42
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 10/16 Fall 2015, p. 741-782 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8911 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY BOSNALI SÜLEYMAN FİKRİ’NİN İLM-İ BELÂGATDAN BEYÂN VE BEDÎ’ HÜLÂSASI (METİN) Abuzer KALYON ** ÖZET Belagat, Araplarda çok önemli bir yer tutmaktadır. Hadisler ve Kur’an-ı Kerim’in daha iyi anlaşılması açısından belagat ilmine önem verilmiştir. Belâgat’ın temeli İslam öncesine dayanmaktadır. İslamiyetle birlikte belâgat daha hızlı ve sistemli bir şekilde gelişerek bağımsız bir ilim dalı haline gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’i anlama ihtiyacı İslam alimlerini özellikle Arap kökenli alimleri belâgat üzerinde araştırmalar yapmaya itmiştir. Abdülkahir Cürcani, Zemahşeri, Fahreddin er-Razî, Sekkakî gibi üstadlar belâgatı yeniden yorumlayarak daha fazla geliştirmişlerdir. Türkler ve Farslar da belâgat konusuna duyarsız kalmayarak bu alanda önemli eserler vermişlerdir. Osmanlı alimlerinin de belâgatla ilgili verdikeri eserlerden onların Arapça ve Farsçaya ne denli vakıf oldukları anlaşılmaktadır. İslam kültürü etkisinde gelişerek önemli eserler veren Klasik Türk edebiyatında edebi sanatlar çok önemli yer tutmaktadır. Edebi sanatların açıklanması ve metinlerde ne şekilde yer aldıklarının sağlıklı biçimde incelenebilmesi açısından belâgatın bilinmesine ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Klasik Türk edebiyatının retoriğini çözmeye çalışan kitaplardan birisi de Bosnalı Süleyman Fikrî’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası’dır. Bu kitap adından da anlaşılacağı üzere beyân ve bedî’ özetidir. Kitabın iç kapağında Bosnalı Süleyman Fikri, eserini özellikle Arapça Telhis ile Ahmed Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmaniyyesini esas alarak zaman zaman diğer belâgat kitaplarına müracaat ederek hazırladığını ifade etmektedir. Eser, adından da anlaşılacağı üzere belâgat ilminden beyân ve bedî’ özetidir. Türkçe belâgat kitapları konusunda ülkemizde akademik anlamda tezler hazırlanarak çeşitli yayınlar yapılmaktadır. Klasik edebiyatımızın daha iyi anlaşılabilmesi ve ihtiva ettiği dil malzemesinin kültürümüze kazandırılması açısından geçmişte yazılan belâgat kitaplarının da yayın yoluyla ilgililerin dikkatlerine sunulması düşüncesindeyiz. İşte bu düşünceden hareketle Bosnalı Süleyman Fikrî’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası isimli eserinin metin kısmını burada sunuyoruz. Anahtar Kelimeler: Belagat, Beyân, Bedî’, Edebi Sanatlar, Bosnalı Süleyman Fikrî Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Gazi Üniversitesi Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, El -mek: [email protected]

BOSNALI SÜLEYMAN FİKRİ’NİN İLM İ BELÂGATDAN BEYÂNisamveri.org/pdfdrg/D03262/2015_16/2015_16_KALYONA.pdf · 2019. 11. 26. · part of the book, the arts of tecâhül-i arif

  • Upload
    others

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015, p. 741-782

    DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8911

    ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

    BOSNALI SÜLEYMAN FİKRİ’NİN İLM-İ BELÂGATDAN BEYÂN

    VE BEDÎ’ HÜLÂSASI (METİN)

    Abuzer KALYON**

    ÖZET Belagat, Araplarda çok önemli bir yer tutmaktadır. Hadisler ve

    Kur’an-ı Kerim’in daha iyi anlaşılması açısından belagat ilmine önem verilmiştir. Belâgat’ın temeli İslam öncesine dayanmaktadır. İslamiyetle birlikte belâgat daha hızlı ve sistemli bir şekilde gelişerek bağımsız bir ilim dalı haline gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’i anlama ihtiyacı İslam alimlerini özellikle Arap kökenli alimleri belâgat üzerinde araştırmalar yapmaya itmiştir. Abdülkahir Cürcani, Zemahşeri, Fahreddin er-Razî, Sekkakî gibi üstadlar belâgatı yeniden yorumlayarak daha fazla geliştirmişlerdir. Türkler ve Farslar da belâgat konusuna duyarsız kalmayarak bu alanda önemli eserler vermişlerdir. Osmanlı alimlerinin de belâgatla ilgili verdikeri eserlerden onların Arapça ve Farsçaya ne denli vakıf oldukları anlaşılmaktadır.

    İslam kültürü etkisinde gelişerek önemli eserler veren Klasik Türk edebiyatında edebi sanatlar çok önemli yer tutmaktadır. Edebi sanatların açıklanması ve metinlerde ne şekilde yer aldıklarının sağlıklı biçimde incelenebilmesi açısından belâgatın bilinmesine ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Klasik Türk edebiyatının retoriğini çözmeye çalışan kitaplardan birisi de Bosnalı Süleyman Fikrî’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası’dır. Bu kitap adından da anlaşılacağı üzere beyân ve bedî’ özetidir. Kitabın iç kapağında Bosnalı Süleyman Fikri, eserini özellikle Arapça Telhis ile Ahmed Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmaniyyesini esas alarak zaman zaman diğer belâgat kitaplarına müracaat ederek hazırladığını ifade etmektedir. Eser, adından da anlaşılacağı üzere belâgat ilminden beyân ve bedî’ özetidir. Türkçe belâgat kitapları konusunda ülkemizde akademik anlamda tezler hazırlanarak çeşitli yayınlar yapılmaktadır. Klasik edebiyatımızın daha iyi anlaşılabilmesi ve ihtiva ettiği dil malzemesinin kültürümüze kazandırılması açısından geçmişte yazılan belâgat kitaplarının da yayın yoluyla ilgililerin dikkatlerine sunulması düşüncesindeyiz. İşte bu düşünceden hareketle Bosnalı Süleyman Fikrî’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası isimli eserinin metin kısmını burada sunuyoruz.

    Anahtar Kelimeler: Belagat, Beyân, Bedî’, Edebi Sanatlar, Bosnalı Süleyman Fikrî

    Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit

    edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Gazi Üniversitesi Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, El-mek: [email protected]

    http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8911

  • 742 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    BOSNIAN SÜLEYMAN FİKRİ’S BEYAN AND BEDİ’ HÜLASASI

    FROM İLM-İ BELAGAT (TEXT)

    ABSTRACT

    Belagat is very important for Arabs. Arabs cared much about belagat to understand Kur’an-ı Kerim and Prophet Muhammad’s sayings and deeds. Belagat has started before Islam. Belagat has improved quickly and systematicly with Islam. And it became an independent science genre. Many Arabic language scholars made works about belagat. Especially masters like Abdülkahir Cürcani, Zemahşeri, Fahreddin er-Razi, Sekkaki developed the science of belagat. Turks and Persians also gave important works about belagat. Ottoman literaturers knew Arabic and Persian languages very good. So, they wrote important works in belagat too. Literary arts hold a very important place in Classic Turkish Literature. Belagat is important for the explanation of literary arts. One of the few books wroten in this subject is Bosnian Süleyman Fikri’s work named İlm-i Belagatdan Beyan ve Bedi’ Hülasası. This book is the summary of beyan and bedi’. Süleyman Fikri wrote his work like Arabic Telhis and Ahmed Cevdet Pasha’s Belagat-ı Osmaniyye. Sometimes, he looked at other belagat books. This work is the summary of beyan and bedi’ from the science of belagat. Important publishments about Turkish belagat books are made in our country. Thanks to this work of Bosnian Süleyman Fikri, our rhetoric of classic literature will be explained better. We think like this. And from this thought, we prepared the text part of the work Bosnian Süleyman Fikri’s İlm-i Belagatdan Beyan ve Bedi’ Hülasası.

    STRUCTURED ABSTRACT

    Belagat has got a very important place in Arabic culture. Muslim scholars looked for ways to better understand Islam from the very first years of Islam. Belagat is no doubt one of the most important of these ways. Muslim scholars considered Hadith and Quran to be central for a good understanding of Islam. Therefore, they gave placed importance on belagat to better understand Hadith and Quaran. The roots of belagat go back to pre-Islamic era. It developed more quickly and systematically with Islam and became an independent branch of scholarship. The need for understanding Quran prompted Islamic scholars, especially those from Arabic origin, to explore belagat. Especially masters such as Abdülkahir Cürcani, Zemahşeri, Fahreddin er-Razi, Sekkaki re-interpreted belagat and improved it further. Turks and Persians paid attention to belagat as well and produced important work in this field. We understand from their work on belagat that Ottoman scholars had a very good command of Arabic and Persian.

    Literary arts are very important in the classical Turkish literature, which developed under the influence of Islamic culture and produced important work. Some literary arts were used by almost everybody young and old alike and became indispensable in everyday conversation. Nowadays, many people who use these arts in their everyday lives may not even realize these are literary arts. The following can be given as example for the use of mecaz-ı mürsel in everyday life. In Turkish, only a

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 743

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    few people who are moving or about to move mention “moving the furniture”. People usually use the expression “moving the house”. Is it the house being moved or the furniture? Of course, the house is not being move, but the furniture in it. Speaking of houses; “putting the tea on the stove” is uttered several times a day in many households. In this instance, what is meant is putting the teapot on the stove, which is one of the uses of mecaz-ı mürsel. People say to their guests, “Put your feet off and come in.” in Turkish. What is meant here, feet or shoes? Of course, what people refer to is shoes. Examples that we gave from everyday life demonstrates the place of literary arts in our lives.

    It is a fact that belagat must be known in order to explain literary arts and examine how they appear in works of literature in a healthy way. One of the few books that attempts to reveal the rhetoric of the classical Turkish literature is İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası by Bosnian Süleyman Fikri. As the name of the book suggests, it is a summary of beyân and bedî. In the inner cover of this book, Bosnian Süleyman Fikri expresses that he prepared the book by taking into account the Arabic Telhis and the work of Ahmed Cevdet Pasha called Belâgat-ı Osmaniyye and referring to other belagat books from time to time. As the name of the work suggests, it is a summary of beyân and bedî. Important academic articles are produced and published in our country regarding Turkish belagat books. We believe that belagat books written in the past should be brought to the attention of relevant persons in order to achieve a better understanding of our classical literature and gain its language material to our culture. With this idea in mind, we present here the text part of İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası by Bosnian Süleyman Fikri.

    Bosnian Suleiman Fikri begins his work İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası by highlighting the importance of belagat: Topics addressed in the book are as follows:

    Süleyman Fikri begins the explanation of the beyân discipline by discussing the topic of mecâz. Mecaz is described and mecâz-ı mürsel and istiare are emphasized. He points out that mecaz consists of two parts: Mecaz-ı Mürsel and İstiare. He describes mecaz-ı mürsel in detail and explains the concept with twenty nine examples. After listing these relevancies, he gives sample exercises. The second topic discussed in the book is istiare. This art is also described with examples. When describing istiare, he explains the art of Teşbih in detail as well. The characteristics of teşbih are classified: Then, sample exercises are given to support the explanation of istiare. The work continues with the definition of Kinaye and it is explained in detail. It is emphasized that kinaye has a great number of characteristics and important ones are listed. Süleyman Fikri Bey also describes the art of Tariz. He points out that some claim that there is no difference between tariz and kinaye. He disagrees with this opinion and argues that these are two separate arts. In order to support his argument, he gives examples to distinguish kinaye from tariz. The work contains a definition of ilm-i bedi and divides it into two parts:

    1. Muhassenat-ı maneviye

    2. Muahassenat-ı lafziyye,

    He explains Muhassenat-ı lafziyeyi with its varieties and emphasizes the art of cinas. Sanat-ı kalb consists of two parts: kalb-i baʿz

  • 744 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    and kalb-i küll. After this classification, he describes kalb and reddü’l-acz-ale’s-sadr. Seci is another art explained in the book: Seci’ is explained with its three aspects: sec’-i mutarraf, sec’-i mütevâzî and sec’-i muraşşah. Muhassenat-ı maʿneviyye, which refers to arts concerning the meaning, are addressed as well and arts of tıbak, mürâ’at-ı nazîr, müşâkale, aks, rücu, cem’, tefrik, leff ü neşr are explained. In the relevant part of the book, the arts of tecâhül-i arif ve tevcih, tevriye, telmih, cem’-me’at-tefrîk, cem’-me’a’t-taksim, iktibas are explained and examples related to sanayî-i bedî’ye are given. The book ends with the varieties of the art of tarih.

