76
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında bilinen ilk manzum İskender-nâme’- nin sahibi olan Ahmedî, Firdevsî ve Nizâmî’nin eserlerini örnek almakla beraber içerik bakımından onlardan farklı bir eser ortaya koymayı başarmıştır. İskender-nâme türü için- de özgün bir yere sahip olan eserin, kendinden sonra yazı- lan eserlere öncülük ettiği bilinmektedir. Gerek ihtiva ettiği konular gerekse üslup özellikleri bakımından farklılık arz eden bu İskender-nâme’nin, Türk edebiyatında kendinden sonra yazılan İskender-nâmeleri ne ölçüde etkilediği ince- lenmeye değer bir konudur. Bu sebeple çalışmada, Ahmedî’den yaklaşık bir asır son- ra eserini kaleme alan Behiştî Ahmed Sinan’ın İskender- nâme’siyle Ahmedî’nin İskender-nâme’si şekil ve muhteva unsurları bakımından karşılaştırılmıştır. Türk edebiyatın- da İskender-nâme geleneği hakkında bilgi verildikten sonra her iki müellifin hayatları, eserleri ve edebî kişilikleri ince- lenmiş, İskender-nâmelerde işlenen konular mukayeseli bir şekilde ele alınmıştır. Özellikle bu değerlendirme esnasında öne çıkan unsurlar vurgulanmaya çalışılmıştır. Ahme- dî’nin, kendinden sonra yazılan Behiştî’nin eserini şekil ve içerik bakımında ne ölçüde etkilediği incelenmiştir. Ardın- dan tespit edilen benzerlikler ve farklılıklar sıralanmıştır. ABSTRACT Ahmedi’s İskender-name was the first work in Turkish literature written in verse for İskender poets. Ahmedi’s İskender-name was modelled on Firdevsi’s and Nizâmi’s books; however, Ahmedi’s work differs from Firdevsi and Nizami in content. Ahmedi's pioneering work inspired books written after him. In the present article, Ahmedi’s İskender-name will be compared (both form and content) with Behişti’s version of İskender-name which appeared a century later. First, the article will discuss the tradition of İskender-name in Turkish literature. Both authors’ lives, works and literary personalities will be described. Differences and similarities in topics covered in both Ahmedi’s and Behişti’s versions of “İskender-name will be examined. ANAHTAR KEL İ MELER Ahmedî, BehişAhmed Sinan, İskender-nâme, Karşılaştırma. KEYWORDS Ahmedi, Behişti Ahmed Sinan, İskender-name, Comparison. * Yard. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk-İslam Edebiyatı Anabilimdalı, İstanbul ([email protected]). BÜNYAMİN AYÇİÇEĞİ * Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin İskender-nâme’lerinin Şekil ve Muhteva Bakımından Karşılaştırılması Comparison of the form and content of Ahmedî (815/1412-13)’s İskender-nâme and Behiş(917/1511-12?)’s İskender-nâme

Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204.

Ö Z E T

Türk edebiyatında bilinen ilk manzum İskender-nâme’-nin sahibi olan Ahmedî, Firdevsî ve Nizâmî’nin eserlerini örnek almakla beraber içerik bakımından onlardan farklı bir eser ortaya koymayı başarmıştır. İskender-nâme türü için-de özgün bir yere sahip olan eserin, kendinden sonra yazı-lan eserlere öncülük ettiği bilinmektedir. Gerek ihtiva ettiği konular gerekse üslup özellikleri bakımından farklılık arz eden bu İskender-nâme’nin, Türk edebiyatında kendinden sonra yazılan İskender-nâmeleri ne ölçüde etkilediği ince-lenmeye değer bir konudur.

Bu sebeple çalışmada, Ahmedî’den yaklaşık bir asır son-ra eserini kaleme alan Behiştî Ahmed Sinan’ın İskender-nâme’siyle Ahmedî’nin İskender-nâme’si şekil ve muhteva unsurları bakımından karşılaştırılmıştır. Türk edebiyatın-da İskender-nâme geleneği hakkında bilgi verildikten sonra her iki müellifin hayatları, eserleri ve edebî kişilikleri ince-lenmiş, İskender-nâmelerde işlenen konular mukayeseli bir şekilde ele alınmıştır. Özellikle bu değerlendirme esnasında öne çıkan unsurlar vurgulanmaya çalışılmıştır. Ahme-dî’nin, kendinden sonra yazılan Behiştî’nin eserini şekil ve içerik bakımında ne ölçüde etkilediği incelenmiştir. Ardın-dan tespit edilen benzerlikler ve farklılıklar sıralanmıştır.

A B S T R A C T

Ahmedi’s İskender-name was the first work in Turkish literature written in verse for İskender poets. Ahmedi’s İskender-name was modelled on Firdevsi’s and Nizâmi’s books; however, Ahmedi’s work differs from Firdevsi and Nizami in content. Ahmedi's pioneering work inspired books written after him. In the present article, Ahmedi’s İskender-name will be compared (both form and content) with Behişti’s version of İskender-name which appeared a century later. First, the article will discuss the tradition of İskender-name in Turkish literature. Both authors’ lives, works and literary personalities will be described. Differences and similarities in topics covered in both Ahmedi’s and Behişti’s versions of “İskender-name will be examined.

A N A H T A R K E L İ M E L E R

Ahmedî, Behiştî Ahmed Sinan, İskender-nâme, Karşılaştırma.

K E Y W O R D S

Ahmedi, Behişti Ahmed Sinan, İskender-name, Comparison.

* Yard. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk-İslam Edebiyatı

Anabilimdalı, İstanbul ([email protected]).

BÜNYAMİN AYÇİÇEĞİ*

Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin

İskender-nâme’lerinin Şekil ve Muhteva Bakımından

Karşılaştırılması

Comparison of the form and content of Ahmedî (815/1412-13)’s İskender-nâme and Behiştî (917/1511-12?)’s İskender-nâme

Page 2: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

130

I. GİRİŞ

1. TÜRK EDEBİYATINDA İSKENDER-NÂME GELENEĞİ

Türk edebiyatında İskender-nâme geleneği İran’da yazılmış eserle-

rin örnek alınmasıyla başlamıştır; ancak ortaya konan eserler İran’daki-

lerin taklidi olmayıp orijinal unsurlar barındırmaktadır. Türk edebiya-

tında İskender hikâyelerinin çoğunlukla manzum olarak kaleme alındığı

görülmektedir. İsmail Ünver, Türk edebiyatında yazılmış mensur İsken-

der hikâyelerinin de İskender tarihi özelliği barındırdığını, çoğunlukla

İskender’in tarihî kişiliğini öne çıkardığını (Ünver 1975: 121) ifade et-

mektedir.

Eldeki bilgiler Türk edebiyatında İskender hikâyesinin müstakil bir

eser olarak XIV. yy.da ele alınmaya başlandığını göstermektedir. Bunun-

la beraber Kaşgarlı Mahmud (ö. 477/1084-85)’un Dîvânu Lugâti’t-Türk

adlı eserinde “Çigil”, “Uygur”, “Tutmaç” ve “Türkmen” kelimelerini

açıklarken Zülkarneyn’den söz etmesi ve onu Fars diliyle konuşturması,

İskender’in Türkler arasında önceleri bir İran hükümdarı olarak tanındı-

ğını gösterir (Ünver 1999: 558). Türk edebiyatında bazı mensur İskender-

nâmeler; İskender-nâme, Kıssa-i İskender gibi adlarla kaynaklarda zik-

redilmektedir. Bunların birkaçı Hamzavî (ö. 818/1415?)’ye atfedilmiştir.

Kimi ciltlerin içinde Ahmedî (ö. 815/1412-13)’nin adını taşıyan manzu-

meler de bulunmaktadır. Bu ciltler İskender-nâme değil Hamza-nâme’dir.1

1 Mensur İskender-nâme nüshalarını Agâh Sırrı Levend şu şekilde tespit etmiştir:

Topkapı Revan nr. 481-482 ve 818; Hazine Ktp., nr. 679 ve 1535-1557; III.Ahmet Ktp., nr. 580. Agâh Sırrı Levend, “Divan Edebiyatında Hikâyeler”, TDAY Belleten, TDK Yay., Ankara 1967, S.266, 105.

Ayrıca Türkolog György Hazai tarafından editörlüğü yapılan Archıvum Ottoma-nicum dergisinde, kendisi tarafından kaleme alınan bir makalede mensur bir İsken-der-nâme’den bahsedilmektedir. Târih-i Engürüs ana başlığı, İskender-nâme alt başlı-ğıyla tarif edilen eser Macar Bilimler Akademisi Şarkiyat Kütüphanesi’ndede F.57’de kayıtlıdır. György Hazai, eserin detaylı bir incelemesini ve metnini maka-lede sunmuştur: György Hazai, Ein “İskendernāme” Als Polıtısche Zweckschrift Aus Der Zeit Von Süleymān Dem Prachtigen”, Archivum Ottomanicum, XIV, 1995-1996.

Page 3: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

131

İsmail Ünver, Türk edebiyatında müstakil İskender-nâmeler dışın-

da, farklı konularda yazılmış mesneviler içinde de İskender’le ilgili hikâ-

yelerin yer aldığını söyleyerek Taşlıcalı Yahyâ (ö. 990/1582)’nın Gencîne-

i Râz mesnevisinin baş tarafındaki 21 beyitlik İskender hikâyesini örnek

gösterir.2 Ayrıca XVII. yy. şairlerinden Nâlî’nin (ö. 1085-86/ 1674-75)

Tuhfetü’l-Emsâl ve Eş’âr adlı eserinin içinde yer alan “Hikâyet-i İsken-

der”3 adlı 173 beyitten müteşekkil üçüncü bölümde İskender hikâyesi

yer almaktadır (Ünver 1975: 348-349).

Türk edebiyatında tespit edilebilmiş müstakil manzum altı İsken-

der-nâme bulunmaktadır. Bunlardan ilki makalenin de konusuna dâhil

olan Ahmedî’nin (ö. 815/1412-13) İskender-nâme’sidir. Müellifi ve eseri

üzerinde ilgili bölümde detaylı olarak durulacaktır.

Türk edebiyatında yazılan ikinci manzum İskender-nâme, Ahme-

dî’nin kardeşi olan Hamzavî (ö. 818/1415?)’ye âittir.4 Asıl adı ve ölüm

tarihi bilinmemekle beraber Ahmedî’yle aynı dönemde yaşadığı söyle-

nebilir. Hamzavî mahlası kendisine, Hz. Hamza’nın savaşlarını anlattığı

Hamza-nâme adlı eserinden dolayı verilmiştir. İskender konusunu işledi-

ği mesnevisi, Kıssa-i İskender ya da Kitâb-ı İskender olarak adlandırılmak-

tadır. Bazı konuları Ahmedî’nin İskender-nâmesi’yle paralellik gösterse

de eser, halkın anlayabilmesini amaçladığı için sade bir dille yazılmıştır

(Kalfa 1994: 4). Ahmedî’nin ve Hamzavî’nin eserleri arasında, olayların

seyri açısından farklılıklar bulunmaktadır.

2 Bu eser yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır: Bekir Çınar, Taşlıcalı Yahya Gencîne-i

Râz İnceleme, Metin, İndeks, Erciyes Üniv., Sosyal Bilimler Ens., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 1995.

3 Bu eser, yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır: Bahir Şelçuk, Nâlî Mehmed Efendi Tuhfetü’l Emsâl (İnceleme-Metin-Dizin), Malatya 1999. http://ekitap.kultur.gov.tr /dosya/1-292430/h/nali-mehmed-efendi---tuhfetul-emsal.pdf, E.T.: 23.11.2013.

4 Hamzavî’nin eseri üzerine yüksek lisans tezleri yapılmıştır: Aysun Akyol, Hamzavî

Kıssa-ı İskender Metin Sözlüğü ve Dilbilgisi Özellikleri, Ankara Üniv., Sosyal Bilimler Ens., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1990; Nesrin Feyzioğlu, İskender-nâme üzerine bir inceleme, Atatürk Üniv., Sosyal Bilimler Ens., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 1991; Mahir Kalfa, Kıssa-i İskender 301a-405a (Giriş-Metin-Dizin), An-kara Üniv., Sosyal Bilimler Ens., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1994.

Page 4: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

132

Türk edebiyatında üçüncü olarak olarak yazılan İskender-nâme, Ali

Şir Nevâî’nin (ö. 906/1501) Sedd-i İskenderî adlı eseridir.5 Nevâî’nin Ham-

se’sinde beşinci mesnevi olan Sedd-i İskenderî, Nizâmî’nin İskender-

nâme’siyle Emir Husrev’in Âyîne-i İskenderî’sine cevap olarak kaleme

alınmıştır. Eserin vezni “fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûl”dür.

Sedd-i İskenderî’nin konusu Şehnâme’den alınmış olsa da Nevâî’nin,

Nizâmî’nin eserini temel olarak aldığı söylenebilir (Tören 2001: 9). Sedd-i

İskenderî’de öne çıkan özellik, hikâyenin bölümlere ayrılarak her bölü-

mün sonuna konu ile ilgili düşünce, hale uygun hikâye, İskender’in

Aristo’ya sorusu ve Aristo’nun cevabı olarak dört parçanın eklenmiş

olmasıdır (Levend 1965: I/178).

Karamanlı Figânî’nin (ö. 938/1532) İskender-nâme’si, Türk edebiya-

tında yazılan İskender-nâmeler içinde dördüncü sırada yer almaktadır.

II. Bâyezid’in oğlu Şehzade Abdullah’ın çevresindeki şairlerden olan

Karamanlı Figânî’nin eseri çeşitli tezkirelerce zikredilmiş olsa da eserin

bugün nerede olduğu bilinmemektedir (Ünver 1999: 559). Figânî ve

Dîvânçesi adlı çalışmasında Abdülkadir Karahan müellifin Türkçe man-

zum İskender-nâme’sinden Bağdatlı İsmail Paşa’nın bahsettiğini (Karahan

1966: IX) söylemekte, A. Sırrı Levend de Figânî’ye ait bir İskender-nâme’yi

(Levend 1967: 105) haber vermektedir.

Kaynaklarda 1528 ile 1539 tarihleri arasında ölmüş olabileceği söy-

lenen Ahmed-i Rıdvan’ın da İskender-nâme’si bulunmaktadır.6 Ahmed-i

Rıdvan, İskender-nâme’yi II. Bayezid (1481-1512) için kaleme almıştır.

Vezin, plan, konunun işlenişi bakımından Ahmedî’den etkilenen müelli-

fin eseri yaklâşık 8300 beyittir. Eser, “fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” kalıbıyla

yazılmıştır. Ahmedî’nin İskender-nâme’siyle hemen hemen aynı konu

sıralamasına sahiptir (Ünver 1986: 102-103).

Agâh Sırrı Levend, Ahmed-i Rıdvan’ın Ahmedî’nin İskender-

nâme’sini adım adım takip ettiğini hatta bazı yerlerde kelimelerin yerini

5 Bu eser Hatice Tören tarafından çalışılmıştır: Hatice Tören, Alî Şîr Nevâyî Sedd-i İskenderî (İnceleme-Metin), Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 2001.

6 Bu eser İsmail Avcı tarafından doktora tezi olarak çalışılmıştır: İsmail Avcı, Türk Edebiyatında İskender-nâmeler ve Ahmed-i Rıdvân’ın İskender-nâmesi , Balıkesir Ünv., Sosyal Bilimler Ens., Basılmamış Doktora Tezi, Balıkesir 2013.

Page 5: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

133

değiştirerek onun bir benzerini meydana getirdiğini söyler. Bazı özellik-

leriyle de Ahmed-i Rıdvan’ın bu eserini yeni bir İskender-nâme nüshası

olarak üzerinde durulmaya değer görür (Levend 1951: 30-31).

Ayrıca asıl adı Kadı Abdülhay olan Hayâtî mahlaslı bir şairin İsken-

der-nâme’sinin varlığı bilinmektedir. Ancak bu eserin Ahmed-i Rıdvan’ın

İskender-nâme’sinden intihal olduğu ispatlanmıştır (Ünver 1986: 84-96).

Son olarak tespit edilebilmiş müstakil manzum İskender-nâme, ma-

kalenin de konusuna dâhil olan Behiştî Ahmed Sinan’a (917/1511-12?)

âittir. Bu eser ve müellifi üzerinde ilgili bölümde detaylı durulacaktır.

2. AHMEDÎ’NİN HAYATI VE İSKENDER-NÂME’Sİ7

Yaklâşık 735/1334-35 yılında doğduğu söylenen Ahmedî’nin asıl

adının Tâcüddin İbrâhim bin Hızır olduğu üzerinde birçok araştırmacı

ittifak etmiştir (Ünver 1983: 3). Ahmedî’nin nerede doğduğu ve ilköğre-

nimini nerede yaptığı hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bir

dönem Mısır’da bulunduğu, ardından Germiyan sarayında, Aydınoğul-

ları beyliğinde ve son olarak da Osmanoğulları’nda yaşadığı bilinmek-

tedir. Şairin seksen yaşını geçmiş olarak Amasya’da öldüğü kaynaklarda

belirtilmektedir (Ünver 1983: 3).

Ahmedî’nin İskender-nâme’den başka Divân8, Tervîhü’l-Ervâh, Esrâr-

nâme çevirisi, Bedâyiü’s-sihr fî Sanâyi‘i’ş-şi’r, Mirkâtü’l-edeb, Mizânü’l-edeb,

Kasîde-i Sarsarî Şerhi, Cemşîd ü Hurşid9 adlı eserleri bulunmaktadır.10 Türk edebiyatında ilk manzum İskender-nâme 1390’da Ahmedî tara-

fından yazılmıştır. Firdevsî ve Nizâmî’nin eserlerini tercüme etmeyerek

7 Bu eser İsmail Ünver ve Yaşar Akdoğan tarafından çalışılmıştır: İsmail Ünver, Ah-

medî İskender-nâme İnceleme-Tıpkıbasım, TDK Yay., Ankara 1983; Yaşar Akdoğan, Ahmedî İskender-nâme, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219053/h /ahmediskendernameyasarakdogan.pdf E. T.: 26.10.2013

8 Detaylı bilgi için bk.: Yaşar Akdoğan, Ahmedî Divanı’ndan Seçmeler, Kültür ve Tu-rizm Bakanlığı, Ankara 1988.

9 Detaylı bilgi için bk.: Mehmet Akalın, Ahmedî Cemşîd ü Hurşid (İnceleme-Metin), Atatürk Üniveristesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1975.

10 Ahmedî’nin eserleri hakkında detaylı bilgi için bk.: Yaşar Akdoğan, İskenderna-me’den Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000.

Page 6: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

134

onlardan orijinal bir eser ortaya koymayı başarmıştır. İskender-nâme,

Germiyanoğlu Mir Süleyman (1361-1387) için yazılmaya başlanmış, Yıl-

dırım Bâyezid (1389-1403)’in büyük oğlu Emir Süleyman (1411)’a su-

nulmuştur. 8754 beyit ihtiva eden eserde İskender’le ilgili asıl kısımlar

5894 beyittir. Eser, “fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” vezniyle yazılmıştır (Çele-

bioğlu 1999: 67-68).

Mesnevinin; besmeleyle başlayan bir girişten sonra, fahriye, şem‘ ile

pervane, şem‘ ile micmer münazarası, söze dair, tevhid, na‘t, ve hasb-i

hâl gibi bölümlerde ihtiva ettiği konular şunlardır:

İskender’in doğumu, tahsili, tahta çıkışı; hayatın aslını Aristo, Efla-

tun ve Bokrat’tan sorması; bir meleğin ona kılıç vererek cihan hâkimiye-

tini müjdelemesi, İran şahı Dârâb ile çarpışarak onu yenmesi; İsken-

der’in Sistan şahının kızı Gülşah’la aşkı; İskender’in Fûr-ı Hindî’yi yen-

mesi; Çin hâkimiyeti ve Şark yolculuğu; Türkleri Hak dinine çağırması,

Sedd-i Ye’cüc ve Me’cüc’ün yapılması; Hızır’la konuşmaları ve ona yol-

daş olması; bir müddet sonra hastalanıp ölmesi ve vasiyeti üzerine İs-

kenderiye’ye defnolunması (Çelebioğlu 1999: 68-69).

Ahmedî, hayatının son dönemlerine kadar eserini tekrar ele alarak

ona ilavelerde bulunmuştur. İsmail Ünver, Ahmedî’nin İskender-

nâme’sinin değerini anlattığı bölümde şairin eserine, İskender’in Gül-

şah’la aşkı, Hint adalarını gezmesi, Mevlid bölümü, Osmanlı tarihi ve

zamanın bilimlerini anlattığı bölümler gibi, başka şairlerde bulunmayan

bölümler eklediğini söyler. Esere eklenen küçük hikâyelerin ve motifle-

rin öbür manzum İskender hikâyelerinde görülmediğini, bunlardan

hareketle de Ahmedî’nin eserine tercüme diyenlerin yanıldığını, eserin

orijinal bir eser sayılabileceğini ifade eder (Ünver 1975: 160-161).

3. BEHİŞTÎ AHMED SİNAN’IN (917/1511-12?) HAYATI VE

İSKENDER-NÂME’Sİ

Behiştî’nin doğum yeri hakkında incelenen kaynaklarda ve eserle-

rinde herhangi bir bilgi bulunmazken yapılan son çalışmalardan elde

edilen bilgilere göre onun 877/1472-73 senesinde doğmuş olmasının

kuvvetle muhtemel olduğu söylenebilir.

Page 7: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

135

Behiştî’nin babasının adı kaynaklarda Karıştıran Süleyman olarak

geçmektedir. Behiştî, babasının vefatının ardından II. Bayezid (1481-

1512)’in sarayına intisap eder. Şairin, II. Bayezid’le yaşanan bazı tatsız-

lıklar nedeniyle Sultan Hüseyn-i Baykara (911/1506)’nın yanına gittiği

bilinmektedir. Bir süre burada kaldıktan sonra, Hüseyn-i Baykara’nın ve

Ali Şîr Nevâî (906/1501)’nin ricalarıyla müellif, tekrar İstanbul’a dön-

müştür (Kılıç 2010: I/438; Kutluk 1981: I/225).

