293
Allah Fikrînin Tekâmülü Taassup Dü ş manlar ı ve Lâiklik Kahramanlar ı CEM İ L SENA İ stanbul Erkek ve Kuleli Askerî Liseleri Felsefe ve İ çtimaiyat Muallimi SEM İ H LÛTF İ suhulet  KUtüpanesi

allah fikrinin tekamülü

Embed Size (px)

Citation preview

Tekâmülü
Taassu p Dü m an la r ve Lâ ik li k Kahra m an la r
C E M L S E N A
stanbul Erkek ve Kuleli Askerî Liseleri
Felsefe ve çtimaiyat Muallimi
S E M H L Û T F
 
Hürriyete, taassupsuzlu-a, lâiklie dayanan bir asrda, hürriyeti ykan,
taassubu ga ye edinen, Ruhan î bir mevzuu tetk ik etmenin ho bir ey ol-
madn düü necek olanlar vard r. Ha lbu ki, bu eserin mak sad , ne Sam
kavimlerin semadan ge tirdikle ri farzolunan kitabî dinlerine hizmet etm ek ve
ne de her hangi bir kavmin allahn ke fe yardm etm ektir. B ir çok sene -
ler, slâm ve Hristiyan kara kuvvetlerinin elinde, insanlarn en tabiî tema-
yüllerini, düünce ve duyg ularn zenc irleme ye va sta olara k kullanlm
olan « Al lah  » mefhumuna, hangi noktadan temas edilirse edilsin, çok de-
fa akln ermedii bir takm efsan elere, m ucize lere, bid 'atler e ve bunlara
bal bulunan sim siyah bir zihniyete ve man ta tesad üf edilir. Ya lnz ipti-
dailer de deil, fak at daha m ütekâmillerde «
  M ûsavai ve saadet »
  in bu
âlemde imkâns zl n gören insan, bak a bir âlemde bunun tahakku k edece -
ini zannetmi ve bu ümit iie bin bir âyin, m erasim ve dinî ak ide lere saplan -
m tr. Bütün bu akide ler ise: Dah a ilk unsu rlarile, ilk iptidaî itikatlar ile
mutlak adaletin baka bir âlemde de mevcut olam yacam gösterirler. Zi-
ra, Allah namna ha reke t eden her kuvv etin ilk yap t i , evv elâ insan-
lar  imanl  ve  imansz  olarak ikiye ay rmak ve bunlara adaleti bak a ba-
ka ekillerde tatbik etm ektir. So nra   vAllahm hizmetçh  lerile müm inler
arasnda da ayr bir merteb eler silsilsi kabul eden bu itikatla r, hiç bir za-
man demok ratik bir zihniyetin yara tt makul bir müsa vata, ciddî ve lâik
bir ahlâka yük selem eldiler; ve hele be er iye ti, gay eleri olan sulh ve saa-
dete hiç bir gün u latramad lar. H emen den ebilir ki, tarihin b ir ço k kanl
hâdiseleri, adalet namna yaplm olan cinay etlerin bir çou, Allah ken-
di kudret ve nüfuzlarnn bir alet ve va stas yapan insanlarn bilg isiz, a ç
ve müteassp kafalarnn mahsulüdür.
Biz bu eserde, ne bu menfî zihniyetin noktai nazarn tenkit edecek ve
ne de ona ait fikir hareketlerini tahlil edeceiz. Belki sadece ulûhiyet nâ-
mna söylenen aklî ve kitab î düünüler arasnda bir gezin ti yap aca z.'
Maksadmz, insanlarn hakikî fikir hürriyetine kavumak için yapt çetin
sava anlatm aktr. B u ma ksatladr ki: Eserim izde A llah nlevzuu . etrafnd a
balayan serbest düüncelere, lâiklik mücadelelerine ve allahsz terbiye sis-
temlerine ait uram alara geni bir yer verdik ve içUma îyatç no ktai na- '
zan dierlerine tercih ettik.
4
H iç üphe yok ki, burada, Allah hakk nda söz söyleyen bütün müte-
fek kirle ri bir ara ya toplam ya imkân olamazd . M aamafih, ihmal edilenler,
an cak ikin ci snf âlimlerdir. Es er , bir felsefe tarihi ve yahut Allah fikri-
nini tarihi olmad için zaman zaman kronolojik silsileyi kaybetmek zaru-
reti hasl oldu . V e baz müabih vey a muadil fikirler arasnda g-ördüü-
müz m üna sebe tler dolay sle, herh ang i bir m illete ait feylesoflarn arasna
dier milletlerinki.. kartrld .
Es erin dir noksan lar içinde bu neviden bir tasnif eks iklii de olma-
m alyd . Fa ka t bizim en büyük gayem iz, fikir hayatm zda ilk defa yaz l-
m olan bu neviden bir ese rde , her eyden evvel kendi zevk ve temayülü-
müzü, bu çetin mevzuun içinde kaybetmem ek ve binlerce noktai naz an a
takip etti i istikampti gösterebilmektir.
' " ' i '
Umumiyetle   «Allah»  hakk nda  Kitabî Dinlerin  verdii malûmatla  din
tarihlerinin  ve  içtimaiyat'm  verdi i malûmat, birbirini tutm yacak kad ar
ayr net iceler vermektedir .  Felsefe tarih'ler  ise : B u mevzuu büsbütün
baka bir noktadan tetkik ederler.
Kitabî Dinler,  i lk insan n bee riy ete din talkin edec ek kadar ilâhî ha-
kikatleri idrak etmi bir zekâye malik olduunu iddia ederler; bunlara gö-
re : zaten Allah n i jk arkada insand r. V e Alla h, insan vas tasile kendini
âleme tan tabilmitir .  Dinlerin tarihi  ise, muh telif me ktep ve cereyan lar-^
na göre baka ba jca ekiller almasna ramen: dini,, ya   ; ftrî vey a arzî
bir hakikat gibi kabul ederler; ve Allah fikrini az çok, zihnin bir zarureti
gibi gö sterirle r: Ya ni bütün milletlerin bir mabuda vey a buna benziyen
müteal bir varl a itikatlar na dikkat ed erek Allah   «Kü llî tasvip -  C o n -
sentiment üniversel» delili le isbata çal rlar.
Feylesof \ardsi  aklî delil lerle bazan tasdik , bazan inkâr ed erler. Fa ka t
bunlar, umumiyetle kitabî dinlerin itikatlar haricinde kalrlar. Tasdik eden-
ler için Allah fikri, akln bir zaru retidir. V e sanki bu,  lliyet  ve  Gaiyet
prensiplerinin bir neticesidir, inkâr edenler, umumiyetle lakayt kalanlardr
ki, daha ziyade ilme daya n rlar. Bunlar tekâmülü tetkik ed erler. Ta bia t
kanunlarile Allah mefhumu arasnda bir münasebet bulamazlar.
içtimaiyat,  dinlerin tarihine, Etn o rafy ay a.. . V e sair ilim ve tetkiklere
nazaran: Allah fikrinin kaynaklar ndan ie ba lar; ve netice olarak bu fik-
rin, insanî bir eser olduuna inanr.
Biz bu eserde münhas ran hiç bir noktai nazar müdafaa etmedik. Da-
ha ziyade ve az çok tarihî s ey ri ile feyleso flarn düündüklerini bütün di-
erlerinin fikirlerile yanyana ve anladmz ekilde izah ettik. Bu itibarla
eser ne bir  Theologie  ne de bir  Theodicee^dr.  Te kra r edelim ki maksad -
 
çal m ak ta de i ldir. Bilhassa bu ikincisi hiç de i ldir. Biz , herkesin vic-
 ,
  fikir ce-
reyanlar içindeki bitaraf mânasn tes bit e ç altk. Bu seb eple zaman zar
man dinlerin leh ve aleyhinde söy lenen fikirle rde ahsî temayülümüzü ih-
sas etmi olsak bile, onlar bizim deil bir vaka olarak  hdkikat'in. iiader
sinden baka birey deildirler. Zira: Allah ve din meseleleri de
  objektif
olarak tet ki k olunabilir ve olunmak i'ktiza ed ef . a y e t ahsî temayülüm ü-
zü hissettiren baz noktalar istenirse, onu eserin heyeti mecmuasndan ç-
kan manada ve kitabmzn sonunda bulunan A^e^/ce'de aramak iktiza eder;.
imdiye kadar yurdumuzda bu mevzua dair neredilmi olan eserlerde,
mü elliflerin kendi ahsî his ve tema yüllerinden hiç bir feda kârlk yafjma-
diklan görülür. Bu eserlerin hemen hepsi /sZâm/r^z  müdafaa  gay retile ya-
zlm ve hatta hepsinde kullanlan lisan, mümin ölmyanlara kar taarruz
eden siyah bir taassup heyecanile doludur. Halbuki, ilim hududuna giren
her mesele, bizim deil hakikatin meselesidir. Küfür ve günâh korkusüe
bu mevzulara yaklamaktansa, tamamile süküt etmek daha hayrldr. Biz,
bu noktai nazarladr ki, burada Allah fikrinin sad ece bir topo grafy asn
yaptk. Bu sebep tendir ki, ese r, baz yerlerind e fazla terkip edilmi ve
baz. yerlerinde de hatta yekdierine benziyen ve fakat aralarnda pek iri-
ce farklar bulunan m eslekle riVe fikirler tek rar edilmitir. Bu suretle sis-
temlerin kadrosundan tardmz'bu eserde,  «Allah»  vesilesile felsefe^ ve
ilmin pek yüksek mevzularna dair hiç olmazsa  Ansiklopedik
  ma\ûma.i
rilmitir. Bu itibarla felsefe sevgisini tayanlar, birço k meselelerin ana
çizgilerini ve çok geni ve ehemm iyetli bir kitabiyat da bulmak suretile
kendilerine ciddî bir rehber kazanm olacak lardr. Es ere ilâve ettiimiz
resimler, hiç olmazsa eklî bir cazibe yaratmak ve isimlerini mütemadiyen
iittiimiz büyük fikir dehalarn tanmaya yardm etmek içindir.
Kitabn heyeti mecmuasnda, Tasaoüu/f bir noktai nazara kaplmaktan
da büyük bir itina ile çekindik. Bununla ber ab er bü mevzula u rarken,
içimizde büyük Türk airi  Mevlâna Celâledtf ini Rumî'nin u geni
taassupsuzluu yayordu:
[ 1 ] . . . ; . l ;  JJCZ
[ 1] K t ' a n n t e r c ü m e s i u d u r : T e k r a r t e k r a r g e l H e r n e o l u r s a n o l y i n e g e l
J s l. - r k â fi r, i s t e r r i n t v e i s t e r p u t p e r e s t o l .. '. - F a k a t y i n e g e l Z i r a , b i z i m d e r g â h -
ü m i t si z li k d e r g â h r d e il d ir ,. T ö v b e n i y ü z d e f a d a d e b o z m u o l s a n y i n e g e l . .
I D . ^^ ^ ^
6
A z ço k E kle kt ik bir mahiyet arz eden bu Etüdün m e'hazleri , h a iyeler-
de ve  Bibliyografya  da g-österilmit ir . Bun unla be ra be r, bizzat tem as na
imkân bulam ad m z ese rler in müellif lerine ait f ikirleri ,  H . Ho ffdi l ig,
S n . . .  V e sairenin felsefe tar ihler inden ve baz m ütefekk ir ler i tetk ik ve
tahl i l eden dier eserlerden ikt ibas et t ik . Ve birçok müell i f ler in f ikir ler ini-
de eserlerinin birer  Konf RandU  sünü yapmak suret i le anlatmak istedik.
Bu sebepten Allaha taallûk eden fikirlerin mühim bir kisminde felyesofun umu-
mî sistemile bu fikir aras ndaki münasebeti g-östermee de lüzum görmedik.
Pe k çok d edikoduyu davet ed ebi len böyle tehl ikel i bir mevzu üzerinde
ne iç in çal t k? Hereyde^ evvel , art k bu mevzuun bir tehl ikesi kalma-
d n söy liyeb iliriz. San iye n, bizza t kendini ö renm ek için; ve nihay et,
lâik b ir cüm huriy etin olduu kad ar da yirminci asr n ahlâki  Toleransa
is t inat etmektedir . Bundan ist i fade etmek ve buna hizmet etmek iç in. . .
Zira, ink lâb n yeni i lmî ve yeni tarihî , insanlar efsan elerd en, kendi ken-
dilerini mahkûm eden fikir ve it ikat esaretinden kurtarmak azmindedir. Bi-
naena leyh, bu azme it irak etm ek ve yard m etm ek için de bu mevzuu
faydal bulduk.
Esere mümkün olan vuzuhu verebilmek için, imkân nispetinde ora ldu
Fakat bu, o nevi mevzulardand r ki , en basit ekli bile, ancak felsefeyle,
fikir i leri le m egul olanlara hitap ed er . i i re ve san 'ata olan mec lubiy e-
tim, i lmî ve felsefî mevzular kendilerine mahsus olan ciddi ve çetin ifa-
de ekl ini az çok de i t i rm eye hizmet et t i . Fa ka t , f ikir ler i tahri f etmek
korku su, bu ite fazla i leri gitm ek ten bizi m enetm i olduunu da it iraf ede -
bi l ir iz . Bununla ber abe r , bütün dier eserler imizde olduu gibi bunda da
hür olarak ve kendi zevkimize ve usulümüze gö re çal lm t r . Es erd e
herhangi bir noktai nazara göre görülecek olan rab ta ve insicam eksikle-
r ini bu zevke ba lamak lâz md r .
Ki tab m zda   eski Türklerin  Allah telâk kisi için bir hususî fas l ay ra-
m ad k. B u o kadar geni v e ayri;^bir tete bb ua iht iyaç göster iyor ki ahsan
kendimizi bu ie haz r bulm ad k. Bund an dolay karilerimizin bizi mazur
göreceklferini ümit ediyoruz.
*
* *
Eser/hakk nda son söy liyece im iz sö z, bir taraftan   H a k i m   S e n a F n i n
sözü olacakt r :
{ 1 ] ö ^ j T « 4 d l ^ V »
[ 1] , M a n a s : « A l l a h n h u z u r u n a Ic ti îü rl e i m a n « A l l a h a o r t a k o l a c a k b a k a b i r
 
