20
Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği Bülteni Cilt: 22 Sayı 256 Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir.

Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği Bülteni

Cilt: 22 Sayı 256 Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir.

Page 2: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ

Cilt:22 Sayı:256 • Mart 2014 • ÜCRETSİZDİR

Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği’nin yerel-süreli yayını

Dernek adına sahip ve sorumlu müdür: İsmet Yalçın

Yönetim ve Dernek Merkezi:

Sağlık-2 Sokağı No:65/10 Sıhhiye-ANKARA

Tel: 0312.434 05 24

www.arad.gen.tr [email protected] Facebook: Arad AnkRuhsal Araş Der

[email protected]/facebook: Arad AnkRuhsal Araş Der

Ergün Arıkdal Ruhsal Araştırmalar Enstitüsü Mart Ayı Konferans Programı

Konferans Saatleri: 19.00-20:30 arasındadır. Her ayın son konferans saati: 19.30-21.00 arasıdır.

Konferans Saatleri: 19.30-20.30 arasındadır.

Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği Mart Ayı Konferans Programı

Page 3: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

3

Biz insanlar her şeyin başlangıcını merak ederiz. Gece başımızı gökyüzüne çevirip yıldızlara bakıp

da gördüğümüz uçsuz bucaksız yıldızların, galaksilerin arkasını merak etmeyenimiz yoktur. Biraz bu konu

üzerinde düşünürsek, ister istemez bu büyük evrende bu kadar yıldız, galaksi ve diğer sistemler nasıl büyük

bir düzen içinde, hiç bozulmaya uğramadan nasıl hareket ediyor, hangi büyük yasalar bunları idare ediyor,

bütün bu gördüklerimiz nasıl oluyor diye merak ediyoruz.

Sadıklar Planında belirtildiği gibi ana kanun; mevcudat içerisinde mevcut olan her şey ve ruh, bir kere

faaliyete geçtikten sonra o faaliyetin etkisi altından çıkamaz. Bir mekânda insan ruhlarına yapılan bir

müessiriyet, yani bir bilgi ve bir faaliyet ile ortaya çıkan müessiriyet, hem tesir edeni, hem etkileneni

devamlı olarak kucaklar. Bir fiil, bir varlıktan çıktıktan sonra devam eder ve bu varlık bu devamın takipçisi

olmak zorundan çıkamaz. Biz insanlar da aynı durumdayız.

Bir haberci, bir rehber yaptığı faaliyetin devamı içerisinde aktif durumdadır. Bedenen belirli bir ömrün

tamamlanmasından sonra, ruhen aynı tesirin devamı mukadderini de sürdürür. Büyük aksiyonerler, daima

eserlerini devam ettirirler. Çünkü Teksir Kanunu, bu takibi zorunlu kılmıştır. Varlığın kendisinde var olan

bir zarurettir. Biz insanlar da bütün fiillerimizin beden dışındaki hayatımız içinde bile takipçisi

durumundayız. Bunun için yapacağımız fiillerin şuuruna sahip olarak, iyi yönlerde gelişmesini sağlamaya

bakmak gerekir ki, beden dışındaki hayatımızın akışı, sürekliliği ve mecrası bizler için daha verimli ve

varlıklı olsun.

Bizler dünya üzerinde yaşarken, bundan önce yaşamış olduğumuz mekânlardaki fiillerimizin hem

sonuçlarıyla bir süreklilik içerisinde faaliyetimize devam ediyoruz, hem de orada bırakmış olduğumuz bir

faaliyetin devamını temin ediyoruz. Bir varlık, bedenli hâldeyken %20 veya %25 oranında ruhunun

enerjisini o beden kanalına hapseder. Kalanı da bizim başka hayatlarımızın, fiiliyatımızda mevcut olan

tesirleri beslemekle, ora ile alışverişte bulunmakla meşguldür. Tekâmülün ne kadar büyük bir kavram ve ne

kadar şümullü bir fiiliyat olduğunu biraz olsun kavramaya çalışalım. Ve niçin insan sevmenin zorunlu

olduğunu anlamaya çalışalım. Çünkü sevgi vasıtasıyla işlenmiş olan fiillerin takibi, bağlantısı daha

kolaydır. Bu dünyada veya başka bir dünyada, sevgi kanalıyla yapmış olduğumuz tatbikatların ve

sürdürdüğümüz fiillerin sonuçlarını daima kolaylıkla alırız. Ve kolaylıkla cevap verir, kolaylıkla hallederiz.

