14
AHMED veTASA VVUF ANLA A hmed Yesevl ya- panlar bilirler ki, onun ilgili Mustafa kesin olarak bilinmemektedir. Kaynaklarda bu hususta hiç bir kayda rastlanmarnakta- Ancak Yusuf Hemedan1'ninC3J halifesi ve bilgiler verecek pek az gözönüne olarak kaynak Onun menkibev! Hicri V. (Miladi XI). ikinci (anecdotal) ve tarihi olmak üzere ikiye dünyaya kabul etmek mürn- kanaatimizce olur. Ancak kün görünmektedirC 4 l. nedeniyle, Sayram ta- ele tarihi kaynaklar olmak Hz. Ali'nin so- üzere hikmetler ve de yundan söylenen eserleri ve bir Ahmed Yesev! henüz yedi te'sirleri bilgilerle yetinmek iken kaybetti ve ile I-HAYATI A- Ahmed Yesev!, Çim- kend bulunan ve dökülen nehrinin küçük kolu Karasu üzerindeki Sayram da dünyaya Kasaba Türkler ve kaynaklarda yerinin Yesi kaydedilirse de, onun Sayram Yesi sonradan konusunda müttefiktirC2l. Ahmed Yesev!'nin tarihi de beraber Türkistan'daki Yesi geldi (6). Bir müddet Yesi'de kalan Ahmed Yes evi tamamlamak için B uha- ra'ya gittim. B- Tahsili ve Yesev! · çocukken Yesi'de, Türk Arslan J?aba'dan istifade kendisinin hayr ve mazhar Ancak Arslan Baba, Ahmed Yesev! küçükken vefat için, onun üzerinde oldukça fazla etki görül- memektedirC8). (*) A. Ü. Fak. Tasavvuf Anabilim Görevlisi . (1) M. Fuad Köprülü, Ansiklopedisi, c. s. 210, MEBY, istanbul 1965; Hüseyin Vassat Setine-i Evli- ya, Çev: M. A. c. s. 391, istanbul 1990; Türk Ansiklopedisi, c. I, s. 274, MEB, istan- bul 968; Kemal Erasi an, Hikmet Seçmeler, s. 6, Kültür Ankara 199 (2) Köprülü, a.g.e., s. Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 392. (3) Mevlana Ali bin Hüseyin, Ayni'l-Hayat, s. 1 1, istanbul 1978. (4) Eraslan, a.g.e., s. 7. (5) Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 391. (6) Köprülü, a.g.e., s. 210. (7) Köprülü, a.g.e., s. 51. (8) Köprülü, yer. DiVAN ET iLMi DERGi • EKiM - KASIM -ARALIK 1993 • CiLT: 29 • SA YI: 4 49

AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA YIŞI

GİRİŞ

A hmed Yesevl hakkında araştırma ya­panlar bilirler ki, onun hayatıyla ilgili

Mustafa AŞKAR(*)

kesin olarak bilinmemektedir. Kaynaklarda bu hususta hiç bir kayda rastlanmarnakta­dır. Ancak Yusuf Hemedan1'ninC3J halifesi

doğru ve sağlıklı bilgiler verecek pek az olduğu gözönüne alınırsa Yaklaşık olarak kaynak vardır. Onun hayatını menkibev! Hicri V. (Miladi XI). yüzyılın ikinci yarı­(anecdotal) ve tarihi olmak üzere ikiye sında dünyaya geldiğini kabul etmek mürn­ayırmak kanaatimizce doğru olur. Ancak kün görünmektedirC4l.

kaynakların yetersizliği nedeniyle, hayatı Babası Türkistan'ın Sayram Şehrinin ta­ele alınırken başta tarihi kaynaklar olmak iunmış şahsiyetlerinden, Hz. Ali'nin so­üzere hikmetler ve menakıbnamelerden de yundan olduğu söylenen Şeyh İbrahim

yararlanılarak hayatı, şahsiyeti, eserleri ve adlı bir zattırC5J. Ahmed Yesev! henüz yedi te'sirleri hakkında kısa bilgilerle yetinmek yaşında iken babasını kaybetti ve abiası ile durumundayız.

I-HAYATI

A- Çocukluğu

Ahmed Y esev!, Batı Türkistan'ın Çim­kend şehrinin doğusunda bulunan ve Tarım ırınağına dökülen Şahyar nehrinin küçük kolu Karasu üzerindeki Sayram kasabasın­da dünyaya gelmiştirOl. Kasaba halkının çoğunu Türkler ve İranlılar oluşturuyordu. Bazı kaynaklarda doğum yerinin Yesi şehri olduğu kaydedilirse de, çoğunluk onun Sayram kasabasında doğup, Yesi şehrine sonradan geldiği konusunda müttefiktirC2l.

Ahmed Y esev!'nin doğum tarihi de

beraber Türkistan'daki Yesi şehrine geldi (6).

Bir müddet Yesi'de kalan Ahmed Y es evi tahsilirıi tamamlamak için B uha­ra'ya gittim.

B- Tahsili ve Yetişmesi

Alıwed Yesev! · çocukken yerleştiği

Yesi'de, tanınmış Türk Şeyhi Arslan J?aba'dan istifade etmiş, kendisinin hayr ve duasına mazhar olmuştur. Ancak Arslan Baba, Ahmed Y esev! küçükken vefat ettiği için, onun şahsiyeti üzerinde oldukça fazla etki yaptığı şeklindeki görüş doğru görül­memektedirC8).

(*) A. Ü. İliiliiyat Fak. Tasavvuf Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi . (1) M. Fuad Köprülü, İslam Ansiklopedisi, c. ı, s. 210, MEBY, istanbul 1965; Hüseyin Vassat Setine-i Evli­

ya, Çev: M. Akkuş- A. Yılmaz, c. ı, s. 391, istanbul 1990; Türk Ansiklopedisi, c. I, s. 274, MEB, istan­bul ı 968; Kemal Erasi an, Divan-ı Hikmet Seçmeler, s. 6, Kültür Bakanlığı, Ankara 199 ı.

(2) Köprülü, a.g.e., s. 2ı0; Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 392. (3) Mevlana Ali bin Hüseyin, Reşahatü Ayni'l-Hayat, s. 1 1, istanbul 1978. (4) Eraslan, a.g.e., s. 7. (5) Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 391. (6) Köprülü, a.g.e., s. 210. (7) Köprülü, a.g.e., s. 51. (8) Köprülü, Aynı yer.

DiVAN ET iLMi DERGi • EKiM - KASIM -ARALIK 1993 • CiLT: 29 • SA YI: 4 49

Page 2: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

XII. asırda Buhara kenti Karahanlılar'ın siyası hakimiyeti altında bulunuyordu. Her ne kadar daha önceleri olduğu kadar değil­se de, o dönemde Buhara, Maveraünne­hir'de en büyük ilim merkezi durumunda idi(9). Özellikle o dönemde medreseler

İslam aleminden ve Türkistan'dan gelen öğ­rencilerle dolu idi. Ahmed Yesev! bu şehir­de devrin önde gelen illim ve sfifilerinden Şeyh Yusuf Hemadanl'ye intisab ettiOO)_

Ayrıca Ahmed Yesevl'nin silsilesini veren biyografik eserler de Yfisuf Hemedani'nin üçüncü hafifesi olarak kaydedilir(! ı ı. Yfisuf Hemedan!'ye intisap tarihi H. 504/M. 1 I I O olarak tahmin edilmektedir02)_

Buradan da anlaşılacağı gibi Ahmed Yesevl, "Batini ilimler" olarak nitelendiri­len tasavvuf ilmiyle hem teorik hem de pra­tik anlamda çok küçükken ilgilenmeye baş­lamıştı. Yine Yusuf Hemedanl'nin Ahmed Yesevl'ye hem zahiri ilimler denilen şer'!

ilim leri, hem de batini ilimler denilen tasav­vufi bilgileri aktardığını anlıyoruz. Ahmed Yesevl, hacası Yfisuf Hemedanl'yi ilim ve fazlıyla, zühd ve takvasıyla örnek aldı ve ondan iyi bir eğitim gördü. Ahmed Yesevl o kadar başarılı oldu ki, Hacası ve mürşidi Yusuf Hemedanl ihtiyarlığında onu diğer üç müridiyle beraber halifeliğe seçti(l3)_

C- Yesi'ye Dönüşü ve Hizmetleri

Şeyh i ve Hacası Yusuf Hemedan! vefat ettikten sonra Ahmed Y esevl Yesi'ye döndü04)_

Ahmed Yesevl'nin Yesi'de İrşada baş­ladığı sırada Türkistan'da kuvvetli bir

(9) Köprülü, İ. A, c. ı, s. 2ı O. (1 0) Ali bin Hüseyin, Reşa hat, s. ı ı. (ı ı) Hüseyin Vassaf, Sefine, c. ı, s. 392.