7
Die r taraftan  âa üphecilik-scepticisme ^ayveile  olmamak art ile t Î P a z Il
Hafzn:
[ 1 ] . • J ' i j * > L î l j - i JtoJuJu ö y ^
sözü olacak t r . 1-1-9 34
Cemil Sena
[1]  M a n a s : Y e t m i ik i m i l l e t i n m ü c a d e l e s i n i m a z u r g ö r ; h i ç b i r i s i h a k i k a t i g ö r -
 
Giri
G er ek içtima iyatn ve ge rek medenî tarihin hattâ din tarihlerinin ver-
dii malumattan pek açtk ola rak anlyoruz ki, nsan ftreten  ikicilik - Du a-
lisme  den holan yor, Bu ikiciliin mevzuu: Ken dim izle, kendimizi ku a-
tan eya ve hadise âlem idir. kili düünü , tabiatin ilham olduu kadar-
da dinlerin zihinlerimiz ve hare ketlerim iz üzerindek i tesirinden ve her
düünenin kendi fikirlerine , halk itirak ettirm ek suretile  talimi -
Didactigue  bir ekil alan ifadelerind eki  Timsalcilik - Symbolisme  den ve
nihayet,  insann, Antrepom orfik  temayüllerinden neet etme ktedir. Fil-
ha kika dinler, he r eyden evv el bir hâlik ve bir mahluk kabul etm ekle
cezrî bir ikilie yol verd ikleri gibi, bütün hareketlerimizi ve   fiillerimizi -
Actios,  helal ve haram, yani sevap ve günahla neticelendirm ek suretilede
ikici görünürler. Böylece hareket ve düüncede zarurî görünen ve en az ndan
ikici olan bir  çokçuluk - Pluraraisme  ba lar; he r din vazeden için, bu tarz
da her ey i, ge rek kym et ve ge rek ma hiyet itiba rile, zdd ve aksi ile, se-
bep v e ne tice sile düünmek b ir za rur ettir. Bunun içindir ki bütün dinlerin
esas nda yekdierine irca edilebilen ve daha çok derin ve iptidaî bir dev-
renin itikatlarnda sakl bulunan unsurlar devam edip durmaktadr.
Bir kere böyle düünmee ahan ve böyle düünenlerin miras na konan
her dinci m ütefekkir, halletmek istedi i meseleler kars nda yaln z kendi
hür mü fekkiresinin ilhamlarna mü racaat ed ece i yerd e, ananenin ve her-
kese yay lm bulunan müsbet ve menfi fikirlerin dar çerçevesidden harice
ç kama ma ktad r. Bu çenberden kurtulanlar da h iç olmazsa herk esi pe inden
sürü kley ebilm ek için, âlemin sev iyes ine uygun gelen hususî bir üsluple
eskiyi yeniye kar t rm ya mecbur olmaktad rlar.
Tim salî ifade tarznm açk ve dürüst ifadelerden daha cazip oluu,
umumî seviyenin vuzuhtan holanmadn , daha dorusu mücerret fikirleri
teh is için böyle dolambaçl bir yola muhtaç bulunulduunu gös terir. G a-
liba, insaniyetin bu hayatta kazanabildi i yegâne mükâfat ve yegâne haki-
kî zevk, fikir ve em ellerine bakalar n n itirakini görm ekten ibaret ola-
cakt r ki, her mütefekkir düündüünü yaymak ve herkesi kendi gibi dü-
ündürmek için gönderildini zanneden bir peygamber mahiyetinde kahyor.
 
ve çok g-enitir. Fik irle r, kelime lerin kö sün de, arz üzerinde mansap araya
nehirlere benzerler. Bunlar bazan, cereyanlar na müsait bir zemin bulsalar
bile, çok defa kurak sahalarda büsbün kurumaa ve yahut çok arzal mev-
kilerde istikam etlerini aran seller halinde dalm ya m ahkûm durlar. Z ira;
Bergson   un da gördüü gib i, fikirlerin derinliine kar lisan , ne kad ar
geni olursa olsun çok a ciz ve çok basit bir tebli vas tas oluyo r. A yn i
maksatla  S u l iy P r u d h o m m e  (18 39-1 907 ) : Parmaklar m zda kalan ey,
Kelebe in kanatlarndan bulaan bir iki renk zer resid ir. H albuki hak ikî
Kelebek bütün renklerile ve cazibelerile uçup gitmitir , demiti .
Lisan n bu k s rl eskidenberi hissedilmi ve ikâyet olunmutur. Her
mütefekkir düündüünden bir parças n feda etmekle hakikatin bir parças
daha geride kaly or. Bilha.ssa m uhtelif zihn iyetteki m eslekd alar arasnda da,
halk arasnda olduu gibi aslî fikirlerin, yerlerini, izah ve tefsir için istimal edi-
len timsallere, stlahlara terk ed iyo r. Bu suretle tema di eden eksiklik ve hata,
felsefeyi, ilmî vahdet aryorum derken bir keseret âleminde yüzdürüyor; halbu
ki hakikat, yalnz bir akidenin taraftarlar arasnda paylalacak her hangi bir
hazine de i ldir. As rlarden beri beeriyetin bilgisizlik ve taassubu içinde
söyliye ceklerin i, halli mükül muamm alar ek linde anlatmya çalan larn
yolunu takip etmek doru deildir; üphe yo ktu rki, fikirlerinin kurban
olanlar çoktur. Fakat hakikat imdiye kadar sönmemi olan mealesini ebedi-
yete kadar sönm iyecek unsurlarla kuvetlendirm itir . Esas en yanan, yaka n
ve aydnlatan da kendisi olduu gib i; hay kran, anlatan ve öre ten de
hakikatin bizzat kendisidir.
Bunun en vazh delilini bilhassa üluhiyet meselesinde görürüz; zira bu
hususta hemen herke s ayni ey i düünmü , fakat ba ka baka fadelerle
haykrmtr.
Dinlerin tam bir vah dan iyet esasn kabul etti i zaman lar henüz pek
yakn olduu halde, bu ilk s ebe p addedilen  «Büyük birlii»,  hiç olmazsa
melek ve eytanlarla dolu, görünmeyen bir cem iyetin reisi adde tmekten
kurtulmak imkân hasl olmad , insaniyetin ilk düündüü Allah,  korkunun
ve açln  ilham etti i bir ku vv ettir. Bu , yalnzlndan usanm , ku vvetli
olduu kadar da aciz bulunan b ir insandan baka bir ey deildir. Bu ha l,
mabudun aczinden ziyade iptidaî insann acizliin e ve ba sitliin e delâlet
eder.
(c Hayat veren kendisi, kuvveti veren kendisidir. Bütün ilâhlar onun
emirlerine boyun bükmü tür. — Gölgesi lâyemutiliktir. Gölgesi ölümdür.
— Kendisine kurbanlarla tazimatmz arzettiimiz bu Allah kimdir?
 
10
— Z emini ne ile tesbit ve semalar ne ile tesis etti? — Ebat ve mesafe-
leri esirle mesaha eden kendisidir. Kendisine kurban larla... Göz -
leri bütün kudretile sularm üzerinde dolaan kendisi, Ikurban ateini do-
uran ve bu atee iktidar veren kendisi, Allahlardan üstün bir Allah
olan gene kendisidir. Kendisine kurban larla..»  [1]
Hintlinin y eisle, teess ürle sorduu bu muamma, insaniyetin ba lang c n-
da nb eri, düün ebilen he r mahlukun ilk end iesi, ilk ihtiya c ve yeg ân e
ilmi imi gib i; bütün tefe kk ür tarihini dolduru r. H iç üphe yo k ki insan
Allah mefhumunu felsefe yapm ak için düünm edi; ve Allah kendisini kul-
lar na tan tmak için insana bu fikri telkin etmedi. Allah bundan ne kadar
mü stani ise, insan da bu nevi felsefenin tazyikinden kurtulmaa ok ad ar
sus am tr. Zira, bu mefhum larda sevim li, munis ve lütüfkâr bir hass a m ev-
cut olsayd , insaniyetin asi ve inatç zihniyetinden çoktan çkarlrd . nsan,
sevilen eyle rden sev dii m üdd etçe zevk almak , usanrtca deitirmek,,
unutmak ve inkâr etmekten ho lan r. Haf zam z sevdiklerimize kar kapal ,
sevm edi imiz ey lere ka r da nefret ve ihtiraz ile aç kt r . Allah, hâlâ an-
la lmaz gibi görünen hayat bilmecesinin yegâne faili ve âlemlerin yegâne
prensibi, korkunç hadiselerin yegâne halik gibi hat r m zda sakland için-
dir ki lûtfundan ziyade kahrndan emin olmak ümidile insann m üfekk ire-
sinde ekilden ekle gire rek yükse k mevkiine yerleebildi. nsan, süphanî
lûtuflarn hatr için onu zikretmee lüzum görmez. Netekim umumî haya-
tta fazla zengin ve maddeten bah tiyar olanlar, eks eriye tle bütün insani-
yeti , bütün hayat ve mevcudat ve hattâ Allah da unutabilirler. Allah daha
ziyade sefil, fakir ve aç bir tabakann mahrum ruhunda bir teselli ve kuvvet
menba d r. Bu yaln z acizli in bir tesellisi olmasayd , en fazla âciz zaman-
larmzda düündüümüz bir hatra halinde kalmazd .
te, itikatlarn ve dini tecrübelerin kymeti esasen bu tesellide bu ümit ve
kuvvet veren hassas nda sakl d r . ( W .  J a m e s )  nsan bir karyatit gibi bu
muazzam ve manevî heyülân n alt nda ezilmi , tefekkürüne salim bir mecra,
hareketlerine makûl bir serbesti verememitir . Dinlerin en fazla itaat edildi i
ve Allah a en çok tap ld zaman lar, din vazeden lerin bah etti i ülkü
taassu buy le fikir - hürriyetii in tamamen kald r ld dev irlerdir. Bütün
tarihin ve insaniyetin cina yetle ri , hak s zl klar bu nam ile yap lmi ve bu
nam ile devam etm ekte iken, son as r bu cerey an durdurmaa mu-
vaffak olmutur. Maamafih u muhakkakt r ki, mazinin en büyük medeni-
yet ve inkilâplan, muhabbetten ziyade korku veren kuvvetlerle elde edil-
mitir . nsaniyet, kendi haline, b rak ld müddetçe, hayvanilemee iptidai-
lemie mahkûmdur.
 
