174
| 1 Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine Dr. Sultan Tarlacı Nöroloji Uzmanı 2010

Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

Citation preview

Page 1: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 1

Bilincin Farklı Halleri

Komadan Makine Bilincine

Dr. Sultan Tarlacı Nöroloji Uzmanı

2010

Page 2: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 2

Bilincin Farklı Halleri

Yukarı-Aşağı

İnsanlar günlük ve sıradan bilinçlerini değiştirmek için değişik yöntemler uygulama arayışlarına girerler. Mevleviler dönerek sema yaparlar, Budistler nefes alıştırması yaparlar, Yogacılar bir nesneye ya da tekrarlı bir kelimeye yoğunlaşırlar. Amaç hep aynıdır: sıradan ve gündelik bilinçten farklı şeyler deneyimleri aramak. Antropolojik çalışmalardan anlaşılmaktadır ki, yeryüzündeki 4000 toplumun %90’ı zihin hallerini değiştirmek, artırmak için sistemler geliştirmiştir. Bazıları ona ultrabilinç ya da genişletilmiş bilinç, kozmik bilinç derken, Budistler nirvana, zen, satori, yodada samadhi derler. Sufiler ise bu yolu vecd, insani kâmil yolu olarak adlandırır.1 Farklı bilinç deneyimlerinin olduğu sadece mistik yönden değil, bilimsel olarak da fark edilmiştir. William James diğer birçok şey gibi bunu erken fark etmişti:

“Bizim normal uyanıklık bilincimiz, akılcı bilinç diye adlandırdığımız, yalnızca özel bir bilinç türüdür, onun barındırdığı her şey bir film şeridi halinde seyredilebilseydi, ondan bütünü ile farklı olası başka bilinç türleri de görülebilirdi. Bizler onların varlığını hesaba katmadan yaşamımızı sürdürürüz.”

1 Thapa K ve Murthy VN. Experimental charactheristics of certain altered state of consciousness. J of transpersonal Psychology 1985;17:77-86

Page 3: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 3

Bilincin ya da bilinçli olmanın farklı dereceleri vardır. Koma ve uyku bunlar arasında tartışılmaz ayrı noktalardır. Uykuyu hepimiz her gün deneyimleriz. Anesteziyi bazılarımız denemiştir. Ve çok azımızda geçici koma durumları yaşamıştır. Bunlar, çok kesin ve kati sınırlarla birbirlerinden ayrılmazlar. Mistik haller, uyku-anestezi-koma, hafıza kayıpları, psikotik hastalıklar, uyuşturucu ilaçlar (LSD gibi) farklı bilinç durumları doğurur. Bunların bir kısmı yapıcı, bir kısmı ise yıkıcı ya da bozucudur. Bazıları kısmen iç içedir ve sınırların nerede birbirinden ayrıldığını tespit zordur. Aralarında “bulanık” bir ilişki vardır.2 Bilincin ne olduğunu tanımlamanın zorluğu gibi bilinci derecelemek de zordur. Bilinç seviyelerini farklı şekillerde dereceleyen kişiler olmuştur. Ancak, tek ve kabul edilebilir bir sınıflama yoktur.

Bilincin en derin ve belki de geri dönüşümsüz hali koma durumudur. Anestezi ve derin uyku durumunda (ve hipnozda bir dereceye kadar) bilinç ortadan kalkar ama farklılıkları sadece geri dönüş şekilleri veya ne ile ortaya çıktıkları ile ilgili değildir. Çünkü anestezi altında bile bazı hastaların bazı şeyleri hatırladıkları bildirilmiştir. Dolayısı ile her üçünde de bilinç ortadan kalkmasına rağmen (bilinçsizlik), bu bilinçsizliklerin de derecelemesinin yapılması gerekir.

Bilincin önemli bir özelliği de, kalıcı ve devamlı bir durum olmamasıdır. Bu olasılıkla onun enerji maliyetinin yüksek olmasından kaynaklanır. Beynin yüksek metabolik durumlarında (uyanıklık ve uykunun paradoksal evresinde) ortaya çıkar. Yine, uyanıklık durumumuzun önemli bir kısmında da, birçok beyin aktivitemiz bilinçsizdir. Bilinç, otomatik olmayan hareketler, yeni durumlar, beklenmedik durumlar ve karmaşık işler ortaya çıktığında devreye girerek diğer durumlarda kendini adeta enerji tasarrufu için askıya alır. Diğer bir askıya alma nedeni de, bilincin her zaman devrede olması yapılan işlevlerin hızını azaltarak, yavaşlatabilir. Dolayısıyla bilinç adeta seri çalışarak bir rol oynar. Bilinçsiz işlemler ise paralel çalışırlar, çok daha hızlı ve uygun yapılırlar.3

2 Current Awareness: Spotlight on consciosness. The 1996 Ronnie MacKeith Lecture. Developmental Medicine and Child Neurology 1997;39:54-62. 3 Dekacour J. An introduction to the biology of consciousness. Neuropsychology 1995;33:1061-1074.

Page 4: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 4

Şekil. Farklı bilinç durumlarında beynin genel kan akımındaki değişiklikler. Grafikte normal uyanıklık %100 alınarak diğer bilinç durumları oranlanmıştır. Farklı bilinç durumları ya da bilinçsizlik durumlarında beyin enerji kullanmaya devam eder. Derin uyku, bitkisel durum, minimal yanıtlılık, koma ve içe kilitlenme tanımları için konuya başvurunuz.

Şekil. Farklı bilinç durumlarında uyanıklık ve farkındalık dereceleri. Sütunların sol yanlarında yer alan siyah-dolu oklar uyanıklık, sağ yanlarındaki boş oklar farkındalık derecelerini temsil eder. Sıradan günlük bilincimiz tam bir uyanıklık durumu olsa da farkındalık tam değildir. Aşkın bilincin amacı bu farkındalığı artırmaktır.

İçe

kilitlenme

Bitkisel

Yaşam Koma

Anestezi

Uyku

REM

Günlük

Bilinç

Aşkın

Bilinç

0

%100

Beyin Metabolizması

(%)

0

10 20 30 40 50 60 70 80 90

100

Normal Bilinç

Derin uyku Genel Anestezi

Bitkisel durum

Minimal yanıtlılık durumu

Koma İçe kilitlenme

Beyin ölümü

Page 5: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 5

Sinirsel temel olarak paradoksal uyku ve uyanıklık büyük oranda aynıdır. Bu anlamda bilinç, beyin kabuğu ve derin beyinde yer alan talamus (kortiko-talamik) sinir hücrelerinde artmış uyarılma ve duyusal uyaranlara cevabın güçlenmesi (sinyal/gürültü oranı artışı) olarak görülebilir. Bilincin, bilinçsiz durumdan bilinçli duruma geçmesi uygun sinir hücresel aktivitenin yeterli sürede artışına bağlıdır. Bilincin önemli parçası olan farkındalığın farklı dereceleri vardır. Çünkü dışsal uyaranlara yanıt ölçülebilir (renk, ses, hareket), kişinin cevabı “evet farkındayım”, “değilim” gibi basit cevaplarla tanımlanabilir ve kişi sonuçları doğrulayabilir.4 Farkındalıklar: 1. Dışsal uyaranlara duyusal farkındalık, 2. Yaygın farkındalık, 3. Metakognitif farkındalık, 4. Bilinçli hatırlama, 5. İstemli seçici dikkattir.5

Yazara göre bilinç dereceleri Seviye Bilinç durumu

Bilinç Yokluğu

“0”

a Derin koma, ağrılı uyarana herhangi bir (refleks veya istemli) yanıt yok. Uyanıklık yok. Farkındalık yok. Geri dönüşümsüz bilinç kaybıdır.

b Bitkisel hayat. Uyanıklık var. Farkındalık yok. c Minimal yanıtlılık durumu: Uyanıklık var, arada kısa

farkındalık d Anestezi: uyanıklık ve farkındalık yok. İlaç kesilmedikçe her

ikisi de geri gelmez. e Uyku: Kısmen içsel ve dışsal farkındalık olabilir. Uyanıklık

yok. Geri dönüşlü bilinç kaybıdır. Sıradan Bilinç

“1”

a Locked-in (içe kilitlenme)

b Delirium c Disosiyasyon (kişilik çözünmesi) d Şizofreni e Hipnoz, bilincin çok kısa sürelerle yüzeye çıkması, uyanıklık

yok, farkındalık düzeyi en alt seviyede f Günlük yaşamda kullandığımız bilinç: ağırlıklı olarak

bilinçaltı kontrolünde ve aralıklı bilincin devreye girmesi, hızlı. Farkındalık düzeyi, devamlı olan uyanıklığa göre daha zayıf

Üstün Bilinç

A Yeni bir şey öğrenme ve beklenmedik bir durumla karşılaştığımızda kullandığımız bilinç. Uyanıklık ve

4 Current Awareness: Spotlight on consciosness. The 1996 Ronnie MacKeith Lecture. Developmental Medicine and Child Neurology 1997;39:54-62. 5 Dekacour J. An introduction to the biology of consciousness. Neuropsychology 1995;33:1061-1074.

Page 6: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 6

“2” farkındalık/dikkat düzeyi eşit ağırlıklı var. B Kendilik bilinci: farkında olduğunu fark etme C Metabilinç: farkında olduğunun farkında olduğunu fark

etme D Saf bilinç

Ancak, uyanık ve bir konuya yoğunlaşmış kişileri her zaman

bilinçli olarak tanımlamak zordur. Bunu anlamanın en iyi yolu bu kitabı okurken kendinizi gözlemenizidir. Belki şu anda elinizde bir kalem ve onunla oynuyor, çayınızı yudumluyorsunuz, ayaklarınızı bir o yana bir bu yana hareket ettiriyor ya da kulağınızı arada televizyona odaklıyorsunuz… Bu durumlarda hep aynı bilinç durumunda değilsinizdir. Oysa siz sağlıklı ve normal bilinçli günündesiniz.

Tablo. Farklı kişilerin önerdikleri bilinç derecelemeleri Seviye Bilinç durumu

Peter Ouspensky’ye göre bilinç dereceleri 1 Uyku. Gerçeği bilemeyiz 2 Sıradan günlük uyanıklık (uyanık durumda uyku,

izafi bilinç). Gerçeği izafi bilebiliriz 3 Kendinin bilincinde olma duygusallıkla bir aradadır.

Kendimiz hakkında tüm gerçeği bilebiliriz. Ancak kişinin kendi üzerindeki denetimine bağlıdır. Bu nedenle iradeye ve isteme sıkı sıkıya bağlıdır

4 Nesnel bilinç ile zihin bir arada. Her şey hakkında tüm gerçeği bilebiliriz

Colin Wilson’a göre bilinç dereceleri 0 Derin Uyku 1 Rüya görme veya uykuya girişteki gerçeğimsi rüyalar 2 Yalnız farkındalık veya uyanık durumda yanıtsızlık 3 Tekdüze ve monoton, anlamsız kendine farkındalık 4 Pasif ve yanıt oluşturucu normal bilinç, yaşamda

kalmak ve savaşmak için 5 Aktif, kendiliğinden, yaşamla ilgilenen ve mutlu olan

bilinç 6 Aşkınsal seviye 7 Mistik bilinç

Ronnie MacKeith’e göre bilinç dereceleri 1 Koma, tam bilinçsizlik hali 2 Anestezi 3 Derin uyku-Hipnoz 4 Işık, ses, koku gibi duyusal uyaranlarla basit

farkındalık

Page 7: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 7

5 Sembolik temsillerin farkında olma; uyaranı ayırt etme (senin ev gibi)

6 Açlık, korku gibi farkındalık durumları 7 Bilinçli olarak, olayları veya bilgiyi hatırlama, hayali

ve istemli seçici dikkat 8 Yüksek farkındalık durumları; kendini kontrol,

meditasyon 9 Usavurma, muhakeme ve kendinin farkında olma

Buna karşın, yerel ya da yaygın beyin hasarlarında görsel

algısal yanılsamalar gerçek zannedilebilir. Beyinde görme kabuğundaki hasarla ortaya çıkan tanıdık yüzleri tanıyamama (prosopagnosia), kör görüş (blindsight), Anton sendromu ve déja vu fenomeninde değişik derecelerde farkındalık ve algılama bozuklukları ortaya çıkar. Beyinde yaygın etkilenme ile ortaya çıkan bunama hastalığında uyanıklık tam ve normal olmasına rağmen bilinçte değişiklikler ortaya çıkabilir.

Birçok kişi bilinç derecelemesi yapmaya çalışmıştır. Bu kişiler mistikler, psikologlar, felsefeciler ve nörologlar olarak sıralanabilir. Felsefeci Daniel Dennett de bunlardan biridir ve bir “bilinç(lilik)” sıralaması yapar. Bu da daha çok üst bilinç derecelemesi şeklindedir. Sıralama şu şekildedir: 1. Eğer sizin bir şey bildiğinize inanırsam, bir “bilinç(lilik) sıralaması” ile başa çıkabildiğimizi gösterir. 2. Eğer sizin, benim bir şey bildiğime inandığınızı bilirsem, bu iki bilinç(lilik) sıralamasıyla baş edebileceğimizi gösterir. 3. Sizin, eşimin benim bir şey bildiğime inandığına inandığınızı bilirsem üç aşamalı bilinç(lilik) sıralamasıyla başa çıkabiliyoruz anlamına gelir.6 En iyi koşullar attında çoğumuz ancak beş bilinç(lilik) sıralaması izleyebiliriz. Dennett’in bilinçlilik sıralaması, Jonh Lucas’inkine benzer: “Bilinçli bir varlığın bir şey bildiğini söylediklerinde, biz onun bildiğini değil, ama onun bildiğini bildiğini vs... söyleriz. Bilincin açmazları ortaya çıkıyor, çünkü bilinçli varlık, öteki şeyler kadar iyi kendinin farkında olabilir ve tamamen parçalara ayrılabilen bir varlık olarak gerçekten yorumlanamaz.”

Aslında yakın zamanlarda yapılan bu derecelemeler çok daha önce (1058-1111) Gazali tarafından yapılmıştı:7

“Göz kendini göremez, akıl ise kendini de başkasını da, kendine ait özellikleri de idrak eder. Nitekim akıl kendisini

6 Mithen S. Aklın Tarihöncesi. Dost yayınevi, 1999;125 7 Gazali. Mişkatü’l-Envar (Nur Metafiziği), Gelenek Yay. 2004;18.

Page 8: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 8

bilici (âlim) ve kudret sahibi olarak idrak eder; ayrıca kendisinin bilgi sahibi olduğunu idrak ettiği gibi kendisinin bilgi sahibi olduğunu bildiğini, kendisinin bilgi sahibi olduğunu bilişini bildiğini... sonsuza dek idrak eder.”

Şekil. Farklı bilinç hallerinin gösterilmesi.

Doğu mistikçileri için, duyularımızla algılanan bütün nesne ve

olaylar birbirlerine bağlıdırlar, farklı yönleri ya da belirişlerini yansıtırlar. Bilinçlilik ve farkındalıkla ilgili sınıflamalar, biliminsanlarından çok mistiklerden gelir. Hemen her mistiğin bir sınıflaması vardır ve bu sınıflama aynı zamanda insanın olgunluk aşamalarını da yansıtır. Örneğin, Peter Ouspensky (1878–1947) bilincin görülebilir ve gözlemlenebilir dereceleri olduğunu öne sürerek dört aşama kabul eder. Bunlar uyku, uyanıklık, kendinin bilincinde olma ve nesnel bilinçtir. İnsan bu dört bilinç durumunda yaşayabilme imkânı olmasına karşın, büyük bölümünü uykuda ve sıradan gündüz uyanıklığı durumunda geçirir. Bilincin en düşük derecesi uykudur. Öznel ve pasif bir durumdur. Uyurken dışsal uyaranlar bazen rüyalara etki etse de bunlar zihninden silinip gider. İkinci bilinç durumu insan uyandığında ortaya çıkar. Gün içerisinde kendimizi bilinçli varlık olarak düşündüğümüz, şimdi içinde bulunduğumuz durumdur. Ouspensky bu durumu tıpkı İslam mistikleri gibi “uyanık durumunda

Page 9: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 9

uyku” olarak adlandırır. Bunun dışında kalan iki bilinç durumu insan için zor ulaşılabilirdir. Üçüncü bilinç durumu olan kendinin bilincinde olmak ise kesiklidir ve süreklilik göstermez. İnsanın kendisine karşı nesnel olduğu bir durumdur. Eğer devamlılık gösterseydi bunun ne anlama geleceğini de belki de kavrayamayacaktı. Bu bilinçlilik anları, yüksek heyecan durumları, tehlike anları, yeni ve beklenmedik koşullarda ortaya çıkar. Kendinin bilincinde olma durumunda duygusal işlevlerde artış olurken, nesnel bilinç durumunda artmış zihinsel işlev ortaya çıkar. Günlük yaşamdan insan nesnel bilinç hakkında hiçbir şey bilmez. Nesnel bilinç, insanın gerçek ve nesnel evrenle temasa geçtiği, yani duyumlara, rüyalara ve öznel bilinç durumlarına kapısını kapadığı bir durumdur.8

8 Ouspensky PD. İnsanın Bilinmeyen Psikolojisi, RM yay. 1995.

Page 10: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 10

Uyku

Bilincin Doğal Kaybı

Neden uyuduğumuz ve uykuya ihtiyaç duyduğumuz sorusu uzun yıllardır sorulmuştur. Beslenmek ve enerji almak için yemek yeriz, oksijen almak için soluruz; yaşamımızın üçte birini neden uyuyarak geçiririz? Her gün bilincin değişik bir hali olarak, kendi isteğimizle ya da istemeden gözümüzden uyku akarak bilincimizi bilinmeyene teslim ederiz ve uyanmayı bekleriz. Rüyalarla başka bir âleme geçtiğimizi hissederek, ölümden sonra da devam edecek bir mekân hissini bizde oluşturur. 1953 yılında uykunun evreleri tespit edildiğinde yeni bir dönem başladı. Hemen hemen tüm memelilerin REM (hızlı göz hareketleri) uykusuna girdikleri ve bunun arada hızlı göz hareketlerinin eşlik etmediği uyku ile (non-REM) dönüşümlü olduğu anlaşıldı. Son 20 yılda yapılan araştırmalarla, uyku esnasında beynimizde ne olduğu en ince ayrıntısına kadar ortaya konuldu. REM ve non-REM uykusu evrelerinde beynimizin tamamen farklı davrandığı tespit edildi. Non-REM uykusu esnasında, farklı beyin bölgeleri farklı şekillerde devreye girer. Beyin sapındaki birçok sinir hücresi ateşlenmesini keser veya azaltır. Beyin kabuğu ve önbeyin bölgelerinde çok az bir aktivite görülür. Non-REM esnasında, komşu beyin kabuğu sinir hücreleri eşzamanlı boşalım yaparlar. Bu eşdurumlu boşalım uyanıklığa göre daha yüksek voltajlı beyin dalgaları oluşturur ve bu nedenle paradoksal uyku adını alır. Non-REM evresinde, solunum ve kalp hızı belirgin düzenlidir. Canlı rüyalar nadiren görülür. Beyin sapındaki az sayıdaki bir grup (sleep-on) sinir hücresi çalışır durumdadır ve bunlar uykuyu başlatırlar. Isı artışı ile bu hücreler

Page 11: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 11

çalışır duruma geçebilirler. Onun için sıklıkla kedilerin ve bizim bazen sıcakta uykumuz gelir! Diğer yandan REM uykusu uyanıklık durumu gibidir. Her gece, erişkin bir insan yaklaşık olarak 90–120 dakika REM uykusu uyur. Yenidoğan döneminde REM uykusu uykunun önemli bir kısmını oluştururken, yaş ilerledikçe süresi kısalır. Her bir sinir hücresi bireysel olarak çalıştığından, eşdurumlu bir deşarj oluşmaz ve beyin dalgaları bu dönemde kaydedildiğinde, düşük voltajlı oldukları görülür. Hem önbeyin hem de beyin sapında birçok sinir hücresi çalışır. Uyanıklık durumuna göre diğer sinir hücreleri ile haberleşme daha yoğundur. Beynin enerji harcaması, REM döneminde, neredeyse uyanıklık durumundakine yakındır. Gözler sürekli hareket halindedir ve vücut kaslarında istemsiz hareketler ortaya çıkar. Canlı ve renkli rüyaların çoğu bu evrede görülür. REM uykusu döneminde, vücut kaslarına devinimsel emir gönderen sinir hücreleri (göz kaslarına gelenler hariç) çalışmazlar. REM uykusu iç organlarımız üzerinde de belirgin etki yapar: kap hızı ve solunum düzensizleşir, vücut ısısı kontrolü zorlaşır (bu nedenle uyku esnasında üşürüz). REM döneminde erkeklerde penis sertleşmesi, kadınlarda klitoris büyümesi olabilir. Bu iki durum çoğunlukla rüyaların seksüel içeriği olmadan ortaya çıkar.

Page 12: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 12

Uyku dört evreye ayrılır. Her evre beyin dalgalarının saçlı deriden kaydedildiği elektroansefalografide (EEG) farklı özellikler ile kendini gösterir. Evre-1: Farkındalık hızla kaybolur ya da ortaya çıkabilir. Evre-2: Uykunun ortaya çıkış ve uyku iğcikleri ile karakterlidir. Evre 3-4: Belirgin yüksek genlikli, yavaş (1-3 Hz) senkronize EEG gösterir. Delta uykusu ya da yavaş dalga uykusu da denir. EEG'deki değişikler özellikler talamus ve beyin kabuğunun karşılıklı bağlantılarından kaynaklanan bir elektriksel konuşmadır. Talamus uyanma ve duyusal girdilerin beyin kabuğuna ulaşması için en büyük kapıdır. Uyuma ile bu ilk aşama kapatılır ve uyku iğcikleri ortaya çıkar (12-15 Hz). Bu dönemde algılar ve kendine farkındalık ortadan kalkar. Uykunun ikinci aşamasındaki bu iğciklerin kaynağı talamus içindeki GABAerjik retiküler çekirdektir. Evre-2'de belirgin uyku derinleşmesi olur, çevresel farkındalık ortadan kalkar ama kişiler bu aşamada uyandırıldığında %45'i "uyanık olduklarını" söylerler. Bu nedenle kendine farkındalık birçok kişide vardır. Evre-3 ve 4'te ise uyanıklık bildirme oranı %3'ten daha azdır.

Uyku Ne İşe Yarar? Hayvanlarda tam uyku yoksunluğu ölüme neden olabilmektedir. İnsanlarda da nadiren görülen, “ailevi uykusuzluk hastalığı” da yıllar içerisinde ölüme neden olur. İnsanlarda yapılan çalışmalarla, 7 saat kadar uyumanın yaşam süresini uzattığı gösterilmiştir.

Genel bir kural olarak büyük bedenli hayvanlar daha az uykuya gereksinim duyarlar. Filler ve insanlar nispeten fare ve kedilere göre daha az uyurlar. Küçük hayvanlarda, daha yüksek metabolizma

Page 13: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 13

hızı vardır ve beyin-beden ısıları daha yüksektir. Hızlı metabolizma daha çok serbest radikal meydana getirir. Bu serbest radikaller hücrelere zarar veren, erken ölümlerine ve kanserleşmelerine neden olan moleküllerdir. Uyumanın, özellikle non-REM evresinde bu zararlı maddeleri vücuttan uzaklaştırıldığı yönünde kanıtlar vardır.9

Uykunun diğer önemli bir işlevi olarak da, sinir ileticileri üzerine olan dinlendirici etkisidir. REM evresinde sinirileticilerinin salınımının durması (özellikle monoaminler olan dopamin, adrenalin, melotonin, serotonin) ile alıcı sistemlerin “dinlendiği” ve uyku sonrası daha hassas çalışmasına imkân verdiği öne sürülmektedir. Bu dinlenme, uyanıklık duygudurumu için esastır. Buna iki iyi örnek vardır. Alzheimer ve Parkinson hastalığında REM uykusu bozuklukları geliştiği dönemlerde varsanımlar daha sık ortaya çıkar. Parkinson hastaları kötü uyuduklarında, hastalıkları ertesi gün daha ağırlaşır.

REM uykusu esnasında yoğun sinir hücresi çalışması ile beyin metabolizması hızlanır. Bu durum insan ve diğer memelilere çevreyi izleme imkânı ve uyandığında daha hızlı yanıt vermesini sağlar. İnsanlar REM evresinde uyandırıldıklarında, non-REM dönemine göre daha uyanık ve canlıdırlar.

REM uykusunun bellek düzenlemesi ve güçlendirilmesini sağlar. REM uykusu yetersizliği, öğrenme ve bir konuya yoğunlaşmayı bozar.

İnsanların birbirlerine olan bağlılıkları ile ilgili birçok psikobiyolojik değişken vardır. Bu hem yenidoğan hem de erişkin dönemi için geçerlidir: kan hormon seviyeleri, strese yanıt gibi. Bunlara ek olarak, REM uykusunun insanlar arasındaki bağlılık davranışı üzerinde önemli etkisi olduğu anatomik, işlevsel ve davranışsal olarak gösterilmiştir. Bağlılık, gelişen canlıya (anne gibi) korunma sağlanmasına neden olur ve bunu fark eden “korunan”ın (bebek) çevresel tehlikelere karşı kaygısı azalır. İnsan ve hayvanlarda, limbik ya da hazcı sistem denilen beyin kısmı özellikle bağlılık için önemli merkezdir. Bu bölgelerin hasarında, bağlılık ilişkilerinde belirgin bozulma ortaya çıkar. Bu bölgeler duygulanımsal girdilerle, duyusal girdilerin bir araya getirildiği yerdir. Birleştirici bu bölgelerin aynı zamanda REM uykusu esnasında çalıştığı gösterilmiştir. Yani, beyindeki bağlılık bölgeleri ve REM uykusunu yapan alanlar arasında bir örtüşme vardır.10

9 Siegel JM. Why we sleep? Scientific American, Kasım 2000;72-77 10 McNamara P et al., REM sleep and attachment. J Sleep Res 2001;10:117-127.

Page 14: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 14

Yeni doğmuş bir bebeğin, annesinden uzun süreli ayrılması, bozulmuş ve kısalmış REM uykusuna neden olur. Bu durum hem insanlarda hem de birçok maymun türünde tespit edilmiştir. Anne ve bebeğin bir arada uyumaları, uyku dahil biyolojik olaylarda eşzamanlılık oluşturur. Bu yakınlık yenidoğan bebeği annenin ritmine alıştırır. Diğer yandan, bir arada uyuma, memeli türlerinde neredeyse evrenseldir ve tüm insan kültürlerinde gözlenmiştir.

Bebeğin annesini emmesi, annede oksitosin hormonu salınımını sağlar ve bu da memeden süt çıkışını sağlar. Ancak, oksitosin salınımı, annede yavaş dalga uykusu olmadıkça ortaya çıkmaz. Yavaş dalga uykusu döneminde oksitosin salınır ve REM evresi ile de en tepe noktasına ulaşır. Oksitosin hormonu da, REM uykusu gibi, tüm memelilerde bulunur. Deneysel olarak, memeli hayvanlara oksitosin enjekte edildiğinde sosyal bağlılık davranışları ortaya çıkar. Bunun yanında oksitosin; annelik, cinsel davranış, sosyal bağlılık, bellek ve öğrenme, kendi kendine çalışan otonom sinir sistemini düzenleme, beslenme, esneme gibi işlevleri sağlar. İlginç olarak bu davranışların tümü de REM uykusu yoksunluğu durumunda değişir (uykusuzluk ve açlıkta esneme gibi).

Esneme özellikle REM uykusu yoksunluğu ile ilişkilidir. Esneyen birisinin görülmesi durumunda, gören kişide bir esnemeyi tetiklemesi muhtemelen sosyalizasyon davranışının bir yan ürünüdür. Farelerin beyinlerine oksitosin enjekte edilmesi ile esneme ortaya çıkar ve penis ereksiyonu ile birliktelik gösterir. Benzer olarak da penil ereksiyon insanlarda uykunun REM döneminde ortaya çıkar. Bu ereksiyon, oksitosin üreten merkezlerin baskılanması ile engellenebilir. Oksitosin, uyku ile ilişkili bir salınım ritmi gösterir ve insanlarda en tepe salınımına sabah saat 04 sırasında ulaşır.

Bütün bu çıkarımlardan da anlaşılacağı üzere, iyi bir uyku, sadece bir uyku değildir. Günlük yaşamımızı da derinden etkileyen bir ihtiyaçtır.

Uykudaki Bilinç Durumu Genel kabulün aksine uyku durumu ve hele hele rüya görme esnasında bilincimiz tam olarak kendi içselliğimiz ve dış dünyadaki uyaranlara kapanmaz. Rüya gören kişi uyanık bilincin dünyasından uzaklaşmasına karşın tam bir kopukluk yoktur. Rüyaların bir kısmı uyanık yaşamı devam ettirir. Rüyalarımız düzenli bir biçimde, kısa süre önce bilincimizde bulunan – veya bilinçaltımızdaki - fikirlere bağlı olarak ortaya çıkar. Rüyalarımız bir kısım içerik ve malzemesini uyanık

Page 15: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 15

yaşamımızdan ödünç alır. Oysa kişisel olarak, sanki rüyalarımız başka bir âlemden bize ulaşıyormuş hissi duyarız. Rüyalarımızda belleğimizin kayıtları bir şekilde devreye girer, ama seçtiği olaylar nedensel ilişki içermez.

Ameliyatlar için uygulanan genel anestezinin ve koma durumunun aksine, uykumuzda ve rüya esnasında belli bir ölçüde bilinçli zihnimiz devam eder. Uykunun değişik evreleri vardır ve bu evrelere göre de kişideki bilinç durumu değişir. Özellikle, günlük yaşamlarında yoğun olarak uğraşılan sorunların çözümlerinin rüyada ortaya çıkması uykudaki durumumuzun “bilinçsiz” olmaması ile rahatlıkla açıklanabilir. Bilim tarihinde bunun örnekleri sıktır: Friedrich August Kekulé’nin (1829-1896) benzen molekülünün şeklini, Elias Howe’nin (1819-1867) dikiş makineleri iğnelerinin iplik deliğinin uçta olması gerektiğini (rüyasında bir Kızılderili grubunun kendisini bir ağaca bağladığını ve hepsinin mızrağının ucunun delik olduğunu görür) ya da dahi matematikçi Srinivasa Ramanujan’ın (1887-1920) uğraştığı bir denklemin çözümünü rüyasında görmesi gibi. Ama bu keşifler sadece ünlü bilimadamlarına ya da dâhilere ait değildir. Üniversite sınavına hazırlanırken masa başında uykuya kalan birçok öğrenci, yarıda kalan ya da çözemediği problemi rüyasında çözmüştür. Bunun da örnekleri çoktur.

Gelelim uykudaki bilinçlilik durumumuza. Uyku değişik evrelere ayrılır. Uyku evresi-1’de kişi kolaylıkla uyandırılabilir. Evre-1 uykunun %2-5’ini oluşturur. Kişi uyandırıldığında uykudan ziyade yarı uyanık olduğunu söyler. Evre-2 ise uykunun %50’sini oluşturur. Bu evrede beyin elektriği kayıtlamasında (EEG) aralıklı K-kompleksleri denen dalgalar ortaya çıkar. K-kompleksleri kendiliğinden veya ani dışsal uyaranla ortaya çıkabilir. Kişinin kulağına, kişinin kendi adı gibi anlamlı sesler söylenmesi K-kompleksleri sık oluştururken, anlamsız kelimelerle daha az ortaya çıkarlar. Bu durum beynin uyku sırasında aslında tam olarak uyumadığını ve anlamlı-anlamsız ayrımını yapabilecek kadar bilgiyi işlemeye devam ettiğini gösterir. Yavaş dalga uykusu olan aşama olan 3-4'te ise kişide hem benlik algısı hem de nesneler yoktur. Bu aşamada özellikle önbeyin kabuğu bölgesinde kan akımı ve metabolizma daha düşük seviyeye düşer. Böylece uyanıkken çok yoğun kullanılan bir bölge kendini toparlar. Bu bölgede rüya görme esnasında enerji kullanımındaki azalma devam eder. Belki de bu çalışma azalmasından benlik hissi bu aşamada kaybolur, kendine farkındalık askıya alınır. Uykuda yürüme bir uyanıklık bozukluğudur. Tipik olarak yavaş dalga uykusunda ortaya çıkar ve bu uykunun başlangıcından 1 saat sonraya denk gelir ve aynı zamanda ilk REM

Page 16: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 16

(hızlı göz hareketleri) dönemidir. Rüyaların %95’i REM döneminde görülür. Bu nedenle REM dönemi aşağı yukarı “rüya dönemi” ile eş kabul edilir.

Uyku sırasında, bedensel organlarımız konusunda daha derin bir duyusal bilince ulaşıyor olabiliriz. Uyku ile dış dünyadan gelen uyaranlar ortadan kısmen kalkar. Algılar tamamen bedenin içsel uyarımlarına yönelir. İç organların bariz rahatsızlıkları, bazen rüya başlatıcı olarak ortaya çıkabilir. Tıpkı gündüz gürültülerinin bastırdığı ırmak uğultusunu geceleyin işitebilmemiz gibi, günün izlenimleriyle artık sağır edilmediğimiz geceleyin içeriden yükselen uyarımlar daha fazla beynimizin dikkatini çeker. Bu nedenle bazı organlarımızdaki hastalıkları daha ortaya çıkmadan rüyalarımızda görebiliriz. Örneğin; kalp ve akciğer rahatsızlıklarında sıklıkla kâbus ve kaygı rüyaları görülebilir.

Yine uyku sırasında, uyanıklık bilinci gibi seçici bir algılama olabilir. Dış dünyaya algılarımız tam olarak kapanmaz. Örneğin, bir değirmenci değirmen gürültüsünde uyur ve uykusunu engellemez. Karanlıktan korkan birisi ışığı açarak uyur. Ama değirmenin durması ve sesinin kaybolması değirmenciyi uykudan uyandırır ya da karanlıktan korkan için ışığın kapanması uyanmasına neden olabilir. Dolayısı ile uyku esnasında da bilgi işleriz. Dış dünyadan girdileri almaya devam ederiz. Özellikle REM uykusu esnasında, duyusal beyin kabuğunda çalışmada artış olduğu işlevsel beyin görüntülemeleri ile ortaya konmuştur.

Görüldüğü üzere, aslında biz uyusak da, “beynimiz uyku ve rüya esnasında tam olarak uyumaz.” Bilgi işlemeye devam eder. Bu bilgi, günlük yaşamımızdan bilinçli ve açık zihinle aldığımız bilgi olabileceği gibi, bilinçsiz, fark etmeden beynimize ulaşan bilgi de olabilir. Uykunun Kısa Anatomisi Beyin kabuğu, non-REM uykusu ve uyanıklığın devamı için önemlidir. Yine de, doğuştan beyin kabuğu olmayan yenidoğanlarda uyku ve uyanıklık döngüsü vardır. Beyin kabuğu, beyin sapı ağsı yapısını uyarır ve geriye dönerek beyin kabuğunu uyarır. Yine uyku, talamusun yokluğunda da ortaya çıkar, ancak uykudaki iğcikler görülmez. Bölgesel beyin kan akımı çalışmalarında, yavaş dalga uykusunda (uyku evresi 3 ve 4) talamusta kan akımının azaldığı gösterilmiştir.

Tablo. Uyku döngüsü ile ilişkili birçok sinir ileticisi vardır. Bunlar adenozin, dopamin, asetilkolin, nor-adrenalin, histamin ve GABA başlıkları altında toplanabilir.

Page 17: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 17

Uyku, uyanıklık ve bilinç için anahtar yapı beyin sapı ağsı

yapısıdır. Bu bölge aşırı derecede birbiri ile bağlantılı sinir hücreleri ağından oluşur. Sinir ileticileri bu bölgede çeşitlilik gösterir. Ancak çekirdek oluşturmak için bir araya gelen bazı sinir hücreleri ağırlıklı olarak belli sinir ileticileri salarlar. Örneğin; rafe çekirdeği serotonin, lokus seruleus nor-adrenalin, pedunkulopontin çekirdek ise asetilkolin (ACh) salar. Rafe sisteminin tam hasarlarında hayvanlar uyanık kalır ve uyumaları mümkün olmaz. Kısmi hasarlarda ise yavaş dalga uykusu bozulur. Benzer olarak lokus seruleusun elektrikle uyarımı uyanıklık yapar. Bu bilgilere göre normal uyku döngüsü için beyin sapı ve beyin

Sinir ileticisi Etkisi ve kanıtlar Adenozin Uykuyu başlatıcı özelliği vardır.

Uyku yoksunluğunda bazal önbeyin asetilkolin bölgelerinde adenozin seviyesi artar. Uyku esnasında hücre dışı adenozin seviyesi azalır.

Adenozin etki yerlerini bloke eden kafein ve teofilin uykusuzluk yapar ve tetiktelik, uyanıklığı artırır.

Dopamin Uykuyu azaltır ve uyanıklığı artırır. Sinaps sonrası D2 uyarımı, sinaps öncesi D2 bloku uyanıklıkta artış yapar. Dopamin etkisini azaltan ilaçlar (nöroleptikler) uyku oluşturur. Dopamin seviyesini arttıran amantadinin, bitkisel koma durumundaki kişilerde uyanıklığı geri getirdiği gösterilmiştir.

D-amfetamin, metilfenidat, kokain dopamini arttırarak uyanıklığı artırırlar. Aynı şey dopamini beyinde doğrudan artıran L-dopa için de geçerlidir.

Histamin Beyin sapı ağsı yapısından köken alan histamin içeren uzantılar uyanıklığı sağlar. Uyku ile histamin salan hücreler uyarıyı keser.

Histamin etkisini bloke eden (H2’ler) kaşıntı ilaçları uyku yapar.

Nor-adrenalin

Uyku ortaya çıkışı ile lokus seruleus hücreleri ateşlemeyi azaltırlar.

Alfa-1 blokerleri uyku yapar.

Serotonin Beyin sapı rafe çekirdeği uyanıklık esnasında belirgin ateşleme yaparken, yavaş dalga uykusu esnasında azalır ve REM uykusunda belirgin olarak sessiz kalır. 5-HT2A ve 2c algılayıcıları yavaş dalga uykusunda önemlidir.

5-HT2c algılayıcısı blokeri (ritanserin) yavaş dalga uykusunu artırır. 5-HT2 algılayıcısını uyaran mianserin ve trazodon yavaş dalga uykusunu artırır.

GABA GABA-A uyarımı klorür kanal açılmasını uyararak, uykunun ikinci evresini uzatırlar ve bu dönemde uyku iğcikleri artar. Evre 3-4 ve REM uykusu baskılanır.

Barbitüratlar, zopiklon, benzodiazepinler ile benzer etki oluşur.

Asetilkolin Artışı uyanıklığa ve REM uykusuna neden olur. Uykunun başlaması ve devamlılığını sağlar.

Ayrıntı için konuya bakınız.

Page 18: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 18

kabuğu bütünlüğü önemlidir. Bunlara içsel saatimizi de (suprakiazmatik çekirdek) eklemek gerekir. Genelde kabul edilen REM döneminin belirgin pons hasarlarında ortadan kalktığıdır. İnsanlarda bu, hastalık durumlarında ortaya konulmuştur.11 Bazal önbeyin hasarlarında rüya sıklığı ve canlılığı artar. Bu bölgelerdeki ACh azaltan ilaçlar (atropin, skopolamin) rüya sıklığını artırır ve rüya benzeri zihinsel duruma neden olur. Beyin sapının ponstaki, REM-On (açık) hücreleri ağırlıklı olarak ACh kullanırlar. Halbuki REM-off (kapalı) hücreler aminerjiktir. REM-off sistemi, esas olarak serotonin salan dorsal rafe çekirdeği ve nor-adrenalin salan lokus seruleustan oluşur. Duyusal kabuk-şakak-görme beyin kabuğu bileşkesi ve alın bölgesinin ön-iç kısmı hasarlarında REM uykusu olduğu halde rüya görülmez. Bu alan aynı zamanda görsel-uzaysal algı, bilişsellik, zihinsel hayal kurmalarda devreye girer. Dolayısı ile REM beyin sapı ACh sistemi ile oluşur, ancak önbeyin rüya yapıcı mekanizmaları çalıştıramaz. Şizofrenili hastalara bir dönem uygulanan beyin alın bölgesinin cerrahi çıkarılmasından sonra (lobektomi) varsanılar kaybolduğu gibi rüya görme de kaybolur. Hatta bir ölçüt olarak, cerrahi sonrası rüya görme devam ediyorsa cerrahi başarısız olarak değerlendirilirdi. Ponto-geniculat-oksipital (PGO) dalgalar, rüya sırasında bahsedilen anatomik bölgelerde ortaya çıkan bir dalgadır. Devamlı şekilde PGO dalga oluşumunun rüya sırasında hayalleri tetiklediği düşünülür. Bu bölgedeki diken dalgaları 100 msan sürer. Ardışık diken dalgaları, rüya içeriğinde hızlı değişikliğe neden olur. Nor-adrenalin, serotonin kontrolü ele geçirir ve gerçek dışı mantıksız rüyalar oluşur. Uyandıktan hemen sonra rüyayı zor hatırlama veya unutma, nor-adrenalin, histamin ve serotonin yolaklarının, REM’den uyanınca hemen devreye girmesi ile beyin durumunun hızla değişmesinden kaynaklanır. Rüya görme esnasındaki bilincimiz, genellikle şizofrenide rastlanana benzer: duyusal-hareketsel varsanılar, garip hayaller, azalmış kendine farkındalık, yer-zaman-kişi yöneliminde dengesizlik, duygulanım atakları ve içgüdüsel davranışlar... REM uykusundaki bu davranışlar akkumbens çekirdeğinde dopamin artışı ile oluşabilir. Ancak bu tabloyu dopamin tam olarak açıklamaz. Asetilkolin ve

11 Solms M. Dreaming and REM sleep are controlled by different brain mechanisms. Behav Brain Sci 2000 Dec;23(6):843.

Page 19: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 19

dopamin artışına ek olarak serotonin, nor-adrenalin ve histamin azalması REM uykusu zihninin içeriğini oluşturur.12

Rüyada Geleceği Görmek 3200 yıl önce Çanakkale Boğazı yakınlarında ''Truva'' kentinin barışsever ve cesur insanları, kral Priamos'un idaresi altında uzun yıllar barış içinde bir hayat sürmekteydiler. Bir gün, kral Priamos'un karısı Hekabe bir rüya gördü. Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Truva surlarını sarmaktaydı. Hekabe, bu rüyasını önce kocasına; daha sonra da bir kâhine anlattı. Kâhinin yaptığı yorum, hiç de iç açıcı değildi. Ona göre, Hekabe, hamileydi ve doğacak olan çocuk, ilerde Truvalıların başına büyük dertler açacak, kentin yok oluşuna neden olacaktı. Bu kehanete inanan Kral Priamos, çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek için görevlendirdi. Savunmasız yeni doğmuş bebeği öldürmeyen Truvalı adam, onu o zamanki adı ''İda'' olan bugünkü ''Kazdağı''na götürüp, bir ormana bıraktı. Nasıl olsa, yabani hayvanlar onu öldürür diye aklından geçirdi. Bebeği dağa bırakıtı ama bir çoban onu bulup yetiştirdi. Bu çocuk, ilerde gerçekten Truvalıların başına dertler açacak ve hatta yok oluşuna neden olacak olan, Atinalı Helen’le büyük aşk yaşayan ünlü Paris'tir. Hepimiz günlük yaşamımızda, Truva kraliçesi Hekabe’nin sonradan Truva’nın yok oluşuna neden olacak büyük toplumsal olayları işaret eden rüyaları gibi olmasa da, sürekli rüya görürüz. Aradan geçen 3200 yıla karşın çok bir şey değişmemiş, bizim ve tanıdığımız kişilerin gelecekte olan bir olayı çok önceden rüyalarında görmelerini artık kanıksamışızdır. Bunu neredeyse doğal insansı bir yetenek ve hatta bazıları için de doğaüstü yetenek olarak karşılarız, ama bizde biraz da şaşkınlık yaratır. Rüyalarla ilgili olarak önceden bilme ya da haber alma iki şekilde olabilmektedir. Birincisi, sonradan ortaya çıkacak konu ile hiçbir ilgisi olmayan bir kişinin durumu rüyasında görmesidir. Buna sıradan bir vatandaşın, 11 Eylül’deki ikiz kulelerin yıkılmasını rüyasında görmesi örnek olarak verilebilir. Bu durumda kişi dünyanın herhangi bir yerinde olabilir ve ikiz kulelerle herhangi bir ilişkisi olmaz. İkincisi, bir konu üzerinde yoğunlaşmış, ama bir türlü bir sonuca ulaşamayan kişinin rüyasında çözüme ulaşmasıdır. Bu durumda genellikle önceden hazır olan bir beyin vardır. Kişi hemen hemen tüm eforunu bir konu üzerinde odaklar. Uyanık zihni-bilinci ile çözemediği problemi, rüyasındaki zihin-bilinci ile çözer ve uyanınca da bunu

12 Gottesmann C. The neurochemistry of waking and sleeping mental activity: the disinhibition-dopamine hypothesis. Psychiatry Clin Neurosci 2002;56(4):345.

Page 20: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 20

günlük yaşamındaki soruna uygular. Bu durum daha sıktır ve bilim tarihinde de örnekleri sıktır. Birinci hadisenin ortaya çıkışı olasılık yasaları (büyük sayılar kuralı) içerisinde açıklanabilirken, ikinci durum hazır olan bir beynin, uyku ve rüya sırasında çalışmaya bir şekilde devam etmesi, çözüme ulaşması ile açıklanabilir. Ancak, her iki durum için de, daha sonra değinileceği üzere “mucize etkisi” ve “seçici bellek” ortaktır. Büyük Sayılar Kuralı Rüyada önceden bilmelerin olası bir açıklaması da, John Allen Paulos tarafından öne sürülen13 “büyük sayılar kuralı” olabilir. Buna göre milyonlarca saat rüya gören bir toplumun önceden bazı olayları bilebilmesi olasılık dahilindedir. Örneğin, Türkiye’de 70 milyon insanın her biri, her gece an az 2 saat rüya görür. Her rüya yaklaşık 50 farklı tema içerir. Bu yaklaşık günde görülen 140 milyon saat süren rüya demektir. Yıllık 365 günle bu sayıyı çarparsanız 51.100.000.000 saat rüya süresi yapar (bütün bu sayıları da 250 farklı rüya içeriği ile çarparsanız artık rakamlar epey büyür).14 Dünyadaki 7 milyar insan için günlük düşünüldüğünde, her gün gezegenimizde insanlar 7 milyar x 2 saat rüya=14 milyar saat rüya görür. İstatistiksel olarak kişilerin rüyalarının karakterleri, konu ve sembolleri farklıdır. Çoğu kişinin farklı bir geçmişi, farklı problemleri ve zihinlerinde gerçek yaşamın farklı yansımaları vardır. Rüyada görülen bir olayın gerçek yaşamdaki bir olayla eşleşmesi ne paranormal bir etkidir ne de geleceği önceden bilmedir. Bu anormallikleri “rastlantısal eşleşme” olarak adlandırmak daha doğru olacaktır.15 Büyük sayılar kuralına göre, Dünya’da 7 milyar insanın her gün toplam olarak gördüğü 14 milyar saat rüyadan çoğunluğu anlamsızdır ve ertesi gün bilinçli zihnimizle hatırladığımız günlük yaşamdaki olaylarla herhangi bağlantısı kurulmaz. İstatistiksel kurallara göre; eğer yeterli deneme yapılırsa, istediğimiz sonuç sadece olasılık dahilinde değildir, büyük bir oranda istediğimiz sonuç gerçekleşecektir. Örneğin, bir kişinin önceden birisi tarafından rüyada ve ertesi gün de günlük yaşamda görülme olasılığı epey yüksektir: 1/4144545. Yakın zamanda yapılan hesaplamalara göre, her gece gezegenimizde görülen rüyaların yaklaşık 1,5 milyon kadarı geleceği görme eşleşmesi içerir.

Paulos, yukarıdakine benzer bir olayın gerçekleşme ihtimalinin pek de sandığımız kadar düşük olmadığını gösteriyor: Hesaplamanın

13 Paulos JA. Beyond numeracy. London, Penguin, 1991 14 Hines, Terence. Pseudoscience and the Paranormal. Buffalo, NY: Prometheus Books, 1990. 15 Combs A, Holland M. Synchronicity, Science, Myth and Trickster. Marlowe and Comp., NY, 1996

Page 21: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 21

kolaylığı açısından, herhangi bir rüyanın gerçek hayattaki bir olaya benzeme olasılığının 1/10.000 yani 0,0001 olduğunu düşünelim. Bu oran gerçekten de oldukça düşüktür ve neredeyse sıfıra yakındır. Doğal olarak, gerçek yaşamla örtüşmeyen bir rüya görme olasılığı da 9,999/10.000 yani 0,9999 olacaktır (%99). Bu hesabı bir yıla yayacak olursak, bütün bir yıl boyunca gerçek yaşamla kesişmeyen rüyalar görme olasılığı (0,9999)365=0,9641 olacaktır. Diğer bir ifade ile yıl boyunca gördüğümüz 730 saat süren rüyanın %96,41'inin gerçek yaşamla hiçbir ilişkisi olmayacaktır. Ancak geriye kalan 1-0,9641'lik oran önceden tahmin edilen gerçek yaşam olasılığını göstermektedir ki bu rakam 0,0359'a diğer bir ifade ile %3,59'a eşittir.

Bu aslında oldukça yüksek bir orandır. Çünkü bu oran sadece bir yıllık zaman için ve sadece bir kişi için geçerlidir. Dünya üzerindeki 7 milyar insanın her birinin, yılda 7 milyar x 2 saat gece rüyası x 365 gün olarak düşünüldüğünde ve rüyalarında %3,59 olasılıkla gerçekleştiğini düşünecek olursak her yıl milyonlarca “önceden bilme” olayının olduğu rüya ortaya çıkar. Daha ilginç olarak dünyadaki herhangi bir insanın 10 yıl boyunca gördüğü rüyalarının hiçbirinin çıkmama olasılığı (0,9999)365 gün x 10 yıl = 0,6941 iken, gelecekteki olayı tahmin eden bir rüyayı görme olasılığı %30,59 olacaktır. Bu rakam günlük yaşamda başınıza gelebilecek birçok olasılıktan (şeker hastalığına yakalanma, felç geçirme, kalp krizi geçirme, ülkemizde trafik kazasına karışma ...) çok çok daha yüksektir.16 Diğer yandan, birçok kişi her gece ertesi günkü kişiler ve olaylarla ilişkili olmayan rüyalar görür. Bunlar doğal felaketler olan depremler, fırtınalar, ölümler veya yangınlar tarzında olabilir. Ancak, sonraki gün ve günlerde “eşleşebileceği” olaylar olmaz ise herhangi birisi hatırlanmaz. Dolayısı ile eşleşebilen rüyalar ile bir “seçici bellek” de devreye girer.

Buna karşın; önceden haber veren rüyaların içeriği kişisel veya ailevi olduğunda büyük sayılar kuralının devreye girmesi çok muhtemel değildir. Sevilen ya yakın akraba olan bir insanın rüyada öldüğünün görülmesi ve gerçek yaşamda da aynı zamanda ölmesi olasılık modeli ile kolaylıkla ve belki de hemen hiç açıklanamaz. Bunun örnekleri Abraham Lincoln’ın kendine yapılacak suikastı ve Atatürk’ün (1881-1938) annesinin ölümünü çağrıştıran simgeleri rüyasında görmesidir. Günlük yaşamımızda da benzer rüyaları olan tanıdık ve dostlarınız olmuş olabilir. Bunların nasıl ortaya çıktığına bugünün bilimi ile yanıt vermek mümkün değildir.

16 Paulos, John Allen. A Mathematician Reads the Newspaper. Anchor Books, 1996.

Page 22: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 22

Mucize Etkisi Rüyalarda önceden bilme durumu sıklıkla, bilinen olayın ciddiyeti ve önemine göre “mucize” etkisi yaratır. Basında konu edilir, kişiler arasında sürekli konuşulur, dilden dile aktarılır. Olayı bilen kişi ise tam bir “geleceği görme” uzmanı olarak sunulur. Oysa nötral denilen ve görenin zihnindeki bir olayla bağdaştırılmayan rüyalar unutulur ve hiç hatırlanmazlar bile. Önceden rüyada bilmeler, bir anlamda mucizeler şekilde doğa yasalarının ihlali olarak görülür. Mucizelerden ortaya çıkan hayret ve şaşkınlık, olaylar hakkındaki inanç doğrultusunda hissedilir bir eğilime neden olur. Mucize hissi zihinde verimli bir toprağa ekilir ve hemen meyvelerini verir.17 Artık “geleceği önceden bilme” rüyası dalga gibi her belleğe yayılır. Bunlara ek olarak yanlış aktarılan ve ikincil kaynaklardan “mucize etkisi” ile yayılan yanlış bilgiler de vardır. Örneğin, Mendeleev’in elementlerin periyodik tablosunu rüyasında gördüğü, Otto Loewi’nin kurbağa kalbindeki sinir iletiminin kimyasal olduğunu rüyasında keşfettiği öne sürülür (bu keşfi ile Nobel ödülü almıştır). Otto Loewi’nin doğrudan rüyasında gördüğü konusunda ifadesi olmamakla birlikte, olası rüyanın görülmesinden 32 yıl sonra, konu ile ilgili birçok atıflar yapılmıştır. Ancak, her iki durumun da gerçek olmadığı ya da olduğundan farklı öne sürüldüğü yapılan tarihsel incelemelerle ortaya konmuştur.18 Rüyaların Yorumlanması Rüyalarda geleceği görme konusunda önemli bir zorluk, rüyalardan nasıl bir mesaj alınacağıdır. Rüyada gelen çözümler ya da gelecekten haber almalar, olayı doğrudan doğruya tıpkısı olarak görme (filme kaydedilmiş gibi) tarzında olabileceği gibi, sembolik ifadelerle görme tarzında da olabilir. Dolayısı ile rüyaların yorumlanması başlı başına bir sorundur. Örneğin; 10 yıl önce bir dergide gördüğünüz kertenkele resmi ile 1 yıl önce bir ansiklopediyi karıştırırken gördüğünüz – ya da çok önem vermeden baktığınız - eğreti otunun Latince adı olan Asplenium ruta muraria yan yana getirebilir. Üstelik kertenkeleler de eğrelti otunu yemeye bayılır. Dolayısı ile her rüyanın bilinçli ya da fark etmeden beynimize ulaşan verilerin hangisinden geldiğini anlamak mümkün olmayabilir.

17 Hume, D. İnsan Zihni Üzerine Bir Araştırma. Çev: Öğdüm S. İlke Yay. 1998;116–139 18 Baylor G. What Do We Really Know About Mendeleev’s Dream of the Periodic Table? Dreaming, 2001;11:2

Page 23: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 23

Rüyaların sabahleyin büyük oranda silinip gittiği herkesçe bilinir. Ama çoğu kez bir rüyayı sadece kısmen hatırladığımız, gece rüyamızda daha çok şeyin bulunduğu duygusunu taşırız. Sabahleyin hala canlı olan bir rüyaya ilişkin hatırladıklarımızın, günün akışı içinde küçük kırıntılar dışında nasıl silinip gittiğini de biliriz. Çoğunlukla, ne gördüğümüzü bilmeksizin rüya gördüğümüzü biliriz. Nadir durumlarda ise bazı rüyalar inatla bellekte kalır. Yıllarca tekrarlanabilir. Rüyaların içeriğini unutmamızın bir nedeni çoğunlukla anlaşılırlıktan yoksun olmalarıdır. Buna ek olarak uyanık bilincimizdeki nedensellik (neden-sonuç) ilkesi ile ortaya çıkmamaları, rüyaların genelde eşsiz olması (uyanık günlük bilincimizde benzer şeylere pek rastlamayız), rüyalardaki düşünsel malzemelerin uyanık bilincimize tercüme edilmesindeki yetersizliktir. Rüyalarımız imaj ve görüntülerden oluştuğu halde, uyanık bilincimizde düşüncelerimiz için “kavramları” kullanırız. Rüyalarımızı düşünmek yerine yaşarız. Bu nedenle hatırlanmaları zordur ve eksiktir. Rüyalarımız uyanınca, tıpkı yıldızların parlaklığının güneşin ilk ışıklarına yenik düşmesi gibi, rüyalar da günün izlenimlerinin önünde soluklaşırlar. Uyanık bilinç, hatırlanması zor olan rüya belleğine kolayca ilaveler yapabilir. En doğrucu insanlar bile rüyalarına bazı ilaveler ve süslemeler yapar. Bir rüyayı yorumlamak, o rüyaya bir anlam yüklemek ve uyanık bilincimize anlaşılır hale getirmek demektir. Rüya yorumlaması iki şekilde olabilir. Rüya içeriğini bir bütün olarak ele alarak, sembollere anlamlar vermek, nasıl çağrışımlar yaptığına bakmaktır. Gelecekten haber verdiği iddia edilen rüyalar genelde semboliktirler. Diğer ve en sık yapılan popüler rüya yorumu, her bir işaretin sabit bir anahtar yolu ile bilinen bir anlamı olan başka bir işarete çevirmektir. Bu bir tür şifreli yazının (kriptografi) deşifre edilmesi gibidir. Bu durumda, deşifre edilen anahtar kelimeler birbirine bağlanarak sonucu gelecek zaman dilimine çevrilir. Hem popüler yorum hem de sembolik yorum tam olarak bilimsel ölçütleri karşılamazlar. Özellikle, deşifre yönteminde her şey rüya tabirleri kitabındaki anahtarların doğruluğuna bağlıdır ve doğruluğunu kimse garanti edemez.

