32
TÜRKİYE’DE 2002 YILI SONRASI BÖLÜCÜ TERÖRÜN GELDİĞİ AŞAMA Doç.Dr.Sait YILMAZ* Giriş Türkiye’nin terörle mücadelesi önemli bir dönüm noktasından geçmektedir. PKK, KCK, YDGH gibi terör örgütü yapılanmaları yanında, örgütün Meclis çatısı altına girmiş siyasi uzantısı BDP yanında, HDP ve HÜDA-PAR gibi Kürt siyasetine soyunmuş yeni siyasi aktörlerin ortaya çıkmış olması, öte yandan hükümetin uyguladığı yöntem ve pazarlıkların muğlak olması durumun karmaşıklığını artırmaktadır. Türk hükümetinin 2007 yılından beri uyguladığı müzakere sürecinde terör örgütü hep daha fazlasını isteme stratejisi izlemekte, son dönemde kurduğu gençlik örgütlenmesi (YDGH) ile her fırsatta çeşitli tip halk ayaklanması girişimleri ile baskı kurmaya çalışmaktadır. Hükümetin, PKK terör örgütünün baskısı karşısında KCK ile şekillenen de facto devleti hayata geçirmek için kamu düzeni ve güvenliğini üzerini almasına sessiz kalması ve terörle müzakere sürecine devam etme niyetini sürdürmesi durumu daha da vahim kılmaktadır. Öte yandan, Irak’ın kuzeyindeki Kürt Yönetimi Bölgesi’nin merkezi Irak yönetimi ile otorite ve petrol gelirlerinin paylaşımı nedeni ile yaşadığı sorunlar, Irak ve Suriye toprakları üzerinde 2014 yılı içinde geniş bir alanda İslam Devleti ve halifelik ilan eden IŞİD terör örgütünün Kürt gruplar ve PKK ile çatışması müzakere sürecini de etkiledi. Bu çatışmaların Suriye’nin kuzeyinde Arap El Ayn (Kobani) üzerinde devam eden mücadelesi ve Kürt grupların Suriye’nin kuzeyi ile ilgili planları durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. Buna karşılık Ankara’nın IŞİD’a karşı samimi olmayan (titrek) politikası, Suriye’deki iç savaşa başından beri müdahil olarak muhalefeti desteklemesi, Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi ile ilişkilerini mezhepçi bir anlayış ile Irak merkezi yönetimine tercih etmesi, PKK’nın yabancılar gözündeki değerini daha da artırmıştır. 6-7 Ekim 2014 tarihlerinde Kobani’deki gelişmeler dolayısı ile yaşanan yoğun ayaklanma girişimleri ülkemizin içinde olduğu tehlikeli durumun boyutlarını göstermek bakımından oldukça önemlidir. Türkiye terörle mücadelesine kararlılık ve azimle devam etmek zorundadır. Bu çalışma, Türkiye’nin terörle mücadelesinde gelinen aşmayı, özellikle son dönemde yaşanan olayların arka planını açıklamayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda, terörle mücadele ve müzakerede gelinen aşama ile olması gerekenler konularına odaklanılacaktır. Irak Savaşı ve PKK’nin Yeniden Doğuşu (2003-2006 Dönemi) Türkiye’de bölücü terörün geldiği aşama, terörün nedenleri ve nasıl mücadele edileceği ile ilgili önemli bir kafa karışıklığı vardır. Bu karışıklıkta; bölücü terör üzerinde sürekli çalışan ve gerçekten bilen uzman azlığı yanında, bu alanda terör örgütüne bilerek ya da bilmeyerek hizmet eden yarı aydınların da büyük payı vardır 1 . Sorunun resmini iyi çekmek, daha sıhhatli bir çözüm bulunmasının da anahtarıdır. Bu nedenle, sık sık geriye bakıp, nereden nereye geldiğimizi görmek ve öz eleştiri yapmak gereklidir. Türkiye’de Kürtçülüğün kökleri, daha çok dini ve feodal koşulların etkisi ve yabancıların bir Kürt tarihi yaratarak, kışkırtma gayretleri ile 19. yüzyıla dayanır. 1960’lı yıllarda solun içinde saklanan bölücülüğün milliyetçi bir söylemle bugünkü aşamaya gelmesinde 1978 yılında PKK terör örgütünün kurulması bir dönüm noktası oldu. O dönemde MİT tarafından; Kawa, Rızgari gibi diğer Kürt terör 1 * Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Öğretim Üyesi. Bölücü terörün nedenleri, gelişimi ve detaylı çözüm önerileri için bakınız; Sait Yılmaz: Kürtler Neden Devlet Kuramaz?, Milenyum Yayınları, (İstanbul, 2011) ve Terör ve Türkiye, Kumsaati Yayınları, (İstanbul, 2011). 1

Türkiye'de 2002 yılı sonrası bölücü terörün geldiği aşama

Embed Size (px)

Citation preview

TÜRKİYE’DE 2002 YILI SONRASI BÖLÜCÜ TERÖRÜN GELDİĞİ AŞAMADoç.Dr.Sait YILMAZ*

GirişTürkiye’nin terörle mücadelesi önemli bir dönüm noktasından geçmektedir.

PKK, KCK, YDGH gibi terör örgütü yapılanmaları yanında, örgütün Meclis çatısı altına girmiş siyasi uzantısı BDP yanında, HDP ve HÜDA-PAR gibi Kürt siyasetine soyunmuş yeni siyasi aktörlerin ortaya çıkmış olması, öte yandan hükümetin uyguladığı yöntem ve pazarlıkların muğlak olması durumun karmaşıklığını artırmaktadır. Türk hükümetinin 2007 yılından beri uyguladığı müzakere sürecinde terör örgütü hep daha fazlasını isteme stratejisi izlemekte, son dönemde kurduğu gençlik örgütlenmesi (YDGH) ile her fırsatta çeşitli tip halk ayaklanması girişimleri ile baskı kurmaya çalışmaktadır. Hükümetin, PKK terör örgütünün baskısı karşısında KCK ile şekillenen de facto devleti hayata geçirmek için kamu düzeni ve güvenliğini üzerini almasına sessiz kalması ve terörle müzakere sürecine devam etme niyetini sürdürmesi durumu daha da vahim kılmaktadır. Öte yandan, Irak’ın kuzeyindeki Kürt Yönetimi Bölgesi’nin merkezi Irak yönetimi ile otorite ve petrol gelirlerinin paylaşımı nedeni ile yaşadığı sorunlar, Irak ve Suriye toprakları üzerinde 2014 yılı içinde geniş bir alanda İslam Devleti ve halifelik ilan eden IŞİD terör örgütünün Kürt gruplar ve PKK ile çatışması müzakere sürecini de etkiledi. Bu çatışmaların Suriye’nin kuzeyinde Arap El Ayn (Kobani) üzerinde devam eden mücadelesi ve Kürt grupların Suriye’nin kuzeyi ile ilgili planları durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. Buna karşılık Ankara’nın IŞİD’a karşı samimi olmayan (titrek) politikası, Suriye’deki iç savaşa başından beri müdahil olarak muhalefeti desteklemesi, Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi ile ilişkilerini mezhepçi bir anlayış ile Irak merkezi yönetimine tercih etmesi, PKK’nın yabancılar gözündeki değerini daha da artırmıştır. 6-7 Ekim 2014 tarihlerinde Kobani’deki gelişmeler dolayısı ile yaşanan yoğun ayaklanma girişimleri ülkemizin içinde olduğu tehlikeli durumun boyutlarını göstermek bakımından oldukça önemlidir. Türkiye terörle mücadelesine kararlılık ve azimle devam etmek zorundadır. Bu çalışma, Türkiye’nin terörle mücadelesinde gelinen aşmayı, özellikle son dönemde yaşanan olayların arka planını açıklamayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda, terörle mücadele ve müzakerede gelinen aşama ile olması gerekenler konularına odaklanılacaktır.

Irak Savaşı ve PKK’nin Yeniden Doğuşu (2003-2006 Dönemi)Türkiye’de bölücü terörün geldiği aşama, terörün nedenleri ve nasıl mücadele

edileceği ile ilgili önemli bir kafa karışıklığı vardır. Bu karışıklıkta; bölücü terör üzerinde sürekli çalışan ve gerçekten bilen uzman azlığı yanında, bu alanda terör örgütüne bilerek ya da bilmeyerek hizmet eden yarı aydınların da büyük payı vardır 1. Sorunun resmini iyi çekmek, daha sıhhatli bir çözüm bulunmasının da anahtarıdır. Bu nedenle, sık sık geriye bakıp, nereden nereye geldiğimizi görmek ve öz eleştiri yapmak gereklidir. Türkiye’de Kürtçülüğün kökleri, daha çok dini ve feodal koşulların etkisi ve yabancıların bir Kürt tarihi yaratarak, kışkırtma gayretleri ile 19. yüzyıla dayanır. 1960’lı yıllarda solun içinde saklanan bölücülüğün milliyetçi bir söylemle bugünkü aşamaya gelmesinde 1978 yılında PKK terör örgütünün kurulması bir dönüm noktası oldu. O dönemde MİT tarafından; Kawa, Rızgari gibi diğer Kürt terör 1* Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Öğretim Üyesi. Bölücü terörün nedenleri, gelişimi ve detaylı çözüm önerileri için bakınız; Sait Yılmaz: Kürtler Neden Devlet Kuramaz?, Milenyum Yayınları, (İstanbul, 2011) ve Terör ve Türkiye, Kumsaati Yayınları, (İstanbul, 2011).

1

örgütü gruplarının yok edilmesinde PKK’nın kullanılması bir sır değildir. Bu işbirliği 1980 askeri müdahalesi ile sona erdi ve sıranın kendine geldiğini anlayan Öcalan ve ekibi soluğu yurt dışında aldı. 1984 yılında Şemdinli ve Eruh baskınları ile eylem safhasına geçen PKK’nın oluşturduğu tehlikenin boyutu Türk güvenlik makamları tarafından eylemler belirli bir seviyeye tırmanana kadar iyi anlaşılamadı. PKK terör örgütü ile mücadeleyi genel olarak dört safhaya ayırmak mümkündür. Bunlardan 1984-1990 ve 1991-2003 yılları arasındaki dönemlerde PKK bölücü terör örgütü ile mücadelede askeri alanda başarılı olunmuş ancak siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel yönleri ile terörü besleyen kaynaklar ortadan kaldırılmadığı için terör örgütü yeniden doğmuştur. Bu yenilenme her seferinde terör örgütünün Irak’ın kuzeyinde yeniden doğma şansı (1990 Körfez Savaşı ve 2003 Irak Savaşı’nın Irak’ın kuzeyinde meydana getirdiği boşluk) bulması ile mümkün olmuştur. 2003 yılında başlayan üçüncü safhada terör örgütü yıldan yıla eylemlerini artırırken, gittikçe siyasal zeminde de önemli bir rol oynamaya başlamış ve hedeflerine siyasi yollardan ulaşma stratejisi içine girmiştir. 2007 yılında hükümetin terörle mücadele konusunda strateji değişikliğine gitmesi ile “terörle müzakere” adını verdiğimiz dördüncü dönem başlamıştır.

Tablo 1: Irak’ın Kuzeyi ve PKK

Dönem PKK

Körfez Savaşı

(1884-1990)

Bu savaştan önce bitme noktasına gelen PKK, savaş sonrasında Irak’ın kuzeyinde yeniden güçlenmiştir. Saddam'ın saldırıları kullanılarak ‘Kürt sorunu iddiaları’ dünya kamuoyuna mal edilmiştir.

Çekiç Güç Dönemi

(1991-2002)

36. paralelin kuzeyi Saddam'a yasaklanırken, Çekiç Güç sayesinde PKK’ya korumalı bölge oluşmuş ve Kürt gruplar bağımsız bir devletin temellerini atmıştır.

Irak Savaşı

(2003-Devam)

Bu savaştan sonra Türkiye kendi coğrafyasına hapsolurken, PKK çok büyük bir serbestlik kazanmış, çok miktarda silah ve malzeme ele geçirmiştir.

Kaynak: Yaşar Büyükanıt: “Terörle Mücadelenin Hukuki Boyutları”, Beykent Üniversitesi BÜSAM Konferansı, (25 Şubat 2010).

1998 yılından itibaren Kürt sorununun siyasallaştırma gayretlerinin kapsamlı olarak AB üyelik süreci ile birlikte Ankara tarafından benimsenmesi ve terör örgütü faaliyetlerinde yıldan yıla süratle bir artışın izlendiği yıllar başladı. 2003-2006 arasındaki siyasi gelişmelerin başlangıç noktası Irak Savaşı’dır. Yaklaşan Irak Savaşı nedeni ile Türkiye’den korkan PKK kalıntıları, 12 Şubat 2003’de Türkiye’ye karşı ‘Meşru Savunma Savaşı’ ilan etmişti. Ancak, 2003 Mart’ında Amerikan ordusunun Irak’ı işgali PKK terör örgütünün yeniden canlanması ve bugünkü yoğunluğa ulaşmasında başlangıç dönemini temsil etmiştir. 1 Mart 2003’de TBMM’de ABD ordusu ile Irak’ın kuzeyinde yapılacak operasyon için gerekli tezkerenin reddi sadece Kürt grupları değil PKK’yı da oldukça rahatlattı. Tezkerenin reddedilmesinden sonra Irak’ın kuzeyinde tüm Kürt kartlarını oynamakta serbest hale gelen ABD sadece Kürdistan projesi için Kürt gruplar ile değil, PKK ve İran’a karşı da PJAK’ı fütursuzca desteklemeye başladı. Bu destekle birlikte PKK teşkilatlanmasını, mali ve lojistik destek durumunu, insan kaynaklarını, eğitimini ikame ederek tekrar toparlanmaya başladı. Ayrıca bu süreçte birçok eylem planlama, icra etme ve sonrasında tekrar güvenli bir bölgeye çekilebilme imkânına kavuştu. 1 Mart tezkeresinin reddiyle beraber, ABD, Irak’ın kuzeyini kontrol etme görevini Kürt gruplara verdi. PKK’nın yeni

2

stratejisi; fedai eylemler yapılması, özel kuvvetler oluşturulması ve Türk güvenlik güçlerine misilleme eylemleri yapılması idi2.

2003-2006 yılları arasındaki üçüncü dönemin temel özellikleri; Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde operasyon yapma kabiliyetinin dış kaynaklı siyasi sınırlamalar nedeni ile azalması, Türk demokrasisine dayatılan reformlar ile bir yandan siyasi uzantıların bölücülük propagandası ve bölücü siyasi faaliyetler için önü açılırken, terör örgütünün tekrar canlanması ve Türkiye içindeki eylem ve provokasyonlarının yıldan yıla artması ve buna paralel olarak kendine taban bulmaya başlamasıdır. 2003 yılında PKK eylem sayısı 2002’nin iki katına çıktı (1501), şehit sayısı 2002’de 6 iken, 2003’de 21’e yükseldi. Bu eylemlerin çoğu mayın ve bomba sistemleri kullanılarak 6-7 kişilik dağ kadroları ile yapılmıştı. 2004 ilkbahar ve yazında PKK eylemlerindeki artış hızlandı ve şehit sayısı 73’e çıktı. Artan saldırılar karsısında ekonomik ambargo amacı ile Habur Sınır Kapısı’nın kapatılması kararı alınmış, ancak müttefikimiz ABD tarafından onaylanmadığı için uygulanmamıştır3. Kasım 2005’te ise Şemdinli’de bir PKK’lıya ait kitapçıda atılan el bombasının patlatılmasından sonra TSK’ya yönelik bir psikolojik savaş başlatıldı. 2005 yazında Türkiye’deki terör eylemlerinde hızlı bir artış yaşanırken, PKK militanlarının sayısı Türkiye içinde 1800-1900, Irak’ın kuzeyinde 2.800-3.100’e ulaştı. 2005 yılında güvenlik güçleri ile PKK arasında yaşanan çatışmalarda şehit sayısı 92 askere ulaşmıştır. 2006 ilkbaharından başlayarak PKK teröründe sert bir artış başladı. 2006 yılında PKK eylemleri sonucu asker şehit sayısı 121’e yükseldi. Ancak, PKK ile çatışmalarda şehitler verilirken karşı tarafa da önemli kayıplar verdiriliyordu.

1990’lı yılların ikinci yarısında başlayan AB’ye tam üyelik süreci içinde önceleri “Kopenhag kriterleri bize yeter” diyen PKK’nın siyasi uzantıları 2005’de tam üyelik sürecinin başlaması ile birlikte söylemlerini değiştirdiler. Avrupa Birliği tarafından Türkiye’ye 2000’i yılların başında dayatılan reformların hemen hepsi öncesindeki PKK Kongrelerinde alınan kararlar ile örtüşüyordu. Nitekim 2006 yılında DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, taleplerini “genel af”, Anayasa’nın Türk tanımını içeren 3. Maddesinin değiştirilmesi, Kürtçenin ikinci resmi dil olarak tanınması şeklinde açıkladı4. AB’nin Türkiye’den reform istekleri incelendiğinde siyasi reform isteklerinin öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef aldığı, ordunun demokratik kontrolü adı altında Türkiye ile ilgili baskılarda ordu faktörünün devreden çıkarılmasının istendiği günümüzde de devam eden oyunlar ile birlikte rahatlıkla öngörülebilir. Sınır birlikleri ile Jandarma Genel Komutanlığı’nın da devreden çıkarılması istenmektedir. Kültürel reformlar adı altında ise PKK terör örgütü kongrelerinde istenen hususlar sıralanmaktadır. Görüldüğü gibi istenen reformlar birliğe uyumu amaçlayan değil, Türkiye’ye özel bir taviz süreci olagelmiştir. Bu reformların özeti Tablo 2’de görülebilir.

2000 yılında çıkarılan af ile cezaevinde bulunan 1.600 terörist serbest bırakılmıştır. 1990’lı yıllarda uluslararası standartlara daha çok uyulması için Türk Ceza Kanunu’nda yapılan düzenlemeler PKK siyasi uzantıları tarafından örgütün propagandasını yapmak için kullanılmıştır. Terör örgütünün siyasi uzantıları Meclis’e girdi ve açıktan propagandaya başladı. PKK sempatizanı veya uzantısı belediyeler ile devletin imkânları PKK’ya sunuldu. Bu özgürlükler şu an PKK eylemlerinden daha fazla ülkeye zarar vermektedir. Eğitim ve yayın hakkı diye sağlanan ayrıcalıklar ile bölge halkına sanki terör haklı imiş ve bölücüler de gerçekten haklarını

2 Emin Demirel: Geçmişten Günümüze PKK ve Ayaklanmalar, IQ Yayınları, (İstanbul, 2005). s.330-331.3 Cumhuriyet: Habur’u Kapatmak İyi Bir Fikir Değil, (2 Haziran 2007).4 Radikal: Neşe Düzel İle Sohbet, “Ahmet Türk: AB Biz Kürtler İçin Yeterli Değil.”, (17 Nisan 2006).