1 1
Mu kaddesat en fazla hak areti yine en çok kendine itikat edenle rden
ve binaenaleyh en iptiaî olanlardan görm ütür. Ca hiller Alla ha , sevdik-
leri için de i l korktuklar için hürmet ed erler. Alim ler hilkatteki ahen-
gin panit sma meftun olduklar için ona hayran d rlar; halbuki ortad a, ne
birinin korkusunu ve ne de dierinin hayretini celbedecek bir hakikat ve
zihnin temamile kavryamiyacag her hangi bir tlâh mefhum mevcut deildir.
nsaniyet izah mükül bir zihin inadna, ha ttâ bir fikri sa bite , bir
zilin ataletine müptelâdr. Bize   tMalum ve meçhuh  ayni kud retle mu sallat
olmutur.
Meçhul olan eyler önünde hayretle dilsiz kalan ruhumuz, korkunç ey-
ler huzurunda eilen bamzdan daha ülvî, daha muhterem ve se rb es tir.
Bö yle olma sayd , hiç bir içtim aî nizama imkân bulunmaz v e korku veren
amillere kar zorla hürmet etmiye mecbu r olmazd k. H asb ilie imkân bu-
lunm yan bu âlemde yegâne hareket ettiren kuvvet  acizlik  t r . Ve hiç bir
kayde ve ba lant ya, hiç bir kanun ve düstura s mayan esrarl bir cere-
yand r. nsan bu cereyan üzerinde hakikat ndan gözleri kamam ve
boaz uzak bir hayale hayk rmak tan y rt lm b ir Ku rba a halinde, n ere ye
gitti i anla lmaz gibi görünen bir Bahrimuhite ak p gitmektedir. Halbuki
gören ve anl yan mahluk için, bu cerey an ve bu Bahrim uhit, ok adar biz de
ve kendimizdedir ki : Onu ha riçte aramak zahmetine bile dem ez; biz ulû-
hiyet fikrine kar Bazan, üzüntülü bir miskinlikle kendimizden geçer; his ve
fikirlerimizi tahlil etmeden, ogörünmiyen mabudun kulu olmakla iktifa ederiz.
Bazan onu da kendi düüncelerimizin sahnesinde rol alan muhayyel bir kah-
raman addetmekten çekinmeyiz. nsan n büyüklük ve küçüklük aras ndaki
bu ini çkndan, beerin ulûhiyetine intikal edenler nadir deildir.
Her ne olursa olsun, biz ya suda kendi aksini görüp atlan bir yrtc
kaplan gibi, kendi his, fikir ve mevcudiyetimizi kendimizden müstakil bir
âlemin emaneti addederek kar lat m z vehim uman na at l r, heder olu-
ruz. Yahu'ut ta A yn ad a kend i ha yalile oyn ayan gafil bir kedi gibi , fikir-
lerimizin arka tarafnda kend imize ben zettiim iz bir muh ayyel vücu t ile
eleniriz. Bu ruh hale ti kar snd a Allah g ibi müteal bir mefhumun ezelî
hakikfatini tarif ve izah etm e e imkân var m dr? B el k i.. . Fa k at fels efe
me sleklerinin hepisinde ayni su retle aranm olan bu ku dret, zihnin t e -
kâmülile mütenasip bir terakkî ve inkiafa mazhar olac ak ye rde , as rlar
temadi ettikçe, güne alt nda eriyen bir buz gibi zekâm z n hararetile bü-
tün kuvvet ve parlakl n kaybediyor ve adeta kendisinden uzaklat kça kü-
çük, zayf bir hayal halinde düüncelerimizin ufkuna d ikilen ilâhi gö lge si
yklp g idiyo r. Maam afih, üluhiyet fikri mazide de haldekind inden daha
vazih, daha kudretli ve mutlak de i ldi. Esatirin, semavî kitaplar n hulâsa
 
12
dar da dün gülünç, mü tenak s vas f ve vaz ifelerle mahmul bir tahayyül
g-aribesiydi. insaniye t onu eks eriy a ihtiyarlad için hürmete ayan ad-
de de ce i ye rde , bunam bir dede, yaln z karn m z doyurduu
için hat r say lan bir büyük bab a addetm ektedir [1]. Bu sebepten dir ki,
bug-ün ibadet, Allaha kar bir dalkavukluk, bir kurtulu sadakas telâkki
olunacak kadar basitlemi , âdilemitir . Halbuki mahlûkatin hat r na gelen
hereyd en uzak ve münezzeh olan cen ab ha k, böyle bir sadaka huzurunda
iradesi de ie cek kadar zay f olmad gibi, sefil bir mahlûkile uraa-
cak kadar da kinli olmad na, gene dinlerin emrile inan yoruz. Zaten böyle
tasavvu r edilemiyen bir mabu t, ancak karan l kta parl yan ve akl n nuru
alt nda her zaman sönm ee mahkûm ve mecbu r olan bir fosforlu böc ek -
ten baka bir ey olamaz.
Maamafih Hintlinin sorduu gibi, beeriyet daima bu Manevî muammay
halle çal acak ve soracakt r .  Al lah ne d i r?  u sual ve u ifade lerle
hiç bir kimsenin din ve imandan mahrum add edilece ini zannetmiyoruz.
En büyük dinin «7b/era«s» olduuna inand m z cihetle, kendi itikatlar -
mz bir tarafa brakarak yalnz ilmin ve felsefenin bu husustaki düünce-
leri üzerinde bir gezin ti yapm ak istiyoruz . Bin aen aley h ahsî iman ile,
müsbet bir surette cere ya n edege len fikir hareketlerinin netice lerine dair
söylene n dü ünce leri kar trmam ak lâz md r. Es asen bu as rda din,
baka ruhanî bir âlemin esr arl hik ây eleri halinde kalm , ahlâk ve si-
yas et hnsusunda re hbe r olab ilece k kudret ve mü eyyidelerden uzaklam t r.
Kalpleri hâlâ dinî bir hisle dolgun olanlar, ya ahiretin yaklat n gören
ihtiyarlar, veyahut fikri basitlikleri dolayisile hudanm varl na ancak din
sahas nda inanm olanlard r. V e onlar da pek iyi bilirler ki, insan, haya-
t nda ve hayat n muhtelif galeyanl devirlerinde bizzat halikile, dinile ta-
ban tabana z t hareketlere ve fikirlere tutulur. nsan, i lâhî hakikat kar-
s nda batarken iman eden bir  Firavun  mesab esindedir . Alem de gördüü-
müz ey ler, bir tak m haller ve hadiselerden bak a bir ey de i ldir. H iç
|1] H o t a n t o l a r , m u a y y e n b i r b a y r a m l a r n d a su r e t le t e r e n n ü m ' v e . r a k s c d c r -
c r d i : « E y T s u i - g o a S fc n b f i b a l a r m b a b as - sn , s e n h e r e y i n d c d e s i s i n ; . . S e n b iz i m
b a b a m z s n . M ü s a a d e e t , N a o b - t al î b i r A l l a h v e y a m e l e k - y a m u r l a r y ad r s n ,
s ü r ü l e r i m i z i y a a t m t k , b i z i y a a t m a k s e n i m e m n u n e d e r . B e n h a k i k a t t e s u u z t c
a ç m T a r l a l a r n m e y v a l a n n t y i y e y i m . S e n b i z i m b a b a m z d e i l m i s i n ? E y b a b a l a -
r n b a b a s . . E y . s e n T u i - g o a S a n a h ü r m e t l e h a m d ü s e n a e d e r i z . ' S e n i h ü r m e t l e
t a k d i s e d e r i z . E y b a b a l a r n b a b a s l E y e f e n d i m i z E y T s ü i - g o a . . »
. . J o u r n a l d e s s a v a n t : 1 8 8 5 - , 8 6 „:
M a x M ü l l e r ' i n te m i n i n e n a z a r a n Z o u l o u k a b i l e l e r i n d e b ü y ü k A l l a h n a d « Q u n -
k o u l o u - K o u l o u » i m i ; y a n i « h t i y a r l a r n i h t i y a r . E s k i n i n e s k i s i » i m i . | N e u v e i t e s
e t n d e p d e m y t h ö l o g i e ] s k e n d e r i y e m e k t e b i n d e v e h r i st i y a n f e l s e f e " v e d i n i î d e d e
 
13
bir ey göründüü ve olduu gibi de i ldir. Bun unla be rab er, her ey de
bir s r tasavvur etmek hastal kt r. Herkes kendi uurunu mürakabe ederse,
vehimelerimizden ç ok yüksek ve çok vaz h bir hakika t meherine maliki-
yetimizi tasdikte gecikm ez. Dinin leh ve aleyhinde pek çok eyle r söy-
lendi i için onlar tekrara hacet germiyoruz.
Bugün söylenmesi lâz m gelen bir hakikat vard r ki: Allah mefhumunun,
yalnz asrlarnn felsefesi olan din sahasnda deil; asrmzn dinî olan
felsefe sahasnda da tetkikine  bir mani olmad key fiyetidir. V e ancak ilim
ve felsefe bu husustaki hükmünü verdikten sonradr ki imanmz aklîleir.
Mukallidin imanndan ü phe eden fak ihler, he rha lde kör kör ijne kabu l
edilnji bir A llah a itaat ede nleri de, hu m uka llitler züm resine k artrm
ofSalar gerektir.
Birinci Ksm
I — l k A l l a h f i k i r l e r i
Allah mefhumu, daima  tekvin - Cosm ogonie meselesi le bir arada c ereya n
«der. lk il leti aramak, hdkatin ne suretle yaratdd n da birlikte düün-'
meyi icap ettirmitir . Âlemle Allah yekdierinin bir lâz mesi gibi görün-
mektedir. En eski beeriyetin tekvin felsefesine ait eserlerine dikkat eder-
sek, sebeplerin sebebini, âlemi münhrsran yalnzlktan skld ve usand
için yaratan meharetsiz bir ahsiyet gibi telâkki ettiklerine hükmetmemek
imkâns z olur. Hint hurafatmda  «insann yaratl»  öy le anlatlmtr :
« B alangçta  [Atman]  vard; ve bir insana benziyord u. Etrafna ba-
knd. Kendisinden baka kimse görem edi, ilk sözlerini telâffuz etti:  B.e-
nim.  [Ben] kelimesi oradan geldi. Bu sebeptend ir ki bugiine kadçr bir
dierile görü en kimse (Ben) kelimesile görüü r ve tad dier ismi
söylemez. Nihayet  Atman  korktu. Zira yalnzlktan korku gelir. Düün -
dü: M ademki benden baka kimse yoktur, öyle ise neden korkmal? Kor-
ku bakasndan gelir. M emnun olmadn hissetti. Zira: Yalnzlktan
kimse mem nun olmaz, iki olmay arzu etti. Kendisinde yekdierini
kucakhyan bir erkek ve bir kadn mahiyeti husule gelmiye bala-
d. Bu suretle ken di m ahiyetinden ikiye ayrld. Ve bu iki, zevç ve zev-
ce oldu. Bu sebeptendir ki "'^Si^vna  Valkya , , :  bizlerden her birimiz ya-
rmz, dedi. Böylece erkeklmahiyetindeki boluk kadnla doldu. Ve bunlar
•birleince insanlar tevellüt etti.» [1 ]
Burada kendi mevcudiyetinden bile gafil bir mabudun t pk   [Dekar-
tes]  gibi kendisini idrak etti ini görüyoruz. V e hiç üphe yok bu  [At
man]  yalnzlndan muztarip olan kendi zavall ve kimsesiz nefsimizden
baka bir kimse de i ldir.
M o r d v i n   l i ler de âlemi öyle yarat lm farze derle r:
«Balangçta hiç birey yoktu, yalnz  C h k a î  vard. Bunu nla beraber
•o, hem vard, hem yoktu. Zira kendisini hiç kimse görmemiti. Daima
yalnz kalmasndan ztrab artt. B u ztrapla içini çekerek nefes ald.
Bu teneffüsten rüzgâr tevellüt etti. Göz lerini krpt. D ilerini gcrdatt.
 
