1
Yayın Tarihi : 28.09.2007 Sayfa : 2 G eçen hafta, ABD Dışişleri Ba- kanlığı’nın üç numaralı ismi Nicholas Burns Ankara’ya gel- di, ilgililerle görüşmeler yaptı. Önümüzdeki ekim ayında İs- tanbul’da yapılacak olan Irak toplantısına da ABD Dışişleri Bakanı Rice gelecek. ABD - Türkiye politikalarında gelişmeler yaşanıyor. Burns, ABD’den ayrılmadan önce bir düşün- ce kuruluşu olan Atlantik Konseyi’nde yaptı- ğı konuşmada “Ankara ile stratejik ortak- lık olgusunu canlandırmak ihtiyacını duy- duklarını” belirtti ve “Türkiye Ortadoğu’da- ki olayları daha derin bir şekilde anlama- mıza yardım edebilir. Türk yetkililerin, dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluk- lara cevap verilmesinde katılımcı olmasına ihtiyacımız var” dedi. Burns, ayrıca Türkiye’deki laik ve Ata- türkçü kesimde yarattığı duyarlılığa önem ve- rerek “Türkiye, Müslüman bir toplum içindeki en başarılı laik demokrasidir” söylemiyle “ılımlı İslam ülkesi” deyimini kullanmadı, onun yerine “Türkiye, nüfu- sunun çoğunluğu Müslüman olan laik bir ülkedir” tanımına daha yakın bir duruş ser- giledi. Kanımızca, ilk kez görünen bu durum laik ve Atatürkçü Cumhuriyete saygı göste- rilmesi açısından dikkate alınması gereken bir husustur. Burns, ABD’nin PKK’yi bir terör örgütü ola- rak kabul ettiğini vurguladı. Ancak bu husus, özellikle son haftada PKK’li teröristlerde Ame- rikan ordusuna ait silahların ele geçirilmesi ve bu silahların Irak’ta Blackwater isimli özel gü- venlik şirketi tarafından PKK’lilere satılmış ya da verilmiş olması, Burns’ün açıklamalarının ciddiyetine gölge düşürdü. Burns, özellikle İran’a karşı Ankara’dan iş- birliği ve destek istedi. İran’ın nükleer çalış- malarını durdurma önerisini reddettiğini be- lirtti ve Türkiye’nin İran’la birlikte gerçek- leştirmek için çalıştığı doğalgaz işbirliğine son vermesini de istedi. Burns’ün Ankara’da şu sözleri de önemlidir: “Biz Türkiye’yi Ortadoğu’da barış sağ- lanması çabalarında merkezi, vazgeçilmez aktör olarak görmek istiyoruz.” Bu sözün açılımı nedir? ABD, 2008’de Irak’tan asker çekmek zo- rundadır, buna odaklanmıştır. ABD bu çeki- lişin güvenlik içinde gerçekleşmesini sağlamak istiyor. Irak’taki merkezi yönetimin ve Kuzey Irak bölgesel yönetiminin özellikle Barzani ve Talabani ile Türkiye’nin ilişkilerinin dü- zeltilmesi isteniyor. İran’ın bölgedeki faaliyet- lerine karşı Türkiye’nin ABD yanında yer al- ması isteniyor. Irak’tan çekilme süresinde ABD’nin Türkiye topraklarını kullanmak istiyor. ABD böylece, Irak’tan çekilirken bü- tün dünyada “Irak’ta başarısız olduğu” yö- nündeki genel kanıyı bir ölçüde ortadan kal- dırmak ve küresel aktör konumunun sarsılma- sını önlemek için önlemler almak istiyor. Taktik olarak kısmi çekilme vesilesiyle bir yandan Irak’taki merkezi otoriteyi güçlendir- mek, “terörist ve radikal” unsur olarak ilan edilen direnişçilere karşı özellikle Birleşmiş Milletler’i devreye sokmak istiyor. ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli mütte- fiki İsrail’in güvenliğinin sağlanması, ABD’nin en önemli önceliğini oluşturuyor. Jeopolitik boşluk ABD Irak’tan çekilirken doğal olarak ora- da jeopolitik bir boşluk doğacaktır. Bu boşluk nedeniyle Irak’ta daha büyük karışıklığın, hat- ta iç savaşın çıkması olasılığı da yüksektir. Bu durumda ABD, Irak’a komşu ülke olan Türkiye’nin bu boşluğun doldurulmasında katkısını bekliyor. Bu noktada kuşkusuz sü- rekli ABD’nin paralelinde politikalar üreten ve izleyen AKP’den, yani siyasal iktidardan tam destek alacaktır. Ancak askeri alanda yapıla- cak ayrıntılı çalışmalar üzerinde ABD Genel- kurmayı ile Türk Genelkurmayı’nın bir araya gelerek çalışma yapması kaçınılmazdır. ABD, 2003’ten 2007’ye kadar geçen 4 yıl- lık süre içerisinde Ortadoğu’nun ne zor bir coğrafya olduğunu gördü. Bu coğrafyada as- keri güç