19
· . . EDEB i Y A T· YAŞ AM· E L E Ş TIR i ı. WITTGENSTEIN. diloyunuları i E.G.ABASCAL. küba'dan sevgiler i K.TUNCA. biraz politik ve trajikomik i R. BARTHES. yazarın ölümü / H.KÖSE. 'hayır' diyen öznenin erdemi / M.DURAS. yazmak i LBiNGÜı. minyatüristtürkramanı- hamamart / M.iŞTEN. şiirselsözünkaynakları/ B.BALCı. sadece uyurkentanrıyız/ E.ATES. sasyomorfik sanat i A.GÖGERCiN. 'sevgili lA. BOZKURT. yazı'nın ertelenmiş zamanı IM. SARAÇOGLU.1908i LM.BASAT. çalınan ruhumuzun peşinde i M.SOYLU sol modernizm i H.K.YETiK. sözcükler imparatorlarındır, düşünceler kölelerin i A.SUSAM. akasya telaşı i M.G. SENALp· liberal sol ergenekon'dan çıkabilir mi? i H.ÇETiNKAYA. neo liberal kodlama düzeni: taraf i S.EVYAPAN. koro i S.YENiCELi. ağuzatay'ın 'unutulan'öyküsü/ LMETiN. tımarhane mektupları i o.çETiNBilEK. icapsız notlar-konkav i LB.KAPLAN. converse darbesi i M.S.GÜZEL.obidin dino'luyıllar / BAYRAM BALCI / CAN SEVER / DERYA ÖNDER / FERiDE EREZ / CELAL GÖZÜTOK / MEHMET iSTEN / BÜRRAN SAKA / SUDE NUW iBRAHiM METiN

Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

· . .E D E B i Y A T· YAŞ AM· E L E Ş TIR i

ı. WITTGENSTEIN. diloyunuları i E.G.ABASCAL. küba'dan sevgiler iK.TUNCA. biraz politik ve trajikomik i R. BARTHES. yazarın ölümü /

H.KÖSE. 'hayır' diyen öznenin erdemi / M.DURAS. yazmak iLBiNGÜı. minyatüristtürkramanı- hamamart / M.iŞTEN. şiirselsözünkaynakları/

B.BALCı. sadece uyurkentanrıyız/ E.ATES. sasyomorfik sanat i A.GÖGERCiN.'sevgili lA. BOZKURT. yazı'nın ertelenmiş zamanı IM. SARAÇOGLU.1908iLM.BASAT. çalınan ruhumuzun peşinde i M.SOYLU • sol modernizm iH.K.YETiK. sözcükler imparatorlarındır, düşünceler kölelerin i A.SUSAM.akasya telaşı i M.G. SENALp· liberal sol ergenekon'dan çıkabilir mi? iH.ÇETiNKAYA. neo liberal kodlama düzeni: taraf i S.EVYAPAN. koro iS.YENiCELi.ağuz atay'ın 'unutulan'öyküsü/ LMETiN. tımarhane mektupları io.çETiNBilEK. icapsız notlar-konkav i LB.KAPLAN. converse darbesi iM.S.GÜZEL.obidindino'luyıllar/ BAYRAM BALCI / CAN SEVER / DERYA ÖNDER / FERiDE EREZ /

CELAL GÖZÜTOK / MEHMET iSTEN / BÜRRAN SAKA / SUDE NUW iBRAHiM METiN

Page 2: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

içindekiler i2 74celal gözütok / mehmet orhan çetinbilekişten / bürran saka / sude konkavnur / bayram baleı / cansever / derya önder / 78 132ibrahim metin / feride erez serhan evyapan kutlu tunca

koro biraz politik ve trajikomikşıır17 81 134mehmet işten roland barthes mehmet gürsan şenalpşiirsel sözün kaynakları yazarın ölümü liberal sol ergenekondan23 84 çıkabilir mi?bayram balcı ludvig wittgenstein 139sadece uyurken tanrıyız diloyunları orhan çetinbilek28 92 icapsız notlarmarguerite duras ahmet bozkurt 145yazmak jacques derrida... mustafa soylu33 108 sol modernizmhüseyin köse mert saraçoğlu 147öznenin erdemi 100 yıl sınra yeniden hüsamettin çetinkaya37 110 neoliberal kodlama düzeniahmet gögercin ibrahim metin 179sevgili tımarhane mektupları ismail mert başat42 113 çalınan ruhumuzunsinan yeniceli ilyaz bingül peşindeoğuzatay'ın "urıutulan" homomortöyküsü 180

116 asuman susam46 hayri k, yetik akasya telaşıilvoz bi~~ül .. sözcükler imparatorların 122mınyaturıst turk romanı h .. i

122 rn.şe mus guze72 ernesto gomez abaseal abidin dino'lu yıllarerdal ateş. küba'dan sevgiler 183sosyomorfık sanat sınırdan seslenen kitaplar

126ismail bukka kaplanconverse darbesi

Page 3: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

SINIRDA'n ....

Bu sayı, edebiyatla yola çıktı ve politikayla sona erdi .. Bir ülke'de 2008 Tem-muzu gibi ay yaşansın ve politika sağdan, soldan, mevzuya dahilolmasın,mümkün değiL. Fakat gündemi yakalamak da mümkün değil. Bir şeylerin de-ğiştiği, çok hızlı değiştiği ortada. Eskiden reelolanın değişimini anlamak için'bilim' diye bir aracımız vardı. Ve işler görece kolay dı. Kültür dünyamız içindeona öyle ayrıcalıklı bir yer verdik ki, sanat, edebiyat hep gölgede kaldı.. Ve birgün gelip de bilimin (hangi irade karar verdi bilinmez, ama herhalde insandırsonuçta kararı veren) bilim çıktığı gibi aynı hızla iniverdi aşağıya paldır kül-dür. Kültürel sermayemiz epey fakirledi o gideli. İrdelemek, çözümlemek,araştırmak ve dünya hakkında konuşmak çok zorlaştı. Bir yandan da çenelerdüştü, bir konuşma, bir konuşma, herkes cayır cayır. Hele'taraf', bir iştiyak birheves, AB çıpası gitti 'taraf' çıpa'sı geldi sanki. Bilimin yerini polis raporları,ayetler, sureler fallar yemek tarifleri alınca epey bir gürültü çıkıyor ortaya.Oysa aslında bu kadar gürültü patırtı arasında kültürel sermayeyi bugünlerdekediye yüklemiş gibi bir halimiz var. Bütün olup bitenlere bön bön bakıyoruz.Üsküdar üsküdar olalı atların böyle hızla kafileler halinde geçip gittiğine hiçşahit olmamıştır. Artık Tayyip Bey'in çiftliğine mi gidiyorlar, Bush amcanınTeksas'taki çiftliğine mi, yoksa Brüksel de ayrı bir hara mı kuruldu bilinmez.Kala kala geriye, bilim varken üveyevlat muamelesi yaptığımız, reel alanınbilgisini vermiyor diye hakir gördüğümüz edebiyat, sanat, şiir kaldı. O yüzdendedik bu sayıda edebiyata, yazıya dile biraz daha yakın duralım. Fakat AhmetBozkurt bunların iktidarla ilişkisi olur' iktidar' başlığını da alalım deyince yinepolitikayı sokmuş oldu içeri. Zaten bu sanat ve edebiyat ne yapsa, ne etse şupolitikadan kurtulamıyor. Her şekilde bu sayıya ürünleriyle (şu sıcak yazgününde üstelik) omuz veren herkese teşekkür edelim. Ya da herkes birbirineteşekkür etsin en iyisi. Ben Ahmet Bozkurt'a ayrıca bir teşekkür edeyim, epeyemek verdi biliyorum. Dergi tamamlandı, biraz -bir onbeş gün kadar- geciktikyine, bu sayıya alamadığımız geride epey bir yazı kaldı. Gelecek sayılardayerini bulacaktır çoğu. Oldukça kapsamlı bir sayı oldu, sanırım bir soluktadeğil de sindire sindire gelecek sayıya kadar okunur. Ağustos'a girdik, ülkerahatladı, Başbakan bile tatile çıktı, gerçi Kafkas savaşı yüzünden birazendişeliydi ama olsun. Büyük adamlar hep endişeli olur zaten, endişeli endişeliyüzerler, yerler, içerler, gezerler tatillerini bir güzel yaparlar. Biz de birazdinlensek iyi olacak, endişelenmek isteyince 'Sınırda'ya bakın, geri kalanzamanda Ağustosun keyfini çıkarın bence, sağlıcakla.

S i N i R DAl

Page 4: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

AHMET BOZKURT

Jacques derrida, deconstrucfionve yazı'nın ertelenmiş zamanı

i. Dışarı'nın çağrısıDilin, sözün, kelôrnuı temelleri ya

«hazf-tu; yani ölümdür, ya da «sukünsdur.

İbn-i Arabi, EI-Fütôhatül-Mekkiye.

~ ilerken, aynı zamanda, silinen bir yazı mıdır önsöz?Belki de eşikte silinenyazı'n'ın, yazgının ilk durağıdır önsöz. Nasıl ki, kendi dilinde bir konuk, biryabancı olan yazar kendi dili içerisinde tamamen tekil bir mevcudiyetibaşkalanna yazı'nın dolaylama biçimi içerisinde sunuyorsa aynı şekilde tümözel isim politikalarının, temsil ekonomisinin ve parantez içlerine mukimöznenin hakikatini örten bir çıplaklığa da sahiptir. Önsözbir çerçeveye almadır;yazıyı kadrajına alan tüm bildirimlerin, bengi-bakış'ın dolayımsallığındanazade yitik bir şimdi'ye temellük eden imgenin temsiliyetine aracılık eden tümtemsil biçimlerinin ayartıldığı ve sürekli olarak işaret edildiği kendi üstüneçökmüş göstergenin çevreni içerisinde dönenip duran bir silintidir (la rature).Onu lekeleyen (la salissure) öznenin yabancılığına sirayet eden öteki'nin bakışıve öteki'nin sözü olan imzasıdır.

