60
* Ankara Barosu. Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları HAZIRLAYAN: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN*

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

  • Upload
    vandat

  • View
    283

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

* Ankara Barosu.

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

HAZIRLAYAN:

Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN*

Page 2: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları
Page 3: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

101

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

YARGI KARARLARI

Marka Hakkına Tecavüz, İnternet Sağlayıcının Sorumluluğu, Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi ve Durdurulması, Tazminat Sorumluluğunda Kusur Şartı, Tecavüzü Önleyici Tedbirler ve Kararların Kusur Şartına bağlı Olduğu, Dava Dilekçesinin İhtar Yerine Geçeceği

Markalar ile ilgili mevzuatta internet yer sağlayıcının marka hakkına teca-vüzden sorumluluk koşullarına dair özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Uyuşmazlık halinde 556 Sayılı KHK’nin 61 ve 62. maddelerinin uygulanması her zaman mümkündür, bu sebeple yasal bir boşluk olduğundan söz edilemez. Yine 556 Sayılı KHK’nin 61/(e) bendine göre, (a) ve (c) bentlerinde sayılan fiillerin işlenmesini hangi şekilde ve şartta olursa olsun kolaylaştırmak marka hakkına tecavüz oluşturur. Bu sebeple 61 ve 62. maddeler çerçevesinde teca-vüzün önlenmesi (men’i) ve durdurulması (refi) ile tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılması talepleri ile dava açılabilmesi için maddede sayılan tecavüz fiillerine iştirak veya yardım etmek ya da bu filleri teşvik etmek veya yapılmasını kolaylaştırmak gerekmekte ve söz konusu eylem bir akit dışı eylem (haksız fiil sorumluluğu) olmaktadır. Buna göre bu kişilerin sorumluluğuna ancak kusurlu olmaları halinde gidilebilecek, diğer bir deyişle asil mütecavizin fiilinin tecavüz oluşturduğunu bilmeleri veya bilebilecek durumda bulunmaları gerekecektir. Bu nedenle internetin yapısı ve internet ortamının teknik özellikleri gereği davalının işlettiği web sitesinde 3. Kişilerce gerçekleştirilen tecavüzleri bildiği veya bilebilecek durumda olduğu peşinen kabul edilemeyecektir. Bu sebeple iştirak halinde sorumluluğa gidilebilmesi için önceden haberdar edilmesi ve buna rağmen haklı bir neden olmaksızın ihlal oluşturan içeriğin web sitesinden çıkar-tılmaması gerekecektir. Buna rağmen tecavüzün tespiti, önlenmesi ve tecavüz sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin dava dilekçesinin tebliğine rağmen tecavüz sonuçlarını ortadan kaldıracak eylemleri yapmamış olması sonucunda; dava dilekçesinin her zaman ihtarname yerine geçeceğinden ve ihtarnamenin gereğinin yerine getirilmediğinden dolayı kusurlu davrandığı ve bu bakımdan husumet oluşacağının kabulü gerekir. Bu durumda yerel mahkeme önceden ihtarname gönderilmediğinden kasıtla davanın husumetten reddine karar ver-mesi isabetli değildir. Herhangi bir haklı nedeni olmadan tecavüze son vermeyen internet sağlayıcısının dava dilekçesi tebliği ile kusurlu sayılacağının kabulü gerekmekte ve bu nedenle tecavüzün önlenmesi ve durdurulması ile sonuç-larının ortadan kaldırılmasına yönelik eda hükmü kurulması gerekmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu15 Ocak 2014 Esas No: 2013/11-1138 Karar No: 2014/16

Page 4: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

102

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

Eskiye Dayalı Kullanım, Öncelik Hakkı Bulunan Tescilsiz Marka Sahibinin Sonraki Tescilli Marka Sahibi Tarafından Bu İşareti Kullanmaktan Men Edilemeyeceği, Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı

Marka tesciline dayalı hakların kullanılması yoluyla davalının kullanımının engellenmesi ve tazminat taleplerine ilişkin olarak Mahkeme tarafından verilen kısmi kabul kararı, 556 sayılı KHK’nın 8/III maddesinde ifade bulan tescilli bir markadan önce kullanılan tescilsiz markanın kullanılmasını engellemez. Diğer bir ifadeyle öncelik hakkı sahibi, tescilli markanın tesciline itiraz etmemiş veya aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka sahibi bu öncelik hakkı sahibine karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez. Bu sebeple Mahkeme davalının eskiye dayalı kullanım iddiaları ve davacının uzun süre sessiz kalma nedeniyle hak kaybına ilişkin savunmaları çerçevesinde tartışarak karar vermelidir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi27 Şubat 2014 Esas No:2013/13243 Karar No: 2014/3679

Faydalı Model Belgesinin Hükümsüzlüğü, 551 Sayılı KHK’nın 166. Maddesi Uyarınca Faydalı Model Belgelerine İlişkin Açık Bir Hüküm Bulunmadığı Takdirde Patentler İçin Öngörülen Hükümlerin Faydalı Model Belgeleri İçin de uygulanacağı, 551 Sayılı KHK’nın 68. Maddesi Uyarınca Faydalı Model Başvurusu Geri Çekilmiş Sayıldığı Takdirde Aynı Faydalı Model İçin Yeniden Başvuru yapılamayacağı, 551 Sayılı KHK’nın 156/2 Maddesinde Yer Alan Rüçhan Hakkının 68. Maddenin Uygulanmasına Engel Olmayacağı

Davacı tarafından, davalıya ait 11.06.2007 başvuru tarihli 2007/4000 sayılı faydalı model belgesinin, yine davalıya ait ve eksik evrakların tamamlanmaması sebebiyle geri çekilmiş sayılan 02.06.2006 başvuru ve 21.08.2006 ilan tarihli 2006/2769 sayılı faydalı model başvurusu karşısında yenilik ya da diğer bir ifadeyle “tekniğin bilinen sınırlarını” aşmadığı gerekçesiyle hükümsüzlük tale-binde bulunulmuştur. Bunun üzerine yapılan yargılamada ilk derece mahkemesi tarafından, açık bir hüküm bulunmaması halinde 551 sayılı KHK’nın 166. Maddesi uyarınca patentlere ilişkin hükümlerin faydalı modellere uygulana-cağı; bu sebeple aynı KHK’nın 68. maddesi uyarınca geri çekilmiş sayılan bir faydalı model/patent hakkında tekrardan başvuruda bulunulamayacağı hükme alınmıştır. Aynı zamanda söz konusu başvurunun KHK’nın 156/2 maddesinde yer alan başvuru tarihinden evvel 12 ay içerisinde faydalı model belgesine konu buluşun yayınlama veya başka bir yolla açıklanmış olmasının yeniliği kaldır-mayacağına ilişkin düzenlemenin, 68. maddenin yani geri çekilmiş sayılan bir

Page 5: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

103

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

başvurunun tekrarlanamayacağına ilişkin düzenlemenin uygulanmasına engel olmayacağı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte 551 sayılı KHK’nın 7/2 ve 156/3 maddeleri gereğince patent ve faydalı model belge başvuruları, Türkiye için, yayımlandıkları tarihte değil, gerçekleştirildikleri başvuru tarihi itibariyle tekniğin bilinen durumuna dahil olurlar. Bu sebeple faydalı model veya patent belgesi başvuru tarihi itibariyle, başvuru konusu buluşun yeniliğini ortadan kaldırırlar, dolayısıyla patent/faydalı model belgesi başvuruları yayım tarihleri daha sonra olsa bile, başvuru tarihlerinden itibaren yeniliği yitirir. Bu nedenle 68. Madde karşısında 156/2 maddesi uygulanabileceğinin kabulünde dahi geri çekilmiş sayılan faydalı model belgesi başvurusu tarihi ile iptali istenen faydalı model başvurusu tarihi arasında 12 aylık süre dolmuştur. Söz konusu değerlendirmelere Yargıtay aynı gerekçelere katılarak, 2007/4000 sayılı FMB başvurusunun, 2006/2769 sayılı FMB başvurusu karşısında 551 Sayılı KHK’nın 68. maddesi karşısında tescil edilemeyeceğini, söz konusu tescilin hukuka aykırı biçimde gerçekleştiği değerlendirmesinde bulunmuştur.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi24 Ocak 2014 Esas No: 2013/619 Karar No: 2013/18796Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi07 Kasım 2012 Esas No: 2011/60 Karar No:2012/202

551 Sayılı KHK 149 Md. Uyarınca Patente Tecavüzün Olmadığının Tespitini (Menfi Tespit) Talep Edebilmek İçin Hükümde Düzenlenen İhtarnamenin Gönderilmiş Olması Gerektiği, İlaç Ruhsatlandırılma Aşamalarının Gizli Yürütüldüğü İçin Ruhsat Başvurusunun İçeriği Hakkında Patent Sahibinin Bilgisinin Olmasının Beklenemeyeceği, 551 Sayılı KHK’nın 75/f Maddesi Uyarınca İlaçların Ruhsatlandırılmasının Patentten Doğan Hakkın Kapsamı Dışında Bırakıldığı ve Bu Sebeple Menfi Tespit Davası Açmakta Hukuki Yararın Olmadığı

Davacı tarafından herhangi bir bildirimde bulunulmadan Sağlık Bakanlığı nezdindeki ilaç ruhsat başvurusunun ve bu başvuruya konu ürünün, davalıya ait patenti ihlal etmediğinin tespiti istenmiştir. Bunun üzerine ilk derece mah-kemesi yapılan yargılama sonucunda; 551 sayılı KHK’nın 149/2 maddesinde hüküm bulan “ciddi ve fiili girişimlerin patentten doğan haklara tecavüz teşkil edip etmediği hakkında, patent sahibinin görüşlerini bildirmesini noter aracılığı ile talep edebilir” düzenlemesindeki “talep edilebilir” ibaresinin “talep eder” şekilde anlaşılması gerektiğini ve bu sebeple dava şartı olduğu değerlendirme-sinde bulunmuştur. Bununla birlikte ilaç başvurularının Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği’nin 28. maddesi uyarınca gizli olduğu ve davalı

Page 6: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

104

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

tarafından bilinmesinin beklenemeyeceği değerlendirilmiştir. Aynı zamanda KHK’nın 75/f hükmünün ilaçların ruhsatlandırılmasının, patentten doğan hakkın kapsamı dışında bırakıldığını, bu sebeple davacının ruhsatlandırma aşaması bitip – ruhsat aldığı ana kadar–, söz konusu ruhsat başvurusunun patent hakkı kapsamında bulunmadığının tespitinde hukuki yararının olma-dığını tespit edilmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi23 Haziran 2014 Esas No: 2014/6103 Karar No:2014/11843Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi27 Kasım 2013 Esas No: 2012/248 Karar No:2013/223

Page 7: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

105

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

Esas Sayısı : 2013/100

Karar Sayısı : 2014/14

Karar Günü : 29.1.2014

R.G. Tarih-Sayı : 29.05.2014-29014

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara Fikri ve Sınaî Haklar (4) Hukuk Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU: 24.6.1995 günlü, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 158. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’nın 2., 10., 35., 36. ve 138. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.

I- OLAY

Davacı vekilince, davalı şirketin müvekkili adına faydalı model belgesiyle kayıtlı bulunan gezici reklâm römorklarıyla aynı özellikleri taşıyan römorklar kullandığı belirtilerek, davalının eyleminin tedbiren durdurulması, kullandığı gezici reklâm römorklarına el konulması ve maddi-manevi tazminata hükme-dilmesi talebiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“1. Fikri Mülkiyet Hakları (Intellectual Property Rights–Immaterialgüter-recht) gerek tüm dünyada, gerekse Türkiye’de özel yasalarla (5846 s. FSEK, 556 s. Marka KHK, 554 s. Tasarım KHK, 555 s. Coğrafi İşaret KHK, 551 s. Patent KHK vs.) özel koruma altına alınan, diğer mülkiyet hakları gibi icraya, hacze, mirasa, devire ve lisansa (kiralamaya) müsait olan, eşya mülkiyetinin sağladığı kullanma, yararlanma, tasarruf (usus, fructus, abusus) haklarının tamamını sağlayan temsil ve tecessüm ettiği eşyadan soyut, belirli bir süreyle korunan bir hak türü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Page 8: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

106

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

2. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 27. maddesi de fikri hakları, temel insan hakları arasında saymıştır.

3. Fikri mülkiyet haklarını korumanın temel kaynağı, emek, çaba ve yatı-rımların korunması ilkesidir. Bu koruma sayesinde, inovatif çalışmalarıyla, top-lumdaki var olan sanatı, bilimi, estetiği, teknolojiyi bir üst basamağa taşıyarak, yeni bir sanat ürünü, yeni bir tasarım, yeni bir edebi çalışma, yeni bir buluş yapan kişilerin, bir yandan yeniliğe yapmış oldukları bu katkılardan dolayı emek çaba ve yatırımlarından dolayı ödüllendirilmesi, diğer yandan da gerek bu kişilerin gerekse başka kişilerin aynı şekilde daha yeni, daha ileri inovatif çalışma yapmaya özendirilmeleri amaçlanmaktadır.

4. Fikri mülkiyet yasaları sayesinde, kişilerin yeniliğe olan katkıları tüm dünyada ve ülkemizde yasal bazda koruma altına alınmıştır. Şayet fikri mülkiyet yasalarındaki koruma olmasaydı, ürünlerinin ertesi gün taklit edilebileceğini, emek, yatırım ve çabalarının boşa gideceğini düşünen kurum ve kişiler yeni ve yenilikçi çabalardan uzak dururlardı. Yeniliğe yapılan emek, çaba, fikir ve yatı-rımların yeterince korunmadığı ülkelerde, markalara yatırım yapılmamakta, yeni bir ürün icat etmek yerine, başka ülkelerden sürekli mal ithal etmek durumunda kalmakta, ek ve yeni istihdam olanaklarından yoksun kalmaktadırlar. Bir ülkenin gerçekten ileri sanayi ülkesi olabilmesi, hammadde yerine işlenmiş teknoloji ürünü (demir yerine bilgisayar, telefon vs.) satılabilmesinin temel koşulu, fikri mülkiyet yasalarının yeniliğe olan çabaları etkin şekilde korumalarına bağlıdır.

5. 27.06.1995 tarih ve 551 sayılı Patent KHK ise, mevcut fikri mülkiyet yasaları içerisinde, yeni bir buluşta bulunan, icat çıkaran kişilerin bu çabalarını korumak için çıkarılmıştır. Ülkemizde, buluş ve icatların korunması fikri-nin mazisi 1876 tarihli ihtira Beratı Kanununa kadar gitmektedir. 551 sayılı KHK’nın 1. maddesinde Kanunun amacı; “Buluş yapma faaliyetini özendirmek, buluşların sanayiye uygulanması ile teknik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleştirilmesini sağlamak için buluşlara paten veya faydalı model belgesi vererek korur” sözleriyle ifade olunmuştur. KHK’nın 164. maddesi uyarınca, faydalı model belgesi sahiplerine tanınan koruma süresi, başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır.

6. 551 sayılı KHK’nın 1-5. maddeleri genel hükümler, 5-153 maddeleri arası “patent”, 154-170. maddeleri arası ise “faydalı model” ile ilgili düzenlemeleri içermektedir. KHK’nın 166. maddesi, faydalı modellerle ilgili hüküm bulun-mayan hallerde, patentlerle ilgili düzenlemenin faydalı modeller yönünden de uygulanacağı ifade edilmiştir.

Page 9: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

107

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

7. Öğretide faydalı modeller “küçük buluş”, “küçük patent” olarak adlandırı-lan, “basit formüllerle ve ilkelere dayanan, bazı gereksinimlere cevap veren teknik çözümler” olarak tanımlanmıştır (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s.15, par. no:51). Söz gelimi “tasarruf ampulleri”, daha az enerji tükettiği için A, +AA gibi sınıflarla adlandırılan elektrikli ev aletleri faydalı modeller için verilen basit örneklerdir. Ancak söz konusu faydalı modellerinde ülke ekonomilerinde çok önemli yer tuttuğu ve katkı sağladıkları da yadsınamayacak bir gerçektir.

8. 551 sayılı KHK’nin 164. maddesinde yer alan “Patent sahibine tanınan koruma, faydalı model belgesi sahibine de aynen tanınır” ifadesi ve KHK’nin 168. maddesinin yollamasıyla, KHK’nin 136. ve 137. maddeleri uyarınca, faydalı model belgesi sahiplerinin “faydalı model konusu ürünün başkalarınca izinsiz olarak üretilmesi, kısmen veya tamamen taklit edilmesi, ticari amaçla elde bulundurulmasına yönelik tecavüz eylemlerinin durdurulması, tecavüzün deva-mını önlemek üzere tedbir kararı verilmesini” talep etme hakkı bulunmaktadır.

9. Davaya konu somut olayda; davacı vekili, müvekkili adına tescilli faydalı model belgesinden doğan haklarını takiben, diğer taleplerinin yanında, davalının ihlal eylemlerinin durdurulması ve ihlal konusu “gezici reklam römorkları”na TEDBİREN el konulması talebinde bulunmuştur.

10. Davalı taraf, söz konusu faydalı model belgesine konu buluşun 551 sayılı KHK’nin 156. maddesindeki “tescil edilebilirlik” koşuluna uymadığı gerekçe-siyle, cevap dilekçesiyle birlikte “hükümsüzlük” karşı davasını ikame etmiştir. Davacı adına tescil bulunan “gezici reklam römorku” aracının gerçekten tescil edilebilir nitelikte olup olmadığı, işin esasına girilerek mahkememizce usulünce araştırılacaktır.