MUSTAFA AŞKAR

İslamiaşma cereyanı yanında islam ülkele­rinin her tarafına yayılan Tasavvuf cereya­nı da önemli bir yer tutuyordu05)_ Ahmed

Yesevl Yesi'de yaşadığı yıllarda, etrafına

Türkistan'dan binlerce mürid topladı.. As­

lında genel durum din ve tasavvuf propa­

gandasına oldukça müsait idi. Yine aynı

dönemde Harezmşahlar ve Selçuklular

milslüman devletler olarak en parlak günle­

rini yaşıyorlardı. O esnada şeyhlerin halk

üzerinde geniş bir etkisi vardı. Tekkeler ül­kenin her tarafına yayılmıştı06>.

İşte bu ortamda, oldukça derin ve sevi­yeli bir din bilgisine sahip olan Ahmed

Yesevl, müridierine ve halka aniayabilecek­

leri bir dille hitabetti. O dönemde en dikkat

çekici bir nokta da, O'nun, İran kültürü ve

dilinin etkisinde yetişmiş, Farsça yazmayı

tercih eden bazı sufilere rağmen eserlerini

kendi dili olan Türkçe ile yazmasıdır.

Ahmed Yesev1 müridierine "hikmet" baş­lığıyla yazdığı manzum şiirlerle sülfik

adabını, tasavvufi hakikatleri anlatmaya ça­

lışmıştır. Ahmed Yesevl vefat edinccye

kadar "hikmet" başlığı altında manzum şiirler yazmayı sürdürmüştür.

Bugün bunlar, o dönemin ictimal-dinl

yapısının bilinmesi ve Türk kültürünün

temel dinamiklerinin iyi anlaşılması için

üzerinde çalışılması zorunlu olan kültür

hazinelerimizdir. Ahmed Yesev!'nin özel­

likle merhum Köprülü'nün oldukça geniş bir şekilde hazırladığı ve edebi tarafına

müvazl olarak tasavvuf yönünden de ince­

lenmeyi beklediği kanaatindeyiz.

(12) Eraslan, Divan-ı Hikmet'ten Scçnıcıer, s. ı 1. (13) Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar,s. 58. (14) Köprülü, a.g.e., s. 59. (ı 5) Eraslan, Divan-ı Hikmet, s. 12. (16) Köprülü, a.g.e., s. 60-61.

50 DiYANET iLMi DERGi

Page 3: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

AHMED YESEVf VE TASAVVUF ANLAYlŞI

D- Vefatı ve Türbesi

Ahmed Yesevl rivayetlere göre 63 yaşı­

na geldiğinde Hz. Peygambere olan aşırı

bağlılığı sebebiyle, tekkesinin avlusunda müridierine bir çilehane hazırlatır. Mürid­leri merdivenle inifen bir kuyu kazıp, dibi­ne de ancak bir insanın sığabiieceği geniş­likte bir hücre yapmışlardır. Ahmed Yesev! vefatma kadar bu hücrede ibadet ve riyazatla meşgul olmuştur<I7). H. 562/M. ı ı ı 6 yılında vefat ettiği bilinmektedir. Kaç yılında doğduğu ve ne kadar yaşadığı ko­nusunda rivayetler oldukça çeşitlidir.

An'aneye göre, vefatından yaklaşık iki asır sonra yaşamış olan Timur'un (M. ı 336- ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir. Timur zaferi kazandık­tan sonra Ahmed Yesevl'nin türbesine gelir ve kabrini ziyaret eder. Ziyaretten sonra kabrin üzerine devrin mimari şahaserlerin­den olacak bir türbe yapılmasını emreder ( 18).

II- TASA VVUF ANLAYIŞI

Ahmed Y esev! mürşidi Yusuf Hemediini gibi, hanefi mezhebinde alim bir zat idi. Kuvvetli bir medrese tahsili gör­müş, din ilimleri yanında tasavvufu da iyice öğrenmişti. Ahmed Yesev!hayatı bo­

yunca ehl-i sünnet anlayışına bağlı kalmış ve Türklere isliimiyeti sevdirrnek ve yay­mak için elinden geleni yapmıştır<I9).

Ahmed Yesev! şeyhi gibi Hz. Peygam­ber'e son derece bağlı idi. Tasavvuf ehli ol­masına rağmen hikmetlerinde İsliima aykırı hiç bir ize rastlanmaz. Ahmed Yesev!'nin şeriat ve tarikatı kolayca te'lif etmesi, bu

(17) Eraslan, a.g.e., s. 13. (ı 8) Köprülü, a.g.e .. s. 64-67. ( 19) Eraslan, a.g.e., s. 2 ı. (20) Aynı yer. (21) Eraslan, a.g.e., s. 48. (22) Suyiiti, cl-Camiu's-Sağir, c. II, s. 92, Beyrut tarihsiz.

EKiM - KASIM -ARALIK 1993 • CiLT: 29 • SA YI: 4

anlayışın tasavvufa yerleşmesine ve daha sonra Türkler arasında ortaya çıkan tarikat­lar üzerinde etkili olmasına başlıca sebep olmuştur<20>.

Ahmed Yesevi tasavvufl ve dini öğreti­lerini aniatmağa çalıştığı divanın başında­ki ilk beyİtte islama ve özellikle de Hz. Peygamberin sünnetine bağlılığını hemen vurgulamıştır. Zira Divanın ilk beytinin şöyle başlaması oldukça dikkat çekicidir:

B ismilfa/ı dip beyô.n ey! ey hikmet aytıp Tatibiere dürr ii giilıer saçt1m mww

Riyazetni katiğ tart1p kanlar yııtııp M in defter-i san i sö zin açtlln m una

Bugünkü Dille:

Bisnıillalı'la başlayarak hikmet söyleyip

Tatipiere inci, cev/ıer saçtim işte

Riyazetni kat1 çekip, kanlar yutup Ben defter-i san/ sözün açt1nı işte

Burada görüldüğü gibi Ahmed Yesevl kitabını Kur'an'ın başlangıcına benzetmiş,

yani "Allahın adıyla" başlamış ayrıca

Peygamberimizin "Besmeleyle başlama­yan bir işin sonu kesiktir"<2l> emrine ittibilen besıneleyle başlamıştır. Bu beyit­ler aynı zamanda onun ehl-i sünnet anlayı­şına oldukça sıkı bağlı olduğunu göster­mektedir.

A- Yesevilik "Heterodoksi" midir?