3

savunuyormuş imajı verildi. Keza örgüt sempatizanları bugün de Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üyeliğini istismar etmeye devam etmektedirler. AB uyum yasaları kapsamında iç hukukta yapılan düzenlenmeler başta komutanlar olmak üzere her seviyedeki yetkiliye ağır sorumluluklar yüklemiştir. Operasyonlarda meydana gelen ölümlerin AİHM’e taşınması sonucu Türkiye, 2010’da AİHM’de en fazla mahkûm edilen ülke konumuna gelmiştir. Çifte standartlı AİHM, terör örgütü yandaşlarına sağladığı tazminatlar ile bir anlamda terörün finansörü haline gelmiştir5.

Tablo 2: Avrupa Birliği Reform İstekleri, Türkiye ve PKK

AB Reform İsteği PKK Kongreleri Yapılan Reformlar

OHAL, Olağanüstü Mahkemeler ve idam cezası kaldırılmalıdır. (Kopenhag kriterleri)

OHAL, Olağanüstü Mahkemeler ve idam cezası kaldırılmalıdır.

İdam cezasının Öcalan’ı kapsayacak şekilde kaldırılması (2002) OHAL ve DGM’ler kaldırıldı. (2004)

Kürt dili ve kültürünün önündeki engeller kaldırılmalı, Kürtçe yayın ve eğitim hakkı tanınmalıdır. (2001 İR)

Türkçe dışındaki dillerin eğitilmesini destekler nitelikte, uygun tedbirler kabul etmek. (KOB, 2005)

Türkçe dışındaki dillerde radyo/ televizyon yayınlarına etkin şekilde erişim sağlamak. (KOB, 2005)

Kürt dili ve kültürünün önündeki engeller kaldırılmalı, Kürtçe yayın ve eğitim hakkı tanınmalıdır.

Kürtçe dâhil Türkçeden başka dil ve lehçelerde yayın ve eğitim yapılması olanağı getirildi. (2002)

Kürtçe eğitim görmek için dilekçe verenler hakkında başlatılan soruşturmalar ve açılan davalar düştü. (2003)

TRT Şeş TV kanalı ve Kürtçe radyo yayına başladı. (2009)

Düşünce suçlularına genel af ilan edilmelidir. Görüşlerini şiddet içermeden dile getirdiği için hakkında dava açılan veya hüküm giyen kişilerin durumlarını iyileştirmeye devam etmek. (KOB, 2005)

Düşünce suçlularına genel af ilan edilmelidir.

Propaganda ancak şiddet ve terör eylemlerini teşvik etmesi halinde suç sayıldı. HADEP ve DEHAP ile ilgili bazı davalar düştü. (2003). CMUK'nda AİHM kararları doğrultusunda yargılamanın iadesine gidebilme hakkı. (2003)

BM temel vatandaşlık hakları. (İlerleme raporları)

Kürt Kimliğinin tanınması

Çocuklara Kürtçe isim verilebilmesi (2003)

Güneydoğu'daki korucu sistemini kaldırmak. (KOB, 2005)

Koruculuk sistemi kaldırılmalıdır.

Yardım ve yataklık fiili ile ilgili düzenlemeler yumuşatıldı. (2003)

Kaynaklar: AB İlerleme Raporları, PKK 7. ve 8 Kongre Kararları, AB-Türkiye Katılım Ortaklığı Belgesi (2005), Fikret Bila: “Hangi PKK?”, Ümit Yayıncılık, 3.Baskı, (Ankara, 2004), 172-173. (Not; İR, İlerleme Raporu, KOB: Katılım Ortaklığı Belgesi)

2002 yılı sonunda kurulan ilk AKP hükümeti gerek PKK terörü ile mücadelede gerekse Irak’ın kuzeyi ile ilgili süregelen politikalarda 2006 yılına kadar çok önemli bir değişiklik yapmamıştır. 11 Türk subay ve astsubayının bir ABD bölüğü tarafından Barzani’nin adamlarının kılavuzluğunda Süleymaniye’de esir alınmasından sonra, AKP hükümeti ile ABD hükümetinin yetkili kıldığı üst düzey yöneticiler arasında çok gizli görüşmeler yapılmış ve ABD’nin uzun süredir dayattığı mutabakat konusunda anlaşmaya varılmıştı. ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Abdullah Gül arasındaki görüşmelerde iki sayfalık ve 9 maddelik bir metin kabul edilmiştir. Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 2 sayfa 9 maddelik bir gizli mutabakat yaptığını Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na itiraf etmişti6. Bu gizli mutabakat Kıbrıs’tan Ermenistan’a pek çok iç ve dış konuda taahhüdü içermekle beraber, PKK ve terör sorunu ile ilgili olanların içeriği özetle şöyledir7;

5 Kenan Ertürk: Terörle Mücadeleyi Kısıtlayan Yasalar, 21. Yüzyıl Dergisi, Mart 2011, Sayı: 27, s.14.6 Sedat Sertoğlu: Irakta Yaşananlar Bölgeye Örnek Olsun, Vatan Gazetesi, 24 Mayıs 2003. http://haber.gazetevatan.com/0/9721/1/gundem (Giriş: 01 Ekim 2013)

4

- Irak’ın kuzeyinde bulunan bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı özel kuvvetler, dört ay içinde aşamalı olarak Türkiye sınırları içine çekilecek.

- Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak. PKK/KADEK’in Türkiye egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması operasyonlarına da son verilecek.

- PKK/KADEK’e karşı Türkiye devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askerî operasyonlar için, ABD askerî makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak.

- Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, “Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı” çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

- Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve sözüm ona ‘Kürdistan’ adı verilen kukla devlet, resmen ilan edildikten sonra, Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin kukla devletin kuruluşunu “savaş nedeni” sayan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak.

- Etnik grupların yasal siyasete katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller kaldırılacak. Af yasasıyla bağlantılı olarak PKK/KADEK’e yasal siyaset düzleminde yer alma olanağı sağlanacak, hapiste veya dağda bulunan yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmaları için gerekli hukukî ve siyasal önlemler alınacak ve uygulanacak.

- Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek.

- Türkiye, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terk ederek, federasyona geçecek.

ABD, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yapabileceği karadan geniş çaplı bir operasyon ihtimalini, bugüne kadar istihbarat desteği ve benzeri yöntemler ile sadece PKK’ya yönelik hava harekâtına indirgemiş, Kürt grupları önceliğe alan politikasını sürdürmüştür. Irak’ın kuzeyindeki yaşam alanı olmadan örgüt varlığını sürdüremez ve bu nedenle; ABD tarafından sözde diğer Kürt grupları korumak adına TSK.nın bölgeye girişine ipotek konmuştur. Daha da ileri giderek bir yandan burada fiilen bir Kürt devleti kurulurken Türkiye, terörü önlemek için önce Kürt gruplara ricacı hale getirilmiş, daha sonra da başlangıçta dolaylı ancak gittikçe daha doğrudan bir şekilde PKK terör örgütü ile görüşmeye ve taviz sürecine zorlanmıştır. ABD, yeni Ortadoğu planları içinde Kürtleri önemli bir müttefik olarak belirlemişti ve hem İsrail’in niyetleri hem de bölgesel dönüşümün arkasındaki beklentileri ile de uyumlu idi. PKK hiçbir zaman tasfiye edilmeyecek, İran projesindeki rolünü bekleyecekti. Bu çerçevede ABD, bölgedeki tüm aktörlere karşı hep yatıştırıcı, ikna edici ve hizaya getirici oldu.

ABD İle Büyük Pazarlık2006 yılında ABD ile imzalanan “Ortak Vizyon Belgesi” Türkiye için dış

politikada ABD’ye tam destek, iç politikada ise AKP’nin iktidarını sürdürebilmesi için 7 Abdullah Gül’ün Colin Powell ile yaptığı gizli anlaşma, http://www.haber3.com/iste-turkiyenin-abd-ile-yaptigi-gizli-anlasma-haberi-2189594h.htm Yeni Çağ Gazetesi: Gizli Tutanakları Kim Servis Etti? (12 Eylül 2013), http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=88774

5

“garanti belgesi” olarak görülebilir. Bu belgede yer alan BOP çerçevesinde barış ve istikrarın demokrasi yolu ile yaygınlaştırılmasının ne anlama geldiği zaten Afganistan ve Irak örneklerinden belli idi. Nitekim bunu Arap hareketleri ile ortaya çıkan yeni tür ayaklanma stratejileri izledi. ABD Başkanı Obama’nın TBMM’de yaptığı “Avrasya stratejisinde etkin bir rol oynayabilmesi için Türkiye’nin birikmiş sorunlarından kurtulması gerektiğine” ilişkin sert uyarıdan sonra demokratik açılımın mimarı olarak basına yansıtılan MİT Müsteşarı Emre Taner’in ABD’li meslektaşları ile görüştüğü basına yansıyordu. Açılım planı, Emre Taner’in “Amerikalı meslektaşlarıyla yaptığı görüşmelerde, Irak'ın kuzeyindeki liderlerle yapılan toplantılarda, İmralı adasında gerçekleşen görüşmelerde” şekillendi ve Başbakan'ın ikna edilmesiyle onaylanarak yürürlüğe girdi8. Terörle müzakereyi dayatan “hakem devlet”, ABD idi, onu İngiltere ve Norveç izledi. “Democratic Process Institute” gibi İngiliz istihbaratının uzantısı olan bir araştırma merkezi Kürt sorununa çözüm dayatma ve müzakere sürecini ilerletme gibi bir misyon edindi. Artık Irak’ın kuzeyine yönelik Ankara’nın politikası sadece Irak’ın kuzeyi ve PKK terörü ile sınırlı olmayacak, Ortadoğu’daki büyük resimden bakılacaktı. Entegrasyon sözü bu dönemde telaffuz edilmeye başlandı. Türkiye, Mezopotamya ortak ekonomi ve ticaret alanı yaratarak, Türkiye-Irak ve Suriye topraklarını refah alanına dönüştürecek, bu yolla terör de marjinalize edecekti9.

AKP’nin asıl rolü Müslüman dayanışması görüntüsü altında Ortadoğu’da Truva atı olmaktı. İç politikadaki anlamı ise 2007’de düğmeye basılan Ergenekon ve devamındaki komplo operasyonları oldu. Türkiye’ye karşı bir yandan PKK sopa gibi kullanıldı, diğer yandan ulusalcı güçler marjinalize edildi ve susturuldu. Bu dönemde askerlerin bu sürece ikna edilmesi ve susturulması için CIA yönlendirmeleri ile örtülü operasyonlar yapılarak “Ergenekon” soruşturmaları ve peş peşe komplolar ile pek çok darbe planı ve sahte belge ve tanık üretildi. Bu planların ortaya çıkması için Sorosçu basın kullanıldı ve AKP yanlısı medyaya yapılan servis ile orduya karşı dezenformasyon ve psikolojik savaş başlatıldı. ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Ergenekon operasyonlarında Emniyet İstihbaratı ile Amerikalı üst düzey subay-ajanların işbirliği, ABD-Türkiye arasındaki “karşılıklı istihbarat paylaşımı” ve “teröre karşı işbirliği” işlerinden sorumlu idi. Bu işler için Büyükelçilik içinde olan, başında bir Tümgeneral’in bulunduğu Savunma İşbirliği Ofisi (ODC10), bir operasyon merkezi olarak işlev gördü. Bütün tertipler bu merkez tarafından planlandı. İç İşleri Bakanlığı ile bir yandan “karşılıklı istihbarat paylaşımı” diye Ergenekon operasyonları tezgâhlandı. Diğer yandan ise “teröre karşı işbirliği” mekanizması içinde demokratik açılım için yönlendirme yapıldı. Ergenekon operasyonlarında, ABD istihbaratı ve Emniyet İstihbaratı işbirliği öne çıkmakla beraber, asıl itici güç MİT içinden geldi. ABD’nin sözde PKK ile mücadele için Türkiye’ye verdiği istihbarat desteği ‘tavşan kaç-tazı tut’ örneğinden başka bir şey değildi.

Bölücü terörün yok edilmesi; Irak’ın kuzeyindeki varlığının temizlenmesi ile doğrudan alakalıydı ve Türkiye’nin bu hakkı, ABD aracılığı ile Barzani eşkıyasının insafına bırakıldı. ABD ve Kürt gruplar Türkiye’yi istedikleri gibi ellerinde tutabilmek için terör kartını muhafaza etmek, bunu yaparken de bataklığın kurumaması için Türkiye’yi Irak’ın kuzeyinden uzak tutmak istemektedirler. Kısaca ABD’nin Irak politikasının temeli, Türkiye’nin jandarmalığa ve Kürdistan’ın kurulmasına ikna edilmesidir. Irak’taki PKK varlığı, Türk-Amerikan ilişkilerinin düğüm noktası haline

8 Serdar Akinan: MİT Açılımın Neresinde? Akşam, (16 Aralık 2009).9 Gürkan Zengin: Hoca Türk Dış Politikası’nda “Davutoğlu Etkisi”, İnkılap Kitabevi, (İstanbul, 2010), s.154.10 Office of Defense Cooperation.

6

gelmiştir. Ancak, ne ABD ne de Barzani Türkiye’yi elinde tutmak için PKK kartını elinden çıkarmaya niyetlidir. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonraki siyasi ortamda iktidardaki AKP’nin “muktedir” de olmaya başladığı dönem başladı. Bu muktedir olma hali, özellikle 2008’de kapatma davasının sonuçlanmasından ve Ergenekon vb. operasyonlardan sonra daha da belirginleşti. Dolayısıyla Kürt sorunu ile ilgili daha cesaretli adımlar atabilmesi ancak bundan sonra olabilmiştir. PKK ile devlet arasındaki İmralı-Oslo hattında yürütülen görüşmelerin 2008 yılında başlamış olması ve dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Demokratik Açılım”ı 2009 yılında ilan etmesi bir tesadüf değildir. Yeni dönemde işi Kürdistan’ın hamiliğine vardıran hükümet, halkı uyutabilmek için “Yeni Osmanlıcılık” masalına sığınarak güya çok büyük hesaplar peşinde olduğu algısı yaratmaya çalıştı. Ancak, Kürt sorununa çözüm dayatması kapıya dayanınca Anayasa’da istenen değişiklik için “vatandaşlık”, “Türkiyelilik” kavramları ile kamuoyunu yanıltma yolunu seçti.

Terörle Müzakere Sürecinin Başlaması (2007-2009 Dönemi)AKP’nin PKK ve Öcalan’la ilk teması, görev süresini tam dört kez uzattığı MİT

Müsteşarı Emre Taner üzerinden 2005 yılında kuruldu. Öcalan, ilk temasta, henüz Müsteşar Yardımcısı olan Taner’den dağdakilere mesaj gönderme imkânı talep etti. Taner, 20 Ekim 2005’te Mesut Barzani ile görüştü. Barzani’nin, Taner üzerinden Türkiye’den talepleri şunlardı11: “Türkiye, Irak’ın kuzeyindeki oluşumu tanımalı; Irak’ın kuzeyi ve Türkiye’deki Kürtlere çifte vatandaşlık vermeli; ekonomik ilişkileri geliştirmeli, kurulacak askeri okullarda Türk uzmanlar görev yapmalı…” 2006 yılından sonraki gelişmeler iktidarın önce Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetim bölgesi daha sonra dolaylı olarak terör örgütü temsilcilerini muhatap almaya başladığı ‘terörle müzakere süreci’ dönemi denilen bir radikal politika değişikliğini temsil etmiştir. Hükümetin, terörle müzakere politikasını üçlü saç ayağına oturtmuştu12; (1) ABD, Irak ve Irak’ın kuzeyi ile sürdürülen ‘üçlü’ gibi gözüken aslında ‘dörtlü’ olan görüşme süreci. (2) Öcalan/PKK/DTP ile dolaylı/dolaysız temas zemini. (3) Kürt (Demokratik) açılım paketi. ABD yönetimi Irak kuzeyini meşru hale getirebilmek için her fırsatta Türkiye’yi Talabani ve Barzani’yi muhatap almasını sağlamaya çalışmaktadır. Irak’ın kuzeyi ile ilgili açılım Kürt açılımının bir öncüsü olarak değerlendirilebilir. ABD, hem Irak’tan çekildikten sonra oluşacak olası Arap-Kürt Savaşı’nda Türkiye’nin Kürtlere destek vermesini, hem de Irak’ın kuzeyi ve Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesinin ekonomik ve sosyal olarak bütünleşmesini istemekteydi.

ABD ile yapılan 5 Kasım 2007 mutabakatı Ankara tarafından Türk-Amerikan ilişkilerinde bir milat olarak görülmekteydi. Washington, Türkiye’nin Güneydoğu ve Irak’ın kuzeyi politikalarını beraber düşündüğünü göstermişti13. Büyük pazarlığa göre;

(1) Türkiye ve Irak Kürtleri samimi ve karşılıklı bağımlılığı içeren ilişki üzerinde anlaşacaklardır (Güneydoğu Anadolu ile Irak’ın kuzeyinin sosyal ve ekonomik bütünleşmesi).

(2) Irak’ın kuzeyi Türkiye için bir güvenlik kuşağı olacak, PKK’ya karşı ortak tavır alınacak ve Türkiye ile Irak Kürtleri arasında bir sorun olmaktan çıkacaktır.

11 Mehmet Ali Güller: ABD’nin Neo-Osmanlı Projesi: Büyük Kürdistan, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2010), s.145.12 Ümit Özdağ: Türk Ordusu PKK’yı Nasıl Yendi? Türkiye PKK’ya Nasıl Teslim Oluyor?, Kripto Yayınları, (2010), s.251.13 Yasemin Çongar: ABD’nin Türkiye’ye 5 Mesajı Var, Milliyet, (06 Şubat 2007).

7

(3) Kerkük, Kürt bölgesine bağlanacak ancak başkenti olmayacak, Türkmenlere özel azınlık hakları verilecektir14.

