Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
p 1
• ISPANYA ARAPLARI
ve iSLAM Doğu Araplarıyla Mukayeseli Olarak, ispanya Araplarının islam' ın Tekamülündeki Yeri
Ar.Gör.ismall Hakkı ÜNAL Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi
Ar.Cör.ismall Hakkı ÜNAL 1957"de Ankara'da doğdu. ilkokulu 1968'de,Ankara imam-Ha·
tib Okulunu da 1975'te bitirdi. 1981'de O.D.T.Ü. SOSyal ilimler Bölümünden. 1982'de de Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesin· den mezun oldu. 1982'de Ankara ilahiyat Fakültesine Arastırrm Görevlisi olarak girdi. Halen aynı fakültede Hadis Anabilim Dalında Arasıırma Görevlisi olarak çahsmal<tadır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bid'at problemiyle ilgili olarak islam fanatikleri, aslında kemik asırılıklara giderler. Mesela, Hz.Peygamber'in. karpuzun kabuğu nu nasıl soyduğu kesin olarak tesbit edilemediği için birçok islam alimi, karpuz yenilmesine karşı çıktılar. Nitekim islam ilahiyatındaki öneminden dolayı teferruatlı bir şekilde ele alacağ ım daha da kemik oir konu olan tütün içme problemi bid'at meselesi hakkında bilgi edinmek için çok öğretici bir özelliğe sahiptir.
·Müslümanlar arasında çok yaygın olan tütün içme alıskanlığını göz önüne alan bir kimse, tütünün islam ilahiyatında birçok münakaşaya konu olduğuna ve buna cevaz verilip verilmemesi hususunda hem mutaassıplar hem de liberaller tarafında, birçok masum mürekkebin harcandığınazor inanabilir. Hiç bir hadiste Hz.Muhammed'in tütün içtiği belirtilmemektedir ve O'nun tarafından uygulanmamıs birşey hakkında da gerçekten-inanmış bir müslümana hukuken cevaz verilemez. Bu görüşü daha makul hale getirebilmek için. sıhhi ve ekonomik sebepler de tütün yasağına ilave edilir ve şöyle den ilir: 'Tütün içimi hiç bir kar sağlamamakta, aksine zayı flatır ve birçok hastalıkların nüksetmesine sebep olur. O, habaistendir ve onun üzerinde yetiştiği ağaç ısecerı da
. .
habis bir ağaçtır. Ayrıca tütün içilmesi para sarfını ve israfı gerektirir. Bunun dışında o. Allah'ı zikirden ve ibadetten alıkoyan faydasız zevklerdendir. Tek kelimeyle o. pis bir bid'at olarak kabul edilmistir.163
' Mamafih tütün düşmanları, böyle gayet normal delilleri zikretmekle tatmin olmazlar. Onlar. tütün içenin öbür dünyadaki kaderini de bilirler. 'Tütün içieller derler, 'kıyamet gününde. içki içen ve buna benzer günah işleyerlerle beraber hasrolacal< ve onlara aynı zamanda ates dolu mezarlarından. kara yüzlü ve ağ ızlarında alevii tütün çubuklan olduğu halde kalkacaklardır. Bu ifadelerini teyid etmek için de her türlü müphem görüşe atıfta bulunularlar.164
'
Tütün içme probleminin başlı başına dini bir münakasa mevzuu olarak bu ölçüde sürüp gitmesi aslında nazik ve iht:laflı konular bakımından çok zengin olan islam kazuistik literatürünü daha da genisietmekten başka bir ise yaramadı. Mamafıh durum. 11./17. y.yılda devletinicra gücünün bu konuyu halletmek için kansız da olsa- şiddetin mesru sahasından ayrılarak- müdahalesiyle değişti. Ancak dini polemikler. hapis ve kan dökmeye de vesile teskil etti. Aşağı yukarı aynı dönemlerde. 1665'te Alman ilahiyatının bazı temsilcileri. mü'minlerine Andreas Schopplus'un ifadesiyle sunu telkin ediyorlardı: 'Tütün içen erkek ve kadın kardeşlerimizin hepsi. sevtan tarafından aldatılmıslardır. Tütün mel'un bir
<63l Viyana imparatorluk ve kral kütüphanesi yazmalarından. N.F .. nr.265. v.110 a. t64ı Aynı yazma. v.109 b.
48 islami Arastırmalar Savı:2 Ekım-1986
ispanya Araplan ve lslani/i.Haldcı ÜNAl
bitkidir ve onun vasıtasıyla su zamanda en büyük putperestlik vukua geliyor: Chrlstus Scrıve de şöyle söylüyordu: 'Daha çok içilebilmesi için boğaz yangın duvarı yapılır ve şeytana tütünden bir duman fabrikası yakılır.16sı o dönemde Osmanlı imparatorluğu'nda tütün içen ve enfiye çekenlere kars ı yönetim dışındakiler tarafından da desteklenen fanatik bir tecavüz sürdürülüyordu. .
Bu zevkler Osmanlı imparatorluğu'nda henüz veniydiler ve bunlar hakkındaki dini tartışma da hükümetin sert bir emri meseleyi çok ciddi bir safhaya getirdiği zaman bile hala sonuçlanmamıstı.
Buna temas etmeden önce Arapça yazma bir manoğrafiden asağıdaki kronolojik verileri iktibas etmeliyim: ·islam ülkelerinde tütün kullanımı dördüncü/onuncu yüzyılın sonuna doğru başladı. Onu müslüman ülkelere ilk getirenler ingiliz diye adlandırılan d~ğlardan gelen Hristavanlardı.166ı Mağrib'de tütün hakkında manzum ve mensur eserler yazıp birçok faydalarını sayan Yahudi bir hekim tarafından ehlilestirildi. Daha sonra Mısır. Arabistan, Yemen. Hindistan ve birçok islam ülkesine girdi. Sudan'da, ei-Laqani ei-Maliki'ye göre. ilk olarak Timbuktu'da 1005/1596-7 senesinde ortaya çıktı. Bab:> sının manzum eseri 'ei-Bedr fi'l-!<~bair v~·c:-Sagair" e yaptığ·ı şerhinde bu gıoı şeyıere temas eden Necmeddin ei-Mağribi'ye göre tütün. Sam'da ilk olarak 1015/1606-7 de görüldü.ı67ı
Bundan dolayı tütün 11./17. v.vıl bid'at karşıtı ilahiyatçı lar tarafundan islam Devleti'nin dikkatinir)Gekildiği her yönüyle yeni bir sevdi. Tütün içimi il~arak 1 043/1663'de Sultan IV.Murad'ın saltanatı esnasında istanbul'da büyük hasara vol açan korkunç bir yangından sonra yasaklandı. Her gece Sultan bizzat şehirde bir gezinti yapar ve fenersiz gezen veya fen erli de ols_a kahvehanede bulunan ya da tütün çubuğuyla yakala nan herkes ölüme mahkum edilirdi. Her sabah sokağa çıkan halk Sultan'ın emrinin icrasıyla ortaya çıkan acımasızlığa şahit olurlardı.16aı Aynı sertlik eyaletlerdeki tütün içicilere karşı da uygulandı. 945/1538 de gizlice tütün içen üçpınar'da 14. Ruha!Urfal'da 10. Haleb'de 20. ve Hacıgöz'de 20 kişinin boynu vuruldu. asıldı veya vücutları parçalanmak. yahut elleri ayakları kırılıp evlerinden dışarı atılmak gibi daha zalim bir sekilde öldürüldü.169ı Sultan IV.Mehmed'in saltanatında bile tütün içimine karşı aynı sert uygulamayla karşılaşıyoruz. 1063/1653'de tütün içerken yakaladığı iki kişiyi sultan bizzat idama mahkum etmiş ancak müftünün verdiği daha yü-
m uşak bir kararla bu katı hüküm kırbaçlamaya tahvil edilmiştir.170ı
Bu örnek gösteriyor ki. o zamanda hala. tütün içmeye karsı gösterilen fanatizm. daha ılım il olarak sürdürülüyordu. Aynı dönemde Kenan Paşa tütün içenlere karşı yeniden sert davranmak istediği ve tütüncülerin çubuklarını kırıp kendilerini hapsederek ise başladığı zaman. kendisine; şayet tütün dumanının verine fitne ateşinin gökyüzüne çıkmasını istemivorsa. halkın tütün içmesine müsaade etmesi seklinde bir haber gönderen sipahilerin muhalefetine boyun eğmeye mecbur kaldı. Kırk yıl sonra ise tütünden elde edilen vergiler. hükümetin son derece istifade ettiği. Osmanlı imparatorluğu'nun en önemli gelir kaynakları arasında ver alıy-ordu.l1·ıı . .:.ı\.:.:...ı.JI ;.,...~ır<>- J .:.ııy.~ı ~ c.Lal'
O dönemae, tUtun ıçı m ı ne taraftar kitabi bir eğilim de görülmeye başlanmıştı. Bu yüzden kültürtarihinde tamamen karakteristik olan böyle bir literatür tipinin gelişimi hakkında bazı mülahazalarda bulunmam yersiz olmayacaktır. Ben özellikle 1109/ 1697'de yönetimin sert tedbirler uygulamasından 64 sene sonra adı altında yazılan bir risaleyi seçiyorum. Yazarı. islam tasawufunun seçkin bir mensubu ve edebi temsilcisi olan Abdülgani en·Nablüsi'dir. Birçok hususlarda ulemaya yani fıkıh alimlerine karşıliberal bir muhalefet islam mistisizm ekolünün teammüllerinden olduğu için. tütün içme probleminde de o. ulemanın çok sert görüslerini suçlavan mistik bir yazar durumundadır. Abdülgani en-NabiGsi. yukarıda adı geçen ve benim Viyana imparatorluk ve kral sarayı kütüphanesi yazmalar kolleksiyonundan !N.F.nr.265, v.104b-147bıını tanıyıp, daha önce zikrettiCıim birçok delilleri a ldığım eserinde. muarızla· rının tütün içme konusundaki dini ve kestirme delillerini çürütmek. şüphelerini izale etmek içjn gayret gösterir. Buna ilaveten. çalısmasını çok eğlendirici
bir şeyle. tütün içimi hakkında yazılmış bir şiirden örnekle ve tarihi verilerle genisletir. Bu tarihi malumat aynı eserden benim aldığım kronolojik derlemede.olduğu gibi her zaman açıklayıcı bir özelliğe sahip değildir. O, aynı zamanda bizim Avrupa i tarzımıza göre. garip sayılabilecek tarihi verileri de içine alır. Bir örneği burada iktibas etmeme müsaade ediniz: ·sana nakledildi ki' der bizim safdil yazar. 'tütün kullanımı eskiden son zamanlarda bilindiği kadar meşhur değildi. Fakat Nemrut zamanının antik hi ka-
l65ı leopold Löw. Die Lebenselter in der Judischen Liceracür ıszeged. 1875ı. s.357. c66ı lngiltere·nin burada nidn ·ceber !dağı seldinde isimlendirildiğinin sebebini anlıyorum . Modern Arapea·da cebel. özellikle Mısır'da.
dağlık yerler olmasa bile bilinen ıte-meskün sehirlerden uzak. bilinmeyen topraklara verilen ısimdir .. Dolayısıyla o. ·cerra incognica 1bi· linmeven yerının mc:ıadilidir. Eski ahiddeki 'Haram· ldağlarıin manası da aynıdır . Bkz. Çıkıs: 32:12: "Mısırlılar. onları kötülük için. dağ· larcıa 61dürmek icin ve onları yeryüzünden yok etmek icin cıkardıdiye n icin söylesin ler?· lRSVl. va ni: Sina varımadasının dağlan. israilli· leri n tahkir edilmeleri ifadesinden anıasılabilecek böyle bir tabiat yapısına sahip olmadıklan icin. buradaki dağlarbilinmeyen uzak sa h· ra anlamına gelirve daha cok Cıkıs/14: 3 ve 14: 11·deki su ifadelerin anlamlarına uygun düser: 'Cöl etrafianne sarmıstı·. 'Mısır'da kab ir. ler bulunmadığı icin mi çölde ölmek üzere bizi getirdin?' !RSVJ.
l67ı Abdaighani. Qu. yazma. v.117 b. · ', l68J J Hammer-Purgstaıı. Gesehfehte des Osmanisehen Reiches. 111. 120 l69ı lbid. lll. 175. 17011bid. lll, 408. !71) lbid. lll. 427.842.892. 1721 G.Fiügel. Die Arabisehen Persisehen und Türkisehen handsehriften der k.k.Hof Bibliothek in Wien ıVıvana 18651. 111.100.nr.13.