Son zamanlarda ilmi hayatta gündeme gelen tartışmalardan biri de "Yeseviliğin heterodoksi olup-olmadığı" konusudur. Bu konuda ilk fikir beyan edenlerden birisi merhum Fuat Köprülü'dür. Bugün Köprü­lü'nün bu görüşü kendi ifadesiyle bir kana­atten ileri gitmemektedir<22). Ayrıca bazı

51

Page 4: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

çağdaş müslüman yazarların müsteşrikleri takliden sık sık kullanmaya başladıkları

heterodoksilik tarihi ve ilm! yönden olduk­ça endişe verici ve yanlış anlarnalara sebeb olabilecek bir iddiadır.

Heterodoxe (heterodoks) kelime anla­mı olarak; kabul edilmiş dini esaslara aykı­rı, genel esaslara muhalif olan görüş ve inanç anlamlarına gelrnektedir<23l. Ayrıca

terim olarak heterodox kilise tarafından

kabul edilmiş ve esasları kesin hükümlerle belirlenmiş resmi Credo'nun (inanç esasla­rının) dışına çıkan ve tekfırl hak eden fır­kalara işaret eder<24)_

Öncelikle batı· dünyasının kendi kültür temellerine oturttuğu ve onlar için kullanıl­dığı zaman rnana yönünden anlaşılır olan bu kavramı, İslami terminoloji'ye sokmak oldukça yanlıştır. Aynı yanlışlığın pante­izm gibi batı kültürünün ürünü bir anlayış­la, Vahdet-i Vücud gibi ağırlıklı olarak Kur'an ve sünnete dayandırılmak iste­nen anlayışın birbiriyle karıştırılmasında da görmekteyiz.

Diğer taraftan heterodoxe'un tanırnın­

dan da anlaşılacağı gibi, burada tekfir edil­me söz konusudur. Bu kavramın özellikle Yesevllik haklanda pervasızca kullanılma­sı ciddi sıkıntılar doğurmaktadır. Zira Ye­sevilik Kur'an ve sünnete uygun bir tasav­vuf anlayışıdır. Bunu böyle kabul etmernek diğer taraftan tarih boyunca sünni İslam çizgisinde günümüze kadar gelen ve Yeseviliğin kolları olan Bektaşilik ve Nak­şibendiliğiC25l de aynı kategoriye sokar ki, ilmi yönden oldukça tutarsız ve yanlış bir

MUSTAFA AŞKAR

sonuca ulaşılmış olur. Diğer taraftan Köp­rülü'nün Yusuf Hemedanl ve Ahmed Yesevl'nin koyu bir hanefi olduğunu ifade ettikten sonra(26), böyle bir sonuca varması da bir çelişki olarak ortaya çıh.ınaktadır.

Yine Yesevilik tarikatında Şaman kültü­·rünün izlerinin bulunması(27) onun hetero­

doxe olmasını gerektirecek yeterli sebeb olamaz. Çünkü dünya fikir tarihinde birbi­rinden etkilenmeyen anlayış hemen hemen yok gibidir. Yani Yesevilik de eski Türk­Moğal şamanlığının izlerinin olmasıyla.

heterodoxe kabul edilmesi ayrı ayrı şeyler­dir.

Diğer taraftan Yesevi'liğin heterodoxe kabul edilmesi, kaynağını bu anlayıştan

alan Yunus Emre, Mevlana gibi sağlıklı ta­savvuf anlayışına sahip kültür değederimi­zi de heterodoxe kabul etmek olur ki, Türk düşünce tarihi açısından da kabul edilemez bir durum ortaya çıkar.

Böyle bir iddianın ilmilikten oldukça uzak, Türk Kültür Tarihi açısından ciddi bir yanlışlık olduğu açıktır.

B- Çile Anlayışı

Günlük dilde çile; zorluğa ve sıkıntıya tahammül karşılığı olarak kullanılırken, ta­savvuf terminolojisinde ise kırk günlük hal­vet eğitiminin adıdır<28l_ Bilindiği gibi çile Farsça kırk anlamına gelen çihil kelime­sinden alınmıştır. Tasavvufta çile Sfifi'nin manevi eğitiminde ıstırap ve zorluklara kat­lanarak olgunlaşması ve Hakka vasıl olma­sı için bir metoddur. Dervişler genellikle kırk gün süreyle halvet ve yalnızlık eğiti-

(23) Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, ITKB, Ankara 1988, s. 98. (24) The enclopedia ofReliqion and Ethics, c, IX, s. 570 Newyork 1951. (25) E. Ruhi Fığlalı, Türkiye'de Alevilik- Bektaşilik, s. 109, Selçuk Yayınları 1990 Ankara. (26) Köprülü, İlk Mutasavvıflar, ss. 47-48. (27) Köprülü, "İslam Sufi Tarikatlerine Türk-Moğol Şamanlığının Te'siri", çev: Yaşar Altan. A ÜİF Dergi­

si, c. XVlll, ss. 141-142, Ankara 1972. (28) Y. Nuri Öztürk, Tasavvufun Ruhu ve Tarikatler, s. 92, L~tanbul 1988.

52 DiYANET iLMi DERGi

Page 5: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

AHMED YESEVT VE TASAWUF ANLAYlŞI

mine tabi tutuldukları için kırk gün espirisi lHlUtulmuş ve zamanla tasavvuf literatürü­ne "çile çek.ırıek" veya "çile doldurmak" olarak girmiştir.

Bu şekilde tasavvufi anlayışa giren çile, şeyhlerin terbiye metodlarına göre de­ğişir. Bu kırk günlük süreyi ayaklarını hiç uzatmadan tamamlayanların yanında,

yemek, içmek, yatmak gibi bedenin ihtiyaç­larında serbest bırakılan ve bir nevi "tek başına dinleneo kimse" diyebileceğimiz bir rahatlıkla bu müddeti dolduraniara da rastlanır<29)_ Bu değişik çile şekilleri tabii olarak şeyhin eğitim metodu ve dervişin meşreb ve gücüne göre değişik olacaktır.

Tasavvuf tarihinde göze çarpan çile çı­karma şekillerinden biri de Ahmed Yesevlye aittir. Ahmed Yesevl altmış üç yaşına gelir gelmez, Hz. Peygamber bu yaşta vefatİyle toprak altına intikal ettiği

için kendisi de yer altında gizlenmek ister (30)_

Tekkenin bir tarafında merdivenle ini­Ien bir kuyu kazdırır. Bir yol açıp ham ker­

piçten bir hücre yapılır. Ahmed Yesevl orada lahd şeklinde bir yer kazıp, kendisi­ne orayı makam ittihaz eder. Lahdi andıran o dar yerde zikrettikçe dizleri göğüslerine sürte sürte her ikisi de delinir. Ahmed Yesevl bu çilehanede bir ri vayete göre yüz­yirmi diğer bir rivayete göre de yüzyirmi­

beş yaşına kadar yani ölünceye kadar kalır<3 ll.

İlk Türk silfi akımı diyebileceğimiz

Yesevllikle başlayan bu çile anlayışı ta­

savvuf tarihi boyunca değişik şekil ve me-

totlarla tarikatlarda devam edegelmiştir.

C- Halvet

Kelime anlamıyla; uzlet, inziva, yalnız­

Iık, tek başına yaşamak anlamlarına gelen halvet mefhumu, Tasavvuf terminolojisin­de önemli bir yer tutar. Tasavvufta halvet: a) herhangi bir kimsenin bulunmadığı bir halde ve yerde, Hak ile sırren (manen) ko­nuşmak, ruhen sohbet etmek, h) masİvadan ilgiyi kesip tamamen Allah'a yönelmek ve kendini ibadete vermek anlamlarına gelir (32)_

Eski kaynaklara göre halvet Hz. Musa (a.s)'dan kalmıştır. Gerçekten Hz. Musa Medyen'de Hz. Şuayb'in yanında kaldığı

sürede çeşitli halvetler yaşamıştırCBJ_ Yine Peygamber (a.s)'ın peygamberlikten

önce inzivaya çekildiği ve bir müddet iba­

det ettiği tarihi kaynaklarda yer almaktadır (34)_

Görüldüğü gibi sufilerin manevi alem­lerde yol katedebilmeleri için geliştirmiş

oldukları halvet sistemi geçmiş peygam­berlerin adetlerinden alınmış ve zamanla bir çok sufi tarikatta bir metod olarak devam edegelmiştir.