Page 24: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 24

Bilincin Kimyası ve Sinir

İleticileri

Sinir sistemimizde, sinir hücreleri arası bağlantı bölgesinde, bir hücreden diğerine uyarının geçişi kimyasal aracılarla olur. Bu aracılara sinir ileticileri denir. Gelişmiş bir beyinde iletimin %99’u bu kimyasal maddelerle olur. Çok az oranda da herhangi bir sinir ileticine gerek duyulmadan, elektriksel hücreler arası bağlantılarla uyarılar bir hücreden diğerine aktarılabilir. Sinir ileticilerinin beyindeki veya omurilikteki yoğunluklarında azalma, artma ya da birbirleri ile olan dengeli ilişkilerinin bozulması birçok davranışsal ve hareket hastalığının temelidir. Temel olarak iki ana grup sinir ileticisi vardır: baskılayıcı (inhibitör) ve uyarıcı (eksitatör). Baskılayıcılar, adından da anlaşılacağı üzere, sinir iletimini engellerken, uyarıcılar sinir hücresinde uyarıma neden olurlar. Değişik konular içerisinde, ilgili sinir ileticisine değinildiğinden, bu konuda özet olarak temel sinir ileticileri ve beyindeki dağılım bölgeleri ele alınacaktır. Sinir ileticileri, anahtarın kilide girerek kapıyı açması gibi, salındıkları hücre sonlanmasındaki keseciklerden karşı tarafa, etki edilecek ya da bilgi aktarılacak hücrede kilit benzeri yapılarla birleşirler. Tıpkı kapı açan anahtar gibi iyon kapılarını açarlar ya da başka yolların çalışmasını sağlarlar. Sinir ileticilerine her gün bir yenisi eklenmese de etki ettikleri bölgeler (reseptör), alt tip olarak neredeyse her gün bir yenisi eklenmektedir. Konuda belli başlı alt tipteki etki yerleri ele alınacaktır. Konuda sıklıkla geçen anatomik yerleşimler için ilgili resimlere başvurmak anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.

GABA (Gamma Amino Butirik Asit) GABA insan sinir sistemindeki en önemli baskılayıcı (inhibitör) sinir ileticisidir. Beyindeki sinir hücrelerinin %80’inde bulunur. GABA yoğunluğu, dopamin ve asetilkoline göre 1000 kat daha fazladır. GABA

Page 25: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 25

işlevi uykuda artarken, kaygı gibi aşırı uyanıklık yapan durumlarda azalır. GABA içeren sinir hücreleri nispeten küçük yapıdadır. Görme beyin kabuğunda da yoğun olarak GABA içeren hücreler bulunur. GABA, iki algılayıcı üzerine etki eder: GABA-A ve GABA-B. GABA-A’lar iyon geçişine neden olarak hızlı etki (saniyeler içinde) oluştururken, GABA-B’ler daha uzun ve geç (saatten günlere uzayan) etkiler oluşturur. Glutamat Uzun mesafelere uzanan sinir hücrelerinde bulunur. Uyarıcı bir sinir ileticisidir. Yeni beyin kabuğu ve kalıcı belleğin yerleştiği yer olan hipokampusta yoğundur. Beyin kabuğunda IV-V-VI. tabaka sinir hücrelerinde çok bulunur. NMDA, AMPA ve kainat adlı üç tip algılayıcısı vardır. NMDA ve AMPA iyon geçişi ile hızlı etkiler oluşturur. Asetilkolin (ACh) ACh diğer sinir ileticilerine göre bilinçli farkındalığın temelinde yer alan, en olası kimyasaldır. ACh aynı zamanda sinir kas kavşağının da sinir ileticisidir. ACh evrimsel olarak yaşlı bir molekül olup mavi-yeşil yosunlar ile mantarlarda bulunmuştur ve dünyada 3 milyar yıldır vardır. Birçok sinirsel olmayan doku ACh içerir. Buralarda hücre bölünmesi, farklılaşması ve hücre-hücre bağlanmasında iş görür.19

Beyinde çok yaygın olmasına karşın, beyin kabuğunda I, II ve IV. sinir hücresi tabakalarında daha yoğundur. ACh, iki tip algılayıcı üzerine etki eder: muskarinik (M) ve nikotinik (N). M algılayıcıları uzun ve geç etkilidir. Özellikle beyin kabuğu ve derin beyinde (striatum) yoğundurlar. N’ler ise iyon geçişine neden olur bildiğimiz içilen sigaradaki nikotinin etki ettiği algılayıcıdırlar. N’lerin de birçok alt tipi vardır. Alfa-4 ve beta-2 talamusta (LGN), orta beyin, striatum ve limbik bölgede yoğunken, alfa-7 hipokampus ve talamusun ağsı (retiküler) çekirdeğinde yoğunlaşmıştır. ACh içeren hücreler, hücresel iskelet proteini olan MAP-2’den (mikrotübüle eşlik eden protein-2) zengindir. Beyinde iki farklı ACh yolağı vardır. Biri beyin sapında (pedunkulopontin ve laterodorsal tegmental çekirdekler) ve diğeri önbeyin tabanında yer alan Meynert’in çekirdeğidir. ACh’nin beyinde bulunduğu yolaklardan biri olan önbeyin taban sinir hücrelerinin çalışması, uyanıklığın devamı için gereklidir. Bu bölgedeki ACh içeren sinir hücreleri uyanma, seçici dikkat ve REM uykusunda devreye girer. Uykudaki hızlı göz hareketleri döneminde ACh salan hücreler çalışırken, monoaminerjik (serotonin-dopamin-nor-adrenalin)

19 Wessler I ve ark. The biological role of non-neuronal acetylcholine in plants and humans. J Pharmacol 2001;85:2-10.

Page 26: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 26

sistemler baskılanır. Talamusun çekirdeklerinden olan intralaminar çekirdek bilinçli farkındalıkta etkindir ve beyin sapı ACh uzantılarından yoğun uyarı alır. İnsanlarda Meynert’ın çekirdeği yaklaşık bir milyon hücreden oluşur ve bu nispeten az bir sayıdır. Bu çekirdek beyin kabuğunda, yayıldığında yaklaşık 0.5 metre kare bir alan olabilecek bir tabaka ile bağlantılar oluşturur. Bu çekirdekten çıkan uzantılar, iç ve dış yollarla beyin kabuğuna ulaşır. Her sinir uzantısının son dallanması 1-2 mm2 alana yayılır. Meynert çekirdeğinin kendisi de ACh, GABA, nor-adrenalin uzantıları alır. ACh girdileri mezopontin bölge ve diğer bazal önbeyinden gelir. Mezopontin ağsı yapıdaki (lokus seruleus, rafe çekirdeği, pedunkulopontin ve latero-dorsal çekirdekler çıkıcı ağsı yapıyı ya da kısaca ARAS’ı oluştururlar) ACh ve monoaminerjik uzantılar bazal önbeyine gelir. Bu bölge diğer beyin bölgelerinden farklı olarak herhangi bir duyusal yoldan girdi almaz. Beyin kabuğu bazal önbeyine GABA yolları ile uyarı gönderir. ARAS dolaylı duyusal girdiyi bazal önbeyine taşır. ARAS’ın işlevi genel uyanıklığı sağlamaktır. Beyindeki ACh miktarı ile bilincin göstergesi olan gama titreşimi (40Hz) arasında ilişki vardır. Özellikle ACh’in muskarin algılayıcılarının uyarımı gama aktivitesinde artışın önemli bir nedenidir. Özellikle önbeyin ACh salan sinir hücresi uzantıları gama aktivitesinden sorumludur. Beyin kabuğu sinir hücrelerinin muskarinik uyarılması, 250 msan kadar gecikmeli bir yanıta neden olur. Bu uyarının ortaya çıkışı ile bilinçli algılanması arasında Benjamin Libet tarafından bulunan 500 msan’lık gecikmeyle uyumludur. Muskarinik uyarımı ile bir gecikme olur ve bu yaklaşık uyaranın bilince ulaşması için gereken zamana denktir. Dolayısı ile muskarinik ACh uyarımlar gama aktivitesinde olduğu gibi, bilince ulaşmak için gereken 250-500 msan’lik gecikmeyi de açıklar.20 Dopamin Dopamin hem uyarıcı (D1) hem de baskılayıcı (D2, D3 reseptörleri üzerinden) özellik gösteren bir sinir ileticisidir. Dopamin içeren hücreler iki beyin bölgesinde yoğunlaşırlar: ventral tegmental alan (VTA) ve substansia nigra (SN) pars kompakta. SN hücreleri striatuma uzanırken, VTA hücreleri limbik beyin kabuğu ve amigdala uzanır. VTA hücreleri, uykunun tüm aşamalarında devamlı ateşleme durumundadır. Dopamin sistemi güdüleyici davranışa neden olur ve dikkatin yerine

20 Perry E et al., Neurochemistry of Consciousness. Chapter 2. Cholinergic Transmission. Woolf NJ. John Benjamins Pubs. 2002;25

Page 27: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 27

getirilmesini sağlar. En azından dört farklı dopamin algılayıcısı vardır. Beynin derinliklerinde D1 ve D2, limbik sistem ve akkumbens çekirdekte D3 ve mezokortikal sistemde D4’ler yoğundur. Nor-adrenalin (NA) NA içeren hücreler beyin sapı bölgesi ile sınırlıdır. Beyin sapında lokus seruleusta yerleşiktirler. Algılayıcıları alfa-1, 2 ve beta-1, 2, 3’e ayrılır. Beta-1’ler beyin kabuğunda, beta-2’ler beyincikte yoğundur. NA, stresli uyaranlarda salınımının artmasıyla kişide uyanıklık, dikkat artışı ve tetiktelik doğurur. Beyin sapındaki lokus seruleustan çıkan NA sinir hücresi uzantıları, hipotalamus-amigdala, talamus ve önbeyin-duyusal beyin kabuğu-görme beyin kabuğuna uzanırlar. Bu sinir hücreleri uyaran tipine göre aralıklı (fazik) veya devamlı (tonik) ateşleme yapabilir. Aralıklı ateşleme seçici dikkat veya odaklanma ile ilgiliyken, devamlı ateşleme davranışsal esneklik ve dikkati devam ettirme ile ilgilidir. Lokus seruleus uyku döngüsü oluşumunda da önemlidir. Uyku ortaya çıkışı ile bu bölge sinir hücreleri ateşlemelerini ya da uyarılarını azaltırlar.

Dopamin sistemi devamlı bir uyanıklık (tonik) sağlarken, nor-adrenalin sistemi yanıta göre aralıklı (fazik) uyanıklık yapar. Artmış uyanıklık durumunda (yeni bilgi işleme gibi) nor-adrenalin sistemi yoğun çalışırken, dikkatsel sistemlere gerek duyarız. Dopamin salınımı yapan metilfenidat alımı, kişilerin bildik işleri yaptıklarında performanslarını azaltır.21 Serotonin (5-HT) Serotonin içeren sinir uzantıları, beyin sapındaki rafe çekirdeğinden köken alır. Bu bölgeden çıkan uzantılar aşırı dallanırlar ve hemen hemen tüm merkezi sinir sistemine yayılırlar. Rafe çekirdeğinde, serotonin yanında diğer sinir ileticileri de bulunur (dopamin, GABA, nor-adrenalin). İnsan beyninde en belirgin çekirdek arka (dorsal) rafe çekirdeğidir. Tüm beyin kabuğuna uzantılar verir. İç bölgedeki ayrı parçası da (median) aynı bölgelere uzantılar verir ve sinir uzantıları üst üste biner. Özellikle talamus, rafe uzantılarının yoğun uzanım gösterdiği, uyanıklık için önemli bir yerdir. Serotonin baskılayıcı bir sinir ileticisidir. Davranışları da baskılar ve kontrol altına alır. REM uykusu esnasında serotonin hücreleri sessizdir ve rüyada görülen varsanım görüntüleri, beyin

21 Yamamoto K, Hornykiewicz O. Proposal for a nor-adrenaline hypothesis of schizophrenia. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry 2004;28:913-22.

Page 28: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 28

kabuğunda serotonin baskılaması ile kaybolur. Serotoninin etki ettiği 15’e yakın algılayıcı vardır. Alın bölgesinde ve görme beyin kabuğunda 5-HT2 ve 5-HT2A’lar görsel varsanımlardan sorumlu tutulur. Amigdaldaki 5-HT1A’lar ise korku ve kaygıda devreye girerken, beyin sapındaki 5-HT3’ler bulantı-kusmada devreye girer. Bulantı giderici ondansetron bu algılayıcıları bloke eder. 5-HT1D algılayıcılarını uyaran, bir migren ağrı kesicisi olan sumatriptan, panik belirtilerinde artış ve otonom yanıtlardan olan nabızda yükselmeye neden olabilir. Histamin Uyanıklık, öğrenme ve bellekte kullanılan bir sinir ileticisidir. H1, H2 ve H3 algılayıcıları vardır. H1’i bloke eden ilaçlar uyku hali ve uyku yaparlar. Bunlara en iyi örnek kaşıntıyı gidermek üzere kullanılan ilaçlardır. Bunların bir kısmı H1 etkisini engeller ve uyku hali oluştururlar. Histamin reseptörlerinin uyarılması ise uyanıklık yapar ve bilincin seviyesinin ayarlanmasında etki eder. Adenozin Güçlü bir uyku yapıcıdır. Beyinde adenozin etkisi kafein ve teofilin ile azalır. Buna bağlı uyanıklık ve tetiktelik artar. Kahve içilmesi bu yol üzerinden etki ederek uyanıklık artışı ya da uykusuzluk yaratır.

Page 29: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 29

Koma

Koltuktan Düşen Bilinç!

Klasik bir sinir sistemi kitabında bilinç, kişinin kendi ve çevresinin farkında olması olarak tanımlanır. Bu durum iki ayrı işlevle sürdürülür: 1. Farkındalık (bilincin içeriği) ve 2. Uyanıklık (bilincin seviyesi). Bunların her ikisi çok farklı fizyolojik ve anatomik sistemle ilgilidir. Koma, bilincin içeriğinin bozulmasından ziyade bozulmuş uyanıklıkla ilişkilidir. Bilişsel, duygulanımsal zihinsel işlevlerin bir toplamıdır ve sağlam beyin kabuğu varlığına bağımlıdır. Bilincin içeriğinin tüm yokluğu bitkisel hayat ile aynı anlamdadır. Uyanıklık, sağlam bir beyin sapı ağsı uyarıcı sistemine (çıkan ağsı/retiküler aktive edici sistem, ARAS) ve orta beyin yapılarıyla olan bağlantılarına bağlıdır. Farkındalık gibi, uyanıklık da “hep ya da hiç” prensibiyle tanımlanamaz ve derecelendirmesi yapılabilir. Bilincin Oturduğu Koltuk Elde edilen verilere göre koma, yaygın iki yanlı beyin yarıkürelerinde zedelenme, ARAS’ın veya her ikisinin bir arada etkilenmesinden kaynaklanır. Beyin sapı ağsı sistemi gri maddeden (sinir hücresi grupları) oluşur ve üst omuriliğe kadar devam ederken, yukarıya doğru subtalamus, hipotalamus ve talamusun çekirdeklerine ulaşır.

İnsan ARAS’ı birkaç belirgin çekirdekle birlikte, daha az tanımlanmış çekirdekler içerir. ARAS’ın organizasyonu medulla ve ponsta çok belirgindir. Beyin kabuğu sadece ARAS ile uyarılmakla kalmayıp, ARAS’ı uyarmak ve aktivitesini düzenlemek için karşılıklı bağlantılar gönderir. ARAS kesin bir anatomik yapıdan ziyade, fizyolojik bir tercih olarak değerlendirilebilir. ARAS’tan çıkan en az üç yükselici yol bulunmuştur Biri, talamik retiküler çekirdeğe ulaşır ve daha sonra özel talamik çekirdekler aracılığıyla beyin kabuğuna gider. İkincisi,

Page 30: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 30

hipotalamustan geçerek limbik sistem dâhil önbeyin yapılarını etkiler. Üçüncüsü ise, her ikisi de yeni beyin kabuğu yaygın bağlantılarını sağlayan orta beyin rafe çekirdeği serotonerjik sinir hücreleri ile lokus seruleusun sinir hücrelerinden meydana gelir.

Bilinç yerel olarak beyin kabuğunun bir alanında değildir. Nerede yerleşik olursa olsun, beyinde artan hacimdeki hasarların hastanın genel uyanıklığını ve zihinsel yeteneklerini, artan oranda azalttığına dair kuvvetli kanıtlar mevcuttur.22 Birçok insan araştırmaları, koma veya bitkisel durum görülmesi için her iki beyin yarıkürelerinin büyük kısmının zedelenmesi veya işlevini kaybetmesi gerektiğini göstermektedir. Fakat bazı gözlemler sol yarıkürenin bilinçle sağdan daha fazla ilişkili olduğunu göstermiştir. Bu durum daha çok lisan ve kendinin farkında olma arasındaki ilişkiye bağlanmıştır. Baskın yarıkürenin konuşma bozukluğu meydana getiren ani, büyük hasarları haricinde, yarıkürelerin tek taraflı işe yaramaz hale gelmesi, tek başına komaya neden olmaz. Birçok çalışmacı, önbeyinde derin, içte yerleşimli hasarlara bağlı olarak bilinçte değişiklikler olduğunu bildirmişlerdir. Tek taraflı hasarların bilinç değişiklikleri ile ilişkisi gösterilmemiştir. Ancak, iki taraflı talamus hasarlarında sıklıkla bilinç değişiklikleri oluşur. İnsanda hipotalamusun iki yanlı arka kısım hasarları, büyüklüğü ile orantılı olarak, şiddeti giderek artan bilinç bulanıklığı, uyku hali ve sonuçta komaya neden olur. Pons seviyesi altındaki hasarlarda koma izlenmez. En aşağıda yer alan yaşatkan bölge (bulbus) ve omurilik zedelenmesi bilinçli cevabı bozmaz. Bilinçte Beyin Sapının İşlevi Nedir? Beyin sapının gri maddesi çekirdeklerden oluşur. Çekirdekler, sinir hücrelerinin kümelenerek yoğunlaştıkları bölgelerdir. Uzanımları ve uzantıları genelde, beyin sapı uzunlamasına paraleldir. Her çekirdeğin kendine ait bir sinir ileticisi ve yerleşimi vardır. Diğer çekirdek ve sinir hücreleri ile bağlantı kurarlar. Beyin sapının çekirdek bölgesi (merkezi) ARAS olarak adlandırılır ve ağ gibi retiküler yapısı vardır. Aslında, retiküler terimi tek bir anatomik yapıya gönderme yapmaz ise de yanlış bir tanımlamadır. Bu yapı beyin sapının merkezinde, orta hatta ve arka kısmında yer alır. Üst beyin sapından aşağıya kadar, omuriliğin üst kısmına kadar uzanım gösterir. 1917’lerden beri beyin sapı zedelenmesinin bilinci bozduğu bilinmektedir. 1940’larda ise, kedilerde beyin sapının elektriksel uyarımının uyanıklık-dikkat artışı yaptığı

22 Plum F, Posner JB. Stupor ve Komada Tanı. Çev: Öztekin N, Öztekin FM. Abdi İbrahim İlaç Sanayi A.Ş. Nisan 1997;17.

Page 31: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 31

deneysel olarak gösterilmişti. Beyin sapındaki ARAS, yukarı doğru, ana trafo merkezi olan talamusa sıkı uzantılar verir. ARAS, sadece beyin kabuğuna ya da talamusa uzantılar vermekle kalmaz, kendisi de çevreden yoğun girdiler alır. En önemli girdilerini, omuriliğin arka kısmında yer alan tabaka-II’den alır. Bu bölgeden ağrı taşıyan C-lifleri periakuaduktal gri bölgeye ve parabrakilis çekirdeğine ulaşırlar. Üst beyin sapı zararlı uyaranların ulaşma yeridir. Ağrı taşıyan C lifleri özellikle bu bölgede sonlanırlar. Bunun yanında solitar çekirdek, vagal sinir denen sinirden girdiler alır. Kaslar ve kirişlerden omurilik arka kısmı boyunca, derin duyusal girdiler (proprioseptif) ARAS’a ulaşırlar. ARAS, işlevsel ve anatomik olarak dört grup çekirdekten oluşur.

1. Klasik çekirdekler: Kuneiform, derin mezensefalik çekirdekler, pedunkulopontin tegmental çekirdek, pontin oralis çekirdeğinden oluşur. Bu çekirdekler beyin sapı ortasına yerleşiktirler ve nispeten hücreden fakirdirler. Bu bölge çekirdekleri, talamik intralaminar çekirdeğe, bazal ganglionlara glutaminerjik uzantılar gönderirler. Bu grup çekirdekler, sinir ileticisi olarak asetilkolin ve glutamat kullanır.

2. Monoaminerjik çekirdekler: Nor-adreanlin salan lokus seruleus ve serotonin salan rafe çekirdeği, dopamin salınımı yapan substansia nigra, ventral tegmental alan (putamen, kaudat ve accumbens bölgesi) bu grup çekirdekleri oluşturur. Bu sinir ileticileri, bu grup çekirdeklerden salınarak beyin kabuğu üzerinde genel bir uyarıcı etki gösterir ve çevresel uyaranlara karşı dikkat artışını sağlar.

3. Kolinerjik çekirdekler: Laterodorsal tegmental çekirdek, pedunkulo-pontin tegmental çekirdekleri üst beyin sapında yer alır. Birçok talamik çekirdeğe uzantılar verirler. Dikkat ve öğrenme işinde görev alırlar. Buna karşı olarak, talamik retiküler çekirdek diğer talamik çekirdeklere bağlantılar göndererek onların aktivitelerini baskılar. Bu şekilde, uyku durumu-uyuma, uyku esnasında EEG’de görülen iğcikler oluşur. Beyin sapı kolinerjik çekirdeklerinin devreye girmesi ile uyku durumu ve iğcikleri kaybolarak, uyanıklık ve uyanma oluşur.

4. Otonomik çekirdekler: Üst beyin sapı parabrakilais çekirdeği (PBN), periakuaduktal gri cevher (PAG)ve traktus solitarius çekirdeği (NTS) bu grubu oluşturur. PBN ve PAG, talamus

Page 32: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 32

üzerinden beyin kabuğunun çalışmasını ayarlar. Diğer yandan NTS, uyarılması beyin kabuğunda patolojik eşleşmeyi epilepsi durumlarında engeller.

Sonuçta, beyin kabuğu uyarımı tek bir beyin sapı çekirdeği ve ailesi

ile oluşmaz. Esas etkili çekirdekler, beyin kabuğuna yakın olan üst beyin sapında değil de, orta beyin ve pons bölgesine yerleşiktir. Hepsi birden, duyusal girdileri modüle ederek (ince ayar yaparak) beyin kabuğunu uyarıp, uyanıklığı sağlarlar. Beyin sapının bilinçte, işlevsel olarak sıkı bir yer edinmesi ve özellikle de solunum, dolaşım, beden iç dengesinin ayarlanmasının (hemeostaz) beyin sapında olması nedeni ile bilincin de bir çeşit iç dengeyi sağlayan bir sistem olabileceği öne sürülmüştür. Yani, içsel dengeyi sağlamak için dış dünyadan gelen duyusal girdileri ayarlayan bir denge mekanizması olabilir.

Fenomenoloji Uyanıklık

var, farkındalık yok Farkındalık üzerine eklenince

Kendinden ve Çevreden Gelen uyaranlara uygun yanıt oluşturma

Anatomi Beyin sapı ve talamus Beyin kabuğu İkincil çağrışım alanları

Klinik Tablo Vejetatif durum Minimal bilinçlilik Normal bilinçlilik hali Görüntüleme

Resim. Beyin kabuğunda bilincin koltuğu nerededir? Bugünkü bilgilere göre, farkındalığımızın ana koltuğu beyin kabuğudur. Beyin kabuğunda ise bilinci ortaya çıkarak olasılıkla ikincil duyusal alanlar ya da çağrışım alanlarıdır. Beyinde her duyunun (işitme, görme, koklama, tat, dokunma...) bir birincil bir de ikinci-çağrışım alanı vardır. Birincil alan, duyusal girdinin doğrudan ulaştığı yerdir. İkincil ya da çağrışım alanları ise (beyaz oklarla gösterilmiş), genelde, birincil alanın hemen komşuluğunda yer alan, duyusal girdinin depolandığı-kodlandığı ve gerektiğinde geri çağrıldığı yerdir. Bu nedenle, birincil alana bir girdinin ulaşması bir anlam ifade etmez. Girdiyi anlamlandıran ve onu bilinç seviyesine çıkaran, çağrışım alanlarıdır. Dolayısı ile bilinç sağlam bir beyin sapı (uyanıklık için), bunun üzerine eklenmiş, beyin kabuğu çağrışım alanlarının (farkındalık için) bir arada çalışmasının bir ürünü olarak ortaya çıkar.

Page 33: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 33

Resim. Farklı bilinç durumlarında beyin kabuğunda değişik alanlarının durumu. Vejetatif durumunda özellikle medial ve lateral prefrontal, parietal multimodal çağrışım alanlarında metabolizma/enerji kullanımında azalma görülmektedir. Bu işlev azlığı, doğrudan beyin kabuğunda zedelenme veya beyin kabuğu-beyin kabuğu ya da beyin kabuğu-talamus-beyin kabuğu sinir hücresi ağlarının bozulmasının bir sonucu olabilir(resimde oklarla gösterilmiş). Kronik vejetatif durumda özellikle parieto-oksipital ve mesio-frontal bölgelerde metabolizma azalır. Prefrontal-premotor ve parieto-temporal çağrışım alanları ve posterior singulat/prekuneus belirgin metabolizma azalması gösterir. Çağrışım alanları, çalışan bellek-dikkat-olaylarla ilgili bellek-dil ve bilinçli algılama ile ilişkilidir. Buna karşın bazal ön beyin-posterior hipotalamus ve beyin sapı metabolizması korunur (resimde yok). Bu korunma ile uyku-uyanıklık döngüsü, kalp ve dolaşım sistemi işlevini normal olarak devam ettirir. Bunun yanında, uyanıklık ve farkındalığın birbirinden ayrıldığı-çözündüğü bazı durumlar vardır. Bunlardan biri absans (yokluk) nöbetidir. Yokluk nöbetleri esnasında, kişi uyanık olduğu halde, çevresel olaylara farkındalığı ortadan kalkar. Yani uyanıklık-farkındalık ikilisi çözünür. Resimdeki koyu beyin bölgeleri, absans nöbeti esnasında azalmış bölgesel kan akımını göstermektedir. Görüleceği üzere, daha çok önbeyin ve arka beyin bölgelerinde, çağrışım alanlarında kan akımı azalması ortaya çıkmaktadır. Diğer uyanıklık-farkındalık çözünmesi olan durumlarında da beynin belli bölgelerinde metabolizma ve dolayısı ile kan akımı azalır. Kompleks parsiyel nöbette alın bölgesi ve prekuneus denilen, beynin orta-arka kısmında yer alan bölgede kan akımı azalır (yoğun noktalı alanlar). Uykuda yürümede ise, kişi uyanık olmadığı halde farkındalığı vardır. Yürür, kapıyı açar ve amaçlı karmaşık işleri yapabilir. Özellikle çağrışım alanlarında kan akımı azalması dikkat çekicidir. Prekuneus ve arka singulat bölge bilinçli uyanıklık durumunda en aktif bölgedir. Ancak, bunlar, beyin kabuğunda, bilinçli uyanıklığın merkezi ya da oturduğu koltuk mudur? Bunu kesin bilemiyoruz.

Page 34: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 34

Şekil. Beyin sapı çıkıcı ağsı yapının (ARAS) yerleşimi ve beynin içten kesiti. ARAS özellikle, pons ve üst beyin sapı bölgesine yerleşmiş, dağınık hücre gruplarından oluşur. İnen hareket yolları ile ve beyne ulaşan duyu yolları geçerken ARAS’a bağlantılar verirler. Duyu yollarının ARAS’a bağlantılar vermesi, ağrı duyduğumuzda uyanmamıza ya da uyanıklığımızda artmaya neden olur. ARAS bunu talamus ve beyin kabuğuna verdiği uzantılar ile yapar.

Bilinç Bozuklukları Derecelemesi Bilincin, koma ile tam açık bilinç arasında geniş bir spektrumu vardır. Bilinç bozuklukları uyanıklık ve farkındalığın farklı derecelerde etkilenmesiyle değişik klinik görünümler verebilmektedir. Bunlar akut olarak ortaya çıkan bilinç bulanıklığı, delirium, obtundasyon, stupor ve koma olarak isimlendirilir. Zamansal ilişkili diğer bir grup (subakut ve kronik) olarak izlenenler demans, vejetatif durum, akinetik mutizm, apallik ve locked-in (içe kilitlenme) sendromu olarak adlandırılır. Bu tanımlamaların bazıları arasında kesin ayrım yapmak zor olabilmekte, hatta bazen tanımlar iç içe geçebilmektedir.

1. Bilinç Bulanıklığı Uyandırılabilirlik veya farkında olmanın azaldığı durumlarda kullanılan bir terimdir. Temel bozukluk dikkat sistemindedir. Hasta uyaranlardan kolaylıkla rahatsız olur veya sıçrar. Duyusal, özellikle görsel algılar yanlış yorumlanabilir.

Page 35: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 35

Yönelim bozukluğu olmasa bile hızlı ve açık düşünemez. Daha ilerlemiş durum konfüzyonel durum olarak adlandırılır. Bu hastalar emirlere uymakta zorluk çekerler. Zamana, bazen de kişiye yönelimleri bozulur. Uyku hali belirgindir ve dikkat azlığından geriye doğru saymada zorluk çekerler.

2. Obtundasyon Mental küntleşme veya durgunluktur. Uyanıklıkta hafif veya orta derecede azalma ile birlikte, çevreye ilginin azaldığı hastalar için kullanılır. Uyarılara yanıt yavaştır.

3.Stupor Hastanın ancak tekrarlanan şiddetli uyaranlarla uyandırılabildiği, derin uyku veya davranışsal olarak benzer cevapsızlık durumudur. Uyarı azalır azalmaz veya kesilince cevapsız duruma dönerler ve uyumaya başlarlar. Anlaşılır yanıtlar vermezler. Katatonik şizofreni ve ağır depresyonda stupor durumu gözlenebilir.

4. Vejetatif (Bitkisel) Durum Bilişsel işlevlerin tam olmadığı ve uyanıklığın geri döndüğü, farkındalığın olmadığı bir bilinç durumunu tanımlar. Gözleri açık olmasına rağmen, kendinin ve çevresinin farkında olduğuna dair davranışsal belirtiler göstermez. İstemli hareketleri yoktur. Uyku uyanıklık döngüsü korunabilir. Anlaşılır sözel çıktıları yoktur. Altı haftadan fazla aynı klinik tablo devam ettiğinde ısrarlı (persistant) veya kronik vejetatif durum olarak adlandırılır. Bu durumdaki hastalarda daima önbeyin hasarı bulunur. Beyin sapı yapıları nispeten iyi şekilde korunur, ancak özellikle beyin kabuğu yapıları etkilenir. Bu durumu tanımlamak için koma vijil, apallik sendrom, serebral ölüm, yeni beyin kabuğu ölümü ve total demans gibi bazı terimler de kullanılmıştır. Nadiren uzun süren vejetatif durum sonrası, farkındalığın geri geldiğini gösteren bazı istemli hareketlerin geliştiği vakalar bildirilmiştir.23 1996 yılında vejetatif durum için bir dizi tanı kriteri önerilmiştir.24 1. Kendi ve çevresinin farkında olduğuna dair belirtilerin olmaması. Görsel, işitsel, dokunsal veya ağrılı uyarana istemli herhangi bir yanıt olmaması, dil ifadesine ait kanıtların olmaması, 2. Uyku ve uyanıklık döngüsüne benzer şekilde göz açma ve kapama durumu olabilir, 3. Hipotalamus ve beyin sapı işlevleri solunum ve dolaşımı sağlayacak şekilde korunmalıdır.

23 Andrews K. Recovery of patients after four months or more in the persistent vegetative state. BMJ 1993;306:1597-60. 24 Anon. The permanent vegetative state. Review by a working group convened by the Royal College of Physician and endorsed by the conference of Medical Royal Colleges and their faculties of the UK. J R Coll Physicians Lond 1996;30:119-121.

Page 36: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 36

Tablo. Bilinç bozuklukları ve özellikleri. PSV: persistan vejetatif durum, ASZ: absans nöbetler, AKM: akinetik mutizm, HKM: hiperkinetik mutizm, CPS: kompleks parsiyel nöbetler, DEL: delirium.

Koma PVS ASZ AKM HKM CPS DEL

Uyanıklık - + + + + + +

Dikkat - - - + +/- +/- +/-

Niyetlenme - - - - + +/- +/-

Bellek - - - - - - +/-

Farkındalık - - - ? ? +/- +/-

5.Akinetik Mutizm Uyku-uyanıklık döngüsünün geri döndüğü, fakat zihinsel aktivite ve kendiliğinden hareketlerin olmadığı bir bilinç değişikliğidir. Sessiz ve hareketsiz durumdadırlar. Hasta genellikle gözleri kapalı yatsa da, bazen uyanık ve farkında görünümü veren, fakat konuşmanın hemen hiç olmadığı kendiliğinden uyanma dönemleri olabilir. Ağrılı uyaranlara basit yanıtlar verebilirler. Hastaya bakıldığında, fark edilebilir içeriği olmayan uyanık görünüşü vardır. Akinetik mutizm klinik görünümünü vejetatif durumdan ayırmak çok zordur. Ancak, vejetatif durumda sıklıkla, değişmez şekilde uzuvlarda sertleşme bulunurken, akinetik mutizmde bu durum yoktur.

6.Apallik Durum Yeni beyin kabuğu işlevlerinin ortadan kalktığı, fakat görece sağlam beyin sapı işlevleri olan hastalar için kullanılır. Hastalar davranış olarak vejetatifdirler. Vejetatif durumdan ayrı bir sendrom olduğu tartışmalıdır.

7.Locked-in (içe kilitlenme) Gerçek bir bilinç bozukluğu değildir, bilinç tam olarak normaldir. Seçici olarak motor yolların etkilendiği, dört uzuv ve alt kafa sinirlerin felcine neden olan durumu tanımlar. Motor felç, hastanın kendini kelime veya vücut hareketi ile ifadesini engeller. İç ve dış uyaranların tam olarak farkındadırlar. Yatay göz hareketleri genelde kaybolur. Aşağı-yukarı göz hareketleri ve göz kırpma ile iletişim kurabilirler. Akinetik mutizm izlenimi verebilirler. Ancak, gerçek bir bilinç değişikliği durumu değildir. Genellikle ponsun ön kısmındaki hasarlarda izlenir. İçe kilitlenme durumunda göz hareketlidir, istemli kontrol altındadır ve emirle hasta gözünü kırpabilir.

Page 37: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 37

Anestezi

Bilincin Yapay Kaybı

Anestezinin tarihi, nispeten yakın tarihte (1846) kloroform ve eter ile başlar. Keşfi ile birlikte modern cerrahi başlamıştır. Geçen 150 yıllık zamana karşın bugün kullanılan birçok anestezik maddenin sinir sistemine etki ederek nasıl bilinci ortadan kaldırdığı çözülememiş bir gizemdir. Oysa anestezide kullanılan maddeler diğer ilaçlar gibi sıradan molekül yapısına sahip bir grup ilaçtır.

Anestezik ilaçların etki mekanizmalarının ortaya konulamamasının birkaç nedeni şu şekilde sıralanabilir:

1. Anestezinin kesin bir tanımı yapılamadığından, sağlam canlıdaki etki mekanizmalarını canlı dışı deneylerle eşleştirmek mümkün olmamaktadır. 2. Anestezikler arasında belirgin bir yapı-etki ilişkisi yoktur. Çok geniş ve yapısal olarak birbiri ile ilişkisiz maddeler anestezik etki edebilmektedir. Örneğin, asal bir gaz element olan ksenon iyi bir anesteziktir (renksiz, kokusuz) ama diğer anesteziklerle hiçbir yapısal ilişki göstermez. Yine asal gazların grubundaki diğer üyeler (helyum, neon, argon, kripton ve radon) hiçbir anestezik etki oluşturmaz. 3. Diğer ilaçlar, sinir ileticileri ve hormonlarla karşılaştırıldığında anestezikler çok yüksek miktarlarında ve kan yoğunluklarında etki eder. Bunun anlamı, eğer bir anestezik madde etkisini göstermek için özel bir bölgeye bağlanıyor ise, çok kısa süreli olarak bağlanıp ayrıldığıdır ve bu etkiyi ortaya koymak çok zordur. Anestezi Nedir? Bir anestezik ilaç olan ketamin sinir hücreleri arasındaki iletişimi bozar ve sizi galakside dolaştırır. Bilinci ortadan kaldırır. Bilinçlilik halinin nasıl olduğunu tam tanımlayamasak da onu ortadan kaldırdığımızda

Page 38: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 38

kaybolan ve eksilenlerin ne olduğu biliyoruz. Bu, bilincin neler kazandırdığını daha iyi anlamamıza yardım eder. Dünya üzerinde, bu grup ilaçlarla kişilerin bilinci ile her gün oynanır. Oynayanlar da anestezi uzmanlarıdır. Bu nedenle ve bilincin doğası gereği olağan bilinç kısa ömürlüdür. Bedenin herhangi bir parçasına yerel ağrı duyumunu kaybettiren, kişinin uyanık kaldığı anestezi şekli de vardır. Ancak, bu konuda, bilinci geçici olarak ortadan kaldıran genel anestezi ele alınacaktır.

Basit bir açıklama olarak, genel anestezi merkezi sinir sisteminin baskılanarak, tüm dışsal uyaranların ve uyaranlara yanıtın ortadan kaldırılmasıdır. Ancak bu tanım iki nedenle yetersiz kabul edilir. Birincisi, sadece duyusal girdi-çıktının engellenmesi anestezi değildir. Amnezi (unutma) ve bilinçsizlik durumu da önemli bir etkidir. İkincisi, tüm anestezikler eşit oranda duyusal baskılanma oluşturmazlar. Örneğin, barbitürat grubu ilaçlar anestezik olmalarına karşın ciddi ağrı kaybedici özellikleri yoktur. Kürar ise tüm bedensel hareketleri ortadan kaldırır, ancak ağrı duyumunu ya da bilinci ortadan kaldırmaz. Sadece kas kasılmasını ve hareket oluşumunu engeller. Anestezide kullanılan ilaçlar solucanlardan insanlara kadar geniş bir yelpazede etki eder.25 Ancak, bilinç üzerindeki etkilerinin daha alt türlerde ortaya konması gibi bir şey söz konusu değildir. Alt türlerde elde edilen etki, uyarana yanıt yokluğudur.

Tablo. Anestezinin etkileri 1. Geçici ve geri dönüşlü bilinçsizlik 2. Amnezi, hiçbir şey hatırlamama 3. Ağrı duyusu kaybı 4. Hareketsizlik-kas gevşemesi 5. Ağrılı uyaran otonom yanıtların azalması

Anestezik maddeler solunarak ya da damardan verilerek etki

ederler. Genel anestezik maddeler verildikten sonra tüm bedene etki ederler. Solunarak etki edenlerin etki miktarı için MAC (minimum alveolar yoğunluk) değeri kullanılırken, damardan verilenler için kandaki miktarları göz önüne alınır. MAC değeri, insanların %50'sinin cerrahi keside ağrı hissi duymaması ya da doğrulma refleksi kaybı oluşturan miktardır. Ancak, bu MAC değeri ile anestezinin etkisini değerlendirmede bazı sorunlar vardır. Damardan verilenler için ise MAC değeri kullanılmadığından, solunan ve damardan uygulanan

25 Sedensky MM, Meneely PM. Genetic analysis of halothane sensitivity in Caenorhabditis elegans. Science 1987;236:952

Page 39: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 39

ilaçların etkilerini karşılaştırmak mümkün değildir. Damardan verilenler için ise kullanılan etkinlik ölçütü, kişilerin %50'sinde ağrılı uyaran yanıtını engelleyen ilacın kan serbest yoğunluğudur. Anestezik ilaçlar, hareketsizliğe gerek duyulan dozun yarısında uyku oluşturur. Amnezi ise uyku yapan dozun yarısı ile sağlanabilir. Etki Bölgeleri Temel olarak anestezik maddeler sinir sisteminin çalışmasını değişik seviyelerde etkilerler. Olası hedef bölgeler derideki duyusal algılayıcılar, omurilik, beyin sapı ve beyin kabuğu kısımlarıdır. Anestezi sırasında ağrıyı algılama olmadığından, çevresel sinirlerdeki ağrı algılayıcılarına etki edebildikleri düşünülmüşse de, hayvan çalışmalarında bu çeşit bir kanıta rastlanmamıştır. 1. Omurilik: Anesteziklerin omurilik üzerine etkisi olsa da bu bölgedeki etkileri ile bilinçsiz duruma geçmeyi veya amnezi denilen olayla ilgili her şeyi unutmayı açıklamaz. Ancak, ağrılı uyaranlara yanıt azalması nedeniyle bu bölge etki yerlerinden birisi olabilir.26 2. Beyin Sapı Ağsı Yapısı: Çıkıcı ağsı uyarıcı sistem (ARAS) uyanıklık davranışımızda önemli sinir hücresi grupları içerir. Anesteziklerin beyin sapından bilgi geçişini ya da aktarımını azalttıkları yönünde kanıtlar vardır.27 Ancak ARAS anesteziklerin etkisinin ortaya çıktığı tek bölge değildir. Çünkü beyin sapının ağrı kaldırıcı etkisinin görülebilmesi için zorunlu bir bölge değildir. Diğer bir nedenle ARAS bölgesinin belirgin hasarı durumunda farkındalık ortadan kalkmayabilir.28 3. Beyin Kabuğu: Beyin kabuğu bilginin depolanması, birbiri ile ilişkilendirilmesi ve hatırlanması için en önemli bölgedir. Anesteziklerin bellek ve farkındalığı ortadan kaldırmaları nedeni ile beyin kabuğu üzerinden etkisi olabilir. Anestezikler beyin kabuğu elektriksel aktivitesini belirgin olarak değiştirirler. Ancak bu etkiler, farklı anestezik maddelerde farklı olarak ortaya çıktığından, anestezik ilaçların birbirinden farklı şekillerde etki ettiğini de göstermektedir. Canlı dışında yapılan deneylerde, solunan/uçucu anesteziklerin bazı beyin alanlarında uyarıcı iletimleri baskıladıkları29, bazılarının uyarıcı sinir ileticisi salınımını artırdıkları30 ve bazılarının ise baskılayıcı sinir

26 Zorychta E, Esplin DW, Capek R. Action of halothane on transmitter release in the spinal monosynaptic pathway. Fed Proc Am Soc Exp Biol 1975;34:2999 27 Angel A. Central neuronal pathways and the process of anaesthesia. Br J Anaesth 1993;71:148 28 Feldman SM, Waller HJ: Dissociation of electrocortical activation and behavioral arousal. Nature 1962;196:1320 29 Richards CD, Russell WJ, Smaje JC. The action of ether and methoxyflurane on synaptic transmission in isolated preparations of the mammalian cortex. J Physiol (Lond) 1975;248:121 30 MacIver MB, Roth SH. Inhalational anaesthetics exhibit pathway-specific and differential actions on hippocampal synaptic responses in vitro. Br J Anaesth 1988;60:680

Page 40: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 40

ileticilerinin etkilerini artırdıkları31 gösterilmiştir. Dolayısı ile tek etki şekli ve tek yer belirlemek mümkün olmamıştır. 4. Talamus: Talamus çevresel uyaranların beyin kabuğuna geçmeden önce mutlak uğradığı trafo gibi bir istasyondur. Beyin kabuğundan aşağı gelen uyarılar da talamusa kısmen uğramadan geçmezler. Solunan anesteziklerin talamus üzerine etki ederek, talamustan beyin kabuğuna geçişi engelleyerek bilinci ortadan kaldırdığı öne sürülmektedir.32 Olası Etki Şekli Eldeki bilgilerimize göre anestezik maddelerin sinir sistemi üzerinde üç değişik şekilde etkisi olabilir. 1.Sinir hücresi uyarılabilirliğini azaltarak, 2.Sinir hücreleri arasındaki haberleşmeyi engelleyerek (uyarıcı sinir iletimini baskılayarak veya engelleyici sinir ileticilerinin etkisini güçlendirerek), 3.Bazı "anahtarlar"ın kapanması şekline etkilerle. 1.Sinir Hücresi Uyarılabilirliği Bir sinir hücresinin bir uyarılma potansiyeli (aksiyon potansiyeli, AP) oluşturması üç değişkenle belirlenir: istirahat zar potansiyeli, uyarılma potansiyeli için eşik değeri ve voltaja bağımlı sodyum kanallarının işlevi. Anestezik maddelerin sinir hücrelerini hiperpolarize ettiği (yani daha negatif istirahat durumuna getirdiği, uyarılmasını zorlaştırdığı) gösterilmiştir.33 Bu etkileri de anestezik güçleri ile doğrudan ilişkilidir. Anesteziklerden isofluranın talamustaki sinir hücrelerini hiperpolarize ettiği gösterilmiştir. Klinik düzeyde anesteziklerin uyarılma potansiyeli oluşturan iyon kanalları üzerinde belirgin etkisi yoktur.34 Uyarılma potansiyelinin, sinir hücresi ana uzantısı aksonda yayılımını engellemezler (eter, kloroform ve fluorinat) sadece yalıtıcı miyelin kılıfı ile kaplı olmayan liflerde uyarılma potansiyeli genliğinde azalmaya neden olurlar. Bu azalma ile hücrelerarası (sinaptik) iletide sinir ileticilerinin salınım miktarı azalır.35

31 Gage PW, Robertson B. Prolongation of inhibitory postsynaptic currents by pentobarbitone, halothane and ketamine in CA1 pyramidal cells in rat hippocampus. Br J Pharmacol 1985;85:675 32 Ries CR, Puil E. Mechanism of anesthesia revealed by shunting actions of isoflurane on thalamocortical neurons. J Neurophysiol 1999;81:1795 33 Madison DV, Nicoll RA. General anesthetics hyperpolarize neurons in the vertebrate central nervous system. Science 1982;217:1055 34 Haydon DA, Urban BW. The effects of some inhalation anesthetics on the sodium current of the squid giant axon. J Physiol 1983;341:429 35 Berg-Johnsen J, Langmoen IA. The effect of isoflurane on unmyelinated and myelinated fibres in the rat brain. Acta Physiol Scand 1988:127:87

Page 41: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 41

Şekil. Genel anestezinin aşamaları. Anestezi dört evreden oluşur ve şekilde aşağı inildikçe anestezinin derinliği artar. Anestezinin her aşaması, solunum durumu, göz hareketleri, göz bebeği büyüklüğü ve refleksi, kas tonusu, ağrıya yanıtla değerlendirilir. “Solunum” değerlendirmesi altındaki 1. intercostal, 2. diafragmatik kas kasılmasını gösterir. Ketamin ile oluşan anestezide istemsiz göz hareketleri, ışık refleksinin korunması eşlik eder. Anestezinin derinliği arttıkça solunum durması (apne) ortaya çıkar.

2.Sinaptik İşleve Etki Uzun zamandır inanılan genel görüşe göre, anestezik maddeler, hücreler arası kavşak bölgesinde (sinaps) kimyasal iletiyi engelleyerek etki ederler. Anesteziklerin sinir sisteminin değişik bölgelerinde sinaptik geçişi engelledikleri gösterilmiştir.36 Kimyasal olan bu iletiyi engellemek için gereken anestezik madde miktarı, uyarılma potansiyelinin engellenmesi için gerekenin 1/10'u kadardır. Daha çok engelleyici kimyasal sinapslarda iletimi artırdıkları, bu yolla da uyarıcı sinir ileticisi etkilerinin ortadan kaldırıldığı, halothan ve benzodiazepinlerle gösterilmiştir. Bunun tersi sonuçlar veren çalışmalar da vardır.

36 Kullman DM, Martin RL, Redman SJ. Reduction by general anaesthetics of group Ia excitatory postsynaptic potentials and currents in the cat spinal cord. J Physiol (Lond) 1989;412:277

Page 42: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 42

Anestezik maddeler sinir ileticilerinin salınımını değiştirebilir. Bu etki depolanma veya salınım basamaklarına etki ile olabilir. Bugünkü kanıtlar halothanın uyarıcı sinir ileticilerinin kavşağa salınımını engellediğini göstermektedir. Ancak bu salınımın engellenmesinin nereden kaynaklandığı belirsizdir. Kesecik salınımında işlev gören kalsiyum iyonlarının içeri girişinin azalması bir neden olabilir. Buna ek olarak, yeni keşfedilen ve kesecik boşalımında iş gören proteinler (sintaksin, sinaptobevin, SNAP-25) anesteziklerin hedef noktaları olarak görülmektedir.37

Anestezikler sinaps sonrası yanıtı da değiştirirler. Anesteziklerin etkisi, sinir ileticisinin tipine göre değişir. Eter, fenobarbital, metoksifluran sinaps sonrası bölgede glutamatın etkisini engellerken, aynı etki halotan ile görülmemiştir. Barbitüratlar, propofol, florürlü uçucu anestezikler (enfluran gibi) GABA etkisini, sinaps sonrası bölgede artırırlar.38 3. İyon Kanallarına Etki İyon kanalları, belli iyonların geçişine izin veren, sinir hücreleri zarı üzerinde bulunan kapılardır. 1980'li yıllarda patch klamp tekniğinin keşfi ile iyon kanalları daha ayrıntılı çalışılabilir hale geldi. Hücre zarındaki farklı kanallar hücre zarı potansiyelini değiştirirler. Voltaja bağımlı sodyum, potasyum ve kalsiyum kanalları belirgin benzerlikler taşırlar. Voltaja bağlı sodyum ve potasyum kanalları uyarı potansiyelinin oluşumunda etkilidir. Bu kanallar uçucu anesteziklerden etkilenmezler.39 Ancak çok yüksek dozlarda (normalden 8 kat fazla) halothan, sodyum ve potasyum kanallarının ancak %50'sini bloke eder. Bu nedenle, klinik anestezi etkisinin bu kanallar üzerinden olamayacağı düşünülebilir. Kalsiyum kanalları, sodyum ve potasyuma göre işlevsel olarak daha farklı görevler görürler. En azından altı tip kalsiyum kanalı vardır: L, N, P, Q, R ve T. L tipi kanallar sinir sisteminde daha yoğundurlar ve sinaptik iletimde de esas bu tipler görev alır. Sinir sisteminde, voltaja bağlı kalsiyum kanalları sinaps öncesi bölgeye yerleşiktirler ve uyarı potansiyeline yanıt verirler. Uyarı potansiyeli bu bölgeye ulaşınca kanallar açılır ve kalsiyum içeri girer, sinir ileticileri kesecikler içinden

37 van Swinderen B, Saifee O, Shebester L et al., A neomorphic syntaxin mutation blocks volatile-anesthetic action in Caenorhabditis elegans. Proc Natl Acad Sci USA 1999;96:2479 38 Tanelian DL, Kosek P, Mody I, MacIver MB. The role of the GABAA receptor/chloride channel complex in anesthesia. Anesthesiology 1993;78:757 39 Haydon DA, Urban BW. The actions of some general anaesthetics on the potassium current of the squid giant axon. J Physiol 1986;373:311

Page 43: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 43

sinaptik aralık içine salınırlar. Anesteziklerin, N ve P tipi kanallar üzerine etki ettiği konusunda bazı bulgular vardır.40 Ligandlar, iyon kanallarının özel bir bölgesine etki eden atom, iyon, molekül ya da hormonlardır. Ligandlar, kanal üzerine etki eden uyarıcının etkisini kolaylaştırır ya da artırır. Liganda bağlı iyon kanalları anesteziklerin hedefi olabilir. Liganda bağlı algılayıcısı olan asetilkolin, glisin ve 5-HT3’tür. Kas tipi asetilkolin nikotinin algılayıcısı üzerinde yapılan çalışmalarla, uçucu anesteziklerle (halothan, isofluran) bloke edildiği gösterilmiştir. Ancak beyindeki durum hakkında bilgimiz yoktur. Muhtemelen, asetilkolin üzerindeki etkilerle bilinç ve ağrı hissi kaybına neden olur.41 Bu kanallar hızlı uyarıcı sinaptik iletiyi engellerler veya baskılayıcı iletimi artırırlar.42 Glutamat sinir sisteminde en fazla bulunan uyarıcı sinir ileticisidir. Üç tipte algılayıcı kanalı vardır: AMPA, kainat ve NMDA. AMPA ve kainat katyonların geçişi için çok seçici değildir ve hızlı sinaptik iletide iş görürler. NMDA algılayıcı kanalları ise kalsiyuma hassastırlar ve uzun süreli olarak sinaptik yanıtları düzenler. AMPA ve kainat algılayıcıları, klinik dozlarda halothan, enflurandan etkilenmez.43 Ancak bu kanallar pentobarbitale çok hassastırlar. NMDA kanalları ketamin dışındaki diğer anesteziklerden etkilenmez. Ketamin, seçici olarak NMDA kanalının çalışmasını engeller. Diğer anesteziklere göre elimizdeki en güçlü kanıt, ketaminin NMDA kanalı üzerindeki etkisidir. Aynı zamanda azot protoksit ve ksenon da güçlü ve seçici olarak aynı kanal üzerinden etki eder.44 GABA iyon kanalları GABA'nın etki ettiği iyon kanalları ve algılayıcıları (reseptörler), sinaps sonrası hücre üzerinde bulunur (GABA-A tipi). GABA etkisi ile kanallardan hücre içine klor geçişi olur. Hücre içi daha negatif yüklenir ve hücrenin uyarılması zorlaşır. Bu duruma hiperpolarizasyon denir. Anestezik barbitüratlar, benzodiazepinler, propofol, etomidat ve uçucu anestezikler GABA-A algılayıcıları üzerinden etki eder.45 Bu ilaçlar üç farklı tipte etkiye neden olur: güçlendirme, doğrudan iyon kapısı

40 Hall AC, Lieb WR, Franks NP. Insensitivity of P-type calcium channels to inhalational and intravenous general anesthetics. Anesthesiology 1994;81:117 41 Evers AS, Steinbach JH. Supersensitive sites in the central nervous system: anesthetics block brain nicotinic receptors. Anesthesiology 1997;86:760 42 Krasowski MD, Harrison NL: General anaesthetic actions on ligand-gated ion channels. Cell Molec Life Sci 1999;55:1278 43 Wakamori M, Ikemoto Y, Akaike N. Effects of two volatile anesthetics and a volatile convulsant on the excitatory and inhibitory amino acid responses in dissociated CNS neurons of the rat. J Neurophysiol 1991;66:2014 44 Franks NP et al., How does xenon produce anaesthesia? Nature 1998;396:324 45 Hales TH, Lambert JJ. Modulation of the GABAA receptor by propofol. Br J Pharmacol 1988;93:84

Page 44: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 44

açılması ve baskılama. Güçlendirme, GABA yoğunluğu düşük olmasına karşın, var olan miktarının daha fazla etkili olmasıdır. Anestezikler bunu klinik kullanılan dozlarda yaparlar. Doğrudan iyon kanalını açma GABA ile ilişkisiz olarak iyon kanalının anestezik madde ile açılmasıdır. Bu etki normal klinik anestezik dozlarından daha yüksek dozlarda ortaya çıkar. Baskılanma GABA-A kanallarından klor iyonu akımının engellemesidir. Barbitüratlar, propofol ve uçucu anestezikler kanalın içindeki iyon akımını değiştirmekten ziyade, kanalın açık kalma süresini ve sıklığını artırırlar. Bunun sonucu olarak, baskılayıcı sinaps sonrası etkiler (IPSP) artış gösterir. Ancak bütün anestezikler aynı algılayıcılar üzerine etki etse de alt birimleri farklıdır. Örneğin, uçucu anestezikler için glisin ve GABA-A algılayıcılarının üzerindeki TM2 ve TM3 bölgelerine bağlandığı gösterilmiştir.46 Glisin Glisin amino asidi özellikle beyin sapı ve omurilikte yoğun bulunan bir sinir ileticisidir. Uyarıldığı zaman klor geçişini tetikler. Uçucu anestezikler propofol, alphaksalone ve fenobarbital glisin etkisini artırmasına karşın, etomidat ve ketaminin herhangi bir etkisi olmaz. Tiopental ise 5-HT3 kanallarından iyon akımını engeller. Buna bağlı olarak da anesteziklerin istenmeyen etkileri olan bulantı ve kusma ortaya çıkar.47 Kalsiyum Kalsiyum hücre içindeki en önemli ikincil habercidir. Uçucu anestezikler istirahat halinde hücre içi kalsiyumu artırırlar. Bu artış hücre içindeki kalsiyum depolarının boşaltılması ile oluşur ve anestezinin etkisine katkıda bulunur. G-proteinleri Hücre dışındaki birçok protein GTP bağlayan proteinlerle (G-protein) etkileşir. Ancak anesteziklerin bu proteinler üzerinden etki ettiği yönünde kanıtlar yoktur. İnositol Fosfatlar

46 Mihic SJ, Ye Q, Wick MJ et al. Sites of alcohol and volatile anaesthetic action on GABA(A) and glycine receptors. Nature 1997;389:385 47 Jenkins A, Franks NP, Lieb WR. Actions of general anaesthetics on 5-HT3 receptors in N1E-115 neuroblastoma cells. Br J Pharmacol 1996;117:1507

Page 45: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 45

G-proteinleri üzerinden çalışan algılayıcılar fosfolipaz C'yi uyarırlar. Bu enzim iki önemli haberci oluşturur: inositol trifosfat (IP3) ve diaçil-gliserol (DAG). IP3 kalsiyumun, hücre içi kaynaklardan salınımına neden olur. DAG ise protein kinaz C enzimine bağlanır ve çalışmasına neden olur. Halothanın IP3 ve DAG üzerinde bir etkisi yoktur. Siklik Nükleotidler Siklik nükleotidler olan siklik AMP ve siklik GMP, iyon kanalı işlevini değiştiren ikincil habercilerdir. Eldeki verilere göre anesteziklerin bu basamaklar üzerinden etkisi yoktur. Nitrik Oksit (NO) Genel anestezik olan nitröz oksit (N2O) ile karıştırılmamalıdır. NO, sinir sisteminde önemli bir ikincil habercidir. Gaz yapısında olan birkaç sinir ileticisinden biridir. Bedende farklı nitrik oksit sentetaz aracılığı ile arjinin ve oksijenden sentezlenir. Damar içyapısını oluşturan hücrelerde etki ederek kan damarlarını genişletir. Kan akımını artırır. Sinir ileticisi olarak ise hücreler arası bağlantı olmadan bile uzun mesafelere yayılıp etki edebilir. Anestezik yanıtları ayarlayabilir, ancak anestezik etki için esas değildir. Yağlar Üzerinden Etki: Meyer-Overton Kuralı Yaklaşık 100 yıl kadar önce Meyer ve Overton, birbirinden bağımsız olarak, anestezik maddelerin etkisinin onların zeytinyağında çözünme oranı ile doğrusal ilişkili olduğunu keşfettiler. Buradan iki sonuç çıktı, anestezikler aynı mekanizma ile etki ederler ve etki yerleri sinir hücrelerindeki hidrofobik (suyu sevmeyen) bölgeler olabilir. Ancak, bu kuralın tüm anestezikler için geçerli olmadığı anlaşıldı. Meyer-Overton kuralına göre, anestezikler yağda çözünürler ve yağdan oluşan hücre zarı bir etki yeri olabilir. Zara tutunan anestezikler, hem zarda hem de üzerinde bulunan proteinlerde yapısal ve işlevsel değişikliklere neden olurlar. Belli bir yoğunluk üzerinde ise anestezi etkisi meydana gelir.48 Ancak, kurala uymayan anestezikler için aynı hedef bölgesi geçerli olamaz. Bunu da açıklamak için "anesteziklerin zar durumunu bozucu etkileri (pertubasyon)” olduğu öne sürülmüştür. Zarda çözünen anestezik zar hacmini değiştirerek, kanalların sıkışması ile zardan iyon akımını engeller. Böylece uyarı iletimi engellenir. Birçok çalışmada anesteziklerin zar hacmini değiştirdiği gösterilmiştir.49 Bunun klinik

48 Smith RA, Porter EG, Miller KW. The solubility of anesthetic gases in lipid bilayers. Biochim Biophys Acta 1981;645:327 49 Franks NP. Is membrane expansion relevant to anaesthesia? Nature 1981;292:248

Page 46: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 46

önemi belirsizdir. Zar üzerindeki fosfolipidlerin düzenlenmesinde bozulma sonucu, zar akışkanlığının artmasıyla iyon kanallarının işlevinin değişmesi de başka bir teoridir.50

Anestezik etkinin yağlar üzerinden olabileceği konusunda diğer bir yaklaşım da, yağ faz geçişi teorisidir. Buna göre anestezikler sinir hücresinde solid (jel) fazı ile likid (sıvı) fazı arasında geçiş ile etki ederler. Bunun tersi görüş de vardır ve bu geçişin engellenmesi ile etki olabileceği öne sürülür.51 Bu teorileri destekleyen fazla kanıt yoktur. Proteinler Üzerinden Etki Meyer-Overton kuralı, anesteziklerin çoğunun hidrofobik bölgelerde (suyu sevmeyen ya da yağı seven) nasıl etki edebileceğini güzel açıklar. Anesteziklerin etkileşebileceği, proteinler üzerinde hidrofobik üç yer vardır. 1. Hidrofobik amino asitler, suda çözünen bir çekirdek yapı içerirler ve hidrofobik paket kısımlarına bağlanabilirler, 2. Hidrofobik aminoasitler hidrofobik ligandlara bağlanabilirler, 3. Hidrofobik amino asitlerin yan zincirleri zar yüzeyine dönüktür. Anestezikler zar yüzeyine yapışan proteinlerin hidrofobik bölgeleri ile etkileşebilir. Bütün bunlar içinde kesin olan, anesteziklerin proteinler üzerinde hidrofobik bölgelere bağlanmasıdır. Bu bağlanma iyon kanalları üzerine dolaylı bir etki oluşturabilir. Sinir uyarılması değişir ve bilinç kaybı gelişir. Sonuç olarak, dünyada her gün yapay olarak binlerce hastanın bilinci kaldırılarak ameliyatlar yapılmaktadır. Elimizin altında bu tür bir bilinç değişikliği yapabilen ilaçların bilinci nasıl geçici olarak ortadan kaldırdığını bilmiyoruz. Bir gün mutlaka tüm etki mekanizmasını anlayacağız. Bu belki, bilincin ortaya çıkış mekanizmalarını ve kimyasını tam olarak anladığımızda olacak.