islami Arasıırmalar savı:2 Ekim-1986 49
yelerine göre o devirde de bilinmekte idi. Nemrut çaresiz bir hastalığa yakalanmıstı. Bir böcek burnundan girerek beynine ulasmıstı ve onu devamlı rahatsız ediyordu. Nemrut kafasını duvara vurduğu zaman acı geçici olarak duruyor. fakat k.~sin olarak son bulmadığı için yeniden başlıyordu . Oyle ki kafasını devamlı çarpmasından dolayı hükümdar ciddi bir tehlikeye maruz kalmıştı. Daha sonra doktoru ona tütün içmesini emretti ve gerçekten hükümdar tütün dumanını burnundan çekip verdikçe acı tedrici olarak son buldu·. Bu faydasız hikayelerle173'. yeni dünya !Amerikal'nın eski Asya için gayr-i malum olmadığını isbat etmek isteyenler bu masaldan· kendi görüsleri için bazı deliller elde edebilirler. ısırası gelmişken. bana göre bu hikaye esasen -sadece Titus ismi Nemrut'la değistirilerek- bir Yahudi kaynağından alınmıstırl1741
Bu hikaye sünni müslümanlar üzerinde. istenilenin tam aksi bir tesir icra etti. Çünkü bu hikayeden anlaşıldığına göre, Hz. Muhammed'e dayandınlamadığı için onlar tarafından kınanan bu zevkin, tarih öncesi kafir birkralın meşgalesi olduğu ispatlanmış oluyordu. Ma .mafih yazarımız bu itirazdan rahatsız olmaz. Çünkü o. tütün içmenin sifa verici gücünde onun yasaklanmasına karsı kuwetli bir delil bulunduğunu farzeder ve bunu. tütünü sağlık açısından çok tavsiyeye sayan bir zevk olduğunu söyleyen Avrupalı hekimlerin görüşlerine atıfta bulunarak te'yid eder. Ayrıca Nemrud hikayesindeki maksada ilaveten o. bir parça arkeolojik malumatverir ve bir arkadasının Hicaz ve Suriye arası bir yol üzerinde, eski bir şehrin harabeleri altında tamamen bugün kullanıtan pipoya benzer bir pipo sapı bulduğunu zikreder.ı7sı
ithal tütün üzerinden alınan gümrük vergilerinin imparatorluğun ana gelir kaynağını teskil ettiği bir zamanda Sultan'ın, yasaklan ihlal edenlere uygulanan tütün aleyhindeki emirleri ve zulümlerine karsı çıkmak yazanmız için kolay olmuştu. Nitekim kars ı da çıktı ve islam dininde yeterli .bir temele sahip olmayan hükümet emirlerine itaat edilmemesi gerektiği-ni açıkça ilan etti.1761 -
islam ilahiyatında tütün içme problemi XliXVII nci asm1 sonlarına doğru bu durumdaydı. Yukarıda atıfta bulunulan kitabın yazarının Hanefi mezhebine mensub olduğunu da zikretmeden geçemeyiz. çünkü onun delilleri. pratik sonuçlar doğururken, hadiste temeli olmayan zevklerden kaçınan Mağribiler ve diğer Malikiler için durum böyle değildir.
1731 Aynı yazma. v.115b.
' ıspanya AtaOlan ve ısıam/ı Hakkı ÜNAL
Her teorik prensibin pratik uygulamasında bir takım dereceler olduğu gibi. bid'atlerin mahkum edilmesinde de .durum aynıdır.
Bu meselere en asırı uç, merkezj Arabistan'da ve bir miktarda Hindistan'da bulunan Hanbeli mezhebinin müfritleri, Vahhabilerdir.1771 Bunlar her bid'atın ibtalinde gösterilen ihmalidiğer müslümanlara karsı bir savaş sebebi ıcasus beli il saydıkları gibi her dı ni ve sosyal yeniliği de !bid'atı nefretle karşılayarak kendi dini ve politik proğramları bakımından islam'ın ilk kutsal dönemine dönülmesini amaçlarlar.
Aşağı yukarı yirmi yıl kadar önce Vehhabi liderlerinden 'Uiyan ed.Dabibi, Sam valisine sunları yazdı: «Biz arabızcvani araplar göçebe adetlerini hala muhafaza ediyorları ve bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed CAllah'ın salat ve selamı üzerine olsunı bir Arap idi ve Hz.Peygamber'in ashabı !Allah onlardan razı olsunı da Arap idiler.
Biz seni Allah'tan baskasına ibadet etmemeye, hac kurbanını Allah'tan baskasına takdim etmemeğe, mezarların üzerlerine mescid kurmamağa, velilere. sehitlere, muttakilere. tövbekarlara. fakir ve dervişlere güvenmemeğe davet ediyoruz. Bunları yapman sunu açıkca ortaya koyar ki. Allah bizimle olduğu halde sen onların dualarını aracı yapıyorsun. halbuki bu, sirkle aynı manadadır.
Biz açıkça, Allah'ın rızasını kazanacak isler yapmıs ve tartışma götürmez bir delile göre. dindar bir hayat sürmüs olduğu anıasılan herhangi birine karşı hürmet göstermede israr ediyoruz. Fakat ondan yardım isternek ve onun mezarını tavaf etmek bize göre haram bir iştir.
Bundan başka aleni günahlara gelince. özellikle bira ve sarap içmek, livata yapmak, kadınların halka görünmesi. kötü söz söylemek. Allah'tan baskası adına yemin etmek. normal çubuk veya iran çubuğuyla tütün içmek, mankala ve kağıt oynamak. kahvehanelerde sohbet etmek. tef calmak. nükteli mıs-ralarla veya siirle eğlenmek }..J'il J _,.iili ..,...J ve insanı Allah'a ibadetten alıkovan herhangi birseve mübtela olmak; iste bütün bunlar aşağılık ve insanı Allah'ın rahmetinden mahrum bırakan şeylerdir. Ayrıca başkalarına haksızlık yapmak. hem cinslerine zülum ve iskencede bulunmak. rüsvet almak ve yargılamada taraf tutmak; bütün bunlar müslümanlar için adi ve habis bid'atlardıl178'
Bu. islam gelenekçiliğinin çok karakteristik bir ifadesidir. Çünkü bizatihi gayr-i ahlaki olan fiiller. ahlaki açıdan değil. fakat herhangi bir geleneksel temelden yoksun olduklan için kınanmaktadırlar.
1741 ratmuoGittin. v.556bl, Kudüs fatih i Titus hakkında benzer birhikaye anlatır. 'Bir deniz sevahetindeyken fımna çıkınca Titus: 'Sadece denizde düsmanlanna saldırabildiği, oysa karada hiç birgücü olmadı() ı' seklinde yahudilerin tanrısıvla alay etti. Karaya indiği zaman bir böcek burnuna girdi ve ona cek acı cektirerek beyninin içine kadar ulastı. Basıangıçta bir demiranin cekiç vurusıanvıa sakinlesiVordu. Fakat daha sonra buna alıskanlık kazanınca imparatorunsanolan bu metodla da hafifletilemedi. Nihayetyedi yıl acı çektikten sonra öldü. Öldükten sonra cesedi parçalandığında böcel<. bir vasında ve yaldasıl<.bir kilo ağırlığında bir güvercin büyüklüğüne uıasmıstı ve doktorlar tarafından bulunan iğnesi pirinçten. ayak.lan demirdendi'. Arapça hikayenin bu Talmud masalından kaynaklandığına süphe etmiyorum.
so
1751 Abdalghani. qu.Yazma.v.116a. 1761 lbid. V.142. 1771 önceki bOiümün 58 numaralı notuna bakınız. 1781 Z.D.M.G.XI. 436-38.
islami Atastırmalar Savı:2 Ekim-1986.
ıspanya Araolan ve isıariıli Hakkı ÜNAL
Vehhabiler. ahlaki vasıflara ilaveten. günahları da iki kategoride mütalaa ederler: Büyük günahlar.<kebairl ve küçük günahlar <sağairı. W.G.Palgrave'in sevahat kitabından da anıası lacağ ı gibi. Vehhabi lideri Abdülkerlm'e göre. sadece iki büyük günah vardır: Sirk ve tütün içmek. Halbuki adam öldürmek. zina ve yalan vereyemin etmek küçük günahlardandır791
Yukarıda iktibas edilen ifadede ortaya çıkan bu sınırsız bid'at düşüncesi, awı ı zamanda arap belağatı nın iki meşhur özelliği olan kafiveli nesir ve ·paralelizm· <mısraların birbirine benzer sekilde çift olmasıl i de bid'at olarak mahküm etmektedir. Meşhur Mağribi tariheisi ibn Haldün, Mukaddime'sinde bu belağat <rhetoricl hünerinin yaygınlığından bahsederken. bunun batı araplarına nazaran doğu arapları
arasında daha çok tanınmış olduğuna isaret eder601
Bu münasebetle batı araplarının bu çekimserliğinin sadece estetik sebeplere değil. baska sebeplere de dayandığı gözden uzak tutulmamalıd ı r. Biz, bunda Maliki mezhebinin bid'at hakkındaki görüşünün kitabi mterarvı delilini buluyoruz. Aksine. Hanefi mezhebi her hususta bu gelenekçilik külfetini sadece göz ardı etmekle kalmaz. fakat hem bid'at düşüncesinin mutlak hakimiyetini. hem de her sosyal olgunun var olma hakkını() hadisten çı karılmasını açıkca reddeder. Sadece Hz.Peygamber tarafından bildirHme sansına sahip bulunan veya muhalif olduğunu hissettirerek cevapsız bırakılan hususlardaki bid'atlar kötü olarak kabul edilecekt ir. Buna uygun olarak onlar. sayısız miktardaki bid'atları iki sınıfa avırırlar: 1. Tasvib edilen veya onla rın isimlendirdikleri sekitıe güzel bid'atlar<ei-Bid-atu·ı~Haseneı. 2. Kötü. yani~rih görülen bid'atlar. fei-Bid'atu's-Sewiel.
Çok mutaassıb bir Hanefi alimi Ahmed er-Rumi ei-Akhisari ~J.,lı 4-:...<.. <Bid'atların Süpürgesi adlı eserinde bid'atleri gayretli ve dikkatli bir elemeye tabi tutarak söyle söyler:
·su ayırımı yapmayan ve akıllarının uygun gördüğü, zihinlerinin yatkın olduğu herşeyi güzel kabul eden birçok insan vardır. Böylece onlar mübah şeylerle. haram olan sevleri birbirine karıstı ra rak. kaygan ve tehlikeli yolu düz voldan ayırt edemeyen kör bir deve gibi her adımda tökezlerler. Genellikle insanlığa faydalı olan bid'atlara gelince -ki bütün bid'atların insanl ı k amacına hizmet ettiği farzedilirherşeyden önce söz konusu bid'atın ortava cıkmasına sebep olan durumun araştı rı l ması gerekir. Eğer bu durum Hz.Peygamber zamarnında mevcut olmayan yeni doğmuş bir iliski rrelationl ise. uygun bir bid'atla bu yeni doğan iliskive kendimizi adapte etrneğe mezunuz. Savet bid'ata tekabül eden ortam. Hz.Peygamber zamanında mevcut idiyse. O'nun kendi zamanındaki mevcut sartalr müvacehesince zaten faydalı savdığı sevleri unutmamıs olacağı farzedilerek. bu noktadan ele alınan bütün bid'atlerindikkate a lınmasının doğru veya gerekli olduğu düsünülmeksizin-bir din değişikliği olarak kabul edilmesi qerekecektir:181
'
179) W.G.Palgrave. op.cit.. 11.,10·11 .
Bu iktibas iki aşırı uç, yani sunni gelenekçilikle, tam liberalizm arasında bir uzlaşmayı göstermektedir. Aslında daha sonralan bu iki ası rı uç arasında pratik bir uzlaşma sağlamak için gayret de sarfedilmistiL Akhisari'den yapılan iktibas bizi su na inahdırmaktadır ki. bid'at hakkındaki görüşünde Hanefi mezhebinin liberalizmi. bu mezhebin daha katı temsilÇilerine muvazi olarak bid'atle ilgili dini prensiplerde bazı kısıtlamalar ve ayrımlar yapmayı gerekli görmüştür.
Bid'at hususunda. Batı islamının. en katı hadiscilerin öğretisini takip ettiği. All lbn Meymun'un yukarıda zikri geçen. Doğu lslamına karşı yazd ı ğı polemik vazısının tetkikinden anlaşılmaktadır. Bütün risale su hususu ispat etmek gayretiyle islenmistir: Batı yasaklanmış bid'atlerden kaçınırken. Doğu Hz.Peygamber' in tasvibine asla nail olmayacak bid'atleri hiç bir ayırım yapmadan islam toplumuna sokmustur.
Yukarıdaki mufassal arastırmaya emin bir sonuc olarak sunu ifade etmeğe hak kazanmış bulunuyoruz: Doğu islam' ının eğilimi. dini ve sosyal kurumlarda hadisin yanısıra serbest aklın hakimiyetine de izin vermek olduğu halde; ispanya ve Mağribi arapları. dini sistem ve sosyal hayatta. en azından teorik olarak. serbest düşünceyi dışarıda bıraktılar ve hadisin yanısıra uygulanabilecek veya hakiki bir tesir icra edebilecek hiçbir yapıcı <constitutivel unsura müsaade etmediler.
