100

190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine
Page 2: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine
Page 3: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

Sevgili okur,Önsöz, ekin sanat mücadelesinde 30. yılına giren Ayışığı Ekin Sanat Derneği’nin

son 14 yılına eşlik ediyor. Yeni bir sayıya daha hazırlanırken okurlarımızın her zamankindenfazla Önsöz’e yazı göndermeye başladıklarını sevinçle gördük. Sosyal medya hesaplarımızdada Önsöz’ün okurlarına ulaştığını ve çoğaldığını heyecanla takip ediyoruz. Önsöz’ün çıkansayısının bütün yazılarını sosyal medya hesaplarında bulabilirsiniz.

Bu sayıyla birlikte, üç yazarımızın Önsöz yazılarından derlediğimiz kitapları da okur-larıyla buluşmuş oluyor. Sıla Erciyes’in “Hasat Zamanı”, Özgür Güven’in “Tarihsel Ge-lişimin Sanata Yansıması” ve D. Dağlı’nın “Sanata Dair Notlar II”. Önümüzdeki günlerdeNazım Akarsu’nun “Umutlu Yüreklerin Kıpırtısı” adıyla derlediğimiz şiirlerini, Elif Can’ınşiirlerini ve Temade Çınar’ın “Yabancılaşmaya Karşı Beyin Egzersizleri” kitaplarını hazır-lamış olacağız.

Önsöz’de uzun yıllar pek çok dosya konusunda sizlerin de çalışmalarını yayınlamıştık.Son birkaç yıldır farklı konulardaki yazıların yayınlanması ihtiyacı ile dosya konusu belir-lemedik. Bu eksikliği hisseden okurlarımızın önerisiyle yeniden başlıyoruz. Önsöz’ün baharsayısında “Kriz, Çürüme ve Çöküş” konusuna dosya açıyoruz. Konu kapsamındaki yazıla-rınıza ve çalışmalarınıza dosyada yer vereceğiz.

Soğuk kış günleri aynı zamanda kar çiçeklerinin açtığı günlerle karşıladı bizi. Heryer eylem alanı. Önsöz TV sizlere eylem alanlarından, sokaklardan ulaşıyor. Sizler de bu-lunduğunuz yerlerden haber videoları çekip Önsöz TV’ye gönderebilirsiniz.

Önsöz’ün okurları yoluyla elden ele dağıldığını tekrar hatırlatalım. Gelecek sayı içinüretimlerini beklediğimizi de dostlarımıza ulaştıralım.

Biz yine sizlerle yeni bir bahar uyanışında buluşmaya hazırlanıyor olacağız.

Önsöz Yayın Ekibi

1EkinSanatEdebiyat

Çıngı

Page 4: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat2

Genel Yayın YönetmeniSongül Yücel

Yazı Kurulu Songül Yücel / Ülkü Þeyda Fatma Yýldýrým / Sena Şat

>> 04Nazım Akarsu

>> 05Sıla ErciyesHasat Zamanı

>> 10Selah ÖzakınZıtların Birliği

>> 11Özgür Güvenİnsanın Tarihinde Madde ve Bilinç

>> 15Temade ÇınarKoku

>> 20A.AsyaVaris=Şimşek

>> 22Sibel ÖzbudunKadın(lar) ve Devrim(ler) II

>> 28Renas ToprakKış Geçidi

>> 29Renas ToprakBiblo

[email protected]: Önsöz DergisiInstagram: @onsoz_dergi

Yeni Dönem Yayıncılık Basın Dağıtım Eğitim Hizmetleri Tanıtım Org.Tic.Ltd. Şti.

Adres: Sofular Mah. Sofular Cad. No: 8/3 Fatih -İSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 533 32 57

ISBN: 978-605-80946-3-5

Kapak Tasarım & Sayfa Düzeni: Sena Şat

Baskı: Yön Basım Yayın: Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapı, Zeytinburnu / İstanbul

Önsöz Kitap DizisiSayı: 40 / Ocak-Şubat-Mart 2019

Ekin / Sanat / Edebiyat

İçindekiler

Önsöz’e Ulaşabileceğiniz Adresler

İstanbul:

Merkez Mah. Abide-i Hürriyet Cad.

Hasat Sok. Sebil Apt. No: 9 K: 4 Şişli-Ýstanbul

Taksim: Mephisto / Pandora

Bakırköy: Beyazadam Kitapevi

Kadıköy: Seyhan / İmge Kitapevi / Mephisto /

Akademi Kitapevi

İzmir: Belki Kitabevi / Yakın Kitabevi /

Kabuk Kitapevi (Alsancak)

Ankara: İlhan İlhan Kitapevi

Diyarbakır: Aram Kitapevi / Lilav Pirtuk kitapevi

Mardin: Leylan Cafe Kitap

Dersim: Baran Kitabevi

Kıbrıs: Koyu Kırmızı Kitap Cafe

Genel Dağıtım: Emek Dağıtım

Page 5: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

3EkinSanatEdebiyat

>> 31Sena KızılırmakKurtuluş Hayali

>> 35Ergül ÇiçeklerDestan-ı İlan

>> 45Helin SuPart-Time Hapislik

>> 47Özgün DenizciAstra Keşif

>> 50Leninist Mizah Kolektifi

>> 52Okur / Sinan Hüseyin En Uzun Bekleyiş

>> 53Demet DemeterEvrenin Türküsü

>> 56Elif CanRüya

>> 58Okur/Ferit SürmeliBarkod

>> 59RöportajHespê Şeytên/Kadîr Stêra

>> 61AvaşînArif: Göçebe Aşklar Yolcusu

>> 63Atila OğuzKitrinoxifini

>> 66Kemal OruçYeni Başlayanlar İçinOyun Çözümleme Rehberi

>> 72Okur/Tan DoğanNebze

>> 73Okur/İbrahim ÇınarSuyu Kim Kirletti?

>> 76Ergül ÇiçeklerTuhaf

>> 78EmelNarayama

>> 80Zindan Türkü SöylüyorSessizlik, Çığlık ve Kavga

>> 82OkurArayış

>> 83S.Ş.Daima

>> 93Okur/ Açelya KızgınMercimek Çorbası

Page 6: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat4

Hayatne zaman biterse bitsin

onu yaşayanaonur bırakmalı

Ve geride kalanlara umut...Yaşama umuduSevme umuduGüzel günler görme umuduVe yaşamını

yaşanası o günler içinverme umudu...

Hayatne zaman biterse bitsin

onu yaşayanabir ad bırakmalı

Ve geride kalanlara bir muradyaşamaya dair...

Yoksa nasıl dayanır insanbunca acıya?

Genç yoldaşlarını uğurlarken sonsuzluğa

hayata kalmaya...?Nasıl dayanırKendi elleriyle büyütüğü fidanlarabaharda

baltalar savrulmasına...?Nasıl dayanır

onların gazlarla kavrulmasına?Nasıl dayanır

o gülen gözlerin solmasınao gümbür gümbür çarpan yüreklerin

durmasına?

Nasıl dayanıronların yaşamını hasretiği

o büyük zaferin saatiningeç vurmasına?

Nasıl dayanır umarsızlığatutarsızlığa

Yalnızlığa...?Nasıl dayanır

onlarsızlığa...?Baharda kışa

kışta yazaBu insan donduran

ayaza?Hep aynı karabasana

uyanmaya?Nasıl dayanır

rüya ile gerçeğigerçek ile rüyayı

ayıramamaya…?Tarihin bayramlarına

geç kalmaya...?Hayat

ne zaman biterse bitsinOnu yaşayandan

bir iz bırakmalıYaşayacakların

üzerinden gideceği...

04 Ocak 2019

nazım akarsu

Page 7: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

5EkinSanatEdebiyat

Yine Yeniden Hapislik

Yedi günlük gözaltının ardından beşkadın Bakırköy Cezaevi'ndeyiz. Heyecanlıyız.Koğuşa geçmeden önce bizi müşahade koğu-şuna alacaklar. Güya izleyecek, gözleyecek,sağlık taramamızı yapacak ve öyle karar vere-cekler hangi koğuşa geçeceğimize. Nerdeeee...Açlık grevinden çıkan beş kadın olarak çorbaiçme hayalimiz müşahede koğuşunda nohut-pilav menüsü ile hayal kırıklığına dönüşüyor.Seçeneksizlikten yiyoruz. Sonuç: Ağrıyan mi-deler… Sıcak su, sabun, şampuan ulaşılmasızor bir hayal yalnızca… Pis yataklar… Bir tekolumlu gelişme temiz çarşaf ve nevresim…Uykumuz yok. Yedi gün boyunca hücrede bolbol uyumuştuk. Gazete, kitap, televizyon yok.İşin kötüsü yanık türküler söyleyecek biri deyok aramızda. Var ama o da herhangi bir tür-künün sözlerini sonuna kadar bilmiyor. Teks-til atölyelerinde makine başında geçen ömrünbiriktirebildikleri kadar… Şöyle bir giriş yapı-yor davudi sesiyle, arkası yok. Konuşuyoruzordan burdan. Daha önce Bakırköy’de kaldı-ğım için biliyorum birkaç gün konuğuz bu-rada… Sağlık kontrolleri, heyetdeğerlendirmesi belli günlerde oluyor veancak ondan sonra geçilebiliyor koğuşa.

Ellerimizde çöp torbaları, içinde bata-niye, yastık, çarşaf ve nevresim, yürüyoruz ko-

ridorda. Koridorda kadınlar, kimi görüştenkoğuşuna dönüyor, kimi telefon görüşmesiyapıyor. Çalıştırılan kadınlar yemek dağıtıyorkoğuşlara. Daha önce cezaevinde kalmamışolan bizimkiler şaşkın şaşkın etrafı izliyor. Ko-ğuşlar ana koridorun sağına soluna açılan yankoridorlarda. B6 koğuşunun olduğu korido-run önünde bekliyoruz, anahtar aranıyoraçmak için gardiyan. Sonunda biri açıyor ki-lidi ve B6 koğuş kapısı önündeyiz. Birazdankapı açılacak ve aklı-yüreği dört duvar arasınasığdırılamayan tutsak kadınlarla kucaklaşaca-ğız. Bizim gibi onlar da sabırsızlanıyordur ku-caklaşma anı için. Anahtar döndü kilite ve bizkoğuştayız. Ardımızdan kapandı kapı. Bun-dan sonra yalnızca sayımlarda, yemek dağıtı-mında, görüşe, avukata, mahkemeye ve reviregiderken açılacak. Özgürlüğe açılacağı zaman,kim bilir ne zaman…

Kadınların gülen yüzleriyle başlıyorbitmeyen bir senfoni gibi kucaklaşmalar. Ta-nıdık tanımadık kadınlar, ama tanıdık yoldaşbakışlar… “Aç mısınız?”, “Çay içer misiniz?”,“Banyo yapmak ister misiniz?” diye sorananne şekatiyle dolu yürekler sarıp sarmalıyorbizi. Tabii bu arada birileri de muziplik pe-şinde… Mahpushanede gelenektir yeni gelenacemi tutsağa şaka yapmak. Bakalım hangi-mizi kestirdiler gözlerine… Daha önce tutsak-lık yaşamış olanlar konu dışıdır bu bahiste…

sıla erciyes

Hasat ZamanıDünyadan, memleketinden, insandan

umudum kesik değil diye ipe çekilmeyip de

atılırsan içeriye

Page 8: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat6

O nedenle bir kaçımız rahat... Aklımız yapa-cağımız sıcak bir banyoya ayarlı… Ve ardın-dan sohbetle birlikte yudumlayacağımız sıcakçay… Komüncü her adımda yanımızda. Bir ta-raftan bize yeni kıyafetler ayarlıyor bir taraf-tan da kalacağımız hücrede çarşaf, nevresimve yastıkları yeniliyor. Yemekhanedeyiz…Dost bakışlarla yapılan, çay ve kahvenin eşliketiği sohbetin tadına doyum olmuyor. Nezaman biteceğini bilemediğimiz tutsaklığa“MERHABA” diyoruz…

“Yeter ki kararmasın sol memenin al-tındaki cevahir.”

Mahkeme Günü

Sonunda mahkeme günü geldi çatı.Dört buçuk aylık tutsaklığın ardından 8 Ağus-tos günü Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ndenCağlayan Adliyesi’ne doğru yola çıktık. Heye-canlıyız... Uzun zamandır göremediğimiz ar-kadaşlarımızı görecek, belki de duruşmasonunda tahliye olacağız. Günler öncesindenhazırladık savunmalarımızı. Öyle iddialarvardı ki nasıl cevap vereceğimizi bilemedik.Kimine güldük, kimine olmaz bu kadar dedik.Neyse… Mahkemeye gidecek olanları sabahsayımı ile birlikte alıyorlar. Erkenden kalktık.Kimimiz kıyafetleriyle, kimimiz saçıyla, kimi-miz kahvaltı ile ilgileniyor. Bir koşturmaca…Tüm koğuş heyecanlı… Eğer biz tahliye olur-sak koğuş biraz nefes alacak. Bir anda beş kişibirden ayrılmış olacak B6’dan. 24 kişilik ko-ğuşta 37 kişi olarak yaşamak zorunda kalıncabeş kişinin ayrılacak olması istenen bir durum.Tabii özgürlüğün süt beyaz maviliğine çıkacakolmamız ise başka bir sevinç meselesi. Haksız-lık etmeyelim B6’nın ‘ev sahiplerine’.

Çağlayan Adliyesi’nde eksi 7’deyiz.Duruşma saatini bekliyoruz. Aileler yukarda,erkek arkadaşlar kim bilir hangi hücrede…Sonunda duruşma salonundayız. Sarıldık bir-birimize, özlemle, hasretle… Ardından aileleralındı salona… Ama duruşma salonu küçükolduğundan içeri giremeyenler var. Avukatla-rımız hazır. Heyet hazır. Kimlik tespitinin ar-dından başladık tek tek savunmalarımıza…Salonda bulunan ailelerimizden, arkadaşları-

mızdan, dostlarımızdan ve avukatlarımızdanaf dileyerek başladım savunmama. Çünküedebiyat yapmak zorunda kalacak ve lafı uza-tacaktım.

Tutuklanmamıza sebep suçlamalaracevabımdır:

“Sosyal medya üzerinden yapılan ikifotoğraf paylaşımı, panelist olarak katıldığımbir kadın sempozyumu, 1 Mayıs İşçi Bayramıve Galatasaray'da bir basın açıklamasına ka-tılmak nedeniyle yargılanıyorum. Duygula-rımdan, sosyalist kimliğimden, gelecekdüşlerimden ve tanıdığım insanlardan dolayı

karşınızdayım. Gözaltına alınma hikayem ilebaşlamak isterim. 24 Mart günü eşim ile bir-likte yaşadığımız ev bir gece vakti polisler ta-rafından basıldı. Kapılar yumruklandı, zillerçaldı acı acı. Silahlı, maskeli, kalkanlı infaztimleri ile birlikte evlerimize girdiler. Kıyıköşe aradılar. Dokundular özel olan her şeyi-mize. Didik didik etiler evimizi. Bilgisayar vetelefonlarımız dışında alabilecekleri bir şeybulamamış olmalarının şaşkınlığı vardı yüzle-rinde. Dünya alemin gözü önünde yapılmışsosyal medya paylaşımlarımız nedeniyle gel-diklerini söyledikleri evimizde bilgisayar vetelefon dışında hangi suç aletinin bulunaca-

Page 9: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

7EkinSanatEdebiyat

ğını düşündüler bilmiyorum.”“Kimimiz boş ev, kimimiz hasta anne,

kimimiz çocuklarını, kimimiz yarimizi bırak-tık gözü yaşlı ardımızda. Adını bulunduğucaddeden alan Vatan Emniyet’e getirildiğimizde suç konusu olan sosyal medya paylaşımla-rımızın ne olduğunu öğrenmiş olduk. Birimiz‘Savaşa Hayır’, birimiz ‘gülünce yüzünde gül-ler açan canım yoldaşım’ demiş, bir başkası ça-lıştığı gazetenin haberini paylaşmış. Sosyalmedya üzerinden yapılan paylaşımlardan do-layı alındığımız söylenmesine rağmen polisinhazırladığı soruşturma dosyasında her birimiz

için ayrı ayrı eylem ve etkinlikler iddialaradelil olarak konulmuş. Benim ile ilgili iddialarşöyledir: 2015 1 Mayıs'ına katılmak, Galatasa-ray'da bir basın açıklamasında yer almak veEmekçi Kadınların düzenlediği ‘KadınlarNasıl Bir Dünyada Yaşamak İster?’ başlıklısempozyuma panelistlik davetini kabuletmek.”

“Sondan başlayarak iddialara cevapverecek olursam: Ben Önsöz (kültür, sanat,edebiyat) Dergisi’nin genel yayın yönetmeni-yim. 2005 yılında yayın hayatına başladı. 3ayda bir yayınlanan ve 39. sayısını bugünlerdeyayınlayan bir dergidir. Bir yayıncı ve sanatçı

olarak birçok panel, toplantı, söyleşi, semineredavet edilen birisiyim. Emekçi Kadınlar’ın dü-zenlediği sempozyuma da bu vesile ile davetedildim. 25.02.2018’de Emekçi Kadınlar tara-fından gerçekleştirilen sempozyum bir günboyunca farklı konular ve sanatçı akademis-yen kadınların sunumları ile sürdü. ‘EkimDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerindesanatın oynadığı rol üzerine bir sunum yap-tım. Genç-yaşlı bir çok kadının katıldığı butoplantıyı nasıl oluyor da yargılamaya konuyapabiliyorsunuz. Benim orada aklımda ka-lanlar kadınların nasıl bir dünyada yaşamakistediklerine dair düşleriydi. Nelerdi o düşler?Bir gün dahi olsa herhangi bir sebepten ötürükadın cinayetlerinin tacizlerinin ve tecavüzle-rinin olmadığı bir dünyada yaşamak… Doğaile iç içe, rengi ile sözü ile kimliğiyle özgür ya-şayıp yaşamak... Estetik adı altında bedenle-rine yaptığı yapay değişikliklerin olmadığı birdünyada yaşamak… Bin-bir türlü zorlukla bü-yütüğü çocuklarının ölmek zorunda olmadığıbir dünyada yaşamak… İşte buna benzer şey-lerdi kadınların birbirleriyle paylaştıkları. Ti-yatronun, müziğin ve şiirin birarada olduğukadınların coşkusu ve heyecanı ile geçen birgündü. Sempozyum Emekçi Kadınlar adınadüzenlenmiştir. Duyuruları herkese açık da-vetler şeklinde yapılmıştır. Panel ve söyleşileriçin organizasyonlara açık bir mekan olan Ce-zayir Salonu kiralanarak yapılmış bir etkinlik-tir. Kapalı salon toplantısı için gerekli olanyasal prosedürlerin tamamlandığı bir etkinli-ğin bu şekilde dosyaya konulmuş olması ma-nidardır.”

“26.06.2015 tarihinde Galatasaray mey-danında yapılan bir basın açıklamasına katıl-mış olmak bir başka iddia. 19 Aralık “HayataDönüş” operasyonu ve katliamda hayatınıkaybedenler için yapılan bir basın açıklaması-dır. Bu açıklamalara katılmış olmaktan dolayıyargılanıyorum. Tüm medyanın gözü önündeyapılan, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanu-nuna uygun olarak organize edilen, hakkındatek bir dava konusu olmamış bir basın açıkla-masıdır. Açıklama belirlenen süre içinde son-landırılmış, ne bir gözaltı ne de bir itiş kakış

Page 10: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat8

ya ş a n m ı ş -tır.”

“ B i rdiğer iddiaise 2015 1

M a y ı s ’ ı . . .Evet her 1

Mayıs gibi 20151 Mayıs'ına da ka-

tıldım. DİSK, KESK,TMMOB vb. işçi sendikalarının ve odalarınınçağrısı ile kimi zaman büyük kortejler ile bir-likte girdik Taksim Meydanı’na… Olaysız, sal-dırısız, büyük bir coşku ile kutladık 1 Mayısİşçi Bayramı’nı… Kimi zaman da yine DİSK,KESK gibi 1 Mayıs Taksim yasağını protestoetmek için farklı yerlerde bir araya geldik.2015 1 Mayıs’ı için toplanma yeri sendikalartarafından Beşiktaş olarak duyurulmuştu. Bende oraya gitim. Beşiktaş’ta olduğuma dairbelge olarak sunulan fotoğraf iyice incelendi-ğinde görülecektir ki yüzümde ne bir flama nede bir fular vardır. Yalnızca boyun süsü olançiçekli bir şal bulunmaktadır. Oysa iddianedir, flama ile yüzümü kapatmış olmak. He-yeten bir daha bakmasını rica ediyorum. Bufotoğraf karesinde müzik aletleri ellerinde birgrubun arasındayım ve onların fotosunu çeki-yorum. Bu fotoğrafta ne bir çatışma ne de yüz-leri fularla kapalı kimse var. Bu fotoğraf,yalnızca, benim 2015 1 Mayıs'ı için Beşiktaş’taolduğumun göstergesidir. 2015 1 Mayıs'ı içinne benim hakkında ne de düzenleyen kurum-lar hakkında bir dava açılmış değildir. Davayakonu olmayan bir olay aradan 3 yıl gibi birzaman geçmesine rağmen neden bugün suçolarak karşıma çıkarılmakta anlamakta zorla-nıyorum.”

“Soruşturmaya konu olan esas meseleise sosyal medya üzerinden yaptığım payla-şımlardır. ‘Gülünce yüzünde güller açan yol-daşım.’ yazan ve bir fotoğraf karesinden ibaretolan, Afrin’de ölümsüzleşen Kenan Aktaş ileilgili bir paylaşımdır. Burada yargılanan duy-gumdur. ‘İşgale ve savaşa hayır!’ deyişimdir.”

Uzun süren savunmaların ardından kısabir ara… Ve herkes için tahliye kararı… Se-

vinç, kucaklaşmalar ve hüzün… Bakırköy’edönüş… Şimdi şaka yapma sırası bizde… Sa-bırsızlıkla bekleyen B6 koğuşuna son birşaka… Tahliye beklenmiyor… Kandırmakkolay… Üç tahliye üç tutukluğun devamı dedimahkeme diyeceğiz… Arama-tarama ardın-dan B6’nın kapısındayız. Mazgalı açtım, “kız-lar üç tahliye” diye bağırdım. Herkes toplandıyemekhaneye… Sevinenler, üzülenler, kucak-laşanlar… Kim tahliye, kim kalıyor diye me-rakla soranlar… Tahliye sigaraları, çikolatalarıeşliğinde havalandırmada bir gürültülü mu-habbet… Yoldaş bakışlar, dost gülüşler ara-sında… Ağlayanlar, gülenler ve bu anıunutulmaz kılmak isteyen yürekler ve beyin-ler… Tabii “Eh bu da bir şey, üç kişi azaldık,gidin de biraznefes alalım!”diyen ‘ev sa-hipleri’… Her-kes tahliyeolduğunu söy-lediğimiz üçkişi ile ilgileni-yor, onlara sa-rılıyor, onlarlavedalaşıyor,bizim yüzü-müze bakanyok. Arada bir“Üzülmeyindiğer du-ruşma da sizig ö n d e r i r i z ,kurtuluruz sizden!” diyen teselli sözleri payı-mıza düşen. Ne kadar geçti zaman bilmiyoruzama artık oyuna bir son vermek gerek diyerek,“Biraz sessizlik arkadaşlar!” diye bağırdım.Tam bir sessizlik… Sonra kızmalar, gülüşme-ler, yeniden kucaklaşmalar, gözyaşları… Ve elele yürek yüreğe kurulan halayımız... Veda-mıza eşlik eden türkümüzle kucaklaşmalar…

Hoşça kalın dostlarım benim, hoşça kalın!Sizi canımda, canımın içindeKavgamı kafamda götürüyorum.Hoşça kalın dostlarım benim

“Davaya konu olmayan birolay aradan 3 yıl

gibi bir zaman geçme-sine rağmen neden bugün

suç olarak karşımaçıkarılmakta anlamakta

zorlanıyorum.”

“Panel ve söyleşileriçin organizasyonlaraaçık bir mekan olanCezayir Salonu kira-lanarak yapılmış bir

etkinliktir. Kapalısalon toplantısı için

gerekli olan yasalprosedürlerin tamam-landığı bir etkinliğinbu şekilde dosyaya

konulmuş olması ma-nidardır.”

Page 11: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

9EkinSanatEdebiyat

Genco Erkal’dan Yine Yeniden “MERHABA”

Genco Erkal ile yeniden hayat bulan di-zeler, sözler, kelimeler… Bizden de size MER-HABA… Merhaba Nazım Usta, Merhaba CanYücel, Aziz Nesin… Merhaba Shakespeare,Brecht… Selam veriyorlar onlarca MERHABAile sağa sola… Bitmeyen bir MERHABA ilebaşlıyor oyun.

“Bindiği dalı kesenler öksürüğe göreesenler… Çabuk kırılıp küsenler, kendi ya-ğıyla kavrulanlar… El kapılarına savrulan-lar… MERHABA… Dönme dolaplar,çarkıfelekler, sayın dönekler, gericiler, ilerici-ler, ‘ben demiştim’ciler, neme gerekirci’ler,‘yetmez ama evet’çiler, hepinize MER-HABA… Aslanın ağzındaki ekmek, kendin-den başkasına yarayan emek, zemzemdeninsan alınteri göznuru… Göznuru, gözümünnuru MERHABA….”

“Ey takkesi düşüp keli görünen, hakdeyip hak cebinde eli görünen, Ali’nin başın-dan Veli’nin başına, Veli’nin başından Ali’ninbaşına geçirilen külah… Tek sigortamız ma-şallah, tek umudumuz iyi olur inşallah…MERHABA… İnsansız topraklarım, topraksızinsanlarım… MERHABA… Özgürlük yo-lunda yaralanıp bitenler… MERHABA, buyolda dökülüp bitenler… MERHABA, söylen-memiş en güzel söz… MERHABA güzel ya-rınlar…”

Dünyaya ve yaşama merhaba diyerekbaşlıyoruz yürüyüşe ve biliyoruz bir gün ay-rılacağız bu dünyadan ve yaşamdan… Ardı-mızda ne bırakacağız… Bizden geriye nekalacak… İşte MERHABA diyor ki, toprak al-tında çürüyecek etin, kemik yığını ve bir kafa-tasından ibaret olarak eşitleneceksin. Pekiinsan, sen, neden geldin dünyaya biliyormusun? Neler yapacak, nasıl yaşayacak venasıl öleceksin?… Bu sorulara verdiğin cevap-lar anlamlı kılacak seni…

Oyunun sonunda karşımızda üç seçe-nek… Sahnenin önü… Işıklar seçenekleri ay-dınlatıyor… Ön ortada bir kuru kafa, ön soldayeşil bir parka, ön sağda kral pelerini ve tacı…Biri geldik ve gitik hiçbir şey yapmadandiyor, diğeri uzun bir koşuydu devrim ve benonun yüz metresini koştum, ne mutlu banadiyor gururla ve onurla yücelerek, bir diğeriise o heybetli, altın işlemeli kral pelerini ve tacıile baskının, sömürünün, açlığın, savaşın vebütün kötülüklerin nedeni oldum diyor alça-larak ve tükenerek… Sahi sen kimsin?

“İşte girdik alana, selam verdik dörtyana, sözümüz anlayana… MERHABA…”

Genco Erkal’a MERHABA… Dostlar Ti-yatrosu’nun 50. yılına MERHABA… Tekel-lere, sponsorlara, saraya değil; seyircisinegüvenen sanatçıya MERHABA… Biat etme-yen akla MERHABA…

Page 12: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat10

iç kaosuma şaşkın sokuluyor sabahın ağaran yüzü haksız da sayılmaz şaşırmakta

ben bile kayboluyorum içimi zaptetmiş dizi dizi zıtlıkların arasında bazen ölümü özlediğim olmadı hiç ama

ölümlü sözlerin anlamları uçuşuyor içimde yığınla zekâmla da bir sorunum yok

ama az geriye dönüp baktığımda işlediğim kaba saba aptallıklarım dikiliveriyor karşıma

hele aşk konusunu hiç sorma bin “ah” bile yetmez savrulduğum fırtınaları anlatmaya

hâl böyle olunca bir avunma arıyorum

ve buluyorum aklımca “anlasana

hayatın kendisi zıtlıklarla dolu bir serüven

sen yaşasan da yaşamasan da

eninde sonunda bildiğini okur o

iyisi mi sarıl ona dostlukla

aşkla”

07:04, 12.03.2010

selah özakın

Zıtların Birliği

Page 13: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

11EkinSanatEdebiyat

Maddi Malların Üretimi

İnsandan bahsedebilmek için her şey-den önce insanların yaşamlarını sürdürebile-cekleri koşullara sahip olmaları; yani herşeyden önce yiyecek, içecek, barınak, giyecekgibi temel gereksinimlerini karşılamaları ge-rekir. Bu nedenle insanın ilk tarihsel eylemi butemel ihtiyaçların, geçim araçlarının üretimi-dir. Bu gerçekleştikten ya da bu üretimin ya-pıldığı saptandıktan sonra insandan veinsanın tarihinden söz edilebilir. İnsanın kendikendini var etmeye başladığı tarihteki o ilkadımdan bugüne dek geçen on binlerce yıldanberi her gün yapmak zorunda oldukları buüretim hem insanın en büyük ve başat tarihseleylemi hem de tarihin en büyük ve başat ta-rihsel eylemi hem de tarihin koşuludur.

Bir sonraki adım, insan gereksinimleri-nin karşılanması için üretim yapma zorunlu-luğu: Yiyecek, içecek, barınak vb. teminedebilmek için gereken aletlerin, yani üretimaraçlarının üretimidir. Üretim araçlarının üre-tilmesi eylemi yeni gereksinimler yaratır. Taş,demir vs...

Üçüncüsü, bir tarihten, tarihsel gelişmesürecinden sözedebilmek için kendi yaşamla-rını her gün yeniden üreten bu insanlarınkendi kendilerini de üretmeleri, yeni insanlaryapmaları, üreyip çoğalmaları gerekir. Bueylem, kadın, erkek ve çocuklar arasındaki

ilişkiyi zorunlu ilişki yapar; bu, başlangıçtakiilk toplumsal ilişki olarak ‘aile’yi oluşturur.Bundan sonraki her gelişme yeni gereksinim-leri, yeni gereksinimler de yeni toplumsal iliş-kileri yaratır. Artan insan sayısı yenitoplumsal ilişkilere, yeni toplumsal ilişkileryeni gereksinimlere, bu gelişmeler işbölü-müne varır.

Yaşamın yeniden üretimi insanlar açı-sından bir yanıyla doğal, diğer yanıyla top-lumsal iki ilişki biçimini şart koşar. İnsanlardoğal nesneleri işleyip tüketim nesnesi, geçimaracı haline getirirken, emek aracılığıyla kendiyaşamlarını yeniden üretirler. Karşı cinsle kur-duğu ilişki ile de yeni insanlar üreterek insansoyunun devamını sağlarlar. Avcılık, toplayı-cılık gibi basit biçimiyle bile olsa gereksinim-lerin karşılanması bir çok insanın elbirliğinigereklilik haline getirir. El birliğine gerekduyan üretim, emek süreci de yeni toplumsalilişkileri gerekli yapar.

El birliğine dayalı üretim, üretici güç-lerde başlı başına bir gelişme demektir, ancakelbirliğinin hangi koşullarda, ne amaçla venasıl hayat bulduğu da elbirliğinin kendisikadar önemlidir. Zira bu, bize, belirli bir top-lumsal gelişme aşamasındaki elbirliğini verir.Üretici güçlerdeki gelişme, yukarıda da söyle-diğimiz gibi belirli bir aşamadaki işbölümüneyol verir. İnsanın evriminin ilk evrelerinde bu,doğal işbölümü olarak doğsa da daha sonraki

özgür güven

İnsanın TarihindeMadde ve Bilinç

Page 14: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat12

evrelerde gerek ailenin kendi içinde gerek top-lumun değişik üretim alanlarına bölünme-sinde belirleyici etkiye ve role sahiptir.İşbölümünün farklı gelişme aşamaları, bu aşa-maların denk düştüğü toplumdaki mülkiyetbiçimlerini verir. İşbölümünün varolan dü-zeyi, o toplumdaki üretim araçlarının gelişkin-lik seviyesini, emeğin örgütlenmesininbiçimlerini ve emek ürünlerinin toplumsalpaylaşımı-dağıtımı açısından tek tek insanla-

rın ve toplumsal sınıfların birbirleriyle olanilişkilerini ve farklılıklarını da gösterir.

İş bölümünün ve el birliğinin biçimi, in-sanın evriminde toplumsal gelişme basamak-larını gösterdiği gibi üretici güçleringelişkinlik düzeyini de gösterir. Buradançıkan sonuç, insanın tarihini ve evrimini anla-mak için her zaman ilk olarak ele alınması, in-celenmesi gereken olgunun maddi mallarınüretim biçimi ve bu ürünlerin dağıtımı (deği-şim-dolaşım biçimi) olduğudur.

Şimdi şu saptamayı yapıp devam ede-lim: Daha en başından başlayarak insanla bir-likte var olan, insanın evrimiyle birliktegelişen gereksinimlerle bu gereksinimlerinüretim biçimi arasında doğrudan maddi birbağ vardır. Bu bağ, gelişmelere bağlı olarakdeğişim gösteren insan topluluklarını, klan,kabile, ulus, vb. hangi biçimi alırsa alsın bir

arada tutuyordu. Ahlaki, dinsel, politik hiç birsafsata yokken bile bu bağ vardı ve insan top-luluklarını, klan, kabile, ulus vb. hangi biçimialırsa alsın bir arada tutuyordu. Ahlaki, dinsel,politik hiç bir safsata yokken bile bu bağ vardıve insan topluluklarını bir arada tutan asılbuydu. Bu dolaysız maddi bağ, bilinçten, dü-şünceden bağımsız ve ondan ayrı olarak insa-nın varoluşunu gösterdiği gibi insanın tarihinide gösteren asıl olgudur.

İnsanı, insanın tarihini elealmak için ilk koşul yaşayan insanın,bireyin, bireylerin varlığıdır. Sonra buinsanların hayvandan ayrılmış olma-ları gerekir. İşte insanı hayvandan ayı-ran insanın ilk tarihsel eylemi olangeçim araçlarını ve üretim araçlarınıüretme eylemidir. İnsanın hayvandannasıl ve neyle ayrıldığına dair pek çokgörüş öne sürülüyor. Düşünceyle,dinle, bilinçle ya da bu türden başkaşeylerle ayrıldığını savunan tezler, gö-rüşler olsa da, insanlar asıl olarakkendi üretim ve geçim araçlarını üret-meye başlar başlamaz kendilerini hay-vandan ayırdılar. Hayvan doğanınyetiştirdiklerini olduğu gibi alıp tüke-tirken, insan doğadan aldığını işleye-rek emek aracılığıyla kendine yararlı

hale dönüştürür. Bu eylemin kendisi insanınfiziksel yapısını da etkileyip değiştirmiştir.Ağaçtan yere inen, iki ayağı üzerine dikilenprimat, toplayıcılıktan üreticiliğe geçtiği andainsanlaşmıştır. Elinin yapısı, omurgası ve gırt-lağının yapısı değişen insan konuşmaya baş-lamış, ateşi egemenliği altına alarak besinçeşitliliğini arttırmış, fiziki değişimini sür-dürmüştür. İnsanlar bu üretim eylemiyle sa-dece geçim ve üretim aracını değil, bizatihikendi yaşamlarını ve yaşam koşullarını da ye-niden üretmişlerdir.