Her kavrama aynntılı bir şekilde önsözyazmanın hazzına yavaş yavaş vararak'yazan Derrida da onaylayacaktır önsözün gerçekte bir ön-bildirim, ön-deyiş, ön-yüz, örı-görü, ön-giriş, ön-hizmet olduğunu. Onun için unutmamak gerekiyor:Önsöz hiçbir zaman rastlantısal bir olgunun çoğaltıldığı bir metin değildir.Parantez içlerinin ve soru imlerinin yazının ayracına alındığı bir biçimdir ön-söz. İşte bu yüzden, metni açımlayan, onun mevcudiyetini tüm ara-sözlerin baş-langıç eşiğinde kuşatan bir ön-bildirim, ön-deyiş, ön-yüz'dür. Metnin dolayı-

ı. Derrida, Jacques (1972): Positions, Paris: Editions de Minuit, p. 43.

92 S i N i R D A

Page 5: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

DERRIDA VE YAZı'NıN ERTELENMİş ZAMANI

mına egemen olan tüm bildirimlerin bir varlık sorusuna eşitlendiği ve mev-cudiyete sunulduğu bir biçimdir. Önsöz edimi parergonal bir kalıntı olarakmetni ve sunu'yu sınırlandırır, çerçeveler çizer. Önsöz, böylece, metnin dışındanparergonal bir alan çizer kendisine, hem metni hem de çevreni içerisinde dönendilin içerisindeki örtülü sözce'nin varlık ikamesini tamamlar, örter.

II. Yazı, Eleştirel Söylem ve Epizodik Bellek

Kavramın bir yalanı vardır, şeylerin eviniboşaltması için düşünceye sözcüklerin o yüce

gücünü sunan bir yalan.

Yves Bonnefoy, L'Improbable.

Varlığın arketipal kuruluşu olarak yazı, geçmiş anın izinin sürüldüğü bir sözceile dile gelir. Geçmişi şimdi'nin bir tezahürü, şimdi'yi ise çerçeveye alınacak tümzamansal temsillerin bir ikamesi olarak kabul ettiğimiz vakit yeni bir bellekdramaturgisinin de olabilirliliğine evet demiş oluruz. Onun için, soru imlerinevarlık kazandıracak her türlü hakikat faktörü, yüklemlerne eylemi görünürügizleyen imgenin kör alanına dahil olacak bir göndergesel işleve hayatiyetkazandıracaktır. Yazının tüm bilişsel ayrımlarını kurgulayarı bir benlik tasarı-mı, dışsal nesnelerin zihinsel temsilinden ve dış dünyanın patolojik belirtilerin-den bağımsız olarak, gerçekte, Brechtyen bir jestüel tasarım örgütler. Bu tasa-rım aynı zamanda bir benlik aktarımıdır. Heiner Müller'in Pina Bausch'un danstiyatrosu için dillendirdiği "onun imgesi göze batan dikendir ve bedenler, an-lamın hapsini yani yayımlamayı yadsıyan bir metin yazar" şeklindeki öngörüsüde nihayetinde Antonin Artaud'nun metafizik tiyatrosundan bugünün şimdi'sinetemellük eden tüm izlerin ve bellekle yaralanan bedenlerin temsil politikasınael verir. Bedenin ve metnin yazılması, bakış'a sunulması bağlamında tarihselleş-tirilen tüm imgeler Brechtyen Gestus'un temel parametrelerini oluşturur. Be-den artık, ziyadesiyle teatral bir göstergenin imleyeni olarak dramatik bir kur-gunun işaret eden öğesidir. Böylesi bir temsil ekonomisi içerisinde genelleş-tirilebilir bir epizodik bellek ile karşı karşıya kalırız. Epizodik belleğin kayıtaltına aldığı tüm imgelemsel süreçler yazının zamansal temsil biçimlerineikame olması ile mi sonuçlanacaktır? Şüphesiz epizodik bellek şimdi'si vehakikati olan bir zamansal tasarıma sahiptir. Onun için, tahayyül edilmiş birkurgu olarak geçmişle ve onun zihinsel temsil biçimleriyle bir ortaklığı yoktur.Zira geçmiş şimdiki anın ürünüdür, onun bir nedeni değildir.

Şimdi'yi anlamaya yönelik bir edim olarak eleştirel bakış geçmişin imgelerinibugüne taşıyan yazı'nın ikonik işaretine nasıl karşılık vermektedir? Sanırımöncelikli olarak sorulması gereken sorulardan biri de budur. O halde, bugüneleştiri üzerine düşünmek ne anlama gelir? Eleştiri üzerine konuşmak, onudiğer disiplinlerden ayrıştırarak kendisini konumlandırdığı heretik yapınınbilincinde olarak dile geldiği düzlemin aslında hiç de yabancısı olmadığımız birepistemik yarılmaya denk düştüğünü görmek demek değil midir? Eleştirininne'liğine ilişkin cevaplandırılması gereken bir soru da şüphesiz hakikati dille n-dirme çabasında olan eleştirinin egemen kavramlarının tüm çoğul söylem

S i N i R D A 93

Page 6: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

biçimlerinden bağımsız olarak ele alınmasıyla sağlanacaktır. Bu bağlamda elealınması gereken Edebiyat eleştirisi de kendi özgül teorik ve felsefi bağlamın-dan azade yekpare bir yapıya sahip değildir. Eleştirinin, her şeyden önce birdisiplin olarak kavramsal ve teorik yapısına egemen olan estetik ve felsefi bağ-lamı bütün olarak Edebiyat eleştirisinin de özgül yapısını oluşturur.

Disipliner bir yapı olarak edebiyat eleştirisinin kavramları felsefeye ait kav-ramlardan ve onun estetik yaklaşımının bütünüyle egemen olduğu bir yapıyasahiptir. Dolayısıyla Edebiyat eleştirisinin pek çok teorisyeni Kant'çı ve Hegel'ciestetiği takip etmişlerdir. Eleştirel teorilerinin tüm kavramları da doğalolarakKant'çı ve Hegel'ci, Nietzsche'ci argümanlardan türetilmiştir. Yazınsal alanıneleştiri ile kurduğu apaçık ilişkiyi çok daha köklü tarihsel ve felsefi geçmişleredayandırmak mümkün. Fakat yazınsal alanın eleştirel teori içerisinde başat birşekilde açığa çıktığı önemli kırılma noktalarından birini de İsviçreli dilbilirnciFerdinand de Saussere'ün işaretleyen (signifiant) ve işaretlenen (signifie) man-tığı üzerine kurduğu semiotik poiesis'i oluşturur. Saussere'ün tüm dilbilimselkavramları yazınsal metnin eleştirel yönelimine ilişkin geniş bir art-alan oluş-turmuştur. Dilin çiftli boğumlanması (la double articulation du langage)durumundan hareket eden Andre Martinet de fonemlerden meydana gelendilbilimsel dizgenin işaretleyenlerin inşasına dayalı işaretlenenler olmadan birbirim oluşturamadığından söz eder. Martinet'in bu yaklaşımı da, doğalolarak,işaretleyen'in yapısını anlamın etkisine karşı bir hamilik görevi üstlenmesininbir sonucu olarak kurulmuştur. İşaretleyen ve işaretlenen arasındaki geçişken-lik de bu şekilde açığa çıkar. Bu dilsel geçişkenlik durumu eleştirel metnin arabirimlerine de müdahil olan bir kavramsal dizgeye denk düşer. Bu yapı eleştiriyidilin ikili mantığı üzerinden hareket eden bir metin-kuruculuk içerisinden oluş-turur. Nasıl Michel Foucault'nun sosyo-tarihsel düzlemde ilerleyen estetik yak-laşımı Eleştirinin ihtiyaç duyduğu temel yaklaşım biçimlerinden yalnızca birtanesini oluşturuyorsa aynı şekilde Pierre Bourdiou'nun kültür sosyolojisi desüreğen bir yapı olarak ilerleyen tarih ve toplum birlikteliğinin ekonomik, sos-yal ve siyasal açıdan ne türden estetik normların, değerlerin ve kültürel kalıp-ların, nasıl yapısal süreçlerden geçtiğini anlamamız için verili olmayan birbakış açısını sergiler. Eleştirel bilinç için olmazsa olmaz kültürel bağlarnlarınsiyasal, felsefi ve estetik teorilerin hangi başat eğilimlerin ve uygulayırnların birsonucu olarak ele alınması gerektiği noktasında kültürel çalışmalara sevke-decek bir nirengi noktasını oluşturur.

Edebiyat teorisinin oluşumunu teşkil eden Kant, Hegel ve Nietzsche'ci felsefiargümantasyonlar ve bu argümantasyonlar üzerinden bugün halen daha devametmekte olan tartışmaları ve kavramsal döngüyü ele almadan yazınsal alanı veyazınsal eleştirinin bugününü de anlamak pek olası görünmüyor. Zira Kant,Hegel, Croce, Nietzsche, Saussure, Gadamer, Heidegger, Marx, Lukacs, Ben-jamin, Adorno, Bakhtin, Jameson, Eagleton, Greimas, Barthes, Foucault,Coleridge, Eco, Eliot, P. de Man, Lyotard, ve Derrida'ya uzanan bir çizgi üzerin-den yürüdüğümuz vakit eleştirinin metinselolarak geçirdiği tüm aşamaları veara-yüzleri de görmek, anlamlandırmak daha işlevsel bir noktaya götürecektirbizi.

