedir. Marka imajı, ürünün teknik, fonksiyonel
veya fiziksel niteliğiyle ilişkili değildir. Tüketiciler, bir markanın taşıdığı imaja, çoğu
zaman ürünün teknik özelliklerinden daha fazla önem atfeder.
Marka imajını inşa eden en önemli unsur markanın kişiliğidir. Çünkü marka
kavramının özünde yer alan farklılaşma çabası, ürünlerin ayırt edici özelliklerine
dayanan kişilikler aracılığıyla sağlanmaktadır. Her insanın bir kişiliği olduğu gibi
markaların da kişilikleri vardır. Böylece marka kişiliği, yaş, toplumsal cinsiyet
açılarından değerlendirildiği gibi; sıcak, duyarlı, ilgili gibi bazı kişilik özellikleriyle
ilişkilendirilmektedir (Aaker, 1996: 141-142).
Güçlü bir markanın en temel özelliği kendisine sadık bir tüketici yaratmasıdır.
Bu doğrultuda marka sadakati kavramı, tüketicinin markaya olan inancının gücü
olarak tanımlanmaktadır. Tüketicilerin bir markada belirleyici özellikler algılaması
ve bu özelliklerden etkilenmesi, o markaya duyulacak sadakatin artmasına neden
olmaktadır (Uztuğ, 2003: 33).
Hedef kitle ile iletişim kurabilen ve markanın rakiplerine göre daha fazla
avantaj sunduğunu gösteren, marka kimliği ve marka değerinin önemli bir parçası
37
olan bir diğer unsur ise marka konumudur (Aaker, 1996: 176). Keller’e (2003: 119)
göre, tüketici gruplarının zihninde ya da pazarda, bir hizmet ya da ürünün doğru ya
da istenen yolda olduğunu düşündürecek bir marka konumunun olması
gerekmektedir. Bu konum, markanın tam olarak ne olduğunu, hangi açılardan biricik,
hangi açılardan rakipleriyle aynı olduğunu, tüketicilerin neden bu markayı satın
alacaklarını ortaya çıkaran tanıtım stratejisine yardımcı olmaktadır. Kotler (2000:
160) ise marka konumlandırmanın, vaat ve imaj tasarlama eylemi olduğuna, bu
yüzden tüketicilerin zihninde farklı ve değerli bir yer kapladığına değinmektedir.
Markanın başarılı bir biçimde konumlandırılmasında rakiplerin önemine
değinen Bir (1997: 24), konumlandırmayı planlarken öncelikle rakiplerin
tanımlanması, rakiplerin nasıl algılandığının ortaya çıkarılması ve rakiplerin
konumlarının tanınması gibi aşamaların ardından, tüketicinin analiz edilmesi ve son
olarak marka konumu seçilip, konumun test edilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Marka konumlandırma stratejisi ise, bir ürün ve onun en önemli bileşeni olan
markanın tüketiciler tarafından tanımlanması ve rakiplere göre tüketici zihninde
belirli bir yer edinmesine yönelik uygulamalar biçiminde ifade edilmektedir (Zyman,
2003: 70). Konumlandırma stratejilerinin uzun vadede başarılı sonuçlar yaratmaları
için bir takım kriterlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu kriterler
şunlardır
- Konumlandırma dikkat çekici olmalıdır. Marka konumlandırması,
müşterilerin kaliteli olarak algılayacakları hususlar üzerine
gerçekleştirilmelidir.
38
- Konum, gerçek marka güçlerine dayandırılmalıdır. Eğer konumlandırma
karşılığı olmayan bir vaade dayanıyorsa tüketicinin ürünü satın alma ihtimali
azalacak, belki de ortadan kalkacaktır.
- Konum, rekabete dayanan avantajı yansıtmalıdır. Rakiplerin konumlandıkları
alanda konumlandırma yapmamaya dikkat edilmelidir.
- Konumlandırma, açık ve motive edici bir yolla ifade edilmelidir. Eğer
konumlandırma çok karmaşıksa ya da markanın aşırı kullanımına
dayanıyorsa, müşterilerin mesajı algılamalarını beklemek hata olur. (Ar,
2004: 142)
1.3.1.2.TURİZMDE MARKALAŞMA
Kitle iletişim araçlarının sürekli yeni eğilimler ürettiği, rekabetin
yoğunlaştığı, destinasyon arzının turizm talebinden daha fazla olmaya başladığı ve
insanların yeni deneyimler edinme arzusunun arttığı günümüzde, destinasyon
markalaşması bir zorunluluk haline gelmiştir (Kouris, 2006: 15). Kimi ülkeler daha
iyi anlaşılmak isterken, kimileri imajlarını canlı ve ilgi çekici kılmak amacıyla
kendilerini yenilemek için çaba harcamakta, kimileri ise dünyadaki imajlarını
güçlendirmek için kimliklerine çekicilikler eklemeye çalışmaktadırlar (Kouris, 2006:
16).
Bugün her destinasyon 5 yıldızlı süper lüks otellere, benzersiz tarihe, kültüre
ve doğaya, misafirperver insanlara ve yüksek kalitede hizmet standartlarına sahip
olduğunu iddia etmektedir. Destinasyonlar artık, konaklama ya da diğer hizmetler
39
gibi destinasyonun somut unsurlarını göz önünde bulundurmak yerine, gittikçe artan
oranda yaşam tarzına sahip olma ya da deneyim edinme amaçlarıyla seyahat eden
turistlerle karşı karşıyadırlar. Bu nedenle, destinasyonlar için kendilerini
farklılaştırmak ve benzer rakiplerinden sıyrılmak için marka kimliği yaratmak,
şimdiye dek hiç olmadığı kadar hayati bir önem taşımaktadır (Morgan ve Pritchard,
2005: 60).
1980’li yıllarda yürütülmeye başlanan başarılı marka konumlandırma
faaliyetleri (Morgan ve Pritchard, 2005: 64) dünya turizm pazarına yön vermektedir.
Turizmde markalaşma ile ilgili olarak, akademisyenler ve sektör çalışanları, tıpkı mal
ve hizmetler gibi yerlerin de markalaştırılabileceğini öne sürmektedirler (Caldwell ve
Freire, 2004: 50). Çünkü turizm destinasyonları da daha önce de değinildiği üzere,
birer turizm ürünüdürler. Aynı zamanda destinasyonlar, bünyelerinde çeşitli turizm
ürünlerini barındırmakta ve onların toplamından meydana gelmektedirler (Ashworth
ve Goodall, 1991: 6-7).
Destinasyon markalaşması, tüm diğer destinasyonlardan farklı bir kişilik
oluşturmak ve kimlik yaratma süreçlerini içermektedir. Yılmaz ve Çizel’e (2000:
457-458) göre, marka olmak destinasyonun kalitesini işaret etmektedir ve
destinasyona kişilik kazandırarak pazar bölümlendirmesini kolaylaştırmaktadır. Aynı
zamanda marka olmak, destinasyonu farklılaştırmanın ve değer vaat etmenin
yanında; inançları harekete geçirmekte, duyguları uyandırmakta ve davranışa
dönüştürmektedir (Taşçı’dan aktaran Aksungur, 2008). Diğer bir ifadeyle,
40
Bir destinasyon markası, destinasyonu hem tanımlayan hem de
farklılaştıran isim, sembol, logo, slogan ya da diğer grafik
çalışmalardır; bunun ötesinde, sadece destinasyonla ilgili olan hatırda
kalacak bir seyahat deneyimi vaadini de ifade etmektedir; ayrıca
destinasyonla ilgili hoş deneyimlerin hatırlanmasının pekiştirilmesini
sağlar (Ritchie ve Ritchie, 1998: 17).
Güçlü bir destinasyon markası yaratmada izlenmesi gereken aşamalar Taşçı
(aktaran Aksungur, 2008) tarafından şu şekilde sıralanmıştır:
- Güçlü bir markanın dayanağı olabilecek çekicilikleri tanımlama
- Basit, çekici, inanılır ve farklılaştırıcı bir imaj tasarlama
- Markalaşma faaliyetlerinin tümünü kapsayacak bir şemsiye konsept
belirleme
- Çarpıcı bir slogan belirleme
- Görsel semboller kullanma (Big Ben-Londra, Eyfel-Paris, Özgürlük
Heykeli-ABD, vb.)
Caldwell ve Freire’ye (2004: 52) göre, marka destinasyonlar iki boyutta ele
alınmaktadırlar. İlki destinasyon markasının temsili boyutu, ikincisi ise fonksiyonel
boyutudur. Fonksiyonel boyut destinasyonların güneş, deniz, kültür vb. faydasal
yönü kapsamaktadır. Temsili boyut ise bireylerin destinasyon çekicilikleri üzerinden
kendilerini ifade etmelerine atıfta bulunmaktadır. Burada üzerinde durulan, markanın
yarattığı eklenen değer unsurudur. D.Luhrman “Önümüzdeki yüzyılda turistik
destinasyonlar modaya suç ortaklığı edecekler. Tatil destinasyonunun seçimi turistin
kişiliğini tanımlamaya ve onu gittikçe homojenleşen dünyada diğer turist
kalabalığından farklılaştırmaya yardımcı olacaktır” (aktaran Caldwell ve Freire,
2004: 52) sözleriyle, temsili boyuta işaret etmektedir. Destinasyon seçimi, bugünün
“müşterisi” için çok önemli bir “prestij göstergesi” haline gelmiştir. Turistler, ziyaret
41
edecekleri destinasyonla birlikte, bir yaşam tarzı ve duygusal bağ satın almaktadırlar
(Morgan ve Pritchard, 2005: 60).
Destinasyon markaları, turistlere sağladıkları duygusal anlamın yanı sıra,
destinasyon açısından da çeşitli faydalar sağlamaktadır. Öncelikle, olumlu marka
değerine sahip olmak, destinasyondaki ürün ve hizmet sektörüne güvenilirlik ve
değer sağlamaktadır. Bu değer ile birlikte, destinasyonun turizm pazarındaki rekabet
edebilir konumu güçlenmekte, bu durum turist sayısına ve turizm gelirine artış olarak
yansımaktadır. Ayrıca güçlü markalar, yüksek fiyat ve de olumsuz olaylar karşısında
destinasyona olan talep esnekliğini düşürmekte, krizlerin üstesinden gelmeyi
kolaylaştırmaktadır. Bir destinasyonun güçlü bir marka olması, o destinasyonu farklı
pazarlarda pazarlamayı kolaylaştırmaktadır (Keller, 2003: 3).
Ancak, turizm endüstrisinin diğer endüstrilerden farklı olması sebebiyle, bir
destinasyonu markalaştırmak, herhangi bir ürünü markalaştırmaktan daha fazla
zorluğu beraberinde getirmektedir. Cai’ye (aktaran Aksungur, 2008) göre, bir
destinasyon markası daha soyuttur ve bozulması daha kolaydır. Çünkü, bir
destinasyon siyasi, ekonomik ya da tarihi sebeplerle, hatta ismi nedeniyle çeşitli
olumsuz çağrışımlara sebep olabilmektedir (Taşçı’dan aktaran Aksungur, 2008). Bu
çağrışımları insanın beyninden silmek ve tutumlarını değiştirmek oldukça güçtür ve
uzun vadeli uğraşlar gerektirmektedir. Aynı zamanda, turizm sektörü, pek çok sektör
ve kuruluşu (ulaşım, konaklama, yeme-içme vb.) bünyesinde barındırmakta, çeşitli
ürün ve hizmetlerin toplamından meydana gelmektedir (Taşçı’dan aktaran Aksungur,
2008). Bu denli yüksek sayıda kurum ve kuruluş arasında koordinasyon ve işbirliği
42
sağlamak, bir amaç doğrultusunda hizmet etmeye yönlendirmek, ortak bir marka
konsepti belirleyip uygulamak oldukça güçtür.
1.3.2. DESTİNASYON TANITIMI
İnceoğlu (1985: 84) tanıtmayı, “bir kişi, topluluk veya kurum tarafından
hedef grupları, uygun yöntem, teknik ve iletişim araçlarından yararlanarak, bir durum
veya olay konusunda aydınlatmak veya bir tutum ya da davranışa yöneltmek amacı
ile yapılan bilinçli etkinlikler” şeklinde tanımlamaktadır. Tanıtmanın amacı ise;
beğenilen bir imaj yaratma, hedef kitle nezdinde kabul görme, iyi niyet ve sempati
yaratma ya da negatif imajı önleme olarak tespit edilmektedir (Kaya, 1992: 171-172).
Tanıtma, çok kapsamlı bir kavram olmakla birlikte, siyasi, kültürel, ekonomik
ve toplumsal olmak üzere birçok yönü vardır. Turizm tanıtımı da, uluslararası turizm
sektöründe rekabetin artması, büyüyen turizm pazarında tüketicilere ulaşmada ve
değişen tüketici tercihlerini takip etmede yaşanan zorluklar sonucu ortaya çıkmıştır.
Turizm ürünleri hakkında tüketici kitlelerini bilgilendirmek ve turizm talebini bir
yöre, bölge ya da ülkeye yönlendirmeye çalışmak için tanıtma faaliyetlerinden
faydalanılmaktadır. Bu çerçevede, Rızaoğlu’na (1993: 56) göre turistik tanıtma;
Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında insanların ilgilerini bir
ülkenin, bölgenin veya turistik bir yerin mal ve hizmetleri üzerine
çekmek için bilgi vermek, eğitmek, telkinde bulunmak, bellekte bir
imaj yaratmak ve inanç meydana getirmek suretiyle turistik mal ve
hizmetlerin satın alınmasını kolaylaştıran sosyal, psikolojik, kültürel
ve ekonomik bir çıkara yönelik etkinlik, araç ve teknikleri içeren bir
iletişim olayıdır
43
Turistik tanıtma faaliyetleri aracılığıyla, insanların zihninde turistik ürün ya
da destinasyon hakkında belli fikirler yaratarak daha büyük insan kitleleri üzerinde
etkili olmaya ve turist trafiğini belli ülkeye çekmeye çalışılmaktadır (Olalı, 1983:16).
Turizm tanıtımı; ülkeye yönelik turizm hareketleri artış eğilimindeyse, bu artışın
hızını artırabilmekte, bilgi aktarımı yoluyla isimlerin, olayların yerlerin akılda
kalmasına yardımcı olabilmekte, uzun dönemde ülkeye yönelik bir turizm hareketi
“geleneği” (moda ülke olma) yaratabilmekte ve çeşitli olumsuz söylentilerin (siyasi
çalkantı, hastalık, kötü haberler vb.) genel turizm hareketinin üzerindeki etkisini
azaltabilmektedir (Tolungüç, 1990: 104).
Ancak tanıtmanın, çeşitli ekonomik etkenlerin yanı sıra, moda ya da
alışkanlıklar gibi toplumsal ve psikolojik etkenleri aşması, onları bir çırpıda
değiştirmesi gibi beklentilerin içine girilmemelidir (Tolungüç, 1990: 104). Çünkü,
turistlerin bir destinasyon ile ilgili algı ve tutumlarının oluşumu, sadece planlı
tanıtım faaliyetleri ile şekillenmemekte, coğrafya, tarih, önyargılar, sanat, müzik,
ünlü kişiler gibi pek çok unsur ülkenin imajlarını şekillendirmektedir (Kotler ve
Gertner, 2002: 250).
Biraz daha genişletmek gerekirse politik kargaşalar, insan hakları ihlalleri,
çevre bilinci, ekonomik çalkantılar, suç oranları gibi pek çok faktör, doğal olarak
ülkenin uluslararası alandaki genel imajıyla birlikte, bir turizm ülkesi olarak
konumuna da etki etmektedir. Bununla birlikte, söz konusu problemlerin dünya
basınında ne şekilde kullanılacağı ve yayılacağını da kontrol etmek imkansızdır
(Kotler ve Gertner, 2002, 42-47). Sonuç olarak, bir ülke ismini bir marka haline
44
getirmek için planlı ve bilinçli faaliyetler yürütmese bile, insanların o ülkenin ismini
duyduklarında, zihinlerinde çeşitli çağrışımlar canlanmaktadır.
Turizm sektöründe yaşanan yoğun rekabet, turizm destinasyonlarının
birbirlerine benzer turizm ürünleri sunuyor olması ve turizme dayalı enformasyonun
çok fazla olması sebebiyle, destinasyonlar rakiplerine karşı avantaj sağlamak,
farklıklarını ortaya koymak ve markalaşmak için tanıtma yöntemlerine
başvurmaktadırlar.
Baker (aktaran Aksungur, 2008) destinasyon markasının, “destinasyonun
turistlere sağlayacağı imkanlar neticesinde ortaya çıkan tecrübelerin (hizmet kalitesi)
ve tanıtım faaliyetinde hedef kitleye sunulan mesajın birleşmesiyle oluşan prensipler
bütünü” olduğunu belirtmektedir. Arnold (1992: 158) da, marka konumlandırma
faaliyetlerinde tanıtmanın önemini, “tanıtma çabaları markalamanın kalbidir”
biçiminde ifade etmiştir. Markalaşma stratejileri, markaya en uygun konumun
belirlenmesi ve markanın sürekli tanıtım faaliyetleriyle desteklenmesi ile başarılı
olabilmektedir. Çünkü marka bilinirliğini elde etmek, marka imajını yansıtmak,
dolayısıyla da marka tercihi ve marka sadakatini elde etmek, öncelikle markalar
hakkında sürekli bilgi aktarımını sağlayabilen etkin iletişim mekanizmalarının
kurulması ile mümkündür (Aktuğlu, 2004: 90-153).
Turizm markalaşmasında en çok kullanılan tanıtma yöntemleri reklam ve
halkla ilişkilerdir. Avşar ve Elden’e (2004: 21) göre reklamlar, marka farkındalığı
yaratmak, markanın imajını geliştirmek, bir marka için istenen yönde tutum
45
oluşturmak gibi amaçlara hizmet etmektedir. Ayrıca reklamlar, marka popülaritesini
inşa etmekle birlikte tüketicilere marka ile ilgili çekici bilgiler ve hayaller
sunmaktadır. Yaratılan sloganlar, reklam ikonları ve etkili müzikler sayesinde marka
imajı yaratılmaktadır (Ar, 2004: 96).
Tanıtım çalışmalarında öncelikle yapılması gereken, ürüne bir görsel kimlik
kazandırmaktadır. Bu nedenle tüm ülkelerin, reklam faaliyetlerinde kullandıkları
birer logo çalışması bulunmaktadır. Reklam faaliyetlerinde etkili, basit, çekici ve
farklı olabilmek için ülke logoları ile birlikte vurucu sloganlar (İspanya’nın “Every
Thing Under The Sun” -Herşey Güneşin Altında- , New York’un “I Love New
York” -New York’u Seviyorum- sloganları vb.) ve görsel semboller (Big
Ben/Londra, Kızıl Meydan/Moskova, Özgürlük Heykeli/ABD, Eyfel Kulesi/Paris,
İsa Heykeli/Rio de Janerio vb.) kullanmaktadırlar (Kotler ve Gertner, 2002: 47).
Halkla ilişkiler de destinasyon markası konumlandırmada çok etkili bir
tanıtım yöntemi olarak kullanılmaktadır. Örneğin, Yeni Zelanda’nın 1999 yılında
başlattığı ve turizm gelirlerini ikiye katlaması ile sonuçlanan tanıtım kampanyası,
markalaşma için çok başarılı bir örnek olarak kabul edilmektedir. 2001 yılında ilki
çekilen “Yüzüklerin Efendisi” filmleri de Yeni Zelanda’nın marka inşasında, halkla
ilişkiler açısından olumlu katkılar sağlayan olaylardır. Yeni Zelanda’da çekilen ve
dünya çapında büyük ilgi uyandıran film, Yeni Zelanda’yı olağanüstü güzellikleri ile
maceracı bir ülke olarak tanıtmıştır. Yeni Zelanda Turizm Örgütü de, filmin ülke
tanıtımına yaptığı bu katkıyı, yürüttüğü halkla ilişkiler faaliyetleri ile desteklemiş,
46
uluslararası basında filmle birlikte ülkenin doğal güzellikleri ve çekicilikleri de yer
almıştır (Morgan, Pritchard ve Piggott, 2005: 216).
Future Brand firması tarafından yapılan değerlendirmeye göre, seyahat kararı
almada %29 aile-arkadaş tavsiyesi, %19 web siteleri, %13 TV dizileri ve filmler,
%10 gazete haberi ya da makalesi ve %4 reklam etkili olmaktadır (Country Brand
Index, 2006).
Destinasyonun bir filme geçmesi, geleneksel turizm tutundurma faaliyetleri
ile asla ulaşılamayacak sayıda kişiye destinasyonun reklamının yapılması olanağını
sunmakta ve o destinasyona yönelik seyahat kararının belirlenmesinde ciddi bir geri
dönüş sağlamaktadır.
1.3.3. FİLM ETKİLİ TURİZM
Betoon (2008: 39) seyahat yazılarının, öykülerin, şiirin ve sanatın insanların
boş zaman, rekreasyon ve turizm aktivitesi seçiminde etkili olduğunu ve 21.yüzyıla
gelindiğinde turistlerin deneyimlemek veya taklit etmek isteyecekleri birtakım
faaliyetleri gözler önüne seren kurgu filmlerin (sinema ve televizyon dizileri),
popüler medyanın en etkileyici biçimi olarak edebiyatın yerini aldığını ifade
etmektedir. Film, ziyaretçi ve rekreasyonistlerin taklit etmeyi veya denemeyi
isteyebileceği belirgin aktiviteler sunmanın yanı sıra, yerlere karşı güçlü duygusal
bağlar yaratma gücüne sahiptir yani artık yalnızca ‘seyreden’ olmaktan çıkan film
izleyicisi aktif olarak yer almaya doğru gelişim göstermektedir (Beeton, 2008).
47
Doksanlı yıllardan itibaren sinema filmleri ile turizm ilişkisi bağlamında
yapılan akademik çalışmalarda İngilizcesi “Film-Induced Tourisim”, “Movie-
Induced Tourisim” olan kavramlar ortaya atılmıştır. Türkçe literatürde “film/sinema
etkili turizm”, “film kaynaklı turizm”, “film teşvikli turizm” veya “film turizmi”
olarak çevrilen söz konusu kavram çalışmada “film etkili turizm” olarak
kullanılmıştır.
Dünyada gittikçe önemli hale gelen bir olgu olan film etkili turizmi, Hudson
ve Ritchie (2006b: 256) tarafından, bir destinasyonun televizyon ya da sinemada
gösterilen bir filmde yer alması sonucu, destinasyona yönelik olarak gerçekleşen
turizm hareketleri olarak tanımlanmaktadır.
Evans (2007), benzer bir şekildede film etkili turizmi, turistlerin televizyonda,
videoda veya sinemada görerek etkilendikleri ve tatil için tercih ettikleri
destinasyonları ziyaret etmeleri olarak tanımlamaktadır.
Beeton (2008) ise, film etkili turizmi, herhangi bir destinasyonu ve/veya
aktiviteyi sinema ya da TV ekranlarında izlemelerinin ardından pasif turistleri aktive
ve/veya motive etmenin yeni bir yolu olarak tanımlanmaktadır.
Film etkili turizm, seyahat eylemlerini çeşitli motivasyonlara dayanarak
gerçekleştiren kişilerin, söz konusu motivasyonlarını harekete geçirir bir araç olarak
karşımıza çıkmaktadır. İzledikleri filmler dolayısı ile seyahat kararlarını belirleyen
48
kişi sayısı, Birleşik Krallık’ta yapılan bir araştırma ile ortaya koyulmuştur. Söz konsu
araştırma ile 10 İngilizden 8’i tatil kararı almalarında izledikleri filmlerin etkili
olduğunu dile getirmişlerdir (Anon’dan aktaran Hudson ve Ritchie, 2006a).
Eğer, filmin hikayesi ile destinasyon yakın ilişki içinde ise ve film,
izleyicilere destinasyona yönelik duygusal çekiciliği olan deneyimler aktarıyorsa,
destinasyon tanıtımı aracı olarak filmler daha etkili olabilmektedirler (Tooke ve
Baker, 1996: 89).
Film etkili turizmin büyük ve çeşitli pazarlarda herkes için bir şeyler
sunabilmesi özelliğinden dolayı, ülkeler destinasyon tanıtımı aracı olarak filmlerden
faydalanmaya çalışmakta ve/veya destinasyonlar için pazarlama kampanyalarını
başlatmak için kullanmaktadırlar (Piggott ve digerleri, 2004, O’Connor ve digerleri,
2006).
Beeton (2005) film etkili turizmi, etkilenen turizm aktivitesinin meydana
geliş yerine bağlı olacak şekilde iki gruba ayırmaktadır: “doğrudan ve dolaylı etkili
turizm”. Doğrudan etkili turizm, filmlerin herhangi bir bölümünün çekildiği ve
ekranlarda gösterildiği destinasyonlarda gelişirken, diğeri tematik parklar gibi
filmlerin içine dahil olmak suretiyle gerçekleştirilen yapay destinasyonlar ya da
etkinliklerin herhangi bir çeşidi olarak tanımlanabilir (Saltık, Coşar ve Kozak, 2010:
41).
49
Film, ziyaretçi ve rekreasyonistlerin taklit etmeyi veya denemeyi
isteyebileceği belirgin aktiviteler sunmanın yanı sıra, destinasyonlara karşı güçlü
duygusal bağlar yaratma gücüne de sahiptir. Örneğin, Kurtuluş (Deliverance) filmi
ile çekildiği yer olan California’daki Ratburn County’de kanoya binme aktivitesi
gelişmiştir (Riley vd, 1998: 938). Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) filmi
ile Bilbo Baggins’in ayak izlerini takip ederek Yeni Zelanda civarında gezinmek,
1939’da John Wayne’nin Cehennemden Dönüş (Stagecoach) filmi ile çekildiği
Monument Valley’de ata binmek, ya da Geleceğe Dönüş (Back to the Future) filmi
ile eve kaykayla gitmek gündeme gelmiştir (Beeton, 2005:185).
Hudson ve Ritchie (2006a: 389), film etkili turizm üzerine gerçekleştirilen
araştırmaların profilini dört grup altında toplamıştır;
1. Filmin seyahat kararına olan etkisi,
2. Filmin gösterime girmesiyle turistlerin uyarılması,
3. Film etkili turizm ile ziyaretçi sayısının artması,
4. Film etkili turizm ile ilişkilendirilen destinasyon pazarlama faaliyetleri.
Tablo-2’de Hudson ve Ritchie’nin (2006a: 389) oluşturduğu, filmlerde
kullanılan destinasyonlar ve o destinasyonlarda gözlemlenen turist ve/veya gelir
artışları yer almaktadır. Tabloya göre The Lord of The Rings’in ve Braveheart’ın
gösterimlerinden bir yıl sonra Yeni Zelanda ve İskoçya’nın turist sayılarında % 300
oranında artış gerçekleşmiştir.
50
Film ya da TV Dizisi Destinasyon Turist sayısındaki ya da gelirdeki artış
Braveheart Wallaca Anıtı, İskoçya Turist sayısında % 300 artış
Heartbeat Goathland Kuzey Yorkshire,İngiltere 1991’de turist sayısı üç katı artış
Deliverance
Rayburn County ,Gürcistan Turizm gelirlerinde 1 milyon $ artış
Dances with Wolves Fort Hayes, Kansas Turist sayısında % 25 artış
Close Encounters of the
Third Kind
Devils Tower,Wyoming 1975’te turist sayısında % 75 ve şimdi %
25 artış
Thelma and Louise Ulusal Archers Anıtı, Utah 1991’de turist sayısında % 19 artış
Field of Dreams
Iowa 1991’de turist sayısında 35.000 artış
Dallas Southfork Ranch, Dallas Yıllık 500.000 turist artışı
The Lord of The Rings Yeni Zellanda 1998-2003’e kadar yıllık % 10 artış
Steel Magnolias
Louisiana Turist sayısında % 48 artış
Last of the Mohicans Chimney Rock Park, Kuzey
Carolina
Turist sayısında % 25 artış
The Fugitive Dillsboro, Kuzey Carolina Turist sayısında % 112 artış
Little Women Orchard House, Concord,
Massachusetts
Turist sayısında %65 artış
Bull Durham Durham ,Kuzey Carolina Turist sayısında %25 artış
Harry Potter Birleşik Krallık’da çeşitli
destinasyonlar
Turist sayısında %50 artış
Mission: Impossible 2 Sidney’de ki Ulusal Parklar Turist sayısında 5.200 kişi artış
Gorillas in the Mist Rwanda 1998’de turist sayısında %20 artış
Crocodile Dundee
Avustralya 1981-1988 yılları arasında ABD’li turist
sayısında %20 artış
The Beach
Tayland 2000 yılında genç turist sayısında %22
artış
All Creatures Great and
Small
Yorkshire Dales Yorkshire Dales için 5 milyon £’luk artış
To the Manor Born
Cricket St Thomas, İngiltere 1978-1980 yılları arasında turist
sayısında %37 artış
Middlemarch Stamford, İngiltere
1994 yılında turist sayısında %27 artış
FourWeddings and a
Funerals
The Crown Hotel, İngiltere
Otel odalarında 3 yıl boyunca doluluk
Mrs. Brown İngiltere Turist sayısında % 25 artış
Notting Hill İngiltere Turist sayısında 1 ay içinde % 10 artış
Saving Private Ryan Normandiya , İngiltere ABD’li turist sayısında %40 artış
Sense and Sensibility Saltram House, İngiltere Turist sayısında %39 artış
Pride and Prejudice Lyme Park in Cheshire,
İngiltere
Turist sayısında %150 artış
Miami Vice
Miami 1985-1988 yılları arasında turist
sayısında %150 artış
Forrest Gump Savannah, Gürcistan
Turist sayısında %7 artış
Troy Çanakkale, Türkiye Turist sayısında %73 artış
Captain Corelli’s
Mandolin
Yunanistan
Turist sayısında 3 yıl içinde %50 artış
Tablo-2: Hudson ve Ritchie (2006a: 389)
51
Yüzüklerin Efendisi filminin Yeni Zelanda’da yarattığı ekonomik değer 2
milyar Dolar olarak telaffuz edilmiş ve bu artışa filmin başkahramanlarından birisi
olan “Frodo”dan esinlenerek Frodo Ekonomisi adı verilmiştir (Kim vd., 2007).
Filmlerin ülke imajına ve turizme olan katkılarına ilişkin birçok örnek
verilebilir. 1960 yılında çekilmiş olan La Dolce Vita, İtalya’nın başkenti Roma’nın
imajını dönüştüren bir filmdir. Bu film sayesinde Roma, insanların zihinlerinde Liz
Taylor, Ava Gardner ve Frank Sinatra’nın, suç ve hazzın, şıklığın ve gece
kulüplerinin, aristokratların ve aşıkların, hızlı arabalar ve entelektüellerin şehri olarak
konumlanmıştır (Hudson ve Ritchie, 2006a: 388). Da Vinci Şifresi ve Moulen
Rouge’un Fransa, Casablanca’nın Fas tanıtımına olan katkıları da yadsınamaz
boyuttadır.
Kim ve Richardson (2003: 231), Before Sunrise filminin destinasyon imajının
olumlu yönde etkilediğini ve Viyana’ya yönelik seyahat motivasyonunu artırdığını
saptamışlardır. Riley ve diğerleri (1998: 932) ise, inceledikleri 12 filmin vizyona
girdikleri dönemde ziyaretçi sayısına ciddi oranda katkı sağladıklarını ve sonraki dört
yıllık dönemde ziyaretçi sayısında artış yarattıklarını saptamışlardır.
Busby ve Klug’un (2001) çalışmaları da filmlerin destinasyona yönelik
turizm talebini artırdığını ortaya koymaktadır. Crocodile Dundee ve Mad Max
Avustralya ya yönelik, Dances with Wolves, Close Encounters ve Field of Dreams
filmleri Amerika Birleşik Devletlerinde çekildiği bölgelere yönelik turizm talebini
52
artırmıştır. Saving Private Ryan adlı filmin gösteriminden sonra Normandiya
kıyılarını ziyaret eden Amerikalı turist sayısında ise % 40 oranında artış görülmüştür.
Bir destinasyonun pek çok ülkede gösterime giren filmde yer alması, aynı
zamanda, destinasyonun dünya basınında sıkça yer almasını kolaylaştırmakta ve
destinasyona bir marka kişiliği sağlamaktadır. Destinasyonun filmde yer alması ile o
destinasyonun tanıtımı için yapılan reklamların ulaştığı kitleden daha büyük bir
kitleye ulaşılabilmektedir. Bu nedenle ulusal turizm örgütleri, ülkelerinde film
çekilmesi için lobicilik faaliyetleri yürütmekte, lokasyon fuarlarına katılmakta, çeşitli
teşvikler sağlamakta ve çekilen filme ilişkin halkla ilişkiler faaliyetleri yürüterek o
destinasyonun tanıtımını yapmaktadırlar (Hudson ve Ritchie, 2006b: 257).
Hollywood’dan sonra, bugün dünyanın ikinci büyük film endüstrisi olan
Bollywood (Hindistan) filmlerinin ülkelerinde çekilmesi için İngiltere, İsviçre gibi
ülkeler girişimlerde bulunmaktadır (Hudson ve Ritchie, 2006b: 257). Buna benzer bir
şekilde, Singapur Turizm Otoritesi, filmlerin Singapur’da çekilmesi için uluslararası
film yapımcılarına yönelik 2004 yılında 7 milyon dolarlık ve 3 yıl sürecek bir
program başlatmıştır. Bir başka örnek de Bahamalar ve Kanada’nın dünyanın en
büyük halkla ilişkiler şirketlerinden bir tanesi ile anlaşarak ülkelerinin filmler ve
dizilerde olabildiğince çok gösterilmesi için çalışmalar yürütmesidir (Hudson ve
Ritchie, 2006a: 389).
2005 yılının başlarında İngiltere turizm ofisi VisitBritain, Closer adlı filmin
Londra’da çekilmesi konusunda Sony ve Colombia Pictures ile işbirliği yapmıştır.
53
Bu işbirliği sonucu, Londra’da çekimleri gerçekleştirilen film, VisitBritain tarafından
etkili bir tanıtım aracı olarak kullanılmıştır. Örneğin; filmin gösterimi ile birlikte,
VisitBritain web sitesinde, filmde görülen Londra’daki mekanların haritası sitenin
ziyaretçilerine sunulmuştur. Söz konusu web sitesinin ziyaretçilerine filmde yer alan
Londra Akvaryumuna girişte % 20 indirim olanağı sağlanmıştır (Hudson ve Ritchie,
2006a: 391).
Destinasyonların sinema filmlerine kullanılmalarının olumlu yönlerinden biri
de, filmin çekildiği destinasyona yönelik ziyaretçi çekme potansiyelinin uzun soluklu
oluşudur. Film, çekildiği destinasyona yıllar sonra da ziyaretçi çekebilmektedir.
Dahası filmin destinasyon üzerinde olusturdugu imaj uzun yıllar devam etmekte,
tanıtım sağlamakta ve destinasyona bir kimlik kazandırabilmektedir (Hudson ve
Ritchie, 2006b:257).
1.4. DESTİNASYON TANITIM YÖNTEMİ OLARAK ÜRÜN
YERLEŞTİRME
1.4.1. ÜRÜN YERLEŞTİRME KAVRAMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ
Literatürde “ürün yerleştirme” (product placement) kavramı ile ilgili yapılmış
pek çok tanımlama bulunmaktadır. Steortz, ürün yerleştirmeyi, “markalı bir ürünün,
ambalajın, işaretin veya diğer ticari ürünün sinema filmine, televizyon şovuna veya
müzik videosuna yerleştirilmesi” olarak tanımlanırken, Nebenzahl ve Secunda
Hollywood stüdyolarındaki sinema filmlerine tüketicilerin maruz kalması amacıyla
belirli bir bedel karşılığında ürün ve hizmet reklamlarının yerleştirilmesi şeklinde
54
hazırlanan pazarlama reklam programları olarak tanımlanmıştır (aktaran Scott ve
Lees, 2006: 366).