bakımından en etkili ve toplumsal is- tikrar olarak güçlü bir devlet olan Türkiye’nin önemini bir kez daha anlamış oluyor. Böyle- sine kaypak bir zeminde ve böylesine karma- şık bir coğrafyada bir istikrar adası olan Tür- kiye’nin iç ve toplumsal istikrarının bozul- masının dünya barışı için yararı yoktur. ABD Dışişleri Bakanlığı her ne kadar AKP’ye yakınsa, Pentagon da TSK’nin Tür- kiye’nin toprak bütünlüğü, PKK terörü ve la- ik Cumhuriyetin korunması konusunda ne de- rece hassas olduğunu bilmektedir. Bu iki temel konuda TSK’nin görüşleriyle ABD genel politikalarının çelişki içerisinde ol- duğunu artık herkes bilmektedir. Bu durum- da Irak konusunda TSK’nin ABD’nin istedi- ği duyarlılığı göstermesi ve katkıyı vermesi bek- lenebilir mi?.. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iş- te bu noktada “empati” mekanizmasını çalış- tırarak öncelikle TSK’nin bu hassasiyetlerini iyi anlaması gerekmez mi? Siyasal iktidar (AKP) iştiyakla bu konuda ABD’nin yanında yer alacaktır. ABD güçleri Irak’tan çekilirken her kolaylığı gösterecektir. Ancak TSK bu konuda bir ölçüde çekimser bir politika izleyebilir. Bu nasıl olur, denilmesin. Daha önce olmadı mı? Özal’ın Irak’a savaş açılması istemlerine karşı çıkan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Torumtay Genelkurmay Başkanlığı’ndan istifa etmedi mi?.. Böylece Özal’ın bu girişimi durdurulmadı mı? Başbuğ’un sözleri Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Baş- buğ, üç gün önce Kara Harp Okulu’nun yeni öğretim yılı başlangıç töreninde yaptığı konuş- mada kanımızca açık ve net işaret vermiş bu- lunuyor. Orgeneral Başbuğ: ABD’nin Kuzey Irak’taki terörün varlığı konusunda söz değil eylem gününün geldiğini anlaması gerektiği- ni açıkça belirtti. Ayrıca laikliğin ulus devlet, demokrasi ve Atatürk milliyetçiliği anlayışla- rının olmazsa olmaz koşulu olduğunu, Cum- huriyetin temel ilkelerine sahip çıkmanın her- kesin görevi olduğunu ve TSK’nin bu nitelik- leri korumada taraf olduğunu belirtti. Org. Başbuğ, Irak’la ilgili olarak da şunla- rı söyledi: “Belki Türkiye tek başına Irak’ta- ki gelişmelere yön veremez, ancak gelişme- leri engelleyebilecek, maliyetlerini artırabi- lecek bir güce sahiptir.” Bu açık iletiyi çok iyi değerlendirmek gerektiğine inanıyoruz. Bu durum aslında ABD’de de seslendirili- yor. Amerikalı muhafazakârların gazetesi Con- servative Voice, Başkan Bush’un Irak’ta Muk- teda el Sadr’ın milislerine gösterdiği tepkiyi terör örgütü PKK için göstermediğini, hatta PKK’yi koruduğunu belirtti. Bu yazıda, El Sadr’ın Irak’ın bölünmesini engellemek iste- diğini, PKK’nin ise Kuzey Irak ve Türkiye’den toprak alarak Kürdistan’ı kurma hayali için- de olduğunu, buna Kerkük’ü dahil etmek is- tediğini belirterek “Kaybeden PKK’nin sa- fı neden terk edilmiyor” sorusu ABD yetki- lilerine yöneltildi. Geçe hafta Boston Globe’daki “Körfez gü- venliğindeki eksik oyuncu” başlıklı yoru- munda L.G. Martin, ABD’nin Irak’ı denge- lemek için Körfez İşbirliği ülkelerine 20 mil- yar dolarlık silah satmayı kabul ettiğini, oysa bölgede NATO üyesi Türkiye’nin itilip kakıl- dığını belirtiyor. Şu nokta iyi bilinmeli ki, Türkiye’nin aydın ve çağdaş kesimi, ılımlı İslam politikasını ve dinci bir siyasal iktidarın güçlenmesini kaygı ile izlemektedir, TSK de bu kaygılara katılmak- tadır. ABD artık görmelidir ki, radikal İslamın yükselişini, ılımlı İslamı destekleyerek önle- me taktiği doğru bir politika değildir. Bu po- litika, hem Mısır’da, hem de Malezya’da ge- ri tepti. Mısır’da yakın gelecekte radikal Müs- lüman Kardeşler iktidara geçecektir, Malez- ya’da da radikal İslam hızla yol almaktadır. Bu durum, istikrar isteyen Ortadoğu’yu içinden çıkılmaz karmaşaya sürükler... ABD - Türkiye, Gelişen Politikalar... Dr. Alev COŞKUN Orijinal Boyut : 20 * 25 cm