94 S i N i R D A

Page 7: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

DERRIDA VE YAZı'NıN ERTELENMİş ZAMANI

Bu durum, benim, adına temsilin aporetik iz'i diyeceğim bir kavramsal-laştırmanın Batı düşüncesi içerisinde yerleşikleşmiş bir ilişkisiz ilişkininsöylem sicilleri ile yazıyı ve benliği kurban etme edimine dayanan bir dizitekrar-şimdiye-getirme (re-presentationı durumunun tamamen yazının felceuğratılmış dilbilgisel kökleri ile ilgilidir ve çok daha kökensel bir iz sürmeyigerekli kılan bir yolculuğa yazgılıdır: Tıpkı Odysseus'un yolculuğu gibi bitimsizbir yolculuktur bu. Böylesi bir yolculuk İbrahim'in Moriya dağındaki yolculu-ğuna eşlik eden SızırenKierkegaard'ın yapıtının ortaya çıkardığı gerçeklik vetemsiliyet alımlamasından, İbrahim'in sessiz ve bir nefes tutulması gibi şimdisiolmayan tüm zamansal temsil biçimlerine olanak sağlayan geçmiş ve bellekyöneliminin tüm özne yapılarıyla birlikte hareket eden kurban sunumuna kapıaralar.

Erich Auerbach bu yüzden İbrahim'in yolculuğunun belirsiz ve belli olmayanaracılığıyla sessiz bir ilerleme, nefes tutulması, şimdisi olmayan bir süreç,geçmiş olan ile önde bulunan arasına bir zaman boşluğu olarak dahledilen, amayine de ne hikmetse hesap edilen üç günlük sürenin tıpkı Odysseus'un yolcu-luğundaki tüm yara izlerini içerebilmesi açısından ilerideki sembolik tefsirleride sahiden talep edebilecek hangi gerçeklik kipi üzerinden farkına varmanınbilgisini bir temsiliyet üzerinden, edebiyatın bütün olarak kültürel yapınınbilinçaltını nasıl belirlediğini, tarihsel süreci içerisinde anlatır.' Onun yapıtı,Batı edebiyatı içerisindeki gerçekliğin temsilinin yazınsal yaratılar üzerindennasıl bir estetik etkiye dönüştürüldüğünün örnekleriyle doludur. Auerbach'ın,Homeros'un üslübunun konu edindiği hiçbir durumu yarı karanlıkta ve dışsal-laşmadan bırakmama ihtiyacı olarak gördüğü temel itki olguları tamamendışsallaşmış, tüm unsurlarıyla görülebilir, algılanabilir biçimde, uzamsal vezamansal kodlarıyla münhasıran belirtilmiş olarak temsil etmesiyle ilgili birdurumdur. Aynı şekilde psikolojik süreçlerin Homeros metninde ilerleyişi de buyöndedir ve hiçbir şey saklı değildir. Auerbach'ın Homeros metinlerinde gör-düğü kesintisiz, ritmik olgular düzeneği hiçbir şekilde ne tek bir boşluk ne de tekbir kopukluk barındırır. Aksine Homeros'un metninin özgüllüğü, sunumundayatar. Kelimelerin eşlik etmediği neredeyse tek bir durum bile söz konusu de-ğildir. Onun için bir olguyu oluşturan tek tek unsurların birbirleriyle olan ilişkisibariz bir şekilde kayda geçirilir, nerelerde kullanılacağı belli olan ve anlamyönünden hassas bir şekilde ayrışan pek çok bağlaç, zarf, edat ve sözdizimseltüm araçlar, şahısların, nesnelerin ve epizodik olayların birbiri karşısındakivarlığını tahdit eden esnek bir bağ ile zamansal, uzamsal, nedensel pek çoknokta bu şekilde aydınlatılır. Homeros'un üslübunda tüm özellikler uzamsal vezamansal bir şimdinin, nihayetinde, bir mutlak'ın içerisinde gerçekleşir.Auerbach'ın yol haritasını çizdiği böyle bir düzlemde, Homerik metinlerdeanlatılan dramatik kurgu da bağımsız ve kendine münhasır bir şimdi içerisindekurulur. O yüzden, şimdiyi geçmişin derinliklerine açık bırakan öznelci-pers-pektifçi bir modern metin yapısı Homeros'un üslübunun dışındadır. Onun temsilettiği biçem eşit ölçüde bir nesnel şimdinin metne dahil edilmesinden başka birşey değildir. Auerbach'ın zamansal görünüsünde (perspective temporelle)

2. Auerbach, Erich (1968): Mimesis: La repressentetiorı de la teslite dans la litierstute oeeidentale,(traduit de la l'Allemend par Corrıelius Heirn), Paris: Editions Gallimard, p. 11-34.

S i N i R D A 95

Page 8: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

Homerik üslubun özünün anlaşılması için onun kadar epik fakat başka birformlar dünyasının ürünü olan Elohist anlatırna, İshak'ın kurban edilişi anlatı-sına başvurur. Tekvin'in bilmernek ve giz üzerinde yükselen ses tonu İbrahim'inhiçbir şekilde nedenlerini sorgulayamayacağı bir tanrısal paradoksun ürünü-dür. Bu haliyle bile İbrahim'in maruz kaldığı bilmerne durumu aslında Auer-bach'ın yapıtının farklı bölümlerinde açıkladığı pek çok yönseme gibi Homerikanlatıların yapısından çok uzaktadır. Her şeyden önce Yahudilerin tanrı anlayı-şı, şeyleri kavrama ve temsil etme biçimlerinin sebebi değil, semptomudur,'Şimdisi olmayan bu süreçte İbrahim'in nefes tutulması İshak'la birlikte kate-deceği menzilin belirginliğine bağlıdır. Oysa Eski Ahit ölçülü bir zaman kavra-yışından daha çok ıstırabın ve imanın gadrine uğramış bir zamansal muhay-yileye sahiptir. Oyüzden Homerik metinlerde olduğu gibi her gün aynı zamanınyeniden yaşanması durumu da söz konusu değildir. Elohist anlatıya egemen olangerilim unsuru sessizlikle ve imanla ilintili bir dile gelmeden kalan düşünce-lerle örülüdür. Auerbach'ın Eski Ahit anlatısı ile Homerik metinler arasındakurduğu en karşılıksız birbirine denk gelmeyen ilişki türü de budur. Elohistanlatıdaki zaman ve mekan belirsizliği, sessizliğin bir hikmet formunda sunul-ması, gerilimin kopuk kopuk dile getirilmesi ve hiçbir zaman boşalmayan ge-rilimle mücehhez bir giz'le mukim olması onun bir arkaplan'la (arriere plan)yüklü olmasını sağlamıştır. Homeros'un üslubunun Elohistik anlatıya nazaranperspektifsiz saf bir şimdi kurmasıyla önplan'lı (duprimier plan) olarak temsiledilmektedir. Tanrının Kutsal Kitap'taki temsili ise tamamen arkaplan'lı birtemsiliyettir. Zeus'un zuhurundaki kavranabilirlik ve görünebilirlik Eski Ahit'intanrısında hep derinlere doğru uzayıp giden bir bilinmezliğe sahip olmasıyla buarkaplan'ı sabitler. Oyüzden Auerbach, Homerik metinlerin insanı temsil etmebiçimlerinin görece basit olduğunu düşünür. Batı yazınında gerçekliğin temsilsüreçlerinin hangi aşamadan geçtiğini bu iki üslup aracılığıyla gösteren Auer-bach'ın çabası aslında bugün için de kutsal anlatıların her şeyi cisimsiz birerimgeye dönüştüren yapısını görebilmemiz için bir fırsat sunuyor. Zira Eski Ahitgibi kutsal metinlerde öğreti ve vaad, anlattığı hikayelerle somutlanır ve onlar-dan ayrıştırılamaz. Bu yüzden arkaplan'ları vardır, gizemlidirler, saklı anlam-ları vardır, tefsire ihtiyaç duyarlar. Anlatılan gerçeklerden ibaret olmaması bumetinlerin sürekli kendi gerçeklerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalma-sını sağlamıştır. Amacı Homerik metinlerde olduğu gibi kendi gerçekliğimizibize bir an için unutturmak değil, gerçekliğimizi aşmak, sindirmektir. Hayatı-mızı onun dünyasının içine yerleştirmemiz. onun kurduğu evrensel tarih bina-sında birer unsur olduğumuzu hissetmemiz gerekmektedir. Tanrının iradesinintecessümü olarak şekillenen tüm kutsal figürler gibi İbrahim de tedrici olarakıstırap aracılığıyla sınanmıştır. Auerbach'ın Homeros ve Eski Ahit'te açığa çı-karttığı temsil biçimi, gerçek bilginin alanına dahledilen varlık düşüncesinin,özne durumlarının edilgin yönelimsellikleri üzerinde durmamızı da gerektirir.Zira Batı felsefesini, başka'yı açığa çıkarmakla eşdeğer olarak gören EmmanuelLevinas'ın düşüncesinde verilmiş olanı kendinden sunuyormuş gibi her deney-imin, ne kadar edilgin, ne kadar konuksever olursa olsun davet ettiği varlığı

96 S i N i R D A

3. "La reoresentetion judaique de Dieu n'est pas tant la cause q'un effet de ces conseptions". Auerbach,1968, p. 16-17.

Page 9: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

DERRIDA VE YAZI'NIN ERTELENMİş ZAMANI

hemen kendisinin kurmaya girişmesi de öteki'nin zamanına geçişi önceleraslında. O yüzden Odysseus'un yolculuğu da "kendini hep kendi olarak yenidenbulan bilincin özerkliğine zarar vermeyen'" bir başka'lık deneyimidir.