DÖRDÜNCÜ BÖLüM
islam'ın bu iki bölgesinin tekamülünde görülen farklılığın sebebi nedir? Niçin Doğu'da serbest ve ferdi düşünceyi, zamanın gelisimini dikkate alan. değerlendiren bir müsamaha ve liberal eğilim egemen olmuştu da. niçin Batı'da katı geleneksel dar görüslülük hakim duruma gelmişti? Tekamülün hareket noktası ve ona hakim olan prensip ne idi?
al Hadis ekolünün teşekkülü. Medine'de. Medineli alimlerle başladı. Bu ekol sadece Medine'deki dini temayüllerin bir tedvini idi. Malik b.Enes deMedine'de doğmustu. iki kutsal şehirden biri olan Medine. ası rı dindar unsuru temsil ediyordu. Halbuki, hayatında Hz. Peygamber' i çok üzen ve anca~ kendilerine karşı gönderilen orduların zaferinden sonra Hz. Peygamber ve yardımcılannın <Ensarl kılıcına boyun eğen Mekke aristokrasisi. kendileriyle eşit kabul etmedikleri Medineillerin dindarane anlayışiarına yakın lık göstermediler. Böylece Medine arapları dinde. Mekke aristokrasisi de politikada hakim hali geldiler. Bundan böyle. müslümanlar nazarında esit kutsiyete sahip bu iki şehrin halkları arasında uzun süre. kızgın ve kanlı bir mücadele devam etti ve Medine grubunun M.683 de kanlı hatırası olan Harra Savası'nda tamamen imhasıyla sona erdi. Mekke aristokrasisi Suriye' de. islam'ın zaferi olarak isimlendirdikleri san-
ısoı Noticeset Extraits des Manuscrics de la BitliotheQue Narionale. XVIII,323 vd. 181 ı Viyana imparatorluk Kral Kütüphanesivazmaıarında·n. karısık kod nr.1 54.v.64a. Bkz.: Benim AliibnMeymünef·Mağribiısimli ma kalem.
sh.304.
islami Arastırmaıar savı:2 Ekim·1986 . 51
ı ' lı zaferlerini kazandıktan sonra. Medine'nin dindar muhalefetinin bütün gücünü ilk ve son defa olarak kırmıs oldular. Artık Hz. Peygamber'in yardımcıları bu öldürücü rüzgardan sonra. asla dirilemediler ve güçleri. de ebediyen son buldu. Onların neredeyse harabeye dönmüs olan şehirleri bir süre köpeklerin bakındığı ve tarlaları etrafında vahsi hayvanların sık sık göründüğü bir ver olar.ak kaldyı. Medine'nin bu düşkün sakinleri. Kuzev Afrika'ya giden orduya katıldılar ve daha sonra ispanya'ya geçerek doğu ve batı eyaJetleri nüfusunun temelini olusturdular.
Dayandığı zemin ve izahı için. tarihçilerin mufassal tavsiflerine müracaatettiğim'82' bu tarihi olgu şunu göstermektedir ki. ispanya araplarının ekseriyeti hadisel ekolün tesis ettiği halkayla aynilik içindedir. Yani onlar çoğunlukla Medineli idiler ve bu şehrin sakinlerinin dini görüşleri ve sosyal gelenekleri de Maliki mezhebinin kurucusu Malik b.Enes tarafından tesis edilmişti. ispanya'ya daha sonra göç eden ve Mekke grubunun temsilcilerı olarak buradaki Emevl hilafetini destekleyen Suriyeliler orta sı nıfa mensup değillerdi.Bunlar kısmen saray çevresini ve kısmen de askeri sıanıfı teskil ediyorlardı. Dol ayısıyla halkın mesrebini değerlendirmede yetkili olamazlardı. Orta sınıfın bir diğer bölümü. yeni dinin askerleri vasıtasıyla islam·a kazandırı lmış olan Afrika berberileri ise. kutsal bir sadeliğe meyilli idiler: Dini ve ahlaki katılıkları Medineli araplar kadar ileri idi ve daima dini asınlar vanında yer alıyorlard ı. Bunlar Mağrib'de çok sayıda bulunan ve katı zühd !apuritanicall ahlakını telkin eden fanatik Hariciler grubuna istirak ettiler.ı83' Bugün bile onlar islam' da, sönmüs Harici mezhebi verine katı ahlakı temsil etmektedir1er.'84'
Şüphe yok ki Mağrib'den gelip ispanya'ya yerlesen ispanya arapları orta sınıfının bu ikinci unsuru. bu
yüzden katı Maliki mezhebın in taraftarları arasında yer bulabildi.
bl Diğer taraftan. islam'ın liberal eğiliminin tamamen Irak'tan n es' et etmis olması sadece bir tesadüf değil. fal<at tarihi bir zarurettir. Onun zuhuru. hazırlıksız olarak yüzyüze geldiği durum ve ş_ar:tlaı:.da.islam'ln. Suriye ve Iran'daki yüksek kültür seviyesi ile karşılaşmasına hamledilebilir. Yan! bu ülkelerde mevcut sosyal sartlar eski kültürler ve tarihi gelenekler yolu ile canlı kalmış ve yok edilememiştir. Çünkü onların berrak hatırası fethedilen ülke insanlannın
/ zihninde hala mevcuttu. islam. Suriye ve ira n halklarını son derece hayret edilecek bir hızla hem zahiren. hem de ruhen asimile etmeğe muktedir oldu. Yine islam. özellikle Iran'da devamlı var olan ulusal baskaldırmalara rağmen sürekli hakimiyetini tesis etmeyi başardı ve bunu orada hilafetten bağ ımsız politik bünyeler oluştuğu dönemde dahi muhafaza et-
ıspanya Araplan ve isıamli .Hakl<ı ÜNAL
ti. iste bütün bunlar islam'ın ikili karakteriyle izah edilebilir. o. hem fetheden. hem de fethedilen idi. Çünkü o. fethedilen ülkelerin yabancı kültürlerini kendi bünyesine aldı ve on l arı kendi hususiyetine göre özümsedi. Binaenaleyh Iraklı müslümanlar, kendilerine has bir tarihi su ura sahip cesitli uluslar ve etnik gruplarla karsılasmaları ve organik imtizaclannın bir sonucu olarak, fatihleri n politik müesseselerin i, nasıl ki daha önce putperest araplarla uyum içinde bulunmuslarsa, yeni politik sahnede de yabancı unsurlarla uyumlu olarak birarada bulunmalarını mümkün kılacak bir düzenlemeye mecbur kald ılar. Bana göre. islam'ın liberal ekolüne verilen · ırak Ekoıü· adının izahı budur.
Bununla beraber, diğer taraftan, muzaffer islam'ın fethedilen uluslarla, özellikle iranlılarla hukuki müesseseler1e açığa çıkan uzJasması, fatihin serbest tavininden değil. daha çok kültürlü bir halkın kaba Araplar karsısındaki entellektüel üstünlüğünüstünlüğünden doğan zorunlu bir durumdur. Kendilerinden daha az medeni bir düşmana karşı zafer kazandıkları verlerde böyle bir uzlaşmaya gerek yoktu. Nitekim özellikle Kuzey Afrika' da, Arap düşüncesinin hayat mücadelesinde onlar. mağlub ettikleri Serberilerden kesinlikle daha üstün ve kuvvetli idiler. Berber ulusunun kendine has karakteriyle, onu dikkate alma ve pratik olarak tanımanın ötesinde. gerçekleştirilecek bir uzlaşma, Kuze Afrika'da islam'ın gelisimine yararlı etkide bulunabilirdi, ancak bu gerekli görülmedi. Binaenaleyh yabancı bir halkla olan bu iliş k i saf arap temayülünü daha da kuvvetlendirdi ve lioeral bir tutumun gelişmesini başarısız kıldı. Çünkü ne arap düşüncesinin bizzat uzlaşma k zorunda kaldığı :!tkili bir entellektüel tepki. ne de arap geleneğinin kaçınmak mecburivetinde olduğu entellektküel üstlinlüğü olan bir milliyet vardı. Bu Yü?den Islam. ferdi hürriyet ve zihni !spekülatif) ürünlere dayalı müsamaha ekolü tarafından mecburen yumusatılan Mekke geleneğine dayanı l arak, ardadoğu ve Merkezi Asya'da başarısızlığa uğramazken. Ba.tı'da islam. onları-sürüp çıkaraı;ak bir Serberi hakimivetinin bulunmadığı bu yerde. Maliki gelenekçiliğinin si perleri arkasında yerıesmeye muvaffak oldu.ıesı
cı Bu harici sebebe ilaveten, ispanya araplarının. Malik b.Enes'in kendine has Medine ekolüne temayül etmelerinin nedenini açıklayan dahili bir sebebi de zikredebilirim. Mağribi arapları. batı ve doğu lslam·ının farklılaşmasına sebep olan bu iki eğilim orada doğduğu zaman. zaten uzun birsüreden beri yoğun bir cemaat olusturmuslardı. isimleri islam fıkıh ekallerine de verilen dört imam, sistemlerini ll/ VIII. asır boyunca. 4.:s. ve 6. Abbasi halifeleri saltanatları esnasında Arabistan ve ırak'ta talim ettiler.
<821 R.Doz\t. Geschichte der Mauren in Spanien. 1,28-68; G.Weil. Gesch!chte der Chalifen. 1..332.
52
1831 A.V.Cremer. Geschichte der Herrschenden ldeen des ls/ams, s.362. . <841 Mesela Beni M'ıab berbenleri bövtedlr: bl<ı.: W.B.Hodgson. Notes on NorthemAfrika<Newvork 18441, s.28: E.Daumas. le Sahara Al·
gerfen <Paris 184SI s.53. <8SI F.Stuve, Die Handelszüge der AraberunterdenAbbasfden. ete., <Berlin 18361 adlı eserinin 66.sayfasında Berberi müslumanlar hak·
kında $un lan yazar: · ... Daha önceki durumlarıyla kıvaslanınca bir küeümseme ve neticede halkın tam anlamıyla itaat altına girmesine sebep olan bir ihtilaf dogdu. Vandal ve Donatistlerin düşmanca öfkelerinden doğan tahripleri tamir eden. ina ne ve umuttakibütün eksiklikleri gideren Islam. onlar icin cok büyük bir bag idi. H ür halk cok geçmeden kendilerine miras kalan isimden u tanmaya başladılar ve arap soyundan geldilderini ortava kovmak icin kılı kırk varan bir gayret sarfettiler:
Islami Araştırmalar ~a·tı:2 Ekim-1986
ispanya Araplan ve islamli.Hakkı ÜNAL
Oysa bu iki eğilimin tezahürü daha erkendi. yani INII. asrın ikinci yarısı Erneviierin parlak dönemindev di. Bu dönem aynı zamanda Mağribi Araptany1a ispanya Araptarının bir bölümününden mürekkep Afrika islam' ının tesisine yol açan Medine'nin talihsiz sakinierin in: Mağrib'e gönderilen Emevi ordusuna il tihak ettikleri dönemdi. ispanya'ya yapı lan göç de fı kı h ekallerinin teşekkülünden çok öncelere rastlamaktaydı. Zaten dindar Malik b.Enes, Medine meseldinde dini ilimler üzerine ders verdiği zaman ll. Emevi Sultanı da Kurtuba'da hüküm sürüyordu. Binaenaleyh hem Kuzey Afrika, hem de ispanya'nın Mağribi Arapları bu yeni vurtlarına hazır-yapım bir teolojik sistemle göç etmemişler. bilakis daha sonra kendileri tarafından kabul edilecek dini sistemin Arabistan'da zuhur etmesinden önce uzun bir süre yeni memleketlerinde ikamet etmişlerdi.
Hicretlerinden sonra. Mağribi Arapların. kendi özyurtlan Arabistan'da inkisaf eden tek sistemi, müsamahasız ve dar görüslü Maliki mezhebini benimsemiş olmaları vakıası yukarıda açıklanmış olduğu gibi. bana göre sadece bir tesadüf değildir. Bu sistem bir yandan kendi memleketlerinden beraber getirdikleri Medine gelenekleriyle uvusurken. diğer vandan fethedilen ülke halklarıyla . kendi aralarında var olan ruhi iliskilerle de mutabık idi. Mağribi araplar tarafından takip edilen dini eğilimin. münhasıran kendi tarihi pozisyonlarıvıa ilgili olduğu keyfiyeti su v3kıadan da açıkça anlaşılmaktadır. Maliki mezhebinin teşekkü lü ve verlesme5inden önce Mağrib'de. insanın serbest düşüncesini diğer bir noktada sınırJayan daha dogmatik karakterde baska bir din!Jşistem yayılmıştı. oavud'z-Zahlri tarafından ku~ıtan bu sistem. halen Hanbeli mezhebi tarafından takip edilen sistemle aynı eğilime dayanıyordu . Yani Kur'an ve hadiste varid olan antropomorfizm !Allah\ fiziki olarak insanlara benzetme! ve antropopatizm !insani duyumları Allah'a isnad etmeı ler harfiyyen !Zahiri manasıyla! tefsir edilmelidir. Bu eğilim. bumezhebin niçin ·zahiriyye·. ·yani harici olana yapışan· diye isimlendirilisinin ·sebebini açıklar. Çünkü o. Kur'an kelamının batıni manasının değil. kesinlikle zahiri manasının muteber olduğunu savunur.•ssı
Adil olmak için sunu da ilave etmek zorundayı z. Bu çeşit tefsir. vazarın maksadiarına nazaran en doğr u karşı lı ğı oluşturduğu gibi. samihalkların tek- · tanrıcı lı ğının katı ferdiyetçi karakteriyle de çok.yakından ilgiliydi. Bununla beraber tektanncı islam. daha sonra bir vandan Yunan felsefesi. ·öte vandan diğer Asya menseli ruhçu, !spritüalistı tanrı mefhumlanvıa karsılaştığı zaman her ne kadar onlara kars ı bir basa rı sağlıyamadıysa da. birbirinemuhalif bu fikirler arasında ortava çıkan tezadı telif etmeye mecbur ka l dı. iste bu uzlaşmanın neticesi. saf Batı nili ği !spritüalizmı ve katı antropomorfik akideyi aynı
ölçüde reddeden ve islam ehl-i sünnetinin hal-i hazır itikadi temelini oluşturan Es'ari ve Maturidi mezhepleridir.'871 Bu yüzden nasıl ki Hanefi sistemi hukukta örfle bağlantılı ise bu uzlasmıs akideler sistemi de orüinal antropomorfizm ile bağlantılıdır. Hanefi mezhebi menseini ma'nen daha güçlü yabancı unsurlar ve sosyal müesseselerle karsılasmanın doğurduğu kaçınılmaz duruma ve değisen sartlar altında dar görüslü hadisçiliği kıyas yoluyla uzlastırma çabalarına borçluyken. manevi <spritüell akldelerde aynı karsılasma esnasında islami alanı istila eden yabancı dini kavramiara karşı verilen tavizlerin ifadesidir. Bu itikadi görüs. liberal yorumlarta kutsal kitabın metni istikametinde anlaşıl d ı. Bununla beraber itikadda Zahiri mezhebi fıkıhtaki Maliki ve Hanbeli mezhepleriyle aynıdır. fakat Maliki mezhebi itikatıa daha az ilgili olduğu halde. Hanbeli mezhebi tamamen itikadi özelliğiyle tanınır.ıaaı
Binaenaıevh saved Zahirilerin itikat sisteminin ve Kur'an yorumunun Mağrib'de ve bilhassa uzun bir süre hakimivetini tesis edebildiği ispanya'da-ki başlıca temsilcilerinden biri olan ibn Hazm orada bulunuyordu- çok yaygın olduğu hususu açıksa. o zaman biz su sonuca varabiliriz: Bu vakıaların sebebi. Mağrib'de gelenekçiliğin tek başına hakim olusunu izah eden sebeble aynı idi. Doğu'da islam. mensuplarını fetih yoluyla asimile ettiği. maddi ve manevi bakımdan daha çok gelişmis dini sistemlerle karşılaştı. Böylece. sadece bazı tavizler yoluyla. ls lam akaidinin tekamülünü mümkün kılabil ecek yeni durumlar yaratan bir gelişme ortamı ortaya çıktı. Halbuki Kuzey Afrika'da Berberiler. dini konularda islama karsı. onun kuru akidelerivle uzlasmava meydan okuyacak daha tutarlı ve daha uygun bir sev tesis etmeye muktedir olamadılar. Bununla beraber Zahiri sistemi tamamen Hanbe'ilerin görüşünü temel atan bir fıkı h da ihtiva ediyordu. Malik b.Enes'in mezhebinden daha da katı olan bu fıkh sistemi. Maliki mezhebinin girişine kadar ispany3'da hakim haldeydi. Muhtemeidir ki, ispanya'da ortava çıkan uluslararası iliskiler bu gelenekçilik içinde nisbeten daha yumuşak bir eğilimin egemen olmasını zorunlu kıldı ve bu zorunluluk Maliki sisteminin yayılısına yardımcı oldu.