Balasubramanian (1994: 31), ürün yerleştirmeyi daha geniş bir ifadeyle
“Markalı bir ürünün planlı ve örtülü (ön plana çıkmayan) şekilde bir film veya
televizyon programına girerek izleyicileri etkilemeyi amaçlayan ücreti ödenmiş
olarak oluşturulan mesajdır” şeklinde tanımlayıp, “reklam ve ilanların melez
mesajıdır” şeklinde özetler.
Gupto ve Lord (1998: 47), ürün yerleştirmeyi film veya televizyon
programlarına markalı ürünlerin izleyiciyi etkileyecek mesajlar vermek için
planlanmış ve örtülü, belirli bir bedel karşılığında girilmesidir şeklinde tanımlamıştır.
Karrh (1998: 33), ürün yerleştirmede bulunması gereken iki önemli konuya
değinmiştir. Birincisi ürün yerleştirmede yerleştirilen ürünün bedelinin ödenmesi
ikincisi ise, ürün ya da markanın film, televizyon programı, müzik kasetleri, video
oyunları, roman gibi farklı mecralara yerleştirilebileceğidir. Karrh “Ürün yerleştirme
iletişim ortamlarına işitsel ve/veya görsel şekilde markalı ürünlerin ve marka
belirleyicilerinin belirli bir bedel karşılığında dahil edilmesi sürecidir” şeklindeki
tanımında ürün yerleştirmenin farklı türlerinin olabileceği konusuna değinmiştir.
Yılmaz ve Yolal (2008: 176) ürün yerleştirmeyi, reklam verenlerin ticari bir
iletisinin sinema, video, televizyon ve radyo programları, haber bültenleri ve kitap
55
gibi çeşitli eğlence ve bilgi araçlarının içerisine öykü izleğinin doğal bir bileşeni gibi
yerleştirilmesini içeren bir pazarlama iletişimi faaliyeti olarak tanımlamaktadırlar.
Hudson ve Hudson’a (2006) göre ürün yerleştirmenin kökeninin 1890’larda
Lever kardeşlerin kendi marka sabunlarını erken dönem sinema filmlerinde
kullanılmasıdır. Sinemanın mucidi sayılan Lumiere kardeşlerin Washing Day in
Switzerland filminde temizlik maddesi üreticisi Lever Brother (bugünkü Unilever)
firmasıyla işbirliği yapması sonucu ilk kez Lever’in Sunlight Soap sabunları bir ürün
olarak bir sinema filmine yerleştirilmiştir. (Newel, Salmon ve Chang, 2006: 580).
Hudson ve Hudson (2006) ürün yerleştirmenin zaman içinde evrim geçirmiş,
1930 ila 1980’ler arasında yapılan ürün yerleştirmelerin “barter anlaşması” şeklinde
yapılmış ve 1980’lere gelindiğinde ise film yapımcıları ve ürün sağlayıcılar arasında
anlaşmaları sağlayan ürün yerleştirme uzmanlarının ortaya çıkması ile şekil
değiştirmiştir.
Sinema filmlerinde ürün yerleştirme uygulaması aslında tesadüfi olarak
başlamıştır. Hollywood filmlerinde markaların açıkça gösterildiği örneklere
rastlanmasına rağmen 1930’lardaki ürün yerleştirmelerin çoğu tesadüfidir.
Başlangıçta üretici firmaların talebi olmaksızın, ürünler film yapımcıları tarafından
rastgele seçilmiş daha sonra ise bilinçli ve amaçlı çabalar haline dönüşmüştür
(Balasubramanian ve diğerleri, 2006: 115-116).
56
1948 yılında Mildred Pierce adlı filmde John Crawford Jack Daniels viski
içerken görüntülendiği sahneler tesadüfidir (De Lorme ve Reid, 1999: 71). When It
Happened One Night filminde Clark Gable’nin soyunduğu bir sahnede gömleğinin
altına atlet giymediğinin görünmesiyle izleyiciler aktörün gerçek hayatta da atlet
giymediğini varsaymışlardır. İzleyiciler bu durumu “maço erkekler atlet giymez”
olarak yorumlamışlar ve hemen ardından atlet satışlarında düşüş yaşanmıştır. Bu
örnek, sinema tarihinde bilinen ilk markasız ürün yerleştirme örneklerindendir
(Vollmers’den akratan Anık, 2011: 30).
Ürün yerleştirme 1950’lerin başından itibaren daha profesyonel olarak
sinema endüstrisinde uygulanmaya başlanmıştır (Brennan ve Babin, 2004: 187).
1950 yılında Destination Moon adlı filmde dört astronotun Coca-Cola içerken ve Lee
markalı jean giyerken gösterildiği sahneler ise artık tesadüfi değildir (DeLorme ve
Reid, 1999: 71).
1980’lere gelindiğinde artık özel ürün yerleştirme acenteleri bu konuda
profesyonel olarak aracılık yapmaya başlamışlardır (McKechnie ve Zhou, 2003,
350). 1980’li yıllardan sonra ise ürün yerleştirmeye stratejik bir tanıtım aracı olarak
görülmüş ve film yapımcılarına ürün yerleştirme uygulamaları için ödenenler milyon
dolarlara ulaşmıştır (Brennan ve Babin, 2004: 187).
Filmlerde bedeli ödenerek ürün yerleştirme yapılması, 1980’li yıllarda E.T.:
The Extra Terrestrial filminde Reese’s Pieces markasının satışlarında ortaya çıkan %
65 oranındaki artış ile başlamıştır (Karrh, et. al., 2003: 138). Film yapımcıları ve
57
markalar E.T.’nin söz konusu başarısından sonra ürün yerleştirmenin önemli bir
pazarlama iletişimi aracı olduğunun farkına varmışlardır.
Benzer şekilde 1983’de Risky Business filminde, 1986’da Top Gun filminde
Tom Cruise’nın Ray Ban gözlük kullanması, E.T. filminde olduğu gibi satışların
artmasında etkili olmuştur (Karrh, 1998: 31). 1997 yapım James Bond serisinden
Tomorrow Never Dies filminde Ericson cep telefonu markasının görünmesiyle
Ericson’un pazar payında görünür bir artış olmuştur. The Horses Whisperer filminde
equisearch.com sitesinin görülmesiyle siteye tıklama oranının % 40 oranında arttığı
görülmüştür (Morton ve Friedman, 2002: 33). 1995 yılında Rebel Without a Cause
filminde, James Dean’ın saçını taradığı Ace Comb marka tarakların satışlarında
filmde görünmesiyle beraber satış patlaması yaşanmıştır (Tığlı, 2004: 33).
Günümüzde ürün yerleştirme bütünleşik pazarlama iletişimi yaklaşımıyla
değerlendirilmekte ve mecra karmasının bir parçası olarak medya stratejilerinde yer
almaktadır (Ewing’den aktaran Anık, 2011:11). Morton ve Friedman’a (2002) göre
hatırlatma üzerinde büyük etkisi olan ürün yerleştirme, marka farkındalığı ve tüketici
davranışlarında değişiklik yaratabilen etkili bir bütünleşik pazarlama iletişimi
aracıdır.
DeLorme ve Reid (1999: 71-93) ürün yerleştirmede izleyicilerin çok fazla
çaba sarf etmesine gerek kalmadan, bilinçdışında etki yaratmakta, gerçeklik (realism)
ve aşinalık (familiarity) gibi değerlere katkıda bulunmaları nedeni ile de etkili bir
yöntem olduğunu ileri sürmektedirler. Brennan ve Babin, (2004: 1) de ürün
58
yerleştirme ürünlerin doğal ortamlarında yerleştirilmesi nedeniyle geleneksel
reklamlara göre daha etkili olduğunu savunmuşlardır. Gupto ve Gould (2007) ise
sinema filmlerinde markalı ürünlerin filmle bütünleştirilmesinin izleyici tarafından
daha az ticari olarak algılanması nedeni ile daha etkili olduğunu ifade etmektedirler.
Ürün yerleştirme aynı zamanda film yapımcıları açısında da yapım
maliyetlerini düşüren bir etkiye sahiptir. Yerleştirilen ürünlerin çoğu stüdyodaki
kostüm, araç-gereç, set dizaynı gibi ihtiyaçları karşılamakta ve filmlerin yapım
maliyetleri de azalmaktadır.
Hudson ve Ritchie (2006b: 257) çekilen bir sinema filminin, dünyada
ortalama 1 milyon izleyiciye ulaştığı belirtilmektedir. Ortalama bir filmin ömrü 3,5
yıl olarak tahmin edilmektedir. Bir filmde uygulanan ürün yerleştirmenin, filmin
sinemadaki ilk orijinal gösteriminden başlayarak; internet, DVD ve televizyondaki
tekrar gösterimleri ürünlerin pazarlamacıları açısından izleyiciye erişimde önemli bir
avantaj sağlamaktadır. Bu anlamda uzun vadede kazanç sağlayan bir reklam yatırımı
olan sinemada ürün yerleştirme, markanın diğer pazarlama iletişimi araçlarını da
destekleyici bir iletişim uygulaması olarak karşımıza çıkmaktadır.
1.4.2. ÜRÜN OLARAK DESTİNASYONUN SİNEMADA KULLANIMI
Karpovich (2010: 8) sanayi sonrası batı toplumunda, sinema ve turizmin
kavramsal ve tarihsel olarak bağlantılı olduğunu söyler. Lumiere kardeşlerin ilk ve
kuşkusuz en fazla gönderme yapılanlarından biri olan filminin hareket halindeki bir
treni anlatmasının bir rastlantı olmadığından bahseder ve bunların modernitenin iki
59
güçlü simgesi olduğunu aktarır. Her ikisinin de 19. yüzyıl sonunun geniş kitlelerine
daha önce görülmemiş yerlere ve yerleşimlere tanıklık etme olanağı sunduğunu
söyler.
Boorstin’e göre kitle turizminin kökenleri, uzun mesafe taşımacılığının
endüstriyel seri üretiminin başlangıcı ile yakından bağlantılıdır (Boorstin’den aktaran
Urry, 2009). Benzer biçimde film de ilk otomobillerle tam olarak aynı zamanda
ortaya çıkmış ve seri üretilmeye başlamıştır. Aslında turizm de sinema da harekete
dayanmaktadır: İlkinde hareket eden, yolculuk eden izleyici, ikincisinde ise hareket
eden imge vardır (Karpovich, 2010: 7).
Bruno’nun işaret ettiği gibi erken sinema, MacCannel’in (1999) bariz turistik
işlev diye adlandıracağı biçimde, yabancı diyarların en ilginç, en görülesi yerlerine
(MacCannel’ın “işaretler” diye adlandırdığı) odaklanmayı bilinçli olarak
benimsenmiştir. Bruno şimdi unutulmuş olan dal vero örneğini verir: bir kenti
göstermeye, bir yerden gerçek yaşamı aktarmaya adanmış bir film tarzını. İlk film
yapımcıları tamamen kentin sokaklarını, manzaralarını ve kırsalını gösteren kısa
filmler çekerek uluslararası bir fenomen olan dal vero’yu geniş ölçüde
kullanmışlardır (Burno’dan aktaran Karpovich, 2010: 8).
Beeton, ana akım turizmle bir paralellik kurarak, film tarafından harekete
geçirilmiş turizm olgusunun yazınsal turizmin doğrudan ardılı olduğunu
söylemektedir:
“Boeing 747 ana akım turizm için ne idiyse film de yazınsal turizm
için o idi – kitle turizmi için büyük bir ateşleyici. Küçük çaplı, niş-
60
bazlı kişisel hacılık denebilecek yazınsal turlardan film mekanlarının
kitlesel (hatta bazen fazlasıyla kalabalık) ziyaretlerine vardık” (2005:
53).
Film bu kavramsallaştırmada, turizmin elverişliliğini ve gördüğü rağbeti
artırabilecek yeni bir teknolojidir, ancak turist deneyiminin esaslarını yeniden
biçimlendirmez (Karpovich, 2010: 9).
Bu arada, Urry, Rojek ve Jenks, resimsel temsilin (özellikle hareketli
imgelerin) çağcıl turistin beklentilerini ve görülecek yerlere ilişkin algısını
biçimlendirmede önceliği görselliğe vererek, çağdaş kültürde görselliğin öneminin
diğer algı türlerine göre açık ara önde olduğunu iddia etmişlerdir (aktaran Karpovich,
2010: 9).
Karpovich (2010: 9) Sydney-Smith’in de, “gittikçe medya doygunu hale
gelen bir dünyada, bir yere ilişkin ilk izlenimlerimiz tıpkı ‘gerçek yaşamda’ olduğu
gibi daha çok görsel-işitsel tasarımlarla oluşur” dediğini aktarır. Karpovich (2010: 9)
Sorkin’in de aynı düşünceyi Disneyworld isimli televizyon kanalının özel cazibesine
ilişkin bir tartışmada daha açık bir biçimde ifade ettiğini söyler: “Filmlerin on yılları
kuşakları resim yazılarla donattı. Şimdi bir de televizyon kanalı var” . Görünüşler ve
görme edimi de MacCannell’ın (1999) turistin, görülen yerle ilgili bilgi barındıran
“işaretler” yoluyla bir dizi görünüşle yüz yüze geldiği turistik deneyimi
kavramsallaştırmasında merkezi bir öneme sahiptir. Dolayısıyla turistik deneyim
“özgün” yerin/görünümün öncelikle görsel yollarla temsili ve yeniden üretilmesiyle
bağlantılıdır.
61
Bruno, sinemanın gezgin bakışı, bir yolculuk edimini izleyici için yeniden
yaratarak kenti bir kent manzarasına dönüştürdüğünü, Gibson, Kirby ve Strain ise
sinemayla bağlantılı deneyimin başlangıçta onu turizmle aynı eksene taşıyan kimi
niteliklerini hala koruduğunu söyler (aktaran Karpovich, 2010: 8-9). Dolayısıyla,
Urry (2009) tarafından tanımlanan "turist bakışı" kavramının yalnızca fiziksel
turizme değil, diğer ülkelerin hatta dönemlerin temsillerinin izlenmesine de
uygulanabilir. Böylece "Geleneksel manzaralı oda, manzaralı bir koltuğa dönüşür"
(Gibson, 2006: 158). İzleyen ve turist, gezilerinin genellikle sınırlanmış oluşuyla ve
başlangıç noktasına kaçınılmaz olarak dönecek oluşlarıyla da diğer bir ortaklık
yaşarlar (Mazierska and Walton, 2006).
Gibson’un turist ile sinema izleyicisi arasında kurduğu bağlantı günümüz
dünyasında sinemaya gitme oranlarında ortaya çıkan artışa işaret eder niteliktedir.
Sinema gişe hasılatlarının güncel verilerini sağlayan World Box Ofice4 sitesine göre
2012 yılında dünya genelinde, filmlerden elde edilen toplam hasılat 888.400.000
ABD Doları'dır. Aynı verileri Türkiye için sağlayan Türkiye Box Ofice5 verilerine
göre ise, 2012 yılında Türkiye’de sinema izleyicisi sayısı önceki yıla göre % 4,8
oranında artış göstermiş ve 44.339.493 kişi olmuştur. 2012 yılında Türkiye’de
sinemadan elde edilen toplam hasılat ise önceki yıla göre % 6,9 oranında artmış ve
425.629.549 TL olarak gerçekleşmiştir. Sinema endüstrisinin çağımızdaki yükselişi
sonucu, bugün çekilen bir sinema filmi, dünyada ortalama 1 milyon izleyiciye
ulaşmaktadır (Hudson ve Ritchie, 2006b: 257).
4 Erişim Tarihi, 12 Ocak 2013, http://www.boxofficemojo.com
5 Erişim Tarihi, 12 Ocak 2013, http://boxofficeturkiye.com
62
Sinemaya giden insan sayısındaki her yıl gerçekleşen bu artış pazarlamacılara
alternatif bir pazarlama aracı olarak filmlere ürün yerleştirmeyi sıklıkla kullanma
yönünde fikir sağlamaktadır. Tüketici zihninde varolmayı ya da varlığını korumayı
amaçlayan markalar, hem reklam gibi pazarlama çalışmalarını desteklemek hem de
reklam algısından uzaklaştırarak tüketiciyle farklı bir iletişim kurmak için filmlerde
marka yerleştirme uygulamalarına sıkça başvurmaktadır.
Önceki bölümde tarihsel süreci ile anlatılan ürün yerleştirme uygulamalarında
ürün çoğu zaman belli bir üretim sürecine tabi olarak orta çıkan eşya, gıda vb.
maddeler veya bir alışkanlığın oluşması şeklindedir. Ancak sinemada kimi zaman
“mekan” da bir ürün olarak kullanılabilmektedir.
Sinemada mekan yani çevre kavramı, filmin anlattığı öykünün ya da
anlatılanların geçtiği yer anlamına gelir. Toplumsal yaşamda bireyi biçimlendiren
öğelerin başında içinde bulunduğu çevre ve o çevrenin iklim, ekonomik ve sosyal
yapısı vb. koşulları gelmektedir.
Çalışmada, animasyon sinemada, bir pazarlama ya da imaj oluşturma faaliyeti
olarak ürün yerleştirme yönteminde, ürün olarak kullanılan şey, filmde geçen
“mekan” ya da turizm pazarlama literatüründe “varış yeri” anlamında kullanılan
“destinasyon” olarak kabul edilmektedir.
Morgan ve Pritchard (1998: 57), girişte de bahsettiğim üzere, bir
destinasyonu bir filmde konumlandırmanın, turizm ürünü yerşeltirmesi olduğunu
63
vurgulamaktadırlar. Hudson ve Ritchie de (2006b: 258) bir film içinde destinasyon
kullanımının mükemmel bir turizm ürünü yerleştirme olduğunu söylerler. Filmde yer
alıyor olmak, bir destinasyonun rakiplerinden sıyrılıp, alternatif ve etkili bir biçimde
tanıtılmasını ve tüketicilerin zihninde olumlu olarak yerleşmesini sağlamaktadır
(Hudson ve Ritchie, 2006b: 257).
Burada bir ayrımın farkında olunuşuna dikkat çekmeye ihtiyaç
duyulmaktadır. Sinemada mekan kullanımı elbette sinemanın doğası gereği
vazgeçilmezdir. Bu nedenle filmlerde kullanılan her mekanın sadece o destinasyonun
pazarlanması amacı ile kullanıldığı pek tabi ki düşünülemez. Hatta, kimi sinema
filmlerinde geçen mekanların o ülkenin veya destinasyonun imajını olumsuz
etkilediği birçok araştırmaya konu olmuştur. Kotler ve Gertner (2002: 254)
makalelerinde, Gece Yarısı Ekspresi adlı filmin, Türkiye’yi “insan hakları ihlalleri
had safhada olan bir polis devleti” seklinde betimlediğini ve ülke imajını olumsuz
yönde etkilediğini aktarmaktadırlar.
Literatürde gösterimlerinden sonra ziyaretçi sayılarında artış olduğu araştırma
konularına giren filmler kimi zaman bir “tanıtım filmi” hissi vermekte ve çoğunlukla
güzel, çekici, cezbedici unsurları içermektedir. Kimi zaman ise Roland Barthes’ın
(1996) kendi kişisel bakış açısı ile fotoğrafın ne olduğunu ve kendisine
hissettirdiklerini anlattığı Camera Lucida’da fotoğraf için ortaya koyduğu kişinin
fotoğrafta bulduğu "çarpıcı şey" veya “izleyiciyi delip geçen esrar, büyü” diye
tanımladığı Punctum benzeri bir durumdur. Dolayısı ile herhangi bir film; güzel,
çekici, cezbedici gibi unsurları içermese de tamamen bireysel etkilenimler nedeni ile
64
mekanın görülmesi, ziyaret edilmesi ya da deneyimlenmesi hissini
yaratabilmektedirler.
Tüm bunlar göz önünde bulundurularak, çalışmada, filmlerde geçen mekanın
bir ürün olarak destinasyonun pazarlanması için ürün yerleştirme yöntemi ile
kullanılmış olması veya olmaması durumunun sonuca yönelik bir farklılık
oluşturmadığı savlanmaktadır. Film etkili turizm olgusunun sadece “biliniyor”
olması bile bu tartışmayı anlamlı kılmaktadır. Dolayısı ile teze konu edilen
animasyon filmlerde geçen mekanlar için o ülke ya da destinasyonun turizm büroları
veya konuyla ilgili birimleri herhangi bir katkı sağlamamış olsalar bile belli
mekanların söz konusu filmlerde başrolü oynuyor olması imaj ve film etkili turizm
açısından belirleyici yönlendirici olduğu düşünülmektedir.
İKİNCİ BÖLÜM
ANİMASYON SİNEMADA BİR TURİZM ÜRÜNÜ OLARAK
DESTİNASYON KULLANIMINA İLİŞKİN ELEŞTİREL BİR İNCELEME
1.1. ANİMASYON SİNEMA
Sinemanın gelişimi 20. yüzyılın başında teknik açıdan iki ayrı yönde
gerçekleşmiştir. İlki oyuncusu, seti ve devinimli kamerasıyla canlı sinema, ikincisi
ise elle çizilmiş oyuncuları ve nesneleri, dipyüzey çizimleri ve durağan kamerasıyla
canlandırma (animasyon) sinemasıdır (Hünerli, 2005:12).
19. yüzyıla kadar gerçek anlamda hareketli görüntülerin üretilmesi mümkün
olmamıştır. Ancak ilk çağlarda yapılan resim, heykel gibi çalışmalar bize
insanoğlunun hareketi aktarma isteğini kanıtlamaktadır. Animasyon Latince bir
kelime olan animet’e den gelmekte ve canlandırmak, canlılık, hareket, hayatiyet
kazandırmak, resim ve nesnelerin arka arkaya hızlı bir şekilde gösterilmesiyle elde
edilen hareketli görüntü olarak tanımlanmaktadır6.
Sinema tarihinden daha önce ortaya çıkan bir isteği içeren ve daha sonra
sinemanın anlatım dilinden faydalanarak, gerçek görüntü sınırlılığına bir alternatif
sunan, önceleri “Çizgi Film”, teknolojik yeniliklerde adı “Canlandırlama Sinema”
diye anılan bu “tür” çalışmada “Animasyon Sinema” olarak kullanılmaktadır.
6 Erişim Tarihi: 15 Mart 2013, http://tr.wikipedia.org/wiki/Animasyon
66
Genel olarak animasyon sinema çocuk izleyicilere yönelik bir tür olarak
kabul görmektedir. Animasyon ayrıca, özellikle teknolojik gelişmelere bağlı olarak
günümüzde canlı aksiyon (live-action) diye adlandırılan filmlerin içinde de
kullanılmaktadır.
Nilgün Abisel (1999), türün öncelikle sınıflandırma çabalarıyla ilgili bir
belirlenme olduğunu, yinelemelere dayandığını, kolay anlaşılır olduğunu, soyut
kavramları irdelemediğini ve tür filmlerinin ortak özelliklerinin “benzersiz” olma
kıstasına uymadıklarını söyler.
Şakı Aydın (2010), animasyonu salt bir tür olarak diğerlerinden ayırmanın ve
onu bu sınırlarla değerlendirmenin zorluklarından bahsettiği makalesinde
anmiasyonun sadece bir tür olarak algılanmasının sanatsal ve yaratıcı potansiyelini
yok ettiğini savlamakta ve animasyon sinemasını bir sinemasal dil olarak kabul
etmektedir.
Doğramacı (2011) ise dram, korku, komedi vb. gibi içeriklerle belirlenen
sinema türlerinden farklı olarak animasyonun tüm sayılan içeriklere sahip
olabileceğini ve animasyonun ancak teknik farklılıklar nedeni ile gerçek görüntülerle
oluşturulan sinemadan ayrılabileceğini söyler.
Animasyon sinemanın tür sorununa ilişkin tartışmalar oldukça akla yatkın ve
kabul edilir niteliktedir. Özellikle farklı içeriklere sahip olma imkanı animasyonun
67
sinema ile eşdeğer bir noktada düşünülmesine bile fırsat verebilmektedir. Ancak,
animsyon sinemayı tür sınıflandırmasının dışında bırakmak da, aslında, yaşadığımız
dünyayı tutarlı ve anlamlı yapılara dönüştüren sistemlerin basit kavramlaştırma
amacını zorlamaktadır.
Tür sınıflandırması yapımcılar açısından “neden o türde bir film” yapıldığı
sorusu ile izleyiciler açısından “ne tür film izledikleri” bilgisi bakımından önem
taşımaktadır. Animasyon filmin içeriği ne olursa olsun gündelik yaşamda ona
“animasyon” denmektedir. Çalışmada incelenen hemen hemen tüm animasyon
filmler, Abisel’in (1999) tür ile ilgili konu açısından benzer özellikler taşıması, ortak
yol yöntem kullanılması, denenmiş olduğu için zarar riski düşük olması şeklindeki
belirlemesine uymaktadır. Dolayısı ile animasyon sinemanın tür sorunu anlamlı
kabul edilse de, bu çalışmada animasyon filmler sinemanın bir türü olarak ele
alınmaktadır.
Animasyon sinema tarihine baktığımızda ilk canlandırma filmi kimi
tarihçilere göre Fransız Emile Cohl’ün çektiği Fantasmagorie iken, kimi yazarlarca
da J. Stewart Blackton’ın yaptığı Humorous of Funny Faces (Komik Yüzlerin
Güldürüsü) isimli filmi olarak düşünülmektedir (Hünerli, 2005:15 ). Roy Madsen ise
ilk filmi, Amerikan Kongre Kütüphanesinde bulunan basılmamış bir makalede
Edison Firmasında çalışan ismi bilinmeyen bir sanatçı tarafından 1900 yılında
gerçekleştirildiğini ve bu sanatçının sigara içen bir adamı canlandırdığını ifade
etmektedir (Madsen’den aktaran, Hünerli, 2005).
68
1900’lü yılların ortalarından itibaren bilgisayar destekli sinema teknolojisi,
canlandırmayı ve efektleri daha kullanılır hale getirmiştir ve artık daha önce elle
gerçekleştirilen birçok işlem bilgisayar sayesinde üretilebir olmuştur.
Animasyon gerçekliğe meydan okuma imkanıyla 21. yüzyılın en önemli
yaratıcı formlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Modernist bir sanat dalı, bir
yaklaşım, görsel kültürümüzü biçimlendiren estetik bir form olarak animasyon; uzun
metraj filmler, diziler ve reklamlar gibi biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir
(Wells’den aktaran Şakı Aydın, 2010)
Animasyon sinemaya ürünler vererek şekillenmesini sağlayan en bilinen
stüdyo olan Walt Disney, filmlerinde ses ögesinin mekanik olarak kaydedilmesinin
avantajını kullanarak bir üstünlük elde etmiş ve animasyon alanında çok büyük
yapımların ortaya çıkabilmesinin önü açılmıştır (Doğramacı, 2011). Walt Disney
Stüdyoları tarafından hazırlanan ilk uzun metrajlı animasyon film olan 1937 yapımı
Snow White and Seven Dwarfs (Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler) dünya genelinde
önemli başarı elde etmiştir. 2010 yılıda Disney stüdyoları 50. Animasyon filminin
gösterime girmesini kutlamıştır 7.
Disney stüdyoları tarafından yapılan ve tüm zamanların en çok kar getiren8
uzun metrajlı animasyon filmi olan 1994 yapımı Lion King (Aslan Kral) ile Disney,
hedef kitlesini genişletmeyi, yetişkinleri animasyon sinema izletmeyi başarmıştır.
Artık yetişkinlerin de izlediği bilinen animasyon sinema bir reklam mecrası olarak
7Erişim Tarihi: 18 Mart 2013, http://collider.com/50-disney-animated-films-list-video/
8 Erişim Tarihi: 18 Mart 2013, http://www.imdb.com/list/uLI5h4XgmB0/
69
keşfedilmiştir. Animasyon filmde ilk ürün yerleştirme 1997’de Anastasia filminde
Chanel marka parfümün yerleştirilmesiyle olmuştur (Tığlı, 2004: 34).
1.2. ANİMASYON SİNEMADA DESTİNASYON KULLANIMI
Animasyon sineması, sinema dilini farklı bir boyuta taşımış, kameranın
gördüğünün ötesine geçerek, var olmayan görüntüleri beyaz perdeye aktarmış ve
sınırlılıkları ortadan kaldırmış/esnetmiştir. Günümüz medya mecraları içinde önemli
bir kültürel üretim alanı olarak kabul edebileceğimiz animasyon sinemada son on
yılda yılda üretilen filimlerde, animasyon sinemanın öncülü olarak kabul edilen çizgi
filmlerden farklı olarak, masalsı ya da fantastik bir dünya yerine, gerçek mekanların-
yerlerin-destinasyonların kullanımı dikkat çekmektedir.
Çalışmada incelenen animasyon filmlerin hepsi Türkiye’de gösterime giren
filmlerden oluşmaktadır. Türkiye’de vizyona giren filmlerin hemen hepsinin
Amerikan ve Avrupa yapım stüdyoları tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu
nedenle, Uzak Doğu, Avrupa ve Amerika olarak ayırabileceğimiz animasyon sinema
endüstirisinin, Uzak Doğu yapımları (Japon Animeleri) olarak anılan kısmı
çalışmanın dışında bırakılmıştır.
Animasyon sinema günümüzde bir endüstiri olarak anılmakta ve her geçen
gün daha da önemli hale gelmektedir. Avrupa Birliği (AB) MEDIA Programı'nın
desteklediği Brüksel merkezli uluslararası kar amacı gütmeyen bir dernek olan
70
Avrupa Animasyon Film Birliği (CARTOON9) tarafından her yıl Fransa'nın Lyon
kentinde Cartoon Movie isimli bir forum düzenlemektedir. Söz konusu forum
animasyon sinemanın dünya genelinde artan önemine örnek teşkil etmektedir.
1999 yılından bu yana düzenlenen organizasyonun Genel Direktörü Marc
Vandeweyer, animasyonun çok iyi bir ihraç kalemi olduğunu bazen bir sinema filmi
ile elde edilemeyen “başka ülkelerde daha iyi gişe yapma başarısı”nın animasyon
sinema ile gerçekleşebildiğini ifade etmiştir10
. Uluslararası animasyon yapımcılarını
bir araya getiren forumda ortak yapım arayışındaki animasyon üreticilerinin projeleri
paylaşılmaktadır. Avrupa Birliği animasyon üretimi için 1999 yılından bu yana 185
film için 1,3 Milyar Euro kaynak sağlamıştır.
Tablo-3’de11
çalışmada incelenen 20 animasyon filmin yapıldığı stüdyo, yılı,
ülkesi, Dünya ve Türkiye hasılatları bilgilerine yer verilmiştir.
Filmin Özgün Adı
–Türkçe
Kullanımı
Filmin
Yapım
Yılı ve
Ülkesi
Stüdyo Toplam
Hasılat
Dünya
Geneli
Toplam
Hasılat
Türkiye12
1 Monster inc.
Sevimli Canavarlar
2001
Amerika
Pixar
Animation,
Walt Disney
Pictures
289,916,256 $
2 Lilo & Stitch
Lilo ve Stitch
2002
Amerika
Buena Vista
Motion
Pictures Group
145,794,338 $
3 Finding Nemo
Kayıp Balık Nemo
2003-
Amerika
Pixar
Animation
380,843,261$
9 Erişim Tarihi 27.03.2013 , http://www.cartoon-media.eu/about.php
10 Erişim Tarihi: 27.03.2013 , http://www.youtube.com/watch?v=cBhMQQAxabU
11Erişim Tarihi: 27.03.2013 ,http://www.boxofficeturkiye.com ve
http://boxofficemojo.com/genres/chart/?id=animation.htm 12
Erişim Tarihi: 27.03.2013, http://www.boxofficeturkiye.com, 2005 yılından sonraki verileri
içermektedir.
71
4 Looney Tunes:
Back in Action
Looney Tunes:
Maceraya Devam
2003
Amerika
Warner Bros
20,991,364 $
5 Madagascar
Madagaskar
2005
Amerika
DreamWorks 193,595,521 $ 1.521.307,00
TL
6 Flushed Away
Fare Şehri
2006
Amerika
DreamWorks
ve Aardman
Features
64,665,672 $ 1.785.452,00
TL
7 Cars
Arabalar
2006
Amerika
Disney- Pixar 244.082.982 $ 2.376.114,00
TL
8 The Wild
Vahşi Doğa
2006
Amerika
Walt Disney 37,384,046 $ 1.014.265,00
TL
9 Ratatouille Ratatuy 2007
Amerika
Disney- Pixar 206,445,654 $ 2.650.508,00
TL
10 Bee Movie
Arı Filmi
2007
Amerika
DreamWorks 126,631,277 $ 3.570.616,00
TL
11 Madagascar:
Escape 2 Africa
Madagaskar:
Afrika’dan Kaçış
2008
Amerika
DreamWorks 180.010.950 $ 3.474.438,00
TL
12 Cloudy With A
Chance Of
Meatballs
Köfte Yağmuru
2009
Amerika
Sony /
Columbia
124.870.275 $ 1.048.870,00
TL
13 Despicable Me
Çılgın Hırsız
2010
Amerika
Universal 251.513.985 $ 2.171.165,00
TL
14 Tinker Bell and the
Great Fairy Rescue
Tinker Bell ve Peri
Kurtaran-
2010
Amerika
Walt Disney 90.860,00 TL
15 Cars 2
Arabalar-2
2011
Amerika
Disney- Pixar 191.452.396 $ 7.039.916,00
TL
16 Rio 2011
Amerika
20th Century
Fox
143,619,809 $ 3.475.898,49
TL
17 The Sumurfs
Şirinler
2011
Amerika
ve Belçika
Sony Pictures 142.614.158 $ 11.540.653,00
TL
18 Monster in Paris
Paris’te Çılgın
Macera
2011
Fransa
Tiglon 338.645,83 TL
19 Brave
Cesur
2012
Amerika
Disney- Pixar 237.246.988 $ 3.709.583,00
TL
20 Madagascar 3:
Europe's Most
Wanted
Madagaskar:
Avrupa’nın En Çok
Arananları -
2012
Amerika
DreamWorks 216.391.482 $ 4.925.035,00
TL
Tablo-3
72
Türkiye’de 14 Aralık 2007’de vizyona giren 34 hafta gösterimde kalan Arı
Filmi filmini 464.487 kişi, 28 Kasım 2008’de vizyona giren 32 hafta vizyonda kalan
Madagaskar filmini 410.894 kişi, 8 Nisan 2011’de vizyon giren ve 42 hafta
gösterimde kalan Rio filmini 374.240 kişi, 19 Ağustos 2011 tarihinde vizyona giren
26 hafta gösterimde kalan Arabalar-2 filmini 689.318 kişi, 5 Ağustos 2011’de
gösterime giren Şirinler’i 30 hafta boyunca 1.147.612 kişi izlemiştir13
.
Söz konusu filmlerin içinde Lilo ve Stitch (Lilo & Stitch, 2002), Kayıp Balık
Nemo (Finding Nemo, 2003), Rio (Rio, 2011) ve Cesur (Brave, 2012), filmlerinin
geçtiği mekanlar olan sırasıyla Havai, Avustralya, Rio ve İskoçya’nın turizm
pazarlamalarından sorumlu ilgili birimlerince belli bir bedel karşılığı çektirildiği
ve/veya filmlerin desteklenerek turizm tanıtımına yönelik halkla ilşkiler
kampanyalarında kullanıldığı bilinmektedir.
