12
h akk için kendini kurban eyleyen, Şâh-ı Merdân oğlu İmâm Hüseyin, Cümle erenlere fermân eyleyen, Erenler serdârı İmâm Hüseyin 1 . Hakk 1-Muhammed-Ali’yi candan seven her talibin zihnine bir kahraman ola- rak yerleştirdiği Hz. Hüseyin, Hakk için kendisini kurban eylemiştir. Burada kastedilen Hakk hem Allah’ı, hem de zulüm karşısındaki hak ve hukuku ifade etmektedir. Hz. Hüseyin haksızlığa ve zulme boyun eğmediği, bütün baskı ve dayatmalara rağmen haramları işleyen, yasakları çiğneyen, insanlara zulüm, cevrücefâ eden Yezid’e biat etmediği için şehit edilmiştir. Onun bu denli büyük bir fedakârlığı yapmasına neden olan ise Hakk’a (Allah’a) sadece bir abid, zahid olarak değil âşık derecesinde bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. Taliblerin gönül dünyasında yer alan ve her Alevinin çocukluğundan itibaren cemlerde, adab ve erkân içerisinde gözüne, kulağına ve yüreğine işleyen Hz. Hüseyin rol modelinde, hakkın yerine gelmesi, adalet, merhamet gibi İslam’ın temel prensip- lerinin sürdürülebilmesi için gerekirse canın verilebileceği anlayışı bulunmakta- dır. Bu makalede Amasya/Merzifon Karatepe köyünde bulunan el yazması bir Muharremiyye ekseninde Hz. Hüseyin’in nasıl algılandığı ve bu algının Alevi- Bektaşi erkânına nasıl yansıdığı söz konusu edilecektir. Yazılı kültürü yansıtan yazma bir eserle birlikte sözlü geleneğe şekil veren âşıkların düvâz-imâm, deyiş, nefes ve mersiyeleri de makalenin alan malzemesini oluşturmaktadır. Hz. Hüseyin’e böylesine büyük bir fedakârlığı yapma gücü veren yukarıdaki deyişte vurgu yapıldığı üzere babası Şâh-ı Velâyet İmâm Ali’dir. Alevi-Bekta- şi edebiyatında Hz. Ali hicreti sırasında İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in yatağına yatan, gözü kara bir yiğit olarak resmedilmektedir. Hz. Hüseyin bir insanın yapabileceği en büyük fedakârlık olan başını vermeyi, ceddi Muham- 1 Pir Sultân Abdal, Maktel-i Hüseyin, İstanbul, 2008, Horasan Y., s. 45. * Doç. Dr., Hitit Ü. Hacı Bektaş Velî Araştırma ve Uygulama Merkezi, Hitit Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyes Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve Alevi-Bektâşi Erkânına Etkisi Osman EĞRİ* ATIF 98 DEM DERGİ | Y IL 2 S AYI 6

ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

hakk için kendini kurban eyleyen, Şâh-ı Merdân oğlu İmâm Hüseyin, Cümle erenlere fermân eyleyen, Erenler serdârı İmâm Hüseyin1.

Hakk1-Muhammed-Ali’yi candan seven her talibin zihnine bir kahraman ola-rak yerleştirdiği Hz. Hüseyin, Hakk için kendisini kurban eylemiştir. Burada kastedilen Hakk hem Allah’ı, hem de zulüm karşısındaki hak ve hukuku ifade etmektedir. Hz. Hüseyin haksızlığa ve zulme boyun eğmediği, bütün baskı ve dayatmalara rağmen haramları işleyen, yasakları çiğneyen, insanlara zulüm, cevrücefâ eden Yezid’e biat etmediği için şehit edilmiştir. Onun bu denli büyük bir fedakârlığı yapmasına neden olan ise Hakk’a (Allah’a) sadece bir abid, zahid olarak değil âşık derecesinde bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. Taliblerin gönül dünyasında yer alan ve her Alevinin çocukluğundan itibaren cemlerde, adab ve erkân içerisinde gözüne, kulağına ve yüreğine işleyen Hz. Hüseyin rol modelinde, hakkın yerine gelmesi, adalet, merhamet gibi İslam’ın temel prensip-lerinin sürdürülebilmesi için gerekirse canın verilebileceği anlayışı bulunmakta-dır. Bu makalede Amasya/Merzifon Karatepe köyünde bulunan el yazması bir Muharremiyye ekseninde Hz. Hüseyin’in nasıl algılandığı ve bu algının Alevi-Bektaşi erkânına nasıl yansıdığı söz konusu edilecektir. Yazılı kültürü yansıtan yazma bir eserle birlikte sözlü geleneğe şekil veren âşıkların düvâz-imâm, deyiş, nefes ve mersiyeleri de makalenin alan malzemesini oluşturmaktadır.

Hz. Hüseyin’e böylesine büyük bir fedakârlığı yapma gücü veren yukarıdaki deyişte vurgu yapıldığı üzere babası Şâh-ı Velâyet İmâm Ali’dir. Alevi-Bekta-şi edebiyatında Hz. Ali hicreti sırasında İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in yatağına yatan, gözü kara bir yiğit olarak resmedilmektedir. Hz. Hüseyin bir insanın yapabileceği en büyük fedakârlık olan başını vermeyi, ceddi Muham-

1 Pir Sultân Abdal, Maktel-i Hüseyin, İstanbul, 2008, Horasan Y., s. 45.

* Doç. Dr., Hitit Ü. Hacı Bektaş Velî Araştırma ve Uygulama

Merkezi, Hitit Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyes

Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve Alevi-Bektâşi Erkânına Etkisi

Osman EĞRİ*

A T I F

98 DEM DERGİ | Y I L 2 SAY I 6

Page 2: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

med Mustafa’dan miras kalan İslam davası uğru-na severek kabul etmiştir. Pir Sultan Abdal’ın Hz. Hüseyin’in bu hareketiyle, erenlere ferman oldu-ğunu söylemesinin nedeni erenlerin yolu hakkın-da bilgi vermektir. Gelenekte ölmeden önce ölmeyi göze alamayan, hakikat uğrunda canını, başını feda edemeyen bir talib-i Hakk’ın veli veya mürşit olması mümkün sayılmamıştır. Hz. Hüseyin’e gö-nül veren dervişler onunla öylesine bütünleşmiş-lerdir ki Kerbela’da gövdesine açılan yaralar, sanki onların vücudunda açılmış gibidir; çünkü o Hakk için serini kurban eylemiştir. Deli Boran bu duygu-sunu şöyle ifade eder:

Bakıp çâr köşeyi seyrân eyleyen,Yaraların bende İmâm Hüseyin,Hakk için serini kurbân eyleyen,Yaraların bende İmâm Hüseyin.2

Velayete talip dervişlerden olan ve Hz. Hüseyin’i derun-ı dilden seven Derviş Mehemmed bu sev-gi ve özdeşleşmenin insanı kendinden geçirmesi; deli/dîvâne haline getirmesi sayesinde hangi ma-nevi hâllerin ortaya çıkacağını işlemektedir. Hz. Hüseyin’in yaralarını bedeninde hissettiği kadar, onun aşkına gözyaşı döken âşık, Hakk’ı kendi özünde bulma gibi bir manevi derece ile ödüllen-dirilmektedir. Özünü köz etmek isteyen, sözünü özünden söylemeyi murat eden âşıkların/sadıkla-rın göz bebeği Hz. Hüseyin’dir:

Seni seven âşık dîvâne olur,Arar Hakk’ı kendi özünde bulur,Yaşını silmeğe kapuna gelür,Ver benim murâdım İmâm Hüseyin.3

Teslim Abdal gözündeki perdeyi aralayan, kal-bini nazargâh-ı ilahî hâline getiren ve Hakk’ın di-darını gören gerçeklerin (velilerin) Hasan Hüseyin aşkına başlarını nasıl kurban verebileceklerini işle-mektedir. Nefsinin sesine kulak vermek, hırs, kin ve öfkenin esiri olmak Hz. Hüseyin’i şehit eden Yezid’in özelliklerindendir. Bu sebeple kalbin ma-nevi ikliminde seyrüsülûk etmek yerine, nefsin emirlerine itaat etmek gibi bir bayağılığı sergile-

2 Deli Boran, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, haz: İsmail Öz-men, Ankara, 1995, Saypa Y., c.: IV, s. 359.

