24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 1-10 MART 2011 Yıl: 1 Sayı: 6 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Demokrasi mi demiştiniz? Gazetemize ve DHF’ye dönük gerçekleşen son saldırılar “ileri” demok- rasinin bir yansıması olsa gerek. Dünya tarihinde eşine ender rastlanır bir demokrasi örneği Türki- ye-Kuzey Kürdistan’da yaşanıyor. Son birkaç yıl- dır sürekli lafzı edilen ama bir türlü hasıl oluna- mayan bu demokrasi ille- tinin bulaştığı bütün her şey kendisini bir girdabın içerisine çekmekte. Ve ne yazık ki içerisinde bulun- duğu hali “ileri” hatta “ultra” demokrasi olarak sunarak ödünç alınmış bir tezi piyasaya sürmek- te olan Türk hakim sınıf- ları peçenin arkasından bakarak faşizmi gizleme- ye çalışıyorlar. Ama eski- lerin bir sözünü bir kez daha hatırlatmak gereki- yor: Güneş balçıkla sı- vanmaz. Peçeyi örtün, faşizm görünüyor Halkın Günlüğü Ortadoğu ve gelişmeler Halkın öfkesi karşısında hiçbir gerici güç durama- yacaktır. Fikret Başkaya’nın yazısı. sf. 16-17 İşsizler ordusu büyüyor İşsizlik rakamlarının 5 mil- yonu aştığı bir coğrafyada kimse ekonomik istikrardan bahsedemez. sf 08-09 gYazı işleri müdürümüz ve 7 DHF’li tutuklandı. Saldırı furyasını ne ilk defa yaşadık ne de bu saldırıyar son olacaktır. Feodal-faşist dikta- törlük devam ettikçe, bu ve benzeri saldırılar hep ola- caktır. Sistemin faşist karekterinin bir gereği olarak gerçekleştirdiği saldırılar, politik kitle faaliyetinde yo- ğunlaşmakla bertaraf edilecektir. gDevrimci dayanışmayla cevap verildi. Devrimci dayanışmanın somut örnekleri, devrimci mücadeleyi ivmelendirecek etki ve gücü doğuracaktır. Saldırılar sonrası yapılan eylemlerde- ki dayanışma ve sahipleniş, devrimci-demokratik kurumlar arasındaki her ilişkilenişte öne çıkarıl- mak durumundadır. Kadınlardan 8 Mart çağrısı Maske düştü! Yaşasın “Demokratik” Faşizm! Perspektif Sf. 12-13 Emekçi kadının kurtuluş mücadelesinde, tarihsel bir simge ve referanstır 8 Mart. Sınıf mücadelesi deneyiminin, kadın işçiler şahsında bir dönüm noktasını oluşturur. Sınıfsal kimliği ile birlikte cinsel kimlik sömürüsünün yarattığı çifte sömürüye karşı başkaldırı, bu tarihin yaratıcıları ta- rafından kanla yazılmıştır. Göğün yarısı olan kadın, sınıf mücadelesinin en ön saflarında yer alarak, kendisini insanlığın kurtuluş mücadelesinde yeniden yaratacaktır Sayfa 15 g Röportaj sf 10-11 Onlar durursa hayat durur Maden işçileri; çalışma koşul- larını, yaşam haklarının gasp edilmesini ve en demokratik haklarının dahi nasıl engel- lendiğini kendileri anlatıyor. Burjuva feodal diktatörlüğün servis ettiği ‘iyi koşulların’ gerçekliği, göçük altında kalan hayatlarda tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. kapak 6_Layout 2 2/28/11 3:44 PM Page 1

1-10 Mart 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Citation preview

Page 1: 1-10 Mart 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü1-10 MART 2011 Yıl: 1 Sayı: 6 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

Demokrasi midemiştiniz?

Gazetemize ve DHF’yedönük gerçekleşen sonsaldırılar “ileri” demok-rasinin bir yansıması olsagerek. Dünya tarihindeeşine ender rastlanır birdemokrasi örneği Türki-ye-Kuzey Kürdistan’dayaşanıyor. Son birkaç yıl-dır sürekli lafzı edilenama bir türlü hasıl oluna-mayan bu demokrasi ille-tinin bulaştığı bütün herşey kendisini bir girdabın

içerisine çekmekte. Ve neyazık ki içerisinde bulun-duğu hali “ileri” hatta“ultra” demokrasi olaraksunarak ödünç alınmışbir tezi piyasaya sürmek-te olan Türk hakim sınıf-ları peçenin arkasındanbakarak faşizmi gizleme-ye çalışıyorlar. Ama eski-lerin bir sözünü bir kezdaha hatırlatmak gereki-yor: Güneş balçıkla sı-vanmaz.

Peçeyi örtün, faşizm görünüyor

Halkın GünlüğüOrtadoğu ve gelişmelerHalkın öfkesi karşısındahiçbir gerici güç durama-yacaktır. Fikret Başkaya’nınyazısı. sf. 16-17

İşsizler ordusu büyüyorİşsizlik rakamlarının 5 mil-yonu aştığı bir coğrafyadakimse ekonomik istikrardanbahsedemez. sf 08-09

gYazı işleri müdürümüz ve 7 DHF’litutuklandı. Saldırı furyasını ne ilk defa yaşadıkne de bu saldırıyar son olacaktır. Feodal-faşist dikta-törlük devam ettikçe, bu ve benzeri saldırılar hep ola-caktır. Sistemin faşist karekterinin bir gereği olarakgerçekleştirdiği saldırılar, politik kitle faaliyetinde yo-ğunlaşmakla bertaraf edilecektir.

gDevrimci dayanışmayla cevap verildi. Devrimci dayanışmanın somut örnekleri,devrimci mücadeleyi ivmelendirecek etki ve gücüdoğuracaktır. Saldırılar sonrası yapılan eylemlerde-ki dayanışma ve sahipleniş, devrimci-demokratikkurumlar arasındaki her ilişkilenişte öne çıkarıl-mak durumundadır.

Kadınlardan 8 Mart çağrısı

Maske düştü! Yaşasın “Demokratik” Faşizm! Perspektif Sf. 12-13

Emekçi kadının kurtuluş mücadelesinde, tarihsel bir simge ve referanstır 8 Mart. Sınıf mücadelesideneyiminin, kadın işçiler şahsında bir dönüm noktasını oluşturur. Sınıfsal kimliği ile birliktecinsel kimlik sömürüsünün yarattığı çifte sömürüye karşı başkaldırı, bu tarihin yaratıcıları ta-rafından kanla yazılmıştır. Göğün yarısı olan kadın, sınıf mücadelesinin en ön saflarında yeralarak, kendisini insanlığın kurtuluş mücadelesinde yeniden yaratacaktır Sayfa 15

g Röportaj sf 10-11

Onlar durursahayat durur

Maden işçileri; çalışma koşul-larını, yaşam haklarının gaspedilmesini ve en demokratikhaklarının dahi nasıl engel-lendiğini kendileri anlatıyor.Burjuva feodal diktatörlüğünservis ettiği ‘iyi koşulların’gerçekliği, göçük altında kalanhayatlarda tüm çıplaklığıylaortaya çıkıyor.

kapak 6_Layout 2 2/28/11 3:44 PM Page 1

Page 2: 1-10 Mart 2011

Halkın Günlüğü 1-10 MART 2011güncel 02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ●MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED:İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ●ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Halkın belleğinden silinip atılması içinçaba sarf edildi, göstermelik mahkemeler-de adalet verilmek istendi. Ve sonuç orta-da: Ne dönemin üst düzey bürokratlarınadava açıldı ne de katliamda yer alan tetik-çiler göstermelik te olsa cezalandırıldı. 19Aralık katliamı devlet tarafından yargı ko-ridorlarında bir o yana bir bu yana çekile-rek, zamanla halkın belleğinden silinme-sini istedi.

28 devrimci tutsak katledilmişti19-22 Aralık 2000 tarihlerinde aynı andaülke çapında 20 ayrı hapishanedeki siyasitutuklu ve hükümlülerin kaldığı bloklaraoperasyon düzenlendi. ‘Hayata Dönüş’ adıverilen kanlı operasyonda 28 devrimci tut-sak katledilmişti. Yine 2 asker aynı katilsürüsü tarafından vurulmuştu.

Katliamın ardından kamuoyu baskısını diz-ginlemek isteyen devlet çeşitli göstermelikdavalarla süreci kendi lehine çevirmek is-temişti. Öyle ki 20 hapishanede düzenle-nen katliam saldırısının ardından bazı ha-pishanelerle ilgili soruşturma ve davalaraçıldı. Açılan davalar adliyenin tozlu rafla-rında ‘zaman aşımı’ gerekçesiyle ortadankaldırılmaya çalışılırken, karara bağlanandavalarsa, katliamda görevli olan jandar-manın lehine sonuçlandı. 12 insanın katle-dildiği Bayrampaşa Hapishanesi’ndeki kat-liam operasyonuna ilişkin dava ise 10 yılsonra açıldı.

Bayrampaşa zaman aşımınauğratıldı‘Hayata Dönüş’ün ilk soruşturması, altı ka-dının diri diri yakıldığı Bayrampaşa Hapis-hanesi hakkında açılmıştı. Bayrampaşaoperasyonunda jandarma, “operasyonsonrasında tutukluları sevk için ring araç-larına bindirirken kötü muamelede bulun-dukları” iddiasıyla, gardiyanlar ise, “hapis-haneye girmesi yasak olan bazı materyal-lerin içeriye girmesine göz yumdukları” id-diasıyla yargılandı. Eyüp 3. Asliye Ceza

Mahkemesi davayı, zaman aşımından orta-dan kaldırdı.

Raporlar: tutuklular ateş açmadıBayrampaşa’daki katliam operasyonunadair bir diğer dava da tutuklu ve hükümlü-lere açıldı.Operasyon esnasında tutuklu olan 167 kişi“cezaevi idaresine karşı silahlı ayaklanma”iddiasıyla yıllarca yargılandı. Yargılamayıyapan Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi, sa-nıkların silah kullandığına yönelik herhan-gi bir delile rastlamadı. Sanıklar bu suçla-madan beraat ederken, “idareye ayaklan-ma” suçu davası zaman aşımından düşü-rüldü.

Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki yar-gılama kapsamında 17 Ekim 2005’te olayıngerçekleştiği Bayrampaşa Hapishanesi’ninC Blok’unda keşif yapıldı. Olayın üzerinden5 yıl geçmesine karşın hapishanede pekçok mermi giriş deliği saptandı. İçeriden dı-şarıya silah atışının olmadığı, dışarıdan içe-riye doğru silah atışlarının yapıldığı rapor-larla da tespit edildi.

10 yıl sonra gelen yargılamaBayrampaşa’daki ölüm-yaralanma olayla-rıyla ilgili en önemli soruşturma ise tam 10yıl sürdü. Soruşturma sonucunda 39 jan-darma erine dava açılırken, operasyon ka-rarı alan ve emirleri veren tek bir rütbelipersonel yargılama kapsamına alınmadı.Erlerin yargılanması Bakırköy 13. Ağır CezaMahkemesi’nde sürüyor.

Uzun men-zilli silahlarile kimyasalbombalareşliğinde,binlerce özeleğitimli as-kerin katıl-dığı adına“Hayata Dö-nüş” denilenkatliam sal-dırısında 28devrimci-komünisttutsak kat-ledilmişti.

1998 yılındaki kazıçalışmalarında keş-fedilen Allianoi An-tik Kenti devletinyoğun çabası sonu-cu artık sular altın-da

İçerisinden yüzlerce tarihieserin gün yüzüne çıkarıl-dığı, ‘sağlık merkezi’ olarakbilinen Allianoi Antik Kenti,yakınındaki Yortanlı BarajGölü Havzası içinde kaldığıiçin İzmir 2 Numaralı Kültürve Tabiat Varlıkları KorumaKurulu’nun kararıyla kum-la kapatıldı. Kamuoyundabüyük tartışma yaratanve mahkemelik olan ka-rarla ilgili ‘hukuki süreç’sürerken, Allianoi AntikKenti, 31 Aralık’ta baraj ka-paklarının kapanmasıylasuya gömülmeye başladı.Onlarca çeşme, köprü, sü-tun gibi eser, kum altındakalırken, şu ana kadarüzerinde 18 milyon met-reküp suyun da biriktiğibildirildi. Toplam kapasitesi61 milyon metreküp olan,antik kentin de içinde bu-lunduğu baraj havzasın-daki ağaçlar da Orman

Bölge Müdürlüğü yetkili-leri ve köylüler tarafındankesilmeye başlandı. Barajsuları nedeniyle, sularagömülen antik kentin tamortasından geçen İvrindi-Bergama eski karayolu datrafiğe kapandı.Yapılan tarih katliamıyla il-gili açıklama yapan AvukatArif Ali Cangı; “Allianoi ileaslında 2005 yılından beriyürütülen hukuksal mü-cadelede kaybedilen birdava olmadı. En son koru-ma kurulunun almış oldu-ğu kuma gömme ve su al-tında bırakma hakkındakidavalar da şu an olağansüreçte. Mahalde keşif ya-pıldı. Ancak keşif yapıldığızaman zaten üzeri kumlaörtülmüş vaziyetteydi.Şimdi bilirkişi raporu bek-leniyor. Raporun ardındanyürütmeyi durdurmaylailgili bir karar verilecek. Buaşamadan sonra mahke-melerce verilecek her ka-rar, su üzerine yazılacak-tır. Yürütme kararının dur-durulmasıyla ilgili kararbeklenmeden yapıldığı içinbu işlemler, ciddi anlamdabir suçu doğuruyor. Gözgöre göre, yöneticilerinvicdansızca icraatları buduruma getirdi” dedi.

Devletinçabasısonuç verdi

19 Aralıkbelleğimizdedirunutturulamaz!

2-3_Layout 2 2/28/11 3:21 PM Page 1

Page 3: 1-10 Mart 2011

03güncel

Ümraniye davasında da sadece erleryargılanıyorYedi tutuklunun ölümsüzleştiği Ümraniye Hapisha-nesi’ndeki operasyona katılan jandarma birliklerinemensup 267 jandarma hakkında ise olaydan dört yılsonra dava açıldı. Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkeme-si’nde süren davada askerler, “tutuklulara kötümuamele” ve “faili belli olmayacak şekilde adam öl-dürme” suçlarından yargılanıyor. Bayrampaşa dava-sında olduğu gibi bu dosyada da sadece erler yargıla-nıyor. Rütbeli askeri personele ve dönemin üst düzeybürokratlarına dava açılmadı.Ümraniye’deki operasyondan sonra bir dava da tu-tuklu ve hükümlülere açıldı. 367 tutuklu, “cezaeviidaresine karşı silahlı ayaklanma, devlet malına zararverme ve faili belli olmayacak şekilde adamöldürme” iddiasıyla yargılanıyor. Davaya ilişkin mü-talaa veren savcı, davanın zaman aşımından düşü-rülmesini istedi. Dava haziranda karara bağlanacak.

Çanakkale, Bursa ve Ceyhan’da beraatÇanakkale Hapishanesi’ndeki operasyonun ardından,154 tutuklu ve hükümlü hakkında “cezaevi idaresineisyan etmek” ve “faili belli olmayacak şekilde adamöldürmek” suçlamasıyla açılan dava, 563 jandarmagörevlisi hakkında “faili belli olmayacak şekildeadam öldürme” suçlamasıyla açılan davayla birleşti-rildi. Dava, 2008’de hem askerlerin hem de tutuklula-rın beraatiyle sonuçlandı. Bursa’da 109 tutuklu ve hü-kümlünün “isyan” suçundan yargılandığı dava da be-raatle sonuçlandı. Adana Ceyhan Hapishanesi’ndekioperasyonun ardından yargılanan 92 tutuklunun da-vası ise zaman aşımından ortadan kaldırıldı. Ceyhan1. Asliye Ceza Mahkemesi, operasyonda görevli olanve tutuklulara kötü muamelede bulunmaktan yargı-lanan askerleri ise beraat ettirdi.

Malatya’da ve Uşak’ta tutuklulara cezaMalatya’daki operasyonun ardından, 59 tutuklu vehükümlü hakkında, “isyan” iddiasıyla yapılan yargı-lama sonucunda mahkeme, sanıklardan her birineiki yıl, hapis cezası vererek davayı kapattı. Uşak 2.Asliye Ceza Mahkemesi’nde 56 tutuklu ve hükümlühakkında “memura mukavemet” ve “kamu malınazarar vermek” ten açılan dava da sanıkların cezalan-dırılmasıyla sonuçlandı. Çankırı’daki operasyon son-rasında, “isyan” iddiasıyla yargılanan tutuklularındavası ise halen sürüyor.

1-10 MART 2011 Halkın Günlüğü

19-22 Aralık 2000’de Ümraniye Hapishanesi’ndegerçekleştirilen ve 5 tutsağın katledildiği katlia-mın davasına 23 Şubat Çarşamba günü saat12.00’de devam edildi. Üsküdar 1. Ağır Ceza Mah-kemesi’nde görülen duruşmaya tutsaklardanÜmit İlter ve İnan Gök getirilirken, davaya müdafiiavukatlarıda katıldı. İlter ve Gök, dönemin İçişleriBakanı Sadettin Tantan, Adalet Bakanı HikmetSami Türk ve kolluk kuvetlerinin yargılanmasınıistedi.19-22 Aralık 2000 yılında ülke çapındaki 20 ayrıhapishaneye adına ‘Hayata Dönüş’ denilen kat-liam operasyonu yapılmış, onlarca tutuklu haya-tını kaybetmişti. Katliamın yapıldığı yerlerden birolan Ümraniye Hapishanesi’nde 399 tutuklu vehükümlü hakkında da isyan suçundan dava açıl-mıştı. O davanın duruşması Üsküdar 1. Ağır CezaMahkemesi’nde görüldü. Duruşmada, siyasi tut-saklardan İnan Gök ve Ümit İlter, dönemin İçişleriBakanı Sadettin Tantan, Adalet Bakanı HikmetSami Türk ve kolluk kuvvetlerinin dinlenmesinitalep etti.

‘Talepler sürekli reddedildi’İnan Gök, “Biz burada aslında sanık olarak bulun-muyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin, katliamınıteşhir etmek için buradayız” dedi. Katliamın asılsorumlularının Hikmet Sami Türk, Sadettin Tan-tan ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in oldu-ğunu söyleyen Gök, makemenin 10 yıldır sürendavada bu kişileri dinlememesini hukuksuzlukolarak değerlendirdi. Ümit İlter ise savunma-sında mahkeme başkanına hitaben, “Aynı dillekonuşuyoruz ancak farklı hukuk penceresindenbakıyoruz” dedi. İlter ve Gök’ün konuşmalarınınmahkeme başkanı tarafından sık sık kesilmesisanıkların ve avukatların tepkisine neden oldu.Sanık avukatlarından Güçlü Sevimli de, on yıldırdile getirdikleri taleplerin mahkeme tarafındandikkate alınmadığını söyledi.Sevimli, “Taleplerimizi sürekli reddettiniz. Zatenaraştırmıyorsunuz ki?” diyerek tepkisini gösterdi.Duruşma, karar için 15 Haziran’a ertelendi.Duruşmadan sonra “19-22 Aralık KatliamcılarıHala Cezalandırılmadı” pankartı açan TAYAD’lı Ai-leler, katliamın asıl sorumlularının yargılanmasınıistediler.

Asıl sorumlularyargılansın

Gazetemize ve DHF’ye yapılan sal-dırıları, yeni demokrasi mücadele-sindeki ısrar ve kararlılığımızı en-gelleyemeyecektir

Devletin devrimci basına yönelik saldırılarına yenibir saldırı daha eklendi. Onlarca gazetecinin hapis-hanelerde olduğu bu günlerde AKP hükümetininbasın özgürlüğünden anladığı, kendilerini destekle-yen Mehmet Metiner ve Şamil Tayyar gibi “gazete-ci”lerin haklarını savunmak olmuştur.

Baskı, sömürü ve asimilasyona karşı mücadelenintarafı olanlar ile devletin ve özelikle de AKP’nin Ta-raf’ı olanlar eşit değildirler. Hakim sınıflar ellerin-deki ideolojik aygıtları egemenliklerinin devamıiçin çok güçlü ve yaygın kullanmaktadırlar. Kendi-lerine karşı olan devrimci ve komünist düşünceleriyok etmek için her türlü yasal gerekçe ve bununlada yetinmeyerek devrimci ve sosyalist basınemekçilerini tutuklamaktadırlar. Bu baskıların sonörneği 25 şubat günü tutuklanan yazı işleri müdü-rümüz Hıdır Gürz şahsında yaşandı. Devrimci bası-nı susturmak ve düşüncenin özgürce ifade edil-mesini engellemek için her zaman uygulamadaolan baskıcı yasalar, son yılarda AB uyum paketle-ri ve demokrasi adı altında daha da yasakçı halegetirildi. 2005 yılında yürürlüğe giren Yeni TCK vesonrasında 3713 sayılı yasada yapılan değişiklikleadeta muhalif ve sosyalist basına nefes aldırmakistenmemektedir. Bu saldırılarla da yetinmeyendevlet devrimci basın emekçilerine karşı tutukla-ma terörüne başvurmaktadır. Onlarca gazetecininhapiste olduğu bu dönemde gazetemiz yazı işlerimüdürünün tutuklanmasının amacı çok açıktır.

Hakim sınıflar iktidarının bir birinden biçimsel an-lamdaki farklı özgünlüklere (yani burjuva demok-rasisinin olduğu ve olmadığı ülkeler sahip olmalarıdurumu), kendilerine yönelen her bir mücadeleyive bu mücadelelerin dinamiklerini zor ve şiddetleezmeye çalıştıkları gerçeğini değiştirmemektedir.Tek tek ülkelerdeki mücadeleler ve sınıf mücadele-si toplamının özetlediği tecrübe bunu göstermiştir.

Dolayısıyla bugün, gazetemiz ve Demokratik Hak-lar Federasyonu şahsında yeni demokrasi kuvvet-lerine yönelik gerçekleştirilen saldırının dönem-sel-güncel hedefleri olmakla birlikte esas olarakbu tarihsel, sınıfsal zeminden yükseldiği açıktır.

“Demokrasi”, “insan hakları” ve “eşitlik” gibi kitle-lerin istekleri, talepleri kapsamındaki kavramlarınemperyalist-kapitalist dünya gericiliği ve faşistTürk devleti tarafından çokça dillendirilmesininbizler açısından hiçbir itibarının olmadığı alenidir.Bu ‘onların demokrasisini istememenin’ ötesindenesnel bir olgudur.

Hakim sınıfların saldırıları karşısında proletarya-nın, halkın, ezilen ulus ve milliyetlerin lehine, onla-rın sesi olmak, özellikle de sınıflı toplumlar gerçeğive sınıflar arasında sürmekte olan bu mücadeledeezilen, sömürülenlerin cephesinde saf tutarak, sa-dece haklı mücadelenin tarafı olarak değil, aynı za-manda da hakim sınıfların saldırılarına karşı dahaetkin bir mücadelenin özneleri olacağız.

Peçeyi örtünfaşizm görünüyor

2-3_Layout 2 2/28/11 3:21 PM Page 2

Page 4: 1-10 Mart 2011

Halkın Günlüğü 1-10 MART 2011güncel 04

Devletin üstüne bina olduğu, ağaların ve patronla-rın çıkarlarını koruyan bu sistemin ayakta durma-sını sağlayan en önemli yönetim biçimi faşizmdir.Ve bu ülkede devletin kurulduğundan bu yana hal-ka, ezilen ulus ve inançlara uygulanan açık faşizmvar. Ve öylece bir hükümetin ABD’den aldığı ica-zetle yaptığı “demokrasi şovları”, “açılım salvoları”,“mağdur pozisyonlarla” kapanmayacak kadar dagerçektir bu olgu. Bu ülkede halkın haklı taleplerini örgütlemeksuçtur. Bu ülkede devlet katliamlarının sorumlu-larını göstermek, hesabını istemek suçtur. Bu ül-kede sendikal örgütlenme ve mücadelesini ver-mek suçtur. Bu ülkede halkın haber alma hakkınısavunmak ve gerçekleri halka ulaştırmak suçtur.Bu ülkede faili meçhullerin, gözaltında kayıpların,toplu mezarların akıbetini sormak suçtur. Bu ül-kede anadillinde konuşmak, konuşulmasını iste-mek suçtur. Bu ülkede parasız, bilimsel, anadildeeğitim talebinde bulunmak suçtur. Bu ülkede do-ğayı yok eden devlet politikalarına karşı çıkmaksuçtur. Bu ülkede muhalif olmak suçtur. Bu ülke-de konuşmak suçtur. Bu ülkede düşünmek suç-tur. Bu ülkede insan olmak suçtur. İşte bu suçları işleyen gazetemizin yazı işleri mü-dürü ve Demokratik Haklar Federasyonu faali-yetçilerinin evleri sabahın köründe uzun namlulusilahlarla basılarak gözaltına alındı. 23 Şubat sabahı İstanbul, Zonguldak, Amed, Ada-na, Mersin, İskenderun ve Hatay’da sabahın er-ken saatlerinde ev ve kurum baskınları yapan si-yasi polis gazetemizin Yazı İşleri Müdürü HıdırGürz ve Mersin şube temsilcimiz Deniz Kısmet-li’nin de aralarında olduğu; DHF üye ve taraftarıtoplam 23 kişiyi gözaltına aldı.

Yine aynı hikayeZorlama kurgular yan yana getirilerek, TMŞ’ningizli odalarında toplanıp masa başında hazırlananpolis fezlekesi ile başlatılan gözaltı terörüne ne-den olan iddialar her dönem devrimci, demokra-

tik kurumlara yönelik saldırılar da hazırlanan po-lis fezlekelerinin birebir kopyası durumunda. Yanyana gelmek, ekonomik demokratik hak talebin-de bulunmak ve bunun için ses çıkarmak, 1 Ma-yıs’a, 8 Mart’a katılmak, basın açıklaması düzen-lemek, arkadaşlarınla cafede çay içmek, gazete-mizin, Özgür Düşün dergisinin dağıtımını yap-mak, üniversitelerde öğrenci olup, parasız, bilim-sel, analadilde, demokratik eğitim talep etmekhazırlanan polis fezlekesinde “suç unsuru”. Veyine söz konusu polis fezlekesinde bunları ancakve ancak “Maoist Komünist Partisi (MKP)’ne üyeolarak gerçekleştirebilmek. Polis fezlekesinde gözaltına alınan öğrencilerin,emekçilerin temizlik işlerinde çalışarak yaşamınıidame ettirmesi de MKP’ye gelir sağlamak amaçlıolduğu iddiasıyla ele alınıyor ve böylece masa ba-şında hazırlanan fezlekede “yasa dışı”, “terörsuçu” kapsamı epeyce genişletiliyor.

Gazetemize ve DHF üyelerine ve gazetemizçalışanlarına dönük gözaltıterörü ülkenin birçok ilindeyapalan ortak eylemlerle pro-testo edildi. Eylemlerde tutuk-lama ve sindirme terörünekarşı devrimci dayanışmacoşkusu öne çıktı.

ADANA: DHF, İHD, BDP, BDSP, Par-tizan, Halk Cephesi, Devrimci Prole-tarya, Mücadele Birliği, Çağrı, Devrim-ci Yolda Özgürlük ve ÖDP gözaltı terö-rünü protesto etti. “Örgütlü bir halkıhiçbir kuvvet yenemez”, “Yaşasındevrimci dayanışma” sloganları ata-rak, gözaltıların derhal serbest bıra-kılmasını talep etti.

Gözaltına alınan DHF faaliyetçilerininaileleri adına konuşan SüleymanDinç gözaltı terörüyle halka gözdağıverilmek istendiğine dikkat çekerek,“Onlara sesleniyorum, Mısır’ı, Tu-nus’u unutmayın, biz çocuklarımızınhaklı mücadelesinin arkasındayız”ifadelerini kullandı.

DERSİM: DHF üyelerine ve gaze-temiz çalışanlarına yönelik gözaltıterörü Dersim’de kitlesel bir basınaçıklaması ile protesto edildi. DHF ta-rafından yapılan açıklamada gözaltıterörünün, demokratik haklar müca-delesini sindiremeyeceğine vurguyapıldı. Eyleme ESP, EMEP ve HalkCephesi destek verdi.

AMED: DHF ve devrimci demokra-tik kitle örgütleri tarafından Amed‘degözaltı terörü protesto edildi. DHFüyesi Hasan Doğan Kılıç kitle adınaaçıklama yaparak, gözaltı terörünündemokratik haklar mücadelesini en-gelleyemeyeceğini belirtti.

MALATYA: AKP il binasınınönünde bir araya gelen kitle buradasık sık “Gözaltılar, tutuklamalar,baskılar bizi yıldıramaz,”, “Yaşasındevrimci dayanışma” sloganlarıatıldı. DHF, Partizan, ESP, Halk Cep-hesi, TKP tarafından düzenlen eyle-me, yazı işleri müdürümüzün ailesi-de katıldı.

İSTANBUL: DHF üyelerine yönelikgözaltı terörünü protesto eyleminePartizan, ESP, BDSP, ÖDP, EHP, HalkCephesi, SDP, Uzun Yürüyüş, Köz,Devrimci Hareket, Kaldıraç, Genç-Sen, TKP, SODAP, Alınteri, Halkevleridestek verdi. DHF adına açıklamayıyapan Hıdır Sabur, gözaltı ve tutuk-lama terörünün devrimci mücadeleyibaskı altına alamayacağını belirtti.

ANKARA: Yüksel Caddesinde biraraya gelen DHF, Partizan, ESP, HalkCephesi, EHP, SP, SDP, TÖP, SGPH veDevrimci 78’liler Girişimi, gözaltı te-rörünü protesto etti. Eylemde, “Fa-şizme karşı omuz omuza”, “Yaşasın

devrimci dayanışma” sloganları atı-lırken, halkın demokratik haklarmücadelesini yürütenlerin baskı vegözaltı terörü ile yıldırılamayacağıvurgusu yapıldı. Açıklamaya, SürekliDevrim Hareketi, Devrimci Proletar-ya ve Mücadele Birliği Platformu dadestek verdi.