2002 yılında Hawaii Ziyaretçiler ve Fuarlar Bürosu (Hawaii Visitor and
Convention Bureau -HVCB) Lilo ve Stitch filmi için Disney ile 3 yıllığına 3,9
milyon dolarlık anlaşma yapmış ve bir animasyon filmde ile kez bir destinasyonun
pazarlaması yapılmıştır14
.
Hawaii, özellikle 11 Eylül’den sonra turizmdeki düşüş nedeniyle böyle bir
atağa geçmiş ve kendini bir aile destinasyonu olarak yeniden konumlandırmak
istemiştir. Ayrıca, Hawaii ile ilgili tanıtım filmleri filmin lansmanı ve DVD’sinin
13
Erişim Tarihi: 22.01.2013, http://www.boxofficeturkiye.com/film 14
Erişim Tarihi: 27.03.2013 , http://gohawaii.about.com/cs/ hawaiifilms/a/lilo_and_stitch.htm
73
satışa çıktığı zamanlarda ABC TV’de yayımlanmıştır. Lilo ve Stitch daha sonra
televizyona çizgi film olarak uyarlanmış ve tüm bölümleri de ayrı DVD’ler halinde
satışa sunulmuştur.
2004 yılında ise Avustralya Turist Komisyonu (Australian Tourist
Commission) Avustralya’da geçen Kayıp Balık Nemo ile ilgili benzer bir çalışma
gerçekleştirmiştir. Büyük Bariyer Resifi ve Sidney Limanı’nın canlandırıldığı film
ile birlikte birçok halkla ilişkiler faaliyeti yürütülmüştür. Film, 2001’den beri
Amerika, İngiltere ve Japonya’dan gelen turist sayılarında düşüş yaşayan Avustralya
turizmi için önemli bir fırsat olarak değerlendirilmiştir15
. Kayıp Balık Nemo filmi,
ayrıca, 2004 yılında en iyi animasyon dalında Oscar ödülünü almıştır.
Brezilya Turizm Otoritesi Embratur’un başkanı Mario Moyses uluslararası
çapta gösterime giren 3 boyutlu animasyon filmi Rio’nun insanlara sadece
Brezilya’yı keşfetmeyi ve hakkında bir şeyler öğretmeyi değil aynı zamanda gelip
ziyaret etmelerini de sağlayacağını düşündüklerini söylemiş ve filmle eşzamanlı
yapılan “Brezilya sizi çağırıyor, Hayatı burada kutla” (Brazil Calls You. Celebrate
Life Here) isimli tanıtım filminin Latin Amerika, Avrupa ve Amerika’da
gösterildiğini açıklamıştır16
.
2012 yılında en iyi animasyon film dalında Altın Küre (Golden Globe) ve
2013 yılı en iyi animasyon film dalında Oscar ödüllerini alan Cesur filmi için
İskoçya Ziyaretçi Bürosu başkanı Mike Cantlay, İskoçya’nın mistik ve sağlam
15
Erişim Tarihi: 28.03.2013 , http://www.theage.com.au/articles/2003/06/03/1054406187273.html 16
Erişim Tarihi: 28.03.2013, http://www.travelweekly.com/print.aspx?id=229566
74
tarafını göstereceğini ve turizmde önemli bir atak yaşayacaklarını düşündüklerini
ifade etmiştir17
.
Animasyon sinemada seçilen gerçek mekanların (destinasyonların) ürün
yerleştirme yöntemi ile kullanımı -yukarıdaki örneklerde aktarıldığı gibi- söz konusu
olabilmektedir. Bununla birlikte, filmin o destinasyonun bilinirliğinden, o
destinasyona ait simgelerinin hazır halde bulunan anlamlandırılmalarından
yararlanma isteği ya da animasyon filme “gerçeklik” katmak istenmesi de söz konusu
olabilir. Bilinçli bir kullanım söz konusu olmasa bile animasyon sinemada kullanılan
destinasyonların bilinirliğine katkı sağlaması, gündeme gelmelerine yardımcı olması
ve var olan imajına katkı sağlaması söz konusudur. Dolayısı ile animasyon sinemada
destinasyon kullanımı, film etkili turizmin kazanımlarından faydalanma olasılığına
sahiptir.
1.3. ANİMASYON SİNEMADA DESTİNASYON KULLANIMININ
İNCELENMESİ
Bu bölümde yukarıdaki tabloda verilen 20 filminin ortak tespitleri belirlenen
başlıklar altında incelenmiştir. Bazı filmler gösterge dizgelerini çokluğu nedeni ile
uzun anlatılmıştır. Bazı filmlerden ise daha kısa bahsedilmiş ve sadece çarpıcı
kullanımları ile bağlantılarından söz edilmiştir.
“Tipik Olanın ve Simgelerin Yüceltilmesi” isimli birinci başlıkta
animasyon filmlerin, eleştirel turizm literatürü ile ilşkilendirilerek metin analizi
17
Erişim Tarihi: 28.03.2013, http://www.citmagazine.com/article/1065668/Pixar-film-boost-
Scotlands-business-tourism-1b
75
yapılmıştır. Eleştirel metin analizinde göstergebilimin sunduğu
kavramsallaştırmalardan faydalanılmıştır.
“Kentlik; New York’lu Olmak” isimli ikinci başlıkta animasyon filmler
sinema ve kent bağlamındaki literatürden hareketle turizm ile ilşkilendirilerek,
filmlerde sunulan karşıtlıklar, mitleştirilenler, düzanlam-yananlam ikilikleri
bağlamında incelenmiştir. Ayrıca filmlerin kendi dinamiklerine ve tartışmalarına
ilişkin eleştirel analiz yapılmıştır.
Mitleştirilen bir kavram olan “Tur’a Çıkmak” üçüncü bölümde başlığa
taşınmıştır. Bu başlıkta göstergebilimin kavramsallaştırmalarından faydalanılmış ve
Joseph Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” (2010) kitabında bahsettiği
döngünün incelenen animasyon filmlerde nasıl yeniden üretildiği incelenmiştir.
Dördüncü başlık “Dünyanın en iyisi: Fransız Mutfağı”nda Ratatuy ve
beşinci başlık “Egzotik Karnaval Şehri: Rio” da Rio, filmlerde sunulan karşıtlıklar,
mitleştirilenler, düzanlam-yananlam ikilikleri incelenmiştir. Ayırca, Rio filminin
yapımcı stüdyosu olan 20th Century Fox’da filmin yapım sürecinde çalışmış ve
filmin lansmanına ilişkin gerçekleştirdiği “Angry Birds Rio” ortaklığından sonra
Finlandiyalı, “Angry Birds” oyununun yapımcı Rovio şirketinde Stratejik Ortaklıktan
sorumlu Başkan Yardımcısı olan Andrew Stalbow ile elektronik posta yolu yapılan
mülakata yer verilmiştir.
76
Bu bölümde, ayrıca, animasyon sinemanın ilk hedef kitlesi olan 6-12 yaş
aralığında, tesadüfi şekilde belirlenen 10’u kız ve 10’u erkek toplam 20 çocuk ile
gerçekleştirilen mülakatlardan18
edinilen sonuçlara da yer verilmiştir.
Gerçekleştirilen mülakatlarda öncelikle çocukların çalışmada incelenen
animasyon filmlerin hangilerini izledikleri belirlenmiştir. Ek-1’de 10 erkek çocuğun
ve ek-2’de 10 kız çocuğun 20 filmden izlemdikleri “+” ile izlemedikleri “-” ile
işaretlenerek belirtilmiştir. Erkek çocuklar, söz konusu 20 filmden en az 6’sını ve en
fazla 19 tanesini, kız çocuklar ise 20 filmden en az 3 tanesini ve en fazla 11 tanesini
izlemişlerdir.
Çocukların özellikle televizyon ve sinemada yer alan şiddet içerikli
mesajlardan etkilendiklerini ve özdeşim kurduklarını ortaya koyan araştırmalar
bulunmaktadır (Kara, 2007; Batur, 1998). Toplumsallaşma süreci ve bireysel
kimliğin gelişimi, biçimlenmesi ve ötekilerin görüşleri doğrultusunda sosyal
gerçeklik deneyimleri medya mesajları ile birleşerek, çocuğu biçimlendirmektedir.
Medya içeriklerinin sunduğu mesajlar ve görüntüler çocukların öğrenme sürçelerini
şekillendirmektedir. Çalışmada, Türkiye’de gösterime giren ve CD/DVD ile evlerde
de izlenen animasyon filmlerin çocukların öğrenme sürecine önemli bir katkı yaptığı
savlanmaktadır.
18
Mülakatlarda çocuklara yöneltilen sorular Ek-7’de verilmiştir.
77
1.3.1. TİPİK OLANIN VE SİMGELERİN YÜCELTİLMESİ
Yaşantının rutin gidişine verilmek istenen kısa aralar, “modern” pratikler
arasında yer almakta ve önemli bir boş zaman etkinliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Verilmesinin neredeyse “zorunlu” olduğu düşünülen bu kısa aralarda sıradan olanın
dışına çıkmak, “yeni” ya da “görülmemiş” olanı görmek önemli bir motivasyon
kaynağıdır. “Yeni”yi keşfetme arzusunun yanında “tipik olanı” görmek de yaygın bir
rutindir. Burada “tipik olan” ile anlatılmak istenen bir yere gidildiğinde yapılması
gerekenler listesinin başında yer alan ve turizmin nesnesini oluşturan süreçler ya da
göstergelerdir.
Urry (2009: 31) belli bir turist bakışını üretenin tam olarak ne olduğu
sorusunu sorar ve en azından gezilen yerin, gündelik yaşamda her zaman
karşılaşılandan ayrılan belirli özelliklerinin olması gerktiğini söyler. Turizmin
sıradan/gündelik olan ile sıra dışı olan arasında temel bir ikili ayrımdan
kaynaklandığını ancak sıradan olan ile sıradışı arasındaki ayrımın kurulduğu bir çok
yol olduğunu söyleyen Urry şöyle devam eder;
Birincisi Eyfel Kulesi, Empire State Binası, Buckingam Sarayı,
Büyük Kanyon gibi eşi benzeri olmayan bir nesneyi görmek söz
konusudur. Bunlar, muhakkak ki bakıp görülecek nesnelerdir;
herkesin tanıdığı/bildiği nesnelerdir. Bu yerler şöhretlerinin temelini
yitirmiş olmalarına rağmen, ünlü olmalarından ötürü ünlüdürler (her
yıl hala 2 milyon ziyaretçi çeken Empire State Binası gibi). İnsanların
büyük bir bölümü kendi hayat süreleri içinde bu nesnelerden
bazılarını görmeyi umar. Kutsal bir merkeze hac yolculuğuna çıkmayı
gerekli görürler (2009: 32).
MacCannell ise turisti, “başka yerlerde ve başka zamanlarda kişinin gündelik
yaşamından uzakta, otantikliği arayan çağdaş bir hacı” olarak tanımlar (1999). Ancak
78
aynı zamanda, tek bir kutsal merkeze selam duran bir din hacısından farklı olarak
turistin pek çok cazibe merkezine selam durduğuna dikkat çeker. MacCannell,
düzenli, anlamlı ve karlı bir turist bakışının oluşturulması için çekim merkezinin
nasıl karmaşık üretim süreçleri gerektirdiğine odaklanarak insanların nasıl, ne zaman
ve nereye ‘bakma’ları gerektiğini öğrenmeye ihtiyaçları olduğunu söyler.
“Tipik olan”a yöneltilen bakış turizm söylemleri ile üretilmiş ve önceden
oluşturulmuştur. Medya üretimleri de hiç şüphesiz MacCannell’in yukarıda
bahsedilen öğrenme sürecine klavuzluk etmektedir. MacCannel’in (1999: 42-48) bir
yerin, doğal ya da kültürel bir eserin turistin ritüelinin nesnesi olarak tanımladığı
“kutsallaştırma süreci”ne (isimlendirme, yüceltme, kutsallaştırma, mekanik yeniden
üretim ve toplumsal yeniden üretim) çalışmada incelenen animasyon filmler katkı
sağlamaktadır. Aslında zaten sinemada bir mekan olarak destinasyonun kullanımı o
mekanı yeniden üreten ve adeta “kutsallaştıran” bir süreçtir. O yeri yeniden
üretilmesi, toplumsal ya da bireysel yeniden üretime sunulması anlamını taşır. Bu
yeniden üretilme durumu animasyon sinema için düşünüldüğünde ayrıcaklı bir
durumu açığa çıkarır. Çünkü var olan bir mekan kullanılan bir teknik ile
canlandırılmış ve söz konusu işaretleme canlandırılmış görüntü nedeni ile daha
“sevimli” bir hal almıştır.
Culler (2009), gösterge ilişkilerinin algılanışı ve tasviri açısından turizmi
örnek bir vaka diye tabir eder ve bir yeri görmeye giden bir kişinin “simgesel
kompkles” ile karşılaştığından bahseder. Culler, Prosper Merimée’nin feraset dolu
79
olduğunu düşündüğü sözünü aktarır “Hiçbir şey isimsiz bir mazaradan daha sıkıcı
değildir.”
Niagara Şeleleri’ne gidip gittiği yerin “Niagara Şelaleleri” olduğunu
bilmeyen bir kişi “Burası neresi?” diye sorcaktır hemen, çünkü söz
konusu yere duyulan ilgi büyük ölçüde işareti ile ya da “simgesel
kompleksi” ile olan ilişkiden kaynaklanır (Merimée’den aktaran
Culler, 2009: 105).
Dolayısı ile bir yeri görmeye giden kişi o yeri Culler’in bahsettiği simgesel
komplekse göre değerlendirir. Eğer görülen yer isimsiz bir yer ise veya
işaretlenmemiş ise oraya duyduğu ilgi de azalacaktır. Özellikle medya içerikleri ile
önceden işaretlenmiş, belirlenmiş mekanların görülme ya da tercih edilme olasılıkları
hiç işareti olmayan mekanlara göre daha fazla olacaktır.
Culler (2009: 106), Percy’nin “simgesel dolayımdan nasıl kaçınılır?”
sorusuna verdiği yanıt için kurguladığı, Meksika’da az rağbet gören yerleri dolaşıp
hoş vakit geçiren ancak yine de birşeylerin eksik olduğunu hisseden Amerikalı bir
çifti aktarır. Çifitin sahici bir yerde yaşadıkları deneyimden aldıkları hazzı aldatıcı
bulduklarını ve “gerçek olmayacak kadar güzel” dediklerini söyler. Percy, çiftin
kendi deneyimlerinin hakiki olduğunu onaylatmak için bir etnoloğa ihtiyaç
duyduklarını, kendilerinin ilginç bulduğu şeyleri etnoloğun da ilginç bulmasını
istediklerini söyler. Percy, bunu deneyimlerini bir başkası ile paylaşma arzusundan
çok turizmin gösterge yapısına içkin bambaşka bir ihtiyaçtan kaynaklandığını söyler
(Percy’den aktaran Culler, 2009: 106).
80
Culler ise, çiftin endişesinin işaretlerin olmamasından kaynaklandığını ve
bunun bir paradoksa işaret ettiğini söyler;
Sahiciliğin paradoksu ya da açmazı şudur: Bir şeyin sahici bulunması
için sahici diye imlenmesi gerekir; ama sahici diye imlendiği zaman
da dolayımlanmış olur… Sahici yerin işaretlere ihtiyacı vardır ama
sahicilik mefhumumuz işaretsizdir. (2009:108)
Aslında Percy’nin 197519
yılında yaptığı kurgulamasında deneyimlerini ve
sahiciliği onaylatmak ihtiyacı duyan çift, günüzmüz sosyal mecralarının en önemli
aracılığını anlatır gibidir. Percy’nin “turizme içkin başka bir ihtiyaç” diye
nitelendirdiği durum günümüz sosyal medyasında yer bildirimleri ile kişilerin
kendilerinin bulundukları yerleri işaretleyerek diğerlerine onaylatma, haber verme ya
da “paylaşma” durumları ile paralellik göstermektedir. Fotoğraflarla da desteklenen
“oradaydım”, “orada bulundum” durumunun ifade edilmesi, o yeri yaşama veya
görmüş olmayı kanıtlanma arzusunundan kaynaklanmaktadır.
Turizmin önceden işaretlenmiş gösterge yapısı ve önceden belirlenmiş
gidilmesi gereken yerler listeleri aslında turistin işini kolaylaştırmaktadır. Medya
aracılığı ile üretilen yönlendirmeler destinasyonların işaretlenmesini sağlar ve
bilinirliğini arttırır. Bu noktada animasyon sinemanın istekli veya isteksiz olarak
gerçekleştirdiği işaretleme işlevi, ilk hedef kitlesi olan çocukların destinasyonları
“öğrenme”si bakımından ciddi bir görev olarak da değerlendirilebilir. Bu
değerlendirme çalışmada çocuklarla gerçekleştirişlen mülakatların sonuçları ile de
örtüşmektedir.
19
Jonathan Culler, Walker Percy’nin “ The Message in the Bottle: How Queer Man Is, How Queer
Language Is, and What One has to Dowith the Other” makalesinden aktarmıştır (New York: Farrar,
Strauss, 1975, 46).
81
Ek-3, 4, 5 ve 6’da bulunan “eşleştirme oyunları” ile mülakatın
gerçekleştirildiği çocuklardan animasyon filmlerin kahramanları ile simgelerin veya
manzaraların eşleştirilmesi istenmiştir. Eşleştirme yöntemi çocukların görsel
hafızalarının etkinliği nedeniyle Türkiye’de ilköğretim müfredatında, örneğin
okuma-yazma öğreniminde, sesler ile o sesin geçtiği kelimenin eşleştirilmesi gibi,
farklı şekillerde kullanılmaktadır. Dolayısı ile mülakat yapılan çocuklar alışkın
oldukları bu yönteme hızlı bir şekilde yanıt verebilmişlerdir.
Üç farklı sayfada sunulan eşleştirmelerin birincisinde (Ek-3) Eifel ile Fare
Remy (Ratatuy, 2007), Özgürlük Anıtı ile Alex (Madagaskar,2005;2008;2012) ve
İsa Heykeli ile Mavili (Blue) (Rio, 2011) yanıtlarını kızların 7 tanesi ve erkeklerin 8
tanesi tamamen doğru olarak eşleştirmiştir.
İkinci sayfada (Ek-4) yer alan eşleştirmelerden Sidney Opera Binası ile Nemo
(Kayıp Balık Nemo-2003), Big Ben ile Şimşek McQuien (Arabalar, 2006;2011) ve
Central Park ile Şirin Baba, Şirine, Bilge Şirin ve Huysuz Şirin (Şirinler-2011)
eşleştirmelerini kızların 5 tanesi ve erkeklerin 9 tanesi tamamen doğru olarak
yapmıştır.
Üçüncü sayfada (Ek-5) yer alan Central Park ile Arı Berry (Arı Filmi-2007),
Big Ben ile Tinker Bell (Tinker Bell ve Peri Kurtaran-2010) ve Rio manzarası ile
Harika (Rio- 2011) eşleştirmelerini kızların 7 tanesi ve erkeklerin 8 tanesi doğru
olarak yapmıştır.
82
Eşleştirmelerin yer aldığı sayfada da 3’er kahraman ve simge ya da mekan
yer almıştır. Dolayısı ile iki tanesini doğru tanımlayabilen bir çocuk, çıkarım yaparak
üçüncüsünüde bulabilmiştir. Eşleştirmelerde kullanılan kahramanların oldukları 8
filmin (Ratatuy, Madagaskar, Rio, Kayıp Balık Nemo, Arabalar, Şirinler, Tinker
Bell: Peri Kurtaran ve Arı Filmi) en az iki tanesini izleyen çocukların eşleştirmeyi
tamamen yapabildikleri görülmüştür.
Elbetteki simgesel göstergelerin öğrenilmesi ya da bilinmesi durumu sadece
animasyon sinemada kullanımı ile ilişkilendirilemez. Bu durum birinci bölümde
bahsedilen imaj kavramı gibi sınırlılıkları belirlenemeyecek kadar çeşitli kaynaktan
olabilecek karmaşık süreçleri içermektedir. Ancak her bir eşleştirme kağıdı için en az
iki filmi izleyen çocukların eşleştirmeyi tamamen doğru yapmaları, kahraman ile
destinasyon bağlantısını sorunsuz kurabilmeleri ya da hatırlayabilmeleri filimlerin
öğrenmeye katkısı olduğu fikrini desteklemiştir.
MacCannell, turistik cazibe mekanlarına dair yapılan çözümlemelerde
gösteren ile gösterilenin yer değiştirebileceğini söyler;
En başta bir işaret, New York’a gelen seyyahları karşılayan bir
gösterge olan Özgürlük Anıtı, daha sonra görülmeye gidilen bir yere
dönüşmüş ve daha da sonra meşhur bir turistik cazibe mekanı olarak
başka bir düzlemde başka bir işaret halini almıştır. Posterler ve
seyahat duyurularında turizm ülkesi olarak ABD’i simgeler olmuştur.
Büyük bir turistik gösterileni olan ve birbirinden farklı gösterenlerle
temsil edilen Eyfel Kulesi’nin kendisi de Paris’i simgeleyen bir
gösterendir. Keza Empire State Binası Manhattan’ı görmeye giden
birisi için işaret işlevi gören bir yerdir. Belirli yerleri işaretleyip
muhafaza etmek için inşa edilmiş binalar çoğu zaman görülmeye
gidilen yerin kendisi halini alırlar (1992:121).
83
Çalışmada incelenen animasyon filmlerden Kayıp Balık Nemo (2003)’da
Sidney Opera Binası ve Limanı; Paris’te Çılgın Macera (2011), Canavarlar Looney
Tunes: Maceraya Devam (2003), Ratatuy (2007), Köfte Yağmuru (2009), Çılgın
Hırsız (2010) ve Sevimli Canavarlar (2001) filmlerinde Eyfel Kulesi; Fare Şehri
(2006), Arabalar 2, Tinker Bell ve Peri Kurtaran (2010) filmlerinde BigBen, London
Eye, Bukhingam Sarayı, Madagaskar 1, 2 ve 3 (2005;2008;2012), Vahşi Doğa
(2006), Arı Filmi (2007), Şirinler (2011) filmlerinde Özgürlük Anıtı, Times
Meydanı, Empire State Binası, Rio (2011)’da İsa Heykeli, Madagaskar: Avrupa’nın
En Çok Arananları’nda (2012) Collesium, Arabalar-2’de (2011) Gökkuşağı Köprüsü
sıradan bir nesne olmanın ötesinde o mekanları simgeleyen özgün manzaralar olarak
sunulmaktadır. MacCannell’in (1992:121) yukarıda aktarılan “inşa edilmiş binaların
çoğu zaman görülmeye gidilen yerin kendisi halini alması” durumu filmlerde geçen
bu simgeler için geçerli olmuştur.
Söz konusu simgelerden, örneğin Eyfel Kulesi’nin, Paris’te Çılgın Macera ve
Ratatuy’da olduğu gibi filmin Paris’de geçmesi nedeni ile “kaçınılmaz” olarak yer
aldığı düşünülebilir. Bunun yanında, animasyon filmlerin “marka” olan
destinasyonların ya da simgelerin örneğin Paris’in ya da onu betimleyen Eyfel
Kulesi’nin ününden faydalanma isteği de söz konusu olabilir. Ya da “varolan”
mekanların ya da simgelerin kullanımı, animasyon sinemanın “gerçeklik” kaygısına
önemli bir zemin hazırlama derdinden kaynaklanıyor da olabilir.
Hangi sebeple kullanılmış olursa olsun, çalışmada incelenen filmlerde,
fantastik bir mekanda ya da “işaretsiz”likten neresi olduğunu anlayamadıklarımızda
84
bile kahramanların yolları veya filme ilişkin hikayeler bir şekilde mutlaka o
simgelerden veya destinasyonlardan geçmektedir. Örneğin, 2001 yılında yapılan
Sevimli Canavarlar, 2009 yılında yapılan Köfte Yağmuru ve 2010 yılında yapılan
Çılgın Hırsız filmleri farklı mekanlarda geçmekle birlikte kahramanların yolu veya
filmin konusu Eyfel Kulesi’nden geçmiştir.
Sevimli Canavalar (2001) filminin kahramanları olan canavarlar, kentlerine -
ki bu kent kurgusal bir mekandır ya da neresi olduğuna ilişkin bir işaret söz konsu
değildir- enerji sağlamak için çocuk çığlıkları toplamaktadırlar. Geceleri çocukların
odalarındaki dolap kapılarına bağlantı sağlayarak içeri girer, onları korkutur ve
çığlıklarını -yani şehirlerine enerjiyi- toplarlar. Filmin ana karakteri, farklı kapılardan
geçerken açtığı bir kapı Eyfel Kulesi’ni gören bir odaya açılır. Fonda ise Fransızca
bir müzik çalmaktadır. Yapılan mülakatlarda çocuklara dinletilen filmin
jenereiklerinden olan söz konusu müzik bir çocuk tarafından “Paris müziği” diye
adlandırılmıştır.
Köfte Yağmuru (2009) filminde sadece sardalye üreten bir adada yaşayan ana
karakter Filint suyu yemeğe çeviren bir icat yapmıştır. Bilgisayarından verdiği
yemek siparişleri gökten yağmaktadır. Ancak yaptığı icatta sorun çıkmıştır.
Gökyüzünden yağmur gibi yağan yemeklerin çok büyük parçalar halinde tüm
dünyayı etkisi altına alacağını hava durumu spikeri şöyle aktarır “Büyük bir yemek
fırtınası tüm dünyayı etkilemek üzere. Fırtına önce New York’u vuracak daha sonra
ise Paris’i”. Yiyecekler Paris’te ilk olarak, elbette, Eyfel Kulesi’ne düşerler. Spikerin
85
tüm dünyayı etkileyen fırtınadan bahsederken görüntüde Eyfel Kulesi’nin
kullanılması, yan anlamda Kule’nin dünyayı da temsil ettiği anlamını taşımaktadır.
Çılgın Hırsız (2010) filminde dünyadaki en büyük suçlu olmayı hedeflemiş
olan hırsız, o yıl çaldıklarına ilişkin sarı küçük yaratıklarına bir durum
değerlendirmesi yapar. Times Meydanı’ndaki dev ekran ile Mısır Piramitleri’ni
çalmanın mutluluğunu paylaşır. Eyfel Kulesi’nin ise Las Vegasa’ta bulunan küçük
replikasını çalabilmiştir çünkü fotoğraf-1’de görüldüğü gibi Eyfel Kulesi ciddi
güvenlik önlemleri ile korunmaktadır.
Fotoğraf-1:Çılgın Hırsız (Despicable Me-2010)
Eyfel Kulesi için dünyada turizmi anlatan ve/veya turizm deyince ilk akla
gelen en önemli simge ya da gösterge desek yersiz olmaz. Demirden yapılmış olan
bir kule -hiçbir bilgiye sahip olmaksızın- neden inşa edilmiş olabilir? İlk akla
gelenler, herhangi bir verici yerleştirmek gibi teknik bir neden veya çevreyi
gözetleyerek güvenlik sağlamak amacı olabilir. Kule, Fransız Devrimi’nin 100. yıl
kutlamaları çerçevesinde düzenlenen fuarın giriş kapısı olarak inşa edilmiştir20
. Ne
20
Erişim Tarihi: 22.04.2013, https://tr.wikipedia.org/wiki/Eyfel_Kulesi
86
sebeple inşa edilmiş olursa olsun Eyfel Kulesi bir kule olma işlevini çoktan
yitirmiştir.
Çalışmada çocuklarla yapılan mülakatlarda görüşülen 20 çocuğun 17 tanesi
Eyfel Kulesi’nin fotoğrafını gördüğünde tanımlamıştır. Paris ile ilgili yukarıda söz
edilen animasyon filmleri izlemeyen 2 çocuk dahi kuleyi tanımlayabilmiş, nereden
bildiklerini ise hatırlayamadıklarını ifade etmişlerdir. Eşleştireme sayfalarının ilkinde
geçen Eyfel Kulesi –Fare Remy eşleştirmesini 15 tane çocuk doğru olarak yapmıştır.
Urry (2009: 64) doğaya egemen olma, denizi ya da gökyüzünü hakimiyeti
altına alarak her zaman ve sonsuza kadar orada olacak insan yapımı bir nesne inşa
etme çabasını, turist bakışının sıra dışı bir şeyi görme arzusu ile bağdaştırır. Urry,
Barthes’ın turistleri bir rüyaya katılmalarını sağlayan Eyfel Kulesi’nin sırdan bir
temaşa nesnesi olmasının ötesinde özgün bir Paris manzarası sunduğunu söylediğini
aktarır.
Bartes’ın Eyfel Kulesini konu alan makalesinde (1997) Eyfel, orada, gündelik
hayatın çok içinde, “taş gibi, ırmak gibi; tıpkı anlamı pekala sınırsızca sorgulanabilen
ama varlığı tartışılmayan bir olgu gibi gerçektir”. Bu gerçeklik, sınırlandırılamaz bir
biçimde anlamını oluşturarak katışıksız bir göstergenin rolünü oynamaktadır.
Kule ayrıca tüm dünyaya açıktır. Öncelikle Paris’in evrensel bir
simgesi olarak, kentin bir imge olarak belirtilmesi gereken her yerde o
var; Orta Batı’dan Avustralya’ya Fransa’ya yapılan hiçbir yolculuk,
yoktur ki Kule’nin adı anılmadan yapılsın, Fransa’dan söz eden hiçbir
film, poster ya da okul kitabı yoktur ki bir halkın ve bir yerin asıl imi
olarak Kule’yi öne sürmesin: o yolcuğun evrensel diline aittir.
Dahası: keskin Parisli sözcesinin ötesinde, en genel insan imge-
87
dağarcığına dokunur: onun yalın, ilksel biçimi ona sonsuz marka
olma unvanını bahşeder: sırasıyla ve imgelemimizin yeğlemelerine
göre, Paris’in, çağcıllığın, iletişimin, bilimin, 19. yüzyılın, roketin,
ağaç gövdesinin, sondaj kulesinin, fallusun, paratonerin, böceğin,
düşlerimizin büyük yolculuklarıyla yüzleşmenin simgesidir, o
inanılmaz imdir; tıpkı onunla karşılaşmaya zorlanmayan hiçbir Parisli
bakışı olmaması gibi, hiçbir düşlem (fantezi) yoktur ki er ya da geç
onun biçimini onaylamasın ve onun tarafından beslenmesin; bir
kalem alın ve bırakın eliniz, diğer bir değişle düşünceleriniz,
gezinmeye başlasın, ortaya çıkacak olan, genellikle tek söylensel
işlevi şairin dediğince zirve ile temeli ya da yine toprak ile
göğü(dünya ile cenneti) birleştirmek olan bu yalın çizgilere
indirgenmiş Kule’dir (Barthes, 199721
).
Bartes’ın Paris’de Eyfel Kulesi’ni görmeyen hiçbir yer bulamaması gibi
animasyon sinemada da Kule vazgeçilmez bir gösterge olarak kullanılmaktadır.
Animasyon sinemanın Kuleyi kullanma amacını Paris’in bir destinasyon olarak
pazarlanması ya da basit anlamda tanıtılması olduğunu düşünmek Kule özelinde
basit bir yaklaşım olacaktır. Bu noktada filmlerin Kule’nin ününden faydalanma
arzusu duyması daha olasıdır. Ancak her ne sebeple olursa olsun animasyon
sinemanın Kule’yi kullanımı belki de her defasında ve her bir birey için yeni ya da
başka bir bakışın gelişmesine yol açmakta, yeniden üretilmektedir.
Eyfel Kulesi yatak çarşafından duvar süsüne, çakmaktan kavonoz üstü
dekupajlarına kadar öyle çok yer ve alanda kullanılmaktadır ki, bu sınırsız
kullanımları onun bilinirliğinin “nereden” olduğu farkındalığını da azaltmıştır.
Mülakatlarda Kule’yi “nereden” ve “nasıl” olup da bildiklerini bir türlü
hatırlayamayan çocuklar da aslında Kule’nin bu sınırsız kullanımının etkisini
yaşamaktadır.
21
Erişim tarihi: 12.05.2013,
http://ahameri.com/cv/Courses/CU/Tourist%20Studio/Eiffel%20Tower.pdf
88
Çalışmada ele alınan animasyon filmlerde geçen “tipik olan” ve yüceltilen
simgelerden bir diğeri ise New York’da bulunan Özgürlük Anıtı’dır (Statu of
Liberty). Özgürlük Anıtı, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde
bulunan Liberty (Özgürlük) adası üzerinde Amerika'nın simgesi olarak inşa edildiği
1886 yılından bu yana bulunmaktadır. Sağ elinde bir meşale, sol elinde ise bir tablet
tutan heykelin başındaki tacın 7 sivri ucu 7 kıtayı veya 7 denizi simgelemektedir22
.
Özgürlük Anıtı, bundan sonraki “Kentlilik: New York’lu Olmak” bölümünde
ayrıntılı çözümlemesi yapılan Madagaskar (2005; 2008; 2012) filminin 3 bölümünde
de sıklıkla kullanılmış bir simge olarak karşımıza çıkmaktadır. Madagaskar’da
(2005), filmin ana kahramanlarından olan ve kendisini filmde defalarca New York’lu
olarak tanımlayan Aslan Alex yanlışlıkla düştükleri Madagaskar adasından
kurtulmak için etrafta bulduğu parçalardan Özgürlük Anıtı’nın bir replikasını yapar.
Planı, bir gemi geçerken Özgürlük Anıtı’nın elinde tutuğu meşaleyi yakmak,
insanların onları fark etmesini sağlamak ve oradan kurtulmaktır. Madagaskar:
Afrika’dan Kaçış’da (2008) ise Aslan Alex’in bebek bir aslan iken nasıl olup da
Central Park Hayvanat Bahçesine geldiği geri dönüş (flashback) ile anlatılır. Bebek
aslan, Afrika’dan bir kutu içinde okyanus boyu sürüklenmiştir ve onu New York’a
vardığında Özgürlük Anıtı karşılamıştır.
Aynı filmde Afrika’da safariye çıkan ve üzerlerinde “I Love NY” (Seni
Seviyorum New York) yazılı tshitleri olan insanlar yollarını kaybederler.
Madagaskar-1’den tanıdığımız yan karakter, yaşlı ancak bir yaşlıdan beklenmecek
22
Erişim Tarihi: 18.04.13, http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96zg%C3%BCrl%C3%BCk_Heykeli
89
kadar güçlü olan nine de safaride kaybolan New York’lular arasındadır. Ormanda
hava kararmış, kayıp insanlar paniğe kapılmıştır. Bir kenara oturup orman ateşi
yakan nine kaybolan New York’luları motive eden bir konuşma yaptıktan sonra
ayağa kalkar ve sağ eline aldığı bir odun parçasını yakar. Fotoğraf-2’de görüldüğü
gibi, ninenin arkasında oluşan gölgesi Özgürlük Anıtı haline dönüşmüştür.
Fotoğraf-2: Madagaskar:Afrika’dan Kaçış (Madagascar: Escape 2 Africa-2008)
2012 yılında vizyona giren “Madagaskar: Avrupa’nın En Çok Arananları”
isimli serinin üçüncü filminde, kahramanlar New York’a büyük bir özlem
duymaktadır ve geri dönüş için planlar yapmaktadırlar. Arkadaşları, Alex’in
doğumgünü için ona en çok sevdiği ve büyük özlem duyduğu New York’un siluetini
kumlardan yapmışlardır. Beşinci Cadde, Brooklyn Köprüsü, Times Meydanı, Central
Park’daki Hayvanat Bahçesi ve elbette Özgürlük Anıtı.