3 Derviş Mehemmed, Maktel-i Hüseyin, s. 38.

yen kişi murdar sayılmıştır. Hüseyin’leşen canlar onun aşkına fakire, fukaraya vermenin, yemeyip yedirmenin, giymeyip giydirmenin, nefsi aşmanın ve benlik ağacını gönül şehrinden söküp atmanın sembolü olmuşlardır:

Fehmettik dîdârımızı yüzdürelim derimizi,Kurban verdik serimizi Hasan Hüseyin aşkına.

Gerçekler kalbini güder nefsini dinleyen murdâr,Verdiğin za’ya mı gider Hasan Hüseyin aşkına.4

Zulmün karşılığı adalet, merhamet ve cömert-liktir. Muharremiyye’de yas ve matem günleri ye-tim ve fakirlerin gönüllerinin kazanılacağı zaman dilimi haline getirilmiştir. Şu tavsiyelerde bulu-nulmaktadır: “Bir kişi âşûrâ günlerinde bir fakî-rin karnın doyursa cemî’ ümmet-i Muhammed’in yoksulların doyurmuşça sevap bula ve her kim âşûrâ günlerinde bir yetimin başın sığasa şefkat eliyle, Hak Teâlâ Hazreti Kemâl-i Kerem’inden eli

4 Teslim Abdal, Maktel-i Hüseyin, s. 32.

Y I L 2 SAY I 6 | DEM DERGİ 99

Page 3: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

altında ne kadar kıl var ise, adedince ol kulun de-recâtını arturur. Pes mü’min olan kişiye lâzımdır ki âşûrâ günlerinde ve gayrı günlerde fakîrleri, yetîmleri, ve garîbleri hoş tutalar. Allah içün kâdir olduklarınca hürmet ve şefkat ve riâyet ideler, ren-cîde ve remîde (ürkütmek, korkutmak) etmiyeler; zira gönül Hakk’ın evidir ve hem nazargâhıdır. Ev sâhibi evden hâlî değildir.”5 Muharremiyye’deki şu ifadeler ise ihtiyaç sahiplerine yardım etme konusunda Hz. Ali’nin örnekliğini gözler önüne sermektedir: “Rivâyettir ki ol Esedullâhi’l-Gâlib Hazret-i Emîrü’l-Mü’minîn İmâm Ali ibn-i Ebî Tâ-lib kerremallâhu vechehû yetimleri yetîmleri ve garîbleri göricek merhamet ve şefkat idüp gâyetle hoş tutardı ve riâyet etmesine işâret iderdi…”6

Öğrendiği dinî bilgiyi, uğruna can feda edilebi-lecek kadar hazmedemeyen, özü (ruhu) ve sırrıyla buluşturamayan, yani zahiri batınla bütünleşti-remeyen kişi rûh-ı revân-ı Muhammedî’yi kav-rayamamış demektir. İnancın konusu olan gayb görünmeyen, bilinmeyen bir âlemdir. Hz. Hüseyin kimsenin görmediği gayba sanki görmüşçesine ke-sin bir inançla inandığı ve inancının gereğini yeri-

5 Muharremiyye, vr. 206a.6 Muharremiyye, vr. 206a-206b.

ne getirdiği için cümle müminlerin şahı olmuştur. Müminler Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-Süedâ’da anlattığı üzere akrabası Müslim bin Akil’in ölüm haberini alınca; “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde du-ran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine ge-tirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) bekle-mektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemiş-lerdir.”7 ayetini okuyan Hz. Hüseyin örneğinden yola çıkarak, imanın bedelinin yüksek bir tasdîk olduğunu kavrayabilmektedirler. Alevi-Bektaşi algılamasında Hz. Hüseyin müminlerin îmanını artıran bir fenomendir. Pir Sultan Abdal yukarıda-ki deyişin bir başka dörtlüğünde bu gerçeğe şöyle dikkat çekmektedir:

Bâtının sultânı mü’minler şâhı,Ğayb âleminin şems ile mâhı,Şah Hüseyin deyü ederler âhı,Mâtem ile zârı İmâm Hüseyin.8

Alevi-Bektaşinin muhayyilesinde Muharrem ayı ve özellikle aşure günü, sadece müminlerin de-ğil, bütün cihânın “hû” çekip ağladığı bir gündür. Hz. Hüseyin ve Al-i Abâ muhibbi olan Âşık Cevâbî Ehl-i Beyt’i sevenleri ağlamaya davet ederken Hz. Hüseyin aşkına gözyaşı dökenlerin ancak iman ehli olabileceklerini haber vermektedir. Hakk’a iman, Hakk için kendisini kurban eyleyen İmâm Hüseyin için gözyaşı dökmeyi gerektirmektedir:

Sen nice gâfil durursun ey muhibb-i hânedân,Firkatinden hû çeker cümle cihân ağlar bugün,

Hakk’ı inkâr eyleyen münkir, münâfık ağlamaz,Didesinde nem döken ehl-i îmân ağlar bugün.9

Âşık Ali de tıpkı Cevâbî gibi gaflete dalıp Hz. Hüseyin’in çektiği acıları görmezden gelenleri, ha-yatında muharrem yasına yer vermeyenleri uyan-dırmak istemektedir; ancak onun dikkat çektiği konu biraz daha farklıdır. O Muharrem’de İmam Hüseyin aşkına ağlamanın Allah tarafından bir şe-kilde değerlendirileceği üzerinde durmaktadır:

Ağla bugünlerde gözünü silme,Âb-ı revân eyle, za’y olur sanma,Aç gözün gafletten sen, gâfil olma,Ağla gözler İmâm Hüseyin aşkına.10

Zahmî’ye göre matemin her muharrem’de ye-nilenmesi normal bir durumdur; çünkü bütün

7 Ahzâb, 33/23.8 Pir Sultân Abdal, Maktel-i Hüseyin, s. 45.9 Cevâbî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 232.10 Âşık Ali, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 364.

100 DEM DERGİ | Y I L 2 SAY I 6

Page 4: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

melekler, insanlar ve cinler aşure günü matem tut-maktadırlar:

Dila tecdîd-i ma’tem et bugün mâh-ı muharremdir,Melâik, ins ile cinnî bugün hep ehl-i ma’temdir.11