    Keywords: Turkish Literature, Belaghat, Beyân, Bosnian Suleiman Fikri

    GİRİŞ:

    Belagat, Arap edebiyatında önemli bir yer tutmaktadır. Hadisler ve Kur’an-ı Kerim’in daha

    iyi anlaşılması açısından belagat ilmine önem verilmiştir. Belâgat’ın temeli İslam öncesine

    dayanmaktadır. Belâgat’ın İslamiyet öncesi gelişimi hakkında Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç, Klasik

    Edebiyat Bilgisi-Belâgat isimli kitabında, İslamiyet öncesinde Mekke civarındaki Ukaz isimli yerde

    şiir panayırlarının kurulduğunu, bu panayırlarda kabul gören şiirlerin makbul olduğunu belirterek

    şunları ifade etmektedir: “Mesela meşhur şair Nabiga için Suku’l-Ukaz adı verilen bu panayırlardan

    birinde bir çadır kurulduğu ve Arabistan’ın uzak diyarlarından gelen şairlerin onun önünde şiirlerini

    okudukları ve Nabiga’nın bu şiirler hakkında hüküm verdiği biliniyor. Bu dönemden bahseden

    kaynaklar o dönem şairlerinin lafız ve anlam ile bunların birbirleriyle olan ilişkileri üzerinde titizlikle

    durulduğunu kaydederler. Daha sonraki yüzyıllarda ayrı bir ilim dalı olacak belâgatın birçok konusu

    kavram olarak o dönemden gelmektedir. O sebeple bu dönemi inceleyen araştırmacılar belâgatın ilk

    önce edebiyat eleştirisi olarak ortaya çıktığını söylerler. (Saraç, 2015: 18)

    İsalamiyetle birlikte belâgat daha hızlı ve sistemli bir şekilde gelişerek bağımsız bir ilim dalı

    haline gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’i anlama ihtiyacı İslam alimlerini özellikle Arap kökenli alimleri

    belâgat üzerinde araştırmalar yapmaya itmiştir. Abdülkahir Cürcani, Zemahşeri, Fahreddin er-Razî,

    Sekkakî gibi üstadlar belâgatı yeniden yorumlayarak daha bir geliştirmişlerdir.

    Türkler ve Farslar da belâgat konusuna duyarsız kalmayarak bu alanda önemli eserler

    vermişlerdir. Farslarla Türklerin belâgat konusunda eser verdikleri dönem, artık bu ilmin son şeklini

    aldığı dönemdir. (Saraç, 2015: 26)

    Osmanlı alimlerinin de belâgatla ilgili verdikeri eserlerden onların Arapça ve Farsçaya ne

    denli vakıf olduklarını anlamaktayız. XVI. yüzyılda Mustafa Sururî’nin kaleme aldığı Bahrü’l-

    Maarif’ten bu yana XVII. yüzyılda İsmail Ankaravî tarafından yazılan Miftahu’l - Belâga ve

    Misbâhu’l - Fesâha isimli eser de dahil olmak üzere bütün belâgat kitaplarındaki örneklerin

    çoğunluğu Arapça ve Farsçadan alınmıştır. Belâgat-ı Osmaniyye’de ise Ahmed Cevdet Paşa, terim

    açıklamalarında Türkçe örnekler vererek konuyu açıklamıştır.

    Eserin hazırlanış gayesi, Belâgat-ı Osmaniyye’nin başında şu şekilde açıklanmaktadır:

    “Tavaif-i mütemeddine kendi lisanlarının kavâidini cem ile bir fenn-i mahsus olarak tedvîn

    edegelmişlerdir. Buna en ziyade itina eden Arablardır. Çünki esas-ı diyanet-i İslamiyye olan ve

    fesahat ve belâgatın tabaka-i kusvasında olmağla mu’cizat-ı bâhireden bulunan Kur’an-ı Kerim,

    lisan-ı azbü’l-beyân-ı Arabi olmak üzere nazil olduğundan anın kavaidini halelden vikâye bir hizmet-

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 745

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    i diniyye olmağla ulemâ-yı Arabiyye buna fevkalade itina etmişler idi.” (Kalyon, 1998: 2) Cevdet

    Paşa, burada medenî milletlerin kendi dillerinin kurallarını bir araya getirerek özel bir bilim dalı

    oluşturduklarını söylemektedir. Buna en fazla uyanların da Araplar olduğunu vurgulamakta; Kur’an-

    ı Kerim’in Arapça indirilmesinden dolayı Arap alimlerinin buna çok dikkat ettiklerini belirtmektedir.

    Belâgat-ı Osmaniyye, ihtiva ettiği pek çok yenilik ile bu alana önemli katkılar sağlamıştır.

    Ayrıca Recaizâde Mahmud Ekrem’in Ta’lim-i Edebiyatı da önemli eserler arasındadır.

    İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası’nın İhtiva Ettiği Konular

    İslam kültürü etkisinde gelişerek pek çok türden eserler veren klasik Türk edebiyatında edebi

    sanatlar çok önemli yer tutmaktadır. Edebi sanatların açıklanması ve metinlerde ne şekilde yer

    aldıklarının sağlıklı bir biçimde incelenebilmesi açısından belâgatın bilinmesine ihtiyaç duyulduğu

    bir gerçektir. Klasik Türk edebiyatının retoriğini çözmeye çalışan kitaplardan birisi de Bosnalı

    Süleyman Fikrî’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası isimli eseridir. Bu kitap adından da

    anlaşılacağı üzere beyân ve bedî’ özetidir. Kitap, H. 1331 (M. 1912-1913) yılında Antalya

    Matbaasında basılmış olup kırk yedi sayfadır. Bosnalı Süleyman Fikri (Sonradan Erten soyadını

    almıştır.) o dönemde Antalya İdadisi Türkçe öğretmenidir. Kitabın iç kapağında Bosnalı Süleyman

    Fikri, eserini özellikle Arapça Telhis ile Ahmed Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmaniyyesini esas alarak

    zaman zaman da diğer belâgat kitaplarına müracaat ederek hazırladığını ifade etmektedir. Türkçe

    belâgat kitapları konusunda ülkemizde tezler hazırlanarak çeşitli yayınlar yapılmaktadır. Klasik

    edebiyatımızın daha iyi anlaşılabilmesi ve ihtiva ettiği dil malzemesinin kültürümüze kazandırılması

    açısından geçmişte yazılan belâgat kitaplarının da yayın yoluyla ilgililerin dikkatlerine sunulması

    düşüncesindeyiz. İşte bu düşünceden hareketle Bosnalı Süleyman Fikrî’nin İlm-i Belâgatdan Beyân

    ve Bedî’ Hülâsası isimli eserini burada sunuyoruz.

    Bosnalı Süleyman Fikrî, İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası isimli eserine belâgatın

    önemini vurgulayara başlamaktadır: “Sözün kadr-i kıymeti belÀgatdır. BelÀgatı óÀéiz olmayan

    sözlerde úıymet yokúur. Bunun için belÀgat ilmine mehmÀ-emken ıtlÀ’ peydÀ itmek her kÀtib için

    lÀzım ve her münşì içün elzemdir. Herhangi fende olursa olsun; derecÀt-ı èÀliyyeye terÀkkì itmek

    kesb-i meleke ile óuãÿl bulur ki anı taóãìle keåret-i mümÀresesinden başúa çÀre yoúdur. Yaèni

    mümÀresÀt-ı keåìre insÀnı o úuvve-i rÀsióÀya mÀlik ider.” (Süleyman Fikri, 1331:1)

    Süleyman Fikri, eserine mecâz konusunu işleyerek beyân ilminin açıklanmasına başlangıç

    yapmaktadır.

    MecÀz açıklanarak mecâz-ı mürsel ve istiare üzerinde durulmuştur.

    Müellif, MecÀzın iki kısım olduğunu belirterek; bu kısımları MecÀz-ı Mürsel ve İstièÀre

    olarak ayırmıştır.

    Eserde mecâz-ı mürsel üzerinde ayrıntılarla durarak yirmi dokuz ilgi ile açıklama yoluna

    gitmiştir.

    Mecâz-ı mürsel, belâgat kitaplarının hemen hemen tamamına yakınında işlenmiştir. Mecâz-

    ı mürsel sanatı ile ilgili olarak söz konusu olan bu kitaplardan belli oranda ilgi sayılarak

    örneklenmiştir. Oysa Bosnalı Süleyman Fikrî kitabında mecâz-ı mürsel sanatını Türkçe örneklerle

    açıklayarak mecâzla ilgili yirmi dokuz alâka saymıştır. Bu sanatın bu şekilde açıklanmasına başka

    belâgat kitaplarında rastlamadık. (Kalyon, 2015: 5)

    Eserde mecâz-ı mürsel hakkında sayılan ilgiler şunlardır:

    1. Maãdariyet

  • 746 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    2. Maôhariyet

    3. MücÀveret

    4. Cüzèiyyet

    5. Külliyet

    6. Sebebiyyet

    7. Müsebbebiyet

    8. Kevn-i sÀbıú

    9. Kevn-i lÀóıú

    10. Muóalliyet

    11. ÓÀliyet

    12. Áliyet

    13. IùlÀú

    14. Te’kìd

    15. èUmÿm

    16. Òuãÿã

    17. Úuvvet

    18. LÀzımiyet

    19. Melzÿmiyet

    20. èİlliyet

    21. Maèlÿliyet

    22. Müteèalliúiyet1

    23. Müteèalliúiyet

    24. Şarùiyet

    25. Meşrÿùiyet

    26. Daliyet

    27. Medlÿliyet

    28. Bedelliyet

    29. Øıddiyet

    Kitapta bu ilgiler sayıldıktan sonra konunun sonunda örnek alıştırmalar verilmiştir.

    Eserde işlenen ikinci konu ise istièÀredir. Bu sanat da örneklerle açıklanmıştır.

    İsti’are anlatılırken; Teşbìh, açıklanarak ayrıntısı üzerinde durulmuştur. Teşbihin özellikleri

    şu şekilde sınıflandırılmıştır:

    1. Müşebbeh

    2. Müşebbehün bih

    3. Vech-i şebeh

    4. EdÀt-ı teşbìh

    Kitabın 15. sayfasında yine İstièÀre konusuna dönülerek dört kısım olduğu belirtilerek

    çeşitleri hakkında bilgi verilmiştir.

    Şöyle ki:

    1 Müte’allikiyet, Arap belagatçılar tarafından altı çeşide kadar sınıflandırılmıştır. Bosnalı Süleyman Fikrî’nin kitabında bunlardan ikisi üzerinde durulmuştur. Burada da bu iki terimin yazılışı aynı ama içerdikleri anlamlar farklıdır.

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 747

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    1. İstièÀre-i muãarraóa

    2. İstièÀre-yi mekniyye

    3. İstièÀre-i taòyìliye

    4. İstièÀre-i temåìliye

    ErkÀn-ı İstièÀre üçdür:

    1. MüsteèÀr

    2. MüseèÀrün-minh

    3. MüsteèÀrün-leh

    İstièÀre-i muãaraóa daòı üç nevèdir.

    1. İstièÀre-i muãaraóa -i muùlaúa

    2. İstièÀre-i muãaraóa -i mücerrede

    3. İstièÀre-i muãaraóa -i müraşşaóa

    Daha sonra isti’ârenin pekişmesi açısından yine alıştırma örnekleri verilmiştir.

    Eser, KinÀye tanımı ile devam etmekte olup kinayenin nükteleri üzerinde durulmuştur.

    Kinâyenin nüktelerinin çok olduğu vurgulanarak önemlileri şu şekilde sıralanmıştır:

    1. Mevṣūfuñ óÀlini ìżÀó ve beyÀn içün istièmÀl olunur. (PÀk dÀmen, ehl-i èarż, eli

    açıḳdır, ṣaḫidir.) gibi.

    2. Mevṣūfuñ óÀliniñ miḳdÀrını beyÀn içündür. (Evinde bir gice bulunmaz; bir de

    gündüz.) deyüp (Çoḳ gezer) maènÀsını murÀd itmek.

    3. Mevṣūf medó içün istièmÀl olunur. (Ṣofrası meydÀnda) deyüp (ṣaḫi oldugı) ve

    (Keçesini ṣudan çıḳardı.) (ḤÀli ḫoşdur) dimegi murÀd itmek.

    4. Mevṣūfı ẕemm içündür. Eli bayraḳlı, yüzünüñ derisi ṣoyulmuş deyüp edepsiz,

    utanmaz maènÀlarını murÀd itmek.

    5. KelÀmı iḫtiṣÀr içün istièmÀl olunur. Birisiniñ evṣÀf-ı memdūóası söylenirken:

    CÀnım o adam zamÀnemizde birdir, dimek. Ve evṣÀf-ı meżmūmesini söylerken:

    Uzadıyorsuñ o adamıñ èÀr ṭamarı çatlamış, dinildigi gibi.

    6. MurÀdını her kimseye anlatmamaḳ içündür. Olan oldu; gelen geldi, dimesi gibi.

    Süleyman Fikri Bey, Tariz sanatını anlatarak, tariz ile kinayenin bazıları tarafından

    aralarında fark olmadığı yolunda açıklanmasına işaret etmiş ve kendisinin bu iki sanatın bu şekilde

    ilişkilendirilmesine katılmadığını belirtmektedir. Bu düşüncesini pekiştirmek için de kinaye ile

    ta’rizin birbirinden ayırt edilmesine yönelik temrinat örnekleri vermektedir.

    İlm-i bedî’nin tanımı yapılarak iki kısma ayrılmıştır:

    3. MaʿnÀya ʿÀid olan muóassenÀta (MuóassenÀt-ı maʿneviye)

    4. Lafôa ʿÀid olan muóassenÀta (MuóassenÀt-ı lafôiyye) dinür.

    MuhassenÀt-ı lafziyeyi de çeşitleriyle açıklayarak cinas sanatı üzerinde şu şekilde durmuştur:

    1. CinÀs-ı tÀm:

    2. Eger vücūh erbaʿ-ı meẕkūreden yalñız birinde iḫtilÀf bulunsa (cinÀs-ı tÀm)

    olmayup başḳa bir ism ile tesmiye olunur.