11. Bununla birlikte, iptali istenilen 551 sayılı KHK’nin 158/2. maddesinde yer alan:

“156 ncı madde hükmüne göre, kendisine karşı açılan hükümsüzlük davası sonuçlanıncaya kadar, faydalı model belgesi sahibi, bu belge ile doğan haklarını, üçüncü kişilere karşı ileri süremez. Bu nedenle açılan davanın ve dava sonucunun sicile kayıt edilmesi ve ilgili bültende yayınlanması, ilgililerin Enstitüye başvurusu ile gerçekleşir. Faydalı model belgesi sahibinin tazminat talebi ile ilgili hakları saklıdır”

Hükmünün varlığı karşısında, davacının “ihtiyati tedbir” istemi hakkında mahkememizce olumlu bir karar verebilme hakkı ortadan kaldırılmıştır. Zira, hakkında hükümsüzlük davası açılmış faydalı model belgesinden doğan hak-lara dayanılarak, üçüncü kişilere karşı her türlü talep hakkı hükümsüzlük davası kesinleşinceye kadar ortadan askıda bırakılmıştır. Başkalarına karşı ileri

Page 10: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

108

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

sürülemeyecek bir faydalı model belgesinden dolayı, mahkememizce ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi yasal olarak mümkün değildir.

12. KHK’nin 164. maddesi uyarınca, faydalı model belgesi sahiplerine tanınan koruma süresinin, “başvuru tarihinden itibaren 10 yıl” olduğu gözetildiğinde, faydalı model belgesine karşı keyfi olarak hükümsüzlük davası açıldığında, davacının mülkiyet hakkını (fikri mülkiyet) kullanması neredeyse imkansız hale gelecektir. Zira, açılacak bir hükümsüzlük davasının gerek ilk derece mahkemesi, gerekse Yargıtay aşamasında geçireceği süre göz önüne alındığında, mülkiyet hakkının kullanımı önemli ölçüde zedelenmiş olacaktır. Öte yandan, açılan hükümsüzlük davasının reddine karar verilse bile, gerek aynı kişinin, gerekse onunla irtibatlı bir başka kişinin, yeni bir hükümsüzlük davası açmasını engel-leyen bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu durumda da açılacak ikinci, belki de üçüncü hükümsüzlük davalarının sona ermesi beklenmek zorunda kalınacak, böylelikle zaten 10 yıl olan koruma süresi büsbütün ortadan kalkabilecektir.

13. İhtiyati tedbirlere ilişkin kurallar, gerek HMK’nun 389 vd. da gerekse, birçok fikri mülkiyet yasalarında özel olarak düzenlenmiş olup, ne HMK’da, ne de diğer fikri mülkiyet yasalarının her hangi birinde, hatta faydalı model-lerin birlikte düzenlendiği 551 sayılı KHK’nin patentlerle ilgili hükümle-rinde, faydalı modellere ilişkin 158/2. maddesi anlamında benzer bir hüküm bulunmamaktadır.

14. Yasalarımızda hiçbir mülkiyet hakkı türü, hatta alacak hakları yönünden dahi getirilmeyen kısıtlamanın faydalı modeller için getirilmiş olması Anayasa-mızın 2. maddesindeki devletimizin “insan haklarına (mülkiyet) saygılı, sosyal hukuk devleti” olma niteliklerine, 10. maddedeki “kanun önünde eşitlik” kura-lına, mülkiyet hakkının özüne dokunması nedeniyle 35. maddeye, hak arama önünde engel olması ve “adil yargılanma” ilkesine aykırı olması nedeniyle 36. maddesi hükmüne, mahkemelerin hakların korunması hususunda bağımsız ve vicdani kanaatlerine göre karar vermesine engel teşkil ettiği için 138. madde-sindeki hükme aykırılık teşkil ettiği inancında olmamız sebebiyle, 551 sayılı KHK’nin 158/2. maddesindeki hükmün Anayasaya aykırılık sebebiyle iptalini talep etme gereği hasıl olmuştur.

KARAR:

1. Mahkememizin somut uyuşmazlıkta uygulamakla baş başa kaldığı, 551 sayılı Patent KHK’nin 158/2. maddesindeki “156. madde hükmüne göre, kendisine karşı açılan hükümsüzlük davası sonuçlanıncaya kadar, faydalı model belgesi sahibi, bu belge ile doğan haklarını, üçüncü kişilere karşı ileri süremez.

Page 11: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

109

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

Bu nedenle açılan davanın ve dava sonucunun sicile kayıt edilmesi ve ilgili bültende yayınlanması, ilgililerin Enstitü’ye başvurusu ile gerçekleşir. Faydalı model belgesi sahibinin tazminat talebi ile ilgili hakları saklıdır” hükmünün, Anayasamızın 2, 10, 35, 36. ve 138. maddeleri hükümlerine aykırı olduğu inancıyla, Anayasanın 152. maddesi uyarınca iptal isteminin karara bağlan-ması için dosyadan bir suretin ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA gönderilmesine,

2. Davacı tarafın ihtiyati tedbir istemi hakkında şimdilik bir karar verilme-sine yer olmadığına ve Anaya Mahkemesine yapılan başvurunun sonucunun beklenilmesine ve istemin 5 ay süreyle geri bırakılmasına,

Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu karar verildi.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Kanun Hükmünde Kararname Kuralı

551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin itiraz konusu kuralı da içeren 158. maddesi şöyledir:

“Hakların Üçüncü Kişilere Karşı İleri Sürülememesi

Madde 158- Faydalı model belgesi konusu buluşun özü, üçüncü kişi veya kişi-lerin tarifname, resim ve modellerinden, techizatından veya tesisatından bu kişi veya kişilerin izni olmadan alındığı takdirde, bu Kanun Hükmünde Kararname ile faydalı model belgesi verilerek sağlanan koruma, faydalı model belgesi sahibi tarafından bu kişi veya kişilere karşı ileri sürülemez.

156 ncı madde hükmüne göre kendisine karşı açılan hükümsüzlük davası sonuç-lanıncaya kadar, faydalı model belgesi sahibi, bu belge ile doğan haklarını, üçüncü kişilere karşı ileri süremez. Bu nedenle açılan davanın ve dava sonucunun sicile kayıt edilmesi ve ilgili bültende yayınlanması, ilgililerin Enstitü’ye başvurusu ile gerçekleşir. Faydalı model belgesi sahibinin tazminat talebi ile ilgili hakları saklıdır.”

B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 35., 36. ve 138. maddelerine daya-nılmış, Anayasa’nın 91. maddesi ise ilgili görülmüştür.

Page 12: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

110

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M. Emin KUZ’un katılımlarıyla 12.9.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.

Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargı-lama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.

İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, KHK’nin 158. maddesinin ikinci fıkrasının “Bu nedenle açılan davanın ve dava sonucunun sicile kayıt edilmesi ve ilgili bültende yayınlanması, ilgililerin Enstitü’ye başvurusu ile gerçekleşir. Faydalı model belgesi sahibinin tazminat talebi ile ilgili hakları saklıdır.” biçimindeki ikinci ve üçüncü cümlelerinin de iptalini istemiştir.

Bakılmakta olan dava, faydalı model belgesi sahibinin bu belge ile doğan haklarının korunmasına ve söz konusu belgenin hükümsüz sayılmasına iliş-kindir. KHK’nin 158. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde, faydalı model belgesinin hükümsüz sayılmasına yönelik davanın ve sonucunun sicile kayıt edilmesi ve ilgili bültende yayınlanması; üçüncü cümlesinde ise faydalı model belgesi sahibinin hükümsüzlük davası nedeniyle sahip olduğu tazminat hakları düzenlenmekte olup bu hükümlerin bakılan davadaki uyuşmazlığın çözümüne bir etkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, KHK’nin 158. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenlerle, 24.6.1995 günlü, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 158. maddesinin ikinci fıkrasının;

Page 13: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

111

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

A- İkinci ve üçüncü cümlelerinin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu cümlelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,

B- Birinci cümlesinin esasının incelenmesine,

OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hakan ATASOY tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmünde kararname kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- Kanun Hükmünde Kararnamelerin Yargısal Denetimi Hakkında Genel Açıklama

Anayasa’nın 91. maddesinde düzenlenen kanun hükmünde kararnameler, işlevsel yönden yasama işlemi niteliğinde olduğundan yargısal denetimlerinin yapılması görev ve yetkisi Anayasa’nın 148. maddesi ile Anayasa Mahkemesine verilmiştir. Yargısal denetimde kanun hükmünde kararnamenin, öncelikle yetki kanununa sonra da Anayasa’ya uygunluğu sorunlarının çözümlenmesi gerekir. Her ne kadar, Anayasa’nın 148. maddesinde kanun hükmünde karar-namelerin yetki kanunlarına uygunluğunun denetlenmesinden değil, yalnızca Anayasa’ya biçim ve esas bakımlarından uygunluğunun denetlenmesinden söz edilmekte ise de Anayasa’ya uygunluk denetiminin kapsamına öncelikle kanun hükmünde kararnamenin yetki kanununa uygunluğunun denetimi de girer. Çünkü Anayasa’da, Bakanlar Kuruluna ancak yetki kanununda belirtilen sınırlar içerisinde kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmesi öngö-rülmüştür. Yetkinin dışına çıkılması, kanun hükmünde kararnameyi Anayasa’ya aykırı duruma getirir.

Dayanaklarını doğrudan doğruya Anayasa’dan alan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerinden farklı olarak, olağan dönemlerdeki kanun hük-münde kararnamelerin bir yetki kanununa dayanması zorunludur. Bu nedenle, kanun hükmünde kararnameler ile dayandıkları yetki kanunu arasında çok sıkı bir bağ vardır. Kanun hükmünde kararnamenin yetki kanunu ile olan bağı, kanun hükmünde kararnameyi aynen ya da değiştirerek kabul eden kanun ile kesilir. Kanun hükmünde kararnamenin Anayasa’ya uygun bir yetki kanununa dayanması, geçerliliğinin ön koşuludur. Bir yetki kanununa dayanmadan

Page 14: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

112

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

çıkartılan veya dayandığı yetki kanunu iptal edilen kanun hükmünde karar-namelerin içeriği Anayasa’ya aykırılık oluşturmasa bile bunların Anayasa’ya uygunluğundan söz edilemez.

Kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa’ya uygunluk denetimi, kanunların denetiminden farklıdır. Anayasa’nın 11. maddesinde, “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” denilmektedir. Bu nedenle kanunların denetiminde, onların yalnızca Anayasa kurallarına uygun olup olmadıkları saptanır. Kanun hükmünde kararnameler ise konu, amaç, kapsam ve ilkeleri yönünden hem dayandıkları yetki kanununa hem de Anayasa’ya uygun olmak zorundadırlar.

Anayasa’da kimi konuların kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmesi yasaklanmaktadır. Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasında “Sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümde yer alan siyasî haklar ve ödevler...”in kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kural gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Bakanlar Kurulu”na ancak kanun hükmünde kararnameyle düzen-lenmesi yasaklanmış alana girmeyen konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir.

Anayasa’nın herhangi bir maddesinde kanunla düzenleneceği öngörülen bir konunun, Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasının açıkça yasakladığı hükümler ile ilgili olmadıkça ya da Anayasa’nın 163. maddesinde olduğu gibi kanun hükmünde kararname çıkarılamayacağı açıkça belirtilmedikçe kanun hükmünde kararname ile düzenlenmesi Anayasa’ya aykırılık oluşturmaz.

Bu nedenlerle, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, itiraz konusu kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 91. maddesi yönünden de incelenmiştir.

B- İtiraz Konusu Kanun Hükmünde Kararname Kuralının Anayasa’nın 91. Maddesi Yönünden İncelenmesi

İtiraz konusu kuralla faydalı model belgesi sahibinin, kendisine karşı KHK’nin 156. maddesi hükmüne göre açılan hükümsüzlük davası sonuçlanıncaya kadar, bu belge ile doğan haklarını üçüncü kişilere karşı ileri süremeyeceği hükme bağlanmıştır.

Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasında “Sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölüm-lerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümde yer

Page 15: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

113

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

alan siyasî haklar ve ödevler...”in kanun hükmünde kararnamelerle düzenle-nemeyeceği belirtilmiştir. Öte yandan, Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu; ikinci fıkrasında bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği; üçüncü fıkrasında ise, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmıştır. Buna göre, Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan mülkiyet hakkına ilişkin olarak kanun hükmünde kararname ile düzenleme yapılması mümkün değildir.

Faydalı model belgesi sahibinin bu belge ile doğan haklarını üçüncü kişilere karşı ileri sürmesine ilişkin düzenleme, mülkiyet hakkı kapsamında bulun-duğundan, itiraz konusu kural Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasına aykırıdır. İptali gerekir.

Kural, Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasına aykırı görülerek iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 2., 10., 35., 36. ve 138. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

VI- SONUÇ

24.6.1995 günlü, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 158. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 29.1.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Haşim KILIÇBaşkan

Serruh KALELİBaşkanvekili

Alparslan ALTANBaşkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

ÜyeZehra Ayla PERKTAŞ

ÜyeRecep KÖMÜRCÜ

Üye

Burhan ÜSTÜNÜye

Nuri NECİPOĞLUÜye

Hicabi DURSUNÜye

Erdal TERCANÜye

Muammer TOPALÜye

Zühtü ARSLANÜye

M. Emin KuzÜye

Page 16: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

114

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

Esas Sayısı : 2013/147

Karar Sayısı : 2014/75

Karar Günü : 9.4.2014

R.G. Tarih-Sayı : 24.7.2014-29070

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul (4) No’lu Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU: 24.6.1995 günlü, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 42. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin Anayasa’nın 2., 35. ve 91. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.

I- OLAY

Marka hakkına tecavüz edildiği iddiasıyla açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“1- Mahkememizin 2013/209 Esas sayılı dosyasının yargılama sırasında, somut olayda uygulama yeri bulunduğu düşünülen 556 sayılı KHK’nın 42/1-c maddesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olduğu düşünülerek Anayasanın 152. maddesi gereğince itiraz yoluyla Yüksek Mahkemenize iptal başvurusunun yapılması gerekmiştir.

2- Dava konusu uyuşmazlık, asıl dava yönünden davacıya ait markaya tecavüzün durdurulması, maddi ve manevi tazminat ve davalı adına tescilli 2003/20195 no’lu markanın hükümsüzlüğü ve ilan taleplerine ilişkin olup, karşı davada ise davacının 99/022976 no’lu markasının kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğü dava edilmektedir. Mahkememizce 01/03/2012 tarihinde asıl davanın kısmen kabulüne ve davalı adına tescilli 2013/20195 no’lu markanın hükümsüzlüğüne sair taleplerin reddine, karşı davanın kısmen kabulüne ve karşı davada davalı adına tescilli 99/022697 no’lu markanın kullanmama nedeniyle 3. sınıftaki kremler emtiası dışında kalan tüm emtia bakımından hükümsüzlüğüne,

Page 17: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

115

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

krem emtiası yönünden hükümsüzlük talebinin reddine karar verilmiş ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda “karşı davada davacının markasının krem emtiası dışındaki 3. sınıf emtialarda ve diğer sınıflarda hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece davacı markasında sadece hükümsüz kılınmayan krem emtiası ile, davalı markası kapsamındaki emtiaların karşılaştırılması suretiyle iltibas bulunup bulunmadığı hususunda ek rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik ince-leme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir” gerekçesi ile, bozulmuş ve bu bozma kararında kullanmama nedenine bağlı hükümsüzlük hali, “geç-mişe etkili olarak” sonuç doğurduğundan hareketle davacının 99/22697 no’lu markasının “geçmişe etkili olacak şekilde” hükümsüz olacağı kabul edilmiştir. Yüksek Mahkeme’nin bu kabulü 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinde iptal yaptırımı ile düzenlenen “kullanmama” halinin, KHK mn 42/1-c maddesinde bir “hükümsüzlük” sebebi olarak düzenlenmesi ve KHK’nın 44. maddesi gere-ğince “hükümsüzlük kararının geçmişe etkili sonuç doğurması”na dayalıdır. Yüksek Mahkeme’nin bozma ilamına uyulması ve davacının 99/22697 no’lu markasının geçmişe etkili olarak hükümsüz kılınması durumunda davacı “önceki marka sahibi” konumundan, “sonraki marka sahibi” konumuna düşeceğinden, esasen hükümsüzlük kararının kesinleşmesinden itibaren hüküm ifade etmesi gereken yaptırım bundan çok daha geriye ve başvuru tarihine kadar geri gide-bileceğinden, davacının özünde bir mülkiyet hakkı olan marka hakkı geçmişe etkili olacak şekilde ihlal edileceğinden, 556 sayılı KHK’nın 42/1-c maddesi somut olayda uygulama yeri bulunan bir yasa hükmü olup bu nedenle itiraz yoluyla başvuruda, iptali istenen yasa hükmünün somut olayda uygulanma ihtimali bulunması gerektiğine dair şekli şartın gerçekleştiği düşünülmüştür.

3- Somut olayda, uygulama yeri bulunduğu ve Anayasa’ya aykırı olduğu düşünülen yasa hükmü, 556 sayılı KHK’nın 42/1-c maddesi olup, madde başlığı “Hükümsüzlük Halleri” olan bu maddenin 1. fıkrasının (c) bendi aşağıdaki gibidir;

“c) 14. maddeye aykırılık, (ancak 5 yılın dolması ile davanın açıldığı tarih arasında ciddi biçimde kullanma hükümsüzlük nedeni sayılmaz. Dava açılacağı düşünülerek kullanma gerçekleşmiş ise, mahkeme davanın açılmasından önceki 3 ay içerisinde gerçekleşen kullanmayı dikkate almaz)”

4- Markanın kullanılmamasının bir hukuki yaptırıma bağlanması doğru ve gereklidir. Ancak öğretide de kabul edildiği gibi bu yaptırım “hükümsüzlük” değil, “iptal” olmalıdır. (Dr. Aslan KAYA, Marka Hukuku sh. 344-345, Prof. Hamdi YASAMAN, Marka Hukuku, Cilt-1, sh.651). Nitekim Anayasa’ya aykırılık sorunu da markanın kullanılmamasının bir “iptal sebebi” olarak değil, bir “hükümsüzlük sebebi” olarak düzenlenmesinden ve KHK’nın 44. maddesi

Page 18: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

116

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

gereğince hükümsüzlük kararlarının geçmişe etkili olacak şekilde hüküm ifade etmesinden kaynaklanmaktadır.