Muharrem ayının dışında da kırk sekiz cuma olarak isimlendirilen ve yılın kırk sekiz haftası perşembeyi cumaya bağlayan geceleri cem erkâ-nı yürütülmektedir. Erkân sırasında Hz. Hüseyin aşkına su dağıtılması ve okunan mersiyelerin göz-yaşı dökülerek dinlenmesi, taliblerde oldukça güç-lü bir Hz. Hüseyin algısı meydana getirmektedir. Muharremiyye’deki şu satırlar aşure gecesi erkânını özetlemektedir: “Pes imdi bilmiş olasız kim âşûrâ günlerinde Ehl-i Beyt-i Rasûl’ün muhibleri cem’ olup, bir yere gelseler, aş pişirip, sohbet kılsalar, Hadîkatü’s-Süedâ ve Ravzatü’ş-Şühedâ ve bazı mersiyeler okuyup, Âl-i Muhammed’in yezîdler elinden çektikleri cefâların ve derd ü belâların yâd idüp, firkat ve rikkatle giryân olup, gözlerinden bir katre yaş akıtanların cümle günâhları hazân vaktinde ağaçların yaprakları döküldüğü gibi dö-küle… Dahi Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti bu-yurur ki: Ey kullarım! Bilin ve işitin ki âşûrâ gün-lerinde benim Habîb’im evlatları içün gözlerinden bir katre yaş akıtanların gözleri yaşın Âb-ı Hayât’a kattım ve her kim ol Âb-ı Hayât çeşmesinden nûş iderse (içerse) ölmez dirlik bula ebedü’l-âbâd.”12 Her cemde mutlaka on iki hizmetten birisi olan su dağıtılması Kerbela’da susuz bırakılan Hz. Hü-seyin aşkına yapılır. Böylece ceme katılan canlar, Kerbela’da susuzluktan şehit olanların çektikleri sıkıntıyı tecrübe ederek, susamışları suya kan-dırma deneyimini yaşarlar. Bir nevi nefislerinde var olması muhtemel bulunan mazlum insanları susuz bırakma, onlara eziyet etme eğiliminden uzaklaşmaktadırlar. Suyu dağıtan sakkasucu da, suyu içenler de benzer duygulara ortak olarak, Hz. Hüseyin ve yetmiş iki evladına su verirmişçesine erkânı uygulamaktadırlar. Dürrî yaşananları mıs-ralara şöyle yansıtmaktadır:

Sâkıya ver kırbadan âşıklara bir dane su,Ahmed-i Mahmûd-ı Muhammed Mustafâ’nın aşkına,Ah ciğer bin pâre oldu evliyânın aşkına,Şah Hasan Hulk-ı Rizâ sâhib-i vefânın aşkına,Vaka-yı Şâh Hüseyin’in aşkına ver câne su,Kerbelâ vadilerinde cân veren atşâne su.13

11 Zahmî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 141. 12 Muharremiyye, vr. 211b-212b.13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283.

Mersiyede ifade edildiği gibi cemde dağıtılan su, aynı zamanda Ahmed-i Mahmûd-ı Muham-med Mustafâ’nın aşkınadır. Hz. Hüseyin herhangi bir insan değildir. Cümle müminlerin ikrar verdi-ği, iman getirdiği İki Cihân Serveri Muhammed Mustafa’nın torunudur. Haydar-ı Kerrâr, Sâhib-i Zülfikâr’ın ve Hz. Fâtıma’nın oğlu, Hz. Hasan’ın kardeşidir. Hıfzî Hz. Hüseyin’i şehit edenlerin Hazret-i Peygamber’in hukûkunu saymadıklarını dile getirir. Hz. Hüseyin’i şehid edenler bir anlam-da âlemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Hz. Peygamber’in kanını yere dökmüşlerdir. Onlar görünüşte Müslüman olmalarına rağmen dünya, makam ve mevki hırsına kendilerini kaptırarak kalplerindeki inancı kaybetmiş kimselerdir:

Çün bilirdi nûr-ı çeşm-i Ahmed-i Muhtâr idi,Vâlidi Âl-i Cenâb-ı Hazret-i Kerrâr idi,Mâderi bint-i Rasûl-i Hazret-i Zehrâ idi,Dâderi pâk-i Hasan-ı Hulk-i Rizâ Hünkâr idi,Nesl-i Peygamberliğin âyâ kim ızhâr idi,Biz azim fitne uyandırdı Yezîd-i bî-hayâ,Söyle vallâhi sezâdır cânına lâ’net sezâ.

Allah Allah öyle bedbahtın olup fermânberi,Saymadı asla hukûk-ı Hazret-i Peygamber’i,Bir içim suyu diriğ etti havâric leşkeri,

Y I L 2 SAY I 6 | DEM DERGİ 101

Page 5: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

Sûretâ İslam idi sîrette kâfir ekseri,Olmadı böyle musîbet devr-i Âdem’den beri,Ya nice yaş dökmesin erbâb-ı aşkın gözleri,Biz azim fitne uyandırdı Yezîd-i bî-hayâ,Söyle vallâhi sezâdır cânına lâ’net sezâ.14

Hz. Hüseyin’in Kerbela faciasına kadar devam eden, kararlı ve kendinden emin duruşu, o günden bugüne milyonlarca insanı etkilemektedir. Hatâyî, Hz. Peygamber’in Hz. Ali’ye hitaben söylediği rivayet edilen: “Ey Ali! Ben Kur’ân’ın tenzîli için mücadele ettim, sen de te’vîli için mücadele edeceksin.” hadisini hatırlatırcasına Hz. Hüseyin’in kesik başı-

nın dahi Kerbela’da Kur’an okuduğunu dile geti-rir. Bu iç yakıcı fotoğraf Alevi-Bektaşinin zihninde sürekli canlı tutulan “Ben size benden sonra dalâlete düşmeyeceğiniz iki emanet bırakıyorum. Bunlar Kur’an ve Ehl-i Beyt’imdir.” hadisi ile de anlam bütünlüğü oluşturmaktadır. Kevser havuzunun başına kadar birbirinden ayrılmayacak olan Kur’an ve Ehl-i Beyt şehadet pahasına birbirinden kopmamıştır. Hz. Hüseyin dedesinden miras kalan Kur’an ema-netine canı ve başı pahasına sahip çıkmıştır. Onun

14 Hıfzî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 131-132.

bu sadakati derviş ve taliblerin Kur’an’a bağlılığı-nı daha da pekiştirmektedir:

Kerbelâ’da delik taşlar,Kur’an okur kesik başlar,Fatmanaya olan işler,Âh Hüseyin vâh Hüseyin.15

Erkân sırasında kurbanlar kesilmekte; lokmalar yenilmektedir. Pirin, mürşidin duasından sonra yenilen bu lokmalar “rıza lokması”dır. Birbirinden razı olmayan, birbirine helallik vermeyen canların rıza lokması yemesi doğru sayılmaz. Bu sebeple dede (pir) canlara dönerek: “Birbirinizden razı mı-sınız, aranızda bir başkasından ağrınmış, incinmiş var mı?” diye sorar. Aralarındaki senlik ve benliği kaldırmayanların, Hüseyinleşerek dünya hırsını terk etmeyenlerin, Hakk için canını ve başını ver-meyenlerin, birlik ve dirliği sağlamayanların rıza lokmasını yemelerine izin verilmez. Malatyalı Sâ-dık Baba bir mersiyesinde yenen lokmanın Hasan ile Hüseyin aşkına olduğunu vurgular:

Kaldır gitsin senlik benlik hatalar,Benliğe yok dedi güzel atalar,Kesilen kurbanlar yenen lokmalar,Hasan ile Hüseyin’in aşkına.16

Böylece adab ve erkân açısından bir eksiği kal-mayan, senlik ve benliği terk ederek yolun hakkını veren bir can (talib) rıza lokmasını yiyebilir. Talib kendi ailesi içerisinde de huzûr ve güveni temin edebilmelidir. Hz. Hüseyin yaranı ve evladı ile birlikte şehit olmuştur. Onun en yakınındakiler, en yakın akrabalarıdır. Bu sebeple muharrem ayı ev halkı ve akrabalar ile olan ilişkilere de dikkat edilmesi gereken bir zaman dilimi sayılmıştır. “Ol günlerde her kim kendi ehlin ve iyâlin hoş tutsa, Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti ânın dirliğin dünyadayken kılıvere, hâl-i hayâtında oldukça azîm dirlik süre, kimseye muhtaç olmaya, ol dir-likle pîrliğe irişe, sâlihler, velîler gürûhuna ka-rışa…”17 cümlesi erkânın aile ilişkilerine verdiği önemi göstermektedir. Eğer talibde bir eksik, bir kusur varsa bundan birinci derecede onun mane-vi eğitimini gerçekleştiren rehber sorumludur. Şah Hatâyî rehberden tâlibinin eksiğini tamamlaması-nı ister. Taliblerin sorgu ve görgüden geçtikleri, bir nevi sosyal kontratın-sözleşmenin yapıldığı mey-daân, hem eksikliklerin tamamlandığı hem de rıza