Çocuklarla gerçekleştirilen mülakatlarda Özgürlük Anıtı ile Alex
eşleştirmesini kızların 7 ve erkeklerin 8 tanesi doğru olarak yapmış ve Özgürlük
Anıtı’nın nerede olduğu sorusuna kızların 5 erkeklerin 7 tanesi, New York cevabını
vermiştir.
90
New York hayvanat bahçesinde geçen ve konusu Madagaskar’a oldukça
benzeyen başka bir film Walt Disney Pictures tarafından 2006 yılında yapılan Vahşi
Doğa (The Wild) dır. Aslan Samson, Yavru aslan Ryan, Zürafa Bridget, Sincap
Benny, Kuala Nigel ve Yılan Larry New York Hayvanat Bahçesinin sakinleridir.
Yavru aslan Ryan vahşi doğayı merak etmektedir. Ryan arkadaşlarından yeşil
kutuların (çöp konteynırları) vahşi doğaya gittiğini öğrenir ve yanlışlıkla
konteynırlara biner. Yavru aslanı kurtarmak üzere babası Samson ve arkadaşları yola
koyulurlar. Güvercinlerden yeşil kutuların “büyük gölün ortasında duran kafasında
çiviler olan kadına” (Özgürlük Heykeli) gittiğini ve oradan da Afrika’ya doğru yola
çıkan gemiye bindiğini öğrenirler.
Baba Aslan Samson, Zürafa Bridget, Sincap Benny, Kuala Nigel ve Yılan
Larry çöp kamyonu ile hayvanat bahçesinden ayrılırlar. Hayvanat bahçesinden yola
çıkan çöp kamyonu Manhattan’ın görkemli gökdelenleri arasından ve Times
Meydanı’ndan geçer.
New York’un kanalizasyonunda karşılaştıkları timsahlara büyük gölde
aradıkları “mavi renkte, kafasında çiviler, sağ elinde meşale olan kadın”ı anlatmak
için Kuala Nigel sağ eline aldığı meşale şeklindeki fener ile Özgürlük Anıtı’nın
taklidini yapar. Film boyunca aranan bir simge olan anıtın ismi tek bir kez
anılmamıştır. Çocuklarla yapılan mülakatlarda söz konsusu filmi erkek çocukların iki
tanesi seyretmiştir. Elinde meşale olan kualanın fotoğrafı, filmi izleyen iki çocuğa
gösterilmiş ve neyin taklidini yaptığı sorulmştur. Çocukların ikiside kualanın
Özgürlük Anıtı’nı anlatmak için bu şekilde durduğunu söylemişlerdir.
91
Filmlerde geçen bir diğer simge ise Londra’da bulunan Big Ben saat
kulesidir. Parlamento binası olarak kullanılan Westminister Sarayı’nın yanında
bulunuan ve dünyanın ikinci en büyük dört taraflı saati olan Kule Viktorya Gotik
stilinde inşa edilmiştir23
. Aslıda saat kulesininin çanına verilen isim olan “Big Ben”
tüm yapıyı belitmek için kullanılmakta ve 2.000 kişinin yanıtladığı bir ankete24
göre
Birleşik Krallık'ın en önemli simgesi olduğu düşünülmektedir.
2006 yılı Ardman ve DreamWorks Animasyon Stüdyoları ortak yapımı olan
Fare Şehri filminde Roddy St. James Londra’nın lüks semtlerinden olan
Kensington’da yaşayan bir ev faresidir. Roody’nin “kraliyet hayatı” bir gün
kanalizasyondan gelen bir başka fare yüzünden bozulur. Fare onun yerini almış
Roddy’i ise tuvaletin sifonunu çekerek kanalizasyona göndermiştir. Roddy düştüğü
kanalizasyonu görünce şaşkınlığını gizleyemez. Yukarıdaki şehrin hemen hemen
aynısı aşağıda, kanalizasyonda yaratılmıştır. Fotoğraf-3’de görüldüğü gibi,
kanalizasyondaki Londra’da Big Ben ilk göze çarpan simgedir.
Fotoğraf-3: Fare Şehri (Flushed Away-2006)
23
Erişim Tarihi: 24.03.2013, http://tr.wikipedia.org/wiki/Big_Ben 24
Erişim Tarihi: 24.04.2013, http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/england/london/7337319.stm
92
2011 yılı Disney ve Pixar Stüdyoları ortak yapımı olan Arabalar-2’de Dünya
Büyük Yarışı için yola çıkan arabaların son durağı Londra’dır. Filimin ana
karakterlerinden olan Mater kaçırılmış ve İngiliz Haberalma Teşkilatından Fin
McMissile ve Holley Shiftwell ile birlikte Big Ben saat kulesinin içindeki çarka
bağlanmıştır.
2010 yılı yapımı Tinker Bell ve Peri Kurtaran filminde Tinker Bell ile
arkadaş olan Lizzy peri tozu ile Londra’ya uçarken Big Ben’in üzerinde uçar.
Kayıp Balık Nemo (2003) filmi Büyük Bariyer Resifi ve Sidney Limanı’nda
geçmektedir. Okyanusta bir dalgıç tarafından yakalanan oğlu Nemo’yu arayan
Marlin, dalgıçın maskesinde yazan adresi bulmaya çalışır. “Sidney’i bilen var mı?”
diye sorduğu balıklar, ona yolu tarif etmek için fotoğraf-4’de görüldüğü gibi Sidney
Opera Binası şeklini alırlar. Nemo ise Sidney Limanı’nda, Opera Binası’nı gören bir
akvaryumdadır.
Fotoğraf-4: Kayıp Balık Nemo (Finding Nemo-2004)
Benzer şekilde Rio filminde İsa Heykeli birçok sahnede etkileyici görüntüler
eşliğinde yer almıştır. Örneğin bir sahnede, İsa Heykeli’ni arkasına alıp onun gibi
93
kollarını açan bir çocuk fotoğraf çektirmektedir. Çocuğun İsa Heykeli önünde
çektirdiği fotoğraf, önceki bölümde aktarılan, Uryy’nin (2009: 218-225) bir tatilde
aranın bir dizi fotografik görüntü olduğunu, turistin tatilde daha önce görüntülerini
gördüğü yerlerin izini sürerek bu görüntüleri bizzat kendisinin yakalamaya çalıştığını
ve turistlerin o görüntüleri kendi makinalarının kadrajlarına yerleştirerek orda
olduklarını kanıtladıklarını söylemesini hatırlatmaktadır.
Fotoğraf-5: Rio (Rio-2011)
Fotoğraf çekme veya çektirme turizm pratiğinin neredeyse en önemli öğesini
oluşturmaktadır. Urry (2009: 218) 19. yüzyılın sonlarında muazzam bir bir popülarite
kazanan fotoğrafın yeni bir görsel algılama biçimi oluşturduğunu, turist bakışını
yapılandırdığını söyler. Urry (2009: 224) Barthes’ın, fotoğrafın dikkate değer olanın
fotoğrafının çekilmesi ile başladığını ve fotoğrafı çekilen her ne ise onu dikkate
değer kılarak sonlandığını belirttiğini aktarır. İsa Heykeli gibi kollarını açarak poz
veren küçük kız, simgenin dikkate değer olduğunu ve oraya gidilip bu görüntüyü
bizzat kendisinin yakalaması gerekiğini anlatmaktadır.
94
Culler’ın (2009: 98) “her şeyi bir bütünün işareti, simgesi olarak alan
semiyotikçiler” diye tanımladığı turistlere tipik olan ve filmler ile yüceltilen simgeler
çok önemli bir vaad sunar. Bu simgeler, turistlerin orada bulundukları kısa zaman
diliminde, o yerin bütününü ifade edecek ve orayı özetleyiverecektir. Simgelerin
görülmesi ile o destinasyonun bütününe ilişkin bir bilgiyi edinme vaadi yerine
getirilmiş olur. Bu simgelerin animasyon sinemada kullanımları ile de bu vaad her
defasında yeniden üretilir.
Batı (2010: 249) bir markanın özünü oluşturan o eşsiz, farklı ve güçlü tüketici
algısının, çağrışım değerinin olduğunu ve göstergebilimin de çağrışımlar üzerine
kurulduğunu söyler. Ürünler işlevlerinden çok çağrışımları ve sahip oldukları
anlamları için satın alınmaktadır. Batı, markaların artık pazarlamayı tek taraflı olarak
tüketiciye yapmadığını; tüketiciyle birlikte türketiciye sattığını dolayısı ile
markalandırılmış bir dünyada yaşadığımızı akratır. Bu markalandırılmış dünyada
sembolik tüketim yapılmaktadır ve bu tüketim salt ekonomik bir süreç değil
toplumsal ve kültürel bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sembolik tüketim, ürün ve hizmet kültüründen imaj ve marka tüketimine
geçişi de ifade etmektedir (Batı, 2010: 251). Mekanlara ilişkin tüketim ise neyin
tüketildiğinin bilinmesi bakımından zorlukları olan bir kavramdır. Dolayısı ile
destinasyonu özetleyen simgeler bir filmde kullanıldığında yaptığı etki gibi oraya
gidilip o simge görüldüğünde de sembolik tüketim gerçekleşmiş olmaktadır.
95
Sembolik tüketim, destinasyon markalaşması bölümünde bahsedilen Caldwell
ve Freire’nin (2004: 52) destinasyon için temsili ve fonksiyonel olarak yaptıkları
boyutlandırmada temsili boyuta karşılık gelmektedir. Temsili boyut, bireylerin
destinasyon çekicilikleri üzerinden kendilerini ifade etmeleridir ve tıpkı sembolik
tüketim gibi imaj ve marka bağlamlarında kurulmaktadır. Dolayısı ile animasyon
sinemada kullanılan tipik olanlar ile simgeler, yapılma amaçlarının çok ötesinde
farklı anlamlara sahiptirler.
1.3.2. KENTLİLİK; NEW YORK’LU OLMAK
Mehmet Öztürk (2008: 2), Siegfred Kracauer’in film kuramında öne sürdüğü
“fiziksel gerçekliğin kurtarılması olarak film” şeklinde özetlenebilecek tezinin
kentsel koşullarda daha ‘gizemli’ bir anlayışı ortaya koyduğunu söyler. Öztürk
(2008) ayrıca, Walter Benjamin’in kentin en geniş kültürel sistemi oluşturduğunu
gözlemlediğini ve modern ortamda yalnızca film sanatının kentin özüne görsel bir
giriş sağlayabildiğini ifade etmiştir.
Kent, hiç şüphesiz, sinemaya, sağladığı mekansal içeriği ve yaşayan
gerçekliği ile önemli bir boyut kazandırmıştır. Öztürk (2008) ortaya çıkışından bu
yana sinemanın kent ile olan ilişkisini ve kentler hakkında bütün dünyaya sunduğu
manzaraları “‘sinema çağı’nda film aygıtının, Marco Polo’nun, İbn-i Battuta’nın,
Evliya Çelebi’nin dünya halkları ve tasvirlerine yeni tasvirler ve yeni görme
biçimleri katmasını” sağladığını söyler. Öztürk’e göre sinema kendi tarihi boyunca
kent figürünün fragmanlara ayrılmasına katkıda bulunmuştur.
96
Öztürk (2004: 41), dünyadaki film üretiminin yaklaşık % 80’inin kentsel
alanları yansıttığını ve dünya nüfusunun artık daha ziyade kentsel alanlarda
yaşandığı noktasından bakıldığında, kent ile sinema arasındaki ilişkinin gitgide
artacağının tahmin edilebileceğini söyler. Öztürk, dünyanın New York, Londra,
Tokyo, Paris, Berlin, Moskova, Hong Kong vb. etrafında metropolize ve monopolize
edildiğini ve sinematagrofik üretimin de tamamen bu büyük kentlerin yörüngesinde
olduğunu söyler.
Türkoğlu, Öztürk ve Aymaz (2004) ise, sinemanın sosyal ve kültürel bir aktör
olarak sıkıntılarla ve ağır koşullarla geçen kentsel yaşamın estetize edilmesi
konusunda önemli bir rolü olduğunu aktarır.
Filmler olmayan yerleri ya da o kentte yaşayan herhangi birinin göremediği
doğallıkları yeniden kurar. Böylece her film “o kentin” ya da “o mekanın” veya “o
simgenin” yeniden üretilmesini, yeniden farklı bir gözle okunmasını sağlamaktadır.
Bu durum animasyon sinemada daha farklı bir boyuttadır. Geleneksel
sinemanın herhangi bir kenti ya da mekanı kameraya almasının “doğallığı”
animasyon sinema tekniğinde tam anlamıyla bulunmamaktadır. Animasyon filmde
var olmayan bir mekanın yaratılma olasılığı daha akla yatkın bir ilk akla geliştir.
Ancak animasyon sinema, belki de bu kaygıyı, yani “gerçek olmama” kaygısını var
olan kentleri ya da mekanları canlandırarak aşmaktadır. Çalışmada incelenen
filmlerde kullanılan “gerçek” kentlerin canlandırma sinemaya “gerçeklik” hissini
97
vermeyi hedeflediği düşünülebilir. Ancak o yeri görmemiş izleyiciler için, mesela
konuşan hayvanların da olduğu bir animasyon filmin mekana ilişkin ne kadar
“gerçeklik” duygusu katacağı tartışılabilir. Çalışmada animasyon sinemanın dünyada
turizm markası olarak anılan destinasyonları tekrar tekrar filmlerinde kullanma
istekleri, her bir izleyenin farklı dolayımı ve etkilenimi ile bilinirliklerine katkı
sağlamaktadır.
Öztürk (2008) sinemada kentin sunulmasından, sık sık değişen ve çalkantılı
olan kentsel koşullar ile söz etmenin mümkün olabileceğini söyler. Öztürk (2008),
filmsel kompozisyonun, bazı anahtar mekanlar ya da bazı anlardan yola çıkarak,
kentsel hatıra ve tasavvurları yeniden yorumlayıp kenti yeniden düşünmeye yardımcı
olduğunu ifade eder. Sinemada kullanımı ile kent gizemli kılınır.
Kent, hızlı bir şekilde kendi içinden başka bir kavram türetir; kentlilik. Kentli
olmak, modern olma iş eş görülen kavramlardan biridir. Tıpkı, Urry’nin (2009) turist
olmanın modern deneyimin niteliklerinden biri olduğunu söylemesi gibi. Kentli
olmak da turist olmak gibi modernliği çağrıştırır ve birbirlerini tamamlar; modern
kentli seyahat etmelidir. Kentli olmanın karşıtı ise farklı şekillerde ile kurulabilir. Bu
noktada öncelikle Madagaskar, daha sonra Vahşi Doğa, Arı Filmi ve son olarak
Şirinler filmlerini inceleceğiz.
2005 yılında DreamWorks Animasyon Stüdyoları tarafından yapılan
Madagaskar, New York Central Park Hayvanat Bahçesi’nde yaşayan Aslan Alex,
Zebra Marite, Su Aygırı Gloria ve Zürafa Melmon’un hikayesini anlatmaktadır.
98
Filmin ikincisi 2008 yılında Madagaskar: Afrika’dan Kaçış ve üçünsüsü ise 2012
yılında Madagaskar: Avrupa’nuın En Çok Arananları isimleri ile gösterime
girmiştir.
Afrika’nın doğusunda, Hint Okyanusu’nda yer alan Madagaskar ada ülkesi,
dünyanın dördüncü büyük adasıdır25
. 7 Haziran 2005 tarihli, mongabay.com26
internet sitesinin “Filmin turizm ve ekomiyi canlandırması umuluyor” başlıklı
haberinde, Madagaskar halkının, yapımcılığını DreamWorks’ün üstlendiği filmin
ülke turizmine olumlu katkı sağlayacağına inandığı ve animasyon filmin tıpkı
Kenya’da çekilen ve gösterime girdikten sonraki 5 yıl boyunca bu ülke turizminde
patlamaya yol açan Out of Africa gibi etkili olacağını umut ettikleri yer almıştır.
Haberde 2003 yılında 160.000 yabancı ziyaretçinin geldiği Madagaskarı 2004’te
230.000 turistin ziyaret ettiği ve 2010 yılı hedeflerinin ise 684.000 ziyaretçi olduğu
bilgisi de yer alamktadır. Ancak Madagaskar, filmden beklenen turist sayısı artışını
gerçekleştirememiş ve 2010 yılında 196.000 turist ülkeyi ziyaret etmiştir27
.
Madagaskar’ın (2005) ilk filminde New York gökdelenleri arasında bulunan
Central Park Hayvanat Bahçesinde başlar. Yaşamından sıkılmış olan ve hayvanat
bahçesinin dışında olup bitenleri merak eden Zebra Martie hayvanat bahçesi
duvarındaki resme bakarak doğada özgür olmayı hayal etmektedir. Hayvanat
bahçesinde yaşayan penguenler Martie’ye “Sen New York sokaklarında özgürce
dolaşan penguen gördün mü hiç? Bu doğal değil dostum! Biz Antartikaya
gidiyoruz!” diyerek kaçış planlarını anlatırlar. Penguenlerin bu planı Martie’nin
25
Erişim tarihi: 09.02.13, http://tr.wikipedia.org/wiki/Madagaskar 26
Erişim Tarihi: 27.04.2013, http://news.mongabay.com/2005/0707-wildmadagascar.html. 27
Erişim Tarihi: 27.04.2013, http://www.indexmundi.com/facts/madagascar/international-tourism.
99
aklına “gitmek” fikrini sokar. Arkadaşları Alex, Gloria ve Melmon’un da onunla
gelmeleri için teklifte bulunur ve onlara “Siz bu hayvanat bahçesinin dışında neler
olup bittiğini merak etmiyor musunuz? der. “Gitmek” fikrine pek sıcak bakmayan
Alex, Martie’yi neşelendirmek ve fikrinden vazgeçirmek için “New York, New
York” şarkısını mırıldanır; “I want to be a part of it, New York, New York!” (New
York, Bir parçası olmak istiyorum).
O gece Martie aklına koyduğu kaçış planını gerçekleştirir. Central Park
Hayvanat Bahçesi’nden Merkez İstasyonu’nu bulmak için yola çıkar. Times
Meydanı’nından geçerken polis atından yol tarifi alır ve sonunda Merkez
İstasyonu’nu bulur. Bu sırada Melmon, Martie’nin yerinde olmadığını fark eder ve
diğerlerine haber verir. Alex, Gloria ve Melmon, Martie’yi bulmak için Merkez
İstasyonu’na doğru yola koyulurlar. Arkadaşları Martie’yi istasyonda buldukları
sırada yakalanılar. Aslan Alex durumu insanlara açıklamak isterken şöyle der
“Arkadaşım Martie biraz keçileri kaçırdı. Tahmin edersiniz şehir insanı bunaltıyor.”
Hayvan hakları savunucuları onların bu “kaçış”larınının bir sebebi olduğunu
düşünürler. Doğal yaşamlarına geri gönderilmeleri için gösteriler yaparlar ve
sonunda istediklerini alırlar, hayvanlar Afrika’ya geri gönderileceklerdir. Alex,
Marite, Gloria ve Melmon kendilerini doğal yaşam alanlarına gönderilmek üzere
koyuldukları bir gemide bulurlar. Ancak aynı gemiye hayvanat bahçesinden kaçmaya
çalışan Penguenler de binmiştir. Penguenler gemiyi Antartika’ya gitmek için
kaçırırken Alex, Marite, Gloria ve Melmon’ı düşürürler. Okyanus boyu
konteynerların içinde sürüklenen kahramanlar sonunda kendilerini bir adada bulurlar.
100
San Diago Hayvanat Bahçesine geldiklerini zannederler ve insanları bulup kayıt
yaptırmaları gerektiğini düşünürler. Duydukları müzik sesi onlara yakınlarda
biryerlerde insanların olduğunu düşündürür. Müzik sesine doğru ilerlediklerinde
halka kuyruklu lemurlar ve maymunlardan oluşan bir kalabalıkla karşılaşırlar. Alex
onlara yetkili birileri ile görüşmek istediğini söyler. Hayvanlar “Siz de kimsiniz?”
diye sorduklarında cevapları şöyle olur; “Biz New York’luyuz!”.
Madagaskar’da olduklarını ve buranın bir hayvanat bahçesi olmadığını
anlayan Alex “Dünyanın en büyük şehrinin pırıltılı yıldızıydım. New York’un
kralıydım. Hayranlarım beni severdi. Herşeyi mahvettin!” diyerek Martie’ye kızar.
Ancak daha sonra Martie’nin duvar resiminin “gerçeğini” karşılarında görünce şaşırır
ve sevinirler.
Bir süre sonra doğada avlanmaya alışkın olmadığı için aç kalan Aslan Alex’in
içindeki “vahşi” taraf ortaya çıkar. Arkadaşlarını biftek gibi görmeye başlar, onları
yemeye çalışır. Ancak daha sonra kendinden utanır ve bu vahşiliğini engellemek için
kendini bir yere kitler.
Filmin kahramanları doğanın “küçük balığın büyük balığa yem olduğu” vahşi
halini görünce orada kalmak istemezler. Gloria morali bozulan arkadaşlarını motive
etmek için şöyle der “Haydi ama…Biz New York’luyuz! Çetiniz, cesuruz, her şeye
uyum sağlayabiliriz!”
101
Bu sırada penguenler Antartika’ya gitmiş ancak orada istediklerini
bulamamışlardır. Gemiyle Madagaskar’a gelirler. Gemiyi gören kahramanlar
medeniyete geri dönecekleri için sevinirler.
Gemiye binerler ve filmin son sahnesinde aralarında şöyle bir dialog geçer;
Martie: New York a yola koyulalım mı?
Alex: Düşümdüm de.. New York’a vardığımız zaman kış olacak.
Niye acele edelim! Belki Paris, belki İspanya!
Gloria: Boğalarla dans…
Melmon:Ya da Kanada…
Alex:Aslına bakarsanız ziyaret için buraya gelmeyi bile
isteyebilirim.”
Madagaskar’ın birinci filminin bu son sahnesi, turizm pratiğine içkin, onu
tanımlayan en önemli unsurlardan birini anlatmaktadır. Turizm, “geri dönme ya da
geri dönebilecek olma” bilgisine sahip olunduğu noktada başlamaktadır. Bu turizm
için yaşamsal bir durum ifade eder. Kurulu rutine verilen kısa ara, yola çıkılan yere
geri dönülmesi ile bitmelidir. Madagaskar adasından dönebileceklerini anlayan
kahramanlar artık “seyahat etmenin” keyfini çıkarabileceklerdir.
Urry’nin (2009) insanların zihinsel ve fiziksel sağlıklarının ancak arada sırada
bir yere kaçabilirlerse yenilenebileceği düşüncesine dayanan modern bir diskurun en
keskin yansıması olduğunu söylediği “gitmek” eylemi, “şehrin bunalttığı”
kahramanlara iyi gelmiştir.
Filmde hayvanat bahçesinden kaçmak için çaba gösteren Zebra Marite
“doğal” olana özlem duymaktadır. Hayvanat bahçesinin “yapay” olduğundan şüphe
etmekte ve dışarıda neler olup bittiğini merak etmektedir. Martie aslında “gerçek
102
olan”ı merak etmektedir. Hayvanat bahçesinde karşısında asılı duran o manzarayı
gerçekten görebilecek midir? Hayvanat Bahçesi yaratılmış bir ortam veya kurgusal
bir mekandır. Martie tam da Dean MacCannell’in (1999:98) kendi toplumlarında
otantik diye bir şeyin kalmadığını düşünen yabancılaşmış batılı bireylerin başka
kültürlerde otantik olanı aradıkları iddasını kanıtlar gibidir. “Gerçek” ve “doğal”
olana duyulan özlem Martie’de “gitmek” fikrini uyandırmıştır.
Afrika kökenli olan hayvanlar kendilerini New York’lu olarak
tanımlamaktadırlar. New York’lu olmak, düz anlamda o kentte yaşamak demektir.
Ancak kim olduğunun bir kent üzerinden kuruluyor olması elbette farklı yan
anlamları da içermektedir. Kahramanlar, New York’lu olmanın çetin, cesur ve uyum
sağlayabilen olmak ile eşdeğer olduğunu düşünmektedirler. “New York dünyanın en
büyük şehridir ve gökdelenleri, Times Meydanı’nın ışıkları ile büyüleyici”dir.
Filmde “kentli olmak” ile “medeni olmak” aynı düzlemde
anlamlandırılmışken “kentli olmak” ile “vahşi doğada yaşamak” arasında karşıtlık
kurulmuştur. Kent doğanın karşıtı olarak onu ele geçiren ve onla baş edebilenlerin
yeridir. Alex’in son sahnede “ziyaret etmek için buraya bile gelebilirim” demesi
medeniyetin içinden modern bir kentli olarak çıkacağı seyahate işaret etmektedir.
Doğa ile baş edebilmiş kentli doğaya ancak ve ancak “ziyaret için” ya da “bakmak”
için geri gelecektir.
Vahşi doğa ile medeniyet arasında kurulan karşıtlık film özelinde ciddi bir
çelişkiyi de içermektedir. Çünkü filmin kahramanları Afrika kökenli hayvanlardır.
103
Doğal yaşam alanlarını bilmeyen bu hayvanlar kurgusal bir mekan olan hayvanat
bahçesinde yaşayarak kentli, New York’lu olmuşlardır. Tıpkı hayvanat bahçesinin
kent içinde yaratılmış bir alan olması gibi kent de doğaya karşı kurulmuş, yaratılmış
bir yerdir. Kentli doğanın da üstündedir çünkü o doğayı alt etmiş ve büyük
gökdelenler inşa etmiştir. Kentli için doğa, sadece, bakılabilecek bir nesne olarak
turizme ürün oluşturmaktadır. Hayvanlar doğanın “vahşi” yüzünü sevmemişler ve
“medeniyete” dönmek istemişlerdir.
Kentli olmak ayrıca bir ruhu da barındırır. Bu ruh o kent ile kendini
tanımlamayı, onun adını alan takımı tutmayı ve onun tipik pratiklerine sahip çıkmayı
içermektedir. Madagaskar serisinin üç filminde de ana kahraman Aslan Alex, New
York Nix takımının koyu bir taraftarı olduğunu belli eder. Serinin birinci filminde
New York Nix’in yenildiği haberini gazetede görünce çok üzülür. İsmini yanlış
telaffuz eden; ikinci filmde Afrika’da bulduğu anne ve babasına, üçüncü bölümde ise
ona Ales (Alice) diyen İtaylan aksanıyla konuşan deniz aslanı Stefano’ya şöyle der
“İsmim Alex ! Sonu ‘X’! New York Nix gibi!”.
Madagaskar serisinin 2008 yılı yapımı Madagaskar: Afrika’dan Kaçış filmi
Aslan Alex’in Afrika’dan New York’a zorlu varışını anlatan bir geri dönüş ile başlar.
Alex New York’a vardıktan sonra Central Park hayvanat bahçesine yerleştirilmiştir
ve yaptığı gösteriler ile insanların sempatisini kazanmıştır. Yıllar hızla geçmiş ve
Madagaskar’ın birinci bölümüne geri dönerek hayvanların kaçışı bir haber bülteninin
dilinden şöyle anlatılır;
Hayvanlar Central Park Hayvanat Bahçesinden kaçtı…Merkez
İstasyonu’nda yakalanan havanlar doğal yaşamlarına gönderilirken
104
geminin kaybolduğu haberi tüm hayvanseverleri sarstı… Bugün
yüzlerce New York’lu Centarl Park Hayvanat Bahçesi’nin önünde
sevdileri hayvanların ölümleri nedeni ile yas tuttu…Herkesin
kafasında aynı soru var. Şu anda nerdeler?
Hayvanlar halen birinci filmde kaldıkları Madagaskar adasındadırlar. Adadan
geri dönüşleri için penguenler bir uçak yapmışlardır. Sonunda New York’a
dönecekleri için çok seviçlidirler. Madagaskar’da yaşayan “yerli” hayvanlarla
vedalaşırlarken onlara medeniyeti getirmiş oldukları için mutlu olduklarını
söyleyerek vedalaşırlar.
Kahramanlar, Madagaskar’dan penguenlerin kullandıkları uçak ile yola
çıkarlar. Uçağa bindiklerinde Su Aygırı Gloria “İyi bir tatil oldu” der ve ekler “New
York! Geliyoruz bebeğim!”. Alex ise ekler “Madagaskar…yaşadıklarımız
inanılmazdı… buradan uzaklaştıkça yaşadıklarımız daha da eğlenceli gelecektir!”.
New York’a dönmeyi hayal eden kahramanlar uçağın yakıtı bitince zorunlu
iniş yaparlar ve kendilerini Afrika’da bulurlar. Afrika’da safariye çıkmış insanları
görürler ve onlardan yardım istemeye yeltenirler. Safariye çıkmış insanların arasında
Madagaskar-1 den tanıdığımız yan karakter, yaşlı ama bir yaşlıdan beklenmeyecek
kadar güçlü olan nine de vardır. İnsanları durdurmaya çalışan Alex’i gören yaşlı nine
onu birinci bölümdeki Merkez İstasyonu karşılaşmasından hatırlar. Alex ile yaşlı
nine bir boks müsabakasındaymış gibi dövüşürler. Dövüşü yaşlı nine kazanır. Nine
dövüşü bitirip hızlıca arazi aracına biner. Turist rehberi hiçbirşey olmamış gibi şöyle
söyler “Devam ediyoruz !”.
105
Kahramanlar biraz aşağıda bir su kenarında -vaha- kendi türlerinde yüzlerce
hayvanı görünce çok şaşırılar ve aralarında şu dialog geçer;
Melmon: Vay canına
Gloria: Hayal mi görüyorum ?
Martie: Amma zebra var. Bana benziyorlar. Hoppala nerdeyiz biz?
Melmon: San Diego. Bu sefer eminim.
Alex: Ben burayı hatırlıyorum.
Martie: Bence burası Afrika.
Melmon: Afrika mı?
Martie:Tabi oğlum. Atalar diyarı. Burası kanımızda var hissediyorum.
Alex: Hayır hayır fazlası var. Bu biraz şey gibi dejavu yani buraya
daha önce gelmiş gibiyim.
Martie: Kökler dizisi gibi.
Alex: Bu.. bu.. bu.. aynen dejavu buraya daha önce gelmiş gibiyim.
Vahanın etrafında toplanmış hayvanların yanına giden kahramanlar yetkili
biri ile görüşmek istediklerini söylerler. Bu sırada lider aslan, Alex’in elindeki Afrika
kıtası şeklindeki doğum lekesini fark eder. Alex yıllar önce kaybettiği anne ve
babasını bulmuştur. Anne ve Babası nerede ne yaptığını sorduklarında onlara “Ben
New York’un kralıyım” der.
Aslan Alex, Zebra Marite, Su Aygırı Gloria ve Zürafa Melmon hayatlarında
ilk kez kendi türlerinden olan hayvanlarla görüşürler. Gün batımına doğru vahaya
karşı baş başa oturan kahramanlar aralarında Afrika’nın muhteşem bir yer olduğunu
ve aslında oraya ait olduklarını konuşurlar.
Bu sırada düşen uçağı tamir etmek için kendilerine malzeme sağlamaya
çalışan penguenler “Turist Kapanı” operasyonuna başlarlar. Safarideki arazi aracının
önüne atlayan bir penguen ölü taklidi yapar. Aracın sürücüsü de olan rehber aracını
durdurup iner. Yerde yatan pengune bakarak “Olamaz ben ne yaptım!” der. Bu sırada
106
araçta olan diğer turistler de ölü taklidi yapan penguenin yanına varmışlardır. “Nesi
var? Ölmüş mü?” konuşmalarının arasında her biri elindeki fotoğraf makinaları ile
yerde yatan penguenin fotoğrafını çekmektedir.
Culler’ın (2009) Turizmin Göstergebilimi adlı makalesinde turizmin modern
kültürü eleştirenler için kolay bir lokma gibi görülmesi nedeni ile turizmi savunan az
sayıda kişi olduğunu söylemesine ve “turistin alçakların en alçağı” olmasına denk
düşen bir “turist miti” bu filmle tekrar edilmiştir. Turistlerin tek umursadıkları şey
orada görülecek yerleri hemen görmek, fotoğrafı çekilcek değerde şeyleri bulup
onların fofoğrafını çekmektir. Aslan Alex ile Yaşlı Nine’nin kavgasını “daha gezicek
çok yer var” acelesi ile “normal” karşılayan turist gurubu, safaride gördükleri ölü
penguenin fotoğrafını defalarca çekmektedir.
Penguenlerin planları işlemiştir, tüm turistler arazi aracından inmişler ve
dikkatleri yerde yatan penguene verdikleri sırada diğer penguenler aracı kaçırmıştır.
Vahşi doğada hava kararmak üzereyken ortada kalan turistler izci olduğunu
söyleyen, New York’lu yaşlı nineyi takip ederek ağaçlık alana doğru ilerlerler. Kayıp
turistlerden bir tanesi yaşadıklarını filme almaktadır. Sanki bir belgesel
seslendiriyormuş gibi arka fondan olanları anlatır; “Medeniyetten eser yok…Herkes
çok yorgun görünüyor…Kaybolduk galiba…” Tam o sırada başka bir turist grubu ile
karşılaşırlar. Onlara da aynı şey olmuştur arazi araçları siyah-beyaz yaratıklar
tarafından çalınmıştır.
107
Artık hava iyice kararmıştır ve ellerinde fotoğraf makinaları üzerlerinde “I
Love NY” yazılı tshitleri olan turistler paniğe kapılmıştır. Bir kenara oturup orman
ateşi yakan yaşlı nine onlara şöyle seslenir;
Ya doğaya karşı gelip yenilip pes edersiniz ya da doğanın bir parçası
olup yenersiniz…Biz New York’luyuz diymi? Hepimiz beton bir
ormanda yaşıyoruz. Karnımız açıktığında iyi bir sosisli için ava
çıkıyoruz. Kendimize barınak olarak gökdelenler yapıyoruz. Suya
ihtiyacımız olduğunda kendimize barajlar yapıyoruz. Sonuçta bizler
New York’luyuz…Orda yaşayabiliyorsak heryerde yaşayabiliriz
arkadaşlar!
Ninenin bu sözleri safaride kaybolan insanlar tarafından büyük bir coşkuyla
karşılanır ve New York’da yaşayabiliyorlarsa heryerde yaşayabilirler fikri ile
doğanın bir parçası olup onu -doğayı- yenmeye karar verirler.
New York ve New York’lu olmak yaşlı ninenin bu sözlerinde doğanın çok
üstünde bir yerde kurulmuştur. Doğa vahşidir ama New York da vahşilikte fena
sayılmaz. İnsanoğlu inşa ettiği gökdelenler ve barajlarla o doğanın bir parçasıymış
gibi yapıp onu çoktan alt etmiştir.
Vahada doğan yeni günde aslanların gençlikten gerçek bir aslan olduklarını
kanıtlamaları için geleneksel olarak yapılan “geçiş ayini” Alex için başlamıştır. Alex
bunun bir dövüş olduğunu anlamaz, New York’da yaptığı gibi bir dans gösterisi
olduğunu zanneder. Oyuna gelerek ordaki en güçlü ve iri aslan olan Titsi’yi rakibi
olarak seçer. Ancak Titsi Alex’i tek yumrukla yere yığar. Babası şaşırır ve “Bize kral
olduğunu söylemiştin, krallar asla yenilmez!” der. Alex bunun bir sahne adı
olduğunu, gösterilerinde kullandığını söyler.