ZONGULDAK: DHF, EDP, EMEP,Genç-Sen, ÖDP, Öğrenci Kolektiflerive TKP gözaltı terörünü protesto etti.Ortak örgütlenen eylemde “Yaşasındevrimci dayanışma”, “Gözaltılar, tu-tuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz”,“Devrimci basın susturulamaz” slo-ganları atıldı. DHF adına yapılan açık-lamada demokratik haklar mücade-lesinin omuz omuza yükseltilmesigerektiği vurgulandı. Ayrıca eylem-den sonra evleri basılan DHF’lilerZonguldak polisinin usulsüz aramayapmasıyla ilgili olarak tanık ve delil-lerle Zonguldak Başsavcılığı’na suçduyurusunda bulundu.

DENİZLİ: DHF, SDP, Sosyalist Parti,BDP, Partizan, EMEP, Devrimci Pro-leter Gençlik, TÖP, ESP ve GençlikMuhalefeti üyeleri gözaltı terörünüprotesto etti. Kurumlar adına açıkla-ma yapan DHF faaliyetçisi MüslümKaymaz, DHF’nin gözaltı terörünekarşı demokratik haklar mücadele-sini yükselterek cevap vereceğinisöyledi.

BURSA: DHF, BDSP, ESP, Partizan,SDP ve TMP üyeleri Orhangazi Par-kı’nda bir araya gelerek gözaltı terö-rünü protesto etti. Kitle adına yapılanaçıklamada, hükümetin “demokra-tikleşiyoruz” söylemlerinin, yapılangözaltı terörüyle düzmece olduğu birkez daha ortaya çıktığı belirtildi.

ÇANAKKALE: DHF’nin örgütle-diği protesto eylemine ESP, YDG, DYGve EHP destek verdi. “Devrimci tut-saklar onurumuzdur”, “ Yaşasın dev-rimci dayanışma “ sloganlarının atıl-dığı eylemde, tehditlerle, gözaltılarlave baskılarla devrimci mücadeleninsindirilemeyeceği açıklandı.

ESKİŞEHİR: DHF’ye yönelik göz-altı terörü Eskişehir’de Adalar Migrosönünde protesto edildi. DHF’nin ör-gütlediği eyleme Alınteri, BDSP, Dev-rimci Proletarya, ESP, EHP, GençlikMuhalefeti, ÖDP, Öğrenci Kolektiflerive Partizan destek veririken, hep birağızdan “Yaşasın devrimci dayanış-ma”sloganı atıldı.

İZMİR: Konak Eski Sümerbankönünde bir araya gelen DHF İzmir ör-gütlülüğü üyeleri ve devrimci, demo-krat, yurtsever kurumlar, gözaltılarıve son dönemde artan devlet terörü-nü, faşist saldırıları protesto ettiler.DHF tarafından yapılan açıklamada,toplumsal muhalefete yönelik saldı-rıların, AKP hükümeti eliyle hayatageçirilen uygulamaların gerçek yü-zünü gösterdiği ifade edildi.

Saldırılar devrimcidayanışmayla cevaplandı

DHF: Saldırılar merkezi önderliği za-yıflatma girişimidirDHF yaptığı yazılı açıklama ile yapılan saldırılarıntüm DHF taraftarları için, DHF’yle bütünleşme,örgütlenme ve halkın haklı kavgasında iradeleş-

me çağrısı olacağını belirtti.

Açıklamada şunlara vurgu yapıldı: “Temsilcileri-mizi birer birer tutuklayarak, DHF’nin merkeziönderliğini zayıflatmayı hedeflemektedir. DHF,bu gerici saldırıları, tasfiye sürecine karşı geliş-tirdiği en önemli hamlelerinden olan politik kitlefaaliyetlerinde yoğunlaşma ve yaygınlaşma yö-neliminde sebat ederek karşılayacaktır.

DHF, örgütlü işçileri, köylüleri, emekçileri, gençli-ği ve tüm kadınlarıyla; fabrikalarda, atölyelerde,sendikalarda, iş yerlerinde, okullarda, yoksulemekçi mahallelerde halkın demokratik hak ta-lepleri için eylemlerinde, yeni demokrasi pers-

Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Hıdır Gürzve Demokratik Haklar Federasyonu(DHF) faaliyetçilerinin gözaltına alın-ması DHF ve DGH tarafından yapılanmerkezi açıklamalarla protesto edildi.

Saldırıları boşa çıkaracağız

Devlet halka reva gördüğü ‘demokra-si’sinden kupleler dağıtmaya devamediyor. Demokratik hakları için müca-dele veren, 1 Mayıs, 8 Mart mitingilerinekatılan, halkın haber alma özgürlüğünüsavunan insanlar, evleri sabahın kö-ründe uzun namlulu silahlı polisler ta-rafından basılarak gözaltına alındı.

Gazetemize ve DHF’yeyönelik faşist saldırı de-vrimci dayanışmayla ce-vaplandı

4-5_Layout 2 2/28/11 10:59 AM Page 1

Page 5: 1-10 Mart 2011

05güncel

DHF’ye saldırı

pektifiyle; örgüte ve örgütçülüğe dün olduğundandaha fazla vurgu yaparak, örgütlenerek, yaygınla-şarak, çoğullaşarak, bu saldırıları kitle hareketleriy-le boşa düşürecektir.

Bu gerici saldırıları her alanda mücadelemizi yük-selterek, örgütlenme faaliyetlerini yoğunlaştırarakboşa çıkaracağız!

DGH: Demokratik haklar mücdelesi suçdeğildirDGH ise demokratik haklar mücadelesinin suçlu gö-renlerin emperyalizmin uşakları ve onların hizme-tindeki halk düşmanları olduğunu açıkladı. DGHaçıklamasında şunlara vurgu yaptı:

“Bugün DGH’nin zulüm zindanlarında onlarca faali-yetçisi ve taraftarı bulunmaktadır.

DGH’nin programına yaptığı vurgu ve yakın gele-cekteki hedefleri kapsamında daha da nitelikleştir-diği mücadelesi, bugün siyasi iktidarın yöneliminiözellikle kendi üzerinde toplamış görünmektedir. Bugibi saldırıların önümüzdeki günlerde yaygınlaşaca-ğını söylemek sanırız abartı olmayacaktır.

İnsanca ve gerçekten demokratik bir düzen tesisedilmesi yolunda bedellerle örülü şanlı mücadele ta-rihine sırtını yaslayan yeni demokrasi kuvvetlerininönemli bir parçası, bileşeni olan DGH, bir kez dahagençliğin kendi hak taleplerini halkın kendiliğindenyükselen mücadelesi içerisinde politikleştirmesinin,demokratik, meşru zeminde faaliyetler örgütleme-sinin bir “suç” olmadığını ilan eder!

Tüm bunları suç olarak görenler, emperyalizminuşakları ve onların hizmetindeki halk düşmanları-dır!

Avrupa’da devrimci demokratik kitleörgütleri tarafından yapılan eylemve açıklamalarla gözaltı terörü pro-testo edildi.

Gözaltına alınanlar derhal serbestbırakılsınAvrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu(ADHK), Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederas-yonu (AvEG-Kon), Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfe-derasyonu (ATİK), Almanya Kürt Dernekleri Fe-derasyonu (YEK-KOM)’nun oluşturduğu AvrupaDemokratik Kitle Örgütleri Platformu (DEKÖP-A)gözaltı terörünü protesto etti. DEKÖP-A tarafın-dan yapılan açıklama şu şekilde: “DHF üye veçalışanlarına yönelik keyfi devlet terörünü kını-yoruz. Biz DEKÖP-A olarak, gelişmelerin takipçi-si olacağımızı, tüm güçlerimizle bu saldırıyı teş-hir edeceğimizi belirtiyor, gözaltına alınanlarınderhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz”

Devlet terörü protesto edildiİsviçre/Zürich- Gazetemiz çalışanları ve DHFüyelerine dönük tutuklama terörüne karşı biraraya gelen İsviçre Demokratik Haklar Federas-yonu üyeleri İsviçre’nin Zürich şehrinde bulunanTürk Konsoloslugu önünde protesto eylemi yaptı.Yapılan açıklamanın ardından sloganlar ve alkış-lar eşliğinde tutuklamalar protesto edildi. Oku-nan basın bildirisi daha sonra konsolusluğa me-saj olarak bırakıldı. Konsolosluk görevlileri tara-findan binanın penceresinden basın açıklaması-nı yapan İDHF’lilerin görüntülenmesi, federasyonüyeleri tarafından zafer işaretleriyle tepki aldı.

Viyana’da eylemAvusturya/Viyana- ADHK’ye bağlı olan Avus-turya Demokratik Haklar Federasyonu tarafın-dan Avusturya’nın Başkenti Viyana’da basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Eylemde tutuklanan DHF’liler için enternasyonaldayanışmaya çağrı yapan ADHF’liler, devrimcimücadelenin bu tarz saldırılar karşısında boyuneğmeyeceğini söyledi.

Basın açıklamasına çeşitli DKÖ’ler de desteğinisundu. Eylemde “Önderimiz İbrahim, İbrahimKaypakkaya”, “Örgütlü bir halkı hiç bir kuvvetyenemez”, “Hoch die Internationale Solidaritä”sloganları atılırken çeşitli dövizler ve ADHK bay-rakları taşındı.

ADHK, ADGH ve ADKH’den ortakaçıklamaAvrupa’nın birçok kentinde eylemliliklere hazır-lanan ve çağrılarda bulunan Avrupa DemokratikHaklar Konfederasyonu (ADHK), Avrupa Demo-kratik Gençlik Hareketi (ADGH) ve Avrupa De-mokratik Kadın Hareketi (ADKH) yayımladıklarıortak bir bildiriyle, Türkiye-Kuzey Kürdistanlıyoldaşlarını sahiplenirken, bir kez daha Türk ha-kim sınıflarının yeni demokrasi güçleri karşısın-da hiçbir hükmü olmadığını deklare ettiler.

Yaşamın her alanında gelişen bu saldırılar karşı-sında “örgütsüzlüğümüzü örgüte, gücümüzü ey-leme dönüştürelim” çağrısı yapan ADHK, ADGHve ADKH, “Geçmişte olduğu gibi bugün de Türkhakim sınıflarının pervasız saldırılarının yeni de-mokrasi güçleri karşısında hiç bir hükmü yok-tur.” açıklamasında bulundu.

Avrupa’da tutuklama terörüprotesto edildi

1-10 MART 2011 Halkın Günlüğü

‘Pardon yanlış evibasmışız’Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Hıdır Gürz’ünkaldığı eve baskın düzenleyen siyasi polislerdaha önce başka bir evi basarak, hane hal-kına psikolojik baskı uyguladıktan sonra‘yanlışlık oldu’ diyerek, “özür” dilediği orta-ya çıktı.

Zonguldak siyasi polisi heyacan yaptı Gazetemiz Yazı İşleri Müdür Hıdır Gürz’üsavcılık talimatıyla gözaltına almak isteyenZonguldak siyasi polisi, Gürz’ün misafir ola-rak kaldığı ev yerine başka bir ailenin evinibastı. Haber Zonguldak’ta yerel yayın ya-pan Halkın Sesi Gazetesi’nde yer aldı. Ga-zetenin haberine göre olayın akışı şöyle; Yaklaşık 3 yıldır Halkın Sesi matbaa ve bas-kı sorumlusu olarak çalışan 44 yaşındakiCengiz Bilim, Bahçelievler Mahallesi Mimo-za Sokak’taki evinde sabaha karşı yüzlerimaskeli, elleri silahlı polislerin baskınına uğ-radı. İki çocuğuyla neye uğradığını şaşıranCengiz Bilim, yanlış eve baskın yaptığını farkeden polisin, “pardon” demesiyle rahat birnefes aldığını açıkladı.Konuyla ilgili olarak açıklamaya yapan Bilimyaşadıklarını şu şekilde aktardı: “Eve gitti-ğimde hemen yattım. Sabah saat 06.00 sı-ralarıydı. Kapının sesine uyandım. Kapıyıaçar açmaz, yüzlerinde kamuflaj maskesiolan elleri silahlı iki kişiyi karşımda gördüm.Neye uğradığımı şaşırdım. Arkada iki polisdaha vardı. Polisler, ‘yat’, ‘kımıldama’ diyebağırıyordu. Beni yere yatırdılar. Arkadangelen iki polis içeri girip çocuklarımın odası-nı aramaya başladı. Elimi arkadan tuttuklarıiçin, ‘Ne oluyor?’ diye sordum. Cevap ver-mediler. Yaklaşık 15-20 dakika evde kaldı-lar. Gürültüye ev sahibi uyandı. Polislerlekonuştuktan sonra beni yattığım yerdenkaldırdılar. Bu arada evde bulunan iki oğlumkorkudan panikledi. Yataklarından bile çıka-madılar. Bir zaman sonra, olayın yanlış ad-resten kaynaklandığını söylediler. Ekip ami-ri, ‘Özür dileriz. Arkadaşlar heyecan yaptı’dedi ve evimden ayrıldılar. Çocuklarım veben hala olayın şokunu yaşıyoruz.”

Oyunun son perdesi: sahnede Adana 8. Ağır Ceza MahkemesiMasa başında, siyasi polisin düşünce fantazsinin sonucunda hazır-lanan fezlekenin devamında savcılık emri ile gözaltına alınınan ga-zetemiz çalışanları ve DHF üyelerinin karşısına bu seferde Adana8. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti çıkıyor. Önceden hazırlanmış ki-min nasıl tutuklanacağı hesaplanmış bu faşizm oyununda, Adana8. Ağır Ceza Mahkemesi kararı veriyor. Gazetemiz yazı işleri mü-dürününde aralarında bulunduğu 8 kişi, hazırlanan asılsız, saçmakurgularla dolu polis fezlekesi ile tutuklanıyor.Devet teröründe tutuklananların ismi şöyle: DHF üyesi Nihal Gül,Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan, Gönül Dinç, Gülay Sözsahibi, Gök-men Ergenç, İsmal Atan ve gazetemiz yazıişleri müdürü Hıdır Gürz.

4-5_Layout 2 2/28/11 10:59 AM Page 2

Page 6: 1-10 Mart 2011

Halkın Günlüğü 1-10 MART 2011güncel 06

İçişleri Bakanı Beşir Atalay 23 Şubat günü, TOBBSosyal Tesisleri’nde, “Valiliklerin AB Sürecinde Et-kinliğinin Artırılması Projesi”nin değerlendirmetoplantısında yaptığı konuşmada ülkemizde artıkişkencenin olmadığını iddia etti. Atalay, ‘’Bugüngerçekten Türkiye’de işkence sıfır, tam anlamıylasıfır’’ dedi.

Bu söylemin gerçekliğin çarpıtılmasından başkaanlam taşımadığını anlamak için insan hakları ih-lalleri hakkında rapor düzenleyen derneklerin ra-porlarına ve hapishanelerde uygulanan baskılarabakmak yeterli olur. İHD’nin 2010 yılı hak ihlalleriraporunda 2010 yılında sadece Kürt bölgesinde 23bin 573 ihlalin yaşandığına dikkat çekilirken, 741 iş-kence ve kötü muamelenin kayda geçirildiği kayde-dildi. Gerçekler bunlarken AKP yalanlarla halkıkandırmaya çalışıyor.

Bu konuya ilişkin AKP iktidara geldiği günden berihep aynı yalanları söylemektedir. İşkence ve bas-kıyı daha ince metotlarla sürdürmenin adına “iş-kenceye sıfır tolerans” dediler. Kurdukları komplo-lar ve uydurdukları senaryolarla binlerce Kürt si-yasetçisini KCK operasyonu adı altında gözaltınaalıp tutukladılar. Bunu da “yasaların gereği yapıldı”şeklinde servis ettiler. 2006 yılında katledilen PKKgerillalarının cenazelerine sahip çıkan halkı hedefgösteren Başbakan Tayyip Erdoğan, “Kadın ve ço-cuk da olsa gereği yapılacaktır” diyerek cenazetörenlerinde öldürülen 3 çocuğun ölümüne yeşilışık yaktı. Bu katliamı da “polis görevini yaptı”şeklinde meşrulaştırdılar. Her türlü baskı ve şid-dette hep yasal kılıf uyduruldu. AKP’yi öncellerin-den ayıran bir yön de budur. AKP, halka karşı uy-guladığı her türlü baskıya çeşitli kılıflar uydurarakkendi gerçek yüzünü saklama gayreti içine girdi.

AKP iktidarı döneminde yürürlüğe giren 5275 sa-yılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı HakkındaKanun, devletin hapishaneler politikasında dahabaskıcı bir sürece girdiğini gösteriyor. 5275 sayılıyasa, devletin dünden bugün hapishanelere yöne-lik sürdürdüğü saldırı politikasının devamıdır. Dev-letin hapishanelere yönelik uygulamaya koyduğuyasaları belirsizdir. Hapishanelerin hangi kanun-larla yönetildiği muğlâktır. Her türlü baskının ze-mini vardır. Hapishane idarelerine geniş yetkilerverilmek suretiyle ihtiyaç duyulduğunda hapisha-nelerde baskının dozajı artırılmaktadır. 5275 sayılıyasada hapishane idarelerince tanınan geniş yet-kiler yetmiyormuş gibi günü birlik çıkarılan genel-gelerle devletin hapishane politikası daha baskıcıbir hale getiriliyor. Bu uygulamalar daha çok gün-deme göre değişmektedir. Hapishanelerde bulu-nan binlerce devrimci tutsak adeta esir muamelesigörmektedir. Özellikle PKK eylemliklerinin arttığıdönemde devlet başta PKK tutsakları olmak üzerediğer devrimci tutsaklara yönelmektedir. Son yıl-larda ‘KCK operasyonu’ adı altında tutuklananyüzlerce Kürt siyasetçisi devletin elinde rehin ola-rak tutulmaktadır. Devlet her fırsatta bu kozunu

etkin bir şekilde uygulamak için hapishanelere yö-nelmektedir.

Hapishanelerde baskılar artarak devam ediyorHapishanelerde geçen yılın ilk aylarında estirilensürgün sevk terörü bu yıl da devam etti. Mahkûm-ların isteği dışında ailelerinden uzak yerlere götü-rülmeleri bu sevklerin hangi amaçla yapıldığını eleveriyor. Sürgün sevki bir işkence metodu olarakele alan devlet, geçen ay içinde birçok sürgün sev-ke imza attı. Yapılan sürgün sevklerle Tekirdağ 1 No’lu Hapisha-nesi’nden İsmail Yılmaz, Kandıra 1 No’lu F Tipi’ne,Turgut Kaya, Kandıra 2 No’lu F Tipi’ne, Ulvi Yalçın,Hüseyin Karaoğlan, Murat Aktaş, Hüseyin Erdemir,Bektaş Karaman, Hasan Özcan, Mehmet Ali Bozok,Oğuz Arsin ise Edirne F Tipi’ne zorla sevk edilmiş-tir. Ali Deniz Kılıç, Hakan Özek, Serkan Solak, Ke-mal Avcı ve Ender Bulhaz Aktürk, tutuklu bulun-dukları Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndenKandıra 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’ne sürgün edil-diler.Sürgün sevkler esnasında hapishane girişlerindedayatılan çıplak aramaya karşı çıkan devrimci tut-saklar saldırılara uğradılar. Saldırıya uğrayanlarsadece sürgüne gönderilenler değildi. Kandıra 2No’lu Hapishanesi’nde Veysel Kaplan ve aynı hüc-rede kalan Özgür Çelik ile Abdullah Kalay isimlidevrimci tutsaklara duvardaki resimler bahaneedilerek saldırı gerçekleştirildi. Tekirdağ 2 No’lu F

Ücretli köle olmayacağız! Tunceli Devlet Hastanesi

önünde 24 Şubat Perşembegünü saat:12.00 da bir araya

gelen SES Dersim ŞubelerPlatformu Üyeleri, sık sık “Zafer direnen emekçinin ola-

Geçtiğimiz haftalarda yaşanan işçi katliam-ları Meclis’in Dikmen Kapısı önünde yapılanbasın açıklamasıyla protesto edildi. YeniDemokratik Sendikal Birlik (YDSB)’tenemekçiler de basın açıklamasına katıldı.3 Şubat 2011 tarihinde OSTİM organize sa-nayi bölgesinde bir patlama oldu. Patlama-da 19 işçi hayatını kaybetti. OSTİM’de ya-şanan patlamayı protesto ederek sorumlu-ların cezalandırılmasını talep eden DHF’ninde aralarında bulunduğu devrimci, demo-krat parti ve kurumlar Meclisin Dikmen Ka-pısı önünde bir basın açıklaması yaptı. Açık-lamaya BDP Milletvekili Hasip Kaplan dakatıldı.Basın açıklamasında, OSTİM’de katledilenişçilerin cenazeleri yerden kaldırılmadanKahramanmaraş’ta iş cinayetleri haberleri-nin geldiği, bu cinayetlerin tesadüf olmadığı,patronların daha fazla kar hırsının sonuçlarıolduğu belirtildi. Devletin iş sağlığı ve iş gü-venliği konusunda gerekli önlemleri almadı-ğı ve bu durumun ölümlere davetiye çıkar-dığı ifade edildi. Devletin iş cinayetlerini ön-lemek için gerekli önlemleri alması gerekti-ğine değinilen açıklamada denetimlerinarttırılması gerektiğine vurgu yapıldı. So-rumluların yargılanması gerektiği talebininiletildiği açıklama bu mücadelenin takipçisiolunacağı ifadeleriyle sonlandırıldı.Basın açıklaması sonrası devrimci-demo-krat kurumlar adına oluşturulan heyetMeclis’e giderek iş cinayetleri ile ilgili hazır-lanan raporu yetkililere verdi.

OSTİM KatliamıMeclis önündeprotesto edildi

Kocaeli’nde bulunan Güney Kore firmasıD.S.C Otomotiv Koltuk Sistemleri fabrika-sında çalışan 24 işçi, Birleşik Metal-İş’e üyeoldukları gerekçesiyle işveren tarafından 23Şubat’ta işten atıldı. 24 Şubat’ta da 10 işçiişten atıldı. İşten atılan 34 işçi 24 Şubat’taişlerine geri dönmek için direnişe başladı.Sendikaya başvuru yeterli sayıya ulaşıncaBirleşik Metal-İş Sendikası yetki için Ça-lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na baş-vurdu. Başvuruyu haber alan DSC patronu23 Şubat’ta 24 işçiyi işten attı. Fabrikaönünde bir araya gelen 24 işçi 24 Şubat’tasabah 07.00’de işlerine geri dönmek içindirenişe geçti. Aynı gün patron işten çıkar-dığı işçilerin yerine yeni işçi almaya çalıştı.Yeni işçilerle birlikte gelen çevik kuvvet,fabrika önünde bekleyen Birleşik Metal-İşüyelerine saldırdı. Aynı gün, patron 10 işçiyidaha işten çıkardı.Saldırı sonucu Kocaeli Şube Başkanı HamiBaltacı’nın kaburgasında kırıklar oluştu.Baltacı 10 gün iş göremez raporu aldı. Saldı-rıda 4 işçi de çeşitli yerlerinden yaralandı.Polis saldırısının ardından DİSK Genel Baş-kanı Süleymen Çelebi ve Birleşik Metal-İşGenel Başkanı Adnan Serdaroğlu DSC’dedirenişlerini sürdüren işçileri ziyaret etti.Direnişe devam eden işçiler ilerleyen gün-lerde fabrika önüne direniş çadırı açacakla-rını ifade ettiler.

Örgütsüzleş-tirme devamediyor

‘İşkenceye sıfırDevlet AKPüzerinden hal-ka karşı uygu-ladığı her türlübaskıya çeşitlikılıflar bularakkendi gerçekyüzünü sakla-ma gayreti içi-ne girdi. Bu kı-lıfın çokça uy-gulandığı yer-lerden biri isehapishaneler

Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Dersim ŞubelerPlatformu Ücrette Adalet, Performans SistemineHayır sloganıyla basın açıklaması düzenlendi.

6-7_Layout 2 2/28/11 10:55 AM Page 1

Page 7: 1-10 Mart 2011

yle ya da böyle dünya çalkalanıyor. Durulmasının enanlamlısı, sonuna kadar çalkalanması ve yerli gericiliklebirlikte dünya gericiliğini iyice sarsması; arzu odur kiyıkmasıdır. Ne var ki, kitlelerin kahredici gücü vedevasa hareketi, proleter devrimci önderlik ve bilimselsosyalizm teorisiyle buluşmadan veya yolu MLM

bilimi tarafından aydınlatılmadan, kendiliğinden gerçek kurtuluş ha-reketine dönüşemez, izleyeceği devrimci rotayı saptayıp nihaisonuçlara varamaz ve radikal devrimci değişime doğru yol alamaz.Dahası bu şartlardaki hareketler, sosyal pratik olarak büyük tecrübeve birikim yaratsa da, sonuç itibarıyla gerici düzenler içinde kalıpburjuva diktatörlüklere yedeklenmesi kaçınılmazdır. Devrimci bakımdan dünyanın kalbi durumundaki bölge halkları dik-tatörler devirerek “domino etkisiyle” kabarıyor. Gerici faşist diktatörleriyıkma kudreti gösteren kalkışmaların, diktatörlükleri yıkmaya uzan-maması ise, tayin edici öğe olarak hareketin devrimci niteliğinibuduyor. Mevcut hareketlerin genelindeki stratejik devrimci doğrultuyoksunluğu ve ideolojik-siyasi özün zayıflığı, hareketlerin devrimciönderlik rolünden yoksun oluşları ile stratejik hedeflerinin güdüklü-ğünden beslenmekteyken; halk kitlelerinin demokrasi ve özgürlükistemiyle ayaklandıkları inkar edilemez gerçektir. Bunun kadargerçektir ki, ayaklanan halk kitleleri objektif olarak baskı, zulüm vesömürü çarkına karşı hoşnutsuzluğunu dışa vurmaktadır. İşte bu,hareketteki devrimci halk kitlelerinin temsil ettiği ve sadece buözelliğiyle hareketlerin objektif devrimci yanıdır.Söz konusu hareketlerde belirgin olarak öne çıkıp önem kazanantemel zaaf, bu hareketlerin doğrudan gerici sistem ve diktatörlüklerihedeflemeyip, salt bu sistem ve diktatörlükleri temsil eden somuttakidiktatörlere yönelmesidir. Yani bu hareketler, bir bütün olarak gericisınıflar devletini, düzenini ve sistemini hedeflemeyip, yalnızca mevcuthükümet, cumhurbaşkanı, başbakan gibi reel yönetim ve hattakişileri hedeflemektedirler. Bu, fiilen şu demektir; örneğin, HüsnüMübarek gitsin Baradey gelsin vb vs… Kendiliğinden ve komünistdevrimci önderlikten yoksun bir hareketten proleter devrim veya bi-çimlerini beklenemeyeceği açıktır. Sistemin çelişkileri kişiler üzerinden açıklanamaz ve kişiler üzerindensorgulamaya girerek gerici sistemler yargılanmış olamazlar. Bunungibi, aynı sınıf niteliği zemininde hükümetlerin, başbakan ve cum-hurbaşkanlarının değiştirilmesi, bilimum gerici-faşist sistemlerin de-ğiştirilmesine yetmez. Devlet iktidarı ile hükümet (siyasi iktidar) ol-gularının aralarındaki nitel fark görülmeden doğru hedefler saptanamaz,tutarlı devrimci çizgi izlenemez. Mutlak biçimde sınıf niteliği taşıyandevlet çarkı ve ekonomik-siyasi sistemler parçalanıp yok edilmeden,isim, şahsiyet ve tabelaların değiştirilmesiyle nitel bir değişim ger-çekleştirilemeyeceği gibi, devlet ve sistemlerin sınıf niteliği de değiş-tirilemez. Bireyler kurulu olan mekanizmanın birer memuru duru-mundadırlar. Bireyler değişir ama sistem değişmez. Tersi düşünülemez.Dünya ölçeğindeki hareketlerin hedefleri ve gerçekleştikleri kadarıylasonuçları hakkında yürüttüğümüz bu genel fikir, coğrafyamız için deolduğu gibi geçerlidir. Ne Erdoğan kurtarıcıdır, ne de Kılıçtaroğlu…Hepsinin görevi, emperyalizmin çıkarları ile yerli hakim sınıflarınmenfaatlerini ve elbette devlet bekalarını sürdürmektir… Kişinin etnikkimlikle Kürt, mezhepsel kimlikle Alevi ve hatta görünürdeki “siyasikimlikle sosyal demokrat” olması bu gerçeği değiştirmez. Mesele,sistem ve iktidarların değiştirilmesini sınıf zemininde gerçekleştirmek,sınıf bakış açısına uygun hedefler saptamaktadır. Gerçek devrimci dönüşüm ve büyük devrimci sonuç yaratmıyor diyekitlelerin devrimci tepki ve öfkesine kayıtsız kalınamaz. Komünistve devrimciler bu hareketlere önderlik yapmıyor-yapamıyor diye buhareketlere sırtımızı dönüp gözlerimizi kapayamayız. Bunun gibi, buhareketleri, toptancı biçimde gerici değerlendirerek karşı durma ay-mazlığına da düşemeyiz. Aynı gerekçelerle kitlelere ayaklanmayındeme gericiliğine düşülemez. İsterse bu hareketler burjuva kliklereyedeklenip gerici iktidar dalaşlarında kullanılmış olsun ve isterse dehepsinin temelinde gizli emperyalist burjuva hesaplar olsun, halkkitlelerinin devrimci öfkesi görmezden gelinemez ve ayaklanma pra-tikleri olumsuzlanamaz. Baskı ve sömürüye karşı ayaklanan halkkitlelerinin karşısına dikilmek düpedüz gericilikken, baskı ve sömürününolduğu yerde “halka ayaklanmasını söylemeyen alçağın biridir.” Ezilen/sömürülen dünya halklarının emperyalist dünya gericiliği ileonun uzantısı durumundaki bütün gerici sınıflar düzenine karşıayaklanması ve iktidarlarını bertaraf ederek kendi iktidarlarınıkurmaya dönük girdikleri tüm eylemleri meşrudur. Baskıya karşı herisyanı devrimcidir. Aynı biçimde çeşitli ulus ve azınlıklardan Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının baskı, sömürü ve her türden zulmekarşı ayaklanması meşrudur. Bu vesileyle, adı geçen ülkeler şahsında halklar baskı sistemlerinekarşı ayaktayken, Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası ve ezilenemekçi halkları, siyasi iktidar perspektifiyle daha tutarlı ve devrimcihedeflerle ayağa kalkmalıdır. Ülke halklarının devrime kalkışmasıiçin yeterince sebep vardır. Halklarımızın maruz kaldığı baskı, sömürüve zulüm; ayaklanmalar yaşanan ülkelerdekinden daha az değildir.Zemin uygundur. Kitle hareketlerinin geliştirilerek güç biriktirilmesive devrimci savaşın yükseltilmesi mümkündür!

bakış can

‘HALKA AYAKLANMASINI

SÖYLEMEYEN ALÇAĞIN BİRİDİR’!