15 Hatâyî, Maktel-i Hüseyin, s. 41.16 Malatyalı Sâdık Baba, Maktel-i Hüseyin, s. 50.17 Muharremiyye, vr. 206b-207a.

102 DEM DERGİ | Y I L 2 SAY I 6

Page 6: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

lokmasının yendiği bir mekândır. Hakk aşkının nuş edildiği bu meydanda semah dönebilmek için öncelikle Hüseyin ahlakına sahip olmak gerekir:

Rehber tâlibini arıkla getür,Tamâm eyle eksük yerlerin yetür,Rızâ lokmasını meydana getür,Yiyelim İmâm Hüseyin aşkına.18

Hatâyî başka bir deyişinde meydanda semah dönen peyklerin dinin serveri İmam Hüseyin’in dervişleri olduğu vurgusunu yapar. Hakk aşkın-dan dolayı yana yana, döne döne Allah Allah di-yenler, kadir gecelerindeki lutuf ve inayete de maz-har olurlar. İnceden ince bu yol, İmam Cafer’den Hz. Hüseyin’e kadar sürüp gitmektedir:

Senin dervişlerin semâlar döner,Kadir geceleri şem’alar yanar,Katarımız İmâm Ca’fer’e uyar,Gel dînim îmânım Hüseyin.19

Alevi-Bektaşi erkânında aşure gecesi, günahla-rın Allah tarafından bağışlandığı bir tövbe gecesi de sayılmıştır. Gelenekte Hz. Hüseyin ruhu, Yezid nefsi temsil etmektedir. Talibler bu gece nefisle-rinin fısıltılarından kurtularak ruhlarının esin-tilerine kendilerini kaptıracak ameller yaparlar. Muharremiyye’de bu olay Hz. Peygamber’le ashabı arasında geçen bir olaya dayandırılarak, tövbenin usulü de anlatılmış olmaktadır: “Rivâyettir ki Me-dîne şehrinde sahâbelere katı hastalık ârız oldu. Rasûl Hazretine arz ettiler. Buyurdu ki: Aşura gecesi gusül eylen, Hak Teâlâ Hazreti cemî’ günâhlarınızı yârlığaya ve bedeniniz sıhhat bula didi. Vardılar sahâbe gusül ittiler. Aşura gününün gecesi tâat ve ibâdet ittiler. Fi’l-cümle sıhhat buldular. Hak Teâlâ Hazreti’ne şükürler kıldılar. Aşura gecesi her kim pâk gusül idüp, başına su koya, bir âşûrâya değin hastalık görmeye. Dahi başında olan kıl adedince günâhı olsa, Hak Teala Hazreti yarlığaya, rahmet ve mağfiret eyleye.”20 Şah Hatâyî aşağıdaki; hata ettim günâhımı bağışla redifli deyişinde Allâh’a ya-karışın şeklini seslendirmektedir:

Seksen bin Urum Erenleri içün,Doksan bin Horasan Pîrleri içün,Hasan Hüseyin’in nûrları içün,Hata ettim günâhımı bağışla.21

Muharremiyye’de Hz. Peygamber’in Abdulah

18 Şah Hatâyî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: II, s. 167.19 Hatâyî, Maktel-i Hüseyin, s. 40.20 Muharremiyye, vr. 207b.21 Şah Hatâyî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: II, s. 165.

bin Mes’ûd’a tavsiye ettiği daha ayrıntılı bir aşure gecesi erkânı yer almaktadır. Bu erkânda aşure ge-cesi kaç rekât namâz kılınacağı, hangi rekâtta han-gi sûrenin okunacağı, kaç kere salavât getirilip, tes-bih çekileceği ve okunacak dua tarif edilmektedir: “Her kim âşûrâ gecesi pâk gusül idüp ve abdest alıp, ârî donlar giyse, kıbleye müteveccih olup, on rek’at namâz kılsa, her bir rek’atta bir Fâtiha üç İh-lâs-ı Şerîf ba’de’l-ferâğ tesbîh ve duâ kılıp, yetmiş kerre Rasûlullâh Hazreti’ne salavât getirse ve yet-miş kerre istiğfâr-ı tövbe idüp Estağfirullâh Sübhâ-nallâh ve’l-Hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu

ekberu lâ havle velâ kuvvete illâ bi’llâhi’l-aliyyi’l-azîm dese, Hak Sübhânehû ve Teâlâ o kişinin kabrini misk ve amberle doldura ve feriştehlere buyura ki; kıyâmete değin ol kulun mezârın ziyâret ideler ve kıyâmet gününde kabrinden kopıcak şehîdler ve sâlihlerle haşrola, hesâbsız ve azâbsız Cennet’il-Me’vâ’ya ve Firdevs-i A’lâ’ya vâsıl ola.”22

Pîr Sultan Abdal’ın ifadesiyle erenlerin serdarı olan İmâm Hüseyin, velayet için gerekli olan can-dan geçme amelini yerine getirerek erenlere bir

22 Muharremiyye, vr. 208a.

Y I L 2 SAY I 6 | DEM DERGİ 103

Page 7: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

nevi maneviyat fermanı yazmıştır. Muharremiyye velâyete nasıl erilebileceği hakkında da bilgiler verilmektedir. Hakk için kendisini kurban eyle-yen Hz. Hüseyin’in ayı olan muharremde tâlib-i velayetin dilinin virdi olan Hakk’ın güzel isimleri de sıralanmaktadır. Yazmada muharremin ilk gü-nünden itibaren sabah namazından sonra Cenab-ı Hakk’ın Allâh, Hafîz, Alî, Kâfî, Bâsit, Rezzâk, Selâm, Vedûd ve Azîz isimlerinin kaçar kere zikredileceği tarif edilmektedir. Her bir ismi zikretmenin maddi ve manevi fazîletleri anlatılmaktadır.

Böylece Hz. Hüseyin rol modelinin zihinlerde canlandığı, kökleştiği Muharrem ayı talib ve der-vişlerin maddi-manevi kirlerden arındıkları, Hü-seyinleştikleri, Hakk ve hakikata bağlılıklarının arttığı bir zaman dilimi olmaktadır. Mürşidin şah-sında Muhammed Mustafa (sav.)’ya verilen ikrârın tazelendiği bu ayda, okunan mersiyeler ve dökü-len gözyaşları sayesinde gönüllerdeki dinî ve ah-laki duygular yeşermektedir. Harekete geçen iyilik yapma iradesi sayesinde fakir, miskin ve yetimler sevindirilmektedir. Nefsin aşıldığı bu süreçte Ehl-i Beyt’in en önemli vasfı olan cömertlik, şefkat ve merhamet gibi toplumu birbirine yakınlaştıran duygu ve davranışlar daha kolay karakterize edile-bilmektedir. Mersiye ve Maktel-i Hüseyin’lerle bir-

likte Kur’an’ın daha çok okunduğu, Allah’ın daha fazla zikredildiği bu ayda talibin ailesi ile olan iliş-kileri de olumlu yönde etkilenmektedir. Bu ayda Allah’ın birliğini ifade eden kelimeitevhîd daha bir içten okunarak, peykler semahı daha büyük bir ilahî coşkuyla dönmektedirler. Lâ ilâhe illallâh, illal-lâh Şâh illallâh, Ali mürşid güzel Şâh, Şahım eyvallâh eyvallâh sözleriyle eda edilen miraçlama erkânı sı-rasında Allah sevgisi yüreklere işlenmektedir. Hz. Hüseyin aşkına dağıtılan suyla zihinlerdeki mari-fet ve kalplerdeki muhabbet artmaktadır.