AÇI ABD - Türkiye, Gelien Politikalar PENCEREalevcoskun.com/files/2007/2007-16.pdf · ABD, 2008 de Irak tan asker çekmek zo-rundad r, buna odaklanm t r. ABD bu çeki-liin güvenlik

  • Upload
    vodan

  • View
    218

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Yayın Tarihi : 28.09.2007Sayfa : 2

CUMHURİYET 02 CMYK

CUMHURİYET

OLAYLAR VE GÖRÜŞLER SAYFA

228 EYLÜL 2007 CUMA

AÇIMÜMTAZ SOYSAL

Dağıtılan Dikkatler NEREDEYSE 1982 Anayasası’nın çeyrek yüzyıldır

tartışıldığı, çünkü General Evren’in düşüncelerine gö-re biçimlendirilen temel felsefesinin beğenilmediği hepbiliniyor. Buna karşın yürürlüğe girişinden beri on üçkez değiştirildiği, özellikle 1995 ve 2001 değişiklikle-riyle özgürlükler ve haklar çerçevesinin hayli genişle-tildiği de bilinmekte. Ayrıca çağdaş bir felsefeye da-yalı yeni anayasa yapılması konusunda aşağı yukarıbütün kesimler arasında düşünce birliği çoktan oluş-muş durumda.

Ama şimdi, elinizi yüreğinize koyup söyleyin: Son se-çimlerde yeni anayasa konusu bütünüyle tartışıldı mı?Kampanyalar böyle bir zemin üzerinde mi yürütüldü?