İskender-nâme; Şeh-nâme ve Kutadgu Bilig vezni olarak bilinen

“fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûl” vezniyle ve 5781 beyit halinde yazılmıştır.

Behiştî’nin ne zaman öldüğüyle ilgili kesin bir bilgi yoktur. Fatma

Kaytaz’ın Behiştî Târihi/Tevârih-i Âl-i Osman üzerine yaptığı doktora te-

zinde şairin, 1511-12 yıllarında vefat ettiği ya da bu yıllardan sonra bir

süre daha yaşadığına dair bilgilere ulaşıldığı söylenmektedir.11

Behiştî’nin; Hamse’si, Behiştî Târihi/Tevârih-i Âl-i Osman ve Divan’ı

olduğu bilinmektedir. Divan’ının nerede olduğu henüz tespit edileme-

miştir.12

Kaynaklardan hareketle Behiştî’nin, etkileyici bir şiir gücüne sahip

olduğu, Türkçeyi şiir dili olarak ustaca kullandığı, ilim sahibi kişiliğini

edebî gücünü de kullanarak eserlerine yansıttığı, devrinde edebî ve ilmî

çevrelerde söz sahibi olduğu söylenebilir.

II. İKİ ESERİN KARŞILAŞTIRILMASI

Ahmedî’nin İskender-nâme’sinin Türk edebiyatında bilinen ilk İsken-

der-nâme olması ve İran edebiyatında yazılan İskender-nâme’lerden içerik

olarak farklılıklar barındırması, eserin önemini ortaya koymaktadır.13 11 Fatma Kaytaz’ın doktora çalışması için bk.: Fatma Kaytaz, Behiştî Târihi (791-907 /

1389-1502) (Giriş, Metin, Dizin), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Ens-titüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2011.

12 Behiştî’nin eserleriyle ilgili detaylı bilgi için bk.: Bünyamin Ayçiçeği, Behiştî Ahmed Sinan’ın (ö. 917/1511-12?) İskender-nâme’si (İnceleme-Metin), Yayımlanmamış Dokto-ra Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2014.

13 Ahmedî’nin eserinin önemi hakkında detaylı bilgi için bk.: İsmail Ünver, Ahmedî İskender-nâme İnceleme-Tıpkıbasım, TDK Yay., Ankara 1983; İsmail Ünver , “İsken-der”, DİA, XXII, İstanbul 1999, s. 557-559.

Page 8: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

136

Behiştî’nin İskender-nâme’si ile Ahmedî’nin eserinin benzer ve farklı yön-

lerinin ortaya konulması, şairlerin etkilendikleri geleneği tespit etmek

bakımından önem arz etmektedir. Bu çalışmada iki eser şekil, tertip hu-

susiyetleri ve muhteva bakımından karşılaştırılacak, Ahmedî’den

yaklâşık bir asır sonra eserini ortaya koymuş olan Behiştî’nin Ah-

medî’den ne ölçüde etkilendiği tespit edilmeye çalışılacaktır.

A. ŞEKİL VE TERTİP HUSUSİYETLERİNİN

KARŞILAŞTIRILMASI

1. TERTİP HUSUSİYETLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Ahmedî, eserinin başlangıç bölümünü klasik mesnevi anlayışı için-

de düzenlemiştir. 306 beyit halinde düzenlenen başlangıç bölümü bes-

meleyle başlayan bir girişten ve fahriye, şem‘ ile pervane, şem‘ ile mic-

mer münazarası, söze dair, tevhid, na‘t, ve hasb-i hâl gibi bölümleri ihti-

va etmektedir (Ünver 1983: 21-22). Ardından İskender’in doğumu, tahsi-

li, tahta çıkışı; hayatın aslını Aristo, Eflatun ve Bokrat’tan sorması; bir

meleğin ona kılıç vererek cihan hâkimiyetini müjdelemesi, İran şahı

Dârâb ile çarpışarak onu yenmesi; İskender’in Sistan şahının kızı Gül-

şah’la aşkı; İskender’in Fûr-ı Hindî’yi yenmesi; Çin hâkimiyeti ve Şark

yolculuğu; Türkleri Hak dinine çağırması, Sedd-i Ye’cüc ve Me’cüc’ün

yapılması; Hızır’la konuşmaları ve ona yoldaş olması; bir müddet sonra

hastalanıp ölmesi ve vasiyeti üzerine İskenderiye’ye defnolunması (Çe-

lebioğlu 1999: 68-69) anlatılır.

Ahmedî’nin eserinde “dâstânlar” tertip hususiyetleri bakımından

önem arz etmektedir. Müellif eserini “dâstân” diye adlandırdığı bölüm-

ler üzerine kurmuştur. Her “dâstân”; mukaddime-i dâstân, matla-ı

dâstân, hâtime-i dâstân olmak üzere üç ana bölüme ayrılmaktadır. Bu

bölümlerin oluşumu ve içeriği İsmail Ünver tarafından detaylı bir şekil-

de incelenmiştir.14

14 Bu “dâstân”ların her biri hakkında yapılmış detaylı inceleme için bk.: İsmail Ün-

ver, Ahmedî İskender-nâme İnceleme-Tıpkıbasım, TDK Yay., Ankara 1983, s. 21-24.

Page 9: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

137

Behiştî İskender-nâme’sinin bütün bölümlerinde sadece mesnevî na-

zım şeklini tercih etmiştir. Klasik mesnevî anlayışı içinde tertip edilmiş

eser tevhid, münâcât, na‘t, mi‘râc, dört büyük halifenin medhi, sebeb-i

te’lif, II. Bayezid’e övgü, şairin kendini övdüğü bölüm ve asıl konunun

anlatıldığı bölümün ardından 5715-5781. beyitler arasındaki “Hâtime-i

Kitâb” başlığıyla nihayete ermektedir.

İki eser arasında tertip hususiyetleri bakımından farklılık arz eden

hususlar şunlardır:

1.1. Başlık Kullanma

Ahmedî’nin eserinde her bölümden önce, bölümün beyit sayısının

çokluğuna, bölümün diğer bölümlerden farklılık arz etmesine bakılmak-

sızın, sıklıkla başlık kullanılmıştır. Aynı konunun anlatıldığı yerlerde

bile ara başlıklar kullanılmıştır. Bu da metnin daha kolay anlaşılmasını,

beyitler okunmadan önce nelerden bahsettiğine dair ön fikir edinilmesi-

ni, içeriğe önceden hâkim olunmasını sağlamaktadır. Behiştî’de ise du-

rum böyle değildir. Şair, her konu öncesinde başlık kullanmayı tercih

etmemiştir. Bu durum sebebiyle Ahmedî’nin eserinde 457 başlık bulu-

nurken Behiştî’de 36 başlık bulunmaktadır.15

1.2. Sebeb-i Telif Bölümü

Ahmedî’de eserin niçin yazıldığının anlatıldığı “sebeb-i telif” bölü-

mü bulunmamaktadır. Bu durumu ilk olarak İsmail Ünver tespit etmiş,

eserin klasik mesnevi anlayışı içinde düzenlenmesine rağmen sebeb-i

telif bölümüne yer vermediğini dile getirmiştir (Ünver 1983: 21).

Behiştî’de ise sebeb-i telif bölümü bulunmaktadır. 240-329. beyitler

arasında “Sebeb-i Te’lìf-i în Kitâb-ı Müstetâb” başlığıyla eserin yazılış

sebebi izah edilir. Bir gün mahzun bir vaziyette oturuken ölümün yak-

laştığını hisseden Behiştî, Hızır gibi ebedî hayata kavuşmak için Âb-ı

15 Ahmedî’nin İskender-nâme’sindeki başlıkların detaylı izahı hakkında bk.: İsmail

Ünver, a.g.e., s. 34-46.

Page 10: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

138

Hayât’ı içmek ister. Güzel bir eser ortaya koyup nâmının cümle âleme

yayılmasını arzu eder. Bu sebeple de eserini kaleme alır.

1.3. Dâstânlar

Ahmedî’nin eserinde “dâstânlar”ın tertip hususiyetleri bakımından

önem arz ettiği görülmektedir. Her “dâstân”; mukaddime-i dâstân, mat-

la-ı dâstân, hâtime-i dâstân olmak üzere üç ana bölüme ayrılmaktadır.

Her dâstânın başında müellif; bülbüle, papağana ya da içki sunan güzele

seslenir. Genellikle dâstânların mukaddimesinde, Ahmedî’nin ruh hali-

ne göre ilkbahar, sonbahar veya yaz tasvirleri yer almaktadır (Ünver

1983: 21).

Ardından “matla-ı dâstân” veya “âgâz-ı dâstân” başlığıyla asıl olay

anlatılmaya başlanır. Sonrasında da “hâtime-i dâstân, der-temsîl ve

hâtime-i dâstân” gibi başlıklarla dâstânda anlatılan olaylar sona erdirilir.

Ahmedî bu bölümlerde anlatılanların birer simge olduğunu ve asıl an-

latmak istediklerini dâstânların sonunda ifade eder.16 Behiştî’de böyle bir

duruma rastlanmamaktadır.

2. ŞEKİL HUSUSİYETLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Ahmedî eserinin başlangıç bölümünü klasik mesnevi anlayışı içinde

düzenlemiştir. 306 beyit halinde düzenlenen başlangıç bölümü besme-

leyle başlayan bir girişten sonra; fahriye, şem‘ ile pervane, şem‘ ile mic-

mer münazarası, söze dair, tevhid, na‘t, ve hasb-i hâl gibi bölümleri ihti-

va etmektedir. Ardından asıl konuya giriş yapan şair “dâstân” başlıkla-

rıyla anlatmak istediği konulara temas etmektedir. Muhteva hususiyet-

lerinde daha detaylı ele alınacak olan mevlid bölümü 625 beyit halinde

51b-57a varakları arasında yer almaktadır. 8710-8734. beyitler arasında

“der-temsîl ve hâtime-i kitâb” ve 8737-8754. beyitler arasında “ târîh-i

nazm-ı İskender” başlıklarıyla esere son verilir.

16 İsmail Ünver, a.g.e., s. 23. Bu husus muhteva hususiyetlerinde “Temsillerle Anlat-

ma” bölümünde detaylı bir şekilde incelenecektir. Burada sadece, tertip özelliği olarak önemi üzerinde durulmuştur.

Page 11: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

139

Behiştî İskender-nâme’sinin bütün bölümlerinde sadece mesnevî na-

zım şeklini tercih etmiştir. Klasik mesnevî anlayışı içinde tertip edilmiş

eserin 1-56. beyitler arasında tevhid; 57-107. beyitler arasında münâcât;

108-138. beyitler arasında na‘t; 139-213. beyitler arasında mi‘râc; 214-239.

beyitler arasında dört büyük halifenin medhi; 240-329. beyitler arasında

sebeb-i te’lìf; 330-425. beyitler arasında da II. Bayezid’e övgü yer almak-

tadır. 426-463. beyitler arasında şairin kendini övdüğü medih bölümü

bulunmaktadır. 464-499. beyitler arasında da asıl konuya giriş yapılmak-

tadır. Asıl konunun anlatıldığı bölümün ardından şair, 5715-5781. beyit-

ler arasında “Hâtime-i Kitâb” başlığıyla eserini nihayete erdirmiştir.

2.1. Beyit Sayısı

Ahmedî’nin eserinin beyit sayısına dair birçok farklı şey söylenmiş-

tir. Eserin beyit sayısı hakkında 7000 civarından 10.000’e kadar çeşitli

rakamlar kaynaklarda yer almaktadır. Ünver; İstanbul, Ankara ve Kon-

ya kitaplıklarında gördüğü 22 yazmayı beyit sayısına göre üç grupta

incelemiştir: 8250 beyitten çok olan altı yazma; beyit sayısı 7000-8250

arasında dokuz yazma, beyit sayısı 7000’den az olan yedi yazma (Ünver

1983: 15).

Ünver, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Ty. 921’de kayıtlı olan

8754 beyitle en hacimli İskender-nâme üzerinde bir inceleme yapmış ve

eserin tıpkıbasımını vermiştir. Eserin farklı beyit sayılarına sahip olması,

müellifin zaman içinde eserine çeşitli eklemeler yapmış olmasından

kaynaklanmaktadır. Eserin sonunda 792/1390 senesinde bitirildiği söy-

leniyorsa da yapılan incelemeler şairin ölüm yılı olan 815/1413’e kadar

bazı eklemeler ve düzeltmeler yapıldığını göstermektedir (Akdoğan

1988: 61).

Behiştî’nin eserinin bilinen tek nüshasında 5781 beyit bulunmakta-

dır. Ancak bu nüshada bazı varakların kayıp olduğu bilinmektedir.

Eserde bazı minyatürler de yer aldığından, bu varaklarda minyatür de

olabileceği hesaba katılırsa eserin tam beyit sayısının ancak başka nüsha-

ların bulunmasıyla tespit edilebileceği söylenebilir.

Page 12: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

140

2.2. Vezin

Ahmedî eserini “fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” vezniyle kaleme almıştır.

Eserde gazel nazım şekliyle yazılmış bölümlerde de aynı vezin kulla-

nılmıştır.

Aruz terimi olarak kısa hecenin aruz ölçüsüne uydurulmak üzere

uzatılmasına imâle, Türkçe kelimelerde uzun sesli bulunmadığı için kısa

okunması gereken hecelerin uzun okunmasına imâle-i maksûre denir ve

aruz uygulamasında hata sayılır (İpekten 1986: 27). Ahmedî’nin birçok

yerde imâle-i maksûre yaptığı, bunu hata olarak görmediği ve buna

dikkat etmediği görülmektedir. Bu durumu gösteren bazı örnekler

şöyledir:

Saltanatla oldı halkun fahrı ol

Kendüzine fahr idindi fakrı ol (b. 255)

Bize Keyhusrevden oldı tâc u taht

Hem Ferîdûndan irişdi mülk ü baht (b. 1002)

Pes gerek vardugun ana bilesin

Hem ana lâyık yaragun kılasın (b. 4984)

Arapça ve Farsça kelimelerde bir uzun heceyi ya da sonu iki sessiz

harfle veya hemze ile biten bir heceyi biri uzun diğeri kısa olmak üzere

iki hece olarak okumaya imâle-i memdûde denir. Bu aruzda kusur sa-

yılmadığı gibi şairlerce çoğu kez ahengi artırmak için özellikle yapılmış-

tır (İpekten 1986: 31). Ahmedî birçok yerde imâle-i memdûde yapmıştır.

Farzdur kim varlıgını bilesin

Birligini dahı rûşen kılasın (b. 619)

Şöyle kim neccâr bıçgu-y-la diler

Agacı vü miskab-ıla hem deler (b. 2747)

Aruz terimi olarak uzun okunması gereken hecelerin kısa okunma-

sına zihaf denir. Ahmedî nâdir olarak zihaf yapmıştır.

Page 13: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

141

Leşker-i cinn bâkî evsâf-ı beşer

K’anda yohdur hayra oldur cümle şer (b. 4234)

Mahv olup bulur göge şebnem zuhûr

Fânî olmayınca olmaz şem‘ nûr (b. 7481)

Behiştî eserin bütününde, Şeh-nâme’de ve Kutadgu Bilig’de kullanı-

lan “fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûl” veznini kullanmıştır. Her şairde oldu-

ğu gibi Behiştî’de de bazı aruz tasarrufları görülmektedir.

Behiştî’nin de Ahmedî gibi birçok yerde imâle-i maksûre yaptığı ve

buna dikkat etmediği görülmektedir. Bu durumu gösteren bazı örnekler

şöyledir:

Sana yaraşur pâdişahlık hemân

Ki sultanlıgundur senün câvidân (b. 3)

Ne denlü ki fikr eyleye ‘akl-ı nâs

‘Asâsına şâhun bulamaz kıyâs (b. 391)

Bu yolda sürinür idüm hâme-vâr

Geçerdi gam u derd ile rûzigâr (b. 5741)

Behiştî de birçok yerde imâle-i memdûde yapmıştır:

Selâtîn çoķdur velî şâh-ı Rûm

Ara yirde şehbâz bâkîsi bûm (b.1619)

Bir aylık yola dek sadâ-yı sipâh

Gider gâlibâ iy cihân-gîr şâh (b. 3066)

Hudâ vakfıdur gele iy dûr-bîn

Hakun vakfı olsa ‘aceb mi emîn (b. 5495)

Kusur olarak görülen zihafı Behiştî nadiren de olsa yapmıştır:

İder lutf ile nâkıs olanı tâm

Tamâm ol-durur bâkîsi nâ-tamâm (b. 56)

Olur aña her cüzvî çünkim su’âl

Gerek dinleye itseler ‘arż-ı hâl (b. 4153)

Page 14: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

142

Her iki şairin de imâle-i maksûreyi bir kusur olarak görmediği, na-

diren de olsa zihaf yaptıkları görülmekte, eserlerinde aruzu başarılı bir

şekilde kullandıkları tespit edilmektedir.

2.3. Kullanılan Nazım Biçimleri

Ahmedî eserini mesnevî nazım biçimine göre yazmıştır. Mesnevîler

genellikle belli bir tertibe göre yazılır. Klâsik mesnevi tertibinde başta

Allâh’ın birliğinden bahseden tevhit, Allâh’a yakarışın olduğu müna-

caat, Hz. Peygamber için söylenmiş na’t, eserin yazıldığı kişiye övgüyü

içeren methiye bölümleri yer alır. Ardından eserin yazılış sebebinin an-

latıldığı “sebeb-i telif” bölümü bulunur. Sonrasında da eserin asıl ve en

uzun bölümü başlar. Ardından eserin bitirildiği “hâtime” bölümü yer

alır (Kılıç 2002: 217-218).17 Mesnevilerde bazen konu arasında kaside ve

gazeller bulunabilir. Bu şiirler, konuda ve ahenkte meydana gelebilecek

tek düzeliği gidermek için yazılır (Kılıç 2002: 218).18

Ahmedî eserinde yer yer gazellere de yer vermiştir. Mesnevîde

1434-1440. beyitler arasında, 1462-1469. beyitler arasında, 1600-1607.

beyitler arasında,1659-1665. arasında, 1813-1819. beyitler arasında, 1874-

1880. beyitler arasında gazel nazım şekliyle söylenmiş şiirler yer almak-

tadır.

Örnek olması bakımından bir gazel buraya alınmıştır:

GAZEL

Âşık oldum hâlüm añlamaz habîb

Derd-mendem derdümi bilmez tabîb (b. 1874)

Görse ol zülfi ki ben akdindeyim

Ola mecnûn her hamında biñ lebîb (b. 1875)

Sinüm-içün bini bî-gân’itdi hîş

Kaldum uş kavmüm arasında garîb (b. 1876)

17Ayrıca Türk edebiyatındaki mesneviler ve kuruluş düzenleri hakkında detaylı bilgi

için bk.:, Âmil Çelebioğlu, Türk Edebiyatı’nda Mesnevî (XV. yy.’a kadar), Kitabevi Yay., İstanbul 1999.

18 Filiz Kılıç, a.g.m., s. 218.

Page 15: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

143

Bu aceb kim baña cüz’ derd ü ta’ab

Olmadı hüsnüñ nısâbından nasîb (b. 1877)

Gâh hâcib cevr ider cânuma

Gâh cevr ider baña ayni rakîb (b. 1878)

Karşuña efgân iderem rûz u şeb

Nitekim gül karşusına andelîb (b. 1879)

Hâcetüm yüzüñ saçuñdur subh u şâm

Kim görem hayr-ıla v’Allâhü’l-mücîb (b. 1880)

Behiştî’de ise mesnevî nazım şeklinden başka bir nazım şekli

kullanılmamıştır. Eser, 5781 beyit halinde sadece mesnevî nazım şekli kullanılarak kaleme alınmıştır.

B. MUHTEVA HUSUSİYETLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

1. ŞAHIS ÖRGÜSÜ

İskender-nâme hikâyesinin dışında bir cihan tarihi ve mevlid bö-

lümlerini de barındıran Ahmedî’de şahıs kadrosu oldukça kalabalıktır.

Hikâyede geçen şahıslar tespit edilebildiği kadarıyla şunlardır: Aristo,

Ârzû Ümmîd, Behmen, Behrâm b. Behrâm, Behrâm, Behrâm-ı Gûr, Bok-

rat, Dârâb, Dört Büyük Halife ve Diğer Emevî-Abbasî halifeleri, Eflâtun,

Efrasiyâb, Erdeşîr, Fûr, Gülşah, Güştâsb, Hızır, Husrev-i Pervîz, Hür-

müz, Hz. Adem’den itibaren Hz. Peygamber’e kadar gelen bütün pey-

gamberler, İskender, Kaydâfe, Kayser, Keyd, Key-kâvus, Key-kûbad,

Keyûmers, Kubâd, Luhrâsb, Mâhâr, Mâhyâr, Mânî, Mezdek, Moğol ve

İlhanlı hükümdarları, Nersi, Nizâmî, Nûşinrevân, Osmanlılar’da Ertuğ-

rul Gazî’den Emir Süleyman’a kadar bütün hükümdarlar, Pîrûz, Pûrân

Duht, Sokrat, Su’day, Şâpûr, Şehrbânû, Şeyhoğlu, Tahmasb, Tamgaç,

Ye’cüc ve Me’cüc, Yezdicerd, Zülkarneyn-i Evvel.

Behiştî’nin eserinde Ahmedî’ye nazaran şahıs kadrosu sınırlıdır.