Çünkü vibrasyonel seviyesi, titreşim seviyesi ince ve yüksektir. Şümullü ve derin bir müessiriyet olduğu

için, takibi daha kolaydır.

Selam ve sevgiler

ARAD

Page 4: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

EVREN

İLAHİ NİZAM VE KÂİNAT Dr. Bedri RUHSELMAN

Tecelli; Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, Sathi; Yüzeysel, Had; Sınır, uç- Derece, Tahakkuk;

Gerçekleşme, yerine gelme, İfa; Uygulama, icra, Miyar; Modül, ölçü, ayıraç, Kaim; Düz, düzgün, doğru,

Kainatşümul; Tüm kâinatı kaplayan

4

Burada izahı gereken bir nokta var. Kader mekanizması

kâinattaki fonksiyonunu yaparken asli prensibe tabi bulunan

zaman prensibi ile birlikte yürür. Zaman prensibinin kâinattaki

durumu asli zamandır. Ve asli zamanın, muhtelif âlemlerden

geçerken o âlemlere göre tecelliyatı vardır. Bunlardan birisini,

dünyaya mahsus sathi zaman idraki, diğerini de dünya üstü

âlemlere mahsus idraki zaman diye biraz evvel izah etmiştik.

İşte kader mekanizması; dünyada fonksiyonunu ancak asli

zaman ile birlikte yapabilir. Yani kader mekanizması, asli

prensibin muhasebesini ve teknik ifadelendirilmesini

yaparken ölçü olarak zamandan istifade eder.

KADER İLKESİ- 2

SAYFA SÖZLÜĞÜ

Zaman mekanizması hem gereklidir, hem de zorunludur. Gereklidir, çünkü asli prensibin had ve öz

olarak tayin ettiğini tahakkuk ettirmede, kader prensibinin miyarı ve ölçüsü zamandır. Zaman olmayınca

kader prensibi ölçüsüz kalır ve teknik fonksiyonunu ifa edemez.

Zorunludur, çünkü zaman mekanizmasının değerlendirme vasfı olmazsa, kader mekanizmasında

ahenk, bundan dolayı da asli prensip ile vazife ve tekamül planları arasında irtibat ve bu prensiplerle,

planlarla, alemlerin oluşlar ve akışlar nizamına mutabakat olmaz ve nihayet değer farklanmalarının tayin

edilmesi ve kıymetlendirilmesi imkansızlaşır, dolayısıyla miktar ve sonra keyfiyet nizamsız kalır ki bu

takdirde bütün tatbikatlar mihrakını kaybetmiş olurlar.

Asli zaman akışının dünyadaki tecellisine sathi zaman diyorduk. Buna mukabil gene kainat

boyunca akıp giden ve her aleme mahsus tecelliyat gösteren kaderin de dünyadaki tezahürü mekan

formlarıdır demiştik. İşte, dünyada zamandan ayrılmayan ve zamanla kıymet ve ayar ölçüsünü bulan

mekan, kader prensibinin dünyadaki fonksiyonunun neticesidir. Bu bilgilerle de kaderin dünyada,

zaman mekanizmasıyla birlikte tecelli eden mekan halindeki tezahürünü izah etmiş olduk. Ve açıkça

belirttik ki zaman ve mekanla kaim olan bütün realiteler, insanların hürriyet esasına dayanan cehit ve

gayretleriyle, layık olacakları veya kazanabilecekleri derecelerin, gene zaman ve mekanla ölçülüp biçilmiş,

yani zaman ve mekan kadrolarında vazifeli varlıklar tarafından takdir edilmiş birtakım icap

zaruretleridir.

Zira şurası bir hakikattir ki asli icapların ve bu icaplara bağlı bütün mekanizmaların kâinattaki

tatbikatları; asli icap, asli zaman ve kader mekanizması kadrolarında çalışan organizasyonların

vazifelileri tarafından yapılması zaruri mükellefiyetlerdendir. İşte üniteden süzülerek asli tesirlerle kainat

içine yayılan kader ve zaman mekanizmalarına ait tesirler bu mekanizmaları yürüten kadrolar dahilinde

vazifelenmiş büyük vazife planlarının kainatşümul faaliyetleriyle tatbikat zeminlerini bulurlar. Ve bu

kadroların bütün elemanları yerli yerine yerleşmiş, vazifelerini hakkıyla idrak etmiş kudretli varlıklardır.