Bu anlaşma özet ile kısa ve orta vadede Kürdistan’a yönelik tehditlerin önlenmesini ve gelişimini, uzun vadede ise Güneydoğu Anadolu ile birlikte Büyük Kürdistan’ın kurulmasını öngörüyordu. ABD’nin çekilmesini müteakip Türkiye, Kürt grupları Araplara karşı koruyacak, Kerkük-Ceyhan boru hattını açık tutacaktı.

Dışişleri Bakanlığı, MİT, İçişleri Bakanlığı’nın etkin olduğu kurgu politika yürütmeyi üstlendi. Ankara ile Irak’ın kuzeyi arasındaki ilişkiler yoğunlaştı. Ankara, politika değişikliğine Başbakanın 1 Mart 2007’de Amman’da hastanede tedavi gören Talabani’yi arayarak geçmiş olsun dileği ile başlamıştır. AKP, tek parti iktidarına yeniden ve çok daha yüksek bir oyla geldiği 22 Temmuz 2007 seçimi öncesi Kürtlere yönelik daha ılımlı bir söylem tutturmuş ve bunun karşılığını da en yüksek oy oranlarına Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde ulaşarak fazlasıyla almıştı. DTP, cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları ve anayasa değişikliğine yönelik referandumda AKP’yle aynı doğrultuda hareket ediyordu. Bu gidişat, 2007 sonbaharında, Dağlıca Karakolu’na yapılan PKK baskını ile değişecekti. Halkta yükselen ciddi tepki sonrası soluğu ABD’de alan Başbakan Erdoğan, 5 Kasım 2007’de zamanın ABD Başkanı Bush’la görüştü ve Irak’a sınır ötesi havadan ve karadan askeri operasyonlar düzenlendi. Bu dönem diğer yandan, Türkiye-Irak-ABD arasında “3’lü mekanizma” toplantılarının sıklaştırıldığı, Türkiye’den en üst düzey yetkililerin Barzani yönetimiyle doğrudan temas kurmaya başladığı bir zamandı. Irak’ın kuzeyine henüz giremeyen Türk güvenlik güçleri Mayıs 2007’de Şırnak bölgesinde sızmaları önlemek için 20 bin askerin katıldığı bir operasyon düzenledi. 30 Eylül 2007’de ABD-Türkiye terör koordinatörlüğü ortadan kalktı. PKK’nın 2007 yılında düzenlediği eylemlerde 118 Türk askeri hayatını kaybetti. Dağlıca saldırısını TSK.nın 21-29 Şubat 2008 tarihlerindeki Irak’ın kuzeyine beş yıl sonra yaptığı ilk sınır ötesi harekat olan Güneş Operasyonu izledi. 4 Ekim 2008’de ise PKK terör örgütü Aktütün karakoluna saldırdı15. Bu saldırıda 15 asker şehit olurken, PKK ise 23 kayıp vermiştir.

Türkiye tarafında artık olayların akışında TSK devre dışı bırakılmış, Dışişleri ve MİT etkisini artırmıştı. TSK ile sağlanan alan hâkimiyeti kaybedilirken, meydanı boş bulan PKK, daha fazla koparmak için eylemlerini artırmış, şehirlerde de patlayıcı eylemlerine başlamıştı. Dışişleri Bakanlığı’ndan Murat Özçelik ve Ertuğrul Apakan’ın Aralık 2008’de ABD’ye yaptığı ziyarette, PKK ile mücadelede Irak’ın kuzeyi ile yapılacak işbirliğinin detayları üzerinde anlaşma sağlandı. Buna göre silah bırakan PKK’lılara Türkiye’ye dönme hakkı verilecekti. 19 Kasım 2008’de ABD-Türkiye-Irak arasında üçlü komisyon kuruldu ve Irak’ın kuzeyindeki yönetimin de buna katılması kararlaştırıldı16. Türkiye tarafında artık olayların akışında TSK devre dışı bırakılmış, Dışişleri ve MİT etkisini artırmıştı. TSK ile sağlanan alan hâkimiyeti kaybedilirken, meydanı boş bulan PKK, daha fazla koparmak için eylemlerini artırmış, şehirlerde de patlayıcı eylemlerine başlamıştı. Dışişleri Bakanlığı, MİT, İçişleri Bakanlığı’nın etkin olduğu kurgu, politika yürütmeyi üstlendi. 2008’den itibaren Barzani de PKK’ya aktif desteği kestiğini açıklıyordu. Irak Devlet Başkanı sıfatı ile Ankara’ya gelen Talabani, PKK’yı ‘ortak bela’ olarak nitelendirdi. Ocak 2009’da Kırmançça TRT 6 yayına başladı.

14 Özdağ: a.g.e., (2010), s.241. Washington Post, (24 Nisan 2007).15 Cüneyt Ülsever: Ergenekon ve Aktütün, Hürriyet, (23 Ekim 2008).16 Murat Yetkin: Kürt Meselesinde Sıcak Gelişmeler, Radikal, (24 Aralık 2008).

8

2009 yılı Kürt Açılımı ya da ‘terörle müzakere politikası’ ile öne çıkmıştır. Mart 2009’da İçişleri Bakanlığı, Kürt Açılımı için ön hazırlığa başladı. Yabancı think-tank merkezleri ve Oslo görüşmeleri açılıma hizmet etti. Nisan 2009’da, ABD Başkanı Obama Türkiye’ye gelişinin ardından Cumhurbaşkanı Gül’ün “Kürt sorununun çözümünde tarihi fırsat var” dediği süreç başladı. Nisan 2009’da Dışişleri ve MİT, İçişleri Bakanlığına açılım konusunda destek verdi. Başbakan Erdoğan 23 Temmuz 2009’da Kürt açılımının başlayacağını açıklarken, 1 Ağustos 2009’da Öcalan; Kürt sorununun çözümü için 15 Ağustos 2009’da bir yol haritası ortaya koyacağını açıkladı. Öcalan’ın bu aşamadaki istekleri iki kapsamdadır17; (1) Serbest bırakılması ve genel af ile ilgili bir zaman perspektifi ortaya konulması. (2) Bu aşamada üniter devlet yapısının değiştirilmesi isteklerinin özerk bölge veya anayasada Kürt kimliğinin siyasal kimlik haline dönüştürülmesidir. 8 Ağustos 2009’da Başbakan Erdoğan, Ahmet Türk başkanlığındaki DTP heyetini TBMM’de kabul ederek sözde açılımı başlatmıştır. Bu süreç daha gelişmeden Öcalan, DTP’ye verdiği muhatap olma yetkisini kaldırmış ve 20 Ağustos’ta belirlediği yol haritasını Cezaevi Yönetimi’ne teslim etmiştir. Önceden MİT ile çalışıldığından çok farklı bir yol haritası bulan Hükümet, söz konusu haritanın yayınlanmasını yasaklamıştır. Böylece Kürt açılımında muhatapsız kalan hükümet süreci propaganda ve halkla ilişkilere dönüştürerek aşmak istemiş, muhatabının millet olduğunu söylemiştir. Türk hükümeti, Kürt açılımında ısrar ederken, PKK terörü tırmandırmış ve 27 Ağustos-2 Ekim tarihleri arasında 16 askerimizi şehit etmiştir.

17 Ekim 2009 tarihinde Habur’dan giriş yapan PKK’lılar, Habur’a getirilen savcılar tarafından sorgulanmış, Öcalan’ın emri ile geldiklerini ve pişman olmadıklarını söyledikleri halde serbest bırakılmışlardır18. Habur girişleri hükümet için fiyasko, Öcalan için muazzam bir propaganda aracı olmuş, onbinlerce PKK sempatizanı Habur’dan Diyarbakır’a kadar yollara dökülerek törenler düzenlemiştir. Öcalan, DTP’yi kullanarak Habur’dan bir kısım PKK’lının dönmesini kendi propaganda aracı haline getirmiş, Ankara bu tuzağa da düşmüştür. Başbakan Erdoğan 24 Ekim 2009’da Habur’dan gelen PKK’lıları Avrupa’dan gelen PKK’lıların izlemesinin planlandığını, ancak, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine bu planın ertelendiğini açıkladı. “Kürt açılımı” olarak adlandırılan yoğun pazarlık döneminde, Öcalan’ın Ağustos’un ikinci yarısında İmralı’daki cezaevi yetkililerine teslim ettiğini açıkladığı ve kendisinin “yol haritası” olarak adlandırdığı yazılı önerilerinde, “Kürtlerin kendi öz savunma gücü” gibi “aşırı” bulundu. Bu süreçte, Kandil’den AKP karşıtı açıklamalar gelmeye başladı. 17 Kasım’da Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki yerinin değiştirilmesi sonrası başlayan sokak eylemlerine DTP’nin de destek olması, DTP’yi KCK operasyonlarının ilk hedefi haline getirdi. Bazılarına göre aynı zamanda kurulacak olan yeni ve ılımlı Kürt partisine yönelik bir tür ayıklama operasyonu olarak okumak mümkündür19. Ayıklananlardan geriye kalanların “rahatlayacağı” ve AKP’nin müttefiki olabilecek ölçüde “ılımlı” bir yeni Kürt partisi eleğinde kalacakları hesaplanmaktadır. 14 Aralık 2009’da Anayasa Mahkemesi DTP’yi kapattı ve içlerinde Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un da bulunduğu bazı siyasetçilere siyaset yapma yasağı getirdi. Bu kararın verilmesinde Abdullah Öcalan’ın Kasım ve Aralık aylarında büyük kentlerde başlattığı şiddet politikasının etkisi oldu. 2010 yılına gelindiğinde gelinen resim, özellikle Güneydoğu Anadolu’da terör örgütü siyasi yapılanmasının KCK adı verilen paralel bir devlet kurma projesine kadar yayılmış ve taban bulmuştu.

17 Özdağ: a.g.e., (2010), s.257.18 Milliyet: Krizi Sulh Ceza Hâkimi Çözmüş, (22 Ekim 2009).19 Emre Özsuda: KCK Operasyonu Neden Yapıldı?, odatv.com, (28.12.2009).

9

Ancak, terörle müzakere süreci ile öngörülen üçlü-dörtlü mekanizmalardan sonuç alınamadı.

Oslo Görüşmeleri ve Terörle Müzakereye Ara Verilmesi2007 yılına gelindiğinde devletin siyasi organlarının terörle mücadele de

mantığı şu idi; mücadelede başarılı olamadık, el sıkışalım. Bu değerlendirmeyi başından beri Başbakan’a empoze eden, Habur’un da baş mimarı Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve Başbakan’ın Kürtçü danışmanı Mücahit Aslan oldu. MİT, başından beri devlet içinde süreci yönetti, temel aktördü ve her şeyden haberi vardı. MİT’in sürece dâhil olması yeni müsteşar Hakan Fidan’dan önce başlamıştı. MİT Müsteşarı Emre Taner, yanında MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ile bir taraftan İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan ile, bir taraftan da örgütün Kandil ve Avrupa kanadıyla görüşerek ilk zemin yoklamalarını yaptılar. 2010 yılında Başbakanlık müsteşar yardımcısı, MİT müsteşar yardımcısı ve sonra da MİT müsteşarı kimliklerini taşıyan Hakan Fidan müzakerelere “Başbakan özel temsilcisi” olarak bilfiil dâhil oldu. Fidan’ın PKK’lı üst düzey yöneticilere söylediği şey önemliydi. Türkiye’nin terörle müzakere sürecinde Eylül 2010 ayı içinde yoğun bir diyalog trafiği yaşandı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan Ağustos ayında sessizce İmralı’ya giderek, PKK elebaşısı Öcalan ile görüştü20. Öcalan ile 346 görüşme (bunların sadece 56’sını pazarlıkların yoğun olduğu Mart 2010-Kasım 2011 arası yani Oslo görüşmelerinin yoğun olduğu dönemde) yapıldı. Fidan, “Hükümetin niyeti ciddidir, bu iyi niyeti, Türkiye’deki reel şartlar izin verdiği ölçüde hayata geçirmeye çalışıyor,” diyordu. Fidan, İmralı’da Öcalan ile yaptığı görüşmelerden kendi gözlemi olarak, “bölgeye ve ülkeye yönelik vizyonda yüzde 90-95 bir örtüşme,” olduğunu tespit etmişti.

Oslo görüşmelerinin başlamasıyla AKP’nin Kürt sorununun çözümünde “demokratikleşme”, “silahlı mücadele” ve “hizmet götürme” şeklindeki üç ayaklı stratejisine “örgütle müzâkere” de eklenmiş oldu. Oslo görüşmelerinde ise terör örgütüne dört şey vaat ediliyordu;

- Öcalan’ın salıverilmesi,

- Özerk bölge ilan edilmesi,

- Dağdaki teröristlere özerk bölgede polis olma imkanı verilmesi,

- Bölgeye BM gözetimi.

Ancak, terör örgütü ve İmralı ile devam eden müzakere süreci bu dönemde kesildi. Başbakan’ın sürecin devamından vazgeçmesine iki olayın sebep olduğu değerlendirilmektedir; 04 Mayıs 2011’de Başbakanın konvoyuna Kastamonu’da yapılan silahlı saldırı ve 14 Temmuz 2011 tarihinde Silvan’da 12 askerin şehit edilmesi. Terör örgütü, vaat edilenlerin gerçekleşmediği iddia ederek, seçimlere kadar ilan edilen ‘eylemsizlik’ sürecini iptal etti. 27 Ekim 2011’de Öcalan’ın talimatı ile “Devrimci Halk Savaşı” adı verilen ayaklanma stratejisi uygulanmaya başladı. Stratejinin ilk safhası “ayaklanmaya” geçiş idi. BDP Eş Genel Başkanı Gülten Kışanak, Şırnak'ın Silopi ilçesinde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlaması nedeniyle yaptığı konuşmada “KCK'nın eylemsizlik kararına son verdiğini, bundan sonra dökülen her damla kanın sorumlusunun AKP Hükümeti olacağını21” açıkladı. Silvan saldırısından sonra PKK Terör Örgütüne yönelik ciddi operasyonlara tekrar başlandı. Alanda insan istihbaratına önem verildi, özel harekât birlikleri güçlendirildi, asker ve

20 Hürriyet: 4 Koldan PKK'yı Bitirme Planı, (29 Eylül 2010). 21 Yeni Şafak: PKK, Köylülerin Tazminatını Gasp Ediyor, (22 Şubat 2011).

10

polis ciddi bir çalışma içine girdi. Silvan saldırılarından sonraki 4 ay içinde 150 terörist kendiliğinden teslim oldu. Türkiye içinde ve sınır ötesinde yapılan operasyonlarda ise 340 terörist öldürüldü, 110’u yaralı 50’si sağ olmak üzere 160 teröristte ele geçirildi. Uludere olayı bir istihbarat hatası idi ama KCK tarafından kullanıldı. Yaşanan travma nedeni ile 1,5 ay kadar ciddi bir operasyon yapılamadı. Örgüt 2011 yılında şiddeti istediği ölçüde tırmandıramadı.

PKK liderlerinden Mustafa Karasu, PKK ile devletin ilk kez masaya oturduğu Oslo görüşmelerine ilişkin açıklamaları örgüte yakın sitede yayınlandı. Karasu şöyle demekteydi; “Oslo görüşmeleri resmi olarak 2008 Eylül'ünde başladı. Ama önceden dolaylı görüşmeler var. Aracılık yapan, uluslararası bir kurumdur. Dolayısıyla bazı büyük devletlerle ilişkili olma olasılığı da vardır. 2006'dan beri olgunlaşan bir durumdu. Yani İki-üç yıla dayanan öncesi var. Onlar (devlet tarafı) beş-altı kişilik bir heyetle geliyorlardı.  O süreçte aracılar da mektuplar götürüp getiriyorlardı. Dediğim gibi uluslararası bir kurum aracılık yapıyordu. Zaten hemen hemen her görüşme öncesi o aracılar, hem gidip Türk devleti ile hem de bizimle görüşüyorlardı.  O trafik herhangi bir aksamaya uğramadan 2011’in yazına kadar sürdü. Bütün görüşmelerin sonucunda  üç protokol hazırladı. Temelde üç protokol vardı, anayasal çözüm, barış ve hakikatleri araştırma protokolüydü. Yani geçmişte yaşanan cinayetleri araştıran bir komisyon da kurulacaktı. Oslo görüşmeleri 12 Haziran 2011 seçimlerden önce önce bitti. Önderliğin  sunduğu protokolleri hükümetin de kabul etmeyeceği belli oldu. Sonuç çıkmayınca 2010’un 31 Mayısı 4. Mücadele Dönemi dediğimiz Devrimci Halk Savaşı sürecini başlattık. Silvan olayı bahanedir..22”

İşin acı yanı, Oslo görüşmeleri için bugün İçişleri Bakanı olan kişinin Oslo’yu hala ileriyi demokrasi hamlesi göstermesidir23. KCK kendini silahtan arındırmadı, terör olayları artarak devam etti. Bu süreç zarfında PKK tarafından açıklanan ateşkesler ile belirli süreler eylemsizlik yaşansa da aslında bu dönemlerde önceki dönemlere kıyasla daha fazla insanın PKK tarafından öldürüldüğü de ortaya çıktı. Öcalan bu süre içinde bir yandan Devlet ile görüşürken diğer yandan "Devrimci Halk Savaşı"nı başlatmaktan geri durmamış ve 2012 yılını final yılı olarak ilan etmiştir. Aynı Öcalan bu süre içinde "Diyarbakır’ın Tahrir Meydanı"na çevrilmesi talimatı yanında Devrimci Halk Savaşı’nda Batman’da, Diyarbakır’da bir günde gerekiyorsa 10.000 kişi ölsün demekten geri durmamıştır24. Bazı iddialara göre; PKK’nın Kandil’deki bir kanadı çözüm sürecine uzun süre direndi. Bu direniş Kandil’den verilen talimatla başlayan, 2012 Ekim ayındaki ölüm oruçlarının 67. gününde MİT’in devreye girmesi ile Öcalan’ın talimatı ile sona erdi. Öcalan, Tayyip Erdoğan’ın partinin başından ayrılmayı planladığı bir dönemde, bu işi en iyi çözeceği bir iradeyi kullanmak istiyordu. Hükümet, tekrar masaya dönme iradesi göstermiş, baskılara dayanamamıştı.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, 16 Aralık 2012 tarihinde İmralı’da “iki gün iki gece” çözüm parametrelerini tartıştı. Bu dönemde devletin içinden ayrıntılı bilgiler alabilen gazeteci Abdülkadir Selvi şöyle yazdı; “MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmede, kritik konular ele alınıyor. Bunların arasında en önemlisi, belki de ayrı devlet kadar sürecin kilit konularından biri olan, ‘Demokratik Özerklik’ konusu. Öcalan, ‘Demokratik Özerklik’ten vazgeçtiğini açıklıyor. Öcalan burada takiye mi yapıyor ya da neden bundan geri adım attı sorusu akla gelebilir. MİT müsteşarının uzun görüşmesinde elbette ki bu da ele alınıyor. Türkiye’nin yerel 22 http://www.aksam.com.tr/siyaset/pkk-ilk-kez-acikladiosloda-neler-oldu/haber-19905723 Habertürk, Bakan Âlâ: Oslo’da İleri Demokrasi Vaat Ettik, (16 Aralık 2014).24 Mehmet Özcan: Yeniden Müzakere, Ankara Strateji, (28 Eylül 2012).

11

yönetim şartının 4 ve 5’nci maddelerine koyduğu çekincenin kaldırılması, Anayasa’da vatandaşlık tanımının yapılması ile zaten amacın hâsıl olacağı sonucuna varılıyor. AK Parti’nin valilerin seçimle gelmesi konusuna da sıcak baktığını buna eklerseniz, ayrıca ‘demokratik özerklik’ diye bir dayatma içine girilmesi anlamsız kaçıyor.” Hakan Fidan’ın, İmralı’da vardığı taslak mutabakat 26 Aralık günü Milli Güvenlik Kurulu’na geldi. Hükümete göre; Öcalan, “bağımsız devlet” ve “federasyon” tezlerinden sonra “demokratik özerklik” çizgisinden de vazgeçmişti. Dolayısıyla “öz savunma gücü”, “mahalle komiteleri” gibi Oslo Mutabakatı’nın içine daha sonra Kandil tarafından yerleştirilen hükümler yeni dönemde örgütün “talep listesi”nde olmayacaktı25. Öcalan, Türkiye tarafından kabul edilebilir demokratik adımlar atılırsa örgütüne silah bırakma kararı aldırmaya hazırdı. Nitekim 21 Mart 2013 Nevruzu’nda Diyarbakır’da toplanan yüzbinlerce insan Öcalan’ın “silahlı mücadelenin sona erdiği” mesajını dinledi. PKK lideri, örgütüne “ateşkes” çağrısı yaparak örgütün silahlı unsurlarının Türkiye’nin dışına çıkmasını istedi.

  KCK Nedir? Nasıl Ortaya Çıktı? Neden Göz Yumuldu?Terör örgütü Nisan 2002’de KADEK, Kasım 2003’de KONGRA/GEL ve Mart

2005’de KKK şeklinde isim değişikliklerine gitmiştir. Mayıs 2007 tarihinden itibaren yeni yapılanmasını KCK (Kürdistan Halklar Topluluğu) olarak duyurmuştur. PKK, Türkiye’deki cemaat ve tarikatları örnek alarak 2000’lerden sonra bireyden yukarıya doğru çalışmaya başladı. Daha önce Kürt devletini yukarıdan aşağıya doğru kurmak niyetinde iken, KCK ile aşağıdan yukarıya doğru kurma stratejisine geçti. KCK, PKK’nın şehir yapılanması değildir. KCK içinde; PKK, HPG, TAK, ÖSB, BDP ve DTK yer almaktadır yani KCK bütün bunları içinde barındıran bir şiddet çerçevesidir26. Terör örgütü, kurulduğu ilk günden bu yana “Türkiye, Irak, Suriye ve İran toprakları üzerinde birleşik bağımsız bir Kürdistan Devleti kurmayı” hedeflemiş ve hiçbir zaman bu hedefinden sapmamıştır. KCK sözleşmesi, örgütü bir devlet sistemi gibi yapılandırma amacı taşıyan, terör örgütünün birimlerini ve örgüt üyelerini sistematik bir yapıya ulaştırmayı amaç edinen ve önceki yapılardan farklı olarak sadece Kürt kökenlileri değil, bu bölgede yaşayan "diğer azınlıkları" da hedefleyen bir sözleşmedir. KCK devlet şeklinde teşkilatlanmış olup; yasama (başında eski TBMM Milletvekili Remzi Kartal), yürütme (başında örgüt elebaşısı Murat Karayılan) ve yargı (başında İranlı eski savcı Sait Avdi) organlarından oluşmaktadır. Yürütme Konseyi’ne bağlı; ideolojik alan merkezi, siyasi alan merkezi, sosyal alan merkezi, halk savunma alan merkezi, ekonomik alan merkezi ve önderlik komitesi bulunmaktadır.

Türkiye’de KCK-TM (Türkiye Meclisi), terör örgütünün yurt içerisinde faaliyetlerin koordinasyonu sağlamak, planlanan eylemleri organize etmek amacıyla oluşturulmuş illegal bir yapıdır. KCK/TM’ye, şehir merkezlerinde “serhildan, başkaldırı, isyan havası” oluşturma, meclis yapılanmalarıyla konfederal bir devlet sisteminin alt yapısını kurma, örgüt adına para toplama, örgütün kırsal alan faaliyetlerine destek sağlama vb. görevler yüklenmiştir. KCK idari yapılanması içinde; Eyalet Bölge Örgütlenmesi, Şehir Kasaba ve Mahalle Örgütlenmesi, Köy ve Sokak Örgütlenmesi vardır. Öz Savunma Birlikleri (ÖSB); kırsal alan, eğitim ve patlayıcı madde temini ve/veya saklanması için kullanılmaktadır. Bunların görevi; kendi alanlarındaki Türk askeri ve polisini vurup, devleti yıpratmaktır. KCK sözleşmesinin 36. maddesinde PKK düzenlenmiştir. KCK Sözleşmesi’ne göre; “Kürdistan’da doğup yaşayan veya KCK sistemine bağlı olan herkes yurttaştır (Md.5)”. “Her KCK yurttaşı mükellefiyeti gereği vergilerini ödemekle yükümlüdür (Md.10)”. Bu dönemde başta 25 http://www.gurkanzengin.com/yuzyillik-yaranin-kapanmasi-pkk-ile-muzkereler/c1557.aspx26 Mehmet Özcan: Terörün Matruşkası KCK, Hayat Yayıncılık, (Ankara, 2012).

12

KCK: Kürdistan Halklar Topluluğu

KCK: Önderliği (A.Öcalan)

Yasama Yürütme Yargı

Kürdistan Halk Meclisi KONGRA GEL

(PKK, PYD, PÇDK, PYM)

Yürütme Konseyi

(ALANLAR)

Halk Savunma Alanı

Kadın Alan Merkezi

HPG: Halk Savunma Güçl.

Kuzey (Türkiye) Alanı

Güney Alanı

Siyasal Alan Merkezi

Sosyal Alan

Merkezi

İdeolojik Alan Merkezi

KCK Türkiye Meclisi

KCK TM Sözcüleri

Kadın Alan (Türkiye)

İdeolojik Alan (Türkiye)

Siyasal Alan (Türkiye)

Sosyal Alan

(Türkiye)Kadın Özgürlükler Partisi (PAJK Komitesi)

Bilim-Aydınlanma Komitesi Basın Komitesi

Ekoloji ve Yerel Yönetimler Komis. Hukuk Komitesi Dış İlişkiler Komitesi

Ekoloji ve Maliye Komitesi Dil ve Eğitim Komitesi Y.D. Gençlik Meclisi

İdari Adalet Mahkemesi

Güneydoğu bölgesi olmak üzere ülkenin birçok yerinde örgütlenen KCK, şehirlerde örgüt adına her türlü faaliyeti organize etti ve Hakkâri gibi bazı şehirlerde ciddi bir baskı kurdu. KCK eliyle yürütülen faaliyetler sayesinde örgüt, tabandan hem maddi hem manevi hem de militan devşirme adına daha geniş destek buldu. Ama bu dönem asıl olarak örgütün şehirleri cephaneliğe çevirmesi ile sonuçlandı. Ardından yeniden başa dönülerek Silvan saldırısı ile başlayan şiddet dalgası ile örgüt asker, polis sivil ve ana karnındaki bebek ayrımı yapmadan katliamlarına devam etti.

Şekil 1: KCK Yapılanması

MİT’e göre örgütün silahsızlandırılması KCK ile sağlanacak, Kürtleri demokratik özerkliğe götürecek KCK silahsız büyütülecekti. Bölgeye demokratik özerklik verilmesi için KCK yapılanmasına göz yumuldu, hatta içinde yer alındı. KCK, en küçük damarlara kadar yapılanmaya başladı. 2011 yılına kadar KCK adı resmi raporlara bile sokulmadı. Böylece İmralı’daki Öcalan’ın yol haritası uygulamaya kondu. Oslo görüşmeleri başladı. KCK yapılanması etkili oldu, psikolojik alan hâkimiyeti terör örgütüne geçti. KCK’nın etkin duruma geçmesi ile dağda 5.200 PKK’lı varken, 2009-2010 yılında 2.340 kişi daha katıldı. Devletin askeri ve diğer güvenlik güçleri ile operasyonlardan fiilen çekilmesi ile meydan KCK’ye bırakıldı. Bu örgütlenme ile seçim sürecine müdahale edildi. Tüm oylar bağımsız BDP adaylarına giderken İstanbul’da sokak sokak kimin hangi adaya oy vereceği belirlendi. BDP’ye geçen bağımsız adayların 1-2’si hariç hepsi, ancak seçilecek kadar oy aldı yani oylar israf edilmedi. Sadece Ağrı’da bir milletvekilliğini az bir oyla kaçırdılar. Köy muhtarları tehdit edildi. Diğer partilerin sandık müşahitleri engellendi. Bunların hepsi KCK ile yapıldı. KCK derin yapılanması ile öyle sıkı bir kontrol sağlamıştı ki örgütün haberi olmadan halktan haber almak mümkün değildi. Her birey örgüt tarafından sıkı kontrol altında idi. Terör örgütü ideolojisi çerçevesinde kadrolar yetiştirilmesi ve böylece yeni

13

bir toplum inşa edilmesi amacıyla bizzat Öcalan’ın talimatları çerçevesinde Siyaset Akademileri kuruldu. Akademi programının içeriği PKK kamplarında örgüt mensuplarına ideolojik eğitimle aynı idi. Yani Siyaset Akademisi’nin asıl işlevi PKK’ya kadro (gerilla) yetiştirmekti ve bunun için bu sefer BDP binaları kullanılıyordu.

KCK Operasyonları ve MİTKCK operasyonları, 14 Nisan 2009 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet

Başsavcılığı'nın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 13 ilde 90 adrese eşzamanlı operasyon ile başladı ve dalga dalga devam etti. KCK yukarıda da açıklandığı gibi çok geniş bir yapılanmadır. 2011 yılına kadar 2.200-2.300 civarında tutuklama yapılmış olmasına rağmen, toplam sayının 7.000 civarında olduğu değerlendirilmektedir. Operasyon yapılan birimler içinde KCK’nın sadece Yürütme Konseyi içindeki üç merkezine (ideolojik, öz savunma ve önderlik) yapılmış yani KCK’nın diğer bölümlerine henüz dokunulmamıştır. Ayrıca, şehirlerde ve kırsalda PKK ve KCK’ya karşı yapılan operasyonlarda örgütün silahlı kanadının beşte biri dört ayda etkisiz hale getirildi. KCK operasyonları ile yakalananların önemli bir kısmı şehirlerde yakma ve bombalama eylemlerini yapan ve kışkırtan öz savunma birlikleri idi. Irak sınırları dâhilindeki Zap’ta tanınmasınlar diye kar maskesi ile eğitim alan 150-200 kişilik bu birlik mensupları 2-3 kişilik gruplar halinde büyük şehirlere gönderilmişti. 22 Kasım 2011’de yapılan Önderlik Komitesi operasyonu ise örgütün şah damarına yönelik yapılan bir operasyondur. KCK, kimilerinin söylediği gibi bir siyasi hareket ya da yarı yasal bir oluşum değil, bir terör hareketidir. Siyaset akademileri ise Öcalan’ın emir ve talimatları doğrultusunda kurulan örgüte elaman yetiştiren bir yapıdır.

KCK operasyonlarının başladığı dönemde, Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan, PKK'nın çatı örgütüne yönelik operasyonları, "30 yıllık terörle mücadelede yapılan hamlelerin en önemlisi" olarak görüyordu. Akdoğan’a göre; "KCK adı verilen bu paralel devlet yapılanmasına göz yummak, kan akıtan terörizme rıza göstermekten daha kötüdür. KCK legal bir oluşum değildir, PKK'nın dışında gelişen bir oluşum ve siyasal bir hareket de değildir. Hükümet, terörle mücadele adına yapılması gereken neyse onu yapmaktadır. Bunun içinde sınır ötesi operasyon da vardır, Türkiye kırsalında operasyon yapmak da vardır, şehirde KCK operasyonu yapmak da vardır. Terör örgütüne laf söyleyemeyenler, hükümete 'dur' demektedirler27." Ancak, hükümet ile cemaat arasındaki iktidar savaşı KCK operasyonları ile yeni bir safhaya girdi. Hükümete yakın kişiler cemaat’in “çözüm süreci”ne karşı olduğunu, hatta bunu sabote etmeye kalktıklarını ileri sürüyorlardı28. Cemaatin savcı ve polisleri, sadece KCK’lıları değil, hükümete yakın bazı kimseleri de içeri almıştı. Ama asıl sorun cemaat, MİT’i de hedef alınca yaşanmaya başladı. MİT’in amacı Öcalan’ın beynine girmek, PKK/KCK’yı Öcalan üzerinden kontrol etmekti. MİT’in KCK yapılanmasında ifşa olmasına neden olan en önemli kanıtlar 13 Ocak 2012’de Diyarbakır BDP binasında ortaya çıkan 12 adet CD ve 10 mektup ile elde edildi.

KCK yapılanmasındaki Önderlik Komitesi içinde Öcalan’ın talimatlarını taşıyan ve onunla İmralı’da görüşen avukatlar bulunmakta idi. Polis, KCK Özerklik Komitesi’ni de hedef alıp, avukatları tutukladı, MİT, o zaman bu yapıdaki adamlarına sahip çıkmak istedi ve bu kişiler deşifre oldu. Savcılık, bu kişileri bırakmak istemeyince MİT

27 Ahmet Dönmez: KCK Operasyonları 30 yıllık Mücadelenin En Önemli Hamlesi, Zaman, (7 Kasım

2011). 28 Ruşen Çakır: Cemaat ve Hükümet Niçin savaşıyor? Vatan, (04 Ocak 2014).

14

Müsteşarı devreye girdi ve inatlaşma başladı. Önderlik komitesi içindeki iki avukat MİT mensubu olmasına ve Öcalan’ın operasyonel emirlerini Kandil’e taşımasına rağmen, devletin diğer birimlerine ve askere haber vermemişlerdi. Bu da yaşanan zayiatların artmasına, tedbirsiz yakalanılmasına neden oldu. Kamuoyunda Uludere Olayı olarak bilinen ve 34 vatandaşımızın öldüğü bombardımanın istihbaratının ise her ne kadar yalanlasa da MİT’in Irak’ın kuzeyindeki kaynaklarından geldiği düşünülmektedir. Hâlbuki 2011 yılında icra edilen 2.100 operasyonun sadece 6 tanesi için MİT istihbarat desteği verdi. ABD basınına daha sonra yansıyan bilgilerden İHA’lardan alınan bilgilerin de milli kaynaklara dayanmadığı ortaya çıktı. 7 Şubat 2012 günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan başta olmak üzere eski ve görevdeki bazı MİT yöneticilerinin PKK ile Oslo görüşmelerini yürüttükleri için özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya tarafından ifadeye çağrıldı. MİT müsteşarı çağrıya icabet etmedi ve bunu Başbakan’ın müsteşarı korumak için bir kanun çıkarması izledi. Bundan sonra işler tersine döndü, KCK’lılar bir bir serbest kalırken onları tutuklayan polisler hapse girmeye başladı. KCK operasyonlarını yürüten Terörle Mücadele, Organize Şube ve istihbarat Şubesi’nde görevli 700 polise Şubat 2012’de şark tayini çıktı. Nihayet, 2014 yılına gelindiğinde tüm KCK’lılar serbest kalırken, onları tutuklayan tüm savcı ve polisler ya sürgün edildi ya da tutuklandı. Eski Hakkâri Emniyet Müdürü Tufan Ergüder’e göre; 2010 yılında KCK operasyonu yapılmasaydı, Türkiye şu an bölünmüş olacaktı. KCK'yı yine şuan cezaevinde olan insanların engellediğini anlatan Ergüder, "KCK operasyonlarının engellenmesiyle daha büyük proje yapmak zorunda kaldılar29" dedi.

Bu yıllarda PKK’ya yönelik operasyonlardan kaçınılması ve sözde ateşkesler döneminde örgütün şehir yapılanmasının görmezden gelinmesi ve şehirleri bomba deposu haline getirmesine göz yumulmasının da gerekçesi, PKK-MİT görüşmelerinin ayrıntılarında gizli idi. Siyasal zemin oluşturma adına güvenlik zafiyeti yaratıldı. Her şeyin ötesinde kamuoyunun önüne en gizli görüşmeleri bile korumaktan aciz bir İstihbarat Teşkilatı imajı çıktı. 6-7 Ekim olayları ile başlayan süreç hükümetin aklını başına getirdi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu KCK’ya yönelik sert açıklamalara başladı. 30 Ekim 2014’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında, PKK ve KCK’nın durumu, 10 saat 25 dakika süre ile tartışıldı. MGK’nın asker kanadı, TSK mensuplarına sokakta yapılan infazlar ile asker ve polis eşlerine yönelik tacizler konusunda ayrıntılı bir sunum yaptı. İnfazlar ve Kobani eylemlerinde KCK’nın rolü olduğu bilgisi verildi. KCK üyelerine operasyon yapılmaması halinde, infazların sonunun gelmeyeceği anlatıldı30. Hükümet kanadı ise bu bilgiler üzerine KCK ile ilgili bir çalışma yapılacağını ifade etti. KCK'nın deşifre olmasıyla PKK'nın yeni görevi Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi'ne (YDGH) devretti. Kürtçülük ile ilgili siyasi aktörler arasına 2012 yılında BDP’den memnun olmayanların kurduğu Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve AKP’nin kurdurduğu tahmin edilen, hilafetçi Kürt partisi Hür-Dava Partisi (Hüda-Par) katıldı.

2013’den Bugüne; Yeniden Terörle MüzakereTürkiye, KCK operasyonları ile birlikte terörle mücadelede önemli bir

dönemece girmişti. Terör örgütüne bırakılan psikolojik zeminin geri alınması ile birlikte, PKK terör örgütü de bocalamaya başlamıştı. Temmuz 2012’den beri Öcalan’ın avukatları ile görüşemiyor, bazı kamu görevlileri Barzani üzerinden

29 Emrullah Bayrak: Tufan Ergüder: KCK Operasyonu Yapılmasaydı Türkiye Şu An Bölünmüştü, Cihan HA, (24 Eylül 2014).30 Taraf: MGK’da KCK Operasyonu Konuşuldu, (03 Kasım 2014).

15

görüşmeleri başlatmak istiyordu. Ancak, 2012 Sonbaharında hükümet tarafından müzakere sürecin yeniden başlayacağına dair açıklamalar gelmeye başladı. 2012 yılının son aylarında atılan adımla başlayan sürecin ilk teması MİT ile İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan arasında gerçekleşti. 2012’nin Kasım ve Aralık aylarındaki görüşmelerin ardından, yeni bir sürecin başladığı hükümet tarafından kamuoyuna duyuruldu. Görüşmeler bu sefer doğrudan Abdullah Öcalan ile yürütüldü. MİT ve Öcalan arasında yapılan görüşmelerde çözüm sürecinde atılacak adımlar belirlendi. Kamuoyunda ‘Dört Basamaklı Merdiven Stratejisi’ olarak da adlandırılan yol haritası, taraflardan birinin adım atması karşılığında diğer tarafın da karşı adımının gelmesini içeriyordu. Yol haritası genel hatlarıyla şu basamakları içeriyordu31:

(1) Çatışmasızlık: Öcalan, Kandil’e mektup yazarak “ateşkes ilan edilmesini” isteyecek.

(2)  Demokratikleşme-sınır dışına çekilme: Hükümet, KCK tutuklularının serbest bırakılmasını sağlayacak yeni bir demokratikleşme paketi çıkaracak, PKK da sınır dışına çekilecek.

(3) Silah bırakma görüşmeleri: Yeni anayasa ile Kürtlerin hakları anayasal güvenceye kavuşturulacak, PKK ile silahların bırakılmasına dair görüşmeler başlayacak.

(4) Normalleşme dönemi: PKK silah bırakacak, bazı PKK yöneticileri yurtdışına gidecek, kalanların siyasete katılımı sağlanacak. Çok fazla ön plana çıkmamış PKK üyeleri ailelerinin yanına dönecek.

2013 başından itibaren yeni yol haritası ile terör örgütü eylemlerine son verdi. Bu süreçte 21 Mart 2013’te Abdullah Öcalan’ın yazdığı mektup Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarında okundu. Öcalan, PKK’ya, ateşkes ve Türkiye topraklarını terk ederek sınır dışına çekilme çağrısı yaptı. Öcalan hem Nevruz’da hem de sonraki açıklamalarında artık silahın devri bitti yeni bir sürece başlıyoruz şeklinde ifadeler kullandı ve çekilmeyi iki yıla yaymak isteyen Kandil’e, Eylül’e kadar tamamlayın talimatını verdi. PKK, önce 21 Mart’ta silaha veda siyasete selam anlamına gelen açıklamalar yaptı. Öcalan’ın ateşkes çağrısı PKK tarafından hemen uygulamaya konuldu. KCK Yürütme Konseyi, 23 Mart 2013 itibari ile ateşkes ilan ettiklerini duyurdu. PKK’nın sınır dışına çekilme kararını 25 Nisan 2013’te Kandil’de düzenlediği basın toplantısında Murat Karayılan açıkladı. 25 Nisan’da Murat Karayılan çekilme tamamlanacak ondan sonra ikinci aşamaya geçileceğini söyledi. Karayılan, 8 Mayıs 2013’te sınır dışına çekilmeye başlayacaklarını söyledi. İlk PKK’lı grubu bu tarihte Kandil’e doğru çekilmeye başladı. Sınır dışına çekilme, sadece dört ay sürdü. 9 Eylül 2013’te bir açıklama yapan KCK Yürütme Konseyi, “Hükümetin demokratikleşme ve Kürt sorunu konusunda adım atmamasını” gerekçe göstererek çekilmeyi durdurduğunu açıkladı.

Örgütün, çekilme gösterisinin taktiksel olduğu, Kandil’in uzun bir süre daha silaha veda etmeyi düşünmediği ve silahlı yapıyı sigorta olarak gördükleri kısa sürede ortaya çıktı. Nitekim BDP’li Aysel Tuğluk; “PKK’nın Kürtlerin var olduğu her yerde (buna Türkiye hariç demiyor) bir çeyrek asır daha varlığını sürdüreceğini, Suriye’de bir süre daha silahlı, İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı Avrupa’da kurumsal vs. varlığını sürdüreceğini32” ifade ederek “bunu herkes bilmek durumunda” açıklamasını yaptı. Örgüt bir yandan çekilme oyalaması, diğer yandan alan hâkimiyetini tesis etme

31 Eyüp Can: İşte Yeni İmralı Mutabakatı, Radikal, (08 Ocak 2013). 32 Radikal: Aysel Tuğluk'a göre, PKK'nın Geleceğinde Ne Olacak?, (11 Nisan 2013).

16

ve kitleyi aktif tutma amacıyla sokak eylemlerini artırarak devam etti. Şehir yapılanmasına gitti ve şehirlerde asayiş birliklerini yerleştirmeye başladı. PKK, bu dönemden sonra sivil ayaklanma işlerini doğrudan üzerine almamak için gençleri kullanarak YDGH’ye yaptırmaya başladı. Zaten göstermelik olarak yapılan çekilme durdurularak ve bu durum hükümete de facto kabul ettirilerek, müzakerelere devam etmeye zorlamak için bölgedeki halk üzerinde silahlı üstünlüğünü kullanarak baskı kurmaya başladı. 8 Mayıs’ta çekilmeye başladıktan sonra sadece %20-%25 çekilme söz konusu iken, aynı dönemde örgüte takviyeler oldu, girişler arttı33. Örgüt çekilmeyi durdurmasına rağmen ateşkes veya çatışmasızlık sürecini devam ettireceğini söylerken, güvenlik güçleri ile çatışmadan kaçınır gibi gözükse de saldırılarını ve sokak eylemlerini devam ettirdi.

PKK’nın geri çekilmeyi durdurması kamuoyunda söylendiği gibi demokratikleşme adımlarının yavaş gitmesi değil, tam aksine PKK-KCK’nın stratejik olarak önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerine dayanmakta idi. Örgüt, çatışmasızlığın devam etmesine karşın silahı yedeğinde sigorta olarak bulundurma, tehdit unsuru olarak taşıma stratejisine devam etti; şiddeti belirli ölçüde tırmandırarak stratejik anlamda bir kar maksimizasyonu ile süreci belirlemeye çalıştı. Geri çekilmenin durdurulmasının ikinci stratejik amacı ise Öcalan’ın İmralı’daki taleplerini yerine getirilmesi amacıyla Hükümeti baskı altına almaktır. Öcalan, İmralı’da yapılan görüşmelerde elinin güçlenmesi ve sürecin her açıdan kendine bağımlı hale gelmesi için bu sürece müdahale etmedi. Zira Öcalan’ın daha etkin olabilmesi için istediği, Kandil ile doğrudan temas, konumunun araçsal olmaktan çıkıp stratejik hale gelmesi idi. Kandil’in kulağını çekme ve onları hizaya sokma gücünün kendinde olduğunu göstermesi gerekiyordu. Tıpkı cezaevlerindeki tartışmalı açlık grevlerinde devreye girdiği gibi devreye girecek ve bir açıklama ile tıkanan sürecin önünü açacaktı. Geri çekilmenin durdurulmasının üçüncü amacı ise; yaklaşan yerel seçimlerde bölge halkının üzerindeki silahın gölgesini kaldırmamaktı. Geri çekilmenin durdurulmasının dördüncü hedefi ise Suriye’de elde ettiği statükoyu artırarak devam ettirme ve PYD’nin tüm Kürtler adına Suriye’nin bir bölgesinde de facto yönetimini kabul ettirmekti.

Peki, 2013’den bu yana hükümet ne yaptı? Başbakan yeni stratejiyi, Eylül 2012’de ABD gezisi dönüşünde uçakta gazetecilere açıklamıştı; bir yandan terörle mücadeleye devam, diğer yandan müzakere. Hükümetin süreç zarfında yaptıklarını özetleyelim;

- 11 Nisan 2013’te Meclis’te yargı paketi kabul edildi. Bu paket örgüt üyeliğinden ziyade örgüt propagandası yapma suçuna düzenlemeler getirdi. KCK tutuklularının çoğu örgüt üyeliğinden yargılandığı için, paket, KCK’lıların küçük bir kısmının çıkmasını sağladı.

- BDP’li vekillerin Öcalan ile görüşmesine izin verilmesi Ankara’nın çözüm sürecinde kapsamında attığı adımlardan biriydi.

- 30 Eylül 2013’te Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan demokratikleşme paketi ile Kürt alfabesinde yer alan x, w, q harflerinin kullanımına serbestlik getirildi. Köylere eski (Kürtçe) isimlerinin verilebilmesine olanak sağlandı. Özel okullara anadilde eğitim verebilme hakkı tanındı. Seçimlerde yüzde 3’ü aşan partilere Hazine yardımı verilmesi yasalaştı.

33 Mehmet Özcan: KCK-PKK Geri Çekilmeyi Niçin Durdurdu? Ankara Strateji, (14 Eylül 2013).

17

- 6 Mart 2014’te yürürlüğe giren bir başka demokratikleşme paketi ile tutukluluk süresi beş yıla indirildi. Hatip Dicle dâhil KCK tutukluları serbest kaldı. Hem yerel hem de genel seçimlerde her türlü propagandanın Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de yapılmasının önü açıldı. Ayrıca ikiden fazla olmamak koşuluyla partilerde eş genel başkanlık sistemi de yasal hale getirildi.

- Hükümet, Öcalan’ın da özellikle istediği çözüm süreciyle ilgili “Süreç Çerçeve Yasası’nı hazırladı. Yasa Meclis’ten geçerek yasalaştı. Hükümet bu genel yasaya bağlı olarak alt yasaların çıkma sözü verdi.

- 24 Haziran 2014’te Hükümet, Öcalan’ın da özellikle istediği çözüm süreciyle ilgili ‘Süreç Çerçeve Yasası’nı tamamladı. 10 Temmuz’da Meclis’ten geçerek yasalaştı.

- 1 Ekim 2014’te de ‘Çözüm Süreci Kurulu’ oluşturulması kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.

PKK/KCK yukarıda açıklandığı gibi stratejisini sürekli fazlasını isteme ve tatmin olmama üzerine kurmuştu. KCK’nın, 15 Mart 2014’te yaptığı açıklamada hükümet bir kez daha adım atmamakla eleştirildi ve “Artık AKP hükümeti yaptığımız çağrıların muhatabı değildir.” denildi. PKK, Duran Kalkan’ın kıra dayalı şehir gerillası stratejisi ile Güneydoğu Anadolu’da şehirler işgal etmeye yani büyük bir ayaklanmaya hazırlanmaktadır. PKK’nın artık tatmin edilebilmesi mümkün değildir, hükümetin her kabul ettiği talebi sonrasında “daha fazlasını alabiliriz” psikolojisi ile hareket etmektedir34. Hükümet müzakere sürecinin başından beri asker ve polisi kışlalarına kapatarak pasifizm içine girerken, Mart 2013’den bu yana bölgede valiler, TSK ve Jandarma’dan gelen 200’ün üzerinde operasyon talebini reddettiler. Güneydoğu Anadolu halkı ise sokak aralarına kadar giren KCK teröristleri nedeniyle işyerlerini açamamaktadır. Açanlar dağa kaldırılmakta ve açanların işyerleri molotof atılarak yakılmaktadır. PKK, içinde olduğumuz dönemde KCK yolu ile mahalle mahalle, şehir şehir kendi devletini de facto olarak kurmaya çalışmaktadır. Cizre, bu gayretin en öne çıkan örneğidir, devam eden gerginlik Cizre’den devleti tamamen gönderme amacı taşımaktadır. Bu amaçla, bölgede Kürt siyasetine soyunmuş diğer yapılar da hedef alınmaktadır. Aralık 2014’deki Cizre olaylarında YDGH ile Hüda-Par üyeleri arasında silahlı çatışma çıktı.

PKK’nın kardeşi PYD; Temmuz 2012’den başlayarak Afrin, Kobani ve Cezire’yi (hepsine birden Rojova denmektedir) kontrol altına aldı. Ankara’nın derdi PKK değil Esat idi. O zamandan beri sınırı kapatan Türkiye, PYD’yi Esat’a karşı savaşa çekmek için Barzani ile birlikte baskı yapmaya başladı. Kobani krizi ile birlikte AKP, konuyu Öcalan ile görüşmelerle ilişkilendirdi. AKP, PKK’ya silah bırakması karşısında Suriye’de otonomi kurmasına ses çıkarmayacağı vaadinde bulunuyordu. PKK bunu reddedince bu sefer Ekim 2014’de Hakan Fidan, PYD lideri Salih Müslim’e Türkiye’nin desteği karşılığında otonomiden vazgeçmelerini ve Özgür Suriye Ordusu’na dahil olmalarını istiyordu. Ankara’nın planı IŞİD’in de kovulması ile Kobani’nin tampon bölgeye dahil olması idi. Ankara’nın istekleri ABD ve Arap müttefiklerinin hoşuna gitmedi. Sonunda Ankara, 6-7 Ekim olayları sonrası PKKK baskısına boyun eğdi. Hükümet Irak’ın kuzeyinde kurduğu ve resmen ilanını bekleyen Barzani’nin Kürt devleti yani İkinci İsrail’den sonra, Suriye’nin doğusundaki Kürt oluşumuna (PYD) destek verdi, yetmedi onların Doğu Akdeniz’e açılacağı Kürt

34 Ümit Özdağ: PKK ile Müzakere Süreci Konusunda Bir Eleştiri, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (11 Aralık 2014). http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalarimerkezi/ 2014/12/11/7911/pkk-ile-muzakere-sureci-konusunda-bir-elestiri

18

koridoru hayali sürsün ve PKK’nın güneyde kuracağı devletçik ile de Türkiye’yi vurması için Kobani’ye yerleşmesine yardım etti.

PKK hem Irak hem Suriye’de elde ettiği askeri ve ekonomik üstünlüğü koruma adına Türkiye’de silahlı varlığını koruma stratejisine odaklanmış durumdadır. Türkiye’den ihtiyaç olduğunda Suriye’ye silahlı militan göndermekte ayrıca yerleşim yerlerinde hem muhalif Kürtlere hem de diğer gruplara yönelik suikast girişimlerine devam etmektedir. Son iki yıldır Suriye’deki gelişmeler PKK’nın silahlı varlığının mobilize edilmesi konusunda en temel belirleyici unsur oldu. PKK sürecin başından bu yana Suriye’deki uzantısı PYD marifetiyle bölgede bir hâkimiyet elde etmiş ve Türkiye’deki sürecin gelişimi ile Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri stratejik olarak birbirine eklemlemiştir. 6-7 Ekim 2014 olayları bu Suriye ile bağlantılar hem PKK’nın bağımsız devlet isteğini ve yaklaşan iç savaşı göstermesi bakımından önemli olmasına rağmen hükümet mahkûm konumunu sürdürmüştür. 2015 yılına girerken yeniden ivme kazanan görüşmeler için hükümetin açılım savunucularından biri olan AKP Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu bir TV programında, “Son aşamaya gelindi, mutabakat teyit edildi. Seçim öncesi “bu iş bitecek35” ve Nevruz’da kutlamalara hazırlananın mesajı veriyordu. Ensarioğlu devam ediyor; “Türkiye demokratikleşiyor, çatışmalar sona eriyor”. Sanki çatışmaların nedeni Türkiye, terörün kaynağı ülkenin Anayasal düzenini savunanlardır. Aslında aba alında sopa gösteriyor, yani istedikleri verilmezse çatışmalar gene başlar tehdidini yapıyordu. Birisi PKK’nın hiçbir zaman silaha bırakmayacağı açıklaması yaptığını hatırlatınca da dersine iyi çalışmış olmanın gururu ile Kandil’in bazen İmralı’nın elini güçlendirmek için böyle açıklamalar yaptığı savunmasını yaptı.

PKK/KCK ne istemektedir? Hükümet ne yaptı ve yapacak?PKK ve Öcalan’ın istedikleri ve bugün gelinen aşamanın ana hatlarını anlamak

için 2003 yılı ile başlayan süreçte ortaya çıkan talepleri ve bu kapsamda yol haritasını incelemeliyiz. 2003 yılında yeniden başlayan süreç ile birlikte Oslo sonrası Öcalan’ın “demokratik özerklik” adını verdiği talebin alt unsurları daha da netleşti. Bu istekler incelendiğinde aslında iki tarafın yeni Türkiye için özel planlarının ancak Başkanlık sistemi ve yeni bir Anayasa etrafında gerçekleşeceği konusunda bir mutabakatının olduğu görülür. Öcalan’ın istedikleri şunlardı36,

(1) Başkanlık sistemi ve federal bir sistemin unsurları olan Senato ve Halklar Meclisi’nin adlı iki parlamentonun kurulması,

(2) Anayasa’dan “Türk Milleti” kavramının çıkarılması,

(3) Köylere dönüşün gerçekleşmesi,

(4) Hakikatler Komisyonu’nun kurulması,

(5) Çekilme için Parlamento’nun karar alması ve onaylaması,

(6) Öcalan ve PKK üst düzey kadrolarının serbest kalmasının güvence altına alınması.

Yukarıdaki taleplerden çıkarılacak sonuçlar şunlardır;35 Habertürk: Özel, “Çözüm Süreci”, 26 Aralık 2014 saat 22.00-00.45. (Galip Ensarioğlu, Faruk Loğoğlu, İsmail Hakkı Pekin ve Mehmet Kaya)36 Ümit Özdağ: PKK İle Müzakere, Mütareke ve Kirli Barış Sürecinin Analizi, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (7 Mayıs 2013). http://www.21yyte.org/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/05/07/6986/pkk-ile-muzakere-mutareke-ve-kirli-baris-surecinin-analizi Akın Aydın: Türk Milleti Apo’nun Mesajını Anlayabildimi? Yeni Mesaj, (7 Mart 2013).

19

- Öcalan’ın hedefi siyasi özerklik yani bağımsızlık öncesi son aşamaya gelmek ve nihayet bağımsız Kürt devletidir. KCK yapılanmasına bakılırsa, PKK’nın hedeflediği devletin sadece Türkiye’deki bölümü ile kalmayıp İran, Irak ve Suriye’deki parçaları ile birlikte kendilerince Büyük Kürdistan’ı kurmayı ve buna uygun bir yönetim yapısı getirmeyi amaçlamaktadırlar. Öcalan’ın basına sızan İmralı Tutanakları’nda yer alan; “Türk kamuoyunun tepkisini almamak için bağımsız devletten bahsetmeyin, şimdilik idari ve mali özerklik isteyelim” sözü, yukarıdaki isteklerin bağımsız devlet olmak yani siyasi özerkliğin öncesinde bir aşama olarak görüldüğünü göstermektedir.

- Öcalan ve PKK, AKP hükümetinin Türkiye’de vesayet rejimi adını verdiği Atatürk’ün kurduğu ve Anayasa ile korunan Cumhuriyet rejimini tasfiye etmek için Yeni Anayasa isteği ile kendi isteklerinin yer alacağı bir Anayasa konusunda ortak zemin bulmuşlardır. Bu Anayasa’nın hayata geçmesi ve uygulanması için içlerine sinmese de taktiksel olarak Başkanlık sistemi için de mutabakat sağlamışlardır. Böylece birlikte yaşama amacından ziyade PKK ve Öcalan, kurulacak Kürt parlamentosu ve Senatosu ile kendi konumları ve kimliklerini koruyacak bir statü edineceklerdir. Özetle, yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi Kürt devleti karşılığında Türkiye’nin rejiminin değiştirileceği, dönüşümünün ve bölünmesinin demokrasi görüntüsü altında tamamlanacağı kirli bir ittifakın kamuoyuna gösterilen yüzüdür.

2013 sürecinde, Öcalan ve BDP’li milletvekilleri arasında yapılan görüşmelerde üç aşamalı ve iç içe geçmiş süreçler ele alındı. Bu süreçlerin adlarını Öcalan;

- Sürekli ateşkes,

- Yeni Anayasa,

- Normalleşme olarak koymuştur.

Nitekim Öcalan, 21 Mart 2013’de sürekli ateşkesi ilan etti ve kendine, çekilme süreci devam ederken, Yeni Anayasa’ya konulmasını istediği maddelerin konulup konulmadığını denetleme rolü biçti. Bu sürecin başlaması ile birlikte yukarıda detaylı bir şekilde anlattığımız gibi önce sürecin ilk koşulu olan PKK çekilmesi tamamlanmadı ve terör örgütü sivil iç savaş taktikleri ile hükümete baskı yaparak taviz koparma stratejisine geçti. Diğer yandan Irak’ın kuzeyi ve Suriye’deki gelişmelerde de aktif rol almak isteyen örgüt, buradaki beklentilerini de Türk ordusunu üzerinden gerçekleştirmek için eylemlere geçti, 6-7 Ekim olayları yaşandı. Bu olaylar karşısında şoka giren hükümet, mahkûm pozisyonunu devam ettirdi; olaylardan dolayı PKK’yı suçlamak yerine kendisine asıl tehdit olarak gördüğü cemaati ve bu olaylardan faydalandığını iddia ettiği vesayet rejimi taraftarlarını adres gösterdi. PKK ve Öcalan hep daha fazlasını alabiliriz şımarıklığına girerek asla doymamış ve doymayacaktır. Büyük bir Kürdistan kurulsa bile denize çıkışı için Ege Bölgesi’nde vatan değişimi isteyecek kadar açgözlü ve katil bir insandan ne beklenebilir? Böyle bir insan bugün Türk kamuoyuna bizzat hükümet kaynakları tarafından barış adamı gibi tanıtılmaya çalışırken, 40 bin kişinin katili biri için BDP Başkanı Demirtaş, Öcalan’ın haksız yere hapiste olduğu iddiasında bulunmaktadır37.

AKP hükümeti, Türk kamuoyu tepkisine karşı dikkatli olmak ve sık olan seçimler nedeni ile PKK ile vereceklerini hep yavaş yavaş ve başka kılıflar içinde verme stratejisi izlemiş ve sanıldığının aksine çok şey vermiştir. AKP hükümeti tarafından önce AB’ye Uyum ve sonra PKK açılımı çerçevesinde yapılan idari

37 CNN Türk: Demirtaş: Öcalan Haksız Yere Cezaevinde, (11 Aralık 2014).

20

düzenlemeler ve PKK’ya gösterilen hoşgörü ve sağlanan harekât alanı ile taleplerinin küçümsemeyecek bir bölümü karşılamıştır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz38;

- Devlet televizyonunda 24 saat Kürtçe yayın yapılmaya başlanmıştır.

- Üniversitelerde Kürtçe bölümü açılmıştır.

- Kürtçe öğrenimi için Irak’ın kuzeyindeki yönetim ile işbirliği içinde öğretmen yetiştirilmesine başlanmıştır.

- Partilere etnik dillerde propaganda imtiyazı fiilen tanınmıştır.

- Etnik örgütlenmeler ve bölücü propaganda serbest bırakılmıştır.

- PKK sempatizanı belediyelerin Kürtçe yazışma yapmaya başlamalarının, Kürtçe ilanlar vermelerinin, iki dilde hizmete geçmelerinin önü açılmıştır.

- Kürtçe bilme şartı ile kamu görevlisi istihdamına başlanmıştır.

- Merkezden bağımsız, Bölgesel Kalkınma Ajansları kurulmuş ve üniter devlet yapısına ağır bir darbe indirilmiştir.

- Üniter devlet yapısını zayıflatan ve idari federasyonun alt yapısını kuran “Büyükşehir Belediyesi Kanunu” bütün itirazlara rağmen kabul edilmiştir.

- KCK’nın açlık grevlerine teslim olunmuş ve mahkemelerde ana dilde savunma hakkı verilmiştir.

- Atatürk döneminde bölücülüğün liderleri olan isimlerin heykeli dikilmiş veya kutsanmaya başlanmışlardır.

- İngiliz ordusu ile işbirliği yaparak Erzurum Kongresi’ni basma teşebbüsü içine giren bir işbirlikçinin ismi halk kütüphanesine verilmiştir.

- Anadolu Ajansı, Kürtçe yayına başlamıştır.

- Abdullah Öcalan’ın siyasal bir figür haline gelmesi ve TIME dergisine göre dünyadaki en etkin 100 kişiden biri olmasını sağlayan siyasal ortam sağlanmıştır.

- PKK’nın meşrulaşmasının önü açılmıştır.

- PKK’nın paralel devlet oluşturma çabaları durdurulmamış, örgütün vergi adı altında haraç toplaması, yargı süreci işletmesi, “polis” ve “jandarma” gücü oluşturması seyredilmiştir.

AKP müzakereler devam edebilsin diye PKK’nın şirretlikleri karşısında sürekli geri adım atarak, taviz vererek, devletin gücünü ve haysiyetini ayaklar altına düşürmüştür. AKP ve Kandil’in birlikte oluşturduğu ve içlerinde KCK davasından yargılananların da bulunduğu Akil Adamlar Grubu’nun kuruluş amacı, toplumu PKK’ya verilecek tavizler konusunda hazırlamaya yönelik bir psikolojik operasyon yapmaktı. Irak ve Suriye’de Türkmenler yok edilirken, yüzyıllarca orada yaşamış varlığımız Kürtler tarafından hızla asimilasyona tabi tutulurken hükümetin hesabı nedir? Bu hesabı AKP’nin bugün Türkiye için belirledikleri devlet biçimi ve kendi ideolojileri ile uluslararası ilişkilere bakışı olmak üzere iki kategorideki açıklık getirebiliriz.

38 Ümit Özdağ: PKK Konusunda Meselenin Özünü Konuşmak, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (31 Ekim 2014). http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2014/10/31/7841/pkk-konusunda-meselenin-ozunu-konusmak

21

- AKP liderliği Türkiye’yi İslami bir devlete dönüştürme projesinde sonlara gelmektedir. Son yıllarda hükümetin karıştığı kara para ve yolsuzluk olayları, terör örgütü ile yürütülen görüşmeler ve Suriye’ye olaylarına iç savaşa müdahil olmak başta olmak üzere işlediği suçlar, cemaat ile mücadelesinin geldiği aşama ve nihayet liderliğin iktidarda kalma ve kendini kurtarma sevdası yeni bir Anayasa ile Başkanlık sistemini dikte etmiş ve bunların hazırlıklarına çok önceden başlanmıştır. AKP’nin bu projede devlet içinde kendine biat etmiş kısıtlı bir devlet bürokrasisi dışında içeride ve dışarıda dostu kalmamış, bölücülerle ittifakı hem yurt dışından yapılan dayatmaların hem de köşeye daha fazla sıkışmamanın getirdiği bir zorunlu ittifak olarak görülmüştür. Özetle, AKP’nin yürüdüğü yolda Kürt ittifakı bir zorunluluk, kendi yolunda taktiksel bir işbirliğidir. Bu işbirliğinin içerideki manivelası çoğu etnik olarak kendini Kürt gören hükümetin tepesindeki bazı bürokratlar olmuş ve PKK ile askeri mücadele ile sonuç alınamayacağı, barışçı çözüm gibi yalanları ile liderlerini ikna ederek, PKK’ya hizmete devam etmektedirler.

- AKP’nin Davutoğlu ile birlikte son on yıldır uyguladığı ütopik ve ideolojik dış politikada AKP’nin Kürt ittifakının diğer bir temel dayanağıdır. Mezopotamya’da refahı artırarak (Mezopotamya Vizyonu39), Kürt sorununun çözeceğini sanan Davutoğlu, bir yandan Türkiye’nin kendi ile Irak’ın kuzeyinden başlayarak Büyük Kürdistan’ı kurmasının ve büyük parçalarını entegre etmesinin aracı olmuştur. Türkiye, Batılıların aklı(üçüncü göz) ile 2007’den beri Kürtlerle ilgili entegre bir strateji uygulamaya çalışıyor. Buradaki varsayım, bu ülkelerdeki Kürtlerin de ekonomik ve sosyal olarak Türkiye’yi ev sahibi gördükleridir. Kürt devleti projesi Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye verilen rollerin bir parçasıdır. Bu proje ile AKP, kendine Yeni Osmanlı modeli içinde İslam dünyası liderliği ve halifelik beklemektedir. Kurulan sarayın ve başkanlığın arkasındaki itibar beklentisi budur. Osmanlıcılık yani Sünni ümmetçilik nedeni ile, Irak’ın kuzeyinde ya da dünyanın neresinde olursa olsun Türklerin durumu onları ilgilendirmemekte, Irak ve Suriye’de Türkmenleri değil Kürtleri ve diğer bozguncuları desteklemektedir. İronik olan, tüm bunları düşünecek, planlayacak ve uygulayacak bir kadrosu olmadığı için Öcalan’ın ve başka ülkelerin yol haritalarının figüranı olmaya devam ediyor.

Kobani Olayları, İç Güvenlik Paketi ve Jandarma Üzerine OyunlarKobani (Ayn el Arap) bölgesi ile ilgili PKK’nın 6-7 Ekim 2014 tarihlerinde 81 ilin

35’inde başlattığı ayaklanma provasında terör örgütü kendinden olmayan Kürtleri de öldüren bir hareket olduğunu bir kez daha gösterdi. 6-7 Ekim’de halk zorla eyleme sürüklendi. Demokratik çözüm masalı altında, birlikte bir arada yaşama gibi sloganlara inanlar bu olaylarda 59 Atatürk büstü yıkılmasına, 51 Türk bayrağı yakma olayına tanık oldular. Olayları durdurmak için Öcalan’a koşan hükmet, kısa süre sonra ABD’nin de baskısı ile Kobani bölgesine yardıma onay vermek zorunda kaldı ve bunu sanki dostumuzmuş gibi Barzani ile ortak bir çaba gibi göstermek istedi. Kobani ile yaşanan travma, Kürtlerin niyetlerini iyice ortaya çıkarma yanında bölgedeki güvenlik zafiyetini iyice ortaya çıkardı. 2007 sonrası ABD-Cemaat-AKP’nin sözde Türkiye’de askeri vesayeti kırmak işbirliği yaparak, TSK üzerinde uyguladığı komplo ve psikolojik savaşın bir amacı da, TSK.yı terörle müzakere sürecine razı etme, uyum sağlaması idi. 2014 yılındaki cemaat operasyonları sonrası askerlere yakın bir resim veren AKP, TSK.ya yönelik planlarını gene Kürt projesi üzerinden yeni bir safhaya taşıdı. Hükümet, bu dönemde kendi kamuoyuna karşı bir şeyler yapıyor gözükmek için yeni güvenlik paketi ile güvenlik-demokrasi dengesi kurduğunu iddia etti. Getirilen yeni İç Güvenlik Paketi ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığının 39 Gürkan Zengin: Hoca - Türk Dış Politikası'nda Davutoğlu Etkisi, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2010, 76.

22

da İçişleri Bakanlığı'na bağlanmasının öngörülmesi Kandil ve İmralı’nın istekleri doğrultusunda atılmış bir adımdı40.

Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı gibi TSK unsurlarının İçişlerine Bakanlığı’na bağlanması uzun zamandan beri hükümetin zamanlama için fırsat beklediği bir girişim idi. Oslo görüşmeleri ile “Gerillanın silahsızlandırılması, mevcut yasalar çerçevesinde toplumun öz savunma gücü ya da yeni bir statüyle demokratik çözüm içinde varlığını koruyacak bir yapılanmaya kavuşması” kararlaştırılmıştı41. Öcalan Yol Haritası’nda PKK’nın silah bırakmasını değil “öz savunma gücü olarak” Kürtlerin koruma gücü olmasını istiyor. MİT’in “mutabakat metninde” bu istek kabul ediliyordu. Özetle, MİT bölgeyi PKK’ya teslim edecek ve PKK militanlarına da “öz savunma gücü” olarak bölgeye dönüşüne izin vererek yerel polis gücü olarak maaş bağlayacaktır. Nitekim kısa süre sonra Jandarma Genel Komutanlığı’na Güneydoğu Anadolu’daki bütün birliklerinin arama-tarama faaliyetlerini durdurarak sadece nokta operasyonu yapın emri verildi. Bu konuyu destekleyen son haber ise PKK’nın Bitlis’te Polis Akademisi kurduğu haberleridir42. Yukarıdaki planın hayata geçmesi yani öncelikle bölgenin PKK’nın inisiyatifine geçmesinin, bölgedeki Türk askeri varlığına son verilerek onun yerini PKK’nın alması için, PKK ile kırsalda mücadelenin asıl sorumlusu olan Jandarma’nın bölgeden çekilmesi gereklidir. Bunun için de komutanlarından değil, siyasi iktidardan emir alan, tıpkı polis gibi siyasi iktidarın güdümündeki sivil İçişleri Bakanlığı ve valinin sicil ve ceza sistemi ile hareket eden yöneticilere ihtiyaç vardır. Böylece siyasi iktidar ve onun seçtiği kamu yöneticileri, Jandarma ve Sahil Güvenlik unsurlarını istedikleri gibi yönetebilecekler, istedikleri bölgeden çekebileceklerdir43.

Bugün Türkiye’de “demokratik çözüm” adı altında ülkenin birlik ve bütünlüğü, ülkeyi yönetenlerin kendi kişisel beklentileri uğruna feda edilmektedir. Bölücüler ile yapılan pazarlığın başında ulus-devlet yapımızın temeli olan Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinin by-pass edilebilmesi için yeni Anayasa hazırlanması gelmektedir. Böylece iktidar hem Cumhuriyet rejimini İslami esaslara göre dönüştürmeyi ve kendi iktidarını geri dönülemez bir garanti altına almayı, hem de bölücülere istediklerini vererek Ortadoğu içindeki planların gereğini yerine getirmeyi düşünmektedir. Derdi sadece kendisi yani serbest kalmak olan Öcalan’ın sözünü ettiği “demokratik özerklik” Büyük Kürdistan hayaline giden yolda ilk aşamadır. Bölücülerin siyasi uzantıları ise “Türkiye’nin demokratikleştiği, akan kanların durduğu, anaların artık ağlamadığı” safsatası altında aba altından sopa göstererek, aksi takdirde PKK’nın yeniden eylemlere başlayacağı iması ile devleti ve halkımızı tehdit etmektedir. Eğer akan kandan korkacak olsa idik, Kurtuluş Savaşı’nı da yapmazdık. Terör örgütün büyük Kürdistan’dan asla vazgeçmeyeceği ve silah bırakmayacağı da bir kez daha kanıtlanırken, Van’da oynan maçta Bergamalı futbolcu asker selamı verdi diye dövülüyor, G.Saray-D.Bakır futbol maçında İstiklal Marşı yuhalanıyordu.

Bu dönemde Davutoğlu’nun “kamu güvenliğinden asla taviz vermeyeceğiz” açıklamasını örgüt üzerine alınmadı. PKK tarafı jest olsun diye maskeli eylemlere son verdiğini açıkladı ama bunun da oyun olduğu Cizre olayları ile ortaya çıktı. Cizre’deki olaylar esnasında Hüda-Par lideri Zekeriya Yapıcıoğlu, ABD Adana Konsolosu John

40 Sait Yılmaz: Türkiye’nin Sorunları Alarm Veriyor, ulusalkanal.com.tr, (21 Ekim 2014).41 Emre Uslu: Analiz, Aktif Haber, (15 Şubat 2012). http://www.aktifhaber.com/mit-osloda-bolgeyi-pkkya-teslim-etmis--559986h.htm42 Radikal: Emniyetin Raporu: İşte PKK’nın Polisi, (03 Ocak 2015).43 Sait Yılmaz: AKP’nin TSK Üzerine Planları, ulusalkanal.com.tr, (24 Ekim 2014).

23

Epizona’nın bölgeyi karıştırdığını söyledi. Takvim gazetesine konuşan Yapıcıoğlu, Epinoza ne zaman Güneydoğu Anadolu’ya gelse olaylar çıktığını söyledi. Yapıcıoğlu, 6-7 Ekim olayları öncesi de Konsolosun bölgeye geldiğini, gene o dönemde HDP lideri Demirtaş’ın ABD’yi ziyaret ettiğini hatırlattı44. Adana Konsolusu’nun sık sık bölgeye ziyaretler yapması bir diplomat için olağan olmamakla beraber 15 Temmuz’da Diyarbakır’a, ertesi gün Mardin’e, 9 Eylül’de Yüksekova’ya, ertesi gün Şırnak’a ve 11 Eylül’de Silopi ve Cizre’ye gitti. Eylül ziyaretlerinin sonrasında 6-7 Ekim olayları çıktı ve Epinoza, 16 Ekim’de Diyarbakır, 11 Kasım’da Reyhanlı’da idi. Bütün bu açıklamalara ABD büyükelçiliğinden herhangi bir açıklama gelmedi. PKK halen Cizre’deki olayları baskı unsuru olarak devam ettirirken, hükümet ise kendine hedef olarak cemaati seçiyor, tüm olayları polis teşkilatı içindeki tahrikçilere bağlıyordu.