MUHARREMİYYE

/205a/ Kitâb-ı Şerh-i Beyân-ı Âşûrâ Fazl-ı Beyne’l… Meşhûrâ

BismillâhirrahmânirrahîmVe’l-fecri veleyâlin aşri Pes imdi ey mü’minler

bilmiş olasız ki âşûrâ gününün ve gecesinin fazîle-tin Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti Kelâm-ı Kadîm’inde ve Kur’ân-ı Azîm’inde buyurmuştur. Bu âşûrâ gününün ve gecesinin fazîleti şerhi eğer bi’t-tamâm ve’l-kemâl zikir olunursa gâyetle söz mutavvel (uzun) olur. Lâkin biz muhtasar (kısa) kıldık. Ânın içün bu denlü şerh-i beyân itdik ki bil-meyen ve işitmeyen kişiler bu âşûrâ gününün ve gecesinin fazîletin ve sevâbın dinleyeler, cân-ı gö-nülden bu sözün manasın anlayalar, bu kitaptan bir feyz alalar. Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti katında makbûl ve mağfûr olalar ve kâtibine hayır duâlar kılalar. İmdi âkil olan kişi bir kelâmın aslın işitti, dükelin (hepsini, bütününü) bilür, tatvîle (uzatmaya) ihtiyaç olmaz. Kâle’n-Nebiyyü sallal-lâhu aleyhi ve sellem: Men sâme selâse yevmen min âşûratin keteba’llâhu lehû ibâdeten sittîne senetin sıyâ-mühâ nehâren ve kıyâmühâ leylen ve a’tî sevâbe elfi me-lekin. Yani Hazret-i Rasûl-i Ekrem /205b/ sallallâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Âşûrâ günlerin-de her kim üç gün oruç tutsa, Hak Teâlâ Hazreti ol kula altmış yıl oruç tutmuşunca sevap vire şöyle kim gece kâim gündüz sâim olmuşça sevap vire ve bin ferişteh sevâbın vire ve bin kabûl olmuş hac sevâbın vire ve bin şehîd, gâzî kılmışca sevap vire. Ammâ âşûrâ günlerinde üç gün didiğümüz şehr-i Muharrem’in dokuzuncu ve onuncu ve on birinci günleridir. Ol günlerde kâdir olduğu kadar aş pişi-rüp fukarâya vire. Yedi eve değin ulaşdura. Akşam oldukta kendü ol aşla orucun aça. Nakildir ki za-

104 DEM DERGİ | Y I L 2 SAY I 6

Page 8: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

mân-ı evvelde bu âşûrâ orucu farz idi; Nûh Pey-gamber aleyhi’s-selâm zamânında. Rasûl-i Ekrem Hazreti zamânına gelince her Peygamber ki geldi ümmetlerine buyurdu, tutarlardı ve ol vakit ki Hazret-i Rasûl-i Ekrem sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem zamânı geldi, Dîn-i İslam’ı zuhûr kıldı. Emr-i Hakk’la ümmetlerine buyurdu ki Ramazân ayın oruç tutalar. Öyle olsa, Ramazân ayı farz oldu, âşûrâ orucu sünnet oldu /206a/ Kâle Rasûlu’llâh sallallâhu aleyhi ve selem: Men eftera indehû mü’minün fî yevmi âşûratin Rasûlullâh Hazreti sal-lallâhu teâlâ aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Bir kişi âşûrâ günlerinde bir fakîrin karnın doyursa cemî’ ümmet-i Muhammed’in yoksulların doyur-muşça sevap bula ve her kim âşûrâ günlerinde bir yetimin başın sığasa şefkat eliyle, Hak Teâlâ Haz-reti Kemâl-i Kerem’inden eli altında ne kadar kıl var ise, adedince ol kulun derecâtını arturur. Pes mü’min olan kişiye lâzımdır ki âşûrâ günlerinde ve gayrı günlerde fakîrleri, yetîmleri, ve garîbleri hoş tutalar. Allah içün kâdir olduklarınca hürmet ve şefkat ve riâyet ideler, rencîde ve remîde (ürküt-mek, korkutmak) etmiyeler; zira gönül Hakk’ın evidir ve hem nazargâhıdır. Ev sâhibi evden hâlî değildir. Hak Teâlâ Hazreti ânın gibi (…) gönüller-de olur; hakâret gözüyle bakmayasın. Zinhâr bir kimsenin gönlün yıkmayasın ki Hakk’ın evin yık-mak gibidir. Rivâyettir ki ol Esedullâhi’l-Gâlib Hazret-i Emîrü’l-Mü’minîn İmâm Ali ibn-i Ebî Tâ-lib kerremallâhu vechehû yetimleri yetîmleri ve garîbleri /206b/ göricek merhamet ve şefkat idüp gâyetle hoş tutardı ve riâyet etmesine işâret iderdi. Günlerde bir gün Yemen iklîminin sultânlığın ken-di mukarreblerinden bir kimseye virdi ve buyur-du, menşûrın (fermân) yazdılar. Meğer kim ol va-kit Hazret-i Ali’nin katında bir yetim masum oğ-lancık var idi. Mübârek eliyle okşayıp, ânın başın sığardı, merhamet ve şefkat idüp, ânı hoş tutardı ve ol beğ dahi ânda hâzır idi. Ânı öyle görüp itdi: Yâ Ali! Bu oğlancığı ne yavlak (çok, gayet) hoş gör-dün. Hod kendi iyâlin değildir didi. Hazret-i İmâm Ali kerremallâhu vechehû itdi: Bir kimsenin ki garîblere ve yetîmlere kendi iyâli gibi şefkati olma-ya, ol kişi beğliğe lâyık değildir didi. Ol beğin ya-zılan takrîrin kendi mübârek eliyle pâre pâre kıldı, ona beğlik virmedi. Ol kişi söylediği söze nâdim odu ve rem-beste (sessiz) kaldı. Abdullâh ibn-i Ab-bâs rivâyet ider Rasûlullâh Hazretinden sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki şehr-i Muharremü’l-Harâm’ın evvelinden onuna değin âşûrâ dirler. Ol günlerde her kim kendi /207a/ eh-

lin ve iyâlin hoş tutsa, Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti ânın dirliğin dünyadayken kılıvere, hâl-i hayâtında oldukça azîm dirlik süre, kimseye muh-taç olmaya, ol dirlikle pîrliğe irişe, Sâlihler, velîler gürûhuna karışa didi. Ve her kim âşûrâ günü kur-bân eylese, Hak Teâlâ Hazreti İsmâîl Peygamber aleyhisselâm hasenâtınca sevap vire. Bilmek ge-rektir ki âşûrâ günü aş pişirmek Nûh Nebî Neciy-yullâh salavâtullâhi aleyhi ve sellem Hazretlerin-den kalmıştır. Ol vakit kim tûfândan necât buldu. Kimisi Tûr dağına çıktı. Âşûrâ günü idi, kavmi dü-keli (hepsi) acıkmışlardı. Kiminde buğday ve ki-minde nohut ve kiminde mercimek ve kiminde üzüm, bunları cümle bir kazana koyup pişirdiler. Ânı iftâr idüp, halâslık şükrânesi içün duâ kıldılar. Ândan beri ol aşı pişirmek bize vâcib oldu. Gücü yeten ğanîceler pişirip fukarâya vireler. Bu aşı her kim pişirse, Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazret-i Nûh Peygamber sevâbın vire. Dahi âşûrâ günü gözleri-ne sürme çekmek Nûh Peygamberden kalmıştır. Kâle Rasûlullâh /207b/ sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem: Men iktehale fî yevmi âşûrâ lem termed aynâhu ebedâ. Fi’l-cümle kavmiyle gözleri tûfândan ağrı-mıştı. Cibrîl-i Emîn Hazret-i Rabbü’l-âlemîn’den vahiy getirdi ki ol aş pişirdikleri kazanın karasın sürme çekineler. Gözlerine çektiler, fi’l-hâl cümlesi