Bu başkalık deneyiminin giderek geri dönüşü olmayan bir yolculuğa, temsilinaporetik ızi'ne, dilin ve öznenin hükümran dolayımlayıcıları tarafından daha çokyaklaşılmaz mı? Kurban edimi de bu temsil biçiminin vazettiği bir gerçeklikolarak ikame edilir. Aynı şekilde mitologyada tanrıları teskin etmek için kızılphigenia'yı kurban eden Agamemnon'un trajik yönü ile İbrahim'in ahlakı as-kıya alan kutsal yönelişi arasında bir yakınlık kurulabilir mi? Böylesi bir yakın-lık her şeyden önce temsiliyet biçimleriyle birbirinden ayrılmaktadır. Homerikmetinlerde dile gelen dünya ve bu dünyanın trajik kahramanları Agamemnon'-da, Oidipous'da ifadesini bulan bir sonsuz geri çekilme dolayımında hep birarete (erdem) içerisinde varoluşlarını ikame ederler. Oysa İbrahim'in ve Kitab-ıMukaddes'in temsil dünyası imanın ve itaatin her türlü trajik yazgı düşüncesiniyok sayan, dünyasal varoluşu kesintiye uğratan bir temsiliyet içerisinde varol-masıyla ayrilır. Çünkü imanın paradoksu sessizlikte yatar. ıbrahim'in suskun-luğu da bunun işaretidir. Homerik metinlerdeki trajik kahramanlarda olduğugibi konuşarak mevcudiyetini ve arete'sini korumaz. Susmak, tanrısal buyrukkarşısında icbar edilen sınanmanın çelişkili boyutudur.

Bu sınanma ve kutsalın bilmemeye maruz bırakan söylemi özne-temsil ilişki-sinin varsıllığını hep öteki'nin ertelenen zamanına havale eder. Dünyanın tem-siliyetine elveren metin, hakikatle olan ilişkisini de sakladığı, açığa vurmadığıanlam kodları ile kurmuştur. Riceeur'ün boşluk olarak görebileceği bir dünya-sızlaşma durumuna denk gelecek bir farklılık mottosuna sahiptir: Her metnindillendireceği bir hakikati olması gerekliliğinden hareket edecek olan bir bakışdoğalolarak metnin de sözün imlediği duruma bağlı bir hakikatin temsilcisi ol-masıyla sonuçlanacaktır. Metnin içerisinde sakladığı dünya ile gerçek dünyanınörtüşmemesi durumu Ricoeur'e göre metinde yazı aracılığıyla mevcudiyet ka-zanan dünyanın imgeselliğiyle ilgilidir,' Unutmamak gerekiyor; metin kutsalolsun veya olmasın, bizatihi bir şey değildir, fenomenaldir. Anlamı yansıtan gös-tergedir. Onun nihai anlamı, farklı yorumlar tarafından verilmiştir," Dolayısıylayazıyı ve metni çerçeveye alan temel birim olarak söylem biçimlerinin dille ör-tük biçimde özdeşleşen yapısı, onu aynı zamanda, uzlaşımsal lafzi yönü üzerindedurmamızı da gerektirir. Anlamın kodlarını oluşturan söylem mutlak hakikatfikrinin onaylayıcısı olmaktan daha çok bir açıklayıcısı konumundadır. O yüz-den dili bir dil düzeni (ordre du langage) içerisinde ikame eden söylem, metnindünyası dolayımında hiçbir şekilde aşkın kodlarla varolmaz. Bu bağlamda söz-celeme'nin de onsuz olamayacağı bir özgüllük içerisinde metne dahil olur söy-lem.

Söylemselolanın hakikat taşıyıcılığı metne ve anlatılan şeyin kökenine bir geridönüştür. Dilin gerçek olmadığı üzerinden hareketle hakikati işaretin tasallutu-

4. l.evinas, Emmanuel (1974): "La trace de teutre", En decouvrenttexistence avec Husserl etHeidegger, Paris: Vrin, p. 187-202.

5. Ricceur, Paul (1986): Du texte s tectiotı: essais dhetmeneutioue II, Paris: Editions du Seuil, p. 141.6. Resweber, Jean-Paul (1975): La Theologie face au deri betmerıeutique, Louvain: Nauweberts, p. 19.

S i N i R D A 97

Page 10: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

98 S i N i R D A

na vermeyi mümkün kılar söylem. Bu durum tüm görülebilir anlamların mantıkve ekonomisini hep sözeelerneyi erteleyen, dilin merkezi konumundaki söylemtarafından olanaklı hale getirilir. Anlamın aşkınlığına işaret eden sözce'nin(enonciation) yazı tarafından saklandığı epizodik bellekte metnin iç örgülerisöylemin birimleri tarafından kurulur. O yüzden, dilin gerçekliğinin ve temsilimkanının ne türden bir geri dönüşlülük edimine olanak verdiğinin izinin sürül-mesi gereklidir. Bu türden bir iz sürme ise, Jacques Derrida'nın mevcudiyetmetafiziği dolayımında, hakikati önceden durduran sessiz bir telaffuz olarakyazıyı ve metni çerçeveye alarak sildiği yazının kalıntılarına yeniden-kaydınmümkünatını, olabilirliği ni kendi tuzaksız tuzağı içerisinde gösteren tüm saçıl-malan ile kendi dili içerisinde konuk eden deconstructioıı estetiği dahilindesökümlemek gerekecektir.

III. Jacques Derrida ve çerçeveye Alınan Yazının Ertelenmiş Zamanı

"Kırılmış tabletlerin parçaları arasından şiir ortayaçıkar ve konuşma köklenir (...) Yorumun zorunluluğu,şiirsel yorum gibi, sürülmüş konuşmanın biçimidir'".

Jacques Derrida

Jacques Derrida'nın, "öteki"nin edilgenliğinde merkezsiz ve atopik bir belirsiz-lik alanının uzamsal yüzünü oluşturan kent düşüncesi ve kent dahilinde felsefe-nin simgeselolana, ötekinin yurduna, yabancılığa, bu yabancılığın içkinleştir-diği topolojik coğrafyanın oluşumunu konukseverliğin de ortaya çıkardığı tümaçmazlar, zamansal çelişkiler eşliğinde ele aldığı metni, aynı zamanda onunpolitik fenomenolojisine de bir yer-yurt dolayımında girizgah oluşturabilecektemel bir düğüm noktasından hareket eder," Konuksevt-er-z-mezjlik (Hos-tipitaliteı başlığını taşıyan metninde Derrida "daha konukseverliğin ne olduğu-nu bilmiyoruz" diyerek oldukça paradoksal bir durumdan yola çıkıyor. "Dahabilmiyoruz", zira "eşikieyiz", Derrida'nın kendi dilinde, kendi evinde, konuk-severlik kodunun gerektirdiği söylemsel ve politik açılıma, başlamak için ve birnevi hoş geldiniz demek için yönelttiği bu aforizmatik cümlenin içerdiği frag-manter yapı aynı paradoksalolgunun Hegelyen bir efendi -köle diyalektiği içeri-sinde gerçekleştiği sürecin de temel doğrulayıcı biçimini oluşturur. Zira halendaha Derrida'nın aynı ısrarcı tavrını sürdürdüğü edimsel bir çelişki olan konuk-severlik deneyimini açımlamak için üzerinde durduğu bu cümle, Fransızcakonuşan bir biz içinde bizi içerirnleyen, önceden otoriter bir biçimde sizi içerim-lemiş olan konukseverliğin en az üç ve kuşkusuz dörtten fazla anlamı olduğunubilmek açısından da önemlidir. Konukseverlik kendi evinde bir çok kez alır veverir Derrida'ya göre. Konukseverlik verir, sunar, uzatır, ancak verdiği, sundu-ğu, uzattığı başka yabancıyı ev sahibinin (host Wirt) yasasına boyun eğdirerekkendi evinde içeren ya da oraya gelmesini sağlayan ve gelmesine izin veren

7. Derrida, Jacques (1967): l'ecriture et la ditterence, Paris: Editions du Seuil, p. 99.8. Derrida, Jacques (1999): "Konuksevt-er/mez-Ilik", (çev. F.Keskin-Ö. Sözer),Pera Peras Poros:

Jacques Derrida ile Birlikte Disiplinlerarası Çalışma, s. 45-7 ıiçinde, istanbul: YK.Y..

Page 11: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

DERRIDA VE YAZI'NIN ERTELENMİş ZAMANI

ağırlamadır. Ev sahibi kendi dilinin yasasını ve sözcüklere kendi yüklediği an-lamı, yani kendi kavramlarını dayatmakla başlama eğilimindedir.

Konukseverliğin semantik yapısını postüle eden Derrida konukseverliğe ilişkinsarf ettiği "en azından üç ve kuşkusuz dörtten çok" olarak dillendirdiği anlam-lardan ilki olan "bilmiyoruz" cümlesini "bilmek" fiiline yapılan vurguya bağlıolarak gündeme getirir. "Bilmiyoruz"un açığa çıkarttığı bilmeme fiili Derrida'-ya göre, zorunlu olarak bir açık, bir zayıflık ve eksiklik değildir. Görünürdekidilbilgisel olumsuzluğu ise konukseverliğin nesnel bir bilgiye uyan bir kavramolmadığı anlamına yorar Derrida. Öte yandan aynı Derrida'ya göre, konukse-verlik kavramının, kavramı olduğu şeyin bir, varolan olarak, şey ya da nesne ola-rak bilgiyle ilgisi olabilecek bir şey değildir. Eğer konukseverlik sadece şeyin,nesnenin, şimdi burada varolanın ötesinde edirne ve intention'a çağıran değil,bilginin de ötesinde, hakkında hiç bir şey bilmediğim noktada mutlak yabancı,mutlak bilinmeze doğru yönelen intentional bir deneyolarak sözcüğün enmuammalı anlamında bir deneydir. Konukseverliğin ikinci anlamının birincianlam tarafından içerilmiş gibi gözükebileceğini belirten Derrida daha çok,konukseverliğin ne olduğunu bilmernek ediminin, onun var olmamasından,buradaki bir varolan olmamasından kaynaklandığını söylemektedir. Bu inten-tional edim, bir çağrı olarak yabancı olan bir başkasına "hoşgeldin" demek içinseslenen bir deneyolmamanın ortaya çıkardığı bir anlam da değildir.