Eserde cihan tarihi ve mevlid bölümlerinin bulunmayışının şahıs kadro-

sunu sınırladığı söylenebilir. Behiştî’de yer alan şahıslar şunlardır: Ah-

Page 16: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

144

medî, Anûşinrevân, Aristo, Bânû, Bertâs-ı Rûs, Bâyezîd Hân, Behmen,

Behram, Behemen, Belinâs, Cem, Cemşîd, Dahhâk, Dârâ, Dârâb, Eyyûb-ı

Ensârî, Feridûn, Firdevsî, Gerşâsb, Hâbil, Halîl, Hatîb, Hatîfî, Hermes,

Hızır, İlyâs, Kandarûş, Kantâl, Kaydâfe, Kaytâs, Keyd, Key-husrev, Key-

kubâd, Keyûmers, Mesîh, Muhantas, Mustafa, Müjdad, Nizamî, Rüstem,

Süleymân, Şâh Mahmûd, Şeddâd, Şeyhî, Yusuf.

Eserler arasındaki şahıs kadrosunda öne çıkan bazı unsurlar, özel-

likle hikâyenin ana temasını oluşturan İskender’le ilgili hususlar ve

onun diğer şahıslarla olan durumu alt başlıklar halinde incelenecektir.

1.1. Hakîmlerin İskender’le Olan İlişkileri

Ahmedî’de dört tane hakîm bulunmaktadır: Aristo (MÖ. 322), Efla-

tun (MÖ. 347), Hipokrat (MÖ. 375?) ve Sokrat (MÖ. 399). İskender bu

dört hakîmden kenisine pend-nâme yazmalarını ister. Behiştî’de, Ah-

medî’den farklı olarak, bu dört hakîmin yanında Hermes’in de pend-

nâmesi bulunmaktadır.

Ahmedî’de genellikle hakîmler benzer konulardan bahsetmektedir.

İskender hükümdarlık vazifesini alınca hâkimiyeti altındaki yerleri daha

düzgün idare edebilmek için pend-nâme yazılmasını isterken Behiştî’de

İskender, artık ömrünün sonlarına doğru sefere çıkmak istediğini ve

yolda kendisine rehberlik etmesi için pend-nâme yazılmasını istemekte-

dir. Ahmedî’de her hakîm genellikle aynı yönde tavsiyelerde bulunur-

ken Behiştî’de her hakîm genelikle kendi uzmanlık dalına yönelik tavsi-

yelerde bulunmaktadır.

Ahmedî’de İskender’in pend-nâme yazdırmak için hakîmleri top-

laması ve devletinin artması için tavsiyelerini yazmalarını istemesi 686-

692. beyitler arasında geçmektedir.

Pes did’İskender ki dîn işin beyân

İtdi Hızr u bize gösterdi ayân (b. 686)

Söz budur böyle idelüm i’tikâd

Kim bulavuz dünyi ukbîde murâd (b. 687)

Page 17: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

145

Dâniş-ile siz dahı bir iş idüñ

Mülk nazmı neyledür endîşe_idüñ (b. 688)

Dördüñüz dörd nâme yazuñ sûd-mend

K’ola herbir nâmede çok dürlü pend (b. 689)

Tâ ki ol sözleri sizden işidem

Devletüm arta çün anı iş idem (b. 690)

Mülkden ol kişi ola sûd-mend

Kim tuta çün dostdan işide pend (b. 691)

Bu söz-ile aldı Eflâtûn kalem

Çekdi kâfûr üstine müşgîn-rakam (b. 692)

692’den 743’e kadar Eflatun bilim yolunun tutulması, kadına ve şa-

raba fazla düşkün olunmaması yolunda tavsiyelerde bulunur; 744’ten

803’e kadar Aristo, kibrin terk edilmesini, işlerin istişareyle yapılmasını,

cahille ve müfsidle iş yapılmamasını, adap bilmeyenle oturulup kalkıl-

mamasını, nefse düşülmemesini tavsiye eder. 804’ten 845’e kadar Bokrat,

adaletle hükmedilmesini, hilm suyunun gazap oduna saçılması gerekti-

ğini, herkesin güzel ahlak sahibi olamayacağını anlatır. 845-878. beyitler

arasında Sokrat, kadın sözüne uyulmaması, dostuna dahi tam güveni-

lemeyeceği, sözün düşünülerek söylenmesi, kimsenin gıybetinin yapıl-

maması ve kimsenin küçük düşürülmemesi yönünde tavsiyelerde bulu-

nur. Toplam 192 beyit halinde düzenlenen bu bölümün 878. beytinde

Ahmedî, nasihat-nâmelerin bittiğini, her birine misk kokulu mührün

vurulduğunu söyler.

Çün nasîhat-nâmeler oldı temâm

Her birine uruban müşgîn-hitâm

Behiştî’nin İskender-nâme’sinde 556 beyit halinde yazılmış pend-

nâme özelliği gösteren bölümler, oldukça önemli bir yer tutmaktadır.

İskender, ömrünün sonlarına doğru uzun bir sefere çıkmaya karar ver-

diğinde Eflatun, Aristo, Hipokrat, Sokrates ve Hermes’i yanına çağırarak

onlardan kendisine, ihtiyaç duyacağı zamanlarda başvurmak üzere birer

nasihat-nâme kaleme almalarını ister. 4239-4338. beyitler arasında

Page 18: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

146

Eflâtun’un; 4339-4448. beyitler arasında Aristo’nun; 4449-4574. beyitler

arasında Hipokrat’ın; 4575-4689. beyitler arasında Sokrates’in; 4690-4795.

beyitler arasında da Hermes’in İskender’e nasihatleri yer almaktadır.

Burada dikkati çeken husus, Ahmedî’den farklı olarak, her hakîmin ağır-

lıklı olarak kendi uzmanlık alanı olan konularda bilgi vermesidir.

Ahmedî’nin eserinde ayrıca, İskender’in ölümü üzerine her hakîm

7975. beyitten 8006. beyte kadar “mersiye” başlığı altında ikişer beyit

söylemişlerdir. Bu bölüm Behiştî’nin İskender-nâme’sinde bulunma-

maktadır.

1.2. Hızır ve Âb-ı Hayât

Ahmedî’nin eserinde Hızır, hikâyenin hemen hemen tamamında

görülmektedir. Behiştî’de ise Hızır, sadece bazı bölümlerde, ağırlıklı

olarak da Âb-ı Hayât’ın aranması için çıkılan yolculukta mesnevîye

dâhil olur.

Ahmedî’de hükemâ yaratılışın başlangıcını anasır-ı erbaa ile

açıklamaya çalışmaktadır. Hızır bu duruma itiraz eder ve 608-683. beyit-

ler arasında kâinatın yaratılışını Allah’ın kudretine bağlar, birtakım se-

beplere bağlamaz. Allâh’ın kâinatı nasıl yarattığını bütün detaylarıyla

anlatır. 684-686. beyitler arasında da hakîmler, Hızır’ın kendilerine gele-

rek din işlerini öğrettiğini, onun bilgisine ve haline hayran kaldıklarını

söylerler. İskender de Allah’ın kendilerine din işlerini Hızır yoluyla be-

yan ettiğini ifade eder.

Bildiler anı ki Hızr-ıdı yakîn

Geldi itdi anlara ta’lîm-i dîn (b. 684)

Âferîn itdiler anuñ hâline

Kaldılar hayrân aceb akvâline (b. 685)

Pes did’İskender ki dîn işin beyân

İtdi Hızr u bize gösterdi ayân (b. 686)

5789. beyitte İskender, Aristo’ya kendisinden sonra dünyada neler

olacağını merak ettiğini ve kimlerin padişah olacağını sorar. Aristo da

bu bilginin ancak Hızır tarafından verilebileceğini ifade eder. 7208. beyte

Page 19: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

147

kadar anlatılan bu bölüm aslında Ahmedî’nin İskender-nâme’sindeki

tarih bölümüdür. Hızır, İran hükümdarlarından Osmanlı’ya kadar, en

sonunda Emir Süleyman’a kadar gelen bütün olayları önceden haber

vermektedir. 7209. beyitten itibaren de İskender Hızır’dan insanların

ölmesinin hikmetini öğrenir. 7331. beyte kadar devam eden bu bölümde

Hızır, âhiret hallerine dair detaylı açıklamalar yapar. 7709. beyitten itiba-

ren de İskender’le beraber Âb-ı Hayât’ı aramak için yola çıkar. 7862.

beyte kadar süren bu yolculukta Hızır, İskender’in yoldaşı olur; ama bir

yerde Hızr’ı kaybeden İskender, Âb-ı Hayât’ı bulamayacağını anlar ve

ümidini kaybeder. Ahmedî’nin hikâyesini temsillerle anlattığı ilgili yer-

de izah edilmişti. Ahmedî bu hikâyede de Hızır’ın âlimi, Âb-ı Hayât’ın

da ilmi temsil ettiğini 8060. beyitte söylemektedir.

Hızr âlim ilmdür Âb-ı Hayât

K’anı içen kişiye gelmez memât

Behiştî’de Hızır’dan, birkaç yer dışında bahsedilmemektedir. 376.

beyitte Hızır’ın her işte İskender’in yardımcısı, öğretmeni olduğu söy-

lenmektedir.

Siperdür ana hırz-ı Perverdigâr

Her işde olur Hızr âmûz-gâr

2653-2661. beyitler arasında İskender, fil ordusuna karşı nasıl sava-

şacağı konusunda Allah’tan yardım istemektedir. Hızır gelerek fil ordu-

sunu yenmesi hususunda İskender’e akıl vermektedir.

Du‘âsın kabûl eyledi Kird-gâr

Gelür Hazret-i Hızr-ı Âmurz-gâr (b. 2653)

Görüp Hazret-i Hızrı oldı ferağ

Sürûr ile doldı vü gitdi terağ (b. 2654)

İdüp Hızr ile sohbet-i hâs şâh

Didi pîl cengini sâhib-külâh (b. 2655)

Ayıtdı şehe Hızr kim iy dilîr

Kaçan idesin Fûr ile dâr ü gîr (b. 2656)

Page 20: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

148

Demed ile bağla şütür üzre sâz

Ana nefs sür iy şeh-i çâre-sâz (b. 2657)

Olalar şütür[ler] çü pîle karîb

Od ur sâza dahı göremez ‘acîb (b. 2659)

Murâdın duyup Hızr çün kim gider

Kamu didügin şâh hâzır ider (b. 2661)

5259-5261. beyitlerde de İskender’in deniz yolculuğunda Hızır’ın

yardımcı olması anlatılır.

Çü deryâya sandûk oldı revân

İrişdi ten-i mürde-i bahre cân (b. 5259)

Olup Hızr mellâh-ı şâh-ı cihân

Olur Bahr-i Ahterde keştî revân (b. 5260)

Dutar mehd bendini Hızr-ı nebî

Şeh içinde cünbân hem-çün sabî (b. 5261)

5555-5571. beyitler arasında da Hızr’ın Âb-ı Hayât’a ulaşması ve İs-

kender’in ondan nasiplenememesi anlatılmaktadır. İskender zemini yı-

lanlarla kaplı bir yerden geçer. Hızır ile şah farklı yollara saparlar. Hızır

gittiği yolda Âb-ı Hayât’a ulaşır. Hızır ve İlyas bu sudan içerler. Hızır bu

suyla yıkanınca da çocuk gibi gençleşiverir. Ancak İskender bu suya

kavuşamamıştır.

Varur bir yire kim zemîni yılan

Yılan üzre cevlān ider mâdiyân (b. 5555)

Geçer bin belâ ile ol yiri şâh

Niçe âdem ü esb olur tebâh (b. 5556)

Giderken o zulmetde Hızr ile şâh

Olur iki nâ-gâh bir yirde râh (b. 5557)

Gider birine Hızr birine şâh

Nasîb eyledi Hızra âbı İlâh (b. 5558)

Page 21: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

149

Anup Hızr [u] İlyâs içüp oldı sîr

Çıkardı ne denlü giyerse harîr (b. 5569)

Görüp çeşme[yi] yundı çünkim nebî

Nite tâze olup olıdı sabî (b. 5570)

Yuyup hıngini virdi Âb-ı Hayât

Remîm itmeye tâ ki anı memât (b. 5571)

1.3. İskender-i Evvel

Tarihte iki İskender olduğuna dair görüşler bulunmaktadır. İbn Ke-

sir, Birinci İskender’in, İbrahim el-Halil ile birlikte Ka’be’yi ilk bina ettiği

sırada tavaf ettiğini ve ona iman edip uyduğunu söylemektedir. Onunla

birlikte ayrıca Hızır’ın da olduğunu söylemektedir. İkincisinin ise Ma-

kedonyalı Yunan Philip’in oğlu İskender olduğunu, bu İskender’in Me-

sih’ten yaklaşık 300 yıl önce yaşadığını, Kur'ân-ı Kerim'de zikredilenin

ise İbrahim el-Halil döneminde yaşamış, İbrahim el-Halil ile birlikte

Ka‘be’yi bina ettikten sonra tavaf etmiş İskender olabileceğini söyler

(Kocabaş 2011: 596-597).

Behiştî’de bahsedilmeyen I. İskender’den Ahmedî’nin İskender-

nâme’sinde Zülkarneyn-i evvel olarak bahsedilmektedir. Resîden-i İsken-

der Be-Deyr-İ Zülkarneyn-İ Evvel başlığıyla 7767-7787. beyitler arasında

birinci Zülkarneyn anlatılır. İskender, Zülkarneyn-i evvelin türbesine

girer ve türbede yazılı levhadaki bilgileri okur. Levhada, yedi iklimi

tutan Zülkarneyn’in burada medfun olduğu, bütün cihanı dolaştığı, Âb-ı

Hayâtı ararken ecelin kendisini bulduğu yazılıdır.

Oradan dahı gidiben tâc-ver

Ugradı bir künbede bes mu’teber (b. 7767)

Heft-cûş-ıla yapılmış-ıdı ol

Şöyle k’aña bulamazdı kimse yol (b. 7768)

Cehd-ile açdı anı şâh-ı cihân

Kim göre ne var-durur anda ayân (b. 7769)

Page 22: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

150

Girdi gördi çâr-suffe yapılu

Dürr ü gevher ucdan uca toptolu (b. 7770)

Başı üzre la’lden bir ulu levh

K’anı görmek irürürdi rûha revh (b. 7774)

Altun-ıla la’l üzre yazılu

K’iy Sikender kim meliksin ü ulu (b. 7775)

Şâh Zülkarneyn kim dirler benem

Yidi iklîmi dutan server benem (b. 7777)

Dört biñ kırh yıl ben öñdin gelmişem

Kılıcumla şark u garbı almışam (b. 7778)

Zehr olur irdükd’ecel Âb-ı Hayât

Vây aña k’ardıncadur anuñ memât (b. 7786)

Bini gördügün sana ibret yiter

Gâyetine akl her râzun yiter (b. 7787)

1.4. İskender’in Vasiyetini Yazdırması ve Ölümü

Ahmedî’de İskender’in 7887-7912. beyitler arasında annesine bir va-

siyatneme bıraktığı anlatılır. İskender, Nâme-Nüvişten-i İskender Be-

Mâdereş Ve Vasiyyet-Kerden adıyla başlayan bu bölümde dünyanın geçici

olduğunu, Âb-ı Hayât’ı ararken zehir bulduğunu, yaşananların ezelde

kader olarak takdir edildiğini, ebedî alemde mutlaka kavuşacaklarını,

oğlu İskenderus’u asla yalnız bırakmamasını, devamlı gözetimi altında

tutması gerektiğini anlatır. Ardından İskender Mısır’a gider ve hastala-

nır. Eflatun da derdine çare bulamaz ve İskender Babil’de ölür. 7960.

beyitten itibaren de annesinin İskender’in tabutuna sarılarak ağlaması ve

kanlı yaşlar dökmesi anlatılır.

Geld’anası urdı tâbûta yüzin

Bîm-idi k’öldüre anda kendüzin (b. 7960)

Aglayup üstine anun zâr zâr

Gözlerinden dökdi hûnîn-cûybâr (b. 7961]

Page 23: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

151

Behiştî’nin İskender-nâme’sinde de İskender, annesine vasiyet bırak-

maktadır. Ancak ölmeden önce değil, sefere çıkmadan önce vasiyetini

annesine sözlü olarak ifade etmektedir. Oğlu İskenderus’u, kendisi dö-

nene kadar, yerine şâh olarak tayin etmektedir. Ayrıca Behiştî’nin ese-

rinde annesi, İskender’in cenazesine iştirak etmemektedir.

4850-4865. beyitler arasında İskender, oğlunun adalet ve lütufla

hükmetmesini, kendisini nasıl terbiye ettiyse onu da terbiye etmesini

ister ve annesinden hellallik diler.

Didi mâderine cihân-pehlevân

Ki iy kâr-dân mâder-mihterân (b. 4850)

Bilürsin ki ferzendüm İskenderûs

İşitmiş degül dahı bang-ı horûs (b. 4851)

Gözet kimseye eylemeye sitem

İşi ‘adl ü dâd ola lutf u kerem (b. 4852)

Ölürsem ben olup şeh-i Rûm u Rûs

Yirüme ola şâh İskenderûs (b. 4857)

Nice terbiyet eyledünse beni

Gözet terbiyet eyle Lillâh anı (b. 4858)

Dahı lutf it iy mâder-i ehl-i hâl

Bana âhıret hakkın eyle helâl (b. 4859)

Helâl eyleyüp itdi Bânû enîn

Didi iy şehin-şâh-ı rûy-i zemîn (b. 4860)

Nereye gidersen Hudâ ola yâr

Her işde mu‘în ola Perverdigâr (b. 4863)

1.5. İskender’in Doğumu, Adının Verilmesi ve Yetişmesi

Ahmedî, eserinde İskender’in doğumunu, ona isim verilmesini,

Zülkarneyn nâmının niçin verildiğini ve yetiştirilmesinin safhalarını

detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Behiştî bu bilgilerin hiçbirine yer ver-

Page 24: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

152

memiştir. Aksine Behiştî’nin İskender-nâme’sinde İskender’in tahta

oturması ve İran şahıyla olan mektuplaşmalarıyla asıl konu başlar.

487-514. beyitler arasında şunlar anlatılır: Bir gün Feylekûs mutlu

bir şekilde otururken bir kişi ona, bütün uğurlu yıldızların ve gezegenle-

rin ona hayran olduğu oğlunun doğduğu haberini getirir. Feylekûs da

haberi getireni altın ve gümüş vererek ödüllendirir. İskender’in doğum

zamanı bütün yıldızların ve gezegenlerin en uğurlu vaktidir. Bir münec-

cim getirterek onun geleceği hakkında yorumlar yaptırır. Onun bütün

dünyanın hükümdarı olması, Cem gibi başına tac koyması ve Dârâ gibi

her taraftan haraç alması için dua edilir.

Feylekûs oturur-iken şâd-kâm

Bir kişi geldi didi iy nîg-nâm (b. 479)

Müjde olsun kim bugün vakt-i seher

Oldı tâli’ kevkebi feth ü zafer (b. 480)

Bir mübârek kevkeb iy şâh-ı zemen

Togdı_Esedde Müşterî vü Zühreden (b. 481)

Nice kevkeb k’ana gün hayrân olur

Nûrı-y-ıla yiryüzi tâbân olur (b. 490)

Bir melik-zâde vücûda geldi_i şâh

K’aña mihr ü mâh olısar tâc-gâh (b. 491)

Togdı bir ogluñ k’olısar bahtiyâr

Tâc u taht anı kılısar ihtiyâr (b. 493)

Pes müneccim getürüp her bâb-ıla

Tâli‘in gördürdi usturlâb-ıla (b. 497)

515. beyitte İskender adını ona Eflatun ile Hipokrat’ın verdiği söy-

lenmektedir. 515-523. beyitler arasında da Zülkarneyn lakabının nasıl

verildiği anlatılmaktadır. Araplar şark ve garba “karn” demektedirler.

O, şarkın ve garbın hükümdarı olduğu için iki karn’ın, yönün, kıtanın

Page 25: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

153

sahibi anlamına gelen “zülkarneyn” lakabı uygun görülmüştür. 518 ve

519. beyitlerde ise karn kelimesinin saç örgüsü anlamına geldiği, İsken-

der’in de iki saç örgüsüne sahip olduğu için bu lakabı aldığı ifade edil-

mektedir. Ardından İskender’le ilgilenmesi için ona temiz yüzlü ve ka-

rakterli bir süt anne bulunur.