O sırada, hatta daha öncesinde şimdiki anayasayailişkin olarak, o da dolaylı biçimde tartışılan iki konuoldu; cumhurbaşkanı seçimi ve örtünme konusu. Bun-ların dışında “yeni anayasa gereği”, parti programla-rında, hatta seçim bildirgelerinde görünse bile, derinve kapsamlı olarak tartışılmış sayılmaz.

O halde, AKP’nin seçim yapılır yapılmaz, sonucunbelirmesiyle birlikte hemen bir anayasanın yapılmasıiçin sürekli bir kampanya başlatması biraz tuhaf de-ğil mi?

B u telaşın tek açıklaması şu olabilir: Seçim sonuç-larının AKP yöneticilerince bile tahmin edilmemiş

ölçüde lehte çıkması, onlara kolay zapt edemedikle-ri bir coşku vermiş ve örtünme konusunu kendilerin-ce uygun görülen biçimde “anayasa yoluyla çözüver-mek” için kollar sıvanmıştır.

Yoksa yepyeni bir anayasa yapmak için daha genişbir zaman gerektiğini onlar da bilir. Ama nedense, se-çim sonrasının coşkusuyla konuyu hemen gündemegetirmek ve bir çırpıda çözüvermek hevesine kapıl-maktan kendilerini alamadılar.

Şimdi, başlangıçtaki acemice davranışları yüzündenyüze göze bulaştırılmış olan bu girişimi artık zamanayaymak gibi değişik bir stratejinin peşindedirler. Amaolan olmuş ve toplum aylarca sürecek bir tartışmanıniçine çekilmiştir.

B unun devlet politikaları ve bir bakıma kendi ba-şarı şansları açısından ne derece dikkat dağıtıcı

ve emek israfına yol açıcı olduğunun acaba farkındamıdırlar?

Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu şu sorunlar yı-ğınına bakın:

Kuzey Irak’taki oluşum ve onun yan etkileri olarakyoğunlaşan terör, petrol ikmali, Kerkük gibi sorunlar.

Kıbrıs sorununda AB’den gelebilecek yeni baskılarve bu açıdan Lefkoşa’nın kuzeyindeki Türk yönetimiile Ankara’nın bakış açıları arasındaki farkın etkisi.

Atlantik ötesinden gelecek dalgalanmalar karşısın-da ekonomik kırılganlık.

Bu liste daha da uzayabilir. Bütün bu sorunlar yığını dururken, topluma aylarca

havanda su dövdürmenin ve yeni gerilimler yaratma-nın bir mantığı var mı? Yoksa, bizi bunlarla meşgul edipdikkatleri dağıtarak kendi çıkarlarını rahatça kollamakisteyenlerin oyununa mı gelmekteyiz?

PENCEREÇok Alamet Belirdi...

Ahmedinejad’ın Amerika’daki serüvenlerini med-ya anlata anlata bitiremiyor... Konuşmaya gittiği üni-versitede İran Cumhurbaşkanı ne demiş?..

“- İran’da eşcinsel yoktur!..” Eh, doğal olarak tepkiler, kahkahalar, vesaire... Ülkesinin tarihinden, edebiyatından, Hafız-ı Şira-

zi ya da Sadi’nin şiirlerinden, kadının ikinci sınıf insanve günah sayıldığı İslam coğrafyasındaki oğlancılık ge-leneğinden, anlaşılan Ahmedinejad’ın haberi yok...

Medyaya bakarsanız, Ahmedinejad Amerika’daalay konusu olmuş...

Ama, iş bu kadarla bitmiyor ki... “Amerika İran’ı vuracak” dedin mi, iş alay konusu

olmaktan çıkıyor, ciddileşiyor; bu kez Ahmedinejad’ınyaklaşımı Türkiye için de önem kazanıyor...

Amerika ile İran neredeyse iki düşman... Irak’tan sonra İran, Ortadoğu’da ABD’nin hedefine

dönüştü... AKP iktidarı da İran’la ‘al gülüm ver gülüm’ oyunun-

da... Bush bu işe bozuluyor...