Bu zamansal kopmanın, kayıt altına almanın, bakış'a sunuımanın Batı metafiziğigeleneği ile çok köklü bağları olduğu aşikardır. Batı metafiziği geleneğinin var-lığı ifşa etmekten çok ona şiddet uygulayarak varolduğunun altını çizen Derri-da'nın deconstruction'unda bu süreci tüm yönleriyle görmek ve ona tanıklıketmek mümkündür. Derrida De la grammatologie'de varlığın bir mevcudiyetolarak belirlenmesinin tarihi olarak metafiziğin tarihini onun serüveni ileörtüşen sözmerkezciliğin (logosentrisme) bütünüyle iz'in indirgenmesi olaraküretildiğini defalarca hem Rousseau'nun hem Platon'un hem de Hegel'in eseriarasındaki eşsiz bir konumu işgal eden koşutluklar üzerinde hep yazının meta-fizik karşıtlığı üzerinden yol alarak ele almıştı: Bu yol alışta Derrida, Rousseau'-nun yazı karşısında konuşmaya öncelik tanıdığı ve bizatihi Batı metafiziğinin dekalbinde yer alan pozitiv ve negativ karşıtlıklarla bir hesaplaşmaya girer ve onuyazı adına mahkum eder. Konuşma ediminin yazı ile olan metafizik ilişkisindekimerkezi karşıtlıklardan biri de budur. Onun için Derrida, varlığın bu geleneğimistifiye eden mevcudiyetle (presence) aynileştirilmesine karşı çıkar. Derrida'-yı Rousseau'nun yazıyı mevcudiyetin ve konuşmanın hastalığının yıkımı olarakgören bakışından ayıran temel çelişki de budur zaten. Derrida'nın bakışındaözgülleşen şey konuşmanın değil bizatihi yazının öncelikli olduğu durum önemkazanmıştır. Derrida açısından yazı tüm tarih ve tarihsel" oluş alanını açar, buyüzden dilin kaynağı ile yazının kaynağı hiçbir şekilde birbirinden ayrılamaz.Ancak Derrida, yazının sözde türemişliğinin tek bir şartla mümkünatına inan-maktadır: orijinal, natural bir dilin asla varolmaması, asla el sürülmemiş ve yazıtarafından dokunulmamış olması şartıyla," kendisinin daima bir yazıya sahip

9. Derrida, Jacques (1967): De la grammatologie, Paris: Editions de Minuit, p. 145-146 ..ıo. Derrida, Jacques (1967): De la grammatologie, Paris: Editions de Minuit, p. 126

S i N i R D A 99

Page 12: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

11. Derrida'nın konuşma ve yazı arasındaki karşıtlığa müdahalede bulunması da yine Batımetafiziğindeki temel karşıtlığa yani konuşma edimine Platon'dan beri yüklenen gizil anlamla alakalıdır.Bu anlam ise yine Derrida'nın L'ecriture et la dittererıce adlı yapıtında uzun boylu tartıştığı gibi şiddeteyaslanmaktadır. Bkz. Derrida, Jacques (1967): -Violence et rnetaphysique Essai sur la penseed'Emmanuel t.evinas» in l'ectıture et la ditteretıce. Paris: Editions du Seuil, p. 117-228.12. Derrida, Jacques (1967): De la grammatologie, Paris: Editions de Minuit, p. 145-202.

olması şartıyla. Derrida'nın deconstructif çabası tam anlamıyla Batı metafizi-ğine yörıeltilmiş köklü bir saldırıdır. De la grammatologie'da bu köklü saldırınınkimi öncüllerinin altını ise ziyadestyle çizmiştir. Rousseau'nun konuşma for-mülasyonunu altüst eden Derrida yazının konuşmayı önceleyerek izlediğini,konuşmayı kavradığını ve yazının konuşmanın armağanı olduğunu söyler. Der-rida'nın deconstruction'u Batı metafiziğine bu çok yönlü saldırımn ana ekseninioluşturur. Bu eksen, onun söyleminde, sürekli kopmalarla varolan Batı meta-fiziğini kesintiye uğratacak başlangıç eşiğini oluşturur. Yazının öncesine ve öte-sine ilişkin bir görü (intuition), bir dolaysız mevcudiyet, bir yerinden etme, yerdeğiştirme, kaydırma ıdeplacementı mevcuttur onun uzam-zamansal oyunun-da. işaretler ve kaydını tutar her gücül gerçekliğin. Dile maruz kalmışlığın verilibir dil içerisinde alımlandığı bir dünyada verilişin (donation), düşlemsel olanınötekiliği (alterite) kaydı altına aldığı uzamsal bir aralıkta soluk alan imge, imle-yenin askıya alındığı bir kararsızlık anının iz'ini sürer. Derrida için de zaten,görü'nün en hakiki biçimi olarak işaret, zaman içinde bir varoluş olup mevcudi-yetin silinişini imler. LI

En başından beri Derrida'nın düşüncesine kaynaklık eden düşünürler arasındaNietzsche, Heidegger, Levinas ve Freud'un bulunması Batı düşünce yapısıiçerisindeki ayrışmanın parametrelerini bütün bir felsefi geleneğe taşımasıanlamında da önemli isimlerdir. Özellikle Hegel ve Husserl kaynaklı Saussuredilbiliminin ve fenomenolojik yöneliminin önünde ve ötesinde durması onunNietzsche ve Heidegger etkisiyle birlikte bir destruction (sökme) girişimi ola-rak Batı metafiziğinin deconstruction'una yönelten faktördür. Levinas'ın Tal-mud kaynaklı öteki (l'autre) felsefesinin ve Freudyen bilinçdışı (das Unbe-wusste) kavramının kaynaklık ettiği psikanalitik yönelimi, Marx ve Bataille'ınsakınımsız ekonomi-politiği içerisinde "çığrından çıkmış bir zaman"da Hegel-yen diyalektiğin ürünü olarak gördüğü "bütünsellik" iddialan ile hesaplaşanDerrida'nın radikal bir hermeneutik tasarı olarak grammatologie'si hiçbir vakityazınsal etki ve kaynaklardan da uzak durmamıştır. Mallerme, Kafka, Melville,Joyce, Celan, Artaud, J abes, Blanchot ve Sollers gibi şair ve yazarların metinleriaracılığıyla sökümlediği dünya bizatihi yazının ertelenen (differer) zamanı içe-risindeki metnin bambaşka (tout autrement) dünyasıdır. Keza Derrida'nın Batımetafiziği sorgularnasında merkezi bir önem taşıyan şey, "ses"li, işitsel sözünkarşısında yazının geriye itilerek hep bir eklenti (supplemerıt) olarak konum-landırılmasının nedenlerine ulaşmak yatar. Metafiziğin işitsel söze yüklediğiyüceltmenin yazının reddi üzerine kurulu yapısını irdeleme uğraşı Derrida'yıBatı metafiziğinin sözmerkezci doğasıyla başbaşa bırakmıştır.

Derrida, yazı karşısında sözü öneeleyen bu metafizik dolayıma, "Introductiorı IIi' 'epoque de Rousseau" bölümünde genişçe yer verir." Platon'daki sözlü gele-nek de, onun düşüncesinin yazıya dökülememiş diyaloglan ve formlan vesile-

100 S i N i R D A

Page 13: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

DERRIDA VE YAZI'NIN ERTELENMİş ZAMANI

siyle yazılamayan öğretiler ıagrapha d6gmata) dolayımında özellikle Phaidros'taçok açık bir şekilde bu metafizik geleneğin ilk durağını oluşturur. Platon, "yazı-nın resimle ortak ciddi bir kusuru vardır, çünkü ressamın ürünleri canlılık tas-lar, ama yine de onlara bir soru sorsan derin bir sessizliğe gömülürler" der.Fakat Platon için yazılı sözden çok daha güçlü olan bir söz vardır. Bu, "ruhu olan,bilginin canlı sözü'tdür,"

Derrida'nın üzerinde durduğu bu söz-yazı karşıtlığını, kadim Yunanlıların16gos'u14anlamlandıran çoğu zaman ise yaratırnın araçsal nedeni olarak gördük-leri bir hakikat (aletheia) olarak dizgeleştirdikleri tüm zamanı kuşatan bir edimolarak görmek mümkün müdür? Bu noktada kadim Yunanlılar için 16gos'un,tamda, iç düşüncenin ifade edildiği bir söz olarak anlaşıldığını, bir konuşma ve akılyetisi olarak görüldüğünü; söz, dil, anlatma, kural, esatir, belagat, kelam gibi pekçok anlamsal-mitik öğeye sahip olduğunu teslim etmek gerekiyor. Zira uykuyayatırmak, uyutmak, serrnek, derleyip toplamak, ayırdetmek, nakletmek hep16gos'un anlam çevrenini oluşturan tanımlamalardır. O yüzden 16gos,daha enbaşından, Herakleitos'un düşüncesinde evrenin temelinde yatan düzenlenmişbir ilke olarak yerini almışken Platon'da hakiki ve doğru bilginin karakteristiğiolarak bir doğru kanıyı (d6ksa) temsil eder. Stoikler için 16gos'un evrende herşeyi meydana getirici gücü (16goi spermatikoiı Aristotales için de geçerli olanbir akılsallık ve orantı düşüncesinin devamıdır. Stoacıların iç 16gos(düşünme)ve dış 16gos (konuşma) ayrımı da Talmud'un "tanrı kelamı"na kadar geçeceksüreçte 16gos'un hangi aşamalardan geçtiğini göstermesi açısından ilginçtir.Kadim zamanlarda duyulur dünyanın (k6smos aisthet6s) yaratımlarıyla birlik-te 16gos'un yaratırnın mührü ve evrenin rabıtası olma durumu bu kavramınmetafizik içerisinde edindiği aşkın konumun en belirgin göstergesidir.