UFUK ÇİZGİSİ

Ö

07güncel

cak”, “sağlık haktır satılamaz” vb sloganlaratarak bir açıklama yaptı.

Açıklamayı okuyan SES Şube Başkanı Gür-büz Solmaz, “İş kolumuzda 20 yıl önce baş-latılan taşeronlaştırma, 4/b, 4/c, 4924 vevekil adı altında güvencesiz çalıştırılma bi-çimleri ile alabildiğine yaygınlaştırılmıştır.Bunun sonucunda aynı işi yapanlara farklı

ücretlendirme ve farklı özlük hakları uygu-lanır olmuştur. Performans ücretlendirmesigibi ücretlendirmeler de bu duruma ekle-nince işyerlerimizde ekip hizmeti anlayışıciddi oranda zedelenmiştir. Bireysel çıkarlarön plana çıkarılarak nitelikli sağlık ve sosyalhizmet sunumu zorlaştırılmış, çalışanlarınişverene karşı örgütlülüğü ve hak alma mü-cadelesi zayıflatılmaya çalışılmıştır” dedi.

Tipi Hapishanesi’nde üç kişilik hücrelerden tek kişi-lik hücrelere zorla götürülen Şehmuz Avcı isimli tut-sağın kolu, Bektaş Karaman’ın ise burnu kırılırken İl-yas Argun, Cemal Bozkurt, Ali Gül Alkaya ve birçoktutsağa işkence yapılmıştır.

F tipi hapishanelerinde akıllara ziyan uygulamalarF tipi hapishanelerinde uygulamalar akla ve mantı-ğa aykırı gözükse de, devlet cephesinde bu uygula-maların bir anlamı var. Devrimci tutsakları kişilik-sizleştirip teslim almayı amaçlayan devlet, güvenlikönlemleri adı altında insan onurunu hedefleyen bir-çok yaptırma başvuruyor. Özellikle F tipi hapisha-nelerindeki devrimci tutsaklar bu uygulamaya ençok maruz kalanlardır. Bu hapishaneler de yakınla-rını görmek için gelen ziyaretçiler de bu baskılardannasibini almaktadırlar. Devlet aynı zamanda hapistebulunan kişilerin yakınlarını da cezalandırmaktadır. Hapishaneye düşen devrimci tutsağın maruz kaldığıilk uygulama çıplak aramadır. Amaç güvenlik açı-sında arama yapmak değildir. X-ray cihazı, dedek-tör ve elle üst araması yapmak fazlasıyla yeterli ol-masına rağmen çıplak aramayı dayatmanın başkabir amacı vardır. Bu uygulamayla devrimci tutsağıniradesi kırılmak isteniyor. Çıplak aramayı hayatageçirmede başarılı olamasalar da bu uygulamadanvazgeçmiş değiller. Devrimci tutsaklar çıplak ara-mayı kabul etmediği için gardiyan ve askerler tara-fından saldırıya uğradığına ilişkin haberleri sıklıklaokuyoruz.

F tiplerindeki işkence uygulamalarının birçoğu rutinhale geldiği için basına yansımamaktadır. Keyfi üstaraması bunarın başında gelmektedir. Birçok F tipihapishanesinde telefona götürülen tutsak hücresi-nin kapısında aranmaktadır. Bu üst aramasındaayakkabı içine dahi bakılmak istenmektedir.(ki bir-çok hapishanede ayakkabı araması dayatıldığı içinçıplak ayakla hücre dışına çıkılmaktadır.) Aramayıyapan gardiyan tutsakla telefon yerine gider ve buyer her taraftan kamerayla izlenmektedir. Telefonkonuşmasını bitiren tutsak hücreye konulurkentekrar aranır. Çıkarken aramayı yapan gardiyanın buişlem boyunca tutsağın yanında olması ve aynı gar-diyanın tutsağı hücreye getirirken kapıda tekrar üstaraması yapmasının güvenlik önlemiyle açıklanacakyönü yoktur. Bu bir keyfi saldırıdır ve sistematik ola-rak baskının uygulanması için bu tür uygulamalartercih edilmiştir. Tutsakların sosyal gereksinimlerinin karşılanmasıbir hak olarak görülmemektedir. Bu tür ihtiyaçlartretmana tabi tutulmuştur. Keyfi verilen ‘disiplin ce-zalarıyla’ tutsaklar bu haklardan yoksun bırakıl-maktadır. Tutsakların ortak alanlara çıkarılma, yetenek ve be-cerilerini geliştirmek için çeşitli kurslara katılma vespor yapma gibi istemleri tretmana tabi tutulmuş-tur. Adeta tutsaklara “kişiliğiniz ve onurunuzu birkenara bırakırsanız ve inandığınız davadan vazge-çerseniz bu haklardan faydalanırsız” denilmektedir.Tretmanla amaçlanan zaten budur. ‘Disiplin cezala-rının’ verilmesinde olduğu kadar uygulanmasında dakeyfilik diz boyudur. Verilen ‘disiplin cezalarının’ uy-gulanmasında hapishane idareleri tutsak için enaleyhte zamanı tercih ederler. Çünkü 5275 sayılı ya-sayla birlikte hapishanelerde disiplin cezalarının in-faz edilmesi şeklinde değişmiştir. Örneğin bazı et-kinliklerden men edilme, mektup ve telefon cezasıalan bir tutsak tahliye tarihi gelmiş olsa bile tahliyeedilmiyor. Yani hapishanede tutularak o haklardanyoksun bırakılma cezası uygulandıktan sonra bıra-kılıyorlar. Bu yetmiyormuş gibi ‘disiplin cezası’ bitsebile tutsağın ‘iyi halini’ izlemek için bile hapiste tuta-biliyorlar.

Yapılan bu saldırılar tüm halkadırHapishanelerde yaşanan işkence ve hak gaspların-dan sadece birkaç tanesinden söz edebildik. Oysahapishanelerde sayısızca saldırı şekli vardır. Elbette-ki bu saldırılar özelde devrimci tutsaklara uygulansada sonuçları tüm topluma dönüktür. Devrimci tut-saklar toplumsal muhalefete dönük bu saldırılarkarşısında taviz vermemekte ve devrimci yaşambiçimini en zor koşullarda devam etmektedirler.Ağır tecrit koşulları içerisinde, devletin saldırıları-na karşı örgütlü bir yaşamı savunarak, mücadele-yi sürdüren devrimci tutsaklar, hapishanelerdetecrit saldırıları ile dayatılmak istenen teslimiye-ti boşa düşürdükleri gibi, toplumsal muhalefetedönük saldırılar karşısında mücadele sürdüren

dışardaki dinamiklerede büyük güç vermektedir.

tolerans’ mı?

6-7_Layout 2 2/28/11 10:55 AM Page 2

Page 8: 1-10 Mart 2011

Halkın Günlüğü 1-10 MART 2011emek08

DİSK-AR’ın TÜİK Hanehalkı İşgücü An-keti üzerinden yaptığı araştırmanın so-nuçlarına göre, başta umutsuzluk ol-mak üzere çeşitli nedenlerle son 3 aydıriş arama kanallarını kullanmayan veişe başlamaya hazır olan umudu kesikişsizlerin de hesaba katıldığı, geniş ta-nımlı işsizlik oranı yüzde 17.36 oldu. 1saat bile çalışsa işsiz sayılmayan, ye-tersiz ve eksik zamanlı istihdam edilengizli işsizlerin de ilave edildiğinde buoranın yüzde 21 düzeylerine ulaştığınıifade eden DİSK-AR, işsiz sayısının iseresmi 2 milyon 811 rakamına karşın,umutsuz işsizlerle birlikte 4 milyon 802bin, gizli işsizlerle 5 milyon 804 bin dü-zeyine ulaştığını bildirdi.

Raporda, istihdam konusunda yapılanaldatmacanın, gerçeklik ile uyuşmadı-ğı, geçici bir işte çalışan her 2 kişiyekarşın, geçici bir işte çalıştığı için işsizkalmış 1 kişinin bulunduğu belirtildi.Buna göre geçici işçiler için işsizlik ora-nının yüzde 34 düzeyinde olduğu ve

resmi işsizlerin yüzde 30’unu da geçiciişte çalıştığı için işsiz kalanların oluş-turduğu belirtildi.Kasım 2010 döneminde resmi işsizlerinyüzde 15.1’ini işten çıkartılanlar, yüzde17.4’ünü ise kendi isteğiyle işten ayrı-lanlar oluşturdu. İşyerini kapatan 200bin kişinin ise henüz iş bulamadığının

belirtildiği raporda, öğrenimine devameden veya yeni mezun işsizlerin sayısı-nın ise 304 bin düzeyinde olduğu ifadeedildi.

Tarım çalışanlarının sayısı 5yıl öncesine döndüRaporda tarım sektöründe çalışanların

Devrimci İşçi SendikalarıKonfederasyonu Araş-tırma Enstitüsü (DİSK-AR) Kasım 2010 dönemiişsizlik raporunu açıkla-dı. Rapora göre işsizliktegerçek rakamlar 5 mil-yonu geçti.

PTT’de örgütlenme mücadelesi veren işçi-lerin sözleşmeleri yenilenmeyerek iştenatıldılar. Sözleşmeleri yenilenmeyen işçilerdireniş çadırları kurarak mücadele başlat-tılar. 50’inci gününü dolduran direniş Top-kapı ve Sarıyer Posta Dağıtım Merkezle-rinde devam ediyor.Yaklaşık 50 gündür çadırlarda direnişe de-vam eden işçiler Kamu-Sen’e ait Türk Ha-ber-Sen’in direnişteki işçilere destek sözüvermesine rağmen verdiği hiçbir sözü tut-maması ve işverenden yana tavır almasıüzerine direnişteki işçiler tarafından pro-testo edildi.

İşten atılan işçiler kararlı 45 kişinin işten çıkarıldığı Topkapı DağıtımMerkezi önünde kurdukları çadırda diren-işlerini sürdüren işçiler PTT Genel MüdürüOsman Tural tarafından tehdit edildiklerinibelirttiler.Şu ana kadar İstanbul genelinde 250 işçiişten atıldı. Direnişte olan işçiler iş azalma-sı bahane edilerek işten atıldıklarını belir-tirken Türk Haber-Sen’in kendilerine ver-diği sözleri tutmadığını ve işverendenyana tavır aldığını ifade ettiler. Direniştekiişçiler bütün yaşananlara rağmen sendikalmücadeleden vazgeçmeyeceklerini açık-ladılar.

Sendika işçileri aldattıİki yıldır örgütlenme çalışmaları yapmala-rına rağmen hala sendika üyeliklerinin ya-pılmadığını ifade eden işçiler, memur ol-madıkları için KESK’e bağlı Haber-Sen’eüye olamadıklarını, sendikanın kapanmapahasına da olsa tüzük değişikliği yaparakbunu engellemeye çalıştığını ve durumunnetleşmesi durumunda Haber-Sen’e üyeolacaklarını ifade ettiler. KESK’in direnişçadırlarını sürekli ziyaret ettiğini açıkla-yan işçiler direnişe devam edeceklerininmesajını verdiler. Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı başta ol-mak üzere pek çok yetkili kuruma dilek-çeler yazarak durumlarını ilettiklerini ifa-de eden işçiler yaşadıkları hak gasplarınımahkemeye taşıdıklarını ancak Bakırköyİş Mahkemesi’nde açtıkları davanın henüzgörülmediğini söylediler. İşçiler işlerinegeri dönünceye kadar mücadelede kararlıolduklarını belirterek demokratik kitle ör-gütleri ve sendikalardan direnişlerine des-tek beklediklerini ifade ettiler.

PTT direnişidevam ediyorPTT işkolunda ülke genelinde yak-laşık bin kişinin işine son verilir-ken, işçiler kurdukları çadırlardadirenmeye devam ediyor.

İşsizler ordusu

Çankaya Belediyesi’nin iştiraki olanÇankaya Belde A.Ş.’de çalışan Sos-yal-İş üyesi işçiler, yaklaşık bir yıldırpatronun ayak oyunlarıyla bir türlüimzalanmayan Toplu İş Sözleşme-sinden dolayı mağdur. Çankaya Bel-de A.Ş.’de çalışan işçiler yasal hak vealacaklarının ödenmemesi ve yaşa-dıkları sorunlara karşı, Çankaya Be-lediyesi’ni son kez uyardı. Belediyeişçileri ‘toplumcu belediyecilik’ söy-lemlerini dilinden düşürmeyenCHP’li Çankaya Belediye BaşkanıBülent Tanık ve yetkililere kırmızıkart çıkararak bir sonraki eylemin iş

bırakma olacağını duyurdular.

Yeni Demokratik Sendikal Birlik(YDSB), DHF faaliyetçileri, çeşitlisendika, meslek ve kitle örgütlerininde destek verdiği bir eylem gerçek-leştiren Belde A.Ş. işçileri, ÇankayaBelediye Başkanlığı’na yürüdü. “Ar-tık yeter, toplu iş sözleşmesi hakkı-mızı istiyoruz” ve “Sendika hakkı-mız engellenemez” pankartları açanişçiler, “Yaşasın haklı mücadelemiz”,“Belde işçisi kazanacak”, “Zafer di-renen emekçinin olacak” sloganları-nı attı. İşçiler, Çankaya Belde A.Ş. Ge-

nel Müdürü Serdar Karaduman’ı daistifaya davet ettiler.

Sorunlar devam ediyorÇankaya Belediyesi önünde işçileradına açıklama yapan Sosyal-İşSendikası Toplu İş Sözleşmesi Daire-si Başkanı Engin Sezgin, ÇankayaBelde A.Ş. yönetiminin 2010 yılı ba-şından itibaren toplu iş sözleşmesin-den doğan hakların işçilere öden-mediğini belirtti. Belde A.Ş. yöneti-minin 12 Eylül yasalarının arkasınasığınarak, toplu iş sözleşmesini ge-ciktirmeye çalıştığını söyleyen Sez-

Çankaya Belde A.Ş. işçileri haklarını arıyor Çankaya Belediyesi’nin iştiraki olan Çankaya Belde A.Ş.’de çalışan Sosyal-İş üyesi işçiler,Toplu İş Sözleşmesinin imzalanmamasından dolayı Çankaya Belediyesi’ni protesto ede-rek, üretimden gelen gücümüzü kullanırız dediler.

8-9_Layout 2 2/28/11 10:52 AM Page 1

Page 9: 1-10 Mart 2011

09emek1-10 MART 2011 Halkın Günlüğü

Adana Numune Hastanesi’ndesözleşme süreleri dolan ve taşe-ron şirket tarafından ‘Geçmişedönük tüm haklarımdan vazgeçi-yorum’ yazılı kağıdı imzalamayanişçiler, ihaleyi alan yeni şirket ta-rafından işe alınmamıştı. ‘Geçmi-şe dönük tüm haklarımdan vaz-geçiyorum’ yazılı kağıtları imzala-madığı için işlerini kaybeden işçi-ler Adana Numune Hastanesiönünde Dev Sağlık-İş öncülü-ğünde 4 Ocak günü direnişe baş-lamışlardı. Adana Numune Has-tanesi’nde işten çıkarılan 107 iş-çinin 21’i Adana Numune Hasta-nesi bahçesinde 4 Ocak’tan buyana işlerine geri dönmek için di-renişe devam ediyor.

Direnişteki işçilerin,direni-şin 50. gününde dayanış-ma etkinliği gerçekleştirdiAdana’daki ve diğer illerdekiemekçilerin de katılımıyla ger-çekleşen etkinlikte Dev Sağlık-İşgenel başkanı Arzu Çerkezoğ-lu’da sabahlayanların arasındaydı.Etkinlikte konuşma yapan DevSağlık-İş Genel Başkanı ArzuÇerkezoğlu, taşeron sistemine

karşı yıllardır çeşitli hastanelerdemücadele yürüttüklerini ve bumücadelenin hep birlikte el elevererek başarıya ulaşacağınısöyledi.

Taşeron sağlık işçileri yağan yağ-mura inat halaylar çekerek, tür-küler söyleyerek direnişi, işlerinegeri dönene kadar sürdürecekle-rini gösterdiler. Çukurova DevSağlık-İş Şube Başkanı MustafaHotlar, direnişteki işçilerin moral-lerinin çok yüksek olduğunu veişe geri dönene kadar mücadeleedeceklerini belirtti. Hotlar, 2hafta önce valiliğe gerçekleştir-dikleri yürüyüş sonrasında Ada-na Valiliği bünyesinde taşeronşirketin işçilere zorla imzalattığıbelgelerle ilgili bir komisyon oluş-turulduğunu belirtti. Hotlar, oto-masyon, güvenlik ve yemekhanebölümünden toplam 107 işçininişten çıkarıldığını; ancak direnişekatılan işçilerin ağırlıklı olarakotomasyon bölümünde olduğunusöyledi. Hotlar, direnişin başla-masıyla taşeron şirketin temizlikbölümündeki işçileri işten çıkara-madığını ifade etti.

Numune’de direnişdevam ediyor

Eğitim-Sen Diyarbakır ŞubesiKadın Sekreteri Adile Gülçiçek15 Mayıs 2010 tarihinde Amed’teyapılan bir açıklamaya katıldığıgerekçesiyle Emniyet Müdürlü-ğünün ihbarı üzerine İl DisiplinKurulu’nun 3 şerhe karşı 3 onayoyu ile soruşturmalık oldu. Gül-çiçek hakkındaki soruşturma,görevden men edilmesi talebiy-le yürütülüyor.Gülçiçek’e destek amacı ile 24Şubat’ta bir araya gelen, KESKDiyarbakır Kadın Komisyonu,ESP, DHF, TKP, Partizan üyeleriOfis AZC Plaza önünde eylemyaptı. Eyleme, BDP Eş GenelBaşkanı Gültan Kışanak, BDPMYK üyesi Meral Danış Beştaşve BDP Diyarbakır İl BaşkanıMehmet Ali Aydın’da katıldı.KESK Diyarbakır Kadın Komis-yonu adına konuşan Atayi De-mir, “Bir taraftan Ortadoğu’dagelişen halk isyanlarında devletyöneticilerine demokratikleşmeve insan hakları dersi verenAKP hükümeti; öte taraftankendi ülkesinde haklarını kul-lanmaya çalışan bütün muhalifkesimlere idari ve adli cezalarlaher türlü hak gasplarını revagörmektedir” dedi.

Ela Kiçik GözaltındaEğitim-Sen Diyarbakır ŞubesiKadın Sekreteri görevden menedilmesi talebi Ankara’ya iletil-diğini söyleyen Demir, “Soruş-

turmayı yürüten müfettişleresoruyoruz: Siz karar veremiyor-sanız neden bu işi yürütüyorsu-nuz? 6 bin 800 üyesi olan birsendikanın kadın sekreterinindemokrasi ve barış talebi içerenbir basın açıklamasına katılmasısizleri neden rahatsız etmekte-dir? Bugün dünyanın birçok ül-kesinde memurların siyasetyapma hakkı kabul edilirken sizneden hala memurların bir siya-si partinin basın açıklamasınakatılmasından korkmaktasınız?Bununla beraber ilçemiz Çer-mik’te görev yapan Ela Kiçik adlıüyemiz de gözaltında bulun-maktadır” dedi.

Atayi Demir konuşmasına, “Ce-zalar, sürgünler, tutuklamalarhaklı mücadelemizin önündeengel olamayacak. Bizleri sindi-rebileceklerine inanlara bir ha-tırlatmada bulunmak isteriz kidaha önce genelkurmayın sen-dikamızın kapatılması emrikarşısında hazır ola geçenlerinpolitikaları nasıl geri tepti ise bukararlar da onurlu mücadele-mizle boşa çıkarılacaktır” dedi.

Demir, Adile Gülçiçek hakkındaAnkara’ya gönderilen “görev-den alınması” talebinin derhalgeri çekilmesini istedi.

BDP Eş Genel Başkanı GültanKışanak ve KESK Genel Sekre-teri Kasım Birtek’te kısa bir ko-nuşma yaptı.

Eğitim-Sen: Bizleriyıldıramayacaksınız

sayısının artığı belirten şu ifadeler yer aldı; “İşsiz-lik verilerinin düşük görünmesinin nedenlerindenbiri de, çaresizlik nedeniyle kentten kırsal alanaişgücündeki kaymadır. Haziran 2010 dönemindede bu durum kendini göstermektedir. Bu dönemiçin Tarımda istihdam edilenlerin sayısı 6 milyon233 bin ile son 5 yılın rekorunu kırmıştır. Kırsalkesimde gelir kaybı yaşadığı için kentlere yönelen

yüzbinlerce emekçi, işsizlik girdabından kaçarak,yine çaresizliklerine yani tarım alanına, kırsal ke-sime dönüş yapmıştır. Bu geniş kesimleri işsizlikverileri içinde değerlendirmek mümkündür.”

Son 3 yıllık dönemde umudu olmayan işsizlerinsayısı diğer nedenlerle birlikte işsiz sayılmayan-larla 367 bin kişi arttı. Bu kişiler işsiz sayılmadık-ları için işsizlik verilerine dâhil olmadı. Kayıt dışıçalışanların sayısı 755 bin kişilik artış gösterdi.Eksik ve yetersiz istihdam edilenlerin sayısı isekriz öncesinin 400 bin üzerinde. Geçici işlerde ça-lışanların sayısı da kriz öncesi döneme göre 131bin kişi arttı.

Raporun sonuç bölümünde, işsizlikle mücadelekonusunda hükümetin çizdiği tabloya karşın, iş-sizlik oranlarının korkutucu düzeylerde seyret-meye devam ettiğine dikkat çekilerek, iş bulanla-rın güvencesiz, esnek ve kuralsız kötü çalışmakoşullarına razı hale geldiklerine işaret edildi. Ra-pora göre; “Çalışma koşullarının giderek ağırlaş-ması, düzenli bir gelir getiren, güvenceli işlerdeyaşanan azalış, yaygınlaşan taşeron uygulamalarıve düşük ücretler nedeni ile çalışma yaşamı bircehenneme dönüştü. Yüksek okul mezunu 479bin işsiz Türkiye’nin en büyük ayıbı durumunda.Kişiler eğitim süreçlerine harcadıkları uzun süre-lerin ve maliyetlerin karşılığına alacak işler bula-mıyorlar. Bu eğitim sisteminin iflası anlamına ge-liyor.”

Bu koşullar altında yaşanan iş kazaları ve cina-yetlerin, artık bir gerçeğin gizlenemeyecek dü-zeylere ulaştığını gösterdiğinin ifade edildiği ra-porda, “Ne yazık ki, torba yasa ile birlikte, kural-sızlık, güvencesizlik ve taşeronlaşma daha dayaygınlaşacaktır” denildi.

büyüyor!

gin, hak ihlalinin Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’nca da tespit edildiğini ve şirketinidari para cezasına çarptırıldığını açıkladı. İşçi-ler üzerinde işten atma, sendikadan istifa veistek dışı tayin ve atama gibi baskı, zorlama vekeyfi girişimlerle psikolojik saldırıların sürdü-ğünü sözlerine ekleyen Sezgin, CHP bürokrat-ları ile Çankaya Belediye Başkanı Bülent Ta-nık’ın da tüm çağrılara kulaklarını tıkadığınıifade etti.

Üretimden gelen güçlerinikullanacaklarÇankaya Belde A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı

Serdar Karaduman ve diğer yönetim kuruluüyelerini istifaya davet eden Sezgin, “ÇankayaBelde A.Ş. sendikamızla toplu iş sözleşmesimasasına oturmalıdır. 1 yılı aşkın süredirödenmeyen haklar derhal ödenmeli, çalışmabarışı sağlanmalıdır. Sesimizi duyurabileceği-miz her yer artık bizim için eylem alanı ola-caktır. Mart ayı içinde üyelerimiz kendi özgürve hür iradeleriyle iş bırakacak, üretimden ge-len güçlerini kullanacaktır” dedi.

Çankaya Belde A.Ş. yöneticilerine kırmızı kartçıkaran işçiler sorunlar çözülene kadar ey-lemlerin süreceği vurgusunu yaparak, eylemisonlandırdı.

8-9_Layout 2 2/28/11 10:52 AM Page 2

Page 10: 1-10 Mart 2011

1-10 MART 2011 Halkın Günlüğü

Acı güç doğuruyor, birleştiriyor

fKendinizi tanıtır mısınız bize?

Adım Kadir Tuncer. 1949 Zonguldak doğumlu-yum. 18 yıl madenlerde çalıştım, şu anda madenemeklisiyim. Yaşadıklarımı, insanların yaşadık-larını yazıya döküyorum şu anda. Derdimizi an-latmak için yazarlık yapıyoruz. Daha doğrusu sı-nıfın derdini anlatmak için yazarlık yapıyoruz.Bildiklerimizi gelecek kuşaklara aktarmaya çalı-şıyoruz.

fPeki maden işçisiyken kadrolu mu çalışıyordu-nuz? Hangi statüde çalışıyordunuz?Bizim dönemimizde bir defa ocağa iş başı yaptı-ğın zaman zorunlu olarak sendika üyesi oluyor-dunuz, doğrudan sendika üyesi oluyordunuz ve ozaman sözleşmeli personel yoktu. Onlar hep90’dan sonra geldiler, 80’den sonra gelmeye baş-ladı. Daimi işçiydim kendim. Çalışma koşullarımı-zın bugünkünden pek bir farkı yoktu yani. Za-man zaman 6 saat çalışıyorduk, bazen göçük du-rumlarında işin tehlikeli dönemi 10 saat 12 saatocakta kaldığımız zamanlar oluyordu.

fO zamanlar aldığınız ücret kendinizi, evinizigeçindirmekte size yetiyor muydu?Şöyle söyleyeyim, 1990’da grev başladı. Büyükyürüyüş esnasında ben çalışırken 430 lira aylık

alıyordum. Bir emekli, dul, yetim aylığı hemen he-men 600 liranın üzerindeydi. Yani bizim aldığımızaylık o dönem emekli aylığının çok çok altınday-dı. Yaşam koşullarında hiçbir zaman bizim ücret-ler düzelmedi. Her zaman hep düşük kalmıştır.Şu anda da aynı.

fMadende günlük çalışma koşullarınız nasıldı?Şartlarınız nasıldı?İşçi sağlığı iş güvenliği diye bir tüzük var. Bu tü-züğe kesinlikle uyulmuyordu. Örneğin çalıştığı-mız yerlerde su olduğu zaman, suyun olduğu yer-lerde yerden kabarcıklar çıkardı, metan gazıdırbu. Sorduğumuzda mühendislere, başımızdakiamirlere çok düşük derecede derlerdi. İlk baştakorktuk ama sonra zamanla herkes gibi biz dealıştık. Toz vardı mesela, “ayak” dediğimiz kömü-rün çıkartıldığı yerlerde su fıskiyelerinin olmasılazım. Su fıskiyeleri yoktu. Tozdan burun delikle-rimiz her saatte bir tıkanırdı, nefes alamaz duru-ma kadar gelirdi. Havasızlık vardı. Çıplak çalışır-dık. Altımızdaki pantolonu çıkarır, üstümüzdekigömleği çıkarır çıplak çalışırdık. Çünkü aşırı bir

sıcak vardı ve hava azdı. O koşullarda çalıştık.

Demokratik haklarımızı kullandırmıyorlarfÖzellikle son dönemde artan grizu patlamaları,iş güvenliği noktasında yaşanan sorunlar ve ta-şeronlaştırma noktasında ne söylersiniz?

Şimdi Gelik’deki Karadon’da en son patlayan gri-zuya baktığımız zaman burada kişinin can gü-venliği ile ilgili alınacak tedbirler maliyeti artırı-yor. Bir defa işverenlik mantığı bu. Çünkü insanölüsü, insan canı, orayı yenilemek için alacağımakinalardan, tesisattan çok daha ucuza geliyor.Can güvenliği yok. Şimdi can güvenliği sağlan-maz mı, sağlanır. Şimdi ocakta, diyelim ki çok aciltehlikeli bir durum var, biz bu aciliyeti işçiler ola-rak hissettik. Hissettik ama mühendisimizinveya şefimizin haberi olmadan işyerini terk etmeinisiyatifimiz yok. Yani gideceğiz, şefe haber ve-receğiz, şef mühendise haber verecek, mühendisbölge müdürüne haber verecek, gelip ölçüm ya-pacaklar… Böyle bir hakkımız yok. Şimdi bu yüz-

Kazma ve kürekleriyle Ocakta bir ayakvardı, yüzde yet-miş meyillidir o.Kömürü çıkart-

mak için ilk önce delikdeliyoruz. O deliğin peşi-ne 1-1.5m dinamit koyu-yoruz, patlattığında dakömür gevşiyor. Oranınarkası boşmuş, biz buna“degaj” diyoruz. Birdenbire patlama olunca bağ-lar göçtü. Bağlar göçüncevallaha ilk aklıma gelenöldüm dedim.

Kadir Tuncer Maden emeklisi

Sömürünün sınırsız ve pervasızcasüre gittiği ve hergün biraz daha az-gınlaştığı dışarıdan bakanların değil,bizzat yaşayanların teleffuz ettiği bir

gerçeklik. Sadece olay ve olguları veyadiğer bir deyişle toplumsal yaşamı ob-jektif bir gözle irdelendiğinde o ger-çeklik tüm çıplaklığıyla görülecektir.

Sömürü koşullarının en ağır olduğusektörlerin başında maden gelir. Ora-da sadece emek değil ömür de sömü-rülür. Bir gece ya da sabah indiğinizdeyerin altına geri çıkma garantiniz yok-tur. Canlı olarak çıkmaktan bahsetmi-yoruz. Cansız bedeniniz de yerin altın-dan çıkmayabilir. Ne de olsa “kader”.Ama kader neden hep olumlu bir ya-şamda tecelli etmiyor da hep olum-

Madenlerde sadeceemek değil ömürde sömürülüyor

Yaşları 12’den başlayan çocuk işçiler Zonguldak’ta madenocaklarında her gün saatlerce kazma sallıyor, kömür ta-şıyor, ömürlerini satıyor, ve bu göz ardı ediliyor. Sömürü-len işçilerin Zonguldak’ta da yaşı yok!

Geniş bir şekilde elealmayı düşündüğü-müz maden işçileriyleilgili dosya çalışmamı-zı hazırlamak için Zon-guldak’ta bulunan ya-zıişleri müdürümüzHıdır Gürz gözaltınaalındı ve tutuklandı,dosyayla ilgili mater-yallere el konuldu.Dolayısıyla dosya ça-lışmamız şimdilik ya-rım kaldı. İlerki süreçteplanladığımız gibimaden işçilerinin işkoşullarını ve yaşamınıkonu alan bir dosyayayınlayacağız. Bu sa-yımızda ve önümüz-deki sayı maden işçi-leriyle yaptığımız ro-pörtajlara yer veriyo-ruz

10-11_Layout 2 2/28/11 3:24 PM Page 1

Page 11: 1-10 Mart 2011

maden işçileri röportaj

den diyoruz ki; bir grizu patladığında suçu iş-çilere atıyorlar, genellikle öyle yapıyorlar, ih-malkarlık diyorlar veya mühendisin hatasıdiyorlar. Biz hiçbir zaman çalıştığımız süreiçerisinde öyle bakmadık arkadaşlarımızlaberaber. Dedik ki bu, demokratik hak ve öz-gürlüklerimizin kısıtlanmasından kaynakla-nan bir şeydir. Nedir bu? Ben tehlikeli gördü-ğüm anda (orda çalışan benim çünkü, benimdeneyimim var), göçük, grizu gibi şeylerdeveya su baskınlarında, o tehlikeyi gördüğümzaman orada çalışanlar olarak bulunduğu-muz yeri terk etme hakkına sahip olmalıyız.Veyahut ölümcül kazalarda, daha doğrusuölümcül iş cinayetlerinde dışarıya çıktığımızzaman biz bunu protesto etmeliyiz, alanlara,meydanlara çıkmalıyız. Çünkü demokratikhak ve özgürlükler mücadelesi, yani var olanhatta şimdi kullanılan, birilerinin tepe tepekullandığı demokratik hak ve özgürlüklerhep alanlarda alınmıştır. Ama yasak. Diyor kibu hakkını aramak için valiliğe gideceksin,izin alacaksın. Şimdi ocakta böyle bir tehli-

keyle karşılaştık, dışarı çıktık. Bunu halkaduyurmak istiyoruz veyahut arkadaşlarımızgrizuda öldü, halka duyurmak istiyoruz.Günlerden cumartesi veyahut pazar veya-hut saat beşten sonra. Biz şimdi valiyi miarayacağız? Sokağa çıkmak zaten bizim do-ğal hakkımız, bu kısıtlanıyor. Bunu neredençıkartıyoruz? 92’de 263 kardeşimiz Kozlu’da,Kozlu grizusunda can verdi. Bunların ilkbaşta cenazeleri 120 kişi çıktı ama geri ka-lan 150 kişi üzeriden duvar ördüler. Bütünhavalandırmaları kapattılar ve beş yılda bucenazeler alındı. Patlamanın ikinci günümaden işçisi içerisindeki arkadaşlarımızveya sosyalist işçi önderi olan maden işçisiarkadaşlarımız bildiri dağıtırken Kozlu’da,polis tarafından darp edilerek gözaltınaalındı. İş hadleri fesh ediliyordu, son andadurduruldu ama her birisi bir tarafa dağıtıldı.Yani demokratik hak ve özgürlükler konu-sunda maden işçisi tüm Türkiye’deki işçihareketleri gibi çok baskı altında. Kullana-mıyor özgürlüğünü.

fSiz çalıştığınız yerde herhangi bir grizupatlamasına tanıklık ettiniz mi?

Ben göçükte kaldım, 2 saat göçükte kaldım.Ocakta bir ayak vardı, yüzde yetmiş meyilli-dir o. Kömürü çıkartmak için ilk önce delikdeliyoruz. O deliğin peşine 1-1.5m dinamitkoyuyoruz, patlattığında da kömür gevşiyor.Oranın arkası boşmuş, biz buna “degaj” di-yoruz. Birden bire patlama olunca bağlargöçtü. Bağlar göçünce vallaha ilk aklıma ge-len öldüm dedim. Yani kafanın lambalık git-miş, lambalar gitmiş, bir tarafa savrulup gi-diyorsun bu grizu patlaması gibi değil. Bağlarçökünce göçük altında kalıyorsun. Tabii yı-ğıntı toprak altında bir ben kalmadım. Orasıgöçünce ben göçüğün 2 metre altında kal-dım. 5 metre aşağıya kadar ön tarafımız ka-panmış. Bir arkadaşın bacağı koptu. Yukar-dan aşağı gelen blok taş, ustanın ayağınıkaptı. 2 saat sonra kurtardılar bizi. Tabiiölümle yaşam arasında gidip gelme gibi birolay. Yani şöyle düşünün, ana rahminde birbebeksiniz veya canlı canlı mezara gömül-dünüz. Ama hangi kaza olursa olsun madenocağında, yaralanma da olsa bir madencininaklına ilk gelen şey ölümdür. Niye kan kaybısürüyor. Çünkü birçok arkadaşımız madenkazalarında kan kaybından dolayı ölmüştür.Baca ağzının hemen dışında veya ocağınızıniçerisinde ona acil müdahale edecek sıhhiyevar ama diyelim ki bacağınız koptu sizin. Bu-radasınız veya kent merkezinde veya ma-hallenizde bir bacak kopması olayında, in-sanlar hemen apar topar bir araca bindiripen geç yarım saat içerisinde sizi bir hastane-ye yetiştirebilirler. Ama maden ocağında birkere bir arkadaşımızı 2 saatte çıkardık çün-kü yukarıdan aşağıya ip yollayıp beline bağ-lıyorsunuz, o başka bir arkadaşın kucağınaoturuyor, iple beraber sarkıtıyorsunuz… Yanio çalışılan yerden aşağıya inmesi çok zor.

fŞu anda TTK bünyesinde kaç işçinin çalış-tığını biliyor musunuz?

Şu anda 11.000 işçi çalışıyor. TTK’nın gelece-ği olarak da TTK hiçbir zaman kapatılamazçünkü devlete kömür lazım, Zonguldak’takikömür bu. TTK kapatılacak diye söylenti ya-yıldı. Aslında bu bir korku salmaktır. Yani in-sanları ölüme şartlandırıp, sıtmaya razı et-mektir. Mademki TTK kapatılacaktı Koz-lu’da, Karaman’da, Girit’te 1000 metrelik ku-yular vuruldu. Madem buradan kömür çık-mayacak veya buralar kapanacak deniyordu

1990 başlarından beri, bu kuyular neden vu-ruldu? Biliyoruz ki bu insanları var olan ko-şullarına ikna etmeye yarıyor. Burada kömürkesinlikle çıkacak, fakat işçi sayısı TTK’dadüşmesine rağmen özel ocaklarda, özel iş-letmelerde gittikçe yükseliyor. BugünTTK’daki işçi sayısı 11.000 civarında, kiralıkişletmelerin olduğu özel ocaklarda ise 4500-5000 civarında insan çalışıyor.

Yerin altına inince kardeşlik başlarfBildiğiniz gibi her bir grizu patlamasındaonlarca işçi yaşamını yitiriyor. Yaşanan herölüm sonrasında yetkililerden “kader”, “gü-zel öldüler” gibi açıklamalar geliyor. Siz buaçıklamalar hakkında neler düşünüyorsu-nuz? İşçilerin kaderden ya da güzel öldükle-rini düşünüyor musunuz?

Orada sürekli söylenen bir şeyler vardı. Bi-zim geçmişten de bildiğimiz, şimdi bakanında dediği gibi “güzel ölümler”di, Başbakan’ındediği gibi “kader”inden de önce “maden iş-çisinin kaderidir” diye. Biz de yıllardan berişöyle derdik; yahut Başbakan, yetkililer, yanibu ülkeyi yönetenler, madem bu kader; sizde son model araçlarda, otomobillerde, uçak-larda dünya turuna çıkıp gezeceğinize çokdemode olmuş bir uçakla gezin, bir havala-nın bakalım da kader mi yoksa kader değilmi başınıza gelecek olanlar? Bizim onlarakısa cevabımız bu oluyor.

fMaden işçilerinin yer altındaki dünyasınasıl?

Eskiden hasımlık vardı insanlar kan davalı-lardı. Maden ocağı öyle bir şey ki, şimdi Zon-guldak’ın geçmişine baktığımız zaman, Ana-dolu’nun kültür okyanusu. Osmanlı Devle-ti’nde var olan 22 etnik kimliğin burada yanyana çalışması var. Herkes karşısındakininetnik kimliğine, dini inancına saygılı. Bütün odışarıdaki tartışmalar, hatta kan davaları bi-ter, yerin altına inince kardeşlik başlar. Çün-kü sizin istediğiniz kadar aşiretiniz kalabalıkolsun, akrabalarınız kalabalık olsun, sizincanınız bana emanet, benim canım da sizeemanet. Orada her şey biter, orada kardeşlikduygusu vardır. Ocaktan çıkılır tekrar ha-sımlık, hısımlık, kan davaları devam eder.Çok farklıdır maden ocağı herkesi zorunlukardeş yapar. Acı güç doğuruyor orada birbirlik beraberlik vardır orada.

umudu getirecekler

suzluğa karar veriyor. Yoksa küçük dağları yara-tanlar, büyük dağların mülkiyetini mi aldılar yaratı-cılarından?

Çocuk işçiler ocakta kömür çıkarıyor, yüklüyor vebunları kaçak madenlerde çalıştıkları için her türlüteknolojik donanımdan mahrum kendi güçleriylemakaraları çalıştırarak dışarıya taşıyorlar. Ayrıcahiçbir sosyal hakları da yok. Düşük ücretlerle ve ya-sal olmayan bir şekilde çalıştırılıyorlar. İş güvenliği veişçi sağlığı yasaları yaşları dolayısıyla çocuk işçileri

kapsamıyor. Fakat çocuk işçi çalıştırmayı yasakla-yan, takip eden ve soruşturan bir kurum da yok.

Seviyor musunuz burada çalışmayı? Babanızın birişi olsun ister miydiniz?

Evet.

Okula gitmek ister miydiniz?

İsterdik. Okula gitmek, oyun oynamak isterdik.

Bu çıplaklık madende ağır koşullar altında, başkabir deyişle ölümle yaşam arasındaki ince çizgide

her gün ne zaman ölümün kendisini bulacağını dü-şünerek çalışılmakta. En küçük demokratik hakla-rını kullanmaktan yoksun maden işçileri. “Kader”diye ifade edilen ya da “güzel ölümlere” açılan yol-da her gün biraz daha uzaklaşarak yaşadıklarıdünyadan, tarihin akışına yön verecekleri mezar-ları kazıyorlar yerin altında.

Aslında sözün bittiği yerden başlamak gerekiyor.İşçilerin, köylülerin, emekçilerin, söze başladığıyerden...

10-11_Layout 2 2/28/11 3:24 PM Page 2

Page 12: 1-10 Mart 2011

Geçen sayımızda, Ahmedinejad’ı ziyareteden Abdullah Gül’ün mülakatı üzerinebir yorumda bulunmuştuk. Pek “sayın”Gül, Orta-doğudaki gelişmeleri ‘Demok-rasi Manifestosu’ olarak gördüklerinibeyan etmişlerdi. Biz de bu deklarasyo-nun mahiyetini kaba hatlarıyla ifşa et-meye çalışmıştık. “Kerametin” ifadeedilen kelimelerde olmadığını, ifadeedenin sınıf niteliğinde olduğunu aktar-mıştık.

Velhasıl, “özgürlükler” düşkünü “reis-icumhurumuz”, eskiyen Fukayamacı-Negrici tarih anlayışı yerine “bahşettiği”MANİFESTO, ülke sınırları içerisindeyürürlüğe girmiş durumdadır. Gazete-miz Halkın Günlüğü, Demokratik HaklarFederasyonu ve bileşen kurumlarına, 7ilde eş zamanlı operasyon gerçekleşti-rildi. Sabah saatlerinde başlayan, polisi-ye filmleri aratmayan baskınlar, neyihedeflemektedir? Hâkim sınıflar neden,meşru-demokratik alan çalışmalarınamüdahale etmekte, düzmece iddialarlaonlarca insanı gözaltına almaktadır?

Daha birkaç hafta önce yumurta atanöğrencilere ilişkin ‘demokratik protestohakkı’ ibaresinde bulunan egemenler,Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın siyasal ik-tidarının niteliğinden bağımsız olmaya-rak, Cumhuriyet öncesi ve sonrası,meşru-demokratik düzlemde faaliyetyürüten, siyasal, mesleki, akademik,ekonomik, ekolojik vb kurumlara yöne-lik sistematik olarak saldırmıştır. Kısa-da olsa vurgulamakta fayda vardır ki,ister burjuva demokratik, ister ise faşistdevlet aygıtı olsun, saldırılar özünü ko-rumakla birlikte, her gerici iktidarda iv-melenir ya da geriler ama bir fiil devameder. Bu sınıf mücadelesinin doğası ge-reğidir.

Yeri gelmişken hakim sınıfların “demo-kratik protesto hakkına” değinmedengeçmeyelim. Yumurta atmayı demokra-tik hak olarak tescilleyen burjuva-feo-dal gericilik son derece sinsi bir saldırıyıdevreye sokmaktadır. Ülkemiz hakimsınıfları gerici-faşist yüzlerini perdele-mek için onlarca yıldır “demokrasi”,“özgürlük”, “insan hakları” diye bağır-

maktadırlar. Sadece T.C tarihi incelen-diğinde dahi bu kavramların burjuva-feodallerin dillerinden düşmediği görül-mektedir. Peki, sömürücülerin bu de-mokrasi aşkı neden kaynaklanıyor?Sömürücüler için demokrasi, ezilenlerinaldatılması, bilincinin bulandırılması vedüzenlerinin yedeği haline getirilmesidemektir. Başka bir kıymeti yoktur. De-mokrasi aldatmacasının yetmediğinoktada ise baskı ve sindirme araçlarıdevreye girer. Yumurta atmayı demo-kratik hak olarak tescilleyen burjuva-feodal zihniyetin temel gayesi budur.Sömürü düzenini fazla rahatsız etme-yecek, dahası dünya kamuoyu karşı-sında “katılımcı”, “demokratik”, “özgür-lükçü” olarak tanıtacak böylesi küçük‘yaramazlıklar’ sömürücüler açısındaniyidir.Hakim sınıflar, belirledikleri kriterlerindışına çıkarak düzenlerini alt etmeyekilitlenen bir mücadele karşısında sözkonusu eylemin sahiplerini yok etmeyikendilerine görev sayarlar. “Demokra-

tik yumurta atma hakkı”, ezilenlere ve-rilen böylesi bir ince ayardır. Gözdağıdır.“Bahşettiğim sınırların dışına çıkma-yın” uyarısıdır. Meşru-demokratik mü-cadele hattını törpüleyerek kitle eylem-lerini düzen içerisine hapsetme yolundaatılan yeni adımlardan bir tanesidir. Bu“demokratik hakkın” kullanılmasınatoptan karşı olduğumuz anlaşılmasın.Kimi zaman yumurta atmak bir protes-to türü olarak kullanılabilir. Fakat yerigeldiğinde taşın da, sopanın da, moloto-fun ve benzerlerinin de meşru ve ‘de-mokratik bir protesto hakkı’ olduğu ke-sinlikle unutulmamalıdır. Bizim karşıçıktığımız, çıkacağımız yön budur. Ey-lemlerde kullanacağımız araçlarda ha-kim sınıfların icazetine göre değil mü-cadelenin ihtiyaçlarına göre hareketederiz. Bizim meşru-demokratik eylemanlayışımız budur. Ve bundan hiçbir şe-kilde taviz vermeyiz.Örneğin emperyalistler, ülkemizde, IMFve Dünya Bankası’nın toplantılarını dü-zenledikleri 6-7 Ekim 2009 tarihlerinde,

Manifestonun maskesi düştü! Y

Uzunca bir dönem, DTK ve BDPtarafından çalışması yapılanDemokratik Özerklik projesi kap-samında başlatılan iki dilli yaşamkampanyasına MGK’dan yanıtgecikmedi. Devlet erkanı yaptığıtoplantıyla bir kez daha resmi diliolan faşizmde karar kıldı. BDP veDTK ise bu çalışmalarının meşruve yasal bir zemini olduğunu vur-gulayarak, çalışmalarına devamedeceklerini duyurdular.

Demokratik özerklik ve MGK toplantısı

GÜN

CEL

2-7

NATO toplantısı ile birlikte Füzekalkanı projesi yaşama geçirilmeyebaşladı. NATO Genel Sekreteri An-ders Fogh Rasmussen’in açıkladığı38 maddeden oluşan 11 sayfalıkbelgede geçen “NATO nükleer si-lahlara karşıdır; ancak dünyadanükleer silahlar bulunduğu süreceNATO nükleer bir güç olarak kal-maya devam edecektir” ifadesiylenükleer silahlanmaya “karşı” olun-duğu belirtiliyor! Peki bu silahlarıkim üretiyor?

GÜN

CEL

4-5

Kürt ulusal sorunuİmha, inkar ve asimilasyon politikalarına maruz kalan Kürt ulusal sorunu, on yılları bulan birmücadele sonucunda bir çok “uç” noktası ile beraber tartışılırken, aydınlar, yazarlar, siyasikurumlar ve konunun muhattapları soruna nasıl yaklaşıyorlar? Dizi şeklinde yayınlayacağımızdosyamızda, her sayımızda farklı görüşleri okurlarımızla buluştururken güncel olarak kamuoyundatartışılmaya devam eden konuya kendi bakış açımızla katkı sunmaya çalışacağız. 20-21-22’de

Asgari ücret mi, azami açlık mı? SAYFA 9

Yeni Demokrasi mücadelesinde uzunyılları bulan basın-yayın faaliyetiyleülkemiz emekçilerinin bir kürsüsüolma misyonu ile hareket eden Dev-rimci Demokrasi, üzerinden yükseldiğidevrimci değerleri kendisine rehberedinerek yarına uzanacak olan devrimve demokrasi mücadelesine gücü ora-nında katkı sunmuştur. Yeni demokrasimücadelesinin ve genel olarak dünya,özelde de ülkemiz proletaryasının,halkların ve ezilen ulusların kürsüsüolan Devrimci Demokrasi, 2011 yılı iti-bariyle yoluna Halkın Günlüğü ile de-vam ediyor. Demokrasi ve özgürlük yalanları ilekendi gerici iktidarlarını sağlama al-maya çalışan, emekçi kitleler tarafındanözlemi duyulan demokrasi olgusunu

manipüle ederek buradan nemalan-maya çalışan her türlü burjuva-feodalakıma karşı, rotasını sınıf mücadele-sinin belirlediği bir yayıncılık anlayışıile yola çıkan Halkın Günlüğü, gücünühalktan, kaynağını sınıf mücadelesin-den alır. Halkın Günlüğü her türdengericiliğe karşı aktif mücadele yürütürve mücadele yürütenlerin sesi olmamisyonuyla hareket eder. Egemen sı-nıfların gerici iktidarlarının halkın üze-rindeki baskı ve sindirme politikalarınakarşı halkın yanında saf tutar. Ülkemizhalklarını, emekçilerini, işçilerini, köy-lülerini, bağımsızlık, halk demokrasisi,sosyalizm ve komünizm mücadele-sinde taraf olmaya çağırır ve bu uğurdayürütülen mücadeleye, olanakları öl-çüsünde omuz verir.

Yeni Demokrasi’den Devrimci Demokrasi’ye uzanan tarihselsürecin yarattığı mirasın üzerinden kendini var edenHalkın Günlüğü, bu bayrağın temsilcisi ve taşıyıcısıdır

WikiLeaks’lerinAmerika’yı aklama serüveni

Köylülük vetalana dönüştürülen üretim

113 maddeliktorba yasakimi koruyor

NBKP(M) yeni eylemlere başlıyor SAYFA 16

18 11 08

NATOnükleersilahlarakarşı mı?

Halkın GünlüğüHalkın GünlüğüHalkın Günlüğü10-20 Ocak 2011 Sayı: 1 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

Orantısız güç ya daaşırı demokrasiYORUM-SÖYLEŞİ SAYFA 15

DOSYABU SAYIMIZDA İSMAİL BEŞİKÇİVE EMEP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ENDER İMREK’İNGÖRÜŞLERİNE YER VERİYORUZ

��

��

���

YENİ DEMOKRASİBAYRAĞI HALKINGÜNLÜĞÜ’NDE

Hakim sınıfların gazetemize veDHF’ye yönelik gerici saldırılarıdevrimci-demokratik güçlerinkitlesel eylemleriyle protesto edi-lerek, hakim sınıfların, gerçek-leştirdikleri saldırı vasıtasıyla ya-ratmaya çalıştığı “moralsizlik”,“dağılma” güçlü bir devrimci ira-deyle karşılandı. Yeni demokrasigüçleri, dost güçlerle birlikte on-larca ilde gerçekleştirdikleri ey-lemlerle kararlılıklarını ilan ettive gerici saldırıların örgütlü halkgerçekliği karşısında hükmü ol-madığını haykırdı.

Egemenlerin, kendi projelerininönünde engel teşkil edebilecek di-renç merkezlerini boşa çıkarmak is-temediklerini düşünmek, ham hayalolur. “Terör örgütü” operasyonlarınatabi tutulan, onlarca yıllık mahkumi-yetle yargılanan, ölüm tehditleriyleyüz yüze kalan, kaçırılarak işkence-lere tabi tutulan yeni demokrasigüçlerine kesilen “ceza”, “adım adım

özgürlükleri geliştiren” hakim sınıf-ların iktidar anlayışından bağımsızdeğildir. Ezilen sınıfların en ufak haktaleplerine karşı baskı ve sindirmepolitikalarıyla cevap verenler, enjanjanlı demokratik anayasalara sa-hip olsa dahi, nitelikleri değişmez.Onlar sömürücüdürler. Sömürücüözü gereği baskıcıdırlar.

Yeni demokrasi güçleri, kendilerine

yönelik yapılan saldırıları bu gerçek-lik üzerinden görerek, başta kenditaban kitlesi olmak üzere, ezilenleregötürmekle mükelleftir. Ufak birazınlığın saltanatı, “demokrasi mani-festosu” şımarıklığı ile maskesini fa-şist bir şekilde düşürürken, devrimcikomünistler, operasyonların tümyönelimlerini deşifre etmeden karşıgardın alınamayacağını bilmelidir.

Örgütlü birhalkı hiçbirkuvvet yenemez!

1-10 MART 2011 Halkın Günlüğü

12-13_Layout 2 2/28/11 3:03 PM Page 1

Page 13: 1-10 Mart 2011

devrimci-demokratik güçler tarafındanmeşru bir mücadele ile karşılanmışlardı.Emperyalistlere uşaklık yapanların vahşisaldırılarına, meşru haklarını kullanarakkarşı koyanlar faşizmin zindanlarına ka-patılmışlardır. Benzer şekilde polis tara-fından kurşunlanan gençlerimize sahipçıkmak için sokaklara çıkan ve devlet te-rörünü lanetleyen gençlerimiz hapishane-lere doldurulmuşlardır. Benzer örneklerziyadesiyle verilebilir. Burada kastımız“demokratik” faşizmin mantığına işaretetmektir. Onların “demokratik hakları-nın”, ezilenler açısından ne demek oldu-ğunu anlatmaktır.

Hakim sınıfların her saldırısınınmantığı bir ve aynı değildirHakim sınıflar her zaman ezilen sınıflarakarşı saltanatlarını koruma merkezli hare-ket ederler. Ezilenlerin halk demokrasisisosyalizm ve komünizm mücadelesi baştaolmak üzere, gericilerin iktidar alanlarınıgerileten, ilerici güçleri tetikleyen tüm ça-lışmalara düşmandırlar. Genel olarak sal-

dırıların neden gerçekleşebileceğini söyle-dikten sonra bir ayraç koymak istiyoruz.Çünkü operasyon diyerek, tüm gerici sal-dırıları aynılaştırmamak gerekir. Saldırıla-rın hem biçimi hem de muhtevayı kapsa-yan benzer ve ortak yanları olmakla birlik-te, her kuruma yönelik yapılan saldırınınkapsamı farklıdır. O yüzden, saldırılaradoğru yanıt vermek için, saldırının niteliği-nin ne olduğu sorusunu doğru yanıtlamalı-yız.Meşru-demokratik haklar talepli müca-deleye yapılan tüm saldırılar, kurumlarınçalışmalarını engellemeyi hedeflemezler.Saldırıya uğrayan kurumun niteliğine görebu durum değişir. Mesela, SDP’ye yönelikyapılan saldırı ve Genel Başkanları RıdvanTuran’ın hala hapishanede tutulması, bire-bir SDP’nin gelişimine engel olmak değil,SDP taban kitlesinin, başta Kürt Ulusaldevrimci dinamikleri olmak üzere, diğerdevrim güçlerine karşı duyduğu sempati-nin, eğilim nüvesinin (eğilimin kendisinindeğil sadece nüvesinin) önüne geçmektir.Bilinir ki, tarihte silahlı ihtilalci yolu savun-

mayan birçok reformist yapı, devrimci du-rumun güçlenmesiyle birlikte, siyasalprogramına rağmen, devrimci cephenindinamiği (müttefiği demiyoruz dinamiği)olabilir. Hakim sınıflar da bu durumu gayetiyi bildikleri için, SDP’ye yönelik operasyo-nu, Devrimci Karargah ile ilişkilendirerekgerçekleştirmiştir. Yoksa, devrimci duru-mun haylice yüksek olduğu koşullarda,reformizmin güçlenmesi, egemenlerin deyararınadır. Arzuladıkları bir durum değilama yine de onların yararınadır.

Gazetemiz Halkın Günlüğü ve DHF’ye ya-pılan saldırıların özü ise çok başkadır. Yenidemokrasi perspektifiyle meşru-demo-kratik haklar eksenli mücadeleler, ufkuburjuva demokratizmini aşmayan bir ça-lışma olarak ifadelendirilemez. Bu alanınkendine has problemleri olmakla birlikte,tarihte hiçbir devrim, demokratik haklarmücadelesini yadsıyarak gerçekleşme-miştir. Niteliği farklı olan yeni demokratikiktidar yürüyüşünün her bir halkadakiözü aynıdır. Bahsini ettiğimiz genel doğru-larımız, egemen sınıflar tarafından da iyibilinmektedir. Tüm bunlardan ötürü, yenidemokrasi güçlerine yönelik gerçekleşti-rilen saldırı, basit bir korkutma, hedef şa-şırtma değildir.

Bu operasyonun birden fazla yanı bulun-maktadır. Birincisi, saldırı esasta merkezifaaliyet alanlarını hedeflememektedir.Burada güdülen amaç, yeni demokrasimücadelesinin yaygınlaşmasını ve derin-leşmesini engellemektir. Dikkat edilecekolursa demokratik haklar için mücadelealanında son 3 yılda, (geçtiğimiz hafta ya-şanan saldırıyı dışında bırakıyoruz) Ada-na, Mersin, Ankara, Konya, Malatya, İstan-bul ve Sivas’ta gerçekleştirilen saldırılartemel mantığı bu olmuştur. Hakim sınıflargelişen, güçlenen demokratik haklar mü-cadelesi dolayımıyla yeni demokrasi yü-rüyüşünü geriletmeyi hedeflemiştir. Ha-kim sınıflar, yeni demokrasi güçlerininkitlelere ulaşmasını, faaliyet alanlarındaderinleşmesini ve örgütlülüklerini geliştir-mesini doğal olarak istememektedir. Yapı-lan saldırılar esasta gelişen dinamikleribastırma amacı gütmüştür, gütmektedir.Son saldırıyla da Çukurova’da gelişmekte

olan faaliyetlerimiz baltalanmak isten-miştir.

İkincisi, bu saldırıyla merkezi düzeyde biriradenin kırılması, motivasyon kırgınlığı-nın yaşanması ve mütemadiyen çalışma-ların sönümlenmesi hedeflenmektedir. Bunedenle hakim sınıflar yedi ilde geniş çaplıgözaltı devreye sokmuş ve nihayetinde 23kişiyi gözaltına alarak 8 kişiyi tutuklamış-tır. Böylece başta Çukurova olmak üzerebütün faaliyet alanlarında yeni demokrasigüçlerinin üye ve taraftarlarına gözdağıverilmek istenmiştir.

Hakim Sınıfların Operasyonları,Devrimci-Demokratik GüçlerinDayanışma Barikatına Çarp-mıştır!Hakim sınıfların gazetemize ve DHF’ye yö-nelik gerici saldırıları yurt içinde ve yurtdışında devrimci-demokratik güçlerin kit-lesel eylemleriyle protesto edilmiştir.Alanlara yansıyan birlik ve dayanışma ru-hunun son derece önemli ve anlamlı oldu-ğunu ifade etmek isteriz. Çünkü hakim sı-nıfların, gerçekleştirdikleri saldırı vasıta-sıyla yaratmaya çalıştığı “moralsizlik”, “da-ğılma” güçlü bir devrimci iradeyle karşı-lanmıştır. Açıkça ifade etmek isteriz ki sal-dırıların ilk ve en önemli psikolojik hedef-leri boşa çıkarılmıştır! Yeni demokrasi güç-leri, dost güçlerle birlikte onlarca ilde ger-çekleştirdikleri eylemlerle kararlılıklarınıilan etti ve gerici saldırıların örgütlü halkgerçekliği karşısında hükmü olmadığınıhaykırdı.

Bu vesileyle önümüzdeki sürecin, devrim-ci-demokratik güçlerin birliğine, dayanış-masına daha fazla ihtiyaç duyduğu bir kezdaha bilince çıkarılmalıdır. Devrimci-de-mokratik güçler sadece hakim sınıflarıngözaltı ve tutuklama saldırıları karşısındadeğil ekonomik, sosyal, siyasal vb. saldırı-lar karşısında da ortak hareket edebilmetutumunu geliştirmelidirler. Beklentimizsaldırılara karşı alanlara yansıyan birlik vedayanışma ruhunun, mütevazi amaönemli adımlarla ilerletilmesidir.

! Yaşasın “demokratik” faşizm!

Hakim sınıflar doğası gereği saldırmaktadır, saldı-racaktır da. Yarın daha kapsamlı saldırıların karşı-mıza çıkacağı aşikârdır. Demokratik haklar içinmücadele alanında bütün kurumlarımız basılabilir,kapılarına kilit vurulabilir, yüzlerce yoldaşımız tu-tuklanabilir, dahası katledilebilir. Bunlar uzak ihti-maller değildir. Aksine “demokratik” faşizmin sı-nırlarına dayanıldığı oranda kaçınılmaz olandır. İştebu saldırılar altında dahi yıkılmadan, yönünü şaşır-madan hedefe yürümenin en güçlü dayanağı ör-gütlü bir halk gerçekliğine ulaşmaktır.

Hakim sınıflar saldırıları vasıtasıyla yeni demokrasigüçlerinin kitlelerle olan bağlarını zayıflatmak, kit-leleri devrimci bir önderlikten yoksun bırakmak vehalkımızı haklı savaşından alıkoymak istemekte-dir. Öyleyse yapılması gerekenler çok açık ve netbir şekilde karşımızda durmaktadır. Bizlere düşengörev her alanda yeni demokrasi bayrağını dahafazla yükseltmek ve hakim sınıfların saldırılarınıkitle faaliyetlerinde yoğunlaşarak, daha fazla ör-gütlenerek boşa çıkarmaktır. Başka yol yoktur. Ha-kim sınıfların saldırıları karşısında yılmadan, geri

düşmeden, mevzileri kaybetmeden bilinçle, sabırla,cesaretle ve cüretle görevlerimize dört elle sarıl-manın zamanıdır.

Zirveleri hedefleyen zorlu yürüyüşleri sıklaştırmakve daha güçlü fırtınalar koparmak için DemokratikHalk Devrimi perspektifiyle bütün mücadele alan-larını nitelikli, yaygın bir örgütlenme hamlesiyletekrar tekrar inşa edelim. Daha gelişkin mücadelepratikleriyle yeni demokrasi mücadelesini gelişti-relim.

perspektif

12-13_Layout 2 2/28/11 3:03 PM Page 2

Page 14: 1-10 Mart 2011

Halkın Günlüğü 1-10 MART 2011kadın14

12 yaşındayken iki kadın tara-fından para karşılığında erkek-lerle birlikte olmaya zorlananN.Ç’nin 26 sanıklıdavası 8 yıl sürdü.Tecavüzcülerin iyihalli bulunduğu ka-rarda neredeyse N.Çsuçlu çıkartılacak

Tecavüze devletdesteği

ardin’de; asker,devlet memuru,esnaf ve öğret-menlerin de ara-larında bulunduğu

kişilerle birlikte olmaya zorlananN.Ç’nin davasında mahkeme kara-rındaki ifadeler devletin tecavüz-cüleri aklamak adına ne kadar çabaharcadığını yeniden gözler önüne serecektürden. 12 yaşındayken iki kadın tarafın-dan para karşılığında erkeklerle birlikteolmaya zorlanan N.Ç’nin 26 sanıklı davası8 yıl sürdü. Aradan geçen yılların ardındandava karara bağlandı. Kararda tecavüzcü-lere verilen cüzzi cezaların gerekçelendi-rildiği ifadeler ise akla ziyan... Tecavüzcüle-rin iyi hallerinden bahsedilen kararda ne-redeyse N.Ç. suçlu bulunacak! N.Ç’nin avu-katı Reyhan Yalçındağ Baydemir kararıAİHM taşıyacak.

Tecavüzcüler iyi halli çıkmıştı!N.Ç’nin davası geçtiğimiz Eylül ayında ka-rara bağlanmıştı. Mardin 1. Ağır Ceza Mah-kemesi’nde verilen kararda tecavüzcülerneredeyse ödül “cezalar” almışlardı. N.Ç.’yebir kez tecavüz eden 13 sanığı, 15 yaşındanküçük çocuğun ırzına geçtikleri gerekçe-siyle, alt sınırdan 5 yıl hapisle cezalandır-mıştı. Mahkeme, sanıkların cezalarından6’da 1 oranında iyi hal indirimi yaparak, ce-zayı 4 yıl 2 aya düşürmüştü. Mahkeme,N.Ç.’ye birden çok defa tecavüz eden 11 sa-nığa ise 5 yıl 10 ay ceza vermiş ve yine iyihal indirimi ile cezayı 4 yıl 10 aya düşürm-üştü. 18 yaşından küçük bir sanığa 3 yıl 2ay ceza veren mahkeme, bir sanığı ise ey-leminin teşebbüs aşamasında kalması ne-deniyle 1 yıl 4 aya mahkum etmişti.

Suçluda da erkek olmak önemliTecavüz eden erkekleri aklamak için veri-len kararlarda cezalar adeta ödül niteliğin-deydi. 12 yaşında bir çocuğa tecavüz edenmemur, asker, muhtar, esnaftan oluşansuç tayfasını mahkeme iyi halli bulmuştu.N.Ç’yi para karşılığı erkeklerle olmaya zor-layan, kendileri de bedenlerini satan ikikadına 6 yıl ceza vermiş, daha sonra bucezayı suçun birden çok kez işlenmesi ne-deniyle 9 yıla çıkarmıştı. Tecavüzcülere altsınırdan ceza veren devlet, karar ile adeta“satmak suç ama tecavüz etmek değil”dedi. Tüm tecavüzcü erkeklerin ödüllendi-rildiği davada ceza indirimi alamayan ka-dınlara ilişkin şu ifadeler yer aldı; “İki kadı-nın duruşmadaki olumsuz tavırları, kendiyaşadıkları iffetsiz hayatı 13 yaşında birçocuğa da yaşatmak şeklinde gözükenolumsuz tutum ve davranışları göz önünealınarak haklarında takdir indirimi yapıl-mamıştır.” Yani özcesi davada suçtan öncecins önemli. Erkek olup tecavüz eden iyihalli olurken, kadın olup suçlu olan iyi halliolamaz! Neresinden tutulsa elde kalan birdava, karar ve ifadeler...Neyse ki dava N.Ç. yargılanmadan bitmiş Her aşaması tartışmalı davanın kararında-ki tüm ifadeler de ayrı ayrı tartışma nedeni

olabilecek durumda. Mahkemenin ilikleri-ne kadar hissettiği ve koruduğu erkekegemen anlayış kararın her kelimesindekendini doğrudan ifade ediyor. N.Ç dava-sında tecavüzcülerle birlikte aslında ken-dini aklayan devlet, neredeyse tüm teca-vüzcüleri çıkartıp N.Ç.’yi suçlu adlediphapse koyacakmış! N.Ç.’ye ilişkin, “N.Ç.’ninhem kendisini pazarlayan iki kadının yanı-na, hem de kendisiyle ilişkiye giren 26 ki-şinin yanına rızasıyla gittiği” yorumununyapıldığı kararda, zorla alıkoyma ve cebirolmadığı ifadeleri yer alıyor. Bu da teca-vüzcüler için cezada indirim demek! Ka-rarda şöyle deniyor: “N.Ç.’nin mağduresiolduğu olayların ahlaki radaetinin (kötülü-ğünün) farkında olduğu, bu olaylara ruhsalyönden karşı koymaya muktedir olduğuhalde kendi iradesiyle para kazanmakamacıyla sanıklar T. ve E. ile irtibata geçtiğiveya bunlarla irtibata geçen diğer sanık-larla ilişkiye girdiği anlaşılmaktadır. AdliTıp’ın tespitine göre, mağdurenin olay tari-hindeki gerçek yaşı 15’tir. Sanıkların maddiveya manevi bir cebir kullandıklarına dairunsurun bulunmaması, mağdurenin yaşı-nın da kanunun suç olarak kabul ettiği 15sınırında olması nedeniyle, sanık T. ve E.dışındaki sanıklar için cezaların alt sınır-dan tayin edilmesi gerektiği kanısına ula-şılmıştır.”

Prof. Çeker de söylemişti!Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölüm BaşkanıProf. Orhan Çeker’in AKP’li vekillerin ‘teca-vüzcüleri hadım edelim’ önerisi üzerinesöyledikleri hala tartışılıyor. ‘Tecavüzde sa-dece erkekleri suçlamanın doğru olmadığı-nı, sorunun kökenine inmek gerektiğini’ifade eden Çeker ‘kadınların da yüzde 50suçlu olduğunu’ söylemişti. ‘Dekolte giyenkadınların tecavüzü teşfik ettiğini’ dile ge-tirmişti. Bu açıklamalar her kesimden tep-kiye neden oldu. Büyük bir kesim onun gibidüşünmesine rağmen hiç kimse açıktan,desteklemedi. Şimdi N.Ç.’nin davasını vedaha önce de aynı kararların alındığı dava-ları hatırlayalım. Tecavüzcüler az cezalaralıyor, iyi halle aklanıyor; 12 yaşında erkek-lerle olmaya zorlanan N.Ç. “her şeyin far-kındaydı neden engel olmadı” denilereksuçlu ilan ediliyor. “N.Ç kendi isteğiyle git-miş”, “durumun farkındaymış”, tüm bun-lardan ötürü de cezalar düşüyor. Buyrunişte tecavüzde suçu yüzde 50 paylaştırmakbu... Çeker’in bahsettiği de buydu işte! Dev-let tam da Çeker’in bahsettiği gibi düşünü-yor zaten ve yasalarını öyle işletiyor. ŞimdiÇeker’i eleştiren köşe yazarlarından tuta-lım da, sokağa çıkıp eylem yapan kadınla-rın dikkatine: asıl Çekerler başka yerlerde!

M

Dava AİHM’e götürülecekN.Ç’nin avukatı verilen kararlara ve kararda yer alan ifadelere tepki göstererek davayı AİHM’etaşıyacaklarını ifade etti. Avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir şunları dile getirdi: “...sanıklarıntamamı alıkoyma suçundan zaman aşımı hükümleri uygulanarak kurtuldu. Bu nedenle bubölüm bakımından biz Yargıtay aşamasını beklemeden hazırlığımızı tamamladık. AİHM’e 2-3 gün içinde dosyayı gönderiyorum. Zorla alıkoyma suçundan işletilen zaman aşımı konusundadavaya AİHM bakacak. Fakat tecavüz faillerinin hak ettiği cezaları almaması ile ilgili o bölümiçin Yargıtay aşamasını beklemek durumundayız. Kararın gerekçesinde ciddi ayrıntılar yeralıyor. Hiçbiri çocuğu, kadını korumaya yönelik ya da tecavüzü bir insanlık suçu olarakgören bir yaklaşım görmedim. Bu anlamda bir kere daha adalet duygumuzun incindiğini biranne olarak, bir kadın olarak tepkilendiğimi kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.”

14-15_Layout 2 2/28/11 10:32 AM Page 1

Page 15: 1-10 Mart 2011

Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında kadınolmak hele bir de ezilen ulusa mensupsa bir katdaha ağırlaşmakta. Sınıfsal ve cinsel kimliğiüzerinden sömürülen kadın ezilen ulusa men-sup ise bunun üzerine bir de ulusal sömürü ek-lenmektedir. Göğün yarısı olan kadınların ma-ruz kaldığı bu sömürü düzeni ancak ve ancakemekçi kadının iradesiyle sınıfsal kurtuluş mü-cadelesinde birleşmek ve kendi kimliğini sahip-lenmesiyle mümkündür. Emekçi kadının sınıfsal iradesi mücadelenin bü-tün mevzilerine yansımak durumundadır. 8Mart kadının kavgada sembolik ifadesi ve sınıf-sal referansıdır. Bu referans bugünün güncelpratiğiyle birleştirildiğinde otaya çıkacak dev-rimci enerji değişim dinamiğini ateşleyecektir.Devrimci, demokratik kadınlar 8 Mart DünyaEmekçi Kadınlar Günü’nde Kadıköy’de yapacağıçağrı, erkek egemen sistemin yaratmış olduğuezilmişliğe karşı yeni dünyanın temellerinioluşturma çağrısı olacaktır.Emekçi kesime yönelik her geçen gün artan sal-dırılar içerisinde ikinci bir ezilen olan kadınlar, 8Mart’ta alanlardan saldırılara karşı tepki göste-recek. Kadın cinayetleri, Torba Yasa gibi saldırı-lara karşı “direnen kadın” çağrısı yapılacak.

Kadınlar 6 Mart’ta Kadıköy’deBağımsız Devrimci Sınıf Platformu, BES 1 NoluŞube, ÇHD, Devrimci Hareket, DKH, Devrimci Pro-letarya, Divriği Kültür Derneği, EÖC, Emekçi Ka-dınlar, Emekli-Sen Beyoğlu-Kadıköy-Kartal Şu-beleri, Halk Cephesi, PSAKD Genel Merkezi, PDD,Yeni Demokrat Kadın üyelerinden oluşan bileşen-ler 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü 6 MartPazar günü Kadıköy’de karşılayacak.Gerçekleştirilecek ortak mitingde ezilen sınıfa,kadına yönelik tüm saldırılara dikkat çekilerek,kadınlara örgütlü mücadele çağrıları yükseltile-cek. Kadın kimliği üzerinden yaşanılan saldırılarakarşı örgütlü mücadelenin önemi vurgulanacak.

Emekçi semtlerde çalışma İZMİR- DKH 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü çalışmalarına emekçi semtlerde devamediyor. DKH faaliyetçileri, 8 Mart kampanya ma-teryalleri ile emekçi kadınları Çamlıpınar sem-tinde ziyaret etti. Ev ziyaretleri sırasında 8Mart’a dair bilgilendirme yapıldı. Yapılan soh-betlerde, kadının sistem tarafından nasıl sömü-

rüldüğünü, neden ucuz iş gücü olarak görüldü-ğü vb. konular üzerinde verimli sohbetler ger-çekleştirildi. Ayrıca son zamanlarda burjuvamedyadan bile izlediğimiz kadın katliamlarınadeğinilerek, bu katliamların sebebinin ise erkekegemen sistem olduğu ifade edildi. Buna karşıise kadının kurtuluşunun örgütlü mücadeledengeçtiğini dile getiren DKH faaliyetçileri 8 Mart’takadınları alanlara davet etti.

Kadınlardan 8 Mart çağrısı

Kadının hem sınıfsal hem de cinsel kimliği üzeriden maruz kaldığı çifte sömürü,yine emekçi kadının kurtuluş mücadelesini yükseltmesiyle aşılabilecektir

Ankara’da Kadın Cinayetlerini Durduraca-ğız Platformu, kadın cinayetlerinin engel-lenmesi ve cinayetleri işleyenlere karşıceza indirimlerini düzenleyen maddelerindeğiştirilerek yerine kadının mağduriyeti-ni gideren kanunların çıkarılması, kadınla-rın erkek egemen sistemin cenderesindenkurtarılması için bir adım atılması talebiyleYüksel Caddesi’nde bir basın açıklamasıyaptı.

Kadın cinayetlerinde artış varKadınlar, değişik zamanlarda öldürülenkadınların ölüm nedenleri ve kimler tara-fından öldürüldüklerine dair konuşmalaryaptılar. Konuşmaların ardından Kadın Ci-

nayetlerini Durduracağız Platformu tara-fından hazırlanan basın açıklamasınınokunmasına geçildi. Açıklamada kadınla-rın her gün en yakınındaki erkekler tara-fından olmadık gerekçelerle öldürüldüğübir süreç yaşandığına değinildi. Kadın ci-nayetlerinin son 7 yılda artarak devam et-tiğini açıklayan platform sözcüsü, kadıncinayetlerinin münferit olduğu biçimindeaçıklamalar yapan Kadın ve Aileden So-rumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ınhalkı aldatmaya çalıştığını dile getirdi. Sonbir hafta içerisinde 7 kadının öldürülmesi-nin, bakanın açıklamalarını yalanlayanolaylar olduğu ifade edildi.

Kadın cinayetlerine dur diyelimKadın Cinayetlerini Durduracağız Platfor-mu olarak kadınların katledilmelerininönüne geçmek için sorumlu devlet kuru-luşlarının takipçisi olunacağının belirtildiğiaçıklamada kadın cinayetlerinin önünegeçilmesi için gerekli yasal düzenlemelerinyapılarak kadınların lehine kanunlar çıka-rılması gerektiği ifade edildi. Ayrıca kadın-

lar lehine çıkarılacak düzenlemelerin ya dayeni kanunların yeterli olmayacağı esastauygulamada somut adımlar atılması ge-rektiği belirtildi. Kadın cinayetleriyle ilgilicaydırıcı cezaların verilmemesi durumun-da bu cinayetlerin önlenemeyeceği söy-lendi.

Cinayetleri durduracağızPlatform üyesi kadınlar kadın cinayetleri-nin durdurulması için gerekli yasal düzen-lemelerin yapılması talebiyle her cumarte-si saat 16.30’da Yüksel Caddesi’nde basınaçıklaması yapacaklarını açıkladılar.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platfor-mu şu kurumlardan oluşuyor: SosyalistKadın Meclisleri, EHP’li Kadınlar, Yeni De-mokrat Kadın, İHD Ankara Şubesi.Basın açıklamasına, Demokratik KadınHareketi, SP’li Kadınlar ve ÖDP’li kadınlarda destek verdi.

Davaların takipçisi olacağızİstanbul Valiliği önünde toplanan Kadın Ci-nayetlerini Durduracağız Platformu üyesi

kadınlar, kadına yönelik şiddeti protestoettiler. “Kadın cinayetleri politiktir’’ yazılıpankartlar taşıyan platform üyeleri, valilikönünde bir basın açıklaması yaptı. Plat-form adına açıklamayı yapan Sıla Gemici-oğlu, ülkenin farklı şehirlerinde son 3 gün-de 4 kadının öldürüldüğünü, katledilenle-rin yakınlarını ve sevenlerini, çetin vesonu görünmez bir yargılama sürecininbeklediğini ifade etti.

Kadın cinayetinin, Türk Ceza Kanunu’ndanitelikli halden sayılmadığını belirten Ge-micioğlu, şunları dile getirdi: “Evlendiktenya da evden ayrıldıktan sonra annesi, ba-bası, kardeşleri ve akrabalarınca korun-masız bırakılan kadınlar, devlette de mu-hatap bulamıyor. Ya katledilmekte ya dasığındıkları yerlerde, korkuyla yargılamasürecini takip etmektedirler. Kadın cina-yetlerinde sorumlu tüm resmi makamlarave özellikle Kadın ve Aileden SorumluDevlet Bakanı Aliye Kavaf’a bir kez dahasesleniyoruz. Katilleri korumayın, davala-rın sonuna kadar takipçisiyiz.’’

Kadınlardan katliamlara tepkiSon yıllarda artan kadın cinayet-lerine karşı Kadın CinayetleriniDurduracağız Platformu Ankarave İstanbul’da basın açıklamalarıgerçekleştirdi.

15kadınHalkın Günlüğü 1-10 MART 2011

Demokratik KadınHareketi, Kadıköy’de yapıla-cak miting için çe-şitli toplanma yer-leri belirledi. Okmeydanı YÇKMönü saat: 09.30,Gazi DemokratikHaklar Derneği(Heykel Park yanı)önü saat: 10:00,Sarıgazi AksoylarDüğün Salonu önüsaat: 9:30, DudulluŞahin Tepesi Kah-raman Market önü,saat: 9:30, Nurte-pe Dilan Cafe önüsaat: 9:30, Alibey-köy Veysel KaraniCamii önüsaat:9:30, AvcılarDemokratik Hak-lar Derneği önüsaat: 09.30.

İstanbulotobüskalkışyerleri

14-15_Layout 2 2/28/11 10:32 AM Page 2

Page 16: 1-10 Mart 2011

Halkın Günlüğü 1-10 MART 2011dünya haber16

Bu sefer rüzgar ‘yeryüzünün efendileri’ tarafındandeğil de ‘yeryüzünün lânetlileri‘ tarafından esiyor. Ba-tı’dan değil de Doğu’dan esiyor. Kuzey’den değil deGüney’den esiyor. Ufukta, artık bundan sonra hiç birşeyin eskisi gibi olmayacağının emareleri beliriyor.Tunus’tan Mısır’a, tüm Arap dünyasını ve Orta Do-ğu’yu saran ateşin alevi, insanlığın ufkunu aydınlatı-yor. Nil Devrimi, Batılı efendilere ve dünyaya onlarıngözüyle bakan diğerlerine hiç de beklemedikleri, alı-şık olmadıkları bir ders veriyor. Beş yüz yıllık burjuvasaltanatının sonunun başlangıcını ilân ediyor. Tam birbilgelik, olgunluk, vakar ve erdemle... Velhasıl insanonurunun ne demek olduğunu ve halk ayağa kalktı-ğında nelere kâdir olduğunu, tarihin gerçek öznesininkim olduğunu, bir defa daha dosta düşmana gösteri-yor... Mısır’ın emekçileri, sıradan insanları dalga dalga Tah-rir Meydanı’na akarken ve halk Mısır’ın her yerindekomprador otokrasiye karşı ayaklandığında, her şe-yin kendilerinden menkul olduğunu, dünyanın ger-çekliğini ceplerinde taşıdığını sanan çok bilmiş akl-ıevvellerin ilk akıllarına gelen: “Acaba bu kalkışmanınarkasında kim var?” sorusu oldu... Öyle ya, Mısır halkıve hiç bir halk kendiliğinden hiçbir şey yapmaya ehilolmadığına göre... Acaba bir ‘yumuşak geçiş’ için ABDve müttefikleri mi düğmeye basmıştı?.. Bu, ‘BüyükOrta Doğu Projesini’ kotarmaya yönelik bir ABD ma-nipülasyonu muydu? Bu isyanın sonunda ‘İslamcı fa-natikler’ mi aracın direksiyonuna geçecekti? Kendile-rini ‘dünyanın merkezi’ olarak görmeye alışık efendi-ler cephesi başka türlü düşünebilir miydi? Soldan ge-len tepkiler ve değerlendirmeler de bir başka tuhaftı.Yok efendim hareket bir liderlikten yoksunmuş, yokişte ‘ne değişmiş’, ‘her şey yerli yerinde duruyormuş’,üretim araçlarının mülkiyeti el değiştirmemişmiş...Tabii devrimi öncülerin, şeflerin, ‘profesyonel’ devrim-cilerin ve sadece onların yapabileceğini sananların butür itirazları anlaşılır bir şeydir... Lâkin bu dünyada hiçbir devrim şeflerin ve profesyonellerin eseri olma-mıştır ve olması da asla mümkün değildir. Eğer devri-mi şefler, öncüler, liderler, “bu işin” ‘profesyonelleri’yaparsa, ona devrim denmez, denmemesi gerekir.Çünkü devrimi sadece halk yapar da ondan... O haldeüç şey: Birincisi, devrimi halk, yani sıradan insanlaryapar; ikincisi, devrimin ne zaman patlayacağı bilin-mez; ve üçüncüsü de, hiç bir devrim bir diğerine ben-zemez, her devrim ‘tektir’ ve başka türlü olamaz...

Sonlar ve başlangıçlarArap dünyasını saran isyanlar, kalkışmalar, egemensöylemin ısrarla ileri sürdüğü gibi sadece bölgedekikomprador otokrasilere, diktatörlüklere yönelik iti-razdan ibaret değil ve bir çok şeyin de sonu demeye

geliyor. Birincisi, bu devrim dalgası geride kalan yüz-yıllarda kolonyalist/emperyalist Batı’da Arap Dünya-sına ve ‘Doğu halklarına’ dair uydurulmuş ‘Araplaradam olmaz’, ‘kendiliklerinden hiçbir şey yapamaz-lar...’ türü, ırkçı, Avrupa merkezli, kültüralist ön yargı-ların teşhir edilip, çöp sepetine atıldığı anlamına geli-yor; ikincisi, burjuva uygarlığında mündemiç [içkin]ikiyüzlülüğü teşhir ediyor. Emperyalist devletler halkayaklanıp, duruma müdahale etmediği dönemde‘dost’ deyip yere göğe sığdıramadıkları ‘dost liderlerin’birden ‘diktatör’ olduklarını keşfediyorlar... Halk soka-ğa çıkmadan önce ‘dost’ olan liderler, halk sokağa çı-kınca ve birden iflah olmaz ‘diktatörlere’ dönüşüyor.Tabii dillerinden hiç düşmeyen “istikrar” denilenin ki-min için ne anlama geldiği de bu vesileyle netleşmişolmalıdır...Bu devrimler, sadece halk düşmanı komprador oli-garşilerin değil, emperyalizm tarafından son dönem-de araçlaştırılan ‘medeniyetler çatışması’ söyleminin [aslında safsatası demek daha uygun] de teşhir edil-mesi demek. Belki de hepsinden önemlisi bu devrim-lerin, ta baştan ve oldum olası koloniyalizm/emper-yalizm tarafından peydahlanıp, ‘araçlaştırılan’ politikİslam’ın iflasını da ilan etmiş olmasıdır. Oysa tam ter-sine dünyanın her yerindeki insanları inandırma ça-bası söz konusudur. Bir başka son da petro-dolarlarsayesinde emperyalizm [ABD] güdümünde gericiideolojik hegemonya peşindeki Suudi Arabistan’ın daetkinliğinin sonuna gelindiğini gösteriyor. Söz konusuhareketlerin açığa çıkardığı bir şey de, “milli ordu” de-nilenin ne menem şeyler olduğu, ne kadar “milli’ ol-dukları ve neye yaradığına dair soruları gündeme ge-tirme potansiyelidir. Esas itibariyle eğer halk düşmanıbir rejim söz konusuysa, öyle bir rejimin ordusu “ki-min ordusudur?” Elbette istisnalar olabilir ama sınıforduları adı üstünde sınıf ordusudur ve ‘kendi halkınakarşıdırlar’... Sadece emperyalist ülkelerin ordularınındışa karşı ‘etkin kullanımı’ söz konusudur... Gerçeköyledir ama söylem farklıdır. Şimdilerde Üçüncü Dün-ya veya Güney denilen ülkelerdeki ordular, sadece vesadece ‘içe karşı’ kullanılmak üzere beslenip/donatı-lıyorlar ama içe karşı ‘etkili’ olmaları da ancak halksokağa çıkmadığı zamanda mümkündür. Halk soka-ğa çıktığında kağıttan kaplan olduklarının anlaşılmasıiçin fazla zaman gerekmiyor... Durum böyledir amaekseri ordular, söz konusu ülkenin ‘en güvenilir kuru-mu’ olarak sunulur... Elbette yalan uydurmanın bir sı-nırı yok... O halde Arap dünyasını saran devrim dalgasının ta-rihsel anlamı nedir sorusu dahilinde bazı tespitler ya-pabiliriz. Bir kere söz konusu dalga, geçen yüzyılın ilkyarısındakine benzer bir kaç on yıl sürecek bir döne-

Sık sık gerçekleştirdikleri ge-nel grev haberleri ile sesiniduyuran Yunanistan’dakiemekçiler yine büyük birgrev yaptı. Yaşanan ekono-mik krizin faturasını emekçi-lere kesen Yunanistan devle-tinin hak gasplarına karşıemekçiler sık sık eylem yapı-yor. Yunanistan’ın iki büyüksendikası Memurlar (ADEDY)ve İşçiler (GSEE) 23 Şubat’tabir genel grev daha yaptılar.13 ay içerisinde gerçekleştiri-len 10’uncu genel grevde deYunanistan’da yaşam durdu.Grev nedeniyle tüm devletdaireleri, belediyeler, KİT’ler,bankalar, okullar ve mahke-meler kapalı kalırken, hasta-nelerde sadece acil vakalarabakıldı. Toplu taşıma araçları8, havaalanlarındaki kontrolkuleleri çalışanları da 4 saat işpaydosu ilan etti. Çok sayıdaiç ve dış sefer iptal edildi. Ge-miler ise limanlarda bağlı kal-dı. Ekonomik krizden fazla-sıyla nasibini alan medya da

greve katıldı. Grevin ertesigünü radyo ve televizyonlar-da haber bültenleri yayınlan-madı. Binlerce kişinin katılımıylaBaşkent Atina’da gerçekleş-tirilen eylemde “Ölüyoruz”yazılı bir pankart açarak par-lamento binası önüne çelenkbırakan eylemcilere polis gazbombalarıyla saldırdı. Polissaldırısına domates, yoğurt,taş ve molotof kokteylleriylecevap verildi.