Maamafih ispanya'da Malik b.Enes mezhebinin ve öğretisinin kabulü için fazladan özel bir sebep vardı. ispanya'da Emevi ·saltanatın ın tecessümü esnasında Malik b.Enes'in. Medine'nin kutsal mescidinde mühim derslerini vermekte oldugunu daha önce zikretmistim. Genellikle bilinen tarihi vakıa sudur: ispanya'daki Emevi henadanı kurulusunu doğu hilafetinde meydana gelen değişikliğe borçludur. Yani Abbasiler diye isimlendirilen ibn Abbas'ın ahfadı. Emeviler diye isimlendirilen Kurevs'in diğer bir kolu Benü umeyye'nin kurduğu Sam hilafetini yıkarak Emevi ailesinin hayatta olan tüm nesiini çok zalim bir sekilde yok etmiş ve yeni hilafet tahtını132/
1861 es-Sehrestani. Kitabu'I-Milel ve·n-Niha~nsr.: w.cureton. T1ıe Book of Religious sects. 2 cilt. London 1842·461 s.56. 1871 ı .Goldziher. Beitr5ge zur Literatürgeschischte der 5hia' IWıen 18741 s.36. 1881 Bu dört mezhepten Hanefı mezhebi. itikatta liberal bir usül te'sis.etmisken. Safii'nin kıymeti de ilmu·ı-usül disiplinini kurarak felsefi
münakasaların neticelerini tedvin eden ilk !<isi oımasındadı r.
islami Arastırmalar savı:2 Ekim-1986 53
ı ' ı
750de Bağdad'da kurmustu. Sadece bir Emevi genci uzun bir gizlenmeden sonra. Kuzey Afrika'ya kaçmaya ve nadir bir sanseseri olarak da. Doğu'da yıkılmış olan Emevi tahtını. politik bir kaos içinde bulunan müntesipleriyle beraber. yeniden canlandırmak için ewelce müslümanlar tarafından fethedilmis bulunan ispanya'ya ayak basmaya muvaffak oldu. Binaenaleyh !.Abdurrahman tarafından kurulan Kurtuba Emevi saltanatı Emevi ailesini tamamen kökünden kazıd ıktan sonra ancak meşruiyetini kazanabilen Bağdad hilafetine' karsı sert bir protesto idi. Bu yüzden Bağdad'ın Abbasi halifeleri haklı olarak. ispanya Erneviierin i. tahtiarına göz diken kişiler olarak tehlikeli kabul edebilirlerdi. ilk olarak onlar, !.Abdurrahman zamanında Batı Emevi sultanlığına karsı bir Abbasi-öncesi fitneyi teşvik ettiler. Daha sonra Harun Reşld, Paderborn·a. Kurtuba'daki halifenin komşusu olan Fransız kralı Şarlman·a. muhtemelen Fransızlar için de bir tehdid unsuru olan Emevi iktidarına son verrneğe tesvik gayesiyle heyetler ve hediyeler gönderdi. Bunun sonucunda 162/778 deki Roncesvalles savası patlak verdi.
Bağdad ve Kurtuba hanedanlarının birbirlerine olan muhalefeti. o derece ileriydi ki. birinin düşmanı kesinlikle diğerinin hamisi olarak kabul edilebiliyordu. Bağdad hilafetinin böyle bir düşmanı Medineli alim Malik b.Enes'ti. Onun zamanında Kurtuba'daki Emevi iktidarını. I.Abdurrahman·ın oğlu ve halefi, dindar. sofu fakat aynı zamanda batıl inançlı bir yönetici olan I.Hişam elinde bulunduruyordu. islam'ın kutsal dönemini hatırlatan sade tavırlarla bütün dünyevi zevkleri terk eden. halkı seven hasta ve fakirleri. hükümranlık otoritesini göz önüne almadan ve sahsi fedakarlıkta bulunarak bizzat ziyaret eden. Cami'nin gayretli müdavi mlerine münasip hed iyeler veren bu halife. sünni alimiere göre iğrenç olan Bağdad sarayının anlamsız vasantısından tamamen farklı davranıslar ortava kovuyordu. H isa m. Malik b.Enes·e büyük hürmet gösterdi. Diğer taraftan Malik.· Abbasilerden son derece nefret ediyordu. Çünkü meşhur ve serefi i ismini bir Hz.Aii taraftarı lehinde fitne maksadıyla kullandığı şeklindekr asılSız. bir suçlamadan dolayı kırbaçianmış ve kolları incinmisti. Süphe yok ki, Malik. kendisine eziyet edenlerin rakibi olan ispanya ha lifesi hakkında. henüz onun ne kadar değerli olduğunu keşfetmeden önce bile iyi düşüncelere sahipti. Nitekim ispanya'daki talebelerinden. Hisarn'ın dindarlığı ve faziletleri hakkında takdirkar övgüler duyduğu zaman. Hisam·a karşı hayranlığı ve hevesi sınırsız hale gelmişti. o. Malik tarafından Hz.Muhammed'in ha lifesi olarak isimlendirilmeve layık tek ve ideal bir müslüman yönetici olarak kabul ediliyordu. Talebeıe·rı ispanya'ya geri döndüklerinde. öğretmenlerinin, onun hakkındaki takdirkar ifadelerini ha lifeye söylemeyi unutmadılar. Hisarn'ın büyüklüğü hakkındaki bu övgü o kadarfazlaydı ki. bunun üzerine o. mümkün olan hervasıtavı.
1891 R.Dozv. Geschicht~ der Mauren in Spanien. 1 .• 281.
ispanya Araplan ve isıanvi.Hakkı ÜNAL
ispanya'da Maliki mezhebinin propagandasına tahsis etti. o. din ali111lerinin. çalısmalarını Malik'in yanında tamamlamaları için Medine'ye gitmelerini tesvi k etti. Ayrıca o. kadılarını ve alimlerini Maliki mezhebine mensup olanlar arasından seçti.•a9ı
iste bu zahiri durum. zorunlu olarak ispanya'da halkın eğilimine uygun ve Mağribi araplarının kültürel yaşantılarındaki islami seviye ile mütenasib bir dini ve sosyal eğilimin veriesmesine yardımcı oldu.
BEŞiNCi BÖLÜM
Görmüs olduğumuz gibi Doğu islam·ının liberal temeli. Batı islam· ında n tamamen müstağnidir. Bununla beraber. ispanya Arap Medeniyeti üzerine çalısan bir talib şüphesiz. onun parlak sanat hayatını ve Avrupa ilim tarihinin hatırı sayılır bir dönemini isgal eden filozof ve ilim adamlarını fark edecektir. Onun gözleri sultan ve halife! erin saraylarındaki serbest ve kontrolden uzak tavırla ra. onların il me ve ali me bezlettikleri müsamahakar hamiilkierine takılacaktır. onun dikkati. o dönem Avrupa'sında herhangi biri kiliseve ait eserler hariç güç bela okuyup vazabilirken. saltanatı esnasında Endülüs'te okuma yazma oranı yaygın olan. başkentinde fakir teb'asının çocukları için 27 okul kuran. sadece katalogu 24 cilt tutan 400.000 ciltlik bir kütüphane tesis eden. kendinden çok uzakta, Irak'da Ebu'I-Ferec el-isfehani'nin Kitabu'I-Egani'90' ismiyle bir eser vazdığını duyması üzerine. tamamlanmasından hemen sonra ve doğuda tanınmasından önce kendisine bir nüsha gönderilmesi ricasıyla ona bin altın dinar gönderen halife II.Hakem üzerinde odaklasmavı ihmal etmeyecektir. Onun dikkati. Arap edebiyatını süsleyen birçok ispanya hükümdarının isimlerinden baska tarafa yönelmiyecektir. ibn Rüsd. ibn Bace. ibn Gabriel, ibn Zuhr. -bunların isimleri Avrupa telaffuzunda Averroes. Avenpace. Avicebron. Avenzoar seklinde deforme olmuştur- gibi isimlerin Ortaçağ Avrupa felsefesine ve bu arada,_daha önce.mufassal olarak zikredilen. ispanya'da dargörüslülüğün hakim olduğu hususuna aykırı olarak felsefi ve ilmi harekete ilk itici gücü veren ki siler oldukları inkar edilebilir miydi? Buna benzer ltiraziara karsı. tezimizi savunabilmek için kültürel - tarihi olaylara küçük birimada bulunmam verinde olacaktı r. Çünkü ispanya araplarının entellektüel hayatının bunlar olmadan değerlendirilebileceğini zannetmiyorum.
VII/XIII. asrın orta larına kadar Doğu islamına hükmeden iki hanedanı birbirleriyle karsılaştırma k suretiyle sunu anlamı ş olacağız. Em eviler güzel sanatlara karsı himayeleriyle özellik kazanırlarken. Abbasiler buna ilaveten il me teşvikleriyle tanınmıslardır. Erneviler devrinde Yunan felsefesinin etkisi henüz müşahade ·edilmemektedir. Tarihin bu dönemine has medeniyeti ortaya çıkaran faktörler. halifelerin sa-
1901 Fr.A.Schack. Poesie und K un st der Araber in Spanien und Siciflenıstuttgart.18771.ı.51·54: R.Dozv. Geschichte der M;ıuren in Spanien tleıpzıg 18741.11.68.
54 Islami Arastırmaıar Savı:2 Ekim·1986
ispanya Araplan ve ısıam/i Hakkı ÜNAl
raylarındaki sa n at hamiliği ile Yi'! kından ilgilidir. Şiir ve müziği himayeleri, Emevi halifelerinin arap medeni-yetine yaptığı katkının sınırını oluştururken. halk arasında, dini dağmalara karşı bir şüphecilikten ziyade hukuki sı nırlara çok az riayet eden anlamsız saray hayatı hosnutsutluk ve hayal kırıklığı doğurdu. Emevi halifelerinin isret meclislerinde şairler ve'iranlı müzisyenler yer alıyarıardı ve sonraki dönemde söhret kazanan Yunan felsefesinin etkisine dair, hiç bir iz yoktu.'91' Ancak Abbasilerin teşebbüsü ve himayeleri üzerine ve Yunan ilmi literatürünün arap ilmine nüfuzu voıuvıa islam'da yeni bir hareket baslayabildi.