Ahmed Yesevf'nin tasavvuf anlayışında da bunun önemli bir yeri ve kendine mah­

sus bir ada bı vardır. Hoca Ahmed Y esc­

vf'ye göre "Halvet" kelimesindeki harller­

de bir çok anlaşılması güç. hikmetler var­dır. Bunlardaki hı ( t) hali'den, lam ( J ) leyl'den, vav () ) vuslat'tan, te ( ö ) hida­yet'ten alınmıştır. O'na göre Halvet esna­sında nefse ve şeytana ait hazlar yanıp

(29) Rahmi Serin. İslam Tasavvufunda Halvetilik ve Halvetileı:, ss. ·68-69. İstanbul 1984. (30) Köprülü, İlk Mutasavvıflaı:, s. 30. (31) Köprülü, a.g.e., s. 30. (32) Süleyman Uludağ Tasavvuf Teı:irnleı:i Sözlüğü, s. 206, istanbul 1991. (33) Rahmi Serin, a.g.e., s. 67. (34) İbn-i Hişam, Siyer, c. 1. s. 252. Beyrut.

EKiM- KASIM- ARALIK 1993 e CiLT: 29 e SAYI: 4 53

Page 6: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

mahvolur(35l.

Y es evi tarikatında hal vet i n özel bir me­rasimi vardır. Mürid, mürşidin muvafakatİ ile bir gün önceden halvete hazırlık olarak oruç tutar. Halvet arafesinde sabah nama­zından sonra tesbih ve telıliller yapılır. O günün ikindi namazından sonra si'ıfi'nin hal­vete gireceği mekanın kapısı ve hacalan iyice kapatılır ki, halvete girecek müridin

süli'ıkü esnasında hava ve soğukluk bir zarar vermesin. Sonra mürid, mürşidi tara­fından kendine verilen evrad, istiğfar ve zi­kirleri çekerek, güneş batıncaya kadar bu şekilde Allah'a yalvararak devarn eder. Na­mazdan sonra yemek için el yıkanır. İbrik ile iftar için sıcak su getirilir. Onunla iftar edilir. Bundan sonra Ahmed Yesevl'nin ke­rametleriyle bitmiş olan kara-darıdan hal­vet çorbası verilir. Ondan sonra harareti teskin için bir küçük karpuz veya bir miktar

ayran verilir. Yemekten sonra Kur'an-ı

Kerim'den bir kaç sure veya birkaç ayet ti­lavet olunur. Bundan sonra ayak üzere durup tekbir getirilir, Daha sonra oturulup gece yarısına kadar zikir yapılır. Bu esna'da dervişleri elişa getirmek için Ahmed Yesevl'nin hikmetleri ilahi şeklinde okunur<36l. Bundan sonra başka bir yerde başlar ustura ile traş edilir. Gece ve gün­

düz halvet bu şekilde kırk gün devam eder ve tamam olur(37).

D- Zikr-i Erre

Y esevlye tarikatının özelliklerinden biri de daha sonraki tarikatiara geçmiş olan

"Zikr-i Erre = Testere Zikri" olarak bili­nen zikir şeklidir. Bilindiği gibi zikir tasav-

(35) Köprülü, İlk Mutıısavvıflar, s. 87. (36) Köprülü, a.g.e., s. 88. (37) Köprülü, Aynı yer. (38) Köprülü, a.g.e., s. 89. (39) Erasi an, Divan, s. 155. (40) Köprülü, a.g.e., s. 89. (41) ei-Kuşeyri, Abdulkasım, Risale, s. 100, Bulak 1967.

54

MUSTAFA AŞKAR

vufta önemli bir yer tutar. Genelde Türk mutasavvuflarının özelliklerinden biri de "Zikr-i Erre adıyla meşhur olan zikirdir (38)_ Zikrederken hançereden bıçkı sesine

benzer sesler çıktığı için bu adı almıştır. Bu zikrin Zekeriya (a.s)'dan geldiğine dair

rivayetler vardır. Hoca Ahmed Yesevl di­

vanında bunun Zekeriya (a.s)'dan geldiğini te'yid eder<39)_

Has aşkım göster bana, şiikr edeyim; Bıçk1 'k.~nsa, Zekeriyya gibi zikredeyim.

Buradan anlaşılacağı gibi Ahmed Yese-vi'ye göre "Zikri Erre"nin kaynağı Zeke­riya (a.s)'dır. Zikri EıTe'nin diğer bir adı da Zikr-i Minşari'dir. Buna "Minşarl" den­

mesinin nedeni de; bir marangoz tahtanın üzerinde bıçkıyı nasıl çekerek seslendiri­

yorsa, Sufi de zikrederken kalbi düzeltmek için öylece zikrediyor.

Bu şekilde açıktan zikr yapılması kabul edildiğinden dolayı Yeseviye tarikatı "ceh­riye"<40l denilen tarikatlar kategorisinden kabul edilir.

E- Ahmed Yesevl'de Aşk Anlayışı

Tasavvuf tarihinin Rabia ile başlayan

aşk motifli tasavvuf anlayışı Ahmed Yesevl'de de oldukça yoğun olarak görülür.

Bilindiği gibi tasavvuta aşk, sufinin ulaşa­bileceği en yüksek mertebedir.

Tasavvufun meşhur teorisyeni Kuşeyrl,

aşkı; aşktan mest olmuş kalbin ebedi iste­ği, sevgiliyi bütün dostlara tercih etmesi, sevgilinin hakikatının ortaya konması ve

son olarak kalbin Rabbin arzusuna bağlan­ması olarak tanımlar<4I ı.

DiYANET iLMi DERGi

Page 7: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

AHMED YESEVT VE TASAVVUF ANlAYlŞI

Bazı sGfiler kulun Allah'a aşık olması­

nın doğru, olabileceğini ancak Allah'ın ku­l una aşık olmasının doğru olmayacağını

ileri sürmüşlerdirC42)_ Ancak Kur'an'da

"sevgi" kelimesinin kullanılması ve bazı

ayetlerde "Allah'ın kullarını, kulların

Allah'ı sevdiğine" dair ifadelerinC43) bu­

lunması bunun mümkün olabileceğine dela­let eder.

Ayrıca Kur'an'da kemal noktasına ulaş­mış iman aşk olarak tarif edilmiştir. "İn­sanlar arasında Allah'ı bırakıp, O'na koştokları eşleri, tanrı olarak benimse­yenler ve onları Allah'ı severeesine se­venler vardır. Müminlerin Allah'ı sev­mesi ise hepsinden kuvvetlidir. ıı(44)

Burada dikkat edilirse mü'minlerin "Ailah'ı her şeyden güçlü bir sevgiyle sevmelerinden" bahsediliyor. Biz buna tek kelimeyle aşk diyebiliriz. Görüldüğü gibi Kur'an-ı Kerim muhabbetin en şiddetlisin­den bahsediyor ve bunu kamil insanın özel­l i ği sayıyor. <45>

Buradan anlaşılacağı gibi tasavvuf lite­ratüründeki aşk muflıumu tamamen Kur'an kaynaklıdır. Sonradan ekleme ve ithal bir anlayış değildir.