5- Markanın kullanılmaması gerek uluslararası düzenlemelerde, gerek AB mevzuatında, gerekse birlik ülkeleri mevzuatında bir “iptal” sebebi olarak düzen-lenmektedir ve “baştan itibaren gerçersizlik” söz konusu değildir. Türkiye’nin de taraf olduğu, TRIPS Anlaşması’nın (Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması) 19. maddesine göre markanın kullanılmamasının yaptı-rımı “iptal”dir. Buna göre kullanılmayan marka ancak 3 yıllık minimum süre geçtikten sonra iptal edilebilir. AB Marka Direktifi’nin (2008/95 EC) 12. maddesinde ve Topluluk Marka Tüzüğü’nün (207/2009) 51. maddesinde de markanın kullanılmamasının yaptırımı “hükümsüzlük” değil, “iptal”dir. Aynı şekilde İngiltere Markalar Kanunu’nun 46/1-a maddesinde, Alman Markalar Kanunu’nun 49/1-a maddesinde, İtalyan Marka Kanunu’nun 42/1 maddesinde ve Fransız Fikri Mülkiyet Kanunu’nun L714-5 maddesinde de kullanmama hali birer “iptal” sebebi olarak düzenlenmiştir.

6- 556 sayılı KHK’nın, “Hükümsüzlüğün Etkisi” başlıklı 44/1 maddesi gere-ğince “Markanın Hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde kararın sonuçları geçmişe etkilidir.” Maddenin 2. fıkrasında geçmişe yönelik etkinin istisnaları arasında kullanmama nedeniyle hükümsüzlük kararı verilmesi durumunda kara-rın aslında 5 yıllık surenin dolmasından itibaren hüküm ifade edeceği hususu yer almamaktadır. Oysa kullanmama nedeniyle hükümsüzlük hali sonradan ortaya çıkan bir “iptal” hali olduğu için, kullanmama nedeniyle verilecek karar marka tescil başvuru anına kadar değil, marka tescilinden sonra 5 yıllık sürenin geçmesinden itibaren ve nihayet dava tarihine kadar geriye gidebilmelidir. Buna karşılık 556 sayılı KHK’da “kullanmama” hali, Avrupa Birliği Marka Direk-tifi ve Topluluk Marka Tüzüğünden farklı olarak bir “iptal” sebebi değil, bir “hükümsüzlük” sebebi olarak düzenlenmiş ve KHK’nın 14. maddesinde isabetli bir şekilde kullanılmayan markanın “iptal” edileceği yazılı iken, 42. maddede bu durum diğer “hükümsüzlük” sebepleri arasında sayılarak, “hükümsüzlük” yaptırımına tabi tutulmuştur.

7- Marka hukukunda “hükümsüzlük” halleri “sonradan ortaya çıkan hal-ler” olmayıp, “markanın tescil başvurusu anında mevcut olan” hallerdir. Bu nedenle, başlangıçta mevcut olan bu sebeplerden dolayı hükümsüzlük kararı verilmesi durumunda, hükümsüzlük kararının geçmişe etkili olması ve tescil başvuru anından itibaren hüküm ifade etmesi doğrudur. Buna karşılık aslında bir “iptal” sebebi olan “kullanmama” hali başlangıçta mevcut bir hal olmayıp, 5 yıllık “kullanmama” süresinin sonunda ortaya çıkan bir “iptal” sebebidir. Bu nedenledir ki, kullanmama nedeniyle markanın iptal edilmesi durumunda, bu kararın etkisi, tescil başvuru anına kadar geri gitmeyecek, 5 yıllık sürenin

Page 19: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

117

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

bitmesinden ve hükümden sonra hukuki sonuç doğuracaktır. Buna rağmen özünde bir “iptal” sebebi olan “kullanmama” halinin, yaptırımının “iptal” biçiminde değil, KHK’nın 44/1-c maddesinde yazılı olduğu üzere bir “hüküm-süzlük” sebebi olarak düzenlenmesi durumunda, verilecek “hükümsüzlük” kararı marka tescil başvurusu anına kadar geriye etkili olabileceğinden, kullanılma-dığı için hükümsüzlüğüne karar verilen marka, karıştırma ihtimali incelemesi şırasında hiç dikkate alınmayacak adeta yok sayılacaktır. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi dosya içerisinde bulunan 03/05/2013 tarih ve 2012/9599 Esas, 2013/9029 Karar sayılı bozma ilamının 3. bendinin 2. paragrafında bu hususa işaret ederek, “hükümsüz kılınan emtia bakımından benzerlik incelemesi yapılamayacağını” belirtmektedir. Bu durumda davacının 1999 tarihli markası, kullanılmayan ve bu nedenle hükümsüz sayılan emtia yönünden benzerlik ve karıştırma ihtimali incelemesinde dikkate alınmadığı takdirde, davacının aslında önceki tarihli markası, kullanılmayan mallar bakımından hükümden düşmüş gibi değerlendirilip yok sayılacaktır. Böylece sözgelimi somut davada davacı taraf “önceki marka sahibi” iken “sonraki marka sahibi” konumuna düşecektir. Zira davacının 1999 tarihli markasından sonra ikinci markası 2007 tarihli iken, davalı-karşı davacının markası 2003 tarihini taşımaktadır. Bu şekilde davacı taraf “sonraki marka sahibi” konumuna geçirildiği ve 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi çerçevesinde karıştırma ihtimali incelemesi yapılır iken “önceki marka sahibi” konumunda kabul edilmediği takdirde, daha sonradan aynı ibareyi marka olarak tescil ettiren kimse, “önceki marka sahibi” gibi görülecek ve benzer marka incelemesi sırasında, tescil tarihi eski olan marka nedeniyle tescil tarihi daha yeni olan marka hükümsüz kılınacağından, aslında marka tescil tarihi daha sonra olan taraf avantajlı konuma geçecektir. Buna bağlı olarak sözgelimi somut davada kullanmama nedeniyle davacının 99/22697 no’lu markası yönünden hükümsüzlük kararı tescil başvuru anına kadar geri götürüldüğü takdirde, davacının marka hakkı geçmişe doğru 5 yıl daha erken bir süre ile ortadan kaldırılmaktadır.

8- Oysa 207/2009 sayılı Avrupa Birliği Marka Tüzüğü’nün 51. maddesi ile, 2008/95 EC sayılı Avrupa Birliği Marka Direktifi 12. maddesinde olduğu gibi, gerçekte sonradan ortaya çıkan bir “iptal” sebebi olmasından dolayı kullanmama hali bir “hükümsüzlük” sebebi değil, olması gerektiği gibi bir “iptal” sebebi olarak kabul edilse idi, bu iptal kararı marka tescil başvuru anına kadar geri gitmeyecek ve bu nedenle davacının 99/22697 no’lu markası kullanılmayan mallar bakımından hükümsüz kabul edilerek eski tarihli markasının karıştırma ihtimali incelemesinde yok sayılması söz konusu olmayacak ve davacı taraf, karıştırma ihtimali incelemesi bakımından “önceki marka sahibi” olmaktan çıkıp, “sonraki marka sahibi” konumuna düşmeyecektir. Mevcut düzenleme uygulandığı takdirde ise davacının 99/22697 sayılı markasının kullanmama

Page 20: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

118

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

nedeniyle hükümsüz hale geldiği kabul edilen emtiası karıştırma ihtimali ince-lemesinde dikkate alınmayacak ve bu nedenle davacının özünde bir “mülkiyet hakkı” olan “marka hakkı”, hukuka aykırı bir şekilde geçmişe etkili olacak ve kazanılmış hakları ihlal edecek biçimde ortadan kaldırılabilecektir. Bu durum, Hukuki İşlem Güvenliği ve Kazanılmış Hakların Korunması yönünden Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, 2. maddesindeki “Hukuk Devleti” ilkesi ile, marka hakkı soyut bir mülkiyet hakkı olduğundan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesindeki “Mülkiyet Hakkının Korunması” hükümlerine aykırıdır.

9- Böylece, Anayasa’ya aykırılık, markanın kullanılmamasının yaptırımının “iptal” değil, “hükümsüzlük” biçiminde düzenlenmiş oluşu sonucunda ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık, markanın kullanılmamasının yaptırımının “iptal” olarak öngörülmesi durumunda marka hakkı geçmişe doğru ortadan kalk-mayacağından, geçmişe etkili şekilde mülkiyet hakkına müdahale edilmemiş olacak, kazanılmış haklara dokunulmayacak ve böylece hukuk devleti ilkesine aykırılık ve mülkiyet hakkı ihlali söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla tes-cilli bir markanın kullanılmamasının yaptırımının 556 sayılı KHK’de “iptal” yerine, “hükümsüzlük” biçiminde düzenlenmiş oluşu, takdir sınırlarını aşarak, Anayasa’ya aykırılık hali meydana getirmektedir. Bu nedenle Yüksek Mahke-menizce yapılacak inceleme, “yerindelik denetimi” değildir.

10- Nihayet 556 sayılı KHK’nın 42/1-c maddesi gereğince, kullanılmayan marka geçmişe etkili olacak biçimde hükümsüz kabul edildiğinden, marka sahi-binin mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte olup, özünde bir “mülkiyet hakkı” olan “marka hakkı” ancak yasa ile sınırlanabilecek iken, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 91. maddesine aykırı şekilde Kanun Hükmünde Kararname ile Marka Hakkının sınırlanması Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olup, bu nedenle dahi anılan KHK’nın 42/1-c maddesinin iptali gereklidir.

11- Yukarıda açıklanan nedenler ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152/1 maddesi ile 6216 sayılı Yasanın 40. maddesi gereğince, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 42/1-c maddesinin iptali konusunda Yüksek Mahkemenizin takdir ve gereği arz olunur.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Kanun Hükmünde Kararname Kuralı

Kanun Hükmünde Kararname’nin itiraz konusu kuralı da içeren 42. mad-desi şöyledir:

Page 21: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

119

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

“Aşağıdaki hallerde markanın hükümsüz sayılmasına yetkili mahkeme tara-fından karar verilir:

a) 7 nci maddede sayılan haller. (Ancak, 7 nci maddenin (ı) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.

b) 8 inci maddede sayılan haller. (Ancak, 8 inci maddenin son fıkrası çerçeve-sinde açılan davada önceki hak sahibi koruma süresinin bitiminden itibaren 2 yıl içerisinde markasını kullanmamışsa bu bir hükümsüzlük nedeni sayılmaz.)

c) 14 üncü maddeye aykırılık. (Ancak, 5 yılın dolması ile davanın açıldığı tarih arasında ciddi biçimde kullanma hükümsüzlük nedeni sayılmaz. Dava açılacağı düşünülerek kullanma gerçekleşmiş ise, mahkeme davanın açılmasından önceki üç ay içerisinde gerçekleşen kullanmayı dikkate almaz.)

d) Marka sahibinin davranışları nedeniyle, marka mal ve hizmetler için yaygın bir ad haline gelmiş ise,

e) Hak sahibi veya yetkili kıldığı kişi tarafından kullanım sonucunda tescil edil-diği mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi, üretim yeri ve coğrafi kaynağı konusunda halkta yanlış anlama ihtimali var ise,

f ) 59 uncu maddeye aykırı kullanım.

Hükümsüzlük nedenleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, yalnız o mal veya hizmet ile ilgili olarak kısmi hükümsüzlüğe karar verilir.

(Ek fıkra : 3/11/1995–4128/5 md.;Değişik:22/6/2004 – 5194/15 md.) Bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise 7 nci madde-nin birinci fıkrasının (a), (c) ve (d) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz.”

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 35. ve 91. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman

Page 22: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

120

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M. Emin KUZ’un katılımlarıyla 11.12.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Yunus Emre YILMAZOĞLU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmünde kararname kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, itiraza konu kuralın, marka hakkının, tescil tarihi itiba-rıyla sona ermesi sonucunu doğurması nedeniyle Anayasa’nın 2., 35. ve 91. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

A- Kanun Hükmünde Kararnamelerin Yargısal Denetimi Hakkında Genel Açıklama

Anayasa’nın 91. maddesinde düzenlenen kanun hükmünde kararnameler, işlevsel yönden yasama işlemi niteliğinde olduğundan yargısal denetimlerinin yapılması görev ve yetkisi Anayasa’nın 148. maddesi ile Anayasa Mahkemesine verilmiştir. Yargısal denetimde kanun hükmünde kararnamenin, öncelikle yetki kanununa sonra da Anayasa’ya uygunluğu sorunlarının çözümlenmesi gerekir. Her ne kadar, Anayasa’nın 148. maddesinde kanun hükmünde karar-namelerin yetki kanunlarına uygunluğunun denetlenmesinden değil, yalnızca Anayasa’ya biçim ve esas bakımlarından uygunluğunun denetlenmesinden söz edilmekte ise de Anayasa’ya uygunluk denetiminin kapsamına öncelikle kanun hükmünde kararnamenin yetki kanununa uygunluğunun denetimi de girer. Çünkü Anayasa’da, Bakanlar Kuruluna ancak yetki kanununda belirtilen sınırlar içerisinde kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmesi öngö-rülmüştür. Yetkinin dışına çıkılması, kanun hükmünde kararnameyi Anayasa’ya aykırı duruma getirir.

Dayanaklarını doğrudan doğruya Anayasa’dan alan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerinden farklı olarak, olağan dönemlerdeki kanun hük-münde kararnamelerin bir yetki kanununa dayanması zorunludur. Bu nedenle, kanun hükmünde kararnameler ile dayandıkları yetki kanunu arasında çok sıkı bir bağ vardır. Kanun hükmünde kararnamenin yetki kanunu ile olan bağı,

Page 23: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

121

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

kanun hükmünde kararnameyi aynen ya da değiştirerek kabul eden kanun ile kesilir. Kanun hükmünde kararnamenin Anayasa’ya uygun bir yetki kanununa dayanması, geçerliliğinin ön koşuludur. Bir yetki kanununa dayanmadan çıkartılan veya dayandığı yetki kanunu iptal edilen kanun hükmünde karar-namelerin içeriği Anayasa’ya aykırılık oluşturmasa bile bunların Anayasa’ya uygunluğundan söz edilemez.

Kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa’ya uygunluk denetimi, kanunların denetiminden farklıdır. Anayasa’nın 11. maddesinde, “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” denilmektedir. Bu nedenle kanunların denetiminde, onların yalnızca Anayasa kurallarına uygun olup olmadıkları saptanır. Kanun hükmünde kararnameler ise konu, amaç, kapsam ve ilkeleri yönünden hem dayandıkları yetki kanununa hem de Anayasa’ya uygun olmak zorundadırlar.

Anayasa’da kimi konuların kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmesi yasaklanmaktadır. Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasında “Sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümde yer alan siyasî haklar ve ödevler...”in kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kural gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Bakanlar Kurulu”na ancak kanun hükmünde kararnameyle düzen-lenmesi yasaklanmış alana girmeyen konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir.

Anayasa’nın herhangi bir maddesinde kanunla düzenleneceği öngörülen bir konunun, Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasının açıkça yasakladığı hükümler ile ilgili olmadıkça ya da Anayasa’nın 163. maddesinde olduğu gibi kanun hükmünde kararname çıkarılamayacağı açıkça belirtilmedikçe kanun hükmünde kararname ile düzenlenmesi Anayasa’ya aykırılık oluşturmaz.

B- İtiraz Konusu Kanun Hükmünde Kararname Kuralının Anayasa’ya Aykırılığı Sorunu

İtiraz konusu kuralla, KHK’nin 14. maddesine yollamada bulunularak, markanın tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir nedene dayanmak-sızın kullanılmaması veya kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilmesi hâlleri hükümsüzlük nedeni olarak belirlenmiş, beş yılın dolması ile davanın açıldığı tarih arasında markanın ciddi biçimde kullanılması hâlinde hükümsüzlük nedeninin oluşmayacağı öngörülmüş, ancak dava açılacağı düşünülerek marka kullanılmışsa, mahkemenin davanın açılmasından önceki üç ay içerisinde ger-çekleşen kullanmayı dikkate almayacağı hükme bağlanmıştır.

Page 24: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

122

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasında “Sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölüm-lerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümde yer alan siyasî haklar ve ödevler...”in kanun hükmünde kararnamelerle düzenle-nemeyeceği belirtilmiştir. Öte yandan, Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu; ikinci fıkrasında bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği; üçüncü fıkrasında ise, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmıştır. Buna göre, Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan mülkiyet hakkına ilişkin olarak kanun hükmünde kararname ile düzenleme yapılması mümkün değildir.

Mülkiyet hakkının konusunu, maddi ve gayrîmaddi mallar oluşturmakta-dır. Taşınır ve taşınmaz mallar, maddi mallar kapsamında iken, fikri ve sınaî mülkiyet hakları gayrîmaddi mallar kapsamında bulunmaktadır. Bir markanın sahibine sağladığı haklar ise “marka hakkı” olarak adlandırılmakta ve marka hakkı, fikri ve sınai mülkiyet hakları kapsamında yer almaktadır. Dolayısıyla, itiraz konusu kuraldaki düzenleme, mülkiyet hakkının konusunu oluşturan marka hakkıyla ilgili olduğundan kural, Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasına aykırıdır. İptali gerekir.