La pharmacie de Platon (Platon'un Eczanesi) metninde Derrida yazının mitleolan bağını, mitin bilgiye ve kendisinde aradığı bilgiye olan karşıtlığıyla kesişenbir şecere bilgisi (genealogique) ile olan kopuşunun ve kaynaktan uzaklaşma-sının bizatihi yazı ve mit yoluyla anlamlı hale geldiğini düşünür. Çünkü yazınıntanımı hep bilmeden tekrar edilerek başlar. Yazı ile mitin bu akrabalığı, herikisinin de hem lôgos'tan hem de diyalektikten ayırt edilmiş olarak daha dakesinleşeceğinin işaretlerini sunar. IS Derrida açısından Platonik idealizm, yazı-nın konuşma karşısında silinişinin başlangıcıdır. O yüzden yazının tanrısı hembir bilimin hem de gizemli bir eczanın. tıbbın tanrısıdır. Bu anlamdapharmakonhem deva hem de zehirdir. Babaya sunulan, pharmakon olarak yazıdır. Platon'-un yazıyı gizemli ve tedirgin edici bir güç olarak sunmasının altında onun uyuş-turan yönüne ilişkin bir işaretlerne söz konusudur. Pharmakon'un anagram-lardan kurulu oyun oynayan yapısı sözün teatral temsiline de olanak sağlayan

13. Platon (1997): Phaidros, (çev. Hamdi Akverdil, istanbul: MEB, s. 122.14. Yunan 16gos'u ve onun mitik çemberi üzerine bkz.: Yernant, Jean-Pierre (1992): My the et societe enGrece ancienne, Paris: Editions du Seuil; Yernant, Jean-Pierre (1996): My the et petısee chez les Grecs :Etudes de psychologie historique, Paris: Editions La Decouverte, Yernant, J .-PVidal-Naquet P (1981):My the et tragedie en Grece ancienne, Paris: François Maspera; Veyne, Paul (1983): Les Grecs eni-llscru a leurs mytiıes], Paris: Editians du Seuil; Queneau, Raymond (1973): Le vayage en Gtece, Paris:Editions Gallimard; Maclntyre, Alasdair (2001): Ethik'in Kısa Tarihi, (çev. H. Hünler-S. Zelyut Hünler),istanbul: Paradigma.15. Derrida, Jacques (1972): La Disserntnation, Paris: Editions du Seuil, p. 71.

S I N i R D A 101

Page 14: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

metinsel örgüsüyle ilintilidir. Kralın yazıya karşı çıkışı da, bu bağlamda,anlamlıdır: Yazı, belleğe katkıda bulunmak bahanesiyle daha da unutkan kılar;bilgiyi azaltır, belleği ıskalamayı hedefler, mneme'yi (bellek) değil, yalnızcahypnomnesis'i (uyuşturma) pekiştirir. Derrida, tam da bu sebepten olsa gerek,pharmakon ve yazının hep bir yaşam ve ölüm sorusuna denk geldiğini düşünür.Platon'un sofist tanımlamasında yazı, ruhları unutkan kılışıyla bizi cansıza vebilmemeye doğru çevirir. Çünkü yazının özü ve kendine has değeri yoktur. Osimulakr içinde oynanır, belleği ve bilgiyi hep taklit eder. Yazı, Platon'da hepeklentinin eklentisi, gösterenin göstereni, temsilcinin temsilcisidir. Platoniköğretinin zımni açıklaması da budur zaten: harfleri öğrenenler artık bellekleriniişletmeyecekleri için, ruhları unutkan olacaktır (lehten men enpsuchais parex-ei mnemesameıetesia).

Platonik epos'da açığa çıkan şey yazının (grammata) mitik kökeni ile ilgilidir.Platon'un sunumunda Mısır tanrısı Theuth yazı tanrısı olarak baba Thamus'unkarşısına çıktığı vakit yazıyı sunmak için "Ey Kral, der, işte bir bilgi, bununsayesinde Mısırlılar daha bilgili ve kendi geçmişlerini hatırlamaya daha istidat-lı olacaklar. Belleğin de bilgilendirmenin de devası (pharmakon) bulundu".Derrida Platon'un evirmeceli yazısı (ecriture anagrammatique) boyunca tanrı-kral'a, babaya sunulan yazının pharmakon olarak baba tarafından geri çevrile-rek alçaltılmasını, yüzüstü bırakılmasını babanın her zaman yazıdan şüphe-lenen ve onu gözaltında tutan gücüyle açıklar. Sözün (parole), yani lôgos'ungücünü ve kaynağını babalık konumuna tahsis eden platonik şema nasıl Batımetafiziğini bütün kavramsallığıyla kurmuşsa, bir yazı sorusu olarak "konuşanözne"nin, kendi sözünün babası olduğu gerçeği de yeni bir anlam koridoru açar:Lôgos bir oğuldur, babasının mevcudiyeti (presence) ve babasının mevcut (pre-sente) yardımı olmadan, oğul kendi kendisini yok edecektir. "Fakat bir babanedir?" sorusunu soracak olan Derrida,pharmakon'un sunulan bir deva ve zehirolmasından hareketle pharmakon sözcüğünün muammalı tüm anlamları dola-yımında nasıl bir tersine çevrilmiş hakikatin dile getiricisi olacaktır? Yazı ve sözilişkisindeki çevrimi, yasak ve baba katilliği ile eklemlemek hiç de boşa bir çabaolmayacaktır. O yüzden Derrida söz-yazı karşıtlığı içerisindeki bu durumu,şaşırtıcı bir şekilde, babanın ve doğru yolu gösterenin geciktirilmiş (differe)katli olarak sunar. Çünkü zaten, babalık gibi bir şey, kendisini ancak lögos'danitibaren düşüneeye sunar. Theuth ve Thamus, yazı-söz, karşıtlığının anlam kori-dorları bize yazılı izler'in (les traces ecnres) etkinliği baba-oğul ilişkisi ve babakatli gibi karşıtlıkların birbirlerinin üzerine kapandığı bir dünyada konaklama-mıza olanak sağlar. Varlığın hakikatinin farklılığa izin vermeyen mevcudiyetisayesinde Sokratik bir rasyonalite ile şekillenen Batı metafiziği içerisinde bubaba-oğul ilişkisini, uygunluğu uygunsuzlukta (sa propriete est l'impropriete)yatan bir geri dönüş olarak görmek mümkün müdür? Oidipous'un, zamansızdoğmuş bir oğulolarak, baba katilliği de aynı Platonik ve Homerik ethos'un birürünü değil midir? Antik Yunan'da oğula, doğumu tamamlanmış, anadan ayrıl-mış, babanın onayıyla uygarlaşmaya hazır anlamlarına gelen lokheuma denme-si de bunu göstermez mi? Nicole Laraux'nun da imlediği gibi Yunan sitesindeoğullar kendisini dünyaya getirenden hiçbir iz taşımaksızın babanın birer kop-yasını oluştururlar. Yunan sitesinde babanın aksine ananın bedeni bir anlamda

102 S i N i R D A

Page 15: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

DERRIDA VE YAZI'NIN ERTELENMİş ZAMANI

bir yazıt'ın, bir yazının zarfı görevini görür," Söz'ün sahibi olarak baba yazıyaher zaman önceldir. O yüzden gücün sahibi olan baba, söz'ün istediği gibi oğulu,yazıyı karanlıkta bırakabilmektedir. Özcesi, oyuna izin veren tüm belirsizlik-lerin sahibidir söz. Baba tarafından kurbanın, yazının sunulduğu bir eylemolarak İshak'ın konumu aynı söz-yazı karşıtlığının bir devamıdır. İbrahim'in,tannnın yüce ve bilinmez söz'üne, kelam'ına olan sonsuz imanı İshak'ın (yazının)silinme edimini fazlasıyla haklılaştıran bir eylemdir artık.

Phaidros diyaloğundan yola çıkan Derrida, eğitimi söz konusu edinen yapıtındayazı gibi saçmalıklarla (niaiseries) uğraşmayı kendisine yediremeyen veyazının, sözün bir temsilcisi olmaktan başka bir şeyolmadığını söyleyen Rous-seau'nun Emile ou de l'educatioıı ve Fragments inedit d'un essai sur les languesyapıtı boyunca yazı karşıtlığının, yazının sadece sözün bir eklentisi olduğu veböylelikle yazının olsa olsa ancak sanatın dolaylanmış bir temsili trepresen-tation mediate) olduğunun izini sürer," Bu köklü iz sürme edimi yine bir Aydın-lanma düşünürü olan Condillac okumalanyla devam eder," Dehanın erteleneneylemini (l'apres-coup) odağına alan Derrida açısından Condillac da yazıyı ikin-cil gören Batı metafiziğinin önemli duraklarından birini oluşturur. Onun Essaisur l'orgine des connaissances humaines (1746) adlı yapıtı yazıya dair söyledik-leriyle bu temsil biçiminin tamamlanmış halkalarından birini oluşturur. Condil-lac açısından, düşüncelerini birtakım seslerle birbirlerine anlatmak durumunagelince insanlar, bu düşünceleri kendilerinden sonralan da yaşatmaya vemevcut olmayan kimselere tanıtmaya elverişli olarak birtakım yeni işaretlertasarlamak mecburiyetinde kalmışlardır. Bunun üzerine muhayyile onlaraancak zaten hareketlerle ve kelimelerle ifade etmiş bulunduklan ve daha ilkanlardan itibaren metaforik dili vücuda getirmiş olan bir imgeleme sunmuştur.Bu türden bir iletişimin sağlanabilmesi için de en doğal yol nesnelerinimgelerini çizmekten geçer. Bir insan veya at düşüncesini ifade etmek içinbirinin veya ötekinin şekli gösterilmiştir, ilk yazı denemesi de böylece ancakbasit bir resim olmaktan ileri gidememiştir," Bu resmetme edirni, mimetik birtekrar olmaktan daha ziyade Platon'la birlikte başlayan söz-yazı karşıtlığınınsonlandığı nihai bir aşama olarak kendisini gösteriyor.