İşte bu şekilde kaynağını Kur'an'dan alan aşk kavramı Ahmed Yesevl'de de

önemli bir yer tutar. Öyle ki o'na göre ilahi aşk varlığın sebebi ve manasıdır.

Ahmed Yesevi'ye göre Marifet-i Mevla, Muhabbet-i Mevla iledir. Yani Allah'ı tanı-

mak, onu sevmeye bağlıdır. Çünkü o;

Aşk olmasa, tammak olmaz Mevlam seni;

Her ne kılsan, aştk ktl sen perverdigtır (46)_

diyerek Allah'ı tanımanın onu sevmekten geçtiğini açıkça ifade eder. Yine Ahmed Y esevi"ye göre ilahi aşkın hem can, hem de iman olduğunu şu mısrayla belirtir.

Işksızlarm hem cam yok hem imanı Resuluilah sözin aydın ma'na kam(47)

Ahmed Yesev1 bu mısra ile sevginin, aşkın iman olduğunu belirtirken, diğer bir mısraında ona göre aşksız kişi insan bile değildir. Hatta şeytan kavmindendir.

Işıksız kişi adem irmes anglasang1z. Bi-Muhabbet şeytan kavmi

tmg lasang IZ( 48l.

Diğer bir beytinde aşksız insanı hay­vanlar sınıfından sayacak kadar ileri gider.

De11siz insan, insan değil, bunu anla Aşksız insan hayvan cinsi, bww dinle.

(49)

Gerçekten Ahmed Yesevl aşka çok önem· verir. Divan'ı incelendiği zaman hemen her "hikmet"inde aşktan bahsettiği göze Çarpar.

Ahmed Yesevl aşkın ve aşık olmanın

zorluklarından şöyle bahseder:

Aşk yaduu yere salsam, yer kaldmnaz; Defter kı/sam, ta dirisin, bitmek olmaz.

(50)

(42) Hucvüri, Ke.~fu'l-Mahcub, Haz: Süleyman Uludağ, s. 450, istanbul 1982. (43) Maide 5/54. (44) Bakara 2/165. (45) Öztürk, Kur'an ve Sünnete Göre Tasavvuf, s. 403, istanbul 1990. (46) Eraslan, Divan-ı Hikmet, s, 155. (47) Eraslan, Divan, s, 23. (48) a.g.e., s. 23. (49) a.g.e., s. 127. (50) a.g.e., s. 129.

EKiM - KASIM -ARALIK 1993 • Ci LT: 29 • SA YI: 4 55

Page 8: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

Bunun yanında aşk sırrının ağır oldu­ğunu, aşıkların bile güç yetiremeyeceğin­den bahseder.

Aşk sırrını beyan kılsam aşıklara, Takat kılmaz, başınz alıp gider dostlar.

(51)

Ahmed Y esevi gerçek aşklarla, aşık

geçinenleri şu beyideriyle ayırır:

Aşk davasmı bana kılma, sahte aşık; Aşık olsan, bağmı içinde göz kanı yok. Mulıabbetin şevki ile can vermese, Boşa geçer ömrü onun, yalam yok.

Aşk bağını nıilınet ile gögertmesen, Hor görülüp şonı nefsini öldürmesen, "Allah!" diyip içine nur doldıımıasan, Vallah, billah sende aşkm nişam yok

(52)

Sahte aşı ğı böylece anlatan Ahmed Y ese­v!, gerçek aşığın nefsini terbiye eden ve seher vaktı Allah'ı çok zikreden kişi oldu­ğunu şöylece ifade eder:

Ralıatı atıp can nıilınetinden lıoşlananlar,

Seherlerde can kaynatıp, aş kılanlar, Boş hevesler, ben-senfikrini

terkedenler, Gerçek aşıktır, asla onun yalanı yok.

(53)

Bunun yanında aşk yolunun en büyük güzeiiiğinin "ölmeden önce ölmek" diye tabir ettiğimiz ruhu tezkiye, nefsi terbiye yolu olduğunu bildirir; ·

Başm gider bu yollarda, hazır ol sen; Aşk yolunda ölmeden önce muhakkak

(51) a.g.e., s. 163. (52) a.g.e., s. ll. (53) Aynı yer. (54) a.g.e., s. ı 13. (55) ag.e., s. 23. (56) a.g.e., s. 23. (57) a.g.e., s. ı 51. (58) a.g.e., s. 24.

56

öl sen-<54)

MUSTAFA AŞKAR

Ahmed Yesev!'ye göre ilahi aşk da iman gibi Allah'ın insanlara bir lutfudur. Bu lutfa erişen kişinin içi aydınlanıp, her türlü kötülük ve pislikten arınır, dışı ıse

aşk ateşiyle yanıp kavrulur.

Siiblıan izim bendegise luif eylese

İçi yarııp taş1 köyiip biryan bolıır.

Pir it ekin tutup aşık yolga kirse

Haknı izlep iki közi giıyan bol11r. (55)

Tasavvuf anlayışında insanın Allah'tan uzak kalmasına sebep olan şey benlik yani nefıstir. İnsanın hakka kavuşabilmesi de bu benliğinden sıyrılmasına, onu terbiye etme­sine bağlıdır. İşte Ahmed Y esevi'ye göre bu benliği terkedecek tek yol ilahi aşktır. Bu aşk benliği yok edip, ikiliği ortadan kal­

dırır:

Işkı tiğse köydiirgüsi can u tenni

Işkı tiğse viran kılıır ma ii nıemıi.(56)

Ahmed Yesevl'ye göre insanı Allah yo-lundan alıkoyan nefıstir. Bu nefse insan uy­

duğu zaman Allah'a ulaşamaz rezil ve rüs­vay olur;

Nefs yoluna giren kişi riisva olw~

Yoldan azıp gezip tozan şaşkm olur;

Yatsa, kalksa şeytan ile yoldaş olur,

Nefsi tep sen, nefsi tep sen, ey

bed-kirdar. <57)

Ona göre insanın fena fillah makamına ulaşması nefsini terbiye etmesine bağlıdır;

Kul Hace Alımed nefs tağıdm çıkıp aşt1 Fe na fi'llah makaımğa yavuklaştı. (58)

DiYANET iLMi DERGi

Page 9: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

AHMED YESEVT VE TASAWUF ANLAYlŞI

F- Ahmed Y esevide Şeriat-Tarikat ilişkisi

Ahmed Yesevl'nin dikkat çekici ve en önemli yönlerinden birisi de onun Kur'an ve sünnete bağlı müteşerri' bir sfifi olması­dır. Ona göre şeriat tarikatten önce gelir, şeriatsız tarikat olmaz. Gerçekten bugün karşımıza çıkan ve sık sık eleştirilen ta­savvufi meselelerin temelinde şeriattan

uzaklaşma yatmaktadır. Demekki tasavvuf gerek ferdi gerekse sosyolojik yöndeki ba­şarılarını şeriate olan paralelliğine ve uy­gunluğuna bağlıdır.

Ahmed Y esevl'ye göre şeriat ve tarikat birbirinden ayrı şeyler değildir. Şeriate da­yanmayan tarikat anlayışı sağlıklı olamaz ve batıldır:

Tarikata şeriatsız girenierin Şeytan gelip imanım alır imiş. (59)

Yine bir hikmetinde şeriat olmadan tari­katın anlaşılamayacağını, tarikatın mana­sının şeriatla anlaşılabileceğini ifade eder;

Şeriatlll şerayitin bilgen aş1k Tarikatlll manasını bi/ur dostlar.<60)

Ona göre sfifi'nin hakikate ermesi de yine önce şeriat, sonra tarikatın gereklerini yerine getirmekle ancak mümkün olabilece­ğini söyler;

Tarikatılll işlerini eda kılıp H akikatm deryasığa batar dostlar. (61)

Ahmed Yesevi'ye göre insan hakikati kendi başına bulamaz. Bu nedenle bir mür­şidc bağlanmalı ve tarikate intisab etmeli­dir. Ona göre asıl mürşid Hz. Peygamber­dir.