Kural, Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrasına aykırı görülerek iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 2. ve 35. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

Page 25: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

123

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

VI- SONUÇ

24.6.1995 günlü, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 42. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin Anayasa’nın 91. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 9.4.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Haşim KILIÇBaşkan

Serruh KALELİBaşkanvekili

Alparslan ALTANBaşkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

ÜyeZehra Ayla PERKTAŞ

ÜyeRecep KÖMÜRCÜ

Üye

Burhan ÜSTÜNÜye

Nuri NECİPOĞLUÜye

Hicabi DURSUNÜye

Erdal TERCANÜye

Muammer TOPALÜye

Zühtü ARSLANÜye

M. Emin KuzÜye

Page 26: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

124

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

YARGI KARARLARI

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

15/01/2014

Esas No: 2013/11-1138 Karar No: 2014/16[1]

Marka Hakkına Tecavüz, İnternet Sağlayıcının Sorumluluğu, Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi ve Durdurulması, Tazminat Sorumluluğunda Kusur Şartı, Tecavüzü Önleyici Tedbirler ve Kararların Kusur Şartına bağlı Olduğu, Dava Dilekçesinin İhtarname Yerine Geçeceği

Markalar ile ilgili mevzuatta internet yer sağlayıcının marka hakkına teca-vüzden sorumluluk koşullarına dair özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Uyuşmazlık halinde 556 Sayılı KHK’nin 61 ve 62. maddelerinin uygulanması her zaman mümkündür, bu sebeple yasal bir boşluk olduğundan söz edilemez. Yine 556 Sayılı KHK’nin 61/(e) bendine göre, (a) ve (c) bentlerinde sayılan fiillerin işlenmesini hangi şekilde ve şartta olursa olsun kolaylaştırmak marka hakkına tecavüz oluşturur. Bu sebeple 61 ve 62. maddeler çerçevesinde teca-vüzün önlenmesi (men’i) ve durdurulması (refi) ile tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılması talepleri ile dava açılabilmesi için maddede sayılan tecavüz fiillerine iştirak veya yardım etmek ya da bu filleri teşvik etmek veya yapılmasını kolaylaştırmak gerekmekte ve söz konusu eylem bir akit dışı eylem (haksız fiil sorumluluğu) olmaktadır. Buna göre bu kişilerin sorumluluğuna ancak kusurlu olmaları halinde gidilebilecek, diğer bir deyişle asil mütecavizin fiilinin tecavüz oluşturduğunu bilmeleri veya bilebilecek durumda bulunmaları gerekecektir. Bu nedenle internetin yapısı ve internet ortamının teknik özellikleri gereği davalının işlettiği web sitesinde 3. Kişilerce gerçekleştirilen tecavüzleri bildiği veya bilebilecek durumda olduğu peşinen kabul edilemeyecektir. Bu sebeple iştirak halinde sorumluluğa gidilebilmesi için önceden haberdar edilmesi ve buna rağmen haklı bir neden olmaksızın ihlal oluşturan içeriğin web sitesinden çıkar-tılmaması gerekecektir. Buna rağmen tecavüzün tespiti, önlenmesi ve tecavüz sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin dava dilekçesinin tebliğine rağmen tecavüz sonuçlarını ortadan kaldıracak eylemleri yapmamış olması sonucunda;

[1] Kaynak: http://66.221.165.113/cgi-bin/highlt/ibb/highlight.cgi?file=ibb/files/hgk-2013-11-1138.htm&query=%222013/11-1138%22#fm (Kazancı İçtihat Arama Motoru)

Page 27: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

125

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

dava dilekçesinin her zaman ihtarname yerine geçeceğinden ve ihtarnamenin gereğinin yerine getirilmediğinden dolayı kusurlu davrandığı ve bu bakımdan husumet oluşacağının kabulü gerekir. Bu durumda yerel mahkeme önceden ihtarname gönderilmediğinden kasıtla davanın husumetten reddine karar ver-mesi isabetli değildir. Herhangi bir haklı nedeni olmadan tecavüze son vermeyen internet sağlayıcısının dava dilekçesi tebliği ile kusurlu sayılacağının kabulü gerekmekte ve bu nedenle tecavüzün önlenmesi ve durdurulması ile sonuç-larının ortadan kaldırılmasına yönelik eda hükmü kurulması gerekmektedir.

DAVA: Taraflar arasındaki “haksız rekabetin tespiti vs.” davasından dolayı yapı-lan yargılama sonunda; İstanbul 1.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 09.03.2010 gün ve 2009/167 E-2010/41 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 20.01.2012 gün ve 2011/15509 E-2012/540 K. sayılı ilamı ile;

(... Davacı vekili, davalı şirketin müvekkili şirkete ait tescilli ve tanınmış markaları ile iltibas yaratacak şekilde aynı ibareleri ve tanıtma vasıtalarını içeren taklit ürünleri “www.....com” adresi üzerinden ticaretini yapmak suretiyle satışa arz ettiğini, bu eylemlerinin müvekkilinin marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek, davalının vaki haksız rekabetinin hükmen tespitine,men’ine ve yasaklanmasına, müvekkiline ait markalardan faydalanma haklarına tecavüzlerinin ref ve men’ ine, dilekçede belirtilen markaları taşıyan parfüm ve her türlü kozmetik ürünlerin davalının söz konusu internet sitesi üzerinden yayınının ve satışlarının durdurulmasına, satışa arzının önlenmesine, iltibasa sebebiyet veren ürünlerin ve ambalajların toplatılmasına ve imhasına, 10.000 YTL manevi tazminatın davalıdan faizi ile birlikte tahsiline, mahkeme kararının ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili şirket tarafından oluşturulan portalın çalışma siste-minin tamamen kullanıcılar arasında iletişimi sağlama ve yapılan alış verişlerde ödemenin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesi üzerine kurulduğunu, hiçbir ürünün satış, pazarlama, reklam ve dağıtımının müvekkili tarafından yapılma-dığını, satışa arz olunan ürünlerin müvekkili şirket nezdinde bulunmadığını, site üzerinden gerçekleştirilen işlemlerle ilgili tüm hukuki sorumluluğun kul-lanıcılara ait olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece verilen ilk kararda taklit kozmetik ürünlerinin yayın ve satışının önlenmesine, diğer talepler yönünden davalı tarafa husumet düşmediğinden o talepler yönünden davanın husumetten reddine karar verilmiştir. Kararın Dai-remizce bozulması üzerine mahkemece önceki kararda direnilmesine dair karar oluşturulmuş ise de Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 tarih ve 588/658

Page 28: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

126

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

sayılı kararıyla mahkeme kararının değişik gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olduğundan bahisle temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve dava dışı satıcı tarafından davalının işlettiği “www.....com” adlı web sitesinden satışa sunulan ürünlerin üzerinde davacı adına tescilli markaların izinsiz olarak kullanılarak marka hakkına tecavüz edildiği hususunda davalıya ihtarname gönderilerek ihlalden haberdar edilmesi ve buna rağmen davalının tecavüz oluşturan içeriği web sitesinden kaldırmaması halinde kusurlu davranışından dolayı manevi tazminatla sorumlu tutulabilecek olmasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava dışı satıcı tarafından davalıya ait web sitesi aracılığıyla satışa sunulan ürünler üzerinde kullanılan markaların davacı adına tescilli olduğu ve satıcının eyleminin marka hakkına tecavüz oluşturduğu hususları mahkemenin de kabu-lündedir. Mahkemece, Türk Hukukunda “ internet ortamında yer sağlayıcısı” olan davalının marka hakkına tecavüzden kaynaklanan sorumluluğunu düzen-leyen yasal bir mevzuat bulunmadığından, bu konuda Avrupa Birliği Elektronik Ticaret Direktifi ve ABD Dijital Milenyum Telif Hakları Yasası hükümleri ile 5846 Sayılı FSEK ek 4. maddesindeki servis ve bilgi içerik sağlayıcılarının sorumluluk şartını düzenleyen kısaca “uyar/kaldır olarak ifade edilen sistemin kıyasen dava konusu uyuşmazlığa da uygulanması suretiyle bu konudaki yasal boşluğun doldurulması gerekeceği, buna göre de öncelikle ihlal teşkil eden içe-riğin web sitesinden çıkartılması için davalıya ihtarname gönderilmesi zorunlu olup, ihtara rağmen söz konusu içerik web sitesinden çıkartılmadığı taktirde ancak davalının sorumluluğuna gidilebileceği, nitekim ilk karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 5651 Sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlen-mesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun” ile de internette servis/hizmet/erişim sağlayıcılar bakımından doğrudan sorumluluk getirilmeyip mahkemece somut uyuşmazlıkta da uygulandığı şekilde bir “uyar/kaldır” sistemi ile sorumluluk şartının benimsendiği, böylece mevcut yasa boşluğunun da giderildiği gerekçesiyle; önceden ihbar yapılmadan davalıya husumet yönetilmeyeceği görüşüyle dava reddedilmiştir.

Oysa 556 Sayılı KHK’nin dava tarihinde yürürlükteki 61/(e) bendine göre, (a) ve (c) bentlerinde sayılan fiillerin işlenmesini hangi şekil ve şartlarda olursa olsun kolaylaştırmak marka hakkına tecavüz oluşturur. Her ne kadar; internet

Page 29: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

127

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

servis sağlayıcılarının marka hakkına tecavüzden sorumluluk koşullarına dair özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte, uyuşmazlık halinde 556 Sayılı KHK’ deki sorumluluğu düzenleyen 6l ve 62.madde hükümlerin uygulanması her zaman mümkündür. Bu bakımdan somut uyuşmalıkta bir yasal boşluk bulunduğundan söz edilemeyeceğinden, kıyas yoluyla karşılaştırmalı hukukta mevcut hükümlerin veya 5846 Sayılı FSEK Ek 4 maddesi hükmünün yada sonradan yürürlüğe giren 5651 Sayılı Yasa hükümlerinin uygulanarak yasal boşluğun giderilmesine dair mahkeme görüşü isabetli görülmemiştir.

Ancak, yukarıda (1) nolu bentte de açıklandığı üzere, davalı yer sağlayıcı-sının ihlalden dolayı tazminatla sorumlu tutulabilmesi esasen kusur şartına bağlı olduğundan, tecavüz teşkil eden içeriğin bizzat yer sağlayıcı olan davalı tarafından işletmeciliğini yaptığı web sitesine konulmuş olması veya davalının içerik sağlayıcı üçüncü kişi satıcı ile el ve işbirliği içerisinde hareket etmiş olması halleri dışında tazminatla sorumlu tutulabilmesi için; hak sahibi tarafından tecavüze dair bir ihtarın davalıya ulaştırılması sonucu ihlalden haberdar olmasına rağmen tecavüz oluşturan içeriği web sitesinden çıkartmamak suretiyle kusurlu olduğunun kanıtlanması halinde mümkün olabilecektir.

Ne var ki, davacı iş bu davada davalıya ait web sitesi vasıtasıyla gerçekleştirilen marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ile 556 Sayılı KHK’nın 61 ve 62. maddeleri gereğince tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve söz konusu içeriğin web sitesinden çıkartılması da dahil olmak üzere tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılmasını da talep ve dava etmiştir. Bu taleplerin ileri sürülebilmesi için davalının kusurlu olması şart değildir. Başka bir deyişle, web sitesi aracılığıyla gerçekleşen ihlale son verilmesi amacıyla web sitesinin işleticisi ve yer sağlayıcı durumundaki davalı aleyhine önceden ihtar gönderilmeksizin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenmesi talepli davanın açılması mümkündür. Bu nedenle, tecavüzün tespiti, durdurulması ve önlenmesi hakkındaki davada davalının pasif dava ehliyeti bulunduğunun kabulü ile işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, tecavüz oluşturan içeriğin web sitesinden çıkartılması hususunda ihtar yapılmadan davalı aleyhine dava açıla-mayacağı gerekçesiyle husumetten ret kararı verilmesi doğru görülmemiştir...),

Gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargı-lama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR: Dava, haksız rekabetin hükmen tespiti, men’i, davacı şirkete ait markalardan faydalanma haklarına tecavüzün ref ’i, internet sitesi üzerinden

Page 30: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

128

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

yapılan yayınının ve satışlarının durdurulması, satışa arzın önlenmesi, iltibasa sebebiyet veren ürünlerin ve ambalajların toplatılması ve imhası, 10.000 YTL manevi tazminat ve mahkeme kararının ilanı isteklerine ilişkindir.

Davacı vekili, davalı şirketin müvekkili şirkete ait tescilli ve tanınmış mar-kaları ile iltibas yaratacak şekilde aynı ibareleri ve tanıtma vasıtalarını içeren taklit ürünleri “www.....com” adresi üzerinden ticaretini yapmak suretiyle satışa arz ettiğini,bu eylemlerinin müvekkilinin marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek, davalının vaki haksız rekabetinin hükmen tespitine, men’ine ve yukarda belirtilen diğer isteklerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili şirket tarafından oluşturulan portalın çalışma siste-minin tamamen kullanıcılar arasında iletişimi sağlama ve yapılan alış verişlerde ödemenin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesi üzerine kurulduğunu, hiçbir ürünün satış, pazarlama, reklam ve dağıtımının müvekkili tarafından yapılma-dığını, satışa arz olunan ürünlerin müvekkili şirket nezdinde bulunmadığını, site üzerinden gerçekleştirilen işlemlerle ilgili tüm hukuki sorumluluğun kul-lanıcılara ait olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, “davacı adına tescilli markayı taşıyan ürünlerin internet site-sinde satışa sunulduğu tespit edilmişse de, davalı firmanın servis sağlayıcısı konumunda olduğu, elektronik ticarete ilişkin Avrupa Birliği Direktifi’ne göre servis sağlayıcıların sorumluluğunun, ürünün taklit olduğu uyarısına rağmen satışa arzına devamı halinde söz konusu olduğu, davacının böyle bir girişimde bulunmadan doğrudan dava açtığı ve ayrıca davalının servis sağlayıcısı olarak kendiliğinden ürünlerin taklit olup olmadığını bilebilecek durumda olmaması, talep halinde koşulları varsa ancak erişimi engelleme yetkisi bulunduğundan, davalının haksız rekabetinden söz edilemeyeceği” gerekçesi ile bu yöndeki talebin husumetten reddine; ancak ürünlerin taklit olduğu tespit edildiğinden taklit kozmetik ürünlerin yayın ve satışının önlenmesine, koşulları oluşmadığından ilan talebinin de reddine karar verilmiştir.

Davacının temyizi üzerine verilen karar, Özel Daire tarafından; “marka hakkına tecavüz sayılan eylemlerin 556 sayılı KHK’nin 61.maddesinde düzen-lendiği, dava tarihinde yürürlükte olan ilgili maddenin “e” bendinde (a) ve (c) bentlerinde yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmanın marka hakkına tecavüz sayıldığı, davacının markasını taşıyan taklit kozmetik ürünlerinin davalının kendisine ait internet sitesi aracılığı ile satışa sunulması sonucu anılan madde uyarınca markaya tecavüz halinin gerçekleştiğinin kabu-lünün gerektiği, çünkü söz konusu maddede hangi şekil ve şartlarda olursa

Page 31: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

129

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

olsun marka hakkına tecavüz sayılan fiillerin yapılmasını kolaylaştırmanın da marka hakkına tecavüz sayıldığı, 556 sayılı KHK’de davalı servis sağlayıcının sorumlu tutulabilmesi için ürünlerin taklit olduğuna ilişkin olarak önceden bir uyarıda bulunulması zorunluluğu da getirilmemiş olduğundan mahkemenin bu yöndeki gerekçesinin yerinde olmadığı, mahkemece, davalının kendisine ait internet sitesi aracılığı ile taklit ürünlerin satışa arz edilmesinin, satışının kolaylaştırılması suretiyle marka hakkına tecavüz olarak kabulü ile davacının tüm istemleri yönünden bu doğrultuda bir inceleme yapılarak hüküm tesis edilmesi gerektiği” gerekçesi ile bozulmuştur.

Yerel Mahkeme, davanın açıldığı tarihte “internet üzerinde faaliyet göste-ren platform işleticilerinin sorumluluğu” konusunda Türk Hukukunda yasal düzenleme bulunmadığından “Elektronik Ticarete İlişkin AB Direktifi” emsal alınarak kanun boşluğunun giderilmeye çalışıldığı, zaten kararda AB direktifinin önerdiği çözümün yanı sıra özellikle “servis sağlayıcının kendiliğinden ürünlerin taklit olup olmadığını bilebilecek” durumda olmaması ve ancak talep halinde şartları varsa erişimi engelleme yetkisi bulunduğunun vurgulandığı, bu kanun boşluğunun davanın devamı sırasında ilk karardan sonra yürürlüğe giren 5651 sayılı Yasa ile doldurulduğu, 5651 sayılı İnternet Üzerinden Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hak-kındaki Kanun’un, kararda değinilen AB direktifinin uyarlanmasından ibaret olduğu, anılan kanunun 5.maddesine göre yer sağlayıcının, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü olmadığı, kanunun 8. ve 9. maddelerine göre de, yer sağlayıcının, haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkan bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlü olduğu, yasanın karar tarihinden sonra yürürlüğe girdiği ve Türkiye AB ülkesi olmadığı için söz konusu direktifin Türk Hukuku yönünden bağlayıcılığının olmadığı,ancak bu konuda yasal boşluk bulunması nedeniyle boşluğun doldurulmasında söz konusu direktif hükümlerinden yararlanıldığı, öte yandan AB direktifinin ilgili hükümlerinin daha önce sadece 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ek 4.maddesinin 4.fıkrasını değiştiren 12/03/2004 tarih ve 5101 sayılı yasa ile öngörüldüğü, davalının faaliyetinin konusunun zaten kullanıcılara bu verileri iletmekten ibaret olduğundan, gerek 5651 sayılı Yasa, gerek yasanın alındığı AB direktifi, ABD Digital Milenium Copyright Yasası ve gerekse bu konudaki lehte ve aleyhteki tüm yabancı mahkeme kararlarında “internet üzerinde teknik aracıların salt bu hizmetleri nedeniyle sorumlu olmadıkları vurgulandıktan sonra taklit satışı öğrendikten sonra erişimi engellememeleri veya uyarılara rağmen tedbir almamaları halinde istisnai olarak sorumlu olacaklarının benimsendiği, platform işleticiliği teknik alt yapı hizmetlerinin bizzat kendisinin “taklit fiillerini kolaylaştırmaya katkı” fiilleri kapsamında değerlendirilerek “marka hakkına