15
Bundan imek ve yûdnm husule geldi. O, her yerde mevcut olduu için
gezinemiyordu. Çünkü o bizzat âlemden kadim idi.  Chkaî 'm  ne balan-
gc ve ne de sonu vardr, arz, sema , yldzlar, ... K. insanlar, hayvan-
lar ve hatta cinler ve eytanlar onun emrile yaar ve ona itaat ederler.
O görünm iyen âlemlerin de yaratcsdr.» [1],
hsan, Allahma mutlak bir Birlik izafe edemedi.  Mordv in ' l i ler in u
tasavvurunda ne kada r be erî bir eza var dr. A rzn oyu klarnd a, arzn iri-
ilmez ahikalar karsnd a yalnz ve âciz kalan bir insan, anc ak böy le
mütehassis ve m üteessir o ur. A nla ly or ki eski ve iptidaî in san lar, can ly
ve cansz bir iç skntsn , bir yalnzhg- kaldrm ak için ya ratld zanne-
diyorlar. Ve nihayet büyük birlii, kendileri gibi düünen ve bütün kuv-
vetlerine ramen evham içinde vakit geçiren bir hükümdar farzediyorlar,
Ma* MUl ier ' in  Rig-Vedas 'dan tercüme edip  [Kadim Sanskrit Tarihi
Edebiyatn] âa  zikrettii u fikirler de ehemmiyetlidir :
(f Varlk, ve henüz var olmyan ulvî âlemler daha mevcut deilken
mevcudatn zarf ne idi ? Sularn topland yer neresiydi 7 Ve havann
nüfuzuna imkân bulunmyan derinlii nerdeydi ? Kat'iyyen ölüm ve ebe-
diyen ölmemek, gündüzü n ve gecenin me'aleleri yoktu. F akat yalnz ken-
disi, kendine hâs olan fikrinin iddetile nefes almaks zn teneffüs ediyor
ve mutlak surette kendisinden baka bir ey tanmyordu. Evvelâ, zul-
metler, zulmetlerle ihata edilmiti. Boluk, aaaszd. Yalnz «Varlk-
l'etre» kendini tayan bolukta müsterih .bulunuyordu. Nihayet kâinat onun
zekâsndaki hararet kuvvetile hu sule geldi. Fakat bunu hakikî olarak kim
biliyor? Bu varlklar nereden geldiler ? Bu hilkat nereden dodu ? O nlar
Allahlar vücude getirdiler. Zira, Allahlar, bunlar vücude getirmey i pek
arzu ediyorlard. Fakai her eyi bilmeye mu ktedir olann bizzat kendisi
nereden gelmiti? Bukadar muh telif âlemlerin nereden zuhur ettiini kim
bilebilir ? Ya bunlar mevcut olduu kadar da madum iseler ?.. Onu da
ancak semann en yüksek noktalarnda: özleri, hâkim olduu âlemlerin
üstün de olan büyü k birlik bilir...»
Boch imans ' larda ayni suretle Aüah , tekmil mevcudat n sahibi olup
semalarda oturan bir reis farze ttiler. V e onu göz lerle de i l kalple gör-
meye imkân olduunu kabu l ettile r. Es as en , umum iyetle tekm il dinler ve
itikatlarda Allah , basiret gözile gö rülebilen müteal bir m evcu diyettir .
Hintlilere nazaran  «Agni»  , kendi kend ine zuhur etm ez, onu   «Akll in-
sanlar, kalplerinin besteledii dualarla zikrederek kefedebilirler., zira o,
Allahlann da Allahdr.»
  nin verdi i ce
vap, Allahn zatî sfatlarile ispatna y aray an sfatlarn saym aktan iba re ttir.
 
16
Fakat netice olarak verdi i hüküm udur:  «Allah, ismi bir isim olan ve.
* *
— H ulâsa, insan ilk defa halik görün me yen bir vah det, iki olmak
arzusile bunalm bir birlik tasavvur ederken, bukadar büyük âlemlerin bir
tek varl k taraf ndan yap ld na ak l erdirememi olacaklarki, kendilerine
benzettikleri mabudun evvelâ baz yard mc lar halk etmek suretile kâinata
vücut cerdiini zannettiler. Ve bu düünü asr hazr Vucudiye-Pa//A/sme sine
kadar muhtelif ekillerde kendisini gösterdi. Bu pek beerî ve ahlâkî olan
düünüü u misal ne gözel teyit eder:
«Chkai^ sularn üzerinde yalnz ku bak etraf süzüyordu. Dalga-
lara tükürdü, ilâhî salyalar da halinde büy^ü, ve bastonile bu dalara
mrunca eytan zahir. oldu. eytan, Ch kaiV' «Beni kardein yap .» dedi.
C h k a i :  «Kardeim ol, ve birlikte âlemi yapalm » dedi. Nihayet eytana,,
denizlerin dibine dalp bir iki çakl tanesi getirmes ini emretti. eytan ise
hiyanete balad. G etirdii çakllardan birkaç tanesini aznda saklad ve
kalann verdi.  C h k a i  çakllar suya att, arz oldu. Fakat eytann ça-
kllar, da çabuk iti. Bunun üzerine tükürmeye mecbur oldu. Vadiler,
uçurum lar ve tekmil topran arzalan bundan husule geldi.»
A yn i e fsan eye gö re insan da varl n A llahtan ziyade  ey tan ' a
borçlu gibi görünüyor:
«insan yaratmay en evvel düünen eytandr. Fakat eytan balçk al-
mak için nereye müracaat etmise, karsna vahî bir hayvan çkm,
fakat nihayet elde edebildii balça ruh aram; bulamam. Bunu n üze-
rine  Chka î ,  Akbabay, kendi el havlusunda yuva yapmak üzre semala-
ra yollam, Akbaaba bu ie teebbüs ederken, havlu dümü , ve eytan
bu havluyu balça sürünce Haktaalâ -  Dieu SUprâme  suretinde bir
insan vücuda gelmi...»
Hindin  Bhagavata Purana 'sma nazaran, tufan da  Brahma 'n n
gafletinden istifade eden  Hayagr i va  isminde bir  C in  taraf ndan ç rç p-
lak b rakacak kadar soyulmas ndan husule gelmitir .
O u p a n i s h a d ' a nazaran ise :  Brahma ,  varlk larn mabududur ve
yaln zd r. Fa ka t yaln zken hiçb ir kuvvete malik de i ldir. Bu sebep ten,
kuvve tlenmek ga ye sile ve kendisine yard m etsin ler diye s ra ile kend i-
simden a a olan ma butlar ya ratm tr. Um um iyetle  Henotheisme  siste-
mindeki itikatlar da tek Allah n böy le zaman zaman bak a mabutlar n
kuvvetini kendisinde toplad vey a kendi kuvvetini dierlerin e datt
görülür.
t-   *
17
Dinî hislerin ilk m enei, insanlarn fena lklardan , erle rde n korunmak
hususundaki tem ayü lleridir. Bu arzu ve tema yül öted en ber i dinin korku-
dan tevellüt ettii hususundaki na zar iyele ri tek it ed er. Bu itibarla mabu-
dun, insan korktuu eylerden kurtaracak bir kuvvete malik olmas iktiza
etmektedir. Bunun içindir ki islâm lk ta dahil olduu halde hemen her
dinde, Allaha kar korku ile ric a [ ^ y ' j --»«»-Ij^;] ve ümit var dr.
Allahlar kuvvetlerini, iptidaî dinlerde, hattâ baz kitabî itikatlarda, ks-
kançlk ve fenalk yapmak hususundaki istidatlarile gösterirler:
Meselâ  (Ahdi Atik)  a g-öre: Allah g-azap etti i insan lara ka r kini-
ni dört batn devam ettir ir; güna hkârn çoc uk lar ve bütün ahfad bu
gazab n azab n ebediyen hiss ed ece klerd ir. Allah n gaza b ise, cem iyetin
mütereken ho lanmad k ymet ve tasavvurlara taarruz etmekle harekete
getirilmi olur. Alla h inkâr etm ek, bu gaz ab tahr ik ettii gibi, m ese lâ:
Cenubî Am erika iptida îlerinde olduu gibi alâimi sem aya elini uzatmak
Yasak-Tabou  olduundan, buna cü r'e t edenlerin parmak lar n Allah, kuru-
tacak tr zann edilir. Allahn ksk an çl bilha ssa branîlerd e mühim b ir
mevki tutar. Nitekim   Yal lOva:  «.Benim karmda baka mabutlann olm-
yacaktr ve onlarn önünde kat'iyyen secde etmîyeceksin onlara kat'iyyei
hizmet etmiyeceksin Zira ben ebedî ve kskanç bir mabudu m  /» d er .
Bu hususta hristiyanlk ta ayni itikat içindedir. Ve  Westermapclc' n da
gördüü veçhile, «islâml k, Allah ve pe yg am bere iman etmeyen h ristiyan
ve mu sevilerlerin, umu miyetle mümin olm yan lann bile ilâhî lütuf ve ât-
fetten ebediyen mahrum kala ca n iddia etm ez. Islâmiye tte görü len taas -
sup, dinî zaruretlerden ziyade siyasî zaruretlerin eseridir.  Taassupsuzluk-
To le rence   ancak bee rî zâflardan uzak bir mabut tasavvurund an so nra
balar.  Boudisme'n  taassupsuzluu da böy le ahsî bir Allaha inanmad n-
dan d r» [1]. Ço k eski Ar ap dinini tetkik etmi olan  Wel i l i auseur
ile  Robertson Smit l l ,  islâmiyetten evvel çok  cinV-Polydemonisme  bir
itikadn yaadn görmülerdir. Bu itikat, islâmiyetteki ulûhiyeti de
bahsetti imiz korkunçluktan kurtarmam t r. Filhak ika : islâmiyette Allah
rahim ve efik olmakla be rab er, ark tipinde bir m üstebittir. H er ey ona
itaat etmekle m ükelleftir. H erk es ve her ey temamen onun emri altnda-
dr. Bu Allah , ne bak alarndan ne de kendinden sad r olan hiç bir k aide
ve kanuna tâbi olmaks z n istedi i gibi har eke t ede r. H iç kimsenin nüfu-
zuna tâbi olmaz, ve hiç kimse onu tenkit edem ez, hiç kimse Ce nab
Hakkn ya pa ca her han gi bir ii, zuhurundan evvel kefed em ez. Allah
insan bir ayni h ürriyetle ebedî azap vey a saad ete duç ar ede bilir. Bütün
ruhî, hikemî ve manevî kanunlar yaratan kendisidir. Halbuki insan âcizdir.
|1] W e s ü ' r m a r c k - L ' o r i g i n e c t l e d e v e l o p p e m e n t d e s i d e e s m o r a l e s : T : 2
' . ris - 1928
F : 2
Zira, onun mukadderatn tayin eden Allahtr. Bütün ark itikatlarnda gö-
rülen bu  Kadercilik - Fatalisme,  kendini nakzed en tekmil die r em irlere
ramen arkta, insan Allahtan pek fazla korkutmutur. Zira, bu mabudun
mümin olmyanlar için tayin ettii cez alar çok fe cidir. Uh revi m ükâfat,
manevî olduu kada r da cismanî olduu halde, cehennem az ab da tama-
men cisma nîdir. Kâfir ler müthi ate lere atlacak ve bunlar içinde kay nar
sular fkran bir menbadan içe ce kle rd ir. A çlk larn hiçb ir zaman g-idere-
miyecek olan zokkum ve deve dikeninden baka bir g-da bulamyacaklardr.
Ya hu t ta kâfirler, ateten mamul elbiseler giy ecek ve ba larndan k aynar
sular dökülecektir. Bunlar demir çomaklarla dövülecek, derileri ve barsak-
lar parç alana cak ve cehennemden kaçm aya kalk t klar vakit, zebaniler
hepsini yakalay p yeniden cehenneme atacak ve  fAte ikencesini tadnzla
diye baracaklard r [1],
A llah a küfür eden ler ve söve nler de Allah tarafndan ceza land rlr.
Allah, kendisine itaat etmiyenlere kzar. Maamafih birçok iptidaîlerde, ma-
budun mutlaka ceza verd ii görü lmez. H attâ birço k itikatlarda, bilhassa
H int iptidaîlerine ait olan itik at lar da : Allah ne bu düny ada ne de öteki
dünyada ada let tevzi eden bir hâkim deildir. V e dier baz mabu tlar da
kendi men faatlerini alâkad ar etmiyen mev zulara kar lâka yttirler. Ha ttâ
bunlarn mühim bir ksm da özcü - ego iste dir. Hay r ve mükâfattan zi-
yad e insana zulmeden ahlâksz bir kuv vettir. M eselâ  Maor î s ' l e r in
Alla h , strap, sefalet ve ölümden baka bir ey yapmaz, insann böyle
bir mabut karsndaki vazifesi, errinden korunmak için yalvarmak, ibadet
etmek ve takdimeler vermektir.  Tahît i' ler in Allah , hattâ kendi mü-
min ve hizm etkârlarna ka r bile müfik de ildir. An cak mütemadi tak-
dimelerden sonrad r ki gönlü biraz yumu ar. Yo ks a bunun da esas vazi-
fesi, ykmak ve eziyet etmektir.  Fidjie ' liler de mabutlarn , kendi iradesile.
hayr ve fazilet yapmyan hain ve kalpsiz bir kuvvet olarak tanrlar. Yeni
H e b r i d e   iptidaîleri ise mabutlarn , insanlar gibi özcü, hain ve fenalktan
baka bir ey ilham edemez san rlar.  Santa ls ' Ia r, hiçbir hay rl Allah
fikrine malik deildirler. Hattâ arkî Afrika iptidaîleri, kendi geçmi dede
ve ninelerini m ahvettii için Allah tan intikam almak isterler , ve bu mak-
satla kendini görmeye çal rlar.  Ke ldan î  ve A s u r î  mabutlarnn da zulüm
ve erden nekadar ho land malûmdur.  B o c h i m a n s ' l a r l a  Hottentots-
1ar da an cak açlklarn teskin eden bir mabut tanm aktad rlar. Bilha ssa
ikinc iler, her ii sol elile yap an bir fenalk ruhundan ba ka bir kuv vet
tan mazlar. Ekseriya  Roiî ia 'nn mabutlar da ayni suretle hummann, me-
um servetlerin mabudu olurlar. V e bunlarla insan n mü nasebeti ekseriya
souk bir merasimden ibar ettir. B en i srailin mabudu da kendi kulunu
 