Geçe sayının devamı…

Page 5: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

Kombinezon; Düzen, ritim, Zuhur; Ortaya çıkma, görünme, belirme, baş gösterme, meydana çıkma, Müspet;

Olumlu, Menfi; Olumsuz, negatif, Muvaffak; Başarmış, başarılı (kimse) Mukadder; Yazgıda var olan, yazgı ile ilgili olan, Husul; Olma, oluş, oluşma, meydana gelme, Zuhur; Ortaya çıkma, görünme, belirme, Vukuu; Olma, meydana gelme, Hulasa; Kısaca, özetle, Namütenahi; Sonsuz, ucu bucağı olmayan, Salahiyet; Yetki, Şamil; İçine alan, kaplayan, kapsayan.

SAYFA SÖZLÜĞÜ

5

Zaman ve mekan hakkında verilmiş olan bu bilgilerden sonra iyice anlaşılmış olur ki dünyada herhangi

bir mevzuda şu adamın mukadderi bu imiş demenin manası: O adamın o mevzuda, içinde bulunduğu

hadiseleri husule getiren bütün madde kombinezonlarının muayyen zamanlara bağlı olarak bir araya

gelişleri ve bağlanışları o anda o şekilde zuhur etti demektir ki mekanın tarifini iyi kavramış olanlar

bunun da; o adamın etrafında ona göre mekanlar kuruldu demek olduğunu idrak ederler.

Keza; kaderi yardım etmedi sözü de, onun hakkında beklenilen bir mevzua ait madde

kombinezonlarının beklenildiği tarzda değil, başka şekillerde meydana geldiğini ifade eder ki bu da gene o

mevzu etrafında arzu edildiğinden başka madde şekillerinden ve durumlarından kurulmuş bir mekân

demek olur. Özetle mekanı ifade eden maddenin her hal ve şekli, hadiselerin her durumu kaderin bir

tecellisidir. Elini oynatan bir insanın bu hareketine zemin olan vasat bir mekândır ve kaderin tecellisidir.

Yürüyen bir insan için bastığı yerler mekândır, gökyüzüne bakan bir kimse için yıldızlarıyla, bulutlarıyla,

renkleriyle, bütün heyet ve durumuyla gökyüzü mekândır ve kaderin tecellisidir. Dikkatini vücudunun

herhangi bir noktasına çeviren insan için orası mekândır ve kaderin tecellisidir. Düşünen bir insan için

muhayyilesi mekandır, hadiseler arasında münasebetler kuran idrak bir mekandır ve kaderin tecellisidir.

Özetle kainatta görünen her şey, her varlık, insanın bizzat kendisi bir mekandır ve bunların hepsi kendi

alemlerinde kaderin birer tecellisidir. Zira bütün bunların şekillenmeleri, çeşitli tarzlarda birbirine

bağlanmaları, sayısız kombinezonlar halinde analiz ve sentezlere tabi tutulmaları, yani bütün hadiselerin ve

madde hallerinin vukuu mekanın çeşitli varyeteleridir ki bunlar da kader mekanizmasının fonksiyonu içinde

yürürler.

Varlıklar, sahip oldukları hürriyetleri sayesinde daimi surette imtihanlar içinde bulunurlar. Bu imtihanlar

karşısındaki davranışlar, müspet veya menfi reaksiyonlar, hulasa, muvaffak oluşlar veya olamayışlar kaderin

takdir ve tesbit ettiği madde kombinezonlarının, yani mekânların namütenahi hal ve durumlarının meydana

gelmesini neticelendirir ve varlıklar liyakatleri derecelerine göre bu hadiselerin çeşitli durumlarında yaşarlar.

İşte bütün hadiseler ve onları meydana getiren bütün madde kombinezonlarının her biri kader

mekanizmasının tecellisi olan mekânlardan ibarettir. Özetle, varlıkların fiil ve hareketlerine göre

derecelerinin ölçülüp biçilerek asli icaplardaki durumlara uydurulmaