111
BUDOKAI DO ya da KIRIK KALPLER KUMPANYASI 2012 E.Bekir Hocaoğlu Westminster/Londra 23.10.2012

Budokai Do

Embed Size (px)

DESCRIPTION

E.Bekir Hocaoğlu,Budokai Do Ashihara Karate

Citation preview

Page 1: Budokai Do

BUDOKAI DO ya da

KIRIK KALPLER KUMPANYASI

2012

E.Bekir HocaoğluWestminster/Londra

23.10.2012

Page 2: Budokai Do

1

WUSHU FEDERASYONUNDA BİR ÜVEY EVLAT: I

BUDOKAI DOya da

KIRIK KALPLER KUMPANYASI

“Geçmişinizi bilmek istiyorsanız bugünkü şartlarınıza bakın. Geleceği görmek istiyorsanız bugünkü yaptıklarınıza bakın.”

(Çin Atasözü)

MÜHİM TAVSİYE

Bu yazıyı okuyacaklara, öncelikli olarak daha evvel Wushu ile ilgili yazdığım metni okumalarını salık veririm. Çünkü burada duyacağınız hemen her şey, bir evvelki yazımda yazdığım olaylar olup biterken gerçekleşmiştir. Ancak ikisi birlikte okunduğunda parçalar tamamlanmış olur.

Bu arada Wushu ile ilgili metin geniş kitleler tarafından okunmuş. Değişik tepkiler aldım yazılanlarla ilgili. Kimileri eleştirel, kimileri takdirle kimileri de tarafsız kalarak tepki verdi. Teşekkür etmek isteyenler bizzat aradı. Bazıları da uzun uzun e-mailler yazarak kendi haklarında yazılanların yanlış veya eksik olduğunu ispata çalıştılar. Hatta niyet okuyuculuğu yaparak yazımdan camiaya yol gösterme gibi bir çıkarsama yapma cüretini gösterenler de oldu. Oysa amacımı net olarak belli etmiştim. Elbette ki gayem; camiada bir kanaat husule getirmektir. Bunun zaman alacağını da iyi biliyorum. Fakat iyice anlaşılsın ki bu hikâye, bizatihi benim hikâyem değildir. Bizim hikâyemizdir. Böyle algılana ve hikâyemizin mutlu sona erişmesi için burada zikrettiğim hatalar tekrarlanmaya, kıssalardan hisse kapıla, tecrübelerden istifade edile... Söyleyebileceğim budur!

Tabii bu metinler her ne kadar gerçekleri yansıtmak kastıyla kaleme alınıyorlarsa da bir başka amaç; insanlarda gizli kalmış ama açığa çıkarılması kendilerinin ve başkalarının faydasına olan özelliklerinin üstündeki tozu üflemektir. O nedenle olayların kahramanlarını betimlenirken bazı noktalarda pozitif ayrımcılık yaptım. Bu durum benim, o insanları nasıl görmek istediğimle alakalıdır. İnsanların herkesçe malum negatif yüzlerini su yüzüne çıkarmak gibi boş ve saçma bir gayem yok. Bu

Page 3: Budokai Do

2

zaten biliniyor. Kusurlara bakışım meşhur Selçuklu mütefekkiri Celaleddin Rumi penceresindendir.

“ Kusur bulmak için bakma birineBulmak kastıyla bakarsan bulursun.Kusuru örtmeyi marifet edin,İşte o zaman kusursuz olursun”

Bana yazanlara başkaları hakkında uygun üslup kullanmalarını ve eleştirilerini bu şekilde başkalarıyla yazı olarak paylaşmalarını tavsiye ettim. Fakat anladım ki bu cesarete sahip kişi yok denecek kadar az. Herkes basit hesaplar peşinde. Oysa cesaret edebilseler, yeni bir boyutun açılacağını görürler. Sonuçta geçerli olarak hala benim yazdıklarım kalmış oluyor.

PARMAK-AY METAFORU

Beni hayal kırıklığına uğratan bir başka husus da, yazıda adı geçenlerin birbirleri aleyhine bana yazdıkları oldu. Demek bu kişiler metindeki ana fikirden zerre kadar nasiplenememiş. Demek ki kişinin fikri neyse zikri de o! Üstelik kullandıkları üslup da çok bayağı. Daha ilginci kendisinden övgüyle bahsettiğim bir zat, bir başkasını neden karalamadım veya neden onun hakkında iyi şeyler yazdım diye tepki gösterdi. Bütün bunlara rağmen yazdıklarım tekrar tekrar okunduklarında etkileri artacaktır. Tesellim bu!

Önceki yazı ile ilgili kritiği uzatmayacağım. Ama memnuniyetle gördüm ki bazı insanlar, olan biten hakkında düşünüyorlarmış. Evet, belki zaman alacaktır ama daha hayırlı bir noktaya ulaşmamız kuvvetle muhtemel. Elbette “kendimizi değiştirmedikçe, üzerimizdeki nimet değişmeyecek.”

Aynı amacı bu metni yazarken de hedefliyor ve muhatapları üzerinde olumlu tesir bırakacağını ümit ediyorum. Umarım bu tesir bundan sonraki nesillerde de katlanarak devam eder. Yalnız şu da bilinmelidir ki bu yazılanlar sadece bir kişiye bile kılavuzluk yapsa, bir kişinin fikirlerinde pozitif bir değişikliğe vesile olsa maksadım tam manasıyla ve hakkıyla hâsıl olmuş olur.

Her ne kadar Wushu ile ilgili yazımda muhatap bulmakta hayli zorlandığımı belirtmişsem de Budokai do camiasında böyle bir sorunum yok çok şükür. Muhatap istemediğiniz kadar…

Page 4: Budokai Do

3

Yazdıklarımda yine eksik ve tevile muhtaç kısımlar olacaktır. Wushu metnindeki taahhüdümü burada da tekrarlıyorum: Söylediklerimin aksini iddia edenlerin söyledikleri doğrudur. Onlara itibar edile.

Bu yazıları elbette kuru kuruya bir anlatı, bir macera olarak kaleme alıyor değilim. Bütün bu bahsettiğimiz süreçler bugün de devam etmektedir. Gerek bu süreçlerin tanımlanmasında gerekse eksikliklerin düzeltilmesinde bu metinlerin katkı sağlamasını diliyorum. Amacım bu yazılarla tarihe kayıt düşmektir. Bilhassa bu yazıda bahsi geçen aktörlerin işlerini kolaylaştırmaktır.

Metin neyi anlatırsa anlatsın, olumsuzluklarda baş sorumlu dönemin Federasyon Yöneticileridir. Başarıya gelince o her birimize aittir. Bu noktada yerinde bir girizgâhla başlamanın faydalı olacağı ortaya çıkıyor… Yazdıklarım umarım gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına vesile olur ve sorumlular tarih önünde yargılanmış olur. Yine parmak-ay misalini hatırlatmak isterim. “Parmak ayı işaret ettiğinde bakılması gereken parmak değildir.”

Sorumluluk bahsinde, önemli bir detayı gözden kaçırmamak gerekir. Aksi halde sapla saman birbirine karışabilir. Bunun için yine bir kıssadan yardım alalım…

LEV DAVİDOVİÇ BRONŞTAYN TROÇKİ

Olayların üzerinden zaman geçtikçe insanlara bakış açımız tamamen değişebiliyor. Bir dönem kahraman olarak anılanlara hain, hain olarak anılanlara kahraman yaftasını vurabiliyoruz. Şüphe yok ki bu adamlardan biri Troçki’dir. Troçki’nin hikâyesi biraz bütün hikâyelere benzer. Anlatayım da ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın…

Fikriyatı değilse bile kronolojisi ve kaderi beni en çok etkileyen adamlardan biri Troçki olmuştur. San Petersburg’da Bolşevik İhtilalinde, Çarlık Rusya’sıyla devrimciler arasında kararsız kalan orduyu devrim saflarına dâhil eden meşhur söylevi veren adamdır kendisi. Devrimden sonra da Kızıl Ordu’yu dizayn etmiş ve başına geçmiştir. Vladimir Lenin’in yanı başında, devrimin ikinci adamıdır. Lenin 1924’de ölmesiyle birlikte Troçki ve Stalin kıyasıya bir siyasi mücadeleye girişirler.

Lenin döneminde başta enternasyonal olmak üzere birçok siyasi görev almıştı Troçki. Stalin teker teker bu yetkilerini tırpanladı ve sonunda da parti ile ilişiğini keserek Türkiye’ye sürgüne yolladı Troçki’yi. Geleceği ülkenin Türkiye olmasında özel bir sebep yoktur. Dünya üzerinde kendisine vize veren

Page 5: Budokai Do

4

yegane ülke olduğu için gelmiştir bizim topraklara. Dört yıl kaldığı Büyükada’dan siyasi bir faaliyete karışmama hususundaki hassasiyeti ve dilini bildiği bir ülkeye göç etme amacıyla ayrılır. Çok sayıda dil bilen ve Rus devriminin manifestosunu yazan adam, İstanbul’da kaldığı dönemde “İhanete Uğrayan Devrim” isimli eserini yazar. Kitapta Stalinizmi kıyasıya eleştirmektedir. Bu vesileyle zulmünün ve kudretinin zirvesinde olan Stalin’in iyice öfkesini çeker ve Türkiye’den ayrılmadan bir yıl evvel Rus vatandaşlığından atılır.

Türkiye’yi terk edip dilini konuşabildiği Fransa’ya yerleşir ama iki yıl sonra sınır dışı edilir. Bir müddet Danimarka’da kaldıktan sonra cebindeki Türk pasaportuyla sığınma talebini kabul eden Meksika’ya gider. Troçki “sürekli devrim” tezini ortaya atan bir düşünürdür ve Stalin Rusya’sı için büyük tehdittir. Yıllar sonra bu tezi, demir perdenin yıkılmasına sebep olan Glasnost ve Perestroyka’yı yaratacaktır.

1940 senesinde Stalin’in ölüm listesinde olup çok iyi korunmasına rağmen kendisiyle röportaj yapmaya gelen bir İspanyol gazeteci tarafından suikasta uğrar. Evinin bahçesinde konuşurlarken gazeteci yerde duran kazmayla Troçki’yi başından ağır yaralar. Korumaları bahçeye dalar ve gazeteciyi linç etmek üzerelerken engel olur onlara. “Bu adamın anlatacak bir hikâyesi var” der.

Ancak bir gün dayanabilir Troçki. Ertesi gün ölüm döşeğinde ve bilinci yerindeyken gelen sorguçların “size saldıranı tanıyor muydunuz?” sualine tarihi bir cevap verir. “Evet, çok iyi tanıyorum. Josef Stalin’di.”

Stalin büyük bir düşmandan kurtulmuştur. Evvela katilin anasını Moskova’ya davet eder ve madalya takar. Bir Rus ajanı olduğu bir türlü ispat edilemeyen gazeteci 20 yıl hapis yatar ve çıktığında Rusya’ya taşınır. Krallar gibi karşılanır ve dönemim KGB Başkanı gazeteciye “Sovyetler Birliği Kahramanı” madalyası takar ve ölünceye kadar rahat içinde yaşatır.

Kıssadan hisse Troçki katil olarak gazeteciyi değil, Josef Stalin’i ihbar etmiştir. Hakikati de öyledir… Tetiğe çeken değil çektirendir katil!

Olaylarda sorumlunun kim olduğunu bilmek herkesin hakkıdır. Tabi burada önemli bir detayı gözden kaçırmamak gerekir. Şayet Federasyon Başkanı, olan bitenin olup bitmesine izin vermiş ise sorumluluk

Page 6: Budokai Do

5

sahibidir. Değilse sorumluları müsebbiplerdir. Bu yazıda olaylardaki müsebbiplerle tanışacaksınız.

Başlayalım o zaman.

ÜSLUP ve BEKLENTİ

“Ben dehamı hayatıma koydum. Eserlerimde sadece kabiliyetimi görebilirisiniz.”Oscar Wilde

Görece daha yeni ve daha yoğun olan Kontak Karate camiasından beklentilerim çoktur. Birçok tecrübeye şahitlik etmiş ve kendileri de epeyce görmüş geçirmiş bu camiadan insanlık lehine büyük faydalar umuyorum. Bu potansiyele sahip kişiler camiada var. Yıllar yılı çatısı altında bulundukları birçok branşın adeta zencileri olarak hayatta kalmayı başarmış bu kesim, büyük bir patlamanın eşiğindedir. “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcut” metaforunu kullanmış olmak bilmem abes kaçar mı bu noktada. Ama kendini iyi konumlandırmış bu camia, ne istediği hususunda fikir birliğine varırsa, artık tutulamaz. Birçok spor branşının yıprandığı, köhneleştiği, kavgalarla zayıfladığı dünyada yeni ve güçlü bir soluk olabilir.

Bu sebeplerden ve camia içindeki insanların samimiyet ve edeplerinden ötürü zaman zaman, Wushu için yazdığım metinden daha ağır ve daha sorumluluk yükleyici bir dil kullanacağım. Okurların kıyas yaparken bu düşüncemi dikkate almaları gerekir. Şayet hedeflediğimiz noktaya gelirsek, bu camiayla sadece Kontak Karate alanında değil, paralel ve dikey birçok sahada çok verimli işler yapacağımıza inanıyorum.

USTA’YA SAYGI

Tasavvuf diliyle söyleyecek olursak, Türkiye’de vuruşlu Karatenin banisi; hocaların hocası Ferhat Özsert’tir. Ondan yetişenler, şu anda camiada kanaat önderi konumundaki genç nesil hocaları yetiştirdiler. Kendisiyle çok tanışmak istedim ama nasip olmadı. Hata, arayıp bulup ziyaret

Page 7: Budokai Do

6

etmeyen bende tabi. Duyduğum kadarıyla Ferhat Hoca şimdilerde bu sporu yapamıyor ve Sarıyer taraflarında mukim bir hayat sürüyor. Adı gibi dağları delecek kadar azimli ve soyadı gibi hakikaten kaya gibi olan bu adam, zamanında olağandışı kuvveti ve tekniği ile ün yapmış bir civanmert. Dinlediklerimden edindiğim izlenimle, bir parça kendisini anlatmaya çalışayım. Böylece bu sporların yapılmasına vesile olmuş, pürüzsüz bir zemin hazırlamış insanı hayır, saygı ve minnetle yâd edelim.

Ferhat Özsert Hoca hakkında detaylı bilgi edinmem ancak 2010 senesinde olabildi. O zamana kadar camiadan bizimle muhatap olanları ve kısmen onların hocalarını tanıyorduk. Fakat Wushu Kung Fu kadar eskiye dayanmayan Karate sporunun Türkiye’ye ulaşma hikâyesine merak salmıştım ve çevremdekilerden bilgi topluyordum. İşte bugün bir şekilde vitrinde olan ve çoğunluğu TWF yapılanması dışında bulunan Nihat Yiğit, Sermet Ulufer, Fikret Küçükakdere ve Hilmi Asal gibi hocaları yetiştiren hoca, Ferhat Özsert’tir.

Elbette ki Ferhat Özsert’in biyografisini yazmayı denemek, benim bilgi dağarcığımın çok ötesinde bir eylemdir. Bunu öğrencileri yazmıştır veya yazacaktır. Buna rağmen kısmi bir malumat teşkil etmesi ve olayların başlangıcı olması hasebiyle hikâyeye Ferhat Hoca ile başlamak uygundur.

Ferhat Hoca, ta yetmişlerde daha Karate’nin bile doğru dürüst esamisi okunmazken Mecidiyeköy’de “Oyama” adlı okulunda Kyokishin dersleri veriyordu. Japonya’daki merkezin bir branş şefi olarak faaliyet gösteriyordu. Zamanı gelip Türkiye Karate Federasyonu (TKF) kurulunca Kyokushin’in merkezinden Mas Oyama ile temasa geçer ve bundan böyle faaliyetlerin TKF üzerinden yürütüleceğini bildirir. Mas Oyama buna şiddetle karşı çıkar ve TKF’yi tanımayacağını beyan eder. Bunun üzerine Ferhat Özsert Mas Oyama’dan aldığı diplomaları yırtarak bir zarfa koyar ve Japonya’ya postalar. Kyokushin yapmayı da bırakarak Ashihara’ya geçer. Böylece Ashihara çalışmaları başlamış olur.

Ferhat Hoca’nın bu sert tepkisinin sebebi çok anlayanlar için çok anlamlıdır. Bugünlerde bu camianın unutmaya başladığı o hasleti burada dile getirmek çok önemli. Hoca diplomalarını yırttığında etrafında bulunanlara şöyle sesleniyordu: “Benim devletimi tanımayanları ben hiç tanımam!” Ferhat Hoca kendine yakışanı yaptı şüphesiz. Ama uğruna diplomalarını yırttığı devleti kendine yakışanı yaptı mı o meçhul. Ama çok şükür ki devlet de, Ferhat Özsert Hoca da hala var. Ve geleneğimizden biliyoruz ki “zararın neresinden dönülürse kardır.”

Page 8: Budokai Do

7

Ferhat Hoca’nın Ashihara’ya geçmesiyle birlikte çok sayıda talebesi de onu takip eder. Bunların içinde sonraları kendi stilini oluşturacak olan ve o yıllarda parlak bir gelecek vadeden öğrencisi Nihat Yiğit de vardır. Zaten Ashihara’nın gerçek manada gelişip yerleşmesi, doksanlı yıllarda bu stillerin gerçek manada profesörü olmuş Nihat Yiğit’in yıllarca kaldığı Japonya’dan Türkiye’ye dönerek yoğun eğitimini vermesiyle olur. Fakat bu bahar uzun sürmez.

Öğrencileri Ferhat Özsert’i çok disiplinli, kişilik sahibi, karakteri sağlam, milli değerlere sonuna kadar bağlı ve gerçek bir Kancho olarak anlatıyorlar. İnsanlar onunla antrenman yapmış olmayı büyük bir onur sayıyorlar. Sanırım “yaşayan efsane” tanımlamasına uyan yegâne vuruşlu karate ustası odur. Aslında şekilde anılmak ödüllerin en büyüğü…

ÜÇ CEPHEDEN WUSHU FEDERASYONU

Federasyon’da göreve başladığımda karşılaştığımız muhataplar, sadece Wushu yapanlardı. Bunlar kısmen Aikido yapanları da temsil ediyordu. En azından Aikido’da kimlerin etkin olacağı hususunda elimize bir liste tutuşturmuşlardı.

Başkan olmamın üzerinden bir müddet geçmişti ki Pierre Loti’deki ofisime randevu alarak bazı arkadaşlar geldi. Tamamını hatırlayamıyorum ama içlerinde net olarak Ramazan Sevinç, İsmail Tuğla ve Osman Tok vardı. Sanırım Muzaffer Ilıcak da onlarlaydı veya hep birlikte daha sonra geldiler. Ellerinde birkaç klasör dosya ve bir dizüstü bilgisayar vardı. Heyecanlıydılar.

Yüzlerinden Anadolu çocuğu oldukları anlaşılıyordu. Öyle fazla entrikaya bulaşmamış, saf, gerçek amatör ruh sahibi kişilere benziyordular.

Bu tanışma faslı esnasında ve bundan sonraki dönemlerde kelimenin tam manasıyla başımın etini yediler. Çok şey yaşadık. Başlangıçta kurtulmak için çok şey denedim. Hatta bunların en önemlisi Federasyonun benden habersiz aldığı Ashihara Budokai’’nin federasyon bünyesinden atılma kararı idi. (Muhtemelen kararda benim de imzam vardır çünkü A. Akyüz’ün ne yazdığını okumadan imza atıyordum.) Ama sonunda her ne olmuşsa her konuda bu guruba destek olmaya gönüllü oldum. İşte bu metin biraz da azimli ve samimi olmanın nasıl sonuçlar doğurabileceğini anlatan bir hikâyedir. Diğer yandan bu durum, bu camiadaki çalışkan, dostluğa önem veren, yol yürürken kimseyi feda etmeyi aklından bile geçirmeyen, özverili, edepli, ahlaklı insanların tarihe kayıt düştükleri bir başarı hikâyesidir.

Page 9: Budokai Do

8

Görüştüğüm guruptan İsmail Tuğla daha evvel branşa As Başkanlık yapmıştı. Sanırım o zamanlar Karateye bağlıydılar. Başkan da Halil Durna idi.

WUSHU’DAN SONRA BİLMEDİĞİM BİR BAŞKA SAVUNMA SANATI

Daha Wushu ile ilgili düzenlemeleri bitirememiştik. Bu gelenler, kendilerini Ashihara Budokai’ciler olarak tanıtmıştı. Aikido gibi onlar da kendilerini Federasyonun asli unsuru değil sığıntısı olarak görüyorlardı. Bu durum taleplerine de yansıyordu. Ellerini masaya vurarak dik bir şekilde değil, daha bir rica minnet (hatta yalvar yakar) tavır içindeydiler.

İşe, onların da Wushu’nun sahip olduğu hak ve imkânlara sahip olduğunu kendilerine iyice belleterek başladım. Onlar bana inandılar ama aradan geçen seneler içinde bu öğretinin gerçek olmadığı müteaddit defalar ortaya çıktı. Hakikaten birden çok branş barındıran federasyonlarda, ana branşın dışındakiler kolaylıkla göz ardı edilebiliyordu. Bu her ne kadar vicdana sığmasa da böyleydi.

Bir gün vatandaşın biri Federasyon’a, “ Ashihara- Budokai ismi bizim patentli markamızdır. Kullanılması derhal bırakıla” mealinde bir yazı gönderdi. Gelen yazı oldukça bozuk bir imla ve ağır bir dille yazılmıştı. Araştırıp soruşurduk. Meğer bu isim, bu camiadaki bir gurup tarafından tescil edilmişmiş. Üslubu kâğıt üzerinde görünen ekiple diyalog kurmanın faydasız olduğuna karar verdik. Mücadeleye girmedik ve ismi değiştirme kararı aldık. Zaten devletin bu branşı koruma kollama amacıyla kurduğu federasyonla isim konusunda mücadeleye giren ekipten ne fayda gelirdi ki…

Japonya orijinli spor branşlarında karşılaştığım en büyük sorun, tekniğin bir kişi veya gurubun kontrolünde olmasıydı. Bu nedenle teknik sahipleri (Kancho’lar) dünya üzerinde branşlaşma yolunu seçiyorlardı. Bu branşlar aynı zamanda belge dağıtan, çoğunlukla da bu dağıtımda liyakat değil maddiyatı ön planda tutan kulüplerdi. Ciddi bir kaos hakimdi. Bırakın Ashihara Budokai’yi, çok daha şümullü olan Aikido’da da durum böyleydi. Sistemin merkezi, güç elinden gidecek endişesiyle bütün formel uluslar arası yapılanmaları karşıydı. Bunu sonradan da görecektik. Budokaido da bu durum, bize çok zaman ve efor kaybettirdi. Üstelik mücadele ettiğimiz klikler sadece dışarda değil, içerde de idiler. Bazen de iç ve dış birleşip hareket ediyorlardı. Bu yersiz talep bu sporların gelişiminin önündeki en büyük

Page 10: Budokai Do

9

engeldi. Ben ayrılmadan evvel Türkiye’de düzenleme kararı aldığımız Avrupa Şampiyonasına Japonya’daki Honbu karşı çıkacaktı. Sebebi, Türkiye’de üyemiz yok… Tüm kulüpleri temsil eden Federasyonu kabul etmeyen bu anlayış ile mücadele etmek her spor adamının temel misyonu olmalıdır. Teknik ile değil ama…

İLK HATA

Patent sahipleri Ashihara Budokai ismine itiraz edince toplanıp karar aldık. Ziyaretime gelenler Muzaffer Ilıcak ile iyi ilişkiler içindeydiler. Muzaffer Bey ayrıca Yılmaz Aydın tarafından da refere bir isimdi. Adı, mücadele sporlarına destek veren kişi olarak geçiyordu. Basında kendisini takip etmeye başlamıştım. Hatta arşivlerden hemen hemen tüm yazdığı yazıları bulup okudum. Yazdıklarından çıkardığım, kendisinin sadece sportif alanda değil sosyal meselelerde de duruş sahibi birisi olduğuydu. Gazete dışında mücadele sporları ile ilgili web portallarında da yazıyordu. Bu işlerle ilgili bilgi sahibi olan adamlardan biriydi ve kalem sahibi olduğundan da bu bilgileri rahatlıkla biz yöneticilere aktarabiliyordu. Kendisine Federasyonun danışma kuruluna girmeyi teklif ettik. Kabul etti.

Bir gün birlikte yemek yedik sonra kendisini araçla köşe yazarlığı yaptığı Tercüman gazetesine götürdüm. Yolda ve gazetede sohbet etme imkânı bulduk. Uluslararası olayları bilen, camianın ortalamasından yukarda bir bilgi ve entelektüel deneyime sahip biriydi. Hakkında duyduğum tek çatışma hususu, benim yanımda da bir ara münakaşasını yaptıkları Kemal Yolcu ile aralarında olan “Karakuşak” dergisinin isim hakkı polemiğiydi. Muzaffer Ilıcak ismin kendisine ait olduğunu ileri sürüyordu. Sorun hala gündemde midir bilmem.

Sayın Ilıcak bende, olaylara hâkim olduğu izlenimini bıraktı. Böylece kendisinden danışman olarak istifade etmenin bir avantaj olduğuna karar verdim. Gerçi sonradan hâkimiyetinin Ashihara Budokai için çok yetersiz olduğunu anlayacaktım. Ama maalesef işler öğrenilinceye kadar kılavuzlarla takip ediliyordu ve bazen de iş işten geçebiliyordu. Budokai Do için hiçbir zaman iş işten geçmedi çok şükür.

Muzaffer Ilıcak’ın katkılarını gördüm. Görevde olduğum süre içinde bana hep empatiyle yaklaştı ve benim dışımdakilerin hata yaptığı dönemlerde keskin kalemini şahsım aleyhinde kullanmadı. Kendisine bu erdeminden dolayı teşekkür ediyorum. Gerçekten mücadele sporlarının basın kolu diye ortalıkta

Page 11: Budokai Do

10

dolaşan öyle kifayetsiz kimseler var ki, onları görünce Muzaffer Ilıcak’ın farkını hemen anlıyorum. Öte yandan sonradan Muay Thai As Başkanlığı’na seçilmesini garipsedim. Bu nitelikteki insanların camiada tarafsız kalmaları veya uluslararası görevler yapmalarını faydalı bulmuşumdur.

Biri, Sirkeci’deki ofisime her gün telefon açıyordu. Münür Nurettin Çeliktutan. Kendisiyle Hilton’daki Wushu tanıtım günlerinde karşılaşmıştım. Olaylara vakıf değildim ve Çeliktutan da stantta Ashihara Budokaido broşürü dağıtıyordu. Spor bakanı standı ziyaret ettiğinde ortaya çıkmış ve kendisini tanıtmıştı. Sonra yokluğumda birkaç kez ofise gelip gitti. Ama karşılaşamadık hiç. Sanırım branşın isminin patentine sahip olan gurubun sözcülüğünü yapıyordu. Bu süreçte teknik kurullar oluşmuştu ve patent sahipleri ekibimizin dışındaydı. Sonradan anladım ki zaten onların içeri gelmek gibi bir niyetleri de yokmuş. Şimdi ne durumdadırlar bilmiyorum ama sanırım hala dışarıda ve kendi başlarınalar. Bir daha görüşmedik biz.

Ilıcak’ın önerisini dikkate alarak, branşın ismini ”tek celsede” değiştirdik ve anlamını kimsenin bilmediği Budokai Do adını tescil ettik. Böylece uzun, ardı arkası kesilmez yurtdışına bağlanma temaslarımız da başlamış oldu.

KATMANDU BAĞLANTISI

Meğer Budokai Do, Nepal’de yerleşik bir organizasyonun adıymış. İsim tescil edilir edilmez, içinde Muzaffer Ilıcak’ın da olduğu kişiler bana yeni bir dosya getirdi. Dosyada Nepal’deki bu organizasyonun web sitesinin çıktıları vardı. Gerçi Nepal’e karşı ön yargılı filan değildim. Derin bir kültürü olduğunu, Katmandu Şehrinin methini işitmiştim. Komşusu Tibet’te bir müddet kalmışlığım ve Nepal Himalayalarına yakın bir yerde maceralı bir tırmanış yapmışlığım vardı bir yıl evvel. Hatta dosyanın bana geldiği o günlerde Nepal ve Bhutan’ı içeren bir yolculuğa hazırlanıyordum. Yani durumu uygunsa Nepal merkezli bir organizasyona elbette bağlanabilirdik.

Burada önemli bir hususu dile getireyim. Federasyonların varlık sebebi, bir ülkede o işle iştigal edenlerin kendi başlarına yapmalarının zor veya imkânsız yahut masraflı olduğu şeyleri camia menfaatine yapmaktır. Yani federasyon tıpkı devlet yapılanmaları gibi sorun çözen, yol açan şeklinde konumlanmıştır. Fakat gelin görün ki tıpkı devlet gibi, federasyonlar da çoğu kez sorun merkezi veya ön tıkayan şeklinde tezahür

Page 12: Budokai Do

11

ediyor. Budokai Do ve TWF söz konusu olduğunda bu tez net olarak geçerlilik kazanır.

Nepal’deki yapılanmayı inceledim. Cevap alamadığım mailler yazdım kendilerine. Bağlanılması olası olmayan bir yerdi. Ramazan Sevinç’in kulübü çok daha kurumsal bir yerdi kıyaslama yapıldığında. Nepal’in başında bir “Guru” vardı ve malum Uzakdoğu hodbinliğiyle alçak dağları ben yarattım edasındaydı. Bilgilerini de web sitelerinden alıyorduk. Bir Federasyon olarak buraya bağlanmak istememiz Türkiye’nin devlet olarak, Samoa Adalarına bağlanmak istemesi gibi bir şeydi. Öte taraftan “ bir yere bağlanalım da milli olalım” baskısı vardı camianın. Ne yapacağımızı şaşırmıştım. Nasıl reddedecektik? Derken imdadıma kendi ürettiğim bir fikir yetişti ve açıkladım. “Arkadaşlar buraya bağlanamayız çünkü onlar organizasyon biz federasyonuz.”

Aslında böyle bir engel yoktu. Ama bertaraf etmemin başka yolu da yoktu. Böylece bu ne idüğü belirsiz Nepal Budukaido macerasını kapattık. Sonradan yaptığım araştırmalarda, Buda’ya adanmış spritüal bir organizasyon olduğunu, adın da oradan geldiğini öğrendim.

Nepal’e bağlanıp rüsva olmaktan kurtulmuştuk kurtulmasına da “Budokai do” ismi bir yafta gibi kalmıştı üzerimizde. Sonraki uluslararası girişimlerimizde ve hatta Danimarka’da katılmış olduğumuz fevkalade dünya şampiyonasında bu isim hep başımıza dert açtı.

PIERRE LOTI TOPLANTILARI

Muzaffer Ilıcak’ın da içinde bulunduğu kişilerle kaç kez buluştuğumu hatırlamıyorum. Çok fazlaydı. Hatırladığım geniş katılımlı bir toplantıların birinde Ilıcak’ın; “şu kırmızı beyaz kıyafeti hak ettiği yere getirelim” şeklindeki cümlesiydi. Diğer yandan kıyafetler konusunda da sorun vardı. Beyaz kıyafet de vardı, kırmızı beyaz da. Sonradan kırmızı kıyafet de kalmadı gerçi. Biz tekrar ilk buluşmaya dönelim.

Ramazan Sevinç, diz üstü bilgisayarında doksanlı yıllarda Danimarka’da müsabık olarak çıktığı bir maçın görüntülerini ve bazı diğer tanıtıcı filmleri izletti bana. Fotoğraflar da vardı. Resimlerin arasında biri ilginçti. Safranbolu’da yaptıkları bir organizasyonda dönemin spor bakanı hemşerisi Mehmet Ali Şahin’e Ashihara Budokai kıyafeti giydirmişti. İlginç resim buydu. Bunu aklıma not ettim. Bakan’a Budokai Do kıyafeti giydiren Demek ki bu

Page 13: Budokai Do

12

ekip ciddi ve kabiliyetli olmalıydı. Zaman, düşüncemde haklı olduğumu gösterecekti.

Başlangıçta İsmail Tuğla ile gelip gidiyorlardı demiştim. Tuğla As Başkanlık istiyordu. Şahsen, makam isteyen insanlara karşı hep mesafeli olmuşumdur. Çünkü sorumluluk sahibi insanlar, bu tip vazifeleri zorla veya hakikaten yapacak kimse yoksa üstlenmeyi kerhen kabul ederdi. Buna rağmen olumlu baktım. Aslında Akyüz ile de mutabıktık. Ama her nasıl olmuşsa As Başkan veya Yönetim Kurulu Üyesi yapılmadı İsmail Bey. Zaten bir müddet sonra Eski başkanı ile birlikte Muay Thai Federasyonunda yöneticiliğe başladı ve bu tarafla ilişkisi tamamen koptu. Bizden önce İstanbul’da yapılan uluslararası faaliyette önemli katkıları olmuştu.

ÇİN KÜLTÜRÜ İÇİNDE JAPON ESİNTİSİ

Çin orijinli bir disiplin olan Wushu’ya, Japon orijinli Ashihara Budokai ve Aikido’nun dâhil edilmesi baştan büyük hataydı. Hatta ben 2009’daki seçimlerde şaka yollu da olsa Muay Thai Federasyonu Başkanı’na Budokaido’yu almalarını teklif ettim. Gerçi onlar da Tayland ekolü idi. Ama Halil Durna, Budokai Do nun bağlı olduğu Karate Federasyonuna başkanlık yapmıştı ve bizim ekibi tanıyordu. Sayın Durna gülümseyerek:” Gerekli bütçeyi de verirseniz neden olmasın” diye karşılık vermişti. Doğrusu bu branşların ya tek başlarına federasyon olmalarının temini bu olamıyorsa Japon kökenli Karate veya Judo’ya bağlanmaları idi. Bugün bile çözüm değişmemiştir. Lakin bu branşlar çok gelişme sağladı ve artık bağımsız federasyon olmalarının zamanı geldi.

Adına sonradan Budokai Do taktığımız spor, aslında Karatenin Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından tanınmayan Ashihara, Kyokuşin, Enşın ve adlarını hatırlayamadığım başka vuruşlu stillerini içeriyordu. Bilindik Karateden farkı, temas zorunluluğu idi. Hakikaten izlendiğinde çok teknik, estetik ve gerçek bir savunma sporu görüntüsü veriyordu. Sadece teknik sahibi olmak yetmiyor aynı zamanda da güç sahibi olmayı gerektiriyordu.

Buokai Do’nun bir avantajı daha vardı. İçinde bir spesifik ad geçmediğinden, dışarıda kalan ve kendini mücadele yahut savaş sanatı diye tanıtan tüm stilleri bünyesine alabilirdi. Aslında Türkiye’yi izliyordum ve münferit stiller açısından çok zengindik. Nitekim bu branş da daha evvel müstakil bir yol oluşturmaya çabalamış, bu uğurda kıyafetlerini ve

Page 14: Budokai Do

13

tekniklerini yeni baştan kurgulamıştı. Ama her kafadan bir ses çıktığından ve her kesim bir başkasını karalamayı kendine asli iş edindiğinden bu yürümedi. Maalesef insanlarımız kendilerine saygılı değildi. Bugün de durum bıraktığımız yerdedir. İşin ilginci bu camia etrafında dolaşan bütün stillerin esin kaynağı Japonya’ydı. Kimileri olayı Türklere dayandırıyor olsa da yoğun Japon etkisi her yerde kendini hissettiriyordu.

Budokai Do müsabakaları, Sanda’yı andırıyordu biraz ama daha rafine teknikler vardı. Aşırı dayanıklılık gerektiriyordu. Çok estetikti. Bu estetik tarz, sporcusundan antrenörüne kadar yansıyordu.

Tamamen Japon damarından beslenen bu branş ile yüzde yüz Çin kaynağından beslenen Wushu’ nun anlaşması mümkün değildi. Bereket ki ben yönetimde bulunduğum dönemde branş taassubu içinde olmadık. Hatta Budokai Do’ya söylediğim sebeplerden ötürü pozitif ayrımcılık bile yapmışımdır. Benden sonrasını bilmiyorum…

Gerçi camiadaki antrenörler öyle geçişkendi ki kimin ne yaptığı belli olmuyordu. Sporcuları da peşlerine takmışlardı. Bir kişi birbiriyle alakası olmayan on beş branşta belge sahibi olabiliyor ve bunu bir gurur kaynağı olarak dile getirebiliyordu. Ama mesela bu belgeler Muay Thai ‘de masörlük, Kick Box’ta müsabıklık, Wushu ’da Teknik Kurul Üyeliği, Karate ’de antrenörlük, Badminton ’da yardımcı antrenörlük, Tenis’ te top toplayıcılık ve bilmem nerde çanta taşıyıcılık şeklinde olabiliyordu. İnanılmaz bir açgözlülük vardı. Belge severlik bir cins fetişizme dönüşmüştü. Aikido’ nun teknik kurullarında adamları Wushu Teknik Kurulundakiler arıyor ve açıktan kendilerine dan belgesi vermelerini talep ediyorlardı. Kabul etmeyen olursa yönetimle ortaklaşa bir organizasyonla ayağı kaydırılıveriyordu. Geride Çin sanayi işçileri gibi bekleyen ve makam mevki için her şeyi verebilecek insanlar bulundukça bu çelme takmalar devam edip gidiyordu.

TOPLANTILAR TOPLANTILAR

Toplantılar bitmek tükenmek bilmiyordu. Guruplar farklıydı ama her gurupta mutlaka Hasan Vanlıoğlu ve Ramazan Sevinç, ya ikisi birden yahut tek tek vardılar. Artın onlarla iyiden iyiye haşır neşir olmuştuk.

Page 15: Budokai Do

14

Bu iki arkadaşın birinin Bursa’dan birinin de ta Safranbolu’dan kalkarak İstanbullara gelmeleri, yolda izde sefil olmaları, buna rağmen gecelerini gündüzlerine katarak bir çözüm üretme umuduyla çalışmalarını beni çok etkilemiştir. Nitekim aradan geçen bunca zamana ve şu anda hiç birimizin hiçbir görevi olmamasına rağmen dostluğumuz artarak devam etmektedir. Bu dostluk halkasında bağdaş kurmuş bütün diğer arkadaşlarımızla birlikte.

Ağabeylerimden biri Okmeydanı Hastanesinde doktorluk yapmıştı. O dönem banka ilişkilerinden ötürü benim de tanıştığım bir arkadaşı vardı. Osman Tok. Çok çok değerli biriydi. Ağabeyim de kendisini çok sever ve saygı duyardı. Başlangıçta Pierre Loti’ye gelenlerden biri de oydu. Normal olarak benim kendisine prestij etmem ve işi ona teslim etmem gerekirdi. Öyle de yaptım. Zaten Ramazan Hoca da Osman Tok vasıtasıyla ulaşmıştı bana.

Osman Tok; haksızlığa müsamaha gösteremeyen, bazen de aşırı kaçıp işi fiziki şiddete kadar götürebilen biriydi. Kendisini camiadan iyi tanıyanlar, bebekler kadar saf bir kalbi olduğunu, arkadaşı için canını verebileceğini ve hoş sohbet olduğunu anlatırlar. Handikabı kontrolünü erken kaybetmesi idi. Buna rağmen Osman Tok, camiada herkesin yiğit bir insan olarak tanımlayabileceği biridir. Ben de tamamen hemfikirim…

Toplantılarımızda bir yandan branşın nereye bağlanacağı müzakere edilirken bir yandan da kurullar teşekkül ediyordu. Kurullarda Osman Tok ve arkadaşlarından şimdi adlarını hatırlayabildiğim Hüsnü Yeşil, Adem Yalçın gibi isimler vardı. Elbette ki Hasan Vanlıoğlu ve Ramazan Sevinç de kurullardaydı. Gerek Hasan Hoca ve Ramazan Hoca, gerekse Osman Tok ve arkadaşları farklı yerlere bağlanmamız için sürekli toplanıp geliyorlardı.

Aslında üç ana ekol vardı. Ve bu ekollerin ulularından hiç biri ortalıkta yoktu. Klasik Japon mantığıyla hareket ediyorlar, bizim olmadığımız yerde kimse yoktur düsturunu izliyorlardı. Hepsi ya branş şefi veya kendi başlarına bir federasyondular. Benim görüştüğüm ekip, bunların aklı başında talebeleriydi. Aynı durum Aikido’ da da olduğundan anlam vermekte zorlanmıyordum.

KAÇ BRANŞ VAR?

En fazla mensuba sahip branşlar Ashihara ve Kyokushin Karate idi. Bunun yanında da daha çok serbest stil diye adlandırabileceğimiz Osman

Page 16: Budokai Do

15

Tok, Hüsnü Yeşil ve Adem Yalçın’ın dahil olduğu grup vardı. Kırmızı beyaz kıyafet fikrini ortaya atan ve Türkiye’yi merkez tutacak bağımsız bir stil oluşturma fikri bunlarındı. Aslında bu alanda epey de mesafe kat ettiler. Fakat camiayı ikna edemediklerinden ve eş zamanlı olarak bir çok gurup aynı sevdaya düştüğünden başarılı olamadılar.

Budokai Do sadece Wuhsu içinde bir alt branş değil, kendi içinde de bin parçaya bölünmüş bir daldı. Ama her dönem Hasan ve Ramazan Hocalar sistem uluslararası bir organizasyona bağlansın diye, kendi stilleri olan Ashihara’yı feda etmekten çekinmediler. Yani bağlanılacak yer Kyokushin de olabilirdi. Sonradan Kyokushinciler de aynını yaptı. İkisinden de bir sonuç alınamadı ve bundan dolayı rekabet hiç bitmedi.

Bir de İstanbul İl Branş Temsilcisi olan Çetin Yılmaz vardı. Beyefendi, çalışkan ve iş bilir bir arkadaştı. O dönem İstanbul’da birlikte çalıştıkları il ajanı Ali İhsan Gündoğdu ile iyi işlere imza attılar.

Bir seferinde Hasan Vanlıoğlu yanında bir beyefendiyle geldi. Sanırım kendi Hocası idi ve Sarıyer’de okulu vardı. Adı Turgut Ordu. İngiltere’de bir yere bağlanmamızı önerdi ve ilgili yerin hem web bilgilerini hem de kendi yaptığı yazışmaları getirdi. Ama buraya da bağlanmanın imkânı yoktu. Çünkü web siteleri en son iki yıl evvel güncellenmişti, Türkiye’de bir temsilcileri görünüyordu-ki ona da ulaşamamıştık- ve ana statülerine göre başkanları ölünceye kadar başkandı. Usulen onlarla da yazıştım ama tabii cevap veren olmadı. Sanırım Kyokushin çalışan bir guruptular. Turgut Hoca ile birkaç kez telefonda da görüştük. Ama sonuç alamadık.

DÜNYADAKİ YAPILANMALARIN ÇIKMAZI

Japon kökenli stillerdeki temel çıkmaz hep aynıydı. Karate, Avrupa Kıtasından bir başkan seçerek sorunu çözmüş ve IOC ‘de gerekli tanınırlığı sağlayabilmişti. Ama Karatenin türev branşlarında durum vahimdi. Her branşın bir kurucusu vardı ve ya kendisi yahut bir varisi ekolün başında devam ediyordu. Buradaki esas kaygı maddi idi. Her branş, dünya üzerine yayılmış branş şefliği vasıtasıyla belgelendirme yapıyor ve bundan gelir elde ediyordu. Kimse bu zincirin kırılmasına müsaade etmiyordu. Ama biz diğer branşlardan biliyorduk ki artık böyle bir sistemin ülkemizde devam etme şansı yoktu. Başka ülkelerden farklı olarak Türkiye’de devletin spora olağanüstü bir desteği vardı. Bu destek hem mali ve tesisleşme hem de uluslararası seyahatlerde kolaylık ve finansman şeklindeydi. Belge ve para

Page 17: Budokai Do

16

trafiğinin bir parçası olduklarından camia içindeki eski hocalar da federasyon yapılanmasına karşıydılar. Çünkü federasyon ellerindeki yetkiyi sonlandırmış olacaktı.

Biz, dünyanın aksine Budokai Do dediğimiz Karate Versiyonlarını da dört başı mamur bir yapıya kavuşturmak istiyorduk. Fakat bunun bir olmazsa olmazı vardı. Dünya veya en azından Kıta Federasyonu. Yaptığımız tüm girişimler başarısız olmuş hiçbir yere bağlanamamıştık. Aslında o dönem bağlanılabilecek hiçbir yer de yoktu.

GEZ DÜNYAYI GÖR KONYAYI

Uluslararası girişimlerimiz sonuç vermemişti ama arayışlarımız sürüyordu. Bu arada seminerler ve kurslar düzenleyerek belgeli hakem ve antrenör sayısını artırıyorduk. Camia içinde sürtüşmeler bazılarının belge almasının önün engel olarak çıkıyordu. Mesela Ramazan Sevinç ve Hasan Vanlıoğlu bu sebepten belge alamamıştı.

Bu kavgalar devam ededursun toplantılar da sürüyordu. Bir ara benim yokluğumda Yılmaz Aydın’ın da katıldığı bir toplantı yapılmıştı. Toplantıda Osman Tok ve Ramazan Sevinç arasında tartışma çıkmış. Tartışma ağır bir noktaya gitmeden sonlandırılmış. Ortalık barut fıçısına dönmüş. Ayrışmalar su yüzüne çıkmıştı.

Bir yere bağlanma tekliflerinden biri de, baştan herkesin dudak büktüğü Türkiye’de kurulmuş World Budo Federation’u idi. Durumun vahametini o teklifi araştırırken daha iyi anladım. TWF Budokai Do’yu bir yere raptedememişti ama dışardaki guruplar fırsattan istifade bir Dünya federasyonu kurmuşlardı. Çaktırmadan web sitelerini inceledim. Başkanları bir profesördü. Öğrenim hayatımın uzunluğundan ve bilgiye açlığımdan olsa gerek akademik dünyaya karşı hep derin bir saygı içinde olmuşumdur. Prof. Dr. Fikret Küçükakdere’nin başkanlığını yaptığı federasyona bağlanma fikri iyiydi. Hatta Ramazan ve Hasan Hocalara camiada bir profesör var da neden beni tanıştırmadınız diye sitem de ettim. Neyse o da daha masadayken ihtimaller dışına çıktı.

Safranbolu’da Ramazan Hoca ile birlikte okul işleten eski bir sinema aktörü vardı. Sanırım kendi hocasıydı da Ramazan Hoca’nın. Nihat Yiğit. Saygın bir kişilikti. Uzun süre Japonya’da kalmış ardından Ankara’ya gelmiş ve birçok kişiyi eğitmişti. Sonra kendi ekolünü oluşturma kararı aldı. Sayokan adı altında bir stil kurmuş ve geliştirmek için uğraşıyordu. Pierre Loti’deki

Page 18: Budokai Do

17

artık kaçıncısı olduğunu hatırlamadığım toplantıya Nihat Hoca da katıldı ve kendi sistemi hakkında bilgi sundu. Ona da bağlanmayı uygun bulmadık ama Nihat Hoca’yı bu vesileyle tebrik ettik. Hakikaten stil sahibi (Kancho) bir şahsiyetti ve desteklenmesi gerekirdi. Ve bu ülkede bunu belki de sadece Nihat Yiğit yapabilirdi. Fakat bizimkilerin yabancı hayranlığı Tanzimat’tan bu yana hız kesmemişti. Bu topraklardan neşvü nema eden her zaman tükaka idi ve gâvur diyarlarından gelenler her zaman makbul. Bu konuya da zamanı geldiğinde değiniriz.

Alanına son derece hâkim, yıllarını bu uğurda harcamış, dünya çapında yetişmiş bir değer ve felsefe sahibi Nihat Yiğit’in bütün imkânlarla desteklenmesi devlet ve toplumun vazifesidir kanımca. Tabii benzer yapılanmalar içinde olan başkaları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim maalesef.

Böylece içteki ihtimalleri de tüketmiştik. İşin ilginci öyle mümbit bir sahadaymışız ki, Türkiye Merkezli bir değil iki dünya federasyonu çıkarmıştık. Ama terzi söküğünü dikemez misali hala kendimizi bir yere bağlayamıyorduk.

Herkesin katıldığı bu son toplantıda tam karşımda oturan Ramazan Sevinç başka bir gurubun bir tezine karşı aşırı bir tepki verdi. Sanırım bir ağız dalaşına girmiştiler. Başkası olsa tepki vermezdim ama Ramazan Hoca’dan beklemediğim bir tavırdı. Kendisini uyarmak zorunda kaldım. Ondan sonra da hiçbir zaman birlikte bulunduğumuz toplantılarda sükûnetini bozmadı. En gergin olanlarında bile.

BİR SEMBOL İSİM

Budokai Do’da, belki Wushu’da İbrahim Aktürk, Yılmaz Aydın ve Cevat Alp gibi misyon yükleyebileceğim bir eski hocayla tanışmadım ama onlardan kalibre olarak hiç de eksiği olmayan genç bir arkadaşla tanıştım. Eksiği bırakın birçok özelliği daha üstündü. Hasan Vanlıoğlu ile mükemmel bir takım oluşturan bu kişi, Ramazan Sevinç’ti. Aslında sadece onun hikâyesini yazsam ortaya çıkacak şey yine Budokai Do’nun hikâyesi olurdu. Hakikaten yazmakta zorlanacağım, tanımlamalarımın ve tariflerimin kifayetsiz kalacağından emin olduğum insanların en mühimlerinden biri Ramazan Hoca’dır. Sadece spor camiasında değil, bütün hayatımda…

Benim için Budokai Do dendiğinde biri diğerinin önüne geçmeden aklıma gelen iki isimden biri, Ramazan Sevinçtir. Dimdik duruşlu, yiğit bu yağız Anadolu delikanlısı, zannederim İmparatorluğun en medeni

Page 19: Budokai Do

18

şehirlerinden birinde doğmuş olmaktan almaktadır asaletini. Hem de o şanlı geçmiş günlerin mirasını bugüne taşıyarak…

Safranbolu’nun en ekâbir adamları nezdinde, sıra dışı bir saygınlığı vardır. Mesela seçim zamanlarında gördük ki, bir ricasıyla Karabük Üniversitesi’nin rektörünü yönetim listemize dâhil edebilecek forsu varmış. Federasyonun ilk zamanlarında bütün iller Türkiye Şampiyonasına ev sahipliği yapmaktan çekinirken bu cesur adm hem Budokai Do hem de Wushu Türkiye Şampiyonalarına ev sahipliği yaptı Safranbolu’da. Hem de ne ev sahipliği. Tam pansiyon. Sporculara, müsabakalar esnasında bahçede mangal bile yaptı. Arşimet’in “bana bir kaldıraç verin, dünyayı yerinden oynatayım” sözüne karşılık ben “bana bir Ramazan Sevinç verin olmazları oldurayım, gönülleri fethedeyim” diyorum. Bugün ki durum dikkate alınırsa Hoca bu hizmetlerinin karşılığını federasyondan alabilmiş değil. Federasyon da onun hizmetlerinin kıymetini bilmiş değildir. Ama bu geçici bir durumdur ve zaten o beklentiyle yapmamıştır yaptıklarını. Yapması gerektiği için yapmıştır. İşte onun için birileri bu satırları yazmaktadır. Yazması gerektiği için…

Başı dik, edepten bir parça nasibini almış herkes kayıtsız şartsız saygı duyar Ramazan Hoca’ya. Çoğu da yürekten sever. Tertemiz kalpli ve engin feraset sahibidir. Okuyan, araştıran, dinleyen ve inandığını yaşamaya gayret eden biridir. Edebini takınmayanlara, hem kel hem fodul olanlara, büyüklük taslayanlara ve zalimlere karşı o karıncayı incitmeyen hali birden Hz. Hamza’ya dönüşüverir. O nedenle bu kesimler Hoca’nın karşısına çıkmaktan imtina etmişlerdir hep. Hatta bazıları kendisini bu özelliğinden dolayı “dengesiz” diye yaftalar ki göğsündeki övünç madalyasıdır aslında bu. Yani anlayacağınız desteksiz atanlar, edepsizliği huy edinenler, haksızlığa talip olanlar Ramazan Hoca’nın bulunduğu ortamlarda hiç hoşnut olmazlar. Başka yolardan defterini dürmeye çalışırlar ve zaman zaman başarılı da olurlar ama geçicidir bu. Sonunda namertlerin kazandığı bir hikaye yoktur çünkü… Hoca’nın halini ve karakterini zannederim en iyi Necip Fazıl’ın “Utansın” şiirinin dizeleri anlatır:

“Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! 

Hey gidi küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! 

Ustada kalırsa bu öksüz yapı, Onu sürdürmeyen çırak utansın! 

Page 20: Budokai Do

19

……..”

Biline ki, bu yapı öksüz kalmayacaktır. Sadece spor alanında değil, inşallah sırası geldiğinde insanlığın ve sorumluluğumuzun gerektirdiği diğer bütün sahalarda Ramazan Sevinç’le çalışmalarımızı sürdüreceğiz inşallah.

Lüzum ettiğinde başkaları için sergilediği yardımseverliği, nasıl “babalık” yaptığı arkadaşları tarafından çokça anlatılır. Kendisinden yaptıkları ile ilgili tek bir övünç sözü duyamazsınız. Onu değerli yapan özelliği de bu olsa gerektir. Bunları dile getirmem, yaptıklarının kıymetinden bir şey eksiltmiyor, aksine artırıyor. Federasyonun içinde olsun dışında olsun bu camianın iki direğinden biri odur benim gözümde. Daha başkaları da vardır hak yemiş olmayayım ama benim tanıdıklarım içinde O…

Son dönemde birlikte yaşadığımız sancılı süreçte de en büyük bedeli ödemek zorunda kalan iki kişiden birinin yine O olması tesadüf olmuyor bu şartlarda. Fakat itiraf edeyim ki ben, bu iki kişinin azmine, samimiyetine, saflığına ve başarma gayretine bakıp gıpta ettiğimden kenara çekilemedim ve elimden gelen her alanda yol arkadaşlığı yapma kararı aldım. Yürüyeceğimiz yolun ne olduğuna bakmaksızın hem de… Bu durumdan da son derece mütehassısım.

Ramazan Sevinç, öyle kolayca anlatılacak biri değildir. Şu kadarını söyleyeyim ki layık olanlar için sıra dışı bir dost, hak edenler için de tahrik edici ve alt edilemez bir düşmandır. Makul insanların Hoca’ya düşman olmalarına da ihtimal yoktur zaten.

Memleketi Safranbolu’ya Türkiye Şampiyonası vesilesiyle daha evvel de gitmiş ama yoğunluktan ötürü Ramazan Hoca’nın okulunu ziyaret edememiştim. Geçen yıl kışın davet etti ve toplanmak nasip oldu. Şehirde iki muntazam okulunu görünce takdirim daha da arttı. Bizi de her zamanki gibi fevkalade ağırladı ve uğurladı. Zaten yaşadığı kasaba dünyada en görülmeye değer yerlerden biridir. Öyle bir coğrafyadan çıksa çıka Ramazan Hoca gibi adamlar çıkar. Görmeyeniniz varsa tez zamanda gitmenizi tavsiye ederim.

İdare-i maslahatçıdır Hoca. Kiminle nasıl konuşulacağını bilir. Hiçbir şekilde ciddiyetinden ve ağırlığından ödün vermez. Temsil kabiliyeti yüksektir. Çok iyi yol arkadaşıdır. Hakiki manada manevi ve milli değerlerine sadıktır. Şovenizmi sevmez. Alçak gönüllü olmasına alçak gönüllüdür ama alçaklara karşı bu özelliğinden eser göremezsiniz. Nasıl ki Wushu’ya Yılmaz Aydın Hoca’mın ahlakının yaygınlaşması adına yönetici olmayı arzu etmişsem, Budokai Do’ya da Ramazan Sevinç ve Hasan

Page 21: Budokai Do

20

Vanlıoğlu’nun ahlakını yaygınlaştırmak için ilgi duydum. Başlangıcından beri de bu durumu hep müzakere ederiz. Üstelik bu arkadaşların yanına ekleyeceğim onlar kadar değerli birçok isim daha var. İlk çırpıda aklıma gelenler mi? Sayayım: Ziya Özkan, Murat Altuntaş, İlhami konukçu, Haydar Vanlıoğlu ve Bülent Yağcı…

Bu iki arkadaşla bir araya geldiğimde, başka branşlardaki hocaların aksine spordan çok az şey konuşuruz. Bütün sohbetlerimiz daha iyi bir dünyayı inşa etmek üzerine yoğunlaşır. E spor da bu dünyanın ayrılmaz parçasıdır zaten…

Dostu olmaktan büyük huzur duyduğum Ramazan Sevinç’ten çok şey bekliyorum. Elimden gelen tüm desteği esirgemeyerek tabii ki … Seve seve hem de!

ÖTEKİ SEMBOL İSİM

Görev yaptığım dönemde çile yönünden Camianın en büyük sırtlanıcısı aslında Ramazan Sevinç değildi. Ondan bir kerte daha cefakâr, -süzme bir Laz olduğu için- daha az hesap kitap yapabilen bir adam daha vardı. Kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Kendisi anlamamış olabilir diye adını yazayım yine de: Hasan Vanlıoğlu. Benim on bir numara kaliteli arkadaşım!

Hocayla ilk karşılaştığımız günden beri hafızama kazınan yanı, güleç ve temiz yüzüdür. Aslında bir stil yaratmak için lazım olan (Kancho’luk) en süper yüz açık farkla Hasan Hocadadır. Şüphesi olan fotoğraflarına baksın bir kez daha. Lakin kendisine Kancho’luk yaptırılmayacağını iyi bildiği için, Panço pozisyonuna düşmemek ve en azından Shihan’lığı elde tutabilme adına mücadelesini sürdürmektedir. Çünkü Danimarka’daki Shihan’a (Jens) ne olduğunu kendisi iyi bilir. Üstelik de bizim yüzümüzden… Laf olsun diye söylemiyorum kelimenin tam manasıyla olağanüstü nüktedandır. Öyle ki bazen gerçek ve nükte iç içe girer Hoca’da. Birçok şeyi içine attığını bilirim ama moralini hep yüksek tutar. Çoğu kez acı gerçekleri hafife alarak üstelerinden gelir. Cefakarlığın zirvesidir. “Adam satmak” diye duymaktan hiç haz etmediğim bir kavram vardır. Bu memlekette bu lafın hiç tarafına uğramadığı bir adam varmış deseler söyleyeceğim ilk isim odur.

Hiyerarşiye inanmaz, eşit bir düzlemde rol sahiplenmenin gücüne inanır. O nedenle başkan, hoca, arkadaş, talebe gibi kelimelerin hocanın zihninde kavramsal karşılıkları vardır. Duygusal karşılıkları yoktur. Kendisinde hayran kaldığım bir başka özelliktir bu. Rolleri hep kendi

Page 22: Budokai Do

21

alanlarında tutmaya çalışarak, yapması gerekeni otomatikman bulur. Kavramların kargaşaya kurban verildiği çağımızda, aksayan bütün rollerin aksak taraflarını düzeltmeye adamıştır kendisini. Bu zaman zaman benimle de ilgili olmuştur.

Bir eylemin ana fikrini kendisine vermeniz, o işin mükemmelen sonuçlandırılması için kâfidir. Zira söz konusu Hasan Vanlıoğlu’dur. O işi allar pullar öyle hale getirir ki, kelimeler kendisini takdire kifayetsiz kalır. Zaten takdir edilmekten hiç haz etmez. Her zaman kendinde eksiklikler arayan, sufi kültürün spor felsefesi ile yoğrularak tebellür etmiş halidir Hoca. (Ne demek istediğimi anlamamış olabilirsiniz ama o anladı. Ayrıca bu cümleyi yazdıktan sonra isterse anlamadım desin…) Adamın hasıdır velhasıl.

İtikadı çok sağlamdır. Siyasetle haşır neşir olmuşluğu vardır ama siyaset kendisini kirletmemiştir. İnsanlar arasında siyasi veya sosyal hiçbir ayırım gözetmediği için her zaman takdirimize mazhardır. Kısa bir süre din işleri ile de uğraşmıştır ama spor işlerinin kendi karakterine daha münasip olduğuna kanaat getirdiğinden dönüşü hızlı ve keskin olmuştur. Her iki sahada da boru öttürebilme liyakatine sahip olmaklığı hasebiyle; şimdilerde din işleri ile spor işlerinin aynı mı yoksa ayrı mı olduğu konusunda gelgitler yaşa da bir derviş edasıyla kimseyi kırıp dökmeden kendi mecrasında akıp gitmektedir. Ama kendinden sonrasının tufan olmadığı bilincine yüzde yüz varmış olarak.

Sadece spor okulunda kalabilse ve hatta yalnız Bursa ili ile sınırlı olsa fevkalade tatmin olacağı bir dünya kurabilirdi. Ama ah şu seciye yok mu… Bu seciye bütün boşlukları kendisiyle ikmal etme zorunluluğunu dayamıştır önüne. O da Allah’ı var bir an bile tereddüt etmeden girmiştir yükün altına. Bizi de olayların içine çekmeyi başarmıştır. İyi ki de başarmıştır ama…

Gerek Hasan Vanlıoğlu gerek Ramazan Sevinç Budokadi Do’nun bekası için kavga verirken okullarındaki mevcuttan çok kaybettiler. Malen büyük külfetlerin altına girdiler. Biliyorum ki bu konuda bir kez olsun vahlanmadılar. Onlar için önemli olan “anın vacibi” olmuştur hep. Oysa üçüncü kişiler, bu hususu hiç dikkate almadı. Vakti zamanında ben de dâhil, almadım… Bütün yaptıklarından sonra, bazı kesimlerce günah keçisi ve başarısız olarak yaftalanmaları olsa olsa edepsizlik ve kıymet bilmezlikle izah edilebilir. Tabii yaftalayanlar için bu izahların bir anlamı yoktur… Onlar çoktan perdeyi yırtıp viran eylemişlerdir.

Hasan Hoca her ortamda bir hikmetli söz, bir nükte ile topluluğa yön verebilir. Bazen gergin ortamları bir tavrıyla yumuşatır. Bir kez olsun sinirlendiğine şahit olmadım. Espri ve nükteyi öyle doğallıkla sergiler ki en değme

Page 23: Budokai Do

22

meddahlara parmak ısırtır. Bir ara, Arapça anladığımı bilmiyor olacak ki Arapçasından bir ayet okumuş ama ayetle hiç ilgisi olmayan bir mana vermişti. Yanlış hatırlamıyorsam Arapçasını okuduğu ayetin manası: “ Bütün nefisler ölümü tadacaktır” idi ama mealini verirken “ yiyiniz içiniz israf etmeyiniz zira Allah israf edenleri sevmez” diyordu. Açığını yakalamıştım. Bir arkadaş kendisinden şüphelenmiş olacak ki “ Ya Hocam. Ayetin Arapçası o kadar kısa meali o kadar uzun nasıl olabilir. Bizi yiyor olmayasın” diye çıkıştı. Ben “ Hocam o ayetin manası öyle değil şöyledir” diye kasıntı kasıntı uyarınca pası alan Hoca patlattı nükteyi: “Ben bir ayetin Arapçasını diğer ayetin de Türkçesi’ni söylüyorum.” Sus pus olmuştum ben. Fevkalade bir mantıktı. Sonradan fark ettim meğer Hasan Hoca’nın alamet-i farikalarından biriymiş bu huyu. Ben de çok uyguladım aynı taktiği. Yani bu hususta hocadan çok istifade etmişliğimiz vardır…

Benim dönemimde ve benden sonra, kayınpederinin Oflu oluşuna dayanarak, Abdurrahman Akyüz ile yakınlık kurmaya çalıştı. Ama her seferinde “yanlış adamlarlasın, onların siyasi görüşü yanlış, tövbe et Wushu’ya dön, hatta hepiniz tövbe edip Wushu yapın, Wushu Milli Takımını göndereyim sizin sporcularla kamp yapsınlar, Budokai Do’cuları kum torbası olarak kullansın biraz stres atsınlar” teklifleriyle karşılaştı. Bunları kabul etmesine imkân ihtimal yoktu ama edebine ve sınırsız tahammül gücüne sığınıp hiç ses etmedi. Hala zayıf ta olsa anlaşılmak adına içinde bir umut nüvesi taşımaktadır. Fakat şunu net olarak anlamıştır ki; hakiki bir Oflu için kayınpederi Oflu olan birinin bir kıymeti harbiyesi yoktur. Oğlu değil babası yani. Bunu anladıktan sonra yüzünde beliren acı tebessüm hala sürmektedir. Öğrendiği sadece bu değildir üstelik: “Wushu spordur, spor da Wushu’dur.” Katılmasa da bunu iyice öğrenmiştir. (Fakat sporun Wushu’nun Sanda’sı mı Taolu’su mu olduğu konusunda rivayetler olsa da en son Taolu’da karar kılınmıştır. Gerçi bu husus Hasan Hoca’yı ilgilendirmeyen bir bahs-i diğerdir ama bilgi de bilgidir. Öyle ya “hiç bilenle bilmeyen bir olur mu.”)

Bu şartlar altında Hasan Hocama kalan yegâne şey, tonla başarısız toplantıların akabinde bildiriyi okuyup dağılmaktı. O da öyle yapmıştır. Fakat sorun şudur ki, her seferinde kendinden başka dinleyecek bir Allah’ın kulu yoktur bildiriyi. O vakit ne yapsın Hocam, kendi der kendi dinler ve toparlanır gider. Kulaklarında hep şu manidar uğultu: “Ah Hocam ah! Biz sana kaç kere söyledik: Yanlış adamlarla birliktesin!”