Y I L 2 SAY I 6 | DEM DERGİ 105

Page 9: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

şifâ buldular. Ol günde bu kehli gözlerine her kim çekse, ömründe göz ağrısı görmeye, inşâallâhu teâlâ. Rivâyettir ki Medîne şehrinde sahâbelere katı hastalık ârız oldu. Rasûl Hazretine arz ettiler. Buyurdu ki: Âşûrâ gecesi gusül eylen, Hak Teâlâ Hazreti cemî’ günâhlarınızı yârlığaya ve bedeniniz sıhhat bula didi. Vardılar sahâbe gusül ittiler. Âşûrâ gününün gecesi tâat ve ibâdet ittiler. Fi’l-cümle sıhhat buldular. Hak Teâlâ Hazreti’ne şü-kürler kıldılar. Âşûrâ gecesi her kim pâk gusül idüp, başına su koya, bir âşûrâya değin hastalık görmeye. Dahi başında olan kıl adedince günâhı olsa, Hak Teâlâ Hazreti yarlığaya, rahmet ve mağ-firet eyleye. Dahi Abdullah ibn-i Mes’ûd /208a/ ra-diyallâhu anh rivâyet kılur Rasûl Hazreti’nden sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Her kim âşûrâ gecesi pâk gusül idüp ve abdest alıp, ârî donlar giyse, kıbleye müteveccih olup, on rek’at namâz kılsa, her bir rek’atta bir Fâtiha üç İh-lâs-ı Şerîf ba’de’l-ferâğ tesbîh ve duâ kılıp, yetmiş kerre Rasûlullâh Hazreti’ne salavât getirse ve yet-miş kerre istiğfâr-ı tövbe idüp Estağfirullâh Sübhâ-nallâh ve’l-Hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekberu lâ havle velâ kuvvete illâ bi’llâhi’l-aliyyi’l-azîm dese, Hak Sübhânehû ve Teâlâ o kişinin kabrini misk ve amberle doldura ve feriştehlere buyura ki; kıyâmete değin ol kulun mezârın ziyâret ideler ve

kıyâmet gününde kabrinden kopıcak şehîdler ve sâlihlerle haşrola, hesâbsız ve azâbsız Cennet’il-Me’vâ’ya ve Firdevs-i A’lâ’ya vâsıl ola. Sahâbeler itdiler: Yâ Rasûlallâh! Bu namâzı hangi gece kıla-lım didiler. Buyurdu ki: Muharrem ayının onuncu gecesi kılmak gerek didi. Her hangi kişi kim benim ümmetimden bu on gün içinde ömrün tâatla geçir-se, Hak Teâlâ /208b/ Hazreti ol kula dâim iyilikler rûz kıla ve çok ihsânlar eyleye, hâlet-i nez’de cân acısın görmeye. Dahi suâl itdiler: Yâ Rasûlallâh! Bu on gün içinde hangi namâzı kılalım didiler. Bu-yurdu ki: Her kim bu on gün içinde kırk rek’at na-mâz kılsa, günde dört rek’at namâz olur. Her rek’atta bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuya, dörtte bir selâm vire. Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti ol kula bir yıl ibâdet etmişce sevap vire. Suâl itseler ki bu âşûrâ gününe niçün âşûrâ dirler. Cevâb bu ve-cihledir ki on Peygamber bu on gün içinde kerâ-mete erişti. Evvel Hazret-i Âdem Safiyyullâh âşûrâ günü tövbesi kabûl oldu. İkinci İdrîs Peygamber aleyhi’s-selâm Cenneti’l-Me’vâ ve Firdevs-i A’lâ’ya dâhil oldu, hulle donları biçmek içün ve hûrîler kocmak (kucaklamak) içün ve Cennet taâmlar[ın]dan yiyüp mâ-i selsebîle ve âb-ı kevsere ve şerâben tahûru içmek içün. Üçüncü Yûnus Pey-gamber aleyhi’s-selâm balık karnından âşûrâ günü çıktı. Dördüncü Eyyûb Peygamber aleyhi’s-selâm derd ü belâ ve gam ve elem /209a/ ve endüh-ı (gam) minnetten âşûrâ günü halâs oldu, vücûdu sıhhat buldu. Beşinci Mûsâ Peygamber aleyhi’s-selâm Fi-ravun şerrinden âşûrâ [günü] kurtuldu. Altıncı Yûsuf Peygamber aleyhi’s-selâm kuyudan çıktı, âşûrâ günü Mısır’a sultân oldu. Yedinci Ya’kûb Peygamber aleyhi’s-selâm oğlu Yûsuf’u âşûrâ günü buldu, hüznü sürûra tebdîl olup, ağlaması sâkin oldu. Sekizinci Dâvud Peygamber aleyhi’s-selâm âşûrâ günü teber duâsı hedef-i icâbet buldu. Zebûr kitâbı ana nâzil oldu. Dokuzuncu Îsâ Pey-gamber aleyhi’s-selâm âşûrâ günü dergâh-ı Hakk’a yüz tuttu, dördüncü kat göğe urûc itti. Onuncu Nûh Peygamber aleyhi’s-selâm tûfân-ı belâdan âşûrâ günü kurtuldu ve Hazret-i Rasûl evlatların-dan bir nice kimseler şehîd oldular. Hazret-i İmâm Hüseyin ve evlatları ve birâderleri ve tevâbi’leri ve Abbâs, Ali ve Hazret-i Hamza ve Sa’îd rıdvânullâ-hi teâlâ aleynâ ve aleyhim ecma’în. Çünkim sahâ-beler âşûrâ gününün bu denlü kerâmetin ve fazîle-tin işittiler, itdiler: Yâ Rasûla’llâh! Bu âşûrâ günü-nün ne yavlak, azîm sevâbın /209b/ söyledin ve ne çok şerhin eyledin didiler. Rasûl Hazreti sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem buyurdu ki: Yâ sahâbelerim!