(59) a.g.e., s. 217. (60) a.g.e., s. 31. (61) Aynı yer. (62) a.g.e., s. 30. (63) a.g.e., s. 217. (64) a.g.e., s. 215.

EKiM - KASIM - ARAUK 1993 eo CiLT: 29 eo SA YI: 4

Pir-i muğiin hak Mustafa bi-şek biling Kayda körseng vasftn aytıp ta'zım

kıl mg. <62l

Tarikatın pirsiz olmayacağını ve pir ol­madan bu yola girenierin başırısız olacak­larını şöyle ifade eder;

işbu yolu pirsiz dava kilanla n, Şaşkm olup ara yolda kalrr imiş

Ahmed Yesevl mürşidin irşad etmeye ehliyetli ve müridierini idare edecek kapasi­te de olması gerektiğini bildirir. Bunun ya­nında müridin mürşidine bağlı olması ge­rektiğini sufinin tarikatte yol alabilmesinin mürşidinin rızasına uygun davranışlarda

bulunmasıyla ilgili olduğunu belirtir.

Tarikata siyaset/i mürşit gerek; O mürşide itikatli mürid gerek; Hizmet kılıp pir nzasmı bulmak gerek, Böyle aşık haktan nasib alır imiş.

işbu yola ey birader pirsiz girme, Hak yadwdan bir an gafil olup yüdime; Miisiviiya akılli isen, gönül verme; Lanetli şeytan kendi yoluna salar imiş.

(63)

, Ahmed Yesevl sufi'nin peygamberin (s.a.v.) sünnetine sıkı sıkı sarılmasını öğüt-. ~

ler, kendi de Hz. Peygamberin sünnetine mutlak bağlıdır;

Ümmet olsan, Mustafa'nm peşinde olsen;

Dediklerin can ve göniilden hem kıl sen; Sünnetlerini s !la tutup ümmet ol sen; Gece gündüz selam verip ülfet ol sen.

(64)

Görüldüğü gibi Ahmed Yesevl'ye göre

57

Page 10: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

şeriat ve tarikat farklı şeyler değildir. İma­nın dışı şeriat, özü ve hakikatı da tarikat­

tır. Bu anlayış tüm sGfilerin en belirgin

özelliklerinden birisidir.

G- Tevbe Anlayışı ·

İslam Tasavvufunda sGfinin elde edebi­leceği ilk makam tevbedir. Tasavvufta

tevbe bütün makamların aslı ve özü, bütün

hallerin anahtarıdır. Bir bina için arsa, yer nasıl önemliyse makamlar için de tevbe öy­ledir<65).

Yeri olmayan kimsenin binası olmaya­cağı gibi tevbesi olmayan kişinin hali de makamı da olmaz demişlerdir<66)_

Ahmed Yesevl de tevbe ile sGfinin

hakka döndüğünü, sGfinin kalbinin nurlan­

masının tevbesine bağlı olduğunu zikreder;

Tevbe kıüp, hakka dönen aşıklara Cemzet içinde dört pınarda şerheti var. Tevbe ktlzp Hakk'a dönmeyen gafillere Dar lalıidde katı azab hasreti var.

Cemzet mülkünü anlayan kullar tevbe kılsm;

Tevbe ktlıp, /ıuzurwıa yakm olsun; Huri, köşkler, gılnıan, viidan hizmet

ktlsın,

Türlü, türlü giydiğ i şeref lıil'ati var.

Tevbe kılan aşkiara nurıı erer; Gece gündüz oruçlu olsa, gönlü parlar, Öldüğünde kabra girse, kabri genişler; Kadir Rabbin, ralıim, ra/ıman,

Ra!ımedi var.

MUSTAFA AŞKAR

Yukarıdaki hikmetten de anlaşıldığı

gibi kulların cennete girmesi için öncelikle günahlarına tevbe etmeleri gerekmektedir. Ona göre Allah'ın kulun günahlarını affet­mesi için, kulun tevbe etmesi şarttır:

Yüzbin günalı işledin, Ben bilemedin; Tevbe kılıp, dergfılıma gelemedin; f{immet kı!tp, iyi dua alamadın; Günalılardan seni ne diye

kurtarıversin ?(68)

Tevbe eden kullara Allah'ın bol ikraını ve nimetleri olduğunu anlatır;

Namaz, oruç, tevbe üzre varan/ara, Hak yoluna girip ayak koyan/ara, Bu tevbeyle ahirete varanlara Bağışlanmış kullar ile so!ıbeti var<69)

H- Alımed Yesevi'de Sema Anlayışı

Tasavvuf term.inolojisinde; a) ilahi din-leme veya makam ve nağme ile okunan

dini metinleri dinleme, b) dinlerren dini musikinin tesiriyle devran edip, dönme an­lamlarına gelen(70) sema genel bir tanım la;

tarikat müntesiplerinin cezbe haliyle ayak­

ta zikretmeleri yerinde kullanılan bir tabir­dir(71l. Zamanla sema denilince, özelde mevlevilerin yaptığı ayin akla gelmeye

başladı02l. Diğer tarikatlarda da ayakta zikir yapıldığı halde buna sema değil, dev­ran veya zikir adı verilmiştir(73).

Bu mesele tarih boyunca medrese ve tekke kavgalarının ana konularından biri

olmuş ve her iki tarafta mesele üzerinde uzlaşma noktalarını pek iyi tetkik etme-

(65) Hucvurl, Keşfu'l-Mahcub, Haz. Süleyman Uludağ, s. 429, İstanbul 1982; Suhreverdi, Avarifu'I-Maarif, Çev: Kamil Yılmaz-İrfan Gündüz, s. 592, istanbul 1990; Es-Serrfic, el-Luma', s. 68, Mısır 1960,

(66) Suhreverdi, Avarif, s. 147. (67) Eraslan, Divan-ı Hikmet ,s. 147. (68) a.g.e., s. 141. (69) a.g.e., s. 147. (70) Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 422, İstanbul. I 992. (7 ı) M. Zeki Pakalı n, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. III, s. 162, İstanbul ı 972. (72) Mahir iz, Tasavvuf, s. ı50, istanbul ı990, (73) Pakalın, a.g.e., c. lll, s. ı62.

58 DiYANET iLMi DERGi

Page 11: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

AHMED YESEVT VE TASAVVUF ANLAYlŞI

mişlerdir(74l. Ancak bu konuda silfiler de kendi aralarında farklı görüşler ileri sür­müşler ve bu konu teorik tasavvuf kitapla­rından ilk dönemden itibaren yer alagel­ıniştir. Erken devir tasavvufi kaynaklardan Kitabui-Luma'da konunun detaylı ele alın­ması(75) meselenin tasavvufun doğuş döne­

mine kadar uzandığını gösterir. Zunnun-i Mısrl "Sema haktan gelen bir variddir" <76) demiştir.

Bu şekilde, tasavvuf literatürüne girmiş olan sema'ı, Ahmed Yesevl'de de görüyo­ruz. Yesevllik tarikatının cehri tarikatlar­dan olması da(77) bunu te'yid etmektedir.

Ayrıca Ahmed Yesevl hikmetlerinde sema'ı ele almış, sema ile raksı birlikte zik­retmiştir(78l. Buradan sema ile okunan ilahi veya hikmeti, raks ile de hareket halinde

yapılan zikri anlıyoruz.