Başına gelen onca şeye rağmen A. Akyüz’e karşı Peygamber Efendimizi taklit ederek “bilmiyor” veya ”etrafındakilere kanıyor” demekten ileri gittiğine

Page 24: Budokai Do

23

şahit olmadım Hasan Hoca’nın. Hatta Wushu branşı için en ideal başkanın A. Akyüz olduğunu da hala ve hep söyler durur. A. Akyüz’ün etrafındaki takımın ve taahhütte bulunmak zorunda kaldığı ekibin kendisini yanılttığını söylemiştir ama bu onun şahsi fikridir. Muhterislik bir masumiyet karinesi değildir. Yazımın başında böyle durumlarda sorumluluğun kime ait olduğunu tarif etmiştim. Hasan Vanlıoğlu’nun yaşadıklarını okuduğunuzda nasıl karakterdeki birinin hala bu sözleri söyleyebileceğine şahit olup şaşıracaksınız. Muhtemelen kendisi de şaşacak…

Herkesin ittifakla kabul ettiği gerçek, Hasan Hoca olmaksızın ciddi ve sorunsuz bir organizasyonun yapılamayacağıdır. Hoca, hastalık derecesinde titizdir. Ciddi evham sahibidir. Bırakın bir sorunun baş göstermesini, böyle bir şey ihtimal dâhiline bile girse gözüne uyku girmez. Yılmaz Aydın’dan mı bulaştı bilmem, yaptığı organizasyonun her ayrıntısıyla kendisi ilgilenir. Diğerlerinin de canına minnettir tabi bu durum. Sponsorluktan tutun da, izinlerin alınmasına, konaklamadan, yemeklere kadar ne yapılacaksa kendi yapar. Olağanüstü estetik ve şov kabiliyeti vardır. Zamanı geldiğinde yazacağım ve ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak. Sadece şu kadarını söylemekle iktifa edeyim ki, Bursa’da organize ettiği Türkiye Şampiyonası finallerindeki görsel şölen karşısında, neredeyse yirmi yıldır Dünya Şampiyonası organize eden Danimarkalı Shihan Jens bile heyecanını gizleyememiş, durum karşısında eğilmek mecburiyetinde kalmıştı. Gerektiğinde çıkar dua okur, gerektiğinde türkü söyler. Belagati sağlamdır ve irticalen konuşur. Yani yazılı bir metne bağlı kalmadan. Her kesimle çok rahat kurduğu sıcak ilişkilerden ötürü hep bir çıkış yolu bulur. Hakikaten Bursa’da etrafında çok sağlam arkadaşları vardır.

Kendisiyle ilk tanıştığım zamanı hatırlıyorum. İstanbul’daydı. Katılışı Ramazan Hoca’dan biraz sonraydı. Belki bir ay kadar sonra. Yüzündeki güleçlik ve temizlik, konuşurken seçtiği kelimeler, sesinin babacan tonu, kılık kıyafetindeki şıklık, her zaman muntazam taranmış saçları ile tam filmlerde rastlanan bir beyefendi mizacı canlandırmıştı zihnimde. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Odur budur Hasan Hoca’nın bendeki yeri hep çok müstesna olmuştur. Sadece sportif faaliyetler hususiyetiyle değil, her konuda sık sık konuşup istifade ettiğim bir dostumdur. Takım çalışmasına son derece yatkındır. Samimiyetle, “bilmiyorum”, “yapamam”, “benim kafam basmaz, Ramazan Hoca’ya soralım” diyebilen, camia içindeki ender adamlardandır. Hep sorumluluktan kaçmak istemiş ama vicdanı fırsat vermemiştir. Belki bu durumdan ve kadirşinaslığından ötürü bizi de olayların içinde tutmuştur. Kel Aynak kuşları gibi soyu tükenmekte olan bir türdendir. Olmazsa

Page 25: Budokai Do

24

olmazımız olduğu için neslinin tükenmesine müsaade etmeyeceğiz. Bilakis çoğalmalarını sağlayacağız.

Duygusallığı, namertte muhtaciyet hissetmemesi, zulme boyun eğmemedeki dirayeti ve daha buna benzer bir ton özelliği vardır bu kıymetli insanın. Ben burada kendisini tek kelimeyle “adam” olarak tanımlayayım da anlaması gerekenler bu kavramın altını kendi meşreplerince doldursun. Şiire tutku derecesinde ilgi duyan Hasan Vanlıoğlu’nu anlatabilecek en uygun mısra, kendisinin çok takdir ettiği bir şair tarafından kaleme alınmıştır.

“Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem!Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizârım.”

Hakikaten, haksızlıklara tepki noktasında Mehmet Akif’in mısralarına sinmiş halet-i ruhiye içindedir Hocam.

Bugün rahatlıkla ve gülümsemeyle kendisini çok uzun zamandır tanıdığımı söyleyebiliyorum. Yaslanıldığında yıkılmayan, dostunu darda komayan, her daim arayan soran, her şeyini seferber eden, ilişkilerini hassas bir mimar gibi planlayan, şahsi menfaatini ayakları altında çiğneyen, dostlarının kaybetmekten ürperdiği numune bir şahsiyettir Hasan Vanlıoğlu. Nüktedanlığı, yaşama sevinci ve her durumda sonsuz pozitif enerji kaynağına sahip olması da cabası. Var olsun!

Bazı insanları yazmak gerçekten zordur. Mesela Lev Tolstoy, “Şeyh Şamil”i yazmayı çok istemiştir. Ama cesaret edemediğinden ancak sağ kolu “Hacı Murat” ı yazabilmiştir. Okumayanınız varsa şiddetle okumanızı tavsiye ederim. Hasan Vanlıoğlu’nu yazmaya kalksam şüphesiz çok iyi bir eser çıkar ortaya. Ama yazının konusu ve gayesi o olmadığından bu çalışmayı başka bir bahara bırakarak bu kadarla iktifa ediyorum.

“DÜNYA DÖNÜYOR, SEN NE DERSEN DE…”

Yukarıda zikrettiğim Ramazan Sevinç’in kontrolünü kaybettiği toplantı, icraatlerimiz öncesine yaptığımız son geniş katılımlı toplantı idi. Ondan sonra daha dar ve benim bulunmadığım toplantılar oldu. Bunların konuları ve çatışma sahaları, farklı guruplarca temsil edilen farklı disiplinlerdi. Fakat herkesin ortak bir görüşü vardı: Bu branş, uluslararası bir organizasyona raptedilsin. Böylece hem Milli Takım oluşturma, hem de

Page 26: Budokai Do

25

başta hakemlik kuralları olmak üzere teknikler vesaire hususunda birlik sağlansın.

Esasında kendi öz stilleri pek öyle kimsenin umurunda değildi. Öncelikli amaç uluslararası boyuttu. Federasyonun dışında konumlanan ve sadece Kyokushin veya Ashihara’yı önemseyenler, başka çatılar altında faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyorlardı. Her biri bir ülkenin branş şefiydi. Branş şefi olmayan veya olamayanlar da kendi dünya federasyonlarını kurmuşlardı. Biz doludizgin icraatlarımıza başladık.

KIRMIZI BEYAZ KIYAFET VE TÜRK STİLİ

Osman Tok, Âdem Yalçın ve Hüsnü Yeşil ekibi kırmızı beyaz kıyafetlerin giyildiği ve kuralları kendileri tarafından konulmuş disiplinin desteklenmesini arzu ediyorlardı. Görünürde buna karşı çıkan da yoktu. Hatta bu disiplinde daha evvel uluslararası Boğaziçi şampiyonası bile yapılmıştı. Sanırım 2004’ deydi. Az sayıda ülke katılmıştı ama cesaretli bir girişimdi. Uzun uzun müzakere ettik. Bu fikir desteklenirse merkezi Türkiye olan bir yeni stil oluşturulmuş olacaktı. Bunda bazı sakıncalar görmüştüm. Şöyle ki:

Camia topyekûn bu işe istekli değildi. Ama milli olma, uluslararası faaliyetlere katılma gibi saiklerle herkes kerhen bu fikri destekliyordu. Diğer yandan bu işi sahiplenenlerin uluslararası tecrübesi zayıftı ve sanki hamasi bir milliyetçi tutkuyla çaba sarf ediyorlardı. Dünyanın çeşitli yerlerinde çok sayıda federasyon veya organizasyon yapılanması oluşmuştu. Adeta ortalık vuruşlu karate organizasyonu mezarlığına dönmüştü. Biz de ilave bir yapı oluşturduğumuzda ne kadar ülkenin hangi ciddiyette bize bağlanacağı meçhuldü. Bunun yanında girişim cesaretli bir girişimdi. Kaynak olarak devlet imkânlarını sarf edecektik. Başarısız olunması durumunda vicdanen ve hukuken bedeli ağırdı.

O dönem şayet mesela Sayokan gibi alt yapısı kısmen oluşmuş bir yapı mevcut olsaydı risk alır ve desteklerdim. Nitekim istişareler yaptık ve tamamen sırt dönmemekle birlikte vaz geçtik. Öte yandan bir profesyonel şube kurma fikri aklımıza yattı ve Osman Tok ve ekibine bu iş için yetki verdik. Böylece hem amatör kanat hem de istedikleri gibi kurallar koyabilecekleri profesyonel kanat çalışabilecekti.

Page 27: Budokai Do

26

İLK ULUSLARARASI İŞTİRAK

Ramazan Hocalar daha evvel Danimarka’ya gidip Dünya Şampiyonasında müsabakalara katılmışlardı ama bunu federasyon çatısı altında değil kendi kulüpleri bazında ve kendi imkanlarıyla yapmışlardı. Belki benzer nitelikte başka katılımlar da olmuştu. Ayrıca ülkemizde 2004 yılında yapılan bir uluslararası organizasyon da vardı. Camia içinden münferiden bağlantılar oluşturup branş şeklinde ülkemizde faaliyet gösteren veya Nihat Yiğit gibi olayı ciddiye alıp yurtdışında eğitim ve araştırma maksatlı uzun zamanlar geçiren adamlar vardı. Fakat bu camiaların ve özellikle Japon kültünün bencil yapısı altında , “küçük olsun benim olsun” veya “benden başkası yalan” yaklaşımıyla hareket eden ustaları birleşmeden çok uzaktılar. Her ne kadar kulüpler federasyonu çatısı altında birleşme girişiminde bulunsalar da bir müddet sonra bu birlik akamete uğruyordu.

Bu arada dünyanın dört bir yanından katılabileceğimiz yarışmalar arıyorduk. Hatta amacımız müsabık göndermek değil, teknik adam ve hakem gönderip bilgi alışverişinde bulunmaktı. Avrupa’ya adam gönderdik mi hatırlamıyorum ama aradığımız fırsat 2009 Federasyon Başkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde geldi. Osman Tok Hoca’lar Rusya’da bir uluslararası yarışma daveti almıştı…

Haziran ayının sonlarıydı. Seçim sathı mailine girmiştik. Bahsettiğim şampiyonanın tarihi tam bizim seçim yapacağımız hafta sonuna denk düşüyordu. Kararsızdık ama ekiptekiler çok ısrarcıydılar. Gitmelerine karar verdik.

Hatırladığım kadarıyla Osman Tok, Hüsnü Yeşil, İlhami Konukçu, Bülent Yağcı ve iki sporcu daha yarışmalara gidecekti. Son anda karar verildiği için vize problemi çıktı. Osman Tok kişisel ilişkilerini kullanarak başbakanın bile beceremeyeceği bir şeyi yaptı ve son saniyede vize almayı başardı. Ekip hazırdı.

Seyahat planlaması yanlış yapılmıştı. Şampiyona bir askeri garnizonda yapılıyordu. Zaten adı IF FCF MMA olan organizasyonun Rusya’daki mensuplarının çoğunluğu askerlermiş. Bizim ekip İstanbul’dan uçakla Karadeniz kıyılarındaki bir şehre oradan da trenle uzun ve çileli bir yolculukla Şampiyona şehrine ulaştılar. Tabii yorgunluktan bitap bir halde. Ben bu esnada seçimlerle uğraşıyor bir yandan da telefonla ekipten bilgi almaya çalışıyordum. Rusya tekin bir coğrafya değildi ve ekibin sorumluluğu üstümüzdeydi.

Page 28: Budokai Do

27

DAVAY DAVAAAAY !!!

Rusya’daki Şampiyona, teknik adamlarımız tarafından değilse bile müsabıklarımız açısından tam bir hayal kırıklığı oldu. Korku filmi gibiydi. Ekip geri döndüğünde bizim seçimler de bitmişti. Ziyaretime geldiler. Namıma yazılı “Türkiye branş şefi” olduğumu gösterir cafcaflı bir belgeyle, resimler ve Osman Tok tarafından yazılmış bir de rapor sundular. Sonraları sevgili İlhami Konukçu Hoca maçlardaki vahamet ve kurallar hakkında brifing verdi ve beni aydınlattı. Durumu çok sonradan bizzat olayın kahramanı Bülent Yağcı’dan da teyit ettim.

İlhami Hoca’ya göre şampiyona çok ilkel ve gördüğü bütün yarışmalardan daha sertti. Buna K1 ve MMA de dâhil. Son anda ulaştıkları için hakem seminerine katılamamıştı bizimkiler. Bu arada seminer oldu mu olmadı mı o da belli değildi. Bereket versin ki maçlar ulaşabilmişlerdi. Maçlar henüz başlamıştı.

Salonda hakemin biri maç yönetiyormuş. Galiba başhakem miymiş neymiş adam. “Hocam kurallar hakkında bilgi lazım biraz” diye seslenmiş İlhami Hoca kenardan Rus hakeme. Adam çıkmış gelmiş sahadan. Bu esnada maş devam ediyormuş. Bizimkiler tedirginler olmuşlar. Ama hakemin maç devam ederken çıkıp gelmesinden değil. Malum zaman çok kısa, nasıl adapte olacaklar kurallara, onun derdindeler. 2004 senesinde aynısı bize Singapur’da olmuştu. Tarih hakikaten tekerrür edermiş ama ders almayanlara. Görevli hakem bizimkileri tedirgin görünce gayet sakin, “endişe yok” demiş, “endişe yok, nema problema…”

Ama nasıl endişe yok. Hakemin sırtını döndüğü ringde kan gövdeyi götürüyor. Hakem oralı bile değil. Nasıl bir iştir anlamamış bizimkiler.

Bizden ilk maça Bülent Yağcı çıkacak. Bülent Hoca o zamanlar sanırım daha yeni düğün yapmış. Ama hem çok cesur hem de tecrübesi var. Bu tip karşılaşmalarda tam aranan adam. Bizimkiler hakemle konuşurken arkada karşılaşma devam ediyor tabi. Göz ucuyla izliyorlar. Rakibin teki altta, üstteki kafasını bacaklarının arasına sıkıştırmış habire yumrukluyor. “Kaç dakika sürdü bilmiyorum” diyor Bülent Yağcı ama üstteki yorulduğunda biraz dinleniyor sonra yeniden Allah ne verdiyse dalıyor alttakine. Alttaki ölü gibi hareketsiz. Bunun yanında kafes dövüşleri yine bi derece makuldü. Bülent Yağcı’nın beti benzi sap sarı kesildi… Sanki kan sporu filminin setindeydi. Hakemi çekiştirdi, “hoca, öldürecek adamı üstteki” dedi ama Rus hakem ölü

Page 29: Budokai Do

28

gibi sakin gözünü çevirip şöyle bir baktı. Seyirciye alkışlaması için ellerini kaldırarak işaret etti ve devam manasına “davai davai” dedi. Her şey nizamiydi…Bülent Yağcı’nın ağzından “Anneciğim!” diye bir fısıltı çıktı ama duyan olmadı. Geri dönmek için artık çok geçti… Buradan çıkış yoktu. Soğuk terler dökerken kaderine lanet okudu…

Bizim hakem İlhami Konukçu, Rus’tan kuralları dinlemeye devam ediyor ama onun da gözü ringe kaydığından nutku tutulmuş olacak ki pek bir şey anlamıyordu. Rus, yok tekme beş puan, dirsek bir puan, boğma sekiz puan filan falan gibi detaylara girince İlhami Hoca işin bu şekilde olmayacağını kavradı ve “sen onu boş ver Hoca, neler yasak” diye soru verdi. Rus sararmış kazma dişlerini göstererek pis pis sırıttı: “ Aferin dedi tebrik ediyorum, doğru soru bu. Biz ne serbest diye sormuyoruz bizim müsabakalarda. Çünkü her şey serbest.” Birden hınzırca iki parmağını kaldırıp zafer işareti yaptı. Bizimkiler göz göze geldi, bu harekete bir mana veremediler. Yoksa daha maç başlamadan Rus tarafı zaferini mi ilan ediyordu. Otuz iki dişini gösterecek şekilde kahkaha atan Rus, zafer işareti yapmış iki parmağını ani bir hareketle İlhami Hocanın gözlerine sokar gibi sertçe uzattı. Hoca “ne oluyo lan” diye kafasını çekti gardını aldı. Rus, işte o anda parmaklarını gösterdi sonra kollarını çaprazlamasına birleştirerek bizimkileri hüsrana sevk eden o cümleyi sarf ediverdi: “Sadece bu yasak…” . Rus hakem tekrar o ölü gibi donuk haline döndü ve sahaya doğru yürüdü. İlhami ve Bülent Hoca tekrar göz göze geldiler ve ikisinin birden ağzından şu cümle boşandı: “Manyak bunlar…”

Durum dehşetti. İki parmağı kör etme kastıyla göze sokmak hariç, her şey serbestti. Eldiven kullanmak yasaktı ve üstelik bir raunt da tam beş dakika sürüyordu.

Maç öncesi İlhami Hoca ile Bülent Yağcı son kez göz göze geldi. Sessizce helalleştiler. Zaman gelmişti. Spor hayatı sertlik üzerine kurulu Osman Tok Hoca zevkten dört köşeydi. Nihayet aradığın sporu bulmuştu. Ama kendisi müsabık değildi. Ayakları geri geri giden Bülent Yağcı’yı ringe ittiler. “Yürü aslanım, gazan mübarek ola…” Bülent’i ringde bir aslan bekliyordu.

Devam ediyor İlhami Konukçu: “bu kadar sert müsabakalar olmasına rağmen sağlık ekibi yoktu. Ne olduğu belirsiz bir adam elinde küçük bir şişe eterle ortada dolaşıyor ve baygınlık geçiren sporcunun yanına koşarak bu eterden bir damla koklatıyor, kendine gelen sporcu için bir şey yok, devam manasına “davai davai” diyerek maça devam ettiriyordu.” Tabii eteri yiyen sporcu da dayak yemeye devam ediyordu.

Page 30: Budokai Do

29

Bülent Yağcı’nın maçı başladı. İlhami Hoca: “Daha bir dakika dolmadan skorboard da durum bilim aleyhimize 180-0 olmuştu. Bir ara Rus rakip havalara zıpladı ve inerken Zagor gibi bit nara atarak Bülent’in tepesine bir balyoz vuruşu yaptı. Hayat sanki durmuştu o anda. Sesleri duymuyorduk. Yutkunduk! Çocuk etrafında dönmeye başladı. Aynı çizgi film sahnesi gibiydi. Sonra birden yere düştü. Rus kaplan gibi üzerine atıldı ama bizimkini can korkusu sarmıştı. Can havliyle sürünerek yanımıza kadar geldi ve “Hocaaam ben daha yeni evliyim, ne olur kurtarın beni, dışarı alın” dedi. Bu sırada Rus Bülent’i bacağından yakalamış ringe çekmeye çalışıyordu. Rakip daha yeni ısınıyordu ve hıncını alamamıştı. Suratında hınzır bir gülümseme vardı. Besbelli yeni teknikler deniyordu. Bitime neredeyse dört dakika vardı. Azeri mi Rus mu olduğunu anlamadığım hakem işaret parmağını sertçe bizim tarafa uzatarak “davai davaiii” diye yırtınıyordu. Belli ki adam da hazzın zirvesindeydi. Osman Tok Hoca da Bülent’e davai oğlum davai (anladığım kadarıyla dayan manasında kullanıyordu Hoca) diye seslendi. Bülent Yağcı paçasını rakipten kurtardı ve kaçarken Osman Tok’a “kolaysa sen davai” diye çıkıştı. Bülent’in rakibi sanki kaçmasının sorumlusu benmişim gibi gözünü bana dikti ama sert sert baktım. Avı elinden alınan bir aslan gibi sinirlenmişti. Çekildi sonra. Pis herif sanki bana “o kaçtı sen geleceksin” der gibiydi. Saygı da kalmamış zamane sporcularında…

Yolculuk boyunca Bülent Yağcı bi daha bizimle konuşmadı. Osman Tok açısından Türk’ün cesaretine leke sürmüştük ama sağ salim geri dönüyorduk işte. Allah’ın yardımı bizimleydi…”

Bunları dinledikten sonra Rus Federasyonunun yapısını derinlemesine inceledim. Gerçekten bir cins manyaklıktı. Camiadakilerle istişare ettim. Bağlanmaya imkân ihtimal yoktu… Osman Tok Hoca biraz üzüldü ama yapacak bir şey yoktu. İlk uluslararası girişimimiz başarısız olmuştu.

SEÇİMLER VE BİTMEYEN HUSUMETLER

Seçimlerde Budokai Do’nun bayağı bir delegesi vardı. Öyle ki karşı tarafı desteklemiş olsalardı muhtemelen ben seçilemezdim. Delege sayısının fazla olmasının bir sebebi de, 2004 ‘te İstanbul’da yaptıkları Uluslararası Boğaziçi Şampiyonasıydı. O şampiyonada derece alanlara oy hakkı çıkmıştı. Bir kesim hemen buna itiraz etti ve şampiyonanın uluslararası faaliyet sayılmayacağını ileri sürdü. Oysa yapanlar kendileriydi. Bunun

Page 31: Budokai Do

30

için çok mücadele verdik. Çünkü o şampiyonadaki derecesinden ötürü üniversiteye girmeye hak kazanmış sporcular bile vardı. Bütün kayıtları ve delilleri çıkarttık ve güç bela kabul ettirttik. Aksi olmuş olsaydı o zaman ayıkla pirincin taşını…

Camiadaki aktif olan bazı arkadaşların kulüpleri yoktu ve bundan dolayı delege çıkaramamışlardı. Buna rağmen Ankara’da seçimlerdeydiler. Kimin oy hakkı var, kimin yok ben bunu asla önemsemezdim. Kim adam, kim değil bunu önemser; adam olmayanlara adamlık kazandırmak için çalışırdım. Seçim arifesi olduğundan herkes, herkes hakkında ileri geri konuşup duruyordu. Kimin kimi desteklediği elbette net değildi. Benim de zaten hiç umurumda değildi bu durum. Seçimlerde tek aday çıkamadığım için camiada bir bölünmeye sebep olduğumu düşünüyor ve üzülüyordum. Gerçi tek aday çıkmasına ne beni desteklediğini söyleyenler, ne de karşıdakiler razıydı. Her iki taraf da kıyasıya bir mücadele istiyor ve kaybedeni yok etmeyi planlıyordu. Kılıçlar kuşanılmış, ağızdan salyalar akmaya başlamıştı.

Bütün bu hengâmede emin olduğum ekip, Ramazan ve Hasan Hoca’nın ekibiydi. Hiçbir Allah’ın kulu bana destek vermese onlar verirdi. İnancım buydu. Bu inancım hususunda da beni hiç yanıltmadılar.

Nifak, Budokai Do’nun da içinde vardı ve Wushu’dan az değildi. Seçimlerden önceki gece yine Budokai Do’dan tanıdığım bir arkadaş geldi ve Ramazan Hoca ekibinin beni değil karşı tarafı destekleyeceğini ihbar etti. Oysa birlikte çalışıyorlardı. Gülüp geçtim tabii. Ama kazanma hırsının insanı nerelere sürükleyebileceğini anladım.

Bütün camialarda bir şekilde bulunmayı ve oralarda post kapmayı marifet edinmiş malum klik, Budokai Do’ya da sızmıştı. Kimi partizanlığı, kimi kankalığı kimi de “buraların sahabı biziz olum” jargonunu kullanıyordu. Fakat Ramazan Hoca’nın ekibi bu taifeye ne pabuç bırakıyor ne de yol veriyordu.

Seçimler bittiğinde artık içerdeki işlerle ilgilenmeyecektim. A. Akyüz ile anlaşmamız böyleydi. Fakat bu durumun istisnası vardı. Kurulların oluşması. Öteden beri hayalim olan, kurulların liyakatli kişilerce teşekkülünü gerçekleştirmek istiyordum. Böylece herkese rağmen kurullar, tabandan birleşecekti. Fakat bunu sadece Budokai Do’da gerçekleştirebildim. O da yüzde yüz değil.

Page 32: Budokai Do

31

ADALET NEDİR, NASIL İŞLETİLİR?

Seçimlerden evvel mutabık kaldığımız üzere Ramazan Sevinç, tüm camia tarafından destekli kurul listelerini sunacak biz de onaylayacaktık. Öyle de oldu.

Listeler hazırlanmıştı. Ben de anlaştığımız gibi aynen Yönetim Kurulu tarafından onaylanmalarını istedim. Wushu için öyle olmadığı halde aynını yaptıklarını söylemişlerdi, ben de imzalamıştım. Bu esnada A. Akyüz’ü diğer guruplar sıkıştırıyor ve Budokai Do’nun kontrolünün kendilerine verilmesini istiyorlardı.

Ramazan Sevinç’in sözüne itibar ediyordum ama garanti altına almak için yazılı belge istedim. Üstelik belgelerde benim de arayıp sorabilmem için telefon numaralarını da istiyordum. Elim güçlü olursa kim ne derse desin vız gelirdi. Çünkü Budokai Do ile alakası olamayanlar paraşütle gelerek kurullarda üyelik istiyorlardı. Engel olmaya çalışanlar bunlardı. Camiadan desteği olmadığı halde Budokai Do içinde olan Adem Yalçın, Osman Tok, Hüsnü Yeşil gibi arkadaşlar hariç elbette ki hiç birine etkin görev vermedik. Yer verdiğimiz bu adını saydığım arkadaşların talebiyle, yer verilmesi gereken birkaç kişiyi de sildik. Sonuç yine iyi sayılıdı. Ramazan Sevinç’in oluşturduğu listeleri destekleyen isimler şunlardı: (Bu belge bana kurulları imzalamadan ulaştırılmıştı).

S.NO ADI SOYADI TEL NO KULÜP ADID.LİSTESİ GÖREVİ

1 Ramazan SEVİNÇ 0532 514 60 33 ASLAN SPOR KLB. DELEGE TEK.KOM

2 Hasan VANLIOĞLU 0535 772 93 91 TAŞKIRAN SPOR KLB. DELEGE TEK.KOM

3 Cengiz CANDAŞ 0539 608 64 93 İST.BUDOKAI-GENÇLİK.SP.KLB. TEK.KOM

4 Ziya ÖZKAN 0533 777 90 22 KÜLTÜR SPOR KLB. TEK.KOM

5 Ömer Salih CENGİZ 0532 665 66 46 FURKAN SPOR KLB. DELEGE TEK.KOM

6 Akif İNCİ 0539 542 57 07 İNCİ İHTİSAS SPOR KLB. DELEGE TEK.KOM

7 Hamza VANLIOĞLU 0506 612 74 38 TAŞKIRAN SPOR KLB. DELEGE TEK.KOM

8 İlhami KONUKCU 0532 713 41 68 TUĞRA SPOR KLB. HAK.KOM

9 Murat ALTUNTAŞ 0535 21491 77 ALTIN SPOR KLB HAK.KOM1

0 Çetin YILMAZ 0532 266 78 99 HASKÖY SPOR KLB. HAK.KOM1

1 Haydar VANLIOĞLU 0505 271 49 35 ZÜBEYDE H.İLK.OKUL SP.KLB HAK.KOM1

2  Murat ER 0537 987 57 29 ANADOLU İHTİSAS SPOR KLB. DELEGE HAK.KOM1

3 Ahmet KURAL 0535 392 53 58 HATAY GENÇLİK SPOR KLB. DELEGE PRF.T.KU

Page 33: Budokai Do

32

14 Ali ÇALIMLI 0535 947 31 74 ÇALIMLI SAVUNMA SAN.SP. KL. DELEGE PRF.T.KU

15 Ali ERDEN 0542 527 81 07 İLK KURC.KURULDAN 5.DAN EĞT.KOM

16 Hikmet ALTINTOP 0532 411 82 46 ANGORA SPOR CENTER DELEGE EĞT.KOM

17 Hulusi ELMAS 0532 229 11 29 YEŞİL BARTIN SPOR KLB. DELEGE EĞT.KOM

18 Ayhan ERYILMAZ 0545 46972 79 MİLLİ SPORCU DELEGE EĞT.KOM

19 Hüseyin NİZAMOĞLU 0505 751 03 88 ARTUKBEY İLK.OKUL.SP.KLB EĞT.KOM

20 Bülent YAĞCI 0536 921 72 56 ANGORA SPOR CENTER DELEGE EĞT.KOM

21 Bülent BÜYÜK 0536 264 61 84 YEŞİLYURT SPOR KLB. EĞT.KOM

22 Ahmet GÜNDÜZ 0544 555 98 92 AYAK BOKSU İHT.KLB KONYA EĞT.KOM

23 Yusuf BEKTAŞ 0506 649 75 00 ÖZEL DÜZCE AKDEMİK SP.KLB. DELEGE ORG.KUR

24 Hasan Basri KARAKUŞ 0533 486 92 93 KARAKUŞ SPOR KLB. DELEGE ORG.KUR

25 Murat EKMEKCİ 0533 633 51 49 GÜNGÖREN İHTİSAS DELEGE ORG.KUR

26 Amur ULUSAL 0537 318 85 70 SULTANBEYLİ SAV.S.S.KLB. DELEGE ORG.KUR

27 Kaya DEMİRKIRAN 0535 337 56 16 DEMİRKIRAN SPOR KLB DELEGE ORG.KUR

28 Remzi BAGAY 0555 494 57 95 WUSHU SPOR CENTER DELEGE ORG.KUR

29 Sabri YILMAZ 0535 68873 79 YILAZ SPOR KLB DELEGE ORG.KUR

30 Soner UZGUR 0536 474 80 33 UZGURLAR SPOR KLB. DELEGE ORG.KUR

31 Ömer DURAN 0533 767 64 16 YEŞİLOVA GENÇLİK SPOR KLB. DELEGE ORG.KUR

32 Nazım YİĞİT 0532 409 88 18 KARTAL YİĞİTLER SPOR KLB. DELEGE ORG.KUR

33 Cemal BIYIK 0532 712 31 74 EMEK SPOR KLB. BURSA ORG.KUR

34 Atilla HAYDAROĞLU 0535 867 95 84 DOLUNAYSPOR KLB ORG.KUR

35 Yasin URLU-ANTALYA 0535 697 99 10 DEMİRPENÇE SPOR KLB. ORG.KUR

36 Erdinç AKSAKAL 0532 392 70 51 KILAS SPOR KLB. ORG.KUR

3 Mustafa YAVUZ 0533 312 93 04 USS BAĞCILAR S.KLB ORG.KUR

Page 34: Budokai Do

33

73

8 Mustafa DURMUŞOĞLU 0535 836 04 30 DENGE SPOR KLB. ORG.KUR3

9 Şevki ERDOĞAN 0532 641 15 70 AKADEMİ SPOR KLB. ORG.KUR

NOT:YAPMIŞ OLDUĞUMUZ LİSTEYİ DESTEKLEYEN KULÜBÜ OLAN VE DELEGE OLANLARINLİSTESİNİ HAZIRLADIM DELEGE OLMAYAN SALON ÇALIŞTIRMAYANLARI DESTEKLESELERDE LİSTEYE YAZMADIM.KULÜP VE TEL.NUMARASINI YAZDIM.

Son “not” Ramazan Sevinç tarafından yazılmıştı. Çok rahattım. Osman Hoca ve ekibini de “profesyonel kurullara” yazarak meseleyi çözdük. Sanırım bu listeden çok az kişi değişti. Artık önümüzde engel kalmamıştı. Çok yoğun bir tempoyla başlıyorduk. Önümüzde açık bir bulvar ve berrak bir hava vardı.

İçerdeki işlerle ilgilenmiyordum ama dışarıda çok yoğun mesai harcıyordum. Tabii dışarısının içerdeki bileşenleri de vardı ve onlarla ilgiliydim. Fakat bu durum daha çok Wushu için geçerliydi. Budokai Do sivrilmeye başlamıştı. Ben kendileriyle iyi bir hukuk kurmuştum ve Wushu camiasında müthiş bir çekememe baş gösterdi. Budokai Do’nun dıştaki yapılanması içe çok bağlıydı. Faaliyetlerine eksiksiz katılma kararı aldım.