50 Pang K-YY, Braswell LM, Chang L et al., The perturbation of lipid bilayers by general anesthetics: A quantitative test of the disordered lipid hypothesis. Mol Pharmacol 1980;18:84 51 Trudell JR. A unitary theory of anesthesia based on lateral phase separations in nerve membranes. Anesthesiology 1977;46:5

Page 47: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 47

Meditasyon

Yüksek Bilince Ulaşma

Çabası

Son 30 yıldır, meditasyon esnasında oluşan fizyolojik değişiklikler üzerinde birçok araştırma yapılmıştır. Meditasyon durumundaki bilinç ve eşlik eden beyin durumunun araştırılması, bilincin değişik şekillerini anlamamıza bir pencere açacaktır. Transandantal meditasyon (TM) ve diğer mistik deneyimlerin amacı, günlük yaşamımızda devamlı bilinçli olarak yaşadığımız yanılsamasından çıkmamızı ve gerçekten devamlı bilinçli duruma gelmemizi sağlamaktır. Değişik din ve felsefelerde yüksek bilinç durumu oluşturmak için samadi, avastha, zen, yoga, vecd, sema, zikir gibi değişik uygulamalar vardır.52 Çok sayıdaki çalışma genellikle TM ile yapılmıştır. Bu teknik Maharishi Yogi (1969) tarafından geliştirilmiştir. Çok sayıda çalışma olmasına karşın, basit gözü kapayarak dinlenme ile TM uygulaması arasında nasıl farklar olduğu konusunda tartışmalar halen devam etmektedir. Meditasyon TM seansı, isteyerek başlama ve niyetlenme içerir. TM esnasında duyusal girdiler ve devinimsel çıktılar en düşük düzeye indirilir. Göz kapalı olarak oturulur. Bu nedenle, temel girdi sadece içsel ve düşünseldir. TM sabah ve akşam 15-20 dakika gözler kapalı olarak yapılır.

52 Ramamurthi B. The fourth state of consciousness: the Thuriya Avastha. Psychiatry Clin Neurosci 1995; 49(2):107-10.

Page 48: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 48

Meditasyon yönlendirilmiş düşünce biçimidir ve mantıklı düşünceyi içermez. TM uygulaması basit bir “mantra” ile başlar. Mantra genellikle bir kelime, bir anlam içeren veya içermeyen bir dizi heceden oluşur. Kelime değişik sıklıklarda ardışık olarak tekrarlanır. Kişinin kendisini mantrası ile özdeşleştirmesi gerekir. Örneğin; olağan bir kelime olan “mutluluk” kelimesi nasıl içimizde “mutluluk” duyumu oluşturuyor ise, mantra da oluşturmalıdır. Sevgi ve şefkatle tekrarlanır. Tıpkı sevilen kişiye seslenir gibi. Birkaç mantra örneği olarak OM-MARA-RAMA, OM-MANI-PADME-HUM, AYN-HUM verilebilir. Bu şekildeki yoğunlaşma ile dışsal uyaran en aza indirilir. Beden hareketlerini de algı dışına bırakmak için hareketsiz lotus pozisyonunda oturulur ve uyumamak için sırt dümdüz tutulur.

TM dinamik bir süreçtir. Değişik evreleri vardır. 1. Dikkat, aktif düşünce ve algılamanın yüzeysel seviyesinden çok sessiz ve soyut seviyesine kaydırılır. Dikkat, rastgele düşünceden uzaklaştırılır, 2. Transandantal (aşkın) bilinç olarak adlandırılan evrede, kişi düşünce ve algıların içeriği olmaksızın, tam olarak kendine farkındalık üzerine yoğunlaşır, 3. Dikkat, “stres serbestleşmesi” denilen aşamada çok aktif seviyelere ulaştırılır. TM’nin Fizyolojik Temeli Normal yaşamda kalbimiz aralıklı atım gösterir ve bu aralıklar sağlıklı kişilerde sabit değildir. Solunum ve başka nedenlerle değişimler olur. Solunumdan kaynaklanan kalp hızı değişkenliği solunumsal sinüs düzensizliği olarak adlandırılır. Bu düzensizlik, solunum-kalp halkası üzerine aralıklı değişen sinirsel aktivitenin bir göstergesidir. Büyük düzensizlik seviyeleri, erken doğan riskli bebeklerde, daha yüksek yaşamda kalma oranları ile doğrusal ilişkilidir. Aynı durum, beyin cerrahisi girişimlerini takiben düzelmelerde de görülmüştür. Yani saat gibi çalışan bir kalp ritmi kötüdür, ömrü kısaltır. TM esnasında, özellikle alın bölgesinde alfa dalgalarında bir eşdurum (8-10 Hz) bildirilmiştir.53 Alfa eşzamanlılığı, yani yüksek alfa dalgaları ve eşdurumu, beyin kabuğu alanlarını dinlenme veya “kabuk tembelliğini” gösterirken, bunun ortadan kalkması beyin kabuğu alanlarının “çalıştığını veya iş gördüğünü” gösterir.54 Bazı çalışmalarda, TM uygulanması esnasında basit göz kapayarak dinlenmeye göre,

53 Travis F, Wallace RK. Autonomic and EEG patterns during eyes-closed rest and transcendental meditation practice: the basis for a neural model of TM practice. Consciousness and Cognition 1999;8(3): 302-318. 54 Pfurtscheller G, Stancak A, Neuper, C. Event-related synchronization (ERS) in the alpha band- an electrophysiological correlate of cortical idling: a review. International Journal of Psychophysiology 1996; 24 (1-2): 39-46

Page 49: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 49

solunum sıklığından azalma, deri direncinde düşme ve solunumsal kalp hızı değişkenliğinde artma bulunmuştur.55 EEG’de ise özellikle meditasyonun 10.dakikasında belirgin eşdurum oluşmuştur. Bu çalışmadan anlaşılan: 1. TM durumu gözü kapalı dinlenme durumundan farklıdır, 2. Bu farklılık kendini hem merkezi hem de otonom sinir sistemi üzerinde gösterir, 3. Eşdurumun varlığı, TM durumunu diğer dinlenme durumlarından ayıran en önemli göstergedir.

Şekil. Solda meditasyon ardından oluşan, EEG’de arka-orta ve ön beyin arasında belirgin eşdurum (koherans) görülmektedir. Sağda, normal göz açık EEG görüntüsünde belirgin koherans yok.

Eşdurum beyin kabuğunun bütünlük içinde çalıştığının bir

göstergesidir. Eşdurumun iyi olmaması ak madde hasarları ve azalmış beyin kan akımı durumlarında ortaya çıkabilmektedir.56 Bunun yanında şizofreni, depresyon ve normal yaşlanma eşdurumu bozar. İyi derecede bir eşdurum, beynin işlevsel birlikteliğinin57, bilgi değişiminin58 ve beyin bölgeleri arasındaki işlevsel uyumun59 göstergesidir. Beta

55 Travis F, Wallace RK. Autonomic patterns during respiratory suspensions: possible markers of transcendental consciousness. Psychophysiology 1997;34 (1): 39-46. 56 Leuchter AF ve ark. Brain structure and function and the outcomes of treatment for depression. Journal in Clinical Psychiatry 1997;58:22-31. 57 Thatcher RW, Krause PJ, Hrybyk M. Cortico-cortical associations and EEG coherence: a 2-compartmental model. Electroencephalography and Clinical Neurophysiology 1986;64(2):123-143. 58 Petsche M, Kaplan S, von Stein A, Filz O. The possible meaning of the upper and lower alpha frequency ranges for cognitive and creative tasks. International Journal of Psychophysiology 1997;26: 77-97. 59 Gevins AS et al., Event related covariances during a bimanual visuomotor task. I. methods and analysis of stimulus and response-locked data. Electroencephalography and Clinical Neurophysiology 1989;74:58-75.

Page 50: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 50

dalgalarının eşdurumu “yerine getirme” testlerinde baskın olarak ortaya çıkar. Genellikle alfa-1 eşdurumu uyanıklık artışı ile ilişkiliyken, alfa-2 eşdurumu (10-12 Hz) iş görme durumuna hassastır. TM esnasında görülen, yüksek uyanıklık ile ilişkili alfa-1 “rahat uyanıklık” olarak adlandırılır. Bu durum tam olarak içsel uyanıklık ile birliktedir.

Eldeki verilere göre, TM esnasında işlev gören ve birbirini tamamlayan iki sinirsel ağ söz konusudur. Biri, TM uygulaması esnasında, kısa sürede kişide fizyolojik ve beyin kabuğu olarak “sakin dikkat ve uyanıklık” durumu oluşturur (Fazik kontrol). Diğeri ise, içsel bir terazi benzeridir ve TM esnasında “sakin uyanıklık” durumunu devam ettirir (Tonik kontrol). Fazik kontrolün temelindeki sinir hücresi ağı; 1. merkezi ve otonom sinir sistemi işlevinde değişikliğe neden olarak, hemem hemen her beyin yapısı ile ilişkili yapı olmalı, 2. bunların baskılayıcı (inhibitör) özelliği olmalı ve 3. bilinçli kontrol altında olmalıdırlar. Önbeyin kabuğu bu üç özelliği karşılar.60 Bu bölge, tüm diğer beyin kabuğu alanlarından girdi alır ve aynı yapılara bağlantılar gönderir. Diğer bir özellik de, önbeyin bölgesi baskılayıcı özelliktedir ve planlama-yerine getirme işlevi görür.61

60 Cardoso R. Prefrontal Cortex in Meditation. When the Concrete Leads to the Abstract. A schematical hypothesis, concerning the participation of the logic for "logic relaxation". NeuroQuantology 2007; basılacak. 61 Travis F, Arenander A ve DuBoisc D. Psychological and physiological characteristics of a proposed object-referral/self-referral continuum of self-awareness. Consciousness and Cognition 2004;13: 401–420

Page 51: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 51

Şekil. Meditasyon ve zikir esnasında devreye giren anatomik beyin yapılarının gösterimi. Bu yapılar karşılıklı olarak ilişki içindedir. TM devamlılığını sağlama yani tonik kontrol derin beyin yapıları ile ilişkilidir. Beyin kabuğu yapılarından daha belirgin olarak “bilinç durumunu” etkiler. Beyin kabuğu yapıları ise “bilincin içeriği” ile ilişkilidir.62 TM durumunu başlatan önbeyin bölgesi, aynı zamanda devamlığını da sağlar. Ancak, devamlılık için derin beyin yapıları olan bazal ganglion-talamo-kortikal geri besleme de devreye giriyor olabilir.63 Bu bağlantılar, önbeyin, şakak ve duyusal beyin kabuğundan

62 Baars B. Tutorial commentary: surprisingly small subcortical structures are needed for the state of waking consciousness, while cortical projection areas seem to provide perceptual contents of consciousness. Consc. Cognit. 1995;4:159-162. 63 Alexander GE., DeLong, M.R., Strick, P.L., 1986. Parallel organization of functionally segregated circuits linking basal ganglia and cortex. Annu. Rev. Neurosci.1986; 9:357-381.

Frontal lob/alın bölgesi

Parietal Duyusal Kabuk

Temporal Şakak lobu

Çağrışım alanları

Beyin Kabuğu

Bazal Ganglion

Derin beyin yapıları

Talamus ve beyin sapında

Talamusun retiküler çekirdeği

Özel Çekirdekler LGN, MGN, VPM, VPL

İntralaminar ve sentromedian çekirdek

MD, Ant, LD, LP, VA, VL, Pulvinar

Özel Olmayan Çekirdekler

Orta beyin ağsı uyarıcı sistemi (ARAS)

Eşikli yolaklar

GABA, baskılayıcı

Page 52: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 52

gelen uzantılarla ilişkilidir. Aynı zamanda üst beyin sapı (mezensefalik) ağsı yapıya kadar ulaşır ve tekrar beyin kabuğuna bağlantılar geri döner. Böylece halka tamamlanmış olur. Derin beyin halkası (bazal ganglion-talamo-kortikal halka); devinimsel, zihinsel ve duygu durumsal davranışları bir arada yoğurarak dışa yansıtır.64 Bu esnada geçmiş deneyimler, o anki durum gelecekteki davranışlarla karşılaştırılarak birleştirilir. Devamlı bir uyanıklık durumunda, kaudat çekirdek ve talamusun medial dorsal çekirdeği çalışır. Ek olarak şizofreni ve depresyonda da, dikkat azalması ile ilişkili olarak, bazal ganglionlarda çalışma azalır.65 Kısaltmalar: LGN; lateral geniculat çekirdek, MGN; medial geniculat çekirdek, VPM; ventro-posterior medial, VPL; ventro-postero lateral, LD; latero-dorsal, LP; latero-posterior, VA; ventro-anterior, VL; ventro-lateral, GABA; gamma-amino-buturik asit, ARAS; asenden retiküler aktive edici sistem.

TM durumunu mantra ile planlama aşamasında, alın bölgesi

beyin kabuğu çalışmaya başlar ve talamus-beyin kabuğunun oluşturduğu ağda özelleşmiş ya da özelleşmemiş yapılar baskılanır. Bunun ardından, birbirini izleyen fizyolojik değişiklikler ortaya çıkar. Başlangıçtaki bilinç durumunun ardından, muhtemelen önbeyin kabuğu aracılığı ile “dinlenme uyanıklığı” daha uzun süre devam ettirilir. Önbeyin kabuğunu daha düşük uyarılabilir durumda tutmak için sinirsel geri besleme mekanizmalarına gerek vardır. Yoğunlaşmış bilinç durumu alfa eşdurumunda çıkma, artmış deri direnci ve azalmış solunumsal düzensizliğe neden olur. Bunun aksine, TM; artmış alfa eşdurumu ile birlikte daha düşük deri direnci ve artmış solunumsal düzensizlik oluşturur. Bir TM esnasında üç farklı dönem yaşanır. 1. İlerleyici şekilde zihinsel ve fiziksel aktivitede azalma (içe vuruş), 2. Tam olarak zihinsel sessizlik. Bu esnada bilinçlilik henüz vardır ancak düşünceler yoktur. “Aşkın bilinç” olarak adlandırılır ve son olarak da 3. İlerleyici olarak zihinsel ve fiziksel aktivitede artış olur (dışa vuruş).66 TM’deki önemli özelliklerden bir tanesi solunumun tutulmasıdır. Bu esnada, EEG’de teta dalgası (4-8 Hz) gücünde azalma ve tüm EEG’de geniş alanlı 0-50 Hz eşdurumu belirgin hale gelir. Bu değişiklikler, yeni ve belirgin bir uyarana uyum sağlama esnasında olana benzerdir. Bu esnada; deri direnci azalması ve kalp hızında azalma da oluşur. Aşkın bilinç durumunda solunumun durması ya da askıya alınması ortaya çıkar. Bu yaklaşık 8.5 saniye sürer. Solunum askıya alınması, solunumun farklı beyin sapı çekirdekleri kontrolüne geçtiğini gösterir (Bu parabrakilis medialis adlı çekirdek olabilir ve

64 Elsinger PJ, Grattan LM. Frontal lobe and frontalstriatal substrates for different forms of human cognitive flexibility. Neuropsychologia 1993;31:170-228. 65 Posner MI ve Raichle ME. The neuroimaging of human brain function. PNAS USA 1998;95(3):763–764. 66 Wallace RK. Physiological effects of transcendental meditation. Science 1970;167:1751-1754.

Page 53: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 53

karbondioksit değişikliklerinden ziyade kandaki oksijen değişikliklerine yanıt verir. Durum ile ilgili olarak da bu çekirdeğin yakın komşuluğunda uyku ve uyanıklık durumunu düzenleyen rafe ve lokus seruleus çekirdekleri bulunur). Kişide yeni veya belirgin bir uyaran oluştuğunda, solunumdaki gecikmeyi takiben daha yavaş ve daha derin soluk alma ortaya çıkar. Bu esnada kalp atım hızında azalma da oluşur, EEG eşdurumu bozulur, beyin kan damarlarında genişleme, çevresel kan damarlarında daralma ve duyu organlarında artan hassasiyet ortaya çıkar. Benzer durum, TM esnasında dikkatin çevresel uyarana çevrilmesi esnasında ortaya çıkar.

Şekil. Düzenli bir yıl meditasyonla (TM), EEG’de 6-45 Hz eşdurumun, sıradan göz kapayarak dinlenmeye göre zaman içerisinde daha belirgin hale gelmesi görülmektedir.

Saf Bilinç Saf bilinç, sistematik meditasyon uygulaması esnasında insan deneyiminin doğal yönünün doğrudan deneyimidir. Bu doğrudan deneyimin özelliklerinin ortaya konulması bilinci anlamamızı kolaylaştıracaktır. “Saf bilinç”teki saf, bilgi işleme ve bilginin içeriği olaraktan serbest olmaktır. İçerik ise kendine farkındalıktır. Farklı olarak, normal uyanıklık deneyiminin içeriği, dış nesneler, içsel düşünceler ve hislerdir. Saf bilinç esnasında üç önemli his ortaya çıkar: 1. Uzay-zamanın veya beden hissinin yokluğu, 2. Huzur, 3. Sonsuzluk, sınırsızlık. Bahsedilen bu özellikler günlük yaşamımızda yaşarken deneyimlediğimiz bilincimizin anlamıdır. Deneyimi yaşayan birinin ifadesi ile: “Haftalık deneyimlerimde bazen derin, sonsuz bir sessizlik yaşarım. Bu esnada tam olarak uyanık ve farkındayımdır. Fakat

Page 54: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 54

düşünceler bulunmaz. Nerede olduğumun veya zamanın akışının farkında değilimdir. Tam bir bütün ve huzur hissederim.”

Tablo. Saf bilincin diğer bilinç durumları ile karşılaştırışı. Derin uyku esnasında ne benlik ne de nesneler vardır. Uyanma ile benliğimizi kazanırız ve aynı zamanda nesnel dünyaya gireriz. Saf bilinç durumunda, benliğimiz olmasına karşın nesnel dünya yoktur.

Benlik Nesne Uyku Hayır Hayır

Rüya görme Hayır Evet Uyanıklık Evet Evet Saf bilinç Evet Hayır

Bu değerlendirmeler sonucunda, TM uygulaması esnasında yapılan içerik değerlendirmeleri “saf bilinç” yani “kendinin bilinci”ni ortaya koyar. Bu normal uyanıklık bilincinden farklıdır. Uzay-zaman ve beden hissi normal uyanıklık deneyimlerimizin anlaşılması için gereklidir. Saf bilinç deneyimi esnasında, uyanıklık deneyiminin hem esas çatısı hem de içeriği ortadan kalkar. Buna göre, saf bilinç, uyanıklığın “değişmiş” bir görünümü olmayabilir. Biçimi değişmiş bir uyanıklık deneyimi olarak da tanımlanamaz. Saf bilinç daha ziyade, uyanıklık deneyimlerinin özellikleri ve alışılmış niteliklerinin yokluğu ile tanımlanabilir. Saf bilincin öznel tanımlamaları, uyanıklık durumu ve içeriği yokken kendine farkındalık durumu ile resmedilebilir. Saf bilinç, deneyim nesneleri ve sürecinden ayrılmış kendi farkındalığı olarak görünmektedir. Saf Bilincin Fizyolojisi Saf bilinç doğal ortaya çıkan bir deneyimdir ve kişinin kültür, dünya bakışı ve inançlarından bağımsızdır. Yaşanan her deneyimin sinir sisteminde işlevsel bir karşılığı vardır. Bu nedenle bilişsel bilgi işleme ve bilincin durumları sinir sistemi ve beynin farklı alanlarındaki aktivitesi ya da çalışması ile betimlenebilir. Bu nedenle saf bilinç deneyimi, fizyolojik işlevde özel bir durumla karakterize olmalıdır. EEG, solunum hızı, deri direnci ve kalp hızının değişimi saf bilinci anlamak için bir pencere olarak görülebilir. 1.Tutulan soluk, bu deneyimin ilk bildirilen yansımasıdır. Saf bilinç durumunda soluk, yaklaşık 10-40 saniye tutulur. Solunumun bu tipi

Page 55: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 55

apneik (durma=askıya alma) solunumun bir tipidir. Apneik solunum beyin sapında yerleşik olan solunum merkezi ile desteklenir.67 2.Diğer bir bulgu ise, solunum değişikliği ile ortaya çıkan deri direnci yanıtıdır. Bu otonom sinir sistemi yanıtı, uyum esnasında dikkatin çevresel uyarandan yeni veya belirgine çevirmeye benzerdir. 3.Diğer bir bulgu ise, saf bilinç esnasında elde edilen EEG verileridir. Soluk tutma öncesi ile karşılaştırıldığında, EEG’deki güç (power) 0,5-1,5 Hz kadar artar. TM esnasında görülen solunumun askıya alınması normal sağlıklı kişilerde görülmez ve asla 4-6 saniyeden daha uzun süreli solunumu askıya alma bildirilmemiştir. Apneik solunumdan sorumlu merkez, beyin sapında bulunur (parabrakialis medialis çekirdeği) ve uyanıklık esnasında sessizdir. Fakat saf bilinç esnasında bu çekirdek muhtemelen devreye girer. Solunumda ortaya çıkan bu değişiklik zemininde otonom sinir sisteminin işlevi değişir. Saf bilinç öncesi dönemde, sempatik aktivite düşüktür (deri direnci daha düşük kaydedilir) ve parasempatik aktivite yükselir (artmış solunumsal düzensizliğe neden olur). Saf bilincin ortaya çıkışı sırasında, hem sempatik hem de parasempatik uyarıda bir patlama oluşur ve ardından sessizlik ortaya çıkar. Deneyimlerde tanımlanan “sınırsızlık” ve “huzur” hali, solunumun askıya alınması ve otonom aktivite ile belirgin doğrusal ilişki içindedir. Bu esnada ise EEG’de tepe güç frekansı artar ve bu artış aynı zamanda farkındalık artışı ile paraleldir. Bu ilginç birliktelikler uyku, rüya ve normal uyanıklıkta görülenden tamamen farklıdır. Bilincin bu şekli normal uyanıklık bilinci ile de ilişkilendirilmelidir.68 “Okyanus benzetimi” saf bilinci tanımlamada kullanılabilir. Bazı zamanlar dalgalar oluşur ve bunlar uyanıklık bilincini, bazen rüyadaki bilinci ve bazen de derin uyku bilincini temsil ederler. Bu modelde, saf bilinç uyanıklık, rüya ve uykunun altında yer alır. Nesnel olarak ortaya konulabileceği gibi öznel olarak da deneyimlenebilir. Her bir durumla diğeri arasında bir bağlantı vardır. Sonuç olarak saf bilinç durumu uyanıklık bilincinden tamamen farklıdır. Uyanıklık deneyimleri özel durumları içerir. Saf bilinç alttaki

67 Travis F, Wallace RK. Autonomic patterns during respiratory suspensions: possible markers of transcendental consciousness. Psychophysiology 1997;34 (1):39-46. 68 Travis F, Pearson C. Pure consciousness: distinct phenomenological and physiological correlates of ‘consciousness itself’. The International Journal of Neuroscience 2000;100:1-4.

Page 56: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 56

okyanustur, özel bilinçli deneyimler dalgaların değişimidir. Bu dalgalar zamanda var olurlar ve değişirler. “Et Beyni” Şekillendirme Beyin plastik bir yapıdır ve en önemli özelliği devamlı dışsal ve içsel uyaranlarla yeniden şekil almasıdır. Bunu hem dışarıdan gelen girdiler hem de bu girdilerin beyinde işlenmesi değişik derecelerde ayrı veya bir arada tetikler. TM uygulayan kişilerde, işlevsel değişikliklerle (beyin dalgaları, davranışlar, işlevsel görüntülemeler) uyumlu olarak beyinde yapısal değişikliklere de neden olur mu? Bu konu üzerinde bazı çalışmalar yapılmıştır. EEG yardımı ile kaydedilen CNV dalgası (Contingent Negative Variation/Beklentisel Negatif Değişim) beyin kabuğunda hazırlık aşamasının bir ölçümüdür. CNV ölçümü için, iki uyaran verilir. Bunlardan birisi koşullandırıcı ya da hazırlandırıcı, ikincisi ise yaptırıcıdır. CNV kaydı beklenti, amaç, güdülenme ve uyanıklığın bir yansımasıdır. TM yapanlarda daha yüksek genliktedir. CNV genlikleri yapılan işe verilen dikkat ile uyanıklık seviyesi arasındaki etkileşimi yansıtır. Aşkın deneyimler, içsel uyanıklığı artırır ve işe daha fazla dikkat yöneltmemizi sağlar. Buna karşın hipnoz altında ve şizofrenide CNV genliğinde düşme olur. Şizofren hastalar düzeldikleri dönemde ise CNV genlikleri normale yaklaşır.

Eğer TM, CNV genliğini etkiliyorsa buradan bir “doz-yanıt” ilişkisi çıkmalıdır diye düşünülebilir. Yani ne kadar genlik değişimi o kadar yoğun veya uzun TM. Yapılan çalışmalarda bu ilişki tespit edilmiştir. Ne kadar çok TM seansı uygulanırsa, geç CNV genliği de o kadar yükselmektedir.69 Düzenli meditasyon yapanlarda, sinirsel ileti hızının bir göstergesi olan H-refleksi ortaya çıkış zamanı daha kısa olarak tespit edilmiştir. Yine, algısal bilgi işleme ve karar verme hızının bir göstergesi olan reaksiyon zamanında da hızlanma tespit edilmiştir. Bazı çalışmalarda, tersi bir durum tespit edilmiştir. Artan uyanıklık ile reaksiyon zamanında uzama tespit edilmiştir. Bunun nedeninin “çoklu odaklanma” ile uyaranın daha uzun süre değerlendirilmesi olduğu öne sürülür.70 Eldeki veriler TM uygulamanın beyin kabuğu işlevlerini “ayarladığını” göstermektedir.71 Yapıyı değiştirdiği konusunda şimdilik kanıtlarımız yoktur.

69 Travis FT, Tecce J, Arenander A, Wallace RK. Patterns of EEG coherence, power, and contingent negative variation characterize the integration of transcendental and waking states. Biological Psychology 2002;61: 293–319. 70 Travis F, Tecce JJ, Durchholz C. Cortical plasticity, CNV, and transcendent experiences: Replication with subjects reporting permanent transcendental experiences. Psychophysiology 2001;38: 95. 71 Goodman N. The serotonergic system and mysticism: could LSD and the nondrug-induced mystical experience share common neural mechanisms? J Psychoactive Drugs 2002;34(3):263-72.

Page 57: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 57

Zikir Sofi’nin Yolu

İslam dininde uygulanan zikir uygulaması temel olarak TM ile aynıdır. Ancak tarihsel geçmişi daha eskidir. Daha çok bir gizli ve mistik bir öğreti olarak ele alınmasına karşın Batıda bazı gruplarca eğitimi de verilmektedir. Amaç aynıdır: daha yüksek bilinç durumuna ulaşmak.72 Bu iki şey için yapılır: Kişinin kendisini daha iyi algılayabilmesi73 ve Allah’ın varlığını kavrayabilmesi. Aslında 'Sufizm' demek doğru değildir, çünkü bir 'izm' değildir. Sufiler 'Sufizm' demez; bu

72 Dean SR. Is there an ultraconscious beyond the unconscious? Can Psychiatr Assoc J 1970;15(1):57-62. 73 Diekman AJ. Sufism and psychiatry. J Nerv Ment Dis. 1977;165(5):318-29.

Page 58: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 58

başkalarının verdiği bir addır. Onlar tasavvuf derler, bu bir aşk görüşüdür, gerçeğe aşk ile yakınlaşmaktır. Bağdatlı Cüneyt, İbn Arabi ve Gazali Sufilerin üç önemli şahsiyeti olup, Cüneyt maddeciliğe karşı olan dervişliği, Gazali dini tasavvufi bakış açısından anlayabilmeyi ön plana çıkardı. Sufiler felsefeden, her türlü bilim dallarına, sanattan ticarete kadar yaşamın diğer alanlarında çok başarılı rol oynadılar. Türkiye’de bugün Sufizmi tanımayan toplum kesimleri yobazlarla Sufi tarikatları arasında ayırım yapamamaktadır. Ama işin daha kötüsü Sufizmle ilgilenen çevreler Sufizm ile Sufi tarikatları arasındaki ayrımı yapamamaktadırlar. Toplumun Sufizmi takdir eden, seven kesiminde ise durum daha iyi değildir. Burada da Sufilik efsanevi olarak idealize edilmekte, en üst derecede, erişilmesi çok güç ahlaki değerlerle eş koşulmakta ve böylece günlük hayat dışına itmektedir. Onlar için hakiki Sufiler mucizeler yaratan efsanevi, ermiş dervişlerdir. Bu nedenle de, Sufilik güncel hayatta yaşayan normal kişilerin işi değildir.74

Sufilere göre, sıradan günlük bilinç otomatiktir ve seçiciliği yoktur. Bu anlayış, modern bilimin de bakış açısı ile uyumludur. Sıradan bilinci “derin uyku” ya da “körlük durumu”, yani dünyanın gereksiz boyutları ile aşırı ilgilenme olarak tanımlarlar. Normal bilincimiz eksiksiz değildir, ama birincil amacı biyolojik yaşamı sürdürmek için mükemmel bir biçimde gelişmiş, seçici ve kişisel bir inşadır. Biyolojik bedensel varlığımızı sürdürmek için gerekli olmasına karşın, bu bilincin çalışabildiği tek yol değildir. Sıradan bilincin otomasyonu, yaşamı sürdürmek adına ruhsal yaşantının zenginliklerinden feda etmek anlamına gelir. Otomatiklikten kurtulma farklı bilinç halleri yaratır. Bu bilinç halleri her kişinin kendi deneyimine göre farklı tanımlamalar içerir.75 Sufizmde temel konu daha yüksek bilinç düzeylerine götüren bir bilinç ve farkındalığın geliştirilmesidir. Bu kişiyi nefse (self/kendilik) götüren bir yoldur. Bunu yapmanın yollarından biri bilinçdışının sansürü uyku sırasında ortadan kalkmışken, bunları bilince itmenin bir yolunu bulmaktır. İbn Arabi ve diğer birçok sufi, dalgınlık denebilecek bir çeşit şeffaf rüya uygulaması yaparlardı. Böylece bilinçle iletişim kuran bilinçdışının mesajını semboller aracılığı ile vermesi yerine, düşünenin bilinci bilinçdışının içinde dolaşır duruma

74 http://www.sufilik.com/index.php 75 Nurbakhsh D.Sufism and psychoanalysis. Part one: what is sufism? Int J Soc Psychiatry. 1978;24(3): 204-12.

Page 59: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 59

gelir. Bu uzun bir aşama sonra yapılabilir. Kişi bilincin değişim aşamalarından birinden diğerine çıktıkça, kişiselden evrensele doğru bir geçiş içine girer. Örneğin, Alem-i misal’de kişi, rüya kişiliğinin alışık olduğu dünyevi kişiliğinden çok farklı olduğunu keşfeder. Alem-i melekût’ta ise kişiliğinin karşılığı bir melek olarak görünür ve saf ışık şeklindedir. Daha ileri aşamalarda “Rabbinizi kendinizin bilgisi ile bildiğiniz zamanlarda sahip olduğunuzdan farklı bir bilgi ile kendinizi bilirsiniz; artık kendinizi O, vasıtasıyla bilirsiniz. ... Tanrı sizin aynanızdır, yani, sizin kendi özünüzü seyrettiğiniz bir ayna ve siz, siz O’nun aynasısınız, yani O’nun kendi ilahi sıfatlarını seyrettiği bir ayna.” (İbn Arabi).

Tablo. Sufilere göre yüksek bilinç dereceleri Seviye Bilinç durumu

Alem-i lahut Bireyselliği yansıtan farklılıklar henüz ortaya çıkmamıştır. Ancak bütün potansiyeli mevcuttur.

Alem-i ceberut Öz bir şekle sahip değildir. Ruhun fiziksel olmayan gerçekliği algılanır.

Alem-i meleküt Arşa ait varlığımız gizli bir bedenle birleşir. Aklın sınırlarından kurtulur. Vecd haline ulaşılır.

Alem-i misal Kendilik (self) dağılır, ışık demeti halini alır

Sufinin yaşadığı değişim sürecinin bir kısmı sözlerle ifade

edilemeyen mistik tecrübeye götüren zaman ve mekân sınırları dışında meydana gelir. Ancak buna karşın çağdaş Sufiler sıradan insanlardır ve yaşam tarzlarının çevrelerindeki sıradan insanlardan bir farkı yoktur.76 Gerçeklik, gerçek olmak için bizim anlayışımıza göre gerçek olmak zorunda ise de, mistik deneyimler için aynı şey söylenemez. Sufilerin ulaştığı aşamalardan biri olan “fena” durumu, “ben bilincinin tamamen iptal edilmesi, mutlak uyanıklık olan saf ve mutlak hakikatin birliğinin kırılmasıdır.”

Tablo. Sufilerin farklı keşf ya da bilinç düzeyleri tanrısalın zihinsel ya da sezgisel bilgisine götürüp götürmediğine göre sınıflandırılmıştır.

Seviye Bilinç durumu Keşf-i kevni Yaratılmış şeyler düzeyinde keşf. Aşağı nefsin

arındırılması sonucudur, rüyada ortaya çıkar. Keşf-i ilahi

Gizli şeyleri görme ve gizli düşünceleri okuma.

Keşf-i akli Sezgisel bilginin en aşağı seviyesidir. Ahlaki

76 Spiegelman JM ve ark. Jung Psikolojisi ve Tasavvuf. İnsan Yay. 1997;22-24

Page 60: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 60

yeteneklerin parlatılması ile ulaşılır ve felsefecilerce de deneyimlenebilir.

Keşf-i imani Peygamber mükemmelliği. Meleklerle konuşulur ve peygamberlerin ruhları ile karşılaşılır.

Sufilerin kendine özgü ibadeti zikirdir. Zikir, Allah’ın hatırlanması veya anılmasıdır. Sesli (dille) ya da sessiz (kalple) yapılabilir. Zikir doğrudan Allah’ın emridir (Ahzab 41-42: Ey iman edenler! Allah'ı çokça anın. Ve O'nu sabah akşam tespih edin, Rad 28: Onlar, iman etmiş ve kalpleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalpler Allah'ın zikri ile yatışır. Ali İmran: Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler). Aynı kökten gelen kelimelerle Kur’anda üç yüze yakın yerde geçer. Yoğun zikir manevi yolda ilerlemeyi kolaylaştırır. Zikir aşk yolunda ilk adımdır. Genelde her yerde yapılabilirse de resmi zikir bir hazırlık eylemi ardından uygulanır. Aynı zamanda doğru duruş önemlidir. Kalbi zikir, genelde dille yapılandan daha üstün sayılır. Zikir her yönü ile nefsin denetiminden ibarettir. Bir öğretiye göre, nefesi tutmak için sağ taraftan başlayarak üç kez ‘la ilahe illallah’ denir ve kalbe indirilir ve sol tarafa ‘Muhammeden Resulullah’ denir. Tek bir solukta dokuz veya on sekiz kez yinelenir. Nefesi uzun tutmaya “habs-i dem” denir. Zikir, kitaplardan değil yapılarak öğrenilir. Zikir, vecd hali oluşturan en iyi yol olarak kabul edilir. Vecd, kelime anlamı ile “buluş, bulma” yani Allah’ı bulma ve huzura ermektir. Bazıları bunu ruhun derinliklerine dalma olarak kabul ederken, bazıları da ektasi olarak adlandırır.77 Vecd halinde duyulardan uzaklaşılır ve hatta kişi bilincini yitirmiş halde kalabilir.78 Meditasyonda olduğu gibi, zikirde de bazı kelimeler sık sık tekrarlanır ve bu genelde Allah ile ilgili kavramlardır. Örneğin; Lâ ilâhe illâllah 396 defa, Fettah 3600 defa, Kuddus 3600 defa, Nur 3600 defa tekrarlanır. Sabah ve akşam tekrarlamalar yapılır (Ahzab 41-42).

Hz. Muhammed de, "Zikrin en faziletlisi, Lâ ilâhe illallah ve duanın en faziletlisi de elhamdu lillah'dır" diyerek, tevhit kelimesi ile zikirde bulunmanın önemini ifade etmiştir. Meditasyonda olduğu gibi, zikirde esas unsur, diğer varlıkları ve nesneleri unutarak, hatta yok sayarak Allah'ı anmaktır. Onun için Allah'ın varlığını ve birliğini ifade eden tevhit kelimesi, en güzel zikir olarak kabul edilmiştir. Tevhit kelimesi bir bütün halinde, "la ilâhe illallâh Muhammeden resûlullah" şeklindedir. Bu adeta meditasyon ya da yogadaki mantradır. Bazı

77 Ernst CW. The psychophysiology of ecstasy in Sufism and Yoga. N C Med J. 1998;59(3):182-4 78 Schimmel A. İslamın Mistik Boyutları. Çev. Kocabıyık E. Kabalcı yay, 2001.

Page 61: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 61

mantralar düşünce oyunlarıdır ve açmazlar içerirler. Açmaza bir örnek vermek gerekirse; zikirde söylenen la ilâhe illallah, tevhit kelimesinin ilk yarısıdır. O da iki kısımlıdır. Birinci kısım, cümlenin ilk yarısı olan "la ilâhe"dir. Manası, "hiçbir ilâh yoktur" demektir. Bu olumsuz kısma "nefy" adı verilir. İkinci kısmı ise, "illallah"dır. Manası,"ancak Allah vardır" demektir. Bu kısım "isbat" olarak adlandırılır.79 Bu açmaz ifadeler zihinde dikkati yoğunlaştırmayı sağlar.

Zikir esnasında beyinde ne gibi değişiklikler olduğu konusunda elimizde herhangi bir çalışma yoktur. Ancak, uygulama tekniği açısından meditasyona benzediğinden aynı fizyolojik beyin değişikliklerine neden olduğu düşünülebilir. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bazı tabuları yıkamadığımızdan ve bilimde “sürekli başkalarının ayak izlerini takip ettiğimizden” meditasyonla arasında bir fark olup olmadığını da bilmiyoruz.80

Şekil. İslami kaligrafik yazı Osmanlı’da doğmuş ayrı bir sanattır.

79 Kübra N. Tasavvufi Hayat, Çev: Kara M. İstanbul 1980;59 80 Neeleman J, Persaud R. Why do psychiatrists neglect religion? Br J Med Psychol 1995;68:169-78.

Page 62: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 62

Sinestezi

Algılarımız Ne Kadar Gerçektir?

The Matrix (1999) Filminden

Trinity —Haydi dostum. Şampiyonların kahvaltısı. Gözlerini kapatırsan, yumurta yediğin izlenimine kapılırsın. Cypher —Ya da bir tabak sümük… Mouse —Leziz buğday. Hiç leziz buğday yedin mi? Cypher —Hayır, ama aslında sen de yemedin. Mouse —Demek istediğim de bu. Mouse —Makinelerin, leziz buğdayın tadını nereden bildiğini merak ediyorsundur. Belki yanlış yaptılar. Belki Leziz Buğday'ın tadı yulaf ezmesi ya da ton balığı gibiydi. Bu durumda insanın aklına çok şey takılıyor. Örneğin tavuk. Belki tavuğun tadına karar veremediler bu yüzden tavuk etinde her şeyin tadı var. Dozer —Yediğimiz şey sentetik aminoasitler, vitaminler ve minerallerle birleştirilmiş tek hücreli bir protein. Vücudun ihtiyacı olan her şey… Mouse —Vücudun ihtiyacı olan her şey yok.

Page 63: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 63

Çoğumuz “dışarıda” duyularımızla algılayabildiğimiz gerçek bir dünya olduğunu düşünürüz; görebildiğimiz, işitebildiğimiz, dokunabildiğimiz, koklayabildiğimiz, tadını alabildiğimiz... Dahası zihnimizdeki dünyaya ilişkin görüntünün büyük oranda o gerçekliğin eksiksiz bir yansıması olduğuna inanırız. Fiziksel dünyada kırmızı bir elma varsa ve bizim de zihnimizde bir kırmızı elma görüntüsü varsa, gerçekliği kesinlikle doğru algıladığımızı düşünürüz. O elmadır ve kırmızıdır ya da kırmızıdır ve elmadır. Ama zihnimizdeki görüntüler, her zaman gerçek dünyadakilerle bu şekilde eşleşmez.81 Ancak, beyin fiziksel dünyanın ve alıcıların sınırlamasının üzerine kendisi de belli oranlarda girdileri kontrol ederek sınırlama oranını artırır. Duyularımızdan gelerek toplanan uyarıları, röle istasyonu tarafından “yararsız ve geçersiz” bilgi miktarı azaltarak beyine ulaştırır. Bu nedenle, “Bir azize bakan hırsız sadece ceplerini görür.” Ya da siz sokakta yürürken ne görürsünüz? Reklam panolarını, otomobil seslerini, arabaların lastik seslerini, sağdan soldan geçen insanların mimiklerini, konuşmalarını? Ya odanızda? Saatin tik-taklarını, yürürken ayağınızı sürtme sesini, eklem hareketlerinizi... Asla hepsi aynı anda deneyimlenemez. Ya da parkta oturan bir çocuk, kadın, marangoz, Çevre planlamacısı düşünün. Hepsi aynı yöne ve sınırlı alana baktığında ne görürler? Çocuk olasılıkla bir kuşu, kadın çiçekleri ve yaprakları, marangoz oturakların işçiliğini, belki ağaçların kesime uygun olup olmadığını; Çevre planlamacısı havuzun, ağaçların yerine bakıp o anki içsel durumuna göre algıda seçiciliğini yaşar. Geçmiş yaşantılarımız bizim şu an neyi algılamamız gerektiğini “akort eder.” Aynı anda herkesin yüksek sesle konuştuğu bir ortamda gözleriniz kapayarak, yalnızca konuşulanlardan birini dinleyebilir ve sonra bir başkasına geçebilirsiniz. Bu farkındalığımızın çoğu kez farkında olmayız. Seçilen girdilerden kişisel bir bilinç inşa ederiz ve sürekli değişen bilgi akışından bir kısmını kalıcı olarak fark ederiz. Dıştan gelen uyaranları tümüyle var olduğu şekliyle yaşamayız. Eğer böyle olsaydı, “geçersiz bilgilerle boğulur giderdik.”82 Tıpkı güneş ışınlarının tümüne atmosferimizin geçiş izni vermemesi gibi. Yoksa, Dünya ne hale gelirdi? Aynı olay beyin işleyişi için de geçerlidir. Sonuçta, bilince ulaşan veriler az ve küçük olsa da kalite olarak yüksektirler. Tıpkı dünyaya ulaşan ışınlar gibi. Fiziksel evrenimiz duyusal girdiler yönüyle bizi belli aralıklara sınırladığı gibi (görme tayfı, işitilen ses frekansı

81 Johnston VS. Why we feel. The Science of Human Emotions. Perseus Books. 1999. 82 Ornstein RE. Yeni Bir Psikoloji. İnsan Yay. İst. 1990.

Page 64: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 64

aralığı), ek olarak da beyinde olan anatomik ve fizyolojik yapılarla da girdiler azaltılıp (veri indirgeme) “bilgi bombardımanı” engellenir. Duyusal Girdi Sistemi Duyusal veya algılayıcı sistemlerimiz, vücudun iç fonksiyonunun sağlıklı devam edebilmesi için, dış dünya ya da uzayda vücudun hareketi, pozisyonunu bilinç düzeyine ulaştırmak için gereken bilginin temel kaynağını oluştururlar.

Dış dünya ve iç dünyayı algılamada birçok ortak yol kullanılır. Dışardan gelen uyaranın anlaşılır şekilde sinir sistemimize aktarılması için özelleşmiş farklı algılayıcılar bulunur. Bu algılayıcılar, basınç, ısı, gerilme, koku, ağrı, uzaydaki pozisyonumuz gibi uyaranları sinirsel elektrik akımına (aksiyon potansiyeli) çevirirler. Algılayıcıların çoğu, kendi özel duyuları için düşük ve diğer uyaranlar için yüksek eşiğe sahiptir. Bundan dolayı duyusal bir uyarıya birden çok algılayıcı farklı derecelerde yanıtlar oluşturabilir. Duyusal uyaranın sinir iletimini sağlayan sinir hücresi elektrik iletimine çevrilmesi farklı algılayıcıların, farklı uyaranlarla uyarılmasıyla oluşur. Yani duyarlı oldukları enerji formunu sinir iletisi haline çevirirler. Kulak için ses titreşimleri, göz için elektromanyetik dalga, tat için kimyasal maddeler ve vücudun organlarındaki değişiklikler (basınç, dokunma, gerilme, hareket ve titreşim) gibi...

Gözlerimiz en fazla dış girdiyi aldığımız duyu organımızdır. Gözle beyin arasındaki bağlantı görme siniri aracılığı ile sağlanır. Gözdeki algılayıcıların yapısı 400-700 nanometre arasındaki elektromanyetik tayfı algılamamıza izin verir ve dış dünyayı gözlerimizle, kısmen sınırlı bir pencereden algılarız. Bu nedenle arıların gördüğü ultraviole dalgaboyu aralığını göremeyiz, onlar da bizim gördüklerimizi göremezler. İşitme siniri diğer bir girdi kaynağıdır. Erişkin bir insan 20 ile 20.000 Hz arası sesleri algılar. Ancak, 1000-4000 Hz arasındaki seslere daha duyarlıyızdır. Farelerde 1000-50.000 Hz, kedilerde ise 100-60.000 Hz arası işitilir. Yani hem görsel hem de işitsel olarak sınırlandırılmış veri girişine mahkûmuzdur.

Sinestezi Nedir? Sinestezi, özel bilinçli zihinsel olayların tetiklemesi ile ortaya çıkan bilinçli duyusal bir deneyimdir. Synesthesia, Yunanca syn: birlikte ve aesthesis: algılamak kelimelerinin birleşiminden oluşan istemsiz bir deneyimdir. Birleşmiş duyular ve “eşduyum” olarak da ifade edilebilir. Sinestezi, istemsiz yoğunlaşma sonucu ortaya çıkan belirgin canlı ve güçlü duyusal deneyimdir. Yalnızca, insanların çok azı günlük olağan

Page 65: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 65

durumda sinesteziyi yaşar. Bazı araştırmacılarca dil dışı düşünmenin özel bir belirtisi olarak kabul edilirken, bazılarınca tam bir "hastalık", "anormallik" ve mucize, mistik bir insan yeteneği olarak kabul edilir. Hatta sinesteziyi biyolojik bir olaydan ziyade sosyal ve kültürel bir fenomen olarak görenler de vardır. Sinestezinin birçok şekli vardır. En sık izlenen şeklinde kişi, harfleri algıladığında onları renkler olarak deneyimler. Her harf, kişinin kendisine göre farklı bir renk olarak algılanır. Bu kişiler, eğer erken çocukluk döneminde bu deneyimi yaşamaya başlarlarsa sinesteziyi günlük, normal, olağan bir olay olarak düşünürler. Sinestezistlerin çoğu, diğer insanların algısal deneyimlerinin bir parçası olarak aynı deneyimleri yaşamadıklarını öğrendiklerinde büyük bir şaşkınlık yaşarlar. Çünkü o zamana kadar “dış dünyadaki gerçekliği” herkesin kendileri gibi algıladıklarını kabul etmişlerdir.83 Sinestezi deneyimi bir bütün olarak, iki ilişkili kısımdan oluşur. Bunlar tetikleyiciler ve eşleniklerdir (concurrent). Tetikleyicilere harfleri örnek verebiliriz. Eşlenikler ise harfler algılandığında, her harfe eş olarak deneyimlenen algılar (renk, ses) olarak tanımlanabilir. Ya da ağlayan bir bebeğin sesi (tetikleyici), sinestezist bir kişide hoşa gitmeyen sarı renk (eşlenik) olarak algılanır. Sinestezistlerin çoğu için, sinestezi tek yönlüdür. Yani, sesleri renk olarak algılayan bir kişi, renkleri ses olarak algılamaz. Tetikleyici ve eşlenikler arasındaki ilişki bir düzen içindedir. Her özel eşlenik, bir tetikleyici tarafından tetiklenir. Bir kişiye, aynı tetikleyicilerin uygulanması durumunda aynı eşlenikler algılanır. Örneğin, bir kişi A harfini kırmızı olarak algılıyorsa, farklı el yazılarıyla yazılsa da, A harfini daima kırmızı olarak deneyimler. Yani tetikleyicilerde büyük bir esnekliğe izin vermesine rağmen, eşlenikler daha katı olarak sabit kalır. Sinestezistlerin çoğu, dilsel veya müziksel sinestezi deneyimini yaşar. Harf-renk sinestezisinde, harflerin kimliği renklerin kimliğini belirler. Konuşulan harfler için sesin şiddeti, söyleniş tipi harflerin eşlenikleri üzerine etki etmez.84,85 Ses-renk sinestezisinde genellikle, kişiler gözlerinin önünde renkler görürler ve sesin perdesinin değişimi ile renkler de değişir. Görme alanları tamamen renklerle dolabilir.

Sinestezi Tipleri Sinestezinin birçok şekli vardır. Temelde her duyu bir sinestezi tipini

83 Grossenbacher PG and Lovelace CT. Mechanisms of synesthesia: cognitive and physiological constraints. Trends in Cognitive Sciences 2001;5 :1

84 Schiltrz K et al., Neurophysiological aspects of synesthetic experience. Neuropsych Clin Neurosci 1999;11:58—65 85 Robertson LC. Colour my i’s blue. Nature 2001;440:533-534.

Page 66: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 66

oluşturabilir: işitme, tatma, koklama, görme, dokunma. Bunların her biri gerçekte olduğundan farklı bir eşlenik olarak deneyimlenebilir. Beş duyu, on olası sinestezi eşleşmesi oluşturabilir. Nadir olarak koku ve tadın her ikisi sinesteziyi tetikler veya eşlenikler olarak deneyimlenirler. Bazı kişiler ise beş duyudan farklı olarak, farklı vücut durumlarını farklı ses ya da renk olarak yaşarlar.

Sinestezinin Nedenleri Sinestezi deneyimi üç yoldan biriyle ortaya çıkabilir: gelişimsel, kazanılmış ve farmakolojik sinestezi. Toplumun küçük bir kesiminde gelişimsel sinestezi yeteneği vardır. Bu kişiler, erken çocukluk döneminden başlayarak, olağan olarak günlük hayatlarında algısal ve/veya kavramsal olarak sinestezi deneyimi yaşarlar. Gelişimsel sinestezinin nedeni bilinmemekle birlikte genetik (otozomal dominant veya X-kromozomuna bağlı) olabileceği yönünde kanıtlar vardır. Bir ailede birden fazla kişide ortaya çıkabilir. Kesin olan kadınlarda erkeklerden 3-8 kat daha sıklıkta ortaya çıkmasıdır. Sinestezistlerin çoğunluğu solaktır. Herhangi bir ruhsal ve beyinsel rahatsızlık sinesteziye eşlik etmez. Hatırlamalarında daha çok eşlenikleri kullanırlar. Nesnelerin (kitap, mutfak eşyaları, ev planlarını) uzaysal yerleşimini çok kesin olarak hatırlarlar. Yüksek zekâlarına rağmen, bir kısmı belirgin olarak hesap yapmada zorlanır. Sağ-sol yanlarını karıştırmaları sıktır. Birinci derece akrabalarında disleksi, otizm ve dikkat eksikliği normal toplumdan daha sık olarak tespit edilmiştir. Bilinmeyen bir nedenle lezbiyen ve homoseksüel tercihler sinestezistlerde sıktır. Yaşamışlık hissi (deja vu), olacak olayları önceden rüyalarında görme gibi “nadir deneyimleri” de sık yaşarlar. Farklı olarak sinestezi deneyimi beyin travmaları sonrası veya duyusal girdilerin kesilmesi (işitme, görmenin kaybı gibi) ile erişkinlik döneminde başlayabilir.86 Son olarak da, liserjik asit dietilamid (LSD) veya meskalin87 gibi varsanım doğuran ilaçlarla sinestezi deneyimi ortaya çıkabilir. Buna farmakolojik sinestezi denir.88 LSD’nin oluşturduğu sinestezi duyumu kişide duygu, düşünce ve davranış değişiklikleri de (korku, endişe, titreme, kalp hızı artışı ve kan basıncı artışı) meydana getirir. Algılama açısından işitsel, görsel ve dokunsal varsanımlar da yapar.

Hipokampustan köken alan bazı epileptik nöbetler, kişide

86 Armel KC and Ramachandran VS. Acquired synesthesia in retinitis pigmentosa. Neurocase 1999; 5,293—296 87 Simpson L, McKellar P. Types of synaesthesia. J Ment Sci 1955; 101:141–147

88 Aghajanian GK and Marek G. Serotonin and hallucinogens. Neuropsychopharmacology 1999;21:16—23

Page 67: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 67

sinestezi meydana getirebilir. Ancak bunlar tam sinestezi kriterlerine uymaz. Çakan ışıklar, tat, sıcaklık yükselmesi hissedilebilir. Yine, beyindeki limbik bölgeden kaynaklanan epilepsi nöbetlerinin %4’ünde sinestezi deneyimi yaşanır. Bu durumda sadece nöbet esnasında bu deneyimi yaşarlar, nöbetle birlikte bilinç değişiklikleri oluşabilir ve diğer zamanlarda tamamen normaldirler. İlginç olarak, sinestezisi olan olgularda beraberinde epileptik nöbet varsa, verilen antiepileptik ilaçlarla yaşanan sinestezi deneyimi canlılığının azaldığı görülmüştür.