Olup Eflâtûn-ıla Bukrât şâd

Virdiler ol gün ana İskender ad (b. 515)

Çünki hükm olmışdı ol ferruh-piser (b. 516)

Yüriyiben şark u garbı tutısar

Herbirine şark-ıla garbun Arab

Karn komışdı kelâmında lakab (b. 517)

Dahı dirler çünki togdı ol bahtiyâr

İki gîsûsı var-ıdı tâb-dâr (b. 518)

Karn-gîsûdur bu-y-ıdı bir sebeb

K’ana Zü’l-Karneyn urdılar lakab (b. 519)

Buldılar bir dâye ana hûb-rûy

Nîg-hulk u ca’d-zülf ü müşg-bûy (b. 520)

Ten-dürüst ü pâk-asl u nev-cüvân

Hûb-tab‘u nîg-rây u hurde-dân (b. 521)

Altı yıl âyîn-ile ol şâh-zâd

Terbiyet buldı vü lâyık bûd u zâd (b. 522)

Yidisinde_âgâz itdi_ol nâm-ver

Tâ ki ögrene Ârestûdan hüner (b. 523)

523-531. beyitler arasında da İskender’in Aristo ile başlayan, Efla-

tun, Sokrat ve Hipokrat’la devam eden eğitim hayatı anlatılır. Yidisinde_âgâz itdi_ol nâm-ver

Tâ ki ögrene Ârestûdan hüner (b. 523)

Hikmetüñ aksâmına itdi şürû‘

Bildi cümle ger usûl ü ger fürû‘ (b. 524)

Page 26: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

154

Añlayup ilm-i İlâhîden habar

Eyledi kısm-ı tabâyi’de nazar (b. 525)

Hem riyâzet ilmini bildi temâm

Cümle asl u fer‘-ile ol nîg-nâm (b. 526)

Hem amelden ilm-i menzil hem siyer

Hem siyâsetden key añladı haber (b. 527)

Oldı on yaşında ol bir feylesûf

Kim felek esrârına buldı vukûf (b. 528)

Şöyle eşyâyı kemâhî anladı

K’anı üstâdı Arestû tañladı (b. 529)

Hendese-eşkâl-ıla çün kıldı farz

Yiri gögi bildi cev cev tûl u arz (b. 530)

Tıbda hem bahs itdi ol Bukrât-ıla

Dahı Eflâtûn u hem Sokrât-ıla (b. 531)

1.6. İskender’in Rüyası

Ahmedî’nin eserinde 941-944. beyitler arasında İskender’e, rüyasın-

da bir melek gökten inerek Allah tarafından gönderilen bir kılıç verir ve

doğuyla batının fethinin kendisine nasip olacağını söyler. Bu olay Be-

hiştî’nin eserinde bulunmamaktadır. Bir gice düşde görür şeh kim felek

Açılıban yire iner bir melek (b. 941)

Bir kılıc getürür ü virür aña

Dir ki Allâh virbidi bunı saña (b. 942)

Kılıc Allâhuñ-durur çekgil bunı

Ol kişiye kim kıla düşmen seni (b. 943)

Yüri vü sultânlar-ıla eyle harb

Kim senüñdür ucdan uca şark u garb (b. 944)

Page 27: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

155

Ancak Behiştî’nin eserinde de İskender, devamlı kendisinin Allah

tarafından görevlendirildiğini ve onun temsilcisi olduğunu söylemekte-

dir. Buna en çarpıcı örneklerden biri 4660. beyitte Sokrates’in İskender’e,

Allah’ın dünyayı kendisine teslim ettiğini söylemesidir. Cihânı sana kıldı teslîm İlâh

Emîn-i Hudâsın eyâ pâdişâh (b. 4660)

1.7. Kadına Bakış

Ahmedî’de ve Behiştî’de güzellerin, eğlence meclislerinin nasıl iş-

lendiği ayrı bir başlık halinde ele alınmıştır. Bu bölümde, özellikle Ah-

medî’de kadının, “avret” kelimesiyle ifade edildiği kısımlarda nasıl gö-

rüldüğü anlatılmaya çalışılacaktır. Bu ifadenin geçtiği yerlerde kadının

karakterinin zayıf görüldüğü ve bazı olumsuz yönlerinin üzerinde du-

rulduğu dikkati çekmektedir. Bu durumun, genel olarak dönemin anla-

yışını yansıttığı söylenemeyeceği gibi, dikkate değer bir durum olduğu

da görülmektedir.

720. beyitte Ahmedî, kadına bir şey danışılmaması, sırların asla söy-

lenmemesi gerektiği; 725. beyitte kadının sözünü dinleyenin erkekten

sayılmayacağı, onu başa getirenin server olamayacağı; 726-730. beyitler-

de kadınlar sebebiyle Süleyman’ın tahtını kaybettiği, Yusuf’un hapse

atıldığı, Siyavuş’un helak olduğu, karısının Lût’u terk ettiği, kadınların

saksıya benzediği dışlarının süs, içlerinin ise pis olduğu söylenmektedir.

Avret-ile meşveret eylemegil

Râzunı hergiz ana söylemegil (b. 720)

Kim olardur akl u dînde nâkısât

Ger olalar tâyibâtün âbidât (b. 721)

Söz ki dîni nâkıs olandan gele

Akl mi‘yârında kâmil mi ola (b. 723)

‘Avretün sözin işiden er degül

‘Avreti ser eyleyen server degül (b. 725)

Page 28: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

156

‘Avret itdi_âşüfte Âdem bahtını

‘Avret aldurdı Süleymân tahtını (b. 726)

‘Avret-idi Nûhdan I‘râz iden

‘Avret-idi Lûtı terk idüp giden (b. 729)

‘Avrete saksı vü reyhândur misâl

İçi tolu hubs u taşrası cemâl (b. 730)

850. beyitte eğer şansının yaver gitmesi istenirse kadının sözüne

uyulmaması gerektiği, 5467-5471. beyitlerde kadınının sözünün hatalarla

dolu olduğu için inanılmaması gerektiği, ağlamaya başlayınca erkeklerin

yüreğini yakacağını bildiğinden bunu kullandıkları, nâzla Zâl’in Rüs-

tem’i yendiği gibi kişiyi alt edebilecekleri söylenmektedir. Girçek ersen avrete inanmagıl

Togrı-y-ısan egriye aldanmagıl (b. 5467)

Mekrin anlaruñ çü didi Hakk azîm

İmin olm’andan ki oldur cây-ı bîm (b. 5468)

Gerçi avret sözi olur pür-hatar

Lîk’erenler cânına kılur eser (b. 5469)

Çünki avret gözlerin giryân ider

Yüregin arslanlaruñ biryân ider (b. 5470)

Çünki avret nâz-ıla ider füsûn

Zâl bigi Rüstemi kılur zebûn (b.5471)

8054. beyitte kadının cihanın süsü, özelliğinin de halkı aldatmak

olduğu söylenmektedir.

Ne-durur avret cihânnun zîneti

Halkı aldamahdur anun hasleti

Behiştî’de kadın, Ahmedî’ye benzer bir tarzda ele alınmamıştır. Sa-

dece 1235. beyitte şair, sarayında kadın olmayan şâhın saadete kavuşa-

cağını söylemektedir.

Page 29: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

157

Kimün kim sarâyında olmaya zen

Sa‘âdet anun iy şeh-i encümen

Sokrates’in İskender’e tavsiyelerini yazdığı bölümdeki 4684. beyitte

de erkek adamı kadının alt edemeyeceği söylenmektedir.

İnen aldamasun sakın devr-i dûn

Ki merdâneyi zen kılamaz zebûn

Bunların dışında kadının karakter yapısı hakkında bir tespitte bulu-

nulmamış, kadın güzellik unsuru olarak işlenmiştir.

2. MEKÂN

Ahmedî’de ve Behiştî’de geçen mekânlar kendi içinde üç kategoriye

ayrılabilir. Ahmedî’de tespit edilebilen mekânlar sırasıyla şöyledir:

a.Şehirler-Ülkeler: Alaşehir, Ankara, Antakya, Aydın, Bağdad, Beh-

remenler şehri, Bilecik, Buhârâ, Bursa, Çin, Germiyan, Habeş, Hicaz,

Hind adaları, Hindistan, Hoten, Irakeyn, Isfahan, İnegöl, İpsala, İran,

İrem, İskenderiye, İznik, Ka’be, Kadınlar ülkesi, Kastamonu, Konya,

Köprühisar, Kudüs, Lârende, Mağrib, Malkara, Menteşe, Mısır, Mildenî,

Kastamonu, Konya, Köprühisar, Kudüs, Lârende, Mağrib, Malkara,

Menteşe, Mısır, Mildenî, Rum, Rumeli, Saruhan, Sedd-i İskender, Sivas,

Sultanöyük, Şam, Şiraz, Tokat, Turân, Vize, Yemen.

b.Dağlar-Sedler: Elbürz, Kâf, Sedd-i İskender, Tûr.

c.Irmaklar-Denizler: Fırat, Nil.

Behiştî’de geçen mekânlar da şu şekilde sıralanabilir:

a. Şehirler-Ülkeler: Acem diyarı, Bengal, Beyt-i Atik (Ka’be), Buhârâ,

Çin, Delhi, Eflak, Habeş, Hersek, Hıdiv, Hindistan, Hoten, Irak, Istahr,

İran, İrem, Isfahan, İskenderiye, İstanbul, Kara Boğdan, Mısr, Necef,

Semerkand, Sind, Şiraz, Şirvan, Tunus, Turân, Rum diyarı, Yemen.

b. Dağlar-Sedler: Bîsütûn, Elbürz, Kâf, Sedd-i İskender, Tûr.

c. Irmaklar-Denizler: Adn, Bahr-i Ahder, Fırat, Tuna.

Page 30: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

158

İki eserde de öne çıkan, hikâyeler için önem arz eden bazı mekânlar

ve bunların diğer mekânlarla olan durumu alt başlıklar halinde incele-

necektir.

2.1. Denizin Derinliklerine Yolculuk

Ahmedî’nin İskender-nâme’sinde Suâl-i İskender Ez-Hâl-İ Deryâ baş-

lığıyla İskender’in akıllı, bilgili bir pîrin yol göstermesiyle bir melekten

denizin derinlikleriyle ilgili bilgiler alması anlatılmaktadır.

3320. beyitten başlayarak 3386. beyte kadar ömrü bine ulaşmış bu pîrin yol göstermesiyle danışılan melek, denizin baştan başa bütün hallerine vâkıf olan bu bilge kişi İskender’e derya hakkında bilgi verir.

Davud peygamber zamanında bir kişinin denize düştüğünü, üç yüz

yıl geçmesine rağmen cisminin denizin dibine ulaşamadığını söyler.

Ardından İskender’in denizin derinlikleriyle ilgili sorduğu soruları ce-

vaplar.

Ahmedî’nin İskender-nâme’sinde İskender, denize dalarak bir yolcu-

luğa çıkmaz. Sadece meleğin verdiği bilgilerle yetinir. Ancak Behiştî’nin

İskender-nâme’sinde İskender, bir melek yardımıyla bizzat derinliklere

dalarak bu isteğini gerçekleştirir.

5223 ile 5229. beyitler arasında İskender’in deniz yüzünde ne var ne

yoksa gördüğü, denizin derinliklerinde ne olduğunu merak ettiği söyle-

nir. Bu arzusunu gerçekleştirmek için abdest alır, namaz kılar ve dua

eder. Allah da duasını kabul ederek bir melek gönderir. Şah da meleği

görünce müşkilinin halledileceğini anlayarak sevinir. 5230 ile 5235. be-

yitler arasında melek gelip şaha selam verir. İskender’e kendisinin de-

nizler hâkimi olduğunu, suda ne varsa kendisinin emri altında bulun-

duğunu, Allâh’ın yardımıyla kendisine hiçbir zarar gelmeyeceğini bu

sebeple de korkmaması gerektiğini anlatır. 5236 ile 5240. beyitlerde şah

Allah’a sığınıp zaruri olan her şeyi yanına alarak kıymetli taşlardan ya-

pılmış bir sandığın içine girer. İnci (gibi kıymetli şah) sandığa girince

sandık, ağzını kapatır. Sandığa ışıklı bir zincir takarak denizin derinlik-

lerine salarlar. İskender’in dostları bu durumu endişeyle izlerler.

Page 31: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

159

Sığınup Haka şâh-ı pîrûz-ger

Girer dürcün içine hem-çün güher (b. 5236)

Zarûrî olanı bile aldı heb

Gerek o gicük kim olınmaz taleb (b. 5237)

Çü sandûkda oldı ol dür nihân

Sadef gibi sandûk yumdı dehân (b. 5238)

Takup ana zencîr-i kandîl-vâr

Salarlar anı bahre bî-ihtiyâr (b. 5239)

Kalup taşra ahbâb oldı gamîn

Hazîn olup eylerler idi enîn (b. 5240)

5240 ile 5260. beyitler arasında da denizin durumu, halkın İsken-

der’in yolculuğu sebebiyle duyduğu endişe anlatılmaktadır. Ardından

5261 ile 5312. beyitler arasında meleğin sandığı himayesine alarak derin-

liklerdeki acayip yaratıkları ve toplukları İskender’e gezdirmesi detaylı

bir şekilde işlenir.

2.2. Ka‘be Ziyareti ve Kutsal Mekânların İmarı

Ahmedî, 7469. beyitten başlayarak Be-Cây Âverden-i İskender

Menâsik-i Hac-Râ başlığıyla İskender’in Hac yolculuğu ve Hac vazifesini

yerine getirmesini anlatır. İskender 7516-7532. beyitler arasında Tefah-

hus-ı İskender Ez-Ahvâl-i Hicâz başlığıyla Ka’be’nin tarihi hakkında bilgi

elde etmesi verilir. Ardından İskender Hz. İbrahim makamına ve Mes-

cid-i Aksa’ya gider. Bu bölüm oldukça detaylı bir şekilde anlatılmıştır.

Burada İskender’in bazı yerleri imar etmesi de işlenir. 7622-7648. beyit-

lerde Avdet-i İskender Ez-Hicâz başlığıyla Hicaz’a dönüş yolculuğuna

geçilir.

Behiştî’de İskender’in kutsal mekânları ziyaretinden Ahmedî’de ol-

duğu kadar detaylı değil, 4879-4909. beyitler arasında kısaca bahsedilir.

Önce Mescid-i Aksâ’ya gidip ibadet eden İskender ardından Ka‘be’yi

ziyaret eder. Ka’be’yi tavaf ettikten sonra yollarını imar edip çokça sa-

Page 32: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

160

daka verir. Ayrıca Ka’be yollarının da güvenliğini sağlar. Hacc’ını ta-

mamladıktan sonra da batıya doğru yola çıkar. Geçüp Makdese vardı şâh-ı cihân

‘İbâdet ider anda niçe zamân (b. 4879)

Pes andan geçüp eyledi ‘azm-i râh

Ki Beyt-i ‘Atîki tavâf ide şâh (b. 4881)

İdüp pâk Ka‘be yolın şehr-i yâr

Komadı tarîk-i mübârekde hâr (b. 4885)

Varup Ka‘beyi şeh ziyâret [ider]

Tasadduk ider bî-‘aded sîm ü zer (b. 4887)

Şu denlü döker sîm fermân-revâ

Olur cümle müflisleri ağniyâ (b. 4888)

Yüzin Ka‘beye sürdi ķıldı namâz

Tazarru‘ kılup Hakka itdi niyâz (b. 4893)

Virür Ka‘be yoluna emn ü emân

‘Adûdan kimesneye irmez ziyân (b. 4901)

Tamâm itdi haccı çü sâhib-kırân

Geçüp mağribe râst kıldı ‘inân (b. 4909)

2.3. Uzayla İlgili Konular

Ahmedî’de Süâl-i İskender Ez-Makâdîr-İ Ecsâm-I Âlem başlığıyla 2357.

beyitten 2505. beyte kadar devam eden İskender’in kâinattaki gezegenle-

rin boyutları ile ilgili sorular sorduğu ve hakîmin de detaylı izahlar yap-

tığı bölüm başlamaktadır. Hâkim tek tek bütün gezegenlerin ve yıldızla-

rın ölçülerini, ağırlıklarını, dış özelliklerini ayrı başlıklar halinde anlatır.

Ardından bu cihanın bir gün yok olacağı hatırlatılır. Bu durum Behiş-

ti’nin eserinde bulunmamaktadır

Page 33: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

161

Süâl-i İskender Ez-Makādîr-i Ecsâm-ı Âlem

Pes didi şâh aña kim iy nig-nâm

Çünki şerh itdüñ bu ecsâmı temâm (b. 2357)

Gel makādîrin bularuñ it beyān

Kim bilem herbiri mıkdârın ayân (b. 2358)

Cevâb-Iı Beyân-ı Mikdâr-ı Kürre-i Arz

Didi altıbiñ sekizyüzdür temâm

Devri ferseng-ile yirüñ iy imâm (b. 2359)

Kutrı ikibiñ yüzaltmış dörd olur

Bu hisâbı hendese ehli bilür (b. 2360) …

Hâkdür himmet katında sîm ü zer

Seng-ile ma’nîde yik-sândur güher (b. 2504)

Âkıbet-çün kişi mâlı kor gider

Koyuban gitdügini dirüp n’ider (b. 2505)

2.4. Ahmedî’de Ağaç Miti

Türk mitolojisinde ağaç miti birçok destanda geçmekte ve önem arz

etmektedir. Türk destanlarında iki ırmak arasında bulunan ağaçların

kutsal olduğundan, Uygurlar’ın bir ağaçtan türediğinden bahsedilmek-

tedir (Ögel 1971: 82-83). Abakan Tatarlarına göre, dünyanın ortasında

demir bir dağ bulunmaktadır ve bu dağın üzerinde de yedi dallı beyaz

bir kayın ağacı dikilidir. Tatarlar bu kutsal kayını: “Altın yapraklı kutsal

kayın! Sekiz gölgeli kutsal kayın!” olarak nitelerler.19

Ahmedî’de, önünde kurbanlar kesilip adaklar adanan, kadınların

erkek çocuk sahibi olmak için altındaki çeşmeden yıkandığı kutsal bir

ağaçtan bahsedilmektedir. Behiştî’de bu duruma rastlanmaz, kutsal bir

ağaçtan bahsedilmez.

19 Türklerde ağaç kültü üzerine detaylı bilgi için bk.: Bahattin Ögel, Türk Mitolojisi , I-

II, Selçuklu Tarihi ve Medeniyeti Enstitüsü, Ankara 1971.

Page 34: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

162

Ahmedî’nin eserinde 7818-7826. beyitler arasında İskender’in kadın-

lar şehrine gittiği, burada yaz kış yemyeşil duran bir ulu ağacın olduğu,

bu ağacın dibindeki çeşmede kadınların yıkanıp oradan su içtikleri, er-

kek çocuk isteyenlerin burada kurban kesip kendilerini ağaca sürdükleri

ve oradan hamile olarak ayrıldıkları söylenmektedir.

Residen-i İskender Be-Şehr-i Zenân

Oradan yol sürüben bir ay temâm

Geldiler bir şehre adı Şâd-kâm (b. 7818)

Bir ulu enbûh şehr-i bî-kerân

Cümle avret anda yoh erden nişân (b. 7819)

Avret-idi cümle şehrî vü sipâh

Ulu kiçi vü hidmet-kâr u şâh (b. 7820)

Anda bir ulu agaç vardı ayân

K’anlara ol Kıbla-y-ıdı bî-gümân (b. 7821)

Sâl u mâh ol sebz-idi vü ser-bülend

İtmez-id’aña hazân yili güzend (b. 7822)

Ol agaç dibinde bir çeşme revân

K’olmış-ıdı kuvvet ü kût-ı revân (b. 7823)

Her kim oglan ider-idi ârzû

Gusl idüp ol çeşmeden içerdi su (b. 7824)

Bir koyun kurbân idiben gündüzin

Ol agaca sürer-idi kendüzin (b. 7825)

Hâmile olup giderdi oradan

Gör neler ider cihânı Yaradan (b. 7826)

Ardından İskender 7862-7874. beyitler arasında, sahrada Tuba ağa-

cına benzer bir ağacın altına çadırını kurdurarak uykuya dalar. Ağaç

inleyerek ağlamaya başlar. İskender’e on dört yıl hükümdarlık yaptığını,

bir gün mutlu olmadığını, bu kadar hırsın anlamsız olduğunu söyler.

İskender bu sözler karşısında duygulanır ve oradan ayrılır.

Page 35: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

163

Sehün-Goften-i Dıraht Be-İskender Ve Haber-Dâden Be-û Ez-Kurb-ı Atlas

Ortada bitmiş bir agaç sâye-vâr

Diye-y-idüñ adı Tûbî’dür meger (b. 7863)

Ol arada kurduruban bârıgâh

Ol agaç dibinde yatd’ol gice şâh (b. 7864)

Ol agaç nâle idiben zâr zâr

Didi k’iy mihnet çekici şehriyâr (b. 7866)

Niçe yüridür seni bu hırs u âz

Mâl çogı n’assı çün ömr ola az (b. 7867)

Ömrüñ âhir oldı pes nedür sebeb

Kim kılursın dünyayı böyle taleb (b. 7868)

Pâdişâhlıh sürdüñ on dört yıl temâm

Bir gün olmaduñ cihânda şâd-kâm (b. 7869)

Bunca cem’ itdüñ velîkin yimedüñ

Ben ölem ayruga kala dimedüñ (b. 7870)

Gitdi dil-hasta oradan subh-dem

Huşk-leb olmış gözi toptolu nem (b. 7874)

3.İNANÇ

3.1. Adalet

Ahmedî eserinde birçok beyitte adaletli davranmanın öneminden

bahsetmektedir. Hem İskender’in çevresindeki bilginlerden tavsiyeler

aldığı bölümlerde hem de fethedilen bölgelerdeki hükümdarların halka

davranışlarının anlatıldığı yerlerde adalet konusu işlenmekte, adaletle

hükmetmenin faydaları ve adaletsiz davranmanın doğuracağı sonuçlar

üzerinde durulmaktadır. Müellifin adalet kavramını nasıl işlediği konu-

sunda fikir vermesi bakımından bazı beyitlerden örnekler verilecektir.

Page 36: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

164

Adalet 383. beyitte insafla, 1960. beyitte cömertlikle, 3730. beyitte

mutlulukla, 5312. beyitte temizlikle, 6048. beyitte lütuf ve affetmeyle,

6259. beyitte hayırla, 6368. beyitte emniyetle, 6380. beyitte cömertlikle,

6399 ve 6737. beyitlerde insaf sahibi olmakla, 6821. beyitte zararsız ol-

makla beraber kullanılır.

782. beyitte şair, yavuz kişiye yavuzluk yapmanın adalet olacağını;

ama affetmenin de fazilet sıfatı olduğunu ifade etmektedir. Gerçi yavuza yavuzlık adldür

Afv itseñ yavuz işi fazldur

807. beyitte dünyanın adaletle düzene girdiği, yerin ve göğün ada-

letle, uyum ve denge içinde bulunduğu söylenir: Âlem işi adl-ile tutdı nizâm

Yir ü gök hem adl-ile oldı temâm

Ahmedî’nin bazı beyitlerde “adalet ile imâret” etme üzerinde özel-

likle durduğu görülmektedir. İmaret kelimesi bir yeri bayındır duruma

getirme, geliştirme, mamur etme, bayındırlık; eskiden yoksullara ve

öğrencilere yemek veren hayır kurumu, imarethane anlamlarına gelmek-

tedir. 809. beyitte şair, adaletle imâret eyleyen kişinin dinini ve dünyası-

nı mamur edeceğini söylemektedir: Her ki adl-ile imâret eyleye

Dîn ü dünyâsın ‘imâret eyleye

1963 ile 1967. beyitler arasında şair, malın imaretle elde edilebilece-

ğini, imaretin de adaletle mümkün olduğunu, adaletsiz imaretin asla

mümkün olamayacağını, temeli sağlam binaların ayakta durabildiği gibi

hükümdarlığın temelini sağlamlaştıran unsurun da adalet olduğunu,

zulmün memleketin mahvına ve meliklerin adının yavuz olarak anılma-

sına sebebiyet vereceğini anlatmaktadır.