Ahmed Yesevl, sema ve raksın samirni­yet istediğini, gösteriş için yapılan sema­nın faydadan çok zararlı olacağını söyler:

Kendinden geçmeden raks ve sema krl-mak hata;

Süb!ıan Rabbim ona, ilısan krlmaz ata;

Taat kılsa, gönülleri kılmaz safa; Riya krlıp raks ve sema kıldı dostlw1..79 l.

Kendinden geçmeden yapılan raksın ki-şiye ıstırap vereceğini açıkça ifade eder.

Kendinden geçmeden raks eylese, Allalı bizar;

Semaı 'ndan yer tepinip çeker azar; Dua krlayım, göstermesin ona didar, Dinden geçip raks ve sema krldr

(74) iz, a.g.e., s. ı55. (75) Es-Serriic. Kitabu'ı-Iuma, s. 342. (76) Hucvurl, Kc.~fu'l-Mahcub, s. 558. (77) Köprüıü, İlk Mutasavvuflar, s. 89. (78) Erasıan, Divan, s. ı 77. (79) Aynı yer. (80) Aynı yer. (8 ı) Aynı yer. (82) Erasıan, Divan, s. 179.

EKİM- KASIM- ARALIK 1993 • CİLT: 29 • SAYI: 4

dostfm.{SO)

Buradan anlaşıldığı gibi Ahmed Yesevl gösteriş için raks ve sema yapmaya kalka­na beddua eder. Çünkü ona göre sema has­sas bir meseledir. Siltinin sema yapması vecd haline bağlıdır. Ahmed Yesevl'ye göre samimi olarak yapılan raks ve sema'ın dünyayı ve dünyalık herşeyi unulturacak derecede bir zevk verdiğini anlıyoruz:

Mulıabbetin kade!ıinden içip raksederek Divanelik makamma girdi dostlar. Aç ve tokluk, kazanç, ziyan hiç bilmeyen Sermest olup raks ve sema ktldı dostlar.

Raks ve sema kılanlara dünya haram E/ıl ii iyat, evden, harktan geçti tamam; Selzer vakti Hakk'a srğımp ağlar

nıiidam

Ondan sonra raks ve sema ktldı dostlar (81 ).

Ahmed Yesevl taklit ile sema kılanların Cehennemlik olduklarını söyleyerek, sema­ın ciddiyet ve İhlas istediğini belirtir. Ger­çekten raks ve sema yapan sufınin ise, Hakk'ı bulduğunu ve bu derece istifade etti­ğini anlatır:

Kul Hace Ahmed, raks ve sema ktlmaycmlar,

Taklit ile sema kılsa, cehennemde yanar.

Bu rivayet gizli idi, söylesem, onlar Hakkı Bulup, raks ve sema kı/dr dostlar

(82).

Ahmed Yesevi Türkler arasında tasav­vufun yayılmasında öncü ol9uğu gibi,

59

Page 12: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

zikir, sema, raks gibi tasavvufi anlayışla­nyla da kendinden sonraki tasavvufi akım­lara etki etmiştir. Gerçekten Anadolu'da rağbet görmüş mevlevilik, rıfailik ve kadİ­rilik gibi tarikatlarda sema ve cehrl zikir esas alınmıştır. Ünlü seyyah İbn-i Battuda seyahatnamesinde raksederek ateşe giren ve ateş yiyen, garip haller gösteren bir der­viş grubuna rastgeldiğini kaydeder<S3}. Bu­radan da anlıyoruz ki, o dönemde bu anla­yışın motifleri Anadolu'da görülmeye ve yayılmaya başlamıştı.

III- HOCA AHMED YESEVİ'NİN HALiFELERİ VE TARiKATI

Ahmed Y esevl'nin dünyanın dört bir ya­nından gelmiş müridieri vardı. Bunun ya­nında irşat ve ruhsatlan ile çeşitli beldele­re gönderdiği halifeleri de vardır. Onun başlıca halifeleri şunlardır; Sfifi Muham­med Danişmend Zemukl, Süleyman Hakim Ata, Baba Maçin, Emir Ali Hakim, Hasan Bulganl, İmam Mergaz!, Şeyh Osman Mağ­ribi(84}.

Hoca Ahmed Y esev!'nin en önemli hali­felerinden biri olan İmam Mervezl zamanı­nın en tanınmış alim müderrisiydi. İmam Mervezl önceleri Ahmed Y esevl hakkında olumsuz düşünürken, sonradan yaptığı

araştırma neticesinde, onun şeriatın emir ve yasaklarına sıkı sıkıya bağlı bir sfifi ol­duğuna kanaat getirince, intisab etti(85}.

Ahmed Y esev!, İmam Mervezl'yi diğer beş halifesiyle birlikte Horasan halkını da-

MUSTAFA AŞKAR

vete gönderdi. Bunlar Şeyh Muhammed Bağdad!, Seyfeddinül Baharzl, Şeyh Kema­lü'ş-Şeyban!, Şeyh Sadeddin, Şeyh Baha­eddin'dir(86).

Ahmed Yesev!'nin ilk halifesi Arslan Babanın oğlu Mansur Ata'dır. Mansur'dan sonra yerine oğlu Abdülmelik Ata, ondan sonra da onun oğlu Tae-Hoca geçmiştir ki, bu meşhur Zengi Ata'nın babasıdır(87).

Ahmed Yesevl'nin Türkler arasında en tanınmış halifesi olarak Süleyman Hakim Ata'yı gösterebiliriz. Hakim Ata, Ha­rezm'de oturarak etrafındaki halkı irşad ile meşgul olurdu. Ahmed Yesevl'nin diğer

halifelerinden önce öldü ise de, fazlaca hiz­met ettiği için, tarikata mensup müridierin çoğunluğu onun etrafında toplandı<88}.

Hakim Ata'nın birçok halifesi arasında en tanınmış olanı Zengi Ata, Taşkent'te ir­şada görevliydi(89).

Yesev!ye silsilesi, özellikle Zengi Ata'nın iki müridinden, Seyyid Ata ile Sadr Ata'dan gelir(90). Diğer bir kaynakta da Ahmed Yesevl'nin önde gelen halifeleri şöyle kaydedilir: Süleyman Hakim Ata, Baba Maçin, Emir Ali Hakim, Hasan Bul­ganl, İmam Mervezl, Şeyh Osman Magribl, Sfifi Muhammed Danışmend, Şeyh Mu­hammed Bağdiidi, Seyfeddin El Baharzi, Şeyh Kemaleddin eş-Şeyban1, Şeyh Saded­din, Şeyh Bahaeddin'dir(9l). Ayrıca Rum (Anadolu) diyarında, Avşar Baba~ Pir Dede, Kademli Baba Sultan, Geyikli Baba, Abdal Musa, Unkapanı'nda medfun Horoz-

(83) İbn-i Battuda. Seyahatnaıne, c. I, s. I97, Köprülü, İlk Mutasavvuflar, s. 174. (84) Köprülü, a.g.e., s. 27. (85) Köprülü, İlk Mutasa~.ar, ss. 28-29. . (86) Molla Cami, Nefahatü'I-Uns T.ercernesi, Ter: Larnil Çelebi, ss. 487-488, Istanbul 1270. (87) Mevlana Ali bin Hüseyin, Re§ahat Tercümesi, s. I I, İstanbul 1978. (88) a.g.e., s. I 6. (89) Köprülü, a.g.e., s. 77. (90) Köprülü, a.g.e., s. 82. (9I) Hüseyin Vassaf, Sefme-i Evliya, c. I, s. 392.

60 DiYANET iLMi DERGi

Page 13: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

AHMED YESEVi VE TASAWUF ANLAYlŞI

lu Dede meşhur halifelerindendir(92).

VI- YESEVİLİK'TEN GELEN

TARİKATLAR

Sulfik silsileri açısından Hoca Ahmed Yesevl'ye mensup bulunan tarikatlar başlı­ca ikidir: Nakşbendiye ve Bektaşiye'dir.