Sinestezi Tetikleyicileri Tetikleyiciler müzik notaları, harfler, rakamlar, dokunma, tat, koku, görme, ses, zaman birimleri olan yıllar, aylar, haftalar veya günler olabilir. Rakamsal olanlarda, “5+2” toplamını düşünen birisi 7’ye karşılık gelen rengi sonuç olarak deneyimler. Sinestezi bir hastalık olarak değil de bir duyusal algılama “hediyesi” olarak görülür. Birçok kişi sinestezik deneyimi, herhangi bir duyusal uyarana maruz kalmadan, istemli hayal ederek yaşar. Hayal etme beynin birçok kısmını aktive eder ve bu alanlar algılama esnasında da aktive olur. Eşlenikler: Sinestezinin Fenomenleri Farklı kişiler sinestezinin aynı tipini deneyimledikleri gibi tetikleyicileri de aynı olabilir. Ancak, sinestezik eşlenikler, kişiler arası büyük faklılıklar gösterir. Alfabenin aynı harflerini, aynı renk olarak deneyimleyen iki kişi bulma şansı çok azdır. Eşleniklerde, kişiler arası farklılıklar olmasına rağmen, kişilerin deneyimledikleri eşlenikler ileri derecede özel ve uyumludur. Yani, aynı kişi belli harfleri belli renkler olarak deneyimliyorsa, o harfleri sürekli olarak aynı renkler olarak deneyimler. Normal kişiler (sinestezi yeteneği olmayanlar) ve sinestezistleri kapsayan bir çalışmada, her iki gruba 117 harf ve kelimeye bir renk anlamı vermeleri istenmişti. Bir hafta sonra normal kişiler işaretlerin yalnızca %38'ine aynı renk anlamlarını tutturabilmişlerdi. İlginç olarak, bir yıl gibi uzun bir süre sonra bile sinestezistler %92 oranında daha önce söyledikleri renkleri tutturabilmişlerdi. Bu test, sinestezinin eşleniklerinin ne kadar sabit olduğunu ve sinestezinin nesnelliğini ortaya koymaktadır.

Sinestezinin Tanı Kriterleri

1.İstemsiz olarak, zorlanmadan ortaya çıkar. Ancak, kişinin dikkatinin yoğunluğuna göre deneyim çok canlı veya daha az canlı olarak yaşanabilir.

Page 68: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 68

2.Sinestezi yansıtılır. Kişinin çevresindeki uzayda algılanır. İşitme ve görme uzaysal alanın dışından asla algılanmaz (bazı ruhsal hastalıklarda olduğu gibi). 3.Algısal deneyim “yakın” (kimyasal duyu, dokunma, derin duyu, vücut şeması, Öklidien uzayda bir bedenin durumu) veya “uzak” (görmek, işitmek) olarak algılanabilir. 4.Sinestezik deneyimler uzun süreli ve sabittir, asla karmaşık ve resmedilmiş (bir yüzü görmek gibi) değildirler. A harfi mavi ise daima mavi olacaktır. 5.Deneyim çok belirgin olarak hatırlanır.

Sinestezinin Nörobiyolojisi Primatların beyin kabuğunun önemli bir kısmı paralel olarak sıradüzenli bir organizasyon gösterir.89 Sesler normalde şakak bölgesinde algılanırken, görüntüler arka beyinde algılanır. Beyinde ileri beslemeli bağlantılar birçok yollardan bağlantılar ve uyarılar alır. Bu bağlantılar daima karşılıklıdır. Yani bağlantı alan yerler, aldığı yerlere bağlantılar gönderir. Birçok kişinin beyninde, bu geri besleme bağlantıları aracılığıyla yukarıdan aşağıya uyarılar sinestezik deneyimi engellemek için yeterlidir. Sinestezistlerde, bilgi bu toplanma alanlarına girdiğinde, geri besleme uyarılarının disinhibe (baskılanmanın baskılanması) olmasıyla aşağıya doğru eşlenik yolları uyarır. Bu uyarım ardından, tetikleyici ve eşleniklerin yollarının etkileştiği beyin alanlarında eşlenik temsiliyeti sinirsel ağları uyarılır. Sinestezik tetiklemenin ileri beslemeli başlaması eşlenik temsiliyetlerin geri beslemeli aktive olmasına neden olur.90 Bu engellenemeyen geri besleme teorisi olarak adlandırılır. Teoride anormal sinirsel bağlantılar söz konusu değildir ve normal erişkin beyninde de bu ağlar bulunabilir. Primat superior temporal oluk (STS) beyin kabuğu alanı, görsel girdileri işlemek için duyuları algılayan beyin kabuğu alanlarına geri besleme bağlantıları gönderir. STS’de bulunan hücreler birden fazla duyusal girdiye yanıt oluşturur.91 STS’nin anatomik ve fizyolojik olarak, sinestezik tetiklemenin noktası olabileceği yönünde kanıtlar öne sürülmüştür.92 Peter Grossenbacher’e göre ise, sinestezi beynin her yerinde ve kabukta olan geri besleme ile ilgilidir. Bu teoriye göre, beyinde bazı alanlarda fazladan sinir hücresel bağlantılar zaten vardır. Normal kişilerde, geri besleme, ilgili duyuyu yorumlayacak çağrışım alanlarına ulaşmadan engellenir. Sinestezistlerde, bu geri beslemenin

89 Felleman DJ and Van Essen DC. Distributed hierarchical processing in the primate cerebral cortex. Cereb Cortex 1991;1:1—47 90 Baron-Cohen S et al. Coloured speech perception: is synaesthesia: what happens when modularitybreaks down? Perception 1993;22:419-426 91 Benevento LA et al. Auditory-visual interaction in single cells inthe cortex of the superior temporal sulcus and the orbital frontal cortex of the macaque monkey. Exp Neurol 1977;57:849-872 92 Hikosaka K. Polysensory properties of neurons in the anterior bank of the caudal superior temporal sulcus of the macaque munkey. J Neurophysiol 1988;60:1615—1637

Page 69: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 69

normal baskılanması azalır ve erkenden duyularla ilgili çağrışım alanlarını uyarır.

Şekil: Sinestezinin anatomik temeli ve tetikleyici yol ile eşlenik sinirsel ağ. Sinir ağları arasında yatay bağlantılar da vardır. İleri besleme ile sinirsel girdiler aşağıdan yukarıya ulaşırlar. Aynı zamanda geri beslemeyle de yukarıdan aşağıya kontrol sağlanır. Kavramsal ya da algısal sinestezi, tetikleyici yoldaki uyaranların, yatay olarak veya daha üst seviyede geçiş yerleri ile eşlenik yolu aktive etmesiyle ortaya çıkar. Yatay bağlantılar, sinestezistlerin beynine özgü olabilir. Yeni doğan bebeklerde (4 haftanın altında) görsel ve işitsel uyaranların birlikte algılandığına dair kanıtlar vardır. Gelişme esnasında, çok sayıda sinir hücresi, hücreler arası bağlantılar (sinapslar) ve hücresel uzantılar (dendrit), olgunlaşan bir beynin parçası olarak ortaya çıkar. Doğuştan aşırı sayıda sinir hücresi ile doğmak, beynin plastisite ve adaptasyonu için önemli bir avantaj sağlar. Beyinde görme kabuğunda hızlı sinaps oluşumu doğumdan sonra 2. ayda başlar ve yaklaşık 8. aya kadar devam eder. Çocuk büyüdükçe sinir hücrelerinde “seçici hücre ölümüyle” belirgin azalma olurken, sinirler arası ağ yapısını oluşturacak bağlantı yerlerinde belirgin artış görülür. Yenidoğan döneminde, insan beyninde en belirgin metabolizma

Page 70: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 70

dokunma, ısı gibi hislerin algılandığı birincil duyusal alandadır.93 İkinci ay civarlarında ise görme beyin kabuğunda ve şakak kabuğunda enerji kullanımı artışı gözlenir. Bu ikinci ayda başlayan hızlı sinir hücreleri arası bağlantı oluşumu ile ilişkilidir.94 Deneysel psikoloji üzerine çalışan Simon Baron-Cohen, bu verilere dayanarak, yenidoğan sinestezi hipotezini öne sürer: “…yenidoğan döneminde, muhtemelen dördüncü aya kadar, tüm bebekler ayrışmamış bir yolla duyusal girdileri deneyimler. Bu tam anlamıyla psikodelik (tüm duyuların karmakarışık ve çok yoğun algılandığı) bir durumdur.” Buna göre herkes doğuştan sinestezi yeteneğiyle doğar. Zamanla beynin olgunlaşması ve sinir hücreleri arasında uygun sinir hücresel ağların oluşması sonucu her duyu kendi gibi deneyimlenir hale gelir. Sinir ağları diğerleriyle girdileri karıştırmazlar. Ancak, seçici hücre ölümünden kurtulan bazı hücreler “ayrık duyusal alanlar ya da sinirsel ağlar” oluştururlar. Zaman içinde azalması, olmaması gereken bu bağlantıların devam etmesi sinestezi deneyimiyle sonuçlanır. Yaratıcı Sinesteziler Belki de sinestezi yeteneği, en çok sanatçıların ve yazarların yaratıcılığı ve üretimine katkıda bulunmuştur. Birçok ünlü sinestezist vardır: Vladimir Nabokov, Amy Beach, Gyorgy Ligeti, Joachim Raff, Henrik Wiese, Franz Liszt, Olivier Messiaen, Konstantin Saradzhev ve bilim adamı Nicola Tesla, fizikçi Richard Feynman bunlardan sadece bir kaçıdır. Rus besteci ve piyanist Alexander Scriabin (1872-1915) kendi sinestezisini, 1910’da Prometheus, The Poem of Fire olarak orkestra, piyano, org ve koro için bestelemişti. Notaları “parlak ve çakan ışıklar” şeklinde hissediyordu. Fransız besteci Olivier Messiaen, kendi bestelerinin, sinestezisinden doğduğunu söylüyordu: “Ne zaman bir müzik dinlesem veya bir müziği okursam, renkleri görürüm… Bryce Canyon piyesini bestelediğimde, uçurumların rengi kırmızı ve turuncuydu” Vasilly Kandinsky (1866-1944) de sinestezistti. Duyusal birleşmenin en derin sempatizanı olmalıydı. Çünkü ressamdı. Bunun sonucu olarak, renkler ve sesler arasındaki uyumu tablolarında en güzel şekilde yansıttı. Kandinsky tablolarını tanımlamak için müzikal terimler kullanmıştır. Yine ünlü Nobel ödüllü fizikçi Richard Feynman’da (1918-1988) sinestezistti. Kendi mesleğiyle ilgili olarak, harf ve sayıları renk olarak deneyimliyordu. Diğerlerinden farklı olarak

93 Chugani HT, Phelps ME. Maturational changes in cerebral function in infants determined by 18FDG positron emission tomography. Science 1986;231:840-843. 94 Chugani HT, Phelps ME, Mazziota JC. Positron emission tomography study of human brain functional development. Ann Neurol 1987;22:487-497.

Page 71: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 71

fizik denklemlerini (kavramsal tip) değişik olarak deneyimliyordu: “Bir denklem gördüğüm zaman, karakterleri renk olarak görüyorum. Neden bilmiyorum... Parlak J’ler, hafif menekşe-mavi N’ler ve koyu kahverengi x’ler...”95 Belki de herkesten farklı olan düşünce şekli ve başarısının altında, doğayı olduğundan farklı algılamak yatıyordu. Besteci Vladimir Nabokov’da sinestezistti. Speak Memory (1966) adlı otobiyografisinde bu deneyimlerini çok açık olarak dile getirmiş ve “renkleri işittiğini, ancak işitmenin uygun bir tanımlama olamayacağını” da belirterek x’i sert metal, z’yi yıldırım bulutu gibi, q’yu k’dan daha kahverengi, p’yi olgunlaşmış elma yeşilinde, t’yi ise fıstık yeşili, g,h,j harflerini ise kahverenginin farklı tonlarında deneyimlediğini yazıyordu.

Aslında sinesteziye benzer deneyimleri her gün hepimiz yaşarız. Örneğin, bazı müzikleri “sıcak, soğuk”, bazılarını “keskin” olarak hissederiz. Neden? Acaba, işittiğimiz seslerin sinirsel ağları, sinestezistler kadar olmasa da kısmen beyindeki “sıcak, keskin” algılama alanlarına mı karışmakta? Peki, sinestezinin bir yararı var mıdır? Cytowic’e göre insanda dilin evrimsel gelişimi çapraz (cross-modal) çağrışıma bağlıdır: “Dil, muhtemelen ilk insanlarda, sinestezide olan çapraz çağrışımın bir türü olmadan asla evrimleşmeyecekti.” Bu düşüncesi aslında dil üzerine çalışmaları ile tanınan Norman Geschwind ile aynıdır: “Dil yeteneğini kazanma çapraz-çağrışım yeteneğine gerek duyar. İnsan altı türler, sadece bir non-limbik ve bir limbik uyarı arasında duyusal-duyusal birlikteliğe hazırdırlar. Yalnızca insanlarda, iki non-limbik uyarı arasında birliktelik vardır ve bu nesnelerin isimlerini öğrenmenin altındaki yeteneği oluşturur.” Buna göre sinestezi filojenik (evrimsel) veya ontojenik (gelişimsel) beyinlerimizde kalmış “bilişsel bir fosil”dir. Ancak, fosili her beyinde bulmak mümkün değildir. Doğadaki normal fosiller gibi, “bulunabilmesi” için bulunduğu ortam olan beynin onun kalıcılığına uygun şartları sağlamış olması gerekir.

Eğer sinestezi gerçek ise, normal insanların yaşayarak deneyimlediği gerçek nedir? Birinci kişi, öznel olarak bir sinestezist gerçeği algıladığı gibi deneyimliyorsa (harf-renk) ve bu deneyimin normalden farklı olduğunu bir ikinci kişiden (nesnel), yani diğer insanlardan edindiği bilgi ile öğreniyorsa, bizim beyinlerimizle algıladığımız öznel gerçek nedir? Hepimizin öznel gerçekliği aynı mıdır? Ya hepimiz sinestezist olarak evreni algılıyorsak ve onların gördüğü gerçekse!

95 Feynmann R. What Do You Care What Other People Think? New York: Norton. 1988, s:59

Page 72: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 72

Varsanımlar Olmayanı Algılamak

Varsanım ya da halüsinasyon, herhangi bir dışsal uyaran olmadan, normal uyanıklık durumunda, olmayan algıların ortaya çıkmasıdır. Varsanım kişi tarafından gerçek olarak algılanır veya gerçek algıdan ayrılamaz. Buna ek olarak varsanılar, kendiliğinden, kontrol edilemez şekilde ortaya çıkar. Bazen, açık ve normal bilinç durumunda, kişinin yere ve zamana yönelimi normalken, eşzamanlı dışsal uyaranlar normal algılanırken ortaya çıkabilirler. Çoğunlukla bilinç durumu normal olmadığında oluşurlar.96 Varsanılar değişik hastalıklar ve ilaçlarla ilişkili ortaya çıkabilir. Alzheimer, Parkinson, şizofreni gibi hastalıkların doğal gidişi esnasında veya alınan ilaçlarla ilişkili oluşurlar. Bu hastalıkların altındaki biyolojik nedenleri araştırma, varsanım nedenini anlamamızı kolaylaştıracak ve bilinci anlamamıza pencere açacaktır.97 Varsanılar herhangi bir duyu ile ilgili olabilirler: görsel, işitsel, dokunsal, tat, koku, derin duyusal (bedeninde hareket hissi), sinestezik. Beden algısında büyüme-küçülme, zaman algısında bozulma (zamanın kısalması, uzaması, zamanda sıkışma), nesneleri büyük-küçük görme şeklinde. Günlük uyanıklık esnasında ortaya çıkan varsanım durumuna ek olarak bazı “bilinç geçişleri” esnasında da olmayan algılamalar oluşabilir. Hipnogojik varsanılar uykuya girerken ortaya çıkar ve genellikle görsel, işitseldirler. Hipnogojik varsanılar, uyanıklıktan non-REM uykusuna geçerken, bazal önbeyin ve beyin sapı çekirdeklerinden salınan asetilkolin etkisinin azalmasından kaynaklanır. Hipnopompik varsanılar ise uyanma esnasında belirirler. Bunun dışında madde kullanımı ile ilişkili varsanılar da olabilir. Alkol yoksunluğuna bağlı olan varsanılar genelde görseldir. Sıklıkla minyatür insanlar, kendi üzerinde

96 Prouty G. The hallucination as the unconscious self. J Am Acad Psychoanal Dyn Psy. 2004;32:597-612 97 Braun CM et al., Brain modules of hallucination: an analysis of multiple patients with brain lesions. JNNP 2003;28:432-49.

Page 73: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 73

yürüyen yaratıklar ve hayvanlar görülür. Parkinson hastalığında da bazen ilaçların tedavi dozlarında görsel varsanılar oluşur. Bunlar birinin odada olduğu, bir yandan bir yana geçen hayvanlar ve insan görüntüleri şeklindedir. Varsanılar çoğunlukla birkaç saniye sürer. Varsanım esnasında içgörü genelde korunur. Kişiler ne gördüklerini gayet iyi bilirler. Sinirsel Temel Varsanımların nasıl ortaya çıktığı konusunda değişik teoriler vardır. Genel olarak kabul edilen monoaminerjik (serotonin, GABA, dopamin) ve kolinerjik (asetilkolin) sinir ileticileri arasındaki dengesizlik, arka plan zemin gürültüsünün artışına neden olur, böylece sinyal/gürültü oranı azalır. Yani gürültü artar, gerçek sinyal azalır. Basit ve küçük uyaranlar, duyu alanları uyarılması yaparak abartılı varsanımlara neden olur. Beyinde ne oluyor da varsanılar ortaya çıkıyor sorusunun cevabını anlamada bize en çok bilgi veren “bilinç durumunu değiştiren” bitkilerin kullanımı ile oluşan değişik varsanılar ve deneylerden çıkan etkileri bir araya getirmektir. Bu bitkiler genelde bağımlılık yapmamasına karşın çok zehirleyicilerdir. Alındıklarında bilinç durumu değişir, varsanımlar veya vizyonlar görülür, aşırı neşeli aşkın ruh hali oluşur, aydınlanma, benlik çözülmesi ve evren ile bir olma hissi yaşanır. Varsanım yaratan bu maddeleri değişik inanç ve amaçlarla kullananlara göre, görülenler ruhsal dünyanın gerçeğidir. Ve normal bilinç ve beyin durumu ile bu dünyaya ulaşılamaz. Ancak bilimsel literatürde yer alan bazı bildirimler etkileyicidir. Örneğin ayahuasa alan birisinin kanatlı ve dev bir kemirgen görmesi ve daha sonra bunu anlattığı şamanın da aynı yaratığı görmesi. Yine bu bitkiyi alan başka birisinin babasının ölümünü iki gün önceden görmesi ilginç bir tesadüf müdür? Yoksa bilinmeyenle kurulan bir bağlantı mı? Mantar alan birisinin bir İspanyol tarihsel liderinin heykelini görmesi ve 2 yıl kadar sonra daha önce hiç gitmediği bir şehirde aynı heykel ile karşılaşması… Belki de bilincimize başka kapıları aralıyorlar… İstemeden ve kontrol edemeden…

Bu kadar farklı algılar şeklinde varsanılar olduğundan, muhtemelen alttaki sinirsel mekanizmaları da farklıdır. Ancak, niçin asetilkolin etkisini baskılayan ilaçların tanıdık hayvanlar veya yüzler görmeye neden olduğu, buna karşın monoaminler üzerinde etki eden maddelerin yabancı görüntülere neden olduğu belirsizdir. Diğer yandan elimizdeki bilgilerden biliyoruz ki Parkinson hastalığında varsanılar genelde dopamin artışı yapan ilaçlarla tetiklenir. ACh artıran ilaçlar ise varsanımları azaltır. Dopamin artışına

Page 74: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 74

ek olarak, artan serotonin de varsanımları tetikler ve serotonin etkisini engelleyen bir bulantı giderici olan ondansetron varsanımları kaybeder.98 Yine serotoninle ilişkili olarak, yeni atipik antipsikotikler (düşük dopamin-yüksek serotonin baskılanması yaparlar) ile varsanımlar iyi şekilde kaybolur. Varsanımlar başka hastalık tablolarına da eşlik edebilmektedir. Delirium tablosu denen durumda sıklıkla varsanımlar oluşur. Genellikle delirumdaki varsanımlar böcekler, yılanlar görme, alevler ve yanmalar, yatakta ve elde kan görme, iplik varmış gibi sürekli bir iplik toplama hali şeklindedir. Sıklıkla kolinerjik aktivite azalması ile ortaya çıkan bu tablo da, asetilkolini yıkan kolinesteraz enziminin çalışmasının engellenmesi (donepezil, rivastigmin ile) ve nispi olarak asetilkolin artışı yarar sağlayabilir. Bunun yanında antipsikotik denilen ve serotonin-dopamin uyarılmasını engelleyen ilaçlar da güçlü olarak varsanımları keserler. Dirençli bir grup hasta da ise serotonin etkisini engelleyerek bulantı kesen ondansetron iyi etki eder. Bazı durumlarda da yüksek miktarda sigara içenlerin, ani olarak sigarayı bırakması ardından delirium tablosu ortaya çıkabilir. Bu durumda temel neden nikotinin ani yoksunluğu olduğundan nikotin bantları tabloyu düzeltir.

Tablo. Farklı bitkilerin neden olduğu varsanım ve ilişkili durumlar, olası etki mekanizmaları.99 Tabloda belirtilen anatomik yerleşimler için “bilincin kimyası” konusunda bakınız. Kısaltmalar; GABA; gamma amino bütirik asit, 5-HT3; 5-hidroksitriptamin-3, NMDA; N-metil-D-aspartik asit.

Madde Oluşan bilinç durumu Olası etki mekanizması İndolaminler (LSD, psilikon)

Benlik ve doğaya bakışta farklılık, egonun kaybı, kendi benliğini ayırt etme kaybı, boşluk hissi veya farkındalığın olmaması, mistik hazlar, uzay-zaman algısında bozulma, nesneleri büyük-küçük görme, geometrik görsel varsanılar, nadiren işitsel ve dokunsal hisler, her şeyi yapma gücü (bazen gerçekdışı inançla penceren uçmaya çalışırlar). Sinestezi (bir duyunun başka duyu olarak algılanması). Ancak, kişiler bu deneyimlerinin aldıkları ilaçtan

Serotoninde aşırı çalışma ve beyin seviyesinde artma. Beyin sapı rafe çekirdeği ateşlemesini engeller. Beyin kabuğunda singulat, önbeyin, şakak bölgesi bazı alanları ve görme beyin kabuğu üzerine etki.

98 Zoldan J et al., Psychosis in advanced Parkinson's disease: treatment with ondansetron, a 5-HT3 receptor antagonist. Neurology 1995;45:1305. 99 Perry EK. Plants of the gods. Editor: Perry E ve Ark. Neurochemistry of Consciousness. John Benjamin Pubs. 2002;205-225

Page 75: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 75

olduğunu bilirler. Fenilaminler Meskalin

Fantastik görüntülerle birlikte belirgin artan uyanıklık, zevk alma ve iyilik hissi, varsanılar zengin renklidir. Algıdaki değişiklikler genelde duygusaldır. LSD’den farklı olarak “benlik” ve “ben olmayan” arasındaki ayrıma farkındalık korunur. Sıradan nesneler aydınlanmış ve olağanüstü görünür. Teslimiyet hali vardır. Deneyimin alınan ilaçtan olduğunu bilirler.

Nor-adrenalin üzerindeki etkisi ile uyanıklıkta artışa neden olur. Dopamin etkisi ile haz duyumu veya tekrarlı maddeyi alma yönünde bağımlılık oluşur. Özellikle hipokampus ve amigdal bölgeye etki eder. Amigdala etki ile varsanımlar duygusal içerik kazanır.

Ayahuasa (Ruh şarabı)

Bir bitki karışımıdır. Bedenden ruhun ayrılması hissine neden olur. Kuş veya hayvan şeklinde “ruh seyahat eder.” Varsanılar mavi veya yeşil reklidir.

Belirgin şekilde beyindeki kolinerjik (asetilkolin) muskarinik algılayıcıları baskılar. İçerdiği çok farklı maddelerden dolayı olasılıkla diğer sinir ileticileri üzerinden de etkisi vardır.

Nikotina tabaccum

Beden dışı deneyimlere ve gece görmelerine neden olur.

Raphe çekirdeğindeki serotonin ve asetilkolin nikotinik etkilerini baskılar.

Amantia muscarina

Şamanik kullanımı vardır. Küçük nesneler olduğundan büyük görünür. Varsanım etkisi kesin değildir.

Asetilkolin muskarinik etkisi artar, GABA, glutamat-NMDA etkisini arttırır.

Opium poopy

40’a yakın alkaloid içerir: morfin, kodein, papaverin. Ağrıyı var hissederler, ancak daha az rahatsız edici olur. Uyanıklıkta rüya benzeri hisler yaşarlar.

Zevk verici ve ağrı giderici olan endorfin ve enkefalinlerde artış.

Iboga (Tabemanthe iboga)

Atalardan ve dünya ruhundan bilgi alma gibi dinsel, mistik ayinlerde kullanılır. Yorulma olmadan aşırı fiziksel aktivite göstermeyi sağlar. Zamanda genleşme hissi, bedenden ayrılma, nesneler çevresinde gök kuşağı renkleri görme, çevrede uçuşan tanıdık kişileri kuş şeklinde görme.

Asetilkolin nikotinin etki artışı, serotonin azalması, glutamat-NMDA etkisini azaltma.

Cannabis sativa

Tüm duyusal algılamaları değiştirir. Renkli, parlak, soluk ve akan görüntüler, sesler canlı hissedilir. Bedensel olarak ağırlıksızlık, uçma, sıcak-soğuk hisleri, uyuşma ve iğnelenmeler, uzaysal algılamada bozulma, zamanın saat zamanından hızlı

Akkumbens çekirdeği ve alın beyin bölgesinde dopamin artışı, asetilkolin azalması, kendine ait algılayıcıları (kannabioid) uyarması.

Page 76: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 76

geçmesi, zamansızlık. Geçmiş, şimdi bulanır ve zaman şimdide kalır. Gelecek hızlı gelir ve geçer. Yüksek dozda şizofreni tablosu yapar.

Sativa divinorum

Hafif varsanımlar, üç boyutlu uzayda hareket eden renkler, zeminde çiçekler ve meyveler, cennet yolu hissi.

Dopamin, nor-adrenalin, GABA, asetilkolin üzerinden etkisi olmadığı gösterilmiş. Yeni bir sınıf algılayıcı?

Ektazi Kimyasal olarak LSD’ye benzer. 50-150 mg dozda; neşe hali, normal dışı aşırı sosyal empati, her şeyi güzel ve iyi görme. 250-300 mg’da; görsel bozukluklar, nesneler hareket eder, kaygı ve şüphecilik. 300-400 mg’da; ağır kaygı, şüphecilik, kendini her şeyi yapma gücünde hissetme, işitsel varsanılar, intihar düşünceleri ve saldırganlık. Tekrarlı kullanımında depresyon ve bilişsel yıkım oluşur.

Ani dopamin ve serotonin artışı. Uzun kullanımda serotonin salan sinir hücrelerinde hasar ve depresyon, bilişsel yıkım.

Page 77: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 77

Şizofreni

Delilik Mi, Farklı Bir Bilinç

Mi?

Şizofreni (ŞZ) duygu, düşünce ve davranışlarda bozuklukla seyreden bir hastalıktır. Hastalık genelde 15-35 yaşları arasında ortaya çıkar. Yaşam boyu sıklığı %1-1,5’tur. Ortaya çıkış nedeni olarak tek bir sebepten ziyade birden çok etkenin bir araya gelmesi ile ortaya çıkar. Genetik ve çevresel nedenler bir arada etki ederler. Beyin kabuğunun hücresel düzenleniş açısından da ŞZ’lerde farklılıklar tespit edilmiştir. Olasılıkla bazı gelişimsel anormallikler sinir hücresi uzantı ve bağlantılarının düzgün örüntülü bir hal almasını engeller. Tanısı hastanın gözlenmesi ve tanımlamalarına göre konur. Anormal düşünce içeriği (sanrılar, varsanılar, çağrışımlarda uyumsuzluk), mantık dışı düşünce biçimi (uzaktan TV kapatmak, TV’den kendine seslenildiği), duygudurum değişikliği (künt, uygunsuz, şaşkın), kendilik duygusunda bozulma (benlik sınırlarının kaybı, dış gerçekliği içten ayırt edememe), irade değişikliği (karar verme zorlukları, yetersiz dürtü), duyum bozukluğu (zaman, yer, kişiye yönelimde) ve kişilerarası ilişkilerde bozulma gibi klinik özelliklerin birkaçı ile kendini gösterir. Klinik özelliklerin baskınlığına göre farklı alt tipleri ve adlandırmaları vardır. Klinik görünümü farklıdır. Pozitif (varsanılar, düşünce bozuklukları) ve negatif (künt duygu durumu, sosyal çekilme) belirtilerle birlikte olabilir. İşitsel varsanılar ŞZ’de sık izlenir. Genellikle bunlar dinsel ve uyarıcıdırlar. Bazıları emirler şeklindedir. Erkekler genelde emir şeklinde duyarken, kadınlar eleştiri niteliğinde sesler işitirler. Normal insanların %30’u da bazen dışsal sesler işitebilirler. Ancak bunlar ısrarlı değildir. Görsel varsanılar da sıklıkla izlenir. Mantığı ya da

Page 78: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 78

sağduyuyu hiçe sayan düşünceler kafalarına gelir. Düşünceler sözdizimi, anlambilim, mantık ve duygulanımsal kurallara uymak zorundadır. ŞZ hastalar erken evrede düşünceleri üzerinde denetimi sağlamaya çalışırlar ve bu nedenle de, normalde bilinçsiz yapılan düşünme eylemi üzerine bilinçli kontrol yerleştirmeye çalışınca, düşünce süreçleri yavaşlar.

Tablo. Şizofrenide bilinç durumu ile Meditasyon/zikirin karşılaştırılması Özellik Şizofreni Meditasyon ve Zikir Elektroansefalografi Anormallikler Artmış gamma aktivitesi Zaman hissi Zamanda sıkışma Hızlanma, zamansızlık Ortaya çıkması İstemeyerek İsteyerek Benlikle uyumu Uyum var-çatışma yok Uyum var-çatışma yok Ek belirtiler Genellikle olumsuz

yönde var Toplumla uyum ve iyi yönde var

Farklı Bilinç Durumu? Kant’a bir gönderme ile başlamak, ŞZ’nin bir hastalık mı yoksa bir farklı bilinç durumu mu olduğunu tartışmak açısından önemlidir. Kant, ŞZ’yi bilmiyordu, ama genel olarak bir “delilik”ten haberdardı: “Deliliğin tek genel karakteristiği herkes için ortak olan düşüncelerle ilgili bir anlayış kaybı ve bunun yerini kendimize özgü düşüncelerle ilgili bir anlayışın almasıdır.” Bu anlayışı göz önüne alan bazı araştırmacılar yüksek bilinç derecesi olarak kabul edilen vecd ya da trans durumlarını ŞZ olarak kabul etmişlerdir. ŞZ’nin nasıl bir hastalık olduğunu anlamak açısından bu yaklaşımı akılda tutmak ve sorgulamak gerekir. Acaba ŞZ sadece kontrol edilemeden ve istemeden bazı beyin özellikli kişilerde ortaya çıkan bir rastlantısal ama kontrol dışı bilinç hali midir? ŞZ hastalarının %70’inin benzer “sanrıları” sergilemesi de üzerinde durulması gereken bir bulgudur. Dolayısı ile bu tutarlılığın altında neyin yattığının anlaşılması gerekir. ŞZ daha çok bilinçle ilişkili bozukluk değil de ağırlıklı zihnin yapısalını oluşturan benlik, altbenlik ve üstbenliğin bozukluğu olarak ele alınır. Kısmen olan bilinç, önbilinç ve bilinçdışı da etkilenir.

Page 79: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 79

Şekil. Şizofrenide (ŞZ) dopamin sistemindeki dengesizlik ve beyinde etkilenen yolaklar. ŞZ’de birçok sinir ileticisinin beyin miktarlarında bozukluk olduğuna dair birçok çalışma vardır. Ancak göze batan teori belli dopamin yollarının aşırı çalışmasıdır. Dopamini artırıcı ilaçların ŞZ benzeri tablo yaratması ve dopamin sistemini engelleyici ilaçların hastalığın belirtilerini düzeltmesi de önemli bir destektir. Dopamin algılayıcılarının birçok alt tipi vardır ve son zamanlarda ŞZ nedeni olarak özellikle mezolimbik sistemdeki D4 algılayıcıları üzerinde durulmaktadır. ŞZ’de çok iyi düzelme yapan klozapin D4’leri bloke eder. Yine VTA’dan striatuma giden yollarda da artmış bir uyarı olabilir. Ketamin, glutamatı bloke ederek striatumda dopamini arttırır ve ŞZ benzeri bir tablo yaratır. İzin ile.

Klasik bir tanımlama olarak ŞZ, kişilik bölünmesi olarak adlandırılır. Ancak bölünen ya da parçalanan sadece kişideki kendi kişiliği değil, oluşan bu kişiliğin dış dünya veya nesnelerle olan ilişkisidir de. ŞZ kişi kendisini ve dünyadaki gerçekliği farklı, şaşırtıcı, belirsiz ya da yabancı hisseder. Dış dünyadaki nesne özellikleri nitelendirilemez ve bir başkasına bağlanamaz. Özellikler, bütün içindeki yerleşimlerini yitirdiklerinden, zihinsel yaşam için taşıdıkları tanımlanmış anlamlarını da yitirirler. ŞZ hastalarında dış dünyanın normal dışı ve farklı deneyimi vardır. Varsanılar, içsel oluşan deneyimlerin (düşünceler gibi) ve dışsal gerçekliğin farklı

Page 80: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 80

değerlendirilmesinden kaynaklanır. Dolayısı ile bu hastalıkta “kendini izlemede” bir bozukluk olduğu öne sürülür.100

Günlük yaşamdaki zihin hallerimiz bir kez oluştuğunda oluştuğu yerde sonlamaz ve “şimdi” içinde oluşan zihinsel benlik durumumuz daha önceki benlik durumunun bir devamıdır. Şimdiki benliğimiz ise daha sonra oluşacak benlik durumunun öncelidir. Bu ardışıklık ve devamlılık bizde bütüncül ve devamlılık gösteren bir ben hissi uyandırmakla beraber içsel bir zaman akışı da oluşturur. Zihinsel olaylar görsel, işitsel, dokunsal, derin duyu, tat ve koku gibi dış dünyadan gelen uyarımlarla devamlı bir etkileşim halindedir. Bu şekilde içsel zihinsel durumlar, bedenden gelen duyumlarla birleşince “bedende bir ben yerleşimi” ortaya çıkar. Elimi ve kolumu hareket ettirmeye niyetlendiğimde, içsel zihinsel durumum ve kol hareketim esnasında ortaya çıkan (on-line) derin duyunun, zihinsel süreçlerimle birleşmesi “bedenimdeki ben’de” var olma deneyimi yaratır.

Bazı kişilerce ŞZ, “ben bozuklukları ya da benlik sınırlarında bozukluk” olarak değerlendirilir. Ancak buradaki ben psikanalizdeki “benlik” ile aynı şey değildir. Yukarıda tanımlanan şekliyle içsel ve dışsal oluşan bedendeki ben ile ilişkilidir. Zaman kategorisindeki çarpıklıkların duygulanımsal, nesne kategorisindeki çarpıklıkların sınır, nedensellikteki bozulmalarda ise ŞZ psikozlardan bahsetmek gerektiği de öne sürülür. Örneğin ŞZ hastalar sıklıkla “benleri” ile ilgili sorunlardan bahsederler: “Bu düşüncenin kendim olmadığını hissediyorum, düşüncelerimi düşünen ben değilim, bu nesneler ile benim aramda yakın ilişki var, düşüncelerim nesneleri etkileyebilir ve ben düşündüğüm için öyle oldu, ben kendim gerçek değilim, ben ile diğer her şey arasında camdan bir duvar var, zaman ortadan kalktı...” gibi.

Tablo. Ben çevresinde yer alan “kendilik bilinci” aşamaları.

100 Perry E et al., Neurochemistry of Consciousness. Chapter 17. Reynolds GP. Schizophrenia. John Benjamins Pubs. 2002;279

Page 81: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 81

Seviye Bilinç durumu 1 Duyumsal bilincin içinde nesnelere ya da olaylarla hiçbir

farkındalık içermez. 2 Nesnelerle ilgili herhangi bir bilinç taşımaksızın renk, biçim,

uzaklık farklılıklarına tepki veren bilinç. Hayvanlarda bulunabilir.

3 Özne-yüklem yapısı sahneye çıkar. Bu bilinç Ben’sizdir. Buna “kör görüş” durumu örnek olarak verilebilir. Görmediklerini söyledikleri halde, gösterilen şeyleri doğru tanımlarlar. Kendilik bilinci olmaksızın görsel bilinç olarak da adlandırılabilir.

4 Açık bir dönüşlülük devreye girer. Buradaki ben-bu/şu ve ben-o karşıtlıklarının dönüşlü uçlarının tam bir harmanlamasıdır. Olgunlaşmamış tekbenci ben içerir.

5 Buradaki “Ben” irade edimini yerine getirir. Neden sonuç ilişkisini algılayan bir bilinçtir. Özgül içsel dönüşlülüğü vardır. Eylem yapan düşünürken, kendi nedensel güçlerinin derecesini de anlamaya çalışır.

6 Kendilik gönderiminin (ben bilinci) içselliği artış gösterir. Birbirini gözlerle fakat bir başkası ile konuşmazlar. Kendi zihinsel niteliklerinin paylaşımını tasarlayabilirler.

7 Kendilik gönderimi içselliği önemli derecededir. Kişi kendi kendisinin belirgin olarak farkındadır.

Zihinsel yaşam öncelikle şimdiki zamana farkındalık olarak var

olur. Şimdiye olan bu farkındalık, şimdiki anda olmayan ve geçmişte kalmış zihinsel süreçlerden doğmuş olarak yaşanmaz. Şimdiye olan farkındalık, geçmişe bağlı olmadan ya da daha sonra ortaya çıkacak geleceğe etkisi olmadan (ya da zayıf olarak) devam eder. İçsel zamandaki bu çözülme, birçok ŞZ hastanın tanımladığı “uzamış ya da genişlemiş şimdi” yaşanmasına neden olur. Beden ve ben arasındaki bağlantının çözünmesi nedeni ile ŞZ’li kişinin çabaları az oranda kendisi tarafından ve sıklıkla başkaları tarafından üretilmiş olarak yaşanır. Dolayısı ile ŞZ durum sadece benlik/kişilik parçalanması değil, benlikle dış dünya gerçekliğinin de ayrışmasıdır. Bütüncül birlik bozulur. Hatta bu nedenle ŞZ yaşantı için “bütünsüzlük” terimi önerilmiştir. Bu nedenle, bazı hastalarda düşüncelerinin başkalarınca kontrol edildiği fikri sabit olarak yerleşir. Başkalarınca kontrol edilme hissi de benlik zayıflığına yol açar. 101

Algı üç bileşenden kurulur: duyumsal girdi, kavramların içsel üretimi ve denetim ya da sansür. Bu üçü arasında karşılıklı bir etkileşim

101 Spitzer M, Maher BA. Felsefe ve Psikopatoloji. Çev. Karaçam Ö. Gendaş yay. 1998.

Page 82: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 82

de vardır ve ŞZ’de bu üç bileşen arasındaki denge bozulur. Beyni dış dünyadan koruyan sansürde bozulmadan ziyade, içsel kavramlaştırmalar, dış dünyadan gelen duyumsal verilerle etkileşen içsel düzeltme mekanizmalarındaki bozulma ile ortaya çıkar.

Page 83: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 83

Bunama

Alzheimer Hastalığı

Alzheimer hastalığı (AH), günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirme yetisinde bozulma ile birlikte, bellek ve bilişsel işlevlerde yıkıma giden bir bunama hastalığıdır. Normal yaşlanma ve AH bir arada etki ederek klinik bulguları ortaya çıkarır. AH, bilinçli farkındalığın doğal bir hastalık modelinde incelenmesi olarak da ele alınabilir. Başlangıçtan ölüme kadar da bilinç değişiklikleri açık olarak ortaya çıkabilir.

AH’de özellikle yeni öğrenilen, olaylarla ilişkili - epizodik - bellek kaybedilir. Hastalığa bellek kaybına ek olarak psikiyatrik bozukluklar da eşlik eder: kişilik, duygudurum değişimi, şizofreniye benzer tablo. Tüm AH’lilerin %50’sinde değişik derecelerde bilinç dalgalanmalarına neden olan varsanımlar görülür. Hastalık ilerledikçe kendi hastalık durumunu ayırt edememe ve hatta reddetme ortaya çıkar. Hastalar işlevsel bozulmalarının farkında olmazlar, kendi yetersizliklerine iç görüleri kaybolur. Bu içgörü azalması beynin ön bölgelerinde kan akımında düşme ile ilişkilidir. Yine bu hastalıkta farkındalıkta azalma, “önbeyin-yerine getirme” testlerinde yetersizlikle paraleldir. Bilinçli farkındalıktaki azalma; davranışsal çıktılar ve içsel durum göstergeleri arasındaki ilişkiyi izleme yeteneğinde bozulmayı yansıtır.

Tablo. Alzheimer hastalığının klinik özelliklerinin hastalık evrelerine göre ortaya çıkışı (Barry ve Reisberg’e göre) ve evrelerin tahmini süresi.

EVRE KLİNİK ÖZELLİK SÜRESİ

Evre 1 Nesnel ve öznel bilişsel eksiklik bulgusu yoktur.

Evre 2 Bilişsel yetersizlikler hakkında öznel yakınmalar vardır: isimleri hatırlayamama, nesneleri koydukları yerleri

Page 84: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 84

bulamama gibi.

Evre 3 Karmaşık mesleki ve sosyal görevlerde çok az nesnel kayıplar olur. Fazla tanımadığı yerlerde kaybolabilir, istekli olduğu bir işte performansı azalır, kelime ve isim bulma konusunda belirgin zorlanabilir, açık bir şekilde ne söylediğini unutur ve tekrarlanmalara gerek duyar. Bu dönemde bilişsel kayıpla ilişkili kaygılar yoğunlaşır.

7 yıl

Evre 4

Hafif

Yoğunlaşma, bellek, yönelim ve işlevsel kapasitede belirgin bozulmalar olur. Yakın bellekte ciddi etkilenme olur. Sosyal ve mesleki işlevlerinde önemli aksamalar olur. Bu döneme künt bir duygulanım eşlik edebilir.

2-4 yıl

Evre 5

Orta

Karşılaşılan güçlükler hastanın yardım almadan yaşamını sürdürmesini önleyecek kadar fazladır. Yaşamları hakkında önemli konuları hatırlayamazlar. Oturdukları adres, bitirdikleri okulun adı, başbakanın adı gibi. Bulundukları yılı hatırlayamazlar. Hesaplamada önemli güçlük çekerler. Depresyon ve öfke atakları olabilir.

1,5 yıl

Evre 6

Orta derecede şiddetli

Günlük yaşamın temel etkinliklerinde yardım gerekir. Eşlerinin adını unuturlar, adres bilmezler. Yaşamlarının erken dönemlerini anımsayabilirler (doğum yeri, anne-baba isimleri). 10’dan geriye birer birer saymada güçlük çekerler. Ajitasyon, öfke ve fiziksel şiddet gösterebilirler.

2,5 yıl

Evre 7

Ağır

Günlük etkinliklerde sürekli yardım gerekir. Konuşma yetisi sınırlanmaya başlar ve evre sonunda doğru kaybolur. Hareket ortadan kalkar. Saldırgan ve kontrol edilemez davranışlar olabilir.

3-6 yıl

Patoloji

AH’nin karmaşık ve olasılıkla birçok nedene bağlı ortaya çıkışı tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak uzun yıllardır elde edilen kanıtlarla, AH’deki davranışsal bulgulara anormal kolinerjik işlevin neden olabileceğini düşündürmektedir. Bunun diğer bir kanıtı da organik fosfor zehirlenmesi sırasında AH’ye benzer davranışların ortaya çıkmasıdır. Asetilkolin (ACh) yetersizliğinin, AH’nin klinik davranış bozuklukları görünümüne neden olduğu hemen hemen kesindir. Ancak, ACh dengesizliğin temelinde yatanın ne olduğu tam anlaşılamamıştır.

AH’nin iki önemli patolojik göstergesi anormal fosforillenmiş tau proteinlerinden oluşan nörofibriler yumaklar ve çözünmeyen beta-amiloid proteinlerinin hücre dışında birikimi ile oluşan amiloid

Page 85: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 85

plaklardır. Nörofibriler yumaklar ölen hücrelerin yerinde kalır ve hayatta kalan hücrelerin başında adeta mezar taşı olarak birikirler. Yumaklar hücrenin işlevini bozar ve ölüme götürür. Anormal ve aşırı fosforilenmiş tau, sinir hücrelerinde yoğun bulunan, hücre iskeletini ve bilmediğimiz başka işlevleri de olabilen mikrotübülleri hasarlar. Her iki anormallik beyin coğrafyasında bir seçim gösterir. Özellikle beynin çağrışım ve limbik (duygulanımsal, hazcı) bölgelerini etkiler. Hastalığın başlangıcında, olaylara ilişkin bellek kaybı, çağrışım alanlarının hipokampus ile olan bağlantılarının bozulmasından kaynaklanır. Şakak, duyusal beyin bölgesi ve alın bölgesi etkilenmeleri ile dilsel, görsel-algısal bozukluklarla ve yerine getirme bozuklukları ortaya çıkar.

Uzun yıllardır yapılan çalışmalardan çıkan sonuca göre, AH’deki bellek ve bilişsel, davranışsal bozukluklara asetilkolin (ACh) sinir ileticisindeki yetersizlikler neden olur. ACh, sinir hücrelerinde asetil koenzim-A ve kolinden kolinasetil transferaz enzimi ile oluşturulur. ACh, kolin esterazlar tarafından hızla asetat ve koline parçalanır. Memelilerde iki tipte kolin esteraz vardır: asetilkolinesteraz (ACE) ve bütirilkolinesteraz (BCE). ACE’nin temel işlevi kolinerjik denilen ACh etkisini sonlandırmaktır. BCE işlevi insanlarda tam olarak anlaşılamamıştır ve evrimsel açıdan memelilerde erken zamanlardan kalmış enzim olabileceği düşünülmektedir. ACE hücreler arası bağlantı bölgesi içinde (sinapslarda) bulunurken, BCE destek hücreleri olan glialarda bulunur. AH’de beyinde BCE düzeylerinin yükseldiği ve ACE düzeylerinin ise düştüğü bilinmektedir. Bu nedenle ACh yıkımı, zaman içerisinde giderek ACE’den BCE yönüne kayar. Hastalığın ileri evrelerinde BCE bilişsel gerilemeye katkıda bulunur.102

Tedavi Bugün için AH’nin tedavisi, ACE çalışmasını engelleyerek, ACh miktarını artırmak yani var olan ACh miktarı-etkisinin güçlendirilmesine dayanmaktadır. Bu amaçla donepezil, galantamin, rivastigmin, memantin gibi ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçların davranışları ve uykuyu düzelttiği, belleği güçlendirdiği ve varsanımları azalttığı, anormal rüya içeriğini azalttığı gösterilmiştir. ACh artışı ile kolinerjik sistem işlevinin eski haline döndürülmesi ya da artış yönünde oluşacak düzenleme glutmat, GABA ve serotonin gibi başka sinir ileticilerinin işlevinin de artışına yol açar. Rivastigmin hem ACE hem de BCE’nin

102 Cooper JR. Unsolved problems in the cholinergic nervous system. J Neurochem 1994;63:395-399.

Page 86: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 86

çalışmasını etkileyerek, özellikle ilerlemiş hastalarda öne çıkan BCE artışının önüne geçer. Ancak, BCE beyin dışı dokularda da yoğun olarak bulunduğundan rivastigminin yan etkileri daha fazla ortaya çıkar. Galantamin, ACE çalışmasını engellemeye ek olarak nikotinik ACh algılayıcılarını da uyarır. Hem bellek güçlendirmesi yapar hem de nikotin uyarımı dikkati artırır.

Bugün için AH’nin tedavisi bu nedene yönelik tedaviden ziyade, ACh parçalayan ACE enziminin çalışmasını engelleyen ilaçlarla var olanın etkisini arttırmaya dayanır. Ancak, hedef yanlış olabilir. Özellikle mikrotübüllerin parçalanmalarını engelleyen ilaçlar daha iyi bir yaklaşım olabilir. Bazı klinik öncesi çalışmalar bu yaklaşımı destekler niteliktedir. AH’nin deneysel fare modelinde, bellek kusurundan ziyade devinimsel bozukluklar ortaya çıkar. Kanser ilacı olan paklitaksel farelere verildiğinde mikrotübül sayısını artırdığı ve devinimsel bozuklukları düzelttiği gösterilmiştir.103 Günümüzde uygulanan tedavi yaklaşımının yanlışlığını düşündüren diğer bir bulgu da, ACh azalmasına paralel olarak aynı bölgelerde ACE enziminin azalmasıdır! Bugünkü ilaçlarımızın çoğunluğu azalan ACE etkisini durdurmaya yöneliktir. Anlaşılan, uzun zamandır tedavide yanlış ata oynuyor olabiliriz.

Lewy Cisimli Demans AH ile yakın akraba olan diğer bir beyin yozlaştırıcı demans (bunama) tipi Lewy cisimli bunamadır. Geç dönemde ortaya çıkan bunamaların %15-20’sini oluşturur ve tıpkı AH gibi bellek yıkımı ile seyreder. AH’den farklı olarak anormal bilinç durumu daha baskın bir özelliktir. Görsel varsanılar, şizofreni benzeri ataklar sıktır. Bilincin hem içeriği hem de derecesinde bozulmalar oluşur. Bilinç değişiklikleri %80-90 hastada ortaya çıkar (AH’de bu oran %20-25). Bilinçteki dalgalanmalar azalmış uyanıklıktan bilinç bulanıklığı arasında tekrarlayıcı kaymalar şeklindedir. Yere-zamana-kişiye yönelim sıklıkla bu dönemlerde bozulur. Bilinçteki bu “bulutlanmalar” neredeyse Lewy cisimli bunamanın tanısal anahtarıdır.104 Bahsedilen özelliklerden dolayı Lewy cisimli bunamanın (LCB) altındaki kimyasal değişikliklerin anlaşılması bilincin temelini çözmede önemlidir. LCB’de sinir hücrelerinde Lewy cismi birikir. Bu cisimler anormal hücresel birikim, bazı filament proteinlerinin birikimidir ve

103 Zhang B et al., Microtubule-binding drugs offset tau sequestration by stabilizing microtubules and reversing fast axonal transport deficits in a tauopathy model. PNAS 2005 102: 227-231 104 Waeker M, Perry E. Demantia with Lewy Bodies. A disorder of consciousness. Chapter 16. Neurochemistry of Conciousness. John Benjamins Publs. 2003;263-278.

Page 87: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 87

hücrelerin ölümüne neden olur. Beynin hemen hemen her bölgesinde bulunurlar. LCB’da özellikle talamusun retiküler çekirdeği etkilenir. Bu çekirdek uyanıklık için temel yapılardandır.

LCB’de sıklıkla görsel varsanılar ortaya çıkar. Genelde detaylı ve tam hayvan-insan görüntüleri şeklindedirler. Bu görsel varsanımların, görme beyin kabuğunda yoğun bulunan ACh-muskarinin-1 algılayıcıların yozlaşması ile ortaya çıktığı kabul edilir. LCB’de dopamin sisteminde de bozulma olur ve dopamin etkisini bloke eden ilaçlara belirgin hassasiyet vardır, hemen yan etki oluştururlar. LCB’de uyku anormallikleri de sıktır. REM uykusu ile birlikte olan tüm beden kaslarının felci yeterli düzeyde gerçekleşmez. Bu nedenle rüyalara eşlik eden ayak-el-gövde hareketleri yaparlar. ACh artıran rivastigmin ile REM uykusundaki bozulma normale döner. ACh artıran donepezil ve rivastigmin bilinç dalgalanmalarını engeller.

Page 88: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 88

Delirium

Delirmenin Başka Bir Adı

Bilinçli uyanıklık, uzay-zaman içerisinde, kendine yönelimin normal olması anlamına gelir. Bu, beyindeki birçok sinir ağı ile ilişkili olarak sağlanır. Delirium, bilinç bozuklukları ile belirli akut geri dönüşümlü zihinsel bir bozukluktur. Türkçe karşılığına yakın olarak da “delirme” tablosu gibidir. Genellikle duygulanımsal değişiklik, varsanılar, yanılsamalar ve uygunsuz dürtüler, mantıksız ve şiddet içeren davranış eşliğindedir. Ani olarak ortaya çıkar ve gün içi değişim gösterebilir. Genellikle kısmen bellek yıkımı olmuş kişilerin ortam değişikliği, duyusal uyaran değişikliği (tanınmayan uyaranlar veya tanınan/bilinen uyaranların ortadan kalkması) durumlarında kolaylıkla ortaya çıkar.105 Hastanede yatan hastalarda sık ortaya çıkar. Tüm yatan hastaların %10’u, yanık sonrası hastaların %20’sinde, katarakt cerrahisi sonrası %7, by-pass cerrahisi sonrası %30, genel yoğun bakım hastalarının %30’unda izlenir. Yaşla sıklığı belirgin olarak artar. Yetmiş yaş üzerinde hastaneye yatanların %25’inde izlenir.106 Belirtileri 1. Azalmış dikkat ve bir konuya odaklanamama Dikkat, birçok elemandan oluşan karmaşık nörofizyolojik bir işlevdir. Otomatik olarak var olmasına karşın, istemli olarak diğer uyaranlar dikkate alınmayarak bir başka uyaran üzerine çevrilebilir. Bu seçicilik olarak adlandırılır ve devamlı çaba, konsantrasyona gerek duyar.

105 Tarlaci, S. Acil Nörolojik Hastalıklar. Nobel Tıp, 2004. 106 Thomas RI, Cameron DJ, Fahs MC. A prospective study of delirium and prolonged hospital stay. Exploratory study. Arch Gen Psychiatry 1988;45:937-40.

Page 89: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 89

Dikkat bozukluğunda hasta düşünce, konuşma ve hareketi uygun eşgüdüm içinde devam ettiremez. 2. Bellek bozukluğu ve paramneziler Deliriumdaki hastalar genellikle yakın belleklerini hatırlamada ve yeni bellek oluşturmada zorluk çekerler. Bellek baskılanması özellikle dikkatteki azalma ile artar. Aynı soruyu tekrar tekrar sorabilirler. Bellek bozukluğu hastanın konfüzyonu üzerine oturur ve gerçek belleğini etkiler, garip cevap ve davranışlara neden olur. Ganser sendromu olarak adlandırılan durumda, hasta sorulara yaklaşık yanıtlar verir. Örneğin; “Bir ineğin kaç bacağı vardır?” sorusuna “beş” yanıtını verir. 3. Zaman ve yer yönelimi bozulması Bellek ve dikkat bozukluğundan kaynaklanır. Genellikle geceleri ve diğer faktörlerin (ateş, ilaçlar, susuz kalma) varlığında kötüleşir. Günün, saatin, yılın zamanı bilinemez. Genellikle geçmişteki bir zamandan bahsederler ve bahsedilenler, o zamanda var olan olaylarla da (başbakan, çocukları, savaşlar) bağlantılı anlatılır. 4. Anormal dil içeriği ve yazma bozukluğu Deliriumda dil genellikle belirgin etkilenmez. Ancak, çok karmaşık dilsel ifadeler bellek, iyi dikkat veya çıkarımlar yapmaya gerek duyar. Bu nedenle karmaşık ifadeler bozulabilir. Yazma ve okuma ise, dil çıktıları ve konuşmadan çok daha fazla etkilenir. Hastalar cisimleri isimlendirmede garip hatalar yapabilirler. Bu isimlendirme hataları genel bilişsel bozulmadan kaynaklanır. Yazı yazma da deliriumda belirgin olarak etkilenir. Ancak, genelde muayenede atlanır. Yazım hataları, kelime sıkıştırmaları, kâğıt üzerine yazarken uzaysal kaymalar, karakterlerde değişme ve ısrar gibi özellikler gösterebilir. 5. Hesap yapmada bozulma Hesap yapma devamlı yoğunlaşmaya gerek duyar. Deliriumda belirgin olarak bozulur. Basit olarak dikkat ve yoğunlaşmanın yetersizliğinin bir göstergesidir. 6. Yanlış algılar, varsanılar ve delüzyonlar Delirium esnasında en kötü deneyim, değişmiş algılama ile ilişkilidir. Gerçek algılar, rüyadaki görüntüler ve varsanılar ile karışır. Olasılıkla da dikkat eksikliğinden çevre doğru olarak hatırlanmaz. Şekil ve büyüklükler değişebilir (metamorfoz). Görsel varsanılar işitsel

Page 90: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 90

olanlardan daha sık izlenir (işitseller psikozda sık). Genellikle varsanılar böcekler, hayvanlar, su, yangın gibi görüntülerden oluşur. Özellikle geceleri çevresel uyaranların azaldığı zaman daha belirgin hale gelirler ve korkutucudurlar. Hastalar korkar ve saldırgan olurlar.