Zaten II.Abbasi ha lifesi Ebu Ca'fer ei-Mansür hem ilim adamı hem de felsefe ve astronominin hamisi olarak islam tarihcileri tarafından öğülüyordu. Onu örnek alan Harun Reşid, Me'mun. Vasık. Mütevekkil ve diğerleri.de ilim sevgisiyle temayüz ettiler. Halife Me'mun'un yeni bir devir açan girişimi üzerine Yünan felsefi ve ilmi eserleri Arap literatürüne kazandırılmaya başlandı. Arapça ve Yunancaya aynı derecede vakıf ve cok önemli Yunanca eserleri Arapçaya tercüme eden Suriyeli ilim adamlarını ilk olarak elinde bulunduran oydu. Onun teşebbüsü ile Arapların Ortaçağdaki ilmi statülerini. Avrupa ve Asya medeniyetleri için cok {)nemli kılan yoğun bir tercüme faaliyeti başlamış oldu. Bunun dökümü Wenriche'de bulunabilir: De auctorum, graecof7im versionibus et commentariis syriacis arabicis, armeniacis, persicisQue commentatioUpsiae. 18421. Müslümanların kültür~! gelişimin~ kesinli~le etki eden bu faa19fet Doğu ıslam· ında. Ispanya .ısıam'ının teşekkülü~n sonra ortaya çıktı. Aslında ıslam felsefesinin ilk ve en meshur temsilcileri Doğu islamında arz-ı endam ettiler. III/IX ncu asırda tam bir ·arap f ilozofu· ei-Kindi; IV/X ncu asırda Fa ra bi, V/Xl nci asırda ibn Sina. Doğuda bu filozoflar bir ekol tesis edip canlı bir edebi polemik geliştirdiler ve inancında kı skanç aşırı ehi-i sünnet akaidinden gelen protestolara rağmen ona nüfuz ederek Kelamını(theologyJ reforme (ıslah ı ettiler. Felsefenin Doğu'daki bir çok düşmanları öz olarak veya en azından seklen Yunan felsefesinden etkilenmislerdir. Onların polemik yazılarındaki metodlarından anlasıldığına göre. mücadele hedeflerinin etkisinden kendilerini kurtaramadılar. Diğer taraftan Doğu islam'ında ne genel halk ne de otoriteler, felsefecilerle kelamcılar arasındaki münakasalara katılmadılar. Bu disiplinlerin ispanya'da kısa süren ömürleri esnasında adım adım karsılastığımız felsefe karşıtı tutuculukla, burada çok seyrek karşılaşıyoruz.
çıkıp, sarayın ruhi eğiliminde bir değişiklik olurolmaz ve dünyevi iktidarın gün ışıkları, felsefenin sualanyla nemalanan. tasvib ve himayeleriyle yaşayan kişilere hücüm eder etmez. entellektüel hayat sahnesinden kaybolan bir sev olarak görünüyordu.
IV/X ncu yüzyılda ilimleri himaye edip destekleyen ilk ispanya halifesi II.Hakem kendisi de birinci sınıf bir alimdi. Fakat onun halefinin idaresi altında mutlak iktidarı istediği gibi kullanan Hacib ibn Ebi Amir, Hakem'in bütün ilmi ürünlerini imha ederek halkın desteğini kazanmayı başardı. Bir gün o. en güvenilir u lemayı toplıya rak onla rı felsefe. astronomi ve dini acıdan zararlı kabul edilen diğerilimlerle il-
gili bütün kitapları imha etmek maksadıyla . II.Hakem'in büyük kütüphanesine götürdü
ve din ·karşıtı saydıkları eserleri seçmelerini istedi: Ulema hemen görevini ifa etmeye başladı. Akabinden de Hacib itiraz edilen kitapları ateşe attırdı. Bu konudaki hamiyyetini göstermek için de onların bir kısmını bizzat kendi eliyle aleviere fırlattı. ıgıı Bu güçlü vezir. bu işi, ister kendi kanaatine göre. ister kendi kanaati hilafına yapmış olsun, bu ateşe atma cezası açıkca gösteriyor ki ilimiere karşı gösterilen antipati yoluyla kurnaz hadbin gücü halk hissiyatı üzerinde kuwetlice yerıesmiş oldu. Çünkü Endülüste ulemanın tasvibi, iktidar talipleri icin. bilgili ve aydın halkın memnuniyetinden daha kuwetli bir destekti.
Mamafih IV/X ncu ve V/Xl nci yüzvıllarda henüz dikkate değer ve bağımsız filozoflar bulunmadığı için ibn Ebi Amir'in tutuculuğu sadece Doğu felsefi literatürüne zarar verdi. VI/XII nci yüzyıla gelindiğinde ispanya arapları a rasında ibn Rüşd, ibn Bace. ibn Tufeyl, ve ibn Zuhr gibi birkaç fi lozof ortaya çıktı ve bunların en azından sahsi güvenlikleri bir süre. kendisi de bir ilim ası ğı olan ei-Murabı t halife Yusuf ibn Taşfin [~l;] 'in himayesinde sağlanm ı ş oldu. Bununla beraber. daha sonra bir kaç on yıllık a l tı n dönemin ard ından ulema ve avamın protestoları üzerine felsefe ve felsefeeller gerilerneğe mecbur bırakıldılar. Onlara yapılan baskı da müslüman ispanya'daki tüm felsefi hareketi sona erdirmiş oldu.l93l Aristoculuk (Aristotelianismı tarihindeki söhretini. hristiyan skolastizmi ve yahudi dini felsefesine yaptığı fevkalade etkiye borçlu olan ibn Rüşd, araplar arasında neredeyse tamamen unuturmaya terkedilmisti. Öğretisini daha elverişli sartlarda ön plana çıkaracak hiç bir öğrencisi yoktu. Dolayısıyla onun eseri hristiyan ve yahudi felsefesine etki etmesine ;ağmen. islam içinde hiçbir tesir göstermeden kayboldu. Onun çalışması. ispanya'ya islaryı'ıriın gelişmesinden doğmadığı, fakat asırlardır mütemadiyen organik olarak gelisen doğu islam·ı felsefesinin bir devamı olduğu halde. böylece kesintiye uğramış oldu.
Doğuda felsefi calısmalar. ilimler sisteminin organik ve insai unsurları haline geldiği halde. ispanya'da mevzubahs olduklan kısa dönem esnasında dahi bu çalısmalar yabancı (exoticı. entellektüel hayatın bütünlüğüyle organik olarak uyusamıyan. liberal düşüneeli birkaç prensi n korumasıyla gün yüzüne Bu iki durumdan açıkça aniasılıyor ki ispanya arap
ları, felsefe için verimsiz bir toprak idiler. Bunlara ila------------------ veten ayrı bir gerçeği de Arap ispanya tariheisi el-
191 ı Bu dönemin küıtureHarihi bir tasvir: öçir. !;kc A.V. Cremer. Culturgesctıiclıte des Onenrs unrer den Chalifen. ı, 114-1 SB. Bölüm: ıv. ·oamascus and der Holf der OmalJaden·
192ı R.Dozv. Op.cir., 11.109. 1931 E.Renan, Averroes. er I'Averroisme. ss.20·29.
i~ıami Arastırmaiar' savı:2 Ekun-·1986 ss
Makkari şöyle ifade eder: ·Felsefe ispanya'da nefret edilen. sadece saklı gizli çalısabilen ve ilgili kitaplar ancak gizlilikle muhafaza edilebilen bir ilimdir. Savil musarrıfı. hali hazır böyle çalışmalarla meşgul olduğu için yurttasları onu kafirlikle suçluyorlar. Nitekim o da yazdığı eserleri kimseye göstermeye cesaret edemiyor ... Endülüsler tabi at felsefesi <natural philosophyl ve astronomi hariç ilmin bütün dallarıvla gayretli ve basarılı bir şekilde meşgul olurlar. Bu iki disiplin üst sınıf tarafından sevkle himaye edilmekle beraber ilim adamları halkın korkusundan bunları açıkça izhar etmeye cesaret edemediler. Herhangi biri felsefe üzerine dersler vermek veya astronomi çalısmakla adını duvurduys-a. halk derhal onu mutlak bir kafir olarak damgalardı. Böylece o. sokakta döğülmek ve evi ateşe verilmek gibi riskleri de göze almış olurdu. Sultan'ın bizzat kendisi de muhtemelen halkın tasvibini kazanmak için fakir filozofları ölüme mahküm eder veya onların felsefeyle ilgili kitaplarının yakılmasını emrederdi: <94l ispanya islam'ında felsefenin mevkii böyleydi. Daha önce görmüş olduğumuz. onun halk nazarındaki pozisyonu da. çok kısa süreli tarihinde sadece bir kaç isim çıkarabilmesiyle açıklık kazanmaktadır. Bu isimler de söhretlerine ancak yabancı muhitlere tesir etmeleriyle ulasabilmislerdir. Doğuda felsefenin durumunun daha iyi olduğu hususu arap edebiyatı tarihine asina olan herkesçe malumdur.
islami açıdan Doğunun Batıyla il iskisi icin aşağıdaki husus çok karakteristiktiL Belirtilmiş olduğu gibi, Doğu islam'ında da felsefe karşıtı bir muhitvardı ve bunların sembol sahsı ibn Sina idi.'9sı o bir kaç küçük olay d ısında felsefecilerin karsılastıkları can güvenliği endisesi olmaksızın hedef tahtası haline getirilerek kelamcılar tarafından reddedilmiştir. Buna karsılık felsefi çalısmalar ve bir ölçüde liberal mistisizm sert kelam üzerinde ön~mli ve ta' dil edici bir etkiye sahipti. Çünkü liberal tasawufun en mümtaztemsilcileri mezkür hareketlerle felsefeyi ve mistisizmi belli bir yönde ve belirli bir ve re kadar kendi alanına çek-
ısoanva Aracıarı ve ısıam/I.Hakkı ÜNAL
mis bulunan ·mutedil kelam·ı ele geçirmek yoluyla. muvakkat bir anlaşma tesis etmek amacını güdüyorlardı. Bu temayülün en seçkin temsilcilerinden biri. zuhurundan kısa bir süre sonra meşhurolan Gazzali idi. !505/1111-12) o. ibn Sina'nın reddine ayrı bir eser tahsis etti. Ehl-i Sünnet müslümanları onu. dinin ihya edicisi <muhyiddinl olarak isimlendirmelerine rağmen. Batı islam· ı kamuoyunca o. tasvib görmüyordu. Diğerleri arasında gerçekten dindar ve gay~etli bir müellif Kurtuba kadısı. ibn Harndi n, savet ıslam akaidine aykırı ise. bütün tabii ilimlerden kaçınılması gerektiği fikrinde idi ve bütün ilahiyati;:ılara daha sonra mü' minierin arasında elden ele dolaşan bir fetva imzalattı. Bu fetva. Gazzali'nin ihyau UICımi'd-Din adlı kitabının yukarıdaki görüşü propaganda ettiği. onu okuvanların kafir ve mei'Cın olduğunu ilan ediyor ve kitabın bütün nüshalarının yakılmasını emrediyordu.'96ı Bu tarihi olgu. islam'ın tekamülüride, Batı'nın Doğu'yla iliskisinde takındığı tutumunu açıkça göstermektedir.
Yunan literatürünün Araplar üzerindeki etkisi sadece Yunan felsefesinin müslümanlarca incelenmesi yoluyla olmamıştır. Yunan felsefesiyle belc!ber astronomi vetıbçalısmaları da müslümanlara borçlu olduğumuz matematik ve astronomik keşifler için ilk itici gücü sağlamıştır. Ortaçağdaki disiplinleri ele alan Sedillotl97ı ve Woepcke198ıın eserlerinden. uzmanları için veteri kadar malum olan ve Avrupa astronomi keşiflerinin pek çoğu na da tekaddüm eden bu çalışmalar. Doğu islam'ından bilhassa onun en doğu bölgesinden kavnaklanmıstır. Daha sonraki bir tarihte bunlar. şerefli bir geçmişe sahip oldukları ispanya'daki Batı islam'ına da nüfuz ettiler. Fakat su da asikar ki. hem müsbet ilim ler. hem de felsefenin bu bölgedeki gelisim i Doğulu müslümanlar tarafından baslatılmıstır.
Maamafih Yunan felsefesinin Doğu islam 'ı üzerine olan etkisi, sadece Doğu'da felsefi çalısmalar
- yoluyla ortaya -çıkan-geniş literatürle·anlasılmamalı .
fakat aynı zamanda. felsefi ideolojinin etkisinin ilahi-
i941 ei -Makkari. Anatectes. sur I'Histoire des Arabes d'Espagne. 11 .. 125: BkZ.: E.Renan. Op.cit. 32-35. ı951 /bn Sina·va yöneltilen palemik/erden en ilginci Takivvuddin ibn revmiwe f728/1328J tarafindan ·Nasihatu E h/i 'l-iman ftr-Rt:ddi Ala
Manttkt'l-vunan·adı altında vazı:anıdır. Bu eser. biri küçük. diğeri büyük iki mecmua seklinde yazılmıştır. Büyük olanı yirmi kurasa ı on fasiküllyı ihtiva etmektedin•e bundan suyüti ·cehdu'I-Kariha fiTecridi'n-Nasiha'adı altında bir ihtisaryapmıstır. Benim Levden'den ıFund.Warner 474.39 varakl kullandığım yazma budur. Giris kısmında; ·cecmisin ve bugünün uleması. mantığı. or:ıun prensipierini reddeden ve hataıarına isaret eden eserleryazmak suretiyle kötülemislerve tahkiretmislerdir. Bunların sonuncusu ıbn Teymiyye'dir· diye belirttikten sonra o. ısuyütil filozoAarı söyle tavsifeder. ·su adamlar ilm en ve arnelen halkın en asağılık olanla ndir. Kcifiryahudiler ve hristivanlar bile kendi ilim ve vasayıs tarzıarında bir çok sebeblerıe onlardan daha iyi ve mümtaz durumdadırlar. Bütünüyle Felsefe. Hristivan ve yahudilerin kutsal kitaplarını yalaniayıp tahrif etmelerinden önceki seviyeleri bir yana. kitaplarının aslını inkar edip tahrif ettiklerinden sonraki seviyelerinden bile asağıdadır. ibnu·ı Kuşeyri, ibn sına'nın Sifasına reddiyeolarak vazdığı kitabında asağıdaki su kırayı çok doğru olarak nakleder:
.l<..!.l, ._,..!:S' ,J" ....; .r.-l.i.!. "'ıs. f' if~ ~ ..:.Jj r ) ·sifa·dan hastalık kapanıarla arkadaslığımızı kestik
,IA.!.ll ._;..\:S'::,..// 1'"1' ?v ,J" ;y.)lı L:..J.j
e ..;> .3ı, J' ~:.>.-) ı;,::ı '.Ytr--' w.;
Kac kere söyledim: Ev kavmim Şifa kitabından dolayı siz cürük bir temel üzerindesiniz. Onlar bizim ikazımızı küçük gördükten sonra. bize kafi olan Allah·a yöneldik. ve onlar Aristoteıes dini üzerine öldüler. bizse Mustafa Dini üzerine vasadık.'