    Şöyle ki:

    İḫtilaf eger óarekÀt ve sekenÀtda ise (cinÀs-ı muóarref) dinür.

  • 748 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    Eger iḫtilÀf tertìb-i óurūfda ise (cinÀs-ı ḳalb) dinür.

    rūzgÀr – zūrgÀr

    gibi.

    3. Eger iḫtilÀf ʿaded-i óurūfda ise (cinÀs-ı nÀḳıs) dinür.

    4. Eger iḫtilÀf óurūfuñ àayrısında ise (cinÀs-ı lÀhiḳ) dinür.

    5. Ṣanʿat-ı ḳalb o da ḳalb-i baʿż, ḳalb-i küll isimleriyle iki ḳısma ayrılır.

    Bu sınıflandırmadan sonra kalb ve reddü’l-acz-ale’s-sadr üzerinde durmaktadır.

    Seci sanatı da eserde açıklanan sanatlardandır:

    Seci’ üç yönüyle yani sec’-i mutarraf, sec’-i mütevâzî ve sec’-i muraşşah biçiminde

    açıklanmıştır:

    MuóassenÀt-ı maʿneviyye yani anlamla ilgili sanatlara da değinilerek, tıbak, mürâ’at-ı nazîr,

    müşâkale, aks, rücu, cem’, tefrik, leff ü neşr sanatları açıklanmıştır. Kitabın ilgili bölümü tecâhül-i

    arif ve tevcih, tevriye, telmih, cem’-Me’at-tefrîk, cem’-Me’a’t-taksim, iktibas, sanatları

    açıklamalarıyla devam edilip sanayî-i bedî’yeye ait alıştırma örnekleri verilmiştir. Tarih sanatının

    çeşitleri üzerinde durularak kitap bitirilmiştir.

    İLM-İ BELÂGATDAN BEYÂN VE BEDÎ’ HÜLÂSASI (METİN)

    (1) ʿİlm-i BeyÀn

    Sözün kadr-i kıymeti belÀgatdır. BelÀgatı óÀéiz olmayan sözlerde úıymet yokúur.

    Bunun için belÀgat ilmine mehmÀ-emken ıtlÀ’ peydÀ itmek her kÀtib için lÀzım ve her münşì içün

    elzemdir. Herhangi fende olursa olsun; derecÀt-ı èÀliyyeye terÀkkì itmek kesb-i meleke ile óuãÿl

    bulur ki anı taóãìle keåret-i mümÀresesinden başúa çÀre yoúdur. Yaèni mümÀresÀt-ı keåìre insÀnı o

    úuvve-i rÀsióÀya mÀlik ider. BeyÀn ile bediè fenlerinde behre-kÀmil ve vukÿf-ı şÀmil óÀãıl ve

    kemÀylıú úavÀèidine dest-res olmaú içün sÀde üslÿbda ve derece-i vużÿóda derc idilen emåile ve

    temrìnÀt óali bu maúãÿduñ óuãÿlunu mehmÀ-emken teémìn ider ôann iderim. Ve min AllÀhu’t-tevfìú

    èİlm-i belÀàat taèbìrinde mündemic olan ilm-i meèÀnìniñ, èilm-i beyÀnıñ, èilm-i bedièiñ

    şÀmil olduàı baóåler yek-dìgeriniñ èaynı degildir. èİlm-i meèÀnì ile kelÀmıñ muúteżÀ-yı óÀle

    keyfiyyet-i taùbìúi bilinür. èİlm-i bedìè ile kelÀm-ı belìàe zìnet virecek ãanÀyìè maèlÿm olur.

    èİlm-i beyÀn ile edÀ-yı merÀmıñ ùarìúleri bilinür ki işbu ùarìúler óaúìúat, mecÀz, kinÀyeden èibÀretdir.

    Bundan anlaşılıyor ki èilm-i beyÀn óaúìúat, mecÀz, kinÀyeden baóŝ ider. Söyledigimiz bütün

    sözler óaḳìḳat, mecÀz kinÀyeden òÀlì olmadıàı cihetle bu èilme şiddet-i iótiyÀcımız hüveydÀdır.

    Óaúìúat vażè olunduàı maènÀda müstaèmel olan lafôdır. Arslan diyüp maèlÿm óayvÀnı

    murÀd itmek. KeõÀ yaz, úış yeşil ùuran bir zeytÿn aàacına şu aàaç úışın da yazın da yeşil ùuruyor.

    Dimek gibi. MÀènÀ-yı óaúìúisi (2) müteèaddid olan kelimeyi “lafô-ı müşterek” dinilür. Göz lafôı gibi

    ki: LisÀn-ı Türkì’de “İnsÀnıñ Àlet-i baãarı” ve “ãu menbaèı” maènÀlarında müşterek olup istièmÀlde

    úarìne-i muèayyene ile bu maènÀlardan biri taèayyün ider. “çalmaú” lafôı da bunuñ gibidir. ÇÀk

    çalmaú, mÀl çalmaú maènÀlarında müşterekdir.

    MecÀz:

    Mevżÿèun-lehinde istièmÀline úarìne-i mÀnièa bulunduàı óÀlde maènÀ-yı mevżÿèun-leh ile

    maènÀ-yı müstaèmelün-fih arasında bir èalÀúa “münÀsebet” ile mevżÿèun-lehinde àayri bir maènÀda

    istièmÀl olunan lafôdır.

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 749

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    MeåelÀ “äalÀt” lafôı lüàatde “duèÀ” maènÀsına olduàı óÀlde ıãùılÀó-ı şerèide “namÀz”

    maènÀsına vażè olunmuş olmaàla duèÀ maènÀsında istièmÀl olundıàı óÀlde lüàata naôaran “óaúìúat”

    ve ıãùılÀó-ı şerèe naôaran mecÀz olur.

    KeõÀ: “cemè” lafôı “fenn-i lüàatde” ùoplamaú ve biriktirmek maènÀsınadır. “Fenn-i naóv-ı

    èArabìde” ikiden yuúarı olan şeylerde istièmÀl olunan lafôa ıùlÀú olur. “Fenn-i óesÀbda” bir cinsden

    olan bir ùaúım èadedleri ùoplayup óÀãılını bulmaú maènÀsında istièmÀl olunur. İmdi cemè lafôı “Fenn-

    i lüàatde” istièmÀl olunduúda evvelki maènÀda óaúìúat, ãoñraki maènÀlarda mecÀz olur.

    “Fenn-i naóv-i èArabìde” istièmÀl olduúda ikinci maènÀda óaúìúat, sÀéirlerinde mecÀz olur.

    Üçüncüsü de böyledir. MecÀz taèrìfinde bir aèlÀúa “münÀsebet” lafôı var idi. Bunu ìżÀó idelim:

    MeåelÀ “Eli úılıçlı bir arslan gördüm” dinildikde bu terkìbde “şecÀèatli bir adam” gördüm. Dimek

    maènÀsı murÀd olunursa mevżÿèun-leh olan birinci óayvÀn ile şecÀèatli adam beyninde “èalÀúa ve

    münÀsebet” şecÀèat olur.

    Ve bu terkìbde mevżÿèun-lehiñ murÀd olunmadıàna úarìne “Eli úılıçlı” lafôıdır. ZìrÀ maèhÿd

    óayvÀnıñ eline úılıç almadıàı ôÀhirdir. “Bu gün ÒÀtem-i ÙÀéì baña bir kitÀb virdi.” deyüp “saói bir

    kimseyi” murÀd itmek, “Çeşme aúdı.” deyüp (3) “ãuyu murÀd itmek”, “Feneri yaú” deyüp mumunu

    murÀd itmek gibi. Bunlarıñ kÀffesi mecÀzdır.

    MecÀz iki úısmdır. – Bir úısmı “MecÀz-ı Mürsel” bir úısmı daòı istièÀredir.

    Eger maènÀ-yı mevżÿèun-leh ile maènÀ-yı müstaèmelün-fih beyninde bulunan èalÀúa ve

    münÀsebet müşÀbehet olmayup ber-vech-i Àtì õikr olunacaú èalÀúalardan bir olursa “MecÀz-ı mürsel”

    ve eger èalÀúa-i meõkÿre müşÀbehet yaènì maènÀ-yı müstaèmelün fìhiñ maènÀ-yı mevżÿèun-lehe

    beñzemesi olursa o mecÀza daòı “istièÀre” dirler.

    “MecÀz-ı Mürsel” olup müşÀbehet olmayan èalÀúalar 29 dur ki ber vech-i Àtìdir:

    1. Maãdariyet

    2. Maôhariyet

    3. MücÀveret

    4. Cüzèiyyet

    5. Külliyet

    6. Sebebiyyet

    7. Müsebbebiyet

    8. Kevn-i sÀbıú

    9. Kevn-i lÀóıú

    10. Muóalliyet

    11. ÓÀliyet

    12. Áliyet

    13. IùlÀú

    14. Te’kìd

    15. èUmÿm

    16. Òuãÿã

    17. Úuvvet

    18. LÀzımiyet

    19. Melzÿmiyet

    20. èİlliyet

  • 750 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    21. Maèlÿliyet

    22. Müteèalliúiyet2

    23. Müteèalliúiyet

    24. Şarùiyet

    25. Meşrÿùiyet

    26. Daliyet

    27. Medlÿliyet

    28. Bedelliyet

    29. Øıddiyet

    èAlÀúalarıdır.

    1. Maãdariyet:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı mevżÿèun-leh maènÀ-yı müstaèmelün-fihiñ maóall-i ãudÿrı

    olmaúdır.

    MeåelÀ: “El” õikr olunup elden ãÀdır olan “nièmet ve iósÀnı” murÀd itmek gibi. Nitekim: “Bu

    úadar kimseler anıñ eline baúarlar.” deyüp “İósÀnına baúarlar” dimegi murÀd itmek “FelÀn adam çoḳ

    dil biliyor.”, “FelÀn adam ṭatlı dilli.” Gibi ki söz murÀd itmek gibi. KeõÀ: “İki el bir baş içündür.”

    deyüp ticÀreti murÀd itmek, bülbülün çekdigi dili belÀsıdır.

    RÀàıb Paşa’nıñ:

    Egerçi fitnede ol sìm-i sÀèidiñ eli var

    Belinde òancer-i ser-tìz yeniñde medòali var

    beytinde “Eli var” dan murÀd maóbÿbuñ fitnede daòl-i úudreti olduàını ìmÀ itmek, “äaúın

    aàzını açma!” deyüp söz murÀd itmek miåalleri gibi.

    (4)

    2. Maôhariyet:

    èAlÀúasıdır ki mevżÿèun-leh müstaèmelün-fihiñ maóall-i ôuhÿrı olmaúdır.

    MeåelÀ “El” õikr idüp úudret maènÀsını murÀd itmek. Nitekim: “Bu anıñ eliniñ altındadır.

    Bu iş anıñ eliyle tekmìl olur. Bulàarlar kimin eliyle èisyÀn itdikleri maèlÿmdur, Anıñ eli bükülmez,

    El elden üstündür.” Miåalleri gibi.

    3. MücÀveret:

    èAlÀúasıdır ki mevżÿèun-leh ile müstaèmelün-fih arasında mücÀveret

    bulunmaúdır.

    MeåelÀ: “BÿstÀn dolabından ãu içdim.” deyüp “úoàayı” veya “oluàu” murÀd itmek, “Şu

    sebilden ãu içdim.” deyüp “ùasını”, úoyun úırúdım deyüp “yününü”, “Bu aàaçdan ye” deyüp

    “yemişini”, “cÀmièden abdest aldım” deyüp “çeşmeyi” murÀd itmek gibi.

    4. Cüzèiyyet:

    ʿAlÀúÀsıdır ki maènÀ-yı mevżÿèun-leh müstaèmelün-fihiñ cüzéi

    olacaúdır. Yaèni bir şeyéiñ cüzéini õikr idüp küllünü murÀd itmek.

    2 Bkz. Dipnot 1

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 751

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    MeåelÀ “İçimizde yabancı göz var.” deyüp “yabancı adamı” murÀd itmek. KeõÀ “Başıñ ãaà

    olsun.” deyüp “cemièi-i bedenini” murÀd itmek. èOåmanlılar öyle muóarebe itdiler ki düşmenden bir

    baş úurtulmadı. FelÀnıñ evinde yedi baş var. Bu úadar boàaz günde ne yir, yigirmi raúabeye mÀlikdir.

    Cezveyi getir “úaóve ùaúımını”, óoúúayı getir “yazı ùaúımını” Bir ùam yapmış “evi” murÀd itmek.

    KeõÀ: İsmi İslÀm ismidir ammÀ ùoàduúdan beri alnı secde görmemiş. Bilmez hele mescid

    yolun. MiåÀllerin cümlesinde “cüzéiyet” èalÀúası vardır.

    5. Külliyet:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı mevżÿèun-leh maènÀ-yı müstaèmelün-fihiñ küllü olmaúdır. Yaènì

    bir şeyèiñ küllünü õikr idüp andan cüzéünü murÀd itmekdir.

    MeåelÀ “FelÀnıñ ãadÀsını işitmemek için parmaàımı úulaàıma ãoúdum.” deyüp parmaàınıñ

    ucunu murÀd itmek, “Araba úırıldı” deyüp “tekerleğini”, “Saèat bozuldu” deyüp bir “çaròını”,

    “Úayıú delindi” deyüp “Bir taòtasını”, “İlm-i beyÀn oúuduú” deyüp “Bir miúdÀrını” murÀd itmek.