Delüzyonel yanlış algılamada çevre veya çevredeki kişiler değişir. Var olan hastane ortamı evdeki ortam olarak algılanabilir. Çevredeki hastane personelini de evdeki aile bireyleri olarak kabul edebilir. Uzaysal algılama bozukluğu, hastanın çizimlerine de yansıyabilir. Saat çizilmesi ya da bir şekli kopya etme bozulabilir. Hastalığın umursanmaması de deliriumun bir başka bulgusudur. Hasta hastalığı olduğunu kabul etmez. Bazı hastalar varsanımlarını normal zamanda hatırlarlar ve bir sorun olduğu yargısına varabilirler. 7. Azalmış çıkarım yapma, içgörü ve yargılama gücü Düşünce işlevleri, devamlı yoğunlaşma ile ardışık veya mantıksal analize gerek duyar. Problem çözme ve çıkarım yapma deliriumlu hastalarda bozulur. Modeller, şekillerle veya kelimelerle yapılan “benzerleri bul” işini kolay yapamazlar. Olaylar hakkında iç görüleri azalabilir. 8. Değişken duygudurum Duygulanım hızla aşırı neşeli bir hal ile depresyon arasında değişebilir. Bu geçişler gün içinde olabilir ve bir günde birden fazla tekrar olabilir. 9. Uyku-uyanıklık döngüsü değişikliği Yaşlı hastalarda, özellikle hastaneye yatırıldıklarında sık izlenir. Gün içi genelde hasta uykulu olarak görülür. Bu, uyanıklığı veya günlük ritmi bozan özel bir nedenle olabileceği gibi bazı hastalarda deliriumun önemli bir göstergesidir. Uykusuzluk deliriumu ortaya çıkarabilir ya da ağırlığını artırabilir.

Biyolojik Temeli Psikolojik: Adaptasyon Kırılması Tüm canlılarda, duyusal uyaranlar için adaptasyon mekanizmaları vardır. Adaptasyon tek hücre seviyesinden tüm organizma seviyesine kadar değişik seviyelerde ortaya çıkar.107 Adaptasyon bütün duyusal girdiler üzerinden olabilir. Örneğin parmağınıza taktığınız yüzüğünüzü veya kol saatinizin varlığını hissetmezsiniz. Ama başlangıçta her an nasıl varlığının kendisini hatırlattığını bilirsiniz. Yani farkındalık

107 Krekelberg B et al., Adaptation: from single cells to BOLD signals. Trends Neurosci 2006;29(5):250-6.

Page 91: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 91

düzeyinize ulaşır. Ama bir süre sonra, evrimsel bir avantajla, artık parmaktan veya koldan gelen uyaranlar beyne ulaştırılmaz. Çünkü gereksiz ve anlamsızdır. Buna “alıştık” deriz, yani bilimsel ifade ile “uyarana adapte” oluruz. Bu dokunsal alışkanlık dışında, diğer tüm duyusal girdiler için de alışkanlık gelişmesi söz konusudur: tat, koku, görme gibi… Her gün yürüdüğünüz veya araçla geçtiğiniz yolu düşünmenize gerek yoktur. Artık, neredeyse gözleriniz kapalı olarak geçebilir durumdasınızdır. Ama yeni bir sokağa girdiğinizi düşünün. Her şey yeni ve farklıdır. Her şeye dikkatle bakarsınız. Beynimize dış dünyadan gelen veriler daha öncekilerden farklı olduğundan, adeta bir girdi bombardımanına tutuluruz. Ama kısa süre sonra, bu yeni durum için de “alışkanlık” gelişmek zorundadır. Her gün geçmeye başladığınız bu sokakta, belediye ekipleri bir değişiklik yaparsa, “yenilik” alışkanlığını kırar ve ortama daha farklı olarak bakarsınız.108

Delirium bir çeşit adaptasyon kırılması örneğidir. Ancak bu kırılma bilinçaltı seviyesinde olur. Buradaki olay, kişinin normal duyusal uyaranların olduğu ve alıştığı/adapte olduğu ortamdan, hastane gibi duyusal uyaranların değiştiği ortama girmesinden dolayı adaptasyonun kırılması ve duyusal girdi bombardımanına tutulmasıdır. Hastanede görsel olarak yabancı bir odada, yabancı yüzlerin olduğu yerde, yabancı ve alışılmadık alet sesleri (doktor ve hemşirelerin konuştuğu yabancı olunan tıp dili, solunum cihazları, diğer cihazların bip-bip sesleri), her gün alıştığı dokunsal uyaranların değişmesi (yatak, çarşaf…) ile adaptasyon kırılır. Uyum için yeterli zaman ve uzun süreli bellek olmadığından delirium klinik tablosu ortaya çıkar. Organik: asetilkolin azalması, dopamin artışı Delirium sıklıkla bazı ilaçların aşırı dozlarında ortaya çıkar. Ancak, bazen normal tedavi dozlarında da çıkabilir. Antikolinerjik yani asetilkolin (ACh) etkisini beyinde engelleyen ilaçlar (özellikle ACh-muskarinik bloke edenler) sıklıkla deliriumu tetikler.109 ACh etkisini azaltan ilaçlarla ortaya çıkan delirium, ACh etkisini arttıran fizostigmin ile hızla düzelir. Bu etkisi aynı zamanda bilincin ACh etkisi ile olan ilişkisine de ışık tutar. Uyanıklıktaki değişiklik beyin sapı ağsı çekirdekleri ve talamus üzerindeki ACh etkisinin azalması ile olurken, delirium esnasında hastanın yaşadıklarını unutması ise hipokampus ve

108 Tarlaci S. Jung’un Yanılgısı: Eşzamanlılık. Yeni Bir Teori. Yeni Sempozyum 2006;44(3):151-156. 109 Prouty G. The hallucination as the unconscious self. J Am Acad Psychoanal Dyn Psychiatry 2004;32:597-612.

Page 92: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 92

şakak lobunun etkilendiğini gösterir.110 Görsel varsanılar deliriumda sıklıkla ortaya çıkar. Bunlar görme beyin kabuğunda ve görme beyin kabuğuna geçen görüntülerin uğrak yeri olan talamusun lateral genikulat çekirdeğinde yoğun miktarda bulunan ACh-muskarinik iletisinin bozulması ile ilgilidir. ACh etkisinin azalması ile oluşan görsel varsanımlar genelde yüzler, hayvanlar şeklindedir.111

ACh diğer sinir ileticileri ile karşılaştırıldığında bilinçli farkındalığın temelinde yer alması en olası kimyasaldır. ACh aynı zamanda sinir kas kavşağının da sinir ileticisidir. ACh evrimsel olarak yaşlı bir moleküldür; 3 milyar yıldır dünyada vardır. ACh, beyinde çok yaygın olmasına karşın, beyin kabuğunda I, II ve IV. sinir hücresi tabakalarında daha yoğundur. ACh, iki tip algılayıcı üzerine etki eder: muskarinik (M) ve nikotinik (N).112 Geç etki etmesine karşın, M algılayıcılarının etkileri uzun sürer. Özellikle beyin kabuğu ve derin beyinde yoğundurlar. N’ler ise iyon geçişine neden olur. N’ler bildiğimiz içilen sigaradaki nikotinin etki ettiği algılayıcılardır. N’lerin de birçok alt tipi vardır. Alfa-4 ve beta-2 talamus, orta beyin, striatum ve limbik bölgede yoğunken, alfa-7 hipokampus ve talamusun retiküler çekirdeğinde yoğunlaşmıştır. Beyinde iki farklı ACh yolağı vardır. Biri beyin sapında (pedunkulopontin + laterodorsal tegmental çekirdek) ve diğer bazal önbeyinde yer alan Meynert’in çekirdeğidir. ACh’nin beyinde bulunduğu yolaklardan biri olan önbeyin taban sinir hücrelerinin çalışması, uyanıklığın devamı için gereklidir. Bu bölgedeki ACh içeren sinir hücreleri uyanma, seçici dikkat ve REM uykusunda devreye girer. REM’de ACh salan hücreler çalışırken, monoaminerjik (serotonin-dopamin-noradrenalin) sistemler baskılanır.113 Talamusun çekirdeklerinden olan intralaminar çekirdek bilinçli farkındalıkta etkindir ve beyin sapı ACh uzantılarından yoğun uyarı alır. Striatumdaki ACh içeren sinir hücreleri, beyin kabuğuna geçen uyarılar için ara istasyondur ve buradaki sinir hücreleri dikensi (spiny) tiptedir. Bu yol muhtemelen bilinçaltı/bilinçsiz bilgi işlemede devreye girer.

110 Gaudreau JD, Gagnon P. Psychotogenic drugs and delirium pathogenesis: the central role of the thalamus. Med Hypotheses 2005;64(3):471-5. 111 Ashton H. Delirium and hallucinations. Editor: Perry E. Neurochemistry of Consciousness. John Benjamin Pubs. 2002;181-203. 112 Partridge JG, Apparsundaram S, Gerhardt GA, Ronesi J, Lovinger DM. Nicotinic acetylcholine receptors interact with dopamine in induction of striatal long-term depression. J Neurosci 2002;22(7):2541-9. 113 Sarter M, Bruno JP, Turchi J. Basal forebrain afferent projections modulating cortical acetylcholine, attention, and implications for neuropsychiatric disorders. Ann N Y Acad Sci 1999;877:368-82.

Page 93: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 93

Yine ACh içeren sinir hücrelerinde yoğun bulunan MAP-2 proteini mikrotübüllerle birlikte bilinç durumu ile ilişkilendirilmiştir.114 İnsanlarda Meynert’in çekirdeği yaklaşık bir milyon hücreden oluşur ve bu nispeten az bir sayıdır. Bu çekirdek beyin kabuğunda, yayıldığında yaklaşık 0,5 metre kare alan olabilecek bir tabaka ile bağlantılar oluşturur. Bu çekirdekten çıkan uzantılar, iç ve dış yollarla beyin kabuğuna ulaşır. Her sinir uzantısının son dallanması 1-2 mm2 alana yayılır.115 Meynert çekirdeğinin kendisi de ACh, GABA, nor-adrenalin uzantıları alır. ACh girdileri mezopontin bölge ve diğer bazal önbeyinden gelir. Mezopontin ağsı yapıdaki (lokus seruleus, raphe çerkirdeği, pedunkulopontin ve latero-dorsal çekirdekler çıkıcı ağsı yapıyı yani ARAS’ı oluştururlar) ACh ve monoaminerjik uzantılar bazal önbeyne gelir. Bu bölge diğer beyin bölgelerinden farklı olarak herhangi bir duyusal yoldan girdi almaz.116 ARAS dolaylı duyusal girdiyi bazal önbeyine taşır. ARAS’ın işlevi genel uyanıklığı sağlamaktır. Parkinson hastalığında kullanılan dopamin artıran ilaçlar sıklıkla delirium oluşturur. Bellek yıkımı olan yaşlı hastalarda bu yan etki daha sık ortaya çıkar. Yan etki muhtemelen dopaminin ACh sistemi ile etkileşmesi ile ilgilidir. D2 algılayıcılarının uyarımı ACh etkisini azaltırken, D1 uyarımı ACh etkisini artırır.117 Bunlar dışında, GABA-A algılayıcıları üzerinden etki eden alprazolam deliriuma neden olabilirken, benzodiazepinlerin çekilmesi de delirium yapabilir.118 Zaman Algısı Bozulması Deliriumda zaman algısı sıklıkla bozulur. Zaman algısının anatomik temeline de kısaca değinmek yararlı olacaktır. Önbeyin kabuğu bağlantısı olan medial talamusta meydana gelen bir hasar, aynı zamanda anılara ayrılan yer-zaman açısından da hatalara yol açar. O an konuşulan ve düşünülen şeylerle ilgisiz olan anılar, yerli yersiz, bağlam dışı ortaya çıkabilir. Önbeyin kabuğunun, belli bir anda ve yerde meydana gelen olayları anımsama şeklinin yanı sıra, muhtemelen benzer bir zamanda ya da yerde meydana gelen ilişkili olaylarla

114 Hameroff S and Penrose R. Conscious Events as Orchestrated Space-Time Selections. NeuroQuantology 2003;1:10-35. 115 Pepeu G, Marconcini Pepeu I. Dysfunction of the brain cholinergic system during aging and after lesions of the nucleus basalis of Meynert. J Neural Transm (Suppl) 1994;44:189-94. 116 Richardson RT, DeLong MR. A reappraisal of the functions of the nucleus basalis of Meynert. Trends Neurosci 1988;11(6):264-7. 117 Trzepacz PT. Is there a final common neural pathway in delirium? Focus on acetylcholine and dopamine.Semin Clin Neuropsychiatry 2000;5(2):132-48. 118 Fleischhacker WW, Barnas C. Delirium following benzodiazepine withdrawal. J Clin Psychopharmacol 1987;7(4):287.

Page 94: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 94

bağdaştırılması üzerinde de etkili olduğu sanılmaktadır.119 Bu nedenle önbeyin hasarlarında, bellek korunmasına rağmen, olayları meydana geldiği yer ve zaman ilişkisinden koparır.120 Eğer önbeyin kabuğu, olaylara ilişkin bellekte yer-zaman açısından gerekli ise, olaylara ilişkin belleğin bu türü, diğer hayvanlarla kıyaslanamayacak kadar büyük olan önbeyin kabuğu olan biz insanlarda özellikle belirgin olacaktır. Önbeyin kabuğu, gelen bilgilerin ve sürüp giden davranışların, bazı içselleştirilmiş ve bireysel fikirler, algılar ya da kurallardan, yani kendine özgü bir zihni oluşturan bellek açısından önemlidir.

Beyincik, denge ve koordinasyon dışında öğrenmede de görev alır. Uzaysal yer–koordinat kodlama, görsel ayrım ve görsel dikkatte de görev alır. Son yıllarda yapılan çalışmalarla zaman algısı üzerinde de etkili olduğu gösterilmiştir. Beyincik hasarı olan kişilerde; işitilen seslerin aralarındaki boşluğu ayırma, algılama hızı ve algısal zamanlamada bozulma olur. Beyincik yan bölgelerinde hasar zamanlama işlerinde eksikliğe neden olurken, orta kısımlardaki hasarlarda ise, zamanın uygun algılamasına rağmen istenilen zamanda cevap oluşturulamaz.121 Dikkat Bozukluğu Dikkat, paralel çalışan bir sistem olan beyinde, çevreden gelen gürültüyü (noise) azaltarak beyindeki girdi bütünlüğünü artırır.122 Sinirsel temel açısından bilinç ve dikkat üst üstedir. Posner’a göre, istemli dikkatte üç ağ çalışır: posterior, anterior, vijilance. Posterior sistem (parietal beyin kabuğu, pulvinar, talamusun ağsı/retiküler çekirdeği) esas olarak yönlendiricidir ve bilinçte önemli bir rol oynamaz. Anterior sistem singulat beyin kabuğunun ön parçası, suplementer motor kabuktan oluşur. Bilincin içeriğini sağlar. Vijilans ağı ise, uyanıklıkta etkili beyin sapı yapıları olan lokus seruleus ve sağ alın lobu kabuğundan oluşur. Bu sistemin etkisi hem anterior hem de posterior sistem üzerindedir. Bunların bir arada çalışması hazır olma durumunu ortaya çıkarır.123 James’in tanımı ile dikkat (1890), “Aklın aynı anda olası birçok nesneden ya da düşünce katlarından birini, açık ve canlı biçimde ele almasıdır. Bazı şeyleri, ötekilerini etkince uğraşabilmek için bırakmak gerekir.”

119 Casini L, Ivry R. Effects of divided attention on temporal processing in patients with lesions of the cerebellum or frontal lobe. Neuropsychologia 1999;13:10-21. 120 Rubia K and Smith A. The neural correlates of cognitive time management: a review. Acta Neurobiologica 2004;64: 329-340. 121 Ivry RB, Keele SW and Diener HC. Dissociation of the lateral and medial cerebellum in movement timing and movement execution. Experimental Brain Research 1988;73:167–180. 122 Dekacour J. An introduction to the biology of consciousness. Neuropsychology 1995;33:1061-1074. 123 Posner M. Attention: The mechanisms of consciousness. PNAS 1994;91:7398-7403.

Page 95: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 95

Dikkat ve ilişkili olan uyanıklık, bilinci oluşturmak için esastır. Dikkat verme ile ilgili anatomik bölgeler, uyanıklık ile ayarlanır ve çıkıcı beyin sapı ağsı yapısı (ARAS) tarafından kontrol edilir. İnsanlarda dikkat ağı talamus-alın lobu ve parietal beyin kabuğundan oluşur. Üst parietal beyin kabuğu dikkatin bir yerden başka bir yere kaydırılmasını sağlar ve uzaysal algılamada önemlidir. Bu bölge hasarlarında yarı alan uzay umursamazlığı (neglekt) sıklıkla ortaya çıkar. Görsel dikkat verme durumlarında görme beyin kabuğu alanları da devreye girer. Talamusun pulvinar kısmı dikkatle ilişkilidir. Primatlarda bu bölge algılamada değil de, dikkatsel seçme-süzme esnasında çalışır. Talamusun pulvinar kısmı tüm beyin kabuğuna uzantılar gönderir.124 Sinir ileticisi ACh dikkat için önemlidir. ACh algılayıcılarının skopolamin ile bloke edilmesi dikkatte bozulma yapar. Nikotin alımı ise dikkati artırır. Nikotin, dikkat seçiciliğinden ziyade yoğunluğunu artırır. Bilinçli bilgi işlemenin bir ölçütü olan P300 ortaya çıkma süresi nikotin alımı ile kısalır.125 Nor-adrenalin de dikkatin yönlendirilmesinde çok gereklidir. Dikkatin kendisini artırmadan ziyade uyanıklık ve hazırda beklemeyi, tetikteliği güçlendirir. Bunlara ek olarak dopamin içeren yollar da dikkatin kaydırılmasında etkilidir. D1 ve D2 algılayıcılarını bloke eden ilaçlar dikkatin kaydırılmasını bozar, ancak odaklanmış dikkat normal kalır.

124 Coull JT and Nobre, AC. Where and when to pay attention: the neural systems for directing attention to spatial locations and to time intervals as revealed by both PET and fMRI. Journal of Neuroscience 1998;18:7426–7435. 125 Pritchard W, Sokhadze E, Houlihan M. Effects of nicotine and smoking on event-related potentials: a review. Nicotine Tob Res 2004;6(6):961-84.

Page 96: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 96

Çalınan ve Kopyalanan

Bilinçler

Felsefeci William Occam (1285-1349), “varlıklar gerekmedikçe çoğaltılmamalıdır” demişti. Bunu elbette genetik çoğaltma için söylememişti ama bu uyarıya rağmen, 1997 yılında Dolly adlı koyunun bedensel hücrelerinden yararlanılarak kuzu (kopya yavru) Dolly elde edildi. Büyük tartışmalara neden oldu ve arkasından fare, inek, keçi ve maymun kopyalaması yapıldı. Bunlar yapılırken de sık sık insan kopyalamasına atıf yapıldı. Yasal ve etik yönleri tartışıldı. Ama daha sonra anlaşıldı ki, Dolly ikiziyle tıpatıp aynı değildi ve bazı yönlerden ikiziyle farklılıklar gösteriyordu.126

X-Change

“X-Change/Değişim” adlı film (Yönetmen: Allan Moyle, Oyuncular: Stephen Baldwin, Senaryo: Christopher Pelham, 2000) New York’tan San Francisco’ya iş ortağının cenazesine yetişmek için 1 saati kalan kişinin, hızlı seyahat için zihin-bilinç aktarımını konu alır. New York’ta bulunan kişi, bu işi yapan bir şirkete gider ve kendisinin zihin-bilincini San Francisco’ya, 3000 km uzağa anlaşmalı bir kişiye aktarır. Bu zihin aktarımı yolculuğu dünyanın en güvenli yolculuğu olmasına rağmen, filmin kahramanı için öyle olmaz. Kendi bedeni kötü işler yapan bir konakçının eline geçer. Filmin kahramanının bedeniyle, yüz görünümüyle, ama katil adamın bilinci ile cinayetler işler.

Bu arada, filmin kahramanı, geçici olarak edindiği katil bedenini koruyacağı, yanlış amaçlar için kullanmayacağına dair bir sözleşme imzalamıştır. Tabi, yeni bedeninin çileğe karşı alerjisi olduğu da hatırlatılır ve çilek yememesi yönünde uyarılır. Yeni bedenin hastalıkları ve alışkanlıklarıyla (hor kullanılmış katil bedeni), yeni bir zihin ve bilinç (kendi bilinci, zihni) bir araya gelir. Normalde sigara içmediği halde sigara içme isteği doğuran bir bedeni olur. Ancak, ödünç verdiği kendi bedenine hiç de öyle davranılmaz. Her şey beklenildiği gibi gitmez.

Bunlar da yetmez ve geriye, kendi orijinal bedenine dönüş zamanı geldiğinde, ödünç aldığı katil olan beden sahibi ortada yoktur. Konakçı olan katil, aslında bir

126 Cohen P. Dolly’s mixture. New Scientist. 4 Sept 1999.

Page 97: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 97

beden hırsızıdır. İçine girdiği bedenlerle, cinayet işlemekle meşguldür. Beden bulunamadığından, yasalar gereği, bedeni bulunana kadar kahramanımızın zihin-bilinci geçici bir süre bir robota aktarılır. Bu arada kendi bedenini aramaya koyulur. Ama ortada başka bir sorun daha vardır. Geçici olarak zihninin-bilincinin aktarıldığı robotlar en çok 7 saat yaşayabilmektedir. Bu süre sonunda zihin-bilinç gerçek bedenine geri aktarılamazsa, zihni-bilinci ortadan geri dönüşümsüz şekilde kalkacaktır… Üstelik bu işi yapan şirketin de çok umurunda değildir…

Bugünlerde insan kopyalanmasından sıkça bahsedilmekte ve bu bilimsel/dinsel çevrelerde tartışmalara neden olmaktadır. Bazı ülkelerde bu konuda yasaklar başlamıştır.127 Peki, bir insan beyni ve bilinci tam olarak kopyalanabilir mi? Kopyalanırsa eski beynin bilinci ne olur?128 Yoksa iki aynı bilinçli kişi mi olacaktır? Eğer aktarılabilirse, o zaman beynin tüm atomsal dizilimlerinin ortaya çıkardığı bilinç, benzer elektronik yapıların hazırlanması bilinçli olmayı sağlamayacak mıdır? İnsanlardan alınan bilinçler bu elektronik yapılara aktarılabilecek midir? Fizik ve kuantum mekaniği buna izin verir mi? Beynin sinir hücreleri, sinir hücreleri ağından, daha da alt yapı olarak atomlar ve onların etkileşiminden kaynaklanan bir yapı olduğu düşünüldüğünde, beyin için de fizik kuralları geçerli olmalıdır.

Kütle, yük ve spin gibi bütün gözlenebilir iç, özgün özellikleri aynı, bu özellikleri ile birbirinden ayırt edilemeyen parçacıklara özdeş parçacıklar denir. Sistemin fiziksel özelliklerinde hiçbir değişikliğe yol açmadan birbiri ile değiş-tokuş edilebilen özdeş parçacıklardan oluşan sistemlere özdeş parçacık sistemi denir. Klasik fizikteki makroevrensel parçacıklar (tenis topları, misketler) özdeş olsalar bile, onları numaralayabilir ve hareketlerini izleyerek herhangi bir anda onları ayırt edebiliriz. Mikroevrensel parçacıklar ise çoğu durumda ayırt edilemezler. Kuantum mekaniğindeki hareket denklemi, tek bir parçacık için değil, göz önüne alınan tüm sistem için yazılan Schrödinger dalga denklemidir. Beyin anlaşılacağı gibi özdeş parçacıklardan oluşmaz. Özdeş olan ve olmayan, makroevrensel ve mikroevrensel parçacıklardan oluşur.

Kuantum Kopyalama Atomların çevresindeki her elektron özdeştir. Bu ilke herhangi bir proton ya da başka parçacıklar için de geçerlidir. İnsan beynindeki bir elektron bir tuğladaki ile değiştirilse, sistem bir bütün olarak öncekinden farklı olmaz. Aynı durum, atomlar ve moleküller için de

127 Green RM. Your Bionic Future: I, Clone. Scientific American. September 1999. 128 Wolciech H. Zurek. Quantum cloning. Schrödinger’s sheep. Nature 2000;404:130-131

Page 98: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 98

geçerlidir. Bir insana özelliğini veren ve bilinçli olmasını sağlayan bireysel parçacıklar değil, parçacıkların tümünün dizilişinin ortaya çıkardığı biçim ve etkileşimlerdir. O zaman, beyni oluşturan aynı atom ve atom altı düzeni oluşturan bir kopya ile bilinçleri ikileyebiliriz, istediğimiz kadar çoğaltabiliriz! Ancak, Wootters ve Zurek’in ortaya koyduğu kuantum mekanik hesaplamaya göre, bilinmeyen kuantum durumlarının silinmesi yasaktır. Bu kuantum mekaniğinin doğrusal olmasından kaynaklanır. Bu nedenle kopyalama mümkün değildir.129

Peki, neden bilinemeyen kuantum durumunun bir kopyasını silemiyoruz? Kuantum iki bit sistemi (kubit, Q-bit, 0 ve 1) klasik işlemden belirgin farklıdır. Kubit üst üste binme durumu oluşturabilir yani; üst üste binme, kubitin aynı anda hem 1 hem de 0 olduğu bir durumdur. Bu durum;|s=α|0+|1 şeklinde yazılabilir. Burada α ve karmaşık sayılardır ve |α|2+||2=1’e eşittir. Kuantum C-NOT (kontrollü değil kapsısı) kopya ve aslının sadece belli durumlarında klasik C-NOT ile benzerlik gösterir. Klasik bir bitin (C-bit) kopyasının silinmesi (aslı bulunurken bir kopyası çıkarabilir ve iki aynı kopya olur) mantıksal olarak geri dönüşlüdür ve termodinamik olarak bir fiyatı yoktur. 0 bitin kopyasını baştan kurmak için koşullu mantıksal işlem operatörü olarak C-NOT kullanılır. C-NOT kapısı, bir girdinin durumunun kontrolünden dolayı çıktıyı ters çevirir. Kuantum C-NOT kapısı, klasik eşdeğerine göre kuantum üst üste binmeden dolayı çok yönü bir kapıdır. C-NOT belli kuantum durumlarının üst üste binmesine uygulandığında kopyalamayı ya da silmeyi engeller.

Roger Penrose da aynı görüşü öne sürer ve orijinal durumu ortadan kaldırmadan “bilincin” bir kopyasını çıkarmamıza kuantum kuramının izin vermediğini belirtir.130 Çünkü ilk durumu bozmadan bir kuantum durumunun kopyasını çıkarmak olanaksızdır. Bir elektronun spin durumunun kopyasını çıkardığımızı var sayalım. Bunu bir kez yapabilirsek tekrar tekrar yapabiliriz. Sonuçta ortaya çıkan sistem, Heisenberg belirsizlik ilkesine göre; konumu çok iyi tanımlanmış (x), ama aynı oranda da büyük bir açısal momentumu (p) olan bir durumdur. Dolayısı ile orijinalini yok etmeye hazırsak, ancak o zaman bir kuantum durumunun kopyasını elde edebiliriz.

Kuantum silme ya da kopyalama problemi, üst üste binme durumunu tekrar düşünmemiz gerektiğini söyler. Bilinmeyen klasik bir durum, 0 ve 1 bitlerinin farklı alternatifleri durumunda olabilir. Bilinmeyen bir kuantum durumu ise bu alternatiflerin üst üste binmesi

129 Wootters WK and Zurek WH, A Single Quantum Cannot be Cloned, Nature 1982;299:802-803. 130 Penrose R. Kralın Yeni Usu-II. Fiziğin Gizemi. TÜBİTAK yay. 1999;148.

Page 99: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 99

durumunda bulunabilir. Klasik bilgiden farklı olarak, bir kopyalama veya silinme durumunda, üst üste binme durumunu biliriz. Fakat üst üste binme bilinmezse, uygun geri dönüş seçilemez. Seçilemediği için de, bilinmeyen kuantum durumu ölçülemez. Nesnel bir ölçüm, gerçekte kuantum durumunun bir kopyasını içeren kopya ya da kopyalama meydana getirir. Dolayısı ile kopya veya silme için durumu bilmeye gerek duyarız. Durumun ölçümünü (bu aynı zamanda bir klondur) yapmadıkça da, kuantum durumunu bilemeyiz.

O halde, Dolly nasıl kopyalandı? Dolly aslında “tam anlamıyla” bir kopya ve aynı zamanda da kuantum nesnesi değildir. DNA’nın atomlarından olmuş olması, cevap oluşturmaz. Burada, klasik dünya ile kuantum dünyası farkı, Schrödinger’in kedisi gibi tekrar devreye girer. DNA çift sarmalının herhangi bir yerinde, hem 0 hem de 1’lerden sorumlu küçük moleküller vardır ve asla iki farklı molekül, kuantum üst üste binme durumlarında bulunmazlar. Üst üste binme durumu olsa bile, sistem ve çevrenin etkileşmesiyle (decoherance) hemen engellenir. Aynı zamanda genetik bilgi, DNA’da üst üste binme durumunda kodlanmadığından güvenle kopya edilebilir. Harika kopyalama mümkün olmamakla birlikte, zamanın en iyi ve yaklaşık kopyalaması, aslını ortadan kaldırmadan, silmeden oluşturulabilir. Tam bir kopyalamadan (tıpkısının aynısı) ziyade yapılan bir genetik ikizi oluşturmaktır. Bilindiği üzere, tek yumurta ikizleri aynı bilinç durumunda değildir.

Özetle, ilk durumunu bozmadan bir kuantum durumunun (bilinci oluşturan beynin olası tüm kuantum durumları) kopyasını çıkarmak imkânsızdır. Ancak, orijinalini yok etmeye hazırsak, bir kuantum durumunun kopyasını elde edebiliriz. Eğer bilinç kuantum mekaniksel bir ürünse kopyalanamaz. En azından şu an elimizde olan kuantum kuramı buna izin vermez. Nanoteknoloji ile Bilinci Download Etmek! Bilimin uzun tarihi göz önüne alındığında, insan bedeninin mikroskobik hücrelerden oluştuğunu daha 1839 yılında öğrendik. Daha sonraları gelişen teknolojilerle bu hücreler görüntülendi ve tipik olarak büyüklüklerinin 10 µm olduğu tespit edildi. Ancak bilim insanlarındaki karşı konulamaz merak duygusu devam etti ve “daha derine” olan ilgi nedeni ile hücreleri oluşturan daha küçük organcıklar, diğer yapı elemanları tespit edildi. Böylece başlangıçta mikrometre düzeyinde olan ölçümler nanometre (1 nanometre, nm =1 metrenin milyarda biri) düzeyine indi. Nanometreyi anlamak için saç telinin 800 bin, insan kırmızı kan hücresinin ise 7000 nm büyüklüğünde olduğunu

Page 100: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 100

hatırlatmakta yarar vardır. Gelişen teknoloji ile artık bir hücrenin hemen her yerinin ölçümlerini bilebiliyoruz. Artık bugün bir amino asitin 0,42-0,67 nm, nükleotidlerin 0,81-0,87 nm, monosakkaritlerin boyutunun 1 nm olduğunu biliyoruz. Buna rağmen alınacak yol uzundur. Çünkü insan bedeni yaklaşık 100 bin farklı molekül içerir. Bedenimizi anlamak için, her birinin özelliklerini ve birbiri ile olan etkileşimlerini ortaya koymak durumundayız. Gelişen teknolojinin tıbba yansıması daima çok belirgin olmuştur. Görüntüleme cihazları (bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme), daha iyi görüntüler elde etmek için kullanılan kontrast maddeler, cerrahilerde kullanılan yardımcı araçlar, yapay solunum cihazlarının ideale yakın çalışır olması teknolojinin yansımalarıdır. Günümüzde yeni ufuklar açacağı düşünülen nanoteknolojinin de tıbbı uygulamalara etkisi çok geçmeden başlamıştır. Buna ek olarak da uzun dönemde gerçekçi ya da hayalî çıkarımlar yapılır olmuştur. Nanoteknolojinin oluşturduğu nano materyallerin tıpta kullanılması biyomedikal nanoteknoloji, nanotıp, biyonanoteknoloji ya da nano-biyoteknoloji olarak yerleşik dile geçmeye başlamıştır. Nanotıp sadece bir bilimsel alanın ya da ülkenin ürünü değildir. Birçok bilimsel disiplinin, matematik, mühendislik, biyoloji, kimya ve fiziğin bir arada çalışmasının ürünleridir. Nanotıp açısından bakıldığında, nano-biyoteknoloji henüz çocukluk çağında ve hatta belki yeni doğan döneminde bir bilimdir. Biyolojik materyallerle nanomateryellar arasında sıkı bir benzerlik olması her ikisinin bir birinin yerini tutabileceği düşüncesini doğurmuştur. Örneğin, kendi kendini düzenleyen DNA bir çeşit nanotüp süper moleküler yapıdır ve nanotüplere yapısal olarak birçok benzerliği vardır. Ancak, bu benzerlik daha çok yapısaldır ve işlevsel olarak aynı özellikleri elde etmekten çok uzaktayız. Dolayısı ile her yapısal benzerliği işlevsel benzerlik olarak yorumlamamak gerekir. Nanomateryaller, adının da çağrıştırdığı gibi nano ölçektedirler. Bu materyaller tek boyutlu (ince bir film tabakası gibi), iki boyutlu (nanotüpler ve teller) ve üç boyutlu (nanoparçacıklar ve küreler) olarak yapılabilirler.

Biyomimetikler, bedendeki bir doku, hücre yapısı ya da parçasının benzerinin nanoteknoloji ile yapılıp, onun yerine kullanılmasıdır. Nanoteknoloji ile sadece mühendislik kısmı yapılmasına karşın, devreye giren nano-biyoteknoloji ile de işlevsel olarak da aynı görevi yapması sağlanır. Son zamanlarda üzerinde çalışılan yapay kan bunlardan biridir. Yapay kan hücreleri henüz teorik olarak vardır ve ‘respirosit’ (respirocyte) olarak isimlendirilmişlerdir.

Page 101: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 101

Respirositler 1 mikron çapında köşegen yapılardır ve normal kırmızı kan hücrelerinden 236 kez daha fazla oksijeni dokulara taşırlar. Yapı olarak 18 milyar atomdan oluşurlar. Atomların dizilimi elmastaki gibi tabakalıdır ve atomlar da genelde karbon atomlarıdır. Bu yapısı ile 9 milyar oksijen ve karbondioksit molekülü taşır. %50’si respirositten oluşan 5 ml sıvının taşıyacağı oksijen ve karbondioksit, bedenimizde bulunan 5500 ml kanın taşıdığı ile eşdeğerdir. Kanımızın bir litresini eğer respirositlerle değiştirecek olsak, taşıdığı oksijenin çok fazla olması nedeni ile nefes alıp veremeden yaklaşık 4 saat soluğumuzu tutabiliriz. Respirositler normal kan ihtiyacının olduğu her durumda kullanılabileceği gibi, uzun dönemli insan dondurma durumlarında (cryonics) damar içi sıvı ve kanı değiştirmede de kullanılabilirler.

Bütün bunlara ek olarak insanoğlunun esas istediği uzun yaşamak ve belki de ölümsüzlüğe ulaşmaktır. Nano-biyoteknoloji ile yaşlanan ve eskiyen organ ve dokularımızın yerini yapay olarak yapılmış yenileri almaya başlayacaksa, ölümsüzlük çok uzak değil demektir. Yapılan nano-biyoteknolojik bu yapılar zamanın önüne set çekebilir.

Şekil. Sinir hücrelerinde bulunan mikrotübüllerin ayrıntılı yapısı. Üstte şematik (C-D), altta gerçek elektron mikroskobik görüntüler (A-B). Her mikrotübül 25 nanometre çapındadır ve tübülin denilen daha alt parçacıkların uzunlamasına dizildiği, 13 zincirden oluşur. Uzunluğunca tipik bir nano tüpü andırır. Bunlar bilincimizin doğduğu yerler ise nanoteknoloji bilinçli makineler oluşması için atılan ilk adımlardır.

Eğer ölümsüzlük bir gün gerçek olacak ise, bunun alt yapısı nano-biyoteknoloji ile atılacaktır. O zaman kişilerin zihin-bilinç, duygu durum ve tüm kişilik özellikleri, nano-biyoteknolojik yapılara

Page 102: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 102

yüklenebilir (download) hale gelecektir. Böylece yaşlanan bedenlerdeki tüm kişilik özellikleri yeni bir nano-biyolojik bedene aktarılabilir. Bunu yapmak için hiç ilgisiz bir alandan veriler gelmeye başladı bile. Roger Penrose ve Stuart Hameroff’a göre insanda bilincin ortaya çıktığı yer sinir hücreleri içindeki bu nanotüp yapısındaki mikrotübüllerdir (geleneksel anlayışa göre sinir hücrelerinin oluşturduğu ağ yapısı). Bu yapılar “hücresel iskelet” olarak adlandırılır. İçi boş silindir şeklindeki bu nanotüpler 25 nm çapındadır ve uzunlukları çok farklı olabilir. Her mikrotübül, dış kısmı su tarafından izole edilen bir nanotüpe benzer. Uzunlamasına düzenlenmiş 13 ipliksel yapının bir araya gelmesiyle oluşur. Her ipliksel yapı da tübülin dimeri denilen daha alt nanometrik yapılardan oluşur. Her tübülin 8 nm’dir ve birbirinden çok az farkı olan 4 nm’lik alfa ve beta yapısından meydana gelir. Penrose ve Hameroff’a göre bu nano tüplerin üzerinde bulunan tübülin denen küçük yapılar ‘kuantum nesnel indirgenme’ veya bir çeşit kuantum bilgi işleme/hesaplama ile bilinci doğururlar. Yani bizi bilinçli yaparlar. Gelişen nano-biyoteknoloji ile bu tüpçüklerin benzerlerini yapabiliriz. O zaman nano-biyoteknoloji yardımı ile bunların kullanılması ile yapılabilecek bilinçli makineler ve hatta download edebileceğimiz zihinler ya da bilinçler çok uzakta sayılmaz. Ancak nano-biyoteknoloji araştırmalarında Tanrı’yı oynarken dikkatli olmalıyız. Kendimizi kaybedebiliriz!

Page 103: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 103

Bilinçlerde Eşzamanlılık

Carl G. Jung (1875-1961), çağdaş psikiyatrinin kurucularındadır. Sadece psikiyatri ile değil fizik, mitler ve efsanelerle de ilgilenmiştir. Fizikçiler Albert Einstein (1879-1955) ve Wolfgang Pauli (1900-1958) ile yaptığı tartışmalar sonrasında, eşzamanlılık kavramını ortaya atmıştır. Eşzamanlılığın altında yatanı, bugün de yoğun şekilde inanılan arşetiplere bağlamıştır. Ancak, bu türdeki olayların görüleceği gibi daha basit açıklamaları da vardır. Jung’un çalışmalarının asıl bölümü çağdaş psikoloji tarafından kabul görmemiştir. Jung’un düşünceleri 1970’lerde ve 1980’lerde mistik içeriğinden dolayı halkın büyük ilgisi ile karşılaşmıştır.131 Bu ilkeyi Jung kendi buluşu olan Türkçe eşzamanlılık, Almanca synchronizität, İngilizce synchronicity sözcüğü ile ifade eder. Eşzamanlılık; kısaca “nedensel olmayan bir bağıntı” ilkesidir. Jung’un eşzamanlılık (EZ) kelimesini seçmesinin nedeni; anlamlı fakat nedensel bağlantısı olmayan iki ayrı olayın EZ oluşumudur. Dolayısı ile EZ, aynı ya da benzer kavramı içeren ve nedensel ilişkileri bulunmayan iki ya da daha çok olayın zamanda rastlaşmasını ifade etmede kullanır. Jung’a göre EZ olaylar arşetiplerle (ilk örneklerle) ilişkilidir. Arşetipler, bizim davranış örüntülerimizi etkileyen bilinçdışı, toplum belleğinde ve genetiğinde yer alan, evrimsel yolla aktarılan bilgilerdir. Bunlar hepimizin ortak varlıklarıdır ve Noosfer denilen ortak düşünce atmosferinin ürünleridir. Jung, EZ olayının, hem fiziksel hem de var oluş için ortak bir zemin oluşturan bir gerçeklik düzeyini, tek dünyayı (unus mundus) kanıtladığını öne sürer ve anlamlı rastlantıları, daha derin, bütünleşmiş bir gerçekliğin sadece yüzey etkileri kabul eder. EZ alt yapılarının arşetip formları, en azından iki olayı bağlantılaştırır: endopşişik ve ekzopşişik alanı. EZ durumu, nedenin etkiden önce geldiği zaman akışına bağımlı değildir. Fiziksel bir olay ruhta (psyche) “içsel bir imge” deneyimi olarak “aynı zamanda” veya bu

131 Schultz DP, Schultz SE. Modern Psikoloji Tarihi. Çev: Aslay Y. Kaknüs Yay. 2001;491

Page 104: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 104

deneyimlerden hemen sonra ortaya çıkar. Uzaysal göstergelere de bağımlı değildir (ancak, bilindiği gibi uzay ve zaman kavramı modern fizikte ayrılamaz, uzay ve zaman yoktur, yalnızca uzay-zaman vardır). Jung, EZ deneyimini, uzay-zaman göreliliğinin ifadesi kabul eder. Eşzamanlılık Örnekleri [Köşeli parantezler yazarın yorumudur] 1. Bir kadın eşinin doğum gününde ona bir pipo hediye eder. Adam aynı gün parka gider ve ağaçların altında, aynı pipo ile sigara içen bir adamın yanına oturur. Ve her ikisinin de vaftiz isimlerinin aynı olduğunu öğrenir. Adam pipoyu kendisine eşinin doğum günü hediyesi olarak verdiğini söyler. Yanında oturduğu adam “bana da” der. Konuşunca, ikisinin de doğum tarihlerinin aynı olduğunu öğrenirler. 2. Bu EZ örneği bu teorinin kurucusu ve yazarı olarak bana ait. RLS (Huzursuz bacaklar sendromu) adlı hastalık toplumda yaklaşık %5-15 arasında olmasına karşın, hastaların polikliniklere başvurusu nadirdir. İşte bir tesadüfler zincirinin oluşturduğu eşzamanlılık; sabah poliklinikte hasta muayenesine başladığımda ilk hastama RLS tanısı koydum. Ardından gelen ikinci hastada benzer şikâyetlerle gelir ve aynı tanıyı alır. Bundan sonra ise, poliklinik odasından çıktım ve yaklaşık 1 saat sonra geri geldiğimde, masamda 2 ayda bir çıkan, abone olduğum Practical Neurology dergisini buldum. Aslında dergi bir haftadır sekreterlikte beklemekteydi. Bugün sekreterin aklına dergiyi bana vermek gelmiştir. Dergide ilginç olan, dört kapak konusundan birisiydi: RLS hastalığı. Ardından, iki saat kadar sonra ise e-posta ile bir hasta soru sordu; “RLS tanılı bir hastayım, şikâyetlerim yoğun ne yapmalıyım?” Bu şekilde art arda dörtleme eşzamanlılık oluştu. Bu eşzamanlılıkların oluşması, bende bu teorinin doğmasına neden oldu. 3. Carl Jung, bir hastası ile görüşürken, hasta altın renkli, Mısır bokböceği ile ilgili rüyasını anlatırken olan EZ olayına dikkat çeker: “Bana bu rüyayı anlatırken, arkamı kapalı pencereye vermiş oturuyordum. Aniden, arkamda hafif vuruş gibi bir ses işittim. Döndüm ve dışarıdan pencerenin çerçevesine çarpan, uçan bir böcek gördüm. Pencereyi açtım ve uçarken böceği havada yakaladım… Altın renkli bokböceğinin en yakın benzeriydi.” [Jung’un bir sembol olarak böceği yorumlaması ilginçtir: Böcek Mısır mitolojisinde tekrar doğuşun sembolüdür. Rüyada görülmesini, hastanın tedavisinde kritik bir döneme girilmesi olarak yorumlar. Tedaviye dirençli hastası için “açıkçası, benim meydana getirme gücümün ötesinde olan, bir hayli

Page 105: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 105

akıldışı olan bir şeye ihtiyaç duyuluyordu” der. Hastası bu durumu öğrenince düzelir].132 4. Mitolog Joseph Champbell, Bushman mitolojisinde kahraman rolü oynayan peygamberdevesi hakkında okurken, “aniden pencereyi açmak için bir dürtü hissettim. Pencereyi açtım ve sağa doğru baktım, orada bir peygamberdevesi vardı. Orada, tam pencerenin kenarındaydı [mucize hissi]… Bana baktı [hayret] ve yüzü tam olarak bir Bushman yüzüne benziyordu [şaşkınlık].” 5. Jung, 24 saatlik bir sürede, balık temasının altı ayrı nedenle EZ yarattığını fark eder. “Bugün cuma, öğle yemeğinde balık var. Birisi tesadüfen başka birisine Nisan şakası [İngilizce “April Fish”, fish=balık] yapma geleneğinden bahsetti. Aynı sabah, yarısı insan, yarısı balık olan bir yazıtı fark ettim. Öğleden sonra, aylardır görmediğim eski bir hastam bana, yaptığı çok etkileyici balık resimlerini gösterdi. Akşam yine bana, üzerinde balığa benzer yaratıklar olan nakışlı bir işleme gösterdi. Bunu izleyen 2 Nisan sabahı, yıllardır görmediğim bir başka hastam, …rüyasında ayaklarının dibinde karaya çıkan büyük bir balığı gördüğü rüyasını bana anlattı. O günlerde, tarihteki balık sembolünü incelemekle meşguldüm.”

Jung, EZ olayların tümünün, iki zihinsel durumu içerdiğini düşünüyordu. Biri, o an birey hangi faaliyetle meşgul ise, onun sonucu olan sıradan zihin durumu, diğeri; bir arşetipin harekete geçirilmesinden ileri gelen olağandışı zihin durumları. İkincisi bilinç dışıdır. Jung EZ olayının üç şekilde olabileceğini ifade eder: 1. Belirli bir psişik içeriğin, kendine tekabül eden ve kendisiyle eşzamanlı olarak meydana gelmişçesine algılanan nesnel bir süreçle rastlaşması, 2. Öznel bir psişik halin, aşağı yukarı eşzamanlı olarak, fakat uzakta oluşan, eşzamanlılık niteliğe sahip, nesnel bir olayın aslına uygun yansıması olduğu daha sonra anlaşılan rüya veya görüntü ile rastlaşması, 3. İkinci şıkka ek olarak, algılanan olayın gelecekte oluşması ve şimdiki zamanda sadece, kendisine tekabül eden bir rüya veya görüntü ile temsil ediliyor olması şeklindedir. Neden Jung’un Yanılgısı?

132 Jung CG. Synchronicity: An acausal cennecting principle. CW, Vol 8, Princenton, NJ, Princenton UP, 1973

Page 106: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 106

EZ ile ilgili en farklı açıklama Hines’tan gelir. Hines, bu durumu, yalnızca “yapıcı (constructive), seçici bellek ve algı” olarak değerlendirir. Ve gerçekten de daha fazlası değildir.133 EZ olayı bir augmentum ad personam’dır. Yani, kişinin ya da kişilerin öznel bir takım deneyimlerinin ya da eğilimlerinin kanıt olarak öne sürüldüğü yanıltıcı akıl yürütme biçimidir.

Bilimsel sorgulamaların temel amacı, bir olayın öncesindeki duruma bakılarak, olayı mantıksal nedensel terimlerle açıklamaktır. Genel bir ifade ile nedensellik şu şekilde ifade edilebilir;134 1. Zamansal süreçte önceden gelmek; neden etkiden önce gelir, 2. Zamansal ve uzaysal bitişiklik; nedenler ve etkiler uzay-zamanda birlikte ortaya çıkmalıdır, 3. Sürekli ve ısrarlı ortaya çıkma; nedenleri takip eden etki(ler) düzenli bir şekilde ortaya çıkmalıdır.

Jung’a göre, 1 ve 2 geçerlidir. Bu nedensellik olayları daima bir enerji geçişini de beraberinde bulundurur. Enerji geçişi olmadan olan durumlara ise “nedensiz” denir. Nedensellik, dünya ve doğada klasik fiziğin kanunlarına uyar. Nedensiz durumlarda ise Jung’un deyimi ile “ısrar etmeyen bağlantılar” vardır.

“EZ, insanın bilincine göre a priori olan ve görünürde insanın dışında var olan bir anlamı öngörür” diyen Jung, bu düşünceyi Platon’a kadar götürür. Platon’a göre, görünen var olan şeyler asıllarının sadece sönük kopyalarıdır ve asılları başka bir evrende bulunur. Gerçekten EZ “görünürde” dışımızda yer alır. “Görünürde” vurgusu gerçekten önemlidir ve EZ ne dışımızda ne de içimizde olur. Her ikisinin eşleşmesi durumunda oluşur ve anlamlanır. Sadece dışarıda olan eşleşmeye “denklik veya uygunluk” demek daha doğru olacaktır.

EZ düşündüğümüzden ya da kanıtlayabildiğimizden çok daha sık meydana gelir, ama herhangi bir alanda onların bir yasaya uyduklarını ileri sürebileceğimiz sıklıkta ve düzenlilikte meydana gelip gelmediklerini henüz bilemiyoruz. Tek bildiğimiz şey, bu tür bütün fenomenleri açıklayabilecek temel bir ilkenin bulunması gerektiğidir, diyen Jung bu konuda bir açıklık sunmaz. Öncelikle, EZ hazır bir beyinde ortaya çıkar. Gerçekten de sıktırlar, ama hayret ve mucize hissi uyandıranlar gerçekten kişide etki bırakırlar. Düzenli bir şekilde ortaya çıkmazlar. Tamamen rastlantısaldırlar. Bu fenomenleri açıklayabilecek ilke “EZ yalnızca sizin beyninizdedir,” dış dünyada “aynı yer ve zamanda” olan bir EZ örneği yoktur. Dış dünyadaki olayın kalıbı ile

133 Hines T. Pseudoscience and paranormal. Buffalo, NY, Prometheus, 1988 134 Storm L. Synchronicity, causality, and acausality. The Journal of Parapsychology 1999;63:247-269.

Page 107: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 107

içsel/öznel/beyinsel olayın göreli olarak üst üste binmesi EZ hissini bizde oluşturur ve dışarıda, bizim algılarımızın dışında olan bir EZ yoktur. Jung’un “nedensel olmayan” ifadesi doğru yorumlanamaz. Dikkat edilirse, cümle yine bir ilişkili olan “bağıntı” ile devam eder. Bu ifade nedensel olmasa da, ayrı bir ilişki veya eşleşmenin olmasını gerektirir. Bu eşleşmeyi sağlayan kişinin belleğidir. Bellek o anda oluşmuş olabileceği gibi, daha önceden de (rüya gibi) olmuş olabilir. Her an bu belleğe, bilinçaltı ile nedensel ilişkili olaylar giremez. Çünkü, bu durumda uyaranlar ile boğulurduk. Ancak, nedensellik özelliği olmayan ve zaman dışı olan bellekteki bir eşleşme ile “nedensellik, gizli alt nedensellik” ortaya çıkar. Var olan olayla eşleşerek bilinçli farkındalığa ulaşır ve birinci derecede ya da basit EZ oluşur.

Anlamlılık, Jung’a göre, her durumda EZ kaçınılmaz bir ölçütüdür. “Bize anlam olarak görünenin aslında ne olduğunu bilme olanağımız yoktur,” şeklinde ifade etmesi, Jung’un kaçırdığı önemli bir noktadır. Anlam, tam olarak eşzamanlı olan olayların eşleştirilmesi esnasında, bellekten kaynaklanan bir çeşit “uyanma durumu=bilinçli farkındalığa” ulaşma durumudur. Anlam; bir anlamda dikkatin eşleşmiş olayların üzerine odaklanmasıdır. Anlam; bir anlamda, bir tiyatro sahnesinde baş aktör üzerine tutulan spot ışıklara benzetilebilir. Anlam, tutulan bu spotla eşleşmiş olayların, bilinçaltından bilince çıkarılmasıdır. Bu EZ’nin temel noktasıdır. Anlam, aynı zamanda adaptasyonun kırıldığı an (lahza) ve eşzamanlılığın başlangıcıdır. Anlam kazandıran organ, öznelliğe sahip olan ve nesnel dünyadan girdileri alan beyindir. Eşzamanlılığın Nedeni: Adaptasyon Kırılması Günlük yaşamımızda beyin çevreden gelen tekrarlayıcı benzer uyaranları bir süre sonra farkındalık düzeyine ulaştırmaz. Her an çevreden binlerce yeni görüntü, ses, konu, dokunmaya yönelik veri beynimize ulaşır. Ancak bu veri içinde, anlamlı olanları daha ön plana çıkarmak ve beyni lüzumsuz veri yığını altında sıkışmaktan kurtarmak için adaptasyon=uyum mekanizması geliştirmiştir. Adaptasyon bütün duyusal girdiler üzerinden olabilir. Örneğin; parmağınıza taktığınız yüzüğünüzü ya da kol saatinizin varlığını hissetmezsiniz. Ama, başlangıçta her an varlığının nasıl kendisini hatırlattığını bilirsiniz. Yani farkındalık düzeyinize ulaşır. Ama bir süre sonra, evrimsel bir avantajla, artık parmaktan veya koldan gelen uyaranlar beyine ulaştırılmaz. Çünkü gereksiz ve anlamsızdır. Buna “alıştık” deriz, yani bilimsel ifade ile “uyarana adapte” oluruz. Bu

Page 108: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 108

dokunsal alışkanlık dışında, diğer tüm duyusal girdiler için de alışkanlık gelişmesi söz konusudur: tat, koku, görme gibi… Her gün yürüdüğünüz ya da araçla geçtiğiniz yolu düşünmenize gerek yoktur. Artık, neredeyse gözleriniz kapalı olarak geçebilir durumdasınızdır. Ancak, yeni bir sokağa girdiğinizi düşünün. Her şey yeni ve farklıdır. Her şeye dikkatle bakarsınız. Beynimize dış dünyadan gelen veriler daha öncekilerden farklı olduğundan, adeta bir girdi bombardımanına tutuluruz. Bu nedenle kısa süre sonra, bu yeni durum için de “alışkanlık” gelişmek zorundadır. Bir süre sonra, her gün geçmeye başladığınız bu sokağa, belediye ekipleri bir değişiklik yaparsa, “yenilik” alışkanlığınızı kırar ve daha farklı olarak ortama bakarsınız. Aynı alışkanlık durumu evliliklerde de en önemli bozulma nedenidir. Aynı şekilde devam eden evlilik ve kişiler bir süre sonra artık beyin tarafından silinir ve ciddi bir değişiklik olmadığında evlilik “monotonlaşır”. Bu durum da bir çeşit alışkanlık ve beyin adaptasyonudur. Fizyolojik olarak, alışkanlıklar hızlı ve uyumlu davranış-yanıt oluşturmayı sağlarlar. Bu evrimsel olarak bir avantajdır. EZ olayı, adaptasyonun ya da alışkanlık olayının kırılmasıdır. Günlük yaşamda olayların akışında, benzer olaylar sıklıkla yan yana gelmezler. Çoğu olaylar “eşzamansızdır.” Bu eşzamansızlık, dünyamızdaki olayların doğal bir görünümdür. Dolayısı ile günlük beyin girdisi için normaldir ve buna “alışkanlık” geliştirmiştir. Ortaya çıkan EZ bir olay, bu alışkanlığı kırarak beyindeki farkındalık düzeyini artırır ve ardışık gelen olaylar dizisi beyinde mucize etkisi yaratır. Eğer, sürekli EZ olayların yaşandığı bir dünyada yaşayacak olsaydık, EZ olaylara “alışacak/adapte olacak” ve “eşzamansızlıklar” bizim farkındalık düzeyimize ulaşarak mucize etkisi yaratacaktı. Mucizeler bu şekilde doğa yasalarının ihlalidir. Doğanın olağan seyri içinde gelişen olaylar, insanların olağana olan adaptasyonları nedeni ile bir mucize olarak değerlendirilmezler. Mucizelerden ortaya çıkan hayret ve şaşkınlık, olaylar hakkındaki inanç doğrultusunda hissedilir bir eğilime neden olur. Bireysel olarak bizler, mantıksal çıkarımlarımızla olağandışı olan bir olguyu hemen geri çevirmemize rağmen, zihin her zaman aynı kuralı işletmez. Mucizeler de daha verimli bir toprağa ekildiklerinden hemen meyvelerini verirler. Konuya doğaüstü ve kuantum fiziksel anlamlar yüklenmesine karşın,135 aslında EZ olayları sadece bizim beynimizdedir. Çevremizdeki dünyadan beynimize sürekli olarak, eşzamansız olaylar girmekte ve bu giriş adaptasyon mekanizmaları ile dikkatten uzak kalmaktadır. Ancak,

135 Peat D.Synchronicity: The Bridge between Matter and Mind, Bantam, 1987.

Page 109: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 109

dış dünyada gelişen bir EZ olayı bu adaptasyon mekanizmasını kırıp dikkatimize ulaşır. Ve kısa süreli bellekten geçmiş EZ olaylar zincirinin halkaları bir araya getirilir. Böylelikle, öznel deneyim olan EŞ yaşarız… Bu yeni bir teoridir ve bugüne kadar olanlardan farklı bir bakış açısıdır.136

136 Tarlaci S. Jung’s Error: Synchronicity. A new theory. New Symposium 2006;44(3):151-156.

Page 110: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 110

Başka Bilinçler

Havyalarda Bilinç

Yunus için de arı için de mutluluk, var olmaktır. İnsanoğlu içinse, yaşamı anlamak ve ona hayran kalmak.