Kobani olayları, hükümeti tekrar PKK isteklerine odaklanmaya sevk etti. Hakan Fidan tarafından hazırlanan, 2015 yılı seçimlerine kadar uygulanacak 6 Aşamalı yeni yol haritası, Türk halkına açıklanmadı sadece HDP’ye verildi. Her fırsatta “milli irade” diyerek kendisine tehdit gördüğü cemaat, asker kim varsa darbeci ve terör örgütü mensubu yapan hükümet, PKK terör örgütü ile görüşmelerini ve yeni yol haritasını milli iradenin asıl yeri olan TBMM’ye getirmeyi ve muhalefet partilerine bilgi vermeyi aklına bile getirmedi. HDP Milletvekili Sıtkı Süreyya Önder; “Yeni Türkiye’nin kuruluşundaki iradelerden biriyiz” açıklamasını yaparken, yeni Türkiye için planlar hala gizli olmak zorunda idi. Bu planı anlamak zor değildir, kısaca özetleyecek olursak;

- Kürt talepleri için Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün ve ulus-devlet özelliğini ifade eden başta 3. Madde olmak üzere değiştirilemez maddelerinin iptal edilmesi gerekir ki bu da yeni Anayasa ile mümkün olabilir. Böylece Anayasa’daki Türk kimliği, bölünmez bütünlüğü ve ana dili gibi atılacak, federasyonun alt yapısı kurulacaktır.

- Yeni Anayasa ve BM’deki yerel reformlar yasası ile Türkiye eyaletlere bölünerek, Güneydoğu’daki Büyükşehir Belediye Başkanlarına seçimle gelen Vali yetkisi tanınacak, böylece merkezden koparak idari özerkliğe ilk geçişi yapacaklardır.

- Mali özerklik için önce kendi gelirlerini toplama ardından Bölge Kalkınma Ajansları vasıtası ile merkezden fon aktarılarak, eyaletlerin mali yönden kendi yönetimlerini ve yetkilerini kazanmaları sağlanacaktır.

- Başlangıçta federasyon ile özerklik arasında bir uzlaşma ile tatmin edilen bölücüler, mali ve idari özerkliği aldıktan sonra self-determinasyonla siyasi bağımsızlığa geçmeleri için BM İkiz Yasaları’na uyum için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

Ne yapılması gerektiği konusunda geçmeden önce bu süreçte güvenlik güçlerinin son durumu ile ilgili bazı tespitleri eklemeliyiz. Terör örgütü son dönemde metropollerde önemli yapılanmalara gitti ve patlayıcı depolarını sürekli takviye ediyor. Güneydoğu’da kurtarılmış bölgeler ilan etmeye hazırlanıyor Bunlar olurken EGM ve MİT ne yapmaktadır? Terörle müzakere sürecinin başlaması ile birlikte daha önce terörle mücadelede MİT ve askerler ile çok başarılı çalışmalar yapan, elini taşın altına sokan kurumlardan biri olan polis teşkilatı, yanlış adamların polis içindeki farklı beklentileri nedeni ile önce terörle mücadeleden uzaklaştı ve kendi içinde kutuplaştı. Bugün EGM içinde Güneydoğu’ya yönelik bir mücadeleden sonra hükümetin hoşuna

44 Today’s Zaman, US Adana Consul General Accused of Stirring up Trouble in Turkey's Southeast, (December 31, 2014).

24

gidecek kozmetik projeler (ev ziyaretleri vb.) dışında esaslı bir strateji ve mücadele yoktur. Öte yandan MİT’in PKK ile ilgili istihbaratı hep yetersiz oldu, son yıllardaki rolü Irak’ın kuzeyindeki Kürt gruplara ve Suriye’deki muhaliflere silah taşımaktan, hatta rehberlik etmekten öteye gidemedi. MİT, kendisinin yasal görevlerinin dışına çıkarak terörle müzakere sürecinin yürütücüsü haline geldi. Yaptıklarının suç olduğu ortaya çıkınca Başbakan suçu korumak için kanun çıkardı. Müzakere sürecindeki yararlıkları nedeni ile Kandil’den yapılan özel övgü açıklamaları ile sık sık motive edilen Hakan Fidan, cemaatle başının iyice belaya girmesinden sonra biraz mesafe koymaya karar verdi ve şimdilerde PKK ile müzakerelerin kurumsal sorumluluğu Kamu Güvenliği Müsteşarlığı adlı yeni ve zayıf bir kuruma devredilirken, kurumun başına MİT Müsteşar Yardımcılarından biri getirildi45.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 2007 sonrası üzerinde oynanan oyunlar ile önce terörle mücadelenin ana unsuru olmaktan çıkarıldı. ABD ile yapılan anlaşmalar gereği Irak’ın kuzeyine girişi ipotek altına alınan TSK, ABD’nin verdiği sözde istihbarat ile sınır ötesine hava harekâtı dışında karadan harekât yapma imkânını kaybetti. Terörle müzakere devam ederken, reform paketleri ileli kolu bağlanan Silahlı Kuvvetlerin istediği yasal düzenlemeler yapılmadı. TSK personeli faili meçhul cinayetler, casusluk ve fuhuş gibi komplolarla hedef alınarak mücadeleden soğutuldu. Nitekim terörle mücadele etmek isteyenlerin başlarına çeşitli ceza davaları örüldü. Bugün bölgedeki güvenlik güçlerinin durumu şöyle özetlenebilir;

- Birlikler garnizonlarına çekilmiş, personeli azaltılmış,

- PKK’yı takip edecek istihbarat unsurları dağıtılmış,

- Korucular yalnız bırakılmış, bir kısmı PKK tarafından açıkça infaz edilmiş, devlete güvenleri kalmamış,

- Mülki amirler sadece seyirci konuma düşmüş,

- EGM, diğer güvenlik güçleri ile müşterek çalışmayı bırakmış, kendi atraksiyonları peşinde, diğer güçleri rakip görmeye başlamıştır.

Son MGK toplantısında alınan kararlar ile “Silahlı Kuvvetlerin barış sürecinde kolluk güçlerine destek olacağı” gibi bir cümlenin altında yeni dönemde terörle mücadelede pasifize olacağı bir konsepte geçeceği kabul edildi ve kış dönemi YAŞ kararları ile bunu onaylaması öngörüldü. Özetle, TSK artık Güneydoğu’dan çekilinceye kadar kışlasında bekleyecektir.

Ne yapılması gerekir?Terörle mücadelede en büyük sorun alanı iç parametreler ile ilgilidir. 2007

yılından itibaren terörle mücadelenin TSK.nın sorumluluğundan alınması ve İçişleri Bakanlığı’na verilmesi, MİT Müsteşarının üstüne vazife olmayan bir rol edinmesi, diğer yandan sivil-asker ilişkilerinden artan gerilim Türkiye’nin terörle mücadelesine olumsuz yansımıştır. Terör örgütü sempatizanları ile yapılan görüşmeler yanında demokratik açılım gibi uygulamaların yarattığı görüntüler güvenlik güçlerinin motivasyon kaybına, “-Madem bunlar verilecekse, neden mücadele ediyoruz?” çelişkisine neden olmuştur. Türkiye’de yaşayan Kürtlerin siyasi haklar bakımdan diğer hiçbir vatandaşımızdan farkı yoktur. Ancak, Kürtçülüğe hizmet eden medya ve

45 Ümit Özdağ: Türkiye’nin Önündeki Seçenekler: PKK’nın Ezilmesi, İç Savaş, Bölünme, Askeri Müdahale, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (06 Kasım 2014). http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2014/11/06/7845/turkiyenin-onundeki-secenekler-pkknin-ezilmesi-ic-savas-bolunme-askeri-mudahale

25

akademik çevrelerde konu siyasi bir sorun gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Öte yandan Türk kamuoyu terör örgütünün isteklerinin karşılanması için tek yanlı propaganda ile hazırlanmaya çalışılmış, büyük bir kafa karışıklığı ve milli değer erozyunu yaşanmaya başlanmıştır. Terör örgütü ve uzantıları ile yapılan görüşmeler yanında, Barzani gibi bir şahsiyetin muhatap alınması, bölgede KCK ile ikili bir yapının ortaya çıkışı, Öcalan faktörünün yaşatılması, Anayasa ile ilgili yaratılan beklentiler terörle mücadelede hem güvenlik güçleri hem de terör örgütü sempatizanları üzerinde sağlanan psikolojik üstünlüğün kaybedilmesine neden olmuştur. Öte yandan terörle mücadelede başarılı olmuş, zamanında taşın altına elini sokmuş kişilerin bugün başka nedenlerle de olsa yargılanıyor olması, Genelkurmay Başkanı düzeyinde verilen kozmetik görüntülere rağmen terörle mücadelede özellikle ordu mensuplarını olumsuz etkilemektedir.

Teröre karşı mücadelede öncelikle göz önüne alınması gereken dört temel noktadan söz edilebilir. Neler yapılması gerektiği bu prensiplerin uygulanması ile ilgili detaylardadır;

- Terörün silahsız çözümü yoktur; terör örgütü umudunu kaybedip, dağılma sürecine girmedikçe ve yenilgi belirginleşmedikçe hiçbir ödül teröristi tatmin etmez.

- Terörle mücadele ülke içinde kaybedilir ama ülke dışında kazanılır yani çözüm dışarıdaki kaynaklarının ve yataklarının kurutulması ile yakından ilgilidir.

- Silahlı mücadele gerekli ancak tek başına yeterli değildir; terör ile mücadele askeri, siyasi, sosyal ve kültürel yönleri ile bir bütündür.

- Teröre başvuran gruplara karşı mücadelede en önemli etken, halkın desteğini sağlamaktır. Terörle savaş ancak halkın beyninde kazanılır.

Türkiye’nin bölücülük sorunu mümkünse silahsız bir şekilde çözmesi, şehitler verilmemesi, vatandaşların ölmemesi en doğru ve sağlıklı yoldur. Ancak, ortada bir terör örgütü varsa ve isteklerini devlete zorla dayatmaya çalışıyorsa yapılması gereken şey önce kamu düzeninin ve güvenliğin sağlanması, sonra normalleşme ve halkın sorunlarının, varsa teröre yola açan eksiklerin telafi edilmesidir. Ne yazık ki terörle mücadelenin silahsız bir çözümü yoktur. Terörle mücadele ülke içinde kaybedilir ama ülke dışında kazanılır yani çözüm dışarıdaki kaynaklarının ve yataklarının kurutulması ile yakından ilgilidir. Önce terörün beli kırılmalı sonra terörü besleyen siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel nedenler ortadan kaldırılmalı ya da şartlar iyileştirilmelidir. Kısaca terör örgütü ve terörizmle mücadele ayrı ayrı şeylerdir ve bu mücadelede zamanlama çok önemlidir. Terörle mücadele ederken terör örgütü ile yapacağınız görüşmeler eylemlerin ve istismarların artmasına ve psikolojik eşiğin kaybedilmesine neden olur. Bölücü terör ile mücadelenin olmazsa olmaz şartı terör örgütünün belinin kırılmasıdır. Terör örgütü umut olmadan çıkarılmadan, örgüt ve yandaşları terörden umudunu kesmeden yapılacak tüm görüşme ve iyileştirmeler örgütün ve sempatizanlarının moralini yükseltecek, var olma nedenini güçlendirecektir. İçinde bulunduğumuz en büyük yanılgı; terörün silahsız, barışçı bir biçimde çözülebileceği, “akan kan dursun” gibi masum söylemler altında devletin terör örgütü ile masaya oturarak sorunu çözebileceği illüzyonudur. Kürtçülüğe hizmet etmek için bazı iç ve dış merkezlerden pompalanan bu algılama yanında soruna Kürtçülük değil, Kürt kimliğinin tanınması anlayışı ile takınılan tutum son dönemde terörle mücadelede ideolojik savaşın kaybedilmesinin ana temelidir. Bu psikolojin eşiğin kaybedilmesi askeri pasifizmden daha tehlikeli sonuçlar doğurmuş, terör örgütü tabanını oldukça genişletmiştir.

26

Türkiye’nin terör sorunu ETA ve IRA gibi işgalci bir ülkenin federal çözüm arayışı ile ilgili değildir. Terör örgütü ve yandaşlarının istekleri kabul edilebilir ve kültürel haklar ile de sınırlı değildir. PKK terör örgütü, ne yapısı ne de kültürü itibarı ile ETA ve IRA ile kıyaslanamayacağı gibi bu örgütlerle yapılan görüşmeler yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ancak terör örgütü ve yandaşları umudu kestikten sonra yapılmış, daha erken görüşmeler eylemlerin artmasına neden olmuştur. Bu nedenle, terör örgütü ile yapılacak görüşmeler öncelikle örgütün tamamen dağıtıldığı ya da dağılmaya yüz tutmaya safhada yapılmalı ve devlet otoritesinin tamamen hâkim kılınmasına yönelik olmalıdır. Hâlbuki terör örgütü ve yandaşlarının ortaya çıkan niyetleri ve eylemleri bu aşamadaki görüşmelerin sadece bağımsız Kürdistan niyeti için zemin kazanmaya yönelik taktiksel bir aşama olarak görüldüğü açıktır. KCK yapılanması, örgüt elebaşısına yönelik istekler ve Anayasa’da sözde demokratik özerkliğe yönelik beklentiler terörün bitmesi ve ülke bütünlüğünün korunmasına değil, terörün ve Kürtçülüğün artık geri dönülemez, yeni bir safhaya girmesine yol açmaktadır. Terör örgütü mücadele ile terörizmle mücadele birbirini tamamlayan ancak ayrı gayret alanlarıdır. Terör örgütü ile mücadele daha çok askeri boyutla olmakla birlikte, örgütün finans kaynaklarının kesilmesi, propaganda imkânlarının kısıtlanması, terör ile mücadelede medya ile işbirliği yapılması gibi tedbirler de bu kasamda düşünülebilir. Nitekim bugüne kadar PKK terör örgütünün mevcudu 6-7.000’i geçmediği halde bu rakamın en az 10 katı kadar terörist bertaraf edilmiştir. Yani terör örgütü en az 10 kere yok edilmiş ama Irak’ın kuzeyi kontrol altında olmadıkça yeniden canlanmıştır.

Terörle mücadele askeri başarının sırrı bataklığın kurutulmasıdır. Ülke içinde terör örgütü ile yapılan mücadele örgütün silahlı elemanlarına yönelik arama ve istihbarat çalışmalarına dayalı zor bir süreçtir ve güvenlik kuvvetlerinin çoğu statik durumda olduklarından büyük ölçüde inisiyatif terör örgütündedir. Terör örgütünün en önemli avantajı, küçük sayıda unsurlarla büyük bir coğrafyada saklanma ve vur-kaç taktiğini uygulayabilmesidir. Terör örgütü hedefini seçme ve istediği zamanda saldırma, arazi ve hava şartlarından istifade ederek önceden hazırladığı yerlerde saklanma imkanına sahiptir. PKK terör örgütü, sonbahar ayları içinde büyük ölçüde Türkiye sınırlarından çıkarak Türkiye sınırlarına 80 km. mesafedeki Kandil’e ve diğer eğitim kamplarına giderek, kış süresince hazırlıklarına devam etmekte ve bahar aylarında tekrar Irak ve İran sınırlarından geçiş yaparak, eylemlerine başlamaktadır. PKK’nın yok edilmesi bugüne kadar olduğu gibi ancak Irak’ın kuzeyinden, Kandil’den başlayarak, bataklığın kurutulması ile mümkündür. Nitekim ilk iki dönemde başarı ancak Irak’ın kuzeyinde vurulan darbeler ile gelmiştir. Bugün terör örgütüne kalıcı bir darbe vurulamıyorsa ne yazık ki 2003 yılı sonrası dönemde Irak’ın kuzeyine yönelik operasyon yapılmasının ABD vesayetine girmesidir. Öte yandan PKK’ya karşı işbirliği yapıldığı lanse edilen başta Barzani olmak üzere, Irak’ın kuzeyindeki Kürt grupların gerçekte PKK’yı besledikleri, PKK lider kadrosunun Erbil’de evlerde yaşadığı bilinmektedir. Bu gruplardan PKK’ya karşı gerçekçi bir karşı koyma beklemek saflıktan öte bir şey değildir. Özetle, PKK terör örgütü ile askeri mücadele örgütün yatağı ve destekçilerinin olduğu Irak’ın kuzeyinden başlamalı ve bu yatak temizlenen ve Irak merkezi hükümeti burada kontrol sağlayana kadar bölgeden çıkılmamalıdır. Bu müdahale aynı zamanda Türkmenlerin ve bölgede Kerkük ve Musul’daki haklarımızın da korunması bakımından zorunludur.

Özetle, terörle mücadele sadece silahla kazanılmaz. Sorun ülkemizde terörizmle mücadelenin gereklerinin yerine getirilmesi yani 2003 yılın kadar askeri alanda kazanılan kesin başarının; ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik tedbirlerle

27

tamamlanarak, terörü besleyen kaynakların yok edilmesindedir. Devletin bölgeye ilişkin ekonomik paketleri kaynakların boşa harcanması ile sonuçlanmış, istismarlar nedeni ile hedefini bulamamıştır. Terör örgütü de her dönemde şantiye basmak, işçi ve öğretmen kaçırmak, gibi eylemlerle bölgeye yapılmakta olan ekonomik ve sosyal yatırımları hedef alarak, kendisi için uygun olan terör vasatını devam ettirmeyi başarmıştır. Özet olarak, terörizmle mücadelede askeri, ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve psikolojik boyutları ile çok yönlü stratejiler gereklidir. Askeri olarak PKK’nın belinin bir kez daha kırılması ve siyasi alanda ise terör örgütü siyasi uzantılarının umut olmaktan çıkarılması ilk aşamadır. Terör örgütü yandaşlarının açıkladığı gibi terör sorunu asıl itibarı ile siyasi bir sorun değildir. Bu bölgedeki vatandaşlarımızın diğer vatandaşlarımızdan farklı ya da eksik bir siyasi hakkı yoktur. Siyasi sorun, terör örgütü yandaşlarının Türkiye’nin demokratik özgürlüklerini istismar ederek, bölücülük yapmaları, siyasi rant peşinde olmalarıdır. Askeri ve siyasi tedbirlere paralel olarak yani güvenlik sağlandıkça, terörü besleyen ekonomik ve sosyo-kültürel sorunların giderilmesi, halkın yaşam şartlarının iyileştirilmesine yönelik tedbirler alınmalıdır. Ancak, bu tedbirler de çare olmayabilir, eğer terör sorununun asıl kaynağı sorun ekonomi olsa idi İskoçya ya da Bask bölgesinde terör olmazdı. Hindistan, en çok terör yaşanan ülke olurdu. Sadece ekonomi ve yardımlar ile savaşın gerçek kazanılma yeri olan kalpler ve beyinler fethedilemez.