KURSLAR VE BELGELENDİRMELER

Göreve geldiğimizde az sayıda kişinin hakem ve antrenör diploması vardı. Öncelikli hedefimiz bu sayıyı artırmak oldu. Ashihara ağırlıklı olarak federasyon talimatlarımızı hazırladık. Ashihara tercihinin sebebi şuydu. Yaptırdığım araştırmaya göre, camianın yüzde yetmiş beşi Ashihara yapıyordu. Kyokshin de Ashiharaya yakındı.

Kurs tarih ve yerlerini belirledik. Bu ciddi bir girişimdi. Gürlemeye başlamıştık. Paralel yapılanmalar kendi guruplarını kaybetme endişesine kapıldılar. Zaten bizim amacımız da bu idi. Bu şekilde birleşecektik. Devlet unsuru devreye girmişti ve resmi belge alacaklara birçok fırsat doğacaktı. Gelişmelere güzeldi.

Kulüpler Federasyonu olarak yapılanan guruplardan arkadaşlar aramaya başladılar. İstekleri, hem kendilerinin hem de talebelerinin katılacağı

Page 35: Budokai Do

34

kursta, kendilerinin fiili imtihana tabii tutulmamasıydı. Öğrencileri karşısında bu aşağılayıcı bir durumdu. Wushu’da zamanında bu tip densizlikler yapılmıştı. Hemen kabul ettim ama teknik kadroya danışmam gerekiyordu. Zaten usul erkân konusunda çok hassas olan işin sorumluları Ramazan Sevinç ve İlhami Konukçu da beni desteklediler. Böylece ilk birlikteliğin temelleri atılmış oldu. Artık kendinden emin, yenilenmiş ve enerji dolu bir ekiple birlikteydik. Bütünleşme hızlanmıştı.

AVRUPA ŞAMPİYONASI VE İLK CİDDİ ULUSLARARASI GRİŞİM

Seçimlerden sonraki ilk iş, uluslararası bir yapıya angaje olmak için çalışmalara başlamak oldu. Artık yüzümü dışa döndüğümden ve olan bitene vakıf olduğumdan daha iyi bir durumdaydım. Zaten tonla başarısız denememiz olmuştu. Ramazan ve Hasan Hocalar Ashihara, MHK Başkanı olan İlhami Hoca da Kyokushin kökenli idi. Ama hiç birinin branşlarıyla ilgili dayatma ve taassubu yoktu. Hatta İstanbul’da benim de katıldığım çok güzel bir antrenör kursu tertip edilmiş, orada Enshin ve diğer branşlardan hocalarla da tanışmıştım. Benim gördüğüm herkes tek yürek bizi destekliyor ve bir çözüm üretmemizi umuyordu.

Ramazan Hoca’nın daha evvel katıldığı Dünya Şampiyonasını düzenleyen organizasyonla temasa geçtik. Neredeyse 10 yıl olmuştu ama işin sorumlusu Shihan Jens, Ramazan Sevinci sitayişle hatırlamış ve övgüyle davet etmişti. Sabaki adı verilen bu organizasyon da Ashihara tabanlıydı ama başka branşların da katılımına izin veriyordu.

2009 Eylül’ünün başlarında Bay Jens ile mutabık kaldık ve “New International Karate” çatısı altında 6-8 Kasım’da Romanya’da düzenlenecek Avrupa Şampiyonası’na katılma kararı aldık.

Durum çok şaşırtıcıydı. Ben böyle ciddi ve kurumsal bir yapı beklemiyordum Avrupa’da. Yapılacak olan bu ekibe uluslararası bir spor federasyonu olma fikrini aşılamaktı. Becerebileceğim en iyi şey de buydu. Çok yoğun bir çalışma yaptık. Türkiye’ye döndükten sonra mutat yaptığım gibi bir rapor yayınladım. Teferruatı burada yazmaktansa, o raporu aşağıya koymakla iktifa etmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Yaptıklarımızı anlatan rapor şöyleydi:

Page 36: Budokai Do

35

YÖNETİMİMİZ DÖNEMİNDE ULUSLAR ARASI FEDERASYONLARA BAĞLANMA GİRİŞİMLERİ

AVRUPA ASHIHARA KARATE ŞAMPİYONASI ve BUDOKAI-DO GENEL DURUM DEĞERLENDİRME RAPORU 

(6-8 KASIM 2009 BRAŞOV/ROMANYA)

YÖNETİMİMİZ DÖNEMİNDE ULUSLARARASI FEDERASYONLARA BAĞLANMA GİRİŞİMLERİ

2006 senesinde Türkiye Wushu Federasyonu kurulduğunda bünyemizde olan Ashihara-Budokai branşının, bizden evvelki yöneticileri, As Başkanı ve basın

dünyasında konuya hakim arkadaşlarla görüşmeler yapmıştık. Bu süreçte bir takım keskin fraksiyonların birbirleriyle mücadele ettiklerine şahit olduk. Bazı guruplar federasyonun dışında bir yapılanmaya gitti. Sonraları dünyada bir merkeze bağlanmak adına yaptırttığımız bir çalışmayla, branşın adını “Budokai-do” olarak değiştirmiştik.Kısaca tarif etmek gerekirse  “Budokai-do “Ashihara Karate” ile “Kyokushin Karate” spor branşlarını temsil etmektedir. Uzun zamandır bu branşı Dünya veya Avrupa’daki bir federasyona bağlayabilmek için gayret içindeydik. Bu amaçla bir çok kez, camiadaki teknik adamlarla uzun toplantılar tertip ettik. Durumu çokça müzakere ettik. Nepal, İngiltere, Belçika gibi ülkelerde bulunan

Page 37: Budokai Do

36

federasyonların dosyaları, gerçekten bu camiadaki gayretli arkadaşlarımız tarafından tarafıma ulaştırıldı. Yaptığımız incelemeler sonucu, bunların son derece gayr-ı ciddi oluşumlar olduğu ortaya çıktı. Bu kurumlara Türkiye Wushu Federasyonu Budokai Branşı Başkanı olarak birçok kez e-mail göndermeme rağmen, bir kez bile cevap alamadım. Nepal ve İngiltere’de bulunan federasyonlar, bir kişi etrafında kümelenmiş, seçim yapılmayan ve başkanlık seçiminin yapılmayacağı tüzüklerinde yazan kuruluşlardı. Ülkemizde, Milli Olimpiyat Komitesi tarafından tanınmış bir branş olduğumuzdan, seçim yapmayan hatta ülkemizde temsilci olarak belirledikleri bir çok isimleri federasyon web sitelerinde gösteren amatör altı kurumlara üye olmamız düşünülemezdi.   İngiltere’de kurulu ve Kyokshin karate yapan kuruma üyelik için, camiadan bir hocamızın bilgilendirmesiyle yazı yazdım ama yine cevap alamadım. Üstelik Ashihara Karate yapanlar da bu kuruma bağlanmak için arzu beyan etmiş ve tam destek vermişlerdi. Kurumun web sitesinde son güncelleme 2006 yılında yapılmıştı ve yine bir kişiye bağlı bir spor kulübü gibi çalışmaktaydı. Kişisel olarak yaklaşımım farklı olmasına rağmen, camia talep ettiği için bağlanılmasında beis görmemiştik.Bir önceki dönem teknik kurulumuzda görev yapan arkadaşlarımız aralarında yaptıkları toplantıda, son olarak Türkiye’de kurulu bir federasyona üye olmamızı önerdiler. Bu federasyon ülkemizin spor makamları tarafından tanınmadığı için bu da mümkün olmadı.

Federasyon başkanlık seçimlerinin yapıldığı günlerde, sporcular ve teknik adamlardan oluşan bir ekibi, Rusya’da yapılan bir şampiyonaya gönderdik. Ama ülkeye döndüklerinde verdikleri rapor, buraya da bağlanmamızın mümkün olmadığını gösterdi.

Tüm girişimlerimiz olumsuz sonuçlanmıştı. Camiadaki arkadaşlarımız, kendilerinin bir disiplin geliştirmeye çalıştıklarını, hatta bunun için kurallar ve kurullar oluşturduklarını ve kırmızı beyaz renkli elbiseler dizayn ettiklerini söylüyorlardı. Yeni bir oluşum kurarak, Türkiye’nin merkez yapılmasını istediler. Üstelik bu daha evvel de denenmiş ama başarılamamıştı. Ömrümün yarısını dış ülkelerde geçirmiş biri olarak, bu sistemin başarıya ulaşmasının zor olduğunu, yetişmiş insan ve uluslar arası misyon deneyimimizin böyle bir eyleme kifayet etmeyeceğini, girişimimizin enerji kaybına sebebiyet vererek manasız kalacağını bildiğimden bunu kabul etmemiş, bunun yerine uluslararası bir federasyona katılım sağlanarak o federasyonda etkili olunması için gayret göstermenin doğru olacağını biliyordum ve zaman zaman camia ile bunu paylaşmıştım.

Page 38: Budokai Do

37

Spor mevzuatımıza göre Türkiye Şampiyonaları ancak uluslararası bir faaliyete katılmak için düzenlenebilmektedir. Biz Budokai Do ile ilgili şampiyona düzenlemiş ama bağlı bulunduğumuz bir uluslararası yapı olmadığı için sorun yaşar hale gelmiştik. Ülkemizde şampiyona yapamama ile karşı karşıya idik. Bu da bu spor branşı açısından ciddi tehdit oluşturmaktaydı.

ÜLKEMİZDE BUDOKAİ-DO CAMİASININ YAPILANMASI

Ülke çapında 100 civarında kulübün, Budokai-do adı altında Ashihara veya Kyokushin Karate yaptıkları tespit edilmiştir ve sporcu sayıları 3,000 kadardır. 20 il, bu spor dalında aktiftir. Belli bir ivme içinde yayılım gösteren bu branşa, özellikle İstanbul, Karabük ve Bursa’da yoğun ilgi vardır.Düzenli olarak antrenör kursları, hakem kursları , dan ve kuşak sınavları yapılmaktadır. Yeni yönetim döneminde, kulüplerin çok büyük çoğunluğunun desteklemiş olduğu arkadaşlarımız, teknik, hakem, eğitim ve organizasyon kurulları ile profesyonel kurulda görev yapmak üzere atanmıştır. Branş; yapısı itibariyle profesyonelliğe çok uygundur ve yayılmaya çok müsaittir.

AVRUPA ASHIHARA KARATE ŞAMPİYONASI, VİZYON VE HEDEFLER

Romanya’nın Braşov kentinde, 6-8 Kasım 2009 tarihleri arasında yapılan, büyükler Avrupa Ashihara Karate Şampiyonası’na, hem NIKO’nun (New International Karate Organisation-Yeni Uluslararası Karate Organizasyonu) Avrupa yapılanmasını görmek hem de son dönemlerdeki gelişmeleri takip etmek için katıldık. Katılımdan evvel Avrupa Temsilcisi, Danimarka’dan Jens Bjerrekaer ile yazışma yaparak, Avrupa yapılanması hakkında bilgi aldım. Bay Jens Danimarka’da 1994 ten beri her yıl Sabaki Spirit adıyla bir dünya şampiyonası tertip etmektedir. Daha evvel Türk Sporcuları kendi imkânlarıyla bu yarışmalara iştirak etmiş ama 2003 ten sonra çeşitli sebeplerden ötürü ara vermişlerdir. Türkiye’deki camia 2002 den beri, merkezinde kendimizin olduğu bir dünya yapılanması için çalışmış ama İstanbul’da iki kez düzenlenen uluslar arası şampiyona başarılı olamamış ve bu amaca ulaşmak için kafi gelmemiştir. Bu yıllarda teknik kargaşalar yaşandığı için, dünyada bağlanılacak bir yapı için de çalışmalar yapılamamıştır.

Page 39: Budokai Do

38

Şampiyonaya katılmadan evvel, Ramazan Sevinç tarafından temin edilen hakem ve yarışma kuralları, Türkçe’ ye çevirttirilmiş ve teknik kontrolleri yapılmıştır.Braşov’daki Şampiyona, NIKO ‘nun onayıyla, Romanya Savunma Sanatları Federasyonu tarafından düzenlendi. Bu federasyon Romanya’da, Wushu, Aikido, Karate gibi birçok branşı bünyesinde bulunduran güçlü bir yapıdır. Federasyonun Wushu branşının başında olan ve aynı zamanda federasyon genel sekreteri olan Petru Grindeanu, Avrupa Wushu Federasyonu(EWUF) yönetiminde birlikte çalıştığımız ve her konuda bizi destekleyen bir arkadaşımızdır. Kendisi EWUF ‘un saymanıdır. Ziyaretimiz esnasında bizi son derece prestijli bir şekilde ağırladı ve gerek Romanya Federasyon Başkanı gerekse diğer Avrupa ülkelerinin federasyon başkanlarına çok iyi bir şekilde tanıttı ve referans oldu.Şampiyona’ya sadece Ashihara Karate yapanlar değil, Kyokushin Karate yapanlar da iştirak etti.İki sporcu, bir doktor ve teknik kuruldan iki arkadaşımızla katıldığımız şampiyonanın teknik toplantısında, Avrupa organizasyonuna her ülkeden birden fazla kulübün veya organizasyonun üye olabileceği bilgisini teyit ettim. Avrupa temsilcisi bay Jens ile yaptığım görüşmede-ki bu görüşme teknik toplantı esnasındaydı ve herkes görüşmeyi izliyordu- Türkiye olarak böyle bir organizasyona üye olamayacağımızı, birden fazla organın temsil edilmesinin doğuracağı sıkıntıları anlattım.   Bay Jens, Japonya’daki NIKO’nun böyle bir uygulamaya gittiğini anlatınca o esnada toplantıda bulunan 16 ülkenin (Azerbaycan, Türkiye, Sırbistan, Danimarka, Letonya, Macaristan, Moldovya, İspanya, Ukrayna, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan, İsrail, Karadağ, Rusya ve Romanya) temsilcilerine konuyla ilgili toplantı teklifinde bulundum. Pazar günü sabah saat 10’da konuyu görüşmek üzere oy birliğiyle toplantı kararı çıktı. Şampiyona esnasında, gerek ben

Page 40: Budokai Do

39

gerekse Romanya Federasyonundan Petru, ülke temsilcileri ile görüştük ve Avrupa Federasyonu kurulmasının avantajları konusunda kendilerine bilgilendirme yaptık.  Halihazırda önemli bir federasyon olan EWUF’taki tecrübelerimizi aktardık. Azerbaycan, Pazar sabah erken ayrılacağı için, bize oy kullanma yetkisi verdi.

7 Kasım günü oldukça çekişmeli ve kaliteli maçlar yapıldı ve Romanya ve Rus sporcular çok sayıda madalya aldılar. Bizim sporcularımız, eleme maçlarında ilk ikiye giremedikleri için, finallere katılamadılar. Teknik adamlarımız, kamp yapılmadan aceleyle gelindiği için, sporcuların dayanıklılığında sorun olduğunu beyan ettiler. Organizasyon genel manada oldukça başarılı idi. Konaklama yaptığımız otelin standardı ve ödenen ücret makuldü. Şampiyona sonunda dağıtılan, madalyalardan kupalara ve diplomalara kadar olan belgeler profesyonelce hazırlanmıştı. Salon daha çok, profesyonel maç mantığına göre ışıklandırılmış ve ses düzeni de ona göre kurgulanmıştı. Benim gördüğüm birçok uluslararası organizasyondan daha nitelikli bir ortam vardı. Oldukça fazla sayıda seyirci maçları izledi. Madalya töreni sonrası, organizatörleri tebrik ettim.

AVRUPA FEDERASYONU KURULUM TOPLANTISI VE ALINAN KARARLAR

Teklif bizden geldiği için 8 Kasım saat 10.00 da yapılan toplantıya başkanlık ettim. Teknik adam olarak komite üyelerimiz, Ramazan Sevinç (Teknik Kurul Başkanı) ve Hasan Vanlıoğlu(Üye) toplantıya katıldı ve teknik görüş bildirdiler. Tüm Avrupa kıtasında Ashihara Karate yapan kahir ekseriyet toplantıda idi. Katılımcıların oy birliğiyle aşağıdaki kararlar alındı. Kararlar tutanak haline getirilip katılımcılara imzalatıldı. (Türkiye olarak Azerbaycan adına da vekaleten imza attık.)

1. Adı European Ashihara Karate Federation(Avrupa Ashihara Karate Federasyonu) olan bir Avrupa federasyonunun kurulmasına,

2. Federasyonun her yıl farklı ülkelerde büyükler ve gençler şampiyonası yapmasına,

3. Türkiye(E.Bekir Hocaoğlu), Rusya (Ryzkhov Valery) ve Danimarka(Jens

Page 41: Budokai Do

40

Bjerrekaer)’dan oluşan bir komisyonun, 2010 da Danimarka’da yapılacak 1. Olağan Kongre için hazırlık yapması ve teklifleri değerlendirmesine,

4. Hazırlık komisyonunun genel sekreterliğini Romanya’nın yapmasına,

5. Federasyonun ana statüsünün hazırlanması ve Avrupa Komisyonu’na tescil ettirilmesine,(Bu durum, Avrupa’da ikinci bir federasyonun kurulmasına manidir),

6. Federasyona banka hesabı açılmasına,

7. Aidatların belirlenmesine,

8. Her ülkeden, ülkenin en yüksek spor otoritesi tarafından tanınan (Spor Bakanlığı, Milli Olimpiyat Komitesi, GSGM Müdürlüğü) ve en çok üyesi olan tek bir federasyonunun üyeliğe kabul edilmesine ve bir ülkeden tek bir üyeliğin kabul edilmesine,

9. Şampiyonalarda, son 15 yıldır Danimarka’da yapılan Sabaki Challange Spirit Dünya Şampiyonası kurallarının uygulanmasına,

10. Başkan, Başkan Vekili, Genel Sekreter, Muhasip ve Teknik temsilciden oluşacak bir yönetim kurulu için 2010 2 Nisan’daki 1. Kongrede seçim yapılmasına ve bu adaylıklar için başvuru yapılmasına,

11. Diğer kurulların belirlenmesine ve adaylıkların toplanmasına,12. Avrupa’daki oluşum tamamlandıktan sonra, Dünya Federasyonu kurulumu için girişimde bulunulmasına,

13. Alınan kararların toplantıda olmayan üyelere e-mail yoluyla ulaştırılmasına,karar verildi.

2010 yılında yapılacak kongrede, teknik, eğitim ve hakem

Page 42: Budokai Do

41

kurulları da seçilecektir. Bizim mümkün olan tüm kurlarda temsil edilmemiz, ülke faaliyetlerimiz için son derece önemli olacağından, namzet arkadaşlarımızın belirlenmesinde fayda vardır.

Çalışmalarımız bu branşla ilgili yeni bir ufuk açmıştır. Türkiye’de samimiyetle bu branşlarda çalışan arkadaşlarımız, her türlü takdir, ulusal ve uluslararası desteği hak etmektedir. Çok kısa bir süre içerisinde, dünyadaki yapılanmayı da federasyon haline getirip, mümkünse Kyokshin’i de içine alarak büyütmeyi hedeflemekteyiz. O zaman gerek Avrupa gerek Dünya, Ashihara ve Kyokshin Federasyonu olarak yapılanacaktır. 

İstatistikler ülkemizde, %75 Ashihara, %25 Kyokushin yapıldığını gösteriyor. Kurullarımızda her iki branşı yapan arkadaşlarımız vardır. Bu manada ülkemizde bu branşla ilgili isim değişikliğine gitmek ve içinde Ashihara ve Kyokushin ile Karatenin geçtiği bir isim üzerinde karar kılma düşüncemiz vardır.

Bu konuda önerisi olan arkadaşlarımızın, yazılı olarak bana ulaşmalarını rica ederim.

 Federasyonumuzun Budokai-do branşında çalışan tüm arkadaşlarımızı yürekten tebrik ediyorum ve başarılarının devamı için, federasyon yönetimimizin ellerinden geleni yapacağı hususunda müsterih olmalarını istiyorum.

Selam, sevgi ve saygılarımla,

10 Kasım 2009

Ebubekir Hocaoğlu

TWF Başkanı

Raporlarımda sohbet dilini kullanıyor, tüm camianın olan biteni hissetmesini sağlamaya çalışıyordum.

Page 43: Budokai Do

42

ROMANYA SONRASI

Avrupa Şampiyonasından sonra lobi faaliyetlerimiz sürdü. Birlikte yolculuk yaptığımız arkadaşlar kaliteli insanlardı. Buradaki en mühim kazancım birbirimizi daha iyi tanımak olmuştu.

En iyi yaptığım iş olan uluslararası kulis faaliyetlerimiz doludizgin devam ediyordu. Romanya’daki 16 ülke ile temas etmekle kalmamış; yirmi kadar başka ülkeyle de iletişim kurmuştuk. Dünya’da Wushu federasyonlarındaki arkadaşlarımızdan istifade ediyorduk. Wushu’dan tanıdığım tüm başkanlar, kendi ülkelerindeki vuruşlu karatenin durumu hakkında bilgi gönderiyorlardı. Amacımız 2010’da Danimarka’da yapılacak Dünya Şampiyonası’nda Dünya ve Avrupa Federasyonunun kurulması için gereken altyapıyı hazırlamak ve mutabakatı sağlamaktı. Son vuruşu da Türkiye’de düzenleyeceğimiz Avrupa Şampiyonası ile gerçekleştirecektik. Her şey fevkalade gidiyordu. Danimarka’nın başkanı ve Avrupa sorumlusu Shihan Jens ikna olmuştu ve projeye destek veriyordu. Daha da önemlisi Türkiye’de birlikte yola çıktığım ekibi tanımaya başlamıştım. Bunlarla çok şey yapılabileceğimi görüyordum. Birbirimize kenetlenmiştik.

Bu esnada Wushu kendi iç kavgalarını yaşıyordu. Budokai Do’ya sirayet etmeyen bu kavgalar, kişisel olarak beni daha çok Budokai Do’ya yaklaştırıyordu. İdealizmim depreşmişti. Bu görece küçük ama adanmış camiadan iyi bir model oluşturup dünyaya yayabilirdik. Hedefimiz tam olarak buydu ve önümüzde engel görünmüyordu. Kafilemizin Başkanı olan Ramazan Sevinç’ten de bir rapor hazırlamasını istedim. Aşağıda aynen yayımladığım raporu hazırlayıp gönderdi. Nasıl mütevazı bütçelerle bu faaliyetleri yaptığımızın anlaşılması açısından bu rapor, kayda değerdir:

RAMAZAN SEVİNÇ’İN RAPORU

TÜRKKİYE WUSHU FEDERASYONU BAŞKANLIĞINA

ASHIHARA KARATE AVRUPA ŞAMPİYONASI RAPORU

Ashihara Avrupa Şampiyonası 6–8 Kasım 2009 Tarihleri arasında Romanya’nın Braşov şehrinde yapıldı.

Page 44: Budokai Do

43

Şampiyonaya Türkiye’den altı kişilik kafile ile katılındı. Şampiyonaya katılan kafile;

1) Ebubekir HOCAOĞLU, Federasyon Başkanı2) Sezgin TİRYAKİ, Takım Doktoru3) Ramazan SEVİNÇ, Antrenör 4) Hasan VANLIOĞLU, Antrenör5) Şuayb DAĞCI, Sporcu6) Sunay IŞIK, SporcuŞampiyonaya katılan kafile 06 Kasım 2009 sabahı saat 09.00’da İstanbul Atatürk

hava limanında toplandı. Biletler alınıp bagajlar teslim edildi. Sabah 10;40 ‘da uçak Romanya’ya hareket etti ve saat 12.00’de Romanya’ya vardık. Romanya’da hava alanında bizi karşıladılar ve Bükreş’ten Braşov’a yaklaşık üç saatlik bir kara yolculuğundan sonra vardık. Sonra otele yerleştik. Kafilenin ihtiyaçları için 200 Euro para döviz bürosunda bozdurduk.

Saat 18.00’da sporcuların tartı, doktor konturolü yapıldı. Elbiselerinin arkasına müsabaka numaraları dikildi. Akşam yemekleri yendi. Sporcular dinlenmek için odalarına çıktılar. Federasyon başkanımız ve antrenörler saat 20.00’de bütün ülke temsilcileri ile birlikte toplantı yapıldı. Romanya Federasyonu Ashihara Karate temsilcisi tarafından toplantıda şampiyona programı anlatıldı. Toplantının sonunda federasyon başkanımız Sayın Ebubekir HOCAOĞLU Avrupa başkanı ve diğer ülke temsilcileri ile bu organizasyonun yapısı hakkında bilgi aldı ve Avrupa federasyonu kurulması için ülke temsilcileri ile birlikte pazar sabahı saat 10.00’da tekrar toplanılması kararı çıktı ve toplantı bitti. Resepsiyona çıktık ulaşım konaklama ücretini ödeyerek belgemizi aldık. Sonra odalara çıkıldı.

07 Kasım 2009 sabah saat 07.00 ‘de kahvaltı başladı. Saat 08.00 da otobüslere binilerek maç yapılacak spor salonuna gidildi. Saat 09.00 da ülkelerin sporcuları ve antrenörleri ile birlikte seremoni başladı. Saat 09.30’da elemeler başladı.

Şampiyonaya 17 ülkeden toplam 86 sporcu katıldı.Şampiyonada kilolar A-B-C gurubu diye guruplara ayrıldı her gurupta ilk iki’ye

giren ler bir üst guruba ayrıldı sporcularımız 3 ‘er maç yaptılar guruplarında ilk 2’ye girmedikleri için bir üst tura geçemediler.

Sporcularımızda 2005 yılından itibaren dünyada uygulanan yeni kurallar ve tecrübesizlikle birlikte kondisyon olarak 3 dk. Maçlara tam adapte olamadıklarını gözlemledik. Bu ve diğer maçlara mutlaka Türkiye şampiyonası ve kamp hazırlık devresinden sonra gidilmelidir. Ülkemizde yeni kuralların şampiyonalarda bundan sonra uygulanmaya başlanması gereklidir. Bunun için uluslararası yapılacak önümüzdeki ay Letonya’daki 12–13/14–15/16–17 yaş gurubu Avrupa şampiyonasına hakem, antrenör ve sporcu getirebildiğimiz kadar getirip önümüzde yıl için bütün kategorilerde kural ve kaideleri ülkemizde eksiksiz uygulamamız lazımdır.

Şampiyona saat 21.30 da bitti. Bütün sporcular otele çıkartılıp daha sonra saat 22.30 akşam yemeğine gidildi. Yemekten sonra otele geri dönüldü.

08 Kasım 2009 sabah kahvaltısından sonra saat 10.00’Avrupa başkanı ve ülke temsilcileri ile birlikte federasyon başkanımızla birlikte toplantıya başladık. Toplantıda Avrupa federasyonunu kurulması kararı alındı. Protokol maddeleri görüşülerek oluşturuldu ülke temsilcilerine imzalattırıldı. Toplantı saat 12.00’da bitti. Hazırlanıp Bükreş’e havaalanına gitmek için takım olarak yola çıktık saat 15.00 civarında havaalanına geldik. Biletlerimizi aldık uçağa binmek için pasaport kontrollerinden geçtik saat:16.25 uçağına binip saat 18.00 civarında Türkiye’ye

Page 45: Budokai Do

44

geldik. Başkanımızla havaalanından ayrıldık biz takım olarak yeraltı treni ile oto gara gelip oradan kafiledekiler ayrılarak memleketlerine döndüler.

Ramazan SEVİNÇKafile Başkanı

ROMANYADAKİ TOPLAM MASRAFIMIZ;1-ULAŞIM, KONAKLAMA 690 EURO2-YEMEK, MEŞRUBAT VB.GİDER 50 EURO TOPLAM ROMANYA GİDER 740 EURO PUL PARASI 90,00 TL

DİĞER RAPORLAR

Görevde kaldığım süre boyunca her resmi faaliyet için ilgililerden rapor istemişimdir ama çok az kişi bu hassasiyetime riayet etmiştir. Belki de Budokai Do camiasın muhabbetim, bu talebime derhal ve oldukça tatminkâr bir şekilde cevap vermeleri olmuştur. Yanımız da takım doktorumuz Sezgin Tiryaki Bey de vardı Romanya’da. İyi ki de vardı. Çünkü sporcularımızdan biri gözüne bir darbe almış ve yaralanma geçirmişti. Dr. Sezgin Bey maharetli elleriyle bu sorunu ciddileşmeden çözmüştü. Dönüştü talebim üzerine kendisi de bir rapor sundu:

DR. SEZGİN TİRYAKİ’NİN RAPORU

TÜRKİYE WUSHU FEDERASYONU BAŞKANLIĞINA

ANKARA

6-8 Kasım 2009 tarihinde Romanya da gerçekleştirilen Avrupa Karate Şampiyonasına Türk Milli Takımı ile katılmak benim için bir onur ve mutluluk kaynağı olmuştur. Şampiyona da gerek federasyon Başkanımızın gerekse milli takım antrenörlerimizin bu sporun yaygınlığı ve başarısı için gösterdikleri çabaya yakından

Page 46: Budokai Do

45

tanık olmam Türk vatandaşı ve Karate sporuna gönül vermiş biri olarak beni ayrıca bahtiyar etmiştir.

Şampiyonada Romanya federasyonu tarafından sağlanan tıbbi bakım ve yardım imkanlarını da yakından gözlemleme fırsatını yakalamış bulunmaktayım. Romanya federasyonu bu konuda gerekli özeni göstermiştir ve sporculara hızlı tıbbi destek sağlanmıştır.

Bende hekim olarak şampiyona esnasında sporcularımızın hem genel sağlığı hem de maçları esnasında geçirdikleri travmalarla hem kendi milli takımımız hem de diğer ülke sporcuları ile de ilgilenmem gerekmiştir. Şampiyonada sağlanan tıbbi destek sadece acil tıbbi destek olup sporcuların özellikle de künt vücut travmalarına bağlı gelişen yumuşak doku ezilmeleri, bağ zedelenmeleri gibi sorunları karşılaşma sonrası ilgilenilmesi gereken tıbbi hususlar olmaktadır. Bu nedenle de yapılacak yurt dışı şampiyonalarına milli takım içine doktor alınmasının sporcuların sağlığı için daha uygun olacağı kanaatindeyim.

Tüm milli takımlarımıza yapacakları karşılaşmalarda başarılar dilerim. Wushu federasyonun değerli Başkanı ve üyelerine sevgi ve saygılarımı sunarım.

Dr. Sezgin TİRYAKİ

Milli Takım Doktoru

Milli Takım Antrenörü olarak katılan Hasan Hoca’dan da rapor istedim. Raporu aynen şöyleydi:

TÜRKİYE WUSHU FED. BAŞKANLIĞI

(6-8 KASIM 2009 Tarihleri arasında Romanya’nın Braşov şehrinde yapılan Avrupa şampiyonası raporudur) .

Şampiyona2 Sporcu: SUNAY IŞIK, ŞUAYB DAĞCI 2 Antrenör: RAMAZAN SEVİNÇ, HASAN VANLIOĞLU 1 Kafile Doktoru: SEZGİN TİRYAKİ ve Federasyon Başkanımız Sn. EBUBEKİR HOCAOĞLU’nun katılımıyla gerçekleşti.

Bursa ekibi 6 kasım 2009 tarihinde saat:2:45 aracıyla İstanbul’a hareket ettik. Saat 19:00 da İstanbul Esenler Terminaline indik. Diğer kafile arkadaşlarımızla bir araya gelerek terminalde kahvaltı yaptık. Saat 08:00 de servis aracıyla Atatürk

Page 47: Budokai Do

46

havaalanına hareket ettik. Federasyon başkanımız Sn. Ebubekir HOCAOĞLU ile birlikte saat:10:40 uçağıyla Romanya’ya hareket ettik. Saat 12:de Romanya’ya indik. Hava alanından bizi özel araçla aldılar 3 saatlik bir yolculuktan sonra kalacağımız otele yerleştik. Saat:16:00 da sporcular tartıya alındı sırtlarına yarışacakları numaralar dikildikten sonra yemeğe geçtiler. Yemekten sonra odalarına çekildiler. Saat:20:00 de Federasyon başkanımız ve diğer ülkelerin temsilcileri ile birlikte toplantı salonuna geçtik. Organizasyonu düzenleyen Grindeanu PETRU Şampiyona hakkında kısaca brifing verdi. Daha sonra yemek ikramı yapıldı. Yemekle birlikte Federasyon Başkanımız Sn. Ebubekir HOCAOĞLU Avrupa Başkanı’ndan bu oluşum hakkında bilgi aldı gördüğü lüzum üzere yeni bir federasyon kurulumu için fikrini bahsetti diğer ülke temsilcilerinin de büyük ilgi ve alaka görmesi sebebiyle Pazar günü için toplantı randevusu verildi ve herkes dağılarak odalarına çıktı.