Jacques-Yves Cousteau

Bu aşamada ahtapot, tatarcık ya da barsak kurtları gibi “geri” hayvanların bilinçleri olup olmadığını tartışmak verimsizdir. Ama

bilinç sinir sisteminin karmaşıklık derecesi ile ilgili olabilir. İnsanda ne ile ilişkili olduğunu anladığımızda alt düzeydeki

canlılara da sıra gelecek... Francis Crick

Page 111: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 111

Hayvanlarda bilinç olmadığını düşünenler fazladır. Bu düşünce yeni değildir. Psikolog Alfred Binet tek hücreli Micro’ların algılama ve nesneler arasındaki farklılıkları ayırt etme kabiliyetinde oldukları ve amaca yönelik davranışlar sergilediklerini, Organizmaların Ruhsal Yaşantıları (1889) adlı kitabında yayımlamıştı. 1908 yılında ise Francis Darwin bitkilerde bilincin olabileceğinden bahsetti. Yine Jacques Loeb (1859-1924) hayvanlarda da bir tür bilincin olabileceğini öne sürmüştü. 1911 yılında ise Hayvan Davranışı Dergisi (Journal of Animal Behaviour) yayımlanmaya başlandı. Günümüzde de benzer tartışmalar daha yoğun olarak devam etmektedir. Hatta hayvan zihni, bilinci ve algısı konusunda akademik dergiler (Animal Cognition, Springer) yayımlanmaktadır.137

Antropomorfik bakış, insanların günlük yaşamlarına egemen düşüncedir. Evcil hayvanlarımızla ilişkilerimizde onlara insan özellikleri olan duygu, amaç ve maksatlar yakıştırırız. Hayvanlara insansı özellikler atfetmekten kendimizi alamayız.138 Bu aslında sadece hayvanlarla sınırlı değildir ve diğer canlı şeylere de benzer özellikler yükleriz. Bazen, insanoğlu bitkilere, taşlara ve arabalara dahi yakıştırmalar yapar. Hayvanlarda bilinç olduğu düşüncesinin de bunlardan biri olduğu öne sürülür. Daha 1908 yılında Margaret Washburn, Hayvan Zihni adında bir kitap yazdı ve kitabında antropomorfizmden kaçamayacağımızı vurguladı: “Bizler kabul etmek zorunda bırakıldık ki, hayvan davranışının tüm ruhsal yorumlanmalarının, insan deneyimi üzerinde benzetme yaparak olması gerekir… Bakış açısı olarak ve bir hayvanın zihninde nelerin yer aldığı konusunda antropomorfik düşünmek zorunda bırakıldık.”

Sinir sistemi tek hücrelilerde ve süngerlerde bulunmaz. İlk olarak, gevşek bir ağ şeklinde knidlilerde görülür. Knidliler, en ilkel hayvanlardır (türün yayılmasını sağlamak için iki evreden geçerler; sabit polip evresi ve serbest olan medüz evresi. Bu ikinci devrede ürerler. Selentereler, mercanlar da bu gruptandır). Bu canlılarda ritmik hareketleri sağlayan kaba hareket merkezleri ve dokunaçların tabanında da sinirsel bir halka bulunur. Sinir hücresi yapısı bütün canlı türlerinde aynıdır! Hacimsel ve birbiriyle etkileşim içinde bulunan sinir ağları şüphesiz büyük farklar gösterir. Bir iki sinir hücresi grubundan oluşan böcekler ve sümüklüböceklerin sinir sisteminden çok farklı bir beyin yapısına sahip olduğumuz kesindir. Biliyoruz ki, beyinlerimizde bilinci doğuran merkezi bir nokta yoktur.

137 Griffin DR. From cognition to consciousness. Anim Cogn 1998;1:3-16. 138 Mithen S. Aklın Tarihöncesi. Dost Yayınevi. 1999;190-191

Page 112: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 112

Hayvanların hemen hepsinin, eylemlerini bilinç kontrolü altında değil de, içgüdüsel olarak yaptıklarını düşünürüz. Ancak, her şeye rağmen, içgüdü insana ateşten sakınmayı öğretir. İnsanlar kadar hayvanlar da tecrübeden birçok şey öğrenir. Aynı olayların her zaman aynı nedenden kaynaklanacağı çıkarımını yaparlar. Hayvanların tüm amaca yönelik davranışları uyanıklık halinde oluşur: üreme, beslenme, avlanma… Bütün bu içgüdüsel davranışlar, hayvanların eylemlerinin genetik ve bedensel düzenlenişlerinden kaynaklanır. Kısaca, hayvanlar birer makine ya da otomattır. Bakterilerin akılsız olduğu kesindir, muhtemelen bizden çok fazla genetik koda sahip amip ve aplasiaların da aklı yoktur. Büyük bir olasılıkla, çok sosyal yapılanma ve zekice davranışlar gösteren arıların da en ufak bir bilinci yoktur.139

Bilinçlilik durumunu hareketin başlangıcıyla ortaya çıkan bir sonuç olarak kabul edersek, nedensellik ilkeleri uyarınca hayvanlarda da bulunmasını mantıklı kabul etmemiz gerekecektir. Yani, onlarda da bize benzer bir şey olabilir. Bu bizim tam olarak “yoğun bilinç” dediğimiz en üst düzey olmayabilir. Belki, sadece düşük seviyelerde bir “bilinç” durumudur. Bunu bulmak için elimizde olan ya da izlenecek yöntemler elbette sınırlıdır.

Hayvanların bilinçli oldukları konusuna açıklık getirme önündeki en büyük engel, etkinliklerinde bizimkini andıran düşünsel bir bilinç olduğunu hayal etme alışkanlığımızdır. Bu hayalle birlikte, onların bizimki gibi bir bilinci ya da düşünsel süreçleri olduğunu kabul etmek daha başlangıçta yanlış yola girmek demektir. Dolayısıyla onlarda bilinci ararken neyi aradığımızı ve onu nasıl yorumlayacağımızı iyi düşünmemiz gerekir. Elbette, şempanzelerin beyninde bilinçli yapıyı oluşturacak mekanizma vardır. Sorulacak soru, bu mekanizmaların bu türden bir yararlanmaya (bilinç oluşumuna) izin verecek biçimde organize olup olmadığıdır.

Bilincin önemli bir özelliği öznel olmasıdır. Hayvanlardaki öznelliği ortaya koymak mümkün olmadığından nesnel bilinç kanıtlarına ihtiyaç vardır. Hayvanlarda bizim gibi, acı veren bir deneyimden kaçarlar. Ama bunu, deneyimi hiç yaşamadan refleks olarak da hem biz hem de hayvanlar yapabilir. Bu deneyimi sağlayacak yapılar insanda da vardır. Kızgın bir sobaya dokunduğunuzda, daha farkındalık durumu oluşmadan (ağrı bilince ya da beyin kabuğuna ulaşmadan) sadece refleks olarak omuriliğimizi kullanarak sobaya dokunan elimizi hızla çekeriz. Oysa acıyı elimizi çektikten sora duyarız. Basit bir şartlı öğrenme ile acıdan kaçınabilirdik. Öyleyse, neden insan

139 Dennett D. Aklın Türleri: bir bilinç anlayışına doğru. Varlık yayınları. Bilim Dizisi. 1999;21.

Page 113: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 113

olarak acının bilinçli deneyimini de beraberinde yaşayarak farkında oluruz?

İnsanlardaki öznel bilincin bir göstergesi beyin kabuğu kör görüştür (blindsight). Kör görüş, birincil görme yollarının birincil alanında (V1) hasar oluşmasıyla ortaya çıkar. Kör görüşlü hastalar bazen, görsel nesnenin bir noktasına bakarlar, renk ve hareketi seçebilirler. Hastalar şiddetle görmelerinin normal olduğunu savunurlar. Makak maymunlarında da V1 alanında hasar oluşturularak, bilinçli deneyim olarak hareket ve renk görüp görmedikleri araştırılmaya çalışılmıştır.140 Bu çalışmadan çıkan sonuç, makak maymunlarının insanlarda görülen kör görüş davranışı gösterdikleri şeklindedir. Ancak, maymunların öznel deneyimlerinin, kör görüşlü insanlarda olduğu gibi, öznel ifade ile anlam bulan, “evet, ben görüyorum” şeklinde olduğundan nasıl emin olabiliriz.

İyi bilinen ve öngörülebilen durumlar karşısında çoğu zaman bilinçsiz davranışlar bilinçli olanlara göre çok daha iyi sonuçlar verir. Hayvanlardaki davranışların çoğu iyi bilinen ve öngörülebilen davranışlar grubunda yer alır. Yeni bir durum ve bilirsizlikle karşılaşıldığında ya da baştan halledilmesi gereken bir durum olduğunda bilinçli davranışlar daha etkili olur. Bilinç, herhangi bir yenilik, belirsizlik ve kendini başkalarının yerinde düşünerek öne geçme isteği (yerinde ben olsaydım böyle yapardım) durumunda kendini gösterir.141 Yani, günlük hayatımızda büyük-yönlendirici değişiklerle başa çıkabilmek için bilince ihtiyacımız vardır. Ancak, davranışın her türü için mutlaka bilinç gerekli değildir. İnsanlarda da davranışların çoğu bilinçsiz olarak yapılabilir.

İnsanlardan başka hayvanların da bilinçleri olup olmadığını araştırmak istiyorsak, onların bazı yönlerle bizlere benzer bilinçleri olup olmadığını sormakla başlamamız gerekir. Hayvanların anatomik-fizyolojik yapıları ve davranışları hakkında çok şey biliyorsak da, bilinçli olabileceklerini ve içlerinde bir “ben” taşıyor olduklarını çoğumuz kabul etmeyiz. Bir kısmımız da, onlarda bize benzer bir bilinç olabileceğinden şüphe eder.142 Her ne kadar, kendi bilincimiz hakkında elimizde çok az şey varsa da, bilinçli olanlar sınıfına dahil olmak, her şeyin üstünde önem taşıyan bir güvence verir. Aklı ve bilinci olduğu halde bunu bize yansıtamayan hayvanlar olamaz mı? Bilinçli hayvanlar olsa bile, insanı bakış açısıyla onu nasıl tanıyacağız?

140 Cowey, A and Stoerig, P. Blindsight in monkeys. Nature 1995; 373: 247-9. 141 Dawkins MS. Hayvanların Sessiz Dünyası. 2.Baskı. TÜBİTAK. 1999;262-264. 142 Dawkins MS. Hayvanların Sessiz Dünyası.. 2.Baskı. TÜBİTAK. 1999;3-55-70-82

Page 114: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 114

Hayvanlarda bilincin varlığını anlamak için değişik özellikler gözden geçirilmiş ve bunlara dayanılarak yargılara varılmıştır. Başlanacak soru şu olabilir: İnsan beynini hayvanlardakinden farklı kılan yapısal veya işlevsel özellikler var mıdır? Daha çok hayvanların davranışsal özelliklerinden yararlanarak bilincin varlığını araştırma MS Dawkins tarafından Hayvanların Sessiz Dünyası: Hayvanlarda Bilincin Varlığı Üzerinde Bir Araştırma adlı kitapta geniş örnekleriyle ortaya konulmuştur. Dawkins, “...hayvanların sadece içgüdüsel, otomatik tepkiler göstermediğini ve davranışlarını içinde bulundukları şartlara uydurmayı öğrenebileceklerini ortaya koymak gerekir. Eğer, doğuştan gelen otomatik tepkilerin ötesine geçiyor ve davranışlarını değiştirebilecek ya da çevreyi kendi amaçlarına uydurabilecek kadar dünyayı anlayabiliyorsa, işte aradığımız gerçek kanıt budur. Davranışını değiştirerek yaşamını iyileştirebilen bir hayvan, dünyanın işleyişini en azından asgari düzeyde anlamış demektir” der ve hayvanların davranışlarını tanımlamak için “doğuştan” ve “içgüdüsel” sözcüklerini kullanmayı uygun bulmaz. Yine Dawkins, hayvan davranışlarından anladığımız esas iki temel olduğunu öne sürer. Onların dünyayı algılayışlarının çok basit-kaba olmadığını ve öğrenme-şartlara uyum yetenekleri olduğunu, önceden programlanmış içgüdüleri “körü körüne” yerine getirmediklerini söyler.

Hayvanlarda bilincin (aklın) göstergesi olabilecek çeşitli özellikler öne sürülmüştür. Bunlar:

1. Beynin yapısal benzerlikleri ya da farklılıkları 2. Davranışların karmaşıklığı 3. Akıllı davranma ya da akıllılık belirtileri 4. Dil becerisi 5. Düşünme becerisi 6. Farkındalık ve ayırt etme yetenekleri 7. Seçim ve karar alma yeteneği 8. Sosyalleşme

gibi hayvan davranışlarıyla “onların da bilinçli olduğu” yargısına varanlar olmuştur. Bunların yanında insanı da hayvanlardan bilinç konusunda farklı kılabilecek özellikler üzerinde durulmuştur. Ortak noktalar üzerinden gidelim ve bunları gözden geçirelim.

1. Yapısal ve işlevsel farklar Hayvanlarda insanlara benzer şekilde belli davranış kalıpları gösterir. Uyurlar, uyanırlar, yeme ihtiyacı hissederler. Bunlar temelde belli sinir hücresel mekanizmalara bağlıdır. Hayvanlar da bizim gibi uyur. Bu çoğumuzun şahit olduğu bir benzerliktir. Hayvan bu durumda

Page 115: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 115

uyanıklık/bilinçli ile uyku/bilinçsiz arasında ritim oluşturur. 1920’lerden beri uyku ve uyanıklık durumunda insanlarda farklı beyin dalgası kalıpları olduğu bilinmektedir.143 Memelilerde (maymun, kedi, insan), uyanıklık durumunda beyin dalgaları kaydında hızlı, düzensiz ve düşük voltajlı aktivite görülür. Farklı olarak derin uykuda yavaş, düzenli ve yüksek voltajlı bir aktivite kaydedilir. Yavaş dalga uykusu esnasında ise patlama-baskılanma şeklinde ileri derecede senkronize bir EEG görülür. Bu iki farklı kalıp insanlarda görülen uyku-uyanıklık döngüsünün aynısıdır144 ve insanlardaki gibi talamo-kortikal benzer anatomik yapılardan kaynaklanır.

Anatomik olarak uyanıklık (bilinç değil), hem insan hem de diğer tüm memelileri de içeren hayvanlarda, beyin sapının küçük bir bölgesinden kaynaklanır. Beyin sapı ağsı bölgesi ya da talamusun intralaminar çekirdeklerinde oluşturulan küçük hasarlar uyanıklık durumunu ortadan kaldırır. Oysa beyin kabuğunda bundan kat kat büyük hasar (10 kat kadar bile) uyanıklık durumunda bir değişiklik meydana getirmeyebilir. Evrimsel gelişim açısından uyanıklığı sağlayan beyin sapı en eski sinir sistemi parçalarındandır. Tüm memelilerde, uyanıklık, uyku ve rüya görme benzer beyin sapı anatomik yapılarıyla sağlanır. Kullanılan sinir ileticileri benzer etkileri yapar ve benzer yolaklarda kullanılır. Beyin Kabuğu Farklılıkları İnsanlarda beyin kabuğu kıvrımları, küçük bir kafa içi hacminde daha büyük bir yüzey alanı oluşturmayı sağlar. Farenin beyni 5 cm2, şempanzeninki bir A4 kâğıdı kadar, insanınki ise 1 m2’ye yakındır. Ancak, bu alanların içerdikleri sinir hücresi sayıları değil, aynı zamanda içerikleri de (bununla ilişkili olarak gördükleri işlevler de) farklıdır.

Yenibeyin kabuğu işlevsel olarak farklı alan ya da bölgelere ayrılır. Beynin büyümesiyle birlikte bazı alanlar daha da büyür. Birincil görme alanı, alan 17 (ya da diğer adıyla V1) insanlarda, yüzey alanı olarak, farelere göre 700 kat daha büyüktür. Eğer sinir hücresi büyüklüğü artmazsa, artan alanda orantısal olarak her sinir hücresinin dendritik dallanmasının azaldığı manasına gelir. Sonuçta, sinir hücresinde bilgi işleme genel olmaktan ziyade yerel olarak yapılır. Daha büyük görme alanındaki her sinir hücresi ana uzantısı değişiklik göstermezse, toplam görme alanını az "görür". Sinir hücrelerinin daha

143 Moruzzi G and Magoun HW. Brain stem reticular formation and activation of the EEG. EEG and Clin Neurophysiol 1949;1:455-473. 144 Baars BJ. On the difficulty of distinguishing between conscious brain functions in humans and other mammals, using objective measures. Animal Welfare, 2000.

Page 116: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 116

büyük yatay dendritler oluşturması ve uzunluğun iki kat, dendritlerin çapının dört kat artışıyla bunun üstesinden gelinir. Ancak, büyümenin getirdiği sorunların üstesinden gelmek çok kolay değildir.

Dendritler beyin kabuğu bölgeleri arası (yanal olarak) yalnızca 2 kat bir yayılma gösterebilir. Büyük bölgeler ya da alanlar, küçük alanlardaki sinir hücrelerinden daha büyük dallanması olan sinir hücreleri içermezler. Küçük alanlar, tersi beklenmesine karşın, sıklıkla daha büyük dallanmalı sinir hücreleri içerir.145,146 Bir beyin kabuğu alanı, kendi içinde farklı kısımları birbirine bağlayan uzantılar içerir. Alan büyüdükçe daha çok sinir hücresine gerek duyulur. Alan da orantısal olarak normal hücreler arası ilişkiyi devam ettirmek için aksonların dallanmasını ve sinaps sayısını artırır. Bu yatay bağlantılar birkaç milimetre uzunluğundadır. Fakat bir tür içinde ve türler arasında aynı alanda yapısal farklılıklar bulunabilir. Birincil görme alanında, sivrifare (shrew) ve makak maymunlarında sinir hücreleri bir kaç milimetrelik yatay uzantılar gönderirler. Oysa birincil görme alanı sivrifarede 120 mm2 iken, makak maymununda 1200 mm2'dir (insanda 3000 mm2). Makak maymunlarında alan büyüklüğüne rağmen, orantısal olarak daha az yatay bağlantılar oluşturur. Sivrifaredeki, birincil görme alanı sinir hücrelerinin (V1) en azından yarısı diğer hücrelerle bağlantılar kurarken (alan V2 içinde aynı durum geçerlidir), makaklarda aynı uzantılar çok daha azdır.147 Özetle, büyük alanlar her zaman büyüklükleriyle orantılı olarak yatay bağlantılar oluşturamaz. Alanların büyüklüğüne rağmen, işlevsel açıdan beynin içinde yerel bilgi işleme yapmak zorunda kalır.

145 Elston GN ve Rosa MGP. Morphological variation of layer III pyramidal neurons in the occipitotemporal pathway of the macaque monkey visual cortex. Cerebral Cortex 1998;8:278–294. 146 Elston GN, Rosa MGP and Calford MP. Comparison of dendritic fields of layer III pyramidal neurons in striate and extrastriate visual areas of the marmoset: A lucifer yellow intracellular injection study. Cerebral Cortex 1996;6:807–813. 147 Lund JS, Yoshioka T and Levitt JB. Comparison of intrinsic connectivity in different areas of macaque cerebral cortex, Cerebral Cortex 1993;3:148–162

Page 117: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 117

Yenibeyin kabuğunun (neokorteks) alanının farklı türlerde karşılaştırılması. İnsanda yenibeyin alanı sivri fareye göre yaklaşık 800 kat büyüktür ve iki kat kalındır.148 16 rakamı baykuş maymunu ve 1 rakamı ise sivrifarenin yenibeyin kabuğu oranını göstermektedir. Kluwer

Publishers izni ile.

Büyük alan kadar, kendi küçük bir beyin alanı oluşturmanın da

problemleri vardır. Küçük memeliler, daha küçük beyinli ve daha küçük yenibeyin kabukludurlar. Yarasalar ve sivrifareler memeliler içinde en küçük ağırlıklı beyni olanlardır. Küçük beyin kabuğu alanlarında daha az sinir hücresi bulunur. Bu azalmanın işlevsel olarak alt sınırı vardır. Alansal küçülme ve sinir hücresi sayısında azalma sağlanırken, işlevsel sinir hücresi ağlarında kayıplar oluşabilir. Son yıllarda yapılan çalışmalar ile149, maymunlarda birincil görme kabuğunda en küçük birim beyin kabuğu hiperkolumnasıdır. Bu kolumna ya da sütun alanın tüm işlevlerini yerine getirebilen bir birimsel yapıdır. Görünen nesnenin bütün olarak algılanması için birden çok beyin kabuğu sütununa gerek vardır. Dört hiperkolumna, bir arada uyarıyı kaba olarak seçebilir. Ancak, kolumnanın görme için gerekli alt sınırı bilinmemektedir. Sivrifare görme kabuğu memelilerde alt sınırı oluşturuyor olabilir.

148 Kaas JH. Why is brain size so important: Design problems and solutions as neocortex gets bigger or smaller. Brain and Mind 2000:1:7-23. izin ile 149 Hubel DH ve Wiesel TN. Uniformity of monkey striate cortex: A parallel relationship between field sizes, scatter, and magnification factor. J Comp Neurol 1974;158;295–306

Page 118: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 118

Alın lobu beyin kabuğunun farklı türlerde yüzdesi

29

17

11,5

8,57

3,5

0

5

10

15

20

25

30

35

İnsan Şempanze Gibbon Lemur Köpek Kedi

Şekil. Alın lobu beyin kabuğu türler arası büyük farklılıklar gösterir ve en gelişmiş hali insanlardadır. Alın lobu karar verme, planlama, duygudaşlık, yerine getirme, ahlak anlayışı gibi durumların temel merkezidir.

Hücresel Farklılıklar: İğcik Hücreleri Primatların evrimi sırasında beyin kabuğu alanlarında önemli bir büyüme olduğu halde, piramidal sinir hücreleri ve piramidal olmayanlarda belirgin bir değişiklik olmamıştır. Olasılıkla, yapısal ve işlevsel uzantılarında değişiklik olmuştur. Ancak, beyindeki farklı hücrelerin bölgesel yerleşiminde farklılıklar olmuş olabilir. Spindle ya da iğcik sinir hücreleri bunlardan biridir (bulan kişi adından, von Economo hücreleri de denir). Bu hücreler birçok ince uzantı çıkararak temas yüzeylerini artırırlar. Özellikle, bu hücrelerin insandaki yüksek bilişsel işlevler ve bilinçten sorumlu olabileceği öne sürülür. Bu hücrelerin evrimsel olarak 22-30 milyon yıl önce evrimleştiği kabul edilmektedir.150 Spindle hücreleri farklı olarak ön singulat kabukta bulunur. İnsanlarda spindle hücreleri, ek olarak daha az sayıda, insüler beyin kabuğunun ön kısmında bulunur, ancak makak maymunlarında bu bölgede bulunmazlar.151 Farklı morfolojik yapıdadırlar ve Brodmann'ın 24a, 24b ve 24c alt alanlarında ve singulat kabuk iç duvarı (24b), beyin kabuğu tabaka Vb bölgesine yerleşiktirler. Bu hücreler belirgin derecede uzun, büyük gövdeli ve belirgin şekilde simetrik yapıdadırlar.

150 Nimchinsky EA et al., A neuronal morphologic type unique to humans and great apes. PNAS 1999;96:5268-73. 151 Vogt BA, Nimchinsky EA, Vogt LJ and Hof PR. J Comp Neurol 1995;359:490-50

Page 119: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 119

Şekil. Spindle hücre hacmi ile beynin kalan kısmının ilişkisi. Görüldüğü üzere, insanlarda

bu ilişki en üst düzeydedir. PNAS izni ile.

Bonoba maymununda spindle hücre dağılımı insanlarda

görülene benzer. Şempanzelerde de yaygın spindle hücresi bulunur, ancak genellikle tek veya 2-3 hücrenin bir araya gelerek oluşturduğu gruplar halindedirler. Gorillerdeki genel dağılımı da şempanzeleri hatırlatır. Ancak, yoğunlukları belirgin olarak daha azdır. Orangutanlarda ise nadiren bu hücreler görülür. Gibbonlar, Yeni Dünya (örneğn; Callithrix, Aotus, Saimiri ve Cebus) ve Eski Dünya maymunlarında (Macaca, Erythrocebus, ve Papio) ise neredeyse bulunmazlar. Spindle hücrelerin tabaka V'deki hücrelere oranı orangutanlarda %0.6, gorillerde %2,3, şempanzelerde %3,8 iken bonoboda %4,8 ve insanlarda %5,6 olarak tespit edilmiştir.152 Aynı zamanda, spindle hücreleri insanlar ve şempanzelerde, goril ve orangutanlara göre daha büyüktür. Bazı balina türlerinde de spindle hücreler tespit edilmiştir. Yani, bu hücre açısında belirgin farklılıklar vardır. Üst memelilerde görülmesi, evrimsel olarak önemli bir hücresel farklılık olarak ele alınabilir.

152 Esther A et al., A neuronal morphologic type unique to humans and great apes. PNAS 1999;96:5268-5273

Page 120: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 120

Resim. Spindle (iğcikli, dikensi) bir sinir hücresinin farklı kısımlarının görünümü. Ortada hücrenin uzantıları ayrıntılı olarak görünmektedir. Görüldüğü üzere kök (b) ve uç kısımlarda (c) tomurcuklanmalar vardır. Bu tomurcuklanmalar hücreler arası temas bölgesini artırır. Genelde hücreler arası bağlantılar olan sinapslar tomurcukların ucundadır. Li ve Robinson, Neuropsychopharmacology 2003;28:1082-1085.

Ön singulat beyin kabuğu evrimsel olarak eski bir bölgedir.

Otonom işlevleri kontrol eder (kalp hızı, kan basıncı, beslenme). İnsanlarda ise ön singulat kabuğun arka kısmının dikkat verme için önemli olduğu işlevsel görüntüleme çalışmalarıyla ortaya konmuştur. En öndeki parçası ise ağrıya karşı "hoşnutsuzluk" olduğunda ya da yüz ifadelerindeki duygusal durumu tanıma sırasında aktivasyon gösterir.153 Bu da insanlarda yüksek bilişsel işlevlerde spindle hücrelerinin görev aldığını ortaya koyar. İlginç olarak, insanlarda ön singulat kabuk hasarlarında konuşmama (mutizm) ortaya çıkar.154 Bu alandaki bazı spindle hücre gruplarının ses çıkarmada görev aldığı maymun çalışmalarından bilinmektedir. Bu bölgenin maymunlarda istemli ses oluşturmada da göreve katıldığı gösterilmiştir.155 Dolayısı spindle hücreler, evrim basamaklarında, ses ve konuşma için önemli

153 Devinsky O, Morrell MJ and Vogt BA. Brain 1995;118:279-306 154 Rainville P et al., Science 1997;277:968-971 155 Trachy RE, Sutton D & Lindeman RC. Am J Primatol 1981;1:43-55

Page 121: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 121

hücre gruplarından birisi olabilir. İnsanlarda ön singulat bölgeye gelen sinir hücresi uzantıları, Alzheimer hastalığında (yaşa bağlı unutkanlık ve bunama) belirgin olarak öncelikli etkilenir ve %60'ı kısa sürede kaybedilir. Bu, olasılıkla onların yüksek oranda nörofilament içermesinden kaynaklanır. Bütün bu farklılıklar, belki de sadece insan türünde bunama oluşmasına neden olur. Ancak, aynı özellik adına bilinç dediğimiz üstünlüğü de insanoğluna sağlıyor olabilir.

Resim. İnsanda görme yolları ve görme beyin kabuğunun ayrıntılı haritası. Görme kabuğundaki numaralı alanların hepsinin görmedeki işlevleri farklıdır. Alanlar sınırlarla belirtilmesine karşın çok sıkı karşılıklı bağlantıları vardır. V1 birincil görme alanıdır ve göze gelen bütün uyarılar bu bölgeye ulaşır. Bu alan Brodmann’ın haritalamasında 17 numaralı alana karşılık gelir. Bu bölgeye görsel uyaranlar doğrudan, lateral genikulat çekirdekten (LGN) gelir. Renk, hareket, keskinlik ilk bu bölgede işlem görür. Ardından, uyaranlar çevredeki ekstra görme bölgelerine gönderilir (V1-V2-V4). Buraya giden uyaranlar, görünen şeyin “Ne” olduğuna karar verir. Bu nedenle, bu kısım alanlar “Ne?” yolu olarak adlandırılır. Diğer yandan bazı girdiler de V1-V2-V3-MT/V5 yönünde yayılım gösterir. Bu bölge, görünen nesnelerin “Nerede? Nasıl?” olduğunu, yerleşimi, hareketi algılar. Örneğin, MT/V5 nesnelerin hareketini, V8 renklerini algılarken, LO geniş ölçekli nesneleri tanımada devreye girer.

Page 122: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 122

Lateral Genikulat Çekirdek: Bir Örnek Makak maymunları ile insanların görsel sistemleri arasında birçok benzerlik vardır. Hem maymun hem de insanlarda görme kabuğuna ulaşmadan önce, sinir uzantıları, talamusun lateral genikulat çekirdeğinde (LGN) ara bağlantılar yapar. LGN’a görsel talamus çekirdeği de denir. LGN anatomik ve fizyolojik yapılanma açısından talamusun en iyi araştırılmış çekirdeğidir. Değişik boyalarla boyandığında, bant şeklinde boyanır. Bu tabakalanma anatomik ve işlevsel önem arz eder. İnsanlardaki retinal hücreler, LGN’de büyük hücreli (M, magno) tabakaya uzanır. Bu yönüyle bakıldığında insanlar, makak maymunlarına göre uzaysal algı ve ışık kontrastına daha hassastırlar.156 Birincil görme beyin kabuğu (V1) en iyi anlaşılmış beyin kısımlarındandır. Görsel talamus çekirdeği (LGN) ile V1 alanı primat türleri arasında karşılaştırıldığında; V1 sinir hücresi sayısı LGN hücresi sayısının 3/2 gücü ile artar. İnsanlarda her LGN hücresi için 4 kat fazla V1 sinir hücresi kullanılır. Bu farklılık uzaysal görme keskinliğini ve çözünürlüğü artırır.157 Başka çalışmalarla LGN'deki diğer tabakaların da insanlarda primatlardan farklılıklar gösterdiği ortaya konulmuştur.

156 De Valois RL, Morgan HC & Snodderly DM. Vision Res 1974;14:75-81 157 Stevens CF. An evolutionary scaling law for the primate visual system and its basis cortical function. Nature 2001;411:193

Page 123: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 123

Resim. Bir önceki resimdeki lateral genikulat çekirdeğin (LGN) ayrıntısı görülmektedir. LGN tabakalardan oluşur ve içteki ilk iki tabakası büyük (magno) hücreli (kalın noktalarla kaplanmış alanlar), dıştaki diğer tabakalar ise küçük (parvo) hücrelidir. İnsanlarda birincil görme beyin kabuğu V1 altı tabakadan oluşur ve LGN’den gelen lifler doğrudan tabaka IV’te sonlanır. Tabaka IV, daha alt tabakalara ayrılır: IVA, IVB, IVCα ve IVCβ. IVCα çoğunlukla LGN’nin magno hücrelerinden girdi alırken, 4Cβ parvodan girdi alır. Resmin ayrıntısı için konuya ve bir önceki resme bakınız. R: sağ, L: sol.

İnsanlarda birincil görme beyin kabuğu V1 altı tabakadan oluşur ve LGN’den çıkan uzantılar doğrudan tabaka IV’de sonlanırlar. Tabaka IV, daha alt tabakalara ayrılır: IVA, IVB, IVCα ve IVCβ. IVCα çoğunlukla LGN’un magno denilen, büyük hücrelerinden girdi alırken, IVCβ parvolar (nispeten daha küçük) girdi alır.158 Sitokrom oksidaz boyamasıyla kuyruksuz maymun türlerinde alan IVA'da farklılıklar tespit edilmiştir. Kuyruksuz maymun ve insanlarda IVA'da siyah boyanma tabakası elde edilmemiş, maymunlarda tipik olarak bulunmayan tabaka IVB'de orta derecede boyanma bandı elde

158 Blasdel GG, Fitzpatrick D. Physiological organization of layer 4 in the macaque striate cortex. J Neurosci 1984;4:880-895.

Page 124: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 124

edilmiştir. NPNF (nonphosphorylated neurofilaments) boyası ile kuyruksuz maymun ve insanlarda, tabaka III'te yoğun piramidal hücre gövdeleri, tabaka II'ye uzanan boyanmış tepe (apikal) dendritler tespit edilmesine rağmen, maymunlarda tabaka III’te boyanma çok zayıf ve sınırlı bir bölgede olur. Aynı farklık V1 alanında da gösterilmiştir. İnsanlarda, NPNF boyası ile diğer türlerde görülmeyen ek bulgular tespit edilmiştir. Maymun ve kuyruksuz maymunlardan farklı olarak, insanlarda tabaka IVA aşırı derecede düzensiz bir görünümdedir. Bu nedenle tabaka IVB'den IVA içine doğru uzanıyormuş görünümü verir. Sonuçta, insanlarda tabaka IVA karakteristik olan örülmüşe benzer bir görünümdedir. Mikrotübülle eşlik eden proteinlerden biri olan MAP-2 boyamasında, tabaka IVA'da belirgin boyanma ortaya çıkarken kuyruksuz maymunlarda ve maymunlarda düzensiz, bozuk bir boyanma gözlenir. Yani, primat türleri arasında insanlar MAP-2 ve NPNF'ye tabaka IVA'da farklı boyanma özellikleri gösterirler.159

Bu bulguların sonucunda ortaya çıkan, insanların görsel organizasyonunu oluşturan sinir hücrelerinin sadece anatomik değil, içerik ve işlevsel açıdan da diğer primatlardan farklılıklar gösterdiğidir.

Şekil. Omurgalılarda farklı dendritik yapı ve sinir hücrelerinin gösterimi. Şekildeki görüntüler yenibeyin kabuğunda yer alan piramidal sinir hücreleridir. Sinir hücrelerinin oransal büyüklükleri de görülebilmektedir. Ana uzantılar olan aksonlar “*” ile gösterilmiştir. Altta piramidal hücre grupları, üstte piramidal olmayan sinir hücreleri görülmektedir.

159 Todd M et al., Distinctive compartmental organization of human primary visual cortex. PNAS USA 1999; 96: 11601-11606

Page 125: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 125

2. Beyin Ağırlığı ve Büyüklüğü Beyin büyüklüğü genel anlamda, bilişsel yetenekler için önemlidir. Çünkü büyük beyinler, genellikle daha fazlasını yapar. Fakat bu her zaman için geçerli değildir. Sivrifare memeliler içinde en küçük beyine sahip olmasına rağmen, hareketleri bir fille ya da balina ile karşılaştırıldığında çok daha karmaşık ve akıllıcadır. Oysa, büyük beyin hacimli filler ve balinalar kocaman beyinlerinden beklenen şekilde şaşırtıcı davranmazlar. Beyin büyüklüğü doğrudan, canlının bilgi işleme yeteneğini göstermez.

Ağırlık olarak daha büyük beyinlere sahip olmak acaba, daha akıllı, hatta bilinçli olmayı sağlayabilir mi? O zaman kadınlara göre ortalama 100 gr ağır olan erkeklerin daha bilinçli olmaları gerekmez mi? Ya filler... Onlar insana göre 5 kat daha ağır bir beyine sahiptir. Balinaların beyin ağırlığı 9 kg, filinki 4,5 kg ve bir yunusunki balığının ki 1,7 kg’dir. Buna göre en akıllı ve bilinçli canlının balinalar olması gerekirdi. Ama öyle olmadığını ve hatta türlerinin devamlılığını bile “bilinçli” olduğunu iddia eden insan tarafından yok edilmeleri nedeniyle sağlayamadıklarını görüyoruz.

3. Dil ve Konuşma Konuşma ve dil bazı zamanlar eşanlamlı kullanılsa da aslında farklı şeyleri ifade eder. Çok yakın ilişki içinde oldukları kesindir. Dil, temsil ve karşılıklı ilişki için karmaşık kavramsal yapılar içeren bir araçtır. Teorik olarak dil, sessel olmaktan ziyade jest ve mimiklerden köken alır. Dili konuşmak gerekmez (işaret dilleri gibi). Konuşma ise, işitsel/sessel ilişkinin dili taşımak için kullanılmasıdır.160

İnsanları diğer hayvanlardan farklı yapan en önemli bilişsel eleman dilidir. İnsanı belirli bir kalıba sokulamayacak incelikli yeteneklerle donatır. Dil düşüncenin ve aklın kendisidir. Çocuklar dil öğrenirken herhangi bir çaba harcamaz. Dil öğrenmenin farkında bile değildir çocuklar. Genetik olarak dili öğrenmeye programlanmışlardır. İnsan dilinin üç önemli öğesi vardır ve bunlar zamanla ilişkilidirler: Ne? Nerede? Niçin? Bu sorular hayatta kalmak için, bugün ile gelecek ve geçmiş ile gelecek arasındaki ilişkiyi sorgular.161

Dil sadece bir çıktı değil, pozitif geri beslemelerle beyni değiştiren ve plastik yapısını zorlayan bir çıktıdır. Gerald Edelman’a göre, dil dolaylı yoldan beyne etki eder. Normalde akıl beyinle bağlantı içindedir. Eğer dil aklı değiştirebilirse, beyne olan bağlantısından dolayı

160 Fitch WT. The evoluation of speech: a comparative review. Trends in Cognitive Science 2000;4:258-267 161 Bickerton D and Calvin W. Lingua Ex Machina. MIT Press, 2000.

Page 126: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 126

akıl da beyni değiştirebilir. Bu değişiklik evrimsel üstünlük sağlar. Bu dilin var olmasının önemli nedenlerinden biridir. Dil sembolik düşünceden köken alır ve sosyalleşme için gerekli olduğundan var olur.

Su denilince anlaşılan nedir? H2O, nehirlerden akan şey, ıslatan şey, soğutulunca buz olan şey, popüler içecek... Bunların hepsidir. Bazılarına göre, dil evrimsel bir kazadır ve dilin ortaya çıkması beynin gelişimini hızlandırmıştır. Diğer bir kısım araştırmacıya göre ise dil düşüncedir ve düşünceyi şekillendirir. Dilin yapısı çevreyi anlamada etkilidir. Çevreyi anlama dilin gelişimini sağlar. Dil aynı zamanda deneyimlerin örtük-bilinçsiz bir sınıflandırmasını da içerir.

1960-80 yılları arası şempanzelerin dil yetenekleri üzerindeki çalışmalar çok ilgi gördü. Adeta onlarda çözemediğimiz bir dil ve onun çözülmesini bekliyormuş gibi bir girişim başladı. Başlangıçta araştırmalar için işaret ve semboller kullanıldı (lexigram). Daha sonraları, sağırların kullandığı işaret dili şempanzelere öğretilmeye çalışıldı. Bazı maymunlar sağırların kullandığı birçok işareti öğrendi. Washoe ve Sarah adlı şempanzeler bunların en ünlüleridir. Hatta Sarah’nın karmaşık cümleleri ve kelime sıralamasının ötesinde, dilin içeriğini de anlayabildiği belirtiliyordu. Bu şempanzelerin, kelimelerin farklı anlamlarını bile kavrayabildikleri öne sürülüyordu: “Aç” işaretiyle, kapıyı açmak, kutuyu açmak, musluğu açmak gibi. Ama daha sonraları video kayıt tekniklerinin kullanıma girmesiyle anlaşıldı ki, şempanzeler dil konusunda düşünüldüğü kadar etkileyici değildiler. Sonuçlar, istemeden ya da isteyerek birçok kontrol dışı kopya verme nedeniyle değişmişti. Dilsel yetenekleri abartılmıştı ve verileri akademik arzu ile aşırı yorumlamışlardı.162 Yetiştiriciler hayvanlara duygusal olarak bağlanıyor ve ister istemez sonuçların lehteki oranını artırıyordu. Ortaya çıkan anlamlı bir cümle, yetiştiriciyi etkilerken anlamsız cümleler çok da akılda kalmıyordu. Yine, hayvan istenen sonucu alıncaya kadar değişik kombinasyonları deniyor ve istenen sonuç olunca da yetiştirici vücut hareketleriyle bir şekilde hayvana bunun onayı iletiliyordu. Yetiştirici kabul edilebilir bir onay verene kadar şempanzeler sembollerin yerini değiştirip duruyorlardı. Yabancı bir deneyci tarafından deneyler tekrar yapıldığında maymunlar eski başarılarını gösteremiyor, dil konusunda sınıfta kalıyorlardı. Diğer yandan, olasılık hesapları dâhilinde verilen emirleri şempanzelerin anlaması o kadar da düşük bir ihtimal değildi. “Yerleştir muz tabak elma kova” komutu veriliyor ve önlerinde tabak ve kova bulunuyordu. Bunun yazı tura gibi olası sınırlı sonuçları vardı. Şansa bağlı uygun

162 Mithen S. Aklın Tarihöncesi. Dost yayınevi. 1999;100

Page 127: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 127

yerleştirme olasılıkları %50 kadar yüksekti. Bu davranışları ve tüm söyledikleri, nesnelerle ilgili isteklerdi, dünya ile ilgili yorumlar neredeyse yoktu. Bu çalışmaların sonuçlarını, dilsel yetenekten ziyade “çok eğitimli hayvan yetenekleri” olarak tanımlamak belki de daha doğru olacaktır. Şempanzelerin ne söylemek istedikleri ile gerçekte ne söyledikleri arasında karışıklık vardı. Bütün bunlardan anlaşıldı ki, maymunların dil yetenekleri ile ilgili başarıları aslında anlatıldığı kadar fazla değildi.163

Yunuslar akustik ve vücut hareketlerinden oluşan uyaranlara doğru yanıtlar verebilir. Bu, onların “içerikleri” de anladıkları anlamına gelmez. Vervet maymunlarının164, sadece savunma durumlarını içeren ilkel bir kelime hazinesine (dört farklı hırıltılı sese) sahip olmaları ve bu seslerle birbirleri arasında, tehlikelere yönelik olarak çok iyi anlaşmaları, onların bir dile sahip oldukları anlamına gelmez. Ona bakılırsa katil balinalar seksen değişik ses çıkarabilir. Ama bu onların konuştuğu anlamına gelmez. Oysa bizler kelimeleri birleştiririz, onlara bir anlam/içerik yükleriz ve yeni anlamlara sokarız.165 Bu yönüyle onların dili, bilgisayarlar gibi içerikleri olmadan işlediklerini söyleyebiliriz. Hayvan deneylerinde tüm görülen, bir dizi işaretle onların temsil ettiği nesneler arasındaki bağlar ve ödül kazanmak için bu işaretleri nasıl birleştireceklerinden ibarettir. Çünkü onların beyinlerinde dilsel zekâ yoktur.166

4. Düşünme Platon’a göre düşünce, insanın kendi kendini sorgulamasıdır: “Düşünce (dianoia) deneyimden, ruhun incelediği nesneler konusunda kendisiyle konuşmasını anlıyorum. Ama bana göre, ruh düşündüğü zaman, kendisiyle konuşmaktan, sorular sormaktan, yanıt vermekten, onaylamaktan ve yadsımaktan başka bir şey yapmaz.” Rembrandt ise, “Düşünmediğim zaman yaşamadığım zamandır.” der. Belki de yaşamın insan için ne olduğunu en iyi şekilde bu ifade anlatır. Descartes Metot Üzerine Konuşmalar’da “Ben düşünen bir özden ya da ruhtan başka bir şey değilim,” diyerek Platon ve Rembrandt’i destekler ve düşünce ile var olmanın aynı anlama geleceğini ifade eder.

Düşünen olmak, bilinçli olmakla aynı şey midir? Aynı şey ise, hayvanlar düşünebilir mi? Aklın bir boyutu olan düşünme, iki temel özellikten oluşur. Birincisi, düşünen canlı, dış dünyanın içsel bir

163 Lewin R. Modern İnsanın Kökeni. TÜBİTAK. 1997;224. 164 Dawkins MS. Hayvanların Sessiz Dünyası. 2.Baskı. TÜBİTAK. 1999;34. 165 Griffin DR. From cognition to consciousness. Anim Cogn 1998;1:3-16. 166 Mithen S. Aklın Tarihöncesi. Dost yayınevi. 1999;102

Page 128: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 128

görüntüsünü beyninde oluşturur. Bunları yer ve zamanla ilişkilendirerek belleğe kaydeder. İkincisi, bellekte kaydedilen verilerin sentezlenerek çıkarsama oluşturulmasıdır. Yani, iki ya da daha fazla içsel görüntü kıyaslanarak olası sonuçlar çıkarılır ve aralarından seçim yapılarak daha sonra ne olacağına karar verilir. İnsanlardaki düşünme süreci bu tanımdan bir adım daha öndedir ve beklenmedik durumlara da hazır olmayı içeren bir kısmı bulunur.

Donald Griffin düşünmeyi, nesnelerin ve olayların içsel imge ve görüntülerine karşılık verme süreci olarak tanımlar. Ona göre hayvanlarda dış durumu içeren bir içsel görüntü vardır.167 Marian Dawkins’e göre, bu içsel görüntüde, hayvan sadece belli kurallara uyuyorsa, “düşündüğünü” kabul etmek mümkün değildir. Çok iyi işleyen kurallara uyan bir hayvan bile düşünmeden, otomatik olarak önceden öğrenilmiş kalıplarla ve içgüdülerle bunu yerine getirebilir. Ama hayvan yeni bir duruma kendi başına karar veriyor, karmaşık yanıtlar oluşturabiliyor ve kendi performansına zarar vermiyorsa, ancak o zaman düşünebildiklerini kabul edebiliriz.

Düşünce, büyük oranda bilinçli ya da bilinçsiz oluşturulan belleğe bağımlıdır. Bellek olmadan düşünce sürecini tanımlamak mümkün değildir. Eğer iki olayı karşılaştırmak düşünce ise, o zaman olaylardan en az birisini içsel olarak tutmak gereklidir. Çalışma belleği, çevreden gelen uyarılara karşı uzun süreli bellekten yararlanarak yeni bir düzen oluşturur. Uzun süreli bellek, farkına varılmadan edinilen bilgi ile oluşan bilinçsiz-örtülü (implisit) ve önceki deneyimlerin bilinçli olarak biriktirilip korunduğu bilinçli (explisit) bellek olarak iki kısma ayrılabilir. Bilinçsiz bellekte dış dünyadan birçok veri alındığı halde, olayları birbirinden ayırt etmek mümkün değildir. Olaylara ilişkin kişinin yaşadığı (epizodik) bellek, zaman-uzay/yer sonuçlarından oluşur. Bunun için dikkat gereklidir. Belleğin diğer bir yönü de, dille yakından ilişkili (semantik) olmasıdır. Epizodik bellekle yakın ilişki içindedir. Öğrenilmiş sözcüklerin anlamlarını içerir. Bütün bu bellek tiplerini hayvanlarda tespit etmeden, düşünce süreçlerinin tam olduğunu kabul etmek güç görünmektedir.

İnsan bilincinin önemli bir parçasını oluşturan bellek, hayvanlardan farklılık gösterir. İnsan kendi isteğiyle bellek depolarından belirli olayları geriye çağırabilir (hatırlama). Bu istemli hafızadan bilgi çağırma, çevre ile etkileşime girmeksizin olabilir. Bu, kişinin belleği tetiklemesiyle olur. Hayvanlarda, kendi istekleriyle kendi bellek kayıtlarına ulaşma yetenekleri yoktur. Bellekten kayıtları

167 Griffin DR. From cognition to consciousness. Anim Cogn 1998;1:3-16.

Page 129: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 129

çağırma, çevresel ipuçları ve etkileşimlerle ortaya çıkabilir. Zaten, konuşulan dil, bellekten otomatik olarak kelimeleri çağırma ile ortaya çıkar .168

5. Bellek İnsanlarda bellek birçok alt gruba ayrılır. Tarihsel olarak en köklü ayrım dekleratif ve non-dekleratif bellek şeklinde yapılmıştır. Non-dekleratif bellek, bilinçle ulaşılamayan tipidir ve öğrenilmiş yetenekler bu tipe örnek teşkil eder. Dekleratif bellek ise sembolik olarak tanımlanabilir, başka alanlarda kullanılabilir, davranışı kontrol edebilir ve davranış üzerinden etkisi isteğe bağlıdır. Dekleratif bellek iki alt gruba ayrılır: epizodik ve semantik bellek. Bu iki alt grubun ayrımı üzerinde tartışmalar vardır. Genelde kabul edilen epizodik bellek, öznel geçmiş deneyimlerdir ve bilinçli hatırlama ile ilişkilidir. Semantik bellek ise, dünya hakkında, olgulara dayanan gerçek bilgiyi depolama ve hatırlamadır. Farklılık, anlaşılacağı üzere, temelde hatırlamaya karşı bilgidir: geçmiş deneyimleri hatırlama ve dünya hakkında bilgi sahibi olma.169 Örneğin; Antalya’da son tatilinizi hatırladığınızda, bu epizodik bellekle ilgilidir. Ancak, bu bölgenin ve dolayısıyla Antalya’nın sıklıkla sıcak ve güneşli olduğunu bilmek semantik bellekten kaynaklanır.170

Şekil. Belleğin oluşması ve çalışma şekli.

168 Donald M. The neurobiology of human consciousness: An evolutionary approach. Neuropsychology 1995;33:1087-1102. 169 Griffits D et al., Episodic memory: what can animals remember about their past? Trends in Cognitive Sciences 1999;3:74-80 170 Squire LR ve Zola SM. Structure and function of declarative and non-declarative memory systems PNAS 1996;93:13515

İşlevsel Bellek Düzenlemesi

Belleğe Alma Depolama Hatırlama

Tutma Edinme

Kodlama Parçalama

İlişkilendirme

Geri çağırma Tarama

Page 130: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 130

Kişisel deneyimler ve onların daha sonra hatırlanması insanlarda yoğun olarak çalışılmıştır. Belleğin bu tipi bahsettiğimiz gibi epizodik bellek olarak adlandırılır. Hatırlamanın diğer türlerinden farklılık gösterir. Geçmişteki olayların bilgisinin uzay-zamansal ilişkisi ile saklanması ve geri çağrılmasıdır. Epizodik bellek ne zaman (zamansal-tarihsel), nerede (yer-uzaysal) ve nasıl bir olay olduğu hakkında bilgiyi içerir. Bu üçü bir arada çağrılarak geçmiş deneyimler yaşanır, hatıralar canlanır.

Semantik bilgi, epizodik belleğin bozulması durumunda bile oluşmaya devam edebilir. Fakat epizodik bellek semantik bilgi olmaksızın oluşturulamaz. Yani, epizodik bellek semantik bilginin bir uzantısıdır. Ne zaman ve nerede bilgisi semantik bilgi ile kazanılır. Bu nedenle, semantik sistemin bozulması beraberinde epizodik belleği de etkiler. Oysa epizodik belleğin etkilenmesi durumunda semantik bellek korunmaya devam edebilir.

Epizodik bellekte özel geçmiş deneyimler, geçmişin bir bölgesine yer-zaman uyumlu olarak hatırlanır ve bu sırada bilinç kullanılır. Bu “autonoetic” bilinç olarak adlandırılır. Bu, dekleratif bilginin hatırlanmasında kullanılan “noetic” bilinçten farklılık gösterir. Bu ayırım insanların, geçmiş kişisel deneyimleri hatırlaması ile kişisel olmayan yaşanmış şeyleri hatırlama arasındaki farktan kaynaklanır. Burada, hatırlama ve bilgi terimleriyle iki çeşit bilincin kullanımından bahsedilir: özel geçmiş bir olayı bilmek için autonoetic bilince gerek duyarken, doğadaki bir gerçeği bilme durumunda noetic bilince gerek duyulur. Epizodik belleğin, bu özelliklerinden dolayı, bazı kişilerce hayvanlarda bulunamayacağı öne sürülür.

Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, hayvanların geçmişe ait deneyimlerini hatırladıkları ve buna uygun cevap oluşturdukları yönünde çok az kanıt vardır ve hatta yoktur. Ancak, bazı araştırmacılarca hayvanlarda dekleratif bellek bulunduğu öne sürülür. Bununla birlikte, öne sürülen yöntemlerin epizodik bellek yoluyla değil de daha basit başka açıklamaları olacağı gösterilmiştir.171

Epizodik belleğin tanımından anlaşıldığı üzere, en azından bir kısmında, geçmişteki deneyimlerin bilinçli çağrılması söz konusudur. Bu tanımlama bile, bu tür bir belleğin hayvanlarda bulunduğunu ortaya koyma girişimi önünde bir engeldir. Çünkü bilinçli deneyimin kabul

171 Griffits D ve ark. Episodic memory: what can animals remember about their past? Trends in Cognitive Sciences 1999;3:74-80

Page 131: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 131

edilen bir göstergesi bugün için yoktur. Bilinci bir kenara bırakarak, epizodik belleği tanımlama düşüncesi ise problemi çözmeyecektir.

Diğer yandan, hayvanların kendi geçmişinde “ne, ne zaman, nasıl” belleğinden yarar elde edip edemeyeceğidir. Bazı parazit türler bunun yararının farkında gibi gözükür. İnek kuşları, konağın şimdiki durumunu bilirler ve yuvalarına yumurtalarını yerleştirirler. Daha sonra uygun zamanda yuvalarına dönerler. Bu, hayvanlarda epizodik hatırlamanın bir örneği olabilir. Yine kuşların yiyeceklerini dağınık olarak zulaya saklaması ve yiyecek azaldığında, aylar sonra bulması (hatırlaması!) bilinen bir gerçektir. Alakargaların ne, nerede ve ne zamanı doğru şekilde hatırladıkları deneylerle ortaya konmuştur. Hatta sakladıkları şeylerin içeriğini de bilmişlerdir (fıstık-solucan). Bu hayvanlar, zamanın geçmişinde ne zaman-nerede-ne yaptıklarını gerçekten bilebilirler mi? Bu yerine getirmeyi epizodik bellekle eş tutmak mı gerekir? Aslında bahsedilenler, epizodik bellek tanımını karşılar. Fakat temel olan bir şey yani autonoetic bilincin kullanıldığı hakkında kanıtlar yoktur. Muhtemelen de, bunu hayvanlarda dildışı davranışlarla test etmek mümkün değildir. Bu tür davranışlara “epizodik belleğe benzer”172 demek daha doğru olacaktır.

Hayvanlar, mevcut olmayan durumlara sanki mevcutmuş gibi tepkide bulunamazlar. Ancak insanın, geçmişi yeniden hayalinde oluşturabileceği, duyum mesafesini doğanın tayin ettiği sınırların ötesine uzatabildiği ve henüz olmamış sonuçları doğru bir şekilde önceden kestirebildiği bilinmektedir. Hiçbir hayvan, zamanda ve mekânda uzak olan unsurlardan meydana gelmiş “temsili dünyada” yaşayamaz.173 Bu epizodik belleği insanlara özgü kılar ve muhtemelen de gelecekte de insanlara özgü olmadığını gösteren kanıtlar göremeyeceğiz.

Bellek Tipleri Kısa süreli bellek Bu bellekte, az sayıda bilgi kısa süreli depolanabilir. Kapasitesi ya da sığası 72 birim olarak kabul edilir (telefon numaraları bu nedenle 7 hanelidir). Bellekte durma süresi ise 6-25 saniye arasındadır. 19-22 yaş arasında en güçlü seviyededir. Belleğin kapasitesi düşük olduğundan, yeni bilgi geldikçe, yenilenmeyen eski bilgiler ile yer değiştirir. Kısa

172 Glayton NS and Dickinson AD. Episodic-like memory during cache recovery by scrub jays Nature 1998;395: 272-274 173 Arık A. Yaratıcılık (Üç Derleme). Kültür ve Turizm bakanlığı yay. 1987;31.

Page 132: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 132

süreli bellekte algısal içerik (ses, görme) önemlidir ve yanılma olasılığı yüksektir. Çalışma belleği (working memory) kısa süreli bellekle genellikle örtüşür ya da üst üste biner. Her ikisi de sınırlı kapasiteye sahiptir ve geçicidir. Çalışma belleği çevreden gelen bilgileri, uzun süreli belleğin yardımı ile düzene sokar. Örneğin; çarpma işlemi yapmak için, önce görsel çalışma belleği rakamları öğrenir, uzun süreli bellekteki çarpma bilgisini çağırır ve işlem yapılır: 5X5=25 gibi. Orta süreli bellek Beş dakikadan 24 saate kadar uzayabilen bellektir. Kısmen uzun süreli bellek özellikleri gösterir. Toplam kapasitesi 103 ile 104 bit olarak kabul edilir.

Uzun süreli bellek Bir günden yıllara uzayabilen bellek tipidir. Bu bellek tipi, açık-bilinçli (eksplisit) ve örtük-bilinçsiz (implisit) olarak ikiye ayrılır. Farkına varmadan bilgi edinme örtük bellekle olur. Örtük bellek, bilgi biriktirmesine karşın, istenildiğinde bu bilgilere ulaşılamaz. Dış dünyadan gelen bilgileri alır, ancak olayları birbirinden ayırt edemez. Yöntemsel bellek örtülü belleğin bir tipidir ve bir nesnenin nasıl kullanıldığına dair bilgiyi saklar. Bu yöntem izleme veya otomatik işlev belleğidir. Bu bellek çalışırken araya bilincin girmesi hızını yavaşlatır.

Bellek

Emosyonel Duyusal Uzun Kısa

Örtük Açık

Edinsel öğrenme

Öncelik

etkisi Yöntems

Çağrışımsal

Semant

Epizod

Orta Süreli

Page 133: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 133

Bunların dışında emosyonel (duygulanıma ait) bellek tipi de vardır. Bilinçli olarak ulaşılamayan örtük bellek türüdür. Ancak davranışlarımızı etkiler.

Açık bellek ise iki kısma ayrılır: epizodik ve semantik. Epizodik (olaylarla ilgili) bellek; uzay-zaman, aksiyonlar ve aktörlerden oluşur. Kişisel olarak yaşanmış; uzay-yer ve zaman bağlı olay ve geçişleri kapsar. Örneğin, bu sabah kahvaltıda neler yediğinizi ve geçen yılki tatil anılarınızı bu bellek saklar. Semantik bellek; öğrenilmiş sözcük bilgilerini saklar. Geçen yıl Bodrum’da yapılan tatilin ayrıntıları epizodik bellekle ilgiliyken, “Bodrum” kelimesinin ne olduğunu saklayan semantik bellektir.