    (5) KeõÀ: “ÓÀżır oldum ceng içün ùaúdım silaó ve seyfimi. Söyleyiñ óayvÀnımı óÀżırlasın

    seyislerim” gibi.

    6. Sebebiyet:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı mevżÿèun-leh maènÀ-yı müstaèmelün-fihe sebeb olmasıdır. Yaèni

    sebeb õikr olunup müsebbib murÀd olunur. MeåelÀ “Bu yaàmur bizim óayvÀnları ùoyurdı.” deyüp

    yaàmur sebebiyle óÀãıl olan “oùları” murÀd itmek gibi ki lisÀn-ı èaõbüél-beyÀnüél-èArabda

    “raèayne’l-àays3” dinür. “Eyyü’n-nebÀt ellezi sebebü’làays”4

    keõÀ:

    Òayli para úazandı bu dükkÀn

    Müşterisi idi bütün iòvÀn

    beytinde para úazanan şey sebeb-i mÀl olup mekÀn ise sebebdir.

    keõÀ:

    “MedÀr-ı taèiş olacaú úadar bir òidmet buldum.”

    deyüp “Parayı murÀd itmek. FelÀn úalemiyle taèayyüş ider miåalleri gibi.

    7. Müsebbibiyet:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı mevżÿèun-leh maènÀ-yı müstaèmelün-fihiñ müsebbibi olmasıdır.

    MeåelÀ: Yaàmur yaàarken “Otlar yaàıyor” deyüp yaàmuru murÀd itmek gibi ki LisÀn-ı

    èArabda: “ Emùaratü’s-mÀé nebÀtÀn”5 dinür. “Eyy àayåenÀ sebebü’n-nebÀt”6 KeõÀ: Yeñi ticÀrete

    heves iden kimseye “Parayı buldu” deyüp paraya sebeb olan “işi” murÀd itmek. Arabların “Taébaùa

    şerréen”7 ḍarb-ı meåeli de bundandır. KeõÀ baş açup didi ki raómet geliyor. Ebr-i nisan èinÀyet

    geliyor. Raómetden yaàmur murÀddır. Raómet insÀnlara bir çoú èaùÀyÀya sebeb olduàundan raómet

    ıùlÀúına şÀyÀn olmaàla yaàmur sebeb ve raómet müsebbib èaddolunmuşdur.

    8. Kevn-i sÀbıú:

    èAlÀúasıdır ki óükm zamÀnı iètibÀrıyla maènÀ-yı óaúìúì maènÀ-yı

    3 Yağmuru otladık (güttük) 4 Bitkinin sebebi olan yağmuru otladık (güttük) 5 Gökten bitki yağdı. 6 Yağmur bitkiye sebep oldu. 7 Arap atasözü, adamın kılıcı şer niyetiyle koltuğunun altında.

  • 752 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    mecÀzì üzerine maúdem olmaúdır. Yaènì bir şeyée zamÀn-ı evvelde olduàı óÀlde ismini ıùlÀú

    eylemekdir.

    MeåelÀ: “ÓÀkim Efendi felÀn yetìmiñ mÀlını kendisine virmiş.” dinilüp “Evvelden yetim

    olan kimseyi” murÀd itmek gibi ki ÚuréÀn-ı Kerìmde “Ve Ànÿ’l-yetìmi emvÀlihüm” naôm-ı celìli bu

    úÀbildendir.

    (6) KeõÀ: İòtiyÀr bir adama “Çocuú”. “FelÀn úÀtil de úatl olundı”. Yemiş viren aàaca “fidan”

    dimek gibi.

    9. Kevn-i lÀóık:

    èAlÀúasıdır ki óükm zamÀnı iètibÀriyle maènÀ-yı óaúìúì maènÀ-yı

    mecÀzìye lÀóiú olmaúdır. Yaèni bir nesneye gelecekde olacaàı óÀliñ ismini ıùlÀú eylemekdir.

    MeåelÀ üzüm ãıúan kimseniñ “Pekmez ãıúıyorum”. Şeker ezen kimseniñ “Şerbet eziyorum”,

    hiç oúumamış çocuàa “òÀce efendi” dimek, yeñi óıfôa başlayana “ÓÀfıô-ı ÚuréÀn” dimek.

    Yumurtacılarıñ “On paraya bir ùavuú” dimesi, Óacca niyet iden kimseye “Óaccü’l-óarameyn” dimek,

    muóÀrebeye óÀżırlanan kimseye “àÀzì” dimek gibi.

    KeõÀ:

    Bir ağızdan olup terÀne-perdÀz şarÀb ãıúardı birúaç duòter-i nÀz.

    Gibi ki şarÀb ãıúılmayup ãıúılan üzümdür. İlerüde şarÀb olacaú.

    Miåalleri hep kevn-i lÀóıú èalÀúasıyla mecÀz-ı mürseldir.

    10. Maóalliyet:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı mevżÿèun-lehiñ maènÀ-yı mecÀzìye maóall

    olmasıdır. Yaèni maóall õikr olunup óÀl murÀd olunmaúdır. MeåelÀ: “Bu òaberi sen köye ãor” deyüp

    “Köy ahÀlisine ãor” dimegi murÀd itmek. “BÀb-ı èÁlì úarÀr virmiş” deyüp “vükelÀyı”, “Meclisiñ

    úarÀrı bozulmaz”, deyüp “Meclisde bulunan zevÀtı”, “Malıseverler èiãyÀn itmiş” deyüp “ahÀliyi”,

    “Feneri yaú” deyüp “mumunu”, “Hani sende o yürek?” deyüp “şecÀèati”, “BÀb-ı ser èaskerì redìfleri

    óudÿda sevúì içün emr virmiş” deyüp “UmerÀ-yı èaskerìyi”, “Donanma zÀt-ı şÀhÀneyi selÀmladı”

    deyüp “èaskeri”, “Baúalım bu işe fetvÀ-òÀne rÀżı olur mu?” deyüp “Müftì efendileri”, “Oluú aúar”,

    “Çay aúar”, “Dere aúıyor”, “Desti aúmış”, “Tencere úaynıyor”, “Çeşme kesilmiş”, “Óavż ùoñmuş”,

    “Óoúúa úurumuş”, “Úandil yanmış”,

    (7) “On paraya bir ùabaú” “İçindeki muóallebiyi”, “Bu teneke bir oúúadır” “İçindeki yaàı”

    murÀd itmek gibi. KeõÀ:

    Kilk-i terden aúdı pertev ãu gibi tÀriò-i tÀm

    äadr-ı devrÀn eyledi icrÀ bu dil-cÿ çeşmeyi

    beytinde cereyÀn-ı mÀé yerine çeşme õikr olunmuşdur. Bu miåÀller hep maóalliyet èalÀúasına

    birer miåÀl-i vÀżıódır.

    11. ÓÀliyet:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı óaúìúiniñ maènÀ-yı mecÀzìde mevcÿd olmasıdır.

    Yaèni óÀlini õikr idüp maóallini murÀd itmekdir. MeåelÀ: “Pederim AllÀhıñ raómetinde olsun” deyüp

    raómet kendisinde mevcÿd olan “Cenneti” murÀd itmek.

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 753

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    KeõÀ:

    GÀh olur àurbet vaùan gÀhì vaùan àurbetlenir.

    Mıãraèındaki “àurbet” kelimesidir. ZìrÀ kelimeniñ maènÀ-yı óaúìúisi òÀric-i vaùan bir maóall

    dimek degil, òÀric-i vaùandaki óÀldir.

    KeõÀ:

    Şeb óulÿl eyleyince èaks-i úamer

    İder eşcÀra ãırmalar “elbÀs”

    beyti de bu úÀbildendir. Çünki elbÀs olunan ãırma degil, ãırmalı libÀsdır.

    KeõÀ:

    Namazdan çıúdılar seyre gitdiler

    Zavallı zÀhidler ne iş itdiler

    beytinde namaz ve seyr óÀllerinden cÀmiè ve seyrÀngÀh maóalleri úaãd itmek gibi.

    12. Áliyet:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı mevżÿèun-leh maènÀ-yı mecÀzìniñ Àleti olmaúdır.

    Yaèni bir bir Àleti õikr idüp ol Àletle óuãÿle gelen şeyéi murÀd itmekdir.

    MeåelÀ: “Oraú biçdim” deyüp “Oraú ile biçilen” şeyéi, “Çapa úazdım” deyüp “Çapa ile

    úazılan baàçeyi”, “SÀèat úaç” deyüp “vaúit” murÀd itmek gibi.

    KeõÀ:

    SÀbit’iñ:

    Şeb-i yeldÀyı müneccimle muvaúúit ne bilür

    MübtelÀ-yı àama ãor kim giceler úaç sÀèat

    miåalleri gibi.

    13. IùlÀú:

    MaènÀ-yı mevżÿèun-leh muùlaú olup maènÀ-yı mecÀzı muúayyed

    olmaúdır. Yaèni muùlaú õikr olunup muúayyed olan bir şeyéi murÀd itmekdir. MeåelÀ “Úurşun

    atdım” deyüp “Tüfeng ile úurşun atdım” dimegi murÀd itmek, zìrÀ atmaú muùlaúdır. El ve

    sÀéire ile olur. “Tüfeng ile atdım” didikde muúayyed olmuş olur.

    (8)KeõÀ: “Üzüm aldım” deyüp “Yaş üzüm” veya “Úuru üzüm” dimegi murÀd itmek. Daha

    sen adam olmayacaú mısıñ? “Mükemmel adam” murÀd olunursa, Bu gün felÀn yere gitdim. “At

    araba, vapurla gitdim.” dimegi murÀd itmek, düşmanlarımız úatl olundı. Ùop, tüfeng, úılınc ile

    dimegi murÀd itmek bu miåalleriñ kÀffesinde “ıùlÀú” èalÀúası vardır.

    14. Te’kìd:

    MaènÀ-yı mevżÿèun-leh muùlaú olup maènÀ-yı mecÀzı muùlaú olmaúdır.

    Yaèni muúayyed olan şeyéi õikr idüp andan muùlaú olan bir şeyéi murÀd itmekdir.

    MeåelÀ: “Bu èaskerler hep ana úuzusudur” deyüp “Ana evlÀdı” dimegi murÀd itmek gibi.

    ZìrÀ “Úuzu” úoyun cinsine maóãÿãdur. Muúayyed olup bundan muùlaú olan evlÀd murÀd

    olunmuşdur. “Çavuş üzümü aldım” deyüp “Muùlaúa üzüm aldım” dimegi murÀd itmek, “Analar

    yavrusuna ziyÀde meróametlidir.” deyüp evlÀdı murÀd itmek gibi.

    15. èUmÿm:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı mevżÿèun-leh èÀm olup maènÀ-yı mecÀzı òÀã

  • 754 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    olmaúdır. Yaèni èÀm olan şeyéi õikr idüp andan òÀã murÀd eylemekdir.

    MeåelÀ: “Dabbeyi” õikr idüp andan òÀã olan “feres-atı” murÀd itmek, “ÓayvÀnı óażırla”

    deyüp “atı” veyaòÿd “òimÀrı” murÀd itmek, “Şu óayvÀna söyle uãlu oùursun” deyüp “Bir adamı”

    murÀd itmek, “Bu naãıl insÀn? Niçin oúumuyor?” deyüp “İnsÀndan Zeydi” murÀd itmek, “ÓayvÀnı

    çekiñ” miåalleri gibi.

    16. Òuãÿã:

    MaènÀ-yı mevżÿèun-leh òÀã olup maènÀ-yı mecÀzı èÀm olmaúdır. Yaèni

    òÀã olan bir şeyéi õikr idüp andan èÀm olan bir şeyéi murÀd itmek.

    (9) MeåelÀ: “Feres” õikr idüp “dabbeyi” murÀd itmek, “Zeyd’i baña çağır” deyüp bir insÀnı çaàır

    dimegi murÀd itmek, “MüselmÀndır adı ammÀ başı secde görmez” gibi ki secde òÀã namÀz èÀmdır.

    KeõÀ:

    YÀ Rab nedir bu keşmekeş derd-i iótiyÀc

    İnsÀnıñ iótiyÀcı ki bir loúma nÀndır

    beytindeki “nÀn” kelimesinin nevé-i beşer içün óıfô-ı óayÀta sebeb olacaú maékÿlÀtıñ èumÿmunda

    úullanılmışdır. Yaèni óayÀta kÀfi mÀékÿlatda müstaèmeldir.

    KeõÀ: Şu görünen óayvÀn mıdır yoúsa ùaş mıdır?

    diyen kimseniñ cevÀbında “Atdır ya insÀndır ya úaùırdır ilò.” deyüp bunlardan biriyle “ÓayvÀndır”

    dimegi murÀd itmek gibi.

    17. Úuvvet:

    MaènÀ-yı mecÀzìniñ maènÀ-yı mevżÿèun-leh ile muttaãıf olmaàa ãÀlió olmuşdur.

    MeåelÀ bir ölmüş úuzuyu görüp “Ne güzel úoç imiş” dimek yaèni büyüseydi güzel úoç

    olacaúmış. Yazı bilmeyen adama “kÀtib” dimek de böyledir. KeõÀ úırılup yerinden úopmuş bir armut

    fidÀnını gördükde “VÀh vÀh ne güzel ve ùatlı armud aàacı idi.” dimek gibi.

    18. LÀzımiyet:

    MaènÀ-yı óaúìúì maènÀ-yı mecÀzìye lÀzım olmaúdır. Yaèni lÀzımı

    õikr idüp anıñ melzÿmunı murÀd eylemekdir.

    MeåelÀ: “Óasan Efendiyi terbiye itdim.” deyüp “Dögdüm” dimegi murÀd itmek. “Bugün çoú

    yoruldum.” deyüp “Çok gezdim” dimegi “Bu gice aãla uyumadım” deyüp “Çoú ders müùÀlÀèa itdüm”

    dimegi, “FelÀn õÀtıñ yanında daha sen aàız açamazsıñ” deyüp, “Söz söyleyemezsiñ” dimegi murÀd

    itmek. Çünki söz söylemek içün aàız açmanıñ lüzÿmı ÀşikÀrdır.

    Reéisüél-küttÀb èÁrif Efendi’niñ:

    Sen ol kerìm-i kerem-güster ü süòandÀnsın

    (10) Ki èaúl-ı küll açamaz ãuóan meclisiñde dehen

    beytinde “Aàız açmaú” dan murÀd söz söylemekdir.

    KeõÀ: “Bu cumèa Ayasofya CÀmièine gitdim” deyüp “Cumèa namÀzını anda úıldım.” dimegi

    murÀd itmek gibi miåaller hep lüzÿm-ı èalÀúasına birer miåÀldir.

    19. Melzÿmiyet:

    MaènÀ-yı óaúìúì maènÀ-yı mecÀzìniñ melzÿmu olmaúdır. Yaèni melzÿmı õikr idüp lÀzımını

    murÀd eylemekdir.

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 755

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    MeåelÀ: “Bugün çoú çalışdım” deyüp “Yoruldum” dimegi, “Bugün ãabaódan beri bir şey

    yemedim” deyüp “Úarnım acıúdı” dimegi, “FelÀn işi ol adama söyledim” deyüp “Ol adamı gördüm”

    dimegi murÀd itmek gibi.

    20. èİlliyyet:

    èAlÀúasıdır ki maènÀ-yı óaúìúì maènÀ-yı mecÀzìye èillet “müéeååir” olmaúdır. MeåelÀ:

    “Áteş” deyüp “óarÀret” maènÀsını murÀd itmek gibi. Nitekim “Şu òastanıñ vücÿdunda çoú Àteş var.”

    deyüp “Çoú óarÀret var” dimegi murÀd itmek, “Bu adamıñ úanı çoú” deyüp vücÿdunuñ ãıcaúlıàını

    murÀd itmek gibi.

    21. Maèlÿliyet:

    MaènÀ-yı óaúìúì maènÀ-yı mecÀzìye maèlÿl olmaúdır.

    “ÓarÀreti” õikr idüp “Àteşi” murÀd itmek gibi. MeåelÀ “Ocaàıñ óarÀreti tencereyi úaynatdı” deyüp

    Àteşi murÀd itmek. “Bugün çoú buz var” deyüp “äovuàu”, “Gün ùoàdu” deyüp “güneşi” murÀd itmek

    gibi.

    22. Müteèalliúiyet8:

    èAlÀúasıdır ki maãdarı õikr idüp andan ism-i fÀèili veyÀ ism-i Mefèÿlü murÀd eylemekdir.

    MeåelÀ “ḍarbı” õikr idüp “ḍÀribi” veyÀ “maḍrÿbı” murÀd itmek, “çaúmaú” deyüp “çaúılan

    şeyéi”, “úıymaú” deyüp “úıyÀn şeyéi”, “yanaşma” deyüp “yanaşan” adamı murÀd itmek gibi.

    (11)

    23. Müteèalliúiyet:

    İsm-i fÀèil veyÀ ism-i mefèÿlü õikr idüp maãdarı murÀd itmekdir.

    MeåelÀ: “KelÀm-ı ãÀdıú, kelÀm-ı kÀõib” deyüp maãdarı olan “ãıdú ve kiõbi” murÀd itmek

    gibi.

    24. Şarùiyet:

    MaènÀ-yı óaúìúì maènÀ-yı mecÀzìniñ şarùı olmaúdır.

    MeåelÀ “Abdest alanıñ öñünden geçilmez” deyüp “Namaz úılanı” murÀd itmek, “Bugün cumèa

    abdestini nerede aldıñ” deyüp “namazını” murÀd itmek gibi

    25. Meşrÿùiyet:

    MaènÀ-yı óaúìúì maènÀ-yı mecÀzìniñ meşrÿùu olmaúdır. Yaèni

    meşrÿùu õikr idüp şarùı murÀd itmekdir. MeåelÀ Óìn-i muóÀrebede “MuãalÀóaya úarÀr virildi.” deyüp

    “Şarùlarına” dimegi murÀd itmek gibi.

    26. Daliyet:

    Bir maènÀya dÀl olan lafô õikr olunup andan o lafôıñ medlÿlı murÀd olunmaúdır.

    MeåelÀ “Zeyd geldi” deyüp andan “Zeyd” lafôınıñ medlÿlı yaèni ol ismiñ ãaóibi olan õÀtı

    murÀd itmek, “Óasan kitÀbı oúudu” terkìbde “kitÀbı” mefèÿlun-bihdir dimek. ZìrÀ “Óasan ve kitÀbı”

    kelimeleriniñ lafôları fÀèil ve mefèÿlün-bih olmayup belki bunlarıñ müsemmÀları fÀèil ve mefèÿlün-

    bih olduàı ôÀhirdir.

    KeõÀ: ElfÀô õikr olunup maèanì irÀde idiliyorsa yine dÀliyet èalÀúası vardır.

    27. Medlÿliyet:

    Medlÿl õikr-i dÀlı murÀd itmekdir.

    MeåelÀ: Türkçede “äıfat evvel mevãÿf ãoñra gelir” denildikde ãıfat ve mevãÿfa

    8 Bkz. Dipnot 1

  • 756 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    dÀl olan lafôlar dimekdir. Yoúsa “Úırmızı o” terkìbinde (12) úırmızılıú “o” dan evvel óÀãıl olur dimek

    degildir. Belki ãıfata dÀl olan “úırmızı” lafôı, mevãÿfa dÀl olan “o” lafôından evvel getürülür

    dimekdir.

    KeõÀ:

    MaènÀ õikr olunup elfÀô úaãd olunursa yine medlÿliyet èalÀúası vardır.

    28. Bedeliyet:

    èAlÀúasıdır ki bedelinden birini õikr idüp başúasını murÀd itmekdir.

    MeåelÀ: “FelÀn adam bir ayda on lira yedi” deyüp “Lira ile alınan şeyleri”, “FelÀn adam

    yalıyı ve úonaàı yedi. Ekini tarlada iken; bostanı çiçekde iken yedi.” deyüp “aúçeyi” murÀd itmek,

    “Yigirmi lirayı eskitdi” deyüp “esvÀbı” murÀd itmek, “FelÀn adam pederiniñ úanını yedi” deyüp

    “Úanı bedelinde èiùÀ olunan diyeti” murÀd itmek de böyledir.

    29. Øıddiyet:

    Żıddiyetdir ki żıd bulunan iki şeyéiñ birini õikr idüp diğerini murÀd itmekdir.

    Aómaú adama “Zekì”, èÀrsıza “edìb”, cÀhile “èÀlim”, úorúaàa “cesÿr” saà eliyle yazı yazana “yesÀrì”

    ibÀdetde tekÀsül idene “ãÿfì” dimek gibi.

    Õikr-i 29 èalÀúadan baèżen bir úaç dÀnesi iètibÀrÀt-ı mütefÀvite ile bir maóalden ictimÀèı

    cÀèizdir.

    (13) *Emåile-i Átìde Birer Birer MecÀz-ı Mürsel èAlÀúaları Buluñuz*

    Uyandır çeşm-i cÀnı òÀb-ı àafletden seher-òìz ol

    Çemen bülbülleriyle ãubó-dem õikr eyle MevlÀyı

    İrÀée-i ùarìú: Çemen lafôından maúãad eşcÀrlı, ezhÀrlı, belki óavżlı, cÿybÀrlı bir yerdir.

    Hani bende o el hani o yürek?

    İrÀée burada yürekden maúãad cesÀretdir.

    Úanı girye gör vaãfıñ dimÀé ile dÀmeniñi Àlÿde itmekden iótirÀz it.

    İrÀée burada “úan” lafôından maúãad “İèdÀm-ı nüfÿs” dur.

    Vaútini òalúınıñ èibÀdetine ve bÀ-òuãÿã efżal-i ibÀdÀt bildiği cihetle maòlÿúÀtıñ refÀh ve

    saèÀdetini istióãÀl òidmetine óaãr itmişdir.

    İrÀée “MaòlÿúÀt” medlÿl-ı lÀzımìsi insÀnlardır. Ve óatta insÀnlar da bir úısım òalúdır.

    Olur merhem cerÀóat-ı sinÀna

    èİlÀc olmaz velì zaòm-ı lisÀna

    İrÀée söz murÀddır. Óurÿf-ı cÀreniñ evvelkisi “ba” dır.

    MiåÀl:

    “Ámentü billÀhi teéÀlÀ” gibi.

    “Eliñ aàzına baúan aç úalır”

    Baña benden olur her ne olursa

    Başım raóat bulur dilim ùurursa

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 757

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    İrÀée “benden” den maúãad “lisÀndır”

    Ne úadar gemi varsa hepsi õÀt-ı şÀhÀneyi selÀmladılar.

    äırp èiãyÀn itmiş. Úaraùaà teslim olmuş.

    Şu ùalebe derse gidiyor. “Bikri murÀd”,

    Şu kÀtib pek maèlÿmÀtlıdır. “ÒÀlde murÀd” itmek.

    Yere dökülmüş üzüm şırasını görüp “Ne keskin sirke imiş” veya “Ne ùatlı pekmez imiş”

    dimek. “Bu meséeleniñ ancaú seyf “óarb maènÀsına” ile óalli mümkündür.”

    “Bu köy güzel, lÀkin pek gölgesiz (14) “ağaçsız” “Eliñize ãaàlıú” , “Ùırnaúlarıñızı kesiñiz.”

    , “Çiçekler güzel úoúar.” , “Bu adam kimseye aàız açdırmıyor.” , “Türk yalan yere yemin itmez.” ,

    “Ateşi yaúıñız.” , “AùÀleti görmekden müteéezzi olurum.”, “Àùılları”, “O kimse maèrÿf adamdır; anı

    İstanbul bilür.”, “Beg úaleme gitdi.”, “Efendi úahvede oùuruyor.”, “Bizim evden deñiz görünüyor.

    İSTİʿĀRE

    İstièÀre. MaènÀ-yı mevżÿèa delÀlet iden lafzı o maènÀya beñzer başúa bir maènÀya delÀlet

    itdirmek içün èÀriyet olaraú dimekdir. MeåelÀ “mÀh” lafôı úamere mevżÿè iken anı “Güzel yüzlü

    kimse” maènÀsında istièmÀl itmek gibi. Teşbìhiñ taèrìf ve erkÀnı:

    Teşbìh:

    Bir nesneyi bir nesneye beñzetmek maènÀsınadır. MeåelÀ “Zeyd şecÀèatde arslan gibidir.”

    Terkìbi gibi.

    ErkÀn-ı teşbih dörtdür:

    1. Müşebbeh

    2. Müşebbehün bih

    3. Vech-i şebeh

    4. EdÀt-ı teşbìh

    Müşebbeh: Kendisi Àòire teşbih olunandır ki miåÀlde “Zeyd” lafôı.

    Müşebbehün bih: Kendisi başúa bir şeye teşbìh olunandır. Miåalde “arslana” lafôı

    Vech-i şebeh: Müşebbehiñ müşebbehün-bihe benzediği şeydir. Buña “cihet-i cÀmièa” da

    dinür. MiåÀlde şecÀèat lafôı.

    EdÀt-ı teşbìh: Kendisinden teşbìh maènÀsı müstefÀd olan edÀtdır. MiåÀlde “gibi” lafôı.

    Türkçede edevÀt-ı teşbìh şunlardır: “gibi, nitekim, ãanki, leyin, gÿyÀ, meåelÀ, meger ki”

    lafôlarıdır. Baèżan edÀt-ı teşbìh óaõf olunur. Böyle olan teşbihlere “Teşbìh-i belìà” dirler.

    “FelÀn arslandır” dimesi gibi.

    (15) İstièÀre dört úısımdır:

    1. İstièÀre-i muãarraóa

    2. İstièÀre-yi mekniyye

    3. İstièÀre-i taòyìliye

    4. İstièÀre-i temåìliye

    ErkÀn-ı İstièÀre üçdür:

    1. MüsteèÀr

    2. MüseèÀrün-minh

    3. MüsteèÀrün-leh

    ŞecÀèatde yektÀ bir adama arslandır” dinildikde, arslanın maènÀsı olan yırtıcı

  • 758 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    óayvÀn “müsteèÀrun-minh” şeciè ve cesÿr olan adam “müsteèÀrun-leh” ve arslan lafôı daòı

    müsteèÀrdan èibÀret olur.

    Dimek ki müşebbehün-bihin lafôına “müsteèÀr”, müşebbehün-bihin maènÀsına “müsteèÀrun-

    minh” ve müşebbehin maènÀsına “müsteèÀrun-leh” denilür.

    İstièÀre-i muãarraóa, yalñız müsteèÀrun-minh õikr olunaraú müsteèÀrun-leh úarìne-i

    müşÀbehet delÀletiyle murÀd idilir. MeåelÀ “Eli úılıçlı bir arslan gördüm.” Deyüp de şecÀèatli bir

    adam gördüm dimegi murÀd eylemek gibidir ki yalñız “müsteèrun-minh” olan birinci óayvÀn õikr

    olunmuş. Ve “Eli úılıçlı” úarìnesiniñ delÀletiyle bir merd-i cesÿr murÀd idilmişdir.

    İşte bu miåÀlde “arslan” lafôına “müsteèÀr” ve o lafôıñ delÀlet itdigi óayvÀna “müsteèÀrun-

    minh” ve Zeyd’e “müsteèÀrun-leh” ve bu terkìbi tekellüm idene daòı “müstaèìr” dirler.

    MiåÀl-i dìger: “AllÀh ùoàru yoldan ayırmasun” terkìbiniñ istièÀresi: Kişiyi maùlÿbuna iãÀlde

    din ùoàrı yola teşbìh olundı. Ùoàrı yol õikr olunup din murÀd olundı. “istièÀre-i muãarraóa-i aãliye”

    oldı.

    KeõÀ:

    İltifÀt itmez güzÀr eyler òırÀmÀn-ı şìr-i ner

    mıãrÀèında daòı “iltifÀt” úarìnesiyle “şìr-i ner”den maúãad şecìè ve bahÀdır bir adam oldıàından

    müsteèÀrun-minh õikr ve taãrìó úılındıàından “istièÀre-i muãarraóa”dır.

    KeõÀ:

    GÀhice ol şìr ile òışm ile tìà alur ele

    Olur cihÀn pür zelzele baãdıúça meydÀna úadem

    beytinde tìà úarìnesiyle “şìr” kelimesi recül-i şücaèda istièmÀl idilmişdir.

    (16) İstièÀre-i muãaraóa daòı üç nevèdir.

    1. İstièÀre-i muãaraóa -i muùlaúa

    2. İstièÀre-i muãaraóa -i mücerrede

    3. İstièÀre-i muãaraóa -i müraşşaóa

    Müraşşaóanın maènÀ-yı lüàavìsi, bilinmiş ve terbiye olunmuş ve úutlanmışdır.

    1. İstièÀre-i muãarraóa-i muùlaúa: İstièÀreniñ úarìnesinden başúa müsteèÀrun-lehiñ; ya

    müsteèrun mülÀyimi olan bir şey õikr olunmaz ise aña “muùlaúa” dinür. Yuúarıki miåÀller

    gibi.

    KÀnì’niñ:

    Sen yine eski òar u eski pelÀn

    Úaçan adam olacaúsın óayvÀn

    “Bugün oú atan bir arslan gördüm”, Tilkiniñ óìlekÀra, filin gula, úazıñ aómaúa isnÀdı. Hep

    muùlaúaya birer miåÀldir.

    2. İstièÀre-i muãarraóa-i mücerrede: İstièÀre úarìnesinden başúa bir de müsteèÀrün-lehiñ

    mülÀyimi ve münÀsibi õikr olunursa “mücerrede” dinür.

    MeåelÀ: “Bugün úahveòÀnede musallaó bir arslan oùuruyordu.” Dinildikde úahveòÀne

    “úarìne” ve musallaó ki müsteèÀrün-leh olan cesÿruñ mülÀyimidir. Yaèni “tecrìd”dir.

    KeõÀ:

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 759

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    “Bugün ata binmiş ve oú atmaúda bulunmuş bir arslan gördüm.” dinildikde “Oú atmaú”

    úarìne-i istièÀreden “ata binmiş” müsteèÀrün-leh olan bahÀdır adamıñ mülÀyimi ve münÀsibidir.

    KeõÀ: “Şu öküz de bir ùaúım münÀsebetsiz sözler söyleyerek gitdi.” MiåÀli de bu úabìldendir.

    Belìàiñ:

    İtdiler úÀéidesiz müşteriyÀnı taèõìb

    èÁúıbet úalmadı ol mehde bu evżÀèa şekìb

    beytinde müsteèÀrün-minh olan “mehiñ” hiçbir mülÀyimi õikr olunmayup müsteèÀrün-lehiñ

    mülÀyimi olan “şekìb” gibi òaãìãe-i beşeriye ìrÀd olunmuşdur.

    3. İstièÀre-i muãarraóa-i müraşşaóa: İstièÀre úarìnesinden başúa bir de

    (17) müsteèÀrün-minhiñ mülÀyimi ve münÀsibi õikr olunursa müraşşaóa nÀmını alır.

    MeåelÀ:

    “Bir baór-i èamìú ile mübÀóeåe itdim” dinildikde “mübÀóeåe” úarìne-i istièÀre ve “èamìú”

    lafôı müsteèÀrün-minhiñ mülÀyimi olduàundan “müraşşaóa”dır.

    Belìàiñ:

    äarılup füùÀyı müşkìn beline vefk-merÀm

    Münòasif oldı yine nıãfına dek mÀh-ı tamÀm

    beytinde müsteèarün-minh olan mÀhıñ mülÀyimi olan òusÿf õikr olunup müsteèarün-lehiñ

    mülÀyimi õikr olunmuşdur.

    İstièÀre-i muãarraóa, lÀfô-ı müsteʾar iètibÀriyle “aãliye”, “tebèiye” nÀmıyla iki úıãımdır.

    Eger lafô-ı müsteèÀr “ism-i cins” veyÀòud “èilm” veya “maãdar” olursa “istièÀre-i muãarraóa-

    i aãliyye” olur. Ve eger lafô lafô-ı müsteèÀr “müştaúÀtdan” yaòÿd “óarf-edÀt” olursa “istièÀre-i

    muãarraóa-i tebèiyye” olur.

    MeåelÀ “Bu at uçuyor.” dinildikde atıñ segirtmesi sürèatde úuşuñ uçmasına teşbìh olunaraú

    “uçmaú” maãdarı “seğirtmek” maènÀsında istièmÀl olunmaúla “istièÀre-i aãliye”dir. Ve andan

    “Uçuyor.” Fièlini alaraú “segirdiyor” maènÀsında istièmÀl olundıàından “istièÀre-i tebèiye” olur.

    Buña göre bir istièÀre taúrìr idelim. “FelÀn adamıñ óÀli şöyledir.” deyüp “óÀli delÀlet itdi.”

    Didigi murÀd itdikde merÀmı ifÀde itmekde olan (delÀlet itdi.) Fièliniñ maãdarı olan “delÀlet itmek”

    lafôı “söyledi” fièliniñ maãdarı olan “söylemek” lafôına teşbìh olındı. “söylemek” “delÀlet itmek”

    maènÀsında istièÀre olundı. “istièÀre-i muãarraóa-i aãliye” oldı. Bu istièÀreye tebèÀn “söylemek”

    maãdarından müştaú úılınan “söyledi” “delÀlet itmek” maãdarından müştaú úılınan “delÀlet itdi”

    maènÀsında istièmÀl olunup “istièÀre-i muãarraóa-i tebèiye” oldı.

    KeõÀ: “Bu çocuàu babası her gün öldürür yine uãlanmaz” terkìbinde (18) “öldürmek”

    “döğmek” maènÀsında müsteardır.

    KeõÀ: “Dersine çalışup taóãìl-i kemÀlÀt iden çocuú dünyÀ ve Àòiretde saèÀdet buldı” “ilmi

    taóãìl itmeyen çocuú maózÿn oldı” “áÀzilere cennet úapusı açıldı” miåÀlleri de istièÀre-i tebèiyeye

    birer miåÀldir.

    KeõÀ:

    NÀzdan òÀmÿşsın yoúsa zebÀnuñ ùuymadan

    İsteseñ biñ dÀstÀn söylersin ebrÿlarla sen

  • 760 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    beytinde “söylersin”, “ifÀde eylersin” maènÀsında oldıàından yine istièÀre-i tebèiyedir.

    Óarfe miåÀl: “FelÀn adam bugün deñizdedir" deyüp “Deñiz üzerindedir.” Dimegi murÀd

    itdikde “de” edÀtı “üzere” edÀtı maènÀsında istièmÀl olunmuşdur.

    KeõÀ: “Bu èaúılda adam olmaz, ders üzerinde iken lÀúırdı söylenmez.” Atda “üzerinde” ùuran

    var, ùurmayan var. Bu ticÀretden “de” çoú fÀéide gördü.” miåÀlleri hep óarfde istièÀre-i tebèiyedir.

    İstièÀreniñ aúãÀm-ı erbaèa-i aãliyyesinden ikincisi “istièÀre-i mekniyye”dir.

    İstièÀre-i mekniyye, Bir şeyi õihinde dìger şeyée teşbìh ve erkÀn-ı teşbìhden yalñız müşebbeh

    õikr ve taãrìó ve faúaù müşebbehün-bihiñ levÀzımından bir şeyèiñ õikr ile nefsinde mużmer olan

    teşbihe remz ve işÀret itmekle yaèni müşebbehün-bihiñ òavaãından biriniñ müşebbehe iżÀfeti şarùıyla

    vücÿd bulur.

    MeåelÀ “Ölümüñ ùırnaúları felÀna ãaplandı.” Dinildikde “ölüm” nÀfìè ve mużırı farú

    itmeksizin ihlÀkda yırtıcı óayvÀna levÀzım ve òavÀãından olan “ùırnaú” ile aña remz ve işÀretle õikr

    olunmuş oldıàı gibi müşebbeh daòı mużÀf úılınmışdır.

    FÀżıl’ın:

    Ki henüz àonçe-i ne-şüküfte iken

    Anı dest-i ecel itdi pÀmÀl

    (19) beytinde müşebbeh olan ecelden başúa erkÀn istièÀreden bir şey õikr olunmamış oldıàı

    gibi ecel bir şaòã-ı ziyÀnkÀra teşbìh olunup o da õikr olunmamışdır.

    “Ecel pençesi” terkìbi daòı istièÀre-i mekniyyedir. ZìrÀ ecel müşebbehdir. Ve õihinde óÀãıl

    olan müşebbehün-bih “yırtıcı óayvÀndır” Ve aña telmìóen delÀlet itmek üzere òavaãından meõkÿr

    olan şey ise “pençe” dir ki müşebbeh olan “ecel” lafôına mużÀf vÀúiè olmuşdur.

    KeõÀ:

    “Úaraùaà èiãyÀn itdi.” deyüp “Úaraùaà” lafôını bir adama teşbìh itmek, “Oluú aúdı.” deyüp

    “oluàı” ãuya teşbìh itmek, “Çömlek úaynadı.” deyüp “çömleği” ãuya teşbìh itmek, “Fener yandı.”

    deyüp “fener” lafôını “muma” teşbìh itmek hep istièÀre-i mekniyye yapmaú cÀéizdir.

    İstièÀreniñ aúãÀm-ı erbaèa-i aãliyyeniñ üçüncüsü “istièÀre-i taòyiliyye”dir ki müşebbehün-

    bihiñ òavÀã ve levÀzımından olan bir emri müşebbeh olan lafôa isnÀd ve iåbÀt itmekle óÀãıldır. Yaèni

    “istièÀre-i taòyìliyye” dÀéimÀ istièÀre-i mekniyyeniñ úarìnesi olup andan infikÀkı àayr-ı úÀbildir.

    “Ecel pençesi” dinildikde ecelin õihinde yırtıcı óayvÀna teşbihi istièÀre-i mekniyye olduàı

    gibi müşebbeh olan ecele müşebbehün-bihiñ òavÀãından bulunan pençeyi isnÀd ve iåbÀt itmek daòı

    istièÀre-i taòyiliyyedir. İstièÀre-i taòyìliyye şu vechle de taèrìf olunabilir.

    Maúãÿd olan maènÀ óissen veyÀ èaúlen taóaúúuú itmeyüp de vehmiyÀtdan èibÀret olursa

    “istièÀre-i taòyìliyye” denilir. “Ölüm pençesinden kimse úurtulmaz.” cümlesinde “ölüm”üñ yırtıcı

    óayvÀna teşbìhi úuvve-i vÀhimeniñ iòtirÀèıdır. Ölüme yırtıcı óayvÀn pençesiniñ iżÀfet ve iåbÀtı ise

    vehmiñ taãavvurıdır. BinÀenèaleyh murÀd idilen maènÀ óissì olmayup ãarf-ı vehm ve òayÀlÀtdan

    èibÀret olmaúla bir cümle-i kelÀmiyedeki istièÀre “istièÀre-i taòiliye” olur.

    (20) NÀbì’niñ:

    BÀd-ı ecel zemìne nihÀl-i vücÿdını

    äaldı şikest eyledi ol serv-i úÀmeti

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 761

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    beytinde ecele bÀê iåbÀt etmesi bu úabìldendir.

    Dördüncüsü “istièÀre-i temsiliyye” dir ki õihnde birúaç şeyéiñ ictimÀè ve terkìbinden óÀãıl

    olan müşebbeh de müşebbehün-bihiñ elfÀô-ı mürekkebesini istièmÀl itmekden èibÀretdir.

    MeåelÀ:

    Bir òuãÿãda mütereddid olan kimse óaúúında “Bir adım ileri gidiyor ve bir adım gerü

    çekiliyor.” Dinilür ki ol kimsenüñ bir işi işlemeğe niyyet ve hemÀn andan ferÀàat eylemesinden bir

    heyéet intizaè olunup ve bir şaòãıñ bir adım ilerü gitmesiyle bir adım girü çekilmesinden daòı bir

    heyéet-i intizÀè ile heyéet-i evveli aña teşbìh úılınup heyéet-i åÀniyeye dal olan èibÀre heyéet-i

    evvelÀda istièmÀl olunmuşdur.