16. Loraux, Nicole (1990): Les meres en deuil, Editions du Seuil, p. 108; Bu yapW odaöyna alan veYunan sitesinin dipil özelliklerine «yazy» baölarnynda vurgu yapan bir çalyprna için bkz.: Borgeaud,Philippe (1993): «La cite grecque au femlnin», Revue de I'histoire des religious, No: 2 lO, p. 349-356.17. "Parlerai-je il preserıt de l'ecriture? Non, j'ai honte de m'amuser il ces niaiseries dans un traite del'education", J.-J. Rousseau, Emile au de l'educatlon, in De la grammatologie, p. 149; "L'ecriture n'estque la represerıtation de la parole : il est bizarre qu'on donne plus de soin il deterrniner I'image que l'objet(. .. ) Les langues sont faites pour ôtre parlees, l'ecriture ne sert que de supplernent il la parole ... La parolerepreserıte la pensee par des signes conventionnels, et l'ecriture represente de meme la parole. Ainsi I'artd'ecrire n'est qu'une representation mediate de la pensee", J.-J. Rousseau, Fragment inedit d'un essai surles langues, in De la grammatologie, p. 42, 207.18. Derrida'nyn Condillac okurnalary için bkz.: (1972): Marges de la Philosophie, Paris: Editions deMinuit; (1973): L'arcMologie du frivole, Paris: Editions Galilee.19. "Alors I'imagination ne leur represerıtera que les rnernes images qu'ils avaient dejil exprimees par desactions et par des mots, et qui avaient, des les commencements, rendu le langage figure et rnetaphorique.Le moyen le plus naturel fut done de dessiner les images des choses. Pour exprimer I'idee d'un ham me aud'un cheval, on representera la forme de I'un ou de l'autre, et le premier essai de l'ecriture ne fut qu'unesimple peinture", Condillac, Essai sur I'orgine des connaissances humaines, in Marges de laPhilosophie, p. 371.

S i N i R D A 103

Page 16: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

104 S i N i R D A

Derrida'nın düşüncesinde mevcudiyetin yapısını belirleyen şey differance'dır.Onun temelinde ise dil vardır. Dolayısıyla differance'uı ifadesini bulduğu tekgerçeklik kipi dildir. Zaten dili sınırsız bir oyun mantığı içerisinde anlamlan-dıran Derrida dilin kendi gerçekliği dışında bir gerçekliği yansıtmadığını daözellikle belirtir. Differarıce'ıiı imlediği en temel öncüllerden biri de yazınınöncesine ve ötesine dair bir mevcudiyet metafiziğine temellendirme yapma-sında aranmalıdır. Differance'uı zaman ve mekan içerisinde imlediği farklılıkkipi aynı zamanda bir erteleme (differe) edimine vurgu yaptığı gibi uzamsal biruyum'un zamansal farklılığına da vurgu yapar. Batı düşüncesindeki mutlakbilgiye dair tüm kökensellik iddialarına ve hakikate ilişkin tüm mütekabiliyyetteorilerine ve önkabullerine karşı itirazın bir mevcudiyet mantığı içerisinde do-laşıma sokulduğu özgül bir ayrımın adıdır deconstruction. Sanıldığının aksineyazınsal ve felsefi bir nihilizmin anahtarlarına sahip değildir. Ele aldığı metniözgürleştirmek gibi bir amacı vardır: "metnin dışında hiçbir şeyyoktur" (il n'y apas de horstexte). "Sökme" fiilinin bu kadar etkin bir rol üstlenmesinin en nihaiamacı da bu özgürleşme halinin giderek tek bir anlamı olmayan metnin içerisin-deki tarihsel tortulara karşı uyanık bir zihnin hakikat faktörlerini devreye sok-masıdır. Dolayısıyla deconstruction'u bir yöntem olarak adlandırmak Derrida'-nın önkabullerine ters bir durumu hayata geçirmekten öte bir şey değildir. O biryöntem değildir, tersine bir yöntem oluşturmanın tüm nihai önkabullerini veköken arayışını reddetmenin bilgisidir, bir yorumdur.

O halde bir Derrida metni neden, Levinas'ın dillendirdiği o düşünme güçlüğü-nün giderek artan bilincinden" nasiplenmiş, sakınımsız ve "bambaşka"dır (toutautrement). Onun metnini, düşüncenin tüm kıvrımları içerisinde eylemli kılanne türden bir görüngü siyasasıdır ki sorguladığı ve imlediği tüm şeyleri tama-men kendine özgü bir aşma mantığıyla sunmasına olanak vermektedir? Belkibiraz erken dile getirilmiş bir öngörüdür, fakat, bir labirent-metindir Derrida'-nın yazısı: Anlaşılmazlığı, savrukluğu gaye edinmeyen, yazının titreyen solu-ğunda tüm kavramlarını, sorgulamalarını, görüngülerini işaretleyerek kaydınıtuttuğu, iz'ini sürdüğü kendi biblio-bio-graphie'sının imlemi olan bir imzanıntaşıyıcı sıdır onun metni. Tek bir üslüptan daha ziyade, anlamın mevcudiyetindehayatiyet kazanan Derrida'nın üsluplan'ndan bahsetmek gerekir. Zira onunritmi; ağır aksak ilerlemeyen, çözen, söken, aynı zamanda iç örgülerini örerekilmeklerini kördüğüme dönüştürmeden atan sakınımsız ve tedbirli bir ritimdir.Her Derrida metni temsili olduğu yapısal örgülerin bakışımlı bir distance'ına(uzaklık, mesafe) da göz kırpar.

Bu uzaklığın yayıldığı, saçıldığı alanları yazı ve anlamın mevcudiyeti dolayım-ında, silinen iz'lerin gücüllüğünde, her işaretin, temsilin yapısökümüne giriş-rnek biraz da Derrida'nın ikili (double) olgulara yönelişindeki ısrarlı bakışındasabitlernek sanırım onun yazısının coğrafyasına egemen olan dışarı'nın çağrı-sına biraz kulak kabartmakla gerçekleşecek bir edirndir. Böylesi bir durum, tümbilinçsiz hatırlamalan (reminiscence) ve temsilin dolaysızlığını sürekli tekrar-lanan eylemlerin eşliğinde yazıya mukim kılmaktan öte bir anlam taşıyacaktır.Zaten Derrida'nın La double Seance'da21kurduğu sarmal yapı, sayfa başlarında

20. l.evinas. Emmanuel (1973): "Tout Autrement", L'Arc: Jacques Derrida, No: 54, p. 33-37.21. Derrida, Jacques (1972): "La double Searıce", in La Dissernination, Paris: Editions du Seuil, p. 199-

Page 17: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

DERRIDA VE YAZI'NIN ERTELENMİş ZAMANI

hep bir boşluğa işaret eden başlığın askıya alıcı değeri de onu temsilin kapalılığıkonusunda teatral olanın yazıyla girdiği ilişki bağlamında, tam da temsilin öz-deşliğinin hayata hükmettiği bir düğüm noktasında karşımıza çıkarır. Derrida'-nın Antonin Artaud ve Vahşet Tiyatrosu sökümlernesi" kendisi tarafından yad-sınan temsil anlayışının Artaud tarafından özgüllüğünün benimsenişinin ortayaçıkardığı gerçekliğin güçlü ve yıkıcı bir edim olmasında yatmaktadır.

Derrida'nın Artaud vesilesiyle "genelleştirilmiş bir göstergebozumun" ve bir"enerji tiyatrosunun" izlerini sürdüğü Vahşet Tiyatrosu ve Temsilin Sonu"metni yazı ve teatral temsil ilişkisinin başka'sına sunulma ve kurban edilmedolayımında bir dizi yeni bakış ve mantık ekonomilerini de yürürlüğe sokan biryayılma alanına sahip. Artaud'nun temel edimi, artık sahnenin bir mevcutolanın tekrarı ırepetitionı olarak işlev görmeyeceği gerçeğinde saklıdır. Bu daartık sahnenin kendisinden önce başka bir yerde varolan bir mevcutu temsiletmeyeceği anlamına gelir. Bu, doluluğu kendisinden daha eski olan, kendisindebulunmayan ve kendisi olmadan da pekala yapabilecek bir mevcutu imler:Mutlak Lögos'un kendinde-mevcut varlığı, Tanrı'nın yaşayan mevcutu. Derridabizzat Artaud'nun kendisinin Vahşet Tiyatrosunun basit bir mevcudiyetin safşimdi si içerisinde başlayıp bitmediğini, bizatihi temsilin içinde olduğunu"ikinci kez Yaratma" içerisinde, basit bir kökerıe ait olamayacak güçlerinçatışması içinde olduğunu biliyordu, diyerek tiyatronun aynı zamanda ilkselkökene ilişkin bir temsil, farklılık, bir türev ve bir kurgu olduğu gerçeğinin dealtını çizer. Onun için Derrida Vahşet Tiyatrosu'nun sözmerkezciliğe karşı olanedimini, düşüncenin dilde bütünsel anlam bulma olanağını garanti altına alanher türden tekrarlanma yapılarına ve sahnenin kökensel ifadeye eklemlenen birgölge olduğu inancına karşı umutsuz bir mücadele olarak sahneye yüklenenbiricik temsil biçiminin tekrarlama olduğuna yönelik anlayışın reddi reddiüzerinde yıkıcı bir teatral öz olarak görme taraflısıdır. Artaud'nun, temsilinkapalılığı üzerinden hareket eden anlayışı da bunun bir göstergesidir. Derrida,tam da bu noktada, La Disseminatioruuı mitologya ve Platonik şematizm bağ-lamında yapısöküme uğrattığı söz-yazı karşıtlığının, bir kez daha Artaud'nunVahşet Tiyatrosu'nda temsil özgüllüğü bağlamında açığa çıktığını gösterir. Ziralögos'a sahip olup onu kötüye kullanana karşı, babaya karşı, sözün ve metningücüne boyun eğdirilmiş bir sahnenin Tanrı'sına karşı kalkmış bir el mevcutturArtaud'nun Vahşet Tiyatrosu'nda. Tüm yönelimleriyle bir farklılıklar tiyatrosuolarak, tasarrufsuz, sakınımsız, karşılıksız, tarihsiz bir sarfiyat olarak VahşetTiyatrosu temsil değildir. Temsil edilemezliği içinde yaşamın ta kendisidir. 24

22. Derrida, Jacques (1967): "La parale soutflee" in l.ecriture et la difference, p. 254-292; "Le theiltre dela cruaute et la clôture de la representation", in üecnture et la citteretıce, p. 341- 368, Paris: Editions duSeuil ..23. Derrida, Jacques (1967): "Le theiltre de la cruaute et la clôture de la representatiorı", in l.'ecriture et ladifference, p. 341 - 368, Paris: Editions du Seuil.24. "Le theiltre de la cruaute n'est pas une representation. C'est la vie elle-meme en ce qu'elle ad'irrepresentable. La vie est I'origine non representable de la representation", Derrida, "Le theiltre de lacruaute et la clôture de la representation", in l.'ecriture et la difference, p. 343.