6. Karmaşık Davranış Hayvanlar, yaşamlarını devam ettirebilmek için periyodik olarak enerji almalı, sıvı kaybından kaçınmalı, başka bir hayvanın enerji kaynağını ele geçirmesini engellemeli, çevresel uyaranlara uygun yanıtlar vermeli ve üremelidir. Bu davranışların çoğunu, protozoalardan omurgalı hayvanlara kadar birçoğu gösterir. Hem davranışlar hem de davranışlara aracılık eden anatomik yapılar genetik yapıyla ilişkilidir. Tüm omurgalılar, onların omurgalı grubu olarak tanımlanmasını sağlayan bir dizi ortak anatomik yapı taşır. Yine, taşıdıkları özelliklerle de diğer türlerden farklılıkları oluşur. Şempanzelerle insanlar, genetik farklılıklar kadar davranışsal farklılıklar da gösterirler.

Davranış, dışarıdan gelen bir uyarıya yanıt olarak oluşur.

Tüm canlı varlıklar uyarıya dört farklı basamakta yanıt verirler: 1.Algılayıcılar (reseptör) düzeyinde uyarılabilme: örneğin; kimyasal madde, ses, ışık vb. 2.Uyarılma sonucu oluşan sinyalin sinir hücresi gibi bir aracıyla iletilmesi 3.Canlının aldığı bu uyarı ile içsel durumu arasında karşılaştırma ve merkezi sinir sistemi gibi daha karmaşık bir yapı ile ilişki kurabilmesi 4.Uyarıya bir cevap oluşturma (reaction) şeklinde ortaya çıkabilir. Sorunlar karşısında oluşan davranışlar dört değişik şekilde olabilir: 1.Öğrenilmiş ya da alışkanlık haline getirilmiş olanlar 2.Deneme-yanılma davranışları 3.Kavrama-içgörü (insight) davranışları 4.Dolaylı, düşünmeyle davranış.174

174 Gray JS. Creative thinking, reasoning and problem solving. CE Skinner Ed. Educational Psycology. 4.baskı. Prentice Hall 1968;526-557.

Page 134: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 134

İnsanlarda ise devinimsel yanıtlar üç değişik şekilde ortaya çıkar. İlki, genellikle bir duyusal uyarı sonucunda ortaya çıkar ve aynı uyarıya karşı hep aynı biçimde davranan veya kısa devrelerden oluşan (omurilik, beyin sapı) refleksleridir. İkincisi, çevreden ya da içsel bir uyarıyla başlar. Ancak, duyusal bilgi girdisiyle sürekli denetlenmeyen, merkezi bir programa göre devam eden etkinliklerdir (kaşınma, yutma, çiğneme). Üçüncüsü, basit bir uyarıya ya da basmakalıp bir davranışa indirgenemeyen davranışsal etkinliklerdir. Davranışlar ileri derecede basit olabilir: taksis (uyarıya doğru gitme veya uyarıdan kaçınma), kinesis (bir uyarı yoğunluğuyla orantılı olarak doğrusal olmayan yanıt), klinokinesis (bir yandan bir yana dönme hızında değişiklik) gibi. Bu tip davranışlar genellikle omurgasız ilkel canlılarda gözlenir.

Bütün bu basamaklar tek hücreliden gelişmiş hayvan ve insanlardaki davranışları kapsar. İnsan gibi canlılarda, bunların her biri için ayrı bir özelleşmiş eleman bulunur. Aşağı seviyedeki hayvanlar, yanıtlarını daha önceden tayin edilmiş (kalıtsal) veya içgüdüsel yollarla ortaya koymaktadır. Türün bireyleri arasında bu davranışlar çok az farklılık gösterir. Daima belirli kalıpları vardır. Arıların yiyeceğin yönüne ve miktarına karşı davranışı her bireyde aynıdır. Yine hayvanların tehlikeden kaçma istekleri de kalıplaşmış yapıdadır (ölümle sonuçlandığı halde düşmanı iğneyle sokma gibi). Öğrenilmiş davranış hayatta kalma ve hayatın sürdürülmesi için önemlidir. Bu kalıplaşmış davranışlar bir türün birçok sorununa yanıt verebilecek ölçüdedir. Alışılmış davranışlar da öğrenilmiş davranışa benzer. Ancak, aniden karşılaşılan yeni problemler için her zaman yarar getirmez ve kullanılamazlar. İnsanlarda, alışılmış davranışlar her yeni problemde değiştirilir. Hayvanlarda ise bu alışılmış kalıpların dışına çıkma çok nadirdir. Hayvanlardaki davranışlar daha çok bilinçsiz bilgi işlemeden doğarlar, tıpkı insanların araba sürmeyi öğrendikten sonra, bilinci artık devreye sokmadan sürebilmeleri gibi.

Hayvanlarda karmaşık davranış gözlenmesi onlarda aklın ve bilincin olup olmadığı sorusunu da beraberinde getirmiştir. Hayvanlardaki karmaşık davranış ölçüsünün ne olacağı belirsizdir. Basit ile karmaşık sınırı tanımlanamamıştır. Orta derecedeki karmaşık davranışlar basit mekanizmalarca oluşturulabildiğine göre, daha karmaşık eylemler daha incelikli mekanizmaların sonucunda pekâlâ ortaya çıkabilir. Ya da sinir hücresi yapılarının genetik etkilere çok açık

Page 135: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 135

olmasından dolayı bazı davranışlar doğrudan genetik etkinin sonucu olabilirler. Bu nedenle, bilinçli düşünce ile davranışlar değişmez.175

İnsanlar, bazen çok karmaşık öğrenilmiş davranışları bilinçlerini hiç devreye sokmadan otomatik ve hızlı olarak yaparlar. Araba sürme, piyano çalma buna örnek verilebilir. Hatta bilinç devreye girince, hareketlerin yerine getirilmesinde duraklamalar ve kesintiler bile ortaya çıkar ve akıcılığı bozulur. Bu durumda, karmaşık davranışların varlığı her zaman ardında bilinçli bir aklın olduğunu gösterir mi? Bu hayvanlarda bilinci arama açısından iyi niyetli, ama hatalı bir düşünce olabilir.176

Karmaşıklığa ilave olarak, değişen çevresel şartlara uyum sağlama gözlenmesi, daha bilinçli aklı düşünme açısından belki daha gerçekçidir. Ama, bu da her zaman böyle olacağı anlamına gelmez ve karmaşık olarak nitelendirilebilecek davranışlar bilinç olmadan da oluşabilir. Hayvanların davranışlarının çoğu içgüdüseldir. Karmaşık davranış olarak tarif edilen şeyler genellikle, hayvan cinselliği, beslenmesi ve saldırganlık-korunma gibi temel yaşamsal olaylarda gözükür. Hayvanların belli hareketler karşısında deneycisinden ödül alması veya cezadan kurtulması, hayvanı göründüğünden daha akıllı gösterebilir. Dawkins’in dediği gibi, “karmaşıklık bir sonuca, aynı hareketi yaptığımızda ‘bizim izlediklerimize benzeyen’ yollardan ulaşıyorsa, o hayvanda bilinçli deneyimin varlığı biraz daha olası hale gelir” ve bu arada “bizim gibi” demeden önce daha basit açıklaması olup olmadığını ortaya koymalıyız.

Hayvanların dövüşmek zorunda olduklarında birbirlerini dişine kestirmesi ya da “kaçmak gerektiğini” anlaması, dişilerin çiftleşme sırasında eş seçerken belli bir politikaya göre davranması akılcı-bilinçli karar aldıklarını gösterir mi? Elbette hayır. Bazı hayvan türleri bunlardan fazlasını da yapar ve çevreden gelen uyarılara ani tepkilere ek olarak, uzun vadeli düşünsel denilebilecek planlarda yaparlar. Ancak, bir hayvanın davranışından şaşkınlığa düşmek, onun bilinçli aklını kullandığı anlamına gelmez.

Karıncalar, bir arada çalışmanın sorumluluğunu iyi bilen ve işçi bölüklerine dayalı ileri derecede düzenli sosyal yapılanmaya sahiptirler. Her bir birey karıncanın, çok sınırlı bir davranış repertuarı vardır. Ancak, koloni bir bütün olarak, zekâ ve amacın olağanüstü düzeyini sergiler. Hiçbir karınca, büyük tasarının zihinsel kavramını taşımaz. Her karınca sıradan bir işlem kümesi yerine getirmek için

175 Griffin DR. From cognition to consciousness. Anim Cogn 1998;1:3-16. 176 Dawkins MS. Hayvanların Sessiz Dünyası. 2.Baskı. TÜBİTAK. 1999;97.

Page 136: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 136

programlanmış basit bir otomattır.177 Sinir hücrelerinde de benzer bir işlev olabilir. Hepsi bir aradayken bilinci oluştururlar. Diğer bir ifade ile “sinir hücrelerinin hiçbirinin diğerinden haberi yoktur.” Tek tek sinir hücreleri, bir bütünün parçasını oluşturur. Sinir hücrelerinin yakınlığı ve ilişkisi, bir kolonideki karıncaların ilişkisinden çok daha yakındır.178

Hayvanlar, bitkilerden farklı olarak hareket yeteneğine sahiptirler. Eğer hareket edebiliyorsanız ve çokhücreli bir organizmaysanız, bir iki hücreden oluşuyor olsa da, değişen çevreye yeterli uyumlu yanıtın verilmesi için bir beynin olması gerekir. Hareketli canlıların bir beyne sahip olmasına iyi bir örnek, Ascidiacea sınıfına ait bir deniz yaratığında gözlenmiştir. Larva halinde hayatını yüzerek geçirir. Bu sırada titreşime ve ışığa duyarlı bir aygıta sahiptir. Olgunlaştıktan sonra bir kayaya tutunarak, hareketsiz hale gelir ve birkaç sinir hücresinden oluşan beyni ortadan kalkar.179 Yani, hareketin doğurduğu sürekli çevre değişimi ve uyum, bir beynin varlığını gerektirir. Başka bir deyişle hareketli olarak hayatta kalabiliyorsanız bir beyniniz olması gerekir.

Karmaşık davranışlılığa ödül verilseydi, ödülü arılar ya da örümcekler alırdı. Ama asıl ödülü Avusturalyalı doğa bilimcisi Karl Von Frisch (1886-1980), arıların kendi aralarındaki haberleşme özelliklerini ortaya koyarak aldı (1973). Küçük beyniyle, olağanüstü karmaşık hareketlerle anlaşan arı bilinçli olmaya en yakın hayvandır. Arılar, çevrelerindeki dünyayı değerlendirir, kararlar alır ve öğrendikleri bilgiyi paylaşıp diğer arkadaşlarına aktarırlar. Ancak bunu çok basit kurallarla yaparlar. Dans ederler! Yiyeceğin uzaklığı, yönü, kalitesi ve az-çok durumunu belirten dans figürleri ve hareketler yaparlar. Yiyecek yakınsa “dairesel hızlı” bir dans, uzaksa “8” şeklinde dans ederler ve yiyeceğin uzaklığını arkadaşlarına anlatırlar. Ama bunu, yön referansı güneş olmayan karanlık kovanda arkadaşlarına anlatırlar. Bu bilgiyi alan arkadaşları dışarı çıkınca güneşe göre rotalarını ayarlarlar. Dans hızları yine yiyecek miktarına göre değişir. Yiyecek azsa canlı, bolsa acele etme dercesine yavaş dans ederler (az ve çoğu kıyaslama yapma yeteneği). Bütün bunların ışığında arıların bilinçli ve akıllı olduğu söylenebilir mi? Tek başına basit şartlanma bu haberleşme yöntemini açıklayabilir mi?

Terliksi hayvanlar herhangi bir sinir hücreleri ya da hücreler arası bileşke olmadığı halde çok karmaşık davranışlar gösterirler. Kimyasal uyarıları algılayabilir, yiyeceğe doğru yüzebilir ya da

177 Hofstadler D. Godel, Escher, Bach. Basic Books,1979. 178 Davies P. Tanrı ve Yeni Fizik. İm yayınları, 1995 179 Greenfield S. İnsan Beyni. Varlık yayınları. 2000; 42.

Page 137: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 137

uzaklaşabilirler, tehlikeden üzerlerindeki iplik şekilli kamçılar aracılığıyla kaçabilirler ve daha da ilginci deneyerek öğrenebilirler. Oysa tek bir hücreli bir canlıdırlar. Bunu oluşturacak herhangi bir sinirsel yapısı yoktur. O zaman, bu karşılıklı hareketlerin moleküler seviyede ortaya çıkan hareket olarak değerlendirilmesi yeterli açıklama sağlayacaktır. Bundan daha fazlası değildir. Çünkü tek bir sinir hücresi bile yoktur. Demek ki uyaranlara belli basit kalıplarda yanıtlar oluşturmak için sinir sistemi zorunlu bir yapı değildir.

Yine Escherichia coli hepimizin bağırsağında yaşayan tek hücreli bir bakteridir. Sinir hücreleri yoktur. Ağırlığı 1 pikogram kadardır ve yaklaşık %70’i sudan oluşur. Üzerinde yaklaşık 45 nm çapında ve boyunun kat kat uzunluğunda hareketli olmasını sağlayan kamçısı bulunur. Görüldüğü kadarıyla ortamdaki değişikliklere göre oldukça karmaşık ve değişken hareketler yapar. Kamçıların bir arada hareketiyle besinlerin bulunduğu çevrelere doğru hareket etmeye karar(!) verir. Daha çok dönme şeklinde rastlantısal Brownian hareket yapar. Belli bir amacı olmadan 1 saniyede yaklaşık 30 derece dönüşlü hareket edebilir. Ortamdaki şeker yoğunluğuna göre hareketleri değişir ve daha düzgün hareketler oluşturur. Oda ısısında açısal hızı kısmen düzdür.180 Bütün bunları kemotaksis kuralları gereğince, üzerinde bulundurduğu bir dizi algılayıcı ve bu algılayıcılarla ilişkili devinimsel (motor) mekaniği oluşturan kamçılar aracılığıyla yapar. Bundan daha fazlasını aramak gerekmez. Bu yanıtlar bilinç ya da bilinçlilik anlamına gelmez.

7. Farkındalık ve Ayırt Etme Bilincin belki de en önemli özelliği içsel ve dışsal farkındalıktır. Hayvanlarda farkındalığa çeşitli örnekler verilmektedir. Bu çevresel olaylara ya da kendi yakınlarında olan olaylara karşı olabilir. Horozlar ve kuşlar çok “mülkiyet” düşkünüdür. Horozun kendi mülkiyetinde gördüğü tavuğuna göz koyulduğunu “fark edince”, öfkesi korkunç olur. Kuşların ise ilkbaharda öterek, belli bir alanın içinde olanları anlar, “burası benim” diye melodik ötmeleri de mülkiyetlerini koruma düşüncesindendir. Fareler ise türdeşlerinin sağlıklı ve hasta olanlarını ayırt edebilirler. Zebralar sırtlanları kitap gibi okurlar.

Ayırt etmeye verilen en ilginç örnek devekuşlarına ait olanıdır. Yarım düzine dişi yumurtalarını bir çukura koyar. İçlerinden yalnızca bir anaç devekuşu yumurtanın gelişmesini bekler. Beklerken, zaman içinde diğer annelerin yumurtalarını her türlü karmaşık düzenlemelere

180 Berg H. Physics Today. Motile Behavior of Bacteria 1999.

Page 138: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 138

rağmen (insan tarafından) yuvadan atar ve sadece kendi yumurtalarının seçerek onlardan yavru çıkmasını sağlar. Uzun süre bunun nasıl yapıldığı anlaşılamadı. Yuvadaki yerleri değiştirildi, üzerlerine numaralar verildi ancak bunlardan bağımsız olduğu ve dişilerin kendi yumurtalarını yüzeylerindeki civcivlerin nefes almasına imkân sağlayan minik “hava deliklerinin” dağılımından anladıkları anlaşıldı. Marian Dawkins, bunun hayvanların ayırt etme yeteneklerinin çok güçlü olmasına örnek teşkil ettiğini ve hayvanların bazen insanlardan bile fazla “ince farkları ayırt etme becerilerine sahip” olduklarını öne sürer. Bu delikler yumurtadan yumurtaya çok az farklılık gösterir. Bu deliklerin devekuşlarınca tanınması ve diğer yumurtalardan “ayırt” edebilmesinin, onlarda bilinç ya da akıl olduğunu düşündürmesi ilginçtir. Ek olarak, tavukların kümes arkadaşlarının yüzlerini, ibik ve gerdanlarındaki farklılıklardan ayırt etmeleri onların bilinçli olduğunu nasıl gösterebilir?

Bu örneğe göre bilgisayarların da bilinci olabilir. Yaygın kullanılan ve daha karmaşık karakterleri tanıyabilen OCR (Optical Character Recognition) programlarını uygulayan makinelerin, devekuşları ve tavuklardan daha akıllı ya da bilinçli olduğu söylenebilir mi? Üstelik bugünkü OCR’lerin tolerans sınırı, puslu mantık kullandıklarından çok geniştir. Böylece “oldukça”, “neredeyse”, “genellikle” gibi yaklaşımlarla karakterleri ayırt edebilirler. OCR’ler de binlerce karakteri ayırabilmekte, hatta standartların dışına çıkarak sadece daktilo yazısını değil artık el yazısı karakterlerini de zorlanmadan tanıyabilmektedirler. Ancak, bunları sadece sembol olarak görür ve anlamlandıramazlar. Buna rağmen, bu işlevi yerine getiren makinelerin (basit kişisel bilgisayarların) bilinçli ve akıllı olduğu yönünde elimizde hiçbir kanıt yoktur. Bir bilgisayar, OCR ile, devekuşlarından çok daha fazlasını yapabilir.

Aynada kendini tanıma yeteneğinin (KTY) insanlarda ve kuyruksuz maymunlarda bulunduğu uzun zamandır bilinmektedir.181 İnsanlarda, KTY 18-24. ayda kendini göstermeye başlar. İnsan dışı türlerde kendini tanımanın ilk kanıtları şempanzelerde ortaya konulmuştur.182 Ancak, birçok çalışmada, primatlar, kuyruksuz maymunlar, fillerde kendini tanımanın kanıtları tartışmalıdır.183 Bu türlerin hepsinde, davranışlarını değerlendirmek için ayna kullanılmıştır. Yunusların yüksek seviyeli beyinleşme katsayısı durumunda olmalarına rağmen, anatomik sınırlılıkları nedeniyle

181 Povinelli DJ ve ark. Anim Behav 1997;53:1083-1088 182 Povinelli DJ et al., J Comp Psychol 1993;107:347-372 183 Hyatt CW. Am J Primatol 1998;45:30-311

Page 139: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 139

(vücudunun belli parçasına eliyle dokunmak gibi) kendini tanımayı ortaya koymanın zor olmasına rağmen,184 şişe burunlu yunus üzerine yapılan işaretlerle aynada KTY olduğu gösterilmiştir. Ancak, kendi üzerindeki işaretlerle ilgilenme şempanzelere göre daha kısa süreli tespit edilmiştir. Şişe burunlu yunuslar, insanlar ve kuyruksuz maymunlara benzer davranışsal ve sosyal özellikler gösterirler. Bu, özellikle bellek, olaylar arasındaki ilişkileri sınıflandırma ve sembol tabanlı kodları ilkel de olsa öğrenme şeklinde göze çarpar.185 Buna ek olarak, yunusların kendi farkındalığının daha karmaşık şekillerine sahip olup olmadıkları bilinmemektedir.186

8. Seçme ve Karar Alma Hayvanlar bazı durumlarda insanlar kadar uzun vadeli olmasa da kısa süreli karar alabilir ve bunu yerine getirebilirler. Ancak, biyologlar bu kelimeleri sık kullanmalarına rağmen, “karar vermeyi” hayvanların bilinçli ve akıllı hareket ettikleri manasında kullanmadıklarını belirtirler.187

Yüzeysel olarak baktığımızda, doğa ile özgürlük arasında karşıtlık göze çarpar. Bu da hayvanın “içgüdü” denilen yasayla programlanmış olduğu anlamına gelir. İster tahıl yesin ister etobur olsun, davranışlarını yöneten doğal yasadan kurtaramaz kendini. Hayvandaki gerekircilik, belirleyicilik öylesine güçlüdür ki, ölümüne yol açabilir. İnsanın durumu ise, bunun tam tersidir. Belirlenmemişliğin tam tersidir insanoğlu. Doğa insanın kılavuzu olmaktan öylesine uzaktır ki, sonunda insan yaşamını yitirir. Özgürlüğü sonunda ölebilecek kadar özgürdür insan.188

Yiyeceğin yakınlarında bekleyen bir kedi varlığında serçeler şiddetle öterek, başka kuşların da olaya katılması için bir “karar verir”ler ve tehlike ne kadar büyükse o kadar şiddetle öterler. Eğer çevrede tehlike yoksa ötmeye “karar vermeden” tek başlarına yiyeceği almaya çalışırlar. Başka kuşları çağırma onlara iki avantaj sağlayacaktır. Çok gözle kedinin saldırısını erken algılamayı ve kendine karşı yoğun olabilecek tehlikeyi belki de diğer kuşları da riske atarak azaltma. Toplandıktan sonra da ne zaman yiyeceği almak için girişimde bulunacaklarına “karar verir” ve beklerler. Önlerinde basit

184 Marino L et al., Self-Awareness in Animals and Humans: Developmental Perspectives, eds. Parker, S. T., Mitchell, RW and Boccia, ML. (Cambridge Univ. Press, Cambridge, U.K.), 1994;380-391. 185 Morgane PJ et al., Brain Res Bull 1980;5:1-107 186 Reiss D ve Marino L. Mirror self-recognition in the bottlenose dolphin: A case of cognitive convergence. PNAS 2001;98:5937 187 Dawkins MS. Hayvanların Sessiz Dünyası. 2.Baskı. TÜBİTAK. 1999;129. 188 Cogito. Luc Ferry. Karşı-Doğanın İnsanı. YKY. 1997; Öyleyse Descartes. s:176.

Page 140: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 140

aşamalardan oluşan seçenekler vardır: Tehlike yoksa ye, varsa çevreyi gözetleyerek ötöteceksen yavaş ya da hızlı ötarkadaşları toplayiyeceği almaya hazırlan. Bütün olan ve “karar verme” denilen olay, basit aşamalardan oluşan ve tamamen beslenmeye yönelik geri beslemeli davranışları içeren kalıplarla sınırlıdır. Serçelerin “karar almasını” insanın karar almasıyla nasıl karşılaştıracağız? Bu pek mümkün görülmemektedir.

Karar alma deyince hemen, insanı bakış açısı devreye girer ve hayvanların karmaşık olabileceğini düşünürüz. Ancak, hayvanlar basit kurallarla yaşarlar. Seçimleri çok dar sınırlar içerisindedir ve neredeyse tamamen dış çevreye bağımlıdır. Genellikle de tehlikeden kaçma, iyi bir besine ulaşma isteğiyle oluşur. Onlardaki basit sinir sistemi, geri besleme mekanizmalarıyla “karar alma” pekâlâ açıklanabilir. Tıpkı kalorifer termostatının sıcağı kesmesi ve devreyi açmaya “karar vermesi” gibidir ve bir iç dengeyi korumayı189 amaçlar. Bundan daha fazlasını düşünmek işi bulanıklaştırmak olarak yorumlanabilir.

9. Sosyalleşme İnsanoğlunda gözlenen en önemli özelliklerden birisi toplumsal yaşama alışkanlığı ya da grup oluşturma eğilimidir. Bazı hayvanlarda bu vardır ve oldukça dikkat çekicidir. Yarasalar, karıncalar ve arıların buna örnek oluşturduğunu herkes bilir. Sosyal gruplar oluşturmanın bir dizi avantajı vardır. Sosyal grup oluşturma ile toplum üç sorununa çözüm bulur: kuvvetlerin birleşmesi yoluyla gücümüz, işlerin paylaşılması yoluyla yeteneğimiz artar ve karşılıklı yardımlaşma yoluyla talih ve rastlantıdan daha az etkilenir oluruz. Bu ek kuvvet, yetenek ve güvenlik yoluyladır ki, toplum üstünlük sağlayıcı olur.190

Yarasalar grup oluşturma ve besin paylaşımı açısından sosyalleşmenin en güzel örneklerindendir. Kalabalık gruplar halinde aynı yerde tünerler. Açlıktan ölme tehlikesi olan bir yarasa, o gün beslenme açısından şanslı olan bir yarasa tarafından beslenir. Ama bu beslenme rastgele değildir. Özellikle, birinci derecede yakın akrabalarını ve geçmişte “borçlu kaldıkları” yarasaları beslerler. Yabancıları ve daha önce kendilerini aç bırakmış olanları asla beslemezler. Daha önceden kendilerini beslemiş olanları hatırlar ve akrabalarını tanıyarak “yardım et ve yardım al” stratejisi uygularlar.

189 Griffin DR. From cognition to consciousness. Anim Cogn 1998;1:3-16. 190 Copleston Felsefe Tarihi. Berkeley-Hume. Cilt 5, bölüm b. Çev:Yardımlı A. İdea Yay. 1998;147

Page 141: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 141

Arılar da kendi içlerinde çok sosyaldirler ve kraliçe yönetiminde demokratik bir hayat tarzları vardır.191 Koloni yuva yeri ararken, 25 kadar öncü arı uçup yeni uygun yerler arar. Geri geldiklerinde yuvanın uygunluğu hakkında yine dansla birbirlerine bilgi aktarırlar. İyi yuva bulan arı heyecanlı dans yapar ve kendi bulduğu yeri daha kötü olan arı kendi dansını bırakır; diğer arının dansını kabul eder. Daha sonra, başka bir arı bilgi getirir ve dansın heyecan durumlarına göre karara varılarak en uygun yer seçilir. Koloni oraya yerleşir. Bu davranış, arıda neyin göstergesidir? Akıl? Bilinç? Eğer akılsa, bu bilinçli akıl mıdır? Yoksa sadece belli uyaranlara belli yanıtları oluşturan otomatik bir yanıt mıdır? Bu soruların yanıtları bilinçsiz akıl lehinedir. Sonuç Eğer bilinç, diğerlerinin davranışlarını tahmin etmek amacıyla kullanılan bir yetenek ise, hayvanların sosyalleşme, yiyecek arama gibi olaylar sırasında bilinçli bir farkındalığa sahip olmaları için hiçbir neden gözükmemektedir.

İnsanlardaki bilincin tam olarak nasıl ifade edilebileceğini öğrendiğimizde, belki hayvan bilinci (mikro bilinç?) hakkında daha farklı şeyler söyleyebileceğiz. Hayvanlarda bir “çeşit” bilinç olabilir. Bu olasılıkla içerik olarak bizimkinden çok çok farklıdır. Eğer bizim bilincimizin derecesini p=1,0 kabul edersek, bazı hayvan türleri için bu 0,0 ile 0,5 ve 0,5 ile 0,1 arasında bir yerlerde bir bilinçlilik seviyesi olabilir. Ancak, bu değerin p=1,0 ya da 0,0 olmadığını kesin olarak biliyoruz. p=1,0 olmadıktan sonra, bilinçliliğin tüm özelliklerinin hayvanlarda varlığından söz edemeyiz.

191 Dawkins MS. Hayvanların Sessiz Dünyası. 2.Baskı. TÜBİTAK. 1999;140-148.

Page 142: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 142

“Sinir fizyolojisi açısından beyin, iki aşamada incelenebilir. Alt aşama, her bir sinir hücresinin çalışmaları ve birbiriyle bağlantıları konusu ile ilgilenir; onları ateşleyenin ne olduğunu ve sinir hücreleri arasındaki elektrik uyarımlarının nasıl oluştuğunu ortaya koyar. Daha yüksek aşamada, beyin çok karmaşık bir şebeke olarak kabul edilebilir ve bu şebekenin etrafında elektriksel desenler döner. Eğer mantıksal işlemler, belirli sinirlerin durumuna bağlı olmaktan ziyade sinirsel aktivite modellerine bağlanıyorsa, o zaman, davranış ve bilincin yüksek fonksiyonlarını aydınlatması en muhtemel olan yaklaşım, ikincisidir.”

The Cosmic Blueprint, Paul Davies

Page 143: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 143

Wetware Karşı Hardware Bilinçli Makine

Kendi hareketleriyle kendiliğinden tepki gösterme eğilimi bulunan aygıtlar eskiçağlardan beri Çinliler tarafından geliştirilmişti. Sicilyali Diodoros ile Kalliksenos tanrıların ve tanrıçaların can verdiği heykelleri betimler. Ve bir heykelin kimse el sürmeden, altın bir şişeden süt döküp ve yeniden yerine oturduğunu anlatır. Ancak, en verimli hayal gücü, İsmail İbn al-Razzaz al-Cazzari (Cezeri) tarafından 1206’da yazılan “Kitab fimarifat al-hayat al-handasiyya”dır (Usta İşi Mekanik Aletler Bilgisi Üzerine Kitap). Bu kitapta; sürekli devinen makineler, su saatleri, şamandıralı otomatlarla ilgili planlar çizmiştir. Bunlar sadece hayali planlar değil, gerçekleştirilebilmiş, çalışır otomatlardır.

Torres Quevedo (1852-1936) modern otomat kuramının başlatıcısı olmuştur. 1914’te “Otomatik Kontrol Üzerine Bir Deneme” adlı kitabında otomattan söz ederken geleceğe ait hayalleri de ekler:

“Bu otomatların duyu organları olacaktır: termometreler, dinamometreler, pusulalar, çalışmalarını etkileyebilecek koşullara karşı duyarlı aygıtlar. Ayrıca, otomatların ayırt edebilme güçlerinin olması gerekmektedir ki, aldıkları ya da almış oldukları izlenimleri göz önünde bulundurarak istemli işlemi gerçekleştirmeleri için gerekli komutu verebilsinler. Duyuların rolünü oynayan aygıtların yapımı kuramsal olarak hiçbir güçlük göstermez... Nasıl tepki göstereceğini belirlemek için çevre koşullarını tartan bir otomat yapmanın olanaklı olup olmadığı sorulduğunda da aynı şey söylenecektir… Bir işçinin yaptığı tamamen mekanik işlemleri otomatikleştirmek olanaklıdır, ama zihinsel yetiler gerektiren işlemler hiçbir

Page 144: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 144

zaman mekanik olarak gerçekleştirilemez.” diyerek, o dönemde bugünkü hayalin başlangıcını oluşturmaktadır.192 Grey Walter’in (1910-1977) faresi (1949) bunun ilk

örneklerindendir. Bir fotosel devamlı etrafında ışık aramakta, ışık kaynağını görünce ona yönelmekte ve bir süre ışıktan enerji aldıktan sonra (ya da açlığını giderince) karanlık alanlara kaçıp gizlenmekteydi. Hareketi sırasında bir engele çarpınca, dokunmayı algılayan alıcılar yolu ile çevresinden dolaşarak hedefine gitmekteydi. Bugünlerde çocukların kullandığı birçok elektronik oyuncaktan çok farklı değildi. Farenin ışığa doyduğunu hissettiğini ve bunun farkında olduğunu söyleyebilir miyiz?

Aradan geçen zaman içerisinde bilimde çok şey değişti. Bu çağda sinirsel ağlarla yapılanların o dönemden çok üstünlük gösterdiği söylenemez. Ancak, ulaşılan noktada bilinçli bir makine halen yok. Fareler yerine farklı yaratıklar var. Creatures oyununun kahramanları olan Norn’lar gibi. Oyunun kahramanları, hangi besinin kendisini doyurduğunu ve hangisinin mide ağrısı yaptığını aklında tutuyor. Kendi başına olaylara yanıt oluşturabiliyor. Pozitif geri besleme ile düşünme tarzı ve eylem şemalarını içselleştirebiliyor ve gelecekte de bu örneğe göre davranıyorlar. Norn’lar çevrelerini insana benzer şekilde algılıyorlar. Duyumlara, korku ve endişelere sahipler. Algılanan duyular, eyleme dönüştürülüyor. Örneğin, Norn uyumak isterken acıktığını fark ediyor. Fakat önce yemek yiyip sonra uyuması gerektiğinden birtakım “ceza maddeleri” beynine doluyor. Ancak çok acıktığında, birkaç bit şekeri bulduğunda, sinir ağları vasıtasıyla doygunluk hissi yaşıyor. Açlık sinyalleri kayboluyor. Ve doygunluk yaşadığından sinirsel ağ tarafından bu sefer “ödüllendiriliyor.” Böylece, algı ve eylem arasındaki ilişki geri besleme ile güçlendiriliyor. Norn bu durumu öğreniyor ve bir dahaki seferde önce beslenip sonra uyuyor. Ancak, bu davranışların altında “bilinç” olduğunu söylemek mümkün değildir. Temelde Grey Walter’ın faresinden pek bir farkı yoktur aslında.

İyi bilmediğimiz beyni anlayabilmek için model olarak en yeni teknolojiye atıfta bulunmak bize her zaman çekici gelmiştir. Nörofizyolog Charles Sherrington beynin bir telefon santrali gibi çalıştığını düşünürken, zamanla telgraf dizgesine benzetilmiştir. Freud, beyni hidrolik ve elektromanyetik dizgelere benzetmeyi uygun görürken, Leibniz beyni değirmenle karşılaştırmıştır. Şimdi ise beyin

192 Ifrah G. Hesabin Destanı. TÜBİTAK, 2000; Cilt:8, s:208

Page 145: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 145

bilgisayarlara benzetilmektedir. Bu günlerde, kuantum bilgisayarlarına olan ilgiden olsa gerek, beynin klasik bir bilgisayardan ziyade, günümüzde kuantum bilgisayarı gibi çalıştığı öne sürülmeye başlandı. Analoji yapma, bilimin önemli bir özelliğidir. Yaşayan şeyler cansız şeylere benzetilerek, varoluşunu sağlayan mekanizmalar anlaşılmaya çalışılır. Kalp bir mekanik pompaya ve atomun yapısı güneş sistemine benzetilir. Bazılarına göre de, o kadar karmaşık analojilere hiç gerek yoktur.193 Daha basit benzetmelerle bu işin altından kalkılabilir. Beyni İsviçre çakısına benzetmek en basit anolojidir. Ancak, beyin için kullanılan bilgisayar benzetmesi daha önce kullanılan mekanik benzetmelerden ne daha iyidir ne de daha kötü. Beyni bir su pompasına, telefon santraline benzeterek ne kadar açıklayabiliyorsak, bilgisayara benzeterek de ancak o kadar açıklayabiliriz.

Bilgisayarlara benzetenlere göre, bir bilgisayar programıyla bilgisayar donanımı arasındaki ilişkiyi anlamak, akıl ve beyin ilişkisini anlamak için iyi bir örnektir. Benzetmeyi yapanlar, iki tür çıkış noktasından güç alırlar. Birincisi, problem çözme esnasında tepki süresinin insanlardaki gibi farklı olmasıdır. İkincisi ise, Noam Chomsky’nin dilbilimsel araştırmalarından gelir. Chomsky’ye göre;

“Bütün dillerde ortak bazı özellikler varsa ve bunlar insan beyninin ortak özelliklerinin zorunlu sonucu ise o zaman beyinde, evrensel nitelikteki dilbilgisinin bütün karmaşık kurallarının bulunması gerekir.” Yani, insanların bir dil kullanırken kullandıkları biçimsel

kurallar bilgisayarlar işlem yaparken uydukları kurallarla aynıdır. 1945’de Alan Turing bilgisayarların bire bir “çok iyi satranç”

oynayacağını öne sürmüştü. Bu düşünce 1949’da Claude Shannon tarafından tekrarlandı. Elli yıl kadar sonra, 1997’de, IBM'in Deep Blue adlı bilgisayarı, satranç devi Gary Kasparov’u yendi. Oynanan altı oyunda IBM’in silikon harikası, Kasparov’a yalnızca bir oyun verdi.194 Üç oyunun berabere bittiği maçta, ikinci ve altıncı oyun bilgisayarın oldu. Kasparov’a karşı oynayan, Deep Blue’nun bir ikizi olan IBM RS/6000 SP adlı bilgisayardı. Saniyede 2 milyon hamle hesaplayabilen bilgisayarın kimsenin beklemediği, uzun süreçli hamleler yaptığı görüldü. Kasparov’un farklı açılışlar yapmasıyla tuzağa düşmeyen makine, en iyi oyunu oynadı ve kazandı. Beşinci oyunda ise bir insanda

193 Searle J. Minds, Brains and Science. Harvard University Press. 1984. 194 http://www.chess.ibm.com/games/

Page 146: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 146

o konumda bulunamayacak bir serinkanlılık gösterisi sundu. Kasparov’un "Kimi zaman insan gibi oynuyor" sözleri belki de bu son oyunla açıklık buluyordu. Sonuçta Deep Blue, Kasparov’u yendi.

Bugün için bir bilgisayar (PC olarak kısaltalım) yalnızca dört işlem yapabilen ve iki sayıyı karşılaştırabilen bir makinedir. İlk yapılan ENIAC adlı bilgisayar bir solucan ve sonraki IBM PC’ler örümceğin işlem yapma kapasitesindeyken, bugünkü Pentium IV PC’ler yaklaşık bir fare kapasitesinde işlem yapmaktadır. Aritmetik işlemlerde insanlardan çok daha hızlı ve hatasızdırlar. Bellekleri son derece güçlüdür. Bunu yüklenen programla yaparlar. PC’lerin işlem yapabilmeleri için en ince ayrıntısına kadar, tüm kural ve mantıksal aşamalar program olarak yüklenmelidir.

Bazı teorisyenlere göre bilinç tamamen mekanik olduğundan, bilinçli makineler yapmamız için önümüzde herhangi bir engel yoktur. Sibernetiğin modern öncüsü Claude Shannon “kesinlikle makineyiz ve öyle düşünüyorum” ile bunu ifade etmişti. Yapay zekâ (ya da kısaca AI, Artificial Intelligence) ile ilgilenen Toby Simpson taklidin nereye varabileceğini söyle ifade eder: “Eğer işlemci performansı şimdiye kadar artan hızda artarsa, biz de 10 yıl içinde, 20 milyon sinir hücresini birbiriyle bağlanılacak duruma getirmiş oluruz. Ancak o zaman gerçekten karmaşık sistemler olanaklı olacak. 2020 yılında ise insan beyninin yaklaşık simülasyonunu gerçekleştirebilmeliyiz.” Yine Simpson, sinir sistemini anlamanın yapay düşünebilen, öğrenebilen ve bilinçli bir bilgisayar yaratmak için gerekmediğini belirtiyor ve “insan 10 trilyon hücreye sahip ve hiçbir hücre ötekiler hakkında bir şeyler bilmiyor” diye ekliyor.

Yapay zekânın ustası kabul edilen Marvin Minsky’ye göre ise, geleceğin bilgisayarları o kadar akıllı olacak ki “Bizi ortalıkta ev hayvanı olarak tutarlarsa şanslı sayılacağız.”195 Ona göre beyin karmaşık bir bilgisayardan çok farklı değildir. Ancak, bugüne kadar yapılan şeyleri, kimyanın Lavoisier’den önceki durumuna benzeterek daha alınacak çok yol olduğunu ima eder. Bilinci esrarlı bir şey olarak düşünmenin “saçmalık” olduğunu belirterek “bunu çözdüm ve insanların neden dinlemediklerini anlamıyorum” diyor. Ona göre, bilinç, aklın bir bölümünün, diğer bölümlerin davranışlarını kontrol etmesi demek. Bu işlem kısa süreli bir bellekten ya da “basit bir kayıt sisteminden” biraz daha fazlasını gerektiriyor.196

195 Searle J. Minds, Brains and Science. Harvard University Press. 1984. 196 Scientific American. Türkçe Basım. Bilim. Bir Portre: ML Minsky. 1994; 24-25

Page 147: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 147

Bilgisayarların Temel Yapı Elemanları Aritmetik işlemin tarihi MÖ 4000 yılına kadar uzanıyorsa da, ilk bilgisayarın atası kabul edilebilecek mekanik alet, aritmetik işlemleri yapan abaküsdür. Bilgisayarın gelişiminde asıl adım 1600’lü yıllarda Konrad Zeus’un kullanmaya başladığı ikili sistemin ortaya çıkmasıyla, yani sayıları 0 ve 1 ifade etmesiyle başladı. Daha sonra 1679’da G.H. Leibniz tarafından röle anahtarını çalıştırmak için biçimlendirildi: akım gelirse “1”, akım yoksa “0” kabul edildi.

Dünyanın ilk genel amaçlı bilgisayarı ENIAC (Electronic Numerical Integrator and Calculator) 1945 yılında John Presper Eckert ile John William Mauchly işbirliğiyle gerçekleştirildi. Bugünkü anlamda dev bir bilgisayardı. 17468 vakum tüp yarım milyon kablo ile birbirine bağlanmıştı. 30 ton ağırlığındaydı ve bir odayı tamamıyla dolduruyordu. Makine çalışırken 200 kilovat harcıyordu. 10 bin kondansatör, 6 bin kumanda düğmesi, 1500 mıknatıs, 50 bin rezistans içeriyordu. Bütün bunları çalışırken soğutmak içinde bir havalandırma sistemine gerek duyuyordu. Bu dev yapısına karşın sık arıza yapıyor ve ancak %20 oranında doğrulukla sonuç veriyordu. Ancak, kendi zamanında eşi görülmemiş bir hızda işlem yeteneği vardı. Bir toplamayı 200 mikro saniyede, 10 rakamlı bir çarpmayı 2.8 milisaniyede sonuçlandırıyordu.197

Gerçekte tarihin ilk bilgisayarı denilebilecek alet olan SSEC (Selective Sequence Electronic Calculator)’yi IBM firması üretmiştir. Üretildikten sonra Uzay teknolojisi için kullanıldı. SSEC, 14 rakamlı iki sayıyla 60000 çarpmayı 20 dakikada yapıyordu. 9 milyon temel işlem içeren fizik problemini 103 saatte çözüyordu. Yani, hızı ENIAC’tan daha düşüktü. Ancak, daha az hata yapıyordu. Bugün bir Pentium IV, 2.6 GHz PC, ENIAC’in 1600 katına eşdeğerdir ve üstelik çok hızlı, daha güvenilir çalışmaktadır.198

Matematikçi Alan Turing, bilgisayar biliminin önünün açılmasını sağlayan kişi olarak tanımlanabilir. 1936’da (24 yaşındaydı), bir makalesinde algoritma kavramını tam olarak tanımlamış ve daha sonra kendi adıyla anılacak olan evrensel algoritmik otomat (Turing makinesi) adını taşıyan makinenin temel kavramlarını oluşturmuştur.

Bugün artık teknolojinin hızına yetişmek neredeyse imkânsız hale geldi. Merkezi işlemcilerde (CPU) kullanılan transistorların sayısı her 18-24 ay arasında iki katına çıkmaya başladı ve Intel’in kurucularından Gordon Moore’un saptamasından dolayı buna Moore

197 Ifrah G. Hesabin Destanı, TÜBİTAK 2000; cilt:8, s:198 198 Scoot A. How smart is a neuron? Jornal of Consciousness Studies 2000;7:70-75.

Page 148: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 148

yasası denir.199 1971 yılında Intel’in ürettiği 4004 işlemcisinde 2300 transistor varken, bu sayı 1997’de piyasaya sürülen Intel’in Pentium II işlemcisinde 7.5 milyona ulaşmıştır. Başka bir ifade ile son 26 yılda işlemcilerin işlem yapma kapasitesi 3200 kat artmıştır. Pentium III’de 28 milyon transistor vardır.200 Ve bu kitabın yazıldığı sıralarda Pentium IV günlük kişisel kullanım alanına girmeye başlamıştı. Bilgiyi işleyenin ana parçaları Genel özelliklerine ve parçalarına bakacak olursak; bugün bir bilgisayarda ana kart (main Board) üzerinde CPU, RAM, ROM, I/O, sabit disk ve kart üzerinde veri akışını sağlayan bus denen veri gidiş gelişlerini sağlayan yollar bulunur. Ek olarak bir çok yan parçalarda bulunabilir (ses kartı, faks kartı, ethernet kartı). CPU Central Processing Unit (Merkezi İşlem Birimi): Bilgisayarların beyni olarak kabul edilen ve sıklıkla insanlardaki beyine benzetilen, aritmetik ve mantık işlemlerinin yapılmasını sağlayan elektronik devre ya da devrelere verilen addır.

Tek bir transistordan oluşabileceği gibi birden fazla silikon yonga=transistor serisinden de oluşabilir. CPU transistoru mikroişlemci (microprocessor) olarak da adlandırılır. Modern mikroişlemciler 64 bit bus genişliği ile çalışırlar, yanı aynı zamanda 64 bit veri transfer edebilirler. Bir kristal osilator işlemcinin tüm aktivitelerini koordine eden saat sinyali sağlar. Saat hızı yeni kişisel bilgisayarlarda bile 2.700 MHz civarındadır. Yani saniyede 800 milyon kez titreşim yaparak, her saniyede milyarlarca işlemi yerine getirir. Mikroişlemcilerdeki birçok yol ince tabaka halinde silikon yüzey üzerinde yapılır. Dış silikon tabakası yaklaşık 10 mikron kalınlığındadır (insan saçının 10’da biri kalınlığında)

Genellikle mikroişlemciler dört işlevsel kısımdan oluşur. Aritmetik/mantıksal kısım, kaydetme, kontrol kısmı ve içyapıyı birbirine bağlayan bus/yollardan. Aritmetik/mantıksal kısım, aritmetik ve mantıksal işlemlerini yapar. Kayıt kısmı ise işlemlerin sonuç verileri ve yerlerini geçici olarak depolar. Kontrol kısmının üç görevi vardır. Tüm bilgisayar sisteminin işlemlerini ve zamanlamasını ayarlar. Her işlemde CPU’nun ne kadarının kullanılacağını ve okunan kalıpların girişini başlatır.

199 http://www.intel.com 200 Scoot A. How smart is a neuron?. Jornal of Consciousness Studies 2000;7:70-75.

Page 149: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 149

Bus’lar ağ şeklindedirler ve içyapıyı birbirine bağladıkları (internal) gibi bilgisayar sistemindeki diğer parçalara da (external) bağlantı verirler. Bus denilen elektronik ağlar üç farklı tipten oluşurlar. 1.Kontrol bus, girdi uyarılarını alan ve CPU’nun içinden kontrol uyarıları oluşturur. 2.Adres bus, hafıza adreslerindeki verilerin yerlerini kontrol eden işlemciden tek yönlü giden bir kısımdır. 3.Veri bus, hafızadan hem veri okuyan hem de hafızaya yeni veri yazan iki yönlü ileti hattıdır.

RAM Random Access Memory, işlemler sırasında kullanılan geçici bellektir. Aslında Random (rastlantısal) girişli olarak adlandırılsa da bilgi girişi çok düzenlidir. Hem bilgiyi kaydeder hem de geri çağırarak gerektiğinde kullanır. Kullanıcı RAM’a hem yazabilir hem de verisini okuyabilir. Hücre denilen temel mikroskobik elektronik yapılardan oluşur. Tek bir hücre, tek bir bit depolar. Kalıcı bellek değildir ve elektrik desteği kesilince verileri kaybolduğundan sürekli enerji desteğine gerek duyar. Statik ve dinamik özellikte olanları vardır.201 İnsan beynindeki “kısa süreli ya da çalışan belleğe” benzer. ROM Read Only Memory, Üretici firma tarafından içine bilgilerin kaydedildiği, kullanıcı tarafından değiştirilemeyen ve silinemeyen verilerdir. Sjıkadece çıktıları görülebilir. Elektrik kesintileriyle içindeki veri kaybolmaz. Anakart PC’nin tüm parçalarını üzerinde barındıran elektronik bir devredir. Ana kart üzerinde veri akışı CPU denetimi altında “bus” adı verilen elektronik teller/yollar aracılığıyla yapılır. Bunları sinir sistemindeki, sinir hücrelerinin esas uzantıları olan aksonlara benzetebiliriz. İki tür bus vardır: sistem bus ve girdi-çıktıyı sağlayan (Input/Output ya da I/O) bus. Sistem bus, işlemci yani CPU ve RAM arasındaki veri akşını sağlar. I/O bus, CPU ve çevre parçalara veri akışını sağlar ve CPU’ya ulaşmak için sistem bus’ı kullanır. I/O bus’lar PC’nin dış dünyayla ve kullanıcıyla iletişimini sağlayan giriş ve çıkış yollarıdır.

Bilginin Mantığı

201 Dictionary of Physics, Penguin Books, Second Edition, 1996. “RAM” maddesi, s:390.

Page 150: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 150

George Boole (1815-1864) Mathematical Analysis of Logic (1847) adlı kitabında, mantığın metafizikten ziyade matematiğin bir dalı olduğunu öne sürerek, matematiğin yeni bir dalı olan sembolik mantığı ortaya koydu. İnsan düşünce mantığını beli işlem operatörleriyle göstererek, mantıksal düşünce işlemlerini sembolleştirdi.202

Boole işlemlerinde, ikili sistem (yani binary sistem, 0 ve 1) ve üç işlem kullanılır: AND-ve, OR-veya, NOT-değil kapıları. x AND y; x ve y’nin doğru ya da yanlış olabilen öneri (yani 0 ya da 1) olabilir. Ancak x ve y’nin her ikisi doğru ise (1), sonuç doğru (1)’dir. x OR y durumunda ise; birisi doğru (1) ise sonuç doğrudur (1).203 NOT-değilleme kapısı ise, olanın tersini ifade eder. Örneğin; x=0 ise NOT x=1 ve x=1 ise NOT x=0 olur. İki kez NOT işlemcisinin uygulanması, başlangıca dönmeyi sağlar. 0 veya 1 olarak gelen bir durumun değilini alarak işlem yapan tek bitlik mantık operatörüdür.

Paralel ve seri bağlı sistemlerde farklı işlemler yapılır. Paralelde OR, seride AND işlemi uygulanır. Seri bağlamalarda ise AND-ve işlemi uygulanır. Bu işlem, bilinç durumuna uygulandığında, beyin sapı retiküler ağı ve korteksin her ikisinin bilinç durumunu oluşturduğu ve birinin eksikliğinde bilinç bozukluğu oluştuğuna göre, seri olarak AND işlemiyle görev gördükleri düşünülebilir204. Sinapslarda x ve y uyarıları, aynı anda hücreye verilip, eşik değeri geçebiliyor ve aksiyon potansiyeli oluşturabiliyorsa AND geçerlidir. Eğer yalnız sinapslardan birinden gelen uyarı ile aksiyon potasiyeli oluşuyorsa OR durumu söz konusudur.

202 Zusne L. Biographical dictionary of psychology. Westport, CT: Greenwood Press. 1984 203 Ifrah G. Hesabın Destanı. TÜBİTAK. Cilt VIII, 2000;236-245. 204 Songar A. Sibernetik. Yeni Asya yayınları 1983;21, 48-51

Page 151: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 151

Puslu Mantık (Fuzzy logic) 1920 ve 1930’da felsefeci Jan Lukasiewicz iki değerden fazla ifadelerin kullanılabildiği mantığı başlangıcını oluşturdu. Daha sonra 1965’de Lotfi Zadeh, Lukasiewicz'in mantığının doğruluk derecelerini tanımladı ve “puslu mantık” olarak ortaya koydu. Puslu mantık özellikle belirsiz/üstü kapalı ifadeler için kullanışlıdır. Her durum “evet-hayır”, “var-yok”, “doğru-yanlış”, “0,1” gibi ikili sabit ve sınırlı sistemlerle tanımlanamaz. Böyle olması doğal olmayan bir sınırlama getirir. Bazı uzman sistemler bulanık mantığı kullanır. Bazı ifadeler hemen hemen doğru, kısmen yanlış, en doğru olabilir. Standart mantığa göre doğrunun ya da yanlışın dereceleri yoktur. Bir ifade ya doğrudur ya da yanlıştır. Örneğin; ağır-hafif, yüksek-alçak, sıcak-soğuk gibi. Bunların mutlaka “ne kadar” şeklinde ifade edilebilecek ara dereceleri vardır. Bu tür ifadeleri normal standart mantıkla sembolize etmek güçtür. Puslu mantık özellikle, yapay zeka ve nöral hesaplamalar için çok uygun yöntem haline gelmiştir. Aşağıda bulanık mantık ve normal klasik mantığa göre, 0 ve 1 arasında olabilecek, evet-hayır yoğunlukları görülmektedir. Sıcak Ağır Yüksek 0

Soğuk Hafif Alçak 1

Şekil. Puslu mantığın sembolik çizimi ve örnekleri

İndirgemeci Yaklaşım Sinir sistemi için indirgemeci yaklaşımın nereye varacağını ve ne gibi bir yararı olabileceğini anlamak zordur. Daha alt, daha alt ve nereye kadar... Kabaca bakıldığında 1 gram beyin dokusu 1024 atom içerir. Eğer insan beynini 10 nm kesitler (nanometre; metrenin milyarda biri) alarak inceleyecek olursak (bu beyin görüntüleme yöntemi olan Manyetik Rezonans Görüntüleme’nin [MRG] çözünülürlüğünden 5,0•1015 kez daha küçüktür. Bu şu anlama da gelir, MRG’nın çözünülürlüğü dünyamızın uydusu olan Ay büyüklüğünde kabul edilirse, 10 nm bir ev büyüklüğüne denk gelir), bilgi olarak yaklaşık 2,0•1021 bayta denk gelir. İnsan genom projesinin 1,0•109 bayt içerdiği düşünüldüğünde, insan beynini 10 nm’lik kesitlerle haritalamak, insan

Page 152: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 152

genom projesinden 2 trilyon (2,0•1012) daha fazla veriyi değerlendirmeyi gerektirir ki bu korkunç bir rakamdır.

Tablo. 20 mikronluk bir insan sinir hücresini oluşturan temel yapı birimlerinin tahmini sayısı.205 Çarpım işareti olarak “•” kullanılmıştır. İnsan bedeni yaklaşık 7•1027 atomdan ve yaklaşık 105 farklı tipte molekülden oluşur. Bunlar düzenli olmayan (aperiodic) yapıdadırlar. Bedenimizi 41 farklı kimyasal madde oluşturur. Yüzde 99’unu karbon-hidrojen-oksijen-azot (C-H-O-N) atomları oluşturur. Atomlar bireysel olarak ortamda bulunmazlar ve molekül yapılarında veya iyon halindedirler. İnsan bedeninin en çok içerdiği moleküler yapı su ve tuzdur. Bedeni oluşturan 105 farklı molekülün yaklaşık yüz binininin yapısı ortaya konulmuştur.

Molekül % Kütle Atom ağırlığı (Dalton)

Molekül Sayısı

% Molekül Molekül tipi sayısı

Su 65 18 1,74•1014 98.73 1

İnorganikler 1,5 55 1,31•1012 0,74 20

Yağlar 12 700 8,4•1011 0,475 50

Diğer inorganikler 0,4 250 7,7•1010 0,044 ~200

Protein 20 50,000 1,9•1010 0,011 ~5,000

RNA-ribonükleik asit 1,0 1•106 5•107 3•10-5

DNA 0,1 1•1011 46 3•10-11

TOPLAM 1,76•1014 % 100

Tablo. Beyin için indirgenen sayılar. “•” çarpı işaretidir. Beyindeki sinir hücresi sayısı 14-16•109 (genetik bilgi taşıyan insan gen sayısı 106) Beyincikteki destek granüler hücre sayısı 1011 Beyinde sinir hücreleri arası bağlantı (sinaps) sayısı 1014-1017 Destek elemanları olan glia hücre sayısı 10•109 Bir iyon kanalından geçen iyon sayısı 106/saniye Sinir hücresi zarı kalınlığı 5µm Sinir hücreleri arası bağlantı genişliği 20-50 nm Sinir hücreleri sonlanımlarındaki keseciklerin çapı 50-100 nm Erişkin insan beyninde paralel liflerin uzunluğu 100 bin km (Dünya’nın çevresi 40 bin km) Beyincikteki her bir sinir (Pukinje) hücresi 200 bin paralel lif granüler hücrelerden alır Sinirin ana uzantısı aksonun kendini yenileme hızı 3-4 mm/gün Erişkin beyin kabuğu alanı 2000-2500 cm2

205 Freitas RA. Jr. Nanomedicine, Volume IIA: Biocompatibility, Landes Bioscience, Georgetown, TX, 2003

Page 153: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 153

Beyin kabuğu en kalın yerde 4,5-5 mm, ince yerde 1,2-1,6 mm kalınlıktadır Her iki beyin yarımküresinin ilgili alanlarını bir birine 200 milyon sinir lifi bağlar Hareketleri yapmak için beyin kabuğundaki ilgili alanlardan aşağı 1,7 milyon lif iner 50 kiloluk insanda proton sayısı 3•1028

Beyin ve Bilgisayarın Farkları Beynimiz canlı bir vücut olan bedenimizin önemli bir parçasıdır. Tek başına “canlı” varlığımızın bir parçası olması, başlı başına önemli bir farktır. Hepimiz biliriz ki bilgisayarlar, cansız mekanik yapılardır. Sinirbilimi uzmanı Charles Sherrington, Man on His Nature’da(1940) aklın canlılıktan da farklı bir şey olduğunu ifade eder: “...Bir “akıl” sorunu olduğu zaman, sinir hücresi kendisini merkezleştirmez. Daha çok, büyük bir özenle, her birimi bir hücre olan milyon katlı bir demokrasi oluşturur... Ama yine de akla döndüğümüz zaman bunların hiçbiri yoktur. Tek bir sinir hücresi asla minyatür bir beyin değildir. Bedenin hücresel yapısı onun “akıl”dan bir ipucu almasını gerektirmez. Madde ve enerji, taneli yapıda ve böylece “yaşam” yapıcı gibi görünüyor, ama akıl öyle değildir” ve “İnsanın aklı gezegenimizin yeni bir yan ürünüdür.”

Tablo. Beyinle bilgisayar arasındaki temel farklılıklar gösterilmektedir. Bunların bazılarının bilgisayarlarda benzer bir şekli yoktur. Bütün bunlardan çıkan sonuç, beynin göze çarpan oranda daha üstün olduğu yönündedir.