<951 R.Dozv. oo.cit.ıl.386. <971 M.L.A.Sedillot. Histoire desArabe!/.2 cil d. Paris '18541. ss.348-85; Pro!egomtmes des TablesAstronomiques d'Outoug Beg. <Paris.n.dJ
Giris. s.CXXIV. <981 O. Arapların matematik literatürünü. bunların baskılarını metin ve tercümelerini. fevkalade vazııarıa detaylı olarak yeniden gözden
geçiren ilk kisiydi. Ayrıca bkı.J.f Montueıa. Histoire des lıt(athematiques<Paris VIII 1;366. B~rada yazar matematik çalısmalarının Doğu' da. 266/880 tarihinde inkisaf etmis olduğu Batı'da V/Xl nci vüzvııdan önce henüz basıamamış olduğuna isaret eder.
___ ___!:is~la.:.::mi Araştırmalar Savı:2 El<im-1986
ıspanya Ataplan ve ısıamiı.Haktı UNAL
vat ve toplum içinde doğurduğu dini mezhepler de göz önüne alınmalıdır. Bu mezheplerin hepsini burada savmak gereksizdir. Çünkü bunlar AV.Kremer'in ·ceschichte der Herrschenden !deen des /s/ams·cvienna 1868! adlı eserinde esaslı ve vazıh bir sekilde isler:ımistir. Doğu islam'ından kaynaklanan bütün bu mezhepler ve liberal temayüller. Kur'an'ın ve Allah'ın sıfatlarının ezeliliğini reddeden Mutezile ile başlayarak. tasawufun etkisi altında ortaya çıkan mezheplere doğru bir devamlılık göstermiştir. Bu liberal mezhebin itikadi görüslerinin devletin resmi akidesi haline getirildiği zamanlar olmuştur. Mesela Me' mu nun hilafetinde Mu'tezili akldelerin resmen kabulü böyledir.
Bu mezheplerin zuhuru. birçok kültür öğrencisi tarafından din üzerinde ciddi düşünmenin bir işareti olduğu kadar. şüpheciliğin bir göstergesi olarak da kabul edilir. Doğu, çok sayıda mezhebin kaynağını oluşturan bir bölge iken, ispanya'da ehl-i sünnetin dışında hiçbir mezhebin zuhur etmemis olması. bu görüşün dikkate alınmasını gerekli kılmaktadır. Doğu' da ortava çıkan mezheplerin sayılarının müslümanlarca 73 olarak belirtilmesi tabiatıyla çok mütevazi bir ifadedir.199' Su ifadeyi ihtiva eden hadis de bu konuda önemli bir 'delildir: 'Küfrün başı doğudandır. Yani küfüroradan neş'eteder. Bu Nevebi keh~ınet haklı olarak prophetıa post eventuni ola-rak kabul_edilebilir.100 J _ri ı .y _,A-.(!1 ..ri.ı ·
Doğu ısıam'ında. hem ilmi hem arneli hayatta. Batı islam' ında boşuna arıyacağımı z çok sayıdaki liberal hareketin tezahürQ vakıası. islam'ın bu ikiJ:lalının teşekkülünde politik ve etnolojik açıdan~rklı durum ve şartların mevcudiyetine bağlıdır.
ERenan'ın popüler psikolojik hipotezi hakkında ne düsünürsek düşünelim. onun aşağıdaki ifadesi. medeniyet tarihi tarafından sürekli doğrulanmıstır: 'Zihnin hakikata doğru gidişinde simdiye kadar sembol hizmeti gören ilim veya felsefe kelimeleri onlara hemen hemen yabancı olmustur .. ."1101' Bu ifade bilhassa araplar için geçerlidir. Arap ırkı islamm·ın büyük devrimi yoluyla ari ırkla temasa geçineeve kadar ilirnde hisse sahibi değildi. Arap ilim tarihi onların. iranlılarla temas ve karısmasıvta birlikte başlar. Daha sonra islam içinde kendine has bir disiplin seklinde gelisen bu ilmi hareketin sebebiyle ve sıkı münase-
bet yoluyla bazı arap kabileleriyle biriesen iranillar CAcem. yani barbarları idi. isimleri zemahşer, Flru-
. zabad, Fa rab ve orta Asya'daki diğerverlerden geldiklerini gösteren. Arap filolojisinin en meşhur kuruculan ve talebeleri. iranillar ve tatariard ı. Sibeveyh ve sonu -veyh ile biten bütün gramerciler tamamen iranlıdırlar. Erken islam döneminde bile, ismi 'Bashkasta' olan ve Arap özelliği tasımavan Medinell bir nahivci ile karsııasıvoruz.1102' Bizzat arapların da bu durumu alenen kabul edemiyecekleri kadar bir güven içinde olmadıkları. hepsi de hadis metni olan aşağıdaki şu edebi referanslardan 1103' anlaşılmaktadır:·
·Acemi tekdir etme. kim bir i raniıyı azariarsa Ala h hem bu dünyada hem de ahirette ondan intikamını alcaktıı <es·Saallbi, Munisu'/-Vahid, G.Fiugel nesri. Viyana 1822. no:313l
·insanlar üç kısımdır: Araplar. arap olmayanlar. mevali Hbid.No: 310!
'Mevlalık akrabalık gibidiiHbidl ·insanların mevlası onlardandıiHbidl 'M ısın fethettiğiniz zaman. Ehl-i zimme arasın
daki Allah da Allah'tır. conıar da Allah'ın kuludurı onun için. onlar da şerefli bir nesle ve evlilik yoluyla akrabalık kurma hakkına sahiptirlenYakOt, Mu'cemu'I-Buldan. 1.,304.41*
·Araplar tarafından iranlllara verilen önemi gösteren çok karakteristik bir kaç örneği ilave etmeme müsaade edin. Meşhur zooloji lügatı Hayatü'/Hayevanyazarı Demiri. kesinlikle uydurma bir hadisten su cümleyi nakleder: 'Din süreyya burcunda asılı ol saydı. ·iranlılar yine ona ulasabilirlerdi.'1104' Aynı eserde diğer bir ifade. ·vemen· den Küfe'ye kadar en meşhur müslümanların araplar değil mevali' olduğunu belirtir.1105'
Ulemau'I-Arab"OE' diye isimlendirilen nesebçiler. gqçebelik ruhuna uygun olarak veri geldikçe dost kabHelere karşı bir tefahur. düşmaniarına karsı bir utanç vesilesi olarak kullanmak için. kabilelerin mense'lerine dair tarihi ve hikayemsı bilgileri muhafaza ederlerdi. Bununla beraber kaynaklardan anlasıldığına göre onlar sadece geçmişle ilgili eski aile secerelerinin geleneksel muhafazası veya eski efsane-
1991 Hz.Muhammedıs.a.s.ıin bu mezhepler hakkında konuştuğu ve savılannı vetmis üc olarak tesbit ettiği seklinde o· na ısnad edilen bir hadis de mevcuttur. Böyle hadislerin zuhuru ve anıann daha sonraki van lı; yorumla rı için benim ·zur !iceratürgeschiclıte der Shia •. <ss.9·10J adlı eserime bakınız. Palgrave·ın vetmis üç müslüman fırkayla birlikte zikredilen yetmıs iki Hristiyan fırkasının mense olarak Hz.isa·nın vetmis iki havarisine delalet ettiği seklindeki görüsünün kesiniilde hatalı olduğunu kabul edebiliriz. <op.cit..ll/221.
11001 Müslim. Sahih. <Calcutta 1256 h.! 1.137. · !1011 Ernest Renan. Histoire Genera/e et Systeme Compare deslimgues Semicique9.111. baskı. Paris 18631. s.3. ı1021 Kitabü1·Egani. 1.,114. 11031 Yazar bu referanslarıa i4 nemzecisegi kerdes az arabokn311Ataplar Arasında Millivetcılrk Problem il Budapeste 1873.ss.10·11 isimli dr
Oer bir Macarca makalesinde isaret etmektedir. Bütünlüğü bozmamak icin bu pasajlan buraya aldrm.ıingilizceve cevirenı. ·Bu ifadenin aslınıvazann isaret ettiği kavnağın belirtilen yerinde. ı:n.uhtelif baskılarındanaramamıza rağmen bulamadık. Yalnız aynı eserin Mısrrm_addesiicerisindesövlebirhadiseververilmektedir:·'-*" ~.:ı~ tı»- ~lı ı_,......:-li _,..._. ~ ı;ı''Mısrr'ıfethettiğimizzaman krptilere iyi davranın. cü:ıkü onlar sizin hrsrmıannızdır' fMu·,·emu'l-Buldan. Mısır 1906. C.vııı.s.70.1 <Cevirenı
104 ed-Demiri. Havatu'I-Havevan. <2 nci baskı. 2 cild. BulaQ. 1284 h.ı 11. 225. 1051bid.ll.107. Mevla<Ciientı. bir arap kabllesine il tihak eden ve orada safkan araplarla avnr haklara sahipolan birgayr-i araba ıA·cemiı ven·
len isimdir. Bazan bir mevıa·nın farklı kabilelere ait olduğunu iddia ettiği de olurdu. Mesela Sa ir Ebu'I·Atahiyye böyle bıriydi. Bkz. Kira· bu'f.Eğani/11. 141.
<1061 Kitabu·I-Eğani, IXVI,201'nin sehadetine göre. nesebçilere verilen uıemau·ı-arab ismi Emevi halıfesi Muaviye zamanında da kullanrl · maktavdı ve bunlar meshur aileler<buyutl ve asil kabileler hakkında arastırma yapıyorlardı.
Islami Arasurmalar Szvı:2 Ekim-1986 57
1
:ı
vi hikayelerin1107' d aha da geliştirilmesiyle ilgilenmivorlar. fakat aynı zamanda. bir çok araştırıcı gelecekle ilgili meselele rde de onlara müracaat ediyor1ardı.1108' Bu. 'Arapların ilmiydi·. Fakat bu sahada bile Abbasiler döneminde iranillar öne geçti. Bu konuyla ilgili Kitabu'I-Egantde ilginç bir ayrıntıya rastladım. Halife Harunu·r-Reşid. tipik bir Arap olan ibn cami'ye kendi neseb şeceresiyle ilgili bir soru sordu fakat cevap alamadı. Bunun üzerine arap onu iranil müzisyen ibrahim ei-Mevsıli'ye gönderdi. Onun tatmin edici bir cevap vermesi üzerine halife ara bı azarlıyarak. ·Allah suretini değistirsin. sen Ku re vs kabilesinden bir sevhsin. fakat bir iranlıdan bilgi alacak derecede kendi nesebini bilmiyorsun·ııogı dedi.
Arap unsuru. Ortaasyah yabancılarla ne kadar az miktarda kansmıssa. o kadar az arap da ilmi tesebbüs ve çalışmaya karşı hassas görünmüştü r. islami ilimler tarihinde yaratıcı çalısma kapasitesi. müslümanların yabancı unsurlarla kansması nisbetiyle uygunluk göstermektedir. Cok iyi bilinen tarihi sebeplerden dolayı bu karısma. Doğu islam'ında gerceklesebilmistir. Batı islam· ında saf ve katışıksız arap kabileleri ispanya'ya göç etmişlerdi. Diğer taraftan Kuzey Afrikada Berberilerle karışma. kültürel bakımdan daha üstün yabancı unsurları özümserneye imkan vermedi. Bundan dolayı biz islam'ın bu.iki subesi arasındaki farkın kısmen. Doğu ve Batı islam'ı arasındaki etnolojik tesekkül farklılığına bağlı olduğunu emin olarak söyleyebiliriz.
Bununla birlikte iranhlarla temas. etnolojik sebepten daha fazla sonuçlar doğurmuştu r. Yabancılar. fetihler sonunda olusan bu melez halka sadece kanlarını değil manevi cereyanlarını da asılamıslardır.
Felsefi cahsmaların ve müsbet ilimlerin. Doğu arapları arasında nasıl başladığını daha önce görmüştük. Bunlar Islam üzerinde organik bir tesiricra ettiler ve Doğu islam·ının kültürel bakımdan daha ileriye gitmesinde büyük rol ovnadılar. Bidayette, Yunan felsefi fikirlerinin islam üzerine tesiri Mu' tezile adıyla bilinen ve daha sonra ehl-i sünnet kelamcılarının uzlasmak zorunda kaldıklan akılcı ırasyonalistı hareketi başlattı. Bunun da ötesinde, üyeleri büyük ölçüde daha liberal dini görüşleri benimseverek.islam·ı felsefi bir temel üzerine oturtan ihvan-ı Safa gizli cemiyetini doğurdu1110'. Doğu'da. tarihi şartlar tarafından belirlenen bu hareketler. organik tekamül geçirdi ve dini görüşlerin tesekkülünü esaslı bir şekilde etkiledi. 212/827'de. Me'mun'un saltanatında olduğu gibi. bazan onların fikirlerinin itikadi bir
ispanya Araplan ve lslamti.Hakkı ÜNAL
esas olarak kabul edildiği ilan edildi. Şayet ispanya'da böyle bir hareketle karsııasırsak. hemen onun Doğu'dan ithal edildiğini ve Batı'da organik olarak gelismediğini. yeni hakim ideoloji tarafından örtbas edilenin tersine. sadece muayyen bir çevrede gelişip halkın umumuna maledilemediğini isbat edebiliriz.11111BöyJece. biliyoruz ki lhvanu·s-Safa ispanya'va. seyahatleri esnasında lrak'ta. Harran· da Doğulu arap filozoflarının derslerine katılan ispanyalılar tarafından sokulmuştur. Doğu'da bu şüpheci ve anti-dogmatik ekol o kadarbüyük biretki doğurdu ki, arapşiirinde bile Ebu'I·Aia el Maarri 1449/1 057-81 nin şahsında bir sözcü buldu. Onun 'Divanu Lüzüm ma la Ye/zem· adlı eseri. islam şüpheciliğinin en meşhur bakıyyelerinden biri olduğu halde1112' ispanya'da aynı ekol gayesini müdafaa edecek birnesir vazarı bile çıkaramadı.