108
Alex köklerini bulduğu yerde büyük bir darbe almıştır. Kentte, New York’da
bir kral olan Alex ait olduğu topraklarda gerçek bir aslan bile olmadığını fark
etmiştir. Vahşi doğada işler kentte işlediği gibi değildir.
Birden bağırışmalar kopar. Vahada su bitmiştir. Hayvanlar panik
halindedirler. Su bulabilmek için parkın dışına çıkmaları gerektiğini ama bunu
yaptılarında hayatta kalamayacaklarını çünkü avcıların onları vuracağını düşünürler.
Alex “Ben daha önce parktan ayrıldım ve hayatta kaldım. Bunu yapabilirim.
Tıkanıklık var gibi. New York’da sürekli başımıza gelir. Nehir yukarı gidip, boruyu
açar ve tekrar su gelmesini sağlarım” der.
Alex, kentli olmanın getirdiği bilgiyle, kentte yaşadığı sıkıntılar nedeni ile
sorunu tahmin edebilmiştir. Alex vahşi doğada nasıl yaşanacağını bilmiyordur ancak
kentin kendi içindeki sıkıntıları şimdi ona bir fırsat sunmuştur.
Alex, Martie ile birlikte, parkın dışına çıkarak nehir yukarı yürür ve
tıkanıklığı bulur. Safaride kaybolan insanlar nehire bir baraj inşa etmişlerdir. İnsanlar
Alex’i yakalar ve onu yemek isterler. Nine New York’lulara “Gördünüz! Size
başarağımızı söylemiştim. Aslan güveci yemeye ne dersiniz?” der. New York’lular
ninenin söylediği gibi vahşi doğa ile başa çıkmışlardır. Baraj inşa etmişler ve
avlanmışlardır.
109
Aslan Alex insanların üzerinde “I Love NY” tişörtü giymiş olduklarını
görünce “Hey ben de New York’luyum. Benim Aslan Alex! Central Park’dan”
diyerek kendini tanıtmaya çalışır ama insanlar hayvanların konuşmalarını
anlayamıyorlardır.
Tam bu sırada Alex’in babası Zuba oğlunu kurtarmak için insanlara saldırır.
Alex babasına insanlara zarar vermemesi için “Baba onlar New York’lu. Korkmuş
insanlar sadece” der ve hayvanat bahçesinde yaptığı gibi dans etmeye başlar. Alex
dışında hiçbir aslanın böyle dans edemeyeceğini bilen New York’lular onu tanır. Bu
sırada arkadaşları onları kurtarmaya gelmiştir. Barajı yıkarlar ve suyun vahaya tekrar
akmasını sağlarlar. Babası Alex’le sonunda gurur duymuştur. “Benim oğlum New
York’un afili kralıdır!” diyerek onun aslanlığa geçtiğini onaylar. Kahramanlar,
Afrika’da bir süre daha kalmaya karar verirler. Ne de olsa “New York bir yere
gitmiyor”dur.
New York’da geçen diğer bir animasyon film 2007 yılı DreamWorks ve
Paramount Pictures ortak yapımı Arı Filmi (Bee Movie-2007) dir. Bir arı kovanında
yaşayan Arı Berry Benson’un macerasını anlatır. Arı Berry okuldan mezun olmuştur
ve mezuniyet sonrası Bal-Yap şirketinde bir iş seçmesi gerekmektedir. Babası bal
işinde karıştırıcı olmasını istemektedir ancak Arı Beery ömrünün sonuna kadar aynı
işi yapacağını öğrendiğinde kovanda kalmak istemez. Kraliyet Polen Gücü’ne
katılmak ve kovanın dışına çıkmak ister. Kraliyet Polen Gücü, kovanın dışına çıkıp
polen toplamaktadır. Onların topladıkları nektarı, Bal-Yap şirketi “gizli formül ile
otomatik olarak renklendirilip, koku ayarı ve baloncuk ayrıştırma işlemlerinden
110
geçirerek tatlı şuruba -bala- dönüştürür”. “Bal-Yap, Balsan ile Baltigen Şirketler
gurubunun bir parçası”dır.
Arı Berry polen gücü ile dışarı çıkar. Dışarı çıktığında New York Central
Park’da bir ağaçtaki kovanda yaşadıkları anlaşılır. Arı Berry yanlışlıkla bir tenis
topuna yapışır ve kendini Manhattan’da bir karmaşanın içinde bulur. Karmaşadan
kurtulan Berry eve dönmeye çalışırken yağmur yağmaya başlar. Yüksek binaların
birinin penceresinin pervazına sığınır. Pencerenin önünde Rushmore Dağı Anıtı’nın28
kar küresinden yapılmış haline çarpar. Yanlışlıkla pencereden evin içine girer. Arı
Berry’i görür görmez öldürmek isteyen erkek arkadaşının elinden Vanessa kurtarır.
Vanessa, New York’da yaşayan bir çiçekçidir. Arı yasasını çiğneyerek Vanessa ile
konuşan Berry, terasta kahve içerlerken kovanının yerini gösterir. Manzarada, New
York Central Park ve onu çevreleyen gökdelenler görünmektedir.
Fotoğraf-6: Arı Filmi (Bee Movie-2007)
Arı Berry tekrar dışarı çıktığında insanların ballarını tükettiğini fark eder ve
dünyadaki arıları temsilen bal endüstrisine karşı, Vanessa’nın da yardımı ile, dava
açar. Berry, arı kültürünün insanlar tarafından sömürülmesine karşı çıkmaktadır.
28
Rushmore Dağı Anıtı;ABD’nin dört başkanını gösteren dev heykellerden oluşmaktadır.
111
Berry’e göre arıları öldüren ayıların bal kavonozlarında figür olarak kullanılması,
ünlü bir şarkıcı olan Sting’in arı iğnesi anlamına gelen ismi, kremlerin içinde bile bal
olması arıların insanlar tarafından nasıl kullanıldığını göstermektedir. Arı Berry arı
çifliklerinde arılara duman verilerek bal üretimi yapılmasının doğal olmadığını idda
eder ve şöyle der “Doğa bizden bunu mu istiyor dersiniz? Arıların insan yapımı tahta
kafeslerde beyaz adam için köle gibi sömürülmesi ne için? Arılara özgürlük!”
Arı Berry davayı kazanır. Tüm arı çalışma kampları kapatılır, ballar geri
alınır. Çok fazla balı olan arılar, bal yapmayı dolayısı ile polenlemeyi durdurur. Tüm
çiçekler, ağaçlar, sebzeler ve meyveler bu durumdan etkilenirler ve hepsi solar. Bu
durumdan insanlar da etkilenir. Arı Berry yaptığının yanlış olduğunu, doğaya zarar
verdiğini anlar ve çok pişman olur. İnsanların onların ballarını sevmiş olması aslında
çok da kötü değildir. Central Park’daki tüm çiçekler solmuş, ağaçlar yapraksız
kalmıştır. Durumu düzeltmek için kendi kovanındaki arılarla birlikte dünyada kalan
son çiçeklerle polenleme yaparlar. Sonunda, arılar eskisi gibi polenleme yapıp bal
üretmeye geri dönmüş, dünya da her şey yoluna girmiştir.
Filmde New York, düz anlamda, bir arı kovanını büyük parkında barındıran
bir kenttir. Yan anlamında ise sadece bir kent değil, dünyanın merkezidir. Orada
yapılan her şey dünyayı etkilemektedir. Davayı kazandıktan sonra polenlemeyi
kestiklerinde, bundan tüm dünya etkilenmiştir. Çiçekleri ve ağaçları solan sadece
Cental Park’dır ama tüm dünyada ki sebzeler, meyveler etkilenmiştir. “New York’un
merkezinde” bal endüstirisine karşı açılan dava tüm dünyadaki arılara emsal
112
oluşturmuştur. Bal endüstirisinin merkezi de New York’dur ve tüm dünya New York
mahkemelerinin verdiği bir karar ile bal yemekten mahrum kamlıştır.
Arılar okula giderler, mezun olurlar ve işe girerler. Okuldan mezun olur
olmaz ise birer “Bal-Yap” çalışanı oluverirler. Bal-Yap Şirketi “her birinin bir ömür
boyu çalışacakları bu noktaya gelmek için bir ömür boyu çalıştıklarını” bilmektedir.
Balsan ile Baltigen Şirketler gurubunun bir parçası olan Bal-Yap Şirketi kovanda
“tekel” konumdadır. Arılar mezun olur olmaz sadece o şirkette çalışabilmektedirler.
Isıtma, soğutma, dublör arı, boşaltıcı, karıştırıcı, çer-çöp toplayıcı, krelman, bal
mumu işlerinden birini seçmeleri gereken arılar, hayatlarının sonuna kadar o işi
yapacaklardır. Hayatları ciddi bir rutini içermektedir. Sıkıcı görünen bu hayat
“gitmek”ten hoşlanan Arı Berry için hiç de cazip değildir.
Kovandaki bal üretimi “fordist üretim” tarzını hatırlatır. Vasıfsız işçilerin bir
üretim bandı oluşturduğu, kitle üretimi ve kitle tüketimi üzerine kurulu bir sistem
olan Fordist üretime benzeyen filmdeki bal üretiminde ölen bir arının yerini bir
diğeri kolayca almaktadır.
Arı Berry tüm arıların temsilen, kapitalist ve emek sömüren bu sisteme karşı
ayaklanma sürecini başlatır. Berry, bal endüstirisinin dev şirketlerine karşı dava açar.
Bal endüstirisinin beş şirketini birlikte temsil eden avukat ile Arı Berry arasında
Amerikan mahkemelerinin, filmlerden aşina olduğumuz tipik “çekişmeli dava
süreci” yaşanır. İnsanlar arıların ballarını almaktadırlar. Arılardan daha çok çalışan
kimse yoktur. Emekçilerin yaptıkları balı daha kendileri tüketmeden insanların
113
kullanması “yabancılaşmanın”ta kendisidir. Balı üretmek hiç de kolay değildir;
aşamaları yoğun ve yorucudur. Tanıkların ve delillerin abartılı bir biçimde sunulduğu
dava sürecinde karar, Arılar lehine verilmiştir. Emekçi arılar davayı kazanmıştır.
Ancak durşuma sonrasında bal endüstirisini temsil eden avukat Arı Berry’e “Bu
doğanın dengesini bozacak şeytani bir sapkınlık Berry Benson, pişman olacaksın!”
der.
Kapitalist şirketleri temsil eden avukat sözlerinde haklı çıkar. Doğanın
dengesi bozulmuştur. Polenlemenin yapılmaması tüm doğayı, arıları ve de insan
ırkını tehdit etmiştir. Arılar da çalışmadıkları için çok sıkılmaktadır. Arı Berry çok
pişman olmuştur. Haklı olduğu davayı kazandığını zannederken aslında herkesi
etkileyen bir sorun yaratmıştır.
Arılar “doğal olarak” emekçidirler ve emekçi kalmalıdırlar. “Doğal düzen”in
mitleştirilediği filmde arıların bal yapması gibi çalışmaları da doğaldır. Arılar çalışır
ve bal yaparlar. Bu doğal sürece yapılan müdahale sistemi bozmaya yöneliktir.
Arıların bal yapma süreci insanların yani bal endüstirisinin destekleri ile
işlemektedir. Bal endüstirisi, doğaya müdahade edilmemesine veya onun
bozulmaması gereken düzeninin işlemesine katkı sağlamaktadırlar. New York’da
dünyanın merkezi olarak bu katkıya ev sahipiği yapmaktadır.
Bu başlıkta inceleyeceğimiz son animasyon film 2011 yılında Columbia
Pictures ve Sony Animation Pictures ortak yapımı olan Şirinler (The Sumurfs).
Şirinler diğer filmlerden hem çekilme tekniği hem yarattığı tartışmalar hem de
114
bilinirliği bakımından farklı bir yerdedir. Film canlı aksiyon (live action) yöntemi ile
çekilmiştir. Yani gerçek mekanda geçen, gerçek insanların rol aldığı filme
animasyon karakterler sonradan eklenmiştir.
Çocuklarla gerçekleştirilen mülakatlarda 5 kız ve 5 erkek çocuğun 2011’de
yapılan Şirinler filmini izlediği tespit edilmiştir. 2011 yılında yapılmış olan bu filmi
izlememiş olan diğer çocuklar da animasyon film kahramanlarının fotoğraflarının
gösterilerek tanımlanmasının istendiği soruda Şirinler’i tanımlamışlardır.
Mülakatlarda en çok bilinen simge Eyfel Kulesi iken en çok hatta firesiz her çocuk
tarafından bilinen kahramanlar Şirinler olmuştur.
Şirinler (Fransızca: Les Schtroumpfs, İngilizce: Sumurf) Belçikalı çizer Pierre
Culliford (Peyo adıyla da bilinmektedir) tarafından ilk kez 1958 yılında çizgi roman
olarak ortaya çıkmıştır29
. 1981 yılında televizyonda gösterilmeye başlayan bir çizgi
dizi olan Şirinler, Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte birçok ülkede gösterilmiş
ancak daha sonra yayından kaldırılmıştır.
Türkiye’de de yayınlanan çizgi film hakkında; çizeri Peyo’nun sosyalizm
savunucusu olması, şirinlerin köylerinde para kullanmadan komünal bir yaşam
sürmeleri, Şirin baba'nın Karl Marx'a benzemesi ve kızıl şapka takması, herkesin
belirli bir işi yapması, aynı şeyleri giymeleri, köylerinde hiçbir ibadethane
bulunmaması, ingilizce yazılımı Smurf’ün “socialist men under red flag” yani kızıl
29 Erişim Tarihi: 29.04.2013, http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eirinler
115
bayrak altında yaşayan adamlar şeklinde açılımının olduğu iddaları ile komünizmi
çağrıştırdığı tartışılmıştır30
.
Çalışmada incelenen Şirinler filmi, çizgi filmin yayınlanmadığı beş yılın
sonunda, 2011 Ağustos'ta vizyona giren 3-boyutlu animasyon filmdir31
.
Mutsuzluğun hiç ayak basmadığı, orta çağdan kalma bir köyün epey
uzağında, büyülü bir ormanın diplerinde, kimilerine göre hiç var
olmayan Şirinler Köyü’nde üç elma boyundaki mavi adamlar
mantardan yapılmış evlerinde neşe içinde yaşarlar.
Şirinler Köyü’nde her bir Şirin üzerine düşen görevi yerine getirmektedir.
Şirinlerin lideri olan Şirin Baba büyü ve iksir yapımında ustadır. Şirin Baba, Şirinler
Köyü’nde 99 oğlu ve 1 kızı ile yaşamaktadır. Şirinlerin bir de düşmanları vardır;
Gargamel. Kötü bir büyücü olan Gargamel, kedisi Azman ile birlikte şirinlerin özünü
ele geçirerek dünyanın en güçlü büyücüsü olmak istemektedir.
Mavi Ay mevsimi geldiği dönemde, Sakar Şirin, şirin kökü toplarken köyün
yolunu azılı düşmaları Gargamel’e yanlışlıkla gösterir. Gargamel köyün gizlendiği
yeri bulur ve Şirinler’e saldırır. Tüm köy halkı ondan kaçarken Sakar Şirin yasak
şelale yönüne sapar. Şirin Baba, Şirine, Cesur Şirin, Bilge Şirin ve Somurtkan Şirin,
Sakar Şirin’in peşinden gider. Sakar Şirin’i kurtarmak istedikleri sırada şelaleden
açılan bir girdaba doğru uçarlar. Girdap aslında bir geçittir. Geçit New York’da ki
Central Park’a açılmıştır. Şirinler kendi köylerinde olmadıklarını Manhattan’ın
gökdelenlerini gödüklerinde anlarlar. Aynı geçitten Gargamel ve Azman da geçerler
ve artık onlarda New York’dadır.
30 Erişim Tarihi : 29.04.2013,
http://www.itusozluk.com/goster.php/bir+kom%FCnizm+propagandas%FD+olarak+%FEirinler 31 Erişim Tarihi: 29.04.2013, http://tr.zero.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eirinler_(film)
116
Central Park’da Azman’dan kaçan Sakar Şirin yanlışlıkla bir kutunun içine
düşer. Sakar Şirin’i takip etmek için onun içinde olduğu kutunun bindiği “mekanik
araba”yı (taksi) takip etmek içim üstüne atlayan Şirinler Times Meydanı’ndan
geçerler.
Fotoğraf-7: Şirinler (Sumurfs-2011)
Şirinler Times Meydanı’nda gördükleri karşısında şaşkınlıklarını
gizleyemezler ve fotoğraf-7’de görüldüğü gibi taksinin üzerindeki “Blue Man Group-
Astor Place Theather 32
” yazan reklam panosunun önünde aralarında şu dialog geçer;
Şirine: Aman Tanrım!
Cesur Şirin: Vay bee!
Bilge Şirin: Heryerde şatolar ve saraylar var!
Huysuz Şirin:Bak yeşil cinler!
Şirine: Ve kırmızı troller33
!
Cesur Şirin: Vay vay.. Devasa Prensese bak!
Şirine: Vay beee! Bu köy muhteşem Şirin Baba!
32
Erişim Tarihi: 29.04.2013, http://www.blueman.com/#tickets/new-york/
Mavi Adamlar Grubu, New York da sahnelenen “anlatması zor” bir sahne performansıdır. Grup,
vurmalı çalgılar, sanat, bilime ilişkin performans sergileyen üç tane esrarengiz kel ve mavi karakter
den oluşmaktadır. 33
Erişim Tarihi: 29.04.2013, http://tr.wikipedia.org/wiki/Trol_(mitoloji)
Trol, İskandinavya folkloründe geçen ve korkunç gözüken bir mistik, insanımsı devasa yaratıktır.
Troller folklörde, İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan,
dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir
edilmişlerdir.
117
Şirin Baba: Evet ve muhtemelen de çok tehlikeli.Sakrı kurtarıp
evimize dönene kadar herkes yakınımda dursun ve dediklerimi aynen
uygulasın.
Cesur Şirin: Sen öyle diyorsan tamam Şirin Baba.
Bilge Şirin: Aaa! Bizi görebiliyorlar. Kamuflaj!
Huysuz Şirin:Ortama uyun
Şirinler, Sakar Şirin’i kutunun içinde yanlışlıkla evine götüren Patrick’i
taksiden indikten sonra takip ederler. Patirck Winslow, New York’da bir güzellik
firmasının reklam bölümünde çalışmaktadır, evlidir ve yakında bir bebeği olacaktır.
Patirck ve karısı Grace Şirinler ile mücadele ve şaşkınlık dolu bir karşılaşma
yaşarlar. Daha sonra Şirinlerin kim olduğunu anlamak için Google’da arama yaparlar
ve Wikipedia’dan onlar hakkında yazanları okurlar.
Şirinler onlara “mavi ayı şirinleyip eve dönebilmek için yıldız camı
bulmaları” gerektiğini söylerler. Yıldız camının olabileceğini düşünükleri oyuncak
dükkanına girerler. Oradan yıldız camını yani teleskopu alırlar. Mavi ayı şirinlemek
için yıldızlardan en uygun zamanı öğrenen Şirin Baba büyü bulmak için bir sahafa
gider. Sahafta Şirinler’in yazarı olan Peyo’nun Şirinler çizgi romanının orijinal
kitabını bulurlar. İşaretlere dikkat etmeleri gerektiğini bilen Şirin Baba kitaptan
büyüyü not eder. Bu sırada Gargamel Şirin Baba’yı yakalar ve şirin özü çıkarmak
için Central Park’daki Belvidare Şatosu’na götürür.
Patirck, Grace, Şirine, Cesur, Huysuz ve Sakar Şirin Şirin Baba’yı kurtarmak
için şatoya giderler. Bilge Şirin bu sırada “mavi ayı şirinlemiş” ve köydeki tüm
şirinleri yanında New York’a getirmiştir. Gargamel ile savaşan Şirinler onu yenerler.
118
Hep birlikte geçide geri gidip ve köylerine geri dönerler. Şirin Baba Patirck
ile vedalaşırken Şirinler Köyünü yeniden kurmalıyım der ve ekler “Sizin köy bana
bazı fikirler verdi!”.
Şirinler filminde kullanılan önemli bir mekan olan Times Meydanı, New
York’da Manhattan’ın Midtown bölgesin batısında 40. Cadde ile 53.Sokak ve 6. ile
9. Cadde'nin arasında kalan alandadır 34. Asıl ismi Longacre Meydanı olan ve 19.
yüzyılın sonlarında kentin sosyal bir merkezi olan meydanının ismi, 1904 yılında
New York Times’ın Times Binasını 43.Caddeye inşa etmesi üzerine Times Meydanı
olarak değitirilmiştir. Times Meydanı, 1.Dünya Savaşı’nın başlarında tiyatro
sahnelerinin olduğu bir bölge olarak birçok insan tarafından ziyaret edilen bir
meydan oluşu daha sonra reklam bilboardları için de uygun bir yer olması fikrini
şekillendirmiştir. İlk kez 1917 yılında elektirikli bilboardlar meydanda yerini almış,
bir süre sonra sayıları artmış ve nerdeyse meydandaki tüm binaların üzeri farklı
bilboardlarla kaplanmıştır 35.
Günümüzde, Times Meydanı, bilboardları ile turistilerin o merkezi ziyaret
ettiklerinde “baktıkları” bir çekim merkezidir. Times Meydanı, Eyfel Kulesi ve
Özgürlük Anıtı gibi turizm denince akla gelen simgesel göstergelerdendir. Eyfel
Kulesi ve Özgürlük Anıtı’ndan farkı ise bir kent ve o kentte yaşayan insanlar
açısından işlevsel bir alan oluşturması durumundandır.
34
Erişim Tarihi: 29.04.2013, http://www.aviewoncities.com/nyc/timessquare.htm 35
Erişim Tarihi: 29.04.2013, http://www.aviewoncities.com/nyc/timessquare.htm
119
Times Meydanı dünyanın farklı yerlerinden gelen pek çok ziyaretçiyi
ağırladığı için reklam verenlerce önemli bir açıkhava mecrası olarak
değerlendirilmektedir. Türkiye’nin yurtdışında gerçekleştirdiği turizm tanıtım
reklamları için de kullanılan Meydan “prestijli” bir mecra olarak algılanmaktadır.
2010 yılında, Sabah Gazetesi’nde çıkan habere göre “günde 2 milyon kişi tarafından
ziyaret edilen Times Meydanı’nda önemli lokasyona sahip One Times Square
binasında “News Corporation” ekranında Türkiye tanıtım filmleri gösterilmiş”tir.
Times Meydanı’nda verilen bu reklam ile Türkiye “Uluslararası Seyahat Satış ve
Pazarlama Birliği (HSMAI) tarafından verilen "Adrian Ödülleri"nde en iyi Açıkhava
Ödülünü kazanmıştır36
.”
Times Meydanı interaktif, ambiant gibi güncel reklam uygulamalarının
yapıldığı, halkla ilişkiler faaliyetlerinin yürütüldüğü ve sosyal içerikli konularda
yapılan karşıt gösterilere sahne olan vazgeçilmez bir mekandır. Times Meydanı
televizyon seyrederken veya sinemaya gittiğimizde karşılaştığımız, araba kullanırken
önünden geçerek gördüğümüz, internette gezerken karşımıza çıkan neredeyse
“zorunlu” medya içerikleri olan reklamların “seyredilmesi” ya da “bakılması” için
gidilen ve hatta oturarak seyredilebilen belki de tek meydandır. Dünyadaki diğer
benzer meydanlar olan Londra’da ki Piccadilly ile Tokya’da bulunan Shibuya
Meydanı, Times Meydanı ile karşılaştırılarak anlatılmaka, Times’a
benzetilmektedirler. Animasyon sinemada kullanım açısından bakıldığında da Times
Meydanı diğerlerine oranla açık ara öndedir. Tarihi boyunca sinemaya adeta bir
36
Erişim Tarihi: 29.04.2013,
http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1194256
120
stüdyo görevi yapan Times Meydanı çalışmada incelenen Şirinler, Madagaskar ve
Vahşi Doğa filmlerinde kullanılmıştır.
Bir kent için meydan, kentsel yaşamın en yaygın kullanım alanı ve kentsel
açık mekanların en etkin kullanılanı olarak önemli bir işlevi yerine getirmektedir.
İnsanların kültürel ve ekonomik pek çok aktiviteyi gerçekleştirdiği mekanlar olarak
meydanlar, ilkel toplum yerleşimlerinden günümüz modern kentlerine kadar tarihsel
süreçte agora, forum, plaza, campo, piaza, grand place olarak farklı şekillerde
adlandırılmış ve var olmuştur (Özer ve Ayten, 2005). Kent meydanları tarihsel süreç
içerisinde yaşadığı değişimlerle kentli tarafından farklı amaçlar için kullanılmıştır.
Kentlilik ve demokrasi bilincinin kazanılmasında etkin rol oynayan kent meydanları
toplumsal olayların gerçekleştiği mekanlar olarak kentlerin ve kentlilerin gelişiminde
önemli bir rol üstlenmişlerdir. Kenti tanımlayan öge ve kentin bir imgesi olarak
meydan, ayrıca, kent kültürünün de ayrılmaz bir parçasıdır.
Times Meydanı, yukarıda bahsettiğimiz tarihsel sürecinde, sanatsal
aktivitelere ulaşmak için başlangıçta “geçilen yer” olarak hizmet etmiştir. Zamanla
farklılaşan yapısı ile Times Meydanı, günümüzde sosyalleşme içeriğini korumakla
birlikte bambaşka bir anlama kavuşmuştur. Aslında en önemlisi medyan artık New
York’lular için uğranılmadan geçilmek istenen bir mekandır. Çünkü medyan
turistlerin uğrak yeridir ve fazlasıyla kalabalıktır. Meydanda neredeyse hiç “sahici”
New York’luya rastlanmamaktadır. Dolayısı ile sosyalleşme süreci o kentin sakinleri
için değil de orayı ziyaret eden turistler için gerçekleşmektedir. Bir metropol olan
New York’u dünyanın dört bir yanından ziyaret edenler için Times Meydanı’na
121
uğramamak “ayıp”tır. Meydan’ın ziyareti, görülmesi gereken yerler listesinin ön
sıralarında yer almaktadır.
Şirinler Times Meyda’nından geçerken gökdelenleri şato ve saraylara,
sokakta gördükleri animatörleri trollere ve cinlere, ünlü ekranlarında gördükleri bir
kadını ise devasa bir prensese benzetirler. Kapitalizm övgüsü taşıyan ve tüketimin
yönlendirilme amacının simgesel bir alanı haline dönüşmüş, yüzlerce farklı reklam
uyaranı ile insanın bakmakta zorlandığı meydan Şirinler’e “Bu köy muhteşem!”
dedirtmiştir.
Şirinler’in 2011 yapımı canlı aksiyon filmi; filmi post-modern bir çizgiye
sahiptir. Film, televizyonda yayınlanan çizgi filmlerindeki içerik ve mekan
kullanımları ile kominizm tartışmaları yaratan anlamlandırmalarının tamamen
dışında bir yerde kurulmuştur. Şirinler artık geçmişe kıyasla farklı bir donanıma
sahiptir. Film ile yeni bir dönemi simgeleyen Post-Modern Şirinler, farklılaşmış bir
toplumsal ve kültürel formasyonu tanımlamaktadır. Şirinler’in şelaledeki o delikten
geçmeleri adeta bir “dönüm noktası” bir çağ değişminin işaretçisidir. Artık Şirinler
o eski Şirinler değildir.
Kendisi hakkında yapılan “komünist” tartışmalarında ele alınan her noktaya
ince göndermeler yapan filmde bu tartışmanın “şehir efsanesi37
” oluşu fikri
37
Erişim Tarihi: 29.04.2013, http://tr.zero.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eirinler_(film)
Wikipeida internet sitesi, Şirinler'in ingilizce adı olan "Smurf" kelimesinin "Socialist Men Under Red
Flag"ın (Kızıl Bayrak Altındaki Sosyalist Adamlar) kısaltması olduğu iddiasının bir şehir
efsanesinden ibaret olduğunu yazar. Çünkü, Şirinler'in yaratıcısı Peyo tarafından Şirinler'e verilen
orijinal isim Les Schtroumpfs'tur.
122
doğrulanır niteliktedir. Bu göndermelerden ilki, Greace, sakar olduğu için dert yanan
Sakar Şirin’e hiç kimsenin sadece tek bir özelliği olmadığını söyler. “Sen ne istersen
onu olabilirsin” der. Amerika’nın özgürlük rüyasını yeniden inşa eder niteliktedi bu
söylem Sakar Şirin’i cesaretlendirir. Kimsenin tek özelliğinin olmaması fikri
Şirinler’in her birinin “işbölümü” gerekçesi ile belirli bir işi yapması fikrine ters
düşmekte onu yapıbozumuna uğratmaktadır.
Yapılan diğer gönderme ise Şirine’nin Grace’in kıyafetini değiştirmesine çok
şaşırdığı sahnede olur. Şirin Baba, Şirineye bu durumu elbisesini kirletmiş olmalı
diye açıklarken, Şirine yıldız camı aramak için girdikleri oyuncak dükkanında kendi
boyunda olan oyuncak bebeklerin üzerindeki farklı elbiseleri görüp şöyle der
“Elbiseler, elbiseler… Birden fazla elbisem olabilir mi yani?”. Herkesin hep aynı
şeyi giydiği bir Köyde yaşayan tek kadın olan Şirine, yeni şeyler giyebileceğini
gördüğüne çok sevinmiştir.
Filmin kapanış jeneriği Şirinler’in köylerine döndükten sonra yaptıklarını
gösteren fotoğraflardan oluşmaktadır. Şirinler, Şirin Baba’nın New York’dan
ayrılmadan hemen önce dediği gibi kentten ilham almışlardır.
Kendilerine “Şirinler New York Köyü” yapmak için hemen inşaata
başlamışlardır. New York’un en uzun binalarından olan Rockefeller’ın 1932 yılında
inşaatı sırasında işçilerin 69. katta bir demirin üstünde öğle yemeklerini yedikleri
ünlü fotoğrafın bezerinde (fotoğraf-8) Şirinler yemek yemektedirler. Özgürlük
123
anıtının Şirine versiyonunu yapmışlardır. Cental Park’ın at arabası artık köyde de
vardır. Şirinler, bu zorunlu seyahatleri sonucunda adeta “New York’lu” olmuşlardır.
Fotoğraf-8: Şirinler (Sumurfs-2011)
New York Daily News38
gazetesinin, 24 Haziran 2011 tarihli haberinde filmin
yapımcısı Jordan Kerner, Şirinleri kendi köylerinin dışında başka bir dünyaya
koyarak onları Manhattan gibi ilginç ve kompleks bir dünyada test ettiklerini ifade
etmiştir. Filmin, Gargamel ile Bryant Park’da yapılan çekimleri sırasında çok az
sayıda insanın onu tuhaf bulduğunu ve ona dönüp baktığını söyleyen Kerner
sözlerine şöyle devam eder; “Burası New York! Burda insanlar her şeyi görmeye
alışkın, bu da bize çekimler için oldukça rahat bir ortam sağladı!”
Çalışma sürerken fragmanları yayınlanmaya başlayan ve gösterim tarihi
Ağustos 2013 olarak belirtilen Şirinler-2’de bu sefer Şirinler’in, Paris’e “zorunlu”
bir seyahat gerçekleştiriceği anlaşılmaktadır.
38 Erişim Tarihi: 11.03.2013, http://www.nydailynews.com/entertainment/tv-movies/smurfs-city-beloved-
creatures-painted-new-york-city-blue-new-movie-article-1.156786
124
Bu bölümde incelenen animasyon filmlerin hepsinde, New York ve New
York’lu olmak mitsel bir anlamı işaret etmiştir. New York doğadan daha üstündür,
kozmopolit yapısı ile herkese kucak açmıştır, çeşitliliği sever, modern bir yaşam
biçimi sunar ve dünyanın merkezidir. New York’lular ise bu modern kentte yaşayan
şanslı insanlardır, özgür ve cesurdurlar ve her şeyle baş edebilmektedirler. Martin
Scorsese’nin 1977 yılında çektiği New York, New York filmi ile aynı adı taşıyan ve
daha sonra Frank Sinatra’nın da söylediği şarkıda geçtiği, Madagaskar’da Alex ve
Martie’nin sürekli mırıldandıkları gibi, oraya gidenler veya orada yaşayanlar sadece
New York’un bir parçası olmak ister.
1.3.3. TUR’A ÇIKMAK
Göstergebilim, göstergelerle ve anlamın metinlerde (filmler, afişler,
televizyon içerikleri vb.) nasıl kurulduğu ile ilgilenir ve göstergelerin ne olduğu ile
nasıl işlev gördüğünden söz eder. İnsanlar yaşamlarında her türlü dil kullanımlarında,
jestlerde, konuşma dilinde, her türlü kültürel sistemde, pisikolojide anlamlanıdırma
sürecini yaşarlar. Bir göstergenin ya da gösteregeler bütününün temsil ettiği kavram
ve kavramlar bütünü olarak anlam, bir nesneyi, bir duyguyu, bir ilişkiyi simgeleyen
bir sözcüğün ya da bir gösterenin çağrıştırdığı kavram ya da düşüncedir. Anlam
gösterge oluşum sürecinin bir parçasıdır ve hem anlambilimin hem de
göstergebilimin inceleme alanına girer (Rifat, 2013: 5).
Göstergebilim açısından, insanları kuşatan dünyadaki anlam etkileri, anlamı
oluşturan ilişkiler, kavranabilir ve/veya duyumsanabilir olmalarına karşın, her zaman
125
belirtik, açık seçik, kendini kolayca ele veren, rahatlıkla gözlemlenebilen ve
tartışmasız olarak algılanabilen nitelikte değildir. Anlam, aynı zamanda, açıkça
söylenenin, yaşananın, gözlemlenenin ‘altında’, ‘üstünde’ ya da ‘yanında’ bulunandır
(Rifat, 2013: 5) .
Culler (2008), Barthes’ın bir mülakatında “Beni bütün yaşamın boyunca
ilgilendiren bir konu insanların dünyalarını anlaşılır yapma yolları oldu” dediğini
aktarır. Bize doğal gelen anlamlar, kültürel ürünler, fark edilmeden geçip gidecek
kadar bildik kavramsal çerçevelerdir. Yerleşik görüşlere meydan okuyup yeni
perspektifler önerirken, Barthes dünyayı anlaşılabilir kılmaya ilişikin yolları gözler
önüne serip bunları değiştirmeye girişir.
Culler (2008) Barthes’ın en çok okunan Mythologies kitabında “mit” diye
neyi kast ettiğinin yanıtını aradığını akratır. Doğal görünenlerin ideolojik anlamlarını
açıklarken “mit” ortaya serilmesi gereken aldatmaca anlamını taşır.
İnal (2003) Barthes’ın Çağdaş Söylenler’de ardında kapitalist çıkarların
yattığı düşünme biçimlerinin nasıl mitler haline dönüşerek doğallaştığını
incelediğinden bahseder. Mitleşerek doğallaşan ve herkese ait kılınan anlamlandırma
biçimleri üzerine giriştiği bu tartışmada Barthes'ın gözler önüne sermek istediği
ideolojinin nasıl işlediği ve mitleştirme yoluyla kapitalist ekonominin içinde ortaya
çıkan ilişkilerin üstünü nasıl örttüğüdür. Mitler "ikincil bir göstergesel dizgedir".
126
Turizme ilişkin anlamlandırmalar literatürde farklı şekillerde ele alınmıştır.