    “Vech-i Şebeh” daòı gÀh iúdÀm ve gÀh mütenezziè olan heyéetdir.

    KeõÀ: Bir işi kimseye ùuyurmaúsızın yapup kendiñ yapmamış gibi ùuruyorsuñ diyecek yerde

    “ãamanıñ altından ãuyu ãalıvirüp kendiñ üzerine çıúıyorsuñ” dimesi de bir “istièÀre-i temåiliyye” dir.

    Aãlı yoúdur bilürüm vaède-i vaãl-ı dehenüñ

    NÀfile bÀl çalup aàzıma yalandırma beni

    beytinde “Aàza bal çalmaú” taèbìri de “istièÀre-i temåiliyye”dir.

    (21) İstièÀrelere Áèid TemrìnÀt

    Maèrifet cihÀnı tenvìr ider.

    İrÀée-i Ùarìú: “CihÀnı tenvìr” güneşe maóãuãdur. Maèrifetiñ fiél-óaúìúa tenvìr-i cihÀn itmesi

    muóÀldir.

    Maèrifet, feyz-baòşÀ-yı eõhÀn olmaúda, tenvìr-i cihÀn iden şemse müşÀbih ùutulmuş. Şemsiñ

    bir fièli maèrifete isnÀd olunmuşdur. Maèrifet cihÀnı tenvìr iden bir güneş gibidir.

    Zehr-i óasedle helÀk oluyor.

    İrÀée: Óased zehirli bir nebÀt veyÀ óayvÀna teşbìh idiliyor. O nebÀtıñ maòãÿãatıñdan olan

    zehr “müste’Àr” õikr idilerek aãıl müsteèÀrün-minh olan óayvÀn veyÀ nebÀt metrÿk bıraúılmışdır.

    Úalbime şimdi bir şuèÀèi ümìd nüfÿõ idebildi

    İrÀée: Ümìd bir cism-i münìre teşbìh idilerek maòãÿãatdan şuèÀè “müsteèÀr” meõkÿr olduàı

    óalde aãl müsteèÀrün-minh olan “şems” metrÿkdur.

    RÿzgÀr buluùları süpürüyordu.

    İrÀée: RÿzgÀr süpüren bir insana teşbìh idilerek maòãÿãatından “süpürmek” õikr idilmiş,

    müsteèÀrün-minh meskÿtun-anh bıraúılmış.

    O şaòã-ı leéim oralarda toòm-ı fesÀd ekiyor.

    İrÀée: FesÀd bir nebÀta teşbìh idilerek maòãÿãatından “toòm” müsteéÀr meõkÿr olduàı óÀlde

    müsteèÀrün-minhe õikr idilmemişdir.

    SemÀdan yire raómet ve bereket nÀzil olur. Lakin yerden semÀya tozdan başúa bir şey

    çıúamaz.

    İrÀée: èÁlì-cenÀb velì-nièmet ile nankör bir luùf-ı dìde óaúúında ìrÀd idilir.

    èÁlì-cenÀb velì-nièmet “semÀya” iyilikleri “bÀrÀn raómet ve berekete”

    (22) nÀnkör luùf-dìde “yere” muúÀbeleten eôhÀr itdigi muèÀmele-i cibilliye “toza” teşbìh

    idilmiş olur.

  • 762 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    Az zamÀn içre çoú iş itmişdi.

    SÀyesi olmuş èÀlem-gìr

    Şems-i èaãr idi èaãrda şemsiñ

    Ôıllı memdÿd olur zamÀnı úaãìr

    Óiddetinden Àteş püskürüyor

    Ceddinden Ùuña úaldı

    İşte imtióÀn vaúti geldi biz ise óÀlÀ bir şey ögrenmedik deyüp “İmtióÀn vaúti geliyor.” dimegi

    murÀd itmek.

    Ölüm pençesinden kimse úurtulmaz.

    Óerìf bütün maènÀsıyla bir şeytÀndır.

    Biz öyle fenÀ şeyéi işlemeyüz deyüp “İşlemedik” dimegi murÀd itmek.

    Cilve-gÀh-ı evliyÀdır yıúma úalbin kimseniñ

    İrÀée: Úalb intifÀèda binÀya teşbìh olunmuş. BinÀnıñ lÀzımı olan yıúma úalbe iåbÀt

    olunmuşdur. Yıúma, maózÿn itme maènÀsınadır.

    FelÀn adam óükmi geydi.

    FelÀn adam úurşunu yedi.

    FelÀn adam uãlu oùurmadıàından ãopayı yedi.

    Yaz elini uzatdı.

    Úış yalamadı çözdü.

    FelÀnıñ yüzü ayın ondördüne beñzer.

    Evim pÀdişÀhıñ sarÀyına beñzer.

    Bugün bir deñiz ile görüşdüm ki baña çoú çoú meséeleler òaber virdi.

    Faúìr iken iktisÀb-ı åervet idene “Dirildi.” dimek

    Óiddetli adama “Áteş püskürüyor.” dimek.

    Şiddetle dögülen bir ùıfla “Çocuk öldü gitti.” dimek

    HeyhÀt ey zavallı úuş! Bu taóassürleri yalñız kendi nefsiñe èaùf itme.

    ZìrÀ: Bu muóabbet-òÀne-i èÀlemde ben daòı ãayyÀd-ı bì-amÀn ecelden úurtulmaú içün ilticÀ

    idecek bir cÀy-ı selÀmet arıyorum… LÀkin nereye gitmeli? Geri dönülmez, ilerüsi mechÿl maèmÀfih

    nereye gitseñ o ãayyÀd-ı bì-dÀd seni taèúìb idecek.

    Şu arslan selÀm virmedi geçdi.

    (23) Tatarlar eånÀ-yı óareketlerinde uçarlar.

    Úusúunu, úulaàı düşmüş óayvÀn gibi gezersiñ.

    Bu óerìf deve úuşu gibi bir işe yaramaz.

    Dinlerini dünyÀya ãatanlarıñ dÀd ü sited ticÀretleri menfaèat-baòş olmaz.

    Ben seni bir kere ayaàını ileri ve bir kere geri atdıàını görüyorum.

    EyvÀh bu bÀzìçede bizler yine yandıú. ZìrÀ ki ziyÀn ortada bilmem ne úazandıú.

    (24) KİNÁYE

    KinÀye: Bir kelimeniñ maènÀ-yı óaḳìḳìsi irÀde olunabilmek üzere o kelime ile maèna-yı

    óaḳìḳìniñ levÀzımından bir şeyʾi murÀd itmege dinür.

    MeŝelÀ: Felan adamıñ ḳapısı açıḳdır. Cümlesinde ol adamıñ ṣaóìóan ḳapısı açıḳ olmaḳ

    maʿnÀsı irÀde olunabildiği gibi maènÀ-yı óaḳìḳìniñ ḫavaṣṣından olan cūd u seḫÀ kesret-i iósÀn daḫı

    ol ademde vücūdu murÀd olunmuş olur.

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 763

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    KezÀ:

    FelÀn adamıñ ḳılıcınıñ baàı uzundur.

    FelÀn adamıñ ḳafası ḳalın yaḫud ḳafası büyük veya ḳafası etli, dirler.

    FelÀn adamıñ çoḳ yemegi pişer.

    FelÀn adam ekmeğine düşmandır.

    miŝÀllerde kinÀyeye birer miŝÀldir.

    KinÀyeniñ nükteleri:

    KinÀyeniñ nükte ve sebeb-i istièmÀlleri àÀyet çoḳ ise de meşhurları bunlardır:

    1. Mevṣūfuñ óÀlini ìżÀó ve beyÀn içün istièmÀl olunur. (PÀk dÀmen, ehl-i èarż, eli

    açıḳdır, ṣaḫidir.) gibi.

    2. Mevṣūfuñ óÀliniñ miḳdÀrını beyÀn içündür. (Evinde bir gice bulunmaz; bir de

    gündüz.) deyüp (Çoḳ gezer) maènÀsını murÀd itmek.

    3. Mevṣūf medó içün istièmÀl olunur. (Ṣofrası meydÀnda) deyüp (ṣaḫi oldugı) ve

    (Keçesini ṣudan çıḳardı.) (ḤÀli ḫoşdur) dimegi murÀd itmek.

    4. Mevṣūfı ẕemm içündür. Eli bayraḳlı, yüzünüñ derisi ṣoyulmuş deyüp edepsiz,

    utanmaz maènÀlarını murÀd itmek.

    5. KelÀmı iḫtiṣÀr içün istièmÀl olunur. Birisiniñ evṣÀf-ı memdūóası söylenirken:

    CÀnım o adam zamÀnemizde birdir, dimek. Ve evṣÀf-ı meżmūmesini söylerken:

    Uzadıyorsuñ o adamıñ èÀr ṭamarı (25) çatlamış. Dinildigi gibi.

    6. MurÀdını her kimseye anlatmamaḳ içündür. Olan oldu; gelen geldi. Dimesi gibi.

    Ṣarardı beñzi óasedden benimle yÀri görüp

    Raḳìb-i rū-siyeh bir àarìb reng oldu

    Beytinde (Beñzi ṣarardı) mükedder oldı; dimekden kinÀyedir.

    KezÀ:

    èİnÀyet her gice yüz tutsa èiṣyÀnı óicÀb olmaz

    Güneş ṭoàduḳda zìrÀ perde-i ôulmet niḳÀb olmaz

    Beytinde (óicÀb olmaz) dimek (mÀniè olmaz) dimekden kinÀyedir.

    KeẕÀ: İóvÀnıñızdan birisine ḳardeşçe şikÀyet itmek isteyince èale’ṭ-ṭarìḳü’l-kinÀye (İtdigiñiz

    işi çoḳ beğendim. Ṭoàrusı mürüvvetiñize diyecek yoḳ. Maḳṣadıñız o işi begenmedigiñizi ve o ẕÀtıñ

    mürüvvetsizlik itdigini añlatmaḳdır.

    TAʿRḬŻ

    Taʿrìż ile kinÀye beynlerini baʿżılar tefrìḳ itmeyerek ikisi de birdir, dimişler. Faḳat

    ta’rìflerine diḳḳat idilse farḳ meydÀna çıḳar. Çünki kinÀye bir şeyʾi zikr idüp andan o şeyʾiñ lÀzımını

    murÀd itmek taʿrìfiyle muʿarrefdir. Taʿrìż ise maḳṣūd olan maʿnÀya iótimÀl olduàı gibi maḳṣūd olan

    maʿnÀnıñ ḫilÀfına daḫı iḫtimÀli olan lafôdır ki mütekellimiñ óÀli o maʿnÀnıñ añlaşılmasına ḳarìne

    olur.

  • 764 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    Nitekim:

    Şuña buña bed muʿamele iden bir şaḫsıñ yanında (insÀn-ı kÀmil (26) ancaḳ nasa óüsn ü

    muʿÀmele iden kimsedür.) dinür. Ve (Sen insÀn-ı kÀmil degilsiñ) dimegi ḳaṣd olunur.

    KeẕÀ:

    (AllÀh diyen maórūm ḳalmaz.) ve (Yalancınıñ evi yanmış da kimse inanmamış.) dinürse birinci

    cümlede Ḥażret-i Ḥaḳḳa mütevekkil olmayanıñ her şeyden maórūm, ikincide yalancınıñ dÀʾimÀ

    meẕmūm ve ṭoàru bir sözü vaḳt-i ibtilÀsında àayr-ı mesmūʿ olduàı murÀd idilse o muḫÀṭabıñ aḫlÀḳ

    ve aḳvÀline taʿrìżen söz söylenmiş olur.

    KeẕÀ:

    Üstünü başını yırtan bir çocuàa (Āferin şimdi seni sevdim.) Az maʿlūmatlı birine (ʿAllÀme-

    i cihÀn), ʿĀdì manôūmeler yazana (İkinci KemÀl), dinmesi hep taʿrìże birer miŝÀldir.

    KeẕÀ:

    Bir Àmiriñ, ḳaleme devÀm etmeyen bir efendiye (Beg efendi! ẔÀt-ı ʿÀliñiz àÀliba giceleri çoḳ

    meşàulsüñüz! O meşàūliyetiñ birazı buraya terk itseñiz iṣÀbet itmiş olursuñuz dimesi gibi.

    KeẕÀ:

    Hiçbir mektubu alınmayan bir arḳadaşa diger bir arḳadaşıñ (Yanıñızda maócūbum. Çünki

    iósÀn buyurduàuñuz mektūblarıñ hiç birisine cevÀb ʿarż idemedim.) yolunda cevÀbı gibi. Hep taʿrìôe

    miŝÀldir.

    (27) (Emŝile-i Àtìde kinÀye ve taʿrìżi tefrìḳ idiniz.)

    Gülistana naôìre olaraḳ (sünbülistan) risÀlesini teʾlìfe ḳalḳışana:

    BahÀristÀn ve Būstan ve GülisÀn yetişmez mi? Ne lÀzım SünbülistÀn. Dimesi.

    Kişi yoràana göre lazım uzatmaḳ ayaàın.

    FelÀn ḳabaḳulaḳ, ḳalın ḳafalıdır.

    Şu görilen iki ayaàı üzerinde yürürse ṭırnaḳları geniş bir óayvÀndır.

    FelÀnıñ evinde ḫayr yoḳdur.