100 bin kişi işsiz kaldıAtina Ticaret Odası’ndan daülkedeki büyük ekonomikkrize ilişkin bir açıklama ya-pıldı. Açıklamada, krizin pat-ladığı son 13 ayda yüzde 25’iYunan başkentinin merkezin-de olmak üzere ülke çapında65 bin işyerinin kapandığı ve100 bin çalışanın işsiz kaldığıbelirtildi. 2012 sonuna kadar200 bin işyerinin kapanıp 350bin kişinin işsiz kalacağı şek-linde tahminler yapılıyor.

28 Ocak’ta Kuzey Kıbrıs’tadüzenlenen “Toplumsal Va-roluş Mitingi’nde” açılanpankartlardan dolayı eylemekatılan halkTürkiyeli veK.Kıbrıslı Faşistlerin tepki-sine maruz kalmıştı. (Yase-min Hareketi “KURTARILDIKMI HAS...TİR” pankartınıaçmıştı) Bu tepkilerin çoğuTC başbakanı bu ve benzeripankartları açanları ve mi-tinge katılanları ‘Rumlarla iş-birliği yapan küçük bir azınlık’diye nitelendirmiş ve K.Kıbrıshalkını “beslemeler” diyeyaftalamıştı. Bu açıklamalarakarşı Kıbrıs halkı genel olarakbir karşı duruş sergilemekiçin 2 Mart’ta daha kalabalıkbir mitinğ düzenleme kararıaldı ve miting çalışmaları si-yasi partiler, dernekler vesendikal platform olarak tümdemokrasi güçleri ile birliktedevam etmekteydi.

Miting hazırlıklarının devamettiği bir dönemde YaseminHareketi yayın organı Afrikagazetesine 25 Şubat akşamSaat 18:15’te içeride gazeteçalışanları olduğu sırada girişkapısına 2 kurşun sıkılıp bir

de çalışanları ve gazete sahi-bini tehdit eden bir mektupbırakıldı. Saldırı sonrası açık-lama yapan gazete sahibi buve benzeri saldırıların yakla-şan mitingi provoke etmekve katılımcıları korkutma,engellemek adına yapıldığını,bunun kendilerini yıldırama-yacağını, aksine daha da ka-ralı bir şekilde, Kıbrıs’ın tümdemokrasi güçleri ile birlikte,mücadeleyi arttırarak devamettireceklerini ifade etti.

Kıbrıs Sosyalist Partisi deyayınladığı bildiride Afrikagazetsine yapılan saldırınıntüm demokrasi güçlerineyapıldığını vurgulayarak,“Eskiden Kıbrıs’ta Rum-Türkkavgasını körükleyenlerşimdi de Kuzey Kıbrıs’tahalkı birbirine kırdırmaya ça-lışıyorlar.

Bunu yapanlar, dünyada işçi,emekçi, memur ve yoksulköylüleri azami karlar uğrunasömüren ve açlıkla karşı kar-şıya bırakan bir avuç ser-maye sahiplerinden emirleralarak yapıyorlar.” ifadele-rine yer verdi.

Krizden bu yana10’uncu grevDevletin hak gasplarına karşı direnen emek-çiler genel grev yaptı. Atina’da gerçekleştirileneyleme polis gaz bombaları ile saldırdı.

Saldırılarla engelolamayacaksınız

f Fikret Başkaya

Ortadoğu ve Arap dünyasındayeni dönemEmperyalist devletler halk ayaklanıp,duruma müdahale etmediği dönemde‘dost’ deyip yere göğe sığdıramadıkla-rı ‘dost liderlerin’ birden ‘diktatör’ ol-duklarını keşfediyorlar

16-17_Layout 2 2/28/11 10:35 AM Page 1

Page 17: 1-10 Mart 2011

evletleri petrol zengini ama halkları yoksulArap coğrafyasındaki isyan ateşi Tunus,Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen gibi kağıttankaplanları peşi sıra yerle yeksan ediyor.Şimdiye kadar emperyalizmin uşaklığınıyapan totaliter ve otoriter rejimler sarsılıyor,

yıkılıyor. Halkların ayaklanmasını bu kadar erken bekle-meyen ABD ise stratejik Ortadoğu bölgesindeki değişimlerinküresel dengeleri aleyhine değiştireceğinin bilinciyle yıkılanbarajdan taşan seli daha gerilerde yeni barajlar kurarakdurdurup vartayı az zararla atlatmanın peşinde. Aynı dini ve kültürü paylaşan Osmanlı bakiyesi Araphalkı, uluslaşma süreci yarıda kesilerek 20. yüzyılda İngilizemperyalizmi tarafından yapay sınırlarla bölünüp par-çalandı ve sömürgeleştirildi. Bu süreçte emperyalizminen büyük korkusu Arap milliyetçiliğinin gelişerek coğrafyayıbağımsızlaştırmasıydı. Önce İngiliz, sonra ABD emper-yalizmi bunu engellemek adına gerek Marksist ve gerekseulusalcı hareketlere karşı kökten dinci hareketlere da-yanarak mücadele ettiler. Uzun bir süre de emperyalizm,Baas milliyetçiliği istisna edilirse hakim sınıfların meş-ruiyetine dayanarak sömürge halkları uyutmaya muktediroldu. Ama 20. yüzyılın son çeyreğinde emperyalist kapi-talizmin kriziyle birlikte totaliter-otoriter rejimlerin kitlelernezdindeki meşruiyeti sarsıldı. Bir yandan Arap coğraf-yasındaki dengeler bozulurken diğer yandan yoksul halkkitleleri, kentli orta sınıflar uyanmaya başladı. İran devri-minin etkisiyle güçlenen İslamcı ve Batı karşıtı hareketlerdevletle halk arasındaki ideolojik boşluğu hemen doldurdu.Tefessüh etmiş rejimlerin daha fazla sürdürülemeyeceğininfarkında olan ABD, yönetimlere “makyaj” yapılması içintelkinde bulunsa da başarılı olamadı. ABD için bölgedekaygı verici olan, uşak yönetimlerin İslamcılar tarafındansarsılması değil, radikal İslam’ın güçlenmesi, İran nüfuzununartması, bölgede emperyalizm yanlısı ittifak dengelerininbozulması ve İsrail’in güvenliğinin tehlikeye girmesidir.Değişimin kaçınılmaz olduğunu bilen ABD şimdi siyasaliktidarların görünen biçimlerini halkın öfkesini yatıştıracakbiçimde değiştirerek küresel emperyalist kapitalist sisteminekonomik ve kurumsal temellerini korumanın peşinde.Ortadoğu’daki dengelerin kendi aleyhine daha fazla de-ğişmemesi adına şimdiye kadar büyük bir sadakatleuşaklığını yapan totaliter ve otoriter rejimlerin yerinekabul edilebilir seçenek olarak, daha önce laboratuarülke Türkiye’de uygulanan “ILIMLI İSLAM” projesini da-yatıyor. Hatırlanacağı üzere projenin başarılı olmasıhalinde İslam aleminde teşhir-tecrit olan küflenmişrejimler yerine ikame edilmek üzere 2002 senesinde AKPkurulmuş ve iktidara getirilmişti.ABD elebaşılığındaki emperyalizm, mevcut rejimlerinözellikle de stratejik ortağı Mısır’ın kentli orta sınıf veyoksul kesimlerin kabaran öfkeleri karşısında bu kadarçabuk düşeceğini hesaplayamadığı için kısa bir süre şaş-kınlık yaşasa da hemen toparlanarak projeyi hayata ge-çirmeye başladı. Apar topar siyasi sığınmacı olduğu İn-giltere’den getirtilen Tunus’taki İslami hareketin lideriMuhammed Gannuşi ve Mısır’da Müslüman Kardeşler’insözcülerinin, Türkiye modeli yani AKP modelinden etki-lendiklerinden bahsetmeleri tesadüf olmasa gerek.ABD elebaşılığındaki emperyalizmin, yoksulluk ve yol-suzluktan bitap düşmüş Arap kitlelere “Ilımlı İslam” mo-delini dayatırken terazinin bir kefesine, Türkiye’yi zen-ginleştirdiği propagandası yapılıp cilalanan “Ilımlı İslam”modeli AKP’yi, diğer kefesine radikal El Kaide’yi yerleştiripaba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyor. Kısacasıölümü gösterip sıtmaya razı olun diyor.Mevcut konjonktürde Ortadoğu’da kitlelerin kabaran öf-kesinin hangi mecraya akacağı, nerelere kanalizeolacağı/edileceği belirsiz olmakla birlikte artık ABD içinhiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı aşikar. Ilımlı İslamihareketin iktidar ortağı olacağı Mısır’ın bundan böyleİsrail ile işbirliğini devam ettiremeyeceği, Hamas’ın elininrahatlayacağı, Suriye-İran ekseninin Ortadoğu’daki siyasalağırlığının daha da artacağı, İsrail’in operasyonel gücününzayıflayacağı şimdiden görünen gerçekler. Diğer yandanbölge ülkelerinde sübjektif unsurun çok zayıf olması se-bebiyle kısa vadede toplumsal devrimin şansının sıfır-landığı, bu eylemliliklerden kısa vadede siyasal devrimlerinçıkacağı da şüpheli. Mevcut durum bu derece belirsiz vekarmaşık iken emperyalizmin Ortadoğu’da kurguladığıyeni statükoyu darmadağın edip mevcut dengeleri altüst edecek Kürt dinamiğinin halen varlığı ise umutvadeden bir durum olsa gerek.

ahmet hacalişi k.

OSMANLI BAKİYESİNİNMEÇHUL GELECEĞİ

EKSEN

D

17dünya analiz

me girildiğinin habercisi. Elbette benzerlik özdeşlikanlamında değildir. XXI’inci yüzyılın başındaki hare-ketler, geride kalan yüzyılın ilk yarısındakinden farklıolarak, sadece anti-kolonyalist hareketler değil, öz-gürlük, sosyal eşitlik ve demokrasi talebinin ön planaçıktığı özgürleştirici [emansipatris] hareketler ki, açı-lan yolun uzun vadede sosyalist/ komünist perspektifdemek olan yolun başlangıcı olduğunu söylemekte birsakınca yoktur. Elbette kavramın jenerik anlamındakikomünizmden söz ediyoruz. Daha çok özgürlük, dahaçok eşitlik ve demokrasi talebiyle sahneye çıkan hare-ketlerin ‘olağan doğrultusu’, kavramın jenerik anla-mında bölüşümcü, paylaşımcı, kardeşliği ve dayanış-mayı esas alan doğal çevreye saygılı, komüncü bir top-lum perspektifi demektir. Ekseri ideoloji üretim mer-kezlerinden ve medya tarafından yayılanın aksine sözkonusu hareketler tam bir sirk oyunu olan “Batı De-mokrasisi” talebiyle sokağa çıkmış değiller. Aynı şekil-de sadece maddi refah artışı da talep etmiyorlar. İn-sanlar demokrasiden değil, Yeni Mısır’dan, gerçek Mı-sır halkından, kurucu meclisten, gerçekdeğişimden söz ediyorlar... Orada söz konusu olan aslaemperyalist ülkeleri örnek almak, onlara benzemek,onlara özenmek değil. Yiğit Mısır halkı haysiyet müca-delesi verdiğinin bilincinde... Aynı şey Tunus için de ge-çerli. Nitekim, Tahrir Meydanı’nda bir genç Mısırlı: “ Bugün 25 Ocak’tan itibaren ülkemin işlerini elime alıyo-rum” diyordu... Bir genç Tunuslu da: “ Biz, işçi ve köylüçocukları zalimlerden daha güçlüyüz “ diyordu... Bu ikigencin söylediklerinin anlamı şu: Evrensel tarihi ancakve sadece halk yaratabilir... Mısır’da olup-bitenlere bu-run kıvıranların bilmedikleri, bilmek ve anlamak iste-medikleri bir şey de, devrim anlarının nasıl radikal bir‘bilinç sıçramasına’ neden olduğudur: Mısırlı bir göste-rici: “Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimditelevizyon bana bakıyor” derken, herhalde nelerin na-sıl değiştiğini, artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığı-nı anlatmak istiyordu... Bir aydan az zamanda TahrirMeydanı’nda yeni bir yaşam biçiminin doğması, halkındemokratik yöntemleri nasıl içselleştirebildiğinin, so-runları çözme yeteneğini nasıl ortaya koyduğunun ti-pik bir örneği değil mi? İnsanların, ‘ortak kaderleriniortakça kurmak için’ mutlaka önceden bir partiye, ha-reket üzerinde hegemonya kuracak bir örgüte ve yö-neticilere, vb. ihtiyaç olmadan da bir şeyleri başarabil-diklerini söylemek mümkündür.

Mısır emekçilerinin, sıradan Mısırlı kadınların, erkek-lerin, gençlerin bize öğrettiği şu: Bir zaman geliyor in-sanlar korkuyu yeniyor ve o kritik eşik aşıldığında ar-tık kaybetmek diye bir şey yoktur... Mısır halkının me-sajı şöyleydi: Ne savaş istiyoruz ne de savaştan korku-yoruz... Elbette yüzlercesi bir amaç ve ideal için hayat-

larını kaybettiler ama başka türlü olması mümkündeğildir? Bu insanlar Batı gibi olmak için mi, ‘Muasırmedeniyet seviyesinin üstüne çıkmak için mi’ hayat-larından oldular?

Sevsinler ‘Türkiye modelinizi...’Şimdilerde Türkiye’nin egemenleri, diplomalı taife vebir kısım medya akıllısı, yeni bir misyon keşfetmiş gö-rünüyorlar. Arap halkları için en uygun modelin Türki-ye olduğunu söylüyorlar... Cumhurbaşkanının ve Baş-bakan’ın uçağından inmeyen bir ünlü gazeteci, soru-nun cevabını bulmuş, diyor ki: “Arap dünyası ve bir bü-tün olarak Ortadoğu’nun Müslüman halkları için enuygun model Türkiye’dir. Eğer Türkiye modelini be-nimsemezlerse geriye El Kaide modeli kalıyormuş...”Şu dünyanın haline bir bakın... Ne kadar da dar bir ala-na sıkışmış... Demek ki, ya Türkiye modeli ya da El Kai-de... Başka seçenek yok! Neden? Çünkü Türkiye Müs-lümanlıkla laikliği ‘bağdaşlaştırmayı’ başarmış ‘tek İs-lam ülkesiymiş de ondan... Türkiye ‘Ilımlı İslam’ın’tim-sâliymiş... Her halde böyle şeyler söyleyebilmek içiniktidarın sofrasından kalkmamak, ‘bağımsız’, ‘liberalgazeteci’ olmak gerekiyor, kim bilir... Velhasıl Müslü-man Araplar için Türkiye’den daha iyi bir model yok di-yorlar... Eğer siz Mısırlı, Tunuslu, Cezayirli, Libyalı, Ye-menli, vb. olsaydınız Türkiye’nin yarı-otokratik kom-prador rejimini örnek alır mıydınız? Türkiye tipik birfaili meçhul cinayetler cumhuriyeti olduğu için mi böy-le bir tercih yapardınız? Bizim ülkenin mektepli taifesi-nin her duyduğuna inanmak gibi iflah olmaz bir zaafıvar. Cunta Anayasası’nın başlangıcındaki ikinci maddede yazılanı ‘gerçek’ sanıyorlar ve maddenin sonu şöyle:“Türkiye Cumhuriyeti... demokratik, laik, sosyal bir hu-kuk devletidir.” Cunta Anayasası’na cuntacı generallerböyle yazdıysa her halde bir bildikleri vardır diye düşü-nüyor olmalılar... Bir de herhalde ‘demokrasiden en iyicuntacı generaller anlar’ diye düşünüyorlardır... kim bi-lir... Türkiye Cumhuriyeti elbette bir hukuk devletidirzira her devlet hukuk devletidir ve hukuku olmayanbir devlet mümkün değildir ve olamaz... Öyle bir hukukdevleti ki, geçerli hukuka uygun olarak binlerce insanfaili meçhul denilen, hukuka ve yasalara uygun olarakgerçekleştirilen cinayetlerle ortadan kaldırılabiliyor...Demokrasiyi seçim ve temsil oyunundan ibaret bir şeysayıyorsanız o zaman Türkiye demokratiktir de, sos-yalliğine gelince, neoliberalizmin fanatik versiyonununuygulandığı bir ülkede ‘sosyalin’ hâlâ bir kıymet-i har-biyesi olur mu? Aslında farkında olsunlar ya da olma-sınlar, bu kendini beğenmişlerin, Arap halklarına ha-karet ettikleri kesin. Oysa Arapların Türkiye modelineihtiyaçları yok ve asla olamaz ve olmamalıdır ama Tür-kiye’nin başka bir modele ihtiyacı olduğu kesin...

16-17_Layout 2 2/28/11 10:36 AM Page 2

Page 18: 1-10 Mart 2011

1-10 MART 2011 Halkın Günlüğü

87 yıldır devam eden Kürt ulusal soru-nunu güncel gelişmelerle birlikte ele al-dığınızda gidişat nereye doğru evrili-yor? Sizce devlet çözümden yana mı?Esasında Kürt sorunu, II. Mahmut’unmerkezi idareye geçiş çabalarıyla, yaniilk batıcı reformların başlamasıyla bera-ber baş gösteren bir sorun. Yaklaşık ikiyüz yıllık olan Kürt sorununu, meşruti-yetten cumhuriyete geçilmesiyle bera-ber -açık ya da gizli- sistemin temelgündemini oluşturdu. Sorunun yakıcılığı cumhuriyetle başladı.Oysaki cumhuriyet, Türklerin, Kürtlerinve diğer Anadolu halklarının ortak eseriolarak inşa edilmişti. Anadolu’yu kurtarmak için yapılankongrelerden Erzurum Kongresi’nin 54delegesinden 32’si Kürt’tü. Ancak neyazık ki başta Kürtler ve Aleviler için birumut olan genç cumhuriyet daha başın-dan itibaren hak inkarına gitti. Cumhuriyetin kuruluş arifesinde Kürt-lere vaat edilen hakların kısa bir süresonra inkâra dönüşmesi Kürtlerde hakarama arayışları ve isyanları doğurdu.1921 Anayasası’yla Türkiyelilik ve Kürt-lere öngörülen özerklik (muhtariyet)vaadi, 1924 Anayasasıyla Türklük veteklik esası üzerinden herkesin Türk ol-maya zorunlu bırakıldığı bir hal aldı. Yani

inkâr başladı. 1925 yılında Şeyh Sait hareketiyle baş-layan süreçten 1938 Dersim Katliamı’nakadar olan yıllarda bir sürgün ve imhayaşandı. Dersim Katliamı’ndan 1970’liyıllara kadarki dönem ise tam bir sindi-rilmişlik dönemidir. Türkiye İşçi Partisi’nin ve özelliklede 68devrimci gençlik hareketinin yarattığıatmosfer Kürtlerin hak aramasının or-tam ve olanaklarını da yarattı. 70’li yılların ortalarından 3–5 yıl öncesi-ne uzanan süreç, inkarın ve imhanın enkirli ve en amansız yöntemlerle uygu-landığı kadar, kazanımların da olduğubir süreçtir. İnkârın yerini kabul almış, ancak varlığıkabul edilen Kürtlerin haklarını vermeyerine oyalama yöntemleri devreye so-kulur olmuştur. İşte tam da burada, sor-muş olduğunuz “Sizce devlet çözümdenyana mı?” sorusunun cevabı ve karşısorusu çıkıyor aslında. Yani “hangi dev-let?” sorusu. Kurucu iradesini İttihat Te-rakkiden almış bugüne kadar bildiğimiz,bugün artık egemenliği sarsılan devletmi? Yoksa dini referanslarla inşa sürecibaşlamış yeni AKP devleti mi? Bu iki devletin biri birini bitirmeye çalı-şan -sığ ve derin- kavgasına rağmen,ortaklaştıkları konunun Kürt sorunu ol-

duğunu ve çözümsüzlükte yarıştıklarıinancını taşıyorum. AKP tarafından hayata geçirilmeye ça-lışılan “açılım” politikalarının asıl amacısizce nedir? Bu süreç nasıl devam ede-cek?AKP’nin açılım politikası bir kandırmacave oyalama politikası olduğu konusunda kuşku kalmadı aslında. Ancak Kürtözgürlük mücadelesi karşısında sıkışanAKP devletinin artık sorunu yok sayma,hele hele mücadele güçlerini yok etmegibi bir olanağında olmadığı bilincinde.Böyle olunca da, AKP’de bir politikasız-lık, istikrarsızlık ve şaşkınlık yaşanıyordikkat ederseniz. Gelinen noktada Kürtlerin “Demokratik

Özerklik” olarak formüle ettiği en makultalepler karşısında AKP’nin daha fazladirenmesinin akılcı bir yanı kalmamıştır.Yani AKP ya çözümden yana irade geliş-tirecek ya da daha şiddetli bir savaşıgöze alacak. Temennimiz çözümden vebarıştan yana irade göstermesidir.

Verilen fırsatlar istismar edilmiştirPKK 2011 genel seçimlerine kadar ateş-kes ilan etmişti. Ancak Türk devleti herzamanki gibi gerillaya dönük operas-yonlarına ve halka dönük saldırılaradevam ediyor. Ayrıca bu KCK davaların-da da belirgin olarak bir kez daha yan-sıdı. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiri-yorsunuz?

Devlet çözümü, Türkiye İşçi Partisi’nin ve özelliklede 68 devrimci gençlik hareketi-nin yarattığı atmosfer Kürtlerin

hak aramasının ortam ve olanaklarınıda yarattı.

Şerafettin HALİS BDP Eş Başkan Yardımcısı‘

87 yıllık “Cumhuriyet” tarihinin son 30yıllık döneminde ülke gündeminin ilksıralarında yer edinen Kürt ulusal so-runu, gelinen noktada günlük politi-kanın konusu haline gelmiş durumda.Ulusal hareketin 30 yılı aşkın süredirvermiş olduğu mücadelenin bir sonucuolarak bugün, geçmişten bugüne inkaredilen ve imhası planlanan Kürt realitesibir çok “uç” noktası ile beraber tartı-şılabilmektedir. Ancak ne var ki soru-nun iki yönünü de görmek ve bunagöre daha gerçekçi yaklaşmak gerekir.Sorunun tartışılmasında belirleyici olan

etkenlerden birisi ve önemli olanı PKKöncülüğünde yürütülen ulusal kurtuluşmücadelesi ve bunun yaratmış olduğuetki iken, diğer tarafta ise egemen sı-nıfların bu sorunu en az kayıpla bertarafetme girişimidir. PKK tarafından otuzyılı geride bırakılan Kürt ulusal kurtuluşsavaşının geldiği aşama, faşizme karşınasıl bir mücadele yürütüleceğinin işa-retlerini bağrında taşırken, dili, kimliği,varlığı tümden inkar edilen ve yoğunbir asimilasyon politikası doğrultu-sunda kendi özünden uzaklaştırılmayaçalışılmaktadır. Kürt ulusunun, on yıl-

larca bedeller ödeyip, muazzam dire-nişlerle PKK önderliğinde büyük birkalkışma yaşayarak bütün dünya ül-kelerinin dikkatini çeken büyük birgüç haline gelmesi bugün bu konuyuen çok tartışılan sorun haline getir-miştir. Kürtlerin talepleri ve bu taleplerekseninde yürütmüş oldukları müca-dele karşısında Türk hakim sınıfları dakarşı bir taarruz geliştirmekte ve buhareketi tasfiyeci bir zeminde teslimalmaya çalışmaktadır. Yıllarca inkardangelinen Kürt realitesi artık daha sinsipolitikalar eşliğinde en az zararla at-

KÜRTULUSAL SORUNU

DOSYA

5

Devlet “yoklar”deyince yok

olacak sanıyor

18-19_Layout 2 2/28/11 10:39 AM Page 1

Page 19: 1-10 Mart 2011

kürt ulusal sorunu dosya

Bu çatışmasızlık kararı, hatırlanırsa,1993 yılından bu yana PKK’nin barışafırsat sunmak için vermiş olduğu ye-dinci karardır. Ancak her defasında bufırsat istismar edilmiş, devam edensaldırı ve operasyonlarla boşa çıkarıl-mıştır. PKK güçlerinin meşru savunma duru-mundan dolayı operasyonlarda birazalma olmuş gibi görülüyorsa da, ope-rasyonların devam ettiği biliniyor. KezaKCK tutuklularının yargılanması süre-cinde yargının adaletten yoksun tavrıAKP’nin Kürt sorununun çözümüneyönelik niyetini açığa vuruyor.Bu verilmiş çatışmasızlık kararınınömrü AKP’ye bağlı. AKP’nin çözüm için

göstereceği irade ve atacağı somut pra-tik adımlarla çatışmasızlık süreci uzarve de kalıcı barışa dönüşebilir. Ancakbugüne kadar atılmış olumlu bir adımgörülmediği gibi, bu çatışmasızlık duru-munu seçimlerde kendi lehinde çıkaraçevirmek için bir oyalama ve zamankazanma yöntemlerine başvuruyor.

Dolayısıyla AKP’nin bu yaklaşımıPKK’yi yeni bir karar almaya götürür.Zaten, Mart ayına kadar ki gelişmelerüzerinde yapılacak değerlendirmelerleen geç haziranda –hemen de olabilir-bir kararın verileceği, yani çatışmasızlıkortamının son bulacağı hem AbdullahÖcalan, hem de PKK tarafından dillen-dirilmişti.

Ok yaydan çıktıDemokratik Özerk Kürdistan projesinekarşı devletin çeşitli kademeleri saldır-gan bir tutum izliyor ve karşılıklı rest-leşmeler oldu. Ve devlet cephesindendaha kapsamlı saldırılar geldi. Sorunnereye evriliyor, BDP’nin tavrı ne, neyapmayı düşünüyor?

“Demokratik Özerklik” Kürt sorunununçözümünde gerçekleşmesi en kolayolan ve de Türkiye’nin tarihsel toplum-sal koşullarına en uygun formüldür. An-cak önerinin sahibi Kürtler olunca he-men “bölünme” paranoyası devreye gi-riyor. Demokratik özerkliğin ne olduğu-nu araştırıp değerlendirme yerine he-men bir karşı saldırıyla karşı karşıyakalındı.

Hatırlanırsa 2008 yılında o günkü par-timiz DTP’nin üç dilde hazırlamış olduğu“Demokratik Özerklik” kitapçığı parla-mentoda grubu bulunan bulunmayantüm milletvekillerine gönderilmişti. Er-tesi gün, kitapçık açılmadan meclis çöpkutularına atılmış ve okunmamış, bukitapçıktan dolayı saldırılar başlamıştı.

Oysaki “Demokratik Özerklik” öözgür-lükçü Kürt siyasal hareketinin siyasal li-teratüre kazandırdığı yeni bir kavramolmasına rağmen, “özerklik” Türkiye si-yasal tarihinde yeni kullanılan bir kav-ram değildi.

1921 Anayasası Kürtlere özerkliği (muh-tariyet) öngörür. M. Kemal 1922 yılındagazeteci Ahmet Emin Yalman’a özerk-likten söz eder, 1923’te yapılan İzmit Ba-sın toplantısında “Anayasamız gereğin-ce” diye başlayarak özerkliği anlatır.

Günümüzde, AKP’nin 2003te hazırladığı“Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı”ndaözerklik kavramı kullanılmasa da mer-kezi idarenin yetkilerinin yerele devriniister. CHP’nin 2000 “Yerel YönetimProgramı” yerel yönetimlerin özerkliğinikonu alır. AB uyum yasaları çerçevesin-de 2006’da kabul gören Avrupa yerelyönetimler özerklik şartı var ki Türki-

ye’yi 26 parçaya böler.Dahası; faşist K. Evren ve T. Çiller bile,Bask modelinden, eyalet sistemindendem vururlar bir dönem.Ancak önerinin sahibi Kürtler oluncadurum değişiyor. Bugün de AKP’nin hala demokratiközerkliğin ne olduğuna dair bir bilgisininolduğunu zannetmiyorum.Sistemin Kürt sorununun çözümü ko-nusundaki tüm direnme ve çözümsüz-lük ısrarına rağmen, demokrasi ve öz-gürlük mücadelesinin yaratmış olduğubir çözüm atmosferinin olduğunu daunutmamak gerek. Yaydan çıkmış okungeri döndürülmesinin hiçbir yol ve yön-temi kalmamıştır. Tüm yöntemler enacımasız şekilde denenmiştir. Denen-meyen tek yol kalmıştır; çözüm.Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) demo-kratik özerklik konusundaki ısrarı de-vam edecektir. Talep Anayasal bir önce-lik olarak yerini koruyacaktır.Görünen ve görünmeyen yanlarıyla bir-likte gelişmelerin arka planını ele aldı-ğınızda, sürece dair izlenimleriniz, ka-naatleriniz ve öngörüleriniz nelerdir?Özgürlükçü siyasal Kürt hareketinin birhalk hareketi olduğunu söylemeye ge-rek yok sanırım. Dünya siyasal tarihinde halk hareketle-rine direnebilen, dayanabilen kaç tiran,kaç firavun, kaç despot vardır? Bile-mem. Günümüzün firavunları, tiranları,despotları düşünsün.Son günlerde Tunus’ta, Mısır’da, Lib-ya’da vb. yerlerde domino etkisi yapanhareketleri gördük. Bunlar çok örgütlüdenebilecek halk hareketleri de değildiaslında. Sonuç ortada. Benim buradasöyleyeceklerim temenniden öteye git-meyecek. Umarım ve dilerim ki bir dersalınır, binlerce kilometre uzaklıktakiTahrir Meydanı’nı haklı görenler, gözle-rinin önündeki Diyarbakır, Kızılay veTaksim Meydanlarının da sesini duyarve görürler.