AKP iktidarı iki arada bir derede... RTE hem Amerika’da Başkan Bush’un kapısında

bekliyor... Hem Ahmedinejad’la kucaklaşıyor... Dış politikamızın pusulası ne?.. AKP’nin gönlü şeriatçı İslam dünyasında... Ama, Amerika’ya mecbur... Dış politikanın bacakları gittikçe ayrılıyor... Neden?..

Dış politika ideolojiye göre ayarlanmaz... ‘Ülke’nin ve ‘Devlet’in ulusal çıkarlarına göre ayar-

lanır... ‘Ilımlı İslam ideolojisi’ AKP iktidarından bu yana dış

politikanın pusulasına dönüştü... Denebilir ki: Nasıl oldu bu?.. Dünkü Cumhuriyet’ten bir haber: Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Baş-

bakan Tayyip Erdoğan ile görüştükten sonra demişki:

“- Türkiye gibi ılımlı bir İslam ülkesini -AB’ye- kabuletmemek büyük hata olur. Bu, ülkeyi -Türkiye’yi- ra-dikal İslamcıların kucağına atmak demektir.”

Fransa Dışişleri Bakanı’na kulak verip ılımlı İslam dev-leti olduk bile.. mi diyelim?..

Ortalık çok karışık... �

AKP bu işi ağzına burnuna bulaştıracak gibi görü-nüyor...

RTE’nin hem Ahmedinejad’la kucaklaşması, hemBaşkan Bush’un kapısında beklemesi, Allah aşkınaneyin alametidir?..

[email protected]

Geçen hafta, ABD Dışişleri Ba-kanlığı’nın üç numaralı ismiNicholas Burns Ankara’ya gel-di, ilgililerle görüşmeler yaptı. Önümüzdeki ekim ayında İs-

tanbul’da yapılacak olan Irak toplantısına daABD Dışişleri Bakanı Rice gelecek. ABD -Türkiye politikalarında gelişmeler yaşanıyor.

Burns, ABD’den ayrılmadan önce bir düşün-ce kuruluşu olan Atlantik Konseyi’nde yaptı-ğı konuşmada “Ankara ile stratejik ortak-lık olgusunu canlandırmak ihtiyacını duy-duklarını” belirtti ve “Türkiye Ortadoğu’da-ki olayları daha derin bir şekilde anlama-mıza yardım edebilir. Türk yetkililerin,dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluk-lara cevap verilmesinde katılımcı olmasınaihtiyacımız var” dedi.

Burns, ayrıca Türkiye’deki laik ve Ata-türkçü kesimde yarattığı duyarlılığa önem ve-rerek “Türkiye, Müslüman bir toplumiçindeki en başarılı laik demokrasidir”söylemiyle “ılımlı İslam ülkesi” deyiminikullanmadı, onun yerine “Türkiye, nüfu-sunun çoğunluğu Müslüman olan laik birülkedir” tanımına daha yakın bir duruş ser-giledi. Kanımızca, ilk kez görünen bu durumlaik ve Atatürkçü Cumhuriyete saygı göste-rilmesi açısından dikkate alınması gerekenbir husustur.

Burns, ABD’nin PKK’yi bir terör örgütü ola-rak kabul ettiğini vurguladı. Ancak bu husus,özellikle son haftada PKK’li teröristlerde Ame-rikan ordusuna ait silahların ele geçirilmesi vebu silahların Irak’ta Blackwater isimli özel gü-venlik şirketi tarafından PKK’lilere satılmış yada verilmiş olması, Burns’ün açıklamalarınınciddiyetine gölge düşürdü.

Burns, özellikle İran’a karşı Ankara’dan iş-birliği ve destek istedi. İran’ın nükleer çalış-malarını durdurma önerisini reddettiğini be-lirtti ve Türkiye’nin İran’la birlikte gerçek-leştirmek için çalıştığı doğalgaz işbirliğineson vermesini de istedi. Burns’ün Ankara’daşu sözleri de önemlidir:

“Biz Türkiye’yi Ortadoğu’da barış sağ-lanması çabalarında merkezi, vazgeçilmezaktör olarak görmek istiyoruz.”

Bu sözün açılımı nedir? ABD, 2008’de Irak’tan asker çekmek zo-

rundadır, buna odaklanmıştır. ABD bu çeki-lişin güvenlik içinde gerçekleşmesini sağlamakistiyor. Irak’taki merkezi yönetimin ve KuzeyIrak bölgesel yönetiminin özellikle Barzanive Talabani ile Türkiye’nin ilişkilerinin dü-zeltilmesi isteniyor. İran’ın bölgedeki faaliyet-lerine karşı Türkiye’nin ABD yanında yer al-ması isteniyor. Irak’tan çekilme süresinde

ABD’nin Türkiye topraklarını kullanmakistiyor. ABD böylece, Irak’tan çekilirken bü-tün dünyada “Irak’ta başarısız olduğu” yö-nündeki genel kanıyı bir ölçüde ortadan kal-dırmak ve küresel aktör konumunun sarsılma-sını önlemek için önlemler almak istiyor.

Taktik olarak kısmi çekilme vesilesiyle biryandan Irak’taki merkezi otoriteyi güçlendir-mek, “terörist ve radikal” unsur olarak ilanedilen direnişçilere karşı özellikle BirleşmişMilletler’i devreye sokmak istiyor.

ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli mütte-fiki İsrail’in güvenliğinin sağlanması, ABD’ninen önemli önceliğini oluşturuyor.

Jeopolitik boşlukABD Irak’tan çekilirken doğal olarak ora-

da jeopolitik bir boşluk doğacaktır. Bu boşluknedeniyle Irak’ta daha büyük karışıklığın, hat-ta iç savaşın çıkması olasılığı da yüksektir.Bu durumda ABD, Irak’a komşu ülke olanTürkiye’nin bu boşluğun doldurulmasındakatkısını bekliyor. Bu noktada kuşkusuz sü-rekli ABD’nin paralelinde politikalar üretenve izleyen AKP’den, yani siyasal iktidardan tamdestek alacaktır. Ancak askeri alanda yapıla-cak ayrıntılı çalışmalar üzerinde ABD Genel-kurmayı ile Türk Genelkurmayı’nın bir arayagelerek çalışma yapması kaçınılmazdır.

ABD, 2003’ten 2007’ye kadar geçen 4 yıl-lık süre içerisinde Ortadoğu’nun ne zor bircoğrafya olduğunu gördü. Bu coğrafyada as-keri güç bakımından en etkili ve toplumsal is-tikrar olarak güçlü bir devlet olan Türkiye’ninönemini bir kez daha anlamış oluyor. Böyle-sine kaypak bir zeminde ve böylesine karma-şık bir coğrafyada bir istikrar adası olan Tür-kiye’nin iç ve toplumsal istikrarının bozul-masının dünya barışı için yararı yoktur.

ABD Dışişleri Bakanlığı her ne kadarAKP’ye yakınsa, Pentagon da TSK’nin Tür-kiye’nin toprak bütünlüğü, PKK terörü ve la-ik Cumhuriyetin korunması konusunda ne de-rece hassas olduğunu bilmektedir.

Bu iki temel konuda TSK’nin görüşleriyleABD genel politikalarının çelişki içerisinde ol-duğunu artık herkes bilmektedir. Bu durum-da Irak konusunda TSK’nin ABD’nin istedi-ği duyarlılığı göstermesi ve katkıyı vermesi bek-lenebilir mi?.. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iş-te bu noktada “empati” mekanizmasını çalış-tırarak öncelikle TSK’nin bu hassasiyetleriniiyi anlaması gerekmez mi?