Page 32: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

130

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

tecavüz sayılan fiillerin yapılmasını kolaylaştırma” olarak düşünülemeyeceği gerekçesiyle önceki hükümde direnildiği belirtilmişse de; Hukuk Genel Kurulu tarafından Mahkemece kurulan bu hükmün direnme kararı değil, yeni bir hüküm olduğu, temyiz itirazlarının Özel Dairece incelenmesi gerektiği gerekçesi ile dosya Özel Daireye gönderilmiştir.Özel Daire tarafından ise hüküm, yukarıya başlık bölümüne metni aynen alınan gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, dava konusu uyuşmazlığın Yargıtay bozma kararında dayanılan 556 sayılı KHK’nın 61.maddesinin (e) bendi kapsamında “hangi şekil ve şartta olursa olsun, bu fillerin yapılmasını kolaylaştırma” hükmü kap-samında değerlendirilmesi olanağı olmadığı, zira davalının yasal ticari işlevinin zaten internet üzerinde teknik alt yapı vermekten ibaret olup, bu aktivitesinin yasal olduğu gibi direktifin 2. maddesiyle de öngörüldüğü üzere bu etkinlik veya kullanıcıların bu sitelere erişiminin ön izne de tabi tutulamayacağı, bu faaliyetlerini sürdürürken teknik iletimini sağladıkları üçüncü kişilere ait bilgi veya verilerin yasal içerik taşıyıp taşımadığını kontrol veya araştırma yükümlü-lüklerinin de bulunmadığını, zaten kendilerine böyle bir yükümlülük verilmiş olsaydı, dünyada bu yolla satılan milyonlarca ürün nedeniyle denetim imkan-sızlığı söz konusu olacağından işleticilerin de yasal sorumluluktan korunmak için bu tür faaliyetleri göze alamayacaklarından internet üzerinde elektronik ticaretin de engellenmiş olacağı, gerek Avrupa Adalet Divanı kararının ve gerekse Amerikan Mahkemesinin gerekçesinde kabul edildiği üzere, internet üzerinde taklit ürün satımı ihtimalinin her zaman olduğunu, ancak bunu önleme sorumluluğunun hak sahibine ait olup yer sağlayıcının ancak taklidi öğrendikten sonra satışa izin vermesi halinde sorumlu olacağını, dolayısıyla da TTK ile Rekabet Kanunu ve belirtilen TRİPS ve Paris Konvansiyonu’nun genel hükümleri ile güvenceye alınan “ticaret serbestisi” hakkı nedeniyle davalının sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı gibi, zaten karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 5651 sayılı Yasa ile de açıkça sorumsuzluğunun kabul edildiğini, öte yandan anılan Yasa’da öngörüldüğü şekilde davacı ürünün taklit olduğunu tespit ettikten sonra erişimi engellemesi veya içerikten çıkarması için davalıya başvurmadığından kanunun 8 ve 9.maddeleri gereğince de sorumluluğuna gidilmesinin söz konusu olamayacağı, davalının verdiği alt yapı hizmetlerinin karşılığı olarak ücret alması ve ücretinde satılan ürünün bedelinin belirli bir yüzdesi şeklinde kararlaştırılmasının satışa iştirak olarak yorumlanamayacağı, zaten bu uygulamanın dava konusu ürünlerle sınırlı olmayıp, sitedeki tüm kullanıcıları kapsadığı, alıcıların daha güvenli alışveriş yapmalarını sağlamak dolayısıyla da rekabet gücünü artırmak için kullanıcı sözleşmesinin tanımlar bölümünde “güvenli hesap” adı altında bir sistem oluşturup ürün bedelini önce bu hesaba kabul edip kendi hizmet bedelini tahsil edip, alıcının da onayını aldıktan sonra bedeli satıcıya aktarması, hizmet bedelinin güvenlikli ifasına

Page 33: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

131

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

ve alıcının korunmasına yönelik bir uygulama olduğunu, sitede satın alınan ürünlerin dava dışı firmalara ait olduğu, dava sırasında davalının dosyaya sun-duğu bilgilerle tespit edildiği, taklit ürün satışını öğrenen davacının erişimin önlenmesi için davalıya başvurmadan doğrudan dava açmayı yeğlediği, dola-yısıyla da davalının bozma kararında belirtilen gerekçeyle platform işleticiliği sıfatıyla sorumlu olması mümkün olmadığından ve taklidi bilerek satışa izin verdiği de kanıtlanamadığından, davalıya husumet düşmeyeceği, taklit ürün satan dava dışı kişilerin site üzerinde satışa devamının önlenmesi için asıl satı-cıların davada taraf olmasına gerek olmayıp, siteye erişimi engelleme davalının sorumluluğunda olduğundan, sitedeki yayının ve satışın önlenmesine, diğer talepler yönünden davanın husumetten reddine ilişkin kararın hukuka uygun olduğundan önceki hükümde direnilmesine karar verilmiştir.

Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının tescilli markalarını taşıyan taklit ürünlerin davalı yer sağlayıcısının işlettiği “www.....com” adlı web sitesinde, dava dışı üçüncü kişiler tarafından satışa arzı suretiyle gerçek-leştirilen tecavüz eyleminden dolayı, marka hakkına tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve tecavüzün haksız sonuçlarının ortadan kaldırılması talepli davada, davalı internet yer sağlayıcısının sorumluluğu hususunda dava tarihi itibariyle Türk Hukuk mevzuatında yasal boşluk bulunup bulunmadığı, kıyas yolu ile karşılaştırmalı hukuk ve 23/05/2007 tarihinde yürürlüğe giren 5651 sayılı Yasa hükümlerinin mi, yoksa mevcut 556 sayılı KHK’nin 61-62. maddelerinin mi uygulanacağı, buna göre davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenmesi istemleri hakkında mahkemece verilen husumetten ret kararı yerine, işin esası yönünden inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konularından biri olan marka ihlali nedeniyle internet yer sağlayıcısının sorumluluğuna ilişkin olarak 556 sayılı KHK’de açık bir hüküm bulunmadığından Türk Hukuku’nda dava tarihi itibariyle yasal bir boşluk bulunup bulunmadığı hususu üzerinde durulmasında yarar vardır:

Mahkemece, marka ihlali nedeniyle internet yer sağlayıcısının sorumluluğuna ilişkin olarak 556 sayılı KHK’de açık bir hüküm bulunmadığı, davalının ticari faaliyetinin, kullanıcıların eylemlerinden bağımsız bir şekilde gerçekleştirilen ve sadece internet üzerinden platform işletmeciliği yaparak, web sitesine kullanıcılar tarafından yüklenen verilere teknik erişim sağlanması olduğu, üçüncü kişilere ait verilerin yasal olup olmadıklarını kontrol ve araştırma yükümlülüğü bulun-madığı, bu nedenle de internet ortamındaki yer sağlayıcılığı faaliyetinin 556

Page 34: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

132

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

sayılı KHK’de düzenlenmediği gibi, aynı KHK’nin dava tarihinde yürürlükte iken daha sonra 21.01.2009 tarih 5833/2.maddesi ile yürürlükten kaldırılan 61/(e) bendi kapsamındaki iştirak veya hangi şartlarda olursa olsun tecavüz fiil-lerinin yapılmasını kolaylaştırmak olarak da nitelendirilemeyeceği belirtilmiştir. İnternet yer sağlayıcısının sorumluluğuna dair herhangi bir yasal düzenleme olmadığından, 4721 sayılı TMK’nun 3.maddesine dayalı olarak 2000/31 sayılı AB Elektronik Ticaret Direktifi, ABD Dijital Milenyum Telif Hakları Yasası, 5846 Sayılı FSEK Ek. 4.maddesi hükümlerinden de istifade edilerek; hak sahibi tarafından önceden uyarı yapılmasına rağmen içeriğin web sitesin-den çıkartılmayıp ihlale devam edilmesi halinde (uyar/kaldır ilkesi) sorumlu tutulması şeklindeki “istisnai bir sorumluluk” hali olarak kabulü suretiyle bu konudaki yasal boşluğun doldurulduğu, nitekim dava tarihinden sonra yürür-lüğe giren “5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”da da, AB Elektronik Ticaret Direktifi esas alınarak Türk Hukukunda internet yer sağlayıcısının sorumluluğunun aynı şekilde çözümlenmek suretiyle yasal boşluğun da giderildiği, dolayısıyla önceden ihtarname göndermeden davalıya doğrudan husumet yöneltilerek dava açılamayacağı görüşü benimsenmiş ise de;

24/06/1995 tarih 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hük-münde Kararname’nin amacını düzenleyen 1.maddesinde; “Bu Kanun Hük-münde Kararnamenin amacı, bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine uygun olarak tescil edilen markaların korunmasını sağlamaktır.

Bu Kanun Hükmünde Kararname, markaların korunmasına ilişkin esasları, kuralları ve şartları kapsar.” denilmekle tescil edilen markaların korunmasına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.

Yine dava tarihinde yürürlükte bulunan 61.maddesi de hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını saymıştır. Buna göre; “a) 9’uncu maddenin ihlali,

b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.

c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle marka-nın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak,dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak,

d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.

Page 35: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

133

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

e) (a) ila (c) bendlerinde yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak,”

Öte yandan genel hüküm niteliğinde olup, dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 50.maddesine (6098 Sayılı TBK mad. 61) göre, asıl mütecaviz ile onun fiillerine iştirak eden, yardım eden veya yapılmasını kolaylaştıran kişiler zarar görene karşı müteselsilen sorumludurlar. Bu husus, 21.01.2009 tarih 5833 sayılı Yasanın 2.maddesi ile yürürlükten kaldırılan 556 sayılı KHK’nin 61/(e) bendinde de düzenlenmiş olup, “Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiiller” başlıklı 61.maddesinin, dava tarihinde yürürlükteki, (e) bendine göre, aynı maddenin (a) , (b) ve (c) bentlerinde sayılan fiillere iştirak etmek, yardımda bulunmak, bu tür eylemlerin yapılmasını teşvik etmek ve hangi şekil ve şartlarda olursa olsun kolaylaştırmak da marka hakkına tecavüzdür. Madde hükmü uyarınca da anılan eylemleri gerçekleştiren kişi de iştirak yolu ile mütecavizdir.

Yukarıda belirtilen madde metinleri göz önünde bulundurulduğunda, haksız fiilden kaynaklanan kusura dayalı sorumluluk türleri dava tarihinde yürürlük-teki 818 sayılı mülga BK’nda genel hüküm niteliğinde ve 556 sayılı KHK 61/(e) bendinde de özel hüküm niteliğinde düzenlenmiş olup, davalı eyleminin de bu maddelerde belirtilen iştirak halinde sorumluluk halleri kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

Yargılama sırasında 23.05.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürür-lüğe giren 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ile içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usuller; 5, 8 ve 9.maddelerinde de internet servis sağlayıcısının yükümlülükleri ve bu kapsamda kalan eylemlerden dolayı sorumluluk koşulları düzenlenmiştir. Ancak, dava tarihinden sonra bu konuda özel bir yasal düzenleme yapılmış olması nedeniyle dava tarihinde yürürlükte olan yukarıda bahsedilen genel ve özel hükümlerin varlığı karşısında internet yer sağlayıcısının sorumluluğu hususunda mevzuatta yasal boşluk bulunduğu sonucuna da varılamaz.

Öyle ise, yerel mahkemenin dava tarihinde internet yer sağlayıcısının sorum-luluğu hakkında mevzuatta özel bir düzenleme bulunmayıp bu hususta yasal boşluk olduğuna dair direnme gerekçesi yerinde değildir.

Bunun yanı sıra, marka hakkına tecavüz eylemi esasen bir haksız fiil oldu-ğundan, haksız fiilden dolayı tazminata hükmedilebilmesinin, mütecavizin

Page 36: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

134

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

kusurlu davranması şartına bağlı olmasına karşın (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Beşinci Bası, s. 503,504, Hamdi Yasaman, Marka Hukuku, Cilt II. s.1127-1133), tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve tecavüz sonuçlarının ortadan kaldırılması talepleri için kusurun varlığı şart değildir (Tekinalp Ü. a.g.e. s. 498, Yasaman H. a.g.e. s.1126).

Ancak, öğretide dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nin 61.mad-desi (e) bendine göre (a), (b) ve (c) bentlerinde öngörülen tecavüz fiillerine iştirak veya yardım etmek ya da bu fiilleri teşvik etmek veya yapılmasını kolay-laştırmak eylemi, söz konusu eylem temelde bir akit dışı sorumluluk (haksız fiil sorumluluğu) olduğuna göre, bu kişilerin sorumluluğunun ancak kusurlu olmaları halinde gündeme gelebileceği görüşü ileri sürülmektedir (Yasaman H. a.g.e. s.1020). Bunun yanı sıra, iştirak, yardım, teşvik ve kolaylaştırma fiillerini işleyenlerin asıl mütecavizin fiilinin tecavüz oluşturduğunu bilmeleri veya bilebilecek durumda bulunmaları da gerekir (Tekinalp Ü. a.g.e. s.460).

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, internetin yapısı, internet ortamının teknik özellikleri ve işletilme koşulları itibariyle davalının işlettiği web sitesinde üçüncü kişilerce gerçekleştirilen tecavüzleri bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun kabulü mümkün olamayacağından; somut uyuşmazlıkta ileri sürülen talepler bakımından da kusur şartının gerçekleşmesi ve dolayısıyla da davalının iştirak halinde sorumluluğuna gidilebilmesi için önceden haberdar edilmesi ve buna rağmen haklı veya yasal bir neden olmaksızın ihlal oluşturan içeriğin davalı tarafından web sitesinden çıkartılmaması gereklidir.

Açıklanan bu gerekçe itibariyle, davalı internet yer sağlayıcısı aleyhine açılan tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve tecavüz sonuçlarının ortadan kaldırıl-ması davası bakımından da davalının iştirak halinde tecavüz nedeniyle sorumlu tutulabilmesi kusur şartına bağlı olduğundan; yerel mahkemenin direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe itibariyle yerindedir.

Ne var ki, somut uyuşmazlıkta davacının yukarıdaki paragrafta açıklanan tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi ve tecavüz sonuçlarının ortadan kaldırılması talebini de içeren 20.07.2006 tarihli dava dilekçesinin davalıya tebliği üzerine, davalı tarafça herhangi bir sorumlulukları bulunmadığından bahisle davaya karşı çıkılarak davanın reddi savunulmuş ve mahkemenin bu yolda verdiği ihtiyati tedbir kararına da itiraz edilerek, kaldırılması istenilmiştir. Oysa, dava dilekçesi aynı zamanda ihtarname yerine de geçeceğinden, tecavü-zün varlığından haberdar olan davalının yasal ve haklı bir neden olmaksızın ihtarname gereğinin yerine getirilmemesinden dolayı kusurlu davrandığı ve artık bu talepler bakımından da davalıya husumet düşeceğinin kabulü ile anılan hususlarda davalıyı da bağlayıcı nitelikte eda hükmü kurulması gerekirken,

Page 37: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

135

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

yerel mahkemenin önceden ihtarname gönderilmediğinden bahisle davanın husumetten reddine ilişkin direnme gerekçesi isabetli değildir.

Yerel Mahkemece dava dışı asıl mütecavizler bakımından marka hakkına tecavüzün önlenmesine yönelik karar verildiği, böyle bir davada taklitçi üçüncü kişilerin taraf gösterilmesi zorunluluğunun da bulunmadığı, hükmün infazının da hakkındaki dava reddedilen davalı yer sağlayıcı tarafından gerçekleştirileceği, Özel Daire bozmasına uyulduğu taktirde başka türlü bir karar verilmesi imkanı olmadığı görüşü de açıklanmış ve direnme kararının “hüküm” fıkrasının (1) nolu bendinde davalı internet yer sağlayıcısı hakkındaki davanın husumetten reddine, (2) nolu bendinde dava dışı asıl mütecavizler tarafından web sitesinde taklit markaları taşıyan ürünlerin yayın ve satışının önlenmesine, daha önce verilen tedbirin devamına karar verilmiştir.

Bilindiği üzere, dava tarihinde yürürlükteki mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 50.maddesi, 556 sayılı Markalar Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin 61/(e) maddesi uyarınca asıl mütecaviz ile bu fiile iştirak eden kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından bu kişiler aleyhine birlikte ya da ayrı ayrı dava açılması mümkündür.

Bir davada verilecek hükmün öncelikle taraflar arasındaki uyuşmazlığı gide-recek ve yine o davanın taraflarını bağlayacak şekilde oluşturulması gerekir. Davalı işletmecinin web sitesi üzerinden piyasaya mal ve hizmet arz edenler ile alıcıların tabi oldukları kurallar; davalı tarafından hazırlanan ve elektronik ortamda imza suretiyle gerçekleştirilen “... Com Kullanıcı Sözleşmesi” isimli sözleşme ile belirlenmiştir. Bu sözleşmede “üyeler arasındaki iş ve işlemlerin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesinin sağlandığı, özel bir ödeme ve güvenli hesap sistemi bulunduğu ve davalının sisteme erişimi engelleme hakkının olduğu” hususları da yazılıdır. Bu durumda, marka hakkına tecavüz oluşturan içeriğin davalı tarafından web sitesinden çıkartılması ya da erişiminin engellenmesi ve yine ileride muhtemel tecavüz tehlikesinin önlenmesi hususunda davalıyı da bağlayan bir eda hükmü verilmesini istemekte davacının hukuki yararının bulunduğu aşikardır.

Bu durumda, yukarıda açıklandığı üzere davalıya tebliğ olunan dava dilekçe-sinin içeriği itibariyle tecavüzden haberdar olan ve buna rağmen üçüncü kişiler tarafından davalıya ait web sitesindeki ihlal oluşturan dava konusu içeriğin web sitesinden çıkartılması ya da erişimin engellenmesi şeklinde olumlu bir dav-ranışta bulunmayarak, tecavüz teşkil eden içeriği işletmecisi olduğu “www.....com” adlı web sitesinden çıkartmamak suretiyle kusurlu davranan davalının, iştirak halinde sorumluluğu nedeniyle davacının tescilli marka hakkına tecavü-zün durdurulması, önlenmesi ve tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılması

Page 38: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

136

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

talepleri bakımından eda hükmü oluşturulması gerekirken; davanın husumetten reddine ilişkin yerel mahkeme direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçelerle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3.maddesinin atfı dikkate alınarak HUMK’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.01.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Page 39: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

137

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

YARGITAY

11. Hukuk Dairesi

27/02/2014

Esas No: 2013/13243 Karar No: 2014/3679[2]*

Eskiye Dayalı Kullanım, Öncelik Hakkı Bulunan Tescilsiz Marka Sahibinin Sonraki Tescilli Marka Sahibi Tarafından Bu İşareti Kullanmaktan Men Edilemeyeceği, Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı

Marka tesciline dayalı hakların kullanılması yoluyla davalının kullanımının engellenmesi ve tazminat taleplerine ilişkin olarak Mahkeme tarafından verilen kısmi kabul kararı, 556 sayılı KHK’nın 8/III maddesinde ifade bulan tescilli bir markadan önce kullanılan tescilsiz markanın kullanılmasını engellemez. Diğer bir ifadeyle öncelik hakkı sahibi, tescilli markanın tesciline itiraz etmemiş veya aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka sahibi bu öncelik hakkı sahibine karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez. Bu sebeple Mahkeme davalının eskiye dayalı kullanım iddiaları ve davacının uzun süre sessiz kalma nedeniyle hak kaybına ilişkin savunmaları çerçevesinde tartışarak karar vermelidir.