19
liimaye eden fakat daha ziyade sert, hain ve ko rku nç bir m abuttur. Hris-
tiyanhgm mabudu ise, her türlü efkat ve merhametine ramen, meselâ vaftiz
edilmemi çocuklar cehenneme atacak kadar adalet hissinden mahrumdur.
Bir çok yerlerde Allahlar, kendilerine kar bir kabahat ileyenlerin ölümünü
isterler. Ve yah ut ba k a bir insann öldürülmesine raz olur lar. Bu vazi-
yette, umumiyetle fakirler kendilerini, zenginler ise esirlerini veya her hangi
bir mazlûmu öldürerek mabuda takdim ed erle r. Bilh ass a ge nç bir kzn
kurban edilmesi günahtan kurtulmak için daha müessirdir. Umumiyetle bir
mabudun gaza b , kendisini kzdrann ve kzdranlarn ölümile g eç eb ilir.
Yahutta herhan gi bir mücrimle, bu mücrime mensup akra ba ve taallûkatm
idamile hafifler.  Ovide  [M . E : 43 - M. S : 1 6 ] in verdi i malûmata gö re:
Eski Roma  mabutlar da, bud ay hrszlarile iffe tsizlik te bulunmu olan Ves-
taie ' lerin kendilerini diri diri takdiminden ho lan rlar. Bu se bep ten bun lar,
canl olarak defnedilir veya aslrd . H arplerd e zafer temini için mabuda bir
insan kurban etmek iktiza ederdi. Bu maksatla C e s a r  bile G a u l' lere, mabut-
larn, kendilerine yardm etmesini temin için, insan kurban etmelerini tebli
etmiti. Allahlar da insanlar gibi hiddetlenirler ve intikam hissile çarp nrla r.
Bunlarn hattâ kasten olmayan birtakm dinî kab aha tleri iddetle cezalan -
drmak istedikleri ve Allahlar için, cürüm iliyenin çocuk, hasta veya deli
olmas da kurtulmalarna bir sebe p tekil ede m iyece i zannolunu r. Bu se-
bebeptendir ki îbranilerde Allaha ka r yaplan cürüm leri, kim hab er alrsa
mücrimi cez aland racaktr. Bu fikir, hristiyanla da girmi , ve ilâhî ga zab
teskin için, mücrimlere vahiyane cezalar verilmiti [1]. Bu mabutlar ekse-
riya eklen de me 'um ve çirkin addolun urlar. Hindin frtna mabudu
Rudra,  bir vahi hayvan kadar korkunçtur. Nitekim ilk zaman dinlerine
ait abidelerd e her mabu t, kendi ahlâk sfatlarn temsil eden bir tipte
gösterilmitir.
Maamafih m abutlarn ha yr ve fazilet iliyen , munis ve müfik added en
cemiyetler de eksik deildir. He r cemiyet kendi ahlâkî kara kter ine uygun
bir Allah fikrine maliktir [2].
ptidaî cemiyetlerde ve umumiyetle ilk zaman medeniyetine ait itikat-
larda beerî sfatlarla süslenen mabut, bazan beerî ihtiraslarn hududu ha-
ricine çkamyacak kadar hislerine malûp veya âciz bir kuvvettir. Bunun
içindir ki meselâ Allah, bu cem iyetlerde insanlar gibi sihirbazlarn takip
ve tesirine maruzdurlar. Düalar ve teganni, Allahn hassasiyeti ve iradesi
üzerinde, bu seb epte n, sihrî bir tesir yap ar. M esela, eski M srda mabut
Ra,  ana ve babasnn ken disine verdii ismi, doduu gün den beri vücu-
dunda saklam diye itikat edilir. Bunun sebebi, sihirbazlar bu hakikî ismî
|11 r i l . K o i ) i n s o n - I n l r o d u c t i o f r l ' h i s t o i r e d o s r c l i g i o s . l ' a r i s 1 9 29
 
örenirlerse mabudu, kendi arzularna bir âlet yaparak ilâhî kuvveti israf
etmi olacaklard r [1],
ptidaî itikatlarda Allah, insana karlksz ve hasbî olarak hiç birey
vermez. Bu hasis ruhlu mabutlara sadece dua etmek, onlar n merhametini
hare kete getirem ez. Bina ena leyh , bu mabutlara m ütemadi dualar içinde
ilâhî nazar , ce lbe de ce k hed iyeler vermek iktiza ed er. N ezir, vaat, takdi-
me ve kurban, Allahla bir nevi pazarl kt r, Allaha muayyen maksatlarla
verilen bir nevi rivettir. Hatta  Ef latun  bile, Allah n insan , cin ay etler e
sevk etti ini ve mabudun errinden korunmak için kurban larla kendisinin
satn al nmas lâz p geldi ini müdafaa ed er. M eselâ,  Siberya  iptidailerin-
den baz lar , kurbanlar n takdim ederken ;
« Yarabbi,  bak seni yesin diye sana ne getird ik; hiç olmazsa dönüte
sen de bize çocuklar, sürüler,  ve uzun bir hayat ver »  diye yalvar rlar.
Baz   E s k i m o ' la rd a bal k av na ç ka rke n, havaya biraz tütün atarlar ve
<( Ey ruh lar, ey ruhlar Si ze tütün ver iyoru z, siz de bize balk verin »
diye mübadele teklifinde bulunurlar, ve i leri yolunda giden iptidailer de,
mabuda teekkür maksadile ibadet ederler ve hediyeler takdim ederler.
Kansas ' l arda harbe giden bir adam arka dönerek:  <(Bu uzun yollardan
düman a kadar gideceim, ey  W a k a n d a Eer muv affak olursam sana
bir örtü getirmeyi vadediyorum »  der ; sonra Ga rba dö ne rek : «  Ey  W a-
kanda Eer muv affak olursam sana bir ziyafet vereceim »  diye bar r.
Yüksek dinlerde bile Allah n böyle ziyafetlere nezir ve vaitlere ihti-
yac vard r . M eselâ  Veda'da  öyle misralar vard r :  ((Eer sen kana
bunu verirsen ben de sana unu vereceim; sen bana un u verdiin
için, ben de sana bunu veriyorum .. »  Mabuda hiç birey veremiyen
zavall bir muganni de  Veda'da  öy le söylen ir :  ((Ey  ndra Ey  Agni
çimden, ebeveynime ve akrabalarma nasd iyilik yapabileceimi düünü-
yorum. Fakat benim sizden baka bir sahibim yoktur. te bunun içindir
ki, size kuvvetli v e tesirli bir parça terennü m ediyorum .. » [2]
Ibranîler  d e,  (Ahdiatik)  in  ( Tekvin)  bahsinde  (Yakubun nezri)  mü-
nasebeti le öyle i t ikat ederler :
((Eer Allah benimle ise, çktm u seyahatte beni muhafaza ederse
yem ek için ekmek, giymek için elbise verirse, eer selâmetle babam n
evine döneb ilirsem, o vakit ebedî mabut, benim Allahm olacaktr, ve u
âbide olarak dikdiim ta, Allahn evi olacaktr...»  Ta biatile i i aksi ç -
karsa Allah da bu fedakârl klara lây k olm yacakt r.
[ 1 ] M a s p e r o - E t u d c s d e m y t h o l o g i e e t d ' a r c h c o l g i e o g i p t c e n u e s , 2 V o l c s ,
P a r i s 1 8 9 3
[ 2 ] B e r g a i n c — l a r e l i g io n V e d i q u c d ' a p r e s l e s h y m n e s d u R i g - V e d a 3 : V o i s .
P a r i s - 1 88 3 ,
 