7kasım 2009 sabah saat:7:00 hep birlikte kahvaltı yaptık. Saat :8:00 de otobüslerle hareket ederek 8:30 da müsabakanın yapıldığı yere geldik. Saat:9:00 da bütün sporcular ve antrenörlerle birlikte saat 9:00 da seremoni başladı. Saat 9:30 da elemeler başladı.

Şampiyonaya;Azerbaycan,Türkiye,Sırbistan,Danimarca,Litvanya,Macaristan,Moldova,İspanya,Ukrayna, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan, İsrail, Karadağ, Rusya ve Romanya katıldı. 17 devletten 86 sporcu yarıştı. Şampiyona oldukça çekişmeli geçti müsabaka kategorileri A-B-C diye guruplara ayrılarak yapıldı ilk ikiye giren sporcu bir üst kategoriye çıktı sporcularımız üçer maç yaptılar ilk ikiye giremedikleri için bir üst tura çıkamadılar. Aynı gün 5-6 maç birden yapıldığı için sporcuların performansı oldukça etkilendi. Aynı gün bir sporcunun bu kadar performansa sahip olabilmesi çok zor olmalı bunun düzenlenmesi gerekmekte. Müsabakalar 21:30 da sona erdi. Hep birlikte sporcular otobüslerle otele getirildi. 22:30 da otobüslerle yemek için tekrar ayrı bir ilçeye götürüldü. Saat 12:30 otele geri dönüldü. 8kasım2009 sabah kahvaltısından sonra diğer ülke temsilcileri ile birlikte toplantıya iştirak ettik. Toplantıya federasyon başkanımız Sn. Ebubekir HOCAOĞLU başkanlık yaptı. Toplantıda Avrupa Federasyonunun kurulmasına diğer ülkelerin imzalarıyla birlikte karar alındı. Toplantı saat:11:45de sona erdi. Otel önünden saat 12:00 de hareket edilerek geldiğimiz araçlarla 16:25 uçağına binmek üzere hareket ettik. Uçak 40 dakika rötar yaparak kalktı. Saat 18:00 civarında Türkiye’ye indik. Federasyon Başkanımızla hava alanında vedalaşarak ayrıldık. Diğer kafile arkadaşlarımızla metroya binerek beraber esenler otogarına geldik. Vedalaşarak herkes memleketine döndü.

HASAN VANLIOĞLUMilli Takım Antrenörü

SÖZ UÇAR YAZI KALIR

Page 48: Budokai Do

47

Bu raporlar çok önemliydi. Her gelenin her şeyi yeni baştan dizayn etmeye çalışıp, kaynak israfı yaptığı ülkemizde bu metinler, gelecekte işe yarayacaktı. Gerçi bizden sonra kimsenin bu raporlara müracaat ettiğini zannetmiyorum. Çünkü maksatlar hep bağcıya pusu kurma üzerine oluyordu. Üzüm, kimsenin umurunda değildi. Fakat bu raporlar önemlerini gelecekte korumaya devam edeceklerdir.

Bu samimi arkadaşlarımız, teknik olarak nerelerde zayıf olduğumuzu tam olarak tespit etmiştiler. Zaten iki amacımızın biri buydu. Diğerini de ben üstlenmiş, yürütüyordum.

En heyecanlı noktasında kesmek zorunda kalarak, dünyaya karşı ve elbette kendi camiamıza karşı büyük suç işlediğimiz bu çalışmalar, bıraktığımız noktaya kadar olağanüstü güzellik hüsnüniyet ve başarı içine yürüdü. Yeri geldiğinde bu noktayı açacağım.

Farkına vardığım şeylerin en hazini şuydu. Bu camialarda emek sarf eden samimi insanlara bir teşekkür bile çok görülüyordu. Hatta şahıslarına teşekkür istiyor bile değildiler. Yeter ki onların da içinde bulunduğu gemi için birileri bir şeyler yapsın. Romanya ile ilgili raporumu yayınlayınca Hasan Vanlıoğlu iki samimi mesaj gönderdi. İşte yukarıdaki bu yalın gerçeğin farkına o vakit vardım: İlk mesajı şuydu:

“Başkanım çok teşekkür ederim.44 yaşıma geldim hayatım çalışmakla geçti  emeğin değerini veren çok ender kişilerdensiniz. Rabbim ömrünüzü sağlıklı ve uzun, kazancınızı bereketli eylesin. H.VANLIOĞLU”

İkinci Mesajı da şöyle:

Sayın başkanım sizlerden öğrenecek çok şeyimiz var. Hazırladığınız raporu nefes almadan okudum, birçok arkadaşımız çok etkilenmişler, bizde canlı şahidi olmamıza rağmen çok etkilendik. İsim konusunda Avrupa ve olabilirse dünya Federasyonunun Ashihara Karate olacağından Türkiye’dekinin de Ashihara Karate olmasından yanayım. Tabii ki sizin bakış açınızı çok önemsiyorum.

Selam ve saygılarımla. Hasan Vanlıoğlu

Kendisine cevap verdim:

“Sevgili Hocam,

Page 49: Budokai Do

48

Teveccühün için teşekkür ederim.

Siz kendi samimiyetiniz ve azminizden ödün  vermedikçe, hep birlikte çok daha güzel şeyler yapacağımıza inancınız tam olsun.

Allah, hayra vesile işlerimizde yardımcımız olsun,

Baki selam ve muvaffakiyet temennilerimle,

EBHTWF Başkanı”

Duayı kapmıştım… İşte gönül almanın maliyeti bu buydu. Düzgün ve konsantre bir çalışma ve insanları bilgilendirmeye matuf birkaç satır yazı… Ben olaylara çok vakıf değildim ve elbette raporumu hazırlamak için başkalarından destek alıyordum. Son düzeltmeleri Ramazan Hoca yapıyordu. Genç yaşına rağmen Budokai Do müktesebatı ve tarihine onun kadar hâkim başka biri yoktu.

Kamu vazifesi yaparken eylemlerin rapora dökülmesinin önemini bu cevaplardan daha iyi anlıyordum.

Raporlarımızla ilgili, camia içinden belli sayıdaki kişi, hem isim önerisinde bulundu hem de heyecanını dile getirdi. Bunlardan biri de yeri tartışılmaz adam sevgili Ziya Özkan idi. O zamanlar kendisiyle bugünkü gibi derin bir hukukumuz yoktu. Sonraları birlikte yolculuklar yapacak, fikrinden zikrinden derinlemesine bilgi sahibi olacak ve kendisini çok takdir edecektim. Hakikaten ağzından bal damlayan, bu camiada birleştirme özelliği en yüksek, dürüstlüğünden, bilgisinden ve samimiyetinden kimsenin şüphesi olmayan biridir Ziya Hoca. Ne yazık ki son dönemlerde olup bitenler umudunu kısmen kırmıştır ama sürekli yenilenebilen azmiyle bunu çabuk atlatmıştır. Bilgiye ve öğrenmeye açık yüzü kendisini Japon bilgeleri kadar saygın yapmıştır. Sohbetlerini hep özlediğim Ziya Hocam da sacayaklarının birisidir şüphesiz.

Gönderdiği mesaj şöyleydi:

“Sayın başkanım!

Ashihara değerlendirme raporunuzu büyük bir heyecanla okudum size sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bir gittiniz pir gittiniz başka hiç kimsenin üç günde bu bağlantıları yapabileceğini zannetmiyorum. Biz yılardır çok zaman kaybettik inşallah 2010 yılı camiamız için bir milat olacak Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Selam ve saygılarımla... 

Page 50: Budokai Do

49

İsim hakkındaki naçizane önerim  Ashihara Karate olmasından yanadır.

Şuna inanıyorum ki Türkiye birkaç yıl içinde Ashihara Karate'nin merkezi olacaktır bu nedenle branş isminin net olması daha ciddi görünür düşüncesindeyim.. 

1988 yılında ilk resmi dan diplomam Karate Federasyonu

2002 yılında resmi 4.dan diplomam Ashihara Budokai

2009 yılı 5.dan diplomam Budokai do.

Artık göğsümüzü gere gere Ashihara Karate belgeleri almak istiyoruz.”

Ziya Özkan

Sevgili Ziya Hoca’nın samimi duygularına şöyle bir cevap gönderdim:

“Ziya ÖzkanAshihara Karate Antrenörü

Değerli Hocam,

Teveccühünüz için teşekkür ederim. İnşallah beraberce başarılarımızı çoğaltacağız.

TWF olarak, bize bağlı branşlarının cinsine ve içeriğine bakmaksızın, sporu yaygınlaştırmak ve ahlaklı yetiştiricilerimiz vasıtasıyla topluma faydalı olma gayesi taşıyoruz. Bu manada  yürekten inandığım Ashihara ve Kyokshin camiasına ve bu camia vasıtasıyla  hizmet edebilmeyi en asli vazifemiz olarak telakki ediyoruz.

Benim de şahsi ümidim, ülkemiz,  Avrupa ve dünyada önümüzdeki seneden itibaren Ashihara’nın  hızla yaygınlaşacağı ve sistemize olacağı-düzene gireceği- yönündedir.  Samimiyetiniz ve azminiz var oldukça, bütün engellerin aşılacağına ve kapıların birer birer açılacağına olan inancınız baki kalsın .

Selam ve başarı dileklerimle,

E.HocaoğluTWF Başkanı”

Page 51: Budokai Do

50

Mesajlar çoktu. Bunlardan biri de yine sonradan tanıyıp çok seveceğim bir başka kişiden geliyordu. Murat Altuntaş’tan. Murat Hoca ile de yolculuk yapma fırsatım oldu. Her zaman aklı başında, ağırbaşlı, hoş sohbet, arkadaşları tarafından sevilen ve sayılan biri oldu. Milli takım kampında öğrencileri de kendisini çok sevdi. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjisi vardır. Namus timsalidir. Adamdır. Toplandığımızda olmazsa olmazımızdır. Yıllarını bu sporlara vermiş ve kalanını da vermeye hazır bir cengâver. Daha ne istenebilir. Murat Hoca da Ziya Hoca gibi bir diğer sacayağıdır.

Kelimelri seçerek kullandığı mektubunda şöyle diyordu Hoca:

“Sayın Başkanımız;

Hayırlısıyla Romanya’ ya gidip geldiniz. Tüm Ashihara Karate camiası için hayırlı olur inşallah.

İnternetten yayınlamış olduğunuz Ashihara Karate genel durum değerlendirmesini heyecanla iki, üç defa okudum. Şahsım ve Ashihara Karate adına hoşnut olduğumu belirtmek isterim.

İstikrarlı ve başarılı çalışmala dolayı üç gün içinde Romanya’ da yaptığınız Avrupa federasyonu kuruluş çalışmaları ve 2010 yılında İnşallah Danimarka’da da Avrupa federasyonu kurulacağına ve bu federasyona bağlanacağımıza Sizin de öncülüğünüzde inancım tamdır.

1998 yılından beri Ashihara Karate yapmaktayım. 1995- 2003 Danimarka Dünya şampiyonası, 1992 Hollanda, 1996- 1997 Rusya Ashihara Karate turnuvalarına musabık olarak kendi imkânlarımla katıldım.

Sizin sayenizde gençliğin bu spora karşı ilgisi daha da artacaktır.

İsim değişikliği konusunda, Budokai- Do yerine âcizane fikrim özümüz olan uluslar arası ismi Ashihara Karate olmasıdır. Bu değişikliğin camiamıza olumlu olacağına inanıyorum.

Saygılarımla.”

Murat Altuntaş Teknik Komite Üyesi

Murat Hocama da cevabım diğer arkadaşlara verdiğim cevaplara paraleldi:

Page 52: Budokai Do

51

“Değerli Hocam,

Değerlendirmeleriniz  ve bilgilendirmeniz için teşekkür ederim. Umarım başarılarınız artarak devam eder.

Azimli çalışmalarınız sürdükçe, bu dalda ülkemiz ve uluslararası camiada etkinliğimizin artacağı açıktır.

İsim teklifiniz için teşekkür ederim. Değerlendirmeye alıyoruz.

Selamlar ve başarılar,

E.HocaoğluTWF Başkanı”

Yazdığımız raporlar iletişimimizi had safhaya çıkarmıştı. İlgili herkes cevap gönderiyordu. Budokai Do tam bir sahiplik yaşıyordu. Bir mail de satırları arasında yetkinliğini ve bilgisini konuşturduğu Şevki Erdoğan’ Hocadan geldi. Bu mektuplar beni ziyadesiyle memnun ediyordu. Şöyle diyordu:

“Sayın Başkanım  Ashihara Karate Avrupa Şampiyonası ve Budokaido genel durum değerlendirme raporunuzu ilgiyle okudum.Seçim esnasında da zikrettiğiniz üzere sadece Wushu branşının değil diğer bağlı branşlarında başkanı olacağınızı bizlere göstermektesiniz. Bundan ötürü ayrıca teşekkür etmek isterim. Bu güne kadar organizasyon anlayışıyla hareket etmekte olan Ashihara Karate camiasının uluslararası ayağını bir Avrupa federasyonu ve ardından Dünya federasyonlarının oluşu konusunda harekete geçirmeniz bizler için onur verici olmuştur. Bu yapılar içerisinde ciddi çalışmalarda bulunarak Türkiye’nin lokomotif olacağını şimdiden görmek mümkündür. Çeşitli anlamsız çekişmelerden dolayı farklı gruplar içerisinde yer alan arkadaşlarımız şu dönemde bir araya gelmektedir. Bunu başarmak bu güne değin kolay değildi. Bu gelişmeler ışığında hepimizin çalışma isteği güçlenmiştir. İsim konusunda Ashihara Karate yapan biri olarak ve uluslararası çalışmalarımızın Ashihara karate ile olması nedeniyle branşın adının Ashihara Karate   olarak düzenlenmesinin daha uygun olacağı kanısını taşımaktayım. Bursa’da yapılan 1.kademe Antrenörlük Kursu sonuçlarının ardından kulüplerini tescil ettirmek isteyenlerin ; 

Page 53: Budokai Do

52

1-Belgelerin hazır olmaması2-Gençlik Spor İl müdürlüklerince kulüp branş tescili için 2. Kademe antrenör belgesi talep edilmesi işlemleri zorlaştırmaktadır. Bu durumun aşılması için İl müdürlüklerine istinaden Budokai-do branşında 2. kademe antrenör bulunmadığından 1. kademe antrenörlerin kulüp tescillerinin kabul edilmesi yönünde bir yazı yazılması işlemlerde kolaylık sağlayabilecektir.  Bunun akabinde kulüpler tescil edilecek ,sporcu lisansları çıkartılarak 31 aralık tarihinde sona erecek kyu denklik imkanı kullanılabilecektir.     Branş Adının kesinleşmesinin ardından aşağıdaki çalışmaların desteğinizle hızla yapılacağına inanıyorum. -Antrenör el kitabı-Aylık Branşlara yönelik bülten-Branşlara yönelik  Bilimsel standardize edilmiş antrenman programları-Antrenör -Hakem - Sporcu gelişim seminerleri-Tüm kurulların çalıştırılarak maksimum verimin elde edilmesi 

Federasyonumuzda görev yapan tüm arkadaşlarımızı yürekten tebrik ediyorum ve başarılarının devamı için, Budokai-do branşı altında çalışmalarını sürdüren arkadaşlarımızın ellerinden geleni yapacağına ve sizin desteğinizi de arkalarında hissedeceklerine canı gönülden inanıyorum.

Selam, sevgi ve saygılarımla,

 

                                                                                                                                                        Şevki ERDOĞANWushu Federasyonu

Budokai-Do Eğitim Kurulu Üyesi”                                                                                                                                                       

KATILIM ZİRVEDE

Çok sayıda kişi tarafından teşekkür, takdir mesajları alıyor ve isim tekliflerini not ediyorduk. Doğru yoldaydık. Uzun bir bahar için her şey hazırdı. Mail atan ve katkıda bulunanların biri de Savunma Sporları Federasyonu Başkan V. Cengiz Uçar’dı. Mektubunun bir kısmında şöyle diyordu:

“Başkanım;

06/08 Kasım 2009 tarihleri arasında Romanya'nın Braşov kentinde yaptığınız

Page 54: Budokai Do

53

çalışmalarınızı telefon görüşmeleri ve Wushu Federasyonu Web sitesinden takip ettik. Bu çalışmalarınızı da bizimle ve camia ile paylaşmanızdan da çok memnuniyet duyduğumuzu saygılarımla iletmek isterim.

Sayın başkanım, yapmış olduğunuz bu çalışmaları SASFED'in 2008 yılında kurulması ile başlatmış bulunmaktayız. Lakin sizlerin ve kurullarınızın da geldiğimiz süreçte bunu bizimle aynı düşünmesi doğrultusunda bildiğiniz gibi Savuma Sporları Federasyonu olarak bu projemizi askıya aldık. Lakin bundan dolayı da üzgün değiliz. Çünkü önemli olan doğru olan çalışmaların başlatılması idi. Bizler bu süreçte her türlü yardıma ve göreve de hazır olduğumuzu da belirtmek isterim.

Federasyonun ismini mutabakat sağlayarak değiştirme fikrinizde demokrasi adına da oldukça büyük bir nezaket.

Şahsı olarak düşündüğümde Ashihara Karate'yi yıllardır yapmaya çalışan bir antrenör olarak elbette Spor dalının "Ashihara Karate" olmasından büyük keyif alırım. Lakin Kyokushin Karate de bu bağlamda değerlendirilmelidir.

  

                                                                                                            Cengiz UÇAR                                                                                           Savunma Sporları

Federasyonu Başkan V.”

 

Bu yazışmalar, belge niteliğinde olduğu için burada yer veriyorum. Gelen maillerdeki konu dışı metinleri yayınlamıyorum. Cengiz Uçar’a cevabım şöyleydi:

“Değerli Hocam,

Üzerimizde bu  fahri  görevi en iyi şekilde yerine getirmek, asli vazifemizdir. Bu çalışmalarda omuz omuza hareket etmemiz, elbette ki hedefe daha hızlı ve daha  az yorularak erişmemizi sağlayacaktır. Bu bağlamda değerli katkılarınız için müteşekkirim.

Federasyonumuz mümkün olan en kısa süre içerisinde, bağlı branşlarımız Ashihara ve Kyokushin Karate için ülke ve dünya çapındaki eksiklikleri gidermek ve camiamızı daha iyi bir standarda kavuşturmak için gayret içerisindedir.  Siz ve sizin gibi, camia

Page 55: Budokai Do

54

içinde akl-ı selim ile hareket eden arkadaşlarımızın olması, örnek bir çalışma ortaya koyup, global manada başarılı sonuçlar  alacak olmamızın garantisidir. Bu bizi sevindiren ve heyecanlandıran bir durum. Yardımlaşma ve istişare kültürümüz, beraberliğimizi tesis eden en kuvvetli alt yapıdır.

Camia içerisindeki arkadaşlarımız, isim ve katkı konusunda oldukça yoğun ve tatmin edici geri dönüşler yaptılar. Büyük oranda, içinde sadece Ashihara geçen(Ashihara Karate, Ashihara Kaikan, Ashihara Kaikan Karate, Ashihara Full Contact) isimler üzerinde görüş bildirdiler. Avrupa’da tesis edilecek yapı “Ashihara Karate Federasyonu” olacağını dikkate alarak, en doğru isim üzerinde mutabakat yapmalıyız. Kyokshin camiasının ne düşündüğü de çok önemli elbette. Bizim için branşlarımızın tamamı öz kardeşlerimizdir. Her mensubumuzun rahatça branşlarını  çalışma hak ve özgürlüğü vardır  ve bunun garantisi biz ve sizin düşüncenizdeki arkadaşlarımızdır. Ağırlık Ashihara Karate adını kullanıp, Kyokushinin de özlük haklarına sahip çıkmak yönünde gelişiyor.  Bu konudaki görüşlerinizi ve doğabilecek sonuçları   arkadaşlarla da müzakere ederek bana rapor etmenizi rica ediyorum.”

Cevabi mektubumun devamı olan bu bölümdeki cevap, Cengiz Hoca’nı kendi mailine almadığım özel bir sorusuna karşılıktı. Cevap genel olduğu için yazıyorum:

“Antrenör denklikleri hususunda dün Ankara’da Spor Dairesi Başkanı ile görüştüm. Her ne kadar özerk federasyon olarak eğitim yetkisi  Federasyonumuza geçmişse de, Devlet Bakanlığının 2003 te yayımlanan çerçeve statüsünün dışına çıkmamız mümkün olamıyor. Zaten bu durum bizim için daha  büyük faydalar sağlamaktadır. Buna göre kurs açmadan denklik vermek değil, belirlediğimiz kriterlere haiz olan arkadaşlarımızın, kademe atlatılarak kursa alınmaları gündemde. Bu durum  kursla iki kademe atlatılmak manasına geliyor. Gerekli kriterlere haiz olan arkadaşlar, 1. kademede iseler bile, 3. Kademe kursuna alınarak diplomalandırılacaklar. Tabii bu mevzuattan  yararlanma hakkına sahip olacakların sayısı sınırlı tutulmalıdır. Bununla alakalı çalışmalar sürmektedir. Bu akşam çıkacağımız yurtdışı seyahatinden ay sonuna doğru  döndükten sonra netlik kazanacak olan durum, camiaya duyurulacak.  Bizim için en önemli şey, kulüp tescilleri ve lisanslı sporcu sayılarının kayıt altına alınabilmeleridir. Lütfen raporunuza, belgelendirme dışında, sporcularımızı ne şekilde lisans altına alabileceğimiz görüşünü de ekleyin.”

Bu bölümde de İl Temsilcilikleriyle ilgili yaklaşımımı yazmışım Hoca’ya:

“İl temsilci yardımcılıkları hususunda;(biliyorsunuz il temsilcilerinin branşlarımızdan olmamalarını tercih ediyoruz)  alakanız olan bütün illerle ilgili, Budokai Do Teknik ve

Page 56: Budokai Do

55

Eğitim Kurullarının başkanlarıyla, benim de yönlendirmem olduğunu söyleyerek görüşürseniz  ve isimlerin bu kurullar tarafından onaylanarak gelmesini temin edersek daha uygun olur. Bu arkadaşlarımıza attığınız  talep maillerini kopyalarını bana ve federasyona da “cc” ederseniz daha uygun olur.  Bu konuda istirhamım, gerçekten çalışkan ve kabiliyetli, insani ilişkisi düzgün ve otorite sahibi arkadaşlarımızı tercih etmenizdir.

Çalışmalarınızda başarılar diler,  tüm arkadaşlarımıza en derin muhabbet ve selamlarımı iletmenizi rica ederim.

E. HocaoğluTWF Başkanı”

YENİDEN İSİM DEĞİŞİKLİĞİ

Daha evvel de anlattım isim değiştirmek epeyce bir mesaimizi aldı. Avrupa Şampiyonasından sonra yeniden isim değiştirmeye karar verdik. On yedi ülkenin katılmış olması çok önemliydi. Olimpik branşlara bile ancak bu sayıda ülke katılırdı.

İsim konusunda fikrimiz değişmişti. Hedef büyütmüştük. Yeni kurulacak Avrupa Federasyonu için isim arıyorduk artık. Ramazan Sevinç tekliflerde bulundu. Bunların içinde çarpıcı olanlar; “ Full Kontak Karate”, “Kontak Karate idi”, “Ashihara Karate” ve “Ashihara Kaikan” idi. Avrupa çapında çalışmalarını yaptık. Diğer vuruşlu karate branşlarını da içine alan bir ad daha uygundu. “Kontak Karate” öne çıkıyordu.

Bu arada EWUF’tan Yönetim Kurulu arkadaşım ve Romanya Federasyonunun Genel Sekreteri Petru Griendeanu’ ya taslak bir Avrupa Kontak Karate Federasyonu Ana Statüsü hazırlattım. Daha evvel Wushu’nunkini de o yapmıştı. Romanya Federasyonu Başkanı Marinescu ile çok sıkı dost olmuştuk. İlerleyen dönemde kendisini Wushu Avrupa Şampiyonası için Antalya’ya davet edecek, dostluğumuzu perçinleyecektim. Hâsılı Avrupa Federasyonu kurulumu için her şey hazırdı.

Bu arada Ramazan Sevinç TWF nezdinde de tüm girişimleri yapıyor, eksikliklerin tamamlanması için gayret gösteriyordu. Bu gayreti, diplomaların dizaynına, yetiştirilemeyen işlere adam gönderip destek vermeye kadar gidiyordu. Eş zamanlı olarak Hasan Vanlıoğlu da, sessiz ve derinden bir çalışmayla, muhtemelen on yıllar boyunca unutulmayacak güzellikte bir organizasyon için harıl harıl hazırlık yapıyordu. Büyükler Türkiye Budokai Do Şampiyonası… Mekan belliydi: Hoca’nın hareket alanının e geniş olduğu bölge… Bursa.

Page 57: Budokai Do

56

AVRUPA CEPHESİNDE NELER OLUYOR

Romanya’daki toplantıda mutabık kaldığımız en önemli husus; kurulacak federasyonun bir “spor federasyonu” olması idi. Yani sadece yarışmalar düzenleyen, her ülkeden en güçlü olan bir tek yapıyı üye kabul eden ve yarışma kurallarını belirleyen bir yapı olacaktı. O nedenle ismin sonuna “… Sport Federation” demenin daha geniş kitleleri temsil etme açısından uygun olacağı kararlaştırıldı.

Petru Grindeanu, New International Karate Organisation (NIKO) tüzüğünü incelemişti ve uluslararası bir yapı için çok yetersiz ve yersiz olduğunu söylüyordu. Sistem tamamen branşlar üzerine kuruluydu ve ülke üyeliklerine sıcak bakılmıyordu. Hatta buna bir “ana statü” bile denilemezdi. Ne kadar fazla branş şefliği olursa o kadar iyiydi. Bunlar bir kıta ve dünya federasyonu için mümkün değildi. NIKO ile çatışacağımızın emareleri ortadaydı.

Bu arada Romanya’daki Ashihara Karate’nin başındaki Petre Bulmaga, yeni yapının web sitesini kurma görevini almıştı. Bunun için benden isim bekliyordu. Bu şartlarda Ashihara ismini kullanmanın sorun yaratacağını biliyorduk. European Contackt Karate Federation (Avrupa Kontak Karate Federasyonu) ismini teklif ettim, kabul gördü.

Artık tüm Avrupa bir yol ayrımındaydı. Bunun işaretini veren de tetikleyen de bizdik. Avrupa ya yıllar yılı branş şefliği adı altında devam eden ve bir kişinin iki dudağı arasından çıkan söze bağlı bir yapılanmayı sürdürmeyi devam ettirecek veya yarın Olimpiyat Oyunları’nda bile yarışma hakkı elde edebilecek gerçek bir federasyon kurma yolunda rey beyan edecekti. Alışkanlıkları terk etmek gerektiğinden zor bir karardı ama herkes aklıselimle hareket ediyordu.

Avrupa Wushu Federasyonu’nda yönetici olmam ve Petru Grindeanu tarafından da çok olumlu refere edilmem, diğerlerinin bize inanmasını sağlamıştı. İyi gidiyorduk. Önümüzde daha 5-6 ay vardı. Danimarka’daki Dünya Şampiyonasına kadar tüm opsiyonları hazırlayacak ve bir yıl sonra da Antalya’da yapacağımız Avrupa Şampiyonası’nda da bayrağı dikecektik. Görünürde otoritemiz sağlamdı ve Avrupa’da tek bir çatlak ses yoktu. Üstelik destek verenler arasında sadece Ashihara değil, Kyokushinciler de vardı.

Page 58: Budokai Do

57

Mevcut durumun Avrupa ve hatta Dünya için ne mana ifade ettiğini çok kestirememekle birlikte bizim için bir ölüm kalım meselesi olduğunu biliyorduk. Çünkü ana statüye göre uluslararası bir şampiyona olmadan Türkiye şampiyonası yapılamazdı. Başarısız olunması durumunda Budokai Do toptan çökebilirdi. Çok ince eleyip sık dokuyor, bin plan yapıp, bin düşünüp bir söylüyorduk. Plan aslında en çok bize yarayacaktı.

Bu arada Danimarka’dan Shihan Jens ile çok sık görüşüyor, taktik belirliyorduk. Jens bu yeni fikir için çok zor ikna olmuştu. Avrupa’daki baş NIKO temsilcisi o idi. Ama sonuçlardan ve kıta çapındaki heyecandan memnundu.

LOBİCİLİĞE DEVAM: HAKEM SEMİNERİ

Artık rota belli olduğundan, güncellemelere başlamalıydık. Romanya’da kuralları bilmediğimiz ortaya çıkmış, döner dönmez de İlhami Hoca ve ekibi yarışma kuralları hususunda çalışmalara başlamıştı. Artık Dünya Şampiyonasına gidecektik ve başarı kazanmamız şarttı. Aksi halde topluluğa liderlik yapamazdık. Aslında lider olmamız önemli değildi ama dediğim gibi kurulacak olan federasyon en çok bizim işimize yarayacaktı. Durumu riske edemezdik.

Dünya Şampiyonası “Sabaki Challange Spirit” ‘in 16’ıncısı yapılıyordu ve hala bir Avrupa Federasyonları yoktu. Gerçi NIKO Dünya Federasyonu yerini tutuyordu ama zayıftı ve bir adama bağlıydı. Yarışma kurallarını en iyi kimden öğreniriz, hangi hakemi davet ederiz diye düşünürken ben doğrudan Shihan Jens’i davet etmeyi önerdim. Diğerleri kabul eder mi etmez mi diye konuşurken ben, resmi daveti yapmıştım bile. Hemen kabul etti…

Bursa’da bir kurs düzenleyecek, Shihan Jens seminerde ders verecek ve akabinde yapılacak Türkiye Budokai Do Şampiyonasında da hakemlerimizi notlayacaktı. Birkaç hakemimizin de resmi olarak Dünya Şampiyonasına davet edilmesini temin edecektik. Bu hareketimizin başka bir amacı daha vardı. Ciddiyetimizi ve organizasyon kabiliyetimizi Jens’e göstermek ve onu etkilemek… Her alanda lobiciliğe devam ediyorduk.

HERKES “KANCHO”, JENS “SHIHAN”

Page 59: Budokai Do

58

Bay Jens, oldukça beyefendi, alçak gönüllü ama ciddi bir ustaydı. Türkiye’de çok adam kendisine bir stilin mucidi manasına Kancho derken o sadece hoca manasına Shihan diyordu. Bundan da büyük onur duyuyordu. Çalışkan ve titiz bir adamdı. Bursa’da mükemmel bir eğitim verdiğini söyledi arkadaşlar. Tercümanlığı Dr. Orkun Bey yapmıştı. Burada bu isim hakkında biraz malumat verelim.

Dr. Orkun Bey hem Bursa’dan Hasan Hoca’nın talebesiydi hem de zannedersem kulübünün başkanıydı. Seçimlerde olsa gerek Ankara’da da tanışmıştık. Olağandışı biri olduğunu ilk görüşmede fark ettim. Sporculuğu, dinç kalmasına sebep olmuş, aynı yaşlarda olmamıza rağmen benden çok genç görünen biriydi. Bursa’da il sağlık müdürlüğü yapmış, o günlerde de bizzat Sağlık Bakanı’na bağlı uluslararası bir projeyi yönetiyordu. Dost canlısıydı. Çok kabiliyetli ve iş yapmasını biliyordu. Dönemimde kendisinden çok istifade ettik. Sporun gelişmesi için çaba sarf eden, benim inandığımdan daha fazla inanan biriydi. Bugün bile izliyorum sıkışık zamanına rağmen halen organizasyonlara destek olmaya çabalıyor. Bugün yine sonuna kadar destek olduğunu biliyorum Budokai Do’ya. Sanırım şimdilerde Ankara’da Sağlık Bakanlığı’nda daha yüksek bir görevde. Danimarka’da yol arkadaşlığı yaptıktan sonra, sporun uluslararası yönetimi için talip olduğumuz Avrupa Wushu Federasyonu (EWUF) Kongresinde kendisine sağlık kurulu başkanlığı teklif ettik. Seve seve kabul etti. Hedefim, birlikte Avrupa Federasyonunu yönetmekti. Sebeplerini daha evvelki yazımda bulacağınız üzere bu amaç gerçekleşmedi. İnşallah hayat boyu Dr. Orkun Bey ile toplumu dönüştürecek, fayda sağlayacak projelere destek verme imkânımız olur. Gerçekten nadir ve takdir edilmesi gereken bir şahsiyettir kendisi. Ben çok teşekkür ediyorum yaptıkları ve yapıyor oldukları için.

Dr. Orkun Bey de ciddi bir yakınlık oluşturmuştu Shihan Jens ile. Ben son günlerde gittim ama oradaki bütün arkadaşların süper temsil kabiliyetleri vardı. Zaten bunu görmesini istiyordum ben de.

Jens gelmezden evvel bana gönderdiği e-mailde, vizyonumuz için beni tebrik ediyordu. Çok yoğun olduğunu ama böyle vizyoner bir davete yerine birini bularak mutlaka geleceğini bildirmişti. Avrupa Federasyonu ile ilgili fikir teatisinde bulunmayı da arzu ediyordu. Kaldığı süre boyunca sevgili Hasan Vanlıoğlu kendisini federasyonumuz adına krallar gibi ağırladı.

Tek başına Jens’i ikna etmek, olayın yüzde seksenini halletmek demekti. Çünkü Ashihara Karatenin dünya üzerindeki yegâne Dünya Şampiyonasını o yapıyordu ve resmi yetkiliydi. Göndermiş olduğu

Page 60: Budokai Do

59

reglamandaki ilk madde: “Ashihara Karate’nin Resmi Dünya Şampiyonası” idi. Çok değil bir yıl bile geçmeden bu başarıyı hazmedemeyenler buna da bir kulp takmakta beis görmeyecekti.

Çok sayıda hakemin katıldığı kurs bitti ve Türkiye Şampiyonası vakti geldi çattı.

SÜPER BİR OLAY: BURSA’DA RÜYA BİR ŞAMPİYONA

Hasan Hoca’nın organizasyon hassasiyeti bilindiğinden iş özellikle Bursa’ya alınmıştı. Şampiyona hazırlıkları başlayınca Hoca’nın uykuları kaçtı. Gerçekten harikulade bir organizasyon yapmıştı. Haydar Vanlıoğlu’nun hazırladığı afişler de çok iyi olmuştu. Hasan Hocanın küçük kardeşi Mehmet de antrenördü ve o da işin bir ucundan tutuyordu. Ayrıca Kyokushin camiasından Ömer Cengiz Hoca da destek oluyordu.

Tribünler bile dolup taşmıştı. Biz böyle şeylere alışık değildik. Hasan Vanlıoğlu hakikaten söylendiği kadar varmış. Jens, kelimenin tam manasıyla şok olmuştu. Afalladı.

Protokol olarak ta katılım mükemmeldi. Ben, bu tip organizasyonları daha çok camianın birleşmesi için fırsat olarak görüyordum. O nedenle maşlarla ilgilenmiyor bizzatihi katılımcılarla ilgileniyordum. Eski büyük hocalardan Sermet Ulufer Bursa’da mukimdi ve camiaya küsmüştü. Karate Federasyonunun As Başkanı Timur …… Bey ile seyretmek için gelmişlerdi. Kendisiyle sohbet ettim. Çok memnun kaldı. Bu şampiyonadan sonra da tekrar hocalığa geri döndü. Bugün yine Bursa’da yüzlerce talebeye ders veriyor. En son Gemlik kampında sohbet ettik. Bana projelerini ve önerilerini anlattı. Ben de çok memnun oldum. Var mı daha ilerisi…

Birçok kişi gelip gidiyor, sorunlarını anlatıyor veya tebrik ediyordu. Hemen hemen 500 sporcu katılmıştı ülkenin her yerinden. Kimse böyle büyük bir katılım beklemiyordu. Benim için de çok iyi bir ortamdı. Çünkü Wushu çok gerilmişti ve ben ulusal faaliyetlere katılabilecek bir heyecan hissetmiyordum Wushu’da.

İlk gün maçlar fevkalade geçti. Akşam saatlerinde Jens ile konuştum, çok hakem hatası var dedi. Hakemler kuralları daha tam uygulayamıyordu. Bu normaldi, çünkü daha yeni güncelleme yapmışlardı. Akşam saatlerinde Jens hakemlerle bir toplantı daha yaptı ve yine Dr. Orkun Bey mükemmel bir şekilde tercüme ederek, eksiklikler giderildi.

Page 61: Budokai Do

60

“BEN GİDEMEM AMA O BANA GELECEK”

İkinci gün finaller zamanıydı. Budokai Do hakikaten çok mostralık bir spormuş. Çok teknik gerektiriyordu.

Hasan Hoca yine yapacağını yapmış, bir sürü sponsor bulmuştu. En düşük masrafla şampiyonadan sıyrılacaktık. Bu arkadaşların elinden gerçekten iş geliyordu. Orkun Bey de destekçiydi ve şehirde nüfuzları vardı. Protokole gelen giden erkânın haddi hesabı yoktu ama ben onlarla ilgilenmiyordum. Benim hedefimde tanımadığım ve kazanmak istediğim hocalar vardı. Çok hoca ile tanışma imkânı buldum.

Protokol sıralarının tam karşısındaki tribünde esmer bir adam oturuyordu. Etrafında çok sayıda talebesi vardı ve kendisine hürmet ediyorlardı. Dikkatimi çekti. Soruşturdum, bizim İlhami Konukçunun da hocası meşhur Rahim Hoca imiş. En eskilerden biri. Bana gelmiyorsa ben giderim dedim ve çaktırmadan kalkıp yanına gittim.

Şaşırdı. Çok duygulandı. Bana hemen çay kahve ikram ettirtti talebelerine ve dedi ki;” talebelerim, “hocam herkes başkanın yanına gidip fotoğraf veriyor, siz de gitseniz ne iyi olur” dediler bana dün. Ama ben sizi tanımıyordum ve gelirsem yanlış anlaşılabileceğinden endişe ettim. Talebelerimin gönlü kırılmasın diye dedim ki ” Ben gitmesem de başkan bize gelir çocuklar, merak etmeyin.” Benim de rutin yaptığım bir hareket değildi bu. Artık hiyerarşiye önem vermeye başlamıştım. Gerçi bu kötüydü. Demek Hoca’nın kalbinden geçenler kalbime düşmüş. Çok memnun olduğum bir andır…

Hiyerarşi laubaliliğe dönüşmeye başlamıştı. Wushu’da sporculardan elimi öpmeye kalkanlar çıkıyordu. Rezil rüsva oluyordum. Bunu kesin bir dille yasakladım. Başlangıçta böyle bir şey yoktu. Nerden çıktı diye merak edip araştırırken anladım ki, Abdurrahman Hoca herkese el öptürüyormuş. Üslup farkı işte…

Bursa’da çok iyi bir damar yakalamıştık. Çoğu kimse bilmiyordu ama bunun sebebi Romanya faaliyetimiz ve arkasından camiayı bilgilendirmemiz idi.

Öğleden sonra final müsabakaları yapılacak ve şampiyon olanlar Danimarka’ya gidecekti. Toplamda sanırım 10-11 kategori vardı. Shihan Jens hakemlerden emin olamadığından, maçların bir kısmını kendisi yönetti.

Page 62: Budokai Do

61

IŞIKLI SAHNE VE TATSIZLIKLAR

Hasan Hoca yıllardır kıyıda kenarda biriktirdiği üç beş kuruşu da bu şampiyona için heba etmişti. Dedim ya öyle adamıştı ki kendisini çoğu kez ipin ucunu kaçırıyordu. Sağladığı sponsorluklar hariç, neredeyse 10 bin lirayı da çoluk çocuğunun nafakasından kesip şampiyonanın şaşaasına harcamıştı. Ne de olsa gelecek parlaktı ve harcama yapmanın bir mahsuru yoktu. Daha 3 yıl beraber çalışacaktık ve dünyayı ayaklarımıza getirecektik. O sıralar kim bilebilirdi ki kalan ömrü aylarla sayılıymış meğer…

Süper bir ışıklı sahne kurdurdu Fiyatı da yanlış hatırlamıyorsam dört bin lira filandı o zaman. Onu bile kendi imkânlarıyla halletmişti de sonradan ben “lüzum yok federasyona fatura edin “deyince belki bir sene sonra parasını oradan alabilmişti. Gerçekten Hasan Hoca da Ramazan Hoca nihayet iyi bir damar yakaladık diye maddi imkânlar dâhil her türlü fedakârlıktan kaçınmıyorlardı. Zannederim camiadakiler o gün yapılanların kıyasını bugün daha iyi yapabilirler. Profesyonel müzik, tam şovluk sahne aydınlatması ve spikerlere taş çıkartacak Hasan Hoca’nın sunumuyla finaller tam bir görsel şölene dönüşmüştü.

Jens de şoktaydı. Danimarka’daki Dünya Şampiyonası bile böyle çok seyirci çekemiyor ve böyle şaşaalı değildi. Birkaç TV ve gazeteye röportaj bile vermiştim. Hatta başörtülü bir sporcuyla ilgili gazetenin biri menfi haber bile yaptı.

A. Akyüz benim başkanvekilimdi. Budokai Do ile ilgilenmiyordu. Branşı da sevmezdi. Ama yanındaki ekip, buradan koltuk kapma sevdasına tutuşmuştu. Finaller başlamadan biraz evvela İstanbul’dan geldi. Aslında Antalya’daki bir Wushu faaliyetine gidiyordu. Sanırım Avrupa Şampiyonasına hazırlanan Wushu Milli Takımı kampına uğrayacaktı. Yanında o zamanlar bir an olsun yanından ayrılmayan Murat Er vardı.

NORMAL ADAM MUAMELESİ

Abdurrahman Hoca finaller bitmeden ayrıldı. Ama ayrılırken herhangi bir küskünlük emaresi yoktu tavrında. Öyle bir durum olsa bunu gizleyemeyen bir karakteri vardı. Hemen anlardım. Artık yolda giderken nasıl bir baskıyla karşı karşıya kalmışsa veya ne düşünmüşse, ne kurmuşsa günler sonra

Page 63: Budokai Do

62

Ramazan ve Hasan Hoca’ya tepki koyacak ve “Bursa’da bana normal adam muamelesi yaptınız” diyecekti.

İşte bütün hikâyenin püf noktası bu kelimede gizlidir. Burası sözün sustuğu, zurnanın zıt dediği yerdir Normal adam!?? Bu eşik aşılmadan ne sporda, ne bilimde, ne dinde ve ne de siyasette bir arpa boyu yol almak mümkün olacaktır. Oysa ben hayatımda normal adam olabilmek ve öyle bir muameleye tabii tutulabilmek için gayret sarf ediyorum.

HAKEM HATALARI

Maçlardan sonra Shihan Jens ile görüştüm. Finallerde hakem hatalarının olmadığını ama birinci gün çok hata yapıldığını söyledi. İki hakem de Dünya Şampiyonası için, masrafları onlar tarafından karşılanmak üzere seçilmişti. Haydar Vanlıoğlu ve İlhami Konukçu. Bizim için büyük onurdu. Yıllar sonra ilke kez Dünya Şampiyonasına katılacak ve üstelik iki hakemimiz de görev yapacaktı. Kilitlenmiştik ve hedefe doğru emin adımlarla gidiyorduk. Herkes durumun hassasiyetinin farkındaydı.

O gün teknik kurulu topladım ve hakemlerle birlikte toplantı yaptım. Onlar da ilk gün hatalar olduğunu kabul ediyorlardı. Milli takım kadrosunu seçmek için ilk dördün hatta bazı kilolarda ilk dördün dışında bile sporcuların çağrılması konusunda mutabık kaldık ve derhal çağrıyı kaleme aldılar.

Shihan Jens’e yürekten teşekkür ettik. Hediyeler sunarak uğurladık. Bizden çok etkilendiği açıktı ve ilerleyen dönemlerde bunu herkese bildirecekti. Elliden fazla hakemimiz eğitimden geçmişti.

Budokai Do camiasının Wushu camiasından temel farkı belki de şu idi: Wushu’da herkes “bana ne devlet yapsın” mantığıyla hareket ediyordu. Bunun için de biz çok yoruluyorduk. Budokai Do üvey evlat olmanın farkındaydı ve içeride kalabilmek için bir bedel ödemek zorunda hissediyordu kendisini. O nedenle de bizi hiç yormuyorlardı. Gayet medeni bir ilişkimiz vardı yani… Jens’in karşılanmasında, uğurlanmasında ve ağırlanmasında Federasyonun hiç dahli yoktu. Tamamını Ramazan Hoca koordine ve organize etmişti. Bunu da takdir etmiş ve not etmiştim.

Başka bir güzel yan da orkestra gibi çalışıyor olmamızdı. Başta Ramazan Hoca, sonra İlhami Konukçu, Hasan Hoca süper bir iletişim ve uyum içindeydik. E-mailler üzerinden hiçbir eksik kalmaksızın işi yürütüyorduk.

Page 64: Budokai Do

63

Federasyon merkezinde personel eksikliği mi vardı hemen Ramazan Hoca Ankara’da şu meşhur Rusya gazisi Bülent Yağcı Hoca’yı koordine ediyor ve bütün belgeler zamanında hazır oluyordu. Wushucular ve Aikidocular ufak ufak Budokai Do’ya kin besler olmuştu. Sebep kıskançlıktı. Gerçekten Budokai Do fazla oluyordu!

Abdurrahman Akyüz’ün Budokai Do camiasına tepkisinin sebebi, olan biteni çekemeyen Wushu camiasının husumeti idi. Bursa’daki Türkiye Şampiyonasından önce hiçbir şekilde Budokai Do ile ilgilenmeyen Akyüz engel oluşturmaya başladı. Gerçi ben ayrılıncaya kadar hiçbir faaliyete engel olamadı ama çok zorluk çıkardı.

TATLI DİL LAZIM BİZE

Budokai Do Camiasının bu cansiperane çalışması ve samimi tavrı takdiri hak ediyordu. Gerçekten neredeyse sıfırdan bir medeniyet oluşturmak üzereydik. Saflar sıkılaştırılıyor, küskünler geliyor, dostlar kucaklaşıyordu. Şampiyonadan hemen sonra hakemlere şu mesajı gönderdim. Başka branşlarda yaptığım bir şey değildi bu. Budokai Do’ya özeldi:

“Sevgili Hakem arkadaşlarım,

Şampiyona boyunca sizinle bulunmaktan, faaliyetlerinizin bir kısmına iştirak etmekten  büyük  mutluluk duydum.

Gayretli çalışmalarınız  ve ciddiyetinizden  ötürü  çok teşekkür ederim.

Sizinle aynı camiada bulunmak güzel!

Selam ve saygılarımla,

E.HocaoğluTWF Başkanı”

Arkamdan da MHK Başkanı İlhami Konukçu aynen şu mesajı yayınladı:

“ÇOK KIYMETLİ  (BUDO KAİDO FULL CONTAK KARATE) HAKEM ARKADAŞLARIM. 19-20-21-2010 TARİHLERİ ARASINDA BURSA İLİNDE YAPTIGIMIZ  GELİŞİM SEMİNERİ VE ADAY HAKEM KURSU VE TÜRKİYE BÜYÜK ERKEK VE BAYANLAR ŞAMPİYONASINDA GÖSTERMİŞ OLDUGUNUZ ÖZVERİLİ CALIŞMANIZDAN DOLAYI VE YENİ UYGULAMAYA KOYDUGUMUZ HAKEM KURALLARINI DA UYGULAYARAK YAPTIGIMIZ VE UFAK TEFEK KUSURLAR OLSA BİLE ÇOK BAŞARILI BİR EYLEM GERCEKLEŞTİRMİŞ

Page 65: Budokai Do

64

OLDUGUMUZ AŞİKAR. BU SEBEPTEN DOLAYI MHK ADINA COK TEŞEKKÜR EDERİM.

İLHAMİ KONUKCU

MHK.BAŞK.  AYRICA SAYIN FEDERASYON BAŞKANIMIZ EBUBEKİR HOCAOGLUNA COK TEŞEKKÜR EDERİM. O DA BİZLERİN BU BAŞARISINI KUTLAMIŞTIR BİLGİNİZ OLSUN.OSU”

Karşılıklı saygı tesis edilmişti. Gerçi söylediğim gibi bu organizasyondan sonra gerilimler başladığı için, şampiyonada görev yapan hakemler harcırahlarını çok uzun süre alamadı.

SHIHAN JENS’İN TEBRİK MESAJI

Shihan Jens Danimarka’ya döner dönmez, Bursa’da rüya gibi birkaç gün geçirdiğini söyleyerek başladığı mailinde şöyle devam ediyordu:

“ Türkiye’de hiç beklemediğim bir Kontak Karate topluluğuyla karşılaştım. Bu öyle bir topluluk ki her biri yekdiğerini tamamlıyor. Öylece kenetlenmişler. Bu grubun gelecek Dünya Şampiyonamıza katılacak olmasına çok seviniyorum. Buraya ciddi bir rüzgâr getireceğinizden ve büyük bir rol oynayacağınızdan eminim!. En içten saygılar. Osu!. Jens”

Jens mealen “kardeşim neredeydiniz siz bunca zamandır” demek istiyordu. Bu metne ilave olarak da, Dünya üzerinde vuruşlu karate yapan bütün branşların iletişim bilgilerini gönderdi ve benden kendileriyle temasa geçmemi rica etti. İçlerinde Avusturya yaşayan bir Türk de vardı. Çoğunluğuyla temasa geçtim ve özellikle Müslüman ülkeler çok memnun oldular.

Antalya’da yapacağımız Avrupa Şampiyonasının formatını değiştirdik. Kolay ulaşım dikkate alındığında ve vize sorunu olmadığı için birçok Afrika ve Ortadoğu ülkesi iştirak edebilirdi. Böylece eş zamanlı olarak hem Dünya hem de Avrupa Federasyonunu tesis edecektik. Yönelimimiz bu yöne kaydı. Genel manada Federasyon kurulmasıyla ilgili aramızda hiçbir mani kalmamıştı.

Page 66: Budokai Do

65

Bu arada Danimarka’da vuruşlu karate yapan İbrahim Gökhan adındaki bir yerel politikacı ile de temasa geçtik. Gittiğimizde faydasını görecektik.

HASAN VANLIOĞLU’NUN BİR BAŞKA BAŞARISI

Türkiye Şampiyonası esnasında Hasan Hoca Erikli Su şirketini sponsor almıştı. Yanlış hatırlamıyorsam 15 bin lira kadar para yatıracaklardı. Bu parayı Dünya Şampiyonasında destek olarak kullanacaktık. Epeyce bir zaman geçti para yatmadı. Araştırıp soruşturduk. Federasyonun tahsilat makbuzu bitmiş, bastırmamışlar yenisini, para da gecikmiş. Yine Hasan Hoca çözdü sorunu.

Kamp yerimizi Bursa’da Form Back Otel olarak belirledik. Hasan Hoca’nın girişimleri ve gücüyle bu çok huzurlu ortam nerdeyse üç kuruşa mal olacaktı bize. Gerçi gerilimler demiştim ya. Bu otelin de parası zamanında ödenmeyecek ve Hasan Hoca şerefini kurtarmak için sağdan soldan borç aldığı paralarla bu hesabı kapatmak zorunda kalacaktı. Bütün bu davranışlar Budokai Do camiasının öncülerinin kendi Federasyonlarına olan güvenini sarsacaktı. Artık arkadaş olduğumuzdan, benim iç işlerle ilgilenmediğimi bildikleri halde bana olaya el koymam için baskı yapacaklardı.

MİLLİ TAKIM SEÇMELERİ VE KAMPI

Hakem hataları hususunda mutabık kaldığımızdan seçmelere her sıkletle ilgili sadece ilk dört değil daha fazla sporcu davet edildi. Usul olarak kim itiraz ediyorsa çağırıyorduk. Bunda da doğru karar verdiğimiz sonradan ortaya çıktı. Mesela Türkiye’de üçüncü olan bir bayan sporcu Dünya Şampiyonu olacaktı.

Karıştırıcılar devredeydi. Wushu veya Kick Boks camiasında etkili olan figürler, Budokai Do Milli Takımının oluşumuna da müdahil olmaya çalışıyorlardı. Ama Ramazan Sevinç’i geçmek mümkün değildi. Ben de arkalarındaydım. Sonuçta herkes avucunu yalayacaktı.

Sonradan anladık ki Milli Takım seçmelerine çok sayıda adam çağırmak Teknik Kurulun aleyhine oldu. Herkes kurulu beceriksizlikle suçluyordu. Oysa adalet peşindeydiler.

Dünya Şampiyonasındaki maçlarda dayanıklılık esas olduğundan Kurul seçimlerde farklı ama doğru bir yol denedi. Tekniğe bakılmaksızın yarışmacılara müsabaka yaptırıldı ve sonunda en

Page 67: Budokai Do

66

dayanıklı olanlar takıma seçildi. Bu da doğru bir davranıştı. Çünkü Danimarka’da gördük ki, ancak ayakta kalabilenler şampiyon olabildi.

Oldum olası görevli kişilerin işlerine karışmak âdetim olmamıştır. İşlerini düzgün yapmaları için elimden geleni yapmışımdır. Yanlış yatıkları veya kifayetsiz oldukları sabit olduğunda görevden alınabilirler ama o ana kadar saygılı olmak gerekirdi. Hep bu şiarı benimsedim.

Seçmeler bitti. Takım tesis edildi ama şikâyetler ayyuka çıkmıştı. Dediğim gibi teknik kurula kifayetsiz yaftası vurmaya çalışıyorlardı. İbrahim Aktürk Hoca’mın öğrencisi Fikret Ünal Hoca aradı. Çok kızgındı.

Fikret Ünal öteden biri dik duruşuna hayran olduğum bir şahsiyetti. Sert biriydi. Her an düşmanının üzerine atılmaya hazır bir kaplan gibiydi. İri kıyım haline bakıp aldananlar Hoca’daki bitmek tükenmek bilmeyen güç ve enerjinin farkına vardıklarında genellikle bir ton sopa yemiş olurlardı. Çok iyi sporcuydu. Çok da iyi antrenördü. Sözünü esirgemezdi. Dosdoğru bildiğinden gram geri adım atmazdı. Bedeli ne olursa olsun. Diğer yandan çok çalışkan, olan biteni takip eden, haksızlıklar karşısında susmayan yiğit mi yiğit bir adamdı. Referansı zaten Hoca’mdı. Hocamın ekolünden doğru adamlar çıkardı. Fikret Hoca’yı çok severdim. Bir öğrencisine haksızlık yapıldığını bildirdi. İlgileneceğimi söyleyip teskin ettim.

Sonraları Fikret Hoca ile daha yoğun temasımız oldu ve gördüm ki çok dolu bir adammış. Sayısını kimselerin bilmediği kadar çok adamın antrenör olarak devlet kurumlarına girmesini sağlamıştır. O kadar çok projesi vardır ki, birisi biraz destek çıksa olağanüstü bir başarı elde edebilir. Uluslararası faaliyetleri de vardır ve umarım bu alanda da başarılı olacaktır. Her zaman dostumdur ve her zaman adamdır…

Sonra Akif İnci bir başka sporcu için A. Akyüz’ü aradı. O da beni aradı ve baskı yaptı. İsteğini yerine getirmem söz konusu değildi. Ama şimdiye değin hiç yapmadığım bir şeyi yapmaya karar verdim. Kampa baskın yapacak ve Teknik Kurul’u sorgulayacaktım.

BASKIN BASANINDIR

Ramazan ve Hasan Hoca’ya güvenim tamdı ama yine de şikâyetlerin kökenini incelemeliydim. Ankara’dan As Başkanlarımız Sami Paşa ve Vali Selahattin Beylere Bursa’ya gelmelerini söyledim. Ben de İstanbul’dan çıkıp gittim. Seçmelerin tümünün videoya kaydedildiğini biliyordum.

Page 68: Budokai Do

67

Şikâyet konusu maçları teker teker ve birden çok kere izledik ve herkesin görüşünü aldık. Kendisi de yıllarca ordu milli takımının antrenörlüğünü yapmış ve sayısız rekorun sahibi Sami Paşa da fikrini beyan etti. Sayın Vali de adalet timsali bir insandı. Sonuçta oy birliğiyle Teknik Kurulu haklı gördük ve arkasında durduk.

Ertesi gün de Uludağ’a pikniğe gittik. Takımla birlikte aynı otobüste ve şarkılar türküler söyleyerek. Abdurrahman Akyüz de bize katıldı. Her şey düzelmişti. Sonradan bu düzelmenin geçici olduğunu anladık.

Ekip zaman zaman bazı şikâyetleri dile getiriyor, Başkanvekilimin kendilerini benimle oldukları için azarladığını filan söylüyorlardı ama bunlar bana şaka gibi geliyordu. Benim vekilimin böyle bir şey demesine ihtimal vermiyordum. Bizimkiler de yalan söylemezdi. Sonuçta Federasyon Başkanıydım ve bunları dikkate almamam gerekirdi. Dikkate aldığımda yapmam gereken eylem, Federasyonu bin parçaya bölebilirdi. Bir daha bana böyle bilgiler vermemeleri talimatını verdim. Konu kapandı.

AVRUPA WUSHU ŞAMPİYONASINDA OLANLAR

Antalya’da Avrupa Wushu Şampiyonası, Bursa’daki Türkiye Şampiyonasından sonra ama Milli Takım seçmelerinden evvel yapılıyordu. Budokai docular da misafir olarak ordaydı. Şaşaalı Bursa Şampiyonasının namı yayılmış Wushu branşındakileri rahatsız etmişti. Budokai Do’ya savaş açıldı. Artık onlar düşmandı. Çünkü ne yaptılarsa Budokai Do’ya nüfuz edemeyeceklerini anlamışlardı. Millî takıma adam veremiyorlardı ve üstelik yurtdışına çıkma talepleri de Ramazan Hoca tarafından kibarca reddedilmişti. O vakit Budokai Donun onlara ne faydası vardı. Yıkılıp gitsindi. Antalya’da bu planlar yapılmaya başlandı.

Wushu’daki ekipler bütün mücadele sporlarının bir yerinde varlardı. Budokai Do’yu da öyle addetmişlerdi. Ama ekip sertti.

Sonunda seçmeler ve kamp da yapılacak ve Wushudakiler iyice sinirlenecekti. Listelerde esamileri yoktu.

DÜŞ YOLCULARI

Avrupa Şampiyonasından sonra listeyi Danimarka’ya bildirdik. Kendi imkânlarıyla gelmek isteyen antrenörlere kapılarımız açıktı. Antalya’da Orhan

Page 69: Budokai Do

68

Özaktı Hoca’nın performansını görmüştüm. Onun da bir talebesi vardı kafilede ve kendisi de gelmek istiyordu. Memnuniyetle kabul ettim.

Toplamda küçük bir ordu kadardık. 27 kişi. 17 müsabık, 5 antrenör, 2 hakem ve 3 de delegasyon. Sonradan birkaç kişi daha eklendi. Sayıyı özellikle fazla tutmuştuk. Amacımız tüm gelen ülkeleri ciddiyetimiz hususunda ikna etmekti. Bunu da fazlasıyla başardık.

Danimarka’da Türk Budokai Do camiasıyla çok güzel dostluklar kurdum ki bunlar hiç eksilmeksizin hala devam ediyor.

Dünya Şampiyonası dönüşünde mutat olduğu üzere raporumuzu yayınladık. Çok ses getirdi. Bazılarının da maalesef çok moralini bozdu. Çirkin bir karalama kampanyasına başladılar. Rapor aynen şuydu:

“16.SABAKI CHALLANGE SPIRIT” DÜNYA ŞAMPİYONASI(1-5 NİSAN 2010 VIBORG/DANİMARKA)

TÜRKİYE ŞAMPİYONASI VE SEÇMELER

Bursa’da yapılan Türkiye Büyükler Budokai do Şampiyonası öncesi, bu yıl Danimarka’da düzenlenecek 16. Sabaki Cahallange Spirit Full Kontakt Karate Şampiyonasında uygulanacak kuralları teyit etmek istedik. Bu nedenle Ashihara Karate Avrupa Temsilcisi Shihan Jens Bjerrekaer’i davet ederek, hakemlerimize seminer verdirdik. Oldukça verimli oldu 76 hakemimiz seminere iştirak etti.

Türkiye Şampiyonası finallerinin tamamını, Shihan Jens yönetti. Kendisiyle yaptığım görüşmede, kurallarda yapılan yeni değişiklikler sebebiyle, hakemlerimizin maç yönetiminde zaman zaman yetersiz kaldıkları yönünde bilgi aldım. Yegâne varlık sebebimiz olan adaletin tam tesisi için, Teknik Kurulun önerisiyle 15 gün sonra 15 Mart 2010 tarihinde, şampiyonada ilk dörde giren sporcular ile Teknik Kurul’un uygun gördüğü diğer başarılı sporcular, seçmelere çağrıldı.

Daha evvelki Avrupa Şampiyonasından elde ettikleri tecrübe ile Branşla ilgili teknik beceri ve dayanıklılığın ön planda tutulduğu bir seçme yapıldı. Teknik Kurul elinden gelen gayreti göstererek, en dayanıklı ve en teknik sporcuları seçti. Kurulun bu tavrında ne kadar haklı olduğu, tamamen dayanıklılık üzerine bina edilen Dünya Şampiyonasında ortaya çıktı. Seçmelerden memnun kalmayan bazı sporcular, sonuçlara itiraz etti. Bu itirazlar en kısa sürede değerlendirilip, ilgili kişilere cevapları iletilecektir. Şahsımın ve bir kısım Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarımın yaptığı soruşturmada, Teknik Kurul hakkında herhangi bir kasıt tespit edilmemiştir.

Page 70: Budokai Do

69

KAMP DÖNEMİ

15 Mart günü yapılan seçmelerde, toplam 19 sporcu seçilerek kampa davet edildi. Kampın ortalarında, Başkanvekili Abdurrahman Akyüz, As Başkanlar Selahattin Akyurt, Sami Eryılmaz, Mükremin Atmaca ve Ankara İl Temsilcimiz Önder Karan ile birlikte kampa giderek, bir gece konakladık. Sporcular ve antrenörlerle sohbet ettik, sorunlarını dinledik ve çözümler ürettik.

Budokai Do Milli Takımımız, sorunsuz, dostane ve başarılı bir kamp dönemi geçirdi. Bu verimli ve huzurlu çalışma için, başta Bursa İl Temsilcimiz ve Milli Takım Antrenörümüz Hasan Vanlıoğlu’na ve Milli Takım’la birlikte büyük bir özveri ve gayret içinde çalışan antrenörlerimiz Ramazan Sevinç’e, Murat Altuntaş’ a, Ömer Salih Cengiz’e camiamız adına çok teşekkür ediyorum. Kamp boyunca, hiçbir disiplin sorununun yaşanmamış olması oldukça sevindiriciydi.

1Nisan’da 19 sporcu, 4 milli takım antrenörü, 1 milli takım doktoru ve 2 Milli hakemimizden oluşan ekibimiz, diğer kafile mensuplarıyla birlikte Danimarka’ya ulaştı. Ayrılmadan evvel, camianın başarılı gayretleriyle basın, hava limanına davet edildi .Milli takım ve branş hakkında basına bilgilendirme yapıldı. Bilgiler basında geniş yer buldu. Bu başarılı eylemlerinden dolayı, ilgili arkadaşlarımı tebrik ediyorum. İki gurup halinde Danimarka’nın Viborg kentine ulaşan Milli Takımımız, aralarında tesis ettikleri arkadaşlık ilişkisi ve ciddiyet ile, tüm katılan ülkelere örnek olarak göğsümüzü kabarttı.

İLK KEZ MİLLİ HAKEMLERİMİZ DÜNYA ŞAMPİYONASINDA

Bu yıl, on altıncısı düzenlenen Sabaki Challange Spirit, Ashihara Karate’nin yegane resmi Dünya Şampiyonası olma sıfatını taşıyor. Zaman içinde yarışma kuralları değiştirilerek, WKF ye dayandırılmış ve böylece vuruşlu karate yapan tüm sporcuların, yarışmaya katılmaları teşvik ve temin edilmiştir. Bu yıl Ashihara dışında, Kyokushin, Kempo gibi diğer branşlar da yarışmalardaydı. Ülkemizde yapılan ve Shihan Jens’in verdiği seminer sonucu Dünya Şampiyonası’na davet edilen iki hakemimiz, MHK Başkanı İlhami Konukçu ile MHK üyesi Haydar Vanlıoğlu kusursuz maçlar yöneterek tüm katılımcıların taktirini kazandılar. Hedefimiz bundan sonraki şampiyonalara, ülkemizden daha fazla hakemin davet edilmesini sağlamak olacaktır. Hakemlerimize uluslararası alanda gösterdikleri başarıdan dolayı tebrik ve teşekkür borcumuz var. Teşekkür ediyoruz.

Müsabakalarda, bazı hakemlerin kuralları yanlış uygulaması ve taraflı karar vermelerine hakemlerimiz, mümkün olduğunca engel olmaya çalıştı ve bunda da önemli oranda başarılı oldular. Şampiyonaya katılan ülkelerin başkanları, hakemlerimizin başarısından dolayı bizleri tebrik ettiler ve memnuniyetlerini bildirdiler.

DANİMARKADAKİ TÜRKLERİN MİLLİ TAKIMIMIZA İLGİSİ.