DAVA: Taraflar arasında görülen davada Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25/04/2013 tarih ve 2011/224-2013/248 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Sibel Demir Saldırım tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR: Davacı vekili, davalının “MANAV PRESTİJ” ibareli markayı tescil ettirmek için marka tescil müracaatında bulunduğunu, müvekkili şirketin itiraz ettiğini, davalının yem emtiasında tescilinin iptal edildiğini, iptal talebine karşı davalı tarafından açılan davanın reddine karar verildiğini, davalının “MANAV PRSTJ” ibareli markayı kullanmaya başladığını, davacının “PRESTİJ” unsurlu markasına benzer olduğunu, müvekkilinin “PRESTİJ” unsurlu markaların

[2] * Kaynak: http://66.221.165.113/cgi-bin/highlt/ibb/highlight.cgi?file=ibb/files/11hd-2013-13243.htm&query=%222013/13243%22#fm (Kazancı)

Page 40: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

138

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

hayvan yemi tüketicileri nezdinde tanınan ve tercih edilen marka olduğunu, davalının kullandığı marka ile davacının markasının karıştırılabilecek kadar benzer olduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu, haksız kazanç sağlamaya çalıştığını, davacının markasının tanınmış marka olduğunu, davalının davaya konu markaları taşıyan ürünleri satışı nedeniyle davacının satışlarında düşme olduğunu, kalitesiz ürünlerle davacının imajının zedelendiğini belirterek, müvekkili firmanın 31. sınıfa giren emtialarda tescilli markalı kod numaralı “PRESTİJ” ibareli markalara davalının vaki tecavüz teşkil eden eylemlerinin önlenmesine, davaya konu olan markaların benzerlerini taşıyan ve davalılar tarafından dağıtılan taklit ürünlerin toplatılmasına, davacının markalarına vaki tecavüz nedeniyle 50.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, “Prestij” kelimesinin tek başına kullanılmadığından karıştı-rılma durumunun olamayacağını, “Prestij” kelimesinin tek başına bir anlam ifade etmediğini, firma ismi ile birlikte kullanıldığını, davalı şirketin 1998 yılından beri “Prestij” ibaresini kullandığını, talep edilen maddi ve manevi tazminat taleplerinin dayanağının bulunmadığını, ayrıca fahiş olduğunu, farazi bir zarardan bahsettiğini, bu iddiasını destekler hiç bir somut delilinin bulunmadığını, davacının satışlarındaki düşüşün davalı şirketten kaynaklan-dığına ilişkin dosyada delil bulunmadığını, davacının tüzel kişilik olduğunu ve manevi tazminat talebinin yerinde olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve düzenlenen bilir-kişi raporlarına göre, davalı şirketin ürettiği ve satışa arz ettiği ürünler üzerine davacı adına tescilli bulunan markanın benzerini ambalaj+şekil markası olarak kullanarak 556 sayılı KHK’nın 9/1-b maddesinde belirtilen “tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılmasının yasaklanabileceği” hükmüne aykırı hareket ederek, davacı yanın markadan kaynaklanan haklarına tecavüz ettiği anlaşılmakla davacı yanın markaya tecavüz iddiası ile davalının basiretli tacir gibi hareket edilmemesi sebebiyle TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kura-lına uymadığından TTK’nın 56. ve 57/5. maddesi gereğince de haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabul kısmen reddine, davalının kullandığı ‘’manav prestij, manav prstj’’ ile davacının 31. sınıfa giren emtialarda tescilli “prestij’’ ibareli markalarına vakii tecavüzünün tespitine ve önlenmesine, davacının davaya konu olan markalarının benzerlerini taşıyan davalı tarafından dağıtılan taklit ürünlerinin toplatılmasına, davacı için 48.165,56 TL maddi tazminatın ve 20.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya

Page 41: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

139

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar kesinleştiğinde hüküm özetinin tirajı yüksek gazetede bir kez ilanına karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, davacının markalarına tecavüz edildiği iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı uyuşmazlık konusu ibareyi 1998 yılından itibaren markasal olarak kullandığını savunmuş ve bu hususta faturalara dayanmıştır. Kural olarak marka hakkı bir işareti ilk kez oluşturup kullanan kişiye aittir. Bu husus, öğretide ve uygulamada gerçek hak sahipliği olarak tanımlanmış olup, 556 sayılı KHK’nin hükümlerinde de aynı ilke yer almıştır. Önceye dayalı hak sahibi olan kişi, markanın tesciline itiraz etmemiş ve yapılan tescil aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka hakkı sahibi, bu işareti önceden beri marka veya sair bir tanıtma işareti olarak kullanan kişiyi, bu tanıtma işaretini önceki kapsamı ile kullanmaktan men ede-mez. Diğer bir deyişle; tescilli marka sahibi daha sonra bu öncelik hakkı bulunan kişiye karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez. (556 sayılı KHK 8/III.mad.) (Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Doç.Dr. Sami KARAHAN. Sayfa.110.vd.). Bu durumda davalının eskiye dayalı kullanım ve uzun süreli sessiz kalma nedeniyle hak kaybına ilişkin savunmasının yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde tartışılarak hâsıl olacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, mahkemece tescilli marka hakkının varlığından bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 42: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

140

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

YARGITAY

11. Hukuk Dairesi

24/10/2013

Esas No: 2013/619 Karar No: 2013/18796

Faydalı Model Belgesinin Hükümsüzlüğü, 551 Sayılı KHK’nın 166. Maddesi Uyarınca Faydalı Model Belgelerine İlişkin Açık Bir Hüküm Bulunmadığı Takdirde Patentler İçin Öngörülen Hükümlerin Faydalı Model Belgeleri İçin de uygulanacağı, 551 Sayılı KHK’nın 68. Maddesi Uyarınca Faydalı Model Başvurusu Geri Çekilmiş Sayıldığı Takdirde Aynı Faydalı Model İçin Yeniden Başvuru yapılamayacağı, 551 Sayılı KHK’nın 156/2 Maddesinde Yer Alan Rüçhan Hakkının 68. Maddenin Uygulanmasına Engel Olmayacağı

Davacı tarafından, davalıya ait 11.06.2007 başvuru tarihli 2007/4000 sayılı faydalı model belgesinin, yine davalıya ait ve eksik evrakların tamamlanmaması sebebiyle geri çekilmiş sayılan 02.06.2006 başvuru ve 21.08.2006 ilan tarihli 2006/2769 sayılı faydalı model başvurusu karşısında yenilik ya da diğer bir ifadeyle “tekniğin bilinen sınırlarını” aşmadığı gerekçesiyle hükümsüzlük tale-binde bulunulmuştur. Bunun üzerine yapılan yargılamada ilk derece mahkemesi tarafından, açık bir hüküm bulunmaması halinde 551 sayılı KHK’nın 166. Maddesi uyarınca patentlere ilişkin hükümlerin faydalı modellere uygulana-cağı; bu sebeple aynı KHK’nın 68. Maddesi uyarınca geri çekilmiş sayılan bir faydalı model/patent hakkında tekrardan başvuruda bulunulamayacağı hükme alınmıştır. Aynı zamanda söz konusu başvurunun KHK’nın 156/2 maddesinde yer alan başvuru tarihinden evvel 12 ay içerisinde faydalı model belgesine konu buluşun yayınlama veya başka bir yolla açıklanmış olmasının yeniliği kaldır-mayacağına ilişkin düzenlemenin, 68. maddenin yani geri çekilmiş sayılan bir başvurunun tekrarlanamayacağına ilişkin düzenlemenin uygulanmasına engel olmayacağı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte 551 sayılı KHK’nın 7/2 ve 156/3 maddeleri gereğince patent ve faydalı model belge başvuruları, Türkiye için, yayımlandıkları tarihte değil, gerçektirildikleri başvuru tarihi itibariyle tekniğin bilinen durumuna dahil olurlar. Bu sebeple faydalı model veya patent belgesi başvuru tarihi itibariyle, başvuru konusu buluşun yeniliğini ortadan kaldırırlar, dolayısıyla patent/faydalı model belgesi başvuruları yayım tarihleri daha sonra olsa bile, başvuru tarihlerinden itibaren yeniliği yitirir. Bu nedenle

Page 43: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

141

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

68. Madde karşısında 156/2 maddesi uygulanabileceğinin kabulünde dahi geri çekilmiş sayılan faydalı model belgesi başvurusu tarihi ile iptali istenen faydalı model başvurusu tarihi arasında 12 aylık süre dolmuştur. Söz konusu değerlendirmelere Yargıtay aynı gerekçelere katılarak, 2007/4000 sayılı FMB başvurusunun, 2006/2769 sayılı FMB başvurusu karşısında 551 Sayılı KHK’nın 68. maddesi karşısında tescil edilemeyeceğini, söz konusu tescilin hukuka aykırı biçimde gerçekleştiği değerlendirmesinde bulunmuştur.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi24 Ocak 2014 Esas No: 2013/619 Karar No: 2013/18796Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi07 Kasım 2012 Esas No: 2011/60 Karar No:2012/202

DAVA: Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 07.11.2012 tarih ve 2011/60-2012/202 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından ayrı ayrı istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Tuğba Aldemir tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davalının 11.06.2007/4000 ve 30.11.2005/4757 sayılı, “gizli kilitli modüler yönlendirme sistemi” ve “kavisli (bombeli) yönlendirme aparatı” buluş başlığını taşıyan faydalı model belgelerinin sahibi olduğunu, davalının tescile bağladığı buluşu içeren ürünlerin yıllardan beri piyasada kullanıldığını, üretim ve satışının yapıldığını, bu nedenle yenilik vasfının olmadığım ileri sürerek, davalı adına tescilli 2007/4000 ve 2005/4757 sayılı faydalı model belgelerinin hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, her iki faydalı modelin tescilinin hukuka uygun olduğunu, zira yenilik vasfının olduğunu savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu, ve tüm dosya kapsamına göre, davalının, 11.06.2007/4000 sayılı faydalı model belgesine konu buluş için, 02.06.2006 tarihinde TPE’ye faydalı model belgesi tescil başvurusunda bulunduğu, 2006/2769 kod numarası verilen başvurunun 21.08.2006 tarihinde ilan olunduğu, herhangi bir itiraz gelmemesi üzerine belge verilmesine karar verildiği, ancak eksikliklerin giderilmemesi sebebiyle geri çekilmiş sayıldığı, davalıya ait 2007/4000 sayılı faydalı model belgesi içeriği ile yine kendisine ait 2006/2769 sayılı faydalı model belgesi başvurusunun içeriğinin tamamen aynı olduğu, yayımlanmış ve geri çekilmiş sayılan 2006/2769 sayılı FMB’ye konu buluş için yeniden 2007/4000 sayılı FMB başvurusu yapıldığı ve davalı adına

Page 44: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

142

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

tescil edildiği ancak 551 sayılı KHK’nin 68. maddesi uyarınca tescilin hukuka aykırı biçimde gerçekleştiği, 2005/4757 sayılı faydalı model belgesi açısından ise; bir nolu istemin belirtilen patent dokümanı karşısında yeni olmadığı, ana isteme bağlı olan iki nolu bağımlı istemdeki alüminyumdan düz bir ray, üç nolu istemindeki alüminyumdan raym girebildiği bir kanal, dört nolu bağımlı istemindeki tırnaklar, beş nolu bağımlı istemdeki kancanın, anılan patent bel-gesinde açıklanmadığı, dolayısıyla yargılama konusu 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu ana isteminin yeniliğinin ortadan kalkmış olduğu, aynı şekilde 1996 ve 1997 tarihli Moduleks Firması kataloglarında bulunan ürünlerde montaj rayında gizli bir kilit sistemi olduğunun görüldüğü, bu belge-deki unsurların 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu ana isteminin yeniliğini ortadan kaldırdığı, fakat bağımlı 2-5 nolu istemlerdeki unsurların bu katalogdaki ürünlerde görülmediği, es değerler ilkesi nazara alınarak diğer bağımlı istemlerin yeniliğinin sonlandırılmasının da mümkün olmadığı, ana istemin hükümsüz kılınmasının, mücerret bu sebeple bağlı istemlerin hüküm-süz kılınmasını gerektirmeyeceği ve bağlı istemlerin yeniliğini etkileyecek bir kanıt bulunmadığı, sadece ana istemin hükümsüzlüğüne karar verilmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli 2007/4000 sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine, 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu isteminin hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, taraf vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, taraf vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONAN-MASINA, aşağıda yazılı bakiye 03,15 TL temyiz ilam harcının temyiz edenlerden ayrı ayrı alınmasına, 24.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 45: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

143

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

ANKARA 2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

07/11/2012

Esas No: 2011/60 Karar No: 2012/202

Dava: Faydalı Model Belgelerinin Hükümsüzlüğü ile Sicilden Terkini

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan Faydalı Model Belgelerinin Hükümsüzlüğü ile Sicilden Terkini istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;

Davacı vekili 16.03.2011 günlü dilekçesiyle özetle; davalının 11.06.2007/4000 ve 30.11.2005/4757 sayılı, “gizli kilitli modüler yönlendirme sistemi” ve “ kavisli (bombeli) yönlendirme aparatı” buluş başlığını taşıyan faydalı model belgelerinin sahibi olduğunu, bir buluşun faydalı model belgesi ile koruma altına alınabilmesi için yeni olması ve sanayiye uygulanabilir olmasının şart olduğunu, buluşun baş-vuru tarihinden önce Türkiye içinde veya dünyada herkesin ulaşabileceği şekilde yazılı olarak veya bir başka yolla açıklanmış yahut yöresel veya ülke çapında kullanılmış olması halinde yeniliğinin ortadan kalkacağını, davalının tescile bağladığı buluşu içeren ürünlerin yıllardan beri piyasada kullanıldığını, üretim ve satışının yapıldığını, bu nedenle yenilik vasfının olmadığını, müvekkilinin anılan ürünlerle ilgili yenilik vasfım taşıyan 2008/1356 ve 2010/6109 sayılı faydalı model belgesi tescillerinin bulunduğunu, tekniğin bilinen durumu kar-şısında davalının faydalı model belgesi tescillerinin kararnameye aykırı olduğu, tescillerin tamamen kötü niyetli biçimde gerçekleştirildiğini, iyiniyetli olmayacak biçimde müvekkiline karşı ileri sürüldüğünü ifade ederek, davalı adına tescilli 2007/4000 ve 2005/4757 sayılı faydalı model belgelerinin hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine ve hükmün ilanına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili savunmasında özetle; davacı şirkete karşı müvekkili tarafından Ankara l. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2011/19 esas sayılı dosyasında faydalı model belgesinden doğan haklara tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemli dava açıldığını, bağlantı nedeniyle davaların birleştirilmesinin icap ettiğini, müvekkilinin buluşunu içeren ürünleri Akdoğan Plastik ve Sanayi Ürünleri Ltd. Şti aracılığıyla üretip sattığını, yaygın ve geniş bir pazar ağı bulunduğunu, www.dizaynmodul.com alan adını taşıyan web say-fasında ürünlerini tanıttığım, her iki faydalı modelin tescilinin hukuka uygun olduğunu, zira yenilik vasfının olduğunu, sanayiye uygulanabilirlik koşulunu

Page 46: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

144

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

taşıdığını, davacının müvekkili buluşunu içeren faydalı model belgesi tescilleri yaptırmaya çalıştığını, üretilen ürünlerin müvekkili faydalı model belgesinden doğan haklarına tecavüz oluşturduğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Tarafların tüm delilleri toplanmış, faydalı model belgesi tescil dosyalan getirtilmiş, ilgili dosyalar celp edilip tetkik edilmiş, tekniğin bilinen durumu ile ilgili araştırma içeren bilirkişi raporları dosyaya ibraz ettirilmiştir.

Celp edilen tescil dosyalan kapsamına göre; davalının 11.06.2007/4000 sayılı 1 asıl ve ona bağlı 6 bağlı istemden oluşan “kavisli (bombeli) yönlendirme aparatı” buluş başlıklı faydalı model belgesi ile 30.11.2005/4757 1 asıl 4 ona bağlı istemden oluşan “gizli kilitli modüler yönlendirme sistemi” buluş başlıklı faydalı model belgesinin sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Her iki FMB’nin dava tarihinde ve yargılama süresince hükmünü sürdürdüğü gözlenmektedir.

Davacı, davalıya ait faydalı model belgelerinin yenilik vasfının bulunmadığını iddia ederek hükümsüzlüğünü istemektedir.

Faydalı model belgesine konu buluş, başvuru tarihinden önce Türkiye içinde veya dünyada herkesin ulaşabileceği şekilde yazılı olarak veya başka bir yolla açıklanmış yahut yöresel veya ülke çapında kullanılmış ise yenilik vasfım yitirir.

Yeni olmayan faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilir.

Şu hâle göre, yargılama konusu her iki faydalı model belgesinin başvuru tarihi itibariyle yeni olup olmadığı araştırılmalıdır.

Yemlik incelemesinde, tekniğin bilinen durumuna dahi dokümanlardaki bilgiler toplanmaksızın, her bir belge tek tek incelenmelidir. Ana istem yeni ise, bağlı istemler de yeni sayılır. Buna karşın ana istemin yeni olmaması -sırf bu nedenle- bağlı istemlerin yeni olmadığı sonucunu doğurmaz.