S i N i R D A 105

Page 18: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

Saf yapıt şairin konuşmacı olarakortadan kayboluşuna dayanır; şair,

çekip çevirme işini sözcüklere bırakır.Stephane Mallenne, Crıse de Vers.

iv. Yazı'n'ın çağrısı

Ben olmak bir varlık fazlalığıdır. Sonraya ait bir durum olarak yazı bu varlıkfazlalığının kayıtlarının tutulduğu bir çağrıyla tüm zamansallık biçimlerini,dilin apansız çağrılması gibi zayıf ve anısız bir bellek eşliğinde bir oluk, bir izolarak kateder. Yazının çağrısı, biraz da, ölüme, ölümün yüzüne yapılmış olanbir çağrıdır. Ölüm-yazısı2S da başkasının izinin sürüldüğü yazıdır, yüzün çıplak-lığının dolaysız mevcudiyetine yapılmış bir müdahaledir. Yazmanın çıplaklığıdışarının çağrısına, içeridenliğine öteki'nin bir ölüm armağanı olarak sunul-masıyla ikame olur.

Nerval'in metinlerinin bize bir eserin parçalarını değil, yazmak gerektiğinin;yalnızca yazmak için yaşandığının ve ölündüğünün tekrarlanan tespitini bırak-tığını söylediğinde Michel Foucault yazmanın ve var olmanın bu ikiz olanağının,olanaksızlığının bizatihi Batı kültürünün oyuk ve yürek olan bu sınırında ortayaçıktığını tuhaf, tanıdık bir gerçeklik olarak önümüze kovuyordu." Yazının çağ-rısı bir ölüm ikamesi olarak kurban sunumuna, bilmemeye, mysterium tremen-dum'a ne kadar yaklaştırır yazarı? Yazının çağrısının, hep kendisi için kararveren bir tanrının ulaşılamaz sırrı önünde titreyen İbrahim'in yolculuğundandaha ziyade Odysseus'un sürgünlüğünde, bitimsiz yolculuğunda açığa çıkmasışaşırtmasın bizi. Belki de Derrida'nın başka bir yerde, ölüm armağanı gibi,mevcudiyete ya da sunuma indirgenemeyen bir mevcut oluşturmaksızın an'ınmuvakkatlığını (muayyen bir zamana mahsusluğunu) talep edebilecek bir yazı-dan bahsetmek mümkündür. O halde yazı muvakkat-dışı bir muvakkatlığa,kavranılamaz bir süreye aittir. Bu süre, kişinin ne istikrarlı bir hale getirebile-ceği, kavrayabileceği, oluşturabileceği, algılayabileceği ve anlayabileceği birşeydir. Oyüzden ölüme sunma edirninde, kurban hem olumsuzlama eylemini vehem de bizzat eylemi askıya alır, hatta yas eylemini de."

Maurice Blanchot hangi tarihte yazılmış olursa olsun, bundan böyle her anlatı-nın Auschwitz öncesi olacağını soğuk bir kesinlik içerisinde dillendirmişti."Artık yazının anısız belleğini Auschwitz öncesi oluşturacaktır. Sonraya dair tümihtimallerin ve sınır durumların böylesi bir kesinlik içerisinde ihmal edilmesi,yazının bir varlık ikamesi olarak gücül gerçekliğini silinen tüm iz'lerin ayartı-cılığı içerisinde uzamın zamana sirayet ettiği noktada açığa çıkması anlamlı bir

25. Askyya alynmyp an'yn yazyyy titreten soluk zarnanynyn bir ölüm-yazysy içerisinde mevcudiyetbulduöu bu durumu, ayartylan imgenin, ayartylan yazy'nyn, titremenin iz'inin an'a dokunamayan imgedolayyrnynda bir söylemin topoörsfyasyny olupturduöu zamansal ertelemenin ve sonraya byrakrnarıynkYvrYmlarYny ele aldyllym bir çalypma için bkz.: Bozkurt, Ahmet (2008): "Orpheus'un Bakypy: UlusBaker'in Fotogram'larynyn Yz'inde Bir Yolculuk, Toplum ve Bilim, sayy: ı ı ı, s. ı 65- ı94.26. Foucault, Michel (2006): Sonsuza Giden Dil, çev. Ipyk Ergüden, 'istanbul: AYrYnıy, s. ı78.27. Derrida, Jacques (ı 999): Donner la mart, Paris: Galilee.28. Blanchot, Maurice (1983): Apres Coup, Paris: Editions Gallimard.

106 S i N i R D A

Page 19: Ahmet Bozkurt, Jacques Derrida, Déconstruction ve Yazının Ertelenmiş Zamanı, SINIRDA, Ağustos-Ekim 2008, sayı 11

DERRIDA VE YAZı'NıN ERTELENMİş ZAMANI

koridor açar. Bu koridor varlığın tüm yüklemlerine yabancı olan bir yazı'nın,henüz açığa çıkarılmamış bir başkalığın bilgisine sahip olduğunun da ikrarıdır.Bu başkalık bilgisi varlığın ötesinde ve varlıktan başka olan bir yazının bilgisinegötürür biz İ. İz'in iz olarak algılandığı tekrar edilen bir süreç olarak çizik içeri-sinde mevcudiyetini ikame eden yazı Derrida'nın yüce-yazı (archi-ecriture)kavramsallaştırması dolayımında gerçekte bir yazının işaretlerinin mimetiktekrarının onun varlıktan daha yaşlı bir oluş'a sahip olduğunu gösterir. Onuniçin yazı hakikatin tersine çevrilebilirliğine olanak sağlayan bir edim içerisindevarolur. Dilin ansızın çağrılması olarak yazmanın çıplaklığı da başka'nın za-manına geçişin varlık fazlalığıyla malul iz'leriyle dolu bir sığınak olmasındanöte bir anlam taşımaz. Yazının titreyen soluğu geri dönüşü olmayan bir kendi-liğin, çıplaklığı içerisinde imgesinden soyunan tüm iz'lerin verilmiş, sunulmuşmevcudiyeti olarak varlığa bir kör-dokunuş değildir. Başkası'nda dolayım-lanmış biryüz aracılığıyla dışarı'nın çağrısını taşıyan bir çıplaklıktır yazı.

KAYNAKÇAAuerbach, Erich (ı968): Mimesis: La represaentation de la realite dans la litterature occidentale,(traduit de la l'Allemend par Corrıelius Heirn), Paris: Edıtions Gallimard.

Blanchot, Maurice (1983) :Apres Coup, Paris: Editions Gallimard.

Borgeaud, Philippe (1993): "La cite grecque aujeminin", Revue de l'histoire des religious, No: 210, p.349-356.

Bozkurt, Ahmet (2008): "Orpheus'un Bakışı: Ulus Baker'in Fotogram'lannın İz'inde Bir Yolculuk,Toplum ve Bilim, sayı: 111, s. 165-194.

Derrida, Jacques (1967): L'ecrirzzre et la difference, Paris: Editions du Seuil.

Derrida, Jacques (1967): De la grammatologie, Paris: Editions de Minuit.

Derrida, Jacques (1972): La Dissemination, Paris: Editions du SeuiL.

Derrida, Jacques (1972): Marges de la Philosophie, Paris: Editions de Minuit.

Derrida, Jacques (1972): Positions, Paris: Editions de Minuit.

Derrida, Jacques (1973): Uarcheologie du frivoie, Paris: Editions Galilee.

Derrida, Jacques (1999): Donner la mort, Paris: Galilee.

Derrida, Jacques (1999): "Konuksev(-er/mez-)lik", (çev. F Keskin-Ö. Sözer), Pera Peras Poros:Jacques Derrida ile Birlikte Disiplinlerarası Çalışma, s. 45-71 içinde, İstanbul: YK. Y

Foucault, Michel (2006): Sonsuza Giden Dil, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Ayrıntı.

Levinas, Emmanuel (1973): "ToutAutrement", L'Arc: Jacques Derrida, No: 54, p. 33-37.

Levinas, Emmanuel (1974): "La trace de l'autre", En decouvrant l'existence avec Husserl et Heidegger,Paris: Vrin, p. 187-202.

Loraux, Nicole (1990): Les meres en deuil, Editions du SeuiL.

MacIntyre, Alasdair (2001): Ethik'in Kısa Tarihi, (çev. R. Hünler-S. Zelyut Hünler), İstanbul:Paradigma.

Platon (1997): Phaidros, (çev. Harndi Akverdi), İstanbul: MEB.

Queneau, Raymond (1973): Le voyage en Grece, Paris: Editions Gallimard.

Resweber, Jean-Paul (1975): La Theologie face aıuiefi hermeneutique, Louvain: Nauweberts.

Ricreur, Paul (1986): Du texte ıl l'action: essais d'hermeneutique II, Paris: Editions du SeuiL.

Yernant, J.-P.Vidaı-Naquet P. (1981): My the ettragedie en Grece ancienne, Paris: François Maspero.

Yernant, J ean- Pierre (1992): My the et societe en Grece ancienne, Paris: Editions du SeuiL.

Yernant, Jean-Pierre (1996): My the et pensee chez les Grecs : Etudes de psychologie historique, Paris:Editions La Decouverte,

Veyne, Paul (1983): Les Grecs ont-ils cru ıl leurs mythesi, Paris: Editions du Seuil.

S i N i R D A 107