Elbette ki her insan için oluşmuş anlamlandırma evreni bambaşkadır. Ancak turizm
pratiklerine ilişkin kapitalist çıkarların oluşturduğu “mitleştirilerek herkese ait
kılınan ve doğallaşan” bir anlamlandırma evreninde “tura çıkmak” mitleştirilen bir
kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Seyahate çıkmak, gezi, tura çıkmak gibi birçok kelime ile anlatılabilen,
günlük rutine kısa aralar vererek yapılan “gitmek” eylemi mitselleştirilmiş bir
durumu ifade etmektedir. Farklı şekillerde yaratılmış mitleştirmeleri içerir. Gitmek o
kadar doğaldır ki, adeta yemek yemek, su içmek gibi temel bir ihtiyaçtır. Gitmeyen
bir insan yeni şeyler görememiş, öğrenememiş ve değişememiştir.
Tur’a çıkmak kitle turizmini imleyen bir kavramdır. Bir seyahat acentası ya
da tur operatörü aracılığı ile çıkılan turlar belli bir programın takip edilip o yerin
görülmesini içerir. Önceki bölümde bahsedilen, üretilmiş simgesel anlamların hızlıca
tüketilmesini içeren “turist olmak” durumu, birçok kişi tarafından eleştirilmiştir.
Destinasyonun en kalabalık, önceden işaretlenmiş ve en “turistik” yerlerini görmek
kimilerine göre hiç de istenen bir durum değildir. Arka sokaklarda gezmelidir
seyahat eden ve hatta mümkünse ona turist de denmemelidir.
Ancak günüzümüzde 1 milyarı aşan sayıda kişi seyahat etmekte ve bu
seyahatlerin büyük bir bölümü kitle turizmini anlatan “tura çıkmak” pratiği
üzerinden gerçekleşmektedir.
127
Mitleştirilen tura çıkış, animasyon sinemasında sıklıkla kullanılmıştır. Bu
bölümde Arı Filmi (2007), Arabalar (2006), Arabalar 2 (2011) ve Madagaskar:
Avrupa’nın En Çok Arananaları (2012) filmlerinin kahramalarının çıktıkları bu turlar
incelenecektir.
Animasyon sinemada, “gitmek” eylemsel bir gerçekleşme söz konusu
olmadığı durumlarda bile, bir anının akratımı ya da gelecek planı olarak mutlaka
karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, önceki bölümde ayrıntılı incelemesi yapılan Arı
Filmi’nde Arı Berry okuldan mezun olacağı gün çok heycanlıdır. Kovandaki en
yakın arkadaşı olan Adam ile mezuniyet törenlerine giderken aralarında şu dialog
geçer;
Berry: Naber Adam?
Adam: İyidir Berry… Bu tüy jölesimi?
Berry: Evet …Eee… bugün özel birgün. Mezun oluyoruz!
Adam: Başaracağıma hiç inanmıyordum!
Berry: Sorma üç gün ilkokul, üstüne üç gün de lise…
Adam: Evet zor günlerdi…
Berry: Üç gün de üniversite… İyi ki arada bir gün kaydımı dondurup
otostopla kovanı dolaşmışım.
Adam: Döndüğünde bambaşka biriydin!
Benzer bir şekilde yine önceki bölümde ayrıntılı incelemesi yapılan Şirinler
filminin son sahnesinde kahramanlar köylerine dönmek için Central Park’daki
şelaleden açılan deliken geçerlerken Anlatıcı Şirin son sözlerini söyler;
Ve böylece Şirinler tuhaf mı tuhaf New York Şehrinden ayrıldılar.
Bana sorarsanız artık daha bilge, daha keyifli ve çok daha şirindiler.
Elveda New York!
Şirinler “zorunlu” olarak geldikleri ancak dönebildikleri için bir seyahat
olarak algıladıkları New York’tan ayrılırken, tıpkı Arı Berry’nin seyahat dönüşü
128
“bambaşka biri” olması gibi değişmiş ve dönüşmüşlerdir. Seyahat etmek onları
birçok açıdan daha “iyi” yapmıştır.
Animasyon filmlerin kahramanlarının yaşadıkları bu yolculuklar, Joseph
Campbell Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında (2010) dünyanın bütün
mitolojilerinde kahramanın yolculuğunu ve dönüşümünün izini süren akreptik (eskil,
bir şeyin ilk formu, ilk örneği) kahramanın varlığını ortaya koymasına
benzemektedir. Campbell bu yolculuğu; “kahramanın mitolojik macerasının standart
yolu, geçiş ayinlerinde sunulan formülün büyütülmüş hali” (Campbell, 2010: 42)
olarak özetler.
Campel’e göre kahramanlar, önce maceraya çağrıyı duyarlar ve alışık
oldukları düzeni terk ederek yola çıkarlar (Ayrılma). Eşik bir kez aşıldıktan sonra
zorlu engeller, mucizevi yardımlarla dolu düşsel bir yolculuk başlar. Kahraman,
yolculuktaki sınavlarda daha önce edindiği birçok şeyden vazgeçer, değişir, arınır ve
büyür (Erginlenme). Macera sona erdiğinde kahramanın son sınavı; geri dönüp,
öğrendiklerini topluma geri vermektir. Büyük uğraşlarla kazanılan ödül paylaşılmalı,
topluluğun dönüşümü için hizmete sokulmalıdır (Dönüş).
Ayrılma – Erginlenme - Dönüş aşamalarında kahraman adeta kendiliğine
ulaşma yolculuğunu tamamlamış olur. Yukarıda bahsedilen Arı Filmi ve Şirinler
filmlerindeki durumlar Campbell’in bu yolculuk tasarısının erginleme aşamasını
hatırlatmaktadır. Kahramanlar çıktıkları seyahatelerde yaşadıkları ve gördükleri ile
büyümüşler, değişmişler ve gelişmişlerdir.
129
Campbell “Kaderin gücünün taşıyıcısının beklenmedik, tasarlanmamış ortaya
çıkışı” (Campbell, 2010: 66) şeklinde açıkladığı maceraya çağrı 2006 yılı Disney ve
Pixar ortak yapımı olan Arbalar (Cars) animasyon filminin başlangıçtaki sahnelerini
anlatıyor gibidir.
Arbalar filminde Amerikalı yarış arabası Şimşek McQueen (Lightning
McQueen) başarıya odaklanmış, takım ruhuna inanmayan, bencil bir yarış arabasıdır.
Piston Kupasında yarışmak için Kaliforniya’ya giderken beklenmedik bir şekilde
kaybolur ve kendisini Route 66 otoyolu üzerindeki sessiz ve sakin Radiator
Kasabası’nda bulur. Radyotör Kasabasından gerçerken McQueen aşırı hız yaptığı ve
kasabanın yolunu bozduğu için kamu hizmetine mahkum olur. Oradan ayrılabilmesi
için yolu tamir etmesi gerekmektedir.
Amerika’nın Arizona eyaleti yakınlarındaki Büyük Kanyon’a benzeyen bir
manzara sunan Radyotör Kasabası gerçekete var olmayan bir mekandır. New
Meksico’daki Gallup ile Kaliforniya’daki Sonoran Çölü arasında kurgusal bir
mekandır39
.
Haber bültenleri ünlü yarış arabası McQueen’in kaybolduğunu son dakika
olarak geçerler. Şimşek McQueen’in Kasaba’daki bu zorunlu kalışı yeni insanlarla
tanışmasını sağlar. Bunlar arasında; esrarengiz bir mazisi olan 1951 model bir
Hudson Hornet araba olan Doc Hudson, 2002 model şık ve zarif Porsche araba Sally
Carrera, paslı ama güvenilir çekici kamyonet Mater, İtalyan lastikçi Luigi ve Guido,
39
Erişim Tarihi: 01.05.2013, http://en.wikipedia.org/wiki/Cars_(film)#Radiator_Springs_and_vicinity
130
Amerikan ordusundan emekli bir subay Sarge, barış, özgürlük ve doğaya saygılı
Fillmore ve benzinci Flo vardır. McQueen onların hikayelerinden ve Radyotör
Kasabası’nın “kaçırılmaması gereken” manzarasından etkilenmiştir. Yolu tamir eder,
yarışmak için Kaliforniya’ya döner. Ancak Şimşek McQueen artık farklı biridir.
Yarış bittiğinde Radyatör Kasabası yeniden haritalara çıkması için yarış merkezini
kasabada kurup çalışmalarına orada devam eder. Kasaba hareketli zamanlarına geri
dönmüş, McQueen Porshe Sally’e aşık ve kasabadakiler ile de dost olmuştur.
Fotoğraf-9: Arabalar (Cars-2006)
Filmde modern-geleneksel, hızlı-yavaş, gelişmişlik-gelişmemişlik karşıtlıkları
kurulmuştur. Kır ile kent yaşamı arasında kurulan karşıtlıkta ise, kent yaşamında
daha bencil ve geçip giden yaşamın güzelliklerinin farkında olunmaması durumu, kır
yaşamında hayatın tadını çıkaran ve güçlü sosyal ilişkilerin olması üzerinden
kurulmuştur.
Campbell’in kahramanın yolculuğunun erginleme aşaması yine
gerçekleşmiştir. Kasabada edindiği yeni dostluklar ile farklılaşan McQueen, hayatta
131
zafer, şöhret ve paradan daha önemli şeyler olduğunu keşfetmiştir. Şimşek McQueen
“hayatın kendisinin başlıbaşına bir yolculuk” olduğunu anlamıştır.
Devam filmi niteliğindeki 2011 yılı yapımı Arabalar-2’de (Cars-2) Şimşek
McQueen Dünya Büyük Yarışı’na (World Grand Prix) katılmak için pit ekibine
ihtiyaç duyar. Radyatör Kasabası’ndaki dostlarına “benimle gelip dünyayı görmeye
ne dersiniz?” diye sorar. McQueen’in teklifni kabul eden Mater, Luigi, Guido,
Filmore ve Sarge hep birlikte yarışlara katılmak üzere Amerika’dan yola çıkar.
Fotoğraf-10: Arabalar-2 Afişi (Cars-2-2011)
Yarışlar Japonya, İtalya ve İngiltere’de, şehirleri dolanan klasik pistlerde
yapılacaktır. Hep birlikte uzun bir uçak yolculuğu yaparak yarışlarının ilk durağı
olan Tokyo’ya giderler. Mater “yolculuk bir harikaydı” der. Akşam saatlerinde
Tokyo’ya varan ekip şehre gider gitmez ışıl ışıl parlayan Shibuya Meydanı’ndan
geçerler, McQueen’den yapılmış oyuncak eşyalar satan hediyelik eşya dükkanına
uğrarlar, Tokyo’ya özgü kapsül otellere giren arabalara bakarlar, geyşa gösterisi
izlerler, sumo güreşlerine giderler ve daha sonra Dünya Büyük Yarışı’nın açılış
132
galasına katılırlar. Galada onları kapıda çekik gözlü, geyşa kıyafeti giymiş kız
arabalar karşılar, büyük tokmaklı çan çalar, zen ustası cam bir bölümde kurulmuş zen
bahçesini tırmıklar, suşi ustası Mater’a vasabinin fıstıklı dondurma olmadığını
anlatmaya çalışır ve Mater ileri teknoloji tuvaletle baş etmek için çabalar.
Dünya Büyük Yarışaları’nın ilk resmi yarışı başladığında yarışmayı anlatan
sunucu “Yükselen güneşin ülkesi. Eski geleneklerin modern teknoloji ile buluştuğu
yer” diyerek Tokyo’yu anlatır. Yarış pistinde sıralanan arabaların üzerlerinde ülke
bayrakları vardır. Pist kenarındaki seyirciler de ellerinde farklı ülkelerin bayrakları
ile yarışmacıları desteklemektedirler. Yarış ile ilgili yorum yapan sunucular İtalyan
Francesco Bernoulli’nin mi, Amerikalı Şimşek McQueen’in mi, Fransız yarış arabası
Raoul ÇaRoule’un mu, yoksa İspanya’dan katılan Miguel Camino’nun mu yarışı
kazanacağını tarışırlar. Yarış Tokyo’nun gece görüntüsü eşliğinde yapılmaktadır. Pist
Saray’ın önünden, Gökkuşağı Köprüsünden ve Japon mimarisini yansıtan yapıların
önünden geçmektedir. Yarışı İtalyan araba Francesco Bernoulli kazanır.
Dünya Büyük Yarışı alternatif enerji olan Alinol’ün doğa dostu olduğunu
kanıtlamak için yapılmaktadır. Bu sırada İngiliz Haberalma Teşkilatı’ından ajan Fin
Mcroket ve Tokyo şubesinden Holly Shiftwell dünyanın en büyük petrol
rezervlerinin üzerinde kurulmuş platformlarda, külüstür arabaların ne yaptığını
çözmeye çalışmaktadırlar.
Mater, kendini Amerikalı bir ajan zanneden İngiliz ajan Fin Mcroket ve Holly
Shiftwell ile birlikte uçak Siddeley’in içinde Paris’e gider. Paris’e vardıklarında
133
fonda çalmaya başlayan Fransızca şarkı eşiliğinde, kentten geçerler. Zafer Kapısı,
Notre Dame Katedrali, Lourve Müzesi, Lüksenburg Bahçelerini gezerler, Gastow’s
Restoranı (Paris’te geçen diğer bir Pixar animasyon filmi olan Ratatuy’da geçen
Gusto Restorana gönderme yapılmıştır), Sacre Coeur Bazilikası ile iki arabayı
resmeden sokak ressamlarına, Sen Nehrinin köprü üzerinde öpüşen bir çifte, Eyfel
Kulesinin önünde pandomim yapan bir arabaya ve Paris’e hakim Eyfel Kulesi’ne
şaşkınlıkla bakarlar. Yedek parça satan pazara giderler. Fin Mcroket’in
köstebeğinden bilgi alırlar ve Lion Garı’ndan tren ile İtalya’ya doğru yola çıkarlar.
Fotoğraf-11: Arabalar-2 (Cars-2-2011)
Bir sonraki yarış İtalya’nın Porta Corsa kentindedir. Porta Corsa Arabalar’ın
ilk filmindeki Radyotör Kasabası gibi, film için yaratılmış kurgusal40
bir mekandır.
40
Arabalar’da Radyatör Kasabası ve Arabalar-2’de Porta Corsa kurgusal mekanlarının gerçek
mekanlarla içiçe kullanımları çalışmanın konusu bakımından önemli bir farklılık oluşturmaktadır. Her
iki mekan da kurgusal olmalarına karşın yapımcı stüdyo Pixar tarafından Dünya haritasında
tanımlanmıştır. Biri Amerika’da diğeri ise İtalya’da bulunmaktadır. Az önce Tokyo ve Paris’in
gerçekliğinden çıkıp Porta Corsa’ya gelen kahramanların geldikleri yerin kurgusal bir mekan olması
nerdeyse ayırd edilememektedir. Söz konsu mekanların Stüdyo tarafından belitilen yerlerden ilham
alınarak yaratıldıkları aktarılmaktadır. Bu durum var olan mekanların filmlerde kullanılması ile ortaya
çıkan seyahat etme arzusu, gerçeğe çok yakın ancak hayali bir mekan için nasıl bir sonuç
doğruabileceği sorusunu akla getirmektedir. Örneğin İtalya olduğu söylenen, oraya benzeyen ama
gerçekte var olmayan o “güzel” mekan ne yaratır? Gerçek değildir ama az önce Paris ve Tokyo’nun
gerçekliğinden çıkıp gelindiği için kurgusal oluşunun ayırt edilmesi oldukça zordur. Belli ki hayali bir
mekana seyahat de edilemezdir. Belki de bir ekşi sölük yazarı gibi “olsada gitsek” 40
(Erişim Tarihi:
134
Ancak tıpkı Radyatör Kasabası gibi dünya üzerinde olduğunu söylediği yere ait
özellikleri taşımaktadır. Filmin yaratıcısı olan Pixar Animasyon’un kendi filmleri
için oluşturduğu pixar.wikia.com41
sitesinde “İtalyan Rivierası’nda tipik, Akdenize
özgü, turist merkezi” olarak tanımlanan Porta Corsa kurgusal mekanı İtalya’nın
Genoa, Vernazza, Positano şehirleri ile Vatikan’dan sonra Dünya'daki ikinci küçük
bağımsız devlet olan ve Kara sınırları Fransa ile çevrili olan Monako şehir-devleti
olan Monte Carlo şehirlerinden ilham alınarak yapıldığı42
belirtilmektedir.
Bu sırada Tokyo’daki birinci yarışı tamamlayan McQueen ve ekibi Luigi,
Guido, Filmore ve Sarge İtalya’ya, Porta Corsa’nın yakınlarındaki Santa Ruotina’ya
varmışlardır.
Luigi: Guido, gözlerin seni aldatmıyor, İtalya’dayız, yurdumuzda!
Filmore: Hey Luigi! Otel ne tarafta dostum?
Luigi: (Şaşkın) Ne! Hiçbir arkadaşım benim köyümde otelde falan
kalamaz! Sizi Topolino Amca misafir edecek.
Topolino Amca: Guido ve Luigi döndü! Hoşgeldiniz dostlar, sizi
görmek ne güzel.
Yukarda geçen dialog ile misafirperver olduğunu anladığımız İtalyan
Topolino Amca akşam kasabanın meydanında bir eğlence düzenler. Sarge içtikleri
İtalyan benzin “oilo”nun nasıl olup da bu kadar güzel olduğunu merak eder. Mama
02.05.2013, http://eksisozluk.com/porto-corsa--3096909) dedirtebilir. Ya da İtalya’nın tüm benzer
sahil kasabalarını imleyen bu kurgusal mekan belki de sadece böyle güzel bir yerin sahici olup
olmaması merakını yaratması ile amacına fazlası ile ulaşmış olmaktadır. Olmayan ama olan
mekanlara benzer özelliklere sahip olan bu kurgusal turistik destinasyon, tüm İtalya kıyı şehirlerini
birlikte gündeme getirmektedir.
41
Erişim Tarihi: 02.05.2013, http://pixar.wikia.com/Porto_Cors.
Wiki, birden fazla yazarın katkısıyla olusturulmuş siteye veya programa verilen ad.
Pixar Stüdyoları, 13 uzun metrajlı animasyon filminde geçen karakterleri, mekan ve her türlü ayrıntıyı
açılamak için bu siteyi oluşturmuştur. Ayrıntı için bakınız; http://pixar.wikia.com/Pixar_Wiki 42
Erişim Tarihi: 02.05.2013, http://pixar.wikia.com/index.php?search=monaco+&fulltext=Search
135
Topolino İtalyan’ca McQueen’in çok aç göründüğünü ve ona yemek hazırlayıp onu
biraz şişmanlatacağını söyler.
Televizyonda yarışı anlatan sunucu bu sefer Porto Corsa’dan bahseder;
İtalya’nın Porta Corsa şehrini görüyorsunuz. Burası İtalyan
rivierasında. Dünya kupasının ikinci yarışı için ne kadar harika bir
ortam! Buraya rivieranın mücevheri diyorlar. Nedeni de ortada! Sakin
kumsalları ve gösterişli casinoları ile Porta Corsa zenginlerin oyun
parkı aslında. Kalburüstü herkez bugün burada; en zenginlerden
tutun, süper ünlüler, dünya liderlerine kadar herkes burada.
Fotoğraf-12: Arabalar-2, Porta Corsa Yarışı,(Cars-2-2011)
Yarış alanında İtalyan aksanı ile konuşan Francesco Bernoulli kendi
ülkesinde olmasından dolayı çok rahat kazanacağını düşünmektedir. Porto Corsa’da
yarış başlar. İtalyan Francesco Bernoulli ve Amerikalı Şimşek McQueen en önde
hızla yarışırlarken Brezilya’lı yarış arabası Carla Veloso, İngiliz yarış arabası Nigel
Gearsley, Japon Shu Todoroki, İspanyol Miguel Camino, Alman Max Schnell,
Fransız Raoul ÇaRoule ciddi bir kaza yaparlar. Son anda İngilzi Lewis Hamilton ve
Amerikalı Jeff Gorvette frenleyerek kendilerini kurtarır.
136
Yarışı Şimşek McQueen kazanır, Francesco Bernoulli ikinci olmuştur. Ancak
arkalarındaki kaza olduğunu öğrenince çok üzülürler. Kazaların kullandıkları çevre
dostu benzin Alinol yüzünden olduğu düşünülmüştür. Dünya’da yeni petrol rezervi
keşfeden külüstür arabaların planı işlemiştir. Alinol’ün tamamen kötülenmesi için
dünya yarışlarının son ayağında da Alinol kullanacağını açıklayan Şimşek
McQueen’in yok etmeye karar verirler. İtalya’da külüstür arabalardan oluşan benzin
mafyası tarafından ajan Fin Mcroket, Holly Shiftwell ve Mater ele geçirilmiştir.
Ajanlar ve Mater kendilerini Londra’daki Big Ben saat kulesinin içindeki çarka
bağlanmış bulurlar.
Yarışın üçünü ve son ayağı Londra’da yapılacaktır. Kraliçe Araba
Buckhingam Sarayı’nın önünden yarışı başlatır. Yarış sürerken bir taraftan Londra
sokaklarında Mater’ın Şimşek McQueen’i kurtarma koşuşturması devam ederken
Trafalgar Meydanı, Westminister Parlemento Binası, Big Ben, London Eye, Tower
Bridge, çift katlı kırmızı otobüsler, kırmızı telefon kulubeleri, İngiliz pubları
görünür.
Mater, Alinol’ü kötü gösterip herkezi benzine döndürmek için kurulmuş planı
çözer. İngiliz Kraliçesi Mater’ı İngliz Onursal Şovalyesi ünvanını verir. Mater artık
“Sir Çekici Mater” olmuştur. Hepsi birlikte Radiator Kasabası’na geri dönerler ve
kupa olmadan dostluk yarışı yaparlar.
Film bittikten sonraki kapanış jeneriği çıkılan turun bir özeti ve aynı zamanda
devamı niteliğindedir. Dünya haritası üzerine düşen kartpostallarda Mater ve Şimşek
McQueen teker teker Londra, Paris, İsviçre, İspanya, İtalya, Almanya, Rusya, Mısır,
137
Hindistan, Çin, Avustralya ve Hawai’yi ziyaret ederek dünya turunu tamamlarlar ve
evlerine Radyotör Kasabasına dönerler. Mater ve McQueen’in seyahatlerinden kalan
hatıraların bir mantar panoya iliştirilmiş olduğunu gördüğümüz fonda filmin künyesi
akar. Her gittikleri yerden topladıkları kartpostallar, hatıra eşyalar, uçak koçanları,
anahtarlıklar, bayraklar, rozetleri saklamaktadırlar.
Çocuklarla gerçekleştirilen mülakatlarda Arabalar’ı kız çocukların 2 tanesi
erkek çocukların 7 tanesi, Arabalar-2’yi ise kız çocukların 3 tanesi erkek çocukların
ise tamamamı izlemiştir. İkinci sayfada yer alan eşleştirmelerden Big Ben ile Şimşek
McQuien (Arabalar-2, 2011) ve Central Park ile Şirin Baba, Şirine, Bilge Şirin ve
Huysuz Şirin (Şirinler, 2011) eşleştirmelerinde kızların 5 tanesi tamamen doğru
olarak işaretlemiştir. Arabalar filmi kız çocuklar tarafından en az seyredilen
filmlerden biri iken erkek çocukların hepsi filmin ikincisini seyretmiştir.
Eşleştirmeleri doğru yapmayan kız çocukları da Şimşek McQuien’i adını söyleyerek
tanımlayabilmişlerdir. İkinci sayfa eşleştirmelerinde erkeklerin 9 tanesi tamamen
doğru olarak eşleştiririken kalan bir tanesi de Big Ben-Şimşek McQuien
eşleştirmesini doğru yapmıştır.
Arabalar-2 filmini izlediğini söyleyen 10 erkek çocuk ve 3 kız çocuğa
filmdeki kahramanlar ile ülke bayraklarını eşleştirmeleri (Ek-6), daha sonra
Arabalar-2 de dünya yarışına katılan tüm arabaların fotoğrafları gösterilerek “nereli”
olduklarını söylemeleri istenmiştir. Ek-6’da bulunan Topolino Amca-İtalya Bayrağı,
Fin Mcroket-İngiliz Bayrağı ve Zen Usta-Japon Bayrağı doğru eşleştirmelerini
erkeklerin 8’i, 3 kızın 1 tanesi tamamen doğru olarak yapmıştır.
138
Şimşek McQueen’in Amerikalı ve Francesco Bernoulli’nin İtalyan olduğu
yine erkeklerin 8 tanesi ve izleyen 3 kızın 1 tanesi tarafından doğru yanıtlanmıştır.
Carla Veloso’nun Brezilyalı, Nigel Gearsley’in İngiliz, Shu Todoroki’nin Japon,
Miguel Camino’nın İspanyol, Max Schnell’ın Alman, Raoul ÇaRoule’ün Fransız,
Lewis Hamilton’ın İngiliz ve Jeff Gorvette’in Amerikalı olduğu 4 erkek çocuk
tarafından tamamen doğru olarak yanıtlanmıştır. Doğru cevap veren çocuklara
nerden bildikleri sorulduğunda, filmde yarışan bu arabaların oyuncaklarını alarak
kolleksiyon yaptıkları ve arabaların taşıdıkları renkler ile yanlarında olan
bayraklarını tanıdıklarını ifade etmişlerdir.
Barthes’ın “kapitalist çıkarların yattığı düşünme biçimlerinin mitler haline
dönüşerek doğallaşması” durumu “tura çıkmak” kavramını anlatır gibidir. Dünyada
gidelecek belli yerler vardır ve o yerlere gidildiğinde mutlaka yapılması gereken
şeyler yapılmalıdır. Arabalar-2 filmindeki kahramanların iş maksadıyla çıktıkları bu
kısa dünya turunda, gittikleri her destinasyonda görülmesi gereken her yeri
görmüşler, yapılması gereken herşeyi yapmışlardır.
Hall’un “küresel post-modern dünya” diye tanımladığı kavram kahramanlar
yol aldıkça, kültürel farklılıklar sayesinde yaşamış ve kendini, sürekli, söz dinlemez
ötekinin zevkleri ile eğlendirmiştir (Hall, 1998: 48). Uzak Doğu kültürünün en
belirgin ve simgesel içerikleri “ötekileştirmek” suretiyle kahramanlar tarafından kısa
zaman içinde tüketilivermiştir.
139
Culler’ın (2009: 98), “her şeyi bir bütünün işareti, simgesi olarak alan
semiyotikçiler” diye tanımladığı turistlerden biri oluveren Mater, Fransa’da
şaşkınlıkla baktığında bir turistin gittiği yerde o yerin bütününü ifade ediverecek,
özetleyecek imgeler aramasını anlatır gibidir. Romantik Paris miti yeniden
üretilmiştir. Fotoğraf-11’de görüldüğü gibi, Mater Paris’de köprü üstünde öpüşen iki
arabaya şaşkınlıkla bakmaktadır.
Arabalar-2 filminde düzanlamda dünya araba yarışı yapan farklı milletlerden
arabalar yer almakta iken kurulan yananlamlar oldukça fazladır. Dünya’da kültürel
farklılıklara sahip milletler yaşarlar; İtalyanlar lezzetli yemeklere sahip ve
misafirperverdirler, Fransa müzeleri, sanatçıları ile kültürel zenginliğe sahiptir ve
köprü üstünde öpüşen çifti ile Romantiktir, Japonya geleneklerine bağlı olmanın yanı
sıra ileri teknolojiye sahiptir, İngiltere ise Kraliyet geleneği ile farklı bir yerdedir. Bu
kültürlerin farklılıkları ise Amerikalıların bakışlarının nesnesi olmuştur.
2012 yılında DreamWorks Animasyon Stüdyoları tarafından yapılan
Madagagaskar film serisinin üçücüncüsü olan Madagaskar-3: Avrupa’nın En Çok
Arananları (Madagascar 3: Europe's Most Wanted) Aslan Alex, Zebra Marty, Zürafa
Melman ve Suaygırı Gloria ikinci filmde kaldıkları Afrika’dan oldukça sıkılmışlar ve
evlerine New York’a dönmek istemektedirler. Penguenler ise New York’a dönüş için
Monte Carlo’ya gidip kumar oynayacak ve kazandıkları para ile de hep beraber New
York’a döneceklerdir. Arkadaşları Alex’e doğumgünü için kumdan New York’un
silueti yaparlar. 5.Bulvar, Brooklyn Köprüsü, Özgürlük Anıtı, Times Meydanı,
140
Central Park’daki Hayvanat Bahçesi’ni kumlardan karşısında gören Alex’in özlemi
daha da artar ve doğumgünü pasatasını üflerken dileği New York’a dönmektir.
Penguenlerin dönmesini beklemek yerine Monte Carlo’ya gidip onları
bulmaya karar verirler. Monte Carlo’ya deniz yolu ile gelen dörtlü penguenleri
aramaya başlar.
Fotoğraf-13: Monte Carlo’ya varış. Madagaskar-3: Avrupa’nın En Çok Arananları (Madagascar 3:
Europe's Most Wanted-2012)
Bu sırada maymunları insan kılığına sokup kumar oynayan penguenler zengin
olmak üzeredirler. Kahramanlar penguenleri buldukları sırada insanlar da durumu
fark ederler. Monaco Hayvan Kontrol’den Kaptan Chantel Shannon DuBois ve ekibi
hayvanların peşine düşer. Monte Carlo’daki koşuşturmacadan sonra uçağa binerler
ancak uçak Fransa’da yine düşer. Fakat bu sefer tamir edilmez derecede paramparça
olmuştur. Hayvanlar artık evlerine asla dönemeyeceklerini düşünürler.
Melmon “Avrupa’da bizim gibi kocaman hayanların rahatça seyahat
edebileceği nasıl bir yol olabilir?” derken bir tren görürler. Zaragoza Sirki’ni taşıyan
trende seyahat eden sirk hayvanlarına, onları trene almaları için kendilerinin de
sirkten olduklarını söylerler. Sirk önce Roma sonra Londra’ya uğrayacak ve eğer
141
Londra’daki Amerikalı menajer gösteriyi beğenirse daha sonra da Amerika’ya
gidecektir. Kahramanlar Amerika’ya dönebilmek için yeniden bir fırsat
yakalamışlardır. Penguenlerin mücevherleri ile sirki satın alırlar. Bu sırada Madam
DuBois hayvanların sirk ile kaçtıklarını anlamış ve peşlerinden yola koyulmuştur.
Tren ile Roma’ya ulaşan hayvanlar Collesium’da kurdukları çadırlarında
gösteri yapacaklardır. Bu sırada Halka Kuyruklu Lemur Kral Julien, sirkte bisiklete
binen Ayı Sonya’ya aşık olur. Birlilkte Roma sokaklarında dolaşarak aşk yaşarlar.
Vatikan’da Julien Sonya’ya yüzük verir, İspanyol merdivenlerinden yuvarlanırlar,
Roma sokaklarında motor ile gezerler, çeşmeden su içerler.
Ancak, sirkin Collesium'da ki gösterisi başarısız olur. İtalyan aksanıyla
konuşan Deniz Aslanı Stefano eskiden tüm Avrupa’da bir numara olduklarını ancak
Rus Kaplan Vitaly’nin başına gelen bir kaza nedeniyle her şeylerini kaybettiklerini
Alex’e anlatır. Amerika’ya geri dönmek için hep birlikte çalışmaya karar verirler.
Çalışırlar, gösteriyi hazırlarlar ve Londra’ya giderler.
Londra’da Westminister Sarayı-Big Ben ile London Eye arasında, Times
Nehri’nin üzerinde bir yerde kurdukları sirk alanında Amerikalı yapımcı onları izler
ve gösteriyi beğenir. Yapımcı ile bir kontrat imzalarlar, artık yuvaya dönüş için
biletleri vardır. Amerika’ya dönecekleri için çok sevinirler ve hep birlikte New York,
New York şarkısını söylerler. Ancak onların sirkden değil de hayvanat bahçesinden
geldiğini, kendilerine yalan söylediklerini öğrenen diğer sirk hayvanları hayal
kırıklığına uğrarlar.
142
Sonunda, Özgürlük Heykeli ve gökdelenleri ile New York Şehri belirir.
Evlerine, hayvanat bahçesine geri dönen hayvanlara evleri artık pek de çekici
gözükmez. Alex kayasının hatırladığı kadar büyük olmadığını, Melmon ve Gloria ise
aralarında duvar olduğunu hatırlamakdıklarını konuşur ve üzülürler. Martie serinin
birinci filmine gönderme yaparak;
Martie: Dostlarım, hayvanat bahçesinden kaçtığım için pişmanım.
Alex: Ne demek şimdi bu?
Martie: Eğer hayvanat bahçesinden kaçmasaydım şimdi bu kadar
üzgün olmazdık.
Alex: Burdan ayrılmak ekibin başına gelen en iyi şeydi. Dışardaki
dünyada gerçekten yaşıyorduk. Heycan vericiydi.
Gloria: Romantikti!
Melmon: Tehlikeliydi de…
Martie: Hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.
Alex: Aslında sirkle birlikteyken gerçekten evimizdeydik. Keşke
bunu daha önce fark etseydik.
Melmon: O elemanları gerçekten çok özleyeceğim.
Alex: Ne dersiniz dönelim mi? Hadi deneyelim!
Tam bu sırada onları New York’a kadar takip eden Madam DuBois bulur ve
uyuşturucu silahla vurur. Sirk hayvanları penguenlerle birlikte gelip onları hayvanat
bahçesinden kurtarır. Madam DuBois’yı hayvanat bahçesinin kafesine atan Alex
“hayvanları kovalama günlerin artık bitti” der ve Fransız görevlileri kahramanların
birinci filmde Madagaskar’a gönderildiği konteynırların içinde gemiye bindirirler.
Campbell’in kahramanın yolculuğunun erginleme aşaması yine
gerçekleşmiştir. Ancak yolculuk bu sefer, geri dönüş ile noktalanmamıştır. New
York’lu kahramanların serinin üç filmi boyunca yaptıkları büyük tur onlara macerayı
tattırmıştır ve MacCannel’in tarif ettiği hacı gibi gittikleri destinasyonların en önemli
yerlerine “selam durdurmuştur”. Seyahatleri kahramanları o kadar çok değiştirmiştir
143
ki yola çıktıkları nokta onlara sıkıcı gelmiştir. Çıktıkları tur ile değişen New York’lu
kahramanlar artık “ömür boyu macera, aşk dolu bir hayat ve tehlikeli bir yaşam” için
sirkte kalmayı tercih etmişlerdir.
Hall’a (1999) göre, temsil etme var olan anlamı aktarma değil, şeylere anlam
verme işidir. Medya, ideolojik temsil alanını üretmekte, yeniden üretmekte ve
dönüştürmektedir. Birey, kültür içinde anlam ve temsili deneyimleyerek
yaşamaktadır. Hall (1999:107) “Birey, toplum içindeki pratiklerle kendi arasında bağ
kuramadığı sürece, anlam üretme pratiklerinin içinde de yer alamamaktadır” der.
Animasyon sinema egemen söylemleri, bu egemen söyleme atfedilen
değerleri ve tura çıkmak pratiği üzerinden oluşturulan anlamı yeniden üretmiştir.
Dünya genelinde önemli bir ekonomik hareket yaratan kitle turizmi animasyon
sinemada kullanım ile yeniden meşrulaştırılmış ve doğallaştırılmıştır.