çözümsüzlükte ısrar

latılmaya çalışılmaktadır.

Devletin imha ve inkara dayalı yaklaşımı ve bununpratik yansımalarının ayağa kalkmış bir ulusun kar-şısında bir gerçekliğinin kalmadığını görmek gerekir.Sorunun salt PKK ile ya da PKK’nin tasfiyesi ile sınırlıbir noktada durmadığı ortadır. Kürt realitesi oldukçadiri bir şekilde kendisini ortaya koyuyor. Tarihselolarak edindiği mücadele deneyimi ile sistemin kar-şısında bir güç olma olgusunu koruyor.

Türk devletinin amacı Kürt ulusunun en doğal hak-larını dahi ellerinden alarak tam bir tasfiye ve tesli-miyet dayatmasıdır. Bir dizi “açılım” ve ardı ardınayaptığı “çalıştay”larla ne kadar demokratik bir yapıya

kavuştuğunun propagandasını yapan Türk hakimsınıfları, esasen emperyalist-kapitalist sisteme sı-nırsız uşaklıkta ve BOP ya da başka bir deyişle GOPiçerisinde “stratjik ortaklık” hesabıyla yeni kurgu-lanan dünya düzeni içerisinde efendisinin gönlünüfethetme gayesini hayata geçirmektedir. Bütün buçalışmalarla kendisini revize etmeye çalıştığı gayetnet bir şekilde ortadadır. Son yapılan NATO toplantısıöncesinde ve sonrasında ortaya çıkanlarda bu gerçeğibir kez daha teyit etmiştir. Ancak bu revize politikaları eksenin tümden inkardangelemediği Kürt ulusal hareketini ise ehli bir noktayaçekme ve bu süreci çok küçük bir kayıpla atlataraksistemli bir tasfiye planını hayata geçirmeye çalış-

maktadır. Ne var ki, Kürt ulusal mücadelesinin ya-rattığı etki ve Kürtlerin ortaya sürdüğü talepler,bunları pratikte ugulamaya geçmeleri bu durumuimkansızlaştırmakta ve devleti bir anlamda müza-kereye zorlamaktadır.

Ulusal sorunun çözümü noktasında üstte belirttiğimizgerçeklik, bugünden elde edilebilecek bir takım de-mokratik hakların kazanılması için ortak bir çabagöstermemiz gerektiği gerçekliğini ötelememelidir.Bu sorumluluk kaygısıyla ele aldığımız dosya çalış-mamızı BDP adına Eş Başkan Yardımcısı ŞerafettinHalis’in sorularımıza verdiği yanıtlarla sonlandırı-yoruz.

v

18-19_Layout 2 2/28/11 10:39 AM Page 2

Page 20: 1-10 Mart 2011

muzaffer oruçoğluANTAGONİZMA

İBLİS

teşin kıyısında dur-du, kendi dibini oyanve mahşeri bir uğul-tuyla kaynayan in-san karanlığına bak-tı. “Sadece ezilenlere

değil, ezenlere de özgürlük,” diyeiç geçirdi. İnsan karanlığında habisışıltılarla parlayan ve henüz gö-rünmeyen devrimin çapını meraketti. Özgürlük ve zorunluluk pran-gasını aşar gibi oldu. Diyalektiğinyasaları dahil, hiçbir şeyi kalıcı kıl-mayan, her şeyi değiştiren zamanınyıkıcı soluğunu alnında hissederekyürüdü. Durağan, kutsal mantıklar,mihraplar, altın kalıplar, ideolojiler,bilimsel bulgular, teknolojiler, dinler,müderrisler, alimler mezarlığındangeçerken durdu, “işte,” dedi, “za-manın sonsuz sayıdaki mezbele-lerinden biri.”Geçmişin ve geleceğin mezbelele-rinden çıkıp, yaşayan şehir mey-danına, parçalanan dünyanın öze-tine, sanatın, estetik dokunun, iç-kinliğin zeminine, çoğalmaya, ka-lıtım ve çeşitlilik curcunasına, bir-birine benzer gibi görünen amaözdeş olmayan ses anaforuna, bitiptükenmez mitik arayışın son du-rağına doğru yürüdü. Ön safları,Mina’da kendisini taşlayan imamlar,küçük esnaflar, işçiler, işsizler, sokakçocukları, paranoid-şizoit şiddetmüptelaları tutmuştu. Onların sağcenahında, yabani arpa ve meyvetoplayıcılığından yerleşik tarımageçen ve oradan da şehre savrulandeve huylu aç bedeviler yer almıştı.Daha arkaları yaşlılar ve bakışları,yaşam duyarlılığının odağına otu-ran o güzelim Nil mavisiyle büyü-lenmiş, çığlık olmuş çarşaflı kadınlarişgal etmişti. “Hayret, beni gör-dükleri halde bana taş atmıyorlar,”diye iç geçirirken, karşıda barikatkuran demir kıtaları süzdü. Eğildi,ateş gibi harlanmış bir taş aldı yer-den. Taşı tanıdı. Kendisine çok ön-celeri atılan bir taş olduğu için şey-tani ışıltılar içindeydi. Bekledi. Birkez daha süzdü barikatı. Belki, ba-rikatın bu tarafına geçenler olurumuduyla, “Heeey sizler, üniformalıyıkıcılar, gelin katılın bize, önümüzaçılsın!” diye bağırdı. Ses barikataçarptı, barikat tınmadı. Taşı, bina-lara, bankalara, sigorta şirketlerine,mağazalara, yani yıkıcıların şekil-lenmiş, şehir olmuş emeğine doğrudeğil, tarafların birbirlerini yene-mediği, kasırganın kör düğümedönüştüğü yere, barikata, demirkıtalara doğru fırlattı.“Kararan, bocalayan hayata karşıtek çıkış, bu taş ve bu taşın düştüğüyerde yükselen bu alevlerdir,” diyemırıldandı. Zorunluluğun bastırıl-mış bilinciyle, ve çılgın bir zeka vecüret ışıltısıyla barikata yüklenenyığınları seyre koyuldu. Her bireyinruhunun, toplumsal hayatın ruhutarafından işgal edildiğini, yeni birvar oluş biçimini talep eden bu sal-dırının biraz da bu işgalden kay-naklandığını düşündü. İnancından,tevekkül ve mistik kaderindenuzaklaştıkça özüne daha çok yak-laşan, çıplak bir derviş topluluğuylakarşılaştı, meydanın doğusunda.İbni Sina’nın yakın arkadaşı AbuSait’i gördü. Adam, meydandaki is-yana, isyanın açlığına, isyanın cep-lerde taşınan örgütüne, yani mobil

telefonlarına, leptoplarına, facebo-oklarına, twitterlerine, çıktığı me-zarın deliğinden bakar gibi bakı-yordu. İblis’i görünce yanına yak-laştı, “beni iyi dinle,” diye fısıldandı.“Camiler yerle bir edilmedikçe, derv-işlerin işi tamamlanmış olmaya-caktır. İnanç ile inançsızlık tümüylebirbirine benzemediği sürece, hiçbirinsan, gerçek Müslüman olmaya-caktır.” Fikrin deruni dilini, marazimahiyetini anında kavrayan İblis,“Sakın,” dedi, “kimse duymasın.Parçalarını yan yana koyarak bir-leştiren bir birlik anlayışından nefreteden bir ateş olmama rağmen, bumeydanı dolduran ve kendini ken-disine karşı gerçekleştirmeye ça-lışan parçalı insanlara ısındım.Bana her an lanet okumalarınarağmen, meydanı dolduran mü-minlere ısındım.”Saraydan yayılan ses, meydanı dol-duran yıkıcılara, onu hedef olarakgösteriyordu:“İblis içinizde. Ateşten yaratıldığıiçin içinizdeki ateşe yaklaşıyor, ateşiharlandırıyor, ateşle oynuyor. Oateş gibi oynaktır. Onun yeri yurdu,makamı, devleti, bayrağı, inancıyoktur. Kışkırtmak, hareket etmek,yıkmak, kadim mesleğidir onun.Siz ise topraktan yaratıldınız, sakinve yerleşiksiniz. Bire bin verirsinizve sormazsınız. Mayanız, EnbiyâSuresi’nin 23. Âyetinden alınmadır:“Lâ-yüs’elü ammm’a yef’al” (Allah’ayaptıklarından soru sorulmaz).Meydandan çekilin. Aslınıza rücuedin.”İblis, saraydan yayılan sesi dinler-ken, meydanın merkezine, çatış-malara, yükselen alevlere, kahra-manlık nağralarına, kılıç, satır, nam-lu ve cembiye alazlarına doğru yü-rüdü. Yeşil, Rahmani dumanların,tekbirlerin, duaların zora soktuğu,değişime zorladığı Tarih’le karşılaştı.Yüzü, inanma korkusuyla yaşa-yanların yarattıkları alevlerin izle-riyle şahrem şahrem çatlamış, kı-zarmıştı. Teselli arayan, hodbin birsesle, “Bu parçalanmış masallar,birbirini doğuran imajlar, şekiller,imgeler ve manalar mezarlığının,böylesine ayağa kalkacağını, var-lığını ateş gibi izhar edeceğini hiçbeklemiyordum. Meydanın lafzınadeğil, özüne kulak verdiğimde, ku-rulu sistemler tarafından mum-yalandığımı, mermer bir lâhite ko-nulmuş olduğumu anladım.”İblis, dipsiz, uğultulu, karmaşık dü-şüncelerle Nil’i geçip, tüfek sesle-rinin ve yangın alazlarının geldiğiSahra’nın en çorak yerine, ÖmerMuhtar’ın ayağa kalkan tarihinedoğru yürüdü. Sistemlere dahil ol-madan, ateş ve yıkım çizgisindeilerleyerek Sahra sınırına yaklaştı.Akıldan, ruhtan, özden, bedendenve varoluş endişesinden ari bir ik-limle göğün sınırsız maviliğine diktibakışlarını, “İnsan,” diye mırıldandı,“bu toprakların insanı, nasıl olduysayaşamın kaynayan kum deryasında,bir kum zerreciği olduğunu anım-sadı. Ayağa kalkıp, ateşi harlandı-rınca, bu kum deryasının kaynayanruhu, insanın ruhu haline geldi.Şimdi bu ruh, kaynayan bu kumderyasına hakim olmaya çalışıyor.”

A

Hayatın anlamını, kimi insan resimleresığdırır kimi insan da şarkı sözlerine veaslında çok şey anlatır. Hayatta iki ölümvardır. Birincisi, yaşıyorsun fakat çok-tan göçüp gitmişsin, haberi bile olunma-yan yaşayan ölüsün; ikincisi, yaşamı uğ-runa ölecek kadar seven insanların ya-şam mücadelesinin yoludur.

Yaşam mücadelesinde var olmak için çıktık yola,bu hafta perdemizde AV! SU! MAİ! vardı. Yönet-men; Kürt ulusal sorununu tanımak için gelen veDiyarbakır’da düzenlenen Mezopotamya SosyalForumu’na katıldıktan sonra Hasankeyf ve baraj-la tanışan, Arjantin asıllı gazeteci Alejandro Had-dad. Belgeselimiz ise Haddad’ın, Batman Hasan-keyf’i Yaşatma Girişimi ile ortaklaşa hazırladığıbir belgeseldir: AV! SU! MAİ!

Baraj suları altında kalacak olan bölgenin Kürtle-ri, Türkleri ve Arapları etkilemesinden-etkileye-ceğinden, belgeselin ismi Kürtçe, Türkçe veArapça olan AV! SU! MAİ! olmuş. AV! SU! MAİ!, ha-yatı savunmanın bir çığlığıdır. Aynı zamanda birprotesto çığlığıdır.

Belgeselde sular altında kalacak Hasankeyf’tençok Ilısu Barajı’ndan sonra sular altında kalacakolan 200 köy ve o köylerde yaşayan insanlaradikkat çekilmektedir. Önceden inşa edilmiş ba-rajlardan (Atatürk, Birecik, Karkamış) edinilendeneyimlerde de görüldüğü gibi bu bölgelerdekiinsanların büyük bir çoğunluğu ya göç etti ya dafakirleşti. Daha fazla iş, tarım faaliyetlerinin kuv-vetlendirilmesi, yerel altyapının ve yaşam kalite-sinin artırılması vaatlerinin hiçbiri yerine getiril-memiştir. Ilısu bölgenin çıkarlarına katkıda bu-lunmak için değil, aksine, büyük ölçekli endüstri-lere elektrik üretmek için inşa ediliyor. Eğer tar-lalar sular altında kalırsa, 10 binlerce insan çevrebölgelerde aynı niteliğe sahip bereketli topraklaragöç etmek isteyecek fakat yeterli miktarda araziolmadığından geçim kaynaklarını kaybedecek.Halk, işsizliğin kendilerini fakirliğin içine sürük-leyeceği kentlere göç etmeye zorlanacak.

Dicle Vadisi ve Hasankeyf dünyanın en ilgi çekenbölgelerinden biri. Dünya kültür ve doğa mirasıyüksek biyoçeşitlilik, tarihi ve dini önemi, buradabulunan kültürel zenginlikler, turizm ve pozitifbölgesel kalkınma için mükemmel bir yapı sunu-yor. Bölgeye hali hazırda her yıl bir milyondan çokinsan gidiyor. Projenin yatırım maliyetinin çokküçük bir bölümüyle, bölge ekonomisi insanlaraçok parlak bir gelecek sunarak geliştirilebilir. Ilı-su Barajı, bu kalkınma çalışmalarının önündeki

tek engeldir. Ilısu Barajı tamamlandığında, ülke-nin enerji ihtiyacının sadece %1’ni karşılayacak.Bunun karşılığında, elindeki en değerli ve ben-zersiz dünya mirasını kaybetmiş olacak. Yine, Hasankeyf UNESCO’nun on ‘Dünya MirasıKriterleri’nin dokuzunu birden sağlayan dünya-daki tek yer. Çin Seddi 5, Mısır Piramitleri 3 veAmazon Ormanları 2 kriter ile Dünya Mirası ilanedilmişken, Hasankeyf, Ilısu Barajı’nın suları al-tında bırakılmak isteniyor.Buna bağlı olarak da, coğrafyanın egemen oluna-mayan asi topraklarının suyla doldurularak, düz-leştirilmesi çalışmaları yürütülüyor, nehirlerinyolu ardı ardına barajlarla kesiliyor. Uygarlıklarıyaratıp besleyen sular, hayatların, medeniyet iz-leri ve kalıntılarının cellâdı yapılıyor. Dicle ile Fıratnehirlerinin gövdesiyle yan kolları, Kürtlerin,Arapların, Süryanilerin ve Ezidilerin yaşadıklarıtoprakları suluyor, ilk yerleşimden beri, kıyıların-da yeşeren medeniyetlere hayat veriyor. Tarihyaratan suların, günün birinde medeniyetlerin iz-lerini yok eden canavara dönüştürülebileceği hiçkimsenin aklına gelmemişti. Ama gerçektir ki, ilkin yerleşik hayata can veren,Mezopotamya kültürünü yaratan Dicle ile Fıratbentleşiyor, bu medeniyetlerin cellâdı haline geti-riliyor. İlk çalışmalar, 1950’ler de kızışan soğuksavaş döneminde başladı. Amerika Birleşik Dev-letleri (ABD)’nin yardımıyla, suları bastırma, sindirippazar konusu etme, Mezopotamya’yı teslim almasilahına dönüştürme çabasıdır bu. Anadolu’dandoğan Dicle ile Fırat, Suriye ve Irak’taki hayatı dasulayıp, güç kattıktan sonra denize ulaşıyordu. İkinehir önemli nitelikte olmasa bile ulaşımda da kul-lanılıyordu. ABD’nin, düşmanın can damarını kesmeamacı, Türk devletinin de sudan elektrik elde etmeçabasıyla birleşince, daha sonra doğa ve medeniyetkalıntılarının cellâdı kesilecek baraj inşaatları baş-lıyordu sinsice. Özcesi, su hayattır. Mezopotamya kültürünü ya-ratmış, dünyanın uygarlık beşiği bu bölgede Dicleile Fırat, ön kıyılarında Asur, Sümer, Babil ve Elamkültürleri fışkırmış durumda. Kimin aklına gele-bilirdi, tarihin miladı kabul edilen İsa’nın doğu-mundan 2000 yıl sonra, aynı suların, bu medeni-yetlerin boğazına ölüm kemendi olarak geçebile-ceğini?Medeniyetler yaratan, devirler açıp kapatan Dicle,Fırat, Zap ve Munzur suları sonunda doğayı, otu,çiçeği, ağacı ve onların yeşerdiği toprağı, kısacasıhayatı yok eden canavar, eski medeniyetlerin iz-lerini, kalıntı ve belgelerini öldüren cellât oluyor. Bir hayat kaynağı, kendini bir ölüm kaynağınadönüştürebilir. AV! SU! MAİ! hayatı savunmanın bir çığlığıdır…

20kültür sanatHayatı savunmanın bir çığlığı:

AV! SU! MAİ!

20-21_Layout 2 2/28/11 10:47 AM Page 1

Page 21: 1-10 Mart 2011

Kadın emeği -II-EMEĞİN KÜRSÜSÜ

1-10 MART 2011 Halkın Günlüğü emek yorum 21

f

f

dursun baştuğ

Yaklaşık 8 yıldır sağlıkta dönüşüm adı altındaadım adım devreye sokulan ve gelinen aşa-mada en son tıp fakültelerini, önce Sağlık Ba-kanlığı, ardından da uluslararası sermayenininsafına terk edilecek olan uygulamalar hemhasta hem de sağlık emekçilerini tehdit ediyor. Sağlık emekçileri için performans uygulama-ları, güvencesiz çalışma, ücretlerin düşürül-mesi, mesai saatlerinin uzatılması anlamınagelen bu dönüşüm planı, sağlık hizmetlerin-den faydalanmak isteyenler için de tam bir iş-kence olacak. Halk sağlığını sermaye ve karhırsının birer kurbanı olarak gören yeni sis-tem, sağlık emekçileri ile halkı da karşı karşı-ya getiriyor.

Aile hekimlerinin, tepeden inme bir anlayışlahayata geçirilmeye çalışılan sistemle ve ha-zırlanan ücretler yönetmeliği ile başı dertte.Aile Sağlığı Merkezleri (ASM)’nde çalışan he-kimler özlük hakları açısından yaygın bir so-runlar yumağıyla karşı karşıya. Aile hekimle-ri, piyasa koşullarında aktör olarak seçildikle-ri bu sistemde Toplum Sağlığı Merkezleri(TSM) hekimleri ise reçete yazamadıkları gibiçok sık geçici görevlere çıkmaları nedeniyleişlerini sahiplenemiyorlar. Tam gün yasasıylaemeklilik ücretlerinde bir artış olacağı söy-lemleri ise şimdiden boşa çıkmış durumda.Mesai ücretlerinde de iyileştirme olmadığıgibi, çalışma süreleri de 8 saat değil, yine 9saat olarak uygulanıyor. Bakanlığın yemeksaati, dönüşümlü dinlenme gibi söylemlerle 9saatte tuttuğu mesailer de davalık. Tamamen piyasa mantığının hakim kılınmayaçalışıldığı sağlık alanında nispeten sosyal-ka-musal bir anlayışın ürünü olan sağlık ocaklarıda dahil tüm alanlar tasfiye ediliyor. Uluslar-arası sermaye ve piyasa için müthiş bir karkapısı olan sağlık sektörüne girilirken önce-likli olarak bu alandaki emekçilerin emek gü-cünü teslim alma hamleleri hayata geçiriliyor.

Öte taraftan da hem halkı hem sağlık emekçi-lerini kuşatan bu sistem ve mimarlarının kul-landıkları dil her iki tarafı da birbirine karşıkışkırtıyor. Sağlık emekçilerinin maruz kal-dıkları saldırı ve şiddet de bu minvalde değer-lendirilebilir. Normal şartlarda kamu kaynakları ve bütçe-den beslenmesi gereken tıp fakülteleri hükü-metin, IMF “stand-by” anlaşma teklifleriyleborç batağına sürükleniyor. Özerk ve bilimselüretimin merkezleri olması gereken üniversi-teler uygulanan bilinçli politikalarla giderekgüçsüz hale getiriliyor. Bu durum sermayeninbu alana daha rahat nüfuz etmesini sağlıyor.

Bu durumdan birinci derecede etkilenen hal-kın sürecin karmaşık işlemesinden kaynaklıtepkileri çok güçlü değilken, özellikle son kaleolarak görebileceğimiz tıp fakülteleri emekçi-leri seslerini gittikçe yükseltiyor.

Hacettepe’de hekimler iş bıraktıHacettepe Tıp Asistan Hekimleri sağlıkta dö-nüşüm proğramı ve performans uygulamala-rının kendileri ve halkın sağlığını tehdit ettiği-ni açıklayarak bir günlük iş bıraktı.Hacettepe Tıp Fakültesi Heykel önünde 25Şubat’ta bir araya gelen asistan hekimlereDışkapı Eğitim Araştırma, Ankara Tıp, Gazi Tıp

Fakülteleri asistanları da katıldı. ATO, TTB,SES ve Hacettepe Üniversitesi öğrencilerininde destek verdiği eylemde “İşletme değil has-tane”, “Müşteri değil hasta”, “Holding değil tıpfakültesi”, “Performans sağlığa zararlıdır” dö-vizleri taşınırken “Sağlıkta ticaret ölüm de-mektir” sloganları atıldı. Bunun bir uyarı eyle-mi olduğunu belirten Dr. Gülçe Tarakçıoğluperformans uygulamasının terk edilmesiniistedi.

Devlet ve eğitim hastanelerinden sonra bu ayitibariyle uygulamaya konan performans sis-temi ile her hastanın ‘puan’ aracı hekimlerinise birbiriyle rekabete zorlandığının altını çi-zen Tarakçıoğlu, Sağlık Bakanı Veysel Eroğ-lu’nun halkı kandırdığını belirtti. Bakanın“Performans sisteminin sağlığı daha verimlihale getireceği” söylemlerinin “Gerçeği yan-sıtmadığını” açıklayan Tarakçıoğlu, perfor-mans sisteminin kanser vb. ağır hastalıklarıgöz ardı ettiğini, bu uygulamanın tıp fakültele-rinde hayata geçirilmesiyle bu tür vaka hasta-larının başvurabileceği sağlık kurumlarının dakalmayacağını sözlerine ekledi. Hastaları puantoplamada vesile olarak gören bu sistemin he-kimleri de gereksiz tetkik yapmaya zorladığınıbunun sağlık harcamalarını arttırdığını söyle-yen Tarakçıoğlu sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Türlü zorluklara edindiğimiz ve hastalara şifadağıtmak için edindiğimiz bilgi birikimimizibizden sonra gelenlere de aktarabilmek içinburadayız. Vaktimizi hastanın sağlığı üzerin-den puan toplamak için harcamak istemiyo-ruz. Artık susmayacağız. Üniversite hastane-leri olarak ülkemizde oynanan oyunun far-kındayız ve bu oyuna piyon olmayacağız.”

Açıklamanın ardından Sağlık Bakanlı’ğınayürüyen sağlık emekçileri burada yaptıklarıaçıklamada hükümeti uyararak sorunlar çö-zülmezse, eylemlerin bütün tıp fakültelerineyayılacağını açıkladılar.

Dönüşüm mü yıkım mı?

adın emeğinin daha çok ni-telik gerektirmeyen emekyoğun sektörlerde, tarımdave hizmet sektöründe istih-dam edildiği görülmektedir.

Burada tarım ve daha çok enformel (ka-yıtdışı) sektör özellikle dikkat çekilmesigereken noktalardır. Bir de kadınların “evkadınlığı” görevlerinden kaynaklı görün-meyen ve toplumsal zenginliğin oluşma-sına önemli bir katkısı olan ev içi emek-lerinin karşılıksız kalması durumunungörülmesi gerekir.Kadınların düşük eğitim düzeyi, emeklerininitelik gerektirmeyen vasıfsız işlerde kul-lanmaları, daha çok el becerisi gerektirenişleri veya ev işlerinin uzantısı olan işleritercih etmeleri, iş yaşamında devamlılığıdüşünmemeleri ve daha çok aile bütçesine‘katkı’ amacıyla çalışmaları, örgütlülüğe me-safeli yaklaşmaları gibi özellikleri kadınlarınemek sürecinde yaşadıkları sorunları de-rinleştirmektedir. Bu durum kadın emeğinindaha çok vasıfsız, kolay değiştirilebilir, ör-gütsüz, sosyal güvence gerektirmeyen, düşükücretli sektörlerde istihdam edilmesine ne-den olmaktadır.

Bunun yanında ev kadınlığı üretim sürecidışında tanımlanmakta. Yaptığı işlerle ‘evkadınlarının’ artı değere hiçbir katkısı ol-madığı düşünülmektedir. Kaba bir şekildeifade etmek gerekirse emek pazarının de-vamlılığı işçilerin yaşamlarını devam ede-bilmeleriyle ve yeni işçiler yetiştirmeleriylemümkündür. Yine emek sürecinin sağlıklıbir şekilde yürüyebilmesi için işçilerin günlükyaşamında yemek, bulaşık, çamaşır, çocukve yaşlı bakımı gibi işlerinin de yerine geti-rilmesi gerekmektedir. Sadece erkeğin eveekmek parası götürmesiyle olacak bir iş ol-madığı ortada. Kadının evdeki emeği de busürece katkı sunmaktadır. Ancak bu durumkarşılıksız kalmaktadır. Esasta toplumsalzenginliğe katkı sunan bu emeğin karşılığınınödenmesi gerekmektedir. Kadınların iş yaşamında karşılaştıkları enönemli sorunlardan biri de cinsiyetçi uygu-lamalardır. Bu yaklaşım daha kadın iş ara-maya başlarken karşısına çıkmaktadır. Bazıişlerin kadınlara uygun görülmemesi vedaha çok kadınların toplumsal rolleriyleuyumlu işlere uygun görülmeleri yaşanancinsiyetçi yaklaşımın sonuçlarıdır. İşyerindetacize ve tecavüze uğramaları yaygın bir

durumdur. Yine cinsiyetçi yaklaşım en çokkendisini ücretlerde göstermektedir. DünyaBankası Türkiye İşgücü Piyasaları ÇalışmasıRaporu’na (2006: 55) göre Türkiye-KuzeyKürdistan’da, kentlerde kadın ve erkek ücretortalamaları arasındaki farkın yüzde 22 ol-duğu belirtilmektedir.Sonuç olarak kadınlar, işgücü istihdam fır-satlarından eşit bir şekilde yararlanama-maktadır. Cinsiyetçi uygulamalara maruzkalmaktadırlar.Emekleri daha çok niteliksiz emeğe ihtiyaçduyulan işlerde kullanılmaktadır. En yoğunolarak da tarım ve enformal sektörde is-tihdam edilmektedir. Toplam istihdamdadaralma olduğu zaman ilk olarak gözdençıkarılanlar yine kadınlar olmaktadır.Kadınların büyük bir kısmı (yüzde 54,4)başta tarım olmak üzere ücretsiz aile işle-rinde çalışmaktadır. Çalışma hayatı dışındakalanların büyük bir çoğunluğunu (yüzde51,8) ise ‘ev kadınları’ oluşturmaktadır.(Kadın Emeği ve Cinsiyete Dayalı Ücret Ay-rımcılığı; Nebiye YAMAK, Ferhat TOPBAŞ)Bu genel tablo şunu göstermektedir ki, ka-dınlar özellikle neo-liberal politikalarla birlikte

üretim sürecinin en azgın sömürüsününolduğu alanlarda istihdam edilmektedir. Veyine en çok sosyal güvenceden ve iş gü-vencesinden yoksun bir şekilde kadınlarçalıştırılmaktadır. TÜİK 2008 verilerine göre,toplam istihdamdaki kadınların yüzde 62,3’ü,tarımda çalışan kadınların ise yüzde 99’usosyal koruma kapsamı dışındadır.Yine en örgütsüz kesimi kadınlar oluştur-maktadır. Özellikle ev eksenli çalışanlar ol-mak üzere kadınların kendilerini tam birçalışan olarak görmemeleri, daha çok evbütçesine katkı sunan olarak görmeleri budurumu derinleştirmektedir. 8 Mart yaklaşırken, bir kez daha görüyoruzki kadınların 8 Mart 1857 tarihinde ABD'ninNew York kentinde yükselttikleri mücade-lenin gerekçeleri ülkemiz kadınlarının ya-şadığı sorunlara çok benzemektedir. Aradanyüzlerce yıl geçmesine rağmen sömürü dü-zeninin çarkları emeğimiz üzerinden dön-meye devam etmektedir. Dokuma işçisi ka-dınların cüreti ve kararlılığı halen ülkemizve dünya emekçilerine mücadele azmi ver-mektedir.

K

Aile hekimlerinin, tepeden inme bir anlayışla hayata geçirilmeyeçalışılan sistemle ve hazırlanan ücretler yönetmeliği ile başı dertte.Aile Sağlığı Merkezleri (ASM)’nde çalışan hekimler özlük haklarıaçısından yaygın bir sorunlar yumağıyla karşı karşıya

20-21_Layout 2 2/28/11 10:47 AM Page 2

Page 22: 1-10 Mart 2011

Halkın Günlüğü 1-10 MART 2011gençlik22Demokratik haklarımızve özgürlüğümüz için…Halk gençliğinin demokratik halk üniver-siteleri yaratılmasında mevzilerinden biriolan Demokratik Gençlik Hareketi (DGH)üniversiteler ve liseleri kapsayan yeni birkampanya örgütleyerek “DemokratikHaklarımız için Örgütleniyoruz! Özgürlü-ğümüz için Başkaldırıyoruz!” başlığını ta-şıyan bir açıklama yayınladı. DGH, 20 Şu-bat 2011 - 1 Nisan 2011 tarihleri arasındasürdürülecek kampanya çalışmalarınıbaşlattığını duyurdu.