Sorunun temeli eğitim ve psikolojidir. Güneydoğu’da yaşayan halkın büyük çoğunluğu PKK’lı değildir. 2007 yılında uygulanan yanlış politikalar ile terör örgütü güçlü imiş gibi gösterilince psikolojik eşik kaybedildi. Bugün bile PKK’nın elinden silahları alınırsa bu destek oranı %5’i geçmez. Örneğin, KCK operasyonları ile halkı eyleme kışkırtan elebaşıların çoğu gözaltına alındığından, halk üzerindeki psikolojik üstünlük tekrar geri kazanıldı. Halkın elebaşıların yakalandığını görmesi etkili oldu, halkın terör kadar terör örgütünden de bıktığı görüldü. Öyle ki 15 Şubat’ta 2011 yılında 60.000 kişinin katıldığı gösterilere 2012 yılında sadece 6.200 kişi katıldı. Bir önceki sene Diyarbakır’da 100.000 kişi toplayan örgüt bu sene ancak, 25.000-30.000 kişi toplayabildi. Şubat 2012’de “Ben de KCK’lıyım” mitingi için çok güvendikleri Yüksekova’ya giden BDP Başkanı Demirtaş, ancak 150 kişi toplayabildi. PKK/KCK terör örgütünün kuruluş yıldönümü olan 27 Kasım 2011’de bölücü örgütün legal ve illegal uzantılarının koordinesinde yapılan eylemlerde, 2010 yılına göre %35 oranında, katılım sayısının ise %75 oranında azalma görüldü. Örgütün ve siyasi uzantılarının bertaraf edilmesi neticesi devlet otoritesi ve hukuk düzeninin yerine oturtulması ile psikolojik eşiğin aşılmasına yardım edecektir ama yeterli değildir. Bir ülkede eğer etnik bir sorun varsa toplumsal barış için üç şey lazımdır; devletin güçlü olması ve hukukun üstünlüğü içinde kamu düzenini sağlaması, etnik olarak kendini farklı hisseden vatandaşlarına ayrıcalık yapmaması ve nihayet toplumu bir arada tutacak ortak bir ideolojinin bulunmasıdır. Bu ideoloji tam olarak Atatürk milliyetçiliği yani Kürdü, Lazı, Çerkezi, Türkü ile bütün vatandaşlarımızı bu ülkenin bir parçası gören ortak anlayıştır. Psikolojik alanda yapılması gereken bu ideolojiyi canlı tutmak ve eğitimdir. Kalpler ve beyinler satın alınarak kazanılamaz ancak kiralanır; onları bir arada tutacak olan ortak ideolojidir.

Gelinen aşama terörle mücadelede yeni bir dönem ve bu döneme uygun yeni bir strateji belirleme ve uygulama dönemidir. İçinde bulunduğumuz resim; bazılarının kamuoyuna yansıtmaya çalıştığı gibi ateşkes ve görüşme ya da çatışma seçenekleri değil, terörle mücadelede kafamızı kuma gömmemeyi, gerçekçi olmayı, azim ve kararlılıkla mücadeleye devam etmeyi dikte etmektedir. Terörle mücadelenin silahsız çözümü yoktur, terör faaliyetlerine karşı taktik başarılar kalıcı bir güvenlik ve istikrar

28

sağlanmadıkça anlamsızdır. Ülkede hukuk düzeni hâkim kılınmalı, vatandaşlar devlete sadakat göstermeli ve terörle mücadele kararlılık ile sürdürülmelidir. Askeri alanda strateji, Irak’ın kuzeyinden başlayacak bir temizlik harekâtı ile terör örgütünün yok edilmesidir. Irak’ın kuzeyinde PKK yuvalarının tekrar ortaya çıkmaması için bölgede tam bir dönüşüm sağlanana kadar geçici bir işgal ve dönüşüm süreci öngörülmelidir. Irak’ın kuzeyinde merkezi hükümetin tam kontrolünü sağlayacak böyle bir dönüşüm için ABD ve Irak Merkezi Hükümeti ile işbirliği yapılmalıdır. Öte yandan, güvenlik güçlerinin zorlayıcı imkânlarının geliştirilmesi, terörle mücadelede hukuksal altyapı geliştirilmelidir. Türkiye bir an önce bazı kesimler tarafından pompalanan derin devlet paranoyasından kurtarılmalı, güvenlik güçlerine olan güven yeniden tesis edilmelidir. Terörle mücadelede devamlılık sağlanmalı, Jandarma genel Komutanlığı terörle mücadelenin ana çatısını oluşturmalıdır. Çözüm sadece silahlı kuvvetlerden beklenmemeli, terörizmle mücadelenin gereği olan ekonomi, kültürel, sosyal ve psikolojik boyutları da devletin tüm kurumlarının işbirliği yapması ve bu işbirliğinin uzun dönemli strateji ve planlar ile kurumsal yapılara dayanmasıdır.

Terör örgütü ile müzakere yaparak vereceğiniz hiçbir taviz onları tatmin etmeyecektir çünkü terör onların varlık nedenidir. Her zaman yeni bir yapı içinde statülerini devam ettirmek isterler. PKK için bu statü bağımsız bir Kürt devletinin silahlı gücü olmaktır. Bu yüzden bugün terörle müzakerede: Öcalan; serbest kalmayı Kandil; bağımsız devletin kolluk gücü ve ordusu olmayı, siyasi uzantıları ise siyasi statü ve rant edinmeyi hedeflemektedir. Bölücüleri memnun etmek için Yeni Anayasa ve reform diyenler Osmanlı’ya bakmalı, Balkanların nasıl elimizden gittiğini okumalıdır. Osmanlı’dan beri etnik istekler karşısında yapılan tüm reformlar iki şey getirmiştir; etnik gruplaşma sonucu ayrılma ve göç. Ülkemizdeki tüm insanlarımız bu devletin birinci sınıf vatandaşıdır, ancak özerklik, federasyon vb. bir bölünme altında yarı uygulamalara tabi olanlar bu statülerini kaybedecektir. Komşu ülkelere de bakıldığında Kürtlerin en rahat ve en çok siyasi haklara sahip olarak yaşadıkları tek ülke Türkiye’dir. Bugünkü iktidarın; “F-16 göndermek yerine, Iraklı Kürtleri uluslararası sisteme entegre ederek, stratejik derinlik sağlayacağız, PKK ile Barzani arasında rekabet var” gibi argumanları kendi kamuoyunu hatta kendi kendini aldatmaya yöneliktir. PKK, hiçbir zaman silah bırakmayacak, Irak’ın kuzeyindeki gibi suni bir devletin ordusu olacaktır. Kürt sorunu siyasi bir sorun olmadığı halde, siyasi bir çözüm bahanesi altında terör örgütü ve yandaşları ile yapılan pazarlık, KCK örneğinde görüldüğü gibi terörün daha fazla taban bulmasına ve güçlenmesine neden olmuştur. Türkiye, terör örgütü ile değil terörizm ile mücadelede başarısızdır. Bugün gelinen aşamada yeni strateji PKK terör örgütünün ve siyasi yandaşlarının Irak’ın kuzeyinden başlayarak, bir kez daha bertaraf edilmesi ve bölge halkına hak ettiği refah seviyesi götürülerek, terörün sosyal, ekonomik kaynaklarının ortadan kaldırılması ve hukukun üstünlüğüne dayalı kamu düzeninin mutlak sağlanarak, psikolojik eşiğin kazanılması için eğitime önem vermek olmalıdır.

Sonuç Yerine; Büyük Kürdistan Hayaldir... Türkiye’nin bölücü terör ile mücadelesi bugün sıkıntılı bir konjonktürden

geçmektedir. Bu kapsamda, bu konuda sorunların tespitinden çözüm önerilerine kadar mümkün olduğu kadar objektif, sorunun köklerine eğilen ve uzun vadeli çözümler üretmek ve bu şekilde bir tutum izlemek sağduyulu tüm aydın ve entelektüel vatandaşlarımızın görevidir. Terörle mücadeleyi günlük siyasi polemik meselesi olmaktan çıkarmalı, doğru olanları desteklemeliyiz. Türkler ve Kürtler, aynı ırka, tarihe, kültüre, dine ve dile sahip bölünmez bir millettir. Sorunun ideolojik yanı Kürt kimliği değil, Kürtçülük faaliyetleridir ve bunu yapanlara siyasi alanda da uygun

29

ortam sağlanmamalıdır. Terör örgütünün en öncelikli amacı muhatap alınmak ve pazarlık yapmaktır. Terörün silahsız çözümü, siyasi ya da demokratik çözüm önerisinde bulunanlar aslında bu amaca hizmet etmektedir. Terörle mücadele devam ederken, terör örgütü silah bırakmamışken, bir yandan müzakereye gitmek doğru değildir. Terör örgütünün belinin kırılmasına Irak’ın kuzeyinden başlanmalıdır ancak uzun vadeli bir çözüm için bölgede ekonomik ve sosyo-kültürel konularda bir dönüşüm gereklidir. Güvenliğin sağlanması, bu alanlarda uygulanacak iyileştirici politikalara zemin hazırlayacaktır. Terör milli bir meseledir, içinde bulunduğumuz konjonktürde bölücü terör Türkiye’nin en öncelikli ve önemli sorundur, en çok bölgedeki vatandaşlarımıza zarar vermektedir.

Gelinen aşama, terörle müzakere değil mücadele zamanıdır ve bunun için de Irak’ın kuzeyinden başlayarak terörün kökü kazınmalıdır. Yapılması gereken öncelikle devlet otoritesinin ve hukukun üstünlüğünün sarsılmaz bir şekilde kurulması, sonra terörü besleyen nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu yönde öncelikle siyasi alanda terör örgütünün siyasi uzantılarının önünün kesilmesi, örgüt elebaşısı, BDP, KCK, yurt dışı bağlantıların söndürülmesi yanında, ABD ve AB ile çarpık ilişkilerin düzeltilmesi gereklidir. Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyada terörü yenmiş tek ordudur. Bunu yaparken ilk iki dönemde başarı Irak’ın kuzeyindeki örgüt yuvalarının temizlenmesi ile sağlanmıştır. ABD’nin vereceği istihbarat ve teknolojik destek yolu ile Irak’ın kuzeyine yapılacak operasyonlardan terör örgütüne yönelik bitirici sonuçlar almak mümkün değildir. Öyle olsa idi ABD, yüzbinleri bulan koalisyon güçleri ve tüm teknolojik imkânları ile Irak ve Afganistan’da başarılı olurdu. Öte yandan hava harekâtı ancak kara harekâtı ile birlikte yapılırsa anlam taşır. Terörle mücadelede kendi gücüne dayanmalı ve askerimizle orada olmalıyız. Akan kanlarımız ile bugüne kadar savunduğumuz bu toprakları bir avuç eşkıyaya ve onların sözcülüğünü yaparak kendine siyasi rant sağlayanlara teslim etmeyecek kadar uyanığız. Tarih, günü kurtarmak için şehit kanlarını, kendi ideolojik gündemleri için ülke birlik ve bütünlüğünü hiçe sayanları affetmeyecektir.

KAYNAKÇASait Yılmaz: Kürtler Neden Devlet Kuramaz?, Milenyum Yayınları, (İstanbul, 2011) ve Terör ve Türkiye, Kumsaati Yayınları, (İstanbul, 2011).Emin Demirel: Geçmişten Günümüze PKK ve Ayaklanmalar, IQ Yayınları, (İstanbul, 2005). s.330-331.Cumhuriyet: Habur’u Kapatmak İyi Bir Fikir Değil, (2 Haziran 2007).Radikal: Neşe Düzel İle Sohbet, “Ahmet Türk: AB Biz Kürtler İçin Yeterli Değil.”, (17 Nisan 2006).Kenan Ertürk: Terörle Mücadeleyi Kısıtlayan Yasalar, 21. Yüzyıl Dergisi, Mart 2011, Sayı: 27, s.14.Sedat Sertoğlu: Irakta Yaşananlar Bölgeye Örnek Olsun, Vatan Gazetesi, 24 Mayıs 2003. http://haber.gazetevatan.com/0/9721/1/gundem (Giriş: 01 Ekim 2013)Abdullah Gül’ün Colin Powell ile yaptığı gizli anlaşma, http://www.haber3.com/iste-turkiyenin-abd-ile-yaptigi-gizli-anlasma-haberi-2189594h.htm Yeni Çağ Gazetesi: Gizli Tutanakları Kim Servis Etti? (12 Eylül 2013), http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=88774Serdar Akinan: MİT Açılımın Neresinde? Akşam, (16 Aralık 2009).

30

Gürkan Zengin: Hoca Türk Dış Politikası’nda “Davutoğlu Etkisi”, İnkılap Kitabevi, (İstanbul, 2010), s.154.Mehmet Ali Güller: ABD’nin Neo-Osmanlı Projesi: Büyük Kürdistan, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2010), s.145.Ümit Özdağ: Türk Ordusu PKK’yı Nasıl Yendi? Türkiye PKK’ya Nasıl Teslim Oluyor?, Kripto Yayınları, (2010), s.251.Yasemin Çongar: ABD’nin Türkiye’ye 5 Mesajı Var, Milliyet, (06 Şubat 2007).Cüneyt Ülsever: Ergenekon ve Aktütün, Hürriyet, (23 Ekim 2008).Murat Yetkin: Kürt Meselesinde Sıcak Gelişmeler, Radikal, (24 Aralık 2008).Milliyet: Krizi Sulh Ceza Hâkimi Çözmüş, (22 Ekim 2009).Emre Özsuda: KCK Operasyonu Neden Yapıldı?, odatv.com, (28.12.2009).Hürriyet: 4 Koldan PKK'yı Bitirme Planı, (29 Eylül 2010). Yeni Şafak: PKK, Köylülerin Tazminatını Gasp Ediyor, (22 Şubat 2011).http://www.aksam.com.tr/siyaset/pkk-ilk-kez-acikladiosloda-neler-oldu/haber-199057Habertürk, Bakan Âlâ: Oslo’da İleri Demokrasi Vaat Ettik, (16 Aralık 2014).Mehmet Özcan: Yeniden Müzakere, Ankara Strateji, (28 Eylül 2012).http://www.gurkanzengin.com/yuzyillik-yaranin-kapanmasi-pkk-ile-muzkereler/c1557.aspxMehmet Özcan: Terörün Matruşkası KCK, Hayat Yayıncılık, (Ankara, 2012).Ahmet Dönmez: KCK Operasyonları 30 yıllık Mücadelenin En Önemli Hamlesi, Zaman, (7 Kasım 2011). Ruşen Çakır: Cemaat ve Hükümet Niçin savaşıyor? Vatan, (04 Ocak 2014). Emrullah Bayrak: Tufan Ergüder: KCK Operasyonu Yapılmasaydı Türkiye Şu An Bölünmüştü, Cihan HA, (24 Eylül 2014).Taraf: MGK’da KCK Operasyonu Konuşuldu, (03 Kasım 2014).Eyüp Can: İşte Yeni İmralı Mutabakatı, Radikal, (08 Ocak 2013). Radikal: Aysel Tuğluk'a göre, PKK'nın Geleceğinde Ne Olacak?, (11 Nisan 2013).Mehmet Özcan: KCK-PKK Geri Çekilmeyi Niçin Durdurdu? Ankara Strateji, (14 Eylül 2013).Ümit Özdağ: PKK ile Müzakere Süreci Konusunda Bir Eleştiri, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (11 Aralık 2014). http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalarimerkezi/ 2014/12/11/7911/pkk-ile-muzakere-sureci-konusunda-bir-elestiriHabertürk: Özel, “Çözüm Süreci”, 26 Aralık 2014 saat 22.00-00.45. (Galip Ensarioğlu, Faruk Loğoğlu, İsmail Hakkı Pekin ve Mehmet Kaya)Ümit Özdağ: PKK İle Müzakere, Mütareke ve Kirli Barış Sürecinin Analizi, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (7 Mayıs 2013). http://www.21yyte.org/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/05/07/6986/pkk-ile-muzakere-mutareke-ve-kirli-baris-surecinin-analizi Akın Aydın: Türk Milleti Apo’nun Mesajını Anlayabildimi? Yeni Mesaj, (7 Mart 2013).CNN Türk: Demirtaş: Öcalan Haksız Yere Cezaevinde, (11 Aralık 2014).Ümit Özdağ: PKK Konusunda Meselenin Özünü Konuşmak, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (31 Ekim 2014). http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2014/10/31/7841/pkk-konusunda-meselenin-ozunu-konusmak

31

Gürkan Zengin: Hoca - Türk Dış Politikası'nda Davutoğlu Etkisi, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2010, 76.Sait Yılmaz: Türkiye’nin Sorunları Alarm Veriyor, ulusalkanal.com.tr, (21 Ekim 2014).Emre Uslu: Analiz, Aktif Haber, (15 Şubat 2012). http://www.aktifhaber.com/mit-osloda-bolgeyi-pkkya-teslim-etmis--559986h.htmRadikal: Emniyetin Raporu: İşte PKK’nın Polisi, (03 Ocak 2015).Sait Yılmaz: AKP’nin TSK Üzerine Planları, ulusalkanal.com.tr, (24 Ekim 2014).Today’s Zaman, US Adana Consul General Accused of Stirring up Trouble in Turkey's Southeast, (December 31, 2014).Ümit Özdağ: Türkiye’nin Önündeki Seçenekler: PKK’nın Ezilmesi, İç Savaş, Bölünme, Askeri Müdahale, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (06 Kasım 2014). http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2014/11/06/7845/turkiyenin-onundeki-secenekler-pkknin-ezilmesi-ic-savas-bolunme-askeri-mudahale

32