3017. beyitte Ahmedî, danışarak hareket etmenin öneminden bah-

seder. Her meselenin çaresinin danışmakla bulunacağı, kişinin değerinin

danışmasıyla ölçüleceği söylenmektedir:

Page 37: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

165

Rây-ıla her işe çâre bulınur

Kişi kadri dâniş-ile bilinür

Ayrıca Ahmedî’de Der-Sıfat-ı Adl Ez-Ecnâs-ı Fezâyil başlığıyla 3202-

3208. beyitler arasında adil kişinin vasıfları anlatılmaktadır. Adil kişi

iyiliğin kıymetini bilerek ona layık mükâfatta bulunmalı, güzel ahlaklı

olmayı tabiatı haline getirmeli, tevekkül ehli ve dostluğa önem veren bir

karaktere sahip olmalıdır. Ayrıca Ahmedî hâkimlerin insaf sahibi olması

gerektiğini; ancak zamanın hâkimlerinde insaf ve vefânın kalmadığını

söyleyerek dönemini eleştirmektedir.

Ahmedî 5599. beyitte de adaletin doğruluk olduğunu doğru davra-

nanların da kurtuluşa ereceğini ifade etmektedir: Adl nedür râstlıhdur ol i yâr

Râstlıh it kim olasın reste-gâr

Behiştî’nin eserinde de adalet konusu Ahmedî’de olduğu gibi bir-

çok beyitte işlenmektedir. 100. beyitte ihsanla, 217. beyitte mutlulukla,

410. beyitte imaretle, 1179. beyitte fetihle, 4661. beyitte kibirden kaçın-

makla beraber kullanılmaktadır. Ancak Behiştî adaletin devrindeki işle-

yişi hakkında olumsuz bir eleştiri yapmamaktadır. Ahmedî zamanın

hâkimlerinde insaf ve vefânın kalmadığını söylerken Behiştî, adaletli

davranmanın faziletlerini anlatmakla yetinir. 467 ve 468. beyitler arasın-

da İskender’in dünyayı adaletiyle kuşattığı ve bayındır hale getirdiği,

böylece devrin zulümden kurtulduğu söylenmektedir:

Dutar ‘adl ile ‘âlemi ser-be-ser

Olur hükmine râm bahr ile ber

Cihân ‘adl ü dâdıyla âbâd olur

Zamân zulm bendinden âzâd olur

1756 ve 1757. beyitlerde İskender, Allah’ın kendisini bu topraklara,

halka adaletle muamele ederek onlara rehber olması ve doğruyu yanlış-

tan ayırıp doğu illerinde adaleti hâkim kılması için gönderdiğini söyle-

mektedir:

Page 38: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

166

Beni bunda saldı anunçün Hudâ

Ki ‘adliyle halka olam reh-nümâ

İdem hakkı bâtıldan elbetde fark

Dola ‘adl ü dâdumla iklîm-i şark

4151. beyitte İskender, adaletli davranmaya o derece özen gösterir

ki halk yüksek mevki sahiplerine muhtaç olmaktan kurtulmuştur:

İder ‘adlde şol kadar ihtimâm

Ki muhtâc olmaz havâsa ‘avâm

İskender’e çeşitli tavsiyelerde bulunan Eflatun 4329. beyitte Fira-

vun’un, Şeddâd’ın yaşadıklarından ibret alarak zulümden kaçınması

gerektiğini söyler: Sakın zulmden eyle ‘adl ile dâd

Nice oldı Fir‘avn u Şeddâd-ı ‘Âd

4661. beyitte de Hermes İskender’e, devrinde fesad çıkmaması için

kibirden uzak durmasını, adaletle hükmetmesini tavsiye etmektedir: Ko kibri şu vech ile kıl ‘adl ü dâd

Ki olmaya devründe cevr ü fesâd

3.2. Allah’ın Sıfatlarını Anlatma

Ahmedî’de Allâh’ın isim ve sıfatlarının hususiyetleri ve bunların

kâinattaki yansımaları detaylı bir şekilde ele alınmakta, isim ve sıfatlara

dair her bir husus tek tek açıklanmaktadır.

65-124. beyitler arasında Makâle-i Ûlâ Der-Tevhîd-i Bâri Taâlâ Celle

Celâlehü başlığıyla Allah’ın sıfatları izah edilmektedir. Ardından 125-130.

beyitler arasında Der-Beyan-Âh-Nümâ-i Zât-ı U Taksim-i Ân başlığıyla,

131- 149. beyitler arasında Der-Hikmet-i İttisâf-ı Hüdâ-yı Ta’âlâ Bi-Cemâl ve

Celâl başlığıyla Allah’ın sıfatlarının kâinattaki tecellileri ele alınmaktadır.

150-154. beyitler arasında Der-Beyân-ı Esmâ-i Sıfât-I Bârî-yi Ta’âlâ başlığıy-

la ve 155- 161. beyitler arasında Der-Beyan-ı Esmâ-i Ef’âl-İ Bârî-yi Ta’âlâ

Page 39: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

167

Celle ve Alâ başlığıyla Allah’ın sıfatlarının tek tek izahı yapılmaya devam

etmektedir. 239. beyte kadar devam eden bu anlatımın başlıkları ve içer-

diği beyitler şu şekildedir:

162-167. beyitler arası Der-Beyân-ı Eimme-i Seb’a-i Ez-Esmâ-i Sıfât

168-173. beyitler arası Tetimme-i Tefâsil-i Esmâ-i Sıfât

174-178. beyitler arası Der-Tafsîl-i Mezâhir-i Esmâ-i Hüsnâ

179-186. beyitler arası Bakıyye-i Tefâsîl-i Mezâhir

187-191. beyitler arası Der-Mezâhir-İ Mürekkebe

Behiştî’de ise Ahmedî’de olduğu gibi bir sıralama takip edilmemiş,

Allâh’ın isim ve sıfatlarıyla ilgili detaylı açıklama yapılmamıştır. Behiştî

klâsik mesnevî düzeni içinde, 56 beyit halinde, Allâh’ın birliğini ve kud-

retini sanatlı bir şekilde anlattığı “Tevhîd” bölümüyle eserine başlar.

Allâh’ın bütün âlemin şâhı, ezelden ebede kadar tek hâkimi olduğunu

ve yerin, göğün onun emrine itaat ettiğini, akıl sahiplerinin dahi Allâh’ı

bütünüyle anlayabilmek için yol bulamayacaklarını söyler. Allâh’ın ya-

ratıcılığının eşi-benzeri olmadığını ve kudretini anlatır.

3.3. Allah’ın Varlığı ve Birliği Konusu

Ahmedi’de Allah’ın birliği dünyanın yaratılış sebebleri, dünya işle-

rinin yaratılış hikmetleri bazen bir akîde kitabını, özellikle dinî konula-

rın izahı için yazılmış bir eseri andırır şekilde detaylı işlenmektedir. Be-

hiştî’de Allâh’ın varlığı, birliği hususu ve dine dair konuların bu derece

detaylı işlendiği bir bölüm bulunmamaktadır. Klasik mesnevi tertibine

uygun olarak, mesnevînin baş tarafında bulunan 56 beyitlik “tevhid”

bölümü dışında özellikle kâinatın yaratılış hikmetlerinden bahsedilme-

mektedir

Ahmedî’de Sü’âl-i İskender Hakîm-Râ Ez-Tevhîd-i Bârî başlığıyla 2214.

beyitten başlayarak 2248. beyte kadar devam eden Kayd’ın gönderdiği

hakîm ile Allah’ın varlığı, birliği, yaratılışın hikmeti üzerine uzun bir

muhavere başlar. Bu konuşmada hakîm Allah’ın sıfatlarını, dünyaya

bunların yansımasını, hikmetlerini, bazı maddelerin elde ediliş hallerini

inceden inceye izah eder.

Page 40: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

168

Pes didi ol feylesûfa girü şâh

Kim muhakkakdur bu kim birdür İlâh (b. 2214)

Çünki bir bilürdi anı ma’rifet

Dürlü dürlü n’iredendür bu sıfat (b. 2215)

Çünki birdür bir ale’t-tahkıyk Zât

Muhtelif niçün olup-durur sıfât (b. 2216)

Kim kılur hâsıyyet-ile k’anda var

Cezb-i âb u bâde mıknâtîs-vâr (b. 2246)

Çün düzüldi iki bahş oldı temâm

Biri siflî vü biri ulvî bu câm (b. 2247)

Birisi ider hevâdan kesb-i âb

Birisi yirden kılur cezb-i şarâb (b. 2248)

Ardından Su’âl-i İskender Ez-Âferiniş-i Âlem başlığıyla 2356. beyte

kadar devam edecek olan âlemin yaratılış hikmetlerinin anlatıldığı uzun

bir bölüm bulunmaktadır.

3.4. Dünyanın Geçiciliği ve Dünya Hayatına Bakış

Her iki şair de dünyayı, kimsenin gerçek mutluluğa ulaşamayacağı,

vefâsız, eğlencesine kapılıp gidilmemesi ve bel bağlanılmaması gereken

bir yer olarak anlatmaktadır.

Ahmedî 312. beyitte cihânı kimseye rahat vermeyen yedi başlı bir

ejderhaya benzetmektedir:

Yidi başlu ejdehâdur bu cihân

Bir nefes kimseneye virmez emân

411.beyitte Ahmedî dünyayı rüyaya benzetmekte bu sebeple de bel

bağlanılmayacağını söylemektedir:

Dünyada çün yok-durur bir dem sebât

Pes hayâl-i hâb-durur bu hayât

Page 41: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

169

418-422. beyitlerde şair, dünyanın nice zahmetler getirdiğini, sultan-

ları iniltiler içinde öldürdüğünü, nice Süleymanların tahtını yele verdi-

ğini, ne melikleri ne sultanları helak ettiğini anlatmakta bu nedenle de

dünyaya güvenilmeyeceğini ifade etmektedir: Nice esdi tünd-bâd-ı kahrı gör

Nice mihnetler getürdi dehri gör (b. 418)

Niçe sultânları zâr öldürdi ol

Niçe Yûsufları kurda_aldurdı ol (b. 419)

Ne Süleymânlaruñ ol tahtın yile

Virdi vü mülkini dîve kim bile (b. 420)

Ne melikleri düşürüp itdi hâk

Ne selâtîni ki kıldı ol helâk (b. 421)

Âşikârâ gördüñ uş olmaz nihân

Nice yıhıldı yahıldı bu cihân (b. 422)

775. beyitte Ahmedî dünya süslerine, aldatıcılığına kapılıp gi-

dilmemesi gerektiğini söyler: Ziynet-i dünyâya meftûn olmagıl

Kalbdur mekrine magbûn olmagıl

2275. beyitte de dünyayı seven kişinin mutlu olamayacağı, kaygı-

dan bir an olsun kendini kurtaramayacağı söylenmektedir: Dünyâyı seven kişi şâd olmaya

Kaygudan bir lahza âzâd olmaya

3384. beyitte dünya, karga yuvasına benzetilmektedir. Baykuş ve

akbabaların mekânı olan uğursuz bir yer gibidir: Dünyâya kalma ki bu zâg-âşiyân

Bûm u kerkeslere olmışdur mekân

4278 ve 6095. beyitlerde dünyanın vefâsızlığı üzerinde durulmakta-

dır. Dünyaya itimat etmenin hata olacağı, kimsenin hilesinden uzak

duramayacağı söylenmektedir:

Page 42: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

170

Çünki dünyâ kimseye itmez vefâ

İ’timâd itmek aña olur hatâ (b. 4278)

Kimseye dünya vefâ kılmış degül

Kimse cevrinden emân bulmış degül (b. 6095)

8047 ve 8048. beyitlerde dünya alçak bir yılan olarak vasıflandırıl-

makta, zehrinin gerçek, ilacının yalan olduğu söylenmektedir: Dünyâ-yı dûndur didügüm ol yılan

Zehri girçekdür ü tiryâki yalan

Key sahın tiryâkine sunma anuñ

Yohsa zehri cânuñı alur senüñ

Behiştî’de de dünya bel bağlanılmaması gereken, aşağılık, geçici

olması sebebiyle de mutsuzluk yeri olarak işlenmektedir. Dünya üzerine

düşülecek, sıkıntısına kapılıp gidilecek öneme sahip değildir.

326 ve 328. beyitlerde dünyanın, mal ve mülkün sonunda yok ola-

cağı, cihana itimat edilmemesi, kemâl mertebeye ulaşmanın hedeflen-

mesi gerektiği söylenmektedir: Nedür câh-ı dünyâ nedür mülk ü mâl

Olur âhır elbette çün pây-mâl (b. 326)

Cihân devletine çü yok i‘timâd

BEHİŞTÎ kemâli idesin murâd (b. 328)

4699. beyitte Behiştî dünya gamının çekilmemesi ve onun nimetle-

rinin yenilmesi gerektiğini, dünya geçici olduğundan gelecek endişesi

içinde olunmamasını söylemektedir: Yi dünyâyı dünyâ gamını yime

Bugünüm yaruna kala mı dime

5546. beyitte yaşlılıktan sonra ölümün geleceğini ve dünyaya bel

bağlamamak gerektiği söylenmektedir: Olur âhırı pirligün çü merk

Cihâna gönül bağlama eyle terk

Page 43: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

171

5647. beyitte cihan bir kahpeye benzetilmiştir. Cihan kahpesiyle

mutluluk elde edilemeyeceği, cihanın sonunda kalbe sıkıntı vereceği

söylenmektedir:

Cihân kahbesi ile olma ferağ

Virür ‘âkıbet kalbe vaslı terağ

5648. beyitte cihanın alçak olduğu alçaklara meyl edeceği, doğru

görüş sahiplerinin aşağılara bakmayacağı anlatılmaktadır:

Cihân dûndur meyli dûna ider

Nazar ehli itmez denîye nazar

5656. beyitte de cihan iki kapılı bir hana benzetilmekte, handa eğ-

lencenin olmayacağı söylenmektedir: İki kapusı var cihân bir ribât

Ribât içre olmaya ‘îş ü neşât

3.5. İktibas ve Telmihler

Ahmedî’de Kur’an’dan iktibas edilen bölümler Behiştî’ye nazaran

daha fazladır. Behiştî’de daha çok telmih yoluyla Kur’an ayetleri zikre-

dilmektedir. Makalenin sınırlarını aşmamak kaydıyla bu durumu ortaya

koymak için bazı örnekler üzerinde durulacaktır. Derdi vardı kim didi ana Kerîm

“İnne İbrâhîme evvâhün halîm” (b. 18)

Ahmedî, 18. beyitte Tevbe Sûresi 9/113. ayetten bir iktibas edilmiş-

tir. Ayetin orijinal metni ve meali şöyledir. Beyitte geçen kısımlar italik

olarak verilmiştir:

א א אه א א ة و א אر א

א כאن א و و אه و אن א

א

Page 44: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

172

“İbrahim'in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yü-

zündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca,

ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.”

Turduğun yir Cennet ü eşcâr ola

Râst “tecrî tahtihe’l-enhâr” ola (b. 49)

49. beyitte, Kur’an’da 34 yerde bahsedilen “altından ırmaklar akan

cennetler” ifadesi iktibas edilmiştir. Örnek olması bakımından alınan

Tâhâ Sûresi 20/76. ayetin orijinal metni ve meali şöyledir:

כ א وذ א אر א א ى ن אت אٶ כ

“(Onlar için) içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları

Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan temizlenenlerin mükâfatı-

dır.” İtmedi Firdevs bâgına nazar

Lâ-büd oldı vasfı “Mâ-zâge’l-basar”(b. 258)

258. beyitte Necm Sûresi 17. ayetten iktibas bulunmaktadır. Ayetin

orijinal metni ve meali şöyledir:

א و א زאغ א

“Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.” Cenkde hayli melâ’ik aña iş

“Mâ-remeyte iz remeyte”_ohına kîş (b. 258)

259. beyitte Enfal Sûresi 8/17. ayettten iktibas yapılmıştır. Ayetin

orijinal metni ve meali şöyledir:

א

و ر א כ و אذ ر א ر و א כ و א אن א ء

Page 45: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

173

“(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attı-

ğın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü'minleri, tarafından güzel

bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla

işitendir, hakkıyla bilendir.” Kimde kim yoh bu sıfatlar fî’l-mesel

Râst “ke’l-en’âmdur belhüm adal” (b. 3213)

3213. beyitte Furkan Sûresi 25/44. ayetten iktibas yapılmıştır. Aye-

tin orijinal metni ve meali şöyledir:

ن אن ن אو אن אכ אم א אم כא א

“Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını

kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca

onlardan daha da şaşkındırlar.” İsdeyene hüsn-i vechinden zekât

Kaşı dird “el-bâkıyâtü’s-sâlihât”

5483. beyitte Kehf Sûresi 18/46. ayetten iktibas yapılmıştır. Ayetin

orijinal metni ve meali şöyledir:

א א כ ر אت א אت א א א وא ة א א ن ز אل وא א א و

“Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih

ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha ha-

yırlıdır.”

Behiştî’de ise iktibastan ziyade telmih yoluyla bazı Kur’an ayetleri

zikredilmiştir. Bana rahmet it tâ ki encâm-ı kâr

Varam râdî vü merdî vü rest-gâr

Page 46: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

174

103. beyitte Fecr 89/ 28’e telmih vardır. Âyetin orijinal metni ve

meâli şöyledir:

כ رא ر א אر

“Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. “ İrişdi çü tevfkî‘-i lâ-rayb ana

‘Ayân oldı dîbâce-i gayb ana

129. beyitte Bakara 2/2’den “lâ-rayb” ibaresi nakıs iktibas yapılmış-

tır. “Lâ-rayb: şüphesiz, hiç şüphe yok” anlamlarındadır. Âyetin orijinal

metni ve meâli şöyledir:

אب כ כ א ذ ى ر

“O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınan-

lar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” N’ola mehl buldıysa a‘dâ-yı dîn

“Ve ümlì lehüm inne keydì metìn”

A‘râf 7/183, Kalem 68/45. âyeti iktibas edilmiştir. Âyetin orijinal

metni ve meâli şöyledir:

ى אن כ وא

“Onlara mühlet veririm; (ama) benim cezam çetindir.” Hudâ dir imiş şemse ol bî-hayâ

Zihî ğâfil âfil olur mı Hudâ

3002. beyitte En’am 6/76’ya telmih vardır. Âyetin orijinal metni ve

meâli şöyledir:

Page 47: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

175

א א אل א א א ر ـ אل א כ رא כ א א

“Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur,

dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi.”

3.6. Mevlid Bölümü

Behiştî’den farklı olarak Ahmedî’nin eserinde müstakil bir mevlid

bölümü bulunmaktadır.20 Ahmedî İskender-nâme’yi 792/1389-90’da

bitirmiş olmasına rağmen eserine 813/1410’a kadar eklemeler yapmıştır.

Mevlid bölümü de esere sonradan eklenmiştir. İsmail Ünver’in verdiği

bilgilere göre mevlid bölümü sadece İstanbul Üniversitesi Kütüphane-

sinde Ty. 921 numarada kayıtlı nüshada 625 beyit halinde 52b-58a varak-

ları arasında yer almaktadır. Ünver, mevlid bölümünü incelediği maka-

lesinde eserin, Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı mevlidiyle de

konu olarak karşılaştırmasını yapmış, benzer ve farklı yönlerine temas

etmiştir. Süleyman Çelebi’nin bu Mevlid’den çeşitli yerlerde istifade

ettiğini ortaya koymuştur (Ünver 1978: 356).

Behiştî’nin İskender-nâme’sinde ise müstakil bir mevlid bölümü bu-

lunmamakla beraber 108-213. beyitler arasında na‘t özelliği gösteren iki

bölüm bulunmaktadır. 108-138. beyitler arasında Behiştî, Der-Na‘t-ı Hvâce

ki Dîbâce-i Kemâl-i û Küntü Nebiyyen ve Âdeme Beyne’l-Mâ’i Ve’t-Tînest

başlığıyla Hz. Muhammed’i övmekte, bütün kâinatın Hz. Muhammed’in

şerefine yaratıldığını, semâ kapısının kilidine Hz. Muhammed’in par-

mağının kilit olduğunu anlatmaktadır. Behiştî, Hz. Muhammed’in kısa-

ca vasıflarını anlattığı ve O’ndan şefaat dilediği beyitlerin ardından Sıfât-

ı Rûz-ı Mi‘Râc-ı Ser-Tâc-ı Enbiyâ başlığıyla 139-213. beyitler arasında

Mi‘raç hadisesini anlatmakta, ardından Hz. Muhammed’den şefaat iste-

yerek mi‘raç bölümünü bitirmektedir.

20 İsmail Ünver’in Ahmedî’nin İskender-nâmesi’ndeki “Mevlid” bölümü hakkında

detaylı bilgi verdiği ve “Mevlid” metnini yayımladığı bir makalesi bulunmaktadır: İsmail Ünver, “Ahmedî’nin İskender-nâmesi’ndeki Mevlid Bölümü”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten, 1977’den Ayrıbasım, Ankara 1978, s. 355-411.

Page 48: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

176

4. DİL

Türkiye Türkçesi devirleri bir tasnife tabi tutulurken XIII-XV.

yüzyıllar eski Türkiye Türkçesi (eski Anadolu ve eski Osmanlı Türkçesi)

dönemi; XVI. yüzyıl ile XX. yüzyılın başı Osmanlı Türkçesi (klâsik Os-

manlı Türkçesi ve yeni Osmanlı Türkçesi) dönemi olarak iki ana gruba

ayrılır (Timurtaş 1981: VIII). XV. yüzyılın ikinci yarısı ile XVI. yüzyılın

başı geçiş dönemi olarak isimlendirilir. Ahmedî’nin eserine genel olarak

bakıldığında eski Anadolu Türkçesinin söyleyiş özelliklerinin hâkim

olduğu görülmektedir.