106 DEM DERGİ | Y I L 2 SAY I 6

Page 10: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti Kur’ân-ı Azîm’inde buyurmuştur: Haleka seb’a semâvâtin ve’l-arda yedi tabaka yerleri ve yedi tabaka gökleri, arşı, kürsîyi, on sekiz bin âlemi ve cümle ferişteh-leri ve cemî’ mahlûkatı, uçmağı ve tamûyu ve üç yüz altmış bir dağları ve Hazret-i Âdem aleyhi’s-selâmın kalıbın ve Hazret-i Havvâ’yı âşûrâ [günü] halk itdi ve Hazret-i İbrâhîm Halîl âşûrâ gün[ü] vücûda geldi ve dünyâ serâbından âhiret mülküne âşûrâ günü gitdiler rahmetullâhi aleyh. Haberde gelmiştir ki zamân-ı evvelde kâfir elinden bir esîr çıktı, kaçtı. Kâfirler haberdâr olup, ânın ardına düştüler, tâ kim eriştiler, birbirin çığrıştılar. Karga gibi ânın başına üş[üş]tüler. Ol tutsak bu hâli gör-dü, ağladı, yüz yere sürdü, Hak Teâlâ Hazretine tazarru, niyâz idüp münâcât eyledi. İtdi: Yâ İlâhe’l-âlemîn! Âşûrâ günü hürmeti içün beni bu dîni ayrı din düşmanlarının elinden halâs eyle didi. /210a/ Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti Fermân-ı Birle ol kâfirlerin gözleri görmez oldu, tutamadılar. Ol Müslümân tutsaklıktan kurtuldu. Âşûrâ günü hürmetine halâs olup, Hak Teâlâ Hazretine hezârân şükür kıldı. Meğer kim ol vakit hikmetle âşûrâ günü idi. Üç gün, üç gece yürüdü. Dâim Allah dir idi. Havfından (korkusundan) bir şehre ve ve bir köye uğramadı. Beni tutarlar diyü aç ve susuz sâim ve kâim giderdi, Hakk’ı zikir iderdi. Hak Teâlâ Hazreti fermânıyla feriştehler uçmak taâmların-dan getürdiler ve Âb-ı Kevser şerbetinden içirdiler. Hâl-i hayâtda oldukça ol kimse dünyâ taâmların-dan yemedi ve bu ahvâli kimseye demedi. Âşûrâ günü hürmetine kerâmete erişti. Her kim âşûrâ günlerinde bir aç doyursa, Hak Teâlâ Hazreti ona uçmak taâmlarından nasip eyleye. Dahi her kim âşûrâ gecesin ihyâ eylese, tâatda ve ibâdetde, zikir ve tesbîh idüp otursa sabâha değin Allâh Tebâreke ve Teâlâ Hazreti ol kula yetmiş tabaka a’lâ derece vire /210b/ ve her bir derecede yetmiş köşk yapıl-mış ola la’l ve yâkutdan ve her bir köşkte bir taht kurulmuş ola beyaz inciden ve her bir taht üzerin-de yetmiş hûrî ola ve başında nûrdan tâc ve belin-de kemer, dükeli (hepsi) ol kula hizmet ideler. Hâl böyle olıcak mü’minlere vâcibdir ki her sene mâh-ı Muharrem oldukta on güne değin riyâzet-i tâat, ibâdetle zikir ve tesbîh idüp, hüzün, melâlet üzre olmak gerek, ânın içün Rasûl-i Ekrem sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem evlatları bu ayda zâlimler elinde dil-teşne şehîd oldular Hazret-i Fâtıma Ana oğulları İmâm Hasan ve İmâm Hüseyin Hazretleri iki cihân fahri Hazret-i Muhammed Mustafâ sallal-lâhu teâlâ aleyhi ve sellem Hazreti onlara kurratü’l-

aynım ve ciğer köşem diyü okşardı. Hâricî mel’ûnlar onların birin zehirle ve birin tığ-ı kahırla şehîd itdiler. Bu hâl mâh-ı Muharremü’l-Harâm’ın onuncu günü vâki’ odu ki ol gün hikmetle mübâ-rek Cum’a günü idi. Câmilerde müezzinler ezân okuyup, mahfillerde muarrifler /211a/ İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne ale’n-nebiyyi diyüp, çığrışır-lardı ve hatîbler minberler üzerine çıkup türlü mev’izelerle halka İnnallâhe ye’muru bi’l-adli ve’l-ihsân’ı halka ayân ve beyân iderlerdi. Ol Yezîd-i Pelîd ibn-i Muâviye la’netullâhi aleyh Hak’tan havf itmeyip, Hazret-i Peygamber’den utanmayıp, Hazret-i İmâm Hüseyin gibi servere bu cefâyı revâ gördü. Ânın üzerine asker virdi, Kerbelâ sahrâsın-da yetmiş iki yârânıyla susuz şehîd itdiler. Kat’an merhamet ve şefkat itmeyip, ol mazlûmu yüzü üzerine bırakıp, hançerle ensesinden ser-i mübâre-ğin beden-i latîfinden cüdâ kıldılar. Öyle olsa her sene ânın ğarasın tutmak mü’minlere vâcib oldu. Bir kişi âşûrâ niyetine üç günlük yoldan gelse, Hak Teâlâ ol kişiye yetmiş kerre Ka’betullâh şerrefeha’llâhı tavâf etmişçe ve yetmiş yıl Arafat’ta vakfeye durmuşça ve yetmiş kerre Merve Safâ’yı sa’y eylemişçe ve yetmiş kerre umre getirmişçe se-vap bula. Dahi bir kişi mü’min, Müslümân olsa âşûrâ günlerinde bir nice mü’minler cem’iyyet idüp, aş pişirseler /211b/ bir mü’min kişi bunların

Y I L 2 SAY I 6 | DEM DERGİ 107

Page 11: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

keyfiyet-i hâlin bilüp ve işidüp özürsüz ve bahâne-siz varmağa ihmâl eylese Ehl-i Beyt-i Rasûl’e mu-habbet etmemiş olur ve gönlünde muhabbeti olan kişi lâzım sevdiğin bulur. Nitekim Rasûl-i Ekrem sallallâhu teâlâ aleyhi ve selem buyurmuştur: Ve-hüm yehdî ümmetî illâ ümmetün kâfirün eşeddü. Yani Rasûl Hazreti sallallâhu teâlâ aleyhi ve selem bu-yurmuştur ki Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti be-nim ümmetime inâyet ve hidâyet etmiştir. Bana tâbi’ olup, benim ümmetim olan kişi sünnetim tu-tar ve gittiği yolu bilir, doğru yürür ve hem doğru söyler, dost gönlün ağrıtmaz ve illâ ki ol ümmet-i bî-vefâlar bana zâhirde îmân getirip, Müslümân

oldular ve bâtında i’tikâd itmediler ve tarîk-i müs-takîme gitmediler; kâfirden eşed oldular. Pes imdi bilmiş olasız kim âşûrâ günlerinde Ehl-i Beyt-i Rasûl’ün muhibleri cem’ olup, bir yere gelseler, aş pişirip, sohbet kılsalar, Hadîkatü’s-Süedâ ve Ravzatü’ş-Şühedâ ve bazı mersiyeler okuyup, Âl-i Muhammed’in yezîdler elinden çektikleri cefâla-rın /212a/ ve derd ü belâların yâd idüp, firkat ve rikkatle giryân olup, gözlerinden bir katre yaş akı-tanların cümle günâhları hazân vaktinde ağaçların yaprakları döküldüğü gibi döküle. Ve ammâ ki ân-ların baş açık, yalın ayak, üryân ve giryân dil-i