Page 71: Budokai Do

70

Danimarka’ya gitmeden evvel temasta olduğumuz ve 30 yıldır bu ülkede ikamet eden Dt. İbrahim Gökhan Bey, uzak bir şehirden gelerek bizleri ziyaret etti. Kendisi Diş Hekimliğinin yanında, Danimarka’da önemli bir siyasi partinin de başkanlığını yapıyor. Önümüzdeki dönemde parlamentoya girmesine kesin gözüyle bakılan İbrahim Gökhan, ülkedeki en büyük ikinci full kontak karate gurubunun başında ve Kempo Karate yapıyor. Özellikle çocuklara ve ilk öğretim okullarına yönelik faaliyet yürütüyor. Kendisiyle bir çok konuda istişare ettik. Oldukça vatanperver bir arkadaşımız. Avrupa temsilcisi Shihan Jens ile de yakın temas içinde. Önümüzdeki günlerde federasyonumuza önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Kendisi, her konuda iş birliğine hazır olduğunu beyan etti. Temaslarımız sürüyor.

Şehirde yaşayan az sayıdaki soydaşımızdan bazıları, maçlarımıza gelerek takımımıza destek oldular ve heyecanımızı paylaştılar. (Viborg’ta toplam 15 Türk ailesi yaşıyor). Kendilerine teşekkür ediyoruz.

ELEMELER VE FİNAL MÜSABAKALARI

Ülke olarak karşı olmamıza rağmen, tüm eleme ve final maçları bir güne sıkıştırıldı. Başından beri bu böyle yapılmakta imiş. Bunu değiştirmek için Teknik Kurul’daki arkadaşlarımızla istişare ettik ve zamanı geldiğinde minimum iki gün olması için teklifte bulunacağız.

Elemeler havuz sistemiyle yapıldı. Bu da her sporcunun en az üç maç yapması manasına geliyor. Elemeleri izlerken, Milli Takım seçmelerinin isabetli yapıldığı açıkça ortaya çıktı. Çünkü, 1 saatten daha kısa bir zaman diliminde, bir çok sporcu en az 3 müsabaka yaptı. Bu da uzatmalar dikkate alındığında, 12-15 dakikalık performans demek. Sporcularımızın tümü, galip veya mağlup fark etmeksizin düzgün bir performans ve başarı ile yarışmalarını tamamladılar. 94 sporcu içinden 6 sporcumuz finallere adını yazdırma başarısı gösterdi. Birçok knock out un yaşandığı maçlarda sporcularımız, bırakın knock out olmayı, ciddi manada sakatlanmadılar bile. Bu da gerek milli takım seçmelerinin, gerekse kamp süresinin doğru kullanıldığının ispatı oldu.

SONUÇLAR

Federasyon tarihimizde ilk kez katıldığımız Dünya Şampiyonası’nda Milli Takımımız, olağanüstü bir performans göstererek takım halinde Dünya Üçüncüsü oldu. Bu durum bizim açımızdan büyük bir sevinç, tüm katılımcılar açısından ise taktir ve gıpta ile karşılandı. Bu branşta sporcumuz Kiraz Şahin, altın madalya kazanmasının yanında, Dünya’nın en teknik sporcusu unvanına da layık görüldü. Bir diğer sporcumuz Şennur Demir de çok iyi bir başarı göstererek kategorisinde Dünya ikincisi oldu ki bu sporcumuzun net Dünya Şampiyonluğu, hakem hataları ve kulis faaliyetleri sonucu elimizden alındı. İlerleyen dönemlerde bu durum bizim için önemli bir tecrübe teşkil edecektir.

Milli takım antrenörlerimiz, vakur tavırlar içinde olmalarına rağmen, haksızlıklar karşısında sessiz kalmayarak usulüne uygun tepki gösterdiler. Hakemlerimiz de yönettikleri maçlarda, adaletin tesis edilmesi için mücadele ettiler ve baş hakeme uyarıda bulundular. Arkadaşlarımın bu onurlu ve kendinden emin tavırları,

Page 72: Budokai Do

71

federasyonumuzun mevcut ve gelecek dönemleri için avantajdır. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Bunun yanında 4 sporcumuz da Dünya üçüncülüğü elde etti. Bir çok sporcumuz da elemelerde, eşit sonuçlar almış olmalarına rağmen, averajları yetersiz kaldığından finale çıkamadılar. Çoğunlukla genç yaştaki sporculardan oluşan Milli Takımımız için bu şampiyona, çok ciddi bir tecrübe oldu.

SADECE MİLLİ TAKIM DOKTORU DEĞİL

Kafilemizde Milli Takım Doktoru olarak bulunan Dr.Orkun Yıldırım Bey, şimdiye değin hiçbir kafilede rastlamadığım olağanüstü bir performans sergiledi. Kendisi Birleşmiş Milletler bünyesindeki seçkin pozisyonu ve yoğun görevine rağmen, Bursa’da düzenlenen Türkiye Şampiyonasına sponsorluk desteği dâhil tüm desteğin verilmesini sağladı. Bu finansal destek sayesinde, daha fazla sporcumuz yurtdışına çıkarak dünya şampiyonasına katıldı. Kamp dönemi boyunca sporcularımızın tüm sorunlarıyla, onların bir aile ferdiymiş gibi ilgilendi. Bu özelliklerinden ötürü kendisi Antalya’daki Avrupa Wushu Federasyonu Kongresinde Sağlık Komisyonu Başkanlığına atandı.

Danimarka’da tüm kafilenin tercümanlığı, moral ve motivasyon koçluğu ve organizasyonunu sağladı. Son gün yapılan istişare toplantısına katılarak, istediğimiz kararların çıkmasında etkin oldu. Kendisi de bir Full Kontak Karate sporcusu olan Dr. Orkun Yıldırım Bey’e camiamız adına çok teşekkür ediyorum. Kendisini camiamıza kazandıran Hasan Vanlıoğlu’na da teşekkür ediyorum. Dr. Orkun, genç yaşı, yüksek iletişim kabiliyeti ve üstün becerileri sayesinde, daha uzun süre camialarımıza destek vermeye devam edecektir. Bu önemli kazanımdan ötürü oldukça müsterihim.

FULL KONTACKT KARATE’NİN GELECEK DÖNEM PLANLAMASI

2 Nisan akşamı, ülke temsilcileri ile birlikte ilk toplantımızı yapmış ve 4 Nisan’da yapılacak geniş katılımlı toplantın gündem maddelerini belirlemiştik. 4 Nisan’daki toplantının ana gündemi, Avrupa Federasyonu’nun tesisi idi.

Faaliyete Avrupa Kıtasından 11 ülke iştirak etti. Ülkemizi benim dışımda, Teknik Kurul’dan Ramazan Sevinç ve Hasan Vanlıoğlu ile Dr. Orkun Yıldırım temsil etti. Yeni Kurulacak olan Avrupa Federasyonunun ismi ve işleyişi hakkında çalışma gurupları oluşturuldu. Oluşturulan üç gurubun birine ben ve Hasan Vanlıoğlu diğerine Orkun Yıldırım ve Ramazan Sevinç girdi.

Bizim isim konusundaki isteğimiz, diğer bütün branşları içine alan kuvvetli bir federasyon olması için Avrupa Full Kontakt Karate Spor Federasyonu isminin kullanılması yönünde idi. Başka bir gurup, Avrupa Ashihara Karate Spor Federasyonu isminin kullanılması yönünde fikir beyan etti. İsim konusunda tam mutabakat sağlanamamasına rağmen, bizim yönlendirmelerimiz sonucu, bizim teklifimizin kabul edileceğini tahmin ediyorum. Bu husus, ilk yönetim kurulu toplantısında gündeme gelip karara bağlanacak. Katılan ülkelerden, Rusya, Azerbaycan, Romanya, Sırbistan ve Danimarka’nın desteği yanımızda görünüyor. Şimdiye kadar branşlar şeklinde çalışıldığı için üyeler, Federasyon fikrini

Page 73: Budokai Do

72

henüz tam olarak kavrayabilmiş değil. Tabii hâlihazırda federasyonlarla yönetilen çok sayıda ülke var. Dünyayı sarsan mevcut ekonomik krizden ötürü bir çok ülke, Dünya Şampiyonası’na iştirak edemediler.

Federasyonun yönetimine Türkiye, Danimarka, Macaristan, Rusya, Azerbaycan, Litvanya ve Romanya seçildi. Yönetim kurulu, Haziran ayında Danimarka’da tekrar toplanacak ve Federasyonun merkezi, sekretaryası ve üyeleri arasında görev dağılımı yaparak Federasyon Başkanı’nı seçecek. Bu süre içerisinde de, federasyonun işleyişi hususunda hazırlanmış olan ana statü askıda kalacak ve değişiklik önerileri ilk toplantıda gündeme alınarak sonuca bağlanacak.

2010 AVRUPA BÜYÜKLER ŞAMPİYONASI TÜRKİYE’DE

Yeni federasyonun kurulmuş olması, Full Kontackt Karate için bir milattır. Federasyon çatısı altında büyümenin çok hızlı olacağı aşikârdır. Daha evvel sadece belirlenen ülkelerde yapılan Avrupa ve Dünya Şampiyonaları bundan böyle farklı yerlerde yapılacaktır. Bir sonraki Avrupa Şampiyonasının bu yıl sonbaharda ülkemizde yapılması için teklifte bulunduk ve kabul edildi. 2 hafta içinde ili belirleyip Avrupa Federasyonuna bildireceğiz. Bu branşın ülkemizdeki gelişmesine büyük katkı sağlayacak bu fırsatı çok iyi değerlendirmek durumunda olduğumuzun farkındayız. O nedenle merkezi bir şehrin seçilmesi doğru olacaktır. Çalışmalarımız organizasyon komitemiz tesis edilerek ivedi başlayacaktır.

Geçen yılın sonunda, gözlem maksadıyla katılmış olduğumuz Romanya’daki Avrupa Şampiyonası sonrasında planlamasını yaptığımız hedeflerin tamamına ulaşmış olduğumuz için, camiada emeği geçen başta Teknik ve Hakem Kurulundaki arkadaşlar olmak üzere gayret gösteren tüm tarafları kutluyor ve teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle Budokai do camiasına selam ve muhabbetlerimi gönderiyorum. Görüşlerinizin ve önerilerinizin nezdimizde kıymetlidir. Attığımız adımlarda bu önerilerden istifade ediyoruz. Bu nedenle, daha evvelki gibi görüşlerinizi içeren e-mailleriniz faaliyetlerin ve stratejilerimizin şekillenmesine destek verecektir.

Saygılarımla,

İstanbul 6 Nisan 2010

Ebubekir HocaoğluTWF Başkanı

Danimarka’daki Dünya Şampiyonası oldukça tatminkâr idi. Basının da ilgi göstermesi açısından bir bülten hazırladım ve dağıttım. Nasıl titiz ve programlı bir çalışma yaptığımızı anlatmak için bunu da yayınlıyorum:

Page 74: Budokai Do

73

TÜRKİYE WUSHU FEDERASYONU

KONU: Basın Bülteni 09 / 04 / 2010

TÜRK MİLLİ TAKIMI, FULL CONTACT KARATE ŞAMPİYONASI'NDA DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ OLDU

DANİMARKA'DA DÜZENLENEN 16. DÜNYA FULL CONTACT KARATE ŞAMPİYONASI'NDA TÜRK SPORCULAR 1, ALTIN, 1 GÜMÜŞ VE 4 BRONZ MADALYA KAZANDI

ŞAMPİYONADA ALTIN MADALYAYA UZANAN TÜRK SPORCU KİRAZ ŞAHİN, “EN TEKNİK SPORCU” SEÇİLDİ

TÜRKİYE WUSHU FEDERASYONU BAŞKANI EBUBEKİR HOCAOĞLU, DÜNYA ÜÇÜNCÜLÜĞÜNÜN TÜRKİYE İÇİN BAŞARILI BİR SONUÇ OLDUĞUNU SÖYLEDİ

Danimarka'nın Viborg kentinde 13 ülkeden sporcuların katılımıyla düzenlenen 16. Dünya Full Contact Karate Şampiyonası'nda Türk Milli Takımı, bir altın, bir gümüş ve 4 bronz madalya ile Dünya üçüncüsü oldu. Şampiyonada altın madalyaya uzanan Türk sporcu Kiraz Şahin, aynı zamanda şampiyonanın “en teknik sporcusu” seçildi.

Türkiye Wushu Federasyonu Başkanı Ebubekir Hocaoğlu başkanlığında 19 sporcu, 4 antrenör, 2 hakem ile şampiyonaya katılan Türkiye Milli Takımı, dört gün süren şampiyonada başarılı maçlar çıkartarak Dünya üçüncülüğüne ulaştı.

Azerbaycan, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Macaristan, Hindistan, Litvanya, Romanya, Rusya, Sırbistan, İsveç, Ukrayna ve Türkiye’nin katıldığı şampiyonada Milli Takım sporcularından; Kiraz ŞAHİN, Dünya Şampiyonu olarak altın madalya alırken, Şennur DEMİR gümüş madalya, Hülya BIYIK, Fazilet Betül HEYBETLİ, Cemal PABAN ve Ali ATALAN ise Dünya üçüncülüğü kürsüsüne çıkarak bronz madalya aldılar. Bu sonuçlarla Türk Milli Takımı, Danimarka'daki şampiyonada takım halinde üçüncü olmayı başardı.

Türkiye'nin federasyon olarak ilk kez katıldığı Dünya Şampiyonası’ndan üçüncülükle dönmesinden büyük memnuniyet duyduklarını söyleyen Türkiye Wushu Federasyonu Başkanı Ebubekir Hocaoğlu, “Milli Takımımız, olağanüstü bir performans göstererek takım halinde Dünya Üçüncüsü oldu. Sporcumuz Kiraz Şahin, altın madalya kazanmasının yanında, Dünya’nın en teknik

Page 75: Budokai Do

74

sporcusu unvanına da layık görüldü. Dünya Şampiyonası’na davet edilen iki hakemimiz, MHK Başkanı İlhami Konukçu ile MHK üyesi Haydar Vanlıoğlu kusursuz maçlar yöneterek tüm katılımcıların taktirini kazandılar. Hedefimiz bundan sonraki şampiyonalara daha çok sporcu ve hakemle katılmak olacaktır. Madalya sayısını artırarak takım halinde daha iyi sonuç almak için çalışacağız” şeklinde konuştu.

2010 AVRUPA BÜYÜKLER ŞAMPİYONASI TÜRKİYE’DE YAPILACAK

Dünya Şampiyonası sırasında Avrupa Full Contact Karate Spor Federasyonu'nun da resmen kurulduğu bilgisini veren Ebubekir Hocaoğlu, federasyonun yönetim kurulu üyeliğine Türkiye, Azerbaycan, Danimarka, Rusya, Romanya, Litvanya, Macaristan ülkelerinden temsilcilerin seçildiğini kaydetti.

Yeni kurulan federasyona bir sonraki Avrupa Şampiyonası'nın Türkiye'de düzenlenmesi için teklifte bulunduklarını ifade eden Hocaoğlu, yapılan oylama sonucu teklifin kabul edildiğini ve şampiyonanın yapılacağı şehrin önümüzdeki günlerde Avrupa Federasyonu'na bildirileceğini söyledi. TWF Başkanı Hocaoğlu, 2010 Avrupa Full Contact Karate Şampiyonası'nın hangi şehirde yapılacağının önümüzdeki günlerde belli olacağını açıkladı.

NOT: Bilgi ve görsel için 0532 - 281 26 11 no'lu telefondan Fatih Sadırlı'yı arayabilirsiniz...

Mutat olduğu üzere katılan teknik kadrodan da rapor alıyordum. Ramazan Sevinç de çok profesyonel bir rapor hazırlamıştı. Ekip iyice olgunlaşmıştı. Rapor kelimesi kelimesine şöyleydi:

BUDOKAIDO (FULL COUNTACT KARATE) ŞAMPİYONASI RAPORU

16. Dünya Full Contact Karate Şampiyonası 01–05 Nisan 2010 Tarihleri arasında Danimarka’nın Vibörg şehrinde yapıldı.

Şampiyonaya Türkiye 31 kişilik kafile ile katıldı. (Federasyon Başkanımız, Bir İdareci, 4 Milli Takım antrenörü, 2 Davetli Milli Hakem, Milli Takım Doktoru,19 müsabık sporcu ve kendi imkanlarıyla kafileye dahil olan 2 antrenör ve 1 gözlemci.)

20–21 Şubat 2010 tarihleri arasında Bursa’da Türkiye şampiyonası yapıldı. Türkiye şampiyonasında görev alan hakemlere, Danimarka’da yapılan Dünya Şampiyonasının kuralları Avrupa başkanı Mr. Jens tarafından bir gün önce seminerde anlatıldı. Türkiye şampiyonasında hakemlerimiz yeni kurallarla ilk defa maç yönetmeleri nedeni ile tecrübesizlikten hatalar yaptılar. Yapılan hatalar nedeni ile antrenörler haklı itirazlar yaptılar.

Page 76: Budokai Do

75

Mr.Jens’de hatalar yapıldığını söyledi hatta ikinci gün tekrar hakemleri topladık not aldığı hataları tek tek hakemlere anlattı ve uyardı. Teknik komite olarak bizler adaleti sağlayabilmek ve Türkiye’yi temsil edecek en iyi takımı seçebilmek için dereceye giren ve milli takıma girebilecek yeterlilikte olduğu düşünülen sporcular 15 Mart 2010 tarihinde kampa çağırdık. Kampın birinci günü kampa çağırılan sporcuları daha önce bizzat üç defa sporcu olarak katıldığım şampiyonanın kıstaslarına göre Kuvvet, Dayanıklılık, teknik taktik ve müsabaka yetenekleri ölçümlerini yaptık.

Türkiye şampiyonasında 3.olan bayanlar 60 kg. sporcumuz dünya şampiyonu ve dünyanın en teknik sporcusu seçildi. Bayanlar +60 kg sporcumuz Türkiye 3. dünya şampiyonasında yine 3. oldu. Erkekler 75 kg.da Türkiye üçüncüsü olan sporcumuz Cemal Papan seçmede birinci ve ikinci olan sporcudan daha iyi olduğu için takıma tek olarak seçildi ve dünya şampiyonasında rakiplerini nakavt ederek maçlarını aldı yenildiği maçta maçı teknik olarak değil dişlik problemi nedeni ile ceza alarak kaybetti ve Dünya üçüncüsü oldu. Dünya şampiyonasına sadece birincileri getirseydik 3 madalya alabilecektik.

Ülkemizi temsil edecek yeterliliğine sahip 19 sporcunun kampa alınmasına, kurallar gereği milli takım antrenörleri ile beraber karar verdik. Takıma seçilen sporcular 15-31 mart tarihleri arasında Bursa da kamp yapmıştır. Kamp çalışmaları süresince sporcular uyum içinde son derece disiplinli takım ruhunu kazanıp herhangi bir disiplinsizlik yaşanmadan çalışmalar bitirildi.

01Nisan 2010 Tarihinde şampiyonaya gidecek takım Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Sağlık İl Müdürlüğü tarafından tahsis edilen araçlarla sabah saat 10.00’da kamp merkezinden İstanbul Atatürk hava limanına gitmek üzere harekete geçti. Bursa valiliği sosyal hizmetler müdürlüğü sporcularımıza ve antrenörlere kışlık mont ve spor çantası temin etmiştir. Kendilerine teşekkür ediyoruz.

Saat 14.30 da kafile Atatürk hava limanına ulaştı. Uçakların kapasitesi yetersiz olduğundan iki kafileye ayrılarak Danimarka’ya gidildi. Birinci kafile 22 kişi Hollanda’dan aktarmalı, diğer gurup 9 kişi Almanya üzerinden Danimarka’nın Bilund Havalimanına ulaştı. İki kafile birleşerek aynı anda havalimanından ayrıldık. Bizi karşılamaya gelen görevliler iki araçla havaalanına 94 km. uzaklıktaki şampiyonanın yapılacağı Viborg şehrine ekibimizi ulaştırdı. Kafilemiz bizim için ayrılan otele yerleştirilerek dinlenmeye çekildi.

Sporcular 2 Nisan sabah saat 07.30 kaldırılarak sağlık kontrolü ve tartı kontrolü yapılacak salona getirildi. Saat 08.00 da tartı ve sağlık kontrolleri yapılarak sporcuların sırt numaraları elbiselerine diktirildi. Takım daha sonra topluca otele döndü ve kahvaltılar yapılarak dinlenmeye çekildi.

Akşam saat 19.30 da şampiyonaya katılan ülke temsilcileri ile teknik toplantı yapıldı. Federasyon başkanımız Ebubekir Hocaoğlu, antrenörler; Ramazan Sevinç, Hasan Vanlıoğlu ve takım doktorumuz Orkun Yıldırım (Tercümanlık olarak) toplantıya katıldık. Toplantıda teknik bilgiler ve pazar gün yapılacak olan Avrupa federasyonu toplantısı için açıklamalar yapıldı.

Page 77: Budokai Do

76

3 Nisan sabah 08.00 da Milli Takımla toplu kahvaltı yaparak 08.30 da müsabaka yapılacak salona gitmek için harekete geçtik. 09.00 da açılış seremonisi yapıldı. 09.30 da müsabakalar başladı. Müsabakalar da sporcularımız ilk maçlarını kazanmaları takımımıza büyük moral oldu. Teknik açıdan çok kaliteli maçlar oldu. Elemelerden 6 sporcumuz finallere adını yazdırmayı başardı. Müsabakalar esnasında takımımızın bir sonraki şampiyonaya daha iyi hazırlanabilmesi için neler yapılabilir, diğer ülke sporcularının durumu, takımımızın durumu ve eksiklerini dikkatlice gözlemledim ve notlarımı aldım. Tüm maçları kayda geçirdik.

A-Müsabakaların sonunda derece yapan sporcularımız;

1-Kiraz ŞAHİN Dünya şampiyonu 2-Şennur DEMİR Dünya ikincisi3-Hülya BIYIK Dünya üçüncüsü4-Fazilet Betül HEYBETLİ Dünya üçüncüsü5-Cemal PABAN Dünya üçüncüsü6-Ali ATALAN Dünya üçüncüsü

B-Takımımız takım olarak Dünya Üçüncüsü olmuştur. C-Dünya şampiyonu olan sporcumuz Kiraz ŞAHİN Dünyanın en teknik sporcusu seçildi.

Şampiyonaya öncesinde 8-10 madalya bekliyorduk. Gurup maçlarında kazanılan maç sayısı eşit olup puanla kaybettiğimiz maçları alabilseydik hedefimize ulaşmış olacaktık fakat takım halinde dünya üçüncülüğü ve en teknik sporcu kupaları bizleri çok mutlu etti.

Maçların bitiminde bütün ülkelerin katıldığı veda yemeğine federasyon başkanımız ve bütün kafile beraber katıldık yemekten sonra otele geri döndük ve dinlenmeye çekildik.

04 Nisan sabah kahvaltıdan sonra takım saat 14.00 kadar dinlendi. Avrupa federasyonunun toplantısı için federasyon başkanımız Ebubekir Hocaoğlu ile birlikte toplantıya girecek Teknik Kurul Üyesi Hasan Vanlıoğlu, Dr. Orkun Yıldırım ve ben bir toplantı yaptık. Toplantıda Avrupa federasyonu için gerekli olan stratejik kararları belirledik. Federasyon Başkanımız daha önce hazırlattığı tüzük çalışmaları ve ülke temsilcileri ile ilgili yaptığı çalışmaları bize anlattı toplantıda yapmamız gerekenler hakkında bizleri bilgilendirdi. Saat 14.00 da takım diğer ülke sporcularıyla birlikte yüzme havuzuna oradan da saat 18.00 da akşam yemeği ülkelerin tanışma ve kaynaşması için Bowling salonuna getirildi.

Saat 14.00 Federasyon Başkanımız, Ant. Hasan Vanlıoğlu, Dr. Orkun Yıldırım ve ben takımdan ayrı olarak Avrupa Federasyonu toplantısına katıldık. Avrupa başkanı Shihan Jens, katılan üyelere federasyonun tüzüğü hakkında bilgi verdi. Ülkeler maddeleri müzakere etmek için üç çalışma gurubuna ayrıldı. Biz Türk delegasyonu olarak iki ayrı gurup içinde müzakerelere katıldık. Ülke temsilcileri tüzük hakkındaki fikirlerini söylediler.

Page 78: Budokai Do

77

Federasyon başkanımızın Avrupa federasyonu ve yapılması gerekenlerle ilgi fikirleri diğer ülke temsilcileri tarafından dikkatle dinlenip kabul edildi. Neticede yönetim kuruluna; Türkiye, Danimarka, Rusya, Romanya, Azerbaycan, Litvanya ve Macaristan diğer ülkelerin de desteğini alarak seçildi. Toplantı 18.30 civarında bitti. Toplantıya katılan ülke temsilcileri toplu olarak akşam yemeğine gittik. Yemekten sonra bizler takımın akşam yemeği yediği yere gittik. Federasyon başkanımız tüm teknik ekiple birlikte bir değerlendirme toplantısı yaptı şampiyonaya katılan bütün antrenörlerin ve hakemlerin ayrıca Milli Takım Doktorunun şampiyona hakkındaki fikirlerini sordu ve karşılıklı fikir alış verişinde bulunuldu. Toplantıdan sonra otele dönüldü ve antrenörlerle otelde toplantıya devam edildi.

05 Nisan sabah bütün kafile kahvaltısını yaptı. 22 kişilik ilk kafile otelin önünden saat 11.00 da otobüse binerek Billund havalimanına harekete geçti. Hollanda üzerinden saat gece 00.30 da Atatürk havalimanına vardık, diğer kafile Almanya üzerinden gece saat 02.30 da havalimanına geldi. Bütün kafile hep birlikte dışarı çıktık, şampiyonaya gitmeden önce olduğu gibi sporcuların yakınları ve basın mensupları coşkulu bir şekilde bizleri karşıladılar. Bizlerin bütün yorgunluğunu aldılar. Federasyon başkanımız ve dereceye giren sporcular basın açıklaması yaptı. Şampiyonaya gitmeden önce ve sonra basının çok büyük ilgisinin olması bizleri çok mutlu etti.

Şampiyonaya katılmamızda bizlere desteği olan başta seksen milyon Türk halkına, Federasyon Başkanımız Ebubekir HOCAOĞLU, Başkan vekili Abdurahman AKYÜZ, Federasyonumuzun değerli yönetim kurulu üyelerine, Bursa il temsilcimiz ve milli takım antrenörümüz Hasan VANLIOĞLU, Milli takım antrenörleri Murat ALTUNTAŞ, Ömer Salih CENGİZ, Kamp döneminden itibaren bizleri hiç yalnız bırakmayan bütün takımla yakından ilgilenen Dr. Orkun YILDIRIM’A teşekkür ediyorum.

Başarımız Türk halkına armağan olsun.

Ramazan SEVİNÇMilli Takım AntrenörüTeknik Komite Başkanı

Şampiyona sonrasında Hasan Vanlıoğlu da Ramazan Hoca’yı teyit eden teknik bir rapor gönderdi. İsim isim herkesin yazılı olduğu rapor şöyleydi:

TÜRKİYE WUSHU FEDERASYONU BAŞKANLIĞINA

BUDOKAIDO (FULL COUNTACT KARATE) ŞAMPİYONASI RAPORU

16. Dünya Full Contac Karate Şampiyonası 01-05 Nisan 2010 Tarihleri arasında Danimarka’nın Vibörg şehrinde yapıldı.

Page 79: Budokai Do

78

Şampiyonaya Türkiye’den 31 kişilik kafile ile katılındı. Şampiyonaya katılan kafile;

1-Ebubekir HOCAOĞLU Başkan2-Orkun YILDIRIM Takım Doktoru 3-İlhami KONUKCU Hakem4-Haydar VANLIOĞLU Hakem5-Ramazan SEVİNÇ Antrenör6-Hasan VANLIOĞLU Antrenör7-Murat ALTUNTAŞ Antrenör8-Ömer Salih CENGİZ Antrenör9-Vedat AKBULUT * Kendi imkanıyla10-Orhan ÖZAKTI* Kendi imkanıyla11-Şennur DEMİR Sporcu12-Fazilet Betül HEYBETLİ Sporcu 13-Hülya BIYIK Sporcu14-Kiraz ŞAHİN Sporcu15-Nilüfer ALKAN Sporcu16-Melike YILDIZ Sporcu17-İbrahim BIYIK Sporcu 18-Abdullah MİNGSAR Sporcu19-Şuayb DAĞCI Sporcu20-Sabri Erkan ÖZBAY Sporcu21-Deniz BIYIK Sporcu 22-Nurettin DURMUŞKAYA Sporcu23-Mustafa SAĞLAM Sporcu 24-Cemal PAPAN Sporcu25-Ercan REÇBER Sporcu26-Mesut Rahman SÖZEN Sporcu27-Özcan EBCİN Sporcu28-Recep ÇİÇEK Sporcu29-Ali ATALAN Sporcu30-Ömer Faruk ELÇİ İdareci31-Ahmet AHCI İdareci

20-21 Şubat 2010 tarihleri arasında Bursa da Yapılan Türkiye şampiyonasında dereceye giren ve milli takım antrenörleri tarafından milli takıma girebilecek yeterlilikte olduğu düşünülen sporcular 15 Mart 2010 tarihinde kampa çağırıldı. Kampın birinci günü kampa çağırılan sporcuların Kuvvet, Dayanıklılık, Teknik taktik ve müsabaka yetenekleri ölçümleri yapıldı. Ülkemizi temsil edecek yeterliliğine sahip 19 sporcunun kampa alınmasına milli takım antrenörleri beraber karar verdiler. Takıma seçilen sporcular 15-31 mart tarihleri arasında Bursa da çalışmalara başlamıştır. Kamp çalışmaları süresince sporcular uyum içinde son derece disiplinli takım ruhunu kazanıp herhangi bir disiplinsizlik yaşanmadan çalışmalar bitirilmiştir.01Nisan 2010 Tarihinde şampiyonaya gidecek takım Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Sağlık İl Müdürlüğü tarafından tahsis edilen araçlarla sabah saat 10.00’da kamp merkezinden İstanbul Atatürk hava limanına gitmek üzere harekete geçmiştir.Saat 14.30 da kafile Atatürk hava limanına ulaştı. Biletler alındı bagajlar teslim edildi. İki kafileye ayrılarak şampiyonaya gidildi. Birinci kafile toplam 22 kişi Hollanda’dan aktarmalı Danimarka’nın Billund Hava limanına saat22:00 ulaştı Diğer gurup 9 kişilik kafile Almanya üzerinden Danimarka’nın Billund Havalimanına saat

Page 80: Budokai Do

79

22:45 ulaştı iki kafile aynı anda havalimanından bagajları alarak çıktı…organizasyonun belirlediği araçlarla Viborg’a hareket ettik. Saat 23:15 de kalacağımız otele vardık.

02Nisan2010 Sabah saat :8:30 da takım toplu olarak antrenörler eşliğinde tartının yapılacağı yere götürüldü. Hiç bir sorun çıkmadan sporcuların tartıları alındı. Kahvaltı için otele geri döndük.

Saat 14:00de Federasyon başkanımız sayın Ebubekir HOCAOĞLU. Hasan VANLIOĞLU, Ramazan SEVİNÇ, Orkun YILDIRIM İLE Birlikte 14 ülkenin temsilcilerin katıldığı müsabakanın kuralları ile alakalı bir toplantı tertip edildi. Toplantıda Bursa’daki Türkiye şampiyonasından övgüyle söz edildi ülke temsilcilerine alkışlatıldı. Daha sonra herkes yemeklerini yiyip istirahate çekildi.

03Nisan 2010 tarihi saat 09:00 müsabakaların yapılacağı yere toplu olarak gittik. Saat 09:30 seremoni başladı. Türkiye , Rusya ve Romanya’dan sonra üçüncü sırada seremoniye çıktı. Saat 10:00 da müsabakalar havuz sistemi olarak başladı. Ülkemizin sporcuları çok güzel performans göstermelerine rağmen sadece 6 tanesi finale kalabildi. Finale kalan sporcularımız 1.KİRAZ ŞAHİN.2.ŞENNUR DEMİR.3.FAZİLET BETÜL HEYBETLİ,3.CEMAL PABAN,3.ALİ ATALAN1.OLAN KİRAZ ŞAHİN Diğer ülkelerin oylarıyla en teknik sporcu seçildi.

Takımımız Dünya üçüncüsü oldu

Saat 21:de madalya törenine geçildi. Madalya ve kupa töreninden sonra herkes otele gitti üstler değiştirildikten sonra yemek için organizasyonun belirlediği yere giderek yemek yendi.

Yemekten sonra herkes otele gelerek istirahate çekildi.

04Nisan2010 saat 14:00 de bütün sporcular organizasyon tarafından gezdirildi.

Federasyon başkanımız sayın Ebubekir HOCAOĞLU, Ramazan SEVİNÇ, Hasan VANLIOĞLU, Orkun YILDIRIM Diğer ülkelerin temsilcileri ile birlikte saat 14:de 4 saatlik Avrupa federasyonunun kurulumu için toplantıya katıldık. Federasyon Başkanımız EBUBEKİR HOCAOĞLUNUN siyasi hamleleri ile toplantıdan istediklerimizi elde ettik. Türkiye’nin de dahil olduğu 7 ülkenin temsil yetkisiyle ile Federasyon temeli atılmış oldu. Ekim ayında düşünülen Avrupa şampiyonası Türkiye’ye alınmış oldu.