İnsanlar tarihleri boyunca üretim yaptı-lar. Ancak bu üretimi tarihsel olarak verili ko-şullar altında, kendilerinden öncekikuşaklardan devraldıkları koşullarda ve bi-çimlerde yaptılar. Bu üretim biçimi, her kuşa-ğın kendisinden öncekilerden hazır olarakdevraldığı üretim araçlarının niteliğine bağlı

Page 15: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

13EkinSanatEdebiyat

olduğu kadar her kuşağın yeniden ürettiğiüretim araçlarının niteliğine de bağlıdır. Ku-şaklar boyunca gerçekleşen değişim ve dönü-şümü sağlayan motor üretim araçlarınınkuşaktan kuşağa yeniden üretimi sürecindegerçekleşen nitel değişimidir. Marx'ın taşbalta, yel değirmeni, buhar gücü örneği bununen açık anlatımıdır. Bu üretim biçimi, insanla-rın kendi varlıklarını yeniden üretmeleriyle,yaşamlarını sürdürmeleri ile sınırlı değildir.Bu üretim biçimi insanların kendilerini ifadeetmelerinin yaşamlarını somut olarak göste-melerinin, belirli bir yaşam biçiminin de so-mutlanması, ortaya konmasıdır. Kendiyaşamlarının bir ifade biçimi de olan bu üre-tim biçimi insanların ne olup ne olmadıklarınıda gösteren bir göstergedir. İnsanların ne ol-dukları neyi ürettikleriyle ve nasıl ürettikle-riyle açığa çıkar. Dolayısıyla belirli nesnelkoşullar altında yaşayan insanların ne olduk-ları da maddi üretim koşulları tarafından be-lirlenir.

Belirli koşullar altında üretimlerini sür-düren insanlar, kendi iradeleri dışında top-lumsal ve siyasal ilişkiler içine girerler.Toplumsal yapının, sistemin kendisi de devletde belirli koşullar altında yaşayan ve üretimyapan bu insanların yaşamlarından, yaşam sü-reçlerinden ve bu süreçte kurup geliştirdikleritoplumsal ve siyasal ilişkilerden doğup şekil-lenir. Ancak belirtelim ki bu insanlar gerçekinsanlardır. Yoksa kendilerinin yada başkala-rının kendileri hakkında söyledikleri, düşün-dükleri, anlattıkları ya da hayal ettikleri,hayallerinde kurup canlandırdıkları insanlardeğillerdir. Bu insanlar, kendilerine dair ha-yalleri, düşünceleri, niyetleri ne olursa olsun,kendi iradelerinden bağımsız olarak var olantoplumsal koşullar, toplumsal olarak verili önkabuller, sınırlar, nesnel koşullar içinde etkin-lik sürdürür, üretir ve yaşarlar. Bu insanlarındüşünceleri, hayallerinde kurup canlandırdık-ları fikirler ve şeyler, hem kendi aralarındakurdukları ilişkiler üzerine hem de dış dün-yayla, doğayla girdikleri ilişkiler üzerine dü-şünceler, hayaller ve fikirlerdir. Yani budüşünceler ve fikirler insanların gerçek, somutilişkilerini ifade ettiği gibi, bu insanların ara-

larında kurmak zorunda oldukları ekonomikilişkilerin, toplumsal ve siyasal örgütlenmele-rin ve faaliyetlerin de bilinçli ifadeleridir. Tersibir bakış açısı, bunun aksini ifade eden bir var-sayım gerçeğin ters çevrilmesi, baş aşağı dikil-mesidir; maddi olanla düşünsel olanın yerdeğiştirmesidir. Eğer insanların gerçek koşul-larının bilinçli bir ifadesi olan bu düşünce vefikirler gerçeğin bir yansıması değil de bir ta-sarım ya da hayal ürünüyse, ya da böyle ol-duğu öne sürülüyorsa, bunun nedeni, buinsanların nesnel olanı, maddi ve gerçek olanıkendi kafalarında terse çevirmelerindendir.Bu durum insanların kendi üretimlerini belir-leyen toplumsal koşulların, ilişkilerin, ön ka-bullerin, sınırlamaların bir sonucudur.

Bilincin Üretimi

Bilincin ve düşüncenin üretimi, insanla-rın maddi ilişkileri ve yaşamlarıyla doğrudanbağlı olarak doğdu. Düşünme, hayal kurma,tasarlama gibi insanların kendi aralarındakurdukları zihinsel ilişkiler, başlangıçta, onla-rın maddi yaşamlarının, davranışlarının, iliş-kilerinin doğrudan bir uzantısı, dolaysız birürünü olarak ortaya çıktı. Bu tek tek insanlariçin de böyleydi, klan, kabile gibi topluluklariçin de böyleydi. Hatta bir halkın ahlaki, hu-kuksal, felsefi, metafizik söyleminde olsun si-yasi söyleminde olsun, aktarılan düşünsel-zihinsel üretimi için de böyleydi. Tek tek bi-reyler ya da bütün bir halk farketmez, düşün-sel üretimde bulunan, geleceğe ilişkinhayaller, tasarılar kuran ya da elindeki üretimaracını, aletlerini, barınağını nasıl daha iyidaha kullanışlı duruma getirebileceğine dairtasarılar yapanlar, düşünceler geliştirenler bi-zatihi insanların kendileridir. Bu insanlar enilkel klandan, mağara adamlarından bugününmodern toplumlarına varana dek bütün top-lumlarda, üretici güçlerin o döneme denkdüşen gelişim düzeyi tarafından ve yine budüzeye denk düşen maddi ilişkiler tarafındankoşullanan somut, gerçek ve etkin olarak üre-tim yapan insanlardır. Burada Marx'ın bir sap-tamasını belirtmek gerekiyor; “Bilinç, aslabilinçli varlıktan başka bir şey olamaz.” Bilinç-

Page 16: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat14

li bir varlık olarak insanın varlığı da, o insanıntarihsel toplumsal koşullar tarafından belirle-nen maddi, somut yaşamıdır, yaşam sürecidir.

Şimdi şunu söyleyebiliriz: Marksizm-Leninizm dışındaki bütün felsefi sistemlerde,ideolojilerde insanlarla o insanların düşünce-leri arasındaki ilişki tıpkı dış dünyanın görün-tüsünün gözümüze baş aşağı yansıması gibiters dönmüştür. Bunun nedeni insanların ta-rihsel yaşam süreçleridir. Bu süreçte nasıl kimaddi malların üretimi için gereken üretimaraçlarını ve maddi koşullarıönceki kuşaklardan devra-lıyor ve geliştirip değişti-riyorlarsa, düşünsel-zihin-sel alanda da kendilerin-den önceki kuşakların dü-şüncelerini, batıl itikatları-nı, hurafelerini, söylence-lerini, ahlaki ve dini diğerdüşünsel-zihinsel ürünle-rini de devralıp yenidenüretirler.

Marksizm-leninizmdışındaki bütün ideolojikfelsefi sistemlerde düşüncegökyüzünden yeryüzüne inerken, gerçekte vemarksizm-leninizmde yeryüzünden gökyü-züne çıkar. Marksizm-leninizm somut insanı,insanları ele alırken asla onların söylediklerin-den, hayallerinde yarattıkları hayali yaşamla-rından, inançlarından, inandıklarından, neyi,nasıl anlayıp anlattıklarından yola çıkmaz.Aksine, bu insanların ideolojik olarak ortayakoyduklarını, düşüncelerini, zihinsel-felsefiürünlerini onların üretim ve geçim araçlarını,yani maddi malları ürettikleri tarihsel toplum-sal somut koşullar ve gerçek eylemi içindekisomut insandan yola çıkarak, bu insanlarınyaşam süreci temelinde ele alıp açıklar.

İnsanların kafalarında yarattıkları enakıldışı, en olmaz hayaller dahi onların maddiyaşam süreçlerinin, gerçek dünyanın yansıma-sından başka bir şey değildir; maddi temelleredayanan fakat yanılsamalarla bezeli yansıma-lar. Fizik ötesine uzanan dinsel olan da dahilahlak ve ideolojinin bütün biçimleri ve bu bi-çimlere dayanan bilinç türlerinin hepsi, bu-

rada maddeden ayrı bağımsız biçimini yitirir.Çünkü bunların maddeden, maddi olandanayrı, kendi başlarına bağımsız bir tarihleri, ta-rihsel gelişim süreçleri yoktur. Bütün bu süreçinsana, yani maddeye bağlı olarak, insanın ta-rihinin bir parçası olarak, insanın üretimininve maddi ilişkilerinin gelişimine bağlı olarakvardır. Dinsel söylencelerden, masalsı yaratık-lardan tutun gerçek dünyada yer almayanbütün hayali varlıklar, hurafeler ve körinanlarkuşaktan kuşağa insanlar tarafından aktarıl-

dığı için varlıklarını sürdürür-ler. Yoksa tarihten silinipgitmeleri işten bile değildir.İnsanlar maddi yaşamlarınıyeniden ve yeniden üretir-ken, içinde yaşadıkları dün-yayı ve buna bağlı olarakdüşüncelerini, düşünselürünlerini ve bilinçlerini deyeniden üretirler.

Buradan çıkarılabile-cek en açık sonuç, yaşamıbelirleyenin bilinç değil,tam tersine bilinci belirleye-

nin yaşam olduğu gerçeğidir.Bu postulatın çıkış noktası, yaşayan insanın,gerçek insanın kendisidir; bilinç, yalnızca buinsanların bilinci olarak vardır. Maddedenayrı bir düşünce söz konusu bile edilemez.

Gerçek spekülasyonun bittiği yerde baş-lar. Rivayetin, kurmacanın, yansımanın, ideo-lojik yani düşünsel olanın değil, gerçekhayatın başladığı yerde, insanın pratik yaşamsürecini ve dünden bugüne yaşamın yenidenüretimini açıklayan gerçek pozitif bilim başlar.Burada bilinç hakkında öne sürülen totoloji-nin, boş sözlerin yerini maddi olgulara daya-nan gerçek bilgi, gerçeğin bilgisi alır. VonHerbert'in “Dinozorların Sessiz Gecesi”ndesöylediği gibi tanrı, tarih boyunca her zamanbilimin henüz aydınlatamadığı alanlara kaçar.Gerçeğin bilgisine erişilip gerçeğin, gerçekli-ğin ortaya konup, gösterilmesiyle birlikte saf-sataya dayanan, metafiziğe uzanan bütünbilinç biçimleri kendi varlıklarını sürdürebil-dikleri ortamı ve koşulları yitirirler.

İnsanların kafala-rında yarattıkları en

akıldışı, en olmaz ha-yaller dahi onların

maddi yaşam süreçleri-nin, gerçek dünyanın

yansımasından başkabir şey değildir; maddi

temellere dayananfakat yanılsamalarla

bezeli yansımalar.

Page 17: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

15EkinSanatEdebiyat

Sabahın karanlığı ve ayazında koşarakservise yetişti. Boğazını yakan bir tat yutkun-dukça zehir gibi akıyor midesine. “Yine siga-rayı fazla kaçırdım.” diye düşündü. Alelacelebir “günaydın”dan sonra her zamanki yerineoturdu. İçerisi sıcak, yine alelacele çıkarıyorüstündekileri. Yan koltuktan bir göz izliyor, iz-lemiyor havasında. Bir şey söylese suçlu ola-cak. Arka koltuktaki kadın yanındakineyüksek sesle fısıldayarak anlatıyor, “Programyerleştirdim.”, “Nasıl?” diyor kadın, “inter-netten arayınca bulunuyor, kolay. Telefonunaindiriyorsun, onunkine de, her dakika izliyor-sun.” Bir yandan bir film izler gibi izliyorlarbelli ki. “Ne yaptığını, ettiğini bilmek hakkım.Kocam değil mi?” Gülüşüyorlar. Midesineakan zehirli bir tat mı, burnunun direğiniyakan, bir koku mu ayırt edemiyor. Eğilip kol-tukların altına bakıyor, sanki çürümüş bir etkokusu sarmış içerisini. Eğilmesiyle yan kol-tuktaki gözler dikiliyor göğüslerine. Dudağı-nın kenarındaki ince kıvrımdan başka bir izbırakmadan uzaklaştırıyor yine gözlerini.Ondan bir şey çalmayı başarmış gibi bir kıv-rım.

Fabrikanın kapısından koşar adım girenişçilerin arasına karıştı. Yine alelacele giyiniptezgahının başına geçti. Eşyalarını koyduklarıküçük bir dolabın darmadağınık olduğunugördü. Tuvalet kağıdı yere düşmüş, kaldırdıattı çöpe. “Kim dağıttı buraları?” diye çıkıştı.

Bir arkadaşı kulağına eğildi; “Patron gelmişbizden sonra, karıştırmış her yeri. Telefonun-dan izliyormuş kameraları, birinin giderayakburaya gazete gibi bir şey koyduğunu görmüşya da gördüğünü sanmış.” “Patron gelmez kiburaya, formenler ne güne duruyor”, “Gelmişişte, boşver.” İşine döndü.

Çay molasını gözlüyor duvardaki saat-ten. Bir şeyler atıştırsa da geçse şu lanet olasıtat ağzından. On dakika daha uyumak içinkahvaltı yapmadan çıkmasına içerleniyor. Ka-meralar daha önce hiç bu kadar rahatsız etme-mişti onu. Sayıyı çıkarmak için durmadançalışmak zorunda ama o artık usta. Tezgahayasladığı sol kolu ve omzu taşlaşmış. Sağeliyle bir makina gibi geçiriyor malları. Kame-raları tespit ediyor gözleri istemeden. Kendi-sini, tezgahı, ellerini her şeyi zumlayankameraları.

Çıkışa on dakika kala bir koşturmacaolurdu, niye çekilmiyor bu formenler başımız-dan? Bunca insan nasıl giyinecek, hazırlana-cak, servise yetişecek? Beş dakika geçiyor bugerginlikle. Çekiliyor formenler, birbirlerineçarparak, koşarken giyinerek biniyorlar ser-vise. Bütün gün genzini yakan koku bir türlügitmedi. Çok aç olmasına rağmen yemek bileyiyemedi. “Yarın doktor gelecek, sorayım bari.Kanser falan olur da, öyle diyorlar, eti çürür-müş insanın, böyle kokarmış kendisine.” Midekanseri olmuştu teyzesi, o da böyle olmuştu.

temade çınar

KokuYabancılaşmaya Karşı Beyin Egzersizleri

Page 18: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat16

Doktor hastaneye sevk etti. Formen ‘iştenkaçtın yine iyisin’ bakışıyla imzaladı, müdüregönderdi. Müdür onu görmedi, başka bir şey-lerle meşguldü, kağıdı imzaladı, aldı gitti. Has-tanede randevusuz hasta bakılmıyormuş, telefonya da internetten randevu alınacakmış, acilseacile gidilecekmiş diye anlattı görevli. ‘Acil’ diyedüşündü. Koku gittikçe artıyor, içindeki korkubüyüyordu. “Erken teşhis hayat kurtarır.” di-yordu ya reklam afişleri... Tıklım tıklım doluacilde derdini anlattı. Görevli ona lüzumsuz birhasta gibi baktı. Uzun uzun bekledi. Doktorgeldi ayaküstü sorular sordu. “Nörolojiye ran-devu alın.” dedi. Boğulacak gibi bir kokudan ka-çarcasına dışarıya çıktı. Telefonla aradı, gelecekhaftaya randevu var en yakın. Aldı. Soğuk içineişledi. Bir süre montunu giymedi.

Bir haftada en az iki kilo vermiş olmalıydı.Formenin, arkadaşlarının sorgulamaları, kağıtlararasında nöroloji doktoru bir dizi tetkik tutuş-turdu eline. “Bunlar çıktıktan sonra gel.” dedidoktor. “Kokuyu kesecek bir şey verseniz?”dedi, “Tetkiklerden sonra...” dedi doktor. Beyninelektosu çekilecekmiş, bazı kokular epilepsi yanisara hastalığında da böyle hissedilirmiş. Beyinemarı da gerekirmiş. Kan tahlilleri... Elektro ran-devusu onbeş gün sonra, Emar gece olursahemen, yoksa o da öyle... Kanlarını verdi, rande-vularını aldı, öğleden sonra işe yetişti.

Akşam arkadaşıyla dışarı çıkacak. Belkibiraz rahatlarım diye düşündü. Servisle AVM’yekadar geldiler. “Ne oldu sana böyle, sararıp sol-dun?” diye sordu arkadaşı. “Bilmiyorum, bukoku beni delirtecek. Çok acıktım, bir şeyler yi-yelim mi?” Arkadaşı hastaneye söyleniyor dur-madan. “Nasıl bu kadar uzun sürer bir teşhisinkonması? Daha tedavi süresi var. Bu insan ne ya-şıyor farkındalar mı? Ya daha önemli bir şeyolsa...” Dışarı çıkmak iyi geldi diye düşündükendi kendine. Şimdiden koku biraz azaldısanki. Hiç bu kadar yememişti uzun süredir. Ko-kuyu unutmuştu. Arkadaşının bu doğallığını, bucoşkun tepkiselliğini ve duyarlılığını her zamansevmişti.

Tek izin gününü temizlik yaparak geçirdi.Evin içinde sanki bir fare ya da onun gibi bir şeyölmüş de bulamıyormuş gibi her şeyi döktü. Okadar çok deterjan kullanmıştı ki gözleri yaşarı-

Page 19: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

17EkinSanatEdebiyat

yordu. Nadiren evegelen, genellikle haftasonlarını işe uzak,şehre yakın olan aile-sinde geçiren ev arka-daşı geç saattegeldiğinde yerindenkalkacak hali kalma-mıştı. Hiçbir şey bula-mamış olmanın hayalkırıklığı ve midesinibulandıran koku... Ar-kadaşı, eve girer girmez “Naber?” dedi ve ce-vabını beklemeden odasına gitti.Çamaşırlarını topladı, ütü yaparken birdenonun orada olduğunu fark etmiş gibi sordu,“İyi misin sen?”, “İyiyim” dedi kısaca. “Fa-ce’imi kapattım. Annemler çok fazla sosyalmedya gözaltısı olduğunu söyledi.”, “İyi debir şey paylaşmazsın ki sen?”, “Olsun, ne olurne olmaz, sen de kapat bence.” Cevap ver-medi. Telefonuna bakındı, “Cezaevinden an-nesinin cenazesine katılmak için özel izinliçıkan milletvekilinin gömülen cenazesi yüzelli kişilik bir grubun müdahalesi ile yerindençıkarılıp memleketine götürülecek.”, “Birkoku geliyor mu sana da?” diye sordu. Arka-daşı havayı kokladı, “Yoo,” dedi, “nasıl birkoku?”, “Çürümüş et kokusu gibi.”, “Ben al-mıyorum.” dedi ve eşyalarını odasına gö-türdü.

Annesini düşündü bir süre. Köyde, yaztatilinde ona yardım etmesini bekleyen yaşlıannesini... Tatlı yorgunlukları... Babası geldiaklına. Durmadan, “Bir şeyler yedin mikızım?” diyen, “Bize çok gönderiyorsun, ken-dine bakmayı ihmal ediyorsun.” diye serze-nişte bulunan babasını... Yedi yaşındaki birçocuğu döverek öldüren baba geliyor aklına...Kimbilir onu ilk kucağına aldığında içini nasılduygularla dolduran oğlunu... Dövülürkenağlamış, belki yalvarmıştır. Ya anne, naptıacaba o sırada? Ne yapmış olabilir ki birçocuk? Bir baba çocuğuna nasıl bu kadar ya-bancılaşabilir? Lavaboya koştu, çıkardı. Arka-daşı su getirdi. “Neyin var senin? Gittin midoktora?”, “Gittim” dedi. “Allah allah, kötübir şey mi yedin acaba, mideni mi üşüttün?”,

“Gitmiyor bu koku.Nörolojide bir şey çık-madı, psikiyatriyegönderdiler, yarınoraya gideceğim. Buay doktora git gel,üretimim düştü. Elek-triği sen versen, öbüray ben sana versem?”,“Valla bende de yok,krediye yatırıyorumne varsa.” dedi arka-

daşı. “İyi, bulurum bir yerden, ben yatıyorum,iyi geceler!”, “İyi geceler!”

Doktor, nörolojide yapılan tetkiklerebaktı bir süre, bir süre bilgisayara bir şeyleryazdı. “Ne zamandır duyuyorsun kokuyu?”,“Bir buçuk ay oldu”, “Hep aynı yoğunluktamı?”, “Bazen uzakta, bazen ağzımın içindey-miş gibi”, “Tam olarak ne kokusu sence?”,“Çürük et kokusu, bir hayvan ölmüş de biryerde duruyor gibi”, “Senden başkası da du-yuyor mu?”, “Hayır.”

Fabrikaya döndüğünde öğle tatiliydi.Arkadaşı onu soyunma odasında buldu.“Yemek yemeyecek misin?”, “Hiç canım iste-miyor”, “Biraz yemeye çalışsan, yemek güzel.Çok zayıfladın.” Yemekhaneye yürürkensordu, “Ne dedi doktor?”, “Koku halüsinas-yonu diye bir şeymiş. Aslında yokmuş amaben duyuyormuşum. Bir ilaç verdi. Deneye-ceklermiş. Onbeş gün sonra kontrole gidecek-mişim, test yapacaklarmış”, “Hadi bakalım.Çözsünler artık çok uzadı. Onbeş gün onbeşgün, böyle olur mu?” Başka bir arkadaşı geldiyanlarına. “Geçmiş olsun, iyi misin, ne dedidoktor?” Arkadaşı söze girdi, “Tetkikler yapı-lacakmış, bilmiyorlarmış daha. Nöroloji bakı-yor.”, “Eh, bulurlar elbet, hadi görüşürüz.”,“Niye öyle dedin?” diye sordu arkadaşına,“Deli misin kızım, pardon, deli derler sonrabiliyorsun bir dakikada yayılır, patrona gidermazallah işten çıkarırlar, iyice saflaştın sen de.Tamam hadi kalkalım, bir şey yediğin de yokzaten. Kimseye bir şey söyleme. Bizim Uzunakşam çıkalım laflayalım biraz diyor. Ama sa-nırım bana sarkıyor. Gelsene benimle, yok di-yemedim.”, “Olur.”

İki gazete çıkardıçantasından, ona verdi

birini. “Oku, iyi gelir, an-ladım ben senin derdini,

ama şimdi anlatsam banainanmayacaksın, banagüven, çözeceğiz bunu,

hadi iyi geceler!” dedi vekıvrılıp oracığa yattı.

Page 20: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat18

Akşam çıkışta yine AVM’de indiler.Uzun, sonra indi. Laf olmasın diye öyle yapı-yorlardı. Bir yere oturup beklediler. “Ne bu-luyorsun bunda?” diye sordu arkadaşına.“Bilmiyorum. Dürüst biri, kimseyi gambazla-maz, hoşuma gidiyor bu yanı.”, “Evet ama çokfarklısınız, sen capcanlısın o hep durgun vekaramsar, seni sıkıyor biliyorum.”, “Evet far-kındayım, sanki değişirmiş gibi geliyor.” dediarkadaşı. Uzun geldi, selamlaştılar. Otururoturmaz “İşçi ölümlerini paylaşmışsın, for-menler takip ediyor faceleri biliyorsun, birbir-lerine gösteriyorlarmış.” diye başladı söze.Arkadaşı yine girdi araya “İyi yapmış, 1923işçi ölmüş bir yılda, daha ne olsun, onu da mıpaylaşmayalım. Görseydim ben depaylaşırdım. Kapatın gitsinbari facelerinizi. Masa başırakı muhabbeti dışındabir şey yok zaten. Zo-raki gülümsemelimutlu aile fotolarımı paylaşacağız sa-dece. Amma öd-leksiniz ha”,“Ödlek değilimama sosyal medyadevrimcisi de deği-lim.”, “Ne devrimci-sisin? Sankidevrimciymiş gibi...”dedi birden. Arkadaşı şaş-kınlıkla baktı, “Afferim kız fa-ce’den mi öğreniyon bunları?”Uzun bozulmuştu. “Ben yıllarca devrimci ça-lışma yaptım”, “Ne olmuş yaptıysan?” diye çı-kıştı arkadaşı. Söze bir başladı mı onudurdurmak mümkün değildi. Uzun başınıeğip çaresiz dinleyecekti. “Sermaye mi bu bi-riktiresin, şimdi napıyon? Bir kuytuya saklan-mış fırtına geçsin diye bekliyorsunuz hepiniz.Pula döndü maaşlar, her tarafımızı izliyorlar,formenler azmış, daha ne olsun. Millet birbi-rini yiyor, çürüyor, ne zamana kadar bekleye-ceksiniz? Geçeceğine her şey günden güneağırlaşıyor...” Uzun, arkadaşının biriktirdiğiher şeyi püskürttüğü sözlerini dinledi, sonrabir süre sustu, ağır ağır konuşmaya başladı;

“Biz örgütsüzüz, içimiz ispiyoncu kaynıyor,onlar güçlü, her şey ellerinde, ne yapalımpeki? Yenileceğimizi bile bile atlayalım mı ortayere, neden her şey benim elimdeymiş gibi,her şeyin sorumlusu benmişim gibi bana sarı-yorsun?” Arkadaşının öfkesi dinmemişti,“Kime diyim, bildiğim bir sen varsın bu işleribilen. Sen de kredi borçlarına esir olmuşsun.Yenilirsek yenilelim, bir şey yapmadan yenili-yoruz zaten. Biraz da onlar düşünsün.” Uzunyine başını öne eğmişti. Bu kadının dobralığınıseviyordu, bu kadını seviyordu ama yenilirsekaybedeceklerini hesap etmek zorundaydı.

Midesi bulandı. Arkadaşı onunla gel-mek istedi, izin vermedi, lavaboya gitti. İzin

istedi, onları hararetli bir tartışmanınortasında bıraktı. Arkadaşı çıkar-

ken “Sana gelcem.” demişti.Ev arkadaşı gelmemişti.

Muhtemelen mesaiyekalmıştı. Belki sabahakadar, belki ertesi günde akşama kadar ça-lışacaktı. Salondauyuyakaldı. Kapınınziliyle uyandı. Arka-daşının sarılması ona

iyi geldi. Çay suyunukoydu. Arkadaşı hara-

retle konuşuyordu. “Birşey yapmamız lazım. Eğer

bu koku psikolojikse koku-nun azaldığı ve arttığı anları not

edebiliriz. Azaldığı anları çoğaltırız,arttığı anlardan sakınırız”, “İyi fikir...” dediumutsuzca. Çok yorgun hissediyordu kendi-sini, sürekli saldırı altındaymış gibi. “O zamaniş çıkışlarında bir yerlere gidelim, değişik in-sanlarla konuşalım bakalım neler olacak.”,“Nasıl olacak bu iş, deney gibi?”, “Evet, deneygibi. Kolay iş, tiyatroya, sergiye, konsere falangideriz. Hatta grevdeki işçileri ziyaret ederiz.Çoktan başladılar ama ben de ihmal ettim birkere gitmiştim bir daha gidemedim.”, “Öyleceçıkıp gidecek miyiz? Gördüm face’den, ben deçok isterim ama...”, “Evet, öylece çıkıp gidece-ğiz. Yarın akşam iş çıkışı, ne diyorsun?”,“Olur, deneyelim.”

“Kime diyim, bildiğimbir sen varsın bu işleri bilen.Sen de kredi borçlarına esir

olmuşsun. Yenilirsek yenilelim,bir şey yapmadan yeniliyoruz

zaten. Biraz da onlardüşünsün.”

Page 21: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

19EkinSanatEdebiyat

Hasta olduğu günlerde düşük kalan sa-yılarını tamamlamak için bugün her zaman-kinden fazla çalışmıştı. Asıl sürpriz sadeceonun fazla çalışmış olmamasıydı. Arkadaşlarıonun performansını yükseltmek için fazlayaptıkları mallardan ayırmış onun tezgahınakoymuşlardı. “Azar azar arttıralım, çaktırma-yalım, daha yedek var, kendini yorma.” dediarkadaşı. Arkadaşında bir değişiklik fark edi-yor ama anlam veremiyordu. Bugün koku çokuzaklardan geliyordu. İlaçlar mı etkili olmayabaşladı yoksa hastalığını yeniyor muydu, bi-lemedi.

Grev alanına neredeyse koşarak vardı-lar. Herhalde arkadaşı daha önce geldiği içintanıştıkları onları karşıladı diye düşündü.Sonra her geleni böyle karşıladıklarını farketti.İşçiler kah gülerek, kah ciddileşip yumrukla-rını sıkarak anlatıyorlardı olan biteni. Gelirkenarkadaşıyla börek, simit falan almışlardı.Uzun zamandır böyle iştahla yememişti. Geçsaate kadar ateş yanan dubanın başında otur-dular. Arkadaşı oraya sonradan gelen birin-den bir şeyler aldı, eve gittiler. İki gazeteçıkardı çantasından, ona verdi birini. “Oku, iyigelir, anladım ben senin derdini, ama şimdianlatsam bana inanmayacaksın, bana güven,çözeceğiz bunu, hadi iyi geceler!” dedi ve kıv-rılıp oracığa yattı.

Gözüne uyku girmedi. Aslında yorgun-luktan her tarafı sızlıyordu. Göz kapakları ton-larca ağırlıktaydı. Kokuyu arama alışkanlığıpeşini bırakmıyordu. Gün boyu uzaklaşmış,sanki peşini bırakmıştı. Şimdi yine etrafındadolanıyordu. Genzini yakacak kadar değilama yakın. Gazeteyi aldı göz gezdirdi. Birkaçyazıyla ilgilendi. Birkaçını okudu. Geç saatteuyuyakaldı.

“Açıkça söylemeni istiyorum.”, “Hazırmısın? Seni sarsmak istemiyorum.”, “Evet, ha-zırım, merak etme. Bir haftadır bekliyorum,sana güveniyorum. Ne olursa olsun tepki gös-termeyeceğim.”, “Peki öyleyse. Toplumsal çü-rümeyi duydun mu?”, “Uzun’a söylemiştin, ozaman duydum. Ama muhtemelen ne oldu-ğunu aşağı yukarı anlıyorum.”, “Şöyle anlata-yım: Toplumdaki birikmeler bir süre sonratoplumda bir değişime yol açmazsa toplumu

çürütmeye başlar. Önce yabancılaşma, yoz-laşma ve sonunda çürüme.”, “Grevdeki seninarkadaşın anlatmıştı, sonra gazetede de oku-dum, kapitalist sistem için söylüyorsun di mi?Sermaye sınıfı işçi sınıfının gelişimine engeloluyormuş ve işçi sınıfı bu engeli aşmak içinmücadele edermiş.” “Harikasın. Çok güzel an-lamışsın.”, “Peki bunun ne alakası var benimhastalığımla?”, “Bence, bu bir hastalık değil.Tepki. Çürümeyi hissediyor ama onun ne ol-duğunu tam olarak anlayamıyorsun. Onakarşı bedenin bir tepki geliştirdi. Neydi dok-torun dediği, koku halüsinasyonu... Biraz in-ternetten baktım ve organisite dedikleri bir şeyvar. Yani canın sıkılınca miden, başın ağrır, ne-fesin daralır ya senin bedenin de toplumdakiçürümeye karşı bir tepki geliştirmiş. Bu tür ra-hatsızlıklarda sorunu anlayınca çözebiliyor-muş insan.”, “Onun için grev alanında o kadarrahat yedim, koku çok uzaklara gitmişti. Yinede tamamen yok olmamıştı.”

Odasına gitti ve bir defterle geldi. “Söy-lediklerini kısmen çözmüştüm. Dediğin gibiiki aydır liste yapıyorum. Üç ay geçmiş başla-yalı. Bak, dediğin gibi, çürümeyle karşılaştı-ğımda artmış, uzaklaştığımda azalmış. Amaneden o lanet kokuyu hiç algılamadığım biran yok. Dur söyleme, tahmin edeyim.” birazdurdu, düşündü, “Çünkü çürümeyi ken-dimde de duyuyorum. Tek başıma vitrinlerigezerken, evde zaman öldürürken, o saçmadizileri izlerken, hiçbir işe yaramayan biriyimben de!”, “Dur, o kadar ileri gitme. En başadön. İşçiler ne diyordu? Bu sistemde temizkalmak için yürümek gerek. Akar su kir tut-maz, demişlerdi, hatırlıyor musun? Sermayeçok fazla para yatırıyor bizi çürütmek için. Çü-rümeden kaçarak kurtulamayız, bizi, etrafı-mızı çürüteni yok ederek kurtulabiliriz.”,“Tamam, anladım. Peki şimdi ne yapmamızlazım? Uzun’un dediği gibi o kadar güçlülersene yapabiliriz?”, “Gazete güçlü olmadıklarını,bizim daha güçlü olduğumuzu anlatıyor.Uzun, yaşamını değiştirmeye çalışmayacakkadar korkak.”, “Ama seni seviyor.”, “Bukadar korkak olmasaydı belki ben de onu se-vebilirdim.”, “Yemek yiyelim mi? Çok acık-tım.”, “İşte böyle, oh be!”

Page 22: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat20

İlk şimşek ne zaman patlamıştı bey-nimde? Gözlerim ne zaman böylesi açılmış,gerçekleri görür olmuştu? Üniversite yıllarımı, evlenmek için beni seçen adamın kuralla-rına uymayı sorguladığımda mı, gözleriminönünde dövülen devrimcileri gördüğümdemi? Ya da daha gerilere mi gitmeliyim, derin-lere...

Bir devrimci şehir merkezine bir saatmesafede pusuya düşürülmüş, üç devrimcikatledilmiş, yetmemiş üzerlerinden tank ilegeçmişlerdi. Dümdüz olan kuzenimi sırtın-daki beninden tanıyan halam mı açmıştı gö-zümü... yoksa, ekmek götüren babamınevlerimizin basılarak işkenceye götürülü-şünde mi… Biraz daha geride, biraz daha ge-ride…

Vazgeçiyorum ilk şimşeğin çaktığı anıbulmaktan... Çakıp gitmişti. Etkisi sürmüştü.Bulutlar daha da yoğunlaşmış, çarpışmış, sa-ğanak yağışlar şimşeklere eşlik etmişti. Yergök yarılıyordu. Ben ise çıplak ayaklarımla yü-rüyordum şimşeğin çaktığı o dağlara. Anne-annem de korkmazmış şimşekten. Belki dekorkardı ama yapması gerekenden alıkoyama-mıştı korkusu onu…

Anneannemin hikayesini anlatmadımdeğil mi sizlere… Yağmurlu bir gün… Şimşek-ler çakıyor… Anneannem yaylada çobanlaraşemsiye götürmek için dağı tırmanmaya baş-lıyor. Üstelik dokuz aylık hamile. Annemdaha iki yaşında... Ne mi oluyor? Yıldırımlaranneannemi alıyor bizden. Annesi olmayanbir anneniz oldu mu sizin? Anneliği öğretenkimsesi olmadığı için sürekli ağlayıp, annesin-

den kalan saçlarını 45 sene saklayan bir anne-niz... Saçları ipek gibi hala anneannemin. Tekbir fotoğrafı bile yok... Küçükken en çok iste-diğim şey anneanneme benzemekti. Annemebir fotoğrafı bile olmayan anneannemi göster-mek istiyordum. Anneannemi tanıyan büyük-lerin anneme “Aynen annene benziyor Ayşe.”diyorlardı. Annem annesini rüyalarında gör-düğünde yüzünü de tasarlayabilsin istiyor-dum...Olmadı...

Anneannemin en önemli özelliği,zorlu koşullarda yapılması gerekenleri yap-mak kaldı bana. Bıraktığın miras için teşek-kürler anneanneciğim... Asi torunun savaştaşimdi. Yaşama set çekenlere karşı uzlaşmaz birsavaşta. Okyanusta bir damla. Senin biricik to-runun, biricik başka torunlarla omuz omuzabir bir vuruyor. Durmuyor, dinlenmiyor. Öf-kesini biliyor. Ölüm saçanlara karşı biliyor kı-lıcını.

Bu sigarayı da sevemedim gitti. Yinede bırakmıyoruz birbirimizi. Her şeyle, her-kesle çatışan yanımdan şikayetçiyim. Tam dakırdığım gönülleri onarıyordum ki fırlatıp attırüzgar başka setlerin önüne. Hemen konu-mumu alıp dövmeye devam ediyorum. Dahada eğitilerek yaşamın akışında.

Babam akşamları eve çok geç gelirdi.Daha doğrusu geceleri gelirdi. Ayakları ko-kardı. Üstü başı talaş içinde olurdu. Annemhemen söylenirdi; adam, geldiğine geleceğinepişman olurdu. Koltuğa oturur arkasına yas-lanır, ohhh, derdi. Dizine vururdu. Rındelam(güzelim) hele gel yanıma. Giderdim yanına.Yeni sorunlarımdan, değişen fikirlerimden

a.asya

Varis=Şimşek

Page 23: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

21EkinSanatEdebiyat

bahsederdim. Her bi-rinde yeniden korkardı.Ya bunları gerçekleştir-mek istersem diye. Ol-mazları sıralardı... Ağlayaağlaya odama giderdim.Yaşamımın bir amacı olmalı.Nasıl bulacağım ben bunu diyeağlardım.

Bi dakika ya... Deli falan değilim... Ar-kadaş, dinleyecek misin beni? Bu yazıyı benyazıyorum. Ya dinle ya sayfayı çevir. Burda se-ninle de çatışarak ayrılmayalım. Biraz dinleişte... Ne diyordum, babamın ayakları... Kocakoca damarları mosmor. Hele baldırlarındaki-ler... varismiş... Çok fazla ayakta kalınca olu-yormuş. Bizim için oturmadan dinlenmedenzanaatını yapardı babam. Sevdiği işten parakazanmak istiyordu. Sanatından vazgeçmekistemiyordu, daha çok para için. Zaten başkahangi işe girdiyse batırmıştı, orası ayrı. Baba-mın varislerine bakardım.... En çok o etkili-yordu sanırım beni. Yetmiyordu kazandığıpara. Evimiz, atölyemiz hala kiraydı. Yetmi-yordu... Yetmiyordu... Bir yandan da diziler-deki, filmlerdeki hayatlara bakıyordum. Birinsanın böyle zengin olabilmesi için daha kaçsaat çalışması gerekiyor, diye düşünüyordum.Babam, onbeş saat çalışıyor yine de yetmi-yordu. Tükeniyordu ama yetmiyordu... Nasılzengin olunur? Bir aile zengin olunca fakirlerne olacaktı? Fakirlik niye vardı? Yetmeyenneydi? Çevremdeki herkes çalışıyor ama hepsifakirdi. Zengin insanlar niye filmlerde vardıve onların etrafındaki diğer zenginlerdeneydi! Nerde yaşarlardı. Gerçekten böyle miyaşıyorlardı? Niye izleyenlerin çoğu yoksul ol-masına rağmen bu kahrolası dizilerde zengin-ler anlatılıyordu.

Bulamıyordum cevapları... Ama hepsoruyordum. Hatta ağlıyordum. Deniz Gez-miş neden ölmüş, Gülünün Solduğu Akşam’ıdefalarca okumuş, her seferinde ağlamıştım.Keşke mücadele edenler olsaydı ve ben de on-larla sonuna kadar gidebilseydim. Keşke öl-meseydin Deniz…

Su akıp yolunu buldu. Denizin içindebir damlayım artık. İnandığım gibi yaşıyorum

ve yaşamaya devam ediyo-rum. Bir yerde sıkıntı mı var,sen de orda mısın, sorunu

sen çöz o zaman. Çoğuzaman bu ilke başıma belalar

açsa da açtığım her kapıda bizidüşünüyorum. O büyük fırtınada

birlikte olacağımız tüm kalemlere, fır-çalara, tuvallere, kameralara, dekorlara, nota-lara selam olsun. Faşizme karşı sanat başına...Devrim en büyük sanat eseridir. Amansızcaüretmeye devam. Daima...

Uzunca bir zaman sonra, bilinçlenincegördüm ki fotoğraf sanatı, fotoğraf makinesi,kamera öyle sandığım kadar yeni değilmiş.1960’larda çok da gözde eserler verilmiş sine-mada, görsel sanatlarda. Peki, benim annean-nemin neden bir fotoğrafı yoktu. Evlenirkenbile... Taşra kasabasının yaylasındaki Gülizar’ıkim ne yapsındı! Anneannemin bir fotoğrafınıannemden esirgeyen neydi? Bu uç yaşamlar,bu acımasız sistem, bizi bunca değersiz görüpkendi halkından teknolojiyi, bilgiyi, mutlu-luğu, konforu, insanca yaşamı esirgeyen busistem bizleri büyüttü.

Annemin yalvarışı ile büyüdüm ben.“Ne olur allahım bir kez rüyamda göreyim an-nemi...” Sevilmeyi bilmeyen bir küçük anne,sevmeden büyüttü bizi.

Üretilen her şeyin bizim olduğu biryaşam için mücadeleden geri durmayacağız.Acımasız bu çark tekliyor artık. Teklerken herşeyi tekleştirmeye çalışıyor. Tekleyen motor yadurur ya da fazla ısınır ve patlar. Aracı yak-maya başlar. Arabada benzin varsa izle cüm-büşü…

Şimdi cümbüş çıkarma zamanı. Bizim yazılarımız tek bir kişinin yaşa-

mını anlatırken tüm toplumun acılarını hisset-tirmeli. Niye bu zorlukları yaşadığımızı, nasılkurtulacağımızı anlatmalı. Yoksa sana ne an-neannemden, annemden, ayağı varisli babam-dan değil mi?

Tamam şimdi sayfayı çevirebilirsin.“Ne demek sana mı soracağım.” Anlatacağım bitti diyorum, ne diyo-

rum sanki… İster çevir ister çevirme, ben su-suyorum artık.

Yer gök yarılıyordu. Ben ise çıplakayaklarımla yürüyordum

şimşeğin çaktığı o dağlara. An-neannem de korkmazmış

şimşekten. Belki de korkardıama yapması gerekenden

alıkoyamamıştı korkusu onu…

Page 24: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat22

“Eğer o muhteşemse,kolay olmayacak. Kolaysa,

muhteşem olmayacak.”1

II) Devrimler kadınların yaşam tarzla-rında radikal değişimlerin ebeleridir.

Buraya kadar tartıştıklarım, devrimlerinkadın kitlelerini nasıl devinime geçirdiğini vekadınların yığınsal katılımı olmaksızın “dev-rim”den söz edilemeyeceğini yeterince sergi-lemiştir umarım. Bir başka deyişle, kadınlarınkitlesel katılımı, devrimlerin alâmet-i farikası-dır. Ama buna hemen bir şey daha eklemekgerekir. Devrimler de kadınların yaşamla-rında radikal değişimlere yol açar. Onlarınyaşam biçimlerini, toplumsal konumlarınıdevrime öncülük eden sınıf(lar)ın dünya gö-rüşü çerçevesinde yeniden biçimlendirir.

II.1) Sovyet Devrimi Kadınların Yaşa-mını Nasıl Etkiledi?

Bunu kaldığımız yerden, Sovyet devri-minden devam ederek açımlamaya çalışayım.

Lenin, Sovyet iktidarının iki yılını değer-lendirdiği konuşmasında şöyle diyordu: “İşçihükümeti, daha ilk aylarında kadınları etkile-yen yasalarda tam bir devrim gerçekleştirdi.Sovyet hükümeti kadınları tümüyle tabiyet al-

tında tutan yasalarda altüst edilmedik tek birtaş bile bırakmadı. Özellikle kadının zaaflı du-rumundan yararlanarak onu eşitsiz ve genel-likle de aşağılayıcı bir konumda bırakanyasaları kastediyorum - yani boşanma ve evli-lik dışı doğan çocuklara ve kadının çocuğudesteklemesi konusunda babaya dava açmahakkına ilişkin yasalar… Ve herhangi bir abar-tıya düşmeksizin, dünyada Sovyet Rusya dı-şındaki hiçbir ülkede kadınlara tam eşit haklartanıyan, kadınların özellikle aile yaşamındaher gün hissedilen aşağılayıcı konumda olma-dığı tek bir ülkenin dahi bulunmadığını gu-rurla söyleyebiliriz. Bu bizim birincil ve enönemli görevlerimizden biriydi.”

Gerçekten de işçi hükümeti Ekim devri-minin hemen ardından, üç görevi öncelikleönüne koymuştu: Derhâl barış ilanı, toprak so-runu ve kadınlara tam eşitlik…

Kadınlar konusunda yeni siyasal, me-deni, iktisadi ve aile yasaları, yüzyılların mi-rası eşitsizlikleri bir çırpıda gidermeyihedefliyordu. Birkaç ay içerisinde çıkarılan ya-salarla kadınlara tam seçme-seçilme hakkı ta-nındı, devrimden altı hafta sonra kilise nikâhıyerini sivil nikâha bıraktı, bir yıl tamamlanma-dan karı ile kocaya tam eşit haklar tanıyan ve“meşru-gayrimeşru” çocuk ayrımını ilga edenbir evlilik yasası hazırlandı. Evlenen çiftler so-yadlarını birlikte seçebiliyor, kadının, erkeğinya da birleşik bir soyadı alabiliyorlardı. Bo-şanma, 19 Aralık 1917 yönergesiyle kolaylaş-

1 Bob Marley.

sibel özbudun

Kadın(lar) ve Devrim(ler) II1

1 25 Şubat 2018 tarihinde EKA’nın İstanbul’da düzenlediği “Şimdi Özgürlük Zamanı” adlı sempozyuma

sunulan metnin ikinci kısmıdır.

Page 25: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

23EkinSanatEdebiyat

tırıldı. Karşılıklı rıza durumunda boşanmaanında gerçekleştirilebilecekti. Talebin tek ta-raflı olması durumunda kısa bir duruşma ya-pılıyordu. Zina, ensest ve eşcinsellik cezayasasından çıkarıldı. Sovyet yasası, “kimseyezarar gelmediği, kimsenin çıkarlarının zede-lenmediği sürece, devlet ve toplumun cinselkonulara müdahale edemeyeceği” ilkesine da-yanmaktaydı2.

Sovyetler birliği, kürtajı serbest bırakanilk ülke oldu. Kürtaj, devlet hastanelerinde,ücretsiz olarak gerçekleştirilecekti. Çocuklarise, toplumun sorumluluk alanındaydı. Bu so-rumluluğun gerekleri, toplum adına işçi dev-

leti tarafından yerine getirilecekti. Devletkreşten yüksek öğretime, ücretsiz olan eğitimve sağlık hizmetleri aracılığıyla, 18 yaşına dekçocuklarına bakmakla yükümlü olan aileleredestek olmaktaydı.

Yalnız medeni yasa değil. Eğitim, ça-lışma ve siyasal katılım alanlarında kadınlarınönlerindeki tüm engeller kaldırılırken, tüm ça-lışan kadınlar için eşit işe eşit ücret ve ücretli

doğum izni getirildi.Ancak, Lenin’in de dediği gibi, “bu daha

başlangıç”tı. İşçiler üretim üzerinde denetimiellerine alırken, “yeniden üretim” üzerindekikontrolü de kadınların eline verecek çabalaragirişildi, iç savaşın sıcağında… Geleneksel ai-lenin iktisadi temelleri miras hakkının ilgasıve ölen kişinin mülklerinin devlete aktarılma-sıyla yok edilirken, aile içi cinsiyete dayalı iş-bölümü komünal kurumlarla ilga edilmeyeçalışılıyordu:3 Kreşler, yuvalar, ortak yemek-haneler, çamaşırhaneler, onarım merkezlerivb… kadının “yıkıcı, boğucu, aptallaştırıcı veaşağılayıcı” ev işlerinden kurtarılmasının

(Lenin) önkoşulu olarak devreye sokulu-yordu: İç savaşın sıcağında. Kollontai, İktisadiKalkınmada Kadın Emeği’nde (1923) 1919-20arasında Petrograd’da nüfusun yaklaşık yüzde90’ının, Moskova’da ise yüzde 60’ının ortakyemekhanelerde yediğini 1920’de tüm ülkede

2 akt. John Lauritsen ve David Thorstad, TheEarly Homosexual Rights Movement (1864-1935) (NewYork: Times Change Press, 1974)

3 “Kadın, yaşamın gerisinde kalmamak, geriplana itilmemek ve var olmak uğruna verilen savaştaezilmemek için, burjuva ideolojisinin pörsümüş değer-lerini hiç zaman kaybetmeden söküp atmalıdır. Ve ilkişi, karşı cinsle ilişkilerini ele almak olmalıdır” diyorduAlexandra Kollontai. (Marksizm ve Cinsel Devrim,Çev: Gizem Çinçin, Akademi Yay., 2000.)

Devrim yılları Krupskaya, Petersburg işçilerininakşam okulunda örgütlenme faaliyeti yürütüyor.

Page 26: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat24

12 milyon kadar kentlinin ortak yemekhane-lerden yararlanabildiğini söylüyordu.4

Konut mimarisinde de yenilikler denen-mekteydi: Hosteller, merkezi ısıtma, elektrik,sürekli sıcak su, ortak çamaşırhane ya da kre-şiyle özel konutlardan çok daha avantaj sağla-yan komünal konutlar…

Yeni medeni yasadaki tam eşitlikçi yenideğerleri kadın yığınlarına mal edebilmek içinBolşevikler, kadınlar arasında devasa bir se-ferberlik başlatacaklardı. “Milyonlarca kadınıtarafımıza çekmeden proletarya diktatörlü-ğünü uygulayamayız” diyordu Lenin. “Ko-münizm olmadan kadınların kurtuluşunungerçekleşemeyeceği ne kadar doğruysa, ka-dınların tam kurtuluşu gerçekleşmeden ko-münizmin de olamayacağı o kadar doğrudur”diye yanıtlıyordu Inessa Armand.5

Komünist kadınlar, tam eşit üyeler ola-rak parti organları içinde yer alacaklardı, bu-rada kuşkuya yer yoktu. Ancak parti üyesiolmayan milyonlarca kadına ulaşmak, onlararasında sistemli bir çalışma yapabilmek içinayrı bir örgüte gerek olduğu da ortadaydı.Sovyet devriminde kadınların yaşadığı büyükdönüşümün mimarları, öncü Bolşevik kadın-lar, Inessa Armand, Alexandra Kollontai,Klavdiia Nikolaeva ve Bolşevik Parti sekreteriYaakov Sverdlov’dan oluşan bir komisyonunörgütlediği, 1918’de toplanan Tüm Rusya İşçiKadınlar Kongresi, kadınların Sovyet iktida-rına desteğini kazanmak, kadınları partiye,hükümete ve sendikalara çekmek, ev köleliğive ahlâki çifte standartlara karşı mücadeleetmek, kadınları ev işlerinin yükünden kurtar-mak için ortak yaşam alanlarını yaygınlaştır-mak, kadın emeği ve analığı korumak, fuhuşason vermek, kadınları geleceğin komünist top-lumuna uygun olarak eğitmek… gibi amaçlarıkoymuştu programına. Bolşevik Parti’ninKongre kararıyla kurulan İşçi Kadınlar Ara-sında Ajitasyon ve Propaganda Komisyonu,Eylül 1919’da Parti’nin Kadın Seksiyonu Zhe-notdel’e dönüştü. Başkan, Inessa Armand’dı.Her düzlemde parti komitelerine bağlı olarakfabrika ve köylerde kadınlar arasında çalışmayürütmek üzere Zhenotdel’de örgütlenen par-tili kadınlar bir yandan yeni yasaların önlerineaçtığı olanakları ülkenin en ücra köşelerindekikadınlara anlatmayı, bir yandan kadınları top-lumsal ve siyasal yaşamın tüm alanlarına,özellikle de Bolşevik parti saflarına katmayı,6böylelikle de ülke nüfusunun büyük çoğunlu-ğunu hâlâ boyunduruk altında tutan ataerkilgelenekleri bertaraf etmeyi hedefliyorlardı.Zhenotdel delegeleri ülkenin her köşesindeokuma yazma kurslarından komünal mutfak-ların, kreş ve çocuk yuvalarının örgütlenme-sine, kadınlara yeni, eşitlikçi yasalarınanlatılmasına, iç savaşta kadınların destek vekatkısını sağlamaya, gönüllü çalışma tugayla-rının örgütlenmesine, savaş yetimlerine destek

4 akt.: Tony Cliff, “Revolution and counter-re-volution in Russia”, Class Struggle and Women’s Libera-tion,https://www.marxists.org/archive/cliff/works/1984/women/09-revrus.htm.

5 Tony Cliff, “Revolution and counter-revolution inRussia”, Class Struggle and Women’s Liberation,https://www.marxists.org/archive/cliff/works/1984/women/09-revrus.htm

6 1920 yılında kadın üyeler Bolşevik Parti’ninyalnızca yüzde 7.4’ünü oluşturuyordu.

Page 27: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

25EkinSanatEdebiyat

sağlamaya, Kızıl Ordu’da silahlı güç,sağlık görevlisi ya da lojistik des-tekçi olarak görev almaya, kadın-ları ilgilendiren her alandaçalışmaktaydı. Örgütün aylıkyayın organı Kommunistka(Komünist Kadın)’nın tirajı30 000’i bulmuştu.

Kadınların yaşamla-rındaki devrimci dönüşüm-ler ve Zhenotdel’in budönüşümlerdeki rolü en iyi,Orta Asya Müslüman toplu-luklarda izlenir.

Bölge Sovyet devrimin-den sonra ağırlıklı olarak İslâmdini, aşiret düzeni ve feodal mül-kiyet ilişkilerinin hâkimiyeti altın-dadır ve bu üçünün kadınlarınyaşamını cehenneme çeviren birleşik et-kisi, Orta Asya’yı karşı devrim ocağı hâlinegetirmektedir. Kadınlar için ödenen başlık be-deli (kalyn) bireylerin değil, tüm bir klanın yü-kümlülüğüdür ve klan üyelerini, kan davasıyaptırımıyla da desteklenen karmaşık bir borç,sadakat ve yükümlülükler sistemi içinde yereltoprak ağalarına bağlamaktadır. Tüm bu feo-dal borç ve yükümlülükler sistemi ise, kadıla-rın gözetimi altındaki dinsel hukukladesteklenmektedir.

Kadınlar bu sistemin hem tüm yükünüomuzlayan köleleri hem de zayıf halkasıdır.Küçücük yaşta babaları tarafından, üzerle-rinde yaşam ve ölüm hakkına sahip, dedeleriyaşındaki ihtiyarlara satılmakta, bütün yaşa-mını kocasının ailesine hizmetle geçirmekte,her türlü güvenceden yoksun bir şekilde so-kağa atılmaları ise kocalarının iki dudağı ara-sından çıkacak tek bir söze bakmaktadır.Bebek ve doğum sırasında anne ölümleri faciadüzeyindedir.

Bolşevik Parti, Lenin’in uyarılarıylasaygı gören yerel kurumlarla doğrudan ça-tışma içine girmekten kaçınır. Bunun yerine,yerel kurumları sistemli biçimde aşındıracakve yeni Sovyet kurumlarının üstünlüğünü ka-nıtlayacak tedrici bir mücadeleye girişilecek-tir.

Sorun,s o s ya l i z m i n cazibesine kapılmış bir-kaç “kızıl molla”nın öne sürdüğü gibi “İs-lâm’ın sosyalizmi içerdiği”ni kanıtlamak ya daKur’an’la komünizm arasında bir uzlaşı ara-mak değildir. Bolşevikler Sovyet ve Müslü-man yasalarının bağdaşmazlığının bilincindedirler; hele ki kadınların temel hak-ları konularında.

Böylelikle, örneğin, ilkin geleneksel kadımahkemelerinin yanısıra, Müslüman cumhu-riyetlerde Sovyet sivil mahkemeleri kurulur.Öncelikle kadı mahkemeleri siyasal davalarabakmaktan men edilir; ardından bir davanınkadı mahkemesinde görülmesi, iki tarafınonayına bağlanır. Sovyet mahkemelerine yö-nelik kabul genişledikçe, ceza davaları da on-lara devredilir. Ardından kadıların Sovyethukuk sistemiyle çelişen Şeriat yasalarını da-yatmaları yasaklanır. Biri Zhenotdel üyesi ikiSovyet temsilcisinin kadı mahkemelerine gö-zetimci olarak katılıp kararları onaylaması ko-şulu getirilir. Nihayetinde, kadılarıdestekleyen vakıfların mülklerine el konupyoksul köylülere dağıtıldığında, kadılar tü-müyle ortadan kalkacaktır.7

7 “Early Bolshevik Work among Women of the

Valentina Tereşkova, Uzaya çıkan ilkkadın ve ilk sivil, 16 Haziran 1963"Hey gökyüzü, şapkanı çıkar ve beniselamla. Geliyorum!"

Page 28: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat26

Müslüman toplumları kazanmanınönemli bir ayağı, bölgenin kadınlarını kazan-maktır.Yerli militan sayısının azlığında, Zhe-notdel üyesi Bolşevik kadınlar, Orta Asyacumhuriyetlerinde son derece özverili bir ça-lışmaya girişirler. Baştan ayağa çarşaflara bü-rünmüş, Özbek, Türkmen, Kırgız vb. kadınlararasında okuma-yazma kursları başlatırlar, as-gari hijyen ve sağlık bilgileri sağlayacak kurs-lar düzenler, sağlık ocakları, ana-çocuk sağlığımerkezleri açarlar, dağ tepe dolaşarak yeni ya-saları ve kadınların kazanımlarını anlatırlar,kadınların bir araya gelerek sosyal-kültürelfaaliyetler örgütleyecekleri kulüpler örgütler-ler. Örtünme ve küçük yaşta evliliklere karşıçıkarlar…

Çıkarlarına yönelik bu kadın tehdidi,yerel güç odaklarını kısa sürede harekete ge-çirecektir. Kadın çalışması yürüten Zhenotdelkadınları, hatta bu faaliyetlerde rol alan yerelkadınların parçalanmış cesetleri bulunmakta-dır sokaklarda. Öyle ki, Sovyet yetkilileri bukadın cinayetlerini, idamla cezalandırılacakbir “karşı devrimci suç” kabul edecektir.

Böylece Orta Asya’da da kadınların ya-şamı yavaş yavaş değişmeye başlayacaktı.1924’e gelindiğinde seçme ve seçilme hakkınıhayata geçirmeye başladılar. Partinin kadın-ları sandıklara çağırması, ilk kez kamusalalana katılmalarını olaylaştırmaktaydı; yasalreformların yanı sıra, toprak dağıtımıyla yerelgüç odaklarının etkilerinin kırılması, dinselyetkelerin gerilemesi, her yanda pıtrak gibibiten üretici ve tüketici kooperatifleri, kadın-

ların tohum, araç ve eğitime erişimle-rinin kolaylaştırılması, kadınları evlilikdışında da iki ayakları üzerinde dura-bilecekleri bir yaşamın varlığına iknaetti. Bunu, özellikle küçük yaşta evlen-dirilen kadınların ve ikinci, üçüncü eş-lerin başlattıkları boşanma furyasıizleyecekti.

II.2) Peki Ya Fransız Devrimi?

Devrimler kadınların yaşamla-rını, öncü sınıfların dünya görüşleri vetahayyülleri doğrultusunda radikal bi-

çimde değiştirirler, dedim. Bir işçi devrimiolarak Sovyet devrimi bunun kanıtıdır. Pekiya bir “burjuva devrimi” olarak Fransız dev-rimi? Ya da İran’daki “mollalar (karşı-)dev-rimi?

1789’un Fransız kadınlarını nasıl hare-kete geçirdiğini ne kertede radikalleştirdiğinigörmüştük. Ama şunu da ilave etmek gerek,Fransız devrimi, öncüsü olan ve “tiers-état”nın başını çe-ken burjuvazinin erkekleri-nin bütün korkularına, bütün geri adımlarınarağmen kadınların yaşamında -burjuvazinindün-ya görüşleri ve tahayyül- leri çerçeve-sinde- önemli değişimler yaratmıştı.

Bu değişimler Ekim Devrimi’nde görül-düğü gibi anında hayata geçirilmiş değildir.Hatta denilebilir ki “1789’da cinsel eşitliğindestekçileri, Fransız Devrimi’nin kadınlarınbeklenen kurtarıcısı olduğuna inanabilirlerdi.Ne ki, 1793’e gelindiğinde, devrimci yetke art-tıkça, kadınların etkin toplumsal katılımdandışlanmalarının arttığı da açığa çıkacaktır.1793’e gelindiğinde, kadınların toplanmaları,mercilere dilekçe vermeleri yasaklanmıştır.Sokaklarda pantolonla dolaşan kadınlar tu-tuklanmaktadır ve devrin bir zamanlar kadın-ları eğiten manastır ve kilise okullarıkapatılmıştır. Cinsiyet farklılıklarının ve ahlâkyasasının katılığı kadınların önündeki ekono-mik fırsatları sınırlandırıyordu; buna ek ola-rak 1792’nin eşit boşanma yasaları, 1795’deilga edildi. Elit kadınların Eski Rejim sırasındaellerinde tuttukları sınırlı erk, diğer ayrıcalık-larla birlikte yok olup gitmişti ve hiçbir kadın

Soviet East”, Women and Revolution, sayı 12, Yaz 1976.

Page 29: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

27EkinSanatEdebiyat

artık bunlardan yararlanamıyordu.”8

Kadınların, Fransız Devrimi’ndenkalma birkaç ufak tefek kazanımları ise, ka-dınları tümüyle kocalarının vesayeti altınaveren, evden dışarı çıkmalarını koca izninebağlayan Napoleon Yasası tarafından ortadankaldırılacaktı.

Gerek Fransız Devrimi’ne öncülük edenAydınlanma düşüncesi, gerekse bizatihi Dev-rim’in “kadın dostu” olduğunu söylemek zor-dur. Evet, Aydınlanma dinin/Katolisizmintoplum yaşamı üzerindeki egemenliğini kır-mak için büyük çabalar sarf etmiş, Devrim isetoplumsal yaşamın sekülerleşmesinde dev biradım oluşturmuş, “Tanrı”nın yerine “DoğaYasaları”, “İman”ın yerine “Akıl”ın ikamesiyolunda önemli adımlar atılmıştır.

Fransız Devrimi’nin kadın karşıtlığınıntemelinde tam da bu vardır: Kadınların “do-ğaları gereği” (doğurganlık, aylık kanamalar,daha küçük beyin, daha az fiziksel güç…) ka-musal alandan dışlanarak tek gerçek görevleriolan domestik alanla sınırlandırılmaları gereğidüşüncesi… Üstelik bu, devrim sürecindekentli kadınların büyük ölçüde Jacobin’lererakip ılımlı-kralcı Girondin’leri desteklemeleri(Olympe de Gouges, Theorigne de Méricourtgibi öne çıkan kadınlar Girondin’lerin destek-çileridir); kırsal kesimdeyse kadın kitlelerininKatolik karşı-devrimin yanında saf tutmalarıile güçlenen bir kanaatdir: Kadınlar “rasyo-nel” davranabilen varlıklar değildirler; kör ge-leneklerin ve güçlerin boyunduruğualtındadırlar; bu yapılarıyla kamusal alanaçıktıklarında erkek yığınlarını da yanıltıp de-lalete sürükleyebilirler, vb. vb.

Pekâlâ bu durumda, Fransız devrimininkadınların yaşamlarını radikal biçimde değiş-tirdiği nasıl öne sürülebilir?

Şöyle: Fransız devrimi, yönetim yetki-sini ruhban ve aristokratlardan alıp burjuva-ziye verdiği ölçüde, siyaseti sekülerleştirmiş-tir. Dünyayı, insanlar arasındaki ilişkileri dü-zenleyen ilahi bir ilke yoktur; insan, aklı ara-cılığıyla dünyayı ve yaşamını daha iyi, dahagüzel kılabilme yetisine sahiptir. Üstelik, dev-

rimin hemen ardından yayınlanan “İnsan(Erkek) ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” tüm in-sanların/erkeklerin eşit olduğunu ve doğuştandevredilemez/gasp edilemez temel haklarasahip olduğunu ilan ediyordu.

Üstelik 19. yüzyılda tüm Avrupa’ya ya-yılan sanayi devrimi, kadınları ucuz işgücükaynağı olarak, yığınsal biçimde kamusalalanda üretime çekecektir.

Bu koşullarda, devrim momentininayağa kaldırdığı kadınların neden, hangi ge-rekçeyle Anayasaların tüm erkek yurttaşlaratanıdığı eşitlikten ve yurttaşlık haklarındandışlandığını açıklamak, giderek zorlaşacaktır.Ve artan sayıda kadın, erkeklerin sahip ol-duğu temel haklara (öğrenim, meslekleregiriş, siyasal haklar, mülkiyet hakları, medeniyasa…) sahip olmak için mücadeleye atılacak-tır. Feminizm doğmuştur.

19. yüzyılda feminist mücadeleninönemli bölümü, formel eşitliğin sağlanmasınayöneliktir: Yasal haklarda eşitlik. Ve zamanınfeministlerinin büyük çoğunluğunun tahay-yül dünyası, kendi sınıflarının kadınları içineşitlik talebiyle sınırlıdır; Fransız devrimininve sanayi devriminin emekçi sınıflar arasındayol açtığı çalkalanmalar, burjuvazinin erkek-lerinin olduğu kadar, kadınlarının da gözünükorkutmaktadır; feminist eşitlikçilik, kısa süresonra emekçi kadınların “Ekmek ve Gül” ta-leplerinden kendini ayırır.

Bir başka deyişle, nihayetinde burjuva-zinin toprak sahibi aristokrasi ve ruhban sul-tasına karşı ayaklanarak siyasal iktidarı elegeçirmesine ve kendi iktisadi egemenliğini(kapitalizm) tesis etmesine yol açan FransızDevrimi, uzun erimde, büyük ölçüde önder-lerinin istemlerinin de dışında, kadınların top-lumsal yaşamlarında radikal dönüşümlere yolaçacaktır: Eğitimin tüm kademelerine katılma,veraset, erkeklerin ayrıcalığı olan meslekleregiriş, boşanma, velayet ve nihayet seçme ve se-çilme hakları, feministlerin uzun soluklu mü-cadeleleri ve ısrarları sonucu, kazanılacaktır.Ancak not etmeli; bu işçi iktidarının kadınlarasağladığı eşitlikten çok farklı bir haklar man-zumesidir.

Devamı bir sonraki sayımızda...8 Sonali Gupta, “Liberty for All? An Explora-

tion of the Status of Women in Revolutionary France”, .Primary Source, c. V: s.I s.23.

Page 30: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat28

renas toprak

bir mevsimkaç kere geçer insanın aklındanyürüyüp giderken elleri yüreğindeiçim almıyor böyle yalnızlığıkış ortasında bunlar gelip bulmuşken benigülüşün gene öyle kusursuz mu? kim bilebilirbırakıp gittiğin günden beri bizi ilk kış geçip git-miş olacakbu şehir bundan bu kadar soğuk kapısı penceresi kitlibir tek kuşları var kanatlarında kasım soğuğukanatlarında ayrılıkruhlarında rüzgâr iziruhlarında bir eskilik köylere ilk kar düşmüştür şimditepeleme hasretliktir yollar tepeleme ayrılık evler dağları bir sis almıştır dağlarıiçinden bir türkü seslenir insanın“başı pare pare dumanlı dağlar oy...”

bir mevsim kaç kere geçer insanın aklındanyürüyüp giderken elleri yüreğindeümitsiz sabahlar çoğalıyor kış gününe Petrograd’da işçi Aleksi bakıyor ne Karşıyaka vapurunda çaycı Muzafferkışın parıltısınaonlar üşüyorlar onlar geçimin telaşındaonlar kör bir taş kadar gerçeklerbütün sfenkslere inatgüz çok yaprak döktü kimimiz maphuslukkimimiz sokaklarda halakimimiz a-yasal kavgalardainsan aklı insan yüreği puslanıyor bazıpencerelerden kış geçiyor sen göremiyorsun biliyorum gene de gülüşün çın çın buralardabir tramvay sesi gibi kavrıyor biziherkes elektrifikasyona inanırken ben diyorum ki sosyalizm insanı denizlere, martılara, vapurlara yaraşır bir ben diyorum böyle/bir de Kordoba yollarınıgözleyen tüfenkler bir ben diyorum böyle/bir de Kordoba yollarınıgözleyen tüfenkler

...

Kış GeçidiTaylan’a

Page 31: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

29EkinSanatEdebiyat

Zor bir gün geçirmiş, kafası davul gibişişmişti telefon görüşmelerinden. Bindiği dol-muş kanatlanıp uçsun istiyordu. Belki ozaman azaltabilirdi günün telaşını. Ivır zıvırne konu varsa arayıp kafasını ütülemişler “Oöyle mi, bu şöyle mi?” diye danışıp, randevudahi almadan görüşmeler bitmişti. Şu tele-fonda konuştuğu mevzuların yarısı işe dönseucu ucuna yaşamaktan kurtulurdu.

Son günlü işler için adliyeye gittiğinde,baro asansöründe, üçüncü sınıf aksiyon film-lerinin arka fon Çin müzikleri çalıyordu.Asansörden inerken takım elbiseli, çekikgözlü, güneş gözlüğü takmış tipler yoluna çı-kacak diye tırsmış, bu muzip şakaya gülmüştüiçinden. İşlerini bitirip büroya dönünce de bit-mek bilmeyen telefon görüşmeleri esir almıştıruhunu.

Hemen yanında oturan ve yaklaşıkyarım saattir telefonla konuşan kıza baktı gözucuyla. Kız istifini bozmadan, Güldere dol-muşu kendi VIP aracıymış gibi konuşmayadevam ediyordu. Son lafı “Bir tek kelime de-meyecek misin?” oldu titreyen sesiyle. Sonrakulaklıklarını takıp dolmuşun camından dışa-rıyı seyre daldı. Kulaklıklardan dışarı bütündolmuşu içine alan bir ayrılık şarkısı taşı-yordu. Genç olmak ne güzel; her şeyin taze-sinden hayat fışkırıyor, diye düşündü.

Gözlerini yola dikip trafiği dikizledi. Birarkadaşı vardı. İsa. O zamanlar bir şeyler ya-zardı. “Yazma, oğlum!” derdi. “Yazıyorsunbasma, konuşma sağda solda!” “Erken” dedi,dinletememişti. Bir gün çekip gitmişti İsa.Kimselere haber vermeden; pulsuz bir mektupgibi, adressiz. Bir on yıl olmuştu haber alma-yalı. On yıl kaç kilometre ederdi acaba? Hatır-lamak ölçülebilir miydi? “Neredesin?” diyefısıldadı kendi kendine. Neredesin?

“İskele olmadığı için merdivenle iş yap-maktayız. Zemin de kaygan. Kuzenim üç met-reden, merdivenden düştü. Kalçası çıktı. 19gün rapor aldı ve bu ücretinden kesildi.” diyeröportaj veren işçi tutuklandı diyordu radyo-daki cırtlak sesli yorumcu. Son günlerin modahaberleri arasında idi bu olaylar. Ülkenin enbüyük havalimanı inşaatında olaylar çıkmış,şantiyelere devlet müdahale etmişti. Gözüreklam panosundaki kombi kampanyasına ta-kıldı. “Eskiyi getirin, yeniyi götürün! Değiş-mek ve değiştirmek iyidir!” yazıyordu.Dolmuş şoförü radyo kanalını değiştirmişti.Kış yakında apansız gelecekti. Güz soğuklarıortalığı kasıp kavurmaya başlamıştı bile.“Neyse ki bizim evde kömür sobası var.” diyedüşünüp kendini güvende hissetti. “Kışla bir-likte yakında askıda güneş kampanyası dabaşlar.” deyip güldü içten içe.

renas toprak

Biblo“Dindi türküsü yaralı cırcır böceğinin

Bir portakal çiçeğinin koynundaydı doğumu…”A.Erhan

Page 32: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat30

G ü l d e r edolmuşunda ar-kalardan birteyze, şoförebağırarak “Ab-lacığım birazyavaş gider

misin?” dedi.Oralı bile olma-

yan şoför “Arkalaradoğru ilerleyelim abi-

ler, ablalar! Ücretini gön-deremeyenler; elden ele, lütfen!” diyerekkonuyu kapattığını zannederken teyze “Erkekolarak sesiniz çıkmıyor. Siz ölmek isteyebilir-siniz ama benim torunlarım var!” deyip bütündolmuşa ateş püskürdü. Kimseden çıt çıkmı-yordu, sanki kış gelmişti.

“Kaptan! Üst geçitte inecek var!” dediboğazının gıcıklanmasından korkarak. Birin-den bir şey isterken bu tedirginliği hep ya-şardı. Dolmuş iyice durana dek bekledi, sonraindi.

“Eve gidip bir an evvel uyuyacağım.”diye iç geçirdi. Günlerdir bitmek bilmeyen iş-lerden yorulmuş, ağız tadıyla uyuyamamıştı.Bugün büroya gelen müvekkili; “Abi, bizadamı zarflayacaktık, olacak bitecekti.” demiş,duyduğu bu uçarı söze gözlerini kısıp dikkatkesilince “Sokak ağzı abi, affedersin!” deyincebasmıştı kahkahayı. Köşedeki Izdırap BörekEvi’ni geçip kıraathanenin önüne vardı. Mü-davimleri hiç bitmeyen bir buhar kazanıydıburası. Okey oynayanların “Diz bakalım fa-yansları!” lafı hep komik gelmişti ona. Kıraat-haneyi geçip manavdan bir şeyler alacaktı kiarkasından birinin ona “İhsan Bey!” diye ses-lendiğini işitti.

Omzunu ağrıtan çantayı diğer omzunaalıp “Buyrun!” diyebildi. “Beni çıkaramadınızsanırım.” dedi altmış yaşlarında, gözlüklü, kırsaçlı, bir bacağının yerini almış bastonuylakarşısında duran adam. “Size bir çay, kahveikram etmek isterim.” dedi. “Olur, amca.”deyip kıraathanenin önündeki taburelere çök-tüler. “Ben Topal Sadık” dedi “Merdali’nin ba-bası. Oğlanın birkaç gözaltısıyla gönüllüilgilenmiştiniz.” dedi. Son bir senede sayısız

kişiyle karakollarda görüşmüş, birçoğununavukatlığını yapmıştı ama Merdali’yi çıkara-mamıştı. “Hani” dedi “işçilerin öldürüldüğümadenin avukatlığını yapan herifin arabasıyakılmıştı da bizim oğlanın üzerine atılmıştı.”deyince hatırladı Merdali’yi. “Nerede Merdali,Sadık amca? Gözükmüyor pek?” dedi. “Mer-dali burada yok oğlum, birkaç yıldır biz degörüp haberleşemiyoruz. Kum’da şehir savaşıbaşlayınca sınırın öte yanına geçti diye duy-duk. Anası üzülmekten helak oldu ya ben oğ-lanla gurur duyuyorum. İpsiz sapsız olmadı.Biliyorsun, buralarda esrar işi aldı yürüdü. Şukahvede ne bok yendiğinin haddi hesabı yok.Oğlanı göremesek de sesini duyamasak da neolduğunu ne için olduğunu anlıyoruz.” Saka-lına sinen gözyaşlarını sildi avucuyla. Hü-zünlü bir güz gibi yaprak döküyordu sanki.

Sadık amcanın yanından ayrılıp evin yo-lunu tuttu. Yolun iki tarafına park etmiş araç-lar, spotçuların kaldırımlara dizdiği ikinci eleşyalar “Yayaların canı cehenneme!” dercesineortalık yere dikilmişlerdi. Yazdan bu yana hiçsolmayan, yüzünü güldüren begonvile baktı.“Güz geldi, yakında gideceksin. Sonra apansızkış gelecek.” diye düşündü. Bir kez daha çan-tasını diğer omuzuna aldı. Yavaşça köşeyidönüp gözden kayboldu.

“Erkek olarak sesi-niz çıkmıyor. Siz

ölmek isteyebilirsinizama benim torunlarımvar!” deyip bütün dol-muşa ateş püskürdü.Kimseden çıt çıkmı-

yordu, sanki kış gelmişti.

OKURLARIMIZDAN

Devrin yarası Devrimİnsanın kabahati DevrimSuçlunun suçu DevrimÖyle mi?Anaların feryadı DevrimUmudu DevrimSen gülmüşsün ne yazarBen gülmüşüm ne yazarDevrim gülmüş devir yanar Ey kabahati gülmek olan Devrimci!‘’Dik dur ve gülümse, bırak

neden güldüğünü merak etsinler.’

Haziran

Page 33: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

31EkinSanatEdebiyat

Görüntüler artık belli belirsizdi kafa-sında. Edilen sözlerin hikayesi kalmıştı. Netolan tek şey genç bir erkekle, ondan yaşçaküçük olan genç bir kadının gözlerden uzakdiz dize çimenlerin üstünde oturmaları…

-İşte sana her şeyi anlattım, dedi kadın.Verdiği sır hayatının nasıl mahfedildiği üzeri-neydi. Bu sözün ardından gözlerini aşağı in-dirdi ve tutamadığı gözyaşlarını sessiz birsamimiyetle bıraktı. Görülmesini istemiyor gi-biydi. Bu bir oyun değildi, bir başkasının hi-kayesini anlatmamıştı. Ancak adamdan birtürlü beklediği yanıtı alamıyordu. Uzayan ses-sizlik bu sefer onu derin bir kaygıya itti. Artıksamimiyetten gelen sessiz gözyaşları kendinigiderek acındırmaya bırakırken, gözyaşlarınında sessizliği bozuldu.

Adam açısından bu anlatılanlar hazmet-mesi kolay şeyler değildi. Ne böyle bir itirafbekliyordu, ne de bu denli açık ve doğrudansözler... Askerlik süresince düşünü kurduğugenç kadının, şu an karşısındaki olup olma-dığı konusunda tereddütlüydü. Ne hissedece-ğini bilememek değil bu; hangi duygununsırtına binip şahlanacağına karar vereme-mekti.

Kadını seviyor muydu? Onun için ölüp-bitmese de hayatında ilk defa bir kadının onubekleyeceğini ve sevdiğini, bir film sahnesinderol keser gibi değil; doğrudan, gözlerinin içinebakarak bir çırpıda söylemesinden etkilen-mişti. Üstelik kadının sevgi dışında herhangi

bir beklentisi olmadığını hissetmişti.Peki şimdi, öfkesinin sırtına binip, ona

bunu yapanların hepsinden intikam mı alma-lıydı? Yoksa her şeyi geride, kendinden önceolup bitmiş, önemi kalmamış bir şey olarak mıgörmeliydi. Evlenmeli miydi? Öyle ya obugün bunun için gelmişti. Ona “Evlenelim!”diyecekti. “Askerlik de bitti, bu işi uzatmayagerek yok. Sen beni istiyorsun, ben de seni...”

Ama nasıl yapmışlar bunu? Yazık günahdeğil mi? Ya ailesi? Nasıl böyle davranabilmiş-ler, nasıl kıymışlar? Off! Allahım, sen büyük-sün! Şimdi gidersem… Gidersem... Gitmeli-yim! Hadi kalk! Kalk! Git!

Genç kadının sessizliği bozulmuş, göz-yaşları ve kızarmış olduğunda iyice ışıldayanyeşil gözleriyle karşılaştı. Kollarını uzatıp bir-den onu sımsıkı kucakladı. “Beni seviyor, bi-liyorum. Beni seviyor... Ona ben kıymadım.”diyordu içinden.

Genç kadın, ne zamandır hissetmediğimutluluğu buldu bu kucaklaşmada. Unutulangüven duygusu belirdi içinde. Meloş “Artıkhiçbir eziyete katlanman gerekmiyor.” diyekendini teselli ediyordu. Ruhuna işkence edenbakışlar, sözler, hakaretler bu kucaklaşmadasona ermişti. Acıların ardından gelen ödül buolmalıydı! Ahmet’in omzunda, kolları ara-sında sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Bu göz-yaşları kurtuluş sevincinin ifadesi, kurtuluşunkutlanmasından başka bir şey değildi.

Şimdi görüntülerin ve sözlerin hepsi

sena kızılırmak

Kurtuluş Hayali

Page 34: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat32

çok uzaktaydı. Telefonuna onu “Ah” olarakkaydetmişti. Geçen beş yıldan geriye süreklibüyüyen bir “Ah”tı her şey. Boş gözler ve iş-tahsızca önündeki yemeğe baktı, nerden gel-mişti bu anı aklına şimdi?

Yoğun bir servis temposunun ardındanmola veren beş kadın masada birlikte oturmuşyemek yiyorlardı. Meloş telefonundaki mesajıokur okumaz, okkalı bir küfürle telefonu ma-saya fırlattı. Yanındaki kadınlar:

- N’oluyor! Sofra başındasın! diye uyar-dılar.

- Gerizekalı bu adam ya, valla billa geri-zekalı!

-Kim? dedi Esma.-Kim olacak Ahmet! Çocukların sütü,

bezi kalmamış, dolap bomboş!Yarın sobaya atacak ne odun,ne kömür var! Bu salak ara-bayı çarpmış yine, parayıoraya sıvamış. Bana da mesajatıyor “Avans çek, gelirkenmarkete uğra!” diyor.

-Kızım asıl gerizekalısensin! Hala ne katlanıyorsunbuna? dedi Esma, bir yandanda iştahla yemeğini yemeğedevam ediyordu.

-Çocuklarım olmasaydıben de katlanmazdım!

-Hatırlarsan, benim dekızım var!

-Ama sen annenle yaşıyorsun. Geçen an-nemi aradım “Boşanacağım, artık dayanamı-yorum.” dedim. Bana ne dedi biliyor musun?“Ne boşanması, o..luk mu yapacan?” Ya biranne bunu öz kızına nasıl söyler? Ben de kız-dım-bağırdım, kapattım telefonu. Sonra aradı.Demez mi “Tamam, boşan ama çocuklarınlagelemezsin!” Ya ben çocuklarımdan ayrılacak-sam senin yanında ne işim var be kadın! Bensen miyim, bakamıyorum diye çocuğunu sa-tacak!

Masadakiler bu son sözün şaşkınlığıylabirbirlerine baktılar. Bunlardan zaten haber-dar olan Esma, bu söylenenlerin hiç üzerindedurmadan yine kendini anlattı.

-Valla allahıma çok şükür annem hiç

öyle bir şey demedi bana. Serkan’la boşandı-ğımda Nisa’yı aldım “Biz geldik, artık sizinleyaşayacağız.” dedim. Annem önce küfretti.“Adamı önce kaçırdın, kimseye söylemedenevlendin, şimdi de kovdun mu?” dedi. Amaannemler zaten her şeyin farkındalardı. Ser-kan’ın uyuşturucuya bulaştığını falan biliyor-lardı.

-Ben evlendim, ben boşandım ha! diyegülerek tekrarladı İlknur, Esma’nın bu hika-yesini seviyordu.

Meloş, İlknur’un sessizliğini bozmasın-dan fırsat bilip, bu sefer ona dert yanmayabaşladı.

-Ya ben ne yapacam? İlknur abla, sen birşey söyle ne yapayım? Beni de yanına alsana…

-Ben sığınma evi açtımda haberim mi yok! Hemsen aylardır aynı şeylerisöylüyorsun. Ahmet benialdatıyor diyorsun, boşana-cağım diyorsun, şöyle yapa-cağım diyorsun... Her günbir karara varıyorsun, ertesigün yine başa dönüyorsun!

-Ya abla, valla daya-nacak gücüm kalmadı.Adam benden daha fazlakazanıyor ama kirayı benödüyorum, çocukların ihti-

yaçlarını ben karşılıyorum.Kaynanam “Gidip başkasının çocuğuna bak-sam her ay elime düzenli para geçerdi.” dediğiiçin Ahmet maaşından biraz ona veriyor, birde faturaları ödüyor.

-Siz zaten birlikte oturmuyor musunuz?Evde kaç yetişkin var, ne sıkıntısı bu? dediSeher.

-Ben, Ahmet, çocuklar dört; kaynanam,kayınpeder, kaynım, etti yedi. Ben çalışıyo-rum, Ahmet çalışıyor, ki onun çalıştığınınhayrı yok! Araba sevdasına gidiyor paralar.Kayınpeder, ben hastayım diyor, bir çalışıyor,bir çalışmıyor. Kaynım keyfe keder... Kendinegöre iş bulamıyormuş. “Kendimi sizin gibiyıpratamam.” diyor. Kaynanam, benim izingünlerimde ev temizliğine gidiyor. Ona kalsaben evde kalmalıyım, kendisi çalışsa daha çok

Şimdi görüntülerin vesözlerin hepsi çok uzak-taydı. Telefonuna onu“Ah” olarak kaydet-

mişti. Geçen beş yıldangeriye sürekli büyüyen

bir “Ah”tı her şey.

Page 35: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

33EkinSanatEdebiyat

kazanırmış.-Ya yeter, valla yeter ya!! şimdi de kay-

nanam mesaj atmış. Murat’ın ateşi çıkmış.“Yanına para da al, gel!” diyor. Sanki ben parabasıyorum, babamın işinde çalışıyorum! Yavalla, ya kendimi öldüreceğim, ya Ahmet’iartık…

-Sakin ol, sakin! Yemeğini bitir hemen!dedi İlknur.

-Yok ya... Gidip patrondan izin alayım.Bugün işler iyiydi, para verir herhalde.

-Ama sanırım bankaya götürdü parayı.Servisten sonra çıkmıştı çünkü.

Meloş üstünü değiştirip çıktığında iş ar-kadaşları kendi aralarında iddiaya girdiler“Yarın da izin yapacak mı?” diye.

Esma ile Sevda ocakları temizlerkenkendi aralarında kıkırdayıp duruyorlardı. Ka-sada uyuklayan patron onlarıazarlayınca bu sefer daha ses-sizleştiler. Ancak çalıştıkların-dan değildi bu sessizlik,telefonla meşguliyetlerin-dendi. Sevgilileriyle haberleş-mekten neredeyse işlerilerlemiyordu.

Servisin yoğunluğuçoktan bitse de tek tük gelenmüşterilerle ilgilenmekten er-tesi günün hazırlığı hala tamamlanmamıştı.Onların tembelliğini gören İlknur:

-Daha burayı bitirmediniz mi? Salatanınhazırlığı bitti mi? Yarının etleri çıktı mı? Haniişleri erken bitirip et temizleyecektik?

-Abla, patron Meloş’a izin vermeseydi ozaman! Kız hafta da üç gün yok ya! Ben deaynı maaşı alıyorum, o da… dedi, Esma.

-Bunları söyleyen sen misin? Burda sü-rekli izin alan ikinizsiniz. Yok çocuk hasta, yokanam hasta... Yok bilmem ne! Ben mi izin alı-yorum? Seher abla mı alıyor? Meloş’la sen!Arada da Sevda, ki ona bi lafım yok.

Azar işitmeyi kendine yediremeyenEsma,

-Sen sanıyor musun, çocuğu hasta da oyüzden gitti?

-Ne demek istiyorsun?-Yok bir şey demiyorum. Onun çocuk-

ları hep hasta oluyor gerçekten.Esma’nın pot kırdığını gören Sevda lafın

arasına girdi:-İlknur abla, ben buraları tek başıma ya-

parım, Esma yarının hazırlıklarına geçebilir,dedi.

-Bi zahmet! Ben birazdan salonun işle-rini bitirir, ete geçerim. Ona göre elini çabuktut! diyen İlknur depoya giderken Seher’in se-siyle döndü.

-İlknurcum, kahve yapıyorum. Kızlarada söyle, işlerini bitirip gelsinler.

-Abla, ben içmeyeceğim, keşke hiç giriş-meseydin. Bunlar şimdi kahve faslını bitirmez,etler kalır. Yarına Meloş’un gelip gelmeyeceğibile belli değil. Yarın iş yoğun olur, bugün nekadarını bitirirsek kardır.

-Yavrum, sen niye dert ediniyorsun.Herkes sevgilisinin peşinde,kimse umursamazken senniye hırpalıyorsun kendini?Kızlar konuşurken duydum,daha bunlar sabahtan planla-dılar işlerini. Mutfakta çalış-tığı için bütün gizli planlarıduyan Seher, kendi halinde,emekliliğini sayan, iki çocukannesi bir kadındı. Her şeyiduyar ama bilmiyormuş gibi

davranırdı. İlknur söylene söylene kahve ve sigara-

sını hızlı hızlı içiyordu ki içeriye Esma veSevda gülüşerek girdiler.

-Söyleyin bakalım, Meloş nereye gitti?-Biz bilmiyoruz abla! dedi sırlara özen

gösteren, işyerinin en küçüğü Sevda.-Siz! Niye ben buna inanmıyorum

acaba?-Abla valla, Meloş’un yaptığı iş değil.

Yüz bulsa, sana sığınacak hemen, dedi Esma.-Ne yani, benden yüz bulamadığı için

mi sevgili ediniyor?-Yok öyle değil. Ben artık Meloş’un kaç

sevgilisi var, kiminle birlikte bilmiyorum. “İkiçocuğun var, başkasını seviyorsan boşan!Ahmet duyarsa seni öldürür.” diyorum ama,o yine aynı…

-Kızım, sevgili denilen şey öyle beş-on

Ama bir yandan ağlayıp dövünüyor,

öte yandan… Diğerleri Ahmet’tenfarklı mı sanki? Bir Ahmet’ten bir diğer

Ahmet’e giderekkurtulamaz.

Page 36: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat34

tane olmaz. Tamam, evlidir, ama aşk bit-miştir, başkasını sevmiştir, boşanacaktırfalan anlarım. Ama bir yandan ağlayıp dö-vünüyor, öte yandan… Diğerleri Ahmet’tenfarklı mı sanki? Bir Ahmet’ten bir diğer Ah-met’e giderek kurtulamaz. Onunla konu-şun, kendine çeki düzen versin, derkenpatron içeri girdi. Hepsi aceleyle sigara vefincanları gizleyip işinin başına döndü.

Ertesi gün Meloş, iki gözü iki çeşme,derbeder işe geldi. Arkadaşları başına top-lanıp ne olduğunu anlamaya çalıştı.

-Dün gece yine onun başkasıyla bir-likte olduğunu öğrendim. “Gel boşanalım,çocukları ben alayım, sen sadece çocuklarınnafakasını ver. Ben yine çalışır, başımın ça-resine bakarım. Sen de kiminle olmak isti-yorsan onunla ol!” dedi. Boğazıma sarıldı,ben de onunkine... Ölmek istiyorum artık.

-Saçmalama, ölmek çare değil! dediSevda. Ağlayan insanlara hiç dayanamaz, oda ağlardı.

-O zaman Ahmet’i öldüreyim.-Daha neler! dedi Seher, sanki gözü-

nün önünde cinayet her an işlenecekmişgibi.

-Ya valla ya, her şey Ahmet’te düğümoluyor. Onu öldürürsem, kimse benden ço-cuklarımı ayıramaz.

-Kızım, senin aklın bu kadar mı çalı-şıyor? Bu çocukları sana bırakırlar mı? Di-yelim bıraktılar... Hapse girince sana,çocuklara kim bakacak? dedi Esma, caydır-mak isteyerek.

-Niye, hapiste yatacak yer, yiyecekekmek vardır elbet. Bir sürü insan hapiste,devlet onlara bakıyorsa, bana da bakarelbet.

-Çok güzel! Devlet de zaten ancakiçerde bakar sana, gelse diye yolunu gözlü-yor. Aferin! Çok güzel bir kurtuluş planıyapmışsın! diyen İlknur, hemen her sabahyaşanan benzer seremoniyle söylenerek işi-nin başına geçti.

İş varken, bunalıma, gözyaşlarına,dertlere yer kalmadığını hepsi bildiğinden,İlknur’un gitmesiyle işlerine döndüler. Ah-met’in hayatı yine kurtulmuştu!

OKURLARIMIZDAN

ensemin arkasında kalan hayatı göremiyorum…

çürümüş duvarlardan sızan ışıksız pencerelergibi çıkmaz bir odanın içindeyalnızlığımı biledim günlerce

denizi kırılmış bir bardağıntuzlu suyunu yudumlayıpyudumlayıp ırmağa karşı

ve gözlerimi bakışlarıma yuva yapacak kadariç düşünce çemberinin yakınına saplanan öğrenilmiş bir çaresizliğin karamsar bunalı mıyım şimdikalburüstü hayat girdabında

derken; bulutan bir salıncak beliriverse ansızın düzensiz rüyalarımın ortasın(d)asarışın buğdaylara asılı

ve dağınık köşelerime çelikten dantelli örtüler örmeden önceacılarımı derin ovalarla gölgelesem

korkularım korkup kaçarlar mı acaba

Muhammed Yakupi

Page 37: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

35EkinSanatEdebiyat

IŞimdi işgal altındaKan açıyor bütün çiçeklerimizEskiden gül kokardıLeylak ve nergisŞimdi genzi yakan asit.Neredeydiniz?Onları savunanlar vurulurken.

Elbette geçecek bu günlerPostallı zulüm yenilecekVe napalm yanıklarındanÖzgürlük yeşerecek yenidenİşte o zamanZeytin ağacının köküneEmanet ettiğimiz yoldaşlarYeryüzüne geri dönecekler

Biter mi sandınızBiter mi hiç bizimkilerYaşarken sizi milyonlarca kez yenenlerÖldüklerinde mi size yenilecekler?

Onlar neferdiVurularak düştüler toprağaGirdiler usulca onun kara karnına.Dönüştüler orada magmaya.

ergül çiçekler

Destan-ı İlan*Geçtiğimiz sayıda teknik bir hata nedeniyle eksik çıkan Destan-ı İlan’ı tekrar yayımlıyor,

okurlarımızdan ve yazarımızdan özür diliyoruz.

Ve Iİlan edildi ki“İki iki daha dört etmez.” Bundan yüz elli sene önceParis'te bir duvaraYazdı bunu KomüncülerHaklıydılar!...

Page 38: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat36

Dönüyorlar işte yanardağlar gibiYandıkça dağlanan dağlar gibiSizi yakan dağlar gibi Sizi yakacak o dağlar gibi

IIVarsın yüreğimize hançerler saplansınNe yazarBu canlar ki emanetimizdir sanaBiri Kenan, biri Emre.İyi bak onlara RojavaOlur ya biz de düşersekÖzgürlük varmadan bu diyaraVakti geldiğindeSen anlat yoldaşlaraSen de saklı sırrımızıVe ver onlara emanetlerimizi

IIIYollar değişti, meydanlar, şehirlerGüvendiğimiz dağlara kar yağmadıAma ne yalan, an olduÇokça güvendiğimiz canlar değişti.Ama sen hiç değişmedin çocukSen hiç değişmedinHep en öndeHep en öndekilerle dövüştünOn yedisinde ne için çarpıyorduysa kalbinOtuzunda da hala öyle çarpıyordu.Sen hiç değişmedin

Sokaklarda ayak izlerin varParklarda, meydanlarda, grev çadırlarındaDersim'de bir meşenin gölgesindeMaraş'ta bir duvardaVe Amed'de sur kapısının dibindeAyak izlerin var.

Kavganın bir ucu göğsümüzün içindeDiğer ucu nereye çıkar?Nereye çıkarsa çıksınSen hep oradaydınÇünkü, kavganın diğer ucuHep devrime çıkar yoldaşlar!Özgürlüğü yazdın çocuk

Ve IIİlan ediyoruz kiBundan böyleNe çarptığınız ne de böldüğünüz sayılarSizin doğrularınızı vermeyecekNe üç kere beş on beşNe on beş bölü üç beşÇünkü; biz insanızÇarpmayla artmazBölmeyle eksilmeyizİspat mı istiyorsunuzÇevirip de başınızı bakınŞu güneşeYanıyor da milyonlarca yılBir damla bile eksilmeden

Ve III

İlan ediyoruz ki

Ne örsteNe çelikteMaharet bilekteO bilek çeliktenO çelik bilinçtenUstasına selam olsun!

Page 39: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

37EkinSanatEdebiyat

Yazdığını yaşadınOkul koridorlarınaVaroşların duvarlarınaİşçilerin ellerine Özgürlüğü yazdınZaten, yeryüzündeBundan daha güzelYazılacak başka ne var ki?

IVBiz kavgadan doğarızAteşten, kuşatmalardanKendi yaralarımızdanSiz ne sandınız biziO tanklar, uçaklarO akılsızların akıllı sandığı bombalarKolay mı sandınız bizi öldürmekKolay mı sandınızÖlmeden öldürmek?

VOnun öyküsüGenç komünistin öyküsüParti okulunda öğretmenKavgada rehberCephede savaşçı bir komutanBu öykü diyor ki:“Yoldaşlar! Destanlardan doğdu insanO destanları yazarkenAma an olurİnsandan doğar destanlarBir kavgayı yaşarken!”Onun öyküsü, bizim öykümüzdür.

Küçük bir tepedeYan yana durduğunda beş canMilyon yürekli bir ordu oldularVe çember çember üstüneSarıldığında o tepeDediler ki: “Gelme!Gelme işgalci, dur!Vermeyeceğiz sanaBir saman çöpünü bile!”Öylece olduğu yerdeÇakıldı kaldı işgal taburlarıÖlüm yağdırdı çemberler tepeyeTepe ölüm yağdırdı çemberlerin üstüne

Ve IVilan ediyoruz ki

Bizi vurmaya gelenlerBilmiyorlardı ÇoktanÖldüklerini!

Ve Vİlan ediyoruz kiAteşten doğanların

TürküsüydükAma artık yetmiyorBundan böyleAteşten kusanların öyküsüyüzSöz olsun kiİnsan canıyla beslenenBu titanlarÖlene değinUyandırdığımız yanardağlarBir daha uyumayacak.

İlan ediyoruz ki

Bir başına kalsa bileBir ordudanKorkmaz bizimkilerAma

Page 40: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat38

Bir adım bile gerilemedenNe tank, ne top, ne obüsAçamadı hiçbiri işgalcinin yolunuDuyuldu çok geçmeden düşman telsizlerindenHep aynı sözler:“Olmuyor! Ne yapsak faydasızYol kesik, tepe izin vermiyor!Önümüz kapalı,İlerleyemiyoruz! İlerleyemiyoruz!”

Tepe direndi sonuna dekTepe sanki son kalenin son kapısıTepe Celali isyancılarının Çiyayê Agir'iHasan Sabbah'ın Alamut'uSovyet’in Leningrad'ıBeş can için o tepe devrimdiDevrim de o tepe.

Günler ve günler sonraMevzileri yıkılmışBarınakları çökmüşCephaneleri azalmışAma gene de işgalcilerBir metre bile ilerleyememişti...

Uçaklar defalarcaFüzeler defalarcaObüsler defalarcaGece ve gündüzÖldürecek ne varsaHepsiyle vurdular tepeyiAma uzaktanAma menzile girmedenÇünkü o beş canDaha en baştan, çemberlerden ikisiniÇevirmişti hallaç pamuğunaVe o andan beriMenzil korkutuyordu düşmanıBu yüzdenUzaktanUzaktanEn uzaktan bile uzaktanÖyle kiVarsa yüreğin, yaklaş da görelimDiyecek kadar uzaktan.Son kez vurulduğunda o tepe

O koca ordularKorkar bizimkilerdenBir başına olsalar bile.

Page 41: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

39EkinSanatEdebiyat

Yine menzil-î ıraktanYine uzaktanUzağın da uzağındanAğır bir kara duman içindeydiVurulmadık tek ağacıKırılmadık tek dalıVe şarapnel yarası almamışBir tek çakıl taşı bile kalmamıştı.Tarih; 5 Mart 2018 dediği andaO küçük tepeGeçmemek için düşman elineYekpare ve simsiyahBir granite dönüştü.

Son tanksavar ateşlendikten Son mermi doçkadan ayrıldıktanSon kalan barutla, kalaşnikoflarGezden, gözden, arpacıktanSon selamı da yolladıktan sonraKomutan Kenan dört silah arkadaşıyla Gülümsemesini asarak, siyah granitin yamacınaYürüdü / yürüdüler dimdikDilinde / dillerinde bir zafer şarkısıKalpleri huzurlu ve rahatSon çemberi de yararakVe ölümle kırarak tüm kuşatmalarıGeçip gittiler.Sanki hala on yedisinde bir gençVe sanki yüz yaşında bir bilgeNedir ki yaşamakEğer bu değilse?

“Öldü!” dediler onlaraOysa hala sürüyor savaşHala çakılı duruyor işgal taburları

“Zafer!” dedi buna Göring, Göbbels ve FührerKüçük bir tepeyi beş savaşçıdan Koca bir orduyla Günler sonra aldılar diyeO da uzaktan Menzil-î ıraktanZafer dedikleriKorkaklar kadar uzaktan!

İlan ediyoruz ki

Sabrın taşı çatladıKırılıyor zamanınAğır döngüsü hızlanarak.Dökülen kanımızdırAğır küf kokusunu yenenKızmasın bize güneşAma bu kezGeceyi yırtan şafağınKızıl ateşi biz olacağız!

Page 42: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat40

VIBiz ki nehirler aksın diyeCanımızla yol açtık onlaraAksın diye hayatAksın diye gün yarınaYol açtık her damlayaÇocukBiz sana nasıl dur diyebilirdik ki

Şimdi yeni damlalar dönüşüyor çağlayanlaraHer gidenle daha da bir bilenerekBiz kiGöl olmadık hiç, birike birikeAma İlk damlamızda bile sele durduk.

VIIBu karanlık, bu zifiriBu insana kilitBu kudretsiz zorbalıkBu akla düşman ışığın katiliBu korkak, bu hainBir tül gibi yanacakOrtasından yırtılıp atılacak.Başka yolu yokNamludan çoktan ayrıldı mermiKim bunu nasıl anlarsa anlasınUnutmak için tuz basmadık yaralarımızaKimse başka bir söz beklemesin bizdenBugün başımıza napalm dökenlerBunun hesabını elbette vereceklerAma öyle menzil-î ıraktan değilİçine baka baka gözbebeklerinin.

Hani, böyle değildi çocukHani, böyle anidenHani, çekip gidişinHani, sakınırdık seniSana belli etmedenKokladığın çiçekten bile

Ey genç komünist! HalaMeydanlarda sesinHalaKavgada sözünHala

Ve VI

İlan ediyoruz ki

Daha hiçbir şey görmedinizKorktuğunuz şeySizin ecelinizVe Sizin için son olanBizim için başlangıçtır.

Ve VII

İlan ediyoruz ki

Tüm dünyayaBir kez dahaVe Bir kez dahaGenç komünistler ölmez!

Page 43: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

41EkinSanatEdebiyat

Dimdik zindanda başınEy genç komünist!HalaEn ön cephede bedeninVe

HalaKalbimizin içinde atıyor kalbinÖldü demek sanaNe

Mümkün!

VIIISu kendi yatağında çağlarİnsan kendi kalbinde Kalp o aşkın ateşindeBitmez savaşçının öyküsü, bitmezBir satırı burada yazılırBir satırı Bolivya'daTunus'ta yasemen kokusudurJaponya'da karagülDicle'de bir çocuğun gülüşüArarat'ta göğün son sınırını döven Bir kartal kanadıVe maden ocağında bir proleterDurmaz, durulmaz, durdurulamaz bu öykü

Zaman damla damla eritirkenZulmün kanlı duvarlarınıRitmini bulur bu öyküNişancının tetik parmağındaSonra bir kez daha Ve bir kez dahaKesilmiş kuru dallar gibiDüştükçe işgalcilerin cansız gövdeleri.

Nişancı Yel olur, nereden estiği sezilmezSu olur, nereden aktığı bilinmezTaş olur, nerede olduğu görülmezBastığı toprak, dokunduğu yaprakSaklandığı oyukSaklar sırrını vermez ele

NişancıSessizce sızar düşman hatlarınaVarlığı kesin, yeri meçhulSonra birden, hiç beklenmedik bir andaBir tutam barut alev alır.

Ve VIII

Veİlan ediyoruz ki

Bundan böyleDünyanın neresinde olursa olsunBir karış toprağaDikilirse bir zeytin fidesiİşte orasıdır Afrin

Page 44: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat42

Dönüşür endişe korkunun selineNişancı, kendi dilinden bir selam yollarDer ki: “Dünya âlem bilsin ki,Kimse çiçek sunmaz işgalciye!”Sonra bir tutam barut daha alev alırSonra bir tutam dahaSonra tutamDahaDa.Çok sürmez saklar rütbeleriniEr kaputlarının altınaİşgalci komutanlarAma nafileYanındakine bakar NişancıÖtekini tanırVe o anBulur hak ettiğini bir işgalci

IXRimela'dan Afrin’e yürür SevdasıylaKobani'de hüküm keserSırrim'de uygularGündüz güneşin, gece yıldızların şahitliğindeSessizce yazar bir destanıSözü yoktur bildik bir dildeSöze gerek de yokturÇünkü; gerçek neferler yaptıklarıyla övünmezUsul ama korkusuz, sarsıcı ama görünmezYazılır bu destanSonrakiler okusun diyeOkur da selamlar NişancıyıUlu çınarlar yerden göğe kadar.

XNe tereddüt ne ikilemSadeliğiyle büyük savaşçılarınGöğün mavisi kadar berraktıAma siyah ve beyaz gibi değilOnun zihninde her rengin bir yeriHer tonun bir değeri vardıO, bir işçiydiVe bir işçinin yüreğiyle sarıldı kavgayaVe böyle de yürüdü, sonuna kadar.Böyle söyletti çeliğeÖzgürlüğün ezgisiniO ezgi kiBir kıtası kumandan Guevara'danDiğeri 936 İspanya'dan

Ve IX

Ve ilan ediyoruz kiBundan böyleNerede bir kalbe düşerse bir aşkNerede tutuşursaBir kıvılcımlaBir tutam yangınNeredeDüşerse umudun yağmur

DamlalarıİşteOrasıdır Afrin

Ve X

Veİlan ediyoruz ki

İşgali ölümeEsaretiÖzgürlüğe çevireceğizVe Bizim payımızaÖzgürlük düşecek!

Page 45: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

43EkinSanatEdebiyat

Deniz söylemiş en güzel yeriniSesine ses vermişFilistin'den Teğmen AliDiyor ki bu ezgi: “Dünyanın neresinde Faşistler yürürse bir halkın üstüneBiz orada olacağız.Her zaman, çarpışacağız sonuna kadarYa kaybedecek cellatlarYa / daKaybedecekleri güne kadar sürecek savaş.”İşte şimdi bu ezgiyeSon bir kıta daha yazdıYoldaşlar.

Her gidenle biraz daha uzayıp gidenBu ezgi bizim ezgimizdir.Fars'ta bir Acem şairininŞili'de sokakları zapt eden öğrencilerinYemen'de silaha sarılan devrimcilerinVe Savana güneşi yanığı teniyleİnci dişli kardeşlerimizin dilindeSöylendikçe çoğalan / çoğaldıkça çağlayanBu ezgi, bizim ezgimizdir.

XIDaha bitmedi sözümüzHala aynı ateşle yanar özümüz.Bu bizim ne ilk ölümüzNe de son sözümüzKaldırın ağıtları günün ortasındanGöğe dolan gri bulutları silin gitsinBu bizim yasımız değilVurulsa da yoldaşlarDüşsek de toprağaYine de yaşayan bizizÖlen ise cellatlarÇünkü biz, darağaçlarında ölümüZindanlarda zulmüVe gökten ateş kusan metal kanatlıYüreksiz orduları yendik

XIISon görevinden daha dönmedi NişancıÖldü dese de resmi ajanslarHala cansız bedenleri düşüyor yerlereRütbelerini gizleyen komutanlarınHala ansızın, bir anda, bir yerdeBir kurşun çınlaması duyuluyor

Ve XI

İlan ediyoruz ki

Bağrımıza toprakBasmayacağızVe Sessizlik içindeAnmayacağızVurduğunuz yoldaşları!

Ve XIIİlan ediyoruz kiBundan sonra, hiçbir yerNe ulaşamayacağımız kadar uzakVe / ne /de güvenli olacakDokunduğunuz elGeçtiğiniz yol

Page 46: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat44

Bir tutam barut ateşiyleVe bu yangınlardan sağ çıkabilenBirkaç zeytin ağacıTanıklık ediyor bu destana,Sessizlik yemini ileResmi ajanslar yalan söylüyorSon görevinden daha dönmedi Nişancı.

XIIIŞan olsun önden gidenlere!Söz olsun ki Onlar son görevlerinden dönene dekBekleyecek onları ulu çınarlarVe anlatacaklar öykülerini herkeseDuydukça adlarınızı, her seferindeKalkarak ayağa, eğilerek gökten yereVe uzanarak yerden göğeSizi selamlayacak yoldaşlarınız

Söz olsun kiSiz dönene değin, sürecek destanınızVe bir tek yürekUslanmayacak ortasında kavganın

Şahit yazacağız gökyüzünüGeceyi ve günüDağları ve sokaklarıHer çiçek yaprağınıHer deniz dalgasınıHer uçan kuşuHer düşen damlayıArdınız sıra yürüyeceğimize…

VeSon

GörevindenDönmedi.

İçtiğiniz su kadarYakın olacağız sizeŞimdi hesap vakti

Ve XIII

İlan ediyoruz ki

Sorulmadık bir tek hesapKalmayacak Düşen her canınVe kırılan her dalınAmaÖyle Uzaktan değilMenzil-î yakındanDa

Daha Yakından

İki kaşınızın arası kadarYakından!...

SonSözlerini

Söylemedi.Daha

SAVAŞÇILAR.

Page 47: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

45EkinSanatEdebiyat

- Ah bu müzik! Dünyayı nasıl da süs-lüyor böyle!

Bahar gözlerini kapamış, kafasına ufakbir tempo tuturmuşken, bazen kendi kendinekonuşuyor böyle. Sabah kahvaltısınınardından kısa bir volta atmış, sonra hücresinegeçerek ranzasına kurulmuş, kendinikemanların ve kitapların dünyasınabırakmıştı.

Yan ranzada çalışan Seher, Bahar’ın buhallerine takılmadan edemiyordu:

-Ooo... Çoktan paralel evrene geçmişsinbile!

-Sorma Seher, dışardayken en çoközlediğim şeylerden biri sabahın sessizliği,dinginliği içinde böyle müzik eşliğinde kitapokumaktı!

Dışarda çok yoğun bir tempodaçalışıyor, koşturuyor, mücadele ediyordu.Okumak ve yazmak, dışarda uykundan veyemeğinden fedakarlık ederek yapılabilen birşeydi. Çok gece uykulu gözlerini zorla açıktutmaya çalışarak, insanlarla tartıştığı konu-larda soruların cevabını aradığı kitaplarınbaşında uykuya dalıyordu. Sonra yine erk-enden yollara düşüyor, bitmek bilmeyen birenerjiyle koşturup duruyordu. Ara sırayaşadığı tutsaklıklar Bahar için bir nevi “tatil”oluyordu. Yeni şeyler öğrendiği, okuyabildiği,kimi zevklerine vakit ayırabildiği bir tatil…

Bir sabah havalandırmaya masayı atmış,defterine hararetle bir şeyler yazarken birden

durmuş, yanındaki yoldaşına “Ne tuhaf!”demişti, “Eğer şimdi sosyalizm olsa, güzel birgünün başlangıcı da böyle olurdu! Sosyalizmiben burada yaşıyorum hissine kapılıyorumbazen.” Bu sözleri duyan Seher, ona bir garipküçümsemeyle bakıp:

-Bahar’a sabahları ne verilmez? Birradyo, iki Marks! Yakında sınıfsız topluma dageçersin sen burada!

- O haftaya Pazara! diyerek karşılığıvermişti Bahar gülümseyerek...

Şimdi Bahar, ranzasında müziğin vekitabın keyfine varırken, koğuşta görüşgününün hareketliliği başlamıştı. Her görüşgünü minik bir bayram havası esiyordukoğuşta. Kadınlar en güzel kıyafetlerinigiyiyor, süsleniyor, sonra da birbirlerinieleştiriyorlardı: “Bu sana yakışmış, buolmamış, bunu sen çıkar ben giyeyim!” vsvs…

Görüş saati gelip kapı açıldığında Bahararkada kalmıştı. Ziyarete hep beraberalındıkları için acele etmeden montunun ren-kli görüntüsünü inceliyordu. Malta, telefonaçıkmış adliler ve oradan oraya gidengardiyanlar ile doluydu.

Malta kapısından ziyaretçi bölümünegeçerken yine aynı gardiyan ile göz gözegeldi. Durup ona uzun uzun bakmamak içinzor tutu kendini. Bu gardiyan gözlerinde,merakını kamçılayan derin bir hissizlik vardı.Sanki bir hapishanenin kapısında nöbet tut-

helin su

Part-Time Hapislik

Page 48: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat46

muyor da evinin önüne sandalyesini atmış,çökmüş omuzları ve geleni geçeni öylesineseyreden bakışlarıyla, öylesine, bir garip du-ruyordu orada.

Geçen gün yine oradan geçerken, revirgörevlisini çağırması için durmuştu yanında.Yine aynı hissiz bakışlarla birilerinden yardımister gibi etrafını taramış, kimseyibulamayınca da isteksizce yerinden kalkarakağır adımlarla yürümüş, sonra yine aynışekilde gelerek bırakıvermişti kendini sanda-lyesine. O kapı ve o sandalye öylesine onunduki “Burayı kapatığımızda bile, bu kapınınönünde, bu sandalyede oturmaya devam ede-cek bu gardiyan.” diye geçirdi içinden. Hay-alinde canlanan bu manzarayagülümsemekten alamadı kendini.

Kadının yaşını tahmin etmeye çalıştı.Yani 40’ın üzerinde olmalıydı ama çok dahayaşlı görünüyordu. Çiğ bir sarı olan saçboyası, ne beyazlarını kapamaya yetmiş, ne deyaşlılık izlerini gizleyebilmişti. Büyük birolasılıkla dizleri de sorunluydu. Sankiayaklarında tonlarca ağırlık varmış gibiatıyordu adımlarını. Böylesi bir işte oturarakçalışma lüks sayılır. En azından bir kıdeminyoksa. Onun da bir kıdemi olmadığına göre,ömrünün neredeyse yarısını, bir koridordandiğerine gidip gelmek, kapıları açıp kapamak,sürgüleri çekip-sürmekle geçirmiş olmalıydı.Bir ömrün neredeyse yarısı, hapishaneduvarlarının arasında! “Ben 10 sene bura-daysam o da beş sene burada” diye hızlıcayaptığı hesaba güldü Bahar “Part-Time Hapis-lik” resmen!

Emekliliğine de az kalmış olmalı diyedüşündü. Onca yıl dayanmış hapishaneninbitmeyen kavga gürültüsüne, yorgunluğuna,yeni yetme amirlerin afra-tafralarına ve osüngülerin çektikçe ömür törpüleyen

takırtılarına. İşi kadar evi de yorucu olmalıydıonun için. İşten eve gitiğinde gardiyanlık vaz-ifesinin yerini kadınlık vazifesi alıyordumuhakkak. Bir ton başka iş, bir ton başkadertler... Hayat onun gözlerinden bir çilenindoldurulma hali gibi duruyor. Aldığı maaşaşükreden o gözlerde ne bir neşe ne bir canlılıkne de duyumsama…

Duyumsamamak... Bir doktorunhastalarını yalnızca iş nesnesi görmesi gibiama daha çürümüş bir duyarsızlıkla bakıyorkarşısındaki tutsaklara. Zorbalık, zorbalığınbu hissiz hali, öylesine olağan bir durum kiaksi bir ilişki biçimi bilinmiyor bile... Kendineevinde ailesi, işinde amirlerince sakınılmadangösterilen zorbalığı, hani o sandalyeden kalk-maya üşenmese aynı hissizlikle göstermektençekinmeyecek gibi. Ne trajikomik bir durumki onu bu zorbalığa, bu hissizliğe, buduvarların arasına bir başka biçimdehapseden bu sistemin bir koruyucusu olarakdikilmiş oraya…

Seneler evvel okuduğu bir şiirianımsıyor Bahar, mahpusunu kıskanan birgardiyanı anlatan şiiri. O gardiyan farklıolarak bu gardiyanın yaşadığı hapisliğin bil-incinde olduğunu bile düşünmüyor. Milyon-larca insanın hissizlik ve mutsuzlukla çiledoldurur gibi doldurduğu iş hapislikleri, evhapislikleri, burjuva çürümüşlüğün kafa veyürek hapislikleri... Korkarak bezginliklekatlandıkları hayatın hapislik hali…

Devrimci bir tutsak olarak, bu sisteminyaratığı, kapitalizmin yaratığı tüm hapisleriyıkmak için mücadele eden, kendi yüreği vekafasıyla, özgürlüğün denizinde, her türlü ko-rkudan uzak zevkle kulaç atan Bahar,insanlığın düşürüldüğü bu hale duyduğuökenin içinde kabaran dalgalarını hissetiyeniden. “Olmasın bunlardan hiçbiri /makasçı uyansın!”

Seher, arkada öyle dalmış bir haldeduran Bahar’ı görünce dönüp, “Hadi, geçkalıyoruz!” diyerek çekiştirdi kolundan.Görüş yerine girdiğinde, bir camın ardındangördüğü yoldaş yüzleri içinde kocaman birgülümsemeye dönüştü yeniden. Telefonukulağına dayadı, “Merhaba, nasılsın?”

Page 49: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

47EkinSanatEdebiyat

-40 trilyon km. Gitmekle bitmez valla. Ömrün yollarda geçer. Evliye Çelebi bile o kadaryol gitmemiş be!

-Sadece bir ömür olsa iyi! 920 sene sürecekmiş. O yolda kaç nesil geçecek, sen hesap etartık.

-Yalnız benim anlamadığım bir şey var: Bu kadar uzakta bir gezegene neden insan gön-deriyoruz?

-Bir gün Dünya ya da Güneş yok olabilir diye. -İyi de madem dünyanın yok olması gibi bir ihtimal var, öyleyse buradaki bütün insanları

götürsünler. Mesela bir binanın yıkılma ihtimali varsa oradaki insanların hepsini tahliye edersindeğil mi? Yarısını içeride bırakıp ölüme terk etmezsin.

-Bütün insanları nasıl taşıyabilirsin? Bu mümkün mü sence? Bir yandan haklısın, bütüninsanlar kurtarılmış olmayacak ama insan neslinin devamı sağlanmış olacak.

-Buradaki insanlar kurtarılmadıktan, ölüme terk edildikten sonra, başka bir yerde nesildevam etse ne olacak? Kime ne faydası var bunun?

-Böyle düşünme. İnsanlığın bugüne kadarki birikimini düşün; bilim ve sanat eserlerini.Bütün bu birikimler yok olup gitse daha mı iyi?

-İnsanların biriktirdiği pislikler, o dediğin birikimlerden daha fazla bence. O yüzdeninsanlığın ortadan kalkması evrendeki hiçbir medeniyet için kayıp sayılmaz.

-Gevezelik etme de zarları at! Seni bekliyoruz burada.-Haydi yavrum, kemik!-Bence bu bir fırsat olabilir. Yani bu koloni gemisine insanlığın olumlu yönleri bindirilip

götürülürse yeni gezegende daha iyi bir medeniyet kurulabilir.-O dediğini Nuh Peygamber denedi, işe yaramıyor. Oynadım, sıra sende.-Üç, iki! Al şu üç, şu da iki! Bence macera için bile denemeye değer. Bütün bilim ve sanat

dallarından insanlar olacak gemide. Tabii çeşitli mesleklerden insanları da götürmeleri gereke-cektir.

-İyi de o gidenler hedefe ulaşamayacak ki! 920 sene yaşayamazlar. Demek ki yoldadoğacak olan çocuklarına kendi mesleklerini öğretecekler. Sonra onlar da kendi çocuklarına,onlar da tekrar kendi çocuklarına öğretecek. Ahanda altı beş geldi! Bu altı, bu beş, al bu dakırık!

-Geminin içinde bir nevi şehir kurulacak. Ama öyle binlerce insan götürme şansları dayok. Geminin kapasitesi sınırlı. O yüzden giden kişiler çeşitli alanlarda iş bölümü yapmak ve

özgün denizci

Astra Keşif

Page 50: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat48

idari işleri de kendi aralarında çözmek zorundalar.-Yanlarına birkaç tane belediye başkanı, siyasetçi falan alsınlar. Onlar bu işi hallederler.-Siyasetçileri bu işe karıştırmasınlar bence. Onlar yeni gezegeni de Dünya’ya benzetirler.-Hadi, sıra sende. Oynayacak mısın yoksa polis mi çağırayım?-Yapılacak ortak işleri ve oradaki yaşamın düzenli yürümesi için görevlerin dağılımını

birilerinin organize etmesi gerekecek.

-Tamam işte; belediyecilik yapacak yani.-Tam olarak öyle değil ama buna yakın bir şey. Görev dağılımları, yapılan işlerin

raporlanması ve kayıtların tutulması, çalışan birimlerin birbiri ile koordinasyonununsağlanması, yani kamusal işlerin de birileri tarafından üstlenilmesi gerekecek. Bunun için debir çözüm düşünmüşler tabii.

-Nasıl olacak? Seçim mi yapacaklar? Altı dööört! Severler güzeli gencüse! Al sana bir kırıkdaha!

-Oğlum, şu zarları sallayıp atsana! İlla fincan mı isteyelim?-Arjantin kupa bile istesen fayda etmez. Biz bu işin kitabını yazdık, aslanım! Şu seçim işi

nasıl olacak? Miting falan mı yapacaklar?-Bilmem. Geminin içinde öyle nümayişe falan gerek olmaz herhalde.-Valla bu iş buradaki gibi olursa o yeni gezegene varmadan bütün siyasetçiler yoldan

çıkarlar. Neydi o gezegenin adı?-Proxima B. Yoldan çıkmaları öyle kolay olacak gibi görünmüyor. Geminin içinde bireysel

menfaatin geçerliliği olmayacak. Komün şeklinde bir yaşam kurulacak. Öyle para ile alışverişfalan yok yani. Herkes görevini yapacak, o kadar! Ortada para gibi bir güç enstrümanı

Page 51: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

49EkinSanatEdebiyat

olmayacağı için sınıfsal ayrımlar da olmayacak.-Gene komünist komünist konuşup adamın asabını bozma! Zarlarla vedalaş da oyun

oynayalım!-Penc ü seee! İşte güzeli şimdi severler; tabii gencüse!-Ben onu bunu bilmem! Sonuçta seçim yapılacaksa seçilen kişi bir sonraki seçime kadar

koltuğa yayılır yatar. Sonuçta beş sene garanti.-Kazın ayağı öyle değil işte.-Nasıl peki? Perde-li mi?-Oylama işleri öyle mühürle, zarfla falan yapılmayacak. Her şey bilgisayar üzerinde.

Diyelim ki bir göreve üç kişi aday oldu. İnsanlar da içilerinden istedikleri kişiye oy verdiler.En fazla oy alan kişi göreve gelecek.

-Şu zarları at da öyle konuş! İki de çay söyleyeyim; kuruduk!-Ben meyve suyu içerim.-Zıkkımın kökünü iç! At artık şu zarları!-Se baidu!-Seçim oldu, elemanın biri koltuğu aldı diyelim. Bir sonraki seçim ne zaman?-Ertesi gün. Hata ertesi saat. Yani seçim sürekli olacak.-Milletin işi gücü yok, saat başı gidip oy kullanacak, öyle mi?-Hayır. Sürekli oy vermesine gerek yok. Bir kere oy kullandıktan sonra seçimini

değiştirmediği sürece her saat başı yapılan seçimde aynı oy geçerli olacak. Taa ki seçiminideğiştirene kadar.

-Hımmm…-Düşünürken çok güzel oluyorsun, Türkiye! Şu iki, şu da iki! Mektep de kapandı. Zarları

rica edeyim!-Şimdi diyelim ki benim oy verdiğim adam mebus oldu.-Ne mebusu birader? Doğrudan demokrasi var orada.-Yav dur hele, kafamı karıştırma, ‘mesela’ diyorum. Hadiseyi anlayalım diye.-Peki, mebus oldu diyelim. Devam et.-Sonra ben fikir değiştirdim ve tercihimi değiştirip başka bir adama oy verdim.-Adam ya da kadın!-Yani... Sonra benim gibi bilmem kaç kişi daha fikir değiştirdi ve oylarını diğer hatuna

çevirdiler. Çoğunluğu bulduğu anda yeni hatun başa geçiyor.-Başa geçmek değil de, görevi alıyor. Dünya’daki gibi bir kamu yönetimi olmayacak.-Amma düşündün arkadaş, santranç mı oynuyoruz?-Santranç değil satranç!-Başa geçmeyecekse bile maaşı falan artacaktır. Muhakkak bir imtiyazı olacaktır.-İmtiyaz falan yok. Zaten maaş da yok. İnsanlar geminin içinde birbiri ile parasal ilişkide

olmayacaklar. Bu arada Mars’a gidiyorum. Artık gele atma istersen.-Millet Proxima’ya gidiyor, sen hala Mars’ta takılıyorsun. Aha! Gene hep yek! İki seferdir

iki kapıya gele atıyorum. Yatır mı var lan bu tavlanın altında!-Zaten başka türlü nasıl olabilir ki? Geminin içinde ‘serbest piyasa’ falan gibi süslü laflarla

birbirleri ile mücadele mi etsinler? Bu gemi içindeki toplumu geliştirmez. Tam tersi, yavaşlatırve hata geriye götürür. Dünya’da insanlar bu yüzden sürekli birbirlerini yiyorlar, bu yüzdensürekli savaşlar oluyor.

-Çift atarsan oyun biter.-Düşeeeeş... Al şunu kolunun altına! Şimdi git o yazdığın kitabı oku da gel!

Eylül 2018

Page 52: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat50

Page 53: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

51EkinSanatEdebiyat

Page 54: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat52

En Uzun Bekleyiş

şimdi senleMidyat’ın bir Süryani köyündeherhangi bir evin damına çıkıpyorgun düşmüş gözlerimizidiksek yıldızların ışıltısınave ellerimizi bir kuşun kanatları gibi açıpDicle’nin sularında yıkanmış rüzgarlara bıraksak

ve sonra,bir yerlerden Aram Tigran’ın Ay Dîlberê parçası çalsao çalsabiz günahlarımızdan uzaklaştığımızı görseko çalsaÂpe Musa’nın barışa olan inancısaçlarımıza dokunup geçse üstümüzden

Mehmet Uzun’un sözcükleribir halay eşliğindeçember olup kuşatsalar etrafımızıve kalbimizin tam üstünebütün aşklarımızı yenidendamla damla bırakıp okşasalar tenimizigece en tılsımlı halini aldığındaellerinde bir demlik kaçak çaybir kavanoz lor peynirve rengarenk fistanlarının içindesıcak tandır ekmekleriylesaçları ağarmış analar gelse yanımızave anlatmaya başlasalarbu coğrafyada yaşanmış bütün sevda hikayelerini

onlar durmadan anlatsabiz başlarımızı omuzlarına koyupdinlesek masum halimizleve zaman Turabdin sınırlarındaen uzun bekleyişimizin içindekendini yok edip dursa o an

sinan hüseyin

Page 55: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

53EkinSanatEdebiyat

Uzak galaksileri, farklı dünyaları,tanımadığım, bilmediğim yerleri keşfetmeisteği duymuşumdur her zaman... SamanyoluGalaksisi ’ne benzeyen başka galaksiler de varevrende elbete... Acaba oralarda da benzeryaşam türleri var mı?

Bütün evren her yönüyle insanlartarafından ne zaman çözülebilecek,keşfedilebilecek acaba? Ve biz evrende nasılbir rol oynuyoruz? İstilacı bir tür müyüzyoksa? Yaşadığımız ekonomik sistem ve onundürtüsü kar hırsıyla her yeri çölleştiriyormuyuz? Yapılan pek çok deneyle doğanındengesini mi değiştiriyoruz? Kimyasalatıklarla yaşadığımız dünyayı çeşitli canlı tür-leri ve insan için yaşanmaz hale mi getiriy-oruz?

“Evrenin Türküsü” nü duyabiliyormuyuz? “Evrenin Türküsü” bize ne söylüyor?

İnsanlığın bir yanı hep yeni yerler, yenişeyler keşfetme isteği ile doludur... Ve evrenkeşfedilmek için bekliyordur adeta...Türküsünü fısıldar kulaklarımıza... Acemikaşifler, bilim insanları başlar aramaya, düşeryollara...

“O zamanlar insanoğlu yıldızlararasında yeni yollar ediniyordu. Yıldızlarınçağrısı denizin yüzlerce yıllık çağrısına baskıngelmeye başlamıştı. (...)

“O zaman büyük buluşların zamanıydı.Uzay gemileri yıldızlara erişiyor, gezegenlerekonuyor, astronotların üzerinde yabancı

güneşler parlıyordu…”Evren... Yıldızlar... Ve dünyamız... Bir

gaz bulutundan bugüne milyarlarca yıl...Evrende keşfedilecek yeni yerler ve yeni uzayyolculukları...

Uzay yolculuğunu anlatan, yıldızgemisinin kara delikten çıkışı üzerine Sovyetbilim kurgu romanından kesitler...

“Evrenin Türküsü, insanın doğaya vetarihe karşı verdiği savaşımın başarısınayazılmış bir uzay çağı destanını andırır”.

“Dünyamızın şerefine dostlarım!İnsanlarının… Uzay gemilerimize güç veren-lerin... Yalnız başıma kara toza karşı hiçbir şeyyapamazdım. Ama kendimi hiç yalnız hisset-miyordum. Bütün insanlığın bilgisi ve deneyibenim bilgim ve deneyimdi. Bütün insanlarınistenci, iradesi benim istencim, beniminancımdı.” diyordu Çevtsov, Yıldızlararasıİletişim Merkezi'nde onu dinleyen yontucu(heykeltraş) Lanskoy ve mühendis Tessem'e.

“Çetsov bir yapıcıdır. Çok değişik özel-likleri olan bir Makine yapıcısı. Amagünümüzün Makine sorunlarına ne ilgi duyarne de onlara çözüm getirebilir. O hep yarınlailgili... Diğer makine yapımcıları şimdigerçekleşebilecek projeler üstünde çalışırkeno 'Geleceğin Sorunları' adını taktığı projeleretakılıp kalıyor... Sınırları zorlayıp duruyor.”diye uzay gemisindeki bilim insanınıanlatıyordu Tessem, Lanskoy'a.

“Bu yaşamda büyük dönemeçler vardı.

demet demeter

Evrenin Türküsü

Page 56: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat54

Fırtınalı bir caddenin köşesinden birden sessizsakin bir sokağa saptığımız olur... Her şeydeğişmiştir. Bir garip, bilinmez, başdöndürücü ortama girmişizdir... Daha busabah atölyesindeydi (…) Ama Yaşlı Adam'ınçağrısı her şeyi değiştirmişti. Bütünalışkanlıkları arkada kalmıştı. Yıldızlar Arasıİletişim Merkezi'nde yalnızdı işte. Pencereninöte yanında gökyüzü ve yıldızlar... Birazsonra, sabahleyin hiç tanımadığı bir adamlabaşladığı görüşmeyi sürdürecek, sesini yineduyacaktı. Belki mesleğinin verdiği biralışkanlıkla bu adamın dış görünüşünü,konuşma ve davranış özelliklerini not etmişti.Ama dış görünüş nedir ki? Bir yapının yüzü,cephesi... Tuğlaları tek tek saymakladuvarların ardında saklanan sevinçler, keder-ler, istekler anlaşılır mı?

“İnsanlar ne çok! Ama yontular tek tekinsanları değil onların özelliklerini, tutkularınıbelirtiyorlar. Güzellik, sevgi, yiğitlik, akıllılık,güç, diğerkâmlık (özgecilik, başkalarınınyararı, iyiliği için elinden geleni esirgememebn.). Önemli olan Çevtsov'un gözlerinin, bur-nunun nasıl olduğu değil... Bütün insanlık içindeğerli olabilen bir şeyi görebiliyor muyum

onda? Önemli olan bu. Gerisi boş!” Kafası budüşüncelerle dolu yıldızların arasından gele-cek bir sonraki konuşmayı büyük bir heye-canla bekliyordu Lanskoy.

Birçoğumuzun hayatında, yaşantısındaher şey tek düze giderken, aniden değiştiren,bize yeni fikirler veren dokunuş anları vardır.O dokunuşlar, belki de tüm hayatımızı etk-ileyecektir. Kimimiz, insanlık ve kendigeleceğimiz için daha güzel bir dünya kurmapeşinde koşarız. Kimi de kendi karadeliğinden kurtulma yolları arar durur... İşteLanskoy'un hayatı da “Yaşlı Adam”ındokunuşuyla değişmişti. Bizim dedokunuşlarımızla değişecek kim bilir daha nekadar hayat var; kendi karadeliğinden kurtul-maya çalışan!

“...Çevtsov şiiri seviyor. Eski bir kitaptaokumuştum. Şiir, yıldızbilimin kardeşi diy-ordu...”

Çevtsov uzayda kara delikten kurtulurve bir başka yaşam türünün içine girer. Oradahem yıldız gemisini onarmaya çalışır hem dekendisine yaklaşan Işın’lar görür. Neolduğunu tanımlayamadığı şeyler. Çevtsov“Işın” adını takar onlara. Sonra “Erenler” der.Dünya ile ilgili, insanlarla ilgili bütün bilgi vebirikimleri çok hızlı bir şekilde sanki bir tuşadokunur gibi öğrenirler. Çevtsov'la dostanebir iletişim kurarlar. Çevtsov uzayda yıllarcayalnız olduğu için beyni bir oyun muoynuyor, yoksa yeni bir yer mi keşfetmiştir,gerçek mi bu buluşu; bunu kitabın sonlarınadoğru anlıyoruz.

“Uzaklardan bazen inip bazen yüksel-erek gelen türküyü duyuyordum. Bana öylegeldi ki birçok şeyle anlaşmaları olanaksızolan dünyalar türkülerde anlaşıpbirleşebiliyorlar. Müziği herkes duyuyor. Biryerde okumuştum: Gelişmiş uzay gemileriniyapabilen varlıkların kötü olamayacağınısöylüyordu. Şimdi şu türküyü dinlerken ben-zer bir yargıya vardım: Türkü besteleyenler vesöyleyenler kötü olamazlardı.”

“Kalırsan düşman ellerdeKara yazı kapını çalarsaBeni çağır, beni çağır

Evrenin Türküsü kitabınınorijinal rus baskısı

Page 57: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

55EkinSanatEdebiyat

Kederin sevince kesmesiKorkunun ak kar gibi erimesiİçinBeni çağır, beni çağırBir mektuba koyamazsan derdiniAdımı söyle yalnızRuhum sarar seniBeni çağır beni çağırBeni çağır”

“Erenler”le karşılaşınca zihnindengeçenleri aktarıyordu bu konuşmasında daÇevtsov. Yontucu Lanskoy büyük bir ilgiyledinliyordu onu. Milyonlarca ışık yılı mesafe-den yapılan ve zaman zaman uzaklaşan,zaman zaman yükselen konuşmayı...

Lanskoy görülmemiş bir hızlaçalışıyordu. Buluşların, yaratmaların, ışıklıdüşüncelerin gerçek çağlayanlar gibi dökülüpaktığı bir çalışmaydı bu. Gökyüzüne dönükinsan başı yükselmeye başladı taşın içinden...Lanskoy'a yön veren ilke ÇB idi. YaniÇalışmak ve Bulmak. Sonra günlüğüne şunlarıyazdı:

“...Geleceğin dilleri çok daha ozancaolacaktı. Ozanca imgeler daha da artacaktı budillerde. En geniş anlamında şiir olacaktıdiller. Evet, geleceğin insanları, görüntülerinözünü daha iyi kavrayacaklar, bu doğru...Bilim, insanlığın evreni bilimsel olarakalgılama gücünü iki kat, üç kat artıracak. Amasanat, görüngülerin şiirsel algılanmasını onkat derinleştirecek.

“'Sanat şimdiye dek hep insan ölçeğindevar oldu' diye düşündü Lanskoy: Sevi... İkiinsan birbirini sever. Bu konu üzerine nekadar kitap ne kadar yontu ve türkü var...

“Evren, eski küçük oyunlarınsahnelenemeyeceği kadar büyük. Sahneninevrensel büyüklüğüne olayların, işlerin veeylemlerin evrensel genişliği uymalı. Yıldızlarçağında da sevi olacak, kıskançlık, alçaklık,büyüklük, cimrilik... Evet, akan bir suda hernokta kendine göre devinir. Kendi isteğinegitiğini sanır. Ama bütün noktalar aynı yeredoğru akıp giderler. İnsanlar da öyle. Günde-lik işlerine yapışıp kalabilirler, ya da kendi-lerini tutkulara bırakabilirler. Ama yine de bu,

onların hep birlikte yıldızlara gitmelerini ön-lemez. Sanat yıldızlara doğru bu gidişteonların önünde olmalıdır.”

İnsanlar ve Yıldızlar

BizFırtınalar yaratırKoca ateş püskürüklerini oynaştırırızGüneşin üstünde.İnsanın mayasındadırDolayındaki her şeyi yoğurmakYalnız değiliz boşluktaBütün gök varlıkları çeker birbiriniVe biliyoruz ki DünyaEtkilerGüneşlerin ve göklerin yazgısını.

L.MARTİNOV

Kahramanımız Çevtsov EvreninTürküsü'nü duymuştu. Yontucu Lanskoy'dabu türküye eşlik ediyordu.

“... Uzay insanı bekliyordu. Onun doy-maz ve hırçın elini, geniş düşüncesini veileriye doğru yürüyüşte yatıştırılmaztutkusunu... İnsan, yıldızlar dünyasınınçağrısını yanıtladı. Onu değiştirmek için ken-disini evrenin kucağına atı.

“... İnsanın yurdu ne dünya ne de güneşsistemi idi. Sınırları olmayan YıldızlarDünyası’ydı onun yurdu”.

Bir yerde okumuştum: Gelişmiş

uzay gemilerini yapabilen varlıkların kötü olamayacağını

söylüyordu. Şimdi şu türküyüdinlerken benzer bir

yargıya vardım: Türkübesteleyenler ve söyleyenler kötü

olamazlardı.

Page 58: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat56

Rüya deyip geçmemeli. Bu topraklardarüyalar yaşamı hala etkiler. Tıpkı komünaltoplum zamanlarındaki gibi. Rüyalardan yolaçıkarak hırsızlık gibi suçlamalardabulunamayız ama yine de yaşama yön verir-ler. Yaşamda verilemeyen kararlar, aklatakılanlar rayına oturur. Büyülü bir gerçeklikgibidir. Eğer rüyalara inanılıyor, anlamaranıyorsa, yaşamın rotasını belirler.

Ben size yaşanmış bir olay anlatmak is-tiyorum. Bir anne kızın hikayesini...

Yedi yıldır tutsak olan bir kızı var an-nenin. Ve tutsaklığının ilk günlerinde annesikızının birlikte olduğu gencin sünni olduğunuöğreniyor. Damadı yok sayarak, fırsatbulduğu her an kızının görüşüne gidiyor.Kızını, düşüncelerini, kızının yoldaşlarını -mezheplerini bile öğrenme gereği duymadan-seviyor, değer veriyor. Ama konu damat oldumu… Kabullenemiyor. “Dost olur, yoldaş olurama eş olmaz!” diyor. “Biz atalarımızdanböyle gördük!” diye itiraz yükseltiyor.Damadının adını bile ağzına almıyor. Eğer çokgerekliyse 'o oğlan' şeklinde betimliyor. Kızıise eskisi kadar üzerine durmuyor bu mese-lenin. Annesinin bu konudaki düşüncelerinideğiştiremeyeceğini kabullenmiş.

Ve bir gün 2000 yılının Aralık ayında an-nesi ablasıyla birlikte ziyarete geldi. Hapisha-nenin kapalı görüş günü. Kabinler dolu. Herkabinde bele kadar duvar, üstünde bir me-trekarelik cam ve hemen yan kısmında 25 cm

eninde 1 metre yüksekliğinde sık aralıklı telörgü, çift cam ve çift tel örgü. Bir tek seslergidip geliyor ve bir de gözler dokunuyor bir-birine. Biz diğer kabinlerle oyalanmadanbahsetmiş olduğumuz ailenin kabinindekitartışmalara kulak verelim.

-Hayırdır, sonunda hatırladınız beni?Halime'nin, tutsak olan genç kadının

sesini duyuyoruz. Anlaşılan ilk sohbeti,selamlaşmayı kaçırmışız. Neyse dinlemeyedevam edelim.

-Kızım, hiç unutur muyuz seni? Hepaklımdasın ama gelemedim işte. Bir süredirablanın yanında kalıyordum. Ablanın yıllıkiznini almasını bekledim, anca izin alabildi vebiz de geldik. Biliyorsun tek başıma gelemiy-orum.

-Annem, bilirim tabi beni unutmadın!Sadece çok merak etim, hiç bu kadargelmemezlik yapmamıştın. Yoksa babamla birsorun mu var? Hem niye ablamda kalıyorsun?

-Yok yok, hiçbir sorun yok. Sadece geliphastane kontrollerimi yaptırayım dedim. Senne merak ediyon? Baban aynı baban işte.Değişen bir şey yok. Biraz kendi başlarınınçaresine baksınlar dedim. İyiyim. Gerçektenbir şeyim yok.

-Sanki bir sorun var, ama banaanlatmıyorsun. Sağlığın iyi mi? Niye ablamınyanında bu kadar kaldın?

-Dedim ya sadece kontrol oldum. Sonrada ablanın iznini bekledim. Dur sana getirdik-

elif can

Rüya

Page 59: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

57EkinSanatEdebiyat

lerimi sayayım. Bir tane giysi poşetivar. İç çamaşırı, çoraplar,arkadaşlarına da getirdim. Sonra,burası soğuktur diye bataniye degetirdim. Size sevdiğin börektenyaptım iki tepsi, iki armut var. Birisana, biri Ali'ye. Sonra...

-Dur anne, sen kime kimededin?

-Duydun ya kızım, biri sana biriAli'ye. Ağaçta iki tane vardı, başka olsahepinize getirir…

-Yok anne. Yedi yıl sonra ilk kez Alidiye bahsetin. Sen boş ver poşete olanları,nasıl olsa verirler. Şimdi sana sarılmak vardıya artık daha sonra…

-Bakıyorum, hemen mutlu oldun. Neyapayım yıllarca beni dinlemedin. Öyle dedimolmadı, böyle dedim olmadı. O kadar ayrıkaldınız, unutursun diye bekledim yineolmadı, yine onun yanındasın. Geçen günrüya gördüm. Rüyamda bana diyordun ki'Anne, sen beni sevmiyorsun. Sevsen benimsevdiğimi de severdin.' Uyandım. Ağaçtaolgunlaşmış iki armut gördüm, ikinize ge-tireyim dedim.

-Ne iyi etin! Rüya nedeniyle de olsa so-nunda kabul etin ya çok mutlu oldum!Yıllardır dil döktüm, meğer senin rüyana giripkonuşmalıymışım. Hiç aklıma gelmezdi!

Kabine başka yoldaşları gelince Halimeablasını birkaç kabin ötedeki boş olan yereçağırdı.

-Ne oldu anneme? Salt rüya olamaz.-Annem söylememi istemedi ama

haberin olsun çok hastaydı. Ankara'da kısa birsüre yanında kaldım ama iznim bitince bizimhastanede daha iyi bakılır, hem yanında daolurum diye bana getirdim. Brusella olmuştu.

-O nedir?-Küçükbaş hayvanların etinden sütün-

den bulaşıyor. Bizimkiler bu yıl da koyunalmışlardı ya ondan hastalık kapmış. Annemöleceğini düşünüyordu, açıkçası ben deendişelendim.

-Peki şimdi nasıl?-Hiçbir şeyi kalmadı. İlaç ve diyet işe

yaradı. İlk günlerde yürüyemiyordu. Hep seni sayıkladı. Seninle dargın gitmek istemiyordu.

-Tahmin edebiliyorum... Baksana şimdidamadıyla konuşuyor.

-Rüyası çok etkiledi onu. 'Ben ölürsemkızıma dert olur. Hiç olmazsa sevdiğiyanında.' diyordu. Bu yüzden o rüyayı gördü.

-Hatırlıyor musun abla, çocukkendayaktan yine rüya nedeniyle kurtulmuştum.Gerçi yine döverdi ama acıtmayacak şekilde.

-Sahi, sen ne ballısın böyle! Rüyasında annesi 'Madem dövecektin el

kadar çocuğu, niye benim adımı verdin, bırakmezarımda rahat edeyim.' diye kızmış.

-Tabii canım, anneannemin adınıtaşımanın avantajını iyi kullanmışım. Bilirsin'anamın adı, ağzımın tadı' der, ama hepimizinyeri farklıdır onda. Bizim için az acıyakatlanmadı… Sence şimdi ne konuşuyorlar?

-Açıkçası ben de merak etim. Hadigidip dinleyelim.

Evet rüya deyip geçmemeli. Şu anneler-imizin rüyaları nelere kadir böyle...

Page 60: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat58

(1)Biri zarf atmış. Kapının altından. Gönderenin ismi yok. Sol üst köşede BARKODKP01281437820 yazılı.

(2)Sabah saatleriydi. İşler çok yoğun. Haftanın ilk günü. Hiç sevmem. Sendrom işte. Mahmurlukvar üzerimde bir de.

(3)Zarfı açtım. İçinde saman kâğıtan bir gemi. Çocukluğa bir yolculuk başlıyor. Kâğıt gemilerçoğalıyor sonra. Rengarenk...

(4)Gemide bir yazı var. Bir çocuk yazmış olabilir mi? Yelken açar gibi açtım kağıt gemiyi. Başlıkbüyük harflerle;"FORMÜL"

(KP)Arama motoruna bak...

(0)Sıfır başta.

(12)On iki, sıfır sıfır yirmi dört'ün, bir bölü ikisidir. On iki tam isabetir.On iki apoletlerde gizlidir. On iki...

(8143782)Ammannnnnnn. Yok yok. Olsuuunn. Yukarıdaki rakamları topla 8+1+4+3+7+8+2 eşitir çıkanrakamın yanına kurşun döktür. 'Döktür'ü sil kopyala yapıştır. Arama motorunu çalıştır.

(0)Sıfır sonda.Biri zarf atı işte...

ferit sürmeli

Barkod

Page 61: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

59EkinSanatEdebiyat

Öncelikle Kadîr Stêra kimdir?Kadîr Stêra, her Kürt çocuğu gibi göz-

lerini yağmalanmış bir coğrafyada açan ve özdili ile yazma yolculuğuna çıkan, kendinigerçekleştirmek uğraşı içinde olan bir ede-biyat işçisidir.

Peki, bu edebiyat işçisinin yazmaeylemi nasıl başladı?

Cesaretli bir şekilde cevap vermekgerekirse, bu edebiyat işçisinin yazma eylemiöyküsü Hespê Şeytên eserinde saklıdır. Onundışanda, daha lise sıralarındayken heceölçüsüne dayalı yazdığım Türkçe şiirler ile buyolculuk başladı. Sonra-sında ‘hece ölçüsününaslında bir sınırlandırmaolduğu’ görüşünden etk-ilendim. Özellikle de Türkedebiyatından Orhan VeliKanık'ın ve onun ikiarkadaşının öncülüğündeortaya çıkan Garipçilerakımından etkilenmem ilehece ölçüsüne dayalışiirleri bıraktım. Dahasonrasında serbest Türkçeşiirler yazmaya başladım.Üniversite yıllarında iseöz dilim olan Kürtçe ileyazma merakı başladı.

Peki, Kürtçe yaz-mak nasıl bir duygu?

Kürtçe yazmak

benim için heyecanlı bir serüven oldu. Doğal,samimidir öz diline dokunabilmek. Oku-dukça, yazdıkça insanı sarhoş eden bir ruhhali.

Kürtçe yazmak ile nasıl zorluklarlakarşılaştınız?

Üniversite yıllarında benim en büyükhayalimdi Kürtçe bir eser yaratmak isteği.Bunu belli başlı üniversitedeki arkadaşlarımlapaylaştığımda bana geri dönüşleri şöyle oluy-ordu: “Gerçekten de uçuyorsun. Yazmak okadar kolay değil. Boş hayaller peşindenkoşuyorsun.” Bu tür söylemleri beni böyle bir

çevreden uzaklaştırıyordu.Bu uzaklaşma bağlamındayazmak ve yalnızlık diya-lektiğini doğuruyordu. Buaslında her ne kadar sancılıbir süreç olsa da edebiyatımiçin bir artı oluyordu. Veedebiyatımın binasını inşaetmenin yollarını arıyor-dum.

Eserinize dönecekolursak Hespê Şeytên'iyaratan neydi?

Hespê Şeytên'iyaratan, doksanlı yıllardayaşamış çocukların çatışmalısüreçteki saflığıydı. Buçocukların arayışlarına bircevap olma isteğidir HespêŞeytên. Düşünün ki ortada

röportaj

Hespê Şeytên/Kadîr Stêra

Page 62: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat60

bir çatışmalı süreç var ve bu süreçte ce-nazelerin iki dilde düştüğü yoksul evlerarasında kalan çocuklar var. Ve buçocuklar sopalardan oyuncak silahyapıp kendi aralarında çatışıyordu,yahut çete kurup birbirlerine düşmanoluyordu. Bu durumlar çatışmalarınçocuk dünyasını ne kadar daetkilediğinin örneğidir.

Peki, karakterlerinizi nasıloluştur-dunuz?

Aslında esere döndüğümüzdekarakterlerden çok tiplerin olduğunugörmekteyiz. Özellikle de çocuklarla il-gili olan hikayelerde bunu diyebiliriz.Şîraniyên Giroverkî (Halkalı Tatlılar)hikayesindeki Ramazan bir tiptir.Çünkü sadece dış özellikleriyle öneçıkmıştır. Karakter olarak karşımızaçıkan Rênas'tır, Mîran'dır. Bu iki karak-ter daha çok iç dünyalarıyla eserde yeralmışlardır.

Hespê Şeytên daha yeni bir eserama başka bir dosya projeniz var mı?

Evet. Dediğiniz gibi Hespê Şeytêndaha yenidir. Okuyucusuyla 4 aylık birgeçmişi vardır. Ve Hespê Şeytên'de yeralan eksikliklerin özeleştirisi olarakgördüğüm bir çerçeve doğrultusundaüzerine çalıştığım bir Kürtçe öyküdosyası vardır.

Son olarak okuyucularınıza ver-mek istediğiniz ya da genel okuyucukitlesine vereceğiniz bir mesajınız varmı?

İlk göz ağrım olan bu eserimemaddi ve -her şeyden önemlisi- manevidestek veren aileme teşekkürü borçbiliyorum. Ve Hespê Şeytên'inokuyucularına; kitabı sahiplendikleriiçin, gerek olumlu gerek olumsuzeleştirilerini kitaptan esirgemedikleriiçin… Varolsunlar. Ve tüm farklılıkların,herkesin, kendi rengiyle yaşamadokunacağı bir dünya özlemiyle. Sizede bu hazırladığınız sorular ve emeğiniziçin teşekkür ediyorum. Çalışma-larınızda başarılar diliyorum. Umudakadar direnişle kalın...

OKURLARIMIZDAN

KIRKLANMIŞIM

KaranlıktıÖlüme beşKendime kırk kalaydıIşık değdi GeçtiGitiKi ışıkta yönelirdiKalbin yöneldiğineEllerin dedim ellerinAydınlığın kendisi ellerinEllerimi nereye koysam ellerinIşık söndüEllerin yok, ellerim hani?Kalbine bir parça ekmek ayırdımSussan kelimelerin sesi yokSussam adın ağzımda ekmeğe dönüşürSusadım ağzın hani ?Karanlıktı Pencere kenarına kuşlar konardıBir köy kadar göç oturdu içimeKuşlar hani?Ellerin ile koyduğun ekmek kırıntıları kuruduÇiçeklerimi kaybetimKalbim kırıntı anılara kaldıEllerin haniEllerimi aldım başıma ayırdımOyy dedim oyyyAhlar oturdu yüreğime deNe sen gördün beniNe başkası duyduNe ben sustumKaranlıktıEllerimi başımdan alıp bir urgana sürdüm,soğuktuEllerin haniBoynun benim evimdi, köprücük kemiğinde şarabıyıllandırdığımEvim hani ?Uykum hani?Boynun hani?Boynumu alıp urgana hediye etimBoynum hani...

Aze Helbest

Page 63: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

61EkinSanatEdebiyat

Uzak kırlangıçlar kondu gözlerine.Sonra yüzünde bir gökyüzü belirdi. Kanatsızkoşmak isteğiydi bu, göğsünün sola eğimliyerlerinden yükselen. Soluk aldı, soluk verdi.Yetişemedi ayaklarında hızlanan dansın rit-mine. Öğrenci yemekhanesinde iki kişilikyalnızlıktı sanki elleri. Sığınmaya ve ‘mer-haba’ya hazır iki kişilik yalnızlık... Sustu/lar.Çoğul sözcüklerin kalabalık suskunluğuylakonuştu/lar. Sustu/lar. Belki de anlama yenikdüşmesin diye tüm dilleri unutu/lar. Kaçzamanlık su aktı, kaç takvim eksildi bu dur-madan dağılan ve toparlanan bedenlerden?Bilemedi/ler. Birden sesler duydu/lar uzayanöğrenci sırasından. Derslerin öğle arasıydı veyemekhanede açlık vardı. Yürüdü/ler. İlkkavuşma böyle yaşandı.

Mevsim, üniversitenin ve şehrin bütünadreslerinde bahardı. Edebiyat çimlerindebildiriler geziyordu elden ele. Marşlar konuy-ordu dallarına ağaçların. Sokaklara kırmızırenkli sesler asılıyordu. Eylem adımlarıylakırılıyordu sessizliği üşüyen kışların. Örgütlücümlelerle uzun konuşuluyordu öğrenci ev-lerinde ve odalara tütün, kaçak çaygirişlerinde izdiham yaşanıyordu. Evler, sularve umutlar komünündü. Başka türlüokumuşlardı ağustos böceği ve karınca

öyküsünü. Hepsi keman çalan ağustos böceğiyanlısıydı. Bazı akşam saatlerinde, mahal-lelere çıkıyordu yollar. Mahallelerde kanaliza-syon boruları patlıyordu. Pencerelerdençocuklar uzanıyordu sokaklara. Kürdan takılıgöz kapaklarıyla “Makineleşme!” diyordukapı zillerine koşanlar. Yoksul sofralar yineyoksuldu. Karınca olmak da yetmiyordu.Böyle bir zamandı.

Birden acemi bir gülüş oturdu yüzüneArif’in. İşte yine karşıdan telaşlı saçlarıyla onabakıyordu. Sanki içinde atlar ayaklanıyordu.Arif’in sırtında çanta, çantasında dağıtımahazırlanmış gazete, simit ve toplantı notları.Bir an onun çantasını merak eti. Kişi,çantasının içindekilerdi. Öyle düşündü. Birfilm repliğini anımsadı sonra; “Ayrıdünyaların insanıyız.’’ gibi bir şeydi galiba.Hem daha bir yıl önce verili toplumsallığa neküfürler etmişti! Aşk özgürleşmek sorunuyduve bugün için çok zordu. Arif artık bunainanıyordu. Belki de yaşanmışlıklarıntoplamıydı bu inancı. Doğrusu, yanlışı Arif’insorunuydu. Yürüdü Arif. Adını bile bilmiy-ordu. Aynı fakültedeydiler. Tek bildiği buydu.Gülüşü çiçekli kırlara çağrıydı. Bir de bunubiliyordu. Esmer bir güzellikti dişleri. AmaKürt değildi. Sonraları bunu da öğrenmişti.

avaşîn

Arif: Göçebe Aşklar Yolcusu“Onlar için derler ki:‘Kitaplardan geldiler’

Ve cenneti yeryüzüne indireceklerBöyle söyledi tüm bilge kişiler”

Page 64: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat62

Nedense şaşırmıştı duyduğunda. “Her esmer,Kürt olmalı.” değildir Arif. Ah şaşkın Arif…Bütün takvimlerde bir yılı böyle geçtiler.Baktılar, güldüler, sustular. Bir kez ihlal etiler,birbirlerinden habersiz karara bağladıkları,susma hakkını kullanma anlaşmasını.Yağmurlu sonbahar günüydü fakülte önü.Karşı karşı ve hızlı adımlarla sımsıcak selametiler. ‘İkinin birde aşkı’ diye kayda geçsinisimleri. Bir adam ve bir kadın dokunmadan,konuşmadan, duyurmadan yaşadılar aşkı.Arif, dağ rüzgarları toplamıştı göğsünde. VeMayakovski’den de bir söz yerleşmişti diline“En güzel aşk sosyalizmdir.’’ diye. Sonkavuşma öyle yaşandı.

Yeminler ve kitaplar geçti aradan. Şiiryazıyordu Arif. Aşk ve kavga şiirleri…Gözaltında şişleri birikiyordu bazen de Ar-if’in. Oysa haklı bir inancı paylaşıyorduyeryüzü gülleri adına. Miladi takvimlerdeAralık yazılıydı. Günlerden Çarşamba ve üçolmalıydı. Kararsız bulutlar dolaşıyordugökyüzünde. Sabahtı, saatine baktı ve birsolukta evden çıktı. Komün sınırını geçti.

Kampüs yolu düz giderdi. Adımları şüpheci,aceleci ve ürkekti. Sirensiz resmiyetin de-vriydi. İhbardı, muhbirdi, talandı. Esmeralnında kimliği yazılıydı. Üçüncü köşebaşında duydu adını; “Araca bin, Arif!”Başında ağrı, iki kolunda hınç yüklü yabancıparmakları. Sonrası hep karanlık. Hepsi bukadardı. Sahi hepsi bu kadar mıydı?Telefonları cevap vermiyor artık Arif’in. Sabahkahvaltılarında ayran da içilmiyor. Şekersizçaylar daha acı. Ökeler daha haklı…

Yıllar sonra Cumartesi meydanlarındaduydum adını; onlarca adını Arif’in. Karan-filde ve beyaz saçlarında Cumartesi An-neleri’nin. Arif; kardeşi, oğlu, sevgilisiiçimizden birinin.

Tutsak düşmez umudun sokaklarındanyine de doğmaktadır hayat. Bak bir mavilikgeçiyor orta yerinden caddelerin. Bak bunlaryarım kalan düşlerin senin, Arif’in. Ağırhüznü dağıt! Gözyaşlarını bırak! Yeniden veyeniden dışarı çık! Künyemizde yaşamakyazılsın artık!

Plaza de Mayo, Arjantin

Page 65: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

63EkinSanatEdebiyat

Sabahın ilk ışıkları pencerenin ve perde-nin kenarından içeri süzülüyordu.

Çürümüş pervazın kenarları ufalanıpdökülüyordu. Güneşin ışıkları, tahta döşeme-nin üstüne demir atmış eski kilim motiflerininüstüne ışığını saçıyordu. Güneş ışığının oda-nın içine vurmasıyla, odanın içinde bulunantozlar dümdüz kızılımsı şeritler çiziyordu.

Kilim kaderine razı, öyle sade bakışlarla,çürük pervazlara ve odanın boyasız duvarla-rına bakarak bütün gününü geçiriyordu. Kızçocuğu, yatağının kenarında, uyanmış, birsağa bir sola dönüp duruyor.

Artık gün aydınlandı, dağ yamaçlarındaküme küme fundalıklar dağın eteklerini ku-şatmışlardı.

Yeşil bir örtü gibi örtmüşlerdi Oçena’nınetrafını.

Çalan güneş fundalıkların yapraklarınıve aralarında kalan çiçekleri daha bir parlatı-yordu.

Dirilip şaha kalkacakmış gibi görünü-yorlardı.

Gökyüzünün altında ne çok şey var birarada yaşamaya çalışan! Temiz havayı solu-yup daha yükseklere çıkmak ister her insanburalarda. Dağın yamaçlarına doğru bakmak,hafif ürpertiyle özlemek, karşı dağları düşü-nüp yayla da olmayı istemek... Hele o gür çamormanlarının ve gomarların yoğunlukta ol-

dukları yerleri aşmak var ya korkmadan tek başına... O kocaman gürgenağaçlarının dalları sanki yoldan geçeni alıp sır-lara gömecek gibi heybetliler. Rüzgârın esme-siyle dalların sallanması, yapraklarınhışırdayan seslerini dinlemek, ormanın derin-liklerinde kaybolup gitmek gibi bir şey oluyor.İnsanın aklını başından alıyor. gomarlarıniçinden geçip, dağın yamaçlarına doğru yavaşadımlarla ilerlerken, çam ağaçlarının esen rüz-gârla beraber yavaşça sallanmalarıyla, gece-den kalan ayazlarını, şap şıp diye, güneşinsıcaklığıyla birlikte, yerlere dökmeye başla-mışlar. Ve kuşluk vaktine kadar devam ederbu durum... Rüzgâr susup, güneş tam tepedenvurunca, çam ağaçlarının şap şıp sesleri kesi-lir, hafifçe birbirlerine el şakaları yaparlar vediplerindeki gomarlarla alay edercesine, sankiyıkılıp ezeceklermiş gibi, çam ağaçlarının göv-deleri dimdik başları göğe doğru yükseliyor-lardı. Güneşe ulaşıp yeşile boyamak istiyorlarsanki.

Solaklı deresinden giren dumanOçena’yı duman altı ediyor ve çam ağaçlarıgomarları tamamen örtmüş durumdalar. Rüz-gâr canlanmaya başlamış ve gitikçe hızını ar-tırıyor. Bulutları delen güneş, yer yerçalıyordu çam ağaçlarının, gomarların ve top-rak parçalarının üzerlerine.

Güneş alan çam ağaçları, yoğun duman

atila oğuz

Kitrinoxifini

Page 66: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat64

tabakasını delip masmavi Uranos’a ulaşmakiçin büyük çaba göstermektedirler. Büyük birhışımla sallanarak, çam ağaçları birbirlerinedallarını çarpmak suretiyle rüzgârın sesineyeni melodilerle eşlik ediyorlar.

Kitrinoxifini üzerinde yaşamakta ol-duğu toprağın kokusunu duyumsuyor, top-rak buram buram kokuyor. Gomarların vexifinlerin o baş döndüren kokusunu ve çamağaçlarının o güzelim yeşil kokusunu içine çe-kiyor.

Oçena’da yaz başının gelmesiyle hayatcanlanır, toprak altında yabani otlar nasıl dafilizlenmeye başladılar. Toprak uyanmıştı, tar-lalar bellenip tohum atılmış ve çatlamış, top-rakta boy vermeye başlamıştı. Toprak altındançıkan her şey güneşe doğru açıyor gözlerini,sanki her şey güneşe ulaşmak istiyor.

Bütün bunların nasıl olduğunu hiçmerak etmeden güzelliklerini yaşıyordu Kitri-noxifini. Sevincini taşıyordu minik elleriyleyüreğinin derinliklerine. Yüreği küçücüktüfakat çok şey sığdırıyordu, çevresine hep omutlu pencereden gülümseyerek bakıyordu.

Sonra göğsü bir inip bir kalkıyordu.Ölüm başucunda hain bir pusu kurup bekli-yordu, ağlamaklı bakışlar arasında çam or-manlarında olurdu, duman biraz daha yukarıçekilmiş, yaylalardaki çimenleri adeta yalarca-sına sinmişti aralarına, ağaçlar yavaşça salla-

nıyor, yemyeşil gomarlar da geçit vermiyordu.İnatla üzerlerine basıp bir başka dala ba-

sarak ilerliyor. Üzerine bastığı gomar dalların-dan başka bir gomar dalına basmasıyla, gomardalları büyük bir hırsla tekrar Uranos’a doğruyükseliyordu, sanki geçene yetişip durdura-cakmış gibi aceleci davranıyorlardı.

Bastığı gomar dallarına, yapraklarındanyere doğru taze çiseler akıyordu.

Kırılan gomar dalları, bir daha gri bulut-ları delip masmavi Uranos’un yıldızlı gecele-rine bakamayacaklar.

Kırılan dallar artık kuruyup sararacakve toprakla bütünleşip diğer bitkilere besinolacaklardı ve belki de başka bir dal olarak ye-şerecekler ve tekrar delecekler gri dumanıUranos’un maviliklerine doğru.

Kitrinoxifini’nın göğsü inip kalkıyordu,ateşi de gitikçe yükseliyor ve ölüm döşeğindeöyle biçare bakıyor etrafındakilere.

Yapraklar sararıp solmuştu, Oçena’nınormanları yer yer çıplaklaşmaya başladı, özel-likle Gürgen ağaçlarının bulundukları yerler,rüzgârın esmesiyle yaprakları sarı ve kızılımsıönce havada uçuşup sonra kocaman gövdele-rinin dibine yığılıp düşüyorlardı. Gürgenağaçları çıplak fakat korkusuzdular.

Ocena’ya doğru yol almak, güneşin sol-gun rengi çıplak dağların eteklerine çalarken,çam ağaçları her zaman oldukları gibi yemye-

Page 67: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

65EkinSanatEdebiyat

şildiler.Gürgen ağaçları ve adını bilmediği daha

nice ağaç, yapraklarını çoktan dökmüştü karatoprağın üzerine. Artık kışı karşılamaya hazır-dılar.

Solaklı deresi Gozna’ları yalayıp akıyor.Güzün gelmesiyle, rüzgâr hızını artırmış, yağ-mur da olanca hızıyla yağıyordu.

Yağmurlu bir sabahın ilk ışıklarıyla bir-likte kapı hızla çalınıyor. Sonra Gozna’lardaolunuyordu, ceviz ağaçlarının dibinde, Guva-riga ile birlikte... Gozna’larda çırılçıp-laktı tüm ağaçlar. Bazı elma vearmut ağaçları, dallarındatek tük meyveleriylesımsıkı sarılmış, ya-şama mücadelesiiçindeydiler. İlerle-yen zamanlardahavaların dahada soğumasıylabirlikte Goz-na’lardan aşa-ğıya yuvarlanıpdereliğe inmekzorunda kalır-lardı. Yol kenarla-rında vekayalıklardaki bazıbörtenler hala yeşillikle-rini koruyorlardı. Gel-mekte olan kara kış onları dadökecekti toprak ananın üzerine.Ceviz ağaçları, dallarında kalan tek tük yap-raklarıyla rüzgâra karşı koyup adeta direni-yorlardı.

Kitrinoxifini ise hala ateşler içinde yan-maktaydı ve etrafında olup bitenlere bir anlamveremiyordu. Kulaklarına belli belirsiz ağla-maklı sesler geliyordu ve yine göz kapaklarıkapanıyordu. Evin içine ateş düşmüştü, her-kesin yüreği yanıyordu ve dualar okunuyorduağlamaklı sesler arasında.

Kitrinoxifini yedi buçuk yaşındaydı veokul için siyah önlük, beyaz yakalık ve çantaalınmıştı. Kitrinoxifini okuyup yazmayı, çiz-meyi çok seviyordu. Okulların açılmasıyla bir-likte Guvariga okula başlamış ve

Kitrinoxifini’nin bir an önce iyileşip gelmesinidiliyordu. Okulun ilk günleri güzel geçiyordu,fakat ilerleyen zamanlarda hiç bilmedikleri birdille ders görmeye başlamışlardı. Rumca ko-nuşmaları yasaktı. Teneffüslerde de konuşma-larına izin yoktu. Teneffüslerde Rumcakonuşanları yazıp öğretmene verirdi nöbetçive dayak atmak suretiyle cezalandırılırlardı.

Guvariga arkadaşının bir an önce iyileş-mesini bütün kalbiyle istiyordu. Okulda kendidillerinin yasaklanması onu çok üzüyor ve

bundan Kitrinoxifini’ye hiç bahsetmi-yordu. Sonbaharın Oçena’ya

iyice yerleşmesinden sonra,yüksek dağların etekle-

rine doğru karlar in-meye başlamıştı.

Kitrinoxifini sol-gun bakışlarıylaOçena’nın yeşil-liklerine bak-maya devamediyordu pence-reden ve iyileşipokula gitmeyi

hayal ediyordu.Solaklı vadi-

sinden giren dumanOçena’nın tamamını

kaplamış ve peşindenkarlar yağmaya başlamıştı.

Esen rüzgâr da susmuştu, Oçe-na’nın neredeyse tüm bacaları tütü-

yordu. Kitrinoxifini yağan karları seyrederken,

akşam üzeri çok sevdiği arkadaşı Guvariga zi-yaretine gelmiş, ona, okulda neler yaptıklarınıanlatmıştı. Çok seviyordu onu dinlemeyi. Kit-rinoxifini yağan karlara bakakalmıştı, Guva-riga ona okulda yaşadıklarını büyük birheyecanla anlatıyor. Ve sonunda okuldaRumca konuşmalarının yasak olduğunu anlat-maya karar veriyor.

Ancak Kitrinoxifini bunu öğrenemedenmasmavi gözleriyle yağan karlara bakmayadevam eti.

Akşamın hüznü Oçena’nın üzerine çök-müş ve Solaklı ağlamaklı akıyordu.

Page 68: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat66

Bir tiyatro oyunu sahnelemek istediği-nizde, oyunu anlamak ve yorumlayabilmekiçin oyunun çözümlemesini yapmanız gerekir.Oyun metninde yazan her şey değerlidir.Fakat oyun metnindeki konuşmaların oyuncutarafından bire bir ezberlenip seyirciye olduğugibi aktarılması tiyatro sanatının yaratıcılığınaaykırıdır. Bir tiyatro oyunu yazılı halde yara-tıcı ekibe bir kapı açar ve açılan kapıdan altmetne ulaşılır. Önemli olan metinden yola çı-karak alt metni ortaya çıkarabilmek ve sahne-leyebilmektir. Böylece bir oyunu birçok tiyatroekibi sahnelediğinde her yorum birbirindenfarklı olacaktır. Tiyatronun güzelliği de işte buyaratıcı çeşitliliği ortaya çıkarmasındadır.

Bu yazıda oyun çözümlemesi için gere-ken temel öğeler olabildiğince yalın bir dilleanlatılacaktır.

Dramaturji Nedir?Oyun çözümlemesini anlayabilmek için

öncelikle dramaturji ve dramaturg kavramla-rından bahsetmek gerekir.

Dramaturji, basit anlamda, oyun çözüm-lemesi demektir. Dramaturg ise bilim ve sa-natı birleştirip oyunun çözümlenmesinisağlayan kişidir.

Profesyonel tiyatrolarda oyunla ilgiliaraştırmalar yapıp oyun çözümlemesi konu-sunda ekiple çalışan bir dramaturg vardır. Ül-kemizde ise çoğu özel tiyatro ve amatör

tiyatrolar için dramaturgla çalışmak maalesefsöz konusu değildir. Özellikle amatör tiyatro-larda bütün bu çözümleme ve yorumlama ça-lışmalarını yönetmen, oyuncular vetasarımdan sorumlu ekip hep birlikte yapar.Bir eserin ortak bir dille ve anlayışla çalışılıpsahnelenmesi gerekir. Bu nedenle eserin sah-nelenmesinde görev alacak herkesin drama-turji çalışmasına katılması gerekir.

Oyun OkumasıOyunun bütünü en az üç kere okunur.

Birincisi oyunu bilmek için, ikincisi anlamakiçin, üçüncüsü de çözümlemek için… Nekadar çok okuma yapılırsa çözümleme okadar iyi olacaktır.

Oyunun KünyesiOkumadan sonra oyunun künyesine

şunlar not edilir:•Oyunun adı•Yazarı•Çeviriyse çeviren•Çeviriyse orijinal dilindeki adı•Yazım tarihi•Konusu•Bölümleri (Perde, sahne, tablo sayısı)•Karakterler•Karakter sayısı (Kadın, erkek ve varsa

çocuk sayısı)•Oyun metninin sayfa sayısı

kemal oruç

Yeni Başlayanlar İçinOyun Çözümleme Rehberi

Page 69: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

67EkinSanatEdebiyat

•Oyunun tahminen süresi•Dekor•Varsa özel ışıklar•Varsa özel müzik ve efektler

Oyunun İsmiOyunun ismi bize ipucu verebilir. Örne-

ğin Tayfun Orhon’un “Bir Kavanoz Kahkaha”isimli oyunun başlığı, Mü-layim adlı karakterin hemkavanoz içindeki cenintravmasını hem de uçarkengülücüğe benzeyen kele-bekleri kavanoza koyuphepsini aynı anda uçurarakgülücüklerden kahkaha ya-ratmak istemesini anlatır.Moliere’in “Cimri” isimlioyunu zengin bir adamınaşırı cimriliği sebebiyleaşıkların kavuşamamasınıve ona oynanan bir oyunlaoluşan dolantı komedyasınıanlatır.

Oyunun YazarıYazarın nerede doğ-

duğu, hangi zamanda yaşa-dığı, varsa yazdığı diğereserleri, yaşama bakışı vesanat anlayışı araştırılmalı-dır. Yazdığı bu oyunda esinkaynağı ne olabilir? Yazarınbu oyundaki amacı ve he-defi nedir?

Yazarın kendi yaşamı,dünya görüşü oyunun yapı-sını belirleyebildiği gibi, ya-şamı ve yapıtı arasında birilgi bulunmayabilir de.