Siyasal iktidar (AKP) iştiyakla bu konudaABD’nin yanında yer alacaktır. ABD güçleriIrak’tan çekilirken her kolaylığı gösterecektir.Ancak TSK bu konuda bir ölçüde çekimser birpolitika izleyebilir. Bu nasıl olur, denilmesin.

Daha önce olmadı mı? Özal’ın Irak’a savaşaçılması istemlerine karşı çıkan GenelkurmayBaşkanı Orgeneral Torumtay GenelkurmayBaşkanlığı’ndan istifa etmedi mi?.. BöyleceÖzal’ın bu girişimi durdurulmadı mı?

Başbuğ’un sözleriKara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Baş-

buğ, üç gün önce Kara Harp Okulu’nun yeniöğretim yılı başlangıç töreninde yaptığı konuş-mada kanımızca açık ve net işaret vermiş bu-lunuyor. Orgeneral Başbuğ: ABD’nin KuzeyIrak’taki terörün varlığı konusunda söz değileylem gününün geldiğini anlaması gerektiği-ni açıkça belirtti. Ayrıca laikliğin ulus devlet,demokrasi ve Atatürk milliyetçiliği anlayışla-rının olmazsa olmaz koşulu olduğunu, Cum-huriyetin temel ilkelerine sahip çıkmanın her-kesin görevi olduğunu ve TSK’nin bu nitelik-leri korumada taraf olduğunu belirtti.

Org. Başbuğ, Irak’la ilgili olarak da şunla-rı söyledi: “Belki Türkiye tek başına Irak’ta-ki gelişmelere yön veremez, ancak gelişme-leri engelleyebilecek, maliyetlerini artırabi-lecek bir güce sahiptir.”

Bu açık iletiyi çok iyi değerlendirmekgerektiğine inanıyoruz.

Bu durum aslında ABD’de de seslendirili-yor. Amerikalı muhafazakârların gazetesi Con-servative Voice, Başkan Bush’un Irak’ta Muk-teda el Sadr’ın milislerine gösterdiği tepkiyiterör örgütü PKK için göstermediğini, hattaPKK’yi koruduğunu belirtti. Bu yazıda, ElSadr’ın Irak’ın bölünmesini engellemek iste-diğini, PKK’nin ise Kuzey Irak ve Türkiye’dentoprak alarak Kürdistan’ı kurma hayali için-de olduğunu, buna Kerkük’ü dahil etmek is-tediğini belirterek “Kaybeden PKK’nin sa-fı neden terk edilmiyor” sorusu ABD yetki-lilerine yöneltildi.

Geçe hafta Boston Globe’daki “Körfez gü-venliğindeki eksik oyuncu” başlıklı yoru-munda L.G. Martin, ABD’nin Irak’ı denge-lemek için Körfez İşbirliği ülkelerine 20 mil-yar dolarlık silah satmayı kabul ettiğini, oysabölgede NATO üyesi Türkiye’nin itilip kakıl-dığını belirtiyor.

Şu nokta iyi bilinmeli ki, Türkiye’nin aydınve çağdaş kesimi, ılımlı İslam politikasını vedinci bir siyasal iktidarın güçlenmesini kaygıile izlemektedir, TSK de bu kaygılara katılmak-tadır. ABD artık görmelidir ki, radikal İslamınyükselişini, ılımlı İslamı destekleyerek önle-me taktiği doğru bir politika değildir. Bu po-litika, hem Mısır’da, hem de Malezya’da ge-ri tepti. Mısır’da yakın gelecekte radikal Müs-lüman Kardeşler iktidara geçecektir, Malez-ya’da da radikal İslam hızla yol almaktadır. Budurum, istikrar isteyen Ortadoğu’yu içindençıkılmaz karmaşaya sürükler...

ABD - Türkiye, Gelişen Politikalar...Dr. Alev COŞKUN

Orijinal Boyut : 20 * 25 cm