Nakşbendiliğin, Ahmed Yesevl ile alakah sayılması tarikatın piri Hoca Bahaeddin

Naşkbend lakabıyla tanınmış Muhammed bin Muhammedü'l-Buhari'nin Yesevl şeyh­lerinden "Kasam Şeyh" ve Halil Ata ile bir müddet beraber bulunarak onlardan feyz al­masından dolayıdır<93)_

Hakikatte, Hoca Bahaeddin Nakşbend

manevi terbiyesini Hoca Abdulhalık Güc­duvan!'den almıştır; bu sebeple onu Hikeğan silsilesinden saymak hiç de yanlış olmaz(94)_ Yesevllik bir cihetten Kasarn

Şeyh ve Halil Ata vasıtasıyla Yesevllik te­sirinde kaldığı gibi, diğer taraftan da, Hoca Abdulhalik Gucduvanl'nin, Ahmed Yesev!­

'den sonra Yusuf Hamedani'nin halifesi ol­ması İtibariyle Yesevllikle benzerlik göste­

rır.

Hoca Bahaeddin'den sonra Nakş­

bendllik-Maveraünnehir ve Horasan Türk­leri arasında çok yayılmıştır. Netice olarak Naşkbendilik esas itibariyle Yesevllikten

neş'et etmiş ve umumi hatları itibariyle pek farklı olmamıştır.

Ahmed Y esevi'den gelen ikinci büyük tarikat Bektilşlliktir<95)_ Bektaşi menkabe­

lerinde Hacı Bektaş Veli'nin Ahmed Yese-

(92) Aynı yer:

v!'nin doğrudan müridi olduğu şeklinde bir

anlayışın yanlışlığına merhum Köprülü dikkat çekmiştirC96>. Çünkü Hoca Ah_med

Yesevl'nin H. 562/M. 1 l66-67'de, Hacı

Bek.1:aş Veli'nin H. 738/M. 1337-38'de vefat ettikleri gözönüne alınırsa, Hacı Bek­

taş Veli'nin, Ahmed Yesevl'nin, doğrudan doğruya müridi olması Larihi yönden müm­kün olmamaktadır. Normalde ortalama

insan ömrü dikkate alındığında arada en az üç kuşağın olması gerekir. Diğer taraftan Osmanlı Devletinin kuruluş dönemindeki

sfifi ve şeyhlerden bahseden kaynaklarda, Ahmed Yesev! ile Hacı Bektaş'ın doğrudan

görüştüklerine dair bir bilginin olmaması (97) da bu görüşü destekler mahiyettedir.

Bektaş! silsilesinde Ahmed Yesevl ile

Hacı Bektaş Veli arasında Lokman Peren­de ismi geçınektedir<9S)_ Bektaşi tarİkaLı

silsilesinde Ahmed Yesev!'ye yer verilir ve

Bektaşlliğin Yesevllikten doğmuş bir tari­kat olduğu kabul edilir(99): Ancak Köprülü

"Ahmed Yesevi'den gelen ikinci büyük tarikat Bektil.şilik'tir" ifadesini kullandık­tan sonra, (1 OO) hemen akabinde "Bektaşl­

lik'le Yesev!'lik arasında hiç bir hakiki bağ ınev~ut değildir" diyerek(IOI) çelişkili bur

duruma düşer.

Kanaatimizce hem Y esevllik hem de

Bektilşllikte tarikat dili olarak Türkçe'nin

kullanılması, diğer taraftan Osmanlı Devle­ti gibi Sünni İslamın resmi savunuculuğunu üstlenmiş bir devlet içerisinde Bektaşlliğin rağbet görmesi ve uzun yıllar destek alma-

(93) Nefahiit Tercemesi,_ss. 416-41 7; Köprülü, a.g.e., s. 92. . . (94) Hasan Lütfi Şuhud, Islam Tasavvufun'da Haceğan Hanedanı, s. 35, Istanbul, 1992; Köprülü. Ilk Muta-

savvıflar, s. 93. (95) Köprülü. a.g.e., s. 93. (96) Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 39. (97) Mecdi Efendi, Şakayık-ı Nurnaniye Tercemesi, s. 44, İstanbul 1270. (98) Abdulkadir Sezgin, Hacı Bekta.~ Veli ve Bektaşilik, s. 86, İstanbul I 99 I. (99) Hüseyin Vassaf, Seline, s. 391. (I OO)Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 93. (ı O I )a.g.e., s. 95.

EKiM - KASIM -ARALIK 1993 • Ci LT: 29 • SA YI: 4 61

Page 14: AHMED YESEVİ veTASA VVUF ANLA - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1993_c29/1993_c29_4/1993_c29_4_ASKARM.pdf · ı 336-ı 405) rüyasına girmiş ve ona zafer müjdesi vermiştir

sı, Bekti'işlliğin Yesevllikten kaynaklandığı fikrini destekler görünmektedir.

V-SONUÇ

Ahmed Yesevl'nin, tasavvuf tarihindeki önemi; İslamiyetİn Türkler arasında yayıl­

maya başladığı bir dönemde, Türkler ara­sında ilk defa bir tasavvuf ekolü vücuda ge­tirerek asırlarca ve günümüze kadar gönül­

lerde hüküm sürmesindendir.

Diğer taraftan Ahmed Yesevl'nin kur­

muş olduğu Yesevllik bir Türk tarafından

Türklar arasında kurulmuş ve yayılmış ilk tarikat olması yönüyle önemli bir yeri haiz­

dir.

Ahmed Yesevl'nin halka inmesine

neden olan en büyük etken hiç şüphesiz ki, halkın anlayacağı dilde didaktik mahiyette söylediği "hikmet"leridir.

Ahmed Yesevl hayatı boyunca Kur'an ve Sünnete bağlı kalmış ve Türklere İsia­

rniyeti sevdirrnek için elinden geleni yap­mıştır. Ahmed Yesevl'nin şeriat ve tarikatı kolayca te'lif etmesi, bu anlayışın tasavvu­

fa etki etmesinde ve daha sonra Türkler ara­sında ortaya çıkan tarikatlar üzerinde etkili

62

MUSTAFA AŞKAR

olmasına başlıca neden olmuştur.

Görüldüğü gibi, Türk tasavvuf tarihinin

iyi bilinmesi, Ahmed Yesevl'nin iyi ania­

şılmasına bağlıdır. Konu içerisinde de ele

aldığımız gibi, yüzyıllarca Türk irfanına

damgasını vurmuş olan Bektaşilik ve İsla­

mın halk arasında canlı kalmasını sağlayan

Nakşbendilik'in Yesev!lik'ten kaynaklan­

mış olması, Ahmed Yesev!'nin önemini be­

lirtmesi acısından oldukca önemlidir , , .

Ayrıca, Ahmed Yesev!'nin elivanında

daha sonra Mevlana ve Yunus'ta hakim

olan ilahi aşk teması ve yoğunluğu aynen

mevcuttur. Yazmış olduğu hikmetlerin

hemen hepsinde hakim olan ana tema aşk­

tır. Bu yönüyle Ahmed Yesevl'nin daha

sonra gelen Mevlana ve Yunus Emre'ye

etki ettiğini söylemek pek büyük bir iddia

sayılmasa gerektir.

Kısaca, Ahmed Yesev! Türkler arasında

tasavvuf kanalıyla İslamiyeti yaynıış ve

scvdirmiştir. Bununla beraber Türk tasav­

vufunun ilk ve en etkili siltisi olarak yüzyıl­

larca Türk irfan ve gönül alemine etki

etmiş ve günümüze kadar gelebilnıiştir.

DiYANET iLMi DERGi