    İḳdÀmÀtıñıza ṭoàrusu taósìnden başḳa bir şey denilmez çünki mesÀʿi-i vÀḳıʿÀñızıñ netÀyicini

    kimse inkÀr idemez. Deyüp muḫÀtabıñ çalışmadıàını kendisine añlatmaḳ.

    SelÀm virdim rüşvet degildür deyü almadılar

    Ḥükm gösterdüm fÀʾidesizdür deyü mültefit olmadılar

    Egerçi ôÀhirde ṣūret-i iṭÀʿat gösterdiler ammÀ zebÀn-ı óÀl ile cemìʿ-i suʾÀlime cevÀb virdiler.

    AṣóÀb-ı ŝervetden bir ẕÀta ḫitÀben:

    Yaz geçdi yine derd-i şitÀ var

    Ḳış geldi henüz evde kömür yoḳ

    Beytini irÀd idüp de kömür maṣrafını ṭalebinde bulunmaḳ (28)

    ʿİLM-İ BEDİʿ

    KelÀmda semʿe şevḳ ve rūóa ṣafÀ virecek ṣūretde tertìb ve intizÀm bulunmaḳ uṣūl ve

    ḳavÀʿidini bildiren ʿilme (ilm-i bedìʿ) dinür.

    ʿİlm-i bedìʿ iki ḳısımdır.

    1. MaʿnÀya ʿÀid olan muóassenÀta (MuóassenÀt-ı maʿneviye)

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 765

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    2. Lafôa ʿÀid olan muóassenÀta (MuóassenÀt-ı lafôiyye) dinür.

    MuhasenÀt-ı lafôiyyeniñ envÀʿı ʿadìdesi vardır.

    1. ṢanʿÀt-ı cinÀsdır.

    2. Lafôıñ maʿnÀları muḫtelif olduàı óÀlde telaffuôda birbirine müşÀbih olmalarıdır.

    VÀṣıfıñ:

    Dūş olup bir tÀze yÀre

    CÀna açdım tÀze yÀre

    beytinde vÀḳiʿ (tÀze ve yÀre) lafôları gibi ki mıṣraʿı evveldeki (tÀze) genç ve (yÀre) cÀnÀn ve mıṣraʿı

    ŝÀnìdeki (tÀze) yeñi ve (yÀre) ceróa maʿnÀsına olduàı gibi.

    Ṣanʿat-ı cinasın daḫı aḳsÀmı vardır.

    1. CinÀs-ı tÀm:

    İki lafôıñ nevʿ ve aded ve tertìb-i óurūfda ve óarekÀt ve sekenÀtda birbirine müşÀbih ve

    müsÀvì olmasıdır.

    MiŝÀl:

    Teveccüh ile daniş-verÀn dehre ḳażÀ

    Virür efendi żarūrì hemÀn ḳażaya rıżÀ

    beytinde birinci (ḳażÀ) óükūmet-i şerʿiye, ikincisi ise ḳader maʿnÀsınadır.

    Nefʿìniñ:

    Meclis-i erbÀb-ı dil bir laóôa sensiz olmasun

    Ḥürmetiñ inkÀr iden ʿÀlemde óürmet bulmasun

    beytinde birinci (óürmet) óarÀm maʿnÀsına, ikinci (óürmet) ikrÀm maènÀsınadır.

    KeżÀ:

    Şìr-i şìr-ḫÀr’da birinci şìr arslan, ikincisi süt dimekdir.

    (29) KeẕÀ:

    CÀh ile cÀhile refet mi gelir ʿÀlemde

    ʿİlm ifrÀz-ı maʿÀrifdir olan ṣaóib-i tuà

    KeẕÀ:

    RuḫsÀrını cÀnÀnıñ Àyìneye beñzetdim

    VÀh vÀh ne ḫaṭÀ itdim ayı neye beñzetdim

    KeẕÀ:

    Baàda mey içilüp nÀleler eyler n’eyler

    Ses çıḳmaz ʿacaba bülbül uyur mu n’eyler

    KeẕÀ:

    Ḳısmetiñdir yer yer gezdiren seni

    áÀfil olma ʿÀḳıbet yer yer seni

    ebyÀtı hep ṣanʿat-ı cinÀsa birer misaldir.

  • 766 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    2. Eger vücūh erbaʿ-ı meẕkūreden yalñız birinde iḫtilÀf bulunsa (cinÀs-ı tÀm)

    olmayup başḳa bir ism ile tesmiye olunur.

    Şöyle ki:

    İḫtilaf eger óarekÀt ve sekenÀtda ise (cinÀs-ı muóarref) dinür.

    (Ḥabbetü’l-berd, cennetü’l-berd)9

    CÀhil yÀ müfriṭ veyÀ müfriṭ olur.

    AʿmÀl, aʿmÀl-i ḫayriyeye ṣarf-ı efkÀr idenler

    Devr, dūr

    Miŝalleri gibi.

    KeẕÀ:

    Künc-i istiànÀ ararsan yoḳla künc-i ʿuzleti

    mıṣraʿı da bundandır.

    3. Eger iḫtilÀf tertìb-i óurūfda ise (cinÀs-ı ḳalb) dinür.

    rūzgÀr – zūrgÀr

    gibi.

    4. Eger iḫtilÀf ʿaded-i óurūfda ise (cinÀs-ı nÀḳıs) dinür.

    ʿÀli, meʿÀli – fem, fÀm – çeşm, çeşme – Àb, sirÀb – der, dÀr – dìvÀn, dìvÀne –

    KeẕÀ:

    Derūnuñ pür meʿÀrif hemnişìniñ murÀd-ı ʿÀrif ḳıl

    miŝalleri gibi.

    5. Eger iḫtilÀf óurūfuñ àayrısında ise (cinÀs-ı lÀhiḳ) dinür.

    MÀrÀn gibi birbirini ṣoḳmada yÀrÀn

    Bir sem-i helÀhildir adı (30) ṣoóbet-i aóbÀb

    beytinde mÀrÀn –yÀrÀn gibi.

    KeẕÀ:

    Āb-ı luṭfuñla zamÀn itdi zemini sìrÀb

    TÀb-ı ḳahrıñla ḳaża düşmeni eyler tehdìd

    beytinde zamÀn, zemini kelimeleri gibi.

    6. Ṣanʿat-ı ḳalbdir. O da ḳalb-i baʿż, ḳalb-i küll isimleriyle iki ḳısma ayrılır.

    1. Ḳalb-i baʿż: Tertìb-i óurūfuñ tertìbi külliyen olmayıp baʿż-ı óurūfda

    olmasıdır.

    LÀ-muʿiniñ

    Daḫl ider ḫuld yerine ḳaṣrınıñ her ṣafóası

    Raḳṣ olur óavżıñ içinde mihrüme ṣubó u mesÀ

    beytiniñ ḳaṣr ḳaṣr ile raḳṣ - daḫl ile ḫuld lafôları gibi.

    2. Ḳalb-i küll: TebeddülÀt kelimeniñ her óarfinde vÀḳıʿ olmaḳdır. Bu da ḳalb-i

    muntaôam, ḳalb-i muʿavvec nÀmıyla iki ḳısımdır.

    1. Ḳalb-i muntaôam:

    Bir kelimeniñ mevcūd olan óurūfÀt ṣırasıyla ṣoldan ṣaàa ṭoàru maʿkūsan oḳunduḳda yine

    kendisinde o maʿnÀ ôuhūr itmesidir. İḳbÀl - lÀbḳÀ, Àteş – şitÀ, lÀle – helÀl, dÀmÀd kelimeleri gibi.

    9 Soğuk tanesi, serin cennet.

  • Bosnalı Süleyman Fikri’nin İlm-i Belâgatdan Beyân ve Bedî’ Hülâsası (Metin) 767

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    Elde bulundu ʿizzet ve ʿirfÀn olur revÀy

    YÀver bize degildir emel-i şöhret ve riyÀ

    beytinde revÀy ile yÀver

    KeẕÀ Sūrūriniñ:

    Mūr gibi emrine ḳılmış iṭÀʿat ḫalḳ-ı Rum

    RÀm olupdur nitekim Mūsìye ey su mÀr

    beytinde mūr ile Rum, mÀr ile rÀm gibi.

    2. Ḳalb-i muʿavvec:

    Ḥurūfuñ tebdìl-i maóall itmesidir. MÀl-elem, mÀdih-Aómed, şükr-şirk gibi.

    (31) 2. Ḳalb-i müstevì:

    Bir cümle veyÀ mıṣraʿ veyÀ beytiñ ṣolundan ṣaàına ṭoàru óurūfatıñ taórìr ile yine aṣılıñ

    ôuhūru yaʿni iki ṭarafdan ḳırÀʾat olunduḳda mefhūmuñ bir olmasıdır. KurʾÀn-ı Kerìmde (Küllün fi-

    felek)10, (Rabbüke fe kebbir)11 gibi.

    KeẕÀ şÀʿiriñ

    Meveddetehu tedūmu li külli hevlin, Ve hel küllün meveddetehu tedūmu12

    KeẕÀ:

    Şu hemreh bülbül bilüp her mehveş

    Şükr-i be terÀzū-yi vüzÀret-i bergeş

    KeẕÀ:

    Ābì laʿl-i derd laʿl-i bÀ

    Odur o rūóÀ óūr vÀr devÀ

    Beytleri hep bu ṣanʿat üzre inşÀ idilmişdir.

    3. ṢanʿÀt-ı ʿaks ve tebdìldir. ʿAks ve tebdìl kelÀmda bir cüzʾüñ cüz-ü

    Àḫir üzerine taḳdìm itmesine dinür.

    Her düzüñ bir yoḳuşu; Her yoḳuşuñ bir düzü var.

    Vehbìniñ:

    Sūrìniñ dÀʾiresi dÀʾìre-i sūr oldı.

    Sürūriniñ:

    Būseñe cÀn virmiş iken virdi būseñ baña cÀn

    Her kemÀliñ bir zevÀli; her zevÀliñ bir kemÀli var.

    ʿĀdÀt essÀdÀt; sÀdÀt el-ʿÀdÀd

    KelÀmü’l-mülūk; mülūkü’l-kelÀm

    10 Kurʾan-ı Kerim, Enbiya Suresi 33. ayet: Onların herbiri ayrı bir yörüngede yüzmektedir. 11 Kurʾan-ı Kerim, Müddesir Suresi 3. ayet: Sadece Rabbini yücelt. 12 Anlamı: Şaşkınlık zamanlarında onun meveddeti kalır; acaba herkesin meveddeti her zaman kalır mı? (Bu beyit hem sağdan hem de soldan okunduğunda anlamı olan bir özelliğe sahiptir.)

  • 768 Abuzer KALYON

    Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

    Volume 10/16 Fall 2015

    miŝÀlleri gibi.

    4. Reddü’lʿacz-ale’ṣ-ṣadr:

    ʿAcz: Bir fıḳranıñ nihÀyet cümlesi ve şiʿirde bir beytiñ mıṣrÀèı olunan

    nıṣf-ı Àḫiridir.

    Ṣadr: Bir fıḳranıñ ilk cümlesi ve şiʿirde bir beytiñ mıṣrÀèı olunan nıṣf-ı evvelidir.

    Ṣadr ile ʿacz arasına daḫı ḫaşv dirler. İşte şu taʿrìfe göre reddüʾl-ʿacz-ale’ṣ-ṣadr dimek:

    Ṣadrda meẕkūr olan bir kelimeyi ʿaczde ẕikr ile ṣadrdan itmekden ʿibÀretdir ki altı nevʿdir:

    (32)

    1. MaʿnÀda müşterek bir kelimeniñ ṣadr ve ʿaczde bulunmasıdır.

    El-óiletü’l-terkü’l-óiletü13

    Güher-şinÀsdandır ḳadr-i güher

    miṣÀleri gibi.

    2. Nevʿ: MütecÀnis iki lafôıñ ṣadr ve ʿaczde bulunmasıdır.

    KÀfir el-niʿmetü’l-kÀfir

    SÀbitiñ:

    SaʿÀtde geldi dimekdir ʿÀşıḳ-ı dil-ḫasteye

    Sìnesiñ açıp nezÀketle o sÀʿÀt gösteriş

    miŝÀlleri gibi.

    3. Nevʿ: Ṣūretde, maʿnÀda müşterek bir kelimeniñ ḫaşv ile ʿaczde bulunmasıdır.

    Fużūlì’niñ:

    Gerçi cÀnÀndan dil-i şeydÀ içün kÀm isterem

    Ṣorsa cÀnÀn bilmezem kÀm-ı dil-i şeydÀ nedür

    Gibi.

    4. Nevʿ: MütecÀnis lafôından birisinin ḫaşvde diğerinin ʿaczde bulunmasıdır.

    ŞÀʿiriñ:

    Dimezdi al teşne ḳarìb olmasa serÀb

    ḬmÀ ider bu nükteʾi bir nikìn mÀile

    gibi.

    5. Nevʿ: İştiḳÀḳ ṣanʿatı óÀvì olan iki lafôıñ ṣadr ve ʿaczde bulunmasıdır.

    ŞÀʿiriñ:

    Çekerek óalḳa-i tevóìde perì-rūları tesbìó

    ʿĀḳıbet öyle żaʿif oldu ki bir Hū çekemez.

    6. Nevʿ: İştiḳaḳ ṣanʿatı óÀvì olan iki lafôıñ ṣadr ve ʿaczde veyÀḫūd ḫaşv ve ʿaczde