İskender-nâme’nin dil hususiyetleri üzerinde bugüne kadar detaylı

bir çalışma yapılmamıştır. Bu da ancak İskender-nâme’nin karşılaştırmalı

sağlam bir metninin ortaya konulmasıyla mümkün olacaktır. Eldeki

mevcut metinlere bakıldığında Ahmedî’nin devrindeki ilimleri anlatır-

ken Arapça kelime ve terimlere yer verdiği, edebî gücünü gösterdiği

yerlerde de Farsça kelime ve terkipleri kullanmaktan çekinmediği gö-

rülmektedir (Ünver 1983: 24). Hemen hemen her beyitte de Arapça ve

Farsça kelimelere rastlandığı söylenebilir. Bu durumu gösteren bazı ör-

nekler şöyledir: Andelîbem nagmeler sâz ideyim

Tûtiyem şekker söz âgâz ideyim (b. 4)

Sözde şöyle nazm idem dürr-i semîn

K’anı gerden-bend ideler hûr-ı în (b. 9)

Derd-mendün nâlesi dil-keş olur

Oda yanmayan dem-i nâ-hoş olur (b. 14)

Çarh bigi hûb u ser-sebz olasın

Feth-i bâb-ı rahmete yol bulasın (b. 48)

Rahmeti bî-hadd ü fazlı bî-kerân

Ni’meti bî-‘add ü luţfı câvidân (b. 90)

Müstekarrı ‘izzetinüñ lâ-mekân

Sür’ati fermânınundur Kün-fe-kân (b. 96)

Bu’d eb’ad ķurb ‘aķrebdür aña

Nahnü ‘akreb hüccet uş rûşen sana (b. 101)

Page 49: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

177

Zü’l-Celâl ü hem Metîn ü hem Mübîn

Bu-durur esmâsı zâtuñ bil yakîn (b. 149)

Çarh-ı evvel mazhar-ı Hallâkdur

Çarh-ı sâbi’ mazhar-ı Rezzâkdur (b. 179)

Fî’l-mesel bir şehrdür re’sen-be-râs

Aña dörd ezdâd olmışdur esâs (b. 2580)

Bûy u renge garre olma kim cihân

Pîre-zendür gerçi rengidür cüvân (b. 4430)

Didüm oldur Sa’d-ı Ekber Müşterî

Cümle-i ehl-i saâdet serveri (b. 4497)

Eserde içinde yabancı sözcük bulunmayan ya da nadiren kullanılan

ve arkaik kelimeler barındıran beyitler de bulunmaktadır: Her kimüñ kim yoldaşı Tevfîk ola

Her ne söz kim söyleye tahkîk ola (b. 2)

Gözi yaşlu içi başlu olmışam

Her gice od içinde taña kalmışam (b. 29)

Didi micmer ţaşradan yakan seni

İçerüden yaķar uş görgil beni (b. 34)

Biz durup uş saña koduk ni’meti

Sen yi anı kılma ayruk kısmeti (b. 1281)

Şeh benefşe bigi oluban dü-tâ

Egmiş-idi yârdın yaña kafâ (b. 1561)

Gülşahı cehd eyle vü irgür baña

Derdüme em it gereksem ben saña (b. 1693)

Sıdı su oddan harâret sevretin

Od dahı sudan bürûdet kuvvetin (b. 2319)

Çün hakîm anlamaya nedür mizâc

Nice assı kıla itdügi ilâc (b. 3555)

Page 50: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

178

Görgil imdi oh nice atmah gerek

Oh yiyen kişi nice yatmah gerek (b. 5696)

Düzedüp ol bir agaçdan oh u yay

Atışurdı oglanlar-ıla kış u yay (b. 5705)

Cîdalar sındı uşandı tîg-i tîz

Sana-y-ıduñ kopdı rûz-ı rüstahîz (b. 7039)

Sözi evvel key tefekkür eylegil

Söyleyecek sözi âhir söylegil (b. 7424)

Ka’benüñ Mîkâtına çün irdi şâh

Evvel İhrâmûn tonına girdi şâh (b. 7469)

Nice su kim cânlara olur devâ

Sayrulara irişür andan şifâ (b. 7753)

İsmail Ünver ayrıca, İskender-nâme’de dilin çok ağdalı olduğu yer-

lerde bile, sözdizimi açısından yanlış ya da anlaşılmayan bir beyit olma-

dığını, anlatım yetersizliğine rastlanılmadığını, müellifin akıcı ve anlaşı-

lır bir söyleyiş yakalamayı başardığını ifade etmektedir (Ünver 1983: 24).

Behiştî’nin İskender-nâme’sinde, Ahmedî’nin eserindeki kadar

ağırlıklı olmasa da, eski Anadolu Türkçesinin söyleyiş özelliklerinin

hâkim olduğu söylenebilir. Behiştî’nin Ahmedî’den farklı olarak Arapça

kelime ve ifadelere az; Farsça kelime, terkip ve imla özelliklerini eserine

daha fazla yansıttığı görülmektedir. Bazen de Arapça ve Farsça terkibi

bir arada kullanmıştır. Genellikle konu başlangıçlarında Arapça ve Fars-

ça terkiplerin kullanıldığı, dilin daha ağdalı olduğu görülmektedir. Bu

durumla ilgili şu örnekler verilebilir:

Tapundur fürûzende-i şem‘-i cân

Cilâ-bahş-ı âyîne-i gayb-dân (b. 5)

Husûsâ Sitânbûl-ı ‘Adn-i zemin

Ki Firdevs ider ana sad-âferîn (b. 1661)

Page 51: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

179

Mey-i surh ile sâki-i meh-likâ

Vire kalb âyînesine safâ (b. 1802)

Nûş kıldı bâde-i anber-şemîm

Kim deminden tâze olurdı nesîm (b. 3890)

Eyâ matla‘-i âfitâb-ı kemâl

Ki yok zihn-i pâkün günine zevâl (b. 5713)

Behiştî de yer yer eski Anadolu Türkçesinin karakterini yansıtan ar-

kaik kelimeler kullanmıştır: Kakıtma beni itmeyem tâ ki kîn

Sakın yanmasun oda Îrân-zemîn (b. 622)

Risâlet içün eyleyüp ihtiyâr

Okıtdı anı yanına şehr-i yâr (b. 1216)

Dutar gürzini karşu ol pehlevân

Uvanur o şemşîr-i âteş-feşân (b. 3448)

Ahmedî’nin ve Behiştî’nin dil özellikleri incelendiğinde, yaşadıkları

dönem itibariyle, aralarında bulunan yaklaşık yüz yıllık farkın söyleyiş-

lerine yansıdığı görülmektedir. Ahmedî’nin eserinde, eski Anadolu

Türkçesi söyleyiş özelliklerinin Behiştî’ye nazaran daha ağırlıklı olduğu

söylenebilir. Ancak her iki şair de bulundukları şiir geleneğinin dil özel-

liklerini eserlerine yansıtmışlardır. Ahmedî’nin eserindeki öğreticilik

özelliğinin dile de yansıdığı görülmekte, Behiştî’de ise sanatlı söyleyiş

gayesinin öne çıktığı söylenebilir. “Sosyal eleştiri” bölümünde de söyle-

nildiği gibi Behiştî’nin Ahmedî’yi üslup, söyleyiş ve tarz bakımından

takip etmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü Behiştî, 2317 ve 2318.

beyitlerde Şeyhî ve Ahmedî’yi söyleyiş tarzları ve üslûpları bakımından

eleştirir. Onların sözlerinin tatsız tutsuz, kuru bir nazmdan öteye geçe-

mediğini ifade eder.

Page 52: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

180

5. SANAT21 Ahmedî’nin eseri incelendiğinde en çok cinas sanatına rastlanmak-

tadır. “İki şeyin birbirine benzemesi” anlamına gelen ve Arapça masdar

olan cinas, edebî terim olarak söyleniş ve yazılışları bir, anlamları farklı

iki veya daha fazla kelime arasındaki benzerliktir. Bazı örnekler şunlar-

dır:

Câdulıkda her nefes k’efsûn kılam

Sihri ben Bâbillüden efzûn kılam (b. 10)

Çengümi bir perdeye sâz eyleyem

Kim ana Dâvûdı dem-sâz eyleyem (b. 11)

Şöyle kim dûlâb dök der ile yaş

Kim yaşuñdan yaşarup kur’ola yaş (b. 47)

Kimden oldı hem-dem-i ‘îsî sabâ

Sebzeyi Hızra kim itdi hem-ķabâ (b. 78)

Câh hırsı her kişiyi azdurur

Saña mâil olmayan kişi az-durur (b. 873)

Söz ki söylendi atılmış ok-durur

Anı döndürmege dermân yok-durur (b. 867)

Dünya-y-ıçun ne gerek bu hırs u âz

Dünya çogı n’assı çün ömr ola az (b. 4433)

Hânedân var mıki vîrân olmamış

Hâne mi var hâne hundi ölmemiş (b. 5735)

Ol kuru agaç içind’olup revân

Ölmiş-iken cân ider aña revân (b. 7745)

Şair lafza dayalı cinas, tekrir, aliterasyon sanatlarının yanında an-

lama dayalı mübalağa, teşbih, tenasüp, istifham, tezat, nida gibi sanatlar

da kullanılmıştır. Bazı örnekler şunlardır:

21 Bu bölüm hazırlanırken şu kitaplardan faydalanılmıştır: Yekta Saraç, Klâsik Edebi-

yat Bilgisi Biçim-Ölçü-Kafiye, Gökkubbe Yay., İstanbul 2013.; Yekta Saraç, Klâsik Ede-biyat Bilgisi Belâgat, Bilimevi Yay., İstanbul 2000.

Page 53: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

181

La’lına cân-ıla teşne olmışam

Hayretinden günde biñ kez ölmişem (b. 1698) [Mübalağa]

Didüm iy zülfi benefşe yüzi gül

Belki ayuñ nûrı kendüden degül (b. 4455) [Teşbih]

Kaşları-y-ıdı anuñ mihrâb-ı cân

Zülfi sevdâsında yanardı cihân (b. 6753) [Tenasüp]

Taht mı var kim yile virmez cihân

Tâc mı var yire urmaz âsumân (b. 5736) [İstifhâm]

Bilmezem âşık ne katı cânl’olur

Şem’ bigi dirilür nice k’ölür (b. 1699) [Tezat]

İy niçe Kavûs-ıla Efrâsiyâb

K’anı ögütdi bu gerdân-âsiyâb (b. 5737) [Nidâ]

Behiştî’nin de en çok cinas sanatını kullandığı görülmektedir. Eser

incelendiğinde, şairin cinas sanatında genellikle Farsça ve Arapça keli-

meleri tercih ettiği, Türkçe kelimelerle de bazen cinas yaptığı görülmek-

tedir. Bazı örnekler şunlardır:

Nisârun kamu mülk ü emlâk Keyd

Sözümde sakın sanma kim ola keyd (b. 2171) Aç agzun dökilsün cihâna dürer

Sadef gibi tolsun bu ‘âlem dürer (b. 2281)

Şu resm ile nazm ile bu cevheri

Ki hayrân ola her gören cevheri (b. 2288)

Ki kânî anun levh-i mahfûzdur

Bilür kadrini her ki mahfûzdur (b. 4801)

Şair lafza dayalı cinas, tekrir, aliterasyon sanatlarının yanında an-

lama dayalı mübalağa, teşbih, tenasüp, teşhis, hüsn-i ta‘lîl, istifham, te-

zat, tekrir, telmih, nida, irsal-i mesel, tevriye, rücû‘ gibi sanatları da kul-

lanılmıştır. Bazı örnekler şunlardır:

Page 54: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

182

Eline sinân alsa ol şeh-süvâr

Kafes gibi Kâfı ider rahne-dâr (b. 370) [Mübalağa]

Ayıtdı benüm olıcakdur cihân

Zemîn gûydur himmetüm savlecân (b. 653) [Teşbih]

Ol âyîneden ‘âleme irdi tâb

Sipihr oldı ol tâbdan âfitâb (b. 1401) [Tenasüp]

Uzatdı elin merhabâya sinân

Yine toza gark oldı pîr ü cuvân (b. 1044) [Teşhis]

Şehe bâr-geh kurmaga âfitâb

Salar her gün etrâf-ı arza tınâb (b. 378) [Hüsn-i Ta‘lîl]

Geçer böyle kalmaz mukarrer bu dem

Neden bir nefes ‘ömr içün bunca gam (b. 1373) [İstifhâm]

Gice subha dek oldılar pâs-bân

Tolanup sipâhı çü gerdûn-devân (b. 882) [Tezat]

Eyâ kufl-i kenz-i İlâha kilîd

Kamu ümmete şefkatündür ümîd (b. 237) [Nida]

Cihânda giçer çok kişi pehlevân

Meseldür bu kim dilde yok üstühân (b. 436) [İrsâl-i Mesel]

Ana râm imiş nısf-ı Hindûstân

Ne Hindûstân belki nısf-ı cihân (b. 2052) [Rücu‘]

Her iki şairin de öncelikle cinas sanatını kullanmayı tercih ettiği gö-

rülmektedir. Tenasüp ve tezat sanatlarının da metinlerde ağırlıklı olarak

kullanıldığı söylenebilir. İki eser karşılaştırıldığında Behiştî’nin Ah-

medî’ye nazaran daha sanatlı bir dil kullanmayı tercih ettiği söylenebilir.

Page 55: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

183

6. ÜSLUPLA İLGİLİ UNSURLAR

6.1. Sözün Önemi ve Söz Söyleme Âdâbı:

Hem Ahmedî’de hem de Behiştî’de sözün önemi ve söz söyleme

âdâbı üzerinde durulmuştur. Ancak Behiştî’de çoğunlukla hakîmlerin

öğütleri içinde bu husus işlenirken Ahmedî’de bizzat şairin kendisi bu

konudan bahsetmiştir. Amedî’de 4-10. beyitler arasında şeker gibi sözler

söylemeyi, sözlerinin akla ve gönle ferahlık veren güzel sözler olmasını,

sözü inci gibi dizmeyi ve bunu hurilerin takmasını, her nefesiyle büyü-

lemeyi arzulamaktadır.

19-21. beyitlerde sözünün kalpten geldiğini, buhurdanlar gibi hoş

kokular saçtığını, sözünün etkisini yakıcı oluşundan aldığını, nâmının

bu sebeple “hoş-nefes” olarak anıldığını söylemektedir. Cân içinden oldı sözüm n’ola pes

Şöyle kim micmerdür olsam hoş-nefes (b. 19)

Sûzdur sözümi ma‘mûr eyleyen

Nârdur şem‘i yakup nûr eyleyen (b. 20)

Anun-ıçun hoş-nefes oldı adum

K’oldı micmer bigi içümden odum (b. 21)

58-64. beyitler arasında Ahmedî, sözleriyle kendisini övmek iste-

mediğini, amacının “söz”ü övmek olduğunu belirterek yanlış anlamala-

rın önüne geçmek ister. İnsanın makamının sözle anlaşıldığını, iki cihan

saadetine sözle ulaşılacağını, dünya ve âhiret işlerinin sözle tamama

ereceğini, güzelliklerin sözle ortaya çıkacağını, mananın sözle belirgin

hale geleceğini, uluların adının sözle yüceleceğini ve ölülerin adının da

sözle dirileceğini beyan eder.

286-291. beyitlerde Ahmedî sözün ses ve harften ibaret olmadığını,

ses ve harfin sözün zarfı olduğunu, eğer söz ses ve harften ibaret olsaydı

papağanın da insan kabul edilebileceğini söylemektedir. Ahmedî de

sözü, sanat ehline ayan olması için hoş lafızla beyan edeceğini ifade

eder.

Page 56: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

184

570-572. beyitte Ahmedî, sözünü işiten kişinin saadete kavuşacağı-

nı, kendi sözünün candan geldiğini, her dediğinin irfan ve Hak’tan il-

ham olduğunu söyler. AHMEDÎ’nüñ ger sözin işidesin

Kendüzüñe devleti iş idesin (b. 570)

Kim sözi anuñ kamu cândan gelür

Her ne kim eydürse irfândan gelür (b. 571)

Hâtırı anuñ melâyık câmıdur

Her ne söz kim diye Hakk ilhâmıdur (b. 572)

1089-1091. beyitler arasında şair, sözünün din ve dünya için faydalı

nasihatler olduğunu, sözünü dinleyenin iyiyi ve kötüyü anlayacağını

söylemektedir. AHMEDÎ’nün sözin işitmek gerek

Her ne dirse_anunla iş itmek gerek (b. 1089)

Kim sözi anun nasâyıhdur kamu

Dîn ü dünyâda masâlihdür kamu (b. 1090)

Sıdk-ıla_anun her ki sözin dinleye

Cümle assı vü ziyânın anlaya (b. 1091)

1314 ve 1315. beyitlerde Ahmedî, sözünü dinleyenin eşyanın sırrını

anlayacağını, gaybden aldığı nurun gönlünü aydınlatacağını, her sırrı

keşf edeceğini söylemektedir. AHMEDÎ sözin eger diñleyesin

Kamu eşyâ sırrını añlayasın (b. 1314)

Fâyız ola gaybdan göñlüñe nûr

Keşf idüp her sırrı bulasın sürûr (b. 1315)

Behiştî’de ise söz söylemenin önemi ve âdâbıyla ilgili çoğunlukla

hakîmlerin öğütleri yer almaktadır. Aristo İskender’e 4443-4447. beyit-

lerde söz söyleme adabıyla ilgili öğütler verir. Düşünerek konuşulması

gerektiği; çünkü sözün ağızdan çıkınca çaresinin olmadığı, insanın ko-

Page 57: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

185

nuşacağı sözü ve sözün önünü arkasını hesab etmesi ve iyice düşünmesi

gerektiği, bin düşünüp bir konuşulmasını, çok konuşanın çok hata ede-

ceği, söz terazisinin dilinin lisan olduğunu, utanmamak için sakınarak

konuşulması gerektiği öğütlenir. Dinilen söze çâre yok husrevâ

Anı fikr kılmak gerek ibtidâ (b. 4443)

Gerek kişi sözde te’emmül ide

Hasâsın savâbın tahayyül ide (b. 4445)

Ko ol sözi kim ola andan ziyān

Binin fikr idüp söyle birin hemân (b. 4446)

Meseldür bu söz dahı dirler şehâ

Ki çok söyleyenler çok eyler hatâ (b. 4447)

Olur dil terâzûsınun dili dil

Dilün sakla olmayasın tâ hacil (b. 4448)

5392 ve 5393. beyitlerde Behiştî, tatlı ve insanları hayran bırakacak

derecede güzel söz söylemenin üstün yaratılışlı insanların işi olduğunu,

avâmın bunu beceremeyeceklerini; çünkü avâmın sözlerinin eşek sesine

benzediğini, kuru nazma da kimsenin itibar etmeyeceğini anlatır.

O vech ile şîrîn ü mu‘ciz- kelâm

Havâsun işidür diyemez ‘avâm (b. 5392)

‘Avâmun kelâmı çü savt-ı hımâr

Kurı nazmdur ana ne i‘tibâr (b. 5393)

6.2. Temsillerle Anlatma

Ahmedî anlattığı hikâyelerin ardından asıl maksadın ne olduğunu

ifade etmek için Der-Temsil ve Hâtime-i Dâsitân, Der-Temsîl-i Rumûzât adlı

başlıklarla o bölümde anlatılan hikâyenin izahını yapmakta, hikâyenin

anlatılma gayesini ifade etmektedir. Ahmedî’nin asıl anlatmak istediği

İskender’in hikâyesi değil, şahısların ardına gizlediği, manevî derinliği

Page 58: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

186

olan hikmetlerdir. Bu durumu da her hikâyenin sonunda açıklar. Be-

hiştî’de ise bu duruma rastlanmaz.

558-574. beyitler arasında Ahmedî, öncesinde anlattığı hikâyede

geçen Aristo’nun aklı, Zülkarneyn’in nefsi, Rûm mülkünün de rûhu

temsîl ettiğini söyler. 898-940. beyitler arasında Ahmedî, öncesinde an-

lattığı hikâyedeki havas içindeki hiss-i müşterekin İskender’i, hayalin

Eflâtun’u, vehmin Aristo’yu, fikir kuvvetinin Hipokrat’ı; Hızr’ın da her

işin perde arkasını bilmeyi temsil ettiğini söylemektedir.

1299-1338. beyitler arasında, öncesinde anlattığı olaydaki Dârâb’ın

nefsi, Zülkarneyn’in rûhu temsil ettiğini, İskender gibi nefsini kontrol

altına alabilenlerin dünya hükümdarlığına sahip olacağını ifade etmek-

tedir.

Ahmedî 3049. beyitte hikâyelerin, asıl maksadını anlatmak için bir

aracı olduğunu açıkça söylemektedir:

Ben tarîkat şerhin iderem saña

Bu hikâyet bir bahânedür baña

3050-3067. beyitler arasında şair, Hint Fûr’unun nefs-i emmareyi,

fillerin nefsin kuvvetini, İskender’in de aklı temsil ettiğini anlatır.

3068-3161. beyitler arasında İskender’in bir ejderhayı öldürmek için

yaptığı hazırlıklar ve öldürmesi anlatılır. Ardından 3162-3163. beyitlerde

ejderhanın şeytanı, Sind’in düşüncelerini temsil ettiğini, kötülüklerin de

“lâ-havle” ile yok edileceğini anlatmaktadır.

Hâtırundur Sind ü Şeytân ejdehâ

Def’in itmezseñ hatâ-durur hatâ

Kıl anı lâ-havle zahmı-y-la tebâh

Olduñ İskender bigi her mülke şâh

Ye’cüc ile Me’cüc’e sed yapılmasının anlatıldığı bölümün ardından

3969-3971. beyitler arasında şair, Ye’cüc ile Me’cüc’ün şehvet ve dünya

Page 59: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

187

hırsını temsil ettiklerini, bunların takvâ seddiyle ancak engellenebilece-

ğini ifade etmektedir.