Et Beyin Makine Bilgisayar

Boyu bir metreyi bulan sinir hücresi ana uzantıları (aksonlar).

İstenildiği kadar bakır tel.

Sinirlerdeki uyarı “Hep (1) ya da hiç (0)” prensibine göre çalışır. Ancak, buna eski düşünce olarak bakılmaktadır. Bazen aynı anda hem 0 hem de 1 üst üste gelebilir.

Kesin olarak 0-1 sistemine göre çalışır.

Doğum sonrası kendini çevreden gelen uyaranlar ve koşullara göre, kendi içsel yeterlilikleri ile yeniden organize eder. Dış uyaranlara yanıt olarak veya içteki hasarlara göre değişebilen plastik yapısı vardır.

Bir kez yapılır ve eğer dışarıdan “upgrade” edilmez ise içsel organizasyonu başlangıçtaki gibi kalır. Sabit, sert tel yapısındadır, kendiliğinden değişim göstermez.

İleti temelde kimyasal ve az oranda elektrikseldir. Kimyasal ileti esnasında uyarı güçlendirilir.

Tam olarak elekriksel ileti.

Herhangi bir uyarı olmasa da daima sinaptik boşalımlar, eşik altında da olsa

Uyarı olmadan çalışma yok.

Page 154: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 154

vardır. Bunlara minyatür son plak potansiyelleri denir.

Aksonlar boyunca ileti dalgalar halinde (iyonik yer değiştirme ile) yayılır.

Kablolar boyunca ileti (elektriksel elektron akımı ile) yayılımı.

Aynı uyarı daima aynı sonucu doğurmaz. Girdiler, daha önceki deneyim, anı, içgüdü, önyargıdan zamana bağlı olarak etkilenir.

Aynı uyarıya alınan yanıt daima aynıdır.

Sabit akımlı ve kesin zamanlamalı çalışmaz.

Sabit akımlı ve kesin zamanlamalı çalışır.

Sinir hücrelerinin özelleşmiş bağlantısı paralel çalışmayı sağlar. Aynı anda birden fazla işlem, birbirinden bağımsız olarak yapılabilir. Sonuca gitmeden kısmı çıktılar oluşturulabilir. Bu sonuçlar genel sonucu oluşturmak için zaman zaman birleştirilir. Paralel bağlantı nedeniyle beyinde ileti yavaş olmasına rağmen, çıktılar ve oluşturulan yanıtlar hızlıdır.

Aynı anda birden fazla işlem yapılamaz. Bazı yeni modellerde sınırlı olarak, aynı anda birden fazla işleme, ayrı ayrı bellek ayırmak mümkün.

Proaktiftir ve kendiliğinden çalışır. Proaktif değildir. Dışarıdan çalışır.

Sinir hücresel çıktı ve girdi noktaları sınırsız sayıdadır.

Sabit sayıdadır.

Beyindeki sinir hücresi sayısı 1011’dir. Sinir hücresi başına ortalama 10 bin bağlantı vardır.

109 transistör ve bağlantıları.

Non-lineer (doğrusal olmayan) sistemdir. Başlangıç durumundaki küçük değişiklikler, sonuç üzerinde büyük etkiler oluşturur.

Lineer (doğrusal) sistem olarak çalışır. Verilen veri oranında, beklenildiği oranda çıktıda değişim gözlenir.

Hücreler arası bağlantıların hepsi aynı güçte değildir. Güçleri değişebilir (Hebb mekanizması ile).

İleti daima aynı güçtedir.

En önemli işlem ve kontrol noktası; beyin sapı çıkıcı ağsı sistemi (ARAS).

Merkezi işlemci (CPU).

Bilincin bir parçası olan hatırlama (çağrışım) özelliği sadece duyusal (girdi) alanlara değil motor (çıktı) alanlara da yayılmıştır.

PC sembol işlemcidir. Semboller anlamsız bir boşlukta değerlendirilir. Sembollerin anlamı insanlar tarafından PC ye verilmiştir. Kuralları oluşturmaz, onları uygular.

Bilincin eşlik ettiği ve etmediği zekâ ve hareket vardır.

Sadece zekâ mevcuttur. Bilinçli farkındalık yok.

İşletim elementi 1015 hücreler arası bağlantı (sinaps) yeri.

108 transistörden oluşur.

Page 155: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 155

Temel yapı büyüklüğü 10-6 m. Yaklaşık aynı, 10-6 m.

Kullandığı enerji 30Watt. Bedenin diğer organlarına göre enerji harcaması oransal olarak çok fazla. Tüm beden enerjisinin %20’sini harcar. Sinaptik aralıkta ve aksonda, sinir iletisi oluşturulurken ve sonlandırılırken de enerji harcanır. Beyin günde yaklaşık 20 Watt (yaklaşık 400 kalori/gün) enerji kullanır. Bir Watt bir Joule/saniyeye eşdeğerdir. 1W=1J/san=1Newton metre/san. Tipik bir ev lambası 40-100 Watt arasındadır.

30 W (Merkezi İşlemci Ünitesi, CPU) tüketir. 1 GHz hızında bir bilgisayar 3 watt, 1,6 GHz’de 12 watt ve 2 GHz’de ise 20 watt enerji tüketir. Genel olarak sıradan bir ev bilgisayarı kasasının toplam tüketimi yaklaşık 330 Watt/saattir.

İşletim hızı 30-100 Hz. Nadir sinir hücrelerinde 500 Hz. Yavaş çalışmaya rağmen karmaşık bir resmi 200 msan’de tanır.

109 Hz hızında.

Soğutma sitemi var: kafa içini dışına bağlayan toplardamarlar (emissar venler).

Var: merkezi işlemciyi soğutan Fan(lar) var.

Değer yargıları: sevgi, aşk, duygular, estetik, yaratıcılık, adalet, sağduyu, esinlenme ve sanat.

Yok

Akıl+Bilinç+Sezgi. Sadece akıl içerir.

Yanlışa tolerans ve düzeltme vardır. Yok ya da çok az.

Öğrenme. Öğrendiğini sadece aynı amaçla değil, amaç dışında farklı uyaranlarda da kullanma.

Kısmen öğrenme var. Aynı uyarana genelde aynı yanıt oluşturulur.

Elektrik üreticisi olarak iyonları kullanır. Dört iyondan herhangi birinin, hücre zarı üzerindeki hareketiyle oluşan iyonik yük akışıdır. İletim yavaş. Saatte 390 kilometre. İletildiği akson çapına ve miyelin kılıfı kalınlığına göre hız değişken. Sinaptik yarıkta hız tamamen diffüzyon hızına etki eden faktörlere bağlı.

Elektronlarla elektrik iletimi ile çalışır. Işık hızında iletim anlamına gelir. İleti hızı 106 kat hızlıdır.

Titreşim frekansı, 3-100 Hertz arası, değişken. Bilinç durumu gama ritmi olan 40-60 Hertz ile ilişkilidir.

Şehir elektriği ile çalışanlarda 50 ya da 60 Hertz.

Kimyasal iletim hücreler arası mevcut. Nadiren elektriksel. Kimyasal olması nedeniyle, ileti hızı çok fazla değişkendir. Bu esneklik sağlar.

Kimyasal iletim yok. İleti hızı, çok az değişken. Elektronun hareket hızı ileti hızı= ışık hızı; 300 km/sn.

Alttaki yapı: Wetware (ıslak-yumuşak yapı).

Hardware (kuru-sert yapı)

Page 156: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 156

Destek hücreleri içerir: Glia. Destek elemanları yoktur.

Beyinde bilgi dağıtık durumdadır. Sabit diskte bilgi değişik bölgelerde dağıtık olarak bulunur.

Bilgi hücreler arası ileticilik derecesine göre kodlanır.

Manyetik olarak kodlama yapılır.

Kalıcı bellek için tekrarlı kayıtlar gerekir. Tek bir kez kaydedildiğinde, dışarıdan herhangi bir bozucu etki olmadıkça sonsuza kadar kayıtlı kalabilir.

Bilgiyi kayıt yeri olan sinapslarda, aynı anda ve farklı zamanlarda değişik bilgiler için kullanılabilir.

Tek bir kayıt yeri için tek bir bit kullanılır.

Bilgi aynen var olduğu gibi değil, yaklaşık olarak kodlanır. Hangi bilgi yakın zamanda kaydolmuşsa daha canlı ve kalıcıdır.

Sembolik olarak kodlanır (0100010101010101). Zaman içinde bilginin canlılığında ya da kalıcılığında değişme olmaz.

Gördüğü örneklerin ortak yanlarını öğrenebilir ve bu öğrendiklerinden çıkarım yapabilir.

Ortak yanları öğrenme yeterliliği vardır. Çıkarım yapma oranı çok düşüktür.

Paralel bilgisayarlarda birden fazla işlem bir arada özerk olarak yapılır. Zaman zaman bu işlemlerin sonuçları birleştirilir. Bu yöntemle işlem zamanı kısaltılır. Ancak, paralel işletim sistemleri seri olanlardan daha pahalıya mal olurlar. Gary Kasparov’la satranç oynayan Deep Blue, 256 mikroişlemcinin paralel bağlanması yoluyla çalışıyordu. Saniyede 100 milyondan daha fazla satranç pozisyonunu hesaplayabiliyordu. İnsan beyni aynı andan birden fazla işi bir arada yapabilir. Yani, yürürken konuşabilir, düğmelerinizi ilikleyebilir, müzik dinleyebilir. Paralel klasik bilgisayar işlemi, bizim bilinçli düşünme sistemimize ulaşacak anahtarı elinde tutamaz. Bilinçli düşüncenin temel özelliği “tek ve bütün” olmaktır. Daha çok kuantum bilgisayarının kuantum paralelliği buna uygun ya da benzer bir çözüm sunabilir.206

Deep Blue, saniyede 200 milyon hareketi değerlendirirken; canlı beyin dokusu yalnızca 3 hamleyi gözden geçirebilir. İnsan beyninde 1012 sinir hücresi ve bunları birbirine bağlayan 1016 (10 katrilyon) bağlantı vardır. Bu sayıda bağlantıyı yapmak için bir milyon Intel-Pentium bilgisayarı bir birine bağlamak gerekir. Moore kanununa göre, bildiğimiz klasik bilgisayarlar beyin benzeri etkinliğe ulaşamayacaklardır. İnsan beyin kabuğu 1 mm3 alanda 3 km akson ve

206 Penrose R. Kralın Yeni Usu-III. Us nerede? TÜBİTAK yay. 1999;118-119.

Page 157: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 157

100 milyon sinir hücresi ara bağlantısı içerir. Günümüzün çip üreticileri ise, 1 mm3 silikon üzerine 10 metre kablo ve 1 milyon transistör sıkıştırabilmektedir ve yaklaşık 2010 yılında, insan beyin kabuğu sinir hücreleri yoğunluğunun 10’da birine ulaşılabileceği tahmin edilmektedir.207 Her sinir hücresini 100 Kbayt’lık basit bir merkezi işlem ünitesi (CPU) olarak düşünecek olursak, 100 milyar CPU’dan oluşan bir beyne sahip oluruz. Bunun da toplam hafıza kapasitesi 10000 terabayt yapar. Eğer tümü paralel olarak bir arada çalışacak olursa, yüzlerce trilyon bağlantı ile bir araya gelmeleri gerekir.

Kuantum mekaniği göre, bilgisayarlarin işlem kapasitesi, birim zaman başına yapılan işlem () ve bellekteki bilgi bit’i (I) sayısının her ikisinin oluşturdukları bir sabitle sınırlanır. Denklem şöyle ifade edilir: I.2tp-2. Burada tp=(ћG/c5)1/210-43 saniye yani Planck zamanıdır. Yani Planck zamanı ile işlem hızı sınırlanır. Bugünkü iyi bilgisayarlar saniyede 1010 işlem yapabilirler. Hesaplanan çıktı, sıradan bilgisayarlar için I.2=1030/saniye2, en gelişmiş blgisayarda ise 1039/saniye2’dir. Dolayısı ile ne kadar gelişmiş bir bilgisayar olursa olsun bir sınırlamaya maruz kalacaktır.208 Bu işlem gücünün önüne asla geçemeyecektir. Ama bu sınırlama insan beyni için geçerli değildir.

Güçlü Yapay Zekâ, GYZ şeklinde adlandırılan görüşe göre, iyi bir bilgisayar yalnız iyi bir zekâya değil, aynı zamanda bir akıla da sahip olabilir. Bu akılsal etkinliği gelişmiş algoritmalarla oluşturulabilir. GYZ’nin insan beyninin temel işlevlerini yerine getirmesi (bilinç de dâhil) ile termostat arasındaki fark, beynin çok daha karmaşık olmasından kaynaklanır. Düşünme, hissetme, zekâ, bilinç söz konusu karmaşık işlevler sisteminin bir parçasıdır. Bir başka ifade ile beyin tarafından gerçekleştirilen algoritmanın özellikleridir. O zaman insan beynindekine eş değer bir algoritma olağanüstü bir şey olmalıdır.

207 Boahan K. Neuromorphic Microchips. Sci Am 2005;38-45. 208 Jack NG. Clock, computers, black holes, spacetime foam, and holographic principle. arXiv:hep-th/0010234v1, 25 Oct 2000.

Page 158: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 158

Resim. Solda bir bilgisayarın algortimik yaklaşımla çözemeyeceği satranç problemi. Oyun sırası siyahta. Sağda ise çözümü: Kale hareket eder: Ra8-a5. Gary Kasparov, ilk karşılaşmada Deep Blue’ya yenildiyse de, daha sonraki karşılaşmada stratejik önsezilerini kullanarak 3 galibiyet, 1 mağlubiyet ve 2 beraberlikle oyunu kazandı. Çünkü Deep Blue’da sezgi yoktu. Mesela, yukarıdaki gibi bir durumda PC ne yapar? Bu problem insanlar için basitse de bilgisayar için basit olmadı. Siyah beyaza göre sayıca üstündür ve beyaz, piyonların oluşturduğu hattın arkasında şahını sağa sola oynatarak yenilgiden kurtulabilir. Oysa bilgisayara sıra geldiğinde hemen piyonla siyah kaleyi aldı. Bu hamle beyaz piyon hattında gedik açar ve beyazın durumunu zorlaştırır. Neden? Çünkü bilgisayarlar, insanlardaki sezgisel düşünceden yoksundur.

Moore Kanunu

Bugün artık teknolojinin hızına yetişmek neredeyse imkânsız hale geldi. Merkezi işlemcilerde (CPU) kullanılan transistörlerin sayısı her 18-24 ayda bir iki katına çıkmaya başladı. Intel’in kurucularından Gordon Moore’un bu saptamasından dolayı buna Moore yasası denir.209 1971 yılında Intel’in ürettiği 4004 işlemcide 2300 transistör varken, bu sayı 1997’de piyasaya sürülen Intel’in Pentium II işlemcisinde 7,5 milyona ulaşmıştır. Başka bir ifade ile son 26 yılda işlemcilerin işlem yapma kapasitesi 3200 kat artmıştır. Pentium III’te 28 milyon transistör vardır.210

Turing Makinesi ve Algoritma

209 http://www.intel.com 210 Scoot A. How smart is a neuron?. Jornal of Consciousness Studies 2000;7:70-75.

Page 159: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 159

Algoritmalar eski Yunan döneminden beri bilinmekle beraber, kelime olarak algoritma, Harizmî’nin (780- 850?) adından gelmektedir. Harizmi, 825 yıllarında yazdığı Kitab El Cebr Ve’l Mukabele adlı matematik ders kitabıyla çok etkili olmuş matematikçidir.211

Algoritma nedir? Algoritma, aynı sınıfa ait problemlerin çözümü için, gerçekleştirilebilir türden kimi işlemleri, sıkı bir zincirleme içinde, adım adım yapmayı sağlayan, kesin bir örnek yönergeyle yönetilen, sonlu bir temel kurallar ardışıklığıdır. Yemek tarifi ve çarpma, bölme işlemi bir tür algoritmadır. Algoritma düşüncesi, aslında bir yöntem düşüncesidir, “bir zihin işleminde her zaman düzenli olarak izlenen, tanımlanabilir bir yöntem düşüncesidir.” Diğer bir ifadeyle, mekanik olarak ve düşünmeden gerçekleştirilebilen, ama önceden düşünülmüş ve belirlenmiş bir zemin üzerinde ortaya konan bir etkinliğin yansımasını oluşturan bir işlemdir. Çok genel bir tanımlama ile bir algoritma, karşılık geldiği problemler sınıfının tam olarak sınırlarını çizmeli ve bu sınıfın problemlerinin kesin çözümünü sağlamak üzere bütün zorunlu temel kuralları ve aşamaları içermelidir.

211 Penrose R. Kralın Yeni Usu-I. Bilgisayar ve Zeka. TÜBİTAK yay. 1999;35

Page 160: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 160

Şekil. Bir sistem olarak bilgisayar ya da insan zekâsının basit bilgi işleme akış şeması (algoritması).

Turing Makineleri Alan Turing algoritma kavramından yola çıkarak, Turing makinelerinin temel özelliklerini tanımlamıştır.212 Orijinal Turing makinesi, kuramsal bir makinedir. Daha teknik olarak anlatılacak olursa dört bölümden oluşur:

1. Haneler dizisinden oluşan şerit biçiminde, potansiyel olarak sonsuz bir bellek. Bu bellek okuma ve yazma kafasına sahiptir. 2. S0,S1,....... gibi simgeler kümesi bulunur. sonlu bir alfabeyi gösterir. Genel olarak 0, 1 ve B harfinden oluşan bir alfabe alınır.

212 Ifrah G. Hesabin Destanı. TÜBİTAK, 2000; Cilt:8, s:250-252

Page 161: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 161

3. Bir merkez birimi sonlu durumların kümesini içerir; sonlu durumlar genel olarak q1,q2,.....,qm ile belirtilir. Bu parçalardan oluşan makine, sonsuz bir şerit üzerindeki

delikli bantlarda ilerleyerek, mantıksal çözümlemelerin en temel aşamalarındaki bilgileri okuyabilen ve yazabilen soyut matematik aygıttır. Bu aygıtta, sonlu bir simgeler dağarcığı, sonsuz bir şerit, şerit üzerindeki bir simgeyi kaldırabilen bir silme aygıtı, şeride yazabilen ve okuyabilen bir parça, şerit üzerinde hareket eden ya da hareketsiz duran bir yürütme parçasından oluşan elemanlar vardır. Makinenin işleyişi sırasında hem iç durumu hem de dış durumu gösteren ve bir sonraki aşamanın durumunu belirleyen davranış çizelgesi ve yine makineyi farklı durumlara sokabilmek için davranış çizelgesinin anlamını yorumlayabilen bir işletim biriminden oluşur. Bu aşamaların her birinde; davranış hem işletim biriminin o anki haliyle hem de okuma yazma aygıtının bulunduğu gözdeki simgeyle belirlenir. Kumanda birimi kendi kendine başlangıçtaki durumunu koruyabilir ya da değiştirebilir, hareketsiz kalabilir veya şeridi ileri geri kaydırabilir, belli bir gözdeki simge yerine başkasını koyabilir, silebilir, okuyabilir ve yazabilir. Birden fazla Turing makinesinin bir arada çalışması ilke olarak bir değişiklik oluşturmaz.213 Yani, bu tür ideal sanal bir makine iç durumunu kendi değiştirebilir.

Steven Harnad, Turing Testi üzerine çok önemli düşünsel bir sav geliştirdi214 ve bunu “Tam Turing Testi” olarak isimlendirdi (1991). Turing testinde olan ve kişi ile bağlantıyı sağlayan yazıcı aracı (teletype) kaldırarak yerine bir ekran yerleştirdi (internete sohbet yapar gibi). Ekranın karşısına da bir kişi yerleştirildi. Kişinin amacı, karşısındaki aletin insan olup olmadığını, yani insan beyni ve davranış gösterip göstermediğini anlamaktı. Buna göre beş basamak oluşturdu.215 Birinci basamak “oyuncak model” seviyesidir. İnsanın idrak kapasitesinin sadece bir parçasını temsil eder. Bu seviye bugünkü yapay zekâ araştırmalarının seviyesidir. İkinci basamak, 1950’de Alan Turing’in orijinal makalesinde tanımladığı şekildedir. Bu Turing testinin “pen-pal” seviyesi olarak

213 Penrose R. Kralın Yeni Usu-I. Bilgisayar ve Zeka. TÜBİTAK yay. 1999;56 214 French RM. The Turing Test: the first 50 years. Trends in Cognitive Sciences 2000;4 215 Harnad S. Levels of functional equivalence in reverse bioengineering: the Darwinian Turing Test for Artificial Life. Artif Life 1994;1:293-301

Page 162: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 162

adlandırılır ve karşılıklı anlamsal içeriği olmayan karakterler değiştirilir. Sembollerinin girişi ve çıkışı yazıcı ile kontrol edilir. Bizim sembolik kapasitelerimizin (dil gibi) benzeri özelliklerini gösterir. Dışarıdaki bir kişi ile etkileşime girdiğinde, sinir hücrelerinden oluşan insan mı yoksa yongalardan oluşan bilgisayar mı olduğu ayrımı yapılamaz. Sadece karakterlerin değişimi olur. Felsefeci John Searle “Çin odası düşünce deneyi” bu seviyededir. Üçüncü basamak, Total Turing Testi veya robotik Turing testi seviyesidir. Bu seviyede etkileşimi sağlayan ekran kaldırılır. Sadece sembolik kapasitenin taklidi ile kalmaz, bunun yanında anlambilimsel özellikleri de taklit eder. Yani, dışsal davranış açısından tam olarak insan mı ya da robot mu olduğu ayrımı yapılamaz. Dördüncü basamak, mikrofonksiyonel ayrılamazlık aşamasıdır. Sinir hücreleri ve sinir ileticileri seviyesine kadar ayrılmazlık vardır. Bunlar sentetik sinir hücreleri olabilir. Fakat işlevleri gerçek hücrelerle aynıdır, onlardan ayrılamazlar. Beşinci basamak, her şeyin büyük birleştirilmiş teorisi (Grand Unified Theories of Everything, GUTE) olarak adlandırılır. Bu seviyede elektronlarına kadar her şey insandaki sinir hücrelerinde aynıdır. Yapay sinir hücreleri, sinir iletiminin (aksiyon potansiyelinin) matematiksel formülünü tam olarak karşılar ve aynı şekilde davranırlar. Sadece, GUTE’leri planlayanların bildiği, prensipte gözlenemeyen farklılıklar olabilir. Sadece, fiziko-kimyasal yollarla, yani biyolojik-mekanik açıdan farklı oldukları sonucuna varılabilir.216 Searle’in Çin Odası Bilgisayarların bir şeyleri anlayabileceği, yani “akıllı=zeki” olabileceği fikri, Yapay Zekânın güçlü eleştirmenlerinden olan Felsefeci John Searle tarafından reddedilir. Searle “Doğru bilgisayar programını gerekli girdi çıktılar ile yüklemek ve işletmek düşünmek için yeterli midir?” diye sorar. Bu soruya öncelikle kesin bir “hayır” cevabını vererek, bunun bilgisayarların sözdizimsel programları olmasından kaynaklandığını öne sürer. Searle’a göre, bilgisayar herhangi bir anlambilimsel (semantic) içeriği olmayan, anlamsız simgeleri işlemek için yapılmış makineler olarak, yalnızca biçim olarak ya da sözdizimsel (syntactic) olarak tanımlanabilir. Akıllı olmak için bundan daha

216 Copeland JB. The Church-Turing Thesis. NeuroQuantology 2004;2:101-11

Page 163: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 163

fazlasının olması gerekir. Yani, simgeler bir şey hakkındadır. Bir bilgisayar programı yalnızca anlambilimsel iken, akıl anlambilimsel olmanın da ötesindedir. Zihinler anlambilimseldir ve biçimsel bir yapıya sahip olmaktan çok fazlası vardır. Zihnin bir içeriği vardır.217 Programların salt biçimsel ve sözdizimsel özelliği, programsal ve zihinsel süreçlerin tamamen aynı olduğu fikrine karşıdır. Bizim zihinsel durumlarımız, tanımları dolayısıyla belli içeriklere sahiptirler.218

Her ne kadar beynin işlevlerini tüm detaylarıyla bilmesek de, elimizde beyin ve akıl işlemleri arasındaki genel ilişkiyi tartışacak kadar genel bilgi vardır. GYZ taraftarlarına göre, beyin için zihin ne ise, bilgisayar donanımı için de program odur ve fiziksel sembolleri işletebilen herhangi bir sistemin bizimki gibi bir zekâ kapasitesi vardır. Zihin salt biçimseldir ve biyolojik süreçlerin bir sonucu değildir. Searle bu fikirlerde bir çeşit düalizm olduğunu ileri sürer ve zihnin doğal biyolojik dünyanın bir parçasından öte olduğuna inanır.

Searle bu düşüncesi için “Çin odası deneyi” öne sürmüştür. Aslında bu bir anlamda evrensel Turing makinesinin akıllı-bilinçli olup olamayacağını sorgulama düşüncesiydi.219 Searle, kapalı bir odada bir kişi ve dışarıda bir Çinli olan bu düşünce deneyi öne sürdü. Buna göre, dışarıdaki Çinli kapının altından içeriye Çince yazılı kâğıtlar gönderiyor ve buna yanıtlar istiyor. Odanın içindeki kişinin elinde Çince yanıt kartları ve nasıl kullanılacağını gösteren Türkçe bir kitapçık var. Kurallar tamamen biçimseldir. İçerdeki kişi dışarıdan Çince yazılı bir kart aldığında, Türkçe kurallar kitabına bakarak bir yanıt oluşturur. Çinli “Nasılsın?” diye sorduğunda kurallar kitabına bakarak “İyiyim, teşekkür ederim” kartını dışarı uzatır. Dışarıdaki Çinli, içeriden gelen karttaki yanıta bakınca ne düşünür? “İçeride Çince bilen birisi var.” Oysa içerideki şahıs Çinli kadar başarılı olmasına rağmen Çince biliyor mu? Hayır. Sadece Çince biliyormuş gibi davranır.220 Bütün mesele aslında budur.

Searle’a göre bir bilgisayar böyle işler. Girdi çıktı ilişkisi çok zekice olsa da gerçekte hiçbir şey anlamayacaktır.221 Algoritmanın akıl-bilinçle ilgili özellikleri yansıtabilmesi için “kritik” ölçüde karmaşıklığa sahip olması zorunludur. Belki de bu kritik değer çok büyüktür. İnsan tarafından uygulamayla gerçekleştirilemez ve uygun büyüklükte bir

217 Searle J. Minds, Brains and Science. Harvard University Press. 1984. 218 Cogito. Yapay Zeka. J.Searle. Bilgisayarlar Düşüneblir mi? 1998;13:57-65 219 French RM. The Turing Test: the first 50 years. Trends in Cognitive Sciences 2000;4 220 Gjertsen D. Science and Philosophy-Past and Present. Penguin Books. 1989. 221 Harnad S. Minds, Machines and Searle. Journal of Theoretical and Experimental Artificial Intelligence 1998; 1: 5-25.

Page 164: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 164

algoritmayla “anlama” ortaya çıkarılabilir diye öne sürülebilir.222 Bu düşünce bilgisayar alanında yapılacak büyük yeniliklerle, seri ve paralel işletim sistemleri, hesapların çabuk yapılması, programların büyüklüğü ile değişmez. Bilgisayar programları sözdizimseldir ve anlambilimsel kısımları yoktur. Beyindeki düşünceler, bilinç, duygular soyut sembol halinde oluşuyorsa da anlambilimsel içerikleri vardır. Bilgisayarlar, işletme güçleri ne olursa olsun bu özellikleri edinemezler.223 Çin Odasından Çıkanlar John Searle, Çin odası düşünce deneyinden dört önerme ve dört çıkarım oluşturur: Önermeleri; beyin aklın nedenidir ve sadece sözdizimi anlam için yeterli değildir. Bilgisayar programları sadece biçimsel veya sözdizimsel yapıları ile tanımlanmasına rağmen zihnin anlamsal içeriği vardır şeklindedir. Bunlarla ilişkili olarak da şu sonuçları çıkarır:

1. Hiçbir bilgisayar programı tek başına bir sisteme bir zihin vermeye yetmez. Programlar zihin değildirler ve tek başlarına zihin olamazlar. Buna göre güçlü yapay zekâ hiçbir zaman gerçekleşemez.

2. Beyinsel süreçlerin zihinsel olana yol açması yalnızca bilgisayar programlarının kullanılması ile sağlanamaz. İlk önerme ile ilk çıkarımın bir araya getirilmesidir. Beyinsel yapı zihinsel süreçlere neden oluyorsa ve programlar bu görevi yapamıyorsa, o halde zihinseli oluşturmak yalnızca bilgisayar programlarını çalıştırmakla mümkün değildir.

3. Bu zihne neden olacak herhangi başka bir şeyin beyninkine eşit güce sahip olması gerekir. İlk önermenin basit bir sonucudur. Bir başka sistem, beynin kullandığından başka biyokimyasal yollarla zihinsel süreci sağlayabilir. Bu nasıl bir yapı olursa olsun, zihni ve bilinci varsa, bizim beynimize eşdeğer gücü vardır.

4. İnsan zihnine eşit bir zihinsel durumu oluşturacak yapay bir sistem için bir bilgisayar programının tek başına yürütülmesi yeterli değildir. Bu program insan beynine eşdeğer bir güce sahip olmalıdır. İlk ve üçüncü çıkarımdan bu önerme doğar. Genel kabul edilen ve inanılanın aksine, beyin sayısal bir bilgisayar ve akıl da onun programı değildir!

222 Penrose R. Kralın Yeni Usu-I. Bilgisayar ve Zeka. TÜBİTAK yay. 1999. 223 Cogito. Yapay Zeka. Akla Doğru. Cam Say. YKY 1998;13:72

Page 165: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 165

Resim. Otomatla satranç oynayan Türk veya Osmanlı satranç oynayıcısı. 18. yüzyılda satranç oynayan makine olarak ün yaptı. Karl Gottlieb von Windisch'in kitabı olan “Inanimate Reason”dan (1784).

Hesap Edilemezlik Buraya kadar Searle’den anladığımız, aklın tam olarak bilgisayarlar aracılığıyla kopyalanamayacağıdır. En ideal bilgisayarlar bile insan davranışını kopya şekilde gösterebilir, ama bu onların akıllı olduğu anlamına gelmez. Bilinci akılla bağlı bir çıktı olarak kabul edecek olursak, aslında bilinçli bir bilgisayar arayışına girmemiz mantıksızdır. Ama, akıllı olmanın daima bilinci beraberinde getirdiği yönünde kesin fikrimiz olmadığından, bilincin bilgisayarla gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğini aramaya çalışalım. Roger Penrose matematiğin bir çeşit “anlamsız oyun” olduğu düşüncesine karşı çıkar ve matematiği anlamlandıranın - kör algoritmalar değil - ‘anlam’ olduğunu öne sürer.224

Akıllı ve hatta bilinçli bir bilgisayar olup olamayacağını Roger Penrose değişik kitaplarında (Kralın Yeni Usu ve Büyük, Küçük ve İnsan Zihni, Zihin Gölgeleri), değişik delillendirmelerle tartışma konusu yapmıştır. Kralın Yeni Usu’nda görelilik teorisinden, kuantum mekaniğine ve kozmolojiye kadar değişik konuları işlemekteyse de, ana düşüncesini, felsefecilerin “zihin-beyin problemi” olarak adlandırdıkları teori oluşturmaktadır. Birinci sınıf bir felsefeci gibi bilinç sorununa yaklaşmakta ve bilinçli bir bilgisayar olup olmayacağını, Turing makineleri, Gödel’in karar verilemez teoremini geniş olarak anlatmaktadır.

224 Penrose R. Kralın Yeni Usu-I. Bilgisayar ve Zeka. TÜBİTAK yay. 1999.

Page 166: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 166

Penrose’a göre duygular, estetik, yaratıcılık, adalet, sağduyu, esinlenme ve sanat gibi zihinsel etkinlikler hesaplamaya dayanmazlar ve bu nedenle de algoritmik hale getirilemezler. Yine, farkındalığın önemli bir parçası olan anlayış da algoritmik hale getirilemez. Dolayısıyla, anlayışımızda algoritmik karar vermeden fazla bir şeyler bulunur. Bilinçli eylemlerimiz bir algoritmayla tanımlanamayacak şekilde gerçekleşir. Matematiksel gerçeğin sadece algoritma kullanılarak kanıtlanamayacağını öne sürer. Çarpma bölme gibi işlemler için gerekli algoritmik kuralları öğrensek bile, çözülecek problem için bölme mi, çarpma mı gerektiğine bilinçli düşüncelerimiz karar verir. Veya algoritmaların doğruluğunu ya da yanlışlığını ortaya koymak için de bilinçli sezgi gerekir.

Bunun kanıtı olarak, insanın yan gelip yatacağı bir satranç hamlesi sırasında Deep Blue’nin anlayış eksikliğinden, almaması gereken bir taşı alarak (hesaplamalarına göre onu alması uygundu) oyunu kilitlenme noktasına getirmesini örnek olarak verir. Oysa, satranç bilen bir insan içgörüsüyle daha farklı hamle yapar. Benzer olarak, Lagrange problemini (herhangi dört tam kare sayının toplamı olmayan sayı nedir?) bir bilgisayara verdiğinizde sonsuza kadar çalışır. Çünkü biliyoruz ki, iki çift sayı birbirine eklendiğinde daima bir çift sayı elde ederiz. Yine, Goldbach sanısını (n taneye kadar asal sayıların toplamı olmayan 2’den büyük bir çift sayı bulun) bir bilgisayar n kaç olursa olsun bitiremeyecektir.

Penrose, bilinçli düşünme ile hesaplamanın birbirleriyle olan ilişkisi konusunda farklı bakış açılarını gözden geçirerek dört grup oluşturur:225

Birincisine (A) göre, düşünme bütünüyle hesaplamadır. Bilinçli farkındalık halinde yaşanan duygulara yol açan, yalnızca uygun hesaplamaların uygulanmasıdır. Bu grup düşünce, güçlü yapay zekâ veya hesaba dayalı işlevsellik olarak da bilinir. Bunun sonucu olarak, uygun hesaplama ya da algoritmalar oluşturulabilirse, bunları işleten makinelerde bilinçli hale gelecektir.

İkincisinde (B), farkındalık beynin fiziksel işleyişine ait bir özelliktir. Ancak, fiziksel işleyiş her yönüyle, hesaplama yöntemleri sayesinde taklit edilebilirse de, hesaplama yöntemi ile elde edilen bu taklit kendi başına bir farkındalığa yol açmaz. İşleyiş taklit edilebilir, ama kendi başına birtakım duygulara ve farkındalığa yol açmaz. Searle’nin görüşü de bu gruba alınabilir. Gerçek sinir hücrelerinin

225 Penrose R. Büyük, küçük ve insan zihni. Sarmal Yayınevi. 1998;122-125.

Page 167: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 167

işleyişinden ayrılamayan yapay sinir hücreleri oluşturulabilir, ancak farkındalık oluşturamaz.

Üçüncü olarak (C), farkındalığa yol açan, beynin uygun şekilde fiziksel işleyişidir. Bu fiziksel işleyiş hesaplama (algoritma) yöntemi ile eksiksiz bir biçimde taklit dahi edilemez. Penrose bu görüşe katılır ve öncülüğünü yapar. Beynin işleyişinde, farkındalığa yol açan ve erişilemeyen bir şeyler vardır. Bu işleyişi taklit edebileceğimiz bir kopya asla oluşturamayız. Üçüncü görüş zayıf ve güçlü olarak iki alt gruba ayrılır. Zayıfa göre (C1), hesaplanamayan uygun bir işleyişe rastlamak için bilinen fizik yasaları dışına çıkmaya gerek yoktur. Sadece biraz daha “dikkatle” bakmak yeterli olacaktır. Güçlüye göre (C2) ise, bilinen fizik yasaları ötesinde bir şeylere gerek vardır. Şu anki fizik bilgimiz farkındalığı tarif etmek açısından yetersizdir. Gelecekte bu açıklama mümkün olabilecektir. Penrose’a göre, gelecekte bu açığı kapatacak kuram, fizikte hesaplanamayan nitelikte beynin işleyişine uygun olmalıdır.

Son olarak da (D), farkındalığı fiziksel olarak, hesap yöntemiyle veya diğer herhangi bir bilimsel yolla açıklamak olanaksızdır. Dolayısıyla farkındalık konusuna bilimsel yolla yaklaşmak anlamsızdır. Çünkü, bu sonuç vermeyecek bir uğraş olacaktır. Belki de, onu felsefecilere bırakmak daha doğru olacaktır!

Ünlü matematikçi David Hilbert, en genel matematik problemlerinin çözümü için tek bir algoritmik yöntemin var olup olmayacağını 1928 yılında sorguladı. Bu diğer anlamda şu soruydu; matematiğin tüm problemlerini birbiri peşi sıra çözebilecek genel bir mekanik algoritmik yöntem var olabilir miydi? Hilbert’in sorusuna yanıt kısa sürede olmasa da verildi. Hiçbir sanal Turing makinesinin üretemeyeceği –hesaplanamayan- irrasyonel sayılar vardır. Bir makinenin durup durmayacağı konusunda karar verebilecek evrensel bir Turing algoritması yoktur. Yani matematik sorularının çözümü ile ilgili genel algoritma mümkün değildir. Bilinçli bir düşünce, bir sürece bir sonuç getirdiğinde, yani daha önceden belirlenmiş olan sınırlı algoritma uygulandığında etkilidir.226 Değer Yargılarının Hesap Edilemezliği İnsanlarda farklı olarak değer yargıları vardır. Ahlak, iyilikseverlik, eli açıklık, cömertlik, para hırsı, kibir, saygı gibi insana ait olan ve onu en yükseğe çıkartan değer yargılarımız vardır. Bu değer yargıları, tıpkı sezgi gibi algoritmik duruma getirilemezler. Bazı felsefeciler değer yargılarını uslamlamanın, mantıksal bir sürecin sonuçları olarak

226 Poulantaz A. Comment Present les Génies. Science &Vie, Şubat 2001. Bilim ve Teknik çevirisi, Mayıs 2001.

Page 168: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 168

sunmuşlardır. Ahlak dizgesini matematiğe yakın bir ussal dizge olarak yeniden kurmaya çalışmışlarıdır. Ahlak matematikten çok estetiğe yakındır. Değerlerimizi “duyumsarız” yani onların farkında oluruz.227 İkizkenar ve çeşitkenar üçgenler birbirlerinden, kötü ahlak ile erdem ve doğru ile yanlış arasındakinden daha kesin sınırlarla ayrılırlar.

İlk ahlaksal değer yargılarımız başka insanların karakter ve davranışları üzerinedir. Kısa bir süre sonra, onların da bizim hakkımızda yargıda bulundukları kanaatine varırız. Bu nedenle, bizim dışımızdakilerin övgü ya da kınamalarını ne düzeyde hak ettiğimizi bilme kaygısına düşeriz. Kendimizi başkalarının konumunda hayal ederek kendi davranışlarımızın seyircisi olarak davranışlarımızı yoklamaya, değerlendirmeye başlarız. Bu nedenle kişi kendini bir bakıma iki kişiye böler. Birincisi seyircidir. İkincisi eylemde bulunan ve sözcüğün gerçek anlamında kendi olarak adlandırılan kişidir.228

Bütün bunlardan çıkan sonuç, beynin sayısal bir bilgisayar olmadığı ve aklın da onun programı gibi çalışmadığıdır.229 Beynin çalışmasını ister bir çakıya isterse kuantum bilgisayara benzetmekteki temek amaç, kendi kendini düşünebilen ve evreni de anlayabilen bir organı, beyni anlayabilmektir. Bu anlama ve taklit etme merakı beyni anlamak için çok yönlü bir yaklaşıma imkân vererek, farklı açılardan beyni görmemizi sağlamıştır. Bütün bunlarla uğraşılması boşuna değildir. Hiç kimse insan aklını ve bilincini tam olarak tanımlayamamaktadır. O halde akıllı ya da bilinçli olabilen/görünen bir makine yapalım ve işlevini analiz ederek, insanoğlunu ve onun beyninin güzelliklerini anlayalım... Gödel ve Sezgisel Algoritmik Olmayan Bilgi Sezgi, gerçeğin akıl yürütmeye ve deneye başvurmaksızın doğrudan doğruya elde edilen, apaçık bilgisi olarak tanımlanır. Kanıtlanmasına gerek duyulmayan dolaysız bilgidir. İnsan aklı iki yolla bilgiye ulaşabilir. Bilincin iki kutbu olarak da isimlendirilen bu iki bilgi türü, akıl yoluyla (akılcı) ve sezgi yoluyla (sezgisel) ulaşılan bilgilerdir. Akılcı zihnimiz sustuğunda, onun sezgisel bölümü olağanüstü bir varlığa ve gerçekliğe kavuşur. Böylece çevremizde bulunan ve olup biten her şey, kavramsal aklımızın süzgecinden geçmeksizin, olduğu gibi ani olarak ortaya çıkar. Sezgisel aydınlanmalar günlük yaşamımızda kendiliğinden oluşabilirler. Unuttuğumuz bir şey, bilinçli bir çaba ile dilimizin ucuna bir türlü gelmezken, bambaşka ilgisiz bir konu ile ilgilendiğiniz sırada,

227 Copleston Felsefe Tarihi. Berkeley-Hume. Cilt 5, bölüm b. Çev. A. Yardımlı. İdea Yay. 1998;135-145. 228 Copleston Felsefe Tarihi. Berkeley-Hume. Cilt 5, bölüm b. Çev. A. Yardımlı. İdea Yay. 1998;163. 229 Gelgi F. Gödel’s incompleteness theorem on AI vs Mind. NeuroQuantology 2004; 3: 186-189

Page 169: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 169

çaba göstermeden birdenbire aklımıza gelir. Bu sezgisel anlar çok kısa sürelidirler. Meditasyonun da akılcı aklımızı susturarak bu sezgisel bölümü serbest bıraktığı öne sürülür. Sezgisel kavrayışlar, matematiksel bir çerçeveye oturtulmadıklarında bir değer taşımazlar.230

Aristoteles’e göre, bir kanıtlama yapılmasına yarayan, ama kendisi kanıtlanamaz olan ve doğrudan sezgi aracılığıyla edindiğimiz bilgiler vardır. Ona göre, “Sezgisel düşünce, kanıtlaması bulunmayan tanımları kavrar.” Spinoza, Etika’da üç bilgi türü ortaya koyar: “Algılarımızı şu kaynaklardan alarak genel kavramlar oluşturduğumuzu açıklar: 1. Duyular tarafından, bulanık ve düzensiz bir biçimde zihne verilen tekil şeyler. Bu nedenle bu türlü algıları, belirsiz deney bilgisi olarak adlandırma yolunu tuttum; 2. Kimi sözcükleri duyunca ya da okuyunca anımsadığımız ve onları imgelememize yarayan idealara benzer idealar oluşturmamızı sağlayan şeylerin göztergeleri. Bu iki bilginin türünü, ‘birinci türden bilgi, sanı ya da imgelem’ olarak adlandıracağım; 3. Son olarak, şeylerin özellikleri üzerine sahip olduğumuz ortak kavramlar ve uygun düşünceler. Bu kipe de, ‘ikinci türden akıl ve bilgi’ adını vereceğim. Bu iki bilgi türünden başka, “sezgisel bilim” olarak adlandıracağımız bir üçüncü bilgi türü daha vardır. Bu bilgi türü de, Tanrı’nın kimi özniteliklerinin biçimsel özünün upuygun bilgisine yönelir.” Spinoza, bunların doğruluk önemini de açıklar. “Birinci türden bilgi, yanlışlığın tek nedenidir; ikinci ve üçüncü türden bilgi ise zorunlu olarak doğrudur.” Ruhu bir anlamda sezgisel bilginin kaynağı olarak görür. “Gerçekte sezgisel bilgi, bu bilgiye götüren düşünce çabasının ve zihni egzersizin sonucu olmaktan çok başlangıcıdır; bu bilgiye ulaştığımızda, onun bizde en baştan beri var olduğunu görürüz. Zamana bağlı dil bunu ifadeye uygun değildir” der.

Kant’a göre ise, bilgi üç yetiyle; duyarlılık, zihin ve akılla ilişkilidir. Bütün bilgimiz duyularla başlar, duyulardan anlığa geçer ve akılda tamamlanır. Duyusal sezginin içeriğini işlemeyi ve onu, düşünmenin en yüksek bilgisine ulaştırmayı sağlayan akıldan daha üstün hiçbir şey yoktur bizde. Kant’ta sezgi (anschauung), bilgi sürecinin hem başlangıç, hem de varış noktasıdır:

“Bir bilgi, nesnelerle her ne biçimde ve her ne araçla ilişkili olursa olsun, nesnelerle dolaysızca ilişkiye giriş tarzı ve bütün düşüncenin bir amacın aracı gibi bu ilişki üzerinde toplanması, sezgidir. Nesneler bize duyarlılık aracılığıyla verilir, sezgiler

230 Capra F. Fiziğin Taosu. Arıtan Yayınevi. Çev. Kaan H.Ökten. 1991;35;53;55.

Page 170: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 170

yalnızca duyarlılıktan gelir; ama bu nesneleri düşünen anlıktır ve kavramlar anlıktan doğar.” Aristotelesçi felsefe anlayışını İslam düşüncesine göre

yorumlayarak, yaymaya çalışmış, görgücü-usçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunan İbni Sina’ya (980–1037) göre, bilgi sezgi ile kazanılan kesin ilkelere göre sonuçlama yoluyla sağlanır. Bu nedenle, bilginin gerçek kaynağı sezgidir. Bilginin oluşmasında deneyin de etkisi vardır, ancak bu etki usun genel geçerlik taşıyan kurallarına uygundur. Ona göre "bütün bilgi türleri usa uygun biçimlerden oluşur." Bilginin kesinliği ve doğruluğu, usun genel kurallarıyla olan uygunluğuna bağlıdır. Us kuralları, insanın anlığında doğuştan bulunan, değişmez ve genel geçerlik taşıyan ilkelerdir. Sonradan, duyularla kazanılan bilgi için de bu kurallara uygunluk geçerlidir. Deney verileri us ilkelerine göre, yeni bir işlemden geçirilerek biçimlenir, onların bundan öte bir önem ve anlamı yoktur. Çelişmezlik, özdeşlik ve öteki varlık ilkeleri, usta bulunur, deneyden gelmez.

Sezgisel bilgi din bilginlerinin de dikkatini çekmiştir. Gazali (1058-1111), hayatının sonlarında yazdığı ve bir otobiyografik eser olan el-Munkiz'u mine'd Dâlâl'de, kendi zihnî ve ruhî durumunu anlatır. Burada derin ve hakikati arayan bir süphe sergilenir. O, şüpheden Allah'ın kalbine attığı bir nur (sezgi) yardımıyla kurtulur. Böylece, apaçık hakikatleri aklın, akıl yürütmenin ve mantığın yardımı olmaksızın, yani delilsiz ve ispatsız bir sekilde birdenbire kavramasının mümkün olabileceğini öne sürer. İbn Arabi’ye (1165-1420) göre de bilgi; akılla anlaşılanlar, duyularla anlaşılanlar ve ruhun kalbe üfledikleri (ilham, sezgi, feyz, işrak) olarak üç şekilde elde edilir. Tasavvufta, deney ve akıl yoluyla ulaşılan bilgiden başka, bir de insanın kendi isteği, gücü ve çalışmasına bağlı olmaksızın, doğrudan Tanrı vergisi (lütüf) içe doğan bir bilgi vardır. Akıl ve duyulardan bağımsızdır. Bu bilgide aldanma ve yanılma yoktur. Kesindir. Dört yüzden fazla eser veren Arabi, ilmini doğrudan doğruya Allah’tan aldığını söylemektedir. Ona göre kendisinin hiçbir iradesi yoktur. Kendisi Allah’ın kapısında boynu bükük, O’nun emrine muntazır durmakta, o kapıdan ne sızarsa onu yazmaktadır. Kalbine gelen bilgileri yazmak hususunda o, muhtar değil, mecburdur. Bununla ilgili olarak şöyle diyor: “Ruhu’l-Emin kalbime inince terkibim dağılıyor, bana zan, tahmin ve şüpheden uzak bilgiler veriyor.”

René Descartes ise bugünkü matematikçilerden çok önce sezgicilikten bahseder. Descartes’a göre sezgisel olan, hiçbir önermeden ve öncülden çıkarsanmamış olan -algoritmik olmayan veya

Page 171: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 171

hesaplanabilir olmayan- kendi başına apaçık olanları içerir. Düşüncelerimizle birlikte var oluşumuzu sezgi ile öğrendiğimizi ve kendi başına apaçık önermelerin yalnız sezgi yoluyla bilinebileceğini söyler. Düşündüğünü, dolayısıyla da varolduğunu anlaması bilgisinin, kendi akıl yürütmesinin sonucu olarak değil de sezgisel olduğunu öne sürer. Sezgi yoluyla edinilmiş apaçık bir bilgiden dolaysız bir sonuç çıkarsadığımızda, bir dizi öncül yoluyla yaratılmış herhangi bir düşünce devinimi olduğunu bilemeyiz, bu nedenle de sonuca ilişkin bilgimizi sezgisel olarak betimleyebiliriz.231

Henri Poincaré sezgiyi, bilim alanında, yargı kadar güvenilir bulur: “Bize gizli ilişkileri, uyumları keşfettiren şey, bu duygudur; bu matematiksel sezgidir” ve “Mantıkla kanıtlarız, sezgi ile icat ederiz.” diye belirtir. Bu sorgulama devam ederken Kurt Gödel, hesaplanamaz problemlerin olduğunu, yani ne doğruluğu ne de yanlışlığını ortaya koyamayacağımız problemlerin olabileceğini göstermiştir (1931). Aritmetik için hangi biçimsel sistem (simge dizilerinden oluşan ve anlamları olmayan matematik sistem) kullanılırsa kullanılsın, doğru olduklarını görebildiğimiz, fakat doğruluk değeri doğru tanımlanamayan önermeler vardır. Biçimsel sistemde, verilen bir matematiksel önerme ile ilgili simgeler dizisinin, bir kanıt oluşturup oluşturmadığına karar vermek işleminin hesaplanabilir olmasını gerektirir. Matematiksel doğruluk salt formalizmin çok ötesindedir. Buna göre algoritmik yöntemin kendisinden beklenen fonksiyonu neden yaptığını tam anlamıyla anlamak sezgi gerektirmeliydi. Oysa, sezgiler algoritmik değildir, sistemleştirilemezler ve hesaplanamazlar. Algoritmik işlem dışında kalırlar ve anlama yalnız algoritmik işlemlerle başarılamayacak bir matematik işlemini gerektirir. Gödel teoremi olmadan da bunu anlamak olasıdır. Bir biçimsel sistem inşa edilmeye kalkışıldığında, hangi aksiyom veya kuralları seçeceğimize nasıl karar veririz? Burada sezgicilik devreye girer.232

Sezgicilik, günümüz matematiğinin üç akımından (Platonizm, Formalizm, Sezgicilik) birini oluşturur. Hollandalı mantıkçılar Brouwer, Weyl ve Heyting tarafından geliştirilen sezgicilik, 20. yy’ın başında matematiğin en temel yanlarını sarsan çatışmalara bir karşılık olarak ortaya çıktı. 1924’de Matematikçi Luitzen Brouwer (1881-1966) matematiksel uslamlama yönteminde, sonsuz kümeler son derece serbest kullanıldığında karşılaşılabilecek ikilemlere alternatif bir yanıt öne sürülmüştü. Brouwer’ın düşüncesi şuydu: matematikçiler ve

231 Markie P. Cogito. Öyleyse Descates. Konu: Cogito ve Önemi. Yapı Kredi Yayınları 1997;10:216-218 232 Penrose R. Kralın Yeni Usu-I. Bilgisayar ve Zeka. TÜBİTAK yay. 1999;133;139

Page 172: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 172

özellikle de Cantor’un kümeler kuramı üzerinde çalışanlar, ancak sonlu kümeler söz konusu olduğu zaman geçerli sayılabilecek bazı akıl yürütme tiplerini, hiç pervasızca sonsuz alanlara yaydılar. Bu akıl yürütme türlerinin başında Aristotelesçi üçüncü şıkkın olmazlığı ilkesi geliyordu. Bu ilkeye göre, herhangi bir önerme ancak A ya da A-değil şeklinde olabilir. Brouwer’e göre, matematiksel bir nesnenin var olarak düşünülebilmesi için, ona kurucu bir biçimde erişmemizi sağlayan bir araca sahip olmamız gerekir. O halde, üçüncü şıkkın olmazlığı ilkesinin uygulama alanı sonlu kümelerle sınırlı tutulmalı, matematikte kurucu yöntemlerle yetinilmeli ve edimli sonsuzu işe karıştıran akıl yürütmelerini kullanmaktan vazgeçilmelidir. Brouwer’ın bu düşüncesine Hilbert okulundan itiraz geldi ve “Gökbilimci için teleskop ne kadar gerekli ise, matematikçi için de üçüncü şıkkın olmazlığı ilkesi o kadar gereklidir” dendi.

Einstein ve Henri Poincaré (1854-1912) kendi yaratıcılık süreçlerini birçok kez anlatmışlardır. Bu dâhilerin her ikisi de, yaptıkları keşfin birdenbire ortaya çıktığını vurgulamışlardır. Poincaré, sezgiciliği (aydınlanma) yaratıcılığın dört evresinden biri olarak kabul eder. Yaratıcılık sırasıyla içleme, kuluçka evresi, aydınlanma ve açıklama şeklinde yol alır. İçleme, kişinin bilinçli bir şekilde problemin verilerini hazmetmesidir. Daha sonraki kuluçka evresinde kişinin daha önce bilinçli olarak içlediği veriler, bilinçsiz modda yollarını izlerken, kişi bilinçsiz olarak problemden uzaklaşır. Aydınlanma ise en önemli olanıdır. Bu evrede problemin çözümü umulmayan bir şekilde ortaya çıkar. Son evre ise bilinçli olarak, aniden ortaya çıkan bu çözümü doğrulama ve açıklama evresidir. Birden çözümleme aslında bilginin uzun süre bilinçsiz olarak işlenmesinin bir sonucudur. Poincaré’nin dediği gibi, kısaca “mantığımızla kanıtlıyoruz, sezgilerimizle icat ediyoruz. Geometri yapmak için salt mantıktan daha fazla şeye ihtiyaç vardır.”233

Tıpta Algoritmik Olmayan Karar Verme Karar verme de matematiksel bir akış şemasıdır. Birçok bilgisayar yardımlı tanısal test ve tanı algoritmaları geliştirilmesine rağmen, bunlar daha çok deneme aşamasındadır. Bu sistemler daha çok hekimin karar vermesini kolaylaştırmayı ve karmaşık olasılıkları (hesaplayarak) basite indirgeyerek objektif hale getirmeyi amaçlar. Bu akış şemaları, aslında karmaşık tanısal durumlar için değerlidir. Genelde uzman bir topluluğun fikir birliğiyle kanıt-tabanlı tıp (evidence-based medicine)

233 Poulantaz A. Comment Present les Génies. Science &Vie, Şubat 2001. Bilim ve Teknik çevirisi, Mayıs 2001.

Page 173: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 173

kullanılarak ortaya çıkarlar.234 Ancak, bu algoritmalar her zaman basit olarak yapılamazlar ve yan yollar gerektirebilirler.

Hekimlerin benzer hastalığı olan hastaları değerlendirmede kullandıkları tanısal testler ve yaklaşımlar farklıdır. Hastanın öyküsü ve farklı özellikleri, bakı bulguları, laboratuvar verileri ve hekimin o günkü bilimsel bilgiyle olan etkileşimine ve geçmiş deneyimlerine göre kararlar değişir.

Hekimin bazı özellikleri, karar verme üzerinde etkilidir. Bunlar arasında hekimin yaşı, konumu, deneyimleri, daha önceki eğitimi, inançları ve tanısal belirsizliğin doğuracağı riske karşı olan tutumu bulunur. Bunun yanında, kötü hekimlik uygulaması korkusu ve seçilen testin maliyeti düşüncesi de bunlara eklenebilir. Bu arada hekim, önceden benzer hastalar üzerinde yaşadığı olumlu ya da olumsuz deneyimleri de kullanır.

Uygulama yapılan çevre de kararlar üzerine etki eder. Hekimin

yalnız çalışması, grup üyesi olarak çalışması, hastanede veya özel ortamda çalışması, tanısal test seçimi ve tanıdaki kararları üzerinde etkilidir.235 Hekim bu etkiler altında ön tanılar, tanısal testler ve tanı üzerinde algoritmalar oluşturarak sonuca ulaşmaya çalışır.

234 Rosenberg W, Donald A. Evidence-based medicine: An approach to clinical problem solving. BMJ 1995;310:1122-1125. 235 Eisenberg JM, Hershey JC. Thresholds. Med Decis Making 1983;3:155-168

Page 174: Bilincin Farklı Halleri Komadan Makine Bilincine

| 174

Bu yeni yollar yeterince belirgin ve açıklayıcı olmazlarsa, hekim kolaylıkla yanlış kararlara ulaşabilir. Kassirer’in dikkat çektiği gibi236, “algoritmalar genellikle çok karmaşıktırlar, ancak kişilerin bilincinde ve aklında olan figürlerin basılı şekli değildirler.” Yani, her zaman algoritmik yaklaşım kullanılmaz ve bazen çok daha fazlası yapılır. Algoritmik olaylara sokulamayan ve tamamen dışında olan “sans klinik-önsezileri” kullanarak tanısal kararların oluşturulmasında etkili oluruz ve daha sonucu göremeden-hesaplamayı yapmadan- işlemin bittiğini görürüz.

236 Kassirer JP. Diagnostic reasoning. Ann Intern Med 1989;110:893-900.