Doğu ve batı islam'ı arasında bu hususta varolan tezadı açıklamak için, bir ispanyol arap seyyahının IV/X ncu yüzvılda Doğu'da gelisen liberal toplumlardan nasıl etkilendiğini gösteren bir pasajı aktaracağım. IV/X ncu yüzyılın sonuna doğru Bağdad'ı ziyaret eden bu seyyah. memleketine döndükten sonra. kendisine. Bağdad'daki alimierin ilmi toplantılarına katılıp katılmadığı sorulunca şöyle cevap verdi: ·onların toplantılarına iki kere katıldım. fakat üçüncü defa onlarla birlikte olmayı ihtiyatlı bulmadım. Sirndi düşünün! ilk toplantılannda sadece bütün mezheplerden müslümanlar değil, fakat aynı zamanda ateşe tapanlar. materyalistler. dinsizler. yahudiler ve hristiyanlar. hülasa her c eşit kafir mevcuttu. Bu mezhepleri n her birinin. kendi taraftarlarının görüslerini savunan birer sözcüleri vardı. Bu liderlerden biri odaya girinci diğerleri saygıyla yer lerinden kalkıyorlar ve o oturana kadar ayakta kal ıyorlardı. Oda insanla dolar dalmaz kafirlerden biri. "buraya tartısmak icin toplanmış bulunuyoruz· diyerek söze başladı. ·Hepiniz tartışma şartlarını biliyorsunuz. Siz müslüman lar. bizi Kur'an veya Peygamberinizin sözlerinden çıkardığınız delillerle- reddetriıemelisiniz. Çünkü biz. ne Kitabınııda olanlara ne de Peygamberinize inanmıyoruz. Burada bulunan herkes. sadece akl-ıselimden deliller getirmeli" ... ·rasawur edebilirsiniz ki. diye devam etti seyyahımız. 'toplantıda bu hitabenin doğurduğu ·umumi takdiri gördükten sonra böyle bir toplantıya tekrar katılmaya niyetim yoktu. Fakat bir kere daha katılmaya ikna edilince kabul ettim. Ancak ilk skandala tekrar şahit oldum .. :ııı ;ı
(1 07l Nesepçilerin sahasına aitolan tarih. Meydani'nin, Kitabu Mecmai'l Emsatı2 dld, ns: G.Freytag,Bonn 1838·43ll.,15127tıinnahü laiddunı 1 ..,......ı ~~ ı deld birtemsilden anıasıımal:tadır. Orada Qatami ı lS"Il..Vt ı nin siirine göre nesebçi Zeyd ve Dağfel sovu kesil-mis eski Ad ve Cürhüm kabilelerinin geçmis hikayelerini rivayet ederler. '
58
11081 ei-Meydani. Kitabu Mecmai'l-Emsal 11 .• 2031111,3961'den ne zaman öleceğini! c.s~ .._r:l; I.U L.l ı seldinde cevap verdiği-ni naldeder.
(109l Kitabu'l-Eğanl V1.,69. (110l G.Fiüge). 'Ober inhalt und Verfasser der Atab/schen Eneyetopadie Die Abhandlungen der aufrichtigen Brüder und treuen freunde'
ZDMG .• Xlll, 11854l 24. Aynı kategoriye F.Dieterid'nln bu cemiyet hakkındaki eserteri de dahildir. onun IV/X n cu yüzyılda arap felsefesi 11876l hakkında vazdığı en son eserine bakınız.
ı111 ı R.Oozv. Geschichte der Mauren in Spanien. 11.61 . (1 12l A. V.Kremer. "Phitosophische Gedichte des Abu'f-AJa at-Maarri"lbld .. xxx.ı1876l40·52. Bkz. Benim ilk ma)cale hakkındaki mülahazala
nm. lbid .. XXIX(187Sl.637·41 . 1113l A.V.Kremer. Geschichte der herrschenden tdeen deştsfams, ıLeipzig 18681 s.241 .
Islami Arastırmalar Savı:2 Ekim-1986
ispanya Araptan ve islar'(lli.Hakkı ÜNAl
Bu iktibası n Doğu islam'ındaki liberal hareketin ispanya müslümanlarında uyandırdığı d uygulari açık ve yeterli bir sekilde gösterdiğini zannediyorum. Ne Bağdad'daki ilmi toplantını n. ne de ispanvoı sevvah ımızın islam'ın her iki coğrafi bölgesinde istisnai bir olay olmadığını tahmin edebiliriz. Daha doğrusu ispanya! un hikayesinden emin bir sekilde su sonuca varabiliriz: "IV/X ncu yüzyılda onun ülkesinde, tutuculuğunun bütün ga.vrstiyle küçük gördüğü Bağdad'dakilere benzer hiç bir cemivet yoktu.
Nitekim rasyonalizm. islami tekamülün bir özelliği olarak, sadece Doğu islam'ının hususi sartlarında gelisebildiği halde. Batı islam'ı bu sartların yokluğunda rasvonalizme dogmatik olarak uygun bir temayül doğurmaya da muktedir değildi. Onun için böyle birtemavül yalnızca Doğu'da daha değişik türde bir liberal hareketin başlangıç noktasını teskil etti. Katı dogmatizme ve sekilciliğe felsefi voldan değil. fakat mistik yoldan baskın çıkan bu hareket tasavvuftu. Tasawuf bir taraftan panteistik temayülü ile islam transandantalizmini <askınlıkl bertaraf etmis. diğer taraftan islam içinde şekilciliğin <ritüalizmı imhasında sürekli ve değismez niyetleri bulunan bir grup düşüneeve öncülük yapmıştır. Tasawufun enteresan tarihini gözden geçirmek ve arapça, farsça ve türkçedeki tasawufla ilgili mensur veya manzum iiteratüre isaret etmek bu çalısmanın görevi değildir. Hür ruhun. kuru sekilciliğe karşı çok etkili bir protestosu. ancak bu eserlerde bulunabilir. Tasawufun doğuşuna yol açan fikirlerin islam·a. yani Doğu islam'ına. Ortaasya ve Hindistan muhitinden sü~~erek gelmis olması. inkişaf eden bu hareket ve li&latürün de Doğu islam'ının ürünleri olduğunu göstermesi bakımından anıası labilir bir sebeptir1141. Bu yüzden tasawufun doğuş ve tesekkül sahası çesitii mistik ekallerin tekamülünde olduğu gibi, yalnızca Doğu islam'ı olabilirdi. .
Tasawufun asil cehresi. Isl am'ın dini tekamülü üzerinde hakiki tesiringösterdiği Doğu'da görüldüğü gibi. onun suistimali de yine Doğu'da ortava çıkmı ştır. Bu suistimallerle. tasawuf maskesi altında tembelliğe sebep olan fakir dervisler müessesesi ve yine tasawuf kıliğı altında sürdürülen ahlaksızlığı kastediyorum. Batı islam'ı, bilhassa ispanya, muahhar tarihçi Maqqari zamanında <1041/1€31-21 bu dervisleri sadece desteklernemekle kalmıyor ve onların hayat tarzını zilletle vasıflandırıvorken. Doğu islam'ı onları koruma perdesi altına alıyordu. "Doğu'da cari olan şekliyle fakirliğin <fakirhoodl diyor eiMaqqari ·mensuplarını çalısmadan sakındırıp dilenciliğe teşviki. bizim tarafımızdan '<ispanyalıları son derece iğrenç bir sev olarak kabul edilir. "11151 onun için Endülüs-Arap şiirinde ·yü n giyicilere· yani sufilere karşı yazılmış bir çok hicvive bulmak istisnai birsev değildir.11161 Bundan baska Batılı müellifler tarafın-
dan tasawufun sadece yanlış kullanılması ve suistimali suçlanmakla kalmamış onun teorik hareket noktası da Batı islam'ında pek itibar görmemiştir. Tasawuf, islam toplumunda kendi serefi ni tehlikeye atmamak için öğretisini bizzat Kur'an'ın dışında. veva daha ziyade onun açık manası <Ma na Zahirl vanısıra bir de dahili ve gizli manası <Ma na Batını bulunduğunu söyleyerek ve ancak çok güvenilirve münewer insanlar için anıasılabilir olan bu ikinci mananın Kur'an'ın gerçek manası olduğunu iddia ederek. yine, Kur'an dahilinde izah etmeye gayret etti. Bu yolla onlar iki çeşit din ilmi tesis etmiş oldular: Normal uı.ema için kıymeti olan 'ilm-iZahir: tasawufdoktrini ile özdes olan 'ilm-i batm·. Bu ikili ayırım batılı islam alimlerince kabul edilmedi. Bu muhalefetin gayretli bir temsilcisi olan IV/X ncu yüzyıldan bir polemik yazarı AIUbn Meymün ei-Mağribi'yi tanıtma fırsatını elde etmis bulunuvorum.11171
Bununla beraber Doğu islam'ının diğer ruhi hareketleri gibi tasawuf da daha sonralan özellikle Doğu ilim merkezlerini sık sık ziyaret eden ve hayatl arının çoğunu Doğu'da geçiren batılı alimler yoluyla. Batı islam'ına bir giriş yolu buldu. Memleketlerine döndükten sonra bu alimler Doğu fikriyatının havarileri oldular ve böylece Batı arapl arı. tasawufun bu mecburi nüfuzu karsısında daha fazla kapalı kalamadılar. Bu bilhassa böyle idi. çünkü. mistik fikirlerin girisi Doğu tasawufundan kaynaklanan Fatımi hareketi yoluyla da kolaylastınlıp geliştirildL Bununla birlikte su da belirtilmeli ki umumi halk ve ulema tasawufun propagandasına daima muhalif idiler ve onun temsilcilerine baskı yapmaya çalıstılar. Bu yüzden VII/XIII ncü yüzyılda Kuzey Afrika'da tasawufi bir eRol ün kurucusu olan Ali Ebu'I-Hasan es-Sazili Tunuslu otoriteler ve ilim heyetleriyle sık sık çarpısmak zorunda kaldı. ·
Doğu'da tasawufun tezahürünü tedkik ederken gorüyoruz ki o hiç bir sekilde batıda olduğu gibi ehl-i sünnet islam'ına muhalefet etmeye çalışmadı. Batı' da bir vandan siyasi temavüllerıe iliski kurulurken. diğer yandan batıl inançları beslenerek halkın cahilliği hesaba katıldı. VIIXII nci yüzyıl ispanyasının en mümtaz sufilerinden biri olan ibn Arabi, bir ruhcu. <spritistı kadar mistik olmadığı gibi ispanya araplannın safdilliği ve batı! itikadların ı kendi bencil amaçları için kazane vesilesi yapan bir dolandırıcıv dı.11181 Batılı tasawuf ustaları başlangıçtan zamanımıza kadar. sahte hekimlik <quackervı ve büyücülük yapanlar sın ı fından olduklarından teorik mütalaalara çok az önem verdiler. Kuzey Afrika tasawufunun kurucusu kabul edilen es-Sazili bizzat kendi ekolünü bu çizgide götürdü. Öyle ki onun otoritesi simvacılık. tedavi uygulamaları ve büyücülük konularında aranır oldu.11191 Bu ekolün en dikkate değer temsilcileri halkın
111111 A.V.Kremer. Culturgeschichtliche Streifzüge. ete .• lleipzig 18731 11151 aı-Maaaari. op .cit.ı.135. 11161 Böyle hicviveleri ZDMG XXVlll 1187111 s.297 de iktibas ettim. Endülüslü alim ibn Abdi Rabbihi'nin büyük ansik.lopedisi eJ.Jkdu'I-
FeridiBulak. 12921. c.ııı..s.31181. Tasawuf karsıtı sövtevislerin kücük bir kolleksivonunu havidir. 11171 ZDMG. XXVlll 1197111 303-309. 11181 A.V.Kremer. Geschichte der Herrschenden tdeen tstams. lleipzig 18681 105 vd. 11191 Haneberg, 'Ali Abu'I·Hasan Schadeli: zur Geschichte der Nordafrikanischen Fatimiden und sufis ·zoMG vıı 11853ıs.23.
islami Arastırma1ar.savı:2 Ek.im-1986 59
ı .
ı ı ı ...
: ı
' ı ,.