Davalının, 11.06.2007/4000 sayılı faydalı model belgesine konu buluş için, 02.06.2006 tarihinde TPE’ye faydalı model belgesi tescil başvurusunda bulun-duğu, 2006/2769 kod numarası verilen başvurunun 21.08.2006 tarihinde ilan olunduğu, herhangi bir itiraz gelmemesi üzerine belge verilmesine karar verildiği, ancak eksikliklerin giderilmemesi sebebiyle geri çekilmiş sayıldığı belirlenmiştir.

Davalıya ait 2007/4000 sayılı faydalı model belgesi içeriği ile yine kendisine ait 2006/2769 sayılı faydalı model belgesi başvurusunun içeriğinin tamamen aynı olduğu belirlenmiştir.

Page 47: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

145

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

551 sayılı KHK’nın 166.maddesi uyarınca, faydalı model belgelerine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı ve faydalı model belgelerinin özelliği ile çelişme-diği takdirde, patentler için öngörülen hükümler faydalı model belgeleri için de uygulanmak zorundadır.

551 sayılı KHK’nın 68.maddesi uyarınca, yayımlanmış bir patent başvurusu geri çekildiği takdirde aynı buluş hakkında yeniden patent başvurusu yapılamaz.

Bu hükmün faydalı model belgeleri içinde uygulanması zorunludur. Zira bu konuda faydalı modeller ile ilgili hükümlerde açık bir düzenleme yoktur ve ayrıca hükmün faydalı model belgesinin niteliği ile çelişen bir yönü de bulunmamaktadır.

Davacı ise yayımlanmış ve geri çekilmiş sayılan 2006/2769 sayılı FMB’ne konu buluş için yeniden 2007/4000 sayılı FMB başvurusu yapmış ve adına tescil ettirmiştir, anılan hüküm uyarınca FMB tescili hukuka aykırı biçimde gerçekleşmiştir.

Açıklanan nedenle, öncelikle 551 sayılı KHK’nın 8.maddesi uyarınca davacı-nın 2007/4000 sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilmesi icap etmiştir.

551 sayılı KHK’nın 156/2 maddesinde yer alan başvuru tarihinden evvel 12 ay içerisinde faydalı model belgesine konu buluşun yayınlama veya başka bir yolla açıklanmış olmasının yeniliği kaldırmayacağına ilişkin hüküm, 551 sayılı KHK’nın 68.maddesinin uygulanmasına engel değildir. Zira aynı düzenleme, patentlerle ilgili kararnamenin 8. maddesinde de bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, yayınlanmış patent ve faydalı model belge başvurulan, Türkiye için, yayımlandıkları tarihte değil, gerçekleştirildikleri başvuru tarihi itibariyle tekniğin bilinen durumuna dahil olurlar (551 sayılı KHK m. 7/2,156/3).

Anılan hükümler uyarınca, son patent veya faydalı model belgesi başvurusu tarihinden önce, Türkiye’de yapılmış olan patent ve faydalı model belgesi baş-vuruları, -son faydalı model veya patent belgesi başvurusu tarihinden sonra yayınlanmış olsalar bile-, son başvuru konusu buluşun yeniliğini ortadan kaldırırlar. Başka bir ifade ile önceki tarihli patent ve faydalı model belgesi başvurularının yayım tarihleri daha sonra olsa bile, yayım ve başvuru tarihi arasında başkaları tarafından gerçekleştirilen patent ve faydalı modeller yeniliğini yitirir. Bu kanuni bir sonuçtur.

Yargılama konusu 2006/2769 sayılı faydalı model belgesi 21.08.2006 tarihinde yayımlanmıştır. Bu başvuru, yayımlanmakla başvurunun yapıldığı

Page 48: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

146

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

02.06.2006 tarihi itibariyle tekniğin bilinen durumuna dahil olmuştur. Başka bir ifade ile başvurunun yayımı 21.08.2006 olmasına rağmen, bu başvuru üçüncü kişilerin 06.06.2006 tarihi ile 21.08.2006 tarihleri arasında gerçekle-şecek başvurularını engeller. Çünkü başvuru tarihi itibariyle tekniğin bilinen durumuna dahil olmuştur.

Davalı vekili, yayımdan itibaren oniki aylık süre içerisinde 2007/4000 sayılı faydalı model belgesi başvurusunu gerçekleştirdiğini ve 2006/2769 sayılı baş-vurunun son başvurunun yeniliğini ortadan kaldırmayacağını savunmaktadır. Gerçekten de 2006/2769 sayılı başvurunun yayım tarihi ile sonraki 2007/4000 sayılı sonraki tarihli başvuru arasında oniki aylık süre geçmemiştir. Ancak burada nazara alınacak tarih, ilk başvurunun yapıldığı tarihtir. Aksi halde 2006/2769 sayılı başvuru üçüncü kişiler için 02.06.2006 tarihinde, başvurucu için ise 21.08.2006 tarihinde tekniğin bilinen durumuna dahil olmuş kabul edilir ki, bu yukarıda ifade olunan KHK hükümlerine aykırı olur. Zira KHK’da yayım-lanmış başvuruların tekniğin bilinen durumuna dahil olmaları bakımından, başvuru sahipleri ile üçüncü kişiler arasında bir ayrım yapılmamıştır. Sadece yayım sözcüğünden yola çıkılarak farklı bir değerlendirme yapılması da olanak-sızdır. Zira yayım ibaresi, 551 sayılı KHK’nın patentlerle ilgili 7/3 ve faydalı modellerle ilgili 156/2 madde hükümlerinde aynen bulunmaktadır.

Şu hale göre davacının 02.06.2006 tarihi itibariyle tekniğin bilinen durumuna dahil olan 2006/2769 sayılı faydalı model belgesi tescil başvurusu, 02.06.2007 tarihinden sonra 11.06.2007 tarihinde; yani on iki aylık sürenin dolmasından sonra yeniden başvuru konusu yapılmıştır. Bu nedenle yeniliği düşmüş bir başvuru konumundadır.

Davalı vekili, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin E.2008/8183, K.2009/13106 sayılı karan uyarınca, ikinci başvurunun ilk başvuru sebebiyle yeniliğinin sona ermeyeceğini savunmuştur. Gerçektende anılan kararda bu anlama gelebilecek açıklama bulunmaktadır. Fakat Yargıtay karanna konu olayda, ilk başvuru tarihi ile son başvuru tarihi arasındaki on iki aylık süre de dolmamıştır. Bu nedenle iş bu yargılamaya konu olaya, uyarlığı bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle davalıya ait 2007/4000 sayılı faydalı model belgesinin yenilik vasfını yitirmesi sebebiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi icap etmiştir.

Davacı vekili 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilmesini de istemektedir. Aynı şekilde bu FMB’nin de yeniliğinin bulunmadığını iddia etmektedir.

Page 49: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

147

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

Davacı vekili 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne dayanak yapmak üzere çeşitli sertifika ve belgeler sunmuştur. Ancak bu bel-gelerde, FMB’ye konu buluşun yer aldığına ilişkin her hangi bir açıklama bulunmamaktadır. Sunulan faturaların yargılama konusu buluşu içeren ürünle ilgili oldukları anlaşılamamaktadır. Satıldıkları ve kuruldukları yerlerde mevcut oldukları ve keşfen tespiti de istenilmemiştir. Sunulan fiziki ürün görsellerinin hangi tarihte üretilip kamuya sunulduğu belli değildir, internet sitelerinden elde edilmiş olan görsellerin, internete konuluş tarihleri bir kısmında belirsiz, bazılarında ise başvuru tarihinden sonradır. Diğer taraftan buluşu içerip içer-medikleri anlaşılamamaktadır. Açıklanan nedenle sunulan kanıtlarla sonuca gidilmesi olanaksızdır. Sunulan SİGNGRAPHİCH dergisi 2011 yılı Ocak ve Haziran ayında, DISPLAY katalogu 2010/2011 yıllarında, NETA katalogu 2008 ve 2011 yıllarında, ERAY reklam katalogu 2011 yılında, DAMA PANO katalogu 2009 yılında kamuya sunulduğundan ve 2005/4757 sayılı faydalı model belgesi anılan tarihlerden önce tescil edildiğinden nazara alınabilecek nitelikte değildir.

Landers katalogu, D Modül katalogu, Modüleks broşürü, Ores Firması katalogları da tarihsizdirler. 30.11.2005 tarihinden evvel kamuya sunuldukla-rına ilişkin başkacada kanıt sunulmamıştır. Bu nedenle yenilik incelemesinde nazara alınmaları mümkün değildir. Aynı şekilde davacı firmaya ait kataloglar da tarihsizdir. Daha önce kamuya sunulduklarına ilişkin herhangi bir belge ile de desteklenmemiştir.

Ores Firmasının 2003-2004 katoloğunun yenilik incelemesinde değerlen-dirilmeye alınabilmesi mümkündür. Zira katoloğun anılan yıllardan sonraki tarihte kamuya sunulduğuna ilişkin ciddi kanıtlarla desteklenen bir iddia bulunmamaktadır. Belirtilen katalogun 28 ve 29. sayfasında görülen ürünler yargılama konusu 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin istemleriyle kar-şılaştırılabilecek niteliktedir. Fakat anılan katalogdaki ürünlerde faydalı model belgesinin ana isteminde yer alan montaj rayında gizli bir kilit sistemi bulunup bulunmadığı belirsizdir. Aynı şekilde anılan katalogdaki curvet isimli ürünün 2007/4000 sayılı faydalı model belgesinin ana istemindeki bağlantı rayları ve montaj rayları unsurları görülememektedir. Bu sebeple eski tarihli olmalarına karşın anılan katalogdaki ürünlerin davalıya ait faydalı model belgelerinin yeniliğini etkilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Tekniğin bilinen durumu ile ilgili yapılan araştırmada da dava konusu faydalı model belgelerinin ana istemindeki unsurları aynen içeren bir ürüne rastlanmamıştır.

Page 50: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

148

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

US 4.780.978 sayılı ve 01.11.1988 tarihli patent belgesine bir montaj kısmı ve bu montajlama kısmına itilerek takılabilen bir yönlendirme kısmı içeren sistem açıklanmaktadır. Belgedeki yönlendirme kısmı gizli mıknatıslı takılıp sökülebilen bir kilit sistemi vasıtasıyla montaj lama kısmına takılmaktadır. Aynı şekilde anılan belgenin tarifname resimleri incelendiğinde yönlendirme kısmının yetkisiz kişilerce çıkarılmasını engelleyen bir kilit mekanizmasına sahip olduğu açıklanmıştır. Bu özellik montaj lama kısmının ortasında bir girinti oluşturul-ması ve girintinin iki tarafına da dişler konulması suretiyle sağlanmaktadır. Tabanı da manyetik dikdörtgen tabla üzerinde bulunan çıkıntılara destekleyecek şekilde oluşturulmuştur. Mıknatıslı kilit sistemi sayesinde yönlendirme kısmı ile montaj kısmı otomatik olarak kilitlenebilmektedir. Fakat patente konu buluşta faydalı model belgesine konu olan montaj rayı ve bu montaj rayında bulunan gizli bir kilit sistemi açıklanmamıştır. Dolayısıyla faydalı model belgesinin ana istemindeki tüm unsurlar anılan patentte bulunmamaktadır.

APCOSİNG unvanlı firmanın 2004 yılında ödül aldığı FULLVİEW isimli ürününde Locking Pin ibareli metal çubuk bulunmasına rağmen, faydalı modelin bir nolu ana istemindeki gizli kilit sisteminin bulunmadığı gözlenmektedir.

US 4.184.277 sayılı 22.06.1980 tarihli yayımlanmış patent başvurusundaki buluş ise, kilitlenebilir bir isimlikle ilgili olup, görünmez bir kilit sistemini içer-mektedir. Anılan patent 22.06.1980 tarihinde yayımlanmıştır. Patentteki isimlik kapı ve duvara monte edilen bir zemin üzerine takılan, kullanılan mıknatıslar aracılığıyla yetkisi olmayan kişilerin isimlikleri değiştirmesini engelleyen bir sistemi içermektedir. Sistemde montaj zemini raylar bulunmakta ve bu raylara karşılık gelecek şekilde isimlik üzerinde de raylar bulunmaktadır. Böylece isim-lik sürgülü bir şekilde montaj zeminine geçmeli raylar üzerine takılmaktadır. Montaj zemini üzerinde ayrıca mıknatıslar bulunmaktadır. Mıknatıslar isimliğin montaj zemini üzerine güvenli şekilde kilitli kalmasını sağlamaktadır. Montaj rayı üzerinde hareketli mıknatıs bir çubuk bulunmakta ve isimlik üzerindeki rayda bu mıknatıs çubuğunun girdiği boşluk bulunmaktadır. Montaj rayındaki mıknatıs ve isimlik üzerindeki boşluk karşılıklı gelecek şekilde bir kilit sistemi oluşturmaktadır. Bu kilit ikinci bir mıknatısın uygulanması ile isimlik üzerindeki kilit mekanizmasında yer alan mıknatısın geri çekilmesiyle açılabilmektedir. Anılan patent belgesindeki yönlendirme sistemi montaj rayı ve bu montaj rayında bulunan gizli kilit sistemi içermektedir. Dava konusu 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu ana isteminde montaj rayında gizli bir kilit sistemi bulunan yönlendirme sistemi tanımlanmaktadır. Dolayısıyla 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu istemi belirtilen patent dokümanı kar-şısında yeni değildir. Buna karşın yargılama konusu 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu ana istemine bağlı olan iki nolu bağımlı istemdeki alüminyumdan düz bir ray, üç nolu istemindeki alüminyumdan rayın girebildiği

Page 51: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

149

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

bir kanal, dört nolu bağımlı istemindeki tırnaklar, beş nolu bağımlı istemdeki kanca, anılan patent belgesinde açıklanmamıştır. Dolayısıyla yargılama konusu 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu ana isteminin yeniliğini ortadan kalkmış olduğundan hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekmiştir.

Aynı şekilde 1996 ve 1997 tarihli Moduleks firması kataloglarında bulunan ürünlerde montaj rayında gizli bir kilit sistemi olduğu görülmektedir. Bu belge-deki unsurlar 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu ana isteminin yeniliğini ortadan kaldırmaktadır. Fakat bağımlı 2-5 nolu istemlerdeki unsurlar bu katalogdaki ürünlerde de görülmemektedirler.

Eş değerler ilkesi nazara alınarak diğer bağımlı istemlerin yeniliğinin son-landırılması da mümkün değildir.

Bir istem kısmen hükümsüz kılınamasa da, birden fazla istemin bazılarının hükümsüz kılınması mümkündür. Ana istemin hükümsüz kılınması, mücerret bu sebeple bağlı istemlerin hükümsüz kılınmasını gerektirmeyeceğinden ve bağlı istemlerin yeniliğini etkileyecek bir kanıt bulunmadığından sadece ana istemin hükümsüzlüğüne karar verilmesi mümkün görülmüştür.

Açıklanan nedenlerle aşağıdaki biçimde karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM:

Davanın Kısmen Kabulüne,

Davalı adına tescilli 2007/4000 sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine,

Davalı adına tescilli 2005/4757 sayılı faydalı model belgesinin bir nolu isteminin hükümsüzlüğüne,

Sair yönlerden hükümsüzlük talebinin reddine,

Peşin alınan 18,40.-TL’nin mahsubu ile kalan 2,75.-TL eksik ilam harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,

Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 1.800,00.-TL maktu ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

Page 52: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

150

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

Davanın kısmen reddedilmesi ve davalının kendisini vekil ile temsil ettir-mesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 1.800,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınmasının gerek-mesi sebebiyle davacının peşin yatırdığı 18,40.-TL’nin tamamının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

Davanın kabul red oranının takdiren 2/3 olarak belirlenmesine,

Davacının yapmış olduğu aşağıda dökümü yazılı 2.755,30.-TL yargılama giderinin 2/3’ünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

Davalının yapmış olduğu iki adet tebligat giderinden ibaret 12,00.-TL yar-gılama giderinin 1/3’ünün davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),

Dair, davacı şirket ve davalı … vekillerinin yüzüne karsı, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 07.11.2012

Page 53: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

151

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

YARGITAY

11. Hukuk Dairesi

23/06/2014

Esas No: 2014/6103 Karar No: 2014/11843

551 Sayılı KHK 149 Md. Uyarınca Patente Tecavüzün Olmadığının Tespitini (Menfi Tespit) Talep Edebilmek İçin Hükümde Düzenlenen İhtarnamenin Gönderilmiş Olması Gerektiği, İlaç Ruhsatlandırılma Aşamalarının Gizli Yürütüldüğü İçin Ruhsat Başvurusunun İçeriği Hakkında Patent Sahibinin Bilgisinin Olmasının Beklenemeyeceği, 551 Sayılı KHK’nın 75/f Maddesi Uyarınca İlaçların Ruhsatlandırılmasının Patentten Doğan Hakkın Kapsamı Dışında Bırakıldığı ve Bu Sebeple Menfi Tespit Davası Açmakta Hukuki Yararın Olmadığı

Davacı tarafından herhangi bir bildirimde bulunulmadan Sağlık Bakanlığı nezdindeki ilaç ruhsat başvurusunun ve bu başvuruya konu ürünün, davalıya ait patenti ihlal etmediğinin tespiti istenmiştir. Bunun üzerine ilk derece mah-kemesi yapılan yargılama sonucunda; 551 sayılı KHK’nın 149/2 maddesinde hüküm bulan “ciddi ve fiili girişimlerin patentten doğan haklara tecavüz teşkil edip etmediği hakkında, patent sahibinin görüşlerini bildirmesini noter aracılığı ile talep edebilir” düzenlemesindeki “talep edilebilir” ibaresinin “talep eder” şekilde anlaşılması gerektiğini ve bu sebeple dava şartı olduğu değerlendirme-sinde bulunmuştur. Bununla birlikte ilaç başvurularının Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği’nin 28. maddesi uyarınca gizli olduğu ve davalı tarafından bilinmesinin beklenemeyeceği değerlendirilmiştir. Aynı zamanda KHK’nın 75/f hükmünün ilaçların ruhsatlandırılmasının, patentten doğan hakkın kapsamı dışında bırakıldığını, bu sebeple davacının ruhsatlandırma aşaması bitip – ruhsat aldığı ana kadar–söz konusu ruhsat başvurusunun patent hakkı kapsamında bulunmadığının tespitinde hukuki yararının olmadığını tespit edilmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi23 Haziran 2014 Esas No: 2014/6103 Karar No:2014/11843Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi27 Kasım 2013 Esas No: 2012/248 Karar No:2013/223