Zaman ve MekanZaman konusunda üç

şey önemlidir: Yazarın yaşa-dığı dönem, oyunun yazıl-dığı dönem ve oyunun geçtiği dönem.Oyunun geçtiği dönemin toplumsal, siyasi,coğrafi, sosyolojik vd. detayları araştırılmalı,

öz-biçim ilişkisinde bu detaylara dikkat edil-melidir. Aynı şekilde o dönemde yazılmış yada o dönemde geçen diğer eserler incelenme-lidir. Oyunun zamanını şimdiki zamana taşı-dığımızda yerel, toplumsal ve evrensel bütündetaylara göre uyarlama yapmamız gerekir.

Zaman da genelden özele doğru belir-lenmelidir:

21. yy, 2007 yılı,Ağustos, 15 Ağustos Per-şembe, 22.00.

Yazarın nerede doğ-duğu, yaşadığı ve oyununerede yazdığı da önemliolabilir. Oyunda mekanaynı zamanda davranışlarıda etkiler. Örneğin HaldunTaner’in “Keşanlı Ali Des-tanı” adlı oyununda taşralıZilha'nın zengin bir eve gi-dince düşünceleri ve davra-nışları değişir.

Olayın geçtiği mekangenelden özele doğru belir-lenir:

Türkiye, İstanbul, Ka-dıköy, Göztepe, GöztepeSSK Hastanesi, üç numaralıoda.

Konu, Tema, Amaç,Hedef ve Hedef Kitle

Konu, eserde işlenendüşünce, durum ya da olay-dır. “Oyunun konusunedir?” diye sorulduğunda“arkadaşlığın önemi”, “inti-kam”, “aşk”, “akademis-yenlerin ihraç edilmesi”,“cinayet” vb. cevaplar veri-lebilir.

Tema (önerme) ise,oyunun özünün bir cümleile ifade edilmesiyle belirle-nir. Bu cümle oyunun ana

fikrini de ortaya koyar. Yazar oyunu bu temaüzerine kurmuştur. Tema bir anlamda oyununtezidir. Yazar belirlediği konu üzerine bir sa-

Page 70: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat68

vunu ortaya koyar. Örneğin konumuz “hırs”ise temamız “Kontrol edilemeyen hırs yıkımagötürür.” olabilir.

Oyunun amacı, okura ya da izleyiciyebir farkındalık sağlar. Örneğin oyunun amacı“Hırsın kontrol edilmemesi durumunda ki-şiye zarar vereceğini göstermek.” olabilir.

Hedef ise, amaçla farkındalık kazananokur ya da izleyicinin eyleme geçmesini sağ-lar. Örneğin oyunun hedefi “İnsanların hayat-larındaki genel hırslarını ya da hırslandığıdurumları tespit edip kendini kontrol etmesinisağlamak.” olabilir.

Hedef kitle, oyunun temasına, amacınave hedefine göre ulaşılması gereken izleyicigrubudur. Oyunun hangi yaş grubuna hitapetiği çok önemlidir. Bu sizin sahneleme biçi-minizi belirler. Hedef kitle çocuklar, gençler,yetişkinler, yaşlılar olabilir. Yaşlarla birliktehedef kitle; ekonomik, psikolojik, sosyal, fizik-sel ve kültürel açılardan da değerlendirilmeli-dir. Ayrıca özel hedef kitleler de belirlenebilir:Çiftçiler, okuma yazma bilmeyenler, tutsaklarvs.

Dramatik MantıkOyunun dramatik mantığı oyunun sah-

neleme biçimini temelden etkiler. Dramatiksanatlarda iki yöntem vardır: Kapalı biçim(benzetmeci/ dramatik) ve açık biçim (göster-meci/ epik). Kapalı biçim oyunlar sanki izle-yici yokmuş gibi gerçekçi/doğal oynanır.İzleyicinin gerçek bir olayı dışarıdan izliyor-muş gibi hissetmesi istenir. Oyun dışına çıkıl-maz (Örnek: Hamlet/ William Shakespeare).Açık biçimde ise oyuncu izleyicinin var oldu-ğunu hiç unutmaz; oyununu doğruca izleyi-ciye de oynayabilir. İzleyici de oyun izlediğinibilir; gerekirse bunun bir oyun olduğu hatır-latılır. Oyuncu oyun dışına da çıkabilir(Örnek: Keşanlı Ali Destanı/ Haldun Taner).

Oyunun YaklaşımıYaklaşımlar şu şekilde olabilir: •Belli bir bölgeye ait ya da evrensel •Objektif ya da subjektif •Akılcı ya da duygusal •Sakin ya da heyecanlı

•Soyut ya da somut •Katharsis için ya da düşündürmek,

tartışma yaratmak için •Ölçülü ya da abartılı •Romantik ya da gerçekçi •Eğlenceli ya da öğretici Bazı yaklaşımların birleştirilmesi

olumlu (eğlenceli ve öğretici gibi), bazılarınınbirleştirilmesi ise olumsuz sonuçlar doğurabi-lir (ölçülü ve abartılı gibi).

Oyunun TürüOyun türünün belirlenmesi oyunun

sahneleme biçimi ve oyunculuk yapısı açısın-dan önemlidir. Örneğin oyuncu Moliere’in“Hastalık Hastası”nda abartarak oynayabil-diği halde, Tenesse Williams’ın “Arzu Tram-vayı”nda abartmadan, ölçüsünde oynamakzorundadır.

Oyun türlerinin bazıları şunlardır: •Trajedi •Dram•Komedi•Pantomim •Doğaçlama •Müzikal Ayrıca şu türlerin de araştırılmasında

yarar vardır: •Klasik Tiyatro•Romantik Tiyatro•Doğalcı Tiyatro•Simgeci Tiyatro•Dışavurumcu Tiyatro •Politik Tiyatro•Gerçekçi Tiyatro•Epik Tiyatro•Uyumsuz Tiyatro•Ezilenlerin Tiyatrosu (Öneri Kitap: 20. Yüzyılda Tiyatro / Haz.

Aziz Çalışlar)

Oyunun Öyküsü, Bölümleri, Olay Zinciri, Durumları ve Dramatik AnlarıOyunun öyküsü kısaca yazılarak özeti

çıkarılır. Bu yarım A4 sayfası kadar sürebilir.Oyunun bölümleri genelden özele doğru be-lirlenir. Oyunun kaç perde, sahne, tablo, ol-duğu ortaya çıkarılır. Her sahnenin öyküsü

Page 71: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

69EkinSanatEdebiyat

ayrı ayrı yazılır. Bu öyküler içindeki olaylar sı-ralanır. Olayları oluşturan durumlar ve varsadramatik anlar belirlenir.

AtmosferOyunun geçtiği zaman, mekan, tür,

iklim, konu, karakter yapıları, olay örgüsü vb.oyunun atmosferini belirler. Oyunun genel biratmosferi olduğu gibi, atmosfer her sahnededeğişebilir de. Atmosfer oyunun temposunuve karakterlerin davranışlarını etkiler.

Aksiyon ÇizgisiHer oyunun bir aksiyon çizgisi vardır.

Bu oyunun omurgasını oluşturur. Aksiyonçizgisi oyunun hedefine ulaşmadaki yoldur.Bu yoldaki her engel çatışmaları oluşturur. Buyolda özellikle karakterlerin ne yaptığı veneden yaptığı öz-biçim ilişkisi açısındanönemlidir. Karakterin gerçekleştirdiği/gerçek-leştireceği eylemlerin nedeni olmalıdır.

Oyunun Çatışmaları Çatışma dramatik bir yapıtın olmazsa

olmazıdır. Oyunun ilerlemesi ve ilgi çekici ol-ması içerdiği çatışmalara bağlıdır. Oyunun ak-siyon çizgisi detaylıca incelenmeli, hersahnenin ve karakterlerin çatışmaları tespitedilmelidir. Bir karakterin karşısında bir zıt

karakter olması, ana düşünceye ters bir dü-şünce olması, psikolojik, toplumsal, felsefi yada çevresel koşulların oluşturduğu engellerçatışmayı ortaya çıkarır. Karakterin hedefeulaşmadaki eylemine karşı gelen ve onu en-gellemeye çalışan her şey çatışma yaratır. Aynızamanda karakter kendisiyle de çelişir ve iççatışmaları ortaya çıkar. Her iyi karakteriniçindeki kötüyü, her kötü karakterin içindekiiyiyi aramak oyuncunun daha iyi oynamasınısağlar.

Karakterlerin Çözümlenmesi ve YaratımıOyunun genel çözümlemesinden sonra

karakter çözümlemelerine geçmek gerekir.Öncelikle ana karakterler çözümlenmeli, yankarakterlere sonra geçilmelidir. Oynayacağı-nız karakterin ilişki kurduğu diğer karakter-leri de tanımanız karakterinizin etkileşiminive tavrını belirleyecektir. Bir karakterin çö-zümlemesini yapmak, onun hayatını irdele-mek demektir. Yazar karakterin hayatını veözelliklerini açık açık vermez. Sahneleme ya-pacak olan kişiler konuşma örgüsünden yolaçıkarak karakterin nasıl biri olduğunu, içindebulunduğu şartları, ne tür bir yaşantısı oldu-ğunu ve geleceğe dair ne tür planları oldu-ğunu ortaya çıkarır. Bu yaratıma “alt metin”denir.

Karakter analizi yaparken şu sorular so-rulabilir: Kim, ne, nerede, ne zaman, neden,nasıl...

Kim? Karakterin adı, yaşı ve cinsiyeti gibi

genel kimliği… Bir insanın adı onun içinönemlidir. Oyuncunun oynadığı karakteriözümseyebilmesi için, oyun metninde geç-mese bile, karakterinin adını ve yaşını bilmesiönemlidir. Alt metin yaratılırken adların vekarakterlerin tam yaşlarının belirlenmesiönemlidir.

Ne? Kişinin ilgilendiği iş, mesleği... Bu rol ki-

şisi tip mi karakter mi? Tip genel davranışlara,karakter psikolojik derinliği olan özel davra-

Page 72: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat70

nışlara sahiptir. Tipte dış görünüşe, karak-terde ise iç dünyaya (psikolojik derinliğe vebuna bağlı olarak davranışlara) önem verilir.Şu soruları sormakta yarar vardır:Karakterin/tipin amacı ve hedefi ne? Ana ça-tışması ve yan çatışmaları neler? Hedefine ula-şabiliyor mu? Karakteri anlatan sözü ne?

Nerede? Nerede doğmuştur? Nerede büyümüş-

tür? Bu olayları nerede/nerelerde yaşamıştır?

Ne zaman? Bu olayları ne zaman yaşamıştır? Ne

zaman buraya gelmiştir? Ne zaman karar ver-miştir?

Nasıl? Bu soruyu şu şekilde sorabiliriz: Karak-

terin fiziksel/biyolojik, sosyal/sosyolojik vepsikolojik özellikleri nasıl?

Fiziksel/biyolojik özellikler; oyun kişisi-nin görünüşünü, hareketlerini, tavrını, yürü-yüşünü, giyinişini, konuşmasını, bedenselbecerilerini ve varsa fiziksel kusurunu belirler.

Sosyal/sosyolojik özellikler; sosyo-eko-nomik ve kültürel durumunu, ait olduğu sı-nıfı, eğitimini, politik tutumunu, dinini,milliyetini, çevresel faktörlerden etkilenişini,ilgi alanlarını, planlarını, işini, ünvanını, eko-nomik durumunu ve diğer karakterlerle etki-

leşimini belirler. Karakterin birçok sosyal rolüvardır. Bulunduğu ortama ve karşılaştığı diğerkarakterlere göre gerekli sosyal rolü ortayaçıkar. Dolayısıyla karakterin davranışları busosyal rollerle birlikte değişir.

Psikolojik özellikler; davranış kalıplarınıve bu davranışların nedenlerini, düşüncele-rini, anlayışlarını, akıl düzeyini, zihinsel bece-rilerini, baskın duygularını, fobilerini,alışkanlıklarını ve belli etkilere verdiği tepki-leri belirler.

Neden? Yazar bu karakteri neden yazmıştır? Ka-

rakter bunları neden yapmaktadır/söylemek-tedir? Neden bunu yapmaktan vazgeçmiştir?Neden bu mesleği yapmaktadır? Neden pa-rayı çalmıştır?

Neden sorusu aynı zamanda bir kontrolmekanizması sağlar. Karakter hakkında diğertüm sorulara verilen cevaplara “Neden?” so-rusu sorulmalıdır. Cevap mantıklıysa uygula-nır. Aksi takdirde yeni cevaplar bulmanızgerekir.

Karakterin EtkileşimleriZaman, mekan, şartlar ve etkiler değiş-

tikçe karakterin davranışları da değişecektir.Aşağıdaki etkileşimlerin tümü her sahne içinayrı ayrı değerlendirilmeli ve bu değerlendir-melerin mantıklı olmasına özen gösterilmeli-dir.

•Karakter-Mekan İlişkisi: Her karakteriçinde bulunduğu mekanın bir parçasıdır. Me-kanın karakter üzerindeki etkisi davranışlarayansıyacaktır. Karakterin belirlenen özellikle-rine göre içinde bulunduğu mekandan etkile-nişi ve bunun sonucunda davranışlarıbelirlenmelidir. Mekan değiştikçe karakterindavranışları değişebilir.

•Karakter-Karakter İlişkisi: Her aksiyo-nun bir reaksiyonu vardır. Bir karakter diğerkarakteri nasıl etkiliyorsa vereceği tepki o et-kiye göre olur. Bu etki tepki döngüsü oyun bo-yunca sürer. Etkiler değişirse, tepkiler dedeğişir. Bu sebeple her sahne için sürekli de-ğişen bu karakter etkileşimlerini ayrı ayrı tes-pit etmek gerekir.

Page 73: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

71EkinSanatEdebiyat

•Karakter-Koşul İlişkisi: Koşullar değiş-tikçe etki de değişir, dolayısıyla davranışlardeğişir. Bunlar psikolojik ya da biyolojik ko-şullar olabileceği gibi çevresel koşullar da ola-bilir.

Karakter ve Sosyal RollerBir karakterin birçok farklı sosyal rolü

vardır. Kimi insanlar arkadaşlarının yanında(arkadaş rolünde) çok sıcakkanlı ve espriliy-ken iş ortamında (meslek rolü) çok ciddi ola-bilir. Bu davranışları belirleyen etkençoğunlukla sosyal rolüdür. Karakter, sosyalrolüne ve etkilenişine göre diğer karakterlerleetkileşime girdiğinde davranışlarında değişimgözlenir. Her karakterin her sahnede hangisosyal rolüne büründüğünü belirlemek önem-lidir.

Oyunun İçindeki Özel KavramlarOyunun konusuna göre içinde yer alan

özel kavramları belirlemek gerekir. Örneğininsan psikolojisiyle ilgili bir oyundaki psiko-lojik kavramların belirlenmesi ve anlamlarınınyazılması gerekir.

Teknik Detaylar: Kostüm, Dekor, Işık Aksesuar…Oyun metninin içindeki teknik detaylar

da oyun çözümlemesi sırasında ortaya çıkarıl-malıdır. Teknik detayları ortaya çıkarmak içinşu sorular sorulabilir:

•Oyun metninde belirtilen dekor parça-ları neler?

•Oyun metninde belirtilen özel ışıklarvar mı?

•Oyun metninde belirtilen özelmüzik/şarkı var mı?

•Oyunda kaç kostüm var?•Aksesuarlar neler?

Broşür, Afiş, DuyuruOyun çözümlemesi yaparken aynı za-

manda broşür, afiş ve duyurularda kullanıla-cak metinlerin ve görsellerin de belirlenmesigerekir.

30.11.2018

OKURLARIMIZDAN

HAYYALİYUN

'Bir bucaksız bakışlı uçsuz vahadır gözlerin'uzun yamandır zamanın ardında

biriken sözlerininArkası gelir elbet bu tufandasarımtırak neşeler hayalinde

Gölgesiz kenarında uçurumun,

Bir hayal kiBir hayli durgunBir hayli yorgun

ortasında hayret denizininkalakalmış özlem tümceleri

Titrercesinebekler olmuş seni

Öylesine durulmalarGörmek eğrisinde hayatı

Önüme serilmiş kağıtan mesafelerAma umut heybesinde siyah gözlerGülümser gül yüzüyle gökyüzüne

Önce bir fotoğrafArdından gemiler kalkar

yüreğimizdenLimanlı bir kıyıda bakışmalar

Demirlenmiş umuda dönüşür kavuşmalar.

Ferhat Nitin

Page 74: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat72

ağır ağır yavaş yavaş “dip” diyordu tortutanrı siparişiydim sanki anama-babama

söyleyeceği kim söyledi ‘ben’den önce‘sınır’ımın ucunda adsız-at’sız bir atlı ––––h a y: ‘ilk ân’a dörtnala koşuyor ruhum

yüreğinde karanlığın sırlanmış bir giz ––gül-ayna k ü lhakikât’le kâinat kardeş olamaz

kaybolmuşum-kaybolmuşsun-kaybolmuş…âr/âf dedim arasına ‘iyi’yle ‘kötü’nün

deme bana n’olur “kesin” [kesinliği kesmek zâten iş/im) ‘kesin’ de ne)]bir tek öykü anlatın sıcak ve derin olsun

çizgi’yi kırpıyorum nokta’dan küçüktarih’i unutmalı tâlih ile el ele

odağında ‘merâk’ın incinperi ––––v a yit gibi mit doğurmuş ç/ağların günâhı ne: ip yok ‘hayat’ta uç çok <ipucu: ‘h/iç’> kime ne

‘veri eri’yim desem az mı [‘veriselci’yim]ortada bir şey yok apaçık: herkes rahat mı rahat(sız) olsun

tablolar yapıyor yıkıyorum köz sularda: sâf: affet ben’i anne ––böyle değildim değil mi önceâr/âf dedim arasına ‘var olmak’la ‘varoluş’un

ölmeden önce yandım {yârim bilir –nokta.}kırık âmâ pusulamın çatlak lâl yönünde güzergâhım gâm: cam ve can ≤’zaman’ hâlâ ham≥

handiyse ‘duvar’ım tuğlasız-renksizbir tek roman okuyun kısa ve yalın

“farklı açılarım şaşılığımdan”: şaşkın şâirimhâlim hâresinde ‘ışk’ın: ışık’la pervâne

‘perspektif’i pek sevi/yorum ––ama ne kelimeloşhoşboş ‘gerçek’ ––‘gerçek’i sevmiyorum

‘sis’teyanyanayürürâhmaklar… kaybolmuşuz-kaybolmuşsunuz-kaybolmuşlar“künyesiz kimliksiz kişiliksizdir ‘insan’”: şeytan

“bir güzel portre denemesini denesem kırılırdı herhâl kalemim”: zebânîtaranmış saçlarım çok çocuk hâlâ siyâh-bey/az kadîm fotoğrafımda

tortu “dip” diyordu yavaş yavaş ağır ağır‘kısır’daki s/ağır sultan duysundu gayri derd/‘im’i

bana “yabancı” de “öteki” de ––ne gamislipusluyaslıpaslı pusulam yitik dedim

ten’imin ter’idir bin bir çuvaldız‘gölge’yi ‘gece’yi ‘hece’yi seviyorum

bir tek şi’r şi’rleyin ırak ve yanık olsunkâinat’la hakikât (sanırım) kalleş

tan doğan

Nebze*

*“elma” romanının (enis batur / sel yayıncılık, 2012, is-tanbul) “yabancı, öteki” başlıklı ilk bölümünün ilk dokuzsayfasını okurken yazdım [bir roman-şi’r etkileşim örneği

gibi (her şey şi’re varır ‘ben’de / t.d.]

Page 75: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

73EkinSanatEdebiyat

Bilmediğim bir köşe başında bekliyorum. Her geçen, bir baş çevirip yüzüme bakıyor.Önümde bir araç duruyor. İçerisinde pos bıyıklı, güleç yüzlü birisi;

-Sen misin?-Evet.-Niye tek geldin, yanında başkalarını bulamadın mı? deyip gülümsüyor-Bu seferlik böyle olsun.-E haydi o zaman, yolcu yolunda gerek. Yalnız yanımızda yer yok,

senin için sorun olmazsa arkada otur.-Tamamdır, sorun olmaz.

Bir sıçrayışta aracın kasasında yerimi aldım. Araba boşyollara doğru devam etmeye başladı. Havada kuru bir sıcak-lık var. Hızlandıkça bunaltıcı bir rüzgar tenime işliyor. Etrafıiyice gözlemlemek istiyorum. Sık ağaçlarla dolu patika biryola giriyoruz. Az ileride orak elinde tarlada çalışan kadın-lar… Hınçla vuruyorlar toprağa. Tüm ökelerini toprağakusuyorlar sanki. Arkada tozdan bir şey görünmemeyebaşlayınca ön tarafa doğru çeviriyorum başımı. Bir taraftansu sesi geliyor; çok yakın olmasa gerek. Az ileride yol ayrı-mında duruyoruz. Pos bıyıklı sesleniyor:

-Siz inin! Ben arkadaşları bırakıp sizi almaya geleceğim. Başımla onaylayıp iniyorum. Benimle beraber orta yaş-

larda bir kadın iniyor araçtan; yüzünde ince bir tebessümle:-Merhaba, nasılsın?-Merhaba, iyiyim. Sen nasılsın?-Teşekkürler! Arkada zorlanmadın umarım?-Açıkçası en havalı yer benimdi. Burası o kadar güzel ki insan en ince ayrıntıyı bile ka-

çırmak istemiyor. Sadece buralara yolumuz düşünce göreceğiz bu güzellikleri. O yüzden hiçzorlanmadım.

-Vallahi doğru söylüyorsun. Bu kadar güzelliğe insan baka baka doymaz. Bir de onlarıyaşayınca daha zevkli oluyor tabii. Mesela aşağıda bir dere var. Her sabah uyanınca şöyle gü-zelcene elimi yüzümü yıkar, bir de temiz havayı soludum mu tamamdır! Kendine geldin de-

ibrahim çınar

Suyu Kim Kirletti?

Ve birtanesi var ki almışonların kavgasını

harmanlamış kendikavgasıyla. Kendi di-liyle “Edi bese!” dedi-

ğini duymuşlar enson.

Page 76: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat74

mektir. Neyse, çenem düştü yine! Takip et de oturacak bir yer bulalım. Böyle yol ortasında bek-lemek olmaz.

Yola son defa göz atıp takip etmeye başladım. Ağır çantasının altında hızla ağaçlarınarasından tepeye doğru tırmanmaya başladı. Ara sıra kafasını çevirip bana doğru bakıyor,sonra tekrar yola devam ediyordu. Bir ağaca yaklaşıp iki tane elma kopararak:

-Ceylan gibi tırmanıyorsun, helal olsun! Baya acıkmışsındır; al bakalım!Diyerek elmayı uzatı. -Teşekkürler!-Burada oturalım artık. Yoldan çok uzaklaşmayalım. Araç gelirse duyarız en azından. Onaylayıp ağacın altına oturdum. Elmayı gömleğimle silip yemeye başladım. Çantasını

açıp göz gezdirmeye başladı. Besbelli bir şeyler arıyordu içerisinde. -Nerede bu lanet olası, bir türlü bulamadım. Çantanın her gözüne iyice baktıktan sonra aradığını bulamamanın verdiği ökeyle cep-

lerini karıştırmaya başladı. -Hay akılsız başım, buradaymış! diyerek iç cebinden tütün kesesini çıkarıp sarmaya

başladı. Sardıktan sonra tütün kesesini bana uzatıp çakmağıyla sigarasını yaktı. Sigarasındanbir nefes çektikten sonra beni izlemeye koyuldu.

-Vallahi güzel sarıyorsun, helal olsun. Kalem gibi oldu mübarek. Bilsem ben de sanasardırırdım.

-Bir dahakine sözüm olsun. “O zaman anlaştık, dedi ve ekledi “Niye geldin buraya?”Bir anlık bir duraksama yaşadım. Belki o an ağzımdan bir çok kelime dökülüyordu,

cevap veriyordum. Fakat kafamın içerisinde canlanan sözden çok daha fazla görüntü olduğunaeminim.

Film şeridinden çıkmışçasına görüntüler… Önce yakın geçmişten başlıyor sanki. Tamam,tamam! Hatırladım o yerde yatan kadını. Taybet Ana diyorlardı adına. Hani ölüsü günlercesokak ortasında kalan, ailesinin hiçbir şey yapamadığı… Ağlamaktan başka…

Onun yanı başında çırılçıplak bedeni teşhir edilmeye çalışılan bir kadın daha var sanki.

Page 77: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

75EkinSanatEdebiyat

Onu gördükçe aklıma tek bir sorudan başka bir şey gelmiyor. “Kimin utanması gerek?” Bütünçıplaklığıyla içlerindeki onursuzluğu, caniliği, kanlarının son zerresine kadar ortaya serdiklerizalimliği gün yüzüne çıkanlar mı? Yoksa bütün temizliğiyle yerde yatan bedenler mi?

Şimdi yoldan bir araç geçiyor. Arkasında bir ip bağlanmış. İpin diğer ucunda insanlıksürükleniyor.

Film şeridi geriye sarıyor. Bir yerlerde barikatlar kuruluyor. Yoğun bir gaz gözlerimi yak-maya başlıyor. Nefes almakta zorlanıyorum. Eli sopalı faşistler karanlık bir sokakta gencecikbir yüreğe vurmaya başlıyor. Kulağımda çığlıklar yankılanıyor. “Yeter! Vurmayın artık! Ölü-yorum!” Sabah haberlerinden öğreniyorum. Bu çığlıklar sadece ona ait değilmiş. Kimisi14’ünde düşmüş toprağa. Kimisi gaz kapsülüyle vurulmuş başından. Ve bir tanesi var ki almışonların kavgasını harmanlamış kendi kavgasıyla. Kendi diliyle “Edi bese!” dediğini duymuşlaren son. Yüreğinin orta yerinde bir kurşun yarasıyla düşmüş körpecik bedeni.

Denizin suları yükselmeye başladı. Nerede olduğunu, niçin kaçtığını dahi bilmeden, birbotun içerisinde annesine sımsıkı sarılmış. Sular gecenin karanlığına bürünmüş, hırçınca sars-maya başladı botu. Ve yine sabah haberleri vicdanımızın derinliklerine dokunmaya yeti. Aylanbebekmiş adı. Her zaman bütün temizliğiyle avucumuza aldığımız su, şimdi bir cinayetin faili.Bir dakika! Suyu kim kirleti o zaman? Belki bir zamanlar atom bombalarıyla Hiroşima’daAylan bebeğin arkadaşlarını öldürenlerdir.

Issız bir yerden bir kadının çığlıkları duyuluyor. Hıçkırıklar içerisinde bir şeyler söyle-meye çalışıyor.

-Yapma! Lütfen yapma!-Rahat dur! Soran olursa rızası vardı derim. Ne sana ne bana bir şey olur.Doğru muydu bu duyduklarım? Yoksa kulaklarım bana yalan söylemeye mi başladı?İşte hala orada bekliyorlar. Ben daha kundakta bir bebek iken almış eline oğlunun gülen

yüzlü bir fotoğrafını hala bekliyorlar. Onlara sorarsan çocuklarını bir daha hiç gülerken gör-memişler.

-Hey! Bir soru sordum, nerelere daldın öyle? diyerek gülümsedi.-Hiç… Aklıma bir şeyler geldi sadece. Uzaklardan bir korna sesi duyuldu. -Araba geliyor. Hemen ayaklanıp yola doğru inmeye başladık. Aşağı yürürken yüzüme bakıp;

-Saatlerdir oturuyoruz, adını sormayı unutum. Diyerek gülmeye başladı. -Sahi senin adın ne?Ardından düşünmeye başladım. Yüzümde bir tebes-

süm belirdi. Benim adım ne? Kim bilir? Belki başı dik, kor-kusuzca darağacına yürüyenlerin adıydı benim adım.Belki Deniz, belki Seyit… Benim adım kimi zaman am-filerden sesini yükselten, kimi zaman ezilen bir halkınyanıbaşında soluk alan Taylan’ın, belki de bir halkınçığlığına ses olan Sinan’ın adı… Bir bakmışsın LatinAmerika’da diktatörlüğe karşı savaşan, Bolivya dağla-rında ölümsüzleşenin adı olmuş adım. Tıpkı Moskovaönlerinde Alman faşizmini tarihin çöplüğüne gönderen-lerin adı olduğu gibi… Benim adım tam olarak bir kitabınönsözünde dediği gibi, kendi yaşamlarını tüm insanlık içinonurlu bir yaşama feda eden ‘isimsiz kahramanlar’ın adıydı.

Filmşeridinden

çıkmışçasına görün-tüler… Önce yakın

geçmişten başlıyor sanki.Tamam, tamam!

Hatırladım o yerdeyatan kadını. Taybet

Ana diyorlardıadına.

Page 78: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat76

Bu budala tantana, bu ömür törpüsü,alelade, ateşten kaçırırcasına tuhaf kararname-ler, yasalar, yargılar. Anlıyor insan; devasakibri, asabiyeti, paranoyayı görüyor, parano-yanın en şaşalısını. Biri var, biri var, birisi içingeri kalan herkes budala!

Anlıyor insan, biliyor. Biz derken bizolunmuyor! Anlamak zor değil “Biz” derken“Biz”i düşünmeyenin sahtekarlığını. Hiç zordeğil. Bakın göğsünü yırtıyor “Biz” diye ba-ğıra bağıra. Oysa esasında yalnızca bağırıyor“Beeenn!” diye. “Ben” der bazen insan “Biz”olur; “Biz” der başkası “Ben” olur. Çünkü ke-limelerde değil esas anlam söyleyen insanıniçindedir..

Konuşuyor öylesine rahat ama güvendedeğil; bu rahatlık karakter bozukluğundan.Özeleştiri havasında. Özeleştiri verdiğini dü-şündürmek için... “Bir hata yaptık” der veekler; örneğin bir kente ihanet etiğini söyle-yebilir. Üstelik rahatça... Çürük domates sat-tığı anlaşılınca iki büklüm olup renkten rengegiren bir manavdan daha rahat. Bir kent ve birdomates! Yani bir gülü kırmakla bir ormanyakmanın aynı şey olmaması gibi. Bu olsa olsakendisi hariç herkesi ahmak yerine koymaktır.Fakat bir yasadır; kendini herkesten akıllısanan birinin aslında aptalın teki olması.Çünkü sadece böyle biri bu kadar basit davra-nır. Ve böyle düşünür. “Biz bu hataları yaptık”soyut bir ifadedir. Her nesnenin ve olgununbir adı olur. Örneğin bir bardağı kırmak hata-

dır. Bir kente ihanetin milyonlarca ihtimalivar! Örneklersek: Ormanlarını mi kestirdin,denizini mi doldurdun, en güzel yerlerini üçebeş beslemelerine mi dağıtın, meydanlarınıhalkına mı yasakladın, parklarına kışla görü-nümlü AVM mi yaptırmaya kalktın, vs, vs,vs...

Diyor insan, diyor ki; iyi ki varsın KuzeyRüzgarı! Ne hoş duymak senin sesini. Söyle-sene yok mu bu tantananın bir sonu? İlla sağırmı olmak gerek? Bay tanrı ve bir yığın yala-kası kaymak tadı verdi artık. En iyisi dinlemeksadece senin sesini Kuzey Rüzgarı. Çünkü buen güzel seçenek.

Tuhaf! İnsan tuhaflığını görüyor. Doktordert yanıyor hastasına! “Sorma! Sol yanımdabir sızı, bir sızı...” Hasta bakıyor doktorun su-ratına, yüzünde bir dolu soruyla ancak doktorsormuyor, habire anlatıyor. “Hiç unutmamküçükken kızamık olmuştum.” Bu arada has-talar bekliyor uzunca bir kuyrukta ve uza-dıkça uzuyor kuyruk sağlık kapısında! Kantükürüyor öksürürken, orta yaşlı bir kadın, or-tasında sıranın. Hademe çıkışıyor ona ökeyle:"Kirletmesene yeri kardeşim, daha yeni temiz-lemiştim!” Doktor karışıyor işe ve uzaktan ba-ğırıyor büyük bir ciddiyetle: “Ne oluyororada? İki kelime etirmediniz bana. Bir peçeteverin bayana, hanımefendi siz de sıranızı bek-leyin ve öksürmeyin öyle kafanıza göre!..”Sonra dönüyor önündeki hastaya: “Benim oto-mobili değiştireceğim, bunun rengini beğen-

ergül çiçekler

Tuhaf

Page 79: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

77EkinSanatEdebiyat

medim de...” Üç aylıkömrü kalmış pankreaskanseri hastanın, hepitopu üç ay! Ve dakikalarçalıyor onun kalan kısa-cık hayatından doktor,hiç utanmadan!..

Tuhaf, ağaçlar çu-kurlara gömüyor bahçı-vanları. Baharda dal-larını budayacaklar.Belki bir çiçek açar, hanisolda olanı... Kütah-ya’nın bilmen ne köyün-den, asgari ücretli,evlenememiş parasızlık-tan. Ah bir de yaşayabil-seydi şu gömüldüğüçukurda!

Küfrediyor trafiklambaları; gelene geçene, özellikle yoksullara.Yol kesip haraç alıyorlar. İnsan deli oluyor buküfürleri sineye çekenleri gördükçe, fakat fır-satını kolluyorum. Hele bir teki sövsün debize, bakın nasıl devriliyormuş koca heybe-tiyle, boylu boyunca, karanlıklara.

Biz de yoksuluz, biz de fukara… Üç yıl-lıktır ayaklarımızdaki ayakkabılar. İki senedaha giyeriz onları. Hadi, bize de sövün trafiklambaları! Hadi, yolumuzu kesip haraç iste-yin! Yapın bunları, yapın ki görsün dünyaalem; nasıl yıkayıp temizliyormuş bunca irini,barut ateşi!..

Bir çocuk şeker yerine ısırıyor dinamitlokumunu ve şaşırmıyor kimse buna. Öyle ya,ne doğru ki bu imam-hatip memleketinde, buda yanlış olsun? Ama budala hala aynı inatladavranıyor donmuş gibi. Davranıyor her şeyyolundaymış gibi ve istiyor ki inanılsın buna.Ama geçti o yenilmez adam pozları. Dündübaşkasına ömür biçmek, bugün çanlar çalıyorkendisi için. Bir de sevmiyor bizi; öncedeniçten içeydi, şimdi açıktan. Sanki çok da um-rumuzdaydı. Yaratamadı ya, mani olduk ya,sağırlar, körler, dilsizler ülkesini yaratamadıya, şimdi çıldırtıyor haykıran yüreklerimiz on-ları, delirtiyor. Şimdi tekrar güçlü pozunda;dünyanın merkezi, kainatın kabil-alimi ve be-

kanın ustasıymış gibi. Ne güzel şeymiş sevil-memenin böylesi, mutlu ediyor insanı. Boşayırtıyor boğazını bu eski zaman yobazı. Çare-siz şimdi, çaresiz, ona derin bir çukur açarken‘kapitalizmin mezar kazıcıları’ ne ‘kubbelermiğfer’ oldu ne ‘minareler süngü’. Olsa olsaancak birer mezar taşıdır şimdi. Her tepeyediktirdiği bu acı hilkat garibeleri!..