1.3.4. DÜNYANIN EN İYİSİ; FRANSIZ MUTFAĞI
2007 yılı Disney ve Pixar Animasyon Stüdyoları ortak yapımı Ratatuy
(Ratatouille) filmi televizyondaki bir aşçının hayatını anlatan bir programın arka sesi
ile başlar:
Her ne kadar Dünyadaki pek çok ülke karşı çıksada işin aslını biz
Fransızlar biliyoruz. Dünyanın en iyi mutfağı Fransız mutfağıdır,
Fransız mutfağının en iyisi Paris’tedir ve kimilerine göre Paris’teki en
iyi yemekler Şef Gusteau’s tarafından hazırlanır. Gusteau’nun
mutfağı Paris’in gözdesidir, beş ay önceden rezervasyon gerekir. Şef
Gusteau’nun kitabı “Herkes Yemek Yapabilir” en çok satanlar
listesinin başına yerleşti. Yemek eleştirmeni Anton Ego kiatbın ismini
ve felsefesini komik bulmuştu.
144
Televizyondaki o programı gizlice izleyen Fare Remy, hikayesini kendi
sesiyle anlatmaya başlar. Farelerin çok zor bir hayatı vardır, çöplerden yemek çalarak
yaşarlar. Fare Remy hırsızlıktan hoşlanmaz, iki ayağı üzerinde yürür, bulduğu farklı
tatları birleştirerek yemek yapmaya çalışır. Çok gelişmiş bir koku yeteneği vardır ve
iyi şeyler yemek istemektedir. Babası insanlardan uzak durulmasını ister ama Remy
insanlarda farklı bir yön olduğu düşünmektedir. Sırf yaşamaya devam etmediklerini,
keşfettiklerini, ürettiklerini düşünmektedir. İnsanların yemek yapmalarına hayrandır.
Bu hayranlığı ailesi ile gizlice yaşadığı evin sahibinin televizyonda izlediği yemek
programlarını gizlice takip etmesi ve mutfakta duran Şef Gusteau’nun Herkes Yemek
Yapabilir kitabını zaman zaman karıştırmasından kaynaklanmaktadır. Şef
Gusteau’nun televizyonda “iyi yemek tadabildiğiniz ve koklayabildiğiniz müzik
gibidir, tadını çıkarmak için bunun bilincinde olmalısınız, tek sınırınız kendi
ruhunuz” demesi onu çok etkilemiştir.
Remy ve ailesi yuvalarını keşfeden ev sahibi yüzünden oradan kaçmak
zorunda kalırlar. Remy kaçarken Şef’in kitabını da yanına alır. Ancak kaçış sırasında
kanalizasyonda ailesinden ayrı düşer ve günlerce yalnız kalır. Sonunda Şef
Gusteau’nun hayali ile konuşmaya başlar. Hayali Gusteau, ona hırsız olmadığını bir
aşçı olduğunu, yemek pişirmeyi sevenlere yiyeceğin her zaman geleceğini, yukarı
çıkıp ve etrafa bakması söyler.
Remy kanalizasyondan yukarı doğru tırmanır. Bir apartmanın çatısına
geldiğinde onu Eyfel Kulesi eşliğinde Paris manzarası karşılar (Fotoğraf-14). Kendi
kendine “Paris!...Ben bunca zaman Paris’in altında mı yaşamısın! Çok güzel ! ” der.
145
Fotoğraf-14: Ratatuy (Ratatouille-2007)
Kafasını biraz indirdiğinde ise karşısında Gusteau’nun Restoranını görür.
Hayali Gusteau’nun onu kendi restoranına yönlendirdiğini düşünür. Gerçek bir
gurme mutfağını, aşçıların neler yaptığını izlerken yanlışlıkla mutfağa girer.
Fare Remy, o gün mutfakta çöpçü çocuk olarak işe başlayan ancak gerçekte
Gusteau’nun oğlu olan Linguini'nin yanlışlıkla berbat ettiği çorbayı düzeltir. Daha
sonra aşçı şapkasının altında gizlenerek Gusteau’nun mutfağında Linguini'ye yemek
yaptırmaya başlar. Linguini Remy sayesinde ünlü bir şef olur. Ancak bir süre sonra
asıl şefin Fare Remy olduğu ortaya çıkar.
Film kendi içinde ciddi bir karştlığı barındırmaktadır. Normalde bir
restoranda karşılaşılması durumunda ciddi bir hijyen sorunu olduğu düşünülecek
olan bir fare Paris’in en önemli gurme restoranında yemek yapmaktadır. Ancak bu
karşıtlığa rağmen farenin yemek yapması hiç de tuhaf değildir. Ne de olsa Farnsızdır
146
ve ünlü Fransız Şef’in kitabının ismi gibi “herkes yemek yapabilir”. Her akşam Eyfel
Kulesi’nin eşliğinde Paris manzarasına bakarak uykuya dalan Fare Remy, hayallerin
gerçekleştiği bu şehrin manzarasından aldığı ilham ile yemek yapmaktadır. Açık
kalan televizyondaki ses “Hayal kurmak için Paris’den daha iyi bir yer var mı?” diye
sorarak bu durumu destekler.
Filmde Fransız mutfağı tüm dünya mutfalarından farklı ve üstün bir yerde
kurulmuştur. Fransız mutfağının ayrımaz bir parçası olan şarap da kullanılan önemli
simgeler arasındadır. Remy, Linguini ve ünlü gurme retoranında yemek yiyen tüm
müşteriler yemeğin yanında mutlaka şarap içerler.
Culler (2008: 38) Bartehs’ın diğer nesneler ve uygulamaların toplumsal
kullanım sonucu edindikleri ikinci türden anlam büründüğünü ve aynı işlevi
gördüğünü şu örnekle açıklar; Fransa’da şarap yalnızca bir çok farklı içecek arasında
bir içecek olmayıp “Hollanda ineğinin sütüne ve İngiliz Kraliyet ailesinin törensel
biçimde içtiği çaya denk düşecek biçimde, totem niteliğinde bir içecek” olmaktadır.
O kollektif bir etiğin temelidir ve Fransızlar açısından “şaraba inanmak zorlayıcı,
kolektif bir eylemdir” ve şarap içmek bir toplumsal bütünleşme ritüelidir. Mitsel
anlamlar üretirken, kültürler kendi düzgülerinin doğal gerçekler gibi görünmesini
sağlamaya çalışırlar.
Culler (2008: 39) her ne kadar “şarabın kusursuzluğu” bir mitse de, tam
olarak bir aldanma değildir der. Barthes’ın “şarap nesnel açıdan iyidir ve aynı
zamanda şarabın iyi olması bir mittir” şeklindeki mitoloji uzmanının ikilemine dikkat
147
çeker. Mitoloji uzmanını ilgilendiren şarabın imgesidir, şarabın nitelikleri ya da
etkileri değil; toplumsal törelerce şaraba atfedilen ikinci türden anlamlardır esas olan.
Culler (2008: 39), Barthes’ın mitin bir iletişim biçimi, bir “dil”, ikinci türden
bir anlam dizgesi olduğunu söyler ve bir çıkarım yapar; “kültürde her şey
örneklemedir; bir somun Fransız ekmeği Fransızlığın göstergesidir”. Faransız
mutfağının ve şarabının mitleştirildiği film örgüsünde seyhatin hayati bir öğesini
oluşturan yemek kültürü dünyanın en iyisi olarak Fransız mutfağını ve Fransızlığın
göstergesi olarak vurgulanmıştır.
Çocuklarla yapılan mülakatlarda sunulan eşleştirmelerde Eyfel Kulesi ile Fare
Remy eşleştirmesini bilen kızların 7 ve erkeklerin 8 tanesi, Fare Remy’i yemek
yapan fare diye tanımlamışlardır. Çocukların tanımında yer alan Fare, Aşçı ve Paris
göstergeleri bambaşka bir anlamlandırmaya neden olmuştur. Bir gösteren olarak Fare
Remy Paris’de hayallerini gerçeğe çevirmiştir. Yemek yapmayı çok istemiş ve
Fransız mutfağından aldığı ilham ile yeteneklerini sergilemiş ve bir fareden
beklenecek son şeyi gerçekleştirmiştir; aşçı olmuştur.
1.3.5. EGZOTİK KARNAVAL ŞEHRİ; RİO
2011 yılında 20th Century Fox ve Blue Sky Animasyon Stüdyoları tarafından
hazırlanan Rio, mavi makav türünde bir kuş olan Mavili’nin (Blue) hikayesini
anlatmaktadır.
148
Mavili, Rio De Janeiro’nun “egzotik” ormanlarında henüz bir bebekken
tuzağa düşmüş ve bir kafesin içinde Minesota’ya gönderilmiştir. Film, Rio De
Janeiro mazarasının üzerinde Rio yazısı ile başlar. Daha sonra karlar altında bir şehir
görüntüsünün üzerinde “Rio değil” yazar. Karşıtlık ilk sahnede gözler önüne
serilmiştir. Bir yerde Rio vardır diğer tarafta ise Rio olmayan başka bir yer.
Minesota’da, üzerinde egzotik ev hayvanları yazan bir kamyon yoğun karda
kayarak kaza yapar. Kamyondan Mavili düşler. Mavili’yi Linda isminde küçük bir
kız bulur ve ona bakar. Zaman hızla geçer, Linda kocaman bir kadın olmuştur, bir
kitap dükkanı işletmektedir ve Mavili ile kendine ait bir dünya kurmuştur. Mavili
kaçırıldığı o ilk günden beri uçamamaktadır.
Bir gün kitapçının camından bakan Mavili karda yürüyemeye çalışan ancak
her adımında kayarak düşen bir adam görür. Adam dükkanının kapısından içeri girer
ve “Ben bu hava için yaratılmamışım” der. Gelen Brezilyalı kuşbilimci Túlio
Monteiro’dur. 6.000 km’yi türünün son erkek üyesi olan Mavi Makav’ı (Mavili’yi)
görmek için geldiğini anlatır. Mavi Makav türünden sadece Minesota’daki erkek
Mavili ile Rio’daki dişi Harika (Jewel) kalmıştır, bu yüzden Mavili’nin Brezilya’ya,
Rio de Janeiro'ya gitmesi gerekmektedir. Túlio, bunun türü kurtarmak için son şans
olduğunu anlatır. Dünya haritasına bakan Mavili, Brezilya’nın dünya küresindeki
yerini görür. Linda türü kurtramak için Túlio ile birlikte Rio’ya gitmeye karar verir.
Let me take to the Rio (beni Rio’ya götür) şarkısı eşliğinde Rio’ya inerler.
Üstü açık bir araba ile havaalanından yola çıkarlar. Linda, Minesota’da kışı yaşarken
149
bembeyaz olan ciltlerini, Rio’nun kavurucu güneşinden korumak için Mavili ve
kendisine güneş kremi sürer. Arabanın önünü dans eden bir grup tarafından kesilir.
Túlio, şaşkınlık içinde dans edenleri seyreden Linda’ya tam karnaval zamanı
geldiklerini anlatır. Linda, Túlio’nun selamlaştığı dans kıyafetleri giymiş bir kadın
için “O da bir dansçı mı?” diye sorar. Túlio onun diş hekimi olduğunu söyler. Rio’da
herkes karnaval zamanı dans etmektedir.
Arabanın içinde bir kafeste yol alan Mavili’nin yanına iki kuş gider ve ona
öğüt verirler;
Petro: İşte bak turist. Karnaval için mi buradasın? Mavili: Aslında bir kadın ile buluşmaya geldim.
Rico: O zaman dikkat et, Breziyalı kadınlar kendine güveni sever.
Çılgın bir aşk şahini gibi davran!
Sonunda Mavili ile Harika’nın buluşacakları yere varırlar. Geldikleri yer
hırsızların elinden kurtarılan kuşların sağlıklarına kavuşturdukları bir kuş merkezidir.
Túlio ve Linda, Harika ile buluşması için Mavili’yi özel bir odaya koyar ve oradan
ayrılırlar. Harika, özgürlüğüne düşkün bir kuştur kafeste kalmak istememekte ve
kaçmaya çalışmaktadır.
Karnaval’a sadece bir gece kalmıştır ve kuş sığınağının güvenlik görevlisi de
kıyafetlerini giyerek dans etmeye başlamıştır. Güvenlik görevlisi dansa başladığı
sırada kötü kuş Nigel ona saldırır. Kuş merkezinde kapalı oldukları bölüme giren
sokak çocuğu Fernando, kuş şebekesi için Mavili ve Harika’yı kaçırır.
150
Mavili ve Harika’nın Dünyada kalan son iki Mavi Makav olduğunu bilen çete
lideri onları ayaklarından zinciler. Ertesi gün onları satacak ve zengin olacaktır.
Mavili ve Harika çeteden kaçmayı başarır. Çete lideri peşlerine Nigal’ı takar. Tüm
şehir büyük bir heycanla televizyonda Brezilya’nın oynadığı futbol maçını
seyrediyordur.
Fotoğraf-15: Rio (Rio-2012)
Kuşlar ayaklarından zincirli oldukları ve Mavili uçamadığı için rahat hareket
edemezler. Ormanda bir Tukan Rafael ile tanışırlar ve ayaklarındaki zincirden onları
kurtarması için yardım etmesini isterler. Rafael bu işi ancak Luis’in halledebileceğini
söyler ve hep birlikte yola koyulurlar.
Mavili’ye uçmanın aslında içgüdüsel bir durum olduğunu ve yürekten
geldiğini anlatmak için Rio’nun manzarasını gören bir tepeye çıkarlar. Denemek için
tepeden atlayan Mavili uçamaz ve ayağından zincirli Harika ile bir planörün üzerine
düşer. Planörün üzerinde uçuyormuş gibi hisseden Mavili, fonda çalan Rio şarkısı ve
simgesi İsa Heykeli eşliğinde uçmanın güzel bir duygu olduğunu keşfeder.Daha
151
sonra kalabalık plaja düşerler ve Luis’i bulup zincirlerinden kurtulmak için yollarına
devam ederler.
Fotoğraf-16: Rio (Rio-2012)
Bu sırada, kötü kuşu Nigel, halka kuyruklu lemurlardan Mavili ve Harika’yı
bulmaları için yardım ister. Linda ile Túlio da heryerde Mavili’yi aramaktadır. Mavi
makavları çete için kaçıran sokak çocuğu Fernando, Linda ve Túlio’yu bulur ve
olanları anlatır. Kuşları bir çete için kendisinin kaçırdığını ve nerede olduklarını
bildiğini söyler. Onları kuşları teslim ettiği eve götürür ama kuş çetesi ellerindeki
bütün kuşları kamyona yüklemiştir. Çetenin planı dikkat çekmeden karnaval aracı ile
geçit töreninden geçip kuşları kaçırmaktır.
Bu sırada Mavili ve Harika, Rafael, Petro ve Rico ile birlikte Luis’in garajına
ulaşır. Luis onları zincirden kurtarır. Harika zincirden kurtulur kurtulmaz uçmaya
başlar. Uçamayan Mavili bu duruma bozulur ve tartışırlar. Mavili tartışma sırasında
“Ben buraya ait değilim. Zaten buraya gelmeyi de hiç istememiştim. Ayrıca
sambadan nefret ederim!” der. Samba ile ilgili sözlerini Brezliyalı kuşlar çok kaba
152
bulur, Rico ağlamaya başlar. Tam o sırada Nigel Harika’yı kaçırır. Onu geçit
törenine götürdüğünü öğrenen Mavili de peşlerinden geçit törenine gider.
Kuş çetesinin planlarını öğrenen Linda ve Túlio da geçit törenine varır.
Karnaval alanına girebilmek için kostüm giyerler. Linda’yı geçit gösterisinin
dansçılarından sanan bir yetkili onu geçit arabasına bindirir. Kendini kalabalık geçit
alanında bulan Linda çevredeki insanların dans etmesi için yaptıkları tezahürata
“Minesotalılar popolarını sallamaz!” diyerek tepki gösterir. Ancak hareketli müzik
ve koşturmaca sırasında o da sıcak ritimlere eşlik etmek zorunda kalır ve kalçalarını
sallar.
Mavili, Harika’yı geçit töreninde bulur ama o da tuzağa düşer. Kuş hırsızları
hepsini birden uçağa bindirir. Mavili çetenin kaçırdığı tüm kuşların kafeslerinin
kapaklarını açar ve tüm kuşlar Rio’nun manzarası üzerinde özgürce uçar. Ancak
Harika kaçış esnasında kanadından yaralanır, uçaktan düşer. Mavili peşinden atlar,
Harika’yı yakalar ve ilk kez uçmayı başarır.
Filmin sonunda egzotik orman içindeki bir kulubede, kapısında “Rio Mavi
Kuş Sığınağı” yazan bir tabela görünür. Linda, Túlio ve Fernando; Mavili, Harika ve
üç küçük mavi makavın gökyüzünde uçuşlarını seyrediyordur.
Rio filmi çalışmada incelenen diğer filmlerden oldukça farklı özellikler taşır.
İlk olarak filmin geçtiği mekan filmin ismine taşınmıştır. Rio Karnavalı, samba,
153
kalça, futbol, aşk, egzotik meyveler, sıcak mevsim film boyunca yapılan
mitleştirmelerdir.
Minesota’nın soğuğu ile Rio’nun sıcak havası, doğal olmayan yaşamında
kafesin içinde yaşayan ve uçamayan Mavili ile Rio’nun egzotik ormanlarında
yaşayan ve özgürlüğüne düşkün Harika, kalçalarını sallamayan Amerikalılar ile
sokakta bile dans eden Brezilyalılar arasında karşıtlıklar kurulmuştur.
Çocuklarla yapılan mülakatlarda sunulan eşleştirmelerde İsa Heykeli ile
Mavili eşleştirmesini ve üçüncü sayfada sunulan Harika ile Rio manzarası
eşleştirmesini kızların 7 ve erkeklerin 8 tanesi doğru yapmıştır.
Birinci bölümde “Destinasyon Pazarlaması” başlığında anlatılan bir
destinasyonun “marka” olabilmesi için yapılması gereken her şey bu filmde
uyarlanmış gibidir. Rio, bir ürün olarak destinasyonun animasyon sinemada ürün
yerleştirme yöntemi ile uygulandığı en belirgin filmidir. Film etkili turizm başlığında
örneklendirilen halka ilşkiler faaliyetleri Rio filmi ile çarpıcı bir biçimde
uygulanmıştır. Rio’nun tanıtımı için 27 Ocak 2011'de Rovio Mobile isimli dünya
genelinde bilinirliğe sahip bilgisayar ve mobil aplikasyon oyunlarının yaratıcısı olan
firma ile filmin yapımcı stüdyosu 20th Century Fox bir ortaklık gerçekleştirmiştir.
Film gösterime girmeden önce Rovio tarafından Angry Birds oyununun filme
uyarlanmış versiyonu Angry Birds Rio yayınlanmıştır. 50 seviyeden oluşan oyun
Android Market ve Apple App Store'de satışa çıkarılmıştır.
154
.
Fotoğraf-17: Rio Agry Birds Oyunu Tanıtım Afişi
20th Century Fox’da filmin yapım sürecinde çalışmış ve filmin lansmanına
ilişkin gerçekleştirdiği “Angry Birds Rio” ortaklığından sonra Finlandiyalı, Angry
Birds oyununun yapımcısı Rovio şirketinde Stratejik Ortaklıktan sorumlu Başkan
Yardımcısı olan Andrew Stalbow ile elektronik posta yolu ile mülakat
gerçekleştirilmiştir43
.
Gerçekleştirilen mülakatta ilk olarak Angry Birds Rio oyununun yapılma
sürecinin nasıl ortaya çıktığı ve kimin fikri olduğu sorulmuştur. Stalbow, 20th
Century Fox stüdyosunun Rio’daki kuşlarla ilgili bir animasyon filmi gösterime
soktuğu esnada, filmini Angry Birds oyunuyla birleştirip Angry Birds Rio’yu yaratma
fikriyle Rovia’ya geldiğini söylemiştir.
Rio filminin öyküsünün ve Angry Birds’ün dünyaları arasında bir birlikteliğe
izin verdiğini söyeleyen Stalbow hem oyun hem de filmin Rio’ya bir saygı gösterisi
olduğunu ve iki taraf için de çok verimli bir ilişki olduğunu ifade etmiş, Angry Birds
Rio’nun tanıtım filminin bile Rio film tanıtımında 10 kat fazla izlendiğini aktarmıştır.
43
Mülakatın tam metni ek-8’de yer almaktadır.
155
Rio filminin Rio de Jenerio’nın bilinirliğine katkısı ne olduğu sorusuna
Stalbow, Rio Belediye Başkanı’nın kendilerine filmin Rio’nun popülaritesine çok
büyük bir katkı sağladığını söylediğini ifade etmiştir.
Angry Birds Rio oyununun filmden 3 hafta önce piyasaya çıktığını aktaran
Stalbow filme giden izleyicilere, filme ilişkin gerçekleştirilen diğer tanıtımlara ilişkin
etkinlik karşılaştırması yapmak için bir anket düzenlediklerini söylemiştir. Anket
sonucunda filmin tanıtım yollarından en büyük oranı Angry Birds Rio oyunu ile
bağlantılı çıktığını aktramıştır. Stalbow, 20th Century Fox başkanının ise kendisine
bunun Fox’un 75 yıllık tarihinde yaptığı en başarılı pazarlama yöntemi olduğunu
söylediğini aktarmıştır.
Bir destinasyon pazarlama aracı olarak Angry Birds gibi bir oyunun mu,
yoksa Rio gibi bir filmin mi daha fazla kişiye ulaşıp etkin olur diye sorulduğunda
Stalbow, her ikisinin de çok iyi iş yaptığını ancak oyunlardan, tabletlerden, akıllı
telefonlardan daha çok hoşlanıldığını ifade etmiştir. Küresel ölçekte izleyiciye çok
daha çabuk ulaşılabilen yöntemin mobil yöntemler olduğunu ve dünyanın en etkili
insanlarını bu araçlarla yakalanabildiğini aktarmıştır. iPad/iPhone’da oynanabilen
oyunların bir filmin izlerken olduğu gibi edilgen bir konumda olmadığını, dokunup
ileri atılarak etkin olunan bir deneyim olduğunu ifade etmiştir. Dolayısı ile bir
oyunun, bir marka oluşturmak ve insanlarla bağlantı kurmak için daha güçlü bir aracı
olduğunu aktarmıştır.
156
Stalbow Brezilya Turizm otoritesi EMBARTUR’un filmin oluşma sürecinde
yeralıp almadığını bilmediğini ancak Fox’un Carlos Saldanha adında parlak bir
Brezilyalı yönetmen ile çalıştığını ve ünlü Sergio Mendes’in bestelediği bir Brezilya
müziği kullandıklarını dolayısıyla Riolu yaratıcı yetenekleri kullanmanın filme özel
bir büyü kattığını düşündüğünü ifade etmiştir.
157
SONUÇ
Çizgi filmlerin son yıllarda teknolojik farklılık ile üretilen şekli olan
animasyon filmler, çocukluk çağı için neredeyse bir ritüel halini almış durumdadır.
Bu ritüelin kahramanları ve onların yaptıkları şeyler çocukluk çağının yaşamsal
pratiklerini şekillendirerek adeta kutsallık kazanmıştır. Animasyon sinemanın
sağladığı bu “kutsallaşma” durumu geleneksel sinemanın turizme sağladığı kazanıma
benzer özellikleri içermektedir.
Turizm sosyal ve psikolojik açıdan farklı anlamlandırmalar yapılmış bir
pratiktir. Dünya genelinde 1 milyardan fazla kişinin seyahat etmesi sayesinde
neredeyse hemen her destinasyon için vazgeçilmez bir ekonomik getiriye sahiptir. Bu
vazgeçilmez ekonomik boyutu ile birlikte turizmin yaşamın her alanına sinmiş farklı
bir yapısı vardır. Bu farklı yapısı günümüz “modern” bireylerinin “gitmek” eylemine
duyumsadıklarından, ona yükledikleri anlamlardan kaynaklanmaktadır.
“Çok gezen mi çok okuyan mı bilir?” sorusuna çoğunlukla verilen cevabın
“gezen” olması, turizmin bilgiye ulaşmada önemli bir pratik, bir araç olduğu fikrini
temellendirmektedir. Turizmin öznesi olarak seyahat etme eylemini gerçekleştiren
hemen herkes, gidip görerek elde ettikleri deneyimi daha “değerli” kabul etmektedir.
Bu değerli bilgiye “nerde” ulaşılması gerektiği ise kitaplar, filmler, medya ve
reklamlar aracılığı ile sunulmaktadır.
158
Modern deneyimin unsurlarından olan, kurulu rutini tersine çevirerek önemli
bir görev üstlendiği düşünülen turizm pratiği bir değerler sistemine sahiptir.
Gidilecek hangi destinasyonların önemli olduğu, nerelerin görülmesi gerektiği, o
destinasyonlarda nelerin yapılacağı, ne yeneceği turizmin değerler sistemince
belirlenmiştir. Bu belirleme sürecine reklam ve medya içeriklerinin sunduğu imgeler
katkı sağlamış, yol gösterici olmuştur.
Reklam ve medya aracılığı yaratılan imgeler seyahat edene, ziyaret edilecek
potansiyel yerlerin seçilmesi ve değerlendirilmesinde esas olacak bilgiyi
sunmaktadır. Ziyaret edenin bu bilgiye ihtiyacı vardır çünkü eğer göreceği yer
“isimsiz bir yer ise veya işaretlenmemiş ise oraya duyduğu ilgi de azalacaktır”.
Özellikle medya içerikleri ile önceden işaretlenmiş, belirlenmiş mekanların görülme
ya da tercih edilme olasılıkları hiç işareti olmayan mekanlara göre daha fazla
olacaktır. Dolayısı ile medya aracılığı ile üretilen içeriklerde o destinasyonların
kullanılması ile ziyaret edilme olasılığı da artmaktadır.
Turizm endüstrisi için, var olan ve/veya oluşturulmaya çalışılan “imaj”
kavramı büyük önem taşımaktadır. İmaj, zihinlerdeki çağrışımlar, hisler, tutumlar ve
izlenimler ile bunların olumlu/olumsuz değerlendirmelerinden oluşmaktadır. İmaj,
bir dizi bilgilenme sürecinin sonucunda ulaşılan bir imgedir ve bu bilgilendirme
süreçleri çoğu zaman medya içerikleri tarafından oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Günümüz medya mecraları içinde önemli bir kültürel üretim alanı olarak
kabul edebileceğimiz animasyon filmler hem ziyaret edilecek yerlerin
159
işaretlenmesinde hem de ilk hedef kitlesi olan çocukların o yerlere ilişkin sahip
olacakları (belki de ilk) bilgiye ulaşmalarında önemli bir kanal görevi görmektedir.
Animasyon sinemada, öncülü olan çizgi filmlerden farklı olarak, masalsı ya da
fantastik bir dünya yerine, gerçek mekanların, yerlerin, destinasyonların kullanımı
dikkat çekmektedir.
Animasyon sinemada destinasyon, bir turizm ürünü olarak ürün yerleştirme
metodu ile kullanılılabildiği gibi filmin kendisinin o destinasyonun bilinirliğinden, o
destinasyona ait simgelerinin hazır halde bulunan anlamlandırılmalarından
yararlanması ve sonradan üretilmiş olduğu aşikar olan animasyon filme “gerçeklik”
katmak istenmesi gibi nedenlerle de kullanılabilmektedir.
Animasyon sinemada bilerek veya başka nedenlerle destinasyon kullanımı
çocukların o destinasyonları ve o destinasyonlara ilişkin kültürel pratikleri
“öğrenme”sine yol açmaktadır. Bu değerlendirme çalışmada çocuklarla
gerçekleştirilen mülakatların sonuçları ile de örtüşmektedir.
Çalışmada 6-12 yaş arasındaki 20 çocukla, son on yılda üretilen 20 farklı
animasyon filmde geçen mekanlar ve filmlerin karakterleri üzerinden mülakatlar
gerçekleştirilmiştir. Mülakatlar sonucunda destinayonların çocuklar tarafından
bilinirliklerinin önemli ölçüde bu filmler sayesinde olduğu tespit edilmiştir.
Mülakatlarda yapılan eşleştirmelerde (kahraman ile destinasyon simgesi, manzara ve
bayrak) çocukların kurabildiği ilişkilendirmeler bu tespiti temellendirmiştir.
160
Çalışmada, animasyon sinemanın tatile çıkma ya da bir yere gitme kararını
(şimdilik) veremeyen hedef kitlesi çocukların film etkili turizminin getirdiği ziyaretçi
sayısındaki artış kıstasını kısa vadede ve doğrudan belirlenemeyeceği kabul
edilmiştir. Ancak, animasyon sinemanın film etkili turizmin etkisi ile o destinasyona
ilişkin oluşturulmak istenen imajın uzun vadeli bir kazanımın yaratacağı idda
edilmiştir. Dolayısı ile bir destinasyonun bir filmde ürün yerleştirme yöntemi ile
kullanılmaması durumunda bile (herhangi bir bedel ödenmeden kullanılması
durumu) film etkili turizmin sonuçlarından faydalanması söz konusu olacağı
sonucuna varılmıştır.
Dolayısı ile animasyon sinemanın gösterge dizgelerinin, hedef kitlesi olan
çocuklara dış dünyaya dair bir “öğrenme” ya da “anlamlandırma” süreci yaşattığı,
henüz birer turist olmayan çocukların kafalarında şimdiden “gidilmesi gereken yerler
listesi” oluşturmalarını sağladığı ve onların gelecekte kendi başlarına katılacakları
turizm pratiklerinin şimdiden belirlenmiş olduğu sonucuna varılmıştır.
Mülakatlarda çocuklara bir sihirli lamba olsaydı dünyada gitmek isteyeceğin
yer neresi olurdu sorusuna 20 çocuktan 9 tanesi New York, 4 tanesi Paris, 2 tanesi
Rio, 1 tanesi İtalya, 1 tanesi İskoçya, 1 tanesi İstanbul, 1 tanesi Antalya ve 1 tanesi
hayvanat bahçesi olarak yanıt vermiştir. Aynı çocuklara gerçekte bir sihir şansımızın
olmadığını ama büyüdüğünde nereye gitmek isterdin diye sorululuğunda yanıtların
sadece iki tanesinin değiştiği görülmüştür.
161
Çalışmada, animasyon sinemada kullanılan her destinasyon veya simgenin
sadece bir reklam ya da pazarlama amacı ile kullanılmaması kabul edilmiştir. Ancak
çalışmada, animasyon sinemada kullanım nedeni ne olursa olsun o destinasyon,
simge ya da kültürel pratiğin kullanımının film etkili turizmin kazanımlarından uzak
tutulamayacağı, kullanılan simgelerin çocukların öğrenme sürecine hız kattığı ve
animasyon sinemanın dili ile oluşturulan anlamların o destinasyonun imajına katkı
sağladığı sonucuna varılmıştır.
Çalışmada, göstergebilimin anlamlandırma çabasına tutunularak, “eleştirel”
bakışın yeni düşünme şekilleri geliştiren yapısı değerli kabul edilip, animasyon
sinema ile üretilen metinler bölümde 5 başlık altında incelenmiştir. Roland
Barthes’ın göstergebilm serüveninde kullandığı dizgeleştirmelerinden yola çıkılarak
animasyon filmler aracılığı ile belirlenen ve oluşturulmak istenen imaj; kullanılan dil,
simgeler, göstergeler, anlamlandırmalar, mitleştirmeler, yan anlamlar ve karşılıklar
üzerinden çözümlenmeye çalışılmış, anlamın nasıl üretildiğine bakılmıştır.
Çalışmada Urry, Culler ve MacCannell gibi turizme ilişkin eleştirel tespitler
yapan literatür yol gösterici sayılmıştır. Animasyon sinema üretenlerin parlak zekası
ve günümüzde önemli bir metod olarak kullanılan ürün yerleştirme tekniğinin
pazarlamaya kattığı etkinliğin peşinen kabul edildiği çalışmada, yanamların
yapabileceği akademik katkıyı görmezden gelmemek gerektiği düşünülmüştür.
Animasyon sinemasında destinasyon kullanımı, Türkiye’nin de bir turizm pazarlama
ve imaj oluşturma yöntemi olarak kullanabileceği düşünülmektedir. Bu noktadan
hareketle çalışmada, eleştirel literatürün, pratik uygulamaya yapabileceği katkının
162
görülmesi için bir kapı aralanması amaçlanmıştır. Çalışma ile bir durum tespiti, bir
inceleme yaparken aynı zamanda bu konuya ilişkin bir düşünce üretimi
gerçekleştirmek de amaçlanmıştır.
163
KAYNAKÇA
Aaker, A. D., (1991), Managing Brand Equity, New York: The Free Press.
Aaker, A. D., (1996), Building Strong Brands, New York: The Free Press.
Abisel, N., (1999), Popüler Sinema ve Türler, İstanbul: Alan Yayınları.
Aktuğlu, I.K., (2004), Marka Yönetimi, İstanbul: İletişim Yayınları.
Aksungur, A.G., (2008), “Turizmde Markalaşma ve Tanıtma Faaliyetlerinin
Önemi: İspanya ve Türkiye’nin Karşılaştırmalı Analizi”, (Yayınlanmamış
Uzmanlık Tezi), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı: Ankara.
Anık, E., (2011), “Bütünleşik Pazarlama İletişimi Açısından Ürün Yerleştirme
ve Sinema Filmleri Üzerine Bir Araştırma”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Apostolopoulos, Y., Loukissas, P. ve Leontidou, L., (2001), Mediterranean
Tourism, New York: Routledge.
Ar, A.A., (2004), Marka ve Marka Stratejileri, Ankara: Detay Yayıncılık.
Arnold, D., (1992), “The Handbook of Brand Management”, İnternational
Management Series, ABD: Addison Wesley Publishing Company.
Ashworth, G. ve Goodall, B., (1991), Marketing Tourism Places, London:
Routledge.
164
Atay, L., (2003), “Turistik Destinasyon Pazarlaması ve Bir Alan Uygulaması”,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İzmir.
Avraham, E., (2004), “Media Strategies for Improving an Unfavorable City Image”,
Cities, C. 21, S. 6, s. 471-479.
Avşar, Z. ve Elden, M., (2004), Reklam ve Reklam Mevzuatı, Ankara: RTÜK
Yayınları, No:8.
Balasubramanian, S. K., (1994), “Beyond Advertising and Publicity: Hybrid
Messages and Public Issues”, Journal of Advertising, C.23, s.29.
Balasubramanian, S. K., James, A. K. ve Hemant, P., (2006), “Audience Response
to Poruduct Placements: An Integrative Framework and Future Research Agenda”,
Journal of Advertising, C.35, s.115–141.
Barthes, R., (1996), Camera Lucida: Fotoğraf Üzerine Düşünceler, (Çev R.
Akçakaya), İstanbul: Altıkırkbeş Yayın.
Barthes, R., (1997), The Eiffel Tower, Berkeley: University of California Press.
(http://ahameri.com/cv/Courses/CU/Tourist%20Studio/Eiffel%20Tower.pdf)
Barthes, R., (2003), Çağdaş Söylenler, İstanbul: Metis Yayınları.
Batı, U., (2010), Reklamın Dili, İstanbul: Alfa Yayınları.
Batur, Y., (1998), Bilimkurgu Sinemasında Şiddet ve İdeoloji, Ankara: Kitle
Yayınları.
165
Beeton, S., (2004), Aspects of Tourism Film-Induced Tourism, Clevedon:
Channel View.
Beeton, S., (2005)., Film-Induced Tourism, Clevedon: Channel View.
Beeton, S., (2008), “From the Screen to the Field: The Influence of Film on Tourism
and Recreation”, Tourism Recreation Research, C.33, s.39-47.