Page 54: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

152

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

DAVA: Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 27/11/2013 tarih ve 2012/248-2013/223 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Sevday Boyraz tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin “ZON… 100 mg kapsül” ürünü için Sağlık Bakanlığı’na ilaç ruhsat başvurusunda bulunduğunu, incelemelerin halen sürdüğünü, davalının EP 1583748 Bl sayılı Avrupa Patentinin validasyonu olan TR 2010/03530 T4 sayılı patentin sahibi olduğunu, müvekkilinin ruhsat başvurusunun davalının patent hakkının koruma kapsamı dışında kaldığını ileri sürerek, müvekkiline ait “ZON… 100 mg kapsül” ticari. isimli ürünlerin ve fiillerin davalı patentine tecavüz etmediğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin davacının Sağlık Bakanlığı’na yaptığı ruhsat başvurusundan haberdar olmadığım, içeriğini bilmediğini, herhangi bir tecavüz iddiasında bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davanın açılma-sından evvel, davalı tarafından davacıya gönderilmiş bir ihtarname bulunmadığı gibi, davacı tarafından da davalı tarafa gönderilmiş bir ihtarname bulunma-dığı, ayrıca 551 sayılı KHK’nın 5194 sayılı kanunun 3.maddesi ile değişik 75.maddesinin f bendinde ilaçların ruhsatlandırılması ve bunun için gerekli test ve deneyler de dahil olmak üzere ruhsat konusu buluşu içeren deneme amaçlı fiillerin patentten doğan hakkın kapsamı dışında bırakıldığı, bu nedenle davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONAN-MASINA, temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 23.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 55: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

153

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

ANKARA 2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

27/11/2013

Esas No: 2012/248 Karar No: 2013/223

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan Patente Tecavüz Olmadığı-nın Tespiti istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda; GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili 22.11.2012 günlü dilekçesiyle özetle; müvekkilinin ZON… 100 mg kapsül ürünü için Sağlık Bakanlığı’na ilaç ruhsat başvurusunda bulun-duğunu, incelemelerin halen sürdüğünü, davalının EP 1583748 Bl sayılı Avrupa Patentinin validasyonu olan TR 2010/03530 T4 sayılı patentin sahibi olduğunu, müvekkilinin ruhsat başvurusunun davalının patent hakkının koruma kapsamı dışında kaldığını, karşı tarafa daha önceden herhangi bir ihtarname gönderme-diklerini, zira bunun bur dava şartı olmadığını, karşı tarafın da müvekkiline yönelik herhangi bir tecavüz iddiasında bulunmadığını ifade ederek, müvekkiline ait ZON… 100 mg kapsül ticari isimli ürünlerin ve fiillerin davalı patentine tecavüz etmediğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.

Davalı şirket vekili cevabında özetle; müvekkilinin davacının Sağlık Bakanlığı’na yaptığı ruhsat başvurusundan haberdar olmadığını, içeriğini bilmediğini, herhangi bir tecavüz iddiasında bulunmadığını, işlemlerin gizli yürümesi nedeniyle zaten haberdar olmasının da mümkün olmadığını ifade ederek, davanın reddini istemiştir.

Davanın açılmasını müteakip davacı ve davalının dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, patent tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, ruhsat bilgileri celp edilmiş dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını alınmasını müteakip Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.

Davacı ve davalı arasındaki uyuşmazlık; davacının Sağlık Bakanlığı’na yaptığı ilaç ruhsat başvurusunun, davalı adına tescilli patentten doğan hakların kap-samı dışında kaldığına yönelik tespit kararı verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Page 56: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

154

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

Davacının ZON… 100 mg kapsül ürünü için Sağlık Bakanlığı’na ruhsat başvurusunda bulunduğu, Sağlık Bakanlığı’na yazılan müzekkere cevabına göre -dava sırasında- incelemesinin halen devam ettiği anlaşılmaktadır.

Davalının EP 1583748 Bl sayılı Avrupa Patentinin validasyonu olan TR 2010/03530T4 sayılı patentin sahibi olduğu gözlenmektedir.

İşbu davanın açılmasından evvel, davalı tarafından davacıya gönderilmiş -patent hakkına tecavüz iddiası içeren- bir ihtarname bulunmamaktadır.

Aynı şekilde dava tarihinden evvel, davacı tarafından -kendi fiillerinin patente tecavüz teşkil edip etmediği konusunda görüş istemini içeren- davalı tarafa gönderilmiş bir ihtarname de bulunmamaktadır.

Davalı, davacının ilaç ruhsat başvurusundan ve içeriğinden haberdar olma-dığını ifade etmektedir.

Davacı ise, 551 sayılı KHK’nın 149. maddesi uyarınca karşı tarafa herhangi bir ihtarname gönderilmesi gerekmeksizin, olumsuz tespit davası açma hakkının var olduğunu iddia etmektedir.

551 sayılı KHK’nın 149. maddesinde patente tecavüzün mevcut olmadığı hakkındaki dava ve şartları düzenlenmiştir.

Anılan hüküm uyarınca, “Menfaati olan herkes, patent sahibine karşı dava açarak, fiillerinin patentten doğan haklara tecavüz teşkil etmediğine karar verilmesini talep edebilir.

Bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen davanın açılmasından önce, ken-disinin Türkiye’de giriştiği veya girişeceği sınai faaliyeti veya bu amaçla yapmış olduğu ciddi ve fiili girişimlerin patentten doğan haklara tecavüz teşkil edip etmediği hakkında, patent sahibinden görüşlerini bildirmesini noter aracılığı ile talep edebilir.

Bu talebin patent sahibine tebliğinden itibaren bir ay içinde patent sahibinin cevap vermemesi veya verilen cevabın menfaat sahibi kişi tarafından kabul edil-memesi halinde, menfaat sahibi bu maddenin birinci fıkrasına göre dava açabilir.

Bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen dava, patentten doğan haklara tecavüzden dolayı kendisine karşı dava açılmış bir kişi tarafından açılamaz.

Dava, patent üzerinde hak sahibi bulunan ve Patent Sicili’ne kayıt edilmiş olan, bütün hak sahiplerine tebliğ edilir.

Page 57: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

155

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

Bu maddede belirtilen dava, patentin hükümsüzlüğü davasıyla birlikte de açılabilir.”

Maddedeki düzenlemeye göre, bu davanın özellikleri şöyle ifade edilebilir:

a) Bu davayı menfaati olan herkes açabilecektir. Menfaati olan herkes ifade-sinden anlaşılması gereken, ileride patent sahibi tarafından kendisine tecavüzün giderilmesi, durdurulması veya tazminat davası açılabilecek kişilerdir.

b) Davayı açan kişi mahkemeden, fiillerinin patentten doğan hakka tecavüz teşkil etmediğine karar verilmesini isteyecektir.

c) Dava açacak kişi, davayı açmadan önce kendisinin Türkiye’de giriştiği veya girişeceği sınai faaliyeti ve bu amaçla yapmış olduğu ciddi ve fiili girişimlerin patentten doğan haklara tecavüz teşkil edip etmediği hakkında patent sahibinden görüşlerini bildirmesini noter aracılığıyla isteyecektir.

d) İhtarnameyi alan patent sahibinin, tebellüğ tarihinden itibaren bir ay içinde patent sahibine cevap vermemesi veya verdiği cevabın dava açmak isteyen kişi tarafından kabul edilmemesi gerekmektedir.

Bu şartların gerçekleşmesi üzerine dava hakkı doğmaktadır.

Davacı vekili, maddenin ikinci fıkrasının sonunun “...noter aracılığıyla talep edebilir.” ifadesi ile bitmesi sebebiyle noter aracılığıyla bildirim yapılmasının zorunlu olmadığını ve bunun bir dava şartı olmadığını iddia etmektedir.

Oysa maddenin üçüncü fıkrasında menfaati olan kişinin, bu ihtarın tebliğin-den itibaren bir ay içerisinde patent sahibi tarafından cevap verilmemesi veya verilen cevabın menfaat sahibi kişi tarafından kabul edilmemesi halinde dava açılabileceği ifade edildiğinden, bildirimin zorunlu olduğu sonucuna varılması kaçınılmazdır. Zira dava açma hakkı, bildirimin sonucuna göre doğmaktadır.

Olumsuz tespit davası Markalarla ilgili olarak 556 sayılı KHK’nın 74. maddesinde, Endüstriyel Tasarımlarla ilgili olarak 554 sayılı KHK’nın 61. maddesinde düzenlenmiştir. Gerçekten anılan hükümlerde noter aracılığıyla bildirimde bulunulmasının talep edileceği “talep eder” ifadesi ile anlatılmıştır. Her ne kadar 551 sayılı KHK’nın 149. maddesinde “talep edebilir” şeklinde bir ifade var ise de, madde bir bütün olarak göz önüne alınıp değerlendirildiğinde, aslında dava hakkının ihtarın patent sahibi tarafından kabul edilmemesi veya aksi yönde iddiada bulunması halinde doğabileceği açık biçimde anlaşılmak-tadır. Maddenin bütünü gözetilmeksizin, ayrıca anılan davanın niteliği nazara

Page 58: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

156

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

alınmaksızın, herhangi bir bildirim olmadan dava açılabileceğinin kabulü işin mahiyetine de uygun değildir.

Elbetteki patent sahibi, dava açan kişinin ihtarından evvel -eylemin patent hakkı kapsamında kaldığına yönelik olarak- karşı tarafa bir ihtarname göndermiş ise, noter ihtarı gerekmeksizin dava açılabilecektir. Ancak iş bu davada, davalı tarafından davacıya gönderilmiş bir ihtar bulunmadığı gibi, davalının davacının ruhsat başvurusu ve içeriğinden haberdar bile olmadığı anlaşılmaktadır.

Davacının iş bu davayı açmak için gerekli dava şartını sağlamadığı anlaşıl-dığından, öncelikle davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekmiştir.

Şayet patent sahibinin herhangi bir bildirimde bulunmadığı kişinin noter ihtarı yapmadan bu davayı açabileceği kabul edilirse, ilaç ruhsat başvuru sahi-binin TPE nezdinde tescilli kimyasal bir ürüne ilişkin bulunmayan tüm patent sahiplerine karşı dava açma hakkının varlığı da kabul edilmesi gerekir. Anılan davaların -patent ve ruhsat başvurusunun kapsamlarının farklı olması nede-niyle- kabul edilme dışında bir akıbete uğramayacağı da açıktır. Hiç bir şekilde muaraza çıkarmayan patent sahiplerinin, bu şekilde hem de kabulü kaçınılmaz bir dava tehdidi altında tutulması hukuka aykırıdır. Bunun mantıksızlığı da zaten apaçık ortadadır.

ikinci olarak; davacının iş bu davayı açmakta hukuki yararı da yoktur. Çünkü, 551 sayılı KHK’nın 5194 sayılı kanunun 3.maddesi ile değişik 75.maddesinin f bendinde ilaçların ruhsatlandırılması ve bunun için gerekli test ve deneyler de dahil olmak üzere ruhsat konusu buluşu içeren deneme amaçlı fiiller patentten doğan hakkın kapsamı dışında bırakılmıştır.

Kanun koyucu bu hükümle, ilaçların ruhsatlandırılması ile ilgili Sağlık Bakanlığında devam edecek olan sürece, gerek ruhsat başvurusu sahibinin, gerekse patent hakkı sahiplerinin müdahale etmesini engellemek istemiştir.

Esasen 19.01.2005 gün ve 25705 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği’nin 28.maddesinde ilaç ruhsatı almak için yapılan basuru işlemlerinin gizli oldu-ğunu açıklamıştır.

Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği’nde bulunan düzenleme-ler karşısında, ruhsatlandırma aşamasında başvuru konusu kimyasal ürünün etken madde ve bileşimlerinin her an değişmesi ihtimali bulunmaktadır. Bir ruhsat başvurusu yapıldığı andan itibaren birçok değişiklik yapıldıktan sonra tescil edilebilmektedir. Sürecin bir aşamasında ihlal olsa bile bu çok kısa bir süre sonraki aşamada ruhsatın içeriğinin farklılaşması sebebiyle bu ortadan

Page 59: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

157

Hazırlayan: Av. Güldeniz DOĞAN ALKAN

2014/ 2 FMR

kalkabilmektedir. Bu ihtimaller karşısında anılan sürecin patent hakkı kapsamı dışında tutulması esasen bir zorunluluk da taşımaktadır. İlaç ruhsat başvurusunda bulunan davacının, bu kimyasal ürünü Sağlık Bakanlığından ruhsat almadan üretmesi, satış izni almadan piyasaya sunması zaten mümkün değildir.

İçeriği her an değişen bir ruhsatlandırma süreci devam ederken, şu an için bir menfi tespit davasının açılabileceği kabul edilirse, yargılama sonunda tesis edinen bu kararın ruhsatın hangi aşamasını kapsayacağı belirsiz hale gelir. Çünkü şu andaki haliyle olumsuz tespit kararı verilse dahi, bu karar belki bir gün sonra ruhsat başvurusunun içeriğinin değişmesi sebebiyle hükmünü kendiliğinden kaybedecektir.

Bu ihtimalleri de öngören kanun koyucu 551 sayılı KHK’nın 75. maddesinin f bendinde açıkça ruhsatlandırma işlemlerinin patent hakkı kapsamı dışında kaldığını ifade etmiştir. Bu süreç, patent hakkına yönelik bir istisna değil, hakkın kapsamı dışında kalan bir zaman aralığıdır.

551 sayılı KHK’nın 75. maddesinin f bendi hükmü, davacının ruhsat başvuru eyleminin -ruhsat aldığı ana kadar- patent hakkı kapsamında bulunmadığını kabul ettiğine göre, davacının ruhsat başvuru eyleminin ayrıca patent hakkı kapsamında bulunmadığı yönünde bir karar istemesinde hukuki bir yararı bulunmamaktadır. Çünkü 551 sayılı KHK daha başlangıçta, davacının bu eyle-minin herhangi bir patentin kapsamında bulunmadığım zaten kabul etmektedir.

Yasa hükmündeki bur hukuk normunun ihlal olmadığını ifade ettiği bir eylem ve işlemin, ayrıca yargılama makamı kararı aracılığıyla da ihlal oluşturmadığının karar altına alınması gereksiz ve anlamsızdır. Hukuki bir yarar ifade etmez.

İleride alınması muhtemel ruhsat konusu ürünün, şimdiden davalı patentinin kapsamında olup olmayacağının belirlenmesi ise yukarıda belirtildiği üzere -ruhsat başvuru aşamasında birçok değişikliğe gidilmesinin muhtemel olması sebebiyle- zaten mümkün de değildir.

551 sayılı KHK’nın 75. maddesinin f bendi hükmü maddi hukuka ilişkin emredici nitelikte bir normdur. Bu hüküm mahkemeler gibi, hem ruhsat baş-vuru sahiplerini, hem de patent sahiplerini bağlamaktadır. Patent sahibi veya ruhsat başvuru sahipleri bu hükmün aksine anlaşma yapamazlar. Mahkemeler de patentin koruma kapsamı dışında bıraktığı bu alana, müdahale edemezler.

Bunun sonucu olarak; patent sahipleri, ruhsat başvuru sahiplerine karşı patent hakkına tecavüzün tespiti, men ve ref i ile maddi ve manevi tazminat istemli davalar açamazlar; ruhsat başvuru sahipleri de patent sahiplerine karşı eylem-lerinin patent hakkı dışında kaldığına ilişkin olumsuz tespit davası açamazlar.

Page 60: Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

158

Anayasa Mahkemesi ve Yargı Kararları

FMR 2014/ 2

Aksini kabul, hem anılan yasa hükmüne aykırı olur, hem de gereksiz biçimde gizli şekilde yürümesi icap eden ilaç ruhsatlandırma aşamasına müdahale olur. Esasen süreç içerisinde ruhsat başvuru dosyası içeriğinin değişme ihtimali kar-şısında, mahkemece bu yönde verilmesi muhtemel kabul veya ret kararlarının uygulanabilirliği de mümkün olmaz.

Herhalde yargılama makamlarının uygulanması mümkün olmayan kararlar tesis etmek gibi bir görevi bulunmamaktadır.

551 sayılı KHK’nın 75.maddesinin f bendi ve Beşeri Tıbbi Ürünler Ruh-satlandırma Yönetmeliği’nin ilgili hükümleri uyarınca, gerek patent sahibi, gerekse ilaç ruhsat sahibi için dava açma hakkı, ruhsatlandırma işleminin tamamlanmasından sonra doğmaktadır.

Açıklanan bu nedenle de davacının işbu davayı açmakta hukuki yararı ve hakkı bulunmamaktadır.

Bu sebeplerle, daha ileri bir tahkikata girilmesine gerek görülmemiş, aksi yöndeki iddia ve savunmalar kabul edilmemiş, sunulan öğretiye ilişkin görüş-lerin aksi yönde öğreti görüşleri de bulunması ve esasın yargılama makamla-rının görüşlerinin bağlayıcı olması karşısında teorik tartışmalara girilmesinde kaçınılmış ve açılan davanın reddine karar verilmesi icap etmiştir.

HÜKÜM:

Davanın Reddine,

Peşin alman 21,15.-TL’nin mahsubuyla kalan 3,15.-TL eksik ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,

Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 1.980,00.-TL nispi ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Davalının yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar veril-mesine yer olmadığına,

Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının hükmün kesinleşmesini müteakip resen davacıya iadesine,

Dair, davacı ve davalı vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 27.11.2013