Sadece onu seveceğiz. Sadece güzelolanı, doğruyu, insanlığın gelecek ülküsünü.Seni değil. Senin gibileri değil adını söylemekistemediğimiz tuhaf şey. Bir nebze bile olsunseni değil, çatlak ayna, dedektif göz, ihbarcıyüz, yılışık resim, saçma spot ve her şeyi bil-diğini sanan cahil, ukala, seni değil! O küçüm-sediğin damlalar dönüştüler sessizceokyanuslara. Şimdi senin için geliyorlar. Siziniçin! Kabararak dev dalgalarca, taşarak kıyı-lardan, üstü köpük azgın ve başeğmez… De-rinlerde tsunami vakti geldi; sular karayavuracak. O damlalar her parça toprağı kapla-yarak… Vaktin varken bağır istediğin kadar.Zaten elinde kalan bir bu. Bağır şimdi bağıra-bildiğince, ama bil ki nafile, diğer yaptığın herşey kadar!

Sadece seni seveceğiz mavi gök, kızılgün, sadece seni insanlığın gelecek tutkusu.

“Çanlar sizin için çalıyor. Çünkü artık‘yaşam bizden yana!”

Page 80: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat78

Narayama Türküsü bir örnektir.Bir meseleyi anlatmaya veya anlamaya çalışır iken örneklemek tercih edilen bir yöntem-

dir. Örnek, etimolojik anlamı ile model, insanın, anlatılan ile semantik bir bağ kurmasını sağlar.Aslında örnek, tanıdık olandır ve tam da bu nedenle yaşamımızı kolaylaştırır. İnsanlığın“olaylı” tarihinde, birbiri içinde beliren, gelişen süreçlerin kavranmasını kolaylaştırmak için,Narayama Türküsü iyi bir örnektir -tıpkı köleci toplumu Babil Köleci Toplumu’ndan ya da feo-dalizmi Avrupa’dan okumak gibi.

19. yüzyılda, Japonya’da yüksek bir dağ köyünde geçen film, bütün anlatılar gibi bize sı-nırı çizilmiş bir zamanı gösterir. Narayama Türküsü, (Orjinal adıyla, Narayama-bushi kô) buyönüyle, Japonya’nın tarihinde ayırt edici sayılabilecek bir sürecini izletir.

Çin’deki feodal ilişkilerin ilerleyişi, ekonomik gelişmeler ve buna bağlı olarak gelişen kül-tür Kore ve Japonya’ya uzanır. Bu iki ülke, ilkel topluluk sisteminden hemen sonra, köleci aşa-mayı atlayarak feodalizme geçer. Japonya’da feodal ilişkiler 4. yüzyıldan itibaren belirmeyebaşlar. Uzun bir dönem kölelik olgusu devam eder ancak köleler üretimde önemli bir yeresahip değildir.1

Japonya, bu etkileşim sonucu, ilkel topluluk döneminden feodalizme geçer.

1 Zubritski- İlkel Topluluk, Köleci Toplum, Feodal Toplum - sayfa 165

emel

Narayama

Narayama Türküsü filminden bir sahne...

Page 81: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

79EkinSanatEdebiyat

…Hikayenin geçtiği köyde kıtlık vardır. Ataerkil toplum düzeni yerleşiktir. Kadınlar mehir

karşılığı evlendirilirler; bu bir satış sözleşmesidir esasen. Kadın, bu sözleşmenin konusunuoluşturan maldır. Erkek bebeklerin ölüme terk edildiğini görürüz. Yaşamsal bir ihtiyaca karşılıkgelmeyen neredeyse her şey yok edilir. 70 yaşına gelenler, Narayama isimli dağa çıkıp ölümübeklerler. Hırsızlık yapanlar diri diri gömülür. Tüm bunlar yaşanırken gözetilen şey topluluğunyaşamsal çıkarıdır. İyi bir örnek olmasının temeli budur. İlkel topluluktan feodalizme geçenJaponya ve kültürünün şekillenişini izleriz aslında. Son kertede alt-yapının üst-yapıyı belirle-diği sınıflı toplumların hikayesidir Narayama. İçinde, yerleşik ataerkil kültürün yanında ilkeltopluluk geleneklerinin kalıntıları vardır. Ataerki vardır, ancak yaşlılık ile saygınlık arasındakipozitif korelasyonu da görürüz.

Filmdeki esas karakter Orin, 70 yaşına girmek üzeredir. Annedir, ninedir. Orin aslındayarı-doğal ekonomik ilişkilerin olduğu bu köyde, ev ekonomisinin merkezindeki insandır, ka-dındır. Doğayı tanır. İşbilir. Sözü dinlenir.Narayama’ya çıkmadan önce büyük oğ-luna bir eş bulur ve tüm bildiklerini onaöğretir.

Narayama’da toplumsal ilişkilerin,daha çok “insan ile şey arasındakiilişki”2 halinde olduğunu izleriz. Türk-çeye “ırgat” olarak çevrilen bir sınıfsaltabaka da karşımıza çıkar. Köle deneme-yecek kadar özgür, özgür denemeyecekkadar bağımlı ve toplumsal yaşamdanyalıtılmıştır. Doğal olarak, mülkiyet sa-hipliğinden dışlanan ırgatlar açısından,geleneklere ve kurallara -hukuka- ba-ğımlılık ve haklara tam sahip olamamaekonomi dışı zoru doğurmuştur.3 Bu çı-karım Narayama’da karşımıza; bağlı ol-duğu evin kurallarına uyma, emirlerineitaat etme, çalışma zorunluluğu gibi zorbiçimleriyle karşımıza çıkar.

Bu film, farklı konular üzerindensinematografik bir okumayla pekala de-ğerlendirilebilir. Diğer yandan hikaye-nin, evrenin varoluşu ile başlayankozmik takvimin4 son günü olan 31 Ara-lık ve 23:59:58 saatlerinde gerçekleştiğinibilmek, Narayama’yı iyi bir örnek yapar.

İnsanlık tarihi, iki kelime kullana-rak tarif ettiğimiz en dehşetli görüngü-lerden biri. İçine binlerce yılı sığdırmayadevam ediyor ve edecek -dünyada yaşa-yan son insan ölünceye dek.

2 Onur Karahanoğulları - Lenin ve Hukuksal Sorunlar - sayfa 13 Lenin ve Hukuksal Sorunlar syf 34 Cosmos Belgeseli- Carl Sagan/Neil deGrasse Tyson

OKURLARIMIZDAN

ARDINDA KALAN

Giderken kuşlara bırak beniSuretimden dökülsün sessiz çığlıklarGiderken vakti kalmamış kentlere yık beniLimelenmiş coğrafya gibi koksun etlerimGiderken düşlere uyut beniBoynumun eğriliğinden aksın nefesinGiderken kör kuyulara at beniÖlümümü kutsayan mavi bir pencere olsunGiderken saçlarına savur beniRüzgara akıp giden kokun ağırlasın Giderken gecenin karasına sar beniÇocukluk korkularıma bir mayın telaşı düşsünGiderken dağlara vur beniEsir düşeyim gurbeti uzun Köroğlu’naGiderken doğu limanlarına demir at beniKıyısız kentlerin tuzuna düşsün bedenimGiderken çocukluğundaki masallara oku beniBir varmışla başlayan evvel zamanlarım olsunGiderken…Gitmesen olmaz mı?

Şükrü Çiftçi

Page 82: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat80

Belki de birçok şeyinen çok farkında olan oydu.Neden mi böyle başlıyo-rum? Çünkü geneldeanlam veremediğimiz bazıisteklerle çıkıyordu karşı-mıza, çay eşliğindeki soh-betlerimize. “Hiçbir şeyinfarkında olmaması güzel,fazla etkisinde kalmaya-cak” cümleleriyle konu olu-yordu. Bizce farkındadeğildi olanların, istekleride tam bu sebeple anlam-sızdı.

“Boydan ayna istiyo-rum” diye tuturmuştu bir kere-sinde. Bizim için anlam ifade etmeyen boydanayna, onun en büyük isteklerinden biriydi.Kendi boyunu görmek istiyordu. Ayaklarınaeğilerek değil, boydan bir ayna ile bakmak!Sandığımızın tersine dört yıllık yaşamına çokşey sığdırmıştı. “Dört yıllık yaşama ne sığdı-rılmış olabilir ki” demeyin hemen. Hapisha-nede büyüyen bir çocuk olsaydınız çok şeysığdırabilirdiniz küçük ömürlerinize.

Daha üç yaşındayken sayım dayatma-sıyla karşılaşmıştı Elazığ Hapishanesi’nde.‘Heval’leri merdivenlerden atılmış, hepsi deonun ayaklarının dibine düşmüştü teker teker.

Kendini en çaresiz hissedeno olmuştu. Hafızasına öyle-sine derin kazınmıştı ki buolay, sayım için kapı heraçıldığında çaresizce koştu-rup saklanacak yer arar ol-muştu. Sonrasında nedenböyle kaçıştığını sordu-ğumda, “Elazığ gibi olacakdiye” cevabıyla karşılaş-mıştım. Aldığım cevap kar-şısında kendi derinsessizliğimde boğulmuş-tum.

Bir vakit, haberler iz-lenirken, minicik adımlarıyla

merdivenlerden inip gelmiş,çocuk kanalı izlemek için ağlamaya başlamıştı.Bu hareketi karşısında şakayla karışık “HevalÇınar” demiştim, “dünyada senin yaşındakiçocuklar katledilirken, böyle saçma şeyler içinağlamanı hiç doğru bulmuyorum.” Ağlamayıbırakıp büyük bir ciddiyetle “Birlikte izleye-lim haberleri” demişti. Elbete onu bu kadarciddi olmaya iten büyük etmenler vardı. Enbüyük etmen ise neredeyse iki yıldır yaşıtla-rıyla sohbet ve oyununun olmayışıydı. Bütünsohbet ve oyunları büyükleriyleydi. Ciddi birortamda olduğunun her zaman farkındaydı,bu sebeple de en az büyükleri kadar ciddiydi.

zindan türkü söylüyor

Sessizlik, Çığlık ve KavgaKüçük yaşına rağmen kocaman bir yüreği olan Çınar Amed'e

Daha üç yaşınday-ken sayım dayatma-sıyla karşılaşmıştı

Elazığ Hapishanesi’nde.‘Heval’leri merdivenler-

den atılmış, hepsi deonun ayaklarının dibine

düşmüştü teker teker.Kendini en çaresiz his-

seden o olmuştu.

Page 83: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

81EkinSanatEdebiyat

Ciddi olamadığımız bazı zamanlarda o biziciddiyete davet ederdi. Yüksek sesle konuştu-ğumuzda onun isyanlarıyla karşılaşırdık.“Hadi susup kipatlarınızı okuyun. Kipatları-nızı bitirmezseniz, evinize gidemezsiniz!” Bizievimize gidememekle tehdit ederdi, çünküonun en büyük özlemi evine ve kardeşlerinedairdi. Bir evin nasıl olduğunun merak ve he-yecanıyla sorardı annesine; “Anne, bir günbizim de evimiz olacak mı?” Annesi zaten birevlerinin olduğunu söylemiş ve yeni bir so-ruyla karşılaşmıştı; “Peki evimizin anahtarı daolacak mı?” Bu soru annesinde Çınar'ın yüreğikadar kocaman bir şaşkınlık yaratmıştı elbete.Sorduğu sorunun anlaşılmadığını düşünerekaçıklamaya girişmişti hemen. “Yani anne, iste-diğimiz zaman girip çıkabilecek miyiz? Pik-niğe gidebilecek miyiz mesela?” Olumlucevap alınca da bir pikniğin hayalini kurmayakoyulmuştu. “Pikniğe gideceğiz, salıncak ku-racağız, sen beni sallayacaksın, sonra bengidip sana rengarenk çiçekler toplayacağım.”

Öyle ki sırf annesine çiçek getirebilmekiçin hapishaneyi ayağa kaldırmışlığı olmuştu.Birkaç aydır gitiği kreşten dönerken tümrenkleriyle gelen baharı ve rengarenk çiçeklerigörmüştü dışarıda. Koşarak gidip bir çiçek ko-parmıştı. Onun tel örgüler arkasında hapsedil-miş hayallerinden habersiz olanlar elindekiçiçeği alıp çöpe atmışlardı. Doğayla bağ kura-bileceğimiz her türlü şey yasaktı çünkü. Pekiküçücük bir çocuk ‘yasak’tan ne anlardı?Onun dünyasında ‘yasak’lara yer var mıydı?Çiçeğin çöpe atılması ile birlikte adeta kıyametkopmuştu. Yaratığı yankıyla tüm sesleri iş-kenceye dönüştüren koridorlarda bir çocukağlaması sonsuza uzanmıştı. Bu ağlama sesihepimize tanıdıktı. “Çınar'ın ağlaması!”Büyük bir ökeyle ve tedirginlikle kapıya yö-nelmiştik. Kapı aniden açılmış, Çınar içeriyegirmiş ve yine aniden kapanmıştı. Her şey bir‘an’dan ibareti. Çınar'a, neler olduğunu sor-duğumuzda olanları anlatmaya başlamıştıgözlerinden dudaklarına süzülen gözyaşlarıiçinde. Onu yarın yeni bir çiçek koparabilece-ğine ikna etme çalışmalarımıza ökeyle yanıtvermişti: “Ama ben onu anneme getirecek-tim!” Seslerin amansızca yankılandığı dört

duvar derin bir sessizliğe gömülmüştü. Yaşın-dan büyük cevaplar vermek alışkanlık halinegelmişti onda, derin bir sessizlik yaratmak dabizim alışkanlığımız olmuştu kuşkusuz, kötübir alışkanlık.

Derin sessizliği kırmanın öyküsüdür bu.Çınar Amed'in bizden başkalarına duyurama-dığı özlem çığlıklarını dört duvarın ardına ta-şımanın öyküsü... Artık sizler de duydunuzonun çığlıklarını. Ne yapacaksınız peki? Ses-sizliği mi büyüteceksiniz, yoksa Çınar'ınözlem çığlıklarını mı? Elbete onun çığlıklarınıbüyüteceksiniz! Bir sebebiniz daha var artıkkavgada... Dört duvarın yıkılmasını bekleyenyüzlerce çocuk var tel örgülerin arkasına hap-sedilmiş! Onlar için hayal etiğimiz, yaşanabi-lir dünyayı kurmak için yürüyelim!

Doğa Yılmaz

OKURLARIMIZDAN

RÜYA KUŞU

Küçük ölü kedilerÇok canlı karıncalarYaprakları doldurup

Uçuran rüzgâr

Dutları bekliyorumHer öğlen,

düşüşleriniOmuzuma ve ayaklarıma

Ağaçları hissediyorum Konuşan bir heykele dönüştüğümü

Yüzümde dut ağacınınRüzgârla dövüşü

İlayda Vurdum

Page 84: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat82

Mehtap suya daldığı noktadanayaklarına kadar ulaşıyor, yumuşacıkkumsalın üzerinde ileri geri oynaşan sulardanfırsat buldukça ayak bileklerini öpüyordu.Yaşamla ölüm arasında ‘gel-git’ler gibiydimehtabın ve suyun temasları. Kendisi gibiydi;gelmiş ve gidiyordu. Nereden geldiğinibilmiyordu ama suya gitiği kesindi.

Tarihin cevapsız sorularıydı beynininkıvrımlarını yoran. “Sahi, nereden geliyo-rum?” diye içinden geçirdi birden, beynininona oynadığı sanrı nöbetleri arasında. Bir okadar yakın bir o kadar uzak bir cevap geçiy-ordu zihninde. Daha da derine gitmeyebaşladı suyun maviliğine ve aradığı cevaba.Suyun maviliği, öylece zihninde gökyüzümaviliğine dönüştü. Gökyüzünün maviliğinihisseti yüreğinde. Dayanılmaz bir hal almıştı,bulanıklaşan cevap. Ansızın bir düşten uyanırgibi, dört tarafı belirsizliklerle çevrili imli bircoğrafyada buldu kendisini. “Burası da neresiböyle?” diye geçirdi içinden. Daha önceduymadığı bir ezgi duydu. Ezginin geldiğiyöne çevirdi yüzünü. Karşısında ağaçlardanbir kapı gördü. Heyecan ile kapıya yöneldi.Kapıdan içeri girmeye cesaret edemiyordu.Lakin elinde olmadan kapıya yönelmesine deanlam veremiyordu. Kapıdan içeriye girdi. Birtarafında uçsuz bucaksız nehir, bir tarafında

sıra sıra ağaçlar uzanıyordu. Yürümeyebaşladı. Duyduğu ezgi daha da belirgin bir halaldı.“Neresi burası?” “Nasıl geldim?” “Nere-den geldim?” “Kimdim ben?” soruları ileboğuşmaya başladı. Kendisini en çok yoranbelki de buralara getiren soru; kimolduğuydu.

Tarihin tozlu sayfaları sırasıyla göz-lerinin önünden geçmeye başladı. Lilith’in bit-meyen isyanı, Havva’nın günahkârlığınıgördü Adem’in gözlerinde. İlk savaşı, ilk ye-nilgiyi gördü. Artık kulağına gelen ezgi dahada anlam kazanmaya başladı. Korkusunu dayenmişti artık. Daha bir cesaret ile yürümeyebaşladı insan elinin var etiği bu coğrafyayı.Ortadoğu’da bir köle pazarında Ezidi, Asya dabir otel odasında Taylandlı, Afrika’da bir sün-net odasında Cibutili oluyordu. Tarihin tozlusayfalarında gözleri bağlanmış adalet sembolüoluyordu sonra. Kulağına gelen ezgiyianlıyordu artık. Aden Bahçesi’nden bu yanaduyduğu ezgi, ‘KADIN’ diyordu kadimdillerde ona. Artık kim olduğunu görüyorduyüreğinin aynasında. Tanrının yeryüzünegönderdiği ve herkesin unutuğu bir din oluy-ordu. Ve kadın oluyordu Mehtap, suya daldığınoktadan doğrulup kâinatı yenidendoğururcasına...

okur

Arayış

Page 85: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

83EkinSanatEdebiyat

Page 86: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat84

Page 87: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

85EkinSanatEdebiyat

Page 88: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat86

Page 89: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

87EkinSanatEdebiyat

Page 90: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat88

Page 91: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

89EkinSanatEdebiyat

Page 92: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat90

Page 93: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

91EkinSanatEdebiyat

Page 94: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat92

Page 95: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

93EkinSanatEdebiyat

Gün daha yeni batmış, karanlık kavuş-muştu. Annem ve babam, yakın zamanlardahastalanan babaannemi ziyarete gitmek içinhazırlanıyordu. Annem, mutfakta öncedenyaptığı yemekleri sefer taslarına yerleştiriyor,bir yandan da bize mercimek çorbası kaynatı-yordu. Ocağın hemen yanındaki duvara yas-lanmış onu izliyordum. Tencereden gelensıcak ve hoş kokulu buharla ısınıyordum. Ba-harat kokusu burnuma doldukça garip birgüven duygusu içimde dört dönüyordu.Annem, hazırladığı çorbayı üç tasa pay eti,tasları sofraya koydu. Çorbanın dumanı uzunsüre daha tütü. Babam kapı eşiğinde bekler-ken “İki saate kadar döneriz.” deyip kardeşle-rimi bana emanet eti. Ben de evin ablasıolmanın verdiği gururla “Gözünüz arkadakalmasın,” diye karşılık verdim, “ben bakarımkardeşlerime.”

Üç kardeş: Ahmed, Firaz ve ben. Benevin hem tek kızı hem de en büyüğüyüm. Oyıl kafama koydum okuyup doktor çıkmayı.İnsanlara nasıl bir hayrım dokunur diye dü-şünüp dururdum. Bazen öyle çok düşünür-düm ki geceleri karmakarışık rüyalargörürdüm. Firaz, dokuzuna yeni girmişti. Pekcesurdu. Düşüp başını yarmıştı bir defa, yinede ağlamamıştı. Babam onu “deli oğlum” diyeseverdi. Ahmed, altı yaşındaydı. Kendi iste-ğiyle bir lokma geçmezdi kursağından. Sü-rekli hasta olur, öksürüp tıksırırdı. Çakırgözleri hem yorgun hem kurnaz bakardı. En

sevdiği oyun saklambaçtı. Üçümüz bir odadayatardık. Annem ve babam, evden çıktığındada biz üçümüz yine birlikteydik.

O akşam Ahmed çorba içmemekte yineısrar ediyor, ben de elimdeki kaşığı zorla ağ-zına sokmaya çalışıyordum. Firaz, bizi seyre-diyor, Ahmed önündeki tasa burun kıvırdıkçaona bağırıyor, ne kadar şımarık olduğundanyakınıyordu. El birliğiyle Ahmed’e bir tas çor-bayı içirdik. O da bizimle mücadele etmektenbitap düşünce koltuğa uzandığı gibi uyuya-kaldı. Üzerini örtmek için bataniye almayaannemlerin odasına girdiğimde odanın sol ke-narındaki yatak dikkatimi çekti: Yaslı olduğuduvarı ayakta tutuyor gibi gözüküyordu.Sanki o yatak orada olmasa duvarlar sıraylaüstümüze yıkılacak, ev yerle bir olacaktı. İçimbir tuhaf olmuştu. Salona döndüğümde Firaz’ıcamdan dalgın dalgın bakarken buldum. “Ne-rede kaldılar?” diye sordu ben elimdeki bata-niyeyi Ahmed’in üzerine örterken. Renkvermemeye çalıştım ama ülkede bir yıl öncebaşlayan karışıklıklar aklıma geldikçe beni debir titreme alıyordu. İlk olaylar ülkenin güneyucu olan Dera’da başlamıştı. O zamanlarbabam, bu olaylara “saman alevi” benzetmesiyapıp yakında son bulacağını iddia etmişti.Ancak daha birkaç ay önce Halep’te, yanı ba-şımızda, yaşananlar babamın haksız olduğu-nun kanıtıydı. Düşündükçe içimdekihuzursuzluğu saç diplerime kadar hissediyor-dum. Kapının çalmasını bekledim; ancak na-

açelya kızgın

Mercimek Çorbası

Page 96: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat94

file, evin içindeki sessizlik büyüdükçe bü-yüdü.

Saat on iki olmak üzereydi. Babamınbahsetiği “iki saat”in üstünden bir buçuk saatgeçmişti. Firaz’ı uyumaya, sabah olduğundaannemler dönmezse karşıdaki komşudan ba-baanneme telefon etmeye ikna etim. Ben desalonda Ahmed’in uyuyakaldığı koltuğunkarşısına uzandım. Bacaklarımda bir sızıvardı. Titrek ve hâlsiz... Gözlerim dört duvararasında dönüp duruyordu. İçeriye perde ara-sından giren dolunayın ışığı sızıyordu. Aradabir cızırdayan soba, annemin geçen kış işlediğibeyaz danteller, eski ahşap sehpa, babaanne-min gençken dokuduğu kilim... Her şey yerliyerinde olmasına rağmen hiçbiri eskisi gibideğildi. Her biri yabancıydı. İlk kez etrafa bugözle bakmıştım. Bu dört duvar arasında dahaönce hiç bulunmadığımı sandım.

Sabaha karşı kapının sesine uyandım.Annemle babamın sağ salim eve geldiklerinidüşününce bir anlığına ferahladım, pirüpakoldum. Kapıyı benden önce odamızdan koşa-rak çıkan Firaz açtı. “Neredeydiniz?” diye ser-zenişte bulunmaya başlayacaktı kikapıdakinin annemle babam olmadığınıgördü. Sözü yarım kaldı. Gelen bir polis me-muruydu. “Melek’le Yusuf’un çocukları sizmisiniz?” Kâbus görüyor olmadığımdan eminolmak için yüzüne uzun uzun baktım. Kahve-rengi gözlerinde mahcup bir ifade vardı. Bo-

ğazım düğüm düğüm oldu. Bağıracak olsamsesim bir ıslık gücünde bile çıkmazdı. Polismemurunun soruyu yinelemesiyle göz çukur-larıma birer damla yaş gelip yerleşti. İmda-dıma Firaz yetişti. Kısık bir sesle “Evet,” dedi.“Evet, biziz.”

Apar topar merkeze götürüldük. Oradabize olanları kim anlatı, nasıl anlatı da benannemle babamı bir daha göremeyeceğimi öğ-rendim, hatırlamıyorum. Eve dönerken bin-dikleri aracın bir uçak tarafındanbombalandığı söylendi bize. “Öldüler!” dedi-ler. Sonrası da… Bağırmaktan ciğerlerimin acıacı yanışı, boğazımın parça parça oluşu… Fi-raz’ın annemle babama haykırışı, “Neredesi-niz?” diye soruşu, tekrar tekrar soruşu…Ahmed’in gözyaşları içinde dizleri üstüne yı-kılışı, kıpkırmızı suratı, kan çanağı gözleri…Her biri bıçak gibi saplandı beynime.

Bir haftaya kalmadan Hatay sınırındayaşayan halamızın yanına gönderileceğimiziöğrendik. Halam uzun yıllar evvel, ikinci ko-casıyla evlendikten sonra yerleşmişti Hatay’a.Bayramdan bayrama görüşürdük. “Evimizibırakmam!” dedim. Annemler buradaykenolmaz! Bilmediğimiz yerde ne yaparız? Ölü-rüm de gitmem! Ağladım sürekli. Kararlı ol-duklarını gördükçe ağladım durdum. Yinemerkeze gitiğimiz günlerden biriydi. Yaşlı sa-yılabilecek bir polis memuru gelip yanımaoturdu. Kır saçları alnına düşüyordu. Göreni

Page 97: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

95EkinSanatEdebiyat

şekatle saran ince bir çehresi vardı. İçimdesonsuz bir güven duygusu oluştu. “Ahmedoyun oynamayı sever mi?” Maksadını anlaya-madım. Hafifçe, biraz da korka korka, başımı“evet” anlamında salladım. “Ahmed sizin evinönünde oyun oynayabilir mi peki?” Bu soruyacevap gerekmezdi. Bir yıldır bırakın çocukla-rın sokakta oyun oynaması, sokağa çıkmalarıbile tehlikeliydi. Ağlamam ancak durdu. Polismemuru konuşmaya devam eti. Hatay’dabize daha iyi bakılırmış. Kardeşlerim korkuyladeğil oyun oynayarak büyür-müş. Orası evimiz olur-muş…

Halamlara gidenekadar karşı komşumuzRuksan Teyze bize eviniaçtı. Ahmed’in yaşıtı biroğlu vardı, Rafii, onunlabirlikte yaşıyordu. Güniçinde eve çoğunu tanıma-dığımız bir sürü insan geli-yor, bize “Başınız sağolsun!” demeye oturup sa-atlerce “Hem öksüz hemyetim kaldı yavrucaklar!”diye ağıt yakıyorlardı. Ağıt-ları arasında kimi çay kimikahve içiyordu. Bize acıyarakbakıyorlardı. Kapı her çaldığında içimde ye-şerip içeri yabancı insanların girmesiyle sonbulan o acınası umudu Firaz’ın da gözlerindegörüyordum. Annemle babamı özlüyordum.O akşam yemek saati geldiğinde RuksanTeyze içeriye elinde bir tencereyle geldi. “Sizemercimek çorbası yaptım, sıcak sıcak içersi-niz.” dedi. Ben ablaydım, annem ve babamkardeşlerimi bana emanet etmişti, güçlü dur-mam ve onlara örnek olmam gerekiyordu amayapamadım. Sofradan kalktığım gibi dışarı fır-ladım. Koşar adım kapıya yürürken içeridengelen sesleri duyabiliyordum. Ruksan Tey-ze’nin “Yoksa çorba sevmez mi?” sorusunaAhmed cevap vermişti: “Annemin yaptıklarınıçok severdi.”

Ertesi akşam Ruksan Teyze bizi otobüsekadar uğurlamaya geldi. Bineceğimiz otobüsinsanı ürkütecek kadar eskiydi, büsbütün hur-

daya çıkmıştı. Otobüs şoförü esmer tenli biradamdı. “Acele edin, birazdan kalkacağız.”Sesi aynı babamınkine benziyordu. Firaz veAhmed tepki vermeyince ben de bir şey deme-dim. Yol boyunca o, her konuştuğunda gözle-rimi kapatıp babamla olduğumu hayal etim.Küçüğüm, babam bana kitap okuyor. Ben an-nemle nasıl tanıştıklarını merak edince yarımağız o günden bahsediyor. Kendi gençlik yıl-larını anıyor, ülkenin eski günlerine sıra ge-lince sesi buğulu çıkıyor. Ben yine bu

hayallerden birine dalacak-ken “Çocuklar,” diye ses-lendi şoför, “kalkın,geldik!” Hava karanlıktı;ancak etrafı güç de olsa gö-rebiliyordum. Dağdan taş-tan başka bir şeygözükmüyordu. “Burası mısınır?” diye sordum. “Bu-rası değil, az ilerisi, düm-düz devam edeceksiniz.”Otobüsten alelacele indik.Böyle bir yerde yalnız kal-manın verdiği korkudandır,o hurda otobüs dört yanıyüksek duvarlarla örülü birkale kadar güvenli gözüktü

gözüme. Uzun süre olduğu-muz yerde durup gidişini, uzaklaştıkça küçü-lüşünü, bulanık bir ışık olup gözdenkayboluşunu izledik. Önümüzde ucu bucağıolmayan toz toprak patikadan uğultular geli-yordu.

Yürüyorduk. Öyle bir karanlık vardı kigöz gözü görmüyordu. Başımıza bir şeyin gel-memesi için durmadan dua ediyordum. Pa-tika biraz barut, biraz çam kokuyordu.Gökyüzünde bir iki yıldız parlayıp sönü-yordu. Bir ses geliyordu uzaktan, irkiliyor-dum, tüylerim diken diken Firaz ve Ahmed’inelini sıkıca tutuyordum. Annemin ben küçük-ken söylediği ninni kulağımdaydı. Okulun ilkgünü ağlamaya başlıyorum, annem beni sa-kinleştirmek için yine o ninniyi mırıldanıyor.Yürüyorduk. Firaz, ilk adımı ardından baba-mın bacağına sarılıyor, ne yapacağını bileme-yen babam, mutluluktan ağlamaya başlıyor.

Yürüyorduk.Öyle bir karanlıkvardı ki göz gözü

görmüyordu.Başımıza bir şeyingelmemesi için dur-madan dua ediyor-dum. Patika birazbarut, biraz çam

kokuyordu.Gökyüzünde bir iki

yıldız parlayıpsönüyordu.

Page 98: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine

EkinSanatEdebiyat96

Onu ilk kez ağlarken görüyorum. Yürüyor-duk. Ahmed bir kış, ateşlenip havale geçiriyor.Annem sabahlara kadar uyumayıp başındabekliyor, tek kelime etmiyor, ağzına bir lokmabir şey koymuyor. Yürüyorduk. Rüzgâr yüzü-müze estikçe gözlerim kapanıyor, karanlıkdaha da büyüyordu. Artık dayanamayacağımıyüreğimin tam ortasında hissediyordum. Yolboyunca kontrollerden geçtik. Bizi her gören“Ananız babanız yok mu sizin?” diye soruyor,sonrasında dikkatli olmamızı tembihleyipgönderiyordu. Ara ara durup dinlendik, sonrada daha ne kadar kaldığını bilmediğimiz yoladevam etik. Böyle üç saat geçirmiş, sınıraulaşmıştık. Ayakkabılarımız parça parça yır-tılmış, vurduğu yerler soyulup kanamıştı.Ayaklarımız kabarcık kabarcık olmuştu. Ter-den ıpıslaktık. Dize kadar toza toprağa bulan-mıştık. Yol üstü dikenli otlarla bezenmişti. Buotlar batığı yerleri yakıp kavurmuştu. Tel ör-güyü gördüğümüzde içimde bir zafer sevincikoptu. Tam derin bir oh çekecektim kiAhmed’in gözünden çenesine akan gözyaşıdurdurdu beni. Hıçkırmaya başladı: “Evedönmek istiyorum!” Tek kelime etmeden ba-şını göğsüme bastırdım. Anlıyordum. Derdi,dört duvar ya da bir avuç toprak değil içini,tıpkı sıcak çorba buharının benim içimi ısıtığıgibi ısıtan o duygunun özlemiydi.

Hatay üzerinden Türkiye sınırını geçelion gün oldu. On günümü annem ve babamınmezarının nerede olduğunu, onların bizi cen-neten izleyip izlemediklerini düşünmekle ge-çirdim. Dün gece onları yine rüyamdagördüm. Önceden “evimiz” dediğimiz yerde-yiz. Annem yırtık bir bezle rafların tozunualırken bir yandan da evin işlerinin hiç bitme-diğine dair söyleniyor. Babam elinde iki po-şetle geliyor, kışın hep giydiği botlarını kapıönünde çıkartıp içeri giriyor. Camın önündendışarıya bakıyorum. Binaların hepsi yıkılmış,harabeye dönmüş. Sokakta askerler, kucakla-rında bebekleri feryat eden kadınlar, enkazlarıarayan adamlar; arkada bomba sesleri, bağır-malar, haykırışlar… Annem… Babam...

OKURLARIMIZDAN

SEN SEBEP

benzimde parlayan nacak aklımda silkinen suişte bundandır etimde kabuklanan neşelakin hiç sabaha yenilmedim benhep kıynaşan kapıların putluğuydu yıkıldığımhem yürümekten kapıldım seslerin cilvesinegitiğim en uzak sevinci sormayınen uzaklar bana hep güz

gitim ve karşımda meret diye kentin vakti, vakit ağırpatlayan kadran, dağılan sabah nasıldağı borana, günü küle ilikledim kabulağzımda biriken bozgun, gövdemi bölen asadöne dolaşa çıktığım yokuşcinnet diye savrulduğum evhazır

sen sebep diye kendime ilençyaban ya da fünyene diye hesaba bağlanırgurbet diye tutunduğum kayaneden minnet diye yaratılan levhabend diye sığındığım aynaya çapraz

elimde kalan yol, suratımda inkâr, alnımda çatlakama uzanmadım hiç dağların kalbinesevmedim çiçekleri tükendi diyesaklandım anca anca kül olmaktanbeni tanı!

kemik karın, harman yara, kırık tapınakniçin sarkar boynuma kâhırnedir ömrüme biçilmiş pahanın kusuruaklım nedennerde dönendiğim sabır

bildim akacak suyukanın rengini ve andım ökeyigece içerdeydi hare hare, çıplak ve konuşkanyüzümde ışıl ışıl çelik yüzümde lanetli efsunzaman diye çektiğim cezakanımı bileyen ahlat adambeni tanı!

Burak Çapan

Page 99: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine
Page 100: 190122 ONSOZ 40 KAPAK - mucadelebirligi.comDevrimi ve Sanat’ başlığı ile bir sunum gerçek-leştirdim. Toplumsal altüst oluş dönemlerinde sanatın oynadığı rol üzerine