'1
önünde kor atesi vutan ve bu hüneri sadece kendi ülkelerinde değil Mısır'da da büyük festivallerde sürdüren lseviyye dervisl eridir.l12oı
Kuzey Afrika'da halkın batıl inançlarını besleyen bu temayülden ayrı olarak. pek de haksız olmayarak isl am'ın farmasonları olarak ad landırılabilecek ooğu'daki benzerlerine mukabil. onların cemivetleri !ıhvanı de; 'iman şampiyonları. militan bir islam. yani disiplinli ve coşkun. sapıklık ve dinsizliğe karsı her zaman ve her yerde harbe hazır, sancaklarında i'la-yı kelimetullah parolasıyla birlikte. başları dik yürüyen
Ispanya Ataplan ve ısıamii.Hakkı ÜNAL•
bir propaganda ordusu olmava namzed idiler ."1121'
Doğu tasawuf ekolü dogma ve sekilciliğe karşı itirazıyla karakterize olurken. aynı müessese batılı müslümanlar arasında tam tersi bir hüviyet kazandı: Tutuculuk ve batıl inanç ekolü.
islam'ın iki coğrafi bölgesi. Doğu ve Batı arasındaki tezadı böylece takdim etmiş bulunuyoruz. Bu iki şubenin. islami ideolojinin gelişmesinde olduğu kadar. dini düşünce tarihi ve entellektüel hayattaki mevkilerinin karşılıklı olarak mukayesesinde de zafer tacı Doğu islam·ının hakkıd ı r.
11201 E.W.Lane. The Manners and Cuscoms of Modern EgyprianstS.baskı 2.cild. London 18361,11,187. 1121 ı Ch. 8rosselard. Les Khuan. De la Constirution des ordres religieux musulmans en Algerie !Algeç_ 18591 s.18 .
KAYNAKLAR*
1. A.P .Pihan, Dictionaire etimologique des mo ts de. la langue Française deerives de'I-Arabe. du Persanetdu Tureavee/eursanaloguesCrees. Latin.s~Paris 1860!.
2. A.Schmölders, Essai sur fes ecoles philosophiques ehez /es Arabes et notamment sur la doctrine d'ai-Cazzali, !Paris 1842l
3. A.V.Kremer, Cu/turgeschichte des Orients unter den Chalifen !Wien 1975!.
4. . ----- 'Ein Freidenker des lslams· Z.D.M.G. XXIX!1875l.
s. ----- Cesehichte der herrsehenden ideen des lslamstvienna 1868!.
6. ----- Culturgesehiehtliche Streifzüge auf dem Cebiete des /s/am.stLeipzig 1873!.
7. ----- 'Philosophische Cedichte des Abu'I-Aia a/-Ma'arri· Z.D.M.G.XXX!'I876L
8. A.Wambery, Sittenbi/der aus dem M_o.rgenlan_-de(8erlin1876l. - . -
9. Abdülgani en-Nablüsi , es-Sulhu beyne·J-Ihvan fi Hukmi ibahati'd-Duhan..Viyana imparatorluk ve Kral Sarayı Kütüphanesi Yazmalar Kolieksiyon u N.F.Nr.265l.
10. Abdulvahhab eş-şa·rani, Kitabu 'I-MizanıKahire 1279 h.l
11. Ahmed er-Rumi ei-Akhlsari, Miknesetu'JBid'a !Viyana imp.K.har:ıesi Yazmaları. nr.154l.
12. Baron H.V.Maltzan, 'Arabische Vulgardialekte: Zeitsschrift der Deutsctıen Morgen/andisehen Cesel/schaft, XXVIII.1873.
13. Ch.Brosselard, Les Khuan, De la conscitution des Ordres Religieux Musu/mans en Algerie !Al· ger 18591.
14. Ch.Roussel, 'La Justice en Algerie· Revue des Deux Mondes. No: UAugust 1876!.
1 s. co u nt Fr., A.Schack, Poesie und Kunst der Araber in Spanten und SicilieniBerlin 1865; Stuttgart 1877!.
16. Demiri, Hayatu'I-Hayevan. 1-11. !Bulaq 1284 h.l 17. E.Daumas, Le Sahara Algerien !Paris 1845!
--- -- La Vie Arabe et la Societe MusulmanaParis 1869!.
18. E.Renan, Averroes et I'Averroisme !Paris 1866!. 19. - ---- Histoire Genera/e et systeme eom
pare des langues Semitioues!Paris 1863!.
20. E.W.Lane, AnAccountoftheMannersandcustoms of the Modern Egyptians (London 1871!.
21 . Ebu'I-Ala ei-Ma'arri, Divanu Lüzüm ma la Yelzem
22. Ebu'I-Ferec el-lsfahani, Kitabu'I·Eğani. 1-XX!Bulaq 1285 h.l.
23. Ebu Hafs ömer en-Nesefi, Kitabu'I-Manzüme __ . fiJ.:Mesaili'I:.Hitafiwe beyne'I-Fukahai'I-Erbca 24. Ebu Mansür eı -cevall~i. Kitabu'J.
MuarralXLeibzig 1867!. 25. Eduard Sachau. Zur Altesten Geschichte des
Muhammedanischen Rechtes· Sitzungsbe· rlchte der phll·hist . cıasse der Kais. Akademie der · wıssenschaften , Band l.XV.(Wien 1870!.
26. Emir Abdulkadir, 'Rappel a tintelligent avis a l'indefferent Considerations philosophiques. regligieuses. historioues ete. ıtrs.by G.Dugat. Paris 18581.
27. F.Stüwe, DieHandelszügederAraberunterden Abbasidenete !Berlin 1836!.
28. Francis Dombay, Crammatica Unguae MauroArabieae Juxta venaeuli idiomatis us um. accessit vocabularium Latino Mauro-Arabicum
29. G.Diercks, Dl'e Araber im Mittelalter und iher Einfluss auf die Kultur EuropasıAnnaberg 1875l.
30. G.Dugat, Analeetes ete. Esquisse et extraits de cet ouvrage rParis 18551.
·Su bJblwografya, müel!ifin merm ve dipnortard.J ;mfra bulundugu eserlerin .ilifabetik olarak derlenmesiyle hiJZiflanmJstlf.
GO islami Arastırmaıar Savı:2 Ekim-1986
ispanya Arapları ve isıam/t.Hakkı ÜNAL
31. G.F/ügel, o/e Arabischen, Pgrsichen und Türkisehen Handschriften <Wien 1865!.
32. ----- 'über inhalt und Verfasser der Ara_bischen Encyclopödie: Die Abhandlunger der Aufrichtigen Brüder und treuen Freunde' Z.D.M.G. XIII (1854!.
39. G.Rohıfs; Von Tripolis nach Alexandrien. 40. G.Weil, Geschichte der Chalifen. 41. H.Ewald , Abhand/f.V7g zur Zerstreuung der vo
rurteile über das alte und neue Morgen/and <Göttingen ~872!.
42. H.L.Fieisher, Textverbesserungen in a/-Maqqari"s Geschischtswerke' Sitzungsberichte der Könlgl, Sachslschen Gesellschaft der wıssenschaften tXIX.151-220; XX.236-308;XXI,39-118.147-21 Ol. .
43. Haneberg, 'Ali Abulhasan Schadeli; Zur Ceschichte derNordafrikanischen Fatimiden und Sufis'Z.D.M.G. VII (1853!.
44. Helot, Dictionnaire dePoche Français-Arabe. et Arabe-Français a !'usage des voyageurs. des militaires et des negociants en Afrique.
45. I.Goldziher, Ali lbn Maymun a/-Mağgribi und se· in sittenspiegel des östlischen Islam. Ein Beitrag zur Kulturgeschichte Z.D.M.G. XXVlll t1874l.
46. ----- 'A Nemzetizegi Kerdes az Arabaknal tArapi ar Arasında Milliyetçilik Problemil Pudapest 1873.
47. ----- ·seitrage zur Literaturgeschichte der Shia und der sunnitischen Polemik. Sltzungsberichte der phH·hlst. cıasse d~ Ka· is, Akademıe der Wlssenschaften; .~nd LXXVlll <Wien 18741.
48. ibn Abdi Rabblhl, Kitabu'/-Fericf. tBulaq 1293l.
49. ibn Battüta, Voyages. tParis 1853-1859l. 50. ibn Challlkani, Vitaelllustrium virorumtGöttin
gen 1835-50l. 51. ibnu'I-Eslr, e/-Mese/u's-Sair, fi Edebi'I-Katib
ve·ş-Sair<Bulaq 1282 h.l 52. ibn Havqal, Kitabu'I-Mesalik ve·t-Memalik<Neş:
M.J.de Goeje, Blbllotheca Geographorum Arabicorumı Leyden 1873.
53.J.A.Cherbonneau, Traite methodique de la conjugaison Ara be dans le dialecte Algerien tParis 1854l.
54. J.F.Montueıa, Histoire des MathematiquestParisı.
ss. J.Hammer-Purgstall, Ceschichte des Osmanisehen Reiches. ı -x. tPest 1827-1835l.
56. J.L.Burckhardt, Notes on the Bedouins and Wahabys· tlondon 18301.
57. Leopold Löw, Die Lebensalterinder Jüdischen LiceraturCSzeged 1875l.
ss. M.Devic, ·sur fes mots Française d'origine Arabe' Revue de'l-ınstruction Publique 1866 No: 25.
59. M.Hartmann, Die Nigritier: tBerl in 1875l. 60. M.LA.Sedlllot, Histoire des Arabes. ı-ıı tParis
18541.
islami Ara.stırmaıar Sayı:2 Ekım-1986
61. ----- Pro/egomenes des Tab/es Astronomiques d'Ouloug Beg'tParis nd.l
62. Magaz1'n für die Li teratur des Auslandes (18761 no.25.
63. Mark Josef Müller, Die Aus dem Arabischen in das Spanische Übergegangenen WörtertMünchen 18611.
64. ai-Maqqarı, Kitabu Nefhi't- Tib min Cusni'IEndülüsi'r-Ratib,t-IV. Bu/aq 1279 h. CAnalectes sur I'Histoire et la Lltterature des Arabes d'Espagne-f-v. Leyden 1855-1861!.
65. ai-Mawardl, constitutiones Politicae rei-Ahkamu·s-sultaniyyeJ <Bonnae 1853l.
66. Merli n, Bibliotheque de M. le Baron Sylvestre de sacv<Paris 18421.
67. Mevıevl ismall Haccı, Takviyetü'f-iman. ing.Trc.Eden: Mir Sehamet Ali. U.R.A.S.l Xlll,1i352l.
68. ai-Meydani, Kitabu Mecmai'I-Emsat. 1-11 tBonn 1838-1843).
69. Mirza Kazım Beg, ·sur fes Degres de'lid}tihad: Journal Aslatlque 1850.1.
Journal Aslatlque 1850.1. 70. Mouradja d 'Ohsson, Tableau de'I-Empire Ot
toman, ı-VII <Paris·1788-1824l. 71. al-Mukaddes!, Descriptio tmperii Mos/emici
ted.M.J.de Goeje, Blbllotheca Geogrophorum Arablcorum (Leyden 1876!.
72. Müslim, Sahih. <Calcutta 1256 h.l 73. Necmeddin ai·Mağribi, Serhu'/-Bedrfi'f-Keba
ir ve·s-Sağair 74. Noticeset Extraits des manuscrits de la Bibliot
heque Nationale. 75. P .de Gayangcis, The History of Muhammadan
Dvnasties of Spain. 1-11. <London 1840-1843!. 76. Pe d ro de Alcaıa, Arte para ligeramete saber la
/egua Arauiga <Granada 15051. 77. R.Dozy, Dictionnaire detaille des noms des ve
tements chez /es Arabes<Amsterdam 1845!. 78. - ---- Ceschichte der Mauren in Spanien
bis zur Eroberung Anda/usiens durch die ai-Moraviden tleipzig 187 4l.
79. ----- Lettre a M.Fieischer Cantenant des Remarques Critiques et explicatives sur le texte d'ai-Maqqari <Leyden 1871!.
80. R.Dozy-W.H.Engelmann, C/ossaire des mots Espagno/s et Portugais. derives de '1-Arabe ı Leyden 18691.
81. es-Seallbl, Akhu'/-Luga ı ca non Linguae Arablcae, tParis 18611. ----- Munlsu'/-VahidtVienna 18221.
82. es-Sehiivi, Biographies. <Viyana imparatorlukKral Kütüphanesi vazmaları. no.133l.
83. Sismonde de Sismondl, De la litteraturedu Midi de I'Europe (Paris 18131.
84. es-suyuti, Cehdu'/-Kariha fi Tecnai'n-Nasiha tleyden nr.474l.
ss. - - --- el-ltkan fi Ulümi/'1-Kur·an.Kahire 1278 h.l
86. - -- -- -· Kitabu'f-Muzhir fi Ulümi'l-luga tBulaq 1282 h.l.
61
ı , j
1\ ı ı
'
87. ---- - RisalelerfSmal/er WorksJ, Leyden Üniversitesi Kütüphanesi el vazmaları no:477 1 10.
88. eş-Şehrestani, Kitabu'I-Mile/ ve'n-Niha.l, <nsr: W.Cureton: The book of Rellglous sects, 1-ııı London, 1842-1846.
89. Takiyyüddin lbn Teymiyye, Nasihatu Ehfi'l· iman fi'r-Reddi ala Manttkt'l-Yunan.
90. van den Berg, De Contractu 'do ut des· Jure Muhammedand.Lugd, Batav.1868l.
91. W.B.Hodgson, Notes on Northern Africa<Newvork 1844l.
62
ispanya Araplan ve islamli.Hakkı ÜNAL '
92. W.E.H.Lecky, History of European Mora/s, ı-ıı <London 1869l.
93. W.G.Palgrave, Narrative of vear's)ourner, ete. HI<London 1865-66l.
94. Wenrich, De avetorum graecorum versionibus et commentariis Syriacis, Arabicis, Armeniacis, Persicisque commentatio <Lipsiae 18421.
95. Wlener, Jahrbücher für !iterature. 96. Yakut eHiamevi, Mu'cemu'I-Bu!dan. 97. zenker, Bibliotheca Orientalis.
islami Arastınnalar Sayı:2 Ekim-1986