Bir, A. A., (1988), “Bir Mamül Nasıl Konumlandırılır?”, Pazarlama Dünyası
Dergisi, S.7.
Brennan, I. ve Babin L. A., (2004), “Brand Placement Recognition: The Influence of
Presentation Mode and Brand Familiarity”, Journal of Promotion Management,
C.10, S.1-2, s.185-202.
Brennan, S., Rosenberger P. J. ve Hementera V., (2009), “Product Placements in
Movies: An Australian Consumer Perspective on Their Ethicality and Acceptability”,
Marketing Bulletin, C.15, s.1-16.
Bruner, E. M., (1991), “Transformation of Self in Tourism”, Annals of Tourism
Research, C.18, S.2, s.238-251.
Busby, G. ve Klug, J., (2001), “Movie-Induced Tourism: The Challenge of
Measurement and Other Issues”, Journal of Vacation Marketing, C. 7, S.4, s.316–
332.
Caldwell, N. ve Freire, J. R., (2004), “The Diffiences Between Branding a Country, a
Region and a City: Applying the Brand Box Model”, Brand Management, C.12,
S.1, s.50-61.
Campbell, J., (2010), Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, (Çev. Sabri Gürses ),
İstanbul: Kabalcı.
166
Chao, C., Hazari, B. R. ve Sgro, P. M., (2004), “Tourism, Globalization, Social
Externalities, and Domestic Welfare”, International Business and Finance, S.18,
s. 141-149.
Cohen, E., (1972), “Towards a Sociology of International Tourism”, Social
Research, C.39, S.1, s.164-182
Coltman, M.M., (1989), Introduction to Travel And Tourism: An International
Approch, New York: Van Nostrand Reinhold.
Culler, J., (2008), Barthes, Ankara: Dost Kitapevi.
Culler, J., (2009), “Turizmin Göstergebilimi ”, Turist: Modern Çağın Seyyahı?
(Der. Cogito) içinde, (Çev. Erkan Ünal), S. 59-Yaz 2009, s.97-112. İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları.
DeLorme, D. E. ve Reid L. N., (1999), “Moviegoers' Experiences and Interpretations
of Brands in Films Revisited”, Journal of Advertising, C.28, S.2, s.71-95.
Doğramacı, T., (2011), “Başlangıcından Günümüze Animasyon-Sinema İlişkisi”,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Kütahya.
Evans, M., (1997), “Plugging into TV Tourism”, Insights, English Tourist Board:
London, S.8,s. D35-D38 .
Garrod, B., Fyall, A., ve Leask, A., (2006), “Managing Visitor Impacts at Visitor
Attractions: An International Assessment”, Current Issues in Tourism, C.9, S.2,
s.125–151.
167
Gibson, S., (2006), “A Seat with a View: Tourism, (Im)mobility and the Cinematic-
Travel Glance”, Tourist Studies, C.6, S.2, s. 157–178.
Gupto, P. B. ve Kenneth R. L., (1998), “Product Placement in Movies: The Effect of
Prominence and Mode on Audience Recall”, Journal of Current Issues and
Research in Advertising, C. 20, S.1, s.47-59.
Gupto, P. B. ve Stephen J. G., (2007), “Recall of Products Placed as Prizes Versus -
Commercials in Game Shows”, Journal of Current Issues and research in
Advertising, C. 29, S.1, s. 43-53.
Günal, A., (1998), “Otantik Olanı Aramak”, Birikim Dergisi, S.111-112.
http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=103&dyid=2416
&yazi=Otantik Olanı Aramak
Gürel, E. ve Alem, J., (2010), “Postmodern Bir Durum Komedisi Üzerine İçerik
Analizi: Simpsonlar”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.3, S.10.
Hall, S., (1998), “Yerel ve Küresel: Küreselleşme ve Etniklik”. Kültür
Küreselleşme ve Dünya Sistemi, (Der. Anthony D. King), (Çev. Ü.H.Yolsal ve G.
Seçkin), Ankara: Bilim ve Sanat.
Howard, J.A., (1989), Consumer Behaviour in Marketing Strategy, New
Jersey:Prentice Hall.
Hudson, S. ve Hudson, D., (2006), “Branded Entertainment: A New Advertising
Technique or Product Placement in Disguise?”, Journal of Marketing
Management, C.22, S.5-6, s.489-504.
Hudson, S., Ritchie, J.R.B., (2006a), “Promoting Destinations via Film Tourism: An
Empirical Identification of Supporting Marketing Initiatives”, Journal of Travel
Research, C.44, S.4, s.387-396.
168
Hudson, S., Ritchie, J.R.B., (2006b), “Film Tourism And Destination Marketing: The
Case of Captain Corelli’s Mandolin”, Journal of Vacation Marketing, C.12, S.3,
s.256–268.
Hünerli,S., (2005), Canlandırma Sineması Üzerine, İstanbul: Es Yayınları.
İnal, A., (2003), “Roland Barthes: Bir Avant-Garde Yazarı”, İletişim Araştırmaları
Dergisi, C.1,S.1, s.9-38.
İnceoğlu, M., (1985), Güdüleme Yöntemleri, Ankara: A.Ü. Siyasal Bilgiler
Fakültesi ve Basın-Yayın Yüksekokulu Basımevi.
Kara, Ş., (2007), “Fantastik Çocuk Kitaplarında Uzamın İmgesel İşlevi ve Şiddet”,
Journal of Arts and Sciences, C.7, s.61-72.
Karpovich, A. I., (2010), “Theoretical Approaches to Film-Motivated Tourism
School of Engineering and Design”, Tourism and Hospitality Planning &
Development, C.7, S.1, s.7-10.
Karrh, J. A., (1998), “Brand Placement: A Rewiew”, Journal of Current Issues and
Research in Advertising, C. 20, S. 2, s. 31-49.
Kaya, B., (1992), “Ulusal Tanıtımın Çeşitli Boyutları Ve İlgili Kuruluşlar Arasındaki
İşbirliği Olanakları”, I. Tanıtma Şurası-Tebliğler, s.163-199, Ankara:Rekmay Ltd.
Kim, H., Richardson, S.L., (2003), “Motion Picture Impacts On Destination Images”,
Annals of Tourism Research, C.30, S.1, s.216–237.
Kim, S.S. ve diğerleri, (2007), “Effects Of Korean Television Dramas On The Flow
Of Japanese Tourists”, Tourism Management, S. 28, s. 1340- 1353.
169
Karrh, J. A., (1998), “Brand Placement: A Rewiew”, Journal of Current Issues and
Research in Advertising, C. 20, S. 2, s. 31-49.
Karrh, J. A., McKee K. B. ve Pardun C. J., (2003), “Practitioners’ Evolving Views
on Product Placement Effectiveness”, Journal of Advertising Research, S. June, s.
138-149.
Keller, K. L., (1993), “Conceptulazing, Measuring and Managing Custumer Based
Brand Equity”, Journal of Marketing, C.57, S.January, s.1-22.
Keller, K. L., (2003), Strategic Brand Management- Building Mesuring And
Managing Brand Equity, New Jersey:Prentice Hall.
Knapp, D.E., (2000) , Marka Aklı, (Çev. Azra Tuna AKARTUNA), Ankara: Media
Cat.
Kotler, P., (2000), Pazarlama Yönetimi, (Çev. Nejat Muallimoğlu), İstanbul: Beta
Basım Yayım Dağıtım.
Kotler, P. ve Armstrong, G., (1993), Marketing: An Introduction, New Jersey:
Prentice Hall.
Kotler, P. ve Gertner, D., (2002), “Country as Brand, Product and Beyond: A Place
Marketing and Brand Management Perspective”, Brand Management, C.9, S.4-5,
s.249-265.
Kotler, P. ve diğerleri, (2005), Principles of Marketing, Harlow: Pearson Education
Limited.
Kotler, P., Armstrong, G., (2008), Principles of Marketing, New Jersey: Prentice
Hall.
170
Kourıs, A., (2006), Destination Brand Equity, Selanik:Typophilia.
Kozak, N., Kozak, M. A. ve Kozak, M., (2001), Genel Turizm: İlkeler–
Kavramlar, Ankara: Detay Yayıncılık.
Kozak, M., (2004), “Turizm Sektöründe Sürekli Gelişme için Destinasyon Bazında
TKY Uygulaması”, Haftasonu Turizm Konferansı IX :Turistik Yerlerin
(Destinasyonların) Pazarlanması, s. 61-75, Nevşehir: Erciyes Üniversitesi
Nevşehir Turizm İsletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu.
Küçükkurt, M., (1988), Uluslararası Turizm ve Türkiye’yi Tanıtma Stratejileri,
İzmir: Akevler Akdeniz Bilimsel Araştırma Merkezi Yayınları.
Lanfant, M.F., (1995), “International Tourism Internationalization and the Challenge
to Identitiy”, International Tourism, London: SAGE Publications.
Leiper, N., (1981), “Towards a Cohesive Curriculum in Tourism: The Case for
Distinct Discipline”, Annals of Tourism Research, S. 8, s. 69-84.
MacCannell, D., (1973), “Staged Authenticity: Arrangements of Social Space in
Tourist”, The American Journal of Sociology, C. 79, S. 3, s. 589-603.
MacCannell, D., (1992), Empty Meeting Grounds: The Tourist Papers, Londra ve
New York: Routledge.
MacCannell, D., (1999), The Tourist: A New Theory of the Leisure Class,
California: University of California Press.
Mazierska, E. ve Walton, J.K., (2006), “Tourism and The Moving Image”, Tourist
Studies, C.6, S.1, s. 5–11.
171
McIntosh, R.W., Goeldner, C. R. ve Ritchie J.R.B., (1995), Tourism Princeples,
Practices, Philosophies, New York:John Wilwy&Sons, Inc.
McKechnie, S. A., Zhou J., (2003), “Product Placement in Movies: A Comparison of
Chinese and American Consumers’ Attitudes”, International Journal of
Advertising, C. 22, S. 3, s. 349-374.
Middleton, V.T.C., (1994), Marketing In Travel And Tourism,
Oxford:Butterworth.
Morgan, N.ve Prıtchard, A., (1998), Tourism Promotion and Power, Chichester:
John Wiley&Sons.
Morgan, N. ve Prıtchard, A., (2005), “Meeting the Destination Branding Challenge”,
Destination Branding:Creating The Unique Destination Proposition, (Der. N.
Morgan ve A. Prıtchard) içinde, s.59-78, Oxford:Elsevier.
Morgan, A., (2000), Büyük Balığı Yutmak: Maydan Okuyan Markaların Lider
Markalarla Rekabet Etme Yolları, (Çev. Muhsin KARAŞ), Ankara:Kapital
Medya.
Morgan, N., Pritchard, A. ve Piggott R., (2005), “New Zealand and The Lord of The
Rings”, Destination Branding: Creating The Unique Destination Proposition,
(Der. Morgan ve Pritchard) içinde, s. 207-225, Oxford:Elsevier.
Morton, C. R. ve Friedman, M., (2002), “ I Saw It in Movies: Exploring The Link
Between Product Placement Beliefs and Reported Usage Behavior”, Journal of
Current Issues and Research in Advertising, C. 24, S. 2, s. 33-40.
Nandan, S., (2005), “An Exploration of Brand İdentity-Brand İmage Linkage:A
Communication Perspective”, Brand Management, C.12, S.4, s.264-278.
172
Newell, J., Salmon, C. T. ve Chang, S., (2006), “The Hidden History of Product
Placement”, Journal of Broadcasting &Electronic Media, C.50, S. 4, s. 575-594.
Niray, N., (2002), “Turizm Küreselleşme İlişkisi ve Tekelleşme Eğilimi”, II. Turizm
Şurası Bildirileri, C. 3, s.241-252, Ankara: T.C. Turizm Bakanlığı.
O’Connor N., Flanagan S. ve Gilbert D., (2006), “The Importance of Destination
Branding in Movie Induced Tourism Locations”, Cutting Edge Research in
Tourism: New Directions, Challenges and Applications School of Management,
Surrey: University of Surrey.
Olalı, H., (1983), Dış Tanıtım ve Turizm, Ankara:Yonca Matbaası.
Öztürk, M., (2004), “İstanbul’da Kentsel Kriz ve Sinema”, Kentte Sinema
Sinemada Kent (Der. Nurçay Türkoğlu, Mehmet Öztürk ve Göksel Aymaz), içinde,
İstanbul: Yeni Hayat Kütüphanesi.
Öztürk, M., (2008), Sinematografik Kentler Mekanlar, Hatıralar, Arzular,
İstanbul: Agora Kitaplığı.
Piggott R., Morgan N. ve Pritchard A., (2004), “New Zealand and The Lord of the
Rings: Levearing Public and Media Relations”, Destination Branding Creating
The Unique Destination Proposition, (Der. N. Morgan ve A. Pritchard ve R. Pride),
içinde, Oxford: Elsevier Butterworth-Heinemann.
Pechlaner, H., (2000), “Cultural Heritage and Destination Management in The
Mediteranean”, Thunderbird International Business Review, C.42, S.4, S. 409-
426.
Riley R., Baker D. ve VanDoren C., (1998), “Movie Induced Tourism”, Annals of
Tourism Research, C.25, S.4, s. 919-935.
173
Reilly, R.T., (1987), Seyahat ve Turizm Pazarlama Teknikleri, (Çev. Aysel
Aziz), Ankara: Sevinç Matbaası.
Rızaoğlu, B., (1993), Turizmde Tanıtma, Aydın: Menderes Üniversitesi
Yükseköğretim ve Bilim Vakfı Yayınları.
Rifat, M., (2013), Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü, İstanbul: İş Bankası Kültür
Yayınları.
Ritchie, J.R.B. ve Ritchie R.J.B., (1998), “The Branding of Tourism Destinations”,
International Assocations of Scientific Experts of Tourism, Marakeş.
Saltık, I. A., Coşar, Y. ve Kozak M., (2010), “Televizyon Dizilerinin Destinasyon
Pazarlaması Açısından Olası Sonuçları”, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi,
C. 21, S. 1, s.41-50.
Scott, J. ve Margaret C. L., (2006), “Conceptualisation, Consumet and Cognition:
The 3 Cs That will Advance Product Placement Research”, Advance of Consumer
Research, s. 365-371.
Şakı O. A., (2010), “Canlandırma Sinemasında Tür Sorunu”, İstanbul Ticaret
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.17, s.105-118.
Taşkın, E. ve Güven, Ö. Z., (2003), “Turizmde Bölgesel Tanıtım ve Pazarlama”,
Pazarlama Dünyası, S.4, s.52-56.
Tekeli, H., (2001), Turizm Pazarlaması ve Planlaması, Ankara:Detay Yayıncılık.
Tığlı, M., (2004), Bir Aktör Olarak Markalar: Ürün Yerleştirme, İstanbul:
Türkmen Kitapevi.
174
Tooke N. ve Baker M., (1996), “Seeing is Believeing: The Effect of Film on Visitor
Numbers To Screened Locations”, Tourism Management, C.17, s.87-94.
Tolungüç, A., (1990), Türkiye’nin Dış Tanıtım ve Turizm Sorunları, Ankara:
A.Ü. BYYO Yayınları.
Tosun, C. ve Bilim,Y., (2004), “Şehirlerin Turistik Açıdan Pazarlanması: Hatay
Örneği”, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, C. 15, S. 2 (Güz), s. 125-138.
Uluç, G. ve Soydan, M., (2007), “Said, Oryantalizm, Resim ve Sinemanın Kesişme
Noktasında Harem Suare”, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, C.42, s.35-53.
Urry, J., (2009), Turist Bakışı, (Çev. Enis Tataroğlu ve İbrahim Yıldız), Ankara:
BilgeSu Yayıncılık.
Uztuğ, F., (2003), Markan Kadar Konuş, İstanbul:Media Cat Kitapları.
Wood, L., (2000), “Brands And Equity: Defination and Management”, Management
Decision, C.38, S.9, s. 662-669.
Yavuz, M.C., (2007), “Uluslararası Destinasyon Markası Oluşturulmasında
Kimlik Geliştirme Süreci: Adana Örneği”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi),
Çukurova Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Yeğenoğlu ,M., (2003), “Öteki Mekanda Olmak: Post-Kolonyal Dünyada Göçmenlik
ve Turizm”, Kültür ve İletişim Dergisi, C.6, S.2, s.54-72.
Yılmaz, H., Yolal, M., (2008), “Film Turizmi: Destinasyonların Pazarlanmasında
Filmlerin Rolü”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.8, S.1, s.175-
192.
175
Yılmaz, Y. ve Çizel, B., (2000), “Türk Turizminde Günü Kurtarmak Değil Marka
Yaratmak”, 1. Ulusal Türkiye Turizmi Sempozyumu, İzmir: Türkiye Turizmini
Araştırma Enstitüsü.
Zyman, S., (2003), Bildiğimiz Reklamcılığın Sonu, (Çev. F.C. DANSU), İstanbul:
Kapital Medya A.Ş.
İnternet Kaynakları
http://boxofficeturkiye.com
http://www.blueman.com/#tickets/new-york/
http://www.boxofficemojo.com
http://www.cartoon-media.eu/about.php
http://www.citmagazine.com/article/1065668/Pixar-film-boost-Scotlands-business-
tourism-1b
http://collider.com/50-disney-animated-films-list-video/
http://dtxtq4w60xqpw.cloudfront.net/sites/all/files/pdf/unwto_barom13_01_jan_exce
rpt_0.pdf
http://www.itusozluk.com/goster.php/bir+kom%FCnizm+propagandas%FD+olarak+
%FEirinler
http://en.wikipedia.org/wiki/Cars_(film)#Radiator_Springs_and_vicinity
http/en.wikipedia.org/wiki/Francisco_Franko
http://gohawaii.about.com/cs/ hawaiifilms/a/lilo_and_stitch.htm
http://media.unwto.org/en/press-release/2013-01-28/international-tourism-continue-
robust-growth-2013.
http://www.futurebrand.com/03showcase/leadership/cbi/pdf/country_brand_index.pd
f.
http://www.futurebrand.com/03showcase/leadership/cbi/pdf/cbi_eng06.pdf.
http://www.imdb.com/list/uLI5h4XgmB0/
http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1194256
176
http://www.nydailynews.com/entertainment/tv-movies/smurfs-city-beloved-
creatures-painted-new-york-city-blue-new-movie-article-1.156786
http://www.theage.com.au/articles/2003/06/03/1054406187273.html
http://www.travelweekly.com/print.aspx?id=229566
http://tr.wikipedia.org/wiki/Animasyon
http://tr.zero.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eirinler_(film)
177
EKLER
Ek-1 MÜLAKAT YAPILAN ERKEK
ÇOCUKLARIN İZLEDİKLERİ
FİLMLER
1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10.
1 Sevimli Canavarlar-2001 + +
2 Lilo ve Stitch-2002 + + +
3 Kayıp Balık Nemo-2003 + + + + + + +
4 Looney Tunes: Maceraya
Devam-2003 + +
5 Madagaskar-2005 + + + + + +
6 Fare Şehri-2006 + + + + +
7 Arabalar -2006 + + + + + + +
8 Vahşi Doğa -2006 + +
9 Ratatuy -2007 + + + + + + +
10 Arı Filmi -2007
+ + + + + + +
11 Madagaskar: Afrika’dan Kaçış-
2008 + + + + + + +
12 Köfte Yağmuru-2009 + + + +
13 Çılgın Hırsız-2010
+ + +
14 Tinker Bell ve Peri Kurtaran-
2010 + +
15 Arabalar-2-2011 + + + + + + + + + +
16 Rio-2011 + + + +
17 Şirinler -2011
+ + + + +
18 Paris’te Çılgın Macera -2011 + +
19 Cesur -2012 + + +
20 Madagaskar: Avrupa’nın En
Çok Arananları -2012 + + + + + +
178
TOPLAM 19 9 8 11 7 9 10 7 6 8
Ek-2 MÜLAKAT YAPILAN KIZ
ÇOCUKLARIN İZLEDİKLERİ
FİLMLER
1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10.
1 Sevimli Canavarlar-2001 + + +
2 Lilo ve Stitch-2002
3 Kayıp Balık Nemo-2003 + + + + + + +
4 Looney Tunes: Maceraya
Devam-2003
5 Madagaskar-2005 + + + + +
6 Fare Şehri-2006 +
7 Arabalar -2006 + +
8 Vahşi Doğa -2006
9 Ratatuy -2007 + + + + + +
10 Arı Filmi -2007
+ + + +
11 Madagaskar: Afrika’dan Kaçış-
2008 + + + + +
12 Köfte Yağmuru-2009 + +
13 Çılgın Hırsız-2010
+ + +
14 Tinker Bell ve Peri Kurtaran-
2010 + + + + + + + +
15 Arabalar-2-2011 + + +
16 Rio-2011 + + + + + +
17 Şirinler -2011
+ + + + +
18 Paris’te Çılgın Macera -2011 +
19 Cesur -2012 +
20 Madagaskar: Avrupa’nın En
Çok Arananları -2012 + + + + + +
TOPLAM 11 11 6 6 7 7 6 4 7 3
183
Ek-7
Mülakatlarda çocuklara yöneltilen sorular:
Öncelikle bu bir test ya da sınav değil. Senin bir şeyi bilip bilmemeni ölçmüyorum.
Tek istediğim senin fikirlerini öğrenmek. Fikirlerin benim için çok değerli. O yüzden
aklından geçen her şeyi benimle paylaşırsan çok ama çok sevinirim.
1- Adın soyadın? Kaç yaşındasın? Hangi okula gidiyorsun? Kaçıncı sınıf?
2- Annen ve Baban ne iş yapıyor?
3- Sinemaya gider misin?
4- Ne sıklıkla sinemaya gidersin?
5- Sinemaya en çok kiminle gidersin?
6- En son hangi filmi izledin?
7- Evde de film izler misin?
8- İzlemekten en çok keyif aldığın eğlendiğin film hangisi ya da hangileri?
Neden o veya onlar peki?
9- Burada 20 tane animasyon film afişi var. Bunlardan hangilerini izledin?
İzlediysen eğer tekrar izlemek istediğin hangisi?
10- Bu animasyon film karakterlerini tanıyor musun?
11- Bir yerin simgesi ne demek olabilir sence? Mesela Ankara’nın simgesi ne?
12- Peki senden şimdi burada gördüğün animasyon film kahramanları ile
karşılarında gördüğün simgeleri eşleştirmeni istiyorum.
13- Bir yere gitmek ne demek?
14- İnsanlar neden bir yerlere giderler?
15- Tatile çıkmak ne demek?
184
16- Tatil senin için ne anlama geliyor ya da tatil dediğinde aklına nere geliyor?
17- Şimdi bir sihirli lamba olsaydı ve bize dünyada gitmek istediğimiz 3 yeri
sorsaydı ve deseydi ki; “Sevgili ……. dile benden üç yer! Seni oraya
istediğin kişilerle birlikte göndericem” . Nerelere gitmek isterdin?
18- Peki elbette biliyorsun ki sihir falan yapamıyoruz ve böyle bir şansımız da
yok. Ama sen büyüdüğünde mutlaka bir yerlere gideceksin? Büyüdüğünde
nereye gitmek istersin sence ve bunu ne belirler?
19- Bu müzik sana neyi hatırlatıyor?
185
Ek-8
Finlandiyalı Rovio şirketinde Stratejik Ortaklıktan sorumlu Başkan Yardımcısı
olan Andrew Stalbow ile elektronik posta yolu ile mülakatın tam metni:
How did the process of producing the Rio come up? Whose idea was making the
Rio?
-Rio filminin yapılma süreci nasıl ortaya çıktı? Rio’nun ortaya çıkması kimin
fikriydi?
20th Century Fox were launching an animated movie telling the story of birds from
Rio, and Fox approached Rovio with an idea of integrating the movie Rio with the
Angry Birds game, to create Angry Birds Rio. Both the game and the movie are an
amazing homage to the city of Rio, and it was a relationship which worked
fantastically for both parties.
20th Century Fox Rio’daki kuşlarla ilgili bir canlandırma film gösterime sokuyordu
ve Fox Rio filmini Angry Birds oyunuyla birleştirip Angry Birds Rio’yu yaratma
fikriyle Rovia’ya geldi. Hem oyun hem de film Rio’ya bir saygı gösterisiydi ve iki
taraf için de çok verimli bir ilişkiydi.
-Was there a story first? Or was a story written on Rio?
-Önce hikaye mi vardı? Yoksa Rio üzerine bir hikaye mi yazıldı?
186
The story of Angry Birds Rio was really an integration between the two worlds of the
Rio movie and the Angry Birds world. The evil nemesis from Rio, a cockatoo called
Nigel, stole the Angry Birds from their island, transported them to Rio de Janeiro in
a helicopter, and then caged them in a warehouse where lots of other exotic birds
had also been captured. On seeing all the birds being captured the Angry Birds get
very angry escape from their cage, and this sets the scene from the game. This video
tells the story: http://www.youtube.com/watch?v=-7gIpfrQdAI
The funny thing was, the Angry Birds Rio trailer was watched more than 10 x more
than the Rio movie trailers combined!
Angry Birds Rio’nun öyküsü gerçekten de Rio filminin ve Angry Birds’ün dünyaları
arasında bir bütünleşme sağladı. Kötü can düşmanı kakadu papağanı Nigel Angry
Birds’ü adalarından kaçırır ve onları bir helikopterle Rio de Jenerio’ya getirir.
Burada onları çok sayıda egzotik kuşların hapis tutulduğu bir depoya kapatır. Tüm bu
kuşları hapsedilmiş gören Angry Birds (öfkeli kuşlar) çok kızar ve kafeslerinden
kaçarlar, böylece oyun bu sahneden başlar. Aşağıdaki video öyküyü anlatmaktadır:
http://www.youtube.com/watch?v=-7gIpfrQdAI
İlginç olan Angry Birds Rio’nun tanıtım filmi, Rio filmlerinden tanıtımından 10 kat
fazla izlenmiştir.
-You have witnessed the process of many animation productions before. This film
is varies from the other animations with the name as well. Its name is from a city’s.
187
Do you either think that this film is different from other anime films and did it
conribute to awareness/popularity of Rio de Jenerio?
-Siz daha önce de birçok animasyon filmin yapılması sürecine tanıklık ettiniz. Film
sadece adının bile kentin isminden alması dolayısı ile diğer animasyon filmlerden
farklı bir duruş sergiliyor. Rio sizce de diğer animasyon filmlerden farklı mı ve Rio
de Jenerio’nın bilinirliğine katkısı ne oldu?
The Mayor of Rio told us it had a huge impact on the popularity of Rio. Anything
Angry Birds associates with in an organic way that puts the fans first has a huge
impact. We have partnerships with NASA, RIO, McDonalds, Samsung, and in each
case we have seen wonderful metrics that our partners have been very pleased with.
Rio Belediye Başkanı bize filmin Rio’nun popülaritesine çok büyük bir katkı
sağladığını söyledi. NASA, Rio, McDonalds ve Samsung’la ortaklığımız var ve
ortaklarımızın her birinin çok memnun olduğunu ölçümledik.
-How was the Angry Birds Rio game process? How did it work? I think the game
was on air/on the market before the film. What was your target and what did the
figures show?
-Angry Birds Rio oyunu süreci nasıl işledi. Sanırım film öncesinde oyun yayındaydı.
Amaçladığınız neydi ve rakamlar ne gösteriyor?
188
The process was that we started with the the creative conversation. We then found a
commercial model that worked for both parties. The game came out three weeks
before the movie. We did exit polls for people who went to see the Rio movie and
asked them questions lile: 'did you see the Rio film trailer' or 'did you see the Rio
Superbowl spot' or ' did you see the Rio McDonalds promotion' and 'did you
download and play Angry Birds Rio'?
The biggest marketing hit of all the promotions was the Angry Birds Rio tie in. The
Chairman of 20th Century Fox told me it was the best marketing promotion Fox had
done in its 75 year history!
Yaratıcı konuşmayla işe başladık. Ardından iki taraf için de uygun olacak tanıtım
modelini bulduk. Oyun filmden 3 hafta önce piyasaya çıktı. Filme giden izleyicilere
anket düzenledik ve şu soruları sorduk: “Rio filminin tanıtımını mı?” “Rio
Superbowl spotunu mu?”, “Rio McDonalds tanıtımını mı gördünüz?” ve “Angry
Birds Rio’yu indirip oynadınız mı?”. En büyük pazarlama başarısı Angry Birds Rio
ile bağlantılı çıktı. 20th Century Fox başkanı bana bunun Fox’un 75 yıllık tarihinde
yaptığı en başarılı pazarlama promosyonu olduğunu söyledi.
-When you evaluate as a destination marketing tool, a game like Angry Birds or a
film like Rio works better and reach more people?
- Bir destinasyon pazarlama aracı olarak değerlendirğimizde Angry Birds gibi bir
oyun mu, yoksa Rio gibi bir film mi daha fazla kişiye ulaşıp etkin olur?
189
Both can work great, clearly. But we like games and tablets / smart phones, because
you can reach a global audience, very quickly, at massive scale, and you hit the
world's most influential people on these devices. Coupled with that, an iPad / iPhone
game is a lean forward engaging experience with 'touch', it's not a passive 'lean
back' experience like watching a movie, where you don't use your brain. With games,
you have to be smart and strategic and it's a powerful user state to build a brand and
connect with people.
In addition, for a movie, studios don't know who went to the cinema to see it. With a
mobile / tablet game, we're always connected to our fans on internet enabled devices,
so it's a great platform to be able to cross promote other relevant things too.
Her ikisi de çok iyi iş yapar. Fakat oyunlardan, tabletlerden, akıllı telefonlardan
hoşlanıyoruz. Çünkü onlarla küresel ölçekte izleyiciye çok çabuk ulaşabiliyorsunuz
ve dünyanın en etkili insanlarını bu araçlarla yakalayabiliyorsunuz. Bunun üstüne bir
iPad/iPhone oyunu bir filmi izlerken olduğu gibi beyninizi çalıştırmadan, arkanıza
yaslanarak edilgen bir konumda olacağınız değil, dokunup ileri atılarak etkin
olacağınız bir deneyim. Oyunlarla akıllı ve stratejik olmalısınız. Bir oyun, bir marka
oluşturmak ve insanlarla bağlantı kurmak için güçlü bir tüketici aracıdır. Üstelik
stüdyolar film izleyicilerinin kim olduğunu bilmiyorlar. Bir cep telefonu /tablet
bilgisayar oyunuyla, internete bağlanabilen cihazlarda her zaman
müşterilerimizle/fanlarımızla bağlantıdayız. Dolayısıyla ilgili diğer şeylerin
tanıtımını yapmak için de çok iyi bir ortam oluşturuyor.
190
-According to Mario Moyses, the president of Embratur (Brasilian Tourism
Otourity) the film Rio was not only aiming to teach people things about Brasil but
also to make them come and visit. Did Embratur take part in the production
process?
-Brezilya Turizm Otoritesi Embratur’un başkanı Mario Moyses’in açıklamasına göre
Rio filmi insanlara sadece Brezilyayı keşfetmeyi ve hakkında bir şeyler öğretmeyi
değil aynı zamanda gelip ziyaret etmelerini de sağlayacağını düşündüklerini ifade
etmiş. Brezilya Turizm otoritesi EMBARTUR filmin oluşma sürecinde yer aldı mı?
I don't know the answer to that, but Fox had a brilliant Brazilian film director
(Carlos Saldanha), used Brazilian music (produced by the famous Sergio Mendes),
had the premiere of the movie in Rio. So how involved in the production process the
local tourist agency were (or needed to be), I don't know, but by using all the local
creative talent from the city, the movie conjured the special magic of the place for
sure.
Bunun yanıtını bilmiyorum ancak Fox’un çok parlak bir Brezilyalı film yönetmeni
vardı (Carlos Saldanha) ve ünlü Sergio Mendes’in bestelediği bir Brezilya müziği
kullandılar. Prömiyeri Rio’da yaptılar. Dolayısıyla turizm ofisinin yapımdaki rolünü
bilmiyorum ama Riolu yaratıcı yetenekleri kullanmanın filmin özel büyüsüne katkısı
olduğuna eminim.
191
ÖZET
Bu çalışma, animasyon sinemada bir turizm ürünü olarak destinasyonların
kullanımına ilişkin bir incelemedir.
Turizm, her geçen yıl daha fazla insanın seyahat etmesi kıstasıyla ve
ekonomilere sağladığı katkı nedeni ile büyüme kaydetmektedir. 1 milyardan fazla
kişinin seyahat ettiği günümüzde, ülkeler daha fazla turist çekebilmek için çeşitli
pazarlama faaliyetleri yürütmektedir.
Film etkili turizm, destinasyonun televizyon ya da sinemada gösterilen bir
filmde yer alması sonucu, destinasyona yönelik gerçekleşen turizm hareketleri olarak
tanımlanmaktadır.
Destinasyonun bir filmde yer alması ise bir turizm ürün yerleştirmedir.
1980’li yıllardan sonra stratejik bir tanıtım aracı olarak ortaya çıkan ürün yerleştirme
yöntemi ile o destinasyonun reklamı yapılmakta ve destinasyona ilişkin oluşturulmak
istenen imaja katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Günümüz medya mecraları içinde önemli bir kültürel üretim alanı olarak
kabul edebileceğimiz animasyon sinemasında son on yılda üretilen filmlerde,
animasyon sinemanın öncülü olarak kabul edilen çizgi filmlerden farklı olarak,
masalsı ya da fantastik bir dünya yerine, gerçek mekanların (destinasyonların)
kullanımı dikkat çekmektedir.
192
Çalışmada 2001 ile 2012 yılları arasında üretilen 20 animasyon filmin ortak
tespitleri, belirlenen başlıklar altında incelenmiştir. İncelemede yapılan analiz,
eleştirel turizm literatürü ile ilişkilendirilmiştir. Eleştirel metin analizinde,
göstergebilimin sunduğu kavramsallaştırmalardan (karşıtlıklar, mitleştirilenler,
düzanlam-yananlam) faydalanılmış ve filmlerin kendi dinamiklerine ve/veya
tartışmalarına ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Ayrıca, bu başlıklar altında,
animasyon sinemanın ilk hedef kitlesi olan 6-12 yaş aralığında, tesadüfi şekilde
belirlenen 20 çocuk ile yarı yapılandırılmış sorular ile gerçekleştirilen mülakatlardan
edinilen sonuçlara da yer verilmiştir.
193
ABSTRACT
This thesis deals with usage of destinations as a tourism product in the
animated films.
Every year the tourism sector grows due to the fact that more people are
travelling all around the world and the share of tourism sector in the global economy
is growing accordingly. This year more than 1 billion people travelled all around the
world and the governments implement various marketing campaigns to attract more
tourists.
Film-Induced tourism is defined as the tourism movements to a destination,
which is realised as a result of that destination’s appearing in a film or being the
subject of a film. This is a product placement. With product placement method,
which appeared as a strategic promotion tool after 1980’s, the advertisement of that
destination is made and also it helps the creation of the image targeted for the
destination.
In the movies produced in last 10 years as animated films which today can be
accepted as an important cultural production area, apart from the cartoons that can be
considered as the antecedent of the animated film, instead of a fantastic or fabulous
environment the usage of real locations and destinations becomes prominent.
194
In this study, the common remarks on 20 animated films which were
produced between 2001 and 2012 have been examined under the determined topics.
The analysis in this study is associated with the critical tourism literature. In the
critical text analysis, the conceptualisations of semiology (denotation, connotation,
antagonism, mythicizing) were used and evaluations were done on the own dynamics
of or discussions on the films. Under these topics also outputs of a semi-structured
interview that was conducted with 20 children randomly chosen between the ages 6-
12.