Ahmedî, 4410 ve 4411. beyitlerde İskenderiye şehrinin insan vücu-

dunu, nefsin halifeyi temsil ettiğini; Feridun ile Dahhak’ın savaşı anla-

tıldıktan sonra 5294-5298. beyitler arasında Dahhâk’ın nefs-i emmâreyi,

iki yılanın kibir ve gazabı, Ermâyil’in nefs-i levvâmeyi, Feridun’un nefs-i

mutmainneyi temsil ettiğini; 8043-8049. beyitler arasında da Âb-ı

Hayât’ın ilmi temsil ettiğini anlatmaktadır.

Behiştî’de anlatılan hikâyelerin ardından hikâyede anlatılanların

neyi temsil ettiğini, asıl maksadın ne olduğunu açıklayan bölümler bu-

lunmamaktadır. Behiştî, İskender-nâme’sinde anlattığı konuların arka

planına başka manalar gizlememiştir.

7.SAVAŞ SAHNELERİ

Ahmedî’nin eserinde geçen savaş sahneleri Behiştî’ye nazaran daha

az ayrıntı içermektedir. Behiştî’de savaş meydanları bütün çıplaklığıyla

anlatılır, savaş malzemeleri detaylı bir şekilde verilirken Ahmedî’de bu

durum görülmez. Hatta Ahmedî’de İskender, feth etmeye geldiği Gül-

şah’ın diyarında belki Gülşah korkar diye savaşmaktan vazgeçer. Bu

durum “Ahmedî’de Işk-nâme” bölümünde anlatıldığı için burada deta-

ya girilmeyecektir.

Ahmedî’de İskender’in Hind Fûr’uyla yaptığı savaş 2984-3049.

beyitler arasında anlatılır. Bu bölüm Ahmedi’deki en canlı savaş sahne-

sinin olduğu bölümlerden biridir. 3020 ile 3025. beyitler arasında askerin

dalga dalga birbirine girdği, kanın deniz gibi aktığı, kan buharından

gökyüzünün görünmez hale geldiği anlatılmaktadır. Birbirine irdi leşker fevc fevc

Kan revân oldı arada mevc mevc (b. 3020)

Bahr-ı hûn-ıdı sanasın rezmigâh

Tozdan olmışdı belürsüz mihr ü mâh (b. 3021)

Kan buhârından belürmezdi sipihr

Ata ogul birbirin’itmezdi mihr (b. 3022)

Page 60: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

188

Baş-ıdı her kanda kim irişe na‘l

Kandan olmış-ıdı kûh u deşt la‘l (b. 3023)

Diyedün elmâs yagdurur sehâb

Yâ hevâdan dökilür berr-i ukâb (b. 3024)

Şâh arada şöyle kim ceng-i peleng

Düşmenün kanına tîz itmişdi çeng (b. 3025)

Behiştî’deki savaş sahnelerinde yer yer abartılı anlatımlarla savaşın

bütün detayları, okuyucunun gözünde canlandırılmaya çalışılmıştır. Sel

gibi akan kanlar, top gibi yuvarlanan kafalar, üzerine sinek üşüşmüş

cesetler, insan etiyle karnı şişmiş yılanlar oldukça realist bir anlatımın

göstergesidir. Hikâye edilen bu sahnelerden hareketle o dönemin savaş

meydanları, ordu düzeni, kıyafetleri, taktikleri hakkında bilgi sahibi

olunabilir. Makalenin sınırlarını aşmamak için sadece bazı örnekler üze-

rinde durulacaktır.

1474 ile 1477. beyitler arasında savaş meydanının diş mezbahası

olduğu, nereye nazar edilse, ne yana dönülse barsakla dolu olduğu, sı-

nırlara dizilmiş taşlar gibi kellelerin etrafa dizildiği anlatılır.

Kanâre-yi esnân olup cûy-ı ceng

Zemîn küştelerden olur halka teng (b. 1474)

Nazar kanda kim salsan ağşâ idi

Güzer kanda kim kılsan em‘â idi (b. 1475)

Yığılmışdı etrâf-ı meydânda baş

Konulmış hudûdına gûyâ ki taş (b. 1476)

Dönüp başcı dükkânına ol [zemîn]

Seri eylemiş idi ser-çîn-i çîn (b. 1477)

1480 ve 1481. beyitlerde zeminin bostana döndüğü, kellelerin her

yerde karpuz gibi yattığı, başların sararmış kabağa ciğer ve böbreklerin

de patlıcana benzediği söylenir.

Page 61: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

189

Zemîn bostân idi itsen nazar

Yatur harbuze gibi her yirde ser (b. 1480)

Sanasın sararmış gedû idi ser

Badıncân idi câ-be-câ gurdeler (b. 1481)

8. AHMEDÎ’DE TARİH BÖLÜMÜ

Ahmedî’nin İskender-nâme’sinde kaynağı kesin olarak saptanama-

yan 2790 beyitlik bir cihan tarihi bölümü yer almaktadır. Bu konu üze-

rinde İsmail Ünver detaylı bir şekilde durmuştur (Ünver 1983: 18-21).

Ünver, bu bölümün ilk hükümdar Keyûmers’ten başlayarak Emir Sü-

leyman’la bitirildiğini ifade eder. Ünver bu kısmın büyük bir bölümü-

nün Şeh-nâme’nin kısa bir özeti gibi görünmesine rağmen kimi olayların

değişiklik gösterdiğini söylemektedir.

Behiştî’de devrin padişahı II. Bayezid hakkında 1621-1653. beyitler

arasında bazı bilgiler verilmekte bunun dışında da herhangi bir kronolo-

jik tarih bilgisi yer almamaktadır.

9. SOSYAL ELEŞTİRİ

Her iki eserde de devrin bazı şairleri yerilmiştir. Ahmedî, dönemin-

deki idarî yapıdan da şikâyet etmesine rağmen Behiştî’de bu görülmez.

Ahmedî 437-445. beyitler arasında Der-Hasbihâl-i Hişten Ve İftihâr-ı

Be-Fazl başlığıyla kendisinden bahsetmektedir. Bu bölümde Ahmedî,

şükür ki Gülşehrî gibi kendini övüp durmadığını, beğenmediğini ifade

ederek Gülşehrî’yi yermektedir.

446-465. beyitler arasında Ahmedî, Der-Ta’rîz-i Ba’zi Ez-Ekâbir-i Dehr

başlığıyla devrin bazı büyüklerini yermektedir. Bu bölümde devrindeki

kişilerin kendisine önem vermediği, onların ferasetlerinin kıt olduğu,

miskin kıymetini attarın bileceği, baytarın ondan bir şey anlamayacağı,

Şeyhoğlu’ndan söz söylemeyi öğrenenlerin kelamdan zevk alamayacağı

ifade edilmektedir.

Behiştî de genel olarak bazı şairleri eleştirdikten sonra Şeyhî ve

Ahmedî’nin tarzlarını beğenmediğini ifade etmektedir. 2310-2313. beyit-

Page 62: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

190

ler arasında Behiştî, diğer şairlerin, kendi sözlerini kıskandıklarını imâ

eder. Sözlerini Ülker yıldızı dizisine benzetmektedir. Şiirini insanlara arz

etmek istediğini, nazmını inci dizilerinin bile kıskanacağını, kimsenin

onlara el uzatamayacağını söyleyerek diğer şairlerin kendisini kıskan-

dıklarını anlatır. Şiirini, orijinal söyleyişini açığa vursa bile kimsenin

çalmaya cesaret edemeyeceğini ifade eder. Başka şairlerin kendi kitabın-

dan hayâllerini çalmaya tevessül etmesinin faydasız olacağını, insanın

öz oğlunun başkasının velâyetine giremeyeceği misaliyle izah eder: Düzüp yine bir silk-i Pervîn misâl

Cihân halkına ‘arz ideyüm kemâl (b. 2310)

Ki reşk eylesün nazmına silk-i dür

El uzatmasun ‘akdine kîse-pür (b. 2311)

İde düzd her dânesin ger nihân

Ola zâhir işi olıcak ‘ayân (b. 2312)

Benüm oğlum olmaz sana çün ‘ıyâl

Ne lâzım kitâbumdan almak hayâl (b. 2313)

Behiştî, 2317 ve 2318. beyitlerde Şeyhî ve Ahmedî’yi söyleyiş

tarzları ve üslûpları bakımından eleştirir. Onların sözlerini tatsız tutsuz,

kuru bir nazmdan öteye geçemeyeceğini, bu nedenle takipçilerinin de

mutluluğa kavuşamayacağını ifade eder:

Olan peyrev-i Şeyhî vü Ahmedî

Ne mümkin bula devlet-i sermedî

Müsâvîleri gerçi düşmez bize

Kurı nazmdur sözleri bî-meze

10. DEVLET DÜZENİ VE DANIŞARAK İŞ YAPMA

Ahmedî’de ve Behiştî’de görülen ortak bir tema da İskender’in

“rây” ile hareket etmesi, başkalarının fikrini alarak, oylayarak, bilgili

kişilerin düşüncelerine kıymet vererek karar vermesidir. İskender’in

çevresindeki bilgili kişiler, devamlı “rây” ile hükmedilmesi yönünde

tavsiyelerde bulunmaktadırlar.

Page 63: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

191

Ahmedî’de 545-548. beyitler arasında Zülkarneyn’in Rûm diyarını

“rây” ile emri altına aldığı ve idare ettiği, devletin sermayesinin, devlet

kuşunun gölgesinin, tahtın ve tacın süsünün güzelce danışmak olduğu

söylenmektedir.

Feylekûs öldi vü Zü’l-Karneyn şâh

Rûm iklîmine oldı pâdişâh (b. 545)

Rây-ıla Rûmı musahhar eyledi

Begleri kendüye çâker eyledi (b. 546)

Devletün ser-mâyesidür hüsn-i rây

Rây-durur bî-gümân zıll-ı hümây (b. 547)

Rây-ıla_olur her kişi kim ola şâh

Râydur ârâyiş-i taht u külâh (b. 548)

Danışarak devlet işlerinin halledilmesini bir metot olarak Keyd de

kullanmaktadır. 2018-2022. beyitler arasında Keyd, İskender’le savaşırsa

yenileceğini bildiği için İskender’le danışarak, anlaşarak problemlerini

çözme yoluna gider. Danışarak, anlaşarak bütün işlerin hallolabileceğini,

kapalı kapıların kilidinin anlaşmak olduğunu söyler.

Nâmeyi çün Keyd ohıdı temâm

Göñline korhu düşürdi ol peyâm (b. 2018)

Bildi kim İskender-ile itse ceng

Cân u baş elden gider hem nâm u neng (b. 2019)

Kendüden yigi-y-l’ide her ki sitîz

Kendü başına belâ irüre tîz (b. 2020)

Çünki bildi ceng-il’iş olmaz temâm

Rây-ıla tedbîr itd’ol nîg-nâm (b. 2021)

Rây-ıla hâsıl olur cümle ümîd

Râydur baglu kapulara kilîd (b. 2022)

Behiştî’de de danışarak iş yapma üzerinde durulmaktadır. Özellikle

pend-nâme özelliği gösteren bölümlerde hakîmler İskender’e, hata et-

memesi için işlerini bilgili kişilere danışmasını, bilgili kişilerin görüş

Page 64: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

192

bildirdikleri zamanlarda düşüncesinde ısrar etmemesi gerektiğini; çün-

kü akıllı kimselerin fikrinin problemleri çözeceğini ifade etmektedir.

Ola fikrüne rây-ı dânâ çü yâr

Bir işde hatâ olmaz iy şehr-i yâr (b. 4373)

‘İnâd itme dânâlar itdükde rây

Olur fikr-i dânâ ki müşkil-güşây (b. 4385)

Tanış emrüni olana ehl-i rây

Kim ola sana rây ile reh-nümây (b. 4609)

11. NASİHATLER

Hem Ahmedî’de hem de Behiştî’de bilge kişilerin nasihatleri dışın-

da şairlerin de hayat tecrübelerinden yola çıkarak bazı nasihatlerde bu-

lundukları görülmektedir. Konunun işlenişine göre her iki şair de tecrü-

belerinden hareketle bazı tavsiyelerde bulunmuşlardır. Bu durum her iki

metinde de fazla olduğundan bazı örnekler üzerinde durulacaktır.

Ahmedî, 40-44. beyitler arasında insanın varlığını sevgiliye kavuş-

mak için ortadan kaldırması gerektiğini, sevgiliden ilgi görmek için derd

çekilmesi icap ettiğini, can cevherini temizleyenin derd olduğunu, derd

ehli olmanın da rahata kavuşmanın ve insanların sıkıntılarına çare ol-

manın yolu olduğunu söylemektedir. Varlıgunı yaķ ki hoş-dem olasın

Kendüni yitür ki yârı bulasın (b. 40)

Derd-mend ol kim sini sora habîb

Derdi olana ‘ilâc eyler tabîb (b. 41)

Yanmayınca ‘ûd hoş-dem olımaz

Ol ki yoķdur zahmı merhem bulımaz (b. 42)

Pâk iden cân gevherin derd olur

Kişi k’anun derdi yok nâ-merd olur (b. 43)

Derd-mend ol râhat-ı cân bulasın

Cânlarun derdine dermân bulasın (b. 44)

Page 65: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

193

Ahmedî 552-556. beyitler arasında halka lutfedilirse halkın da gü-

zellikle karşılık vereceğini ifade etmektedir. Halka sertlikle muamele

eden kişinin payidar kalamayacağı, kişinin güzel davranışlarla özgür

olacağı, sertliğin asiliği doğuracağı, kaba muameleyle başlayan işin lu-

tufla sonlanamayacağını söylemektedir. Lutfıl’olsa tâ’ata var i’tibâr

Unf-ıla oldukda kalmaz pâyidâr (b. 552)

Kamu halka sen gerek lutf idesin

Lutf varken hayf kim unf idesin (b. 553)

Kul olur lutf-ıla âzâde kişi

Unf-ıla âsîlıg olur kul işi (b. 554)

Kankı iş kim unf-ıla hâsıl olur

Unf çün götrile ol zâyil olur (b. 555) Unfı ol vaktın gerek ide kişi

Kim anuñ lutf-ıla bitmeye işi (b. 556)

2210. beyitte Ahmedî, dünyada ve ahirette gönül ferahlığı isteyen

kişinin kötü işlerden uzak durması gerektiğini öğütlemektedir. Dünya vü ukbâda dilersen fütûh

Yavuz işden idesin hem-çün nasûh

Behiştî genellikle “sakın” diyerek öğütlerde bulunmaktadır. 490.

beyitte kişiyi arkadaşının kötüye ya da iyiye sevk edeceğini, kötü arka-

daş edinmekten sakınılması gerektiği söylenmektedir.

Kişiyi ider hem-nişîn nîk ü bed

Sakın bed-musâhib idinme ebed

1391 ve 1392. beyitlerde gafletten kaçınılması, şeref bulmak için de

latif olan ibadete devam edilmesi gerektiği; 5712 ve 5713. beyitlerde de

ilim ve amelden vazgeçilmemesi, yiğitliğin ve sıhhatin gelip geçici oldu-

ğu söylenmektedir.

Page 66: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

194

BEHİŞTÎ sakın gâfil olma inen

Ne kimse kalur bu cihânda ne sen (b. 1391)

‘İbâdet gibi nesne yokdur latîf

Ana sa‘y kıl kim olasın şerîf (b. 1392)

Koma ‘ilm ü a‘mâli elden sakın

Sana kalıcak dahı oldur hemîn (b. 1393)

Bugün yarın eyle geçer rûzigâr

Yigitlikde sıhhatde yokdur karâr (b. 1394)

12. EĞLENCE HAYATI

12.1. Eğlence Meclisleri ve Güzellerin Durumu:

Ahmedî’de eğlence meclisleri Behiştî’ye nazaran daha sade anla-

tılmıştır. Ahmedî’nin eserinde, Der-Sıfat-ı Bezm-i İskender ve Ârâyiş-i Ân

başlığıyla İskender, Kayd’ın gönderdiği hakîm ile dünyanın yaratılışın-

dan Allah’ın vasıflarına, seyyarelerin boyutlarından vücut sıhhatine

kadar çeşitli konulardan sohbet ederler. Ardından iki şah mutmain ol-

muş bir halde eğlence meclisi kurdurur. 2791. beyitten 2799. beyitler

arasında Der-Sıfat-ı Çeng başlığıyla saz meclisinin hususiyetleri, sazın

âşıkların gönlünü yaktığı; 2800-2819. beyitler arasında Der-Sıfat-ı Nây

başlığıyla neyin vasıfları işlenir. Bu bölümün ilk beytinde ney’in ayrılık-

lardan şikâyet etmesinden bahsedilmekte Mesnevî’ye telmih yapılmak-

tadır. Ayrıca bu bölüm on sekiz beyit halinde Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin

ilk on sekiz beytini hatırlatacak şekilde yazılmıştır.

3589-3607. beyitler arasında Sıfat-ı Bezm-i İskender-i Zülkarneyn başlı-

ğıyla İskender’in düzenlediği bir eğlence meclisi anlatılır. Bu mecliste

altın kadehlerde şaraplar, ud nağmesi, güneşi kıskandıracak parlaklıkta,

gül yanaklı sâkîler bulunmaktadır. Eğlencenin ardından İskender herke-

se kıymetli hediyeler vermiştir.

Ahmedî, Dâsitân-ı İskender Bâ-Kaydâfa Melike-i Magrib Ve Hîle-i û Bâ-

Kaydâfa başlığıyla 4444-4452. beyitler arasında mağrip melîkesi

Kaydâfe’yi tasvir etmektedir. Kaydâfe ile halvette kalan İskender’in gön-

Page 67: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

195

lü huzurla dolmuştur. Onun cemali İskender’i mahv etmiştir. Gamzesi

canına kastetmiş, saçları gönlünü avlamıştır. İskender ona bakarken o da

aya nazar etmektedir. Ardından Kaydafe’nin sorusu üzerine gezegenle-

rin yaratılış hikmetlerini İskender anlatır ve gezegenler hakkında tek tek

bilgi verir. Bu konu 4519. beyte kadar devam eder.

Behiştî’de ise eğlence meclisleri daha canlı ve detaylı anlatılmakta-

dır. Beyit sayısı itibariyle de daha fazla yer kaplamaktadır. Ayrıca bu

meclislerin oturma düzenleri, tezyini, meclislerde ikram edilen yiyecek

ve içecekler, icra edilen müzikler ve güzeller canlı sahnelerle tasvir

edilmektedir.

538 ile 553. beyitler arasında eğlence meclislerinden biri şöyledir:

İskender yine bir gün, en yakın veziri ve musahipleriyle oturmuş dünya

dertlerinden uzaklaşıp sohbet ediyordu. Şahlara layık bir meclis kurul-

muş, gâh şarap içiliyor gâh müzik dinleniyordu. Bir yandan tatlı şarap-

lar yudumlanıyor diğer yandan ud sesleri kalbe şifa veriyordu. Ney

delinip içi nefesle doldukça akıl da arzu ve isteklerle doluyordu. Barbut

inledikçe sürahi de ona iştirak ediyor, güzeller şarap içtikçe de dudakla-

rından kadehler balla tatlanıyordu. Org çalınca ciğerlerden kanlar boşa-

nıyordu. Hânendeler, sâzendeler ve sâkîler şâhın meclisini cennet bahçe-

lerine çeviriyordu. Kırmızı şarapla taze hurma meclise ferahlık veriyor-

du.

1934 ile 1977. beyitler arasında da düzenlenen eğlence meclisle-

rinden biri canlı sahnelerle anlatılır. İskender, İran’ın fethinin ardından

bütün beylerin, komutanların, yüksek zümreye mensup olanların katıl-

dığı bir eğlence meclisi tertip eder. Meclis dilberlerle süslendiğinden her

yanı mutluluk kaplamış, gam azalmıştır. Mecliste mugannîler dizilmiş,

kimi çalpara kimi de def çalmaktadır. Güzel yürüyüşlü sâkî kadehle

bezme gelir, sürahi de hazır bulunur. Eğlence meclisi gülbahçesine ben-

zemektedir, askerler o gülşenin çemeni, şâh da servi ağacı gibidir. Bu

gülşende kadehler yer yer dizilmiş gelinciklere, sâkî de gümüş göğüslü

tazecik fidanlara benzemektedir. Sâkî herkesin önüne altın sürahiyle

kadeh koymaktadır. Meclis, ortasından Kevser akan cennet bahçelerine

benzemektedir. Kadehler dolup boşalırken çengi de raks etmektedir. Def

çalınmakta, insanlar da elleriyle ritim tutmaktadır. Sevgilinin elindeki

dolu kadeh, fidanında açılmış tazecik laleye benzer. Rengârenk elbise-

Page 68: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

196

siyle tavusa benzeyen rakkâs, mis kokular saçarak raks etmekte, herke-

sin aklını başından almaktadır. Ud, ney, rebab meclistekileri kimi zaman

şenlendirmekte, kimi zaman da ciğerleri dağlamaktadır. Şah meclise o

kadar çok tatlı çerezler döktürmüştür ki gören sarayın şekerden yapıldı-

ğını zannedecektir. Sofra; içi ferahlatan yiyecekler, ballı macunlarla do-

natılmıştır. Taze kebaplar, bıldırcın, sülün, tavuk, keklik etleriyle dolu-

dur. İştah açan turşular, ekşiler sofraya konur. Yemekler yenildikten

sonra yemeğin hazmı için sâkî kadehleri tekrar sunar. At kulağı ve aşkar

gözü cinsi şarapları da içince herkesin gözü kulağı açılır. Şah her beye

bir diyar hediye eder. Kendilerini süslü kıyafetler, altın kemerler, gü-

müşlü eğerler ve hediyeler ile uğurlar. Şah o kadar çok altın hediye et-

miştir ki hazinede hiçbir şey kalmamıştır. Beylerin hediyeleri taşıyabil-

mesi için atlar da verilmiştir.