21
-
Nezrin ve duann îslâmiyetteki mevkii de az çok farkla bundan baka
birey de i ldir. Yaln z çok defa kitabî dinlerde insan, dorudan doruya
Allahtan istemiye ces are t edem iyerek, bu pazarl bir evliya ile bir mu-
kaddes makam ile yapar
Zerdü t   [M. E . 70 0] m ezhebind e, kend isine tak dim eler verilmiyen bir
mabut, en büyük mabuda öyle hitap eder:  «Benim için ne felâket^ey  Ahu-
ra Mazda insanlar beni, kendi ismimle
davet edecekleri bir kurban la bana ibadet
etmiyorlar, insanlar baka mabutlara yap-
tklar gibi bana, kendi ism imle davet
edecekleri bir kurban keserek ibadet eder-
lerse on at kuvvetine, on deve kuvvetine,
on boa kuvvetine, on da kuvvetine, on
ehir kuvvetine temessül edeceim .. »
nsanla Allahn münasebeti umumiyetle
bidir. Bunu n içindir ki mü stevli bir has-
tal n defi veya bir k tl a nihayet vermek
için, takdimeler ve hatta insandan kurban-
lar verilir ve:  «Allahm sana bu kurban
veriyoruz, sen de bize iyi mahsul ver »
diye dua edilir. Bu cem iyetlerd e yaplan
iyilikler, takdimeler, hep bilmukabele Al-
lahtan daha fazlasna nail olmak için dir .
Kendi iradesinin, mes'ut olmaya kâfi gel-
mediini anlyan insan, anca k bu suretle
tabiat fevkndeki bir iradeyi, arzu ve ih-
tirasna âlet yapmak için fedakârla raz olarak tehayyül etmi ve yarat-
mtr.
Allahlara isnat edilen bu be e rî sfatlara, bir de on larn fanilii hakk n-
daki tasavvurlar ilâve etmek lâzmd r: Filhak ika  Eski M s r l lar^  m a -
butlar sadece insanlardan daha fazla yaar zannederler.  V e d a s 'daki . Al -
lahlar da fanid irler. A n ca k bu Allah'lar  Soma  denilen hayat suyundan iç-
tikten sonra veya baz merasim ve tekva ilerine devam suretile ve niha-
yet  Agni 'n in yard mile ebe dîlee bil ir ler[ l ] .  Yonan ve skandinavya  mabut-
lar da böylece, mahiyeten ebedî de i ldirler. Bütün bu mabutlar, gençlikleri-
ni ve ebed îliklerini muhafaza için baz hususî me yvalarda n yem iye ve
baz merasim yapmya m ecbu rdurlar [2] . AH ahlar fanî olma kla be ra be r,
„ . U 1 J ^ u b o i s — M o e u r s , i n s t i t u t i o n s o t c c r c m o n i s d e,s n c u n l e - - d .- l ' n d t -
P o j î d i c h i r y . 1 8 9 9 — ^
[ 2 | I ' , F ( ) i « - a r t — D e s a s s o c i a t i o n r ö l i g k u s c s c h c z I c s g r e c s , l ' a r i s 1 , 8 7 3
- -
Bouddha
22
insanlar taraf ndan öldürülemezler . Ancak   7 o^em nevind en olan bir mab ut
öldürülebi l ir . Daha dorusu totem, muz r bir hayvan ise öldürülebi l ir . Bu
takd irde de öldüren adam n bu i i yapm adan evv el, mu z r hayvan dan af
talep etti&i g-örülür. Ve niçin kendisini öldürdüünü, bu husustaki maze-
ret ler ini uzun uzad ya arzeder . Nihayet hayvan n akraba ve taal lukat ndan
kendisine fenal k yapmamalar m da r ica eder .  F r a z e P ,  baz merasim için
mabut hayvanlar n kurban edildi ini , bilhassa mabut insanlarla, k ral mabut-
lar n - ki bun lar tenas uh a or am al lahlard r - içtimaî bir tak m m enfaat
zaruret ler i le öldürüldüüne dair yüzlerce misal verir .
Maamafih bazar , insanlar n Allahlar cezaland rd da vakidir . Yani eer
A llahlar, ken dilerin e sad k olanlar n arzular n is 'af etm ez lers e, ce za g-öriir-
1er. Bu ceza, insanlara verilenlerin aynidir.   A m a z o u l u s  larda ayet g-ök
g-ürleyecek olurca, rahip elind e bir bas tonla ç k ar ve idd etle sem ay tek dir
eder ve imeklerin bu suret le haf i f leyece ini zanneder.   Zencilerde ufetiche»
ler ini , kendiler ine i taat et t irmek iç in merhametsizce döerler .   S a m o y e d e
1er ise, i lerind e m uvaffak o am ad klar takdirde putlar n kam ç larlar. V e y a
uzaklara atarlar.  Marguises  adalar ndaki  T y p i e s  l i lerde putlar n , ayni su-
re t le döer ler .  Hudson  görfez indeki  E s k m o  1ar, ken dilerini him aye
eden ruhlara — istediklerini yapmam akta inat et t i i takdirde — yiy ece k
vermezler ve elbi :e ler ini ç kararak ç plak b rak r lar .
ptidaî insanlar n mabutlar , bizzat iptidailer gibi zekâ ve irade it ibarile
de basit ve muzlim bir ruha m aliktir . Bu se bep ten dir ki , bazi iptidaî ce -
miyet lerde h erhang i bir cürmü i ley ece k olan adam, evv elâ put vey a   fetiche
inin yüzünü , bu cürm ü görm esin diye , ör ter ; ond an so nra istedi i gibi ha-
rek et ede r . Ya pt cürmün kefaret ini verm ek suret i le , bunun azab ndan
kurtulmak ta mümkündür. [1]
Bu mabutlar yemek, içmek ve ayni zamanda çoalmak iht iyac ndad r iar .
Bi lhassa c insî hey eca nlar a fazla meclûp turlar . Bu sebep ten insanlar d i i
mabutlarla münasebette bulunmamakla beraber , mabutlarda, kad n ve k zlar
int ihap edebi l ir ler ve onlarla c ismanî münasebette bulunabil ir ler i gulâmpe-
rest l ik ve sevici l ik nevinden anormki c insî m ünase bet lere baz ye rlerd e,
bi lhassa dinî bir zaruret le müsaade edi lmi t i r . Meselâ ,  P e P O U  iptidaîleri ,
bayram günlerinde, mabetler inde bir tak m genç o lanlar rahip k yafet ine
sokarlar ve mabudün bunlarla müna sebette bulun acam i zann ede rler .  Mek-
sika'da.  l ivataya - ho g örülmem ekle be rab er - ayni i t ikat la müsaade edi l ir ,
z ira eski Meksikal lar , bunu Allahlannda icra et t i ine inan r lard .   Z e r d ü t
mezhebinde de bu neviden tabi î olmayan eyleri , fenal klar   E h r i m e n  in
f l j — L . M a r i l l i e r . L a s u r v i v e n c e d e F o m c e t l ' u i e d e j u s t i i ' e (- h e z t e s i ) e u ; ) l c s
 
23
hususî bir kudreti olan  Angra Ma inyu  halketmitir .  Incii,  kocas na iha-
net eden kadn , bilhassa  (Rab)  bin k skand n söyler;  Meryem^  ayni
itikatlarn bir bak iyesi olara k, mabut tarafndan seçilm i bir fanî ba kire
olarak gösterilir.
Vatican  n mahrem müzesinde, eski Yonan mabetlerinin ne kadar behi-
mî hislerine malup olduklarn gösteren dikkate ayan san'at eserleri mev-
cuttur. Mabutlarn ve mabudelerin birbirlerile olan âkane rekabet ve mü-
nasebetleri ise bütün ilk zaman esatirini doldurur.
Mabutlarn di er bir ihtiyaçlar da, insan lar gibi yey ip içm ek tir. Fa ka t
bilhassa bir çok ye rle rd e m abutlar, insan et ve kannd an holanan bire r
vahî yam yam dr: Bu seb ep tend ir ki, bir çok iptida îler, hattâ yar med e-
nîler, m ücrimleri vey a masum lar, Allah a kurban etm ek sure tile onlarn
memnun olacan zannederler.  Fidj ie  lilerin Allah , insan kanndan doya
doya içmek ister ve bir Hint kavminde rahip, insan kurban ed ere k,
mabuda :  « Bugün sana takdim ettiim kurban yemelisin »  diye bar r.
Vasatî Amerika  iptidaîleri de insan kalp ve kan nn, allahlar pek m es'u t
edece ini zann ederler. Ha ttâ M eksikan n büyük rahibi, kurban ed .lecek in-
san n gösünü yarar, henüz çarban kalbini günee u zat r, sonra hey kelin
yan na atar. Ve nihayet y aka r. S on ra da bir alt n kakla bu kanl parça y
mabudun azna kor [1]
Baz yerlerde mabuda sa de ce g da de i l hizmetkâr da lâz md r. Bu
cemiyetlerde öldürülecek erk ek veya kad n idam edilmed en evvel, rahip
bir nutuk irat ede r. V e kend ilerine:   <~itaptmz Allaha hizmet etmek
üzere gideceklerini »  söy ler. Ku rban edilen bu insanlar, çok defa mümin-
lerle Allah aras nda bir nevi pos tac l k yapar diye inan l r. Zira bu ma-
butlar, böy le bir vas ta olmad takd irde insan larn a hvalinden hab erd ar
de i ldirler; veyahut insanlarlarla megul d e i ldirler. Bu sebe pten dir ki
M o r g a n 'a nazaran: totemleri beyaz köpek olan   roquos ' lar, insan yerine
köpek kurban ederler ve köpe in ruhunu, büyük mabuda hizmet etmekte
devam ettiklerini hab er verm ek üzere, ve bütün sene kend ilerine yapm
olduu lûtuflara te ek kü r ettiklerini arz için yollarlar.  Kurban ve ilahî
ziyafetler, hürm et ve hüu un da bir ifadesi olmakla beraber, meselâ
(Ahdi Atik),  «Allahm , kendisine presti edenlerle bir arada yiyip içmek
itiyadmda olduunu ve bu ziyafette her iki tarafn dostluklarn kuvvet-
lendiren bir ahdi im za ettikleriniy>  söyler.
Normal vaziyetler dahilinde ise, insanlar Allahlar na hakaret öyle dur-
sun, bilâkis ibadet ederler. Ayni zamanda Allahlar n mevcudiyetlerini mu-
hafaza için muhtaç olduklar eyleri tedarik eder ve verirler. Zira, iptida-
 
24
îlere g-öre, evvelce de söylediimiz gibi, Allahlar da insanlar gibi maiet
derd inde dirler. V e onlar ma ietlerini bazan bizzat kazanmak m ecbu riye-
tinde kal rlar. Meselâ  Yen i Ze land ' d a k i  M a o r î s ' l e r gök te, mavi bir
zemin üzerinde beyaz bulutlar topland vakit, Allahm patateslerini veya
dier g dalar n ekm ekte olduunu zan ned erler. Nitekim  Fidj ie ' ler , ma-
butlar n pek obur addederler.  V e d a s  mabutlar ise, elbise giyerler. Ayni
zamanda ay ya trlar. V e tatmin ine imkân bulunmyan bir açlkta n muzta-
riptirler [1], Eski  Msrllar  da evi bulunmyan bir mabut tasavv ur etme z-
ler; mabutlar bu evi temizlemek ve hizm etçilerinin yard m ile tüv aletlerini
yapmak m ecbu riyetind edirler. Rah ipler, mabutlar na hizmet etm eye ve
hergün sofras na, yiye cek , içece k nev' inden takdimeler vaz ' na mecbur-
durlar [2]. ite bir taraftanda mabutlar n bu be erî ihtiyaçlar d r k i, kend i-
lerine kurbanlar takdimini icap ettirmitir .
Bütün îlk zaman medeniyetlerindeki mabutlar, muhtelif san'atlar n,
i lerin ve faaliyetlerin piri mesabesindedirler. Onlar da bizzat kendi âlem-
lerinde bu ilerle megul olurlar ve bizzat insanlar da bu husustaki hüner-
lerini m abutlarn lûtfuna borç ludu rlar. V e bütün insan lar, bilhassa krallar,
kuvvetlerini bu mabutlar n cesaret ve basiretinden ald klar için, emirlerine
körü körüne itaat zarureti vardr [3].
Umumiyetle  Ruhçuluk - Animisme  ve  çok cincüik - Polydemonisme'in
cari olduu bu devirler ve bu dinlerde, Allahlar ve manevî kuvvetler ev-
lenir ve ölürler; hemen tekmil Akd eniz me deniyetinde m ütereken bu
evlenme ve ölme hâdisesinin timsalî merasimi yap l r. Animisme de   vhava
ruhlar, yer ve ölüm ruhlarv>  gibi ferdî b ir ahsiye ti olmyan m ukaddes ve
ilâhî kudretler vard r, bunlar da bu be erî ihtiyaçlardan v ares te de i ldirler.
Bu nlar bazan insanlara musallat olurlar veya sevdikleri insanlar n em irlerine
amade bulunurlar. Bütün sihrî fenalklarda Allah malûp eden bir sihirbazn
iradesi önünde, bir nevi hizmetçi veya mutavass t vazifesini yapan da bunlar-
dr. slâm sihirbazlar  hnrAar [Huddam]  olarak kulland klarn zan ned erler.
Siyasî istilâlar n tesirile teekkül eden  çok Allahclk -  Polytheisme'de ,
tnsana  &enzzi/en-Antropomorphique mabutlar,  insana ve hayvana henzyen-
Antropozoomorphiques mabutlar, hususî bir ekil al rlar. Bu hayvan mabutlar,
tabiî muhitte yaayan en kuvvetli hayvanlardan intihap edilmi lerdir. Sadece
Hayvanclk-AnmaVsTae  sistemine mahsus olmamakle be rab er, be erî i lâh-
lar yan nda yaayan bu hayvan ilâhlar n As ur, M s r, Fin ike . , sair saha-
lardaki ekilleri malûmdur. Meselâ  Hint'te  mabut  S i v a  ile refikas  Pâr-
[ 1 ] A . B a r t h — L e s r e l i g i o n s d e l ' n d e , P a r i s 1 8 8 0
[ 2 ] — P . P i e r r e t . L e L i v r e d e s m o r t s , P a r i s 1 9 07
 