gamnâk ve sîne-i çâk oldukların görüp, bazı nâdân-lar ta’n ve zebânderâzlık itseler münkir olurlar. Rasûl Hazreti’nin evlatların inkâr idüp, şehîd iden müşrik-i pelîd-i mel’ûnlardan eşed olurlar, nâr-ı cahîm-i esfel-i sâfilînde kalırlar. Kavluhû Teâlâ: İn-nallâhe lâ yağfirü en yüşrake bihî. Yani Hak Teâlâ müşrikleri yarlığamaz. Kâle’n-Nebiyyü sallallâhu teâlâ aleyhi ve selem Lâ tet’inû ehle’l-fukarâi ve ehle’l-cû’i feinne ahlâkahüm ahlâku’l-enbiyâi eşbeu yevmen ve cûü yevmeyni. Yani Hazret-i Rasûlullâh sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem burmuştur kim: Ehl-i fakr olanları görüp, ta’n itmeyesiz, onlar Tanrı dostları-dır, ol farkla fahri derler. Hulkları Peygamberler hulku gibidir; bugünüm yarına kalsın dimezler ve dünyâ içün gam ve ğussa itmezler ve bir gün tok /212b/ olurlarsa, iki gün aç olurlar. Dahi Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti buyurur ki: Ey kulla-rım! Bilin ve işitin ki âşûrâ günlerinde benim Habîb’im evlatları içün gözlerinden bir katre yaş akıtanların gözleri yaşın Âb-ı Hayât’a kattım ve her kim ol Âb-ı Hayât çeşmesinden nûş iderse (içerse) ölmez dirlik bula ebedü’l-âbâd. Kavlühû Teâlâ: Cennâtü adnin tecrî min tahtihe’l-enhâru23 makâmında kala. Her kim Ehl-i Beyt-i Rasûl içün gözlerinden bir katre yaş akıtsa, Hak Teâlâ Hazreti buyurur ki İzzim, Celâlim hakkı içün kendi kudret elimle ol mü’minin rûhun kabz idem, hâlet-i nez’de cân acısın görmeye, zira ki ânlar benim kullarımın evrendesi ve hülâsasıdır. Dahi her kim âşûrâ gün-lerinde on gün oruç tutsa, Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti ol kişiye on mürsel Peygamber sevâbınca sevap vire. Evvel günü sâim olsa, Âdem Peygam-ber aleyhi’s-selâm mizden vire. İkinci gün sâim olsa Şît Peygamber aleyhi’s-selâm mizden vire. Üçüncü gün sâim olsa Zekeriyâ Peygamber aleyhi’s-selâm mizden vire. /213a/ Dördüncü gün sâim olsa, Cercîs Peygamber aleyhi’s-selâm miz-den vire. Beşinci gün sâim olsa, Eyyûb Peygamber aleyhi’s-selâm mizden vire. Altıncı gün sâim olsa, İbrâhîm Peygamber aleyhi’s-selâm mizden vire. Yedinci gün sâim olsa, İsmâîl Peygamber aleyhi’s-selâm mizden vire. Sekizinci gün sâim olsa, Mûsâ Peygamber aleyhi’s-selâm mizden vire. Dokuzun-cu gün sâim olsa, Îsâ Peygamber aleyhi’s-selâm mizden vire. Onuncu gün sâim olsa Seyyidü’l-Kevneyn ve Rasûlü’s-Sekaleyn, Habîb-i Rabbi’l-âlemîn, Ahmed-i Mahmûd, Ebu’l-Kâsım, Muhammedü’l-Mustafâ sallallâhu teâlâ aleyhi ve

23 Âyetin anlamı: “İçinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte arınanların mükâfatı budur.” Tâhâ, 20/76.

108 DEM DERGİ | Y I L 2 SAY I 6

Page 12: ATIF Bir Muharremiyye Ekseninde Hz. Hüseyin Algısı ve ...dem.org.tr/dem_dergi/6/dem6mak17.pdf · 13 Dürrî, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c.: IV, s. 283. Mersiyede ifade

sellemimizden vire ve dahi her kim Muharrem ayın göricek bin kerre Lâ ilâhe illa’llâhu vahdehû lâ şerîke lehû lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr. İn-neke alâ külli şey’in kadîr dise, Hak Teâlâ Hazretleri-nin emn-i emânında olup, ol sene başına değin cemî’ hastalıktan kurtula. Dahi âşûrâ ayının evvel günü sabâh namâzından sonra altmış altı kerre yâ Allâh dise, Hak Teâlâ Hazreti ol sene tamâmına de-ğin cemî’ belâlardan ve kazâlardan saklaya. Dahi her kim Muharrem /213b/ ayının ikinci günü do-kuz yüz doksan sekiz kerre yâ Hafîz dise, Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazreti üstüne, başına değen tâğûn şerrinden ânı hıfz ide ve cemî’ türlü belâlar-dan ve âfetlerden saklaya. Dahi her kim Muhar-rem ayının üçüncü günü yüz on kerre yâ Alî dise, Hak Teâlâ Hazreti azîz ve mükerrem eyleye, cemî’ halk içinde muhterem ola, cemî’ âlem gözlerine şi-rin görüne isim, adı cihâna dola, her diyârda ânı zikir ideler. Dahi her kim Muharrem ayının dör-düncü günü yüz on kerre yâ Kâfî dise, Hak Teâlâ ol kimseye sene başına değin cemî’ şûr-ı şer işlerden emîn eyleye. Dahi her kim Muharrem ayının be-şinci günü yüz otuz iki kerre Rasûlu’llâh’a salavât-ı şerîfe getirse, Hak Sübhânehû Teâlâ Hazreti ka-tında eğer dünyevî, eğer uhrevî her ne murâdı ve maksûdu var ise, kabûl ide, bilâ şek velâ şüphe âlem-i rüyâda Rasûl Hazretin müşâhede kıla. Dahi her kim Muharrem ayının altıncı günü yetmiş iki kerre yâ Bâsit dise, Hak Teâlâ Hazreti ol sene başı-na değin ânın hâlin münbasit (ferah, geniş) kıla, /214a/ hazîne-i ğaybdan feth-i bâb ide, bir kimseye muhtâc olmaya. Dahi her kim Muharrem ayının yedinci günü üç yüz sekiz kerre yâ Rezzâk dise, Hak Teâlâ Hazreti ol sene ânın rızkın ve mâlın ziyâde kıla ve hem kalbin küşâde (açık) kıla, gam ve elem ve ğussayı def’ ide, perde-i hicâbı ref’ ide, bâkî ömrün safâ-yı zevkle geçire. Dahi her kim Muharrem ayının sekizinci günü yüz otuz bir ker-re yâ Selâm dise, Hak Teâlâ Hazreti ona selâmetlik vire, cemî’ belâlardan emîn ola, eğer bir yere ateş düşse, adedince bu ismi okuyalar, dahi deryâda muhâlif rüzgâr çıksa, keştâbâna karşı okuyalar, def’ ola, dahi yolunda taşkın su aksa, yahut bir ya-vuz canavar çıksa, hemân sâat bu ismi adedince okuyalar. Hak Teâlâ emîn eyleye. Dahi her kim Muharrem ayının dokuzuncu günü yirmi kerre yâ Vedûd dise, âlem içinde ne denlü düşmanları var ise, cümlesi dost olalar. Dilersen ki bir kimseyi

kendine dost idesin, bir lahza seni görmese sabrı, karârı kalmaya. Ânın niyetine her gün yirmi bir kerre yâ Vedûd diye. /214b/ Bu ismin adına silsile-i muhabbet dirler. Meselâ demir zincirle bağlayıp, çekmiş gibidir, gaflet olunmaya. Dahi her kim Mu-harrem ayının onuncu günü doksan dört kerre yâ Azîz dise, Hak Teâlâ ânı halk içinde azîz eyleye. Yûsuf Peygamber aleyhi’s-selâm kuyuya düştüğü zamânda bu ismi vird eyledi, sonra kuyudan çıkıp, Mısır’a sultân oldu. Şeyh Şehâbüddîn Sühreverdî Hazretlerinden menkûldür ki âşûrâ gününde her kim bu duâ-yı şerîfi on kerre okusa, beşâret olsun ki gelecek âşûrâya değin ol kişiye mevt mukadder

olmaya. Bismillâhirrahmânirrahîm Sübhâna’llâhi’l-melei’l-mîzân müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zenete’l-(….) lâ melce velâ müncî minallâhi illâ ileyhi Sübhânallâhi adede’ş-şef’i ve’l-vitri ve adede kelimâti’t-tâmmeti birahmetihî estağîsü bihî lâ havle velâ kuvvete illâ bi’llâhi’l-aliyyi’l-azîm ve hüve hasbî ve ni’me’l-vekîl ni’me’l-mevlâ ve ni’me’n-nasîr ve sallallâhu alâ seyyi-dinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecma’în evvelîne âhirîne tayyibîne tâhirîn bi-rahmetike yâ erhame’r-râ-himîn ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.

Y I L 2 SAY I 6 | DEM DERGİ 109