2182 ile 2185. beyitler arasında, Keyd ile İskender’in eğlencesi an-

latılmaktadır. Misafirler gidince iki şah eğlence meclisinde ele kadehleri

alırlar. Sürahi meclise gelir, güzeller inci dişler gibi dizilir. Mugannî

bezme zevk ve safa verir. Kırmızı renkli kadeh meclisi üç kere dönünce

şehlerin yanakları pembeleşir.

2195 ile 2197. beyitler arasında Keyd İskender’e câm-ı Cem’in

özelliklerini anlatır. Bu kadehle ne kadar şarap içilse de baş ağrısı yap-

maz. Eğer içinden bin yıl da şarap içilse eksilme olmaz.

3644 ile 3669. beyitler arasında, Fağfur’un topraklarını da feth et-

tikten sonra İskender’in tertip ettiği bir eğlence anlatılır. Şah meclise

lezzetli, tatlı meyveler ve şarap getirtir. Âlemde ne kadar nimet varsa

sofra o nimetlerle donatılmıştır. Bademler, helvalar meclisi tatlandır-

maktadır. Yemekler bitip herkes doyunca şarap gelir. Sürahi, şarkıcılar

gibi saf tutmuş ve yanında da def gibi kadehler dizilmiştir. Sâkîler dev-

retmeye başlar, saray o kadar çok şarkıcıyla dolmuştur ki rakkâselere

yer kalmamıştır. Rûd sazı çalarken bülbül sadâlı dilberler de şarkı söy-

lemektedir. Sâkî, tavus kuşu gibi çemene benzeyen mecliste salınırken

gamzeleri de misafirleri avlamaya başlamıştır. Meclis; gülbeşekerler,

çeşit çeşit çerezler, şaraplar, kadehler, kebaplar, mûsikî nağmeleriyle

dolmuştur. Meclis güzel kokularla dimağları ferahlatmaktadır. Hava,

ney sadâsıyla dolmuş, meclis şarap dalgalarıyla coşmuştur. Org ve ke-

mençe çaldıkça dinleyenlere uyku ilacı gibi gelir. Gözü yürek yaralayan

Page 69: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

197

sazendeler çalpara çalmakta, rakkâseler döndükçe saçlarından anber

kokuları saçılmaktadır. Dolunay misali defler vurulmakta, şahlar ay ve

güneş misali karşılıklı oturup kadehlerini yudumlamaktadır.

3677 ile 3706. beyitler arasında Çin hakanının İskender’e sunduğu

hediyeler ve cariyeler tasvir edilmektedir. Özellikle Nigar adlı bir güzel,

ideal güzel olarak bütün detaylarıyla anlatılmıştır. Hıtâ ve Çin diyarın-

dan gelen bu güzellerin boyu şimşad ve servi ağacına, endamları çemen-

likte gezinen sülünlere benzemektedir. Hepsi nazlı büyütülmüştür ve

birer dolunay kadar parlaktır. Gözleri hileci cadıdır, gamzeleri kan

akıtıcıdır. Hepsi elma gerdanlı, gül yüzlü, narenç kokuludur. Misk ve

anber kokularından örtüleriyle güneşi kıskandıracak güzelliktedirler.

Hepsi bir birinden güzel olmasına rağmen, birisi vardır ki -adı Nigâr- eşi

benzeri yoktur. Göğüsleri yasemin kokulu, yanağı gül, cemâli bahardır.

Ağzı gonca, dudakları şekerdir. Sadef gibi kulakları inciyle dolu, mü-

cevher kutusu gibidir. Bir kılla iki âlemi asar, kalçalarını oynattıkça in-

sanın aklını başından alır. Çocukları kıskandıracak derecede melek yüz-

lüdür, başdan ayağa ışıklar saçmaktadır. Gazelhân olmasından belli ki

gazal gibi güzeldir. Gözü âhûdur, kirpikleri orduları dağıtır, beni yana-

ğında Peren (Ülker) yıldızı gibi parlaktır. Teni kâfur gibi beyaz, gerdanı

mum gibi parlaktır. Saçının her telinde nice canlar asılmıştır. Temiz yüz-

lü, siyah benli, gül endamlı, misk kokulu, billur boyunlu, sülün endamlı,

ince parmaklıdır. Gönül kuşunu avlamak için yay kaşlarına kirpiklerini

ok yapmıştır. Saçları misk kokulu kemend, boyu servi gibi düzgündür.

Alnı ay, yanakları da güneştir.

12.2. Gülşah Hikâyesi (Işk-nâme)

Ahmedî, 1930. beyitte “Işk-nâme” olarak adlandırdığı bir hikâyeye

yer vermektedir. Bu bölüm Behiştî’de bulunmamaktadır. 1331. beyitten

itibaren Reften-i İskender Be-Sistân Be-Tarîk-ı Risâle ve Âşık-Şüden-i û Be-

Duhter-i Zer-Esb başlığıyla 625 beyit halinde bu bölüm yazılmıştır. Ken-

disi bu bölümü, aşk mesnevilerinden daha üstün bir şekilde iki günde

bitirdiğini söyler. Hikâyede Gülşah’ın İskender’e âşık olması, İsken-

der’in Gülşah’tan ayrılışını çok derinden hissettiği anlatılmaktadır. 1620.

beyitte İskender’in kanı yere döküldüğünde Gülşah adının yazıldığı

söylenerek hasretin ve aşk acısının derecesi anlatılır:

Page 70: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

198

Kanı-y-ıla kim dökilürdi şahuñ

Adı yazılurdı yirde Gülşahuñ

Behiştî’de müstakil bir aşk hikâyesi anlatılmamaktadır. Anlatılan

kısımlarda da İskender, Ahmedî’nin “Işk-nâme”sinde olduğu gibi ken-

dinden geçmiş bir âşık profili çizmez ve bu derece kendini harap eden

bir âşığa rastlanmaz.

Ahmedî’de İskender 1629-1631. beyitler arasında Gülşah’a bir mek-

tup yazar ve Gülşah bu mektup sebebiyle hasta olur. Mektubu alır al-

maz aşk bağından cenneti andıran bir rüzgar eser. Aşk ateşiyle ruhu

coşan Gülşah’ın aklı gider: Nâmeden çün oldı Gülşâha habar

Nâmeyi açdı ki ide-y-di nazar (b. 1629) Işk bâgından irişdi bir nesîm

Reşk-i bâd-ı bâg-ı Cennât-ı Na’îm (b. 1630) Işk odından cânı ol dem itdi cûş

Gitdi ol sâatde andan akl u hûş (b. 1631)

Behiştî’nin savaş sahnelerini anlatırken gösterdiği mübalağa gücü-

nü Ahmedî, aşk sahnelerinde göstermektedir. 1639 ve 1640. beyitlerde

Gülşah, İskender’den aldığı mektubu başına koyup yüzüne sürmüştür.

O derece kanlı gözyaşı dökmüştür ki ne kadar kuru şey varsa yaş olmuş-

tur: Nâmesini çünki şâhuñ gördi ol

Başına koyup yüzine sürdi ol Ol kadar kan aglayuban dökdi yaş

K’oldı her ne kurı-y-ısa yirde yaş

Ahmedî’de, Behiştî’de görülmeyen bir duruma rastlanmaktadır: İs-

kender, fethetmeye geldiği Gülşah’ın diyarında belki Gülşah korkar diye

savaşmaktan vazgeçer: Nâ-gehân korha diyü Gülşâhı şâh

Komadı kim ceng ideler sipâh (b. 1748)

Didi Gülşâh’ı nice korhıdayım

Anı k’andan korhar ol nic’ideyim (b. 1749)

Page 71: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

199

Nâ-gehân bir zahm irişürse aña

Andan öndin irişür bî-şek baña (b. 1750)

Hatta İskender’le Gülşah aşkını izah etmek için Ahmedî, Leyla ile

Mecnun’u örnek verir:

İşbu hâli k’iderem saña beyân

Diledi Mecnûn k’ide halka ayân (b. 1761)

Vardı Leylî’yi bıçagı-y-l’urdı ol

Lîki zahmın kendüye irgürdi ol (b. 1762)

Ol bıçag-ıla k’anı urdı dürüst

Kendüyi yaralayuban düşdi süst (b. 1763)

Kendüyi Leylî’de buldı ol yakîn

Lâ-büd an’irdi bıçah zahmı hemîn (b. 1764)

Ahmedî 1933. beyitte 605 tane cevherin bu cevher kutusuna derce-

dildiğini söyleyerek “Işk-nâme”yi bitirir. Dercdür bu dürcde iy pür-hüner

Altı yüz dahı biş dâne güher

SONUÇ

Ahmedî’nin İskender-nâme’si ile Behiştî’nin İskender-nâme’sinin şekil

ve muhteva hususiyetleri bakımından karşılaştırıldığı bu makalede, mü-

elliflerin birbirinden farklı unsurlara önem vererek eserlerini oluşturdu-

ğu görülmüştür. Özellikle Behiştî’nin Ahmedî’den farklı olarak, II. Ba-

yezid’le yaşadığı tatsızlık sebebiyle olsa gerek, devrin siyasî yapısının

olumsuz yönlerini eleştirme yoluna gitmediği, sadece adaletli davran-

manın faziletlerini anlatmakla yetindiği tespit edilmiştir. Ahmedî’nin

eserinde görülen eski Türk destanlarındaki ağaç mitinin Behiştî’de bu-

lunmaması, Ahmedî’nin Türk mitlerinden istifade ettiği ancak Be-

hiştî’nin bu hususa itibar etmediği, farklı durumlara temas etmeyi tercih

ettiği kanaatini doğurmuştur. Ahmedî’nin eserinde Behiştî’den farklı

olarak bazı nazım şekillerine yer verildiği görülmektedir. Ayrıca Ah-

medî, İskender hikâyesinin yanında eserine, bir cihan tarihi bölümü

Page 72: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

200

ekleyerek eserini tarihî bir kaynak haline de getirmeyi başarmıştır. Ah-

medî’nin eserinde yer alan 625 beyitlik “mevlid” bölümü de müellifin,

İskender hikâyelerine kazandırdığı farklı bir kısımdır. Denilebilir ki

Ahmedî Behiştî’den farklı olarak; sanatlı söyleyişle, İskender hikâyesi

içinde birtakım canlı sahnelerin anlatımıyla eserini çevrelemek yerine,

asıl konu dışında başka unsurları öne çıkarmayı tercih etmiştir. Be-

hiştî’nin eserinde ise İskender hikâyesi, eserin temelini teşkil etmekte,

müellif bütün sanat gücünü ve hayal unsurlarını bu hikâye çerçevesinde

dile getirmeye çalışmaktadır. Ahmedî eserinde, asıl gayesinin İskender

hikâyesini anlatmak olmadığını, temsiller yoluyla manevî hakikatleri

izah etmek olduğunu söylemektedir. Ahmedî, yaratıcının varlığını ve

evrendeki yansımalarını konu alan bir kelam kitabı gibi, Allah’ın isim ve

sıfatlarını detaylı bir şekilde, bilginlerin ağzından, belli bir sıralama ta-

kip ederek izah etmektedir. Behiştî’de ise tevhit bölümü dışında yaratı-

cının hikmetlerinden bahsedilmemiş, müellifin, Allah’ın yaratma vasfı-

nın evrendeki yansımalarını inceden inceye anlatma yoluna gitmediği

görülmüştür. Bu ve benzeri durumlardan yola çıkarak Ahmedî’nin ese-

rini, dînî ögelerle çevrelemek istediği söylenebilir. Ayrıca Ahmedî sık sık

başlıklar kullanarak, bazen iki beyitte bir, okuyucuyu sonrasında anlatı-

lacak konuya hazırlamakta, okuyucuya ön bilgi vermektedir. Bunun da

konunun daha rahat kavranmasını sağladığı görülmüş, Behiştî’nin bunu

tercih etmediği tespit edilmiştir. Farklı dönemlere mensup olsalar da

müelliflerin danışarak iş yapmanın önemi, dünyaya bel bağlanılmaması

gerektiği, bilge kişilerin nasihatlerine önem verilmesinin lüzumu, söz

söyleme adabı konularının üzerinde uzun uzadıya durmaları, bu konu-

ların her dönemde ayrı bir önem arzettiği sonucunu doğurmaktadır.

Ahmedî’nin eserinde eğlence meclislerinin Behiştî’ye nazaran daha sade

ve kısa anlatıldığı gürülmüştür. Behiştî’nin eserinde görülen; meclis

âdâbı, oturma düzeni, yapılan ikramların türleri ile ilgili bilgilere Ah-

medî’nin eserinde rastlanmamaktadır. Böylece her döneminin değer

yargılarındaki, önem sırasındaki farklılaşmanın eserlere yansıdığı tespit

edilmiştir. Ahmedî’nin eserinde geçen savaş sahneleri Behiştî’ye nazaran

daha az ayrıntı içermektedir. Behiştî’de savaş meydanları, savaş malze-

meleri detaylı bir şekilde verilirken Ahmedî’de bu durum görülmez.

Ahmedî’deki İskender’in Behiştî’deki kadar sert mizaçlı, savaşı ön-

celeyen, cihan hâkimiyeti fikrini her şeyin önüne alan bir karaktere sahip

Page 73: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

201

olmadığı görülmüştür. Ahmedî’deki “âşık İskender” karakterinin yerin-

de Behiştî’de “savaşçı İskender” karakterinin ön plana çıktığı tespit

edilmiştir. Ahmedî’nin hikâyesindeki hakîmlerin verdiği öğütler dışın-

da, kendisinin de öğütlerde bulunduğu görülmüş; ancak Behiştî’de ha-

yata dair öğütlerin, her bilge kişinin kendi alanına dair tarafları ön plana

çıkararak, verildiği anlaşılmıştır. Her iki şairin de dînî literatüre hâkim

oldukları tespit edilmiş; ancak dînî bilgiler verme hususunu Behiştî’ye

nazaran Ahmedî’nin öncelediği tespit edilmiştir. Behiştî’de hikâye, asıl

karakter olan İskender’le başlarken Ahmedî’de İskender’e gelene kadar-

ki tarihî süreç hakkında da bilgi verilmektedir. Ahmedî eserinde İsken-

der’in doğumunu, ona isim verilmesini, Zülkarneyn nâmının niçin ve-

rildiğini ve yetiştirilmesinin safhalarını da anlatmaktadır. Behiştî bu

bilgilerin hiçbirine yer vermemiştir. Böylece Ahmedî’nin eserinin krono-

lojik olarak İskender karakterinin öncesi ve sonrası hakkında daha de-

taylı, ayrıntılara önem veren bir anlatıma sahip olduğu anlaşılmıştır.

Behiştî’de kadın bir güzellik unsuru olarak ele alınırken Ahmedî’de ka-

dın hem bir güzellik unsuru hem de tehlikelerinden kaçınılması gereken

bir karakter olarak işlenmiştir. Bu durum iki müellif arasındaki görüş

farklılığını ortaya koyduğu gibi dönemin değişmesi sebebiyle farklılaşan

değer yargılarının da bir göstergesi olabilir. Ahmedî’de eserin müstakil

bir “sebeb-i telif” bölümü bulunmadığı tespit edilmiştir. Ahmedî’nin

eserinde yaklaşık 200 beyit halinde uzayla ilgili verdiği detaylı bilgilere

Behiştî’de rastlanmamaktadır. Bu ve benzeri bölümler de Ahmedî’nin

eserinin; din, uzay, tarih, coğrafya vb. konularda bilgiler veren, birçok

ilmi içinde barındıran bir bilimler kitabı olma yönünü ortaya koymakta-

dır. Bu anlatılanların ışığında Ahmedî’nin İskender konusu yanında

birçok meseleyi ele aldığı, eserinde öne çıkan unsurun İskender hikâyesi

olmadığı, eserinin ihtiva ettikleri bakımından Türk edebiyatı ve Türk

tarihi açısından çok önemli bilgiler içerdiği anlaşılmıştır. Behiştî; Şeyhî

ve Ahmedî’nin tarzlarını beğenmediğini, onları “kuru meze” gibi bul-

duğunu eserinde ifade etmektedir. Bu ve benzeri sebeplerle onun, Ah-

medî’yi gerek üslup gerekse içerik bakımından takip etmediği, daha çok

söyleyiş güzelliğini ve hikâyenin bütünüyle işlenmesini öncelediği tespit

edilmiştir. Ayrıca bu çalışmayla, Ahmedî’nin eseri üzerinde detaylı bir

dil çalışmasının yapılması ve eserde geçen atasözleri, deyimler ve hik-

metli sözlerle ilgili incelemenin gerekliliği ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Page 74: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

202

Kaynaklar

AKALIN, Mehmet (1975), Ahmedî Cemşîd ü Hurşid (İnceleme-Metin), Ankara:

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.

AKDOĞAN, Yaşar (1988), Ahmedî Divanı’ndan Seçmeler, Ankara: Kültür ve

Turizm Bakanlığı.

__________ (2000), İskendername’den Seçmeler, Ankara: Kültür Bakanlığı Ya-

yınları.

__________ Ahmedî İskender-nâme, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/

1-219053/h/ahmediskendernameyasarakdogan.pdf E.T.:26.10.2013.

AKYOL, Aysun (1990), Hamzavî Kıssa-ı İskender Metin Sözlüğü ve Dilbilgisi

Özellikleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniver-

sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

AVCI, İsmail (2013), Türk Edebiyatında İskender-nâmeler ve Ahmed-i Rıdvân’ın

İskender-nâmesi, Basılmamış Doktora Tezi, Balıkesir: Balıkesir Ünvi-

versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

AYÇİÇEĞİ, Bünyamin (2014), Behiştî Ahmed Sinan’ın (ö. 917/1511-12?) İsken-

der-nâme’si (İnceleme-Metin), Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul:

Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.

ÇELEBİOĞLU, Âmil (1999), Türk Edebiyatında Mesnevi (XV.yy’a kadar), İstan-

bul: Kitabevi Yayınları.

ÇINAR, Bekir (1995), Taşlıcalı Yahya Gencîne-i Râz İnceleme, Metin, İndeks,

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü.

ERYARSOY, M. Beşir ve Savaş Kocabaş (2012), İbn Kesir Tefsiri Tam Metin,

(XII cilt), İstanbul: Polen Yayınları.

FEYZİOĞLU, Nesrin (1991), İskender-nâme üzerine bir inceleme, Basılmamış

Yüksek Lisans Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü.

İPEKTEN, Haluk (1986), Eski Türk Edebiyatı Edebî Bilgiler, Nazım Şekilleri-

Aruz Ölçüsü, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi.

KALFA, Mahir (1994), Kıssa-i İskender 301a-405a (Giriş-Metin-Dizin), Basıl-

mamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bi-

limler Enstitüsü.

Page 75: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

Ahmedî ile Behiştî’nin İskendernâme’lerinin Karşılaştırılması ●

203

KARAHAN, Abdülkadir (1966), Figânî ve Divançesi, İstanbul: İÜEF Yayınları.

KAYTAZ, Fatma (2011), Behiştî Târihi (791-907 / 1389-1502) (Giriş, Metin,

Dizin), Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi

Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.

KILIÇ, Filiz (2002) “Nazım Şekilleri”, Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, Ankara:

Grafiker Yayınları.

__________ (2010), Âşık Çelebi Meşâ‘irü’ş-Şu‘arâ (İnceleme-Metin), (III cilt),

İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları.

KUTLUK, İbrahim (1981), Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiretü’ş-şu’arâ, (II cilt),

Ankara: TTK Yayınları.

LEVEND, Agâh Sırrı (1951), “ Ahmed Rızvan’ın İskender-nâmesi”, Türk

Dili, S.3, Ankara: TDK Yayınları, 143-151.

__________ (1965), Ali Şir Nevâî Hayatı, Sanatı ve Kişiliği, Ankara: TTK

Basımevi.

__________ (1967), “Divan Edebiyatında Hikâyeler”, TDAY Belleten, S. 266,

Ankara: TDK yayınları, s.71-117.

ÖGEL, Bahattin (1971), Türk Mitolojisi , (II cilt), Ankara: Selçuklu Tarihi ve

Medeniyeti Enstitüsü.

__________ (1971), Türk Mitolojisi, (II cilt), Ankara: Selçuklu Tarihi ve Mede-

niyeti Enstitüsü.

SARAÇ, Yekta (2000), Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, İstanbul: Bilimevi Yayın-

ları.

__________ (2013), Klâsik Edebiyat Bilgisi Biçim-Ölçü-Kafiye, İstanbul: Gök-

kubbe Yayınları.

ŞELÇUK, Bahir (1999), Nâlî Mehmed Efendi Tuhfetü’l Emsâl (İnceleme-Metin-

Dizin), Malatya, http://ekitap.kultur.gov.tr/dosya/1-292430/h/

nali-mehmed-efendi---tuhfetul-emsal.pdf, E.T.: 23.11.2013.

TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1981), Eski Türkiye Türkçesi XV. Yüzyıl (Gramer-

Metin-Sözlük), İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi.

TÖREN, Hatice (2001), Alî Şîr Nevâyî Sedd-i İskenderî (İnceleme-Metin), Anka-

ra: Türk Dil Kurumu Yayınları.

ÜNVER, İsmail (1975), Türk Edebiyâtı’nda Manzum İskender-nâmeler, Basıl-

mamış Doktora Tezi, Ankara: AÜDTCF.

Page 76: Ahmedî (815/1412-13) ile Behiştî (917/1511-12?)’nin ... Bünyamin Ayçiçeği.pdf · Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 10, İstanbul 2013, 129-204. ÖZET Türk edebiyatında

● D İ V A N E D E B İ Y A T I A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

204

__________(1978), “Ahmedî’nin İskender-nâmesi’ndeki Mevlid Bölümü”,

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten, 1977’den Ayrıbasım, Ankara,

s. 355-411.

__________(1983), Ahmedî İskender-nâme İnceleme-Tıpkıbasım, Ankara: TDK

Yayınları.

__________(1986), “Ahmed-i Rıdvan”, TTK Belleten, Ankara, .S.196, s. 73-125.

__________(1999), “İskender”, DİA, XXII, İstanbul: TDV Yayınları, s. 557-

559.