25
vatî 'nin çocuu olan  Ganesha^  bir fi l mabuttur. Asurda ve Orta Asya-
da boa ve arslan mabutlar da bulunurlar.
Verdiimiz izahattan da anlalyor ki,  Polytheisme'  in bulunduu ye r-
lerde mabutlara merbut ayr bir takm mabut ve mabude züm releri var dr.
Ve erkek mabutlar kuv vetlerini dii mab utlara tatb ik etme k suretile âlem
üzerinde müessir olurlar. Bu sebep ten her erk ek mabuda merbut vey a
akraba olan bir harem, bir mabeyin mevcuttur. . . Hâkikî bir k ymete malik
olmyan bu mabu tlar, ayr bire r ah siy ettir. V e aralarn da bir ulûhiyet sil-
silei meratibi m evcuttur. nsanlarn bunlara yap t m erasim de e ref ve
haysiyetlerile mütenasiptir.  Bir Allahl-monotheiste  dinle r, bütün di er al-
lahlar inkâr ederler; bunlarda da iyilie memur meleklerle fenala memur
cinler ve eytan lar gib i manevî ve tabia tten üstün bir takm ku vv etle re
inanrlar, Allah la insan arasnd a m iyan ecilik yapan bu ku vv etler, allahtan
ziyade insana daha yakn tasavvur edilir.
Eks eriya Hint dininde ve  Sam   itikatlarda da  Çok  a//aA/r-Polytheiste
dinlerde mabu tlar, bazan intihap e ttikleri insan lara ben zer, vey a hakikî
ekillerile her hangi bir insan eklind e görü nürler. Ay ni zamanda, bu
dinler, seçtikleri insan allah haline getirebildikleri gibi, insanlar üzerinde
ilâhî bir nüfuz sahibi de ya pa bilirler. Bu m abutlar insanlarla konu ur. M o-
notheiste bir din olan slâm, Hristiyan ve Mu sa dinlerinde A llah , vah-
yeder. Hususî bir kitap ve edeb iyatla insanlara emir verir. Sa de ce Hint
dininde mabut ve ma bud eler em irlerini yaz ile telkin etm ez ler. Bu nlara
isnat edilmi olan em irler, Hint felsefesinin ilâhiletirilmi ek illerind en
baka bir ey deild irler, esasen hiç bir dini, kendi devirlerinin ve mu-
hitlerinin felsefesinden müstakil olarak tetkik etmekte doru deildir.
Mabudun seç tii insanlar, bazen hiç bir seb ep olmakszin ilâhî irade
ve hürriyetin keyfin e tabid ir. Ba zen de insanlar bizzat bu iradeyi kendi
lehlerine davet ed erle r. Bö y lec e tasavvufa, zühüt ve takvaya ve nihayet
tarikatlara yol açan hususî bir imkân hazrlanm olur.
Lubbock,   Amerika hindular nda rahip veya sihirbazlar n kef ve ke-
ramete nail olabilm ek için , yani Allah n istikba le ait srlar k end ilerine if-
a etmesini temin için or uç tuttuklarn , sinirleri ha rek ete getire n ve ya
uyuturan bir takm münebbihlere müracaat ederek   yoktan hissetmelere  - Hal-
lusination, tutulduklarn görmütür.  E. V eranda. [1]  insandan üstün ve ilâ-
hî kuvvetleri elde etmek için  Keebe t  lerin, bir nehir kenar na gide rek
günlerce aç kaldklarn ve tpk mu asr sofurlar gibi, ruhlarn tem izlem e e
çalt k lar n ve bö yle ce istikbali kef ed ece k bir kabiliyet kazanmaa çal -
tklarn söyler . B ir çok iptidailerde, pe yga m berc e rüyalar görm ek için ayni
 
26
riyazatlara dikkat ederler. Bu hususta en çok müracaat edilen vas ta açl k ve
uykusuzluktur. Yonan da  Delphes  mabedinin kâhin kadn da ayni sur etle
riyazat yapar. htilâçlar ve yoktan hissetmeler içinde ilâhî kudretleri elde
etmiye cab alar. Hindu lerde allah n açlar görm ekten ho land ve biimü-
ka be l açlara g-öründüü zann edilir. N etek im , Hint kiral  Vasavada i ta
ve refika s , üç g ün aç k almlar ve ke nd ilerine bir takm cismanî strap-
lar tatbik etmi ler, böylece de uykular nda mabut  S h i v a  y görme- muvaf-
fak olmu lard r. Baghavata purana,  aylarca hava ile taayyü edecek
kadar oruca riayet edenlerin allah kucakl yabileceklerini iddia eder. Ayni
hal sami dinlerde de mevcuttur. M eselâ  .Musa  da krk g-ün oruç tuttuk-
tan sonra allâh gö rm ee muvaffak olmu tur. îslâm iyette ise  Hazret i
Muhammet ,   bazan  C e b r a i l  vastas ile ve bazen de bizzat, uzun
murakabe ve inziva hayatndan sonra Allahm sevgilisi olabilmitir. Hülâsa
umum iyetle riyazat, iptidailerden ba layara k son asra kadar Allah görme k
ve ona hâkim olmak için bir vasta olmutur. Ha lbuki bugün   Maraz ru-
hiyat,  bize açl n , uykusu zluun, bir takm yoktan hisse tm eleri ve ni-
ha ye t bir takm dinî hez eya nlarla mü terafik asabî halleri vücu de getirdi-
ini ispat etmektedir. [1] Filhakika allahm riyazat yapanlardan holandn
zannederek kendi nefislerini okadar feci mahrumiyetlere ve st raplara dü-
çar ed en ler vard r ki, bunlarn normal bir dimaa malik olmalarndan he r
zaman üphe ed ilir. [2] mutasavvifane ihtiraslarn idd eti, mütemadi bir nef-
se telkin yapmakla temin edilme ktedir.  nziva ve sükût  bu telkin için
artt r. [3]
slâm sofu larnd aki: [fi-V^,- c-lf] ya ni, az ye m ek , az
uyumak, insanlarla münasebette bulunmamak prensipi, yine bu Ailah
gö rm ek ve onun kud siyeti dahilinde bir nevi allahlamak ihtirasnn
m üracaata mecb ur ettii riyazat ne vilerid ir. Allah hususundaki itikatlar ,
beerî muamelât ve ef 'ale tesir etmesi itibarile, büyük bir ehemmiyeti haizdir.
Y ok sa bu itikatlar n esas nda, tasavvur edilen Allah mefhumu, haiz olduu
tekmil sfatlarile beerî ihtiraslarn vüsulü imkânsz gibi görünen bir sem-
bolundan bak a bir e y olmad aikârd r. Tasavvu fun muh telif nevilerini
nefsinde tec rü be etmi olanlar da . esase n bu hususta kend ilerine tece lli
eden kudretin hakikî mahiyetini izahtan acizdirler. Daha ileri giderek hattâ
kuvvetli bir iman sahibi olan rahipler   Y. R iber t  [4 ]  Cinlerin-Demon  daima
Allaha rakip olduklar m, hattâ bir çok ahvalde, Allahla cilnleri birbirinden
[ I J D r C h a r b o n n i e r — M a l a d i e d e s M y s t i q n e s - P a r i s 1 9 00
( 2 ) P i e r r e J e a n e t — D c ; i / e x t a c e a l ' e n g - o i s e . . P a r i s 1 9 2 7
(3) D r . H . T h u l ie — T.; ,\ îyst iq e div inc , d ia bo l ic ju c ot natur(>Uc do 'l h< '-o los i< 'ns ,
' a r i s P a r i s 1 9 1 2
 
27
ay rdetmenin imkâns z bulunduunu iddia eder. Hülâsa bu hallerin tetkiki
mevzuumuzdan hariç olm akla be ra be r dine bilir ki , hav arilerin H aya lât da
dahil olduu halde bütün bu te ce lli l er , k sm en ten asülî   içe atma larn-
refoulements husule get irdi i rüyalardan baka bir ey de i ldir ler . [1] ve
bütün bu teebbüsler, yeni ve medenî dindarlar n müracaat etti i bu âyin
ve merasim ile Allah hakk ndaki fikirler, iptida îlerde ke han et maks adile ya-
p lan amal ve m erasim in devam ndan ba k a bir ey de i ld ir. [ 2 ] Um um iyetle
her din kendi allah n m eth ed er. V e he r m illet kendi A llah ile öü nü r.
Methedilen bir A llahtan , ne istenilirse elde edilir diy e kabu l ed ilir . D in-
lerde görü len inhisarc l k bu hislerin mah sulüdür. Bi z m üteakip fa s l lard a
muasr noktai nazar en sona b rak arak , Allah fikrinin az çok felse fe v e
*
* *
Bütün bu efsane lerin k ym et ve hak ikati ne su retle tadil ed ilirse ed il-
sin, zaten had iseler de ve tabiî ey ada bize baze n birbirine z t ve bazen mü-
masil ve mü abih öy le vas flar g ös ter irle r ki , insan ihtiyar s zca he re ye bir
ikil ik isnad ndan kendisini alamaz. Um um iyetle gü ne e tapmak tan iba ret
olan Msr dininde  HamefS  v e y a  Kine f ' in ruhla maddeyi temsi l eden
O z i r i s   i le  zis  suret inde tece l l is ie  K e l d a n  v e  A s u r ' u n  Â l e m l e r i n
r a b b i  olmaktan ziyade kendilerine tahsis ettikleri zalim ve intikamc Al-
lah , beerî k üçü klük lerle süslendi i g ibi  Çinlilerin
  büy i i k zek â - G r a n d
Comble, addett ikler i  T a o ' su da müspetle menfi , malûmla meçhul , gibi yek-
dierinin aksi olan iki kuvvetten çoal r.
Esasen  C o n f u c i u s (M.E .551) daha z iyade amel î ah lak ve s iyaset le me -
gul oldu undan {Sek te Allahtan ba hse tm ed i. Fa ka t  L a o - T s e  ( M . E - 6 0 4 ) b i r
te k  A l l a h a i n a n d .  V e bunu tekmil kuv vetler in ve fazi let ler in bir le t i -
i b ir cev her add ede rek ahlâk n ebedî prensibi yapt . H er iki fe lyesof ta
net icede bir le t ikler i halde, mukaddemede birbir inden ayrd r lar .
F i lhakika ,   C o n f U C U S î  Sadece an 'aneden ge len i t ikat lar o lduu gib i
kabul etmi yaln z halk n yükselmesi için   Ahlâk  v e  Terbiyeyi  usul olara k
vazetmi t i r. A l lah nazar nd a en makbul olan adam, ona gö re ölüler ve
dir i lere kar iç timaî m ükel lef iyet ler ini hakk i le i fa ede bi lend ir . Kanun ve
eriata uygun ya aya nlar m es 'ut olurlar .  L a o - t s e  ( Büy ük feylesof de-
mektir ) fazla olar ak ,  T a o  nun prensiplerine ve i lâhi emirlere i taat i is ter .
1 1] M l f r e d M a i r g — l . e s o m e i l « t l a r g v c s ; ( h 'r e u t d c a y n i f i k i r d e d i r . )
 