Füze Kalkanı Projesi halka yö-nelik saldırıların bir parçasıdırAçıklamada şu konulara değiniliyor. Em-peryalistlerin ve ülkemiz hakim sınıfları-nın, ezilenlere karşı saldırılarının giderekarttığı, bu saldırıların bir parçası olaraköğrenci gençliğe yönelik tutuklama terö-rünün, polis-idare işbirliğinin devam ettiği,işçi ve emekçilere yönelik saldırıların gi-derek artış gösterdiği ifade ediliyor. FüzeKalkanı Projesi’nin sessizce hayata geçiri-lerek halka yönelik saldırıların boyutlana-rak devam ettiği belirtiliyor. ABD’nin Orta-doğu’da zengin doğalgaz, petrol ve su kay-naklarına hakim olmak için kendi hakimi-yet alanlarını genişletmeye çalıştığı veemperyalist ülkeler arasında yaşanan çı-kar dalaşlarının bir sonucu olarak İran’asaldırının sinyallerinin alındığı anlatılıyor.ABD’nin ve diğer emperyalist ülkelerin çı-kar dalaşlarının en önemli merkezlerindenbiri olan Ortadoğu’da ülkemiz hakim sınıf-larına yüklenen rollerin iyi görülmesi ge-rektiği ifade ediliyor.

Emperyalistler İran’a saldırınınzeminini hazırlamaya çalışıyorGeçtiğimiz haftalarda yapılan İran Zirve-si’nde ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere veAlmanya bir açıklama yaparak İran’la an-laşamadıklarını belirttiler. Emperyalist ül-kelerin İran’a saldırı zeminini hazırlamakiçin çaba gösterdiği ve İran gibi bir ülkeninemperyalist ülkelere saldırma gerçekliği-nin olmadığının belirtildiği açıklamada bü-tün dünyada nükleer silahların kontrolü-nün emperyalist ülkelerin denetiminde ol-duğu ifade ediliyor. Açıklamada emperya-

list ülkelerin “İran tehdidi” söylemiyle esa-sında önümüzdeki yıllarda İran’a saldırınınzeminini hazırlamaya çalıştığı belirtiliyor.25-28 Ocak tarihlerinde yapılan “Nato As-keri Komite” toplantısına katılan Genel-kurmay Başkanı Işık Koşaner’in Füze Kal-kanı Projesi’yle ilgili yeni talimatlar aldığı,Mart 2011 tarihinde yapılacak olan NATOBakanlar Kurulu toplantısında Milli Sa-vunma Bakanı’na emperyalistler tarafın-dan yeni talimatlar verileceği belirtiliyor.ABD füzelerinin ülkemize yerleştirilmesi-ne karar verildiğinin ifade edildiği açıkla-ma ülkemiz hakim sınıflarının uşaklıktasınır tanımadığı cümleleri ile devam edi-yor.

‘Demokratikleşiyoruz’ söylemleriyle halka yöneliksaldırılar boyutlanıyorAçıklamada, işçi ve emekçilerin ücretle-rinde düşüşlerin arttığı, köylülerin üretimyapamaz hale getirildiği ve eğitim kurum-larının ticarethane haline dönüştürüldüğüifadeleri yer alıyor. Gençliğin geleceksizliğeitildiği, kadınlara her türlü şiddet ve baskı-nın reva görüldüğü, anadil yasağının de-vam ettiği ve farklı inançlar üzerindekibaskıların yoğunlaştığı ifadeleri yer alıyor.

Halk gençliğinin mücadelesi geliştirilmelidirHalk gençliğinin üniversitelerde, liselerde,fabrikalarda, köylerde, sokaklarda hakimsınıfların saldırılarına uğradığı, bu saldırı-lara karşı halk gençliğinin mücadelesininson dönemlerde kendisini hissettirerekyükselişe geçtiği bir dönemden geçildiğianlatılıyor. Bütün bu olumlu gelişmelererağmen halk gençliğinin mücadelesininalanlara taşınması boyutuyla güdük ve et-kisiz kaldığı aktarılıyor. Devrimci hareket-lerin yaşadığı savrulma ve daralmanın ka-çınılmaz olarak kadro ve faaliyetçi yapısı-na büyük oranda yansıdığı gerçekliği ileyüz yüze kalındığı ifade ediliyor. Bu duru-mun gençlik hareketlerinin durumunu dabüyük oranda etkilediğine değinilen açık-lamada öğrenci örgütlerinin işçi, köylü veöğrenci gençliğin yakıcı sorunlarından,

gündemlerinden ve taleplerinden uzak-laşmasını da beraberinde getirdiğine dik-kat çekiliyor. Gençlik mücadelesinin kendidar gündemlerine sıkışıp kaldığı ve gide-rek de marjinalleştiği bir süreçten geçildi-ğine değiniliyor.

DGH örgütlediği kampanyanınhedeflerini açıkladıAçıklamada kampanyanın hedeflerineilişkin şu ifadeler yer aldı: “DGH, bu şiar et-rafında ülke genelinde yaygın bir çalışmayürütecektir. Bu üst başlık altında polis-ÖGB teröründen fakülteler arası geçiş ya-saklarına, barınma sorunlarından yemek-hane sorunlarına varıncaya kadar birçokgündem ele alınacaktır. DGH’nin her biryerel örgütü kendi üniversitesinde, lise-sinde öne çıkan sorunları tespit edecek vebu sorunlar arasında ‘en yakıcı olanı’ gün-demine taşıyarak çalışmalarını şekillendi-receklerdir.”

Hep birlikte başkaldıralımAçıklama da son olarak “Üniversitelerdeakademik, bilimsel gelişimin önünde engelteşkil eden, öğrencilere üniversite yöneti-minde söz hakkını tanımayan, anti-demo-kratik, anti bilimsel üniversite yapısına veYÖK’e karşı ‘Demokratik Halk Üniversite-leri’, liselerde ise ‘Demokratik Halk Liseleri’mücadelesini daha fazla yükselterek baş-kaldırıyoruz! Özcesi geleceğimiz ve özgür-lüğümüz için başkaldırıyoruz! Örgütlü birgücü hiçbir kuvvetin yenemeyeceği bilin-ciyle, üniversiteler üzerinde oynananoyunlara ve liselerde yükselen baskılarakarşı, öfkemizi örgütlü bir güce dönüştü-relim, hep birlikte başkaldıralım!” ifadele-rine yer veriliyor.

‘İleri demokrasi’ söylemlerini her fırsat-ta dile getiren devlet ve siyasi iktidarodaklarının işçi, emekçi, öğrenci ve top-lumun tüm muhalif güçleri üzerindekibaskı ve sindirme politikası son hızıylasürüyor.

Üniversitelerde söz, yetki ve karar hakları-nın gasp edilmesine, parasız, bilimsel, ana-dilde eğitim taleplerinin görmezden gelin-mesine karşı çıkan üniversite dinamikleriüzerinde devletin kolluk terörü devam edi-yor. Üniversitelerde artan protesto gösterile-ri ve polis- ÖGB işbirliğiyle yükselen azgınsaldırılara karşı meşru mücadelesini sürdü-renlerin görüntüleri hafızalardaki yerini ko-ruyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, azgıncauygulanan bu kolluk (devlet) terörüne karşıİçişleri Bakanı vasıtasıyla kolluk güçlerini‘hassas davranmaya’ davet etmişti. Verilentalimatın ardından üniversitelerdeki demo-kratik-muhalif dinamiklerin Erzurum’dayapılan Tayyip- ÖTK buluşmasını protestogösterilerine yapılan saldırılar ‘hassasiyet’inne anlama geldiğini gözler önüne sermişti.

KTÜ’de işkenceGeçtiğimiz haftalarda Trabzon, KaradenizTeknik Üniversitesi (KTÜ) öğrencileri, ÇevreBakanı Veysel Eroğlu’nu protesto etmek is-terken polis şiddetine uğrayarak gözaltınaalındı. Öğrenciler konuldukları polis minibü-sünde ağır işkenceye maruz kalmış, darp ra-poru almak için gittikleri hastanede doktor-ların “iki günden önce iyileşecek darp yara-larına rapor vermiyoruz” açıklamasıyla kar-şılaşmıştı.

Mersin’de ‘hassasiyet’22 Şubat 2011 günü Cumhurbaşkanı Gül’ününiversiteye akşam saatlerinde yapacağı zi-yaretten birkaç saat önce üniversitede top-lanan öğrencilere, çevik kuvvet polisleri he-nüz eylem başlamadan saldırdı. Cop ve bibergazı ve tazyikli suyun kullanıldığı saldırıda,öğrenciler yerlerde sürüklenerek tekmelen-di. Gül’ü “Üniversitelerimizi YÖK’e, Sermaye-ye ve AKP’ye Teslim Etmeyeceğiz, Söz - Yet-ki - Karar Üniversite Bileşenlerine” pankar-tıyla karşılamaya hazırlanan yaklaşık 50 öğ-renciden 42’si gözaltına alındı. Yaşanan az-gınca saldırının ardından öğrenciler gecesavcılık talimatıyla bırakılırken, Gül ise ya-pacağı ziyareti iptal etti. Mersin’de gerçekleşen saldırıyla ilgili baştaMersin olmak üzere İstanbul, Artvin, İzmir,Eskişehir’de eylemler yapıldı. Mersin’de ya-pılan açıklamada üniversitenin CumhuriyetMeydanı’nda toplanarak demokratik talep-lerini dile getirmek isteyen öğrencilere poli-sin hiçbir uyarıda bulunmadan sert müda-halede bulunduğu söylendi. Açıklamada,yerlerde sürüklenen, coplanan, tekme tokatdövülen, gaz sıkılan öğrencilere müdahaleyipenceresinden izleyen üniversite rektörü-nün polis-idare işbirliğinin belgesi olduğuvurgulandı. Açıklama “Biz gözaltına alındık-tan sonra da fiziki şiddet ve küfürlü sözlerlekarşı karşıya kaldık. Bize yapılan bu saldırı-nın, haklarına sahip çıkan ve insanca bir ya-şam için mücadele eden her kesime yapıldı-ğını biliyoruz. Bizler devrimci, sosyalist yurt-sever gençler olarak bu saldırıları geri püs-kürteceğiz” ifadeleriyle son buldu.

Mersin Üniversitesi’nde‘Gül’ dağıtılmadı

Demokratik Gençlik Hareketi(DGH), “ Demokratik hakları-mız için örgütleniyoruz! Özgür-lüğümüz için başkaldırıyoruz!”şiarıyla bir kampanya örgütle-yerek çalışmalarına başladı

22-23_Layout 2 2/28/11 10:41 AM Page 1

Page 23: 1-10 Mart 2011

Özgürlüğün rüzgarıELEŞTİRİ SİLAHI

1-10 MART 2011 Halkın Günlüğü güncel haber 23

f

f

emrah cilasun

Devletin Dersim üzerindeki kirli savaş politi-kaları gün geçtikçe daha da artıyor. Barajlarlaili bölerek bölge halkının ekonomik, kültürel,siyasal birlikteliğini parçalamak isteyen devlet,diğer yandan bölgede oluşturmak istediği yenikarakollar ve koruculuk uygulaması ile halkıdenetim altında tutmak istiyor.Devletin Dersim üzerinde kirli savaş politikala-rına heryıl yeni bir tanesi ekleniyor. Baraj veHES yapıpımları, ajanlaştırma, geçici güvenlikbölgesi derken şimdi koruculuk sistemi bölge-de oturturulmak isteniyor. Nazimiye’de açılankorucu kadrosu ile halka çağrılar yapıp başvu-ru yapmasını bekleyen devlet, diğer yandan isebölgede mevcut bulunan karakollarının sayısı-nın yükselterek neredeyse her köye bir kara-kol kurmak istiyor. Dersim genelinde mevcut bulunan 60 karako-lun yanında yeni karakol projeleri yaşama ge-çirilmek istenmekte. Yeni karakollar Çemizge-zek, Hozat ve Ovacık üçgeninde kurulacak.

Dersim’de 60 karakol varDersim bölgesinde Tunceli İl Jandarma Komu-tanlığı’nın bilgilerine göre ilde 60 karakol mev-cut. Bu sayıya küçük çaptaki karakollar, sey-yar karakollar, polis karakolları ve özel harekâtnoktaları eklendiği zaman sayı 150’ye yükseli-yor. Ülke nüfusunun en düşük olduğu iller arasındayer alan Dersim toplam nüfusu 33 bin civarın-da. Çemişgezek’in toplam nüfusu 8 bin civarın-dayken ilçede mevcut bulunan karakol sayısıise biri komutanlık olmak üzere 5 karakol. Dersim merkezin toplam nüfusu 33 bin 300. İlmerkezinde bir komutanlık olmak üzere top-lam 10 karakol var.

Hozat İleçesi’nde toplam nüfus 8 bin civarında.Hozat’ta biri komutanlık olmak üzere toplam 6karakol var. Pülümür’ün toplam nüfusu 3 bin civarında. İl-çede biri komutanlık olmak üzere 6 karakolvar. Mazgirt İlçesi’nin toplam nüfusu 9 bin civarın-da. Dersim’de en fazla karakol bu ilçede mev-

cut. Biri komutanlık olmak üzere 10 karakolvar. Pertek İlçesi’nin nüfusu 13 bin. İlçede biri ko-mutanlık olmak üzere 6 karakol var. Nazimiye İlçesi’nin toplam nüfusu 3 bin 600. İl-çede biri komutanlık olmak üzere 7 karakolvar. Ovacık İlçesi’nin toplam nüfusu 6 bin 600. Ova-

cık ilçesinde biri komutanlık olmak üzere 8 ka-rakol var.

Bölgedeki askeri birliklerde yer alan asker sa-yısı bölgedeki nüfusun yarısına eşit durumda.Devletin bölgedeki bu askeri gerçekliği bu ka-dar üst seviyedeyken halen bölgede yeni kara-kolların kurulması bölge halkını fazlasıyla kay-gılandırıyor. Buarada yeni karakolların Çemiş-gezek, Hozat ve Ovacık üçgeninde kurulmasıplanlanıyor.

Bölge halkının bu haklı kaygısına bir de koru-culuk sistemi ekleniyor. Dersim ilinde üst sevi-yedeki askeri mevcudiyete bir de koruculuksistemi eklenmek isteniyor.

Koruculuk Sistemi Nazımiye’de27 Eylül 1986 yılında “Köy sınırı içinde herkesinırzını, canını ve malını korumak için köy koru-cuları bulundurulur” şeklinde kanun hükmünedayandırılarak kurulan ve özünde gerilla faali-yeti ile halkın devrimci mücadelesine karşı kirlisavaş yönteminin uygulayıcısı olarak konuş-landırılan koruculuk sistemi, Dersim’de yaşa-ma geçirilmek isteniyor.

90’lı yıllardan başlamak üzere günümüze ka-dar adı faili meçhul, uyuşturucu ticareti ve hal-ka yönelik katliamlarla özdeşleşmiş durumdaolan koruculuk sistemi, Dersim’in bin altıyüznüfuslu Nazimiye İlçesi’nde oluşuturulmak is-teniyor. Devlet tarafından ilçede 100 kişilik ko-rucu kadrosu açıldı. Kaymakamlık talimatıüzerine anons yapılarak, ilçe halkının korucu-luk için başvurmaları istendi. Koruculuk içinkadro açılması ise ilçe halkı tarafından büyüktepkiyle karşılandı. Yine BDP Nazimiye İlçeTeşkilatı koruculuk uygulamasını protesto etti.

Devlet koruculuk için kampanya başlattı!

ınırları aşıpyabancı halklara erişenözgürlüğün rüzgarı esiyor;Baş döndürücü bir rüzgar.

Yeni yıla girdik gireli şunun şurasında iki ayıgeride bıraktık. Fransız şarkıcı Jean Ferrat’ınyukarıdaki dizeleri bir gerçek oldu. Özgürlü-ğün rüzgarı, baş döndürücü bir tempoyla, il-kin Tunus’ta Bin Ali’yi ardından, Mısır’da,Hüsnü Mübarek’i siyaset sahnesinden sü-pürdükten sonra, şimdi de bu satırların yazıl-dığı sıralarda, Libya’da, Muammer El Kadda-fi’yi, tarihin çöplüğüne atmaya hazırlanıyor. Herkes biliyor ki, bu ayaklanmaların kaynağı,emperyalist dünya sistemidir. Ve gene her-kes biliyor ki, son otuz küsür yıldır, astığı as-tık, kestiği kestik olan emperyalist alem,özünde bu ayaklanmaların karşısındadır. Ne-denini gelin emperyalist bir kalemşordanokuyalım:“İsrail ile barış yapan demokratlar değil, Se-dat ve Kral Hüseyin gibi otokratlardı. Pozis-yonunda kemikleşmiş bir otokrat, seçilmiş,cılız bir demokrata nazaran daha rahat taviz-ler verebilir... Gerçekten, Ürdün Kralı Abdullahgibi, aydınlanmacı yöneticilerin, sokaktakikitlesel protestolar tarafından oyulmasını mıistiyoruz?” (Robert Kaplan, “One Small Revo-lution”, New York Times, 22. 01. 2011) Kap-lan’ın, Ürdün ve Kral Abdullah üzerinden ver-diği örneği, Libya’ya ve Kaddafi’ye ya da, şuanda isyanların olduğu başka bir Arap ülkesi-ne ve oradaki eli kanlı diktatöre uyarlayabilir-

siniz. Emperyalistler, istikrarları için bu ayak-lanmaların ne denli tehditkar olduğu konu-sunda hemfikirdirler. Mesela o nedenle, Tu-nus’ta, ayaklanmaların tam ortasında, Fran-sa, tercihini daha hâlâ Bin Ali’den yana yap-mıştır. Fransız meclisinde, Dışişleri BakanıMichèle Alliot-Marie, Bin Ali rejimine, ayak-lanmaya karşı kendilerinden faydalanılmasıiçin, Fransız güvenlik uzmanları göndermeyiteklif etmiştir. (Bakan’ın Fransız Meclisi’ndeki12 Ocak 2011 tarihli konuşmasından aktaran,Şubat 2011 tarihli aylık Le Monde Diplomati-que) Özgürlük rüzgarının, bütün bir Akdeniz hav-zasını tesiri altına almasından itibaren, em-peryalistler, şimdi Arap kitlelerine şirin gö-zükmeye, onları kendi planları doğrultusundasakinleştirip, yeni düzenlerini tesis etmek is-tiyorlar. Mısır örneğinde olduğu gibi, Obamayönetimi, siyasi zararı sınırlı tutmaya çalış-maktadır. Rejim değişikliğini yumuşak bir ge-çişle, Mübarek’in, koordineli çekilişiyle garan-tilemeyi umut etmektedir. Bu mümkün mü-dür? Belli değil... Zira, mevcut ayaklanmalarınyapısına yakından bakıldığında, emperyalist-lerin isteği doğrultusunda hareket edebilecektoplumsal güçlerin de bu isyanlar içindemevcut olduğu görülmektedir. Mesela Tu-nus’ta, Bin Ali sonrası düzen ve istikrarınsağlanması ve normal hayata dönülmesi içinorta sınıflar, derhal müzakere masasına otu-rulmasını, biran evvel devlet aygıtının tekrar-dan harekete geçmesini isterken, daha altkesimler, sadece diktatörün yıkılmasıyla

avunmayacaklarını göstermişlerdir.Her halükarda, bu ayaklanmaların eski ez-berlerle anlatılmaya ve açıklanmaya çalışıl-ması ne doğrudur ne de, mümkündür. Buayaklanmalar, çok uzun bir süredir dünyayahakim olan derin sessizliği, ölü toprağı sen-dromunu parçalamıştır. Ve bu ayaklanmala-rın sadece kendi coğrafyalarında değil amaaynı zamanda başka yerlerde de neleri bera-berinde getireceği, nelere gebe kalacağı şim-diden kestirilemez. Mesela kim bilebilirdi,İtalya’da, Feminist kadınların Berluskoni’yekarşı, Roma’da, ülke çapında merkezi radikalbir yürüyüş düzenleyip, “burası Tahrir olacak”diye bağıracağını? Kim bilebilirdi, Yunan kitle-lerinin, Tahrir metaforunu, Atina’daki Omon-ya meydanına uyarlıyacağını? Kim bilebilirdi,Tunus gençliğinin, Paris’i, “unutmayın Fran-sa’da da milyonlarca Tunuslu yaşıyor” diyetehdit edeceğini? Kim bilebilirdi, Süleymaniyegençliğinin, yıllardır özgürlük savaşçıları diyelanse edilen Talabani ve Barzani gibi kom-pradorlara isyan edeceğini? Kim bilebilirdi, ogençliğin Saddam veya Amerikan askerleri-nin ardından şimdi de Peşmerge tarafındankurşun yağmuruna tutulacağını? Her halükarda, maddenin hareket halinde ol-duğu ve gideceği yere doğru gittiği kesindir. O nedenle, bu muhteşem ayaklanmalara iliş-kin, soldan yapılan kimi analizler tamamenyanlış ve yersizdir. İsyanların, şu anda neleriberaberinde getirdiğine ve neleri daha da be-raberinde getirebileceğini görmekten yok-sundur. Dolayısıyla, söz konusu tespitler, bu

ayaklanmaların, dünya çapında, en azındanson otuz senedir oluşan kalın bir buz tabaka-sını kırdığının farkında bile değildir. O yüz-den, isyanların oynadığı şu tarihsel rolü gör-meyip, zaten tartışma konusu dahi olmama-sı gereken, “bu isyanlar, devrim midir değilmidir”, “önderlik doğru ellerde midir”, türün-den dikkatleri ve münakaşayı yanlış noktalarüzerinde yoğunlaştırmak, meselelere derin-den bakmamakla alakalıdır.İlginç olan, bu münakaşaları yapanların, siya-seten, yıllardır kendiliğindenciliğe tapıyor ol-malarıdır. Her fırsatta, Türkiye’de, 15/16 Ha-ziran’a methiye dizenlerin, şimdi Arap kitlele-rinin muhteşem isyanına burun bükmeleri,Türk şovenizminden beslenmiyorsa neyinnesidir? Güçlü bir polis teşkilatına, güçlü bir ordu ay-gıtana, güçlü bir devlet yapısına ve tüm bun-lara arka çıkan emperyalist devletlere; kafakarıştırmaya çalışan emperyalist medyaya;tatlı sözlerle kendisini pasifize etme çabala-rına, pabuç bırakmayıp; kendiliğinden ayakla-nıp, diktatörlerin devrilmesi için ısrar edenArap kitleleri ne yapacaklardı? Bu analizleriyapanların, Mısır’daki benzerlerinin gazetebürolarını arayıp, “afadersiniz, bizler sizin ha-beriniz olmadan Tahrir’de toplanıp, isyan et-tik. Şimdi lütfedip, bu ayaklanmanın başınıçeker misiniz” diye mi soracaklardı? Varsaya-lım ki, sordular! İstanbul’daki ya da Kahi-re’deki sol gazetenin ne cevap vereceğini,doğrusu merak ederim.

S

Nazimiye’de korucu kadrosu açan devlet, halka çağrılar yaparakbaşvuru yapmasını bekliyor. Ayrıca yeni karakollar yaparak böl-gede mevcut bulunan karakollarının sayısını yükselten devlet ne-redeyse her köye bir karakol kurmak niyetinde.

22-23_Layout 2 2/28/11 10:41 AM Page 2

Page 24: 1-10 Mart 2011

Çalakiya ku li pêşengiya TZP KURDÎ-DERAmedê pêk hat di vir de hezaran kes mafêperwerdehiya zimanê dayîkê xwastin. LiAmedê pêşiya şaredariya mezin girse hevciviyan û bi Kurdî pankart vekirin, çepikanve meşiyan pêşiya Miduretiya Perwerde-hiya Neteweyî.Daxuyaniya ku li derê Miduriyeta Perwer-dehiya Neteweyî de bû van gotinan balkê-

şand; gotin 88 sale ziman û çanda gelêkurd hatiye înkar kirin. Bi zorê perwerdehi-ya Tirkî dane Kurdan, lê belê Kurdan gotem tu racî vê perwerdehiyê napejirînin. Lihember zordariyên ser gelên Kurd, parla-menterê Colemergê ê BDPê Hamît Geylanîaxaftina xwe de waha got; ji bo zimanê da-yîkê dewletê ku îmze avêtin peymananavneteweyî li hember vê peymanê dew-let nigê pratîk navêjin.

Zimanê Kurdî tê înkar kirinHezaran mirov ji bo ku roja zimanê dayîkêpîroj bike hev civiyan. Bi def û zirnê govendsaz kirin, hatin derê şaredariyê. Pankarta“Roja cejna ziman li hemû mirovahiyê pî-rozbe’’ hilgirtin. Hemû mirovan bi devekî

marşa “Çerxa Şoreşê” gotin. Daxuyaniyêde gotin li hember van polîtîkayên înkarki-rinê em bê deng namînin.Li Qoserê hezaran mirov derê KURDÎ-DERê hevciviyanli ber be seyrangeha aza-diyê meşiyan. Li vir daxuyaniyê de wahagotin; kurd zimanê xwe her beşên jiyanêde bikar tînin. Polîtîkayên bişavtinê li serkurdan bi zaroktiya wan de despêdike,divê daxwaza perwerdehiya zimanê dayî-kê bila bipejirînin.Koma ku li derê KURDÎ-DERa Rihayê civiyapankarta “Em bi ziman û çanda xwe azadi-ya xwe taceser bikin” vekirin. Daxuyaniyaçapemeni de giringiya perwerdehiya zi-manê dayîkê diyar kirin û têkoşîna mafên

demokratîk a kurdan wê berdewam bike.Li Sêêrtê hêla NÇMê û şaxa Egîtîm Senêve ji bo daxwaza perwerdehiya zimanêdayîkê meşek li darket. Li derê şaxa Egî-tîm Senê civiyan û pankart hilgirtin. Li peymeşê sedan kes têkoşîna civanên kurdaku ji bo zimanê dayikê têkoşîn dikin li servê axivîn. Behsa giringiya perwerdehiyazimanê dayikê kirin û qala mirovên ku li vêreye de jiyana xwe dest daye kirin.Li Dêrsimê meşa ku pêşengiya KURDÎ-DERê darket, Qada Azadiyê de daxuyaniyaçapemeniyê pêk hat. Serokê şaredariyêEdîbe Şahîn beşdarê meşê bû. Daxuyaniyaçapemenî di zaravayên Kurdî ê Zazakî dehat xwandin.

Di Roja Zimanê Dayîkê de, Daxwaza Zimanê DayîkêDİ sedema 21ê Reşemîyê Roja Zimanê Dayîkê, hemû bajarên Tirkiye-Ba-kurê Kurdistanê de çalakî û meş pêk hatin. Di van çalakiyan de daxwazênzimanê dayîkê hate ziman û polîtîkayên dewletê ku li ser zimanê Kurdî di-meşe ango bişavtin û zordarî hate şermezar kirin.

g

Gelek bajaran de daxwaza zimanê dayîkê hate ziman

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel

Dewleta Tirk di sazbûna xwe virde liser netewe û netewatiyên ku li vêerdnigariyê dijîn, ji bo mirovên yektîpçê bikin hemû polîtîkayên xwe; bi-şavtin, tunekirin û înkarkirin bênavber didomîne. Ev netewên bin-dest li ser axa xwe, bi zorê jiyanekegirtî dijîn û polîtîkayên dewletê herîmezin jî liser bişavtina ziman pêk tê.Mirovê ku bi zimanê xwe na peyve,ne fikire; bi zordestiye, entegrasyonabi zorê pejirandiye.

Îro dîsa bi dehan neteweyên ku li servê erdnigariyê dijîn, ruzbarê tinebû-na zimanê xwe ve mane û bi temamîhemû têgînê re biyanî mane. Gelênbindest van têgînê biyanî di nava zi-manê xwe de bikaranine û bi demêre gramera ziman roj bi roj kêm bûye.Hem di axaftina rojane de, hem rastnivîs û rêziman de bê karanîna zi-man, jiyana ziman bê mimkun kiriye.

Helbet mafê her mirovî heye ku dizimanê dayîkê de biaxive û perwer-dehiya zimanê dayikê hilde. Emafa

tu carî nayê berbest kirin. Lê belê evdewleta tam jî vê yekê dike. Mînahemû daxwazên demokratîk, lihember daxwazên ziman jî cezayênherî mezin daye û polîtîkayên tune-bûnê yên bingehîn kiriye dewrê. Netenê li ser ziman qedexeyî daye, li serhemû gotinên netewe û netewatiyanjî qedexe kirin berdewam dike. Yênku van gotinên qedexe tînin ser zi-man jî li ruzbarê îmhakirina dewletêhatine. Di vê demê de li ser kesayeti-ya neteweyên xwe û li ser zimanêxwe, daxwazên zimanê dayîkê bi gi-redayÎ vê daxwazê têkoşîna ku lihember neteweyen serdest didome,têkoşîneke meşrû ye.Di sedema Roja Zimanê Dayîkê, da-xuyaniyên ku neteweyên Kurd bika-raniye xaleke taybet e. Xwedîderke-tina perwerdehiya ziman û xwedî-derketina ziman ku neteweyên kurdbikaranî hewldaneke taybet e. Evhelmeta Tirkiye-Bakurê Kurdistanêde bi taybetî hemû bajaran de ban-dorek pêk hat.

Em perwerdehiya zimanêdayîkê dixwazin!

Daxwaza zimanê dayîkê; serî de liAmedê, Dêrsimê, Mêrdînê, Riha-yê, Sêêrtê li gelek bajarên çalaki-yên ku pêk hatin de hanîn ziman.

24_Layout 2 2/28/11 1:04 PM Page 1