05Nisan2010 tarihi sabah 11:30 da 22 kişilik ekibimizi Hollanda üzerinden gitmek üzere yolcu ettik.

Diğer 9 kişilik ekibimizin uçağı saat 18:30 da olduğu için saat:15:30 da Viborg’dan hareket ettik. Her iki ekibimizde uzun bir yolculuktan sonra saat 2:30 da bütün ekip Atatürk hava limanında buluşarak İllerimize dağılmış olduk.

Page 81: Budokai Do

80

DERECEYE GİREN SPORCULAR

1) KİRAZ ŞAHİN Dünya 1. si2) ŞENNUR DEMİR Dünya 2.si3) F.BETÜL HEYBETLİ Dünya 3.sü4) HÜLYA BIYIK Dünya 3.sü5) CEMAL PAPAN Dünya 3.sü6) ALİ ATALAN Dünya 3.sü

(KİRAZ ŞAHİN EN TEKNİK SPORCU SEÇİLDİ)( ŞAMPİYONAYA KATILAN 14 ÜLKE İÇİNDE TÜRKİYE DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ OLDU)

Hasan VANLIOĞLUMilli Takım AntrenörüTeknik Kurul Üyesi

Hakemler adına raporu da İlhami Konukçu’dan aldım. Önemli ve kısmen farklı bilgiler veriyordu İlhami Hoca ve söylediklerinin çoğuna ben de katılıyordum. Avrupa Federasyonu hazırlıklarında bu raporu dikkate alacaktım. Şöyleydi:

Sayın Başkanım;

Şampiyonanın daha evvelki tecrübelerime dayanarak bendeki izlenimleri bu işi severek ve isteyerek yapan birisi olarak Danimarka’da gerçekleştirilen bu şampiyonanın tarafımdan çok fazla tatminkâr olmadığını bahisle özetlemek gerekirse;

Şöyle ki 2002 yılında kurulan federasyonumuzda M.H.K. ‘de görev yapan biri olarak Şampiyona öncesinde yapılan hakem toplantılarının, hakemlerin bilgi ve yeteneklerini ön plana çıkararak maçları profesyonel seviyede, en az hatayla bitirmek ve sunumun sorunsuz olarak tamamlama yolunda önemli rol oynadığı kanaatindeyim.

Bu şampiyona yurtdışı bazında ilk defa katılmamızdan dolayı düzenlenen toplantıda tarafımdan oluşan bazı soru ve sorunları anlatmaya tereddüt etmiş olsam

Page 82: Budokai Do

81

da anlatılanların notlarını aldım. Ancak toplantı da anlatılan ve alınan kararların maçlarda ki uygulama esaslarında farklılık gösterdiği ve Şampiyonada hakem eşleşmelerinde de biraz taraflı davrandıklarını gözlemledim. Bu sebeple hakemlerin uyruğu olduğu ülkelerin maçlarının devamında, maç yapanın ülkesine göre hakem görevlendirmelerinin değiştiğini fark ettim. Bazı yabancı uyruklu hakemleri, çok amatörce, taraflı ve objektif olmayan kararlar verdikleri bende önsezi oluşturdu. Bu tür hakemlere örnek verecek olursam; özellikle Rusya, Danimarka ve Letonyalı hakemlerin davranışlarının taraflı ve yanlış kararlar verdiğini saptadım. Kulisler yaparak bazı kararları değiştirebildiklerini, müsabakalardaki tutum ve davranışlardan genelinde ülkelere göre farklılık olduğunu gördüm. Ayrıca müsabaka esnasında vermiş olduğumuz cezai kararları göz ardı edilerek, toplantıda söylenenlerin dikkate alınmadığını fark ettim. Yine bazı yeni ve acemi hakemleri müsabakaya sürerek, yan hakemlerin etkisini azalttıklarını ve normalde olmaması gereken bu durumun bir çok maçta yaptıklarını izlenimlerimden fark ettim. İtirazıma istinaden kararlarımı farklı kullansam da istedikleri gibi olması hususunda beyan ettiler. Ben ise bu tür durumlarda yukarıda belirttiğim itiraz ederek tarafsızlığımı ve doğru olanını anlattım. Bu konuda Sayın Dr.Orkun YILDIRIM’ ın tercümesiyle de JENS’ in Bursa’da yapılan seminerde söylediği kurallar çerçevesinde tutum sergilemelerini söyleyerek karşımda sessiz kaldıkları ve devamından sonraki tutumlarında azda olsa değişiklik olduğunu fark ettim.

Bu tip faaliyetlerde daha etkili konumda bulunmamız için hakemlerimize gereken tüm bilgi ve yeteneklerini uygun şartlarımız doğrultusunda artırarak, hakemler hususunda gereken tüm bilgilerin edinilerek, pratikte verilen bu kararlara gereken önemi göstererek, müsabakalarda buna dikkat edip, anlamamız kanaatindeyim. Çünkü taraf oldukları maçta kendilerini hemen belli etmelerinden, en küçük hataları uyarı yerine, ceza olarak kayıtlara geçmeleri bunun ispatıdır. Bu tür durumları anladığımız anda maçı iyi takip ederekten, doğru kararları vermeye çalışmalıyız. Gözlemlerim neticesinden yola çıkarak görev aldığım tüm maçlarda adaletli ve iyi kararlar verdiğime inanıyorum.

Hakem gözüyle bir dünya şampiyonası olması asabiyle çok amatör ve taraflı olduğunu şampiyonada ki görüşmelerde dile getirilmiştir. Mr.JENS hanımı ‘da bu işin başında olduğundan aile gibi davranması sebebiyle taraflı bir yaklaşım sergilediği öne çıkıyor. Bir dünya şampiyonası şeffaf olmalı ve tertip edilen organizasyonun daha geniş kapsamlı olmalı ve federasyon başkanlarına söz hakkı verilmeliydi. Ama şunun altını çizmeyelim ki müsabakaların eşleştirilmeleri, müsabıkların maça çıkmadan önce yaptıkları kontrol düzenli olması, bizim ülkemizde de bu şekilde davranılmasına bir işaret olduğunu düşünüyorum. Ayrıca seremoni ve dövüş alanlarının da aynı şekilde göze hitap ederek hoş bir görüntü olduğu kanaatindeyim. Orada orta hakemlik yapmak için ısrar etmeme rağmen tecrübeleri olduğumu söylediğim halde görev verilmedi. Ama bir tecrübesiz ve amatör bir yeni hakeme bunun verilmesini hiç hoş karşılamadım. Orada ki hakem kurulu değil federasyonun başında ki kişinin yakını buna engel teşkil ettiğini düşündüm. Sonuç olarak ta bir dünya şampiyonasını olumsuz yönde etkiliyor.

Page 83: Budokai Do

82

Hakem olarak bizim antrenörlerin biraz çekingen ve takımın arkasında dururken çok sessiz kalmaları ve sporcuları motive etmekte yetersiz kaldıklarını gördüm. Halbuki diğer ülke temsilcilerinin hocası dışarıdan da taktik verirken adeta kendilerinin de bir mücadele verdiği izlenimini fark ettim. Burada şunu anlatmak istedim; bu tip davranışların hakemleri etkileyerek, hakemin teknik kapasitesi zayıf ise onun tesirinde kalabilir. Şunu isterdim bizim teknik adamlarımızın da bunu uygulamalıydı. Sakin bir tavır değil de zaman içerisinde maçın durumuna göre hırsını ön plana çıkararak maçın gidişatını etkileyebilirdi. Zaman zaman kendilerini maçtan kopararak sporcuların dövüşlerini olumsuz yönde etkilediklerinin altını çizmeyelim. Müsabakada ki kurallar hakkında hakem bilgilerinin sporculara anlatılmadığını gördüm. Bu konuda M.H.K.’ dan fikir alınmadı. Sporcular kurallarda yetersiz kaldıklarından maçı okuyamıyor. Bu da başarısızlığa sebebiyet verdiğini düşünüyorum. Teknik adamlarımızın motivasyon olayını maçların sonunda tutumlarını kontrol etmeli gerektiği kanaatindeyim. Örnek verecek olursam maç arası zaman dilimlerinde sporcuları motive ederek, hırs kazandırmaları takımlarımıza faydalı olacağını düşünüyorum. Sporcu hakem kurallarını iyi bilmeli, yani cezayı, puanı, faul’ ü, tutmayı itmeyi çıkmayı fark ederek ona göre davranmalı, her sporcunun bunu bilmez ise hata yapar bu da ona başarısızlık getirir diye düşünüyorum. Birçok sporcumuzun da orada bunu yaptığını gördüm.

Hakem gözüyle sporcularımız çok zayıftı ve isteksiz olduklarını gördüm. Dayanıksız ve millilik ruhunun uzak olduğunu sezdim. Uzak bir ülkeye seyahat havası içerisinde olduklarını fark ettim. Şartlar ne olursa olsun 15 gün kamp yapılarak sporcularımıza hizmet edilmiş olup, teknik ekip ter dökmüş, karşılığında da bu sporcularımızda acemi olmadığı ve bu işe yıllardır emek veren insanlardı, fakat Türkiye şampiyonasında gösterdikleri hız performans ve başarıyı göremedim. Bence sporcularımızın orada daha hırslı olmaları gerekti. Bunu yazmadan geçemedim. Özel olarak ayrıca belirtmek istedim. Takımımızın daha dayanıklı olduğunu teknik ekip söyledi, o zaman bu demek oluyor ki dayanıklı olanlar bunlar değilmiş. Gidemeyen sporcularımız dı acaba diye kendime soruyorum. Bu sporcular bence teknik sorumluları mahcup etmişlerdir. Çok kişiyle değil de başarılı ve az kişiyle çok marş okutanlarla gidelim ve seçmelerde hakemlerden yardım alınmasının bundan sonraki faaliyetlerde bu eksikliklerimizin giderilerek ve katılım sağlanmalıdır. Devletimizin bize verdiği desteği ve zamanı harcamayarak federasyonumuza yakışan başarılı bir ekip olmalı kanaatindeyim. Hakem arkadaşlarıma şampiyonada gördüğüm güzel şeyleri anlatmak ve teknik donanıma sahip yeni hakemler yetiştirmek ve federasyonumuza kazandırmak istiyorum.

Sonuç olarak ülke takımımıza da değinmek gerekirse 6 (Altı) madalya almaya hak kazandık. Ülke olarak şampiyonadaki hakemlerin tutum ve davranışlarına göre elde edilen bu başarının iyi bir sonuç olduğu kanaatindeyim. Gerçek başarıya ulaşabilmek için sporcularımızın kendine olan özgüveninin dövüşlerine yansıtarak daha çok başarı daha çok madalya elde edeceğimiz düşüncesindeyim. Toplum olarak azıda çok gören bir toplum olduğumuzdan daha çok çalışarak daha çok

Page 84: Budokai Do

83

madalya almak hedefimiz olacaktır. Yolumuz açık, geleceğimiz aydınlık olsun. Arz ederim.

İlhami KONUKÇUMHK Başkanı

Not: Milli kampa alınan sporcularımız için; millilik ruhunun aşılanması ve milli marşın çalınmasındaki coşkunun verilmesinin ne denli gerekli olduğunu düşünüyorum. “

DÜNYA ŞAMPİYONASINDAN AKILDA KALANLAR

Romanya’daki Avrupa Şampiyonasından sonra katıldığım bu uluslararası faaliyet benim açımdan tatmin ediciydi. Daha fazla ülke katılabilirdi elbette ama Shihan Jens, kısıtlı imkânlarla ve her yıl aynı yerde yaptığı için bir yorgunluk hâsıl olmuştu. Bunu not ettim. Jens ile şampiyonayı her yıl farklı bir ülkede yapmanın nasıl olacağını konuştum. Olumlu karşıladı.

Şampiyona kuralları oldukça anlaşılabilirdi. Dünya Karate Federasyonu’nun (WKF) kuralları aynen alınmış, sadece “non contact” yerine “contact” olarak değiştirilmişti.

Ülkelerin birden çok gurupla temsil edilmesi sorundu. Gelecekte her ülkeden tek bir federasyonun temsil edileceği Dünya Şampiyonaları ile yine burada yapıldığı kulüpler arası kupa müsabakaları yapacaktık. Bunda da mutabık kalmıştık.

Bay Jens, bu işi aşkla yapıyordu. Öyle ki aracının plakası bile SHIHAN idi. Ama amatördü. Gerçi amatör dahi olsa bir Dünya Şampiyonasını 16 yıldır yapabiliyor olmak büyük başarı idi. Üstelik bu amatörlükten çıkıp profesyonelliğe geçmenin artık zamanının geldiği konusunda hem fikirdik. Metal yorgunluğunun baş gösterdiği bir zamanda bizim gelmemiz Allah’ın lütfuydu.

Özellikle finaller bir şov şeklinde düzenleniyordu. Aydınlatmalar, takdimler ve madalya törenleri çok cafcaflıydı. Öte yandan “sayanora” denilen gala yemeği çok süfli idi. Sporculuk ruhuyla bağdaşmayacak şekilde alkol tüketiliyor ve yemek kaliteleri çok düşük oluyordu. Bu değiştirilmeliydi.

Page 85: Budokai Do

84

Ruslar, iki büyük gurup halinde geliyorlardı ve onlar da bu işi çok ciddiye alıyorlardı. Wushu’da Avrupa Yönetiminde beraber çalıştığımız Gleb Muzrukov diye biri vardı. Hakikaten çok karaktersiz bir adamdı. Öyle ki hastalık derecesinde yalan söyler ve hakemler üzerinde etki kurarak maç sonuçlarına etki ederdi. Bu Ruslar, Gleb’den nefret ediyorlardı. O nedenle bunların onurlu adamlar olduğuna kanaat getirdim.

Azerbaycan’da vuruşlu karatenin başında biri vardı. Adı hatırımdan çıktı. Karakterli bir insandı. Sürekli kaşları çatık öyle kabadayı tavırları olan, çok itiraz eden, duygusal biriydi. Yanında Cengiz diye bir yardımcısı vardı. O aklı başında idi. Azerbaycanlılar bize çok güvenirlerdi. Başkanın bu sert ama sempatik tavırlarını Romanya’dan da hatırlıyorduk. Danimarka’da Bursa’dan sevgili Ömer Cengiz Hoca’da bizimleydi ve o da sert mizaçlı biriydi. Yani ikisi de hemen hemen aynıydı. Birbirlerinin yanından geçerken ilginç bir görüntü oluşuyordu. İkisi de yumuşuyordu.

Wushu Federasyonunun İstanbul İl Temsilciliği seçimlerine giren ama kaybeden fakat arkasından Abdurrahman Hoca vasıtasıyla aynı göreve atanan ve kendisi de bunu kabul eden biri vardı. Ömer Faruk Elçi. Kemal Yolcu’nun kulübünün başkanıydı. Abdurrahman Hoca kafile yola çıkmadan birkaç gün evvel bu arkadaş ve yanında başka birisini kafileye yazdırdı. Tamamen lüzumsuz bir eylemdi. Benim yakınlığım yoktu kendileriyle. Sessiz sedasız bir yolculuk yapıp döndüler. Oysa o dönem federasyon bütçe sıkıntısı çekiyordu. Ben başlangıçta yurtdışı yolculuklarımıza gelmek isteyen Yönetim Kurulu üyelerini ancak masraflarını kendileri karşılarlarsa kabul ediyordum. 2009 seçimlerine kadar Federasyon adına yaptığım tüm ulusal ve uluslararası yolculuklarımın masraflarını kendim karşılamıştım. Sonradan bunun yanlış olduğuna karar verdim.

İlhami Konukçu; her toplulukta nüktedan kişiliği ve sevecenliğiyle ön plana çıkmıştır. Yolculuklarda aranan adamdır. Topluluğun neşesidir. Danimarka’da da çok iyi zaman geçirdiğimiz bir dostumuz oldu. Hakemlik konusunda çok ilerlemiştir. Daha sonraki dönemlerde de görüştüğümüz oldu. Her vakit, güvenilir, sözüne sadık ve ciddidir. Ciddiyetinden hiç ödün vermeden samimi olabilen ender kişilerden biridir. İnşallah ilanihaye bir dostluğumuz olur kendisiyle.

Haydar Vanlıoğlu; Budokai Do camiasının en komplike mensuplarından biridir. Total bir başarı her tavrına sirayet etmiştir. Analitik zekâsı, olaylara bakış açısındaki eksantriklik, olağanüstü hızı çok dikkatimi çekmiştir. Haydar Hoca ile de Danimarka’da kaynaştık. Kaldıkları otel odasının penceresi ana

Page 86: Budokai Do

85

yola açılıyordu. Kapıdan ulaşmak zor olduğundan pencereden girip çıkıyorduk. Bu çok zaman espri konusu olmuştur aramızda.

Çok iyi bir sanatçıdır. Kaç kişisel sergi açtı bilmiyorum ama çok. Fotoğrafçılığı da hakikaten parmak ısırttırır ki nazar değmesin. İstanbul Sarıyer’de bir okulda öğretmendir ve adam yetiştirmeye doludizgin devam etmektedir. Haydar Hoca gibi entelektüel seviyesi yüksek, ne konuştuğunu bile kişilerin spor camiasında bulunması, projeler için çok mühimdir. Federasyon girişimlerimizin sonuç vermemesi en çok Haydar Hoca’ya dokunmuştur. Çok cömerttir. Usul erkân bilir. Birkaç ömür hiç sıkılmadan yaşanabilecek birisidir. Çok da pimpiriklidir. İlginç kıyafet tarzı ve yüzükleriyle bir ikondur Hoca. Bu satırlar arasına sıkıştırıp anlatmak mümkün değildir Haydar Hoca’yı. Bilenler bilir, bilmeyenler de ne bilsin…

Birde bu Hasan Hoca ile Haydar Hoca’nın küçük kardeşleri vardır. Mehmet. Onlara pek benzemediğinden “bu üveydir” derler tanıştırırken. Mehmet Hoca da sessiz sedasız, haza beyefendi bir arkadaştır. Hasan Hoca’nın ikisi üzerinde emeği çoktur. Üçkardeş bugün bu sporu sırtlanmış götürmektedirler.

Orhan Özaktı, Wushu’daki iş yapabilme kabiliyetini Danimarka’da da gösterdi ve Kiraz Şahin’in Dünyanın en teknik sporcusu seçilmesini sağladı. Birçok kişiyle olduğu gibi Orhan Hoca ile de daha yakın dostluk kurduk Danimarka’da.

DÜNYA ŞAMPİYONASININ TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

Şampiyonaya kalabalık bir ekiple gitmiş olmamız ve Dünya Şampiyonluğu dâhil birkaç madalyayla dönmemiz, Milli Takım seçmeleri esnasında cephe alan ekibi iyice çileden çıkardı. Bunların arasına A. Akyüz de katılmıştı. Çirkin bir kara propaganda başlattılar ve gittiğimiz şampiyonanın resmi olmadığı, düzenleyenin bir kulüp olduğu yolunda laflar dolaştırmaya başladılar. Oysa web sitesinden bile durum incelenebilirdi. Bu işin yegâne sahibi NIKO’nun tek resmi Dünya Şampiyonası idi. Biz de bir yere bağlı olmadığımızda rahatlıkla katılabileceğimiz bir faaliyetti. O anda Budokai Do’nun üvey evlatlık durumu iyice ortaya çıktı.

Böylece emek sarf eden arkadaşlara çok ayıp ettiler. Sporcuların da başları öne düştü. Yapanlar kalabalık bir ekipti. Ama her kimseler ileride böyle bir edepsizliği yaptıklarından dolayı pişman olacaklardır.

Page 87: Budokai Do

86

Şampiyona giderlerinin bir kısmı Hasan Hoca tarafından sağlanan bir sponsorlukla karşılanmıştı. Kalan kısımların ödenmesi Federasyon tarafından çok geciktirildi. Bu kasıtlı bir hareketti ve çocukçaydı.

Federasyon yetkilileri yapılan masrafı iki kat olarak camiaya beyan etmiş ve sanki takımdaki görevliler bu parayı zimmetlerine geçirmişler gibi bir hava yaymışlardı ki bu da çok çok çirkindi. Sonuçta harcanan onca emek ve onca hazırlık heba olup gitti.

Ben birkaç ay daha görevde kaldım ama artık A. Akyüz ile aramızda ipler iyice kopmuştu. Çok sevip istememe ve aksi durumun nasıl sonuçlar doğuracağını bildiğim halde artık Budokai Do için yapacak bir şeyim kalmamıştı. Mukadder sonu üzülerek izledim sadece. Hakikaten acıklıydı. Bütün bunlara sebep olanların, bu canla başla çalışan arkadaşların yüzüne nasıl bakabildiğini veya bakabileceğini hala merak eder dururum. Ama edep bambaşka bir mesele…

AVRUPA VE DÜNYA FEDERASYONU ÇALIŞMALARI

Danimarka’dan döndükten sonra hiç soluk almadan çalışmaları sürdürdük. Ben Dünya ülkeleri ile temasa geçerken Ramazan ve Hasan Hoca da Türkiye’yi organize ediyorlardı. Federasyon Şampiyonayı engellemek için evvela “para yok” kozunu kullandı ama Hasan Hoca bir bakanlıktan kaynak bulmuştu. Türkiye’de akıllıca organize edilecek bir şampiyona federasyona asla masraf doğurmazdı ama Hasan Hoca her ihtimale karşı 40.000. TL’lik kaynağı garantilemişti. Daha fazla da bulabilirdik. Hoca, bizzat Sn. Bakan ile yaptığı yazışmaları ve görüşmelerin detayını bana gönderdi.

Müslüman ülkelerle yazışmalara devam ediyordum ve Suriye, Mısır, Pakistan, İran, Tunus, Fas, Afganistan gibi ülkelerden federasyon ile ilgili destek mesajları alıyordum. Türkiye’de yapmak istediğimiz Avrupa Şampiyonası aslında Romanya’da yapılacaktı. Ama Romanya Federasyonu Başkanı ile Wushu’dan kaynaklı dostluğum onların feragat etmesini temin etmişti. Fakat bu sıralar Avrupa Wushu Federasyonu’nda çıkan olaylardan dolayı Romanya aleyhime döndü.

O dönemde yaşadıklarımızın daha iyi anlaşılması adına bazı yazışmaları burda vereyim.

En vahim durum; Japonya NIKO’nun altına isim koymadan Avrupa NIKO Başkanı Jens’e gönderdiği protesto idi. Bu mesaj Jens ile NIKO’nun ilişkisinin

Page 88: Budokai Do

87

kopmasına ve tüm Avrupa’nın da dağılmasına sebep olacaktı. Jens bize güveniyordu ve bu olayı büyük ve güçlü bir kıta ve Dünya Federasyonuna dönüştürebileceğimize inanıyordu. Olayın bu aşamadan sonrası tam bir trajedidir.

1 Temmuz 2010’da Jens, Japonya’daki Honbu’dan kısa bir e-mail alır. Şöyle denmektedir:

“Türkiye’de Ashihara Karate Şampiyonası yapılacağı bilgisini aldık. Şu anda NIKO olarak Türkiye’de üyemiz bulunmamaktadır. Lütfen organizasyonu durdurun. Ashihara-Kaikan-Honbu.”

Jens Bjerrekar bu maile bir gün sonra “alayına gider edasıyla” şu cevabı verir:

“Maili her kim göndermişse,

1.Mailinize teşekkürler. Bir önceki mailinizin aksine bu e-mailin göndereninin adı belirsiz. Lütfen kendinizi açıklayın çünkü isimsiz bir mail gönderilmesini çok çirkin buldum.

2.Hangi yetkiye dayanarak Türkiye’deki veya başka bir ülkedeki Şampiyonayı iptal etmemi isteyebiliyorsunuz? Netleştirir misiniz lütfen!

Kancho Hidenori Ashihara bu anormal talebiniz hakkında bilgilendirildi mi?

Selamlar,

Jens Bjerrekaer”

Böylece dostumuz Jens, Honbu’ya gerekli cevabı vererek safını belli etmiş oluyordu. Bize güveni tamdı. Soru şuydu: Acaba biz bu güvene layık mıydık?

Avrupa’daki branşlarda kopmalar başlamıştı. Hemen hemen hepsi Japonya’dan ayrılıyor ve bağımsız bir federasyon için bize destek veriyordu. En güçlüleri Romanya ve Rusya da dâhil. Şampiyonadan kimsenin şüphesi yoktu. Bazı ülkeler arıyor ve Antalya’da yapılmasını istiyorlardı. Ben Türkiye’deki federasyon gidişatından endişe duyuyordum. Hele hele benden sonra bu işe hiç destek çıkılmayacaktı. Zaten daha çok bu sebepten hiç seçim yapılmasını istemiyordum. Ama kumpas hazırdı.

Baskılar çoğalmıştı. Fakat kimselerin telefonlarına çıkamıyorduk. 6 Kasım’da İstanbul’da şampiyona yapmak için çalışıyorduk. Tabii o tarihte ben başkan

Page 89: Budokai Do

88

olmayacaktım. Seçimler yapılıyordu ve aday değildim. Fakat Budokai do ekibi bir kuruş destek olmasa bile şampiyonayı yapabilirdi. Yegâne destek Federasyonun izniydi. Kuru bir izin!

Jens, Eylül ortasında yeni bir mail yazarak şayet şampiyon yapılamazsa herkese karşı çok ayıp olacağını o nedenle göstermelik bile olsa mutlaka yapılmasını talep etti. Riski alarak ve iyi şeyler umarak Hasan Hoca ve Ramazan Hoca ile istişare ettik. Hepimiz çok sıkışmıştık. Hem sözlerimizi yemek hem de gerçekten çok emek verdiğimiz bir faaliyeti amacına ulaştıramamak acı geliyordu. Sebebi de bizzat kendi federasyonumuzun işgüzar yöneticileri idi. Budokai Do onların umurunda değildi. Hatta bu şekilde rezil olmamız bilakis onlar için makbuldü ve mutluluk vericiydi.

Yerini değiştirerek, 12-13-14 Kasım’da Bursa’da Şampiyonayı yapacağımızı bildirdik sonunda Jens’e. İnandırıcılığımızı kaybetmiştik. Ama biz bir umut deyip gidiyorduk. Yeni federasyon başkanı A. Akyüz bu faaliyete izin vermeyecekti besbelli.

HERKES YANIMIZDA YA BİZ?

Ekim’in başında Honbu’ya yürekten bağlı Romanya Federasyonundan Petre Bulmaga mail attı ve 4-12 Ekim’de Japonya’ya gideceklerini ve Kancho Ashihara ile görüşeceklerini bildirdi. Mailinde Avrupa Şampiyonasını yapıp yapmayacağımızı soruyor ve Kancho Ashihara’nın Jens’e gönderdiği mektuba atıfta bulunarak fikrimi soruyordu. Romanya tamamen Japonların yanındaydı. Yolumuza devam ettiğimizi bildirdim.

Petre Bulmaga, Japonya dönüşünde bir mail daha gönderdi. Şöyle diyordu:

“Şampiyonanın reglamanı tarafımıza ulaşmamıştır. Lütfen en kısa zamanda gönderin. Romanya bu faaliyete katılacaktır”

Anladığım kadarıyla Romenler Ashihara ile görüşmüş ve kendisini ikna etmişlerdi. Bizim vizyoner tavrımızdan endişe eden Kancho Ashihara bize muhalif olmaktansa yanımızda olmayı seçmişti.

Bu arada ülkeler yağmur gibi mail gönderiyor ve şampiyona hakkında yer zaman gibi bilgi soruyordu. Artık sona gelmiştik. A. Akyüz de bir şekilde seçim kararı aldırmıştı.

Page 90: Budokai Do

89

MALUMUN İLAMI

15 Ekim’de Jens’e mail göndererek, 7 Kasım’da seçimler yapılacağını ve aday almadığımı bildirdim. Bu Jens için soğuk duştu. Bana bu durumun Şampiyonayı ve Avrupa Federasyonun oluşumunu nasıl etkileyeceğini sordu. “Bekleyelim” dedim.

Adamcağızı resmen yüzüstü bırakmıştık. Hem de peşine taktığı ve bize kefil olduğu birçok ülkeyle. Birilerinin saçma sapan kaprisleri uğruna. Onca uğraş ve vaatten sonra… Japonya’yla da bir daha bir araya gelemezdi.

İşin pis kısmı yani olan biten hakkında el âlemi bilgilendirme kısmı Ramazan Hoca’ya kaldı. Cenazeyi kaldırmak gibi bir şeydi yapacağı. Jens ile konuştu, gerekli ülkelere yazı yazdı ve Şampiyonanın iptal olmadığını ama tarihin ertelendiğini bildirdi.

Birkaç gün sonra seçimlerden evvel zorunlu olduğu için Federasyonun faaliyet raporu yayınlandı. Bu raporda Budokai Do ile ilgili ne Avrupa ne de Dünya Şampiyonası görmemek kimse için sürpriz olmadı. Branş unutulmuştu…

Federasyon seçimlerinden sonra Jens’ mail attım ve Kontak Karate Federasyonunun kurulmasıyla ilgili elimden geleni yapaya devam edeceğimi bildirdim. Çünkü A. Akyüz ile anlaşmam, uluslararası görevleri yine benim üstlenmemdi. Ama bunun da bir aldatmaca olduğunu anlamam uzun sürmeyecekti. Kendisine güvenim sıfırdı.

Ramazan Hoca Litvanya’daki Avrupa Gençler Şampiyonasına katılmak ve orada Federasyon oluşumunu konuşmak üzere gidecekti. Bunun için Jens’e bilgilendirme yaptı. Ama A. Akyüz seçilir seçilmez kendisini görevden aldı. Gerekçesi çok açıktı. Hasan ve Ramazan Hoca yedi büyük günahtan en büyüğünü işlemişlerdi. Kurullarında birlikte çalıştıkları federasyon başkanını desteklemişlerdi. Yani beni. Hem de benim başkanvekilimdi bunu söyleyen. Afları yoktu…

Ramazan Sevinç rezil ve perişan bir durumdaydı. Bana, Avrupa’dakilere uygun bir dille durumu nasıl anlatabileceğini soruyordu. Cevabım yoktu… Ramazan Seviç’in sözüyle “ Hiçbir sözümü tutamamıştık ve bu durum şahsımız ve ülkemiz için utanç verici…”

Page 91: Budokai Do

90

İŞTE SİZE KAZANANI YOK AMA KAYBEDENİ ÇOK BİR HİKAYE

Bu buruk hikâyenin burda yazılanlardan sonraki kısmı da var. İnsanlar gelip gidiyor ama eylemler devam ediyor. Gerçek bir var olma savaşı veren Kontak Karate bugünlerde yeni bir uluslararası şampiyonaya hazırlanıyor Antalya’da. Hem de ikincisinde. Zorluklar altında…

Sonuçta çok mazlum çıktı ortaya. TWF nin yöneticileri de bu işten bir fayda elde edemediler. Belki bir parça egoları tatmin oldu ama nereye kadar. Zaman o tatmin olmuş egolarını da rüzgârının önüne katıp sürüyecektir günün birinde. Arkalarında hiçbir iz bırakmaksızın üstelik.

Hikâyenin benden sonra devam eden ve benim kısmen vakıf olduğum eksik kalan kısmını ilgili arkadaşlar tamamlamalı…

Aslında biten bir şey yok. Goethe’nin dediği gibi “ Varlığınızı kaybettiğinizde az bir şeyinizi, onurunuzu kaybettiğinizde çok şeyinizi, cesaretinizi kaybettiğinize her şeyinizi kaybedersiniz!”

Bu bitmiş bir hikâye değildir. Cümle âlem bilsin ki biz, bu hikâyede adı geçenler cesaretimizi kaybetmedik. Bu hikâyeye mutlu bir son yazıncaya kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz. Yeniden başlamanın heyecanıyla ve arkadaşlarımızla omuz omuza...

Bu yazıyı kaleme alırken olan biteni yeniden gözden geçirme fırsatı buldum. Gerçekten bazıları edepsizliğin sınırlarını zorlamış, ar damarlarını çatlatmış. Ama açıklıkla söyleyebilirim ki bu camianın insanları hala tertemiz. Onlarla çok şey yapılabilir olduğunu inşallah görmek nasip olacak.

Yazılanlar çoğu kez anlatılmak isteneni söylemez. Anlamanız gereken bu yazıyı okuduğunuzda çıkardığınız ve bu satırlarda anılmayan fikirdir. Bu fikir sizinle burada yazılanlar arasında gizlidir…

“Her gün dünya yeniden kurulur, her sabah taze bir başlangıçtır.”(Ayet-i Kerime)

Yolunuz açık olsun!

23 Ekim 2012

Ebubekir Hocaoğlu/Westminster/Londra

[email protected]

Page 92: Budokai Do

91

===================SON========================