28
T a o nun pren sipleri , ancak fazilet içinde yaay anlara zahir olabilen  kâi-
natn amelî kanunlar  d r.  Lao-tse  « bir kargann vücudûnû beyaza bo-
yamakla göercin yapamazsnz »  der. O , bu düsturla, tabiat n ezelî mu-
kad deriyetine inanm görün ür. Bu feylesofun fikirlerinde de vazih vas f-
larile bir Allah yoktur. Sadece u ahlâk düsturlar onun Çinlilerce bir din
g-ibi tele kk î edilen fik irlerinin ruhunu bize an latab ilir: « Geride kalnz;
öne geçeceksiniz darda kalanlar, içeriye kabul edileceklerdir. Kuvetli
adam kendine sahip olandr, zayflklarn idrak edenler kendini kuvvetli
bilenlerdir. M emnun adam, tatmin edilmitir. yi adam karsnda bende
iyi olurum. Ve fena adam karsnda da onu iyi yapacak kadar iyi olu-
rum . Size kar hatal hareket edenlere kar âlicenap olunuz »
te Lao-tse  nin ahlâk ve dini budur. Kendi talebelerinden  Tchouang-
t s e ^ bilhasa çine mahsus olan u dikkate de e r vec izeleri müdafaa etti :
Ordularn kuman danl cesaretin en aa eklidir. M ükâfat ve mücazat
terbiyenin en aa eklidir. M erasim ve kanunlar, hüküm etin en aa
eklidir. M usikî ve güzel elbiseler, saadetin en aa eklidir. A layp
szlamak ve karalar giymek, elemin en aa eklidir. Bu be makulenin
ifade ettii hisler, kalbin harek etlerini takip etmelidir » [1]
Çinin bu itikatlarnda ruhanî bir kym et me vcut ise de daya nd
prensipler Laiktir .
Z e r d ü t  dininde büyük mabut, Zirwanakern^  mutlak olan birliine
ramen  H ü r m ü z  v e  E h r i m e n  gibi ve birbirine düman olan iki mabutla
kud ret ve birliini ikmal ed er. D i er semavî kitaplarda tamam en âlemin
haricinde  Kalan-Ex-machina,  mabut  Y a h o v a 'da birçok insanî sfatlara ma-
liktir. slâm ve H ristiyan dinlerinde ise , mabut, bütün kem aline ramen
meleklerile, mabeyincilnriyle tamamlanan bir hükümdar gibidir.
H iç üphe yok ki, din vaze den ler, f ikirlerini halka kabul ettirebilme k
için birtakm remzî ifade ler kullanm lar; ve garip birtakm kar klklar a da
sebep olmu lard r.  «Gü nein ortasnda k, n ortasnda hakikat, ve
hakikatin ortasnda da hiç deimiyen varlk m evcutfur.»  diyen  Vedas ' l arda
da ayni kark la r astlan lr. M ese lâ bir zaman Buddha [M.E.571] , tavan
olm u ; h ayvan lar arasnd a vaaz ve nasiha tle m egul im i ; bir bay ram
günü lây k olana sadaka verm elerini tenbih etmi ; buna hayvanlar raz
olmu lar ; fakat :  «Elinde hiçbireyi olmayandan sadaka istiyen olursa ne
yapmal?» âem\\er.  Bouddha:  «kendisini vermeli. . . Ve istiyen bo gitme-
sin » demi . Bu sö zleri  B r a h m a  iitmi,  Bouddha'y   tecrübe için bir
fakir halinde gelmi ve sadaka istemi . O da kendisini kebap edip ver e-
bilece ini söylemi ;  Bouddha  bu sure tle toplanan ate e, bir sou k suya
 
29'
atlr gibi at lm . . . [1]  Boudisme'm  muhteem bir nümu nesi olan u
misalde, Bouddha 'mn tavanlamad muhakkakt r. Onun vaaz ve nasihat
ettii hayvanlarda, zamannn insanlarndan baka birey deildir.
Hulasa, -Allah, asrlarn silsilesi içinde birtakm deiik lere urayan
dinlerle n^ütemadiyen ekil ve mahiyetini deitirdi. Ebedî asl daima baki
kalmak ve fakat hiç bir ciddî hakika ta tutunmamak üze re insaniyetin
zihnini igfal etti.
Halbuki as l de i ikliklere orayan, tekâmül geçiren zihnimizdi. üphesiz
k, ta devrim yayan bir pe yg am ber le yirminci asrd a iti k l % yapan bir
felyesofun Allah ayni deildir. Ya lnz he r ikisindeki ihtiras ve ruh hali de
aymdr Zra, insan, pek açk olarak yar atc ve yara tlan, nefis ve
ey sebep ve ne tice . . . gibi de imez bir ikilik kars ndad r ve ilk düü-
nenden son düünene kadar bu müteakip makûlelere, fikri balamaktan baka
çare yoktur. Ya ln z birinin ha reke t noktas , gayesini bulamam ; sonuncu
ise, ona yaklamak ümit ve kuvvetini her gün biraz daha his etmitir.
Hulâsa: ptidaî insan teknikte ne kadar muvaffak olmu ve medenî bir
eser olarak ne yaratabilmise, manevî hayat için yaratt kuvvetlerde de
o kadar muvaffak olmutur. Es erle rin in iptidaîlii ile m abutlarnm
iptidailii arasnda sk bir münasebet ve benzerlik vardr, insaniyet mede-
niyet yolunda ileriledikçe, medeniyeti nispetinde büyük bir mabut telâkki-
sine yükselmitir.
Fakat m aalesef bu yük seli , terakki nispetinde devam etmem ekted ir
ptdaî ve orta zaman insanlar yaratclk sfatn yalnz Allaha vermilerdi.
Muasr insan ise, bu sfat bizzat ken disine ver m ek ted ir. Ü luh iyetle rek a-
bete çakm gibi, yaratclk ta harika lar gö ster en insan, bugün artk yara-
tan bir mabut telâkkisin e ihtiyaç gösterm iyor gibidir. Es kile r, ken dilerine
hizmet eden büyük adamlardaki kuvvetlerin nereden geldiini ve tabiatta-
ki harikalarn esrarm bilme dikleri için , kâinatn idare eden kanun ve ha-
diselerim kahramanlarile birlikte Allahlatrdlar. Ve bilhassa aradan asrlar
geçtikçe, bu kuv vetler, büsbütün man vilemi lerdir. Ye ni ler ise, büyük lerini
hayatta ilahletirdiler; ve  Pantheon'lara  defned erek ebed île t irdi ler . [2]
 
II — Yonan airlerinin Allah
En eski Yonan air i  H o m e r e ' i n  Iliade  v e  Odyssee  unvanl ese r-
lerind e hemen takmil a rk m illetlerindeki it ikatlara ben ziyen bir Allah
telâkkisini bulmak mümkündür. nsan muhayyilesinin yüksek bir
nümunesini tekil eden bu esatire nazaran   J ü p i t e r  tekmil dier
mabutlardan üstündür; ayn zamanda maddeten ve manen kendisini her e-
ki lde gö stere bi le n b ir A llaht r . D i er Allah lar da dahil olduu halde her
biri arz n muhtelif yerlerini kendilerine mesken itt ihaz etmi olan bu gizli
ve mu ktedir ku vv etler , daima birb ir ler i le mü cadele ve rek abe t ed erle r .
H o m e r e ' in tarif ve tavsif etti i bu Allahlar,  k u d r e t i i o l d u k l a r k a d a r
d a a c z i ç i n d e d i r i e r .  Ya ni hepsi tenaku z ve tezatla rla dolu bir tak m
e v s a f a r z e d e r l e r . M e s e l â   J u n O T I  v e  Neptun ,  yine ken dileri gibi süphanî
kuvvet ler le mücehhez o lan   P a l l a s  taraf ndan zincir lendiler . Bu Allahlar
bir taraftan ebedîdir ler . Katiyen ölmezler . Dier taraftan ölüm endiesine
malikt ir ler . Meselâ   M a r S ,  bu end ie i le m uztariptir . S aniy en m abutlar,
çal maks z n, mes 'ut ve müreffeh yaarlar . Bu ikt idarlar na ramen, yaa-
mak, geç inm ek, iht iyaçlar n tatmin etmek hususunda pek çok s k nt çe-
ke rle r . Bun lar da tamamen cisman îdir ; fakat ald klar g dalar n hususiyet i
dolayisi le ayr ve müstesna bir bünyeye malikt ir ler .   Odyssee'de  bu bün-
yenin büsbü tün lâtif ve rakik olduu iddia ed ilir . M ese lâ  ThetU  kendi
o luna dalgalar gibi veya buhar gibi tecel l î eder ve   M i n e r v e ,  kaplar
kapal olan  N a u s i a c a 'n n evinden bir rüzgâr ; bir nefes gibi geçer .
Esk i Yo nan hlar , ahlâk hususunda al lahlara benzem ek ister lerd i . Bu ah-
lâk n m üeyy edesini , Al lah korkusu ve halk n hissiyat tekil ed erd i . Bu
itibarla allahlar da -  H o m r e ' in tasavvur et t i i ahlâkî hususiyet ler unlar-
d : A l lahlar her eyd en evve l int ikam c , m enfaatperest , her nevi zevk
v e h a z z a h a r i s t i . M e s e l â D i a n e ^   Etoli'lere  kendi iddetini hisse ttirmi ,
N e p t ü n ,  Troî/ö'liar ve  J u n o n ,  Ulisse'i  bir ahs ha kar et yüzünden
merhametsizce takip etmi t i . Ayn suret le   A p o l i o n  kendi rahibine sökül-
düü iç in, Yonanl lan cezaland rm t .
Bu mab utlar ancak ken diler ine fazla takdim elerde bulunanlar , kurT
ban vere nleri ta l ti f ede rlerd i . Bazan bu takdim eler , i lâhî gaze b tes-
 
31
Mamafih, bu her zaman mümkün de i ldi. M e P C U r e , birçok takdimele-
nnden dolaya  A u t a l y C f l S ' i taltif etmek istedii zaman, ona soymak ve
aldatmak san atm öre tm ek le iktifa etm iti Bu mabu tlar fanilerin kzlarile
zina etmekten ho lan r ve yekdierine kar bu husustaki rekabetin zafer-
erm anlatmakla iftihar hissederlerdi.  Thetys  o luna, kendisini bir sev gi-
lnm nuvazlerine vakfetm esini tavs iye etm iti. H attâ  M e r c u r e  saf ve
m hn ^ " '^üceresine saklan-
Am â bir air olan Hom iros
B i r t a b l o d a n
insan katletmekten nefret etmiyorlard . Yani in-
san öldürmek, haddzatinda fena bir hareket deildi. Belki kendi emirleri
t ' ; T « "« '^ ^ '" iy f Bunlar bir taraftan da insanlar n ada-
eh muhafaza edip edem ediklerini anlamak için ye r yüzünde dola rlard
h t j î i r k f n r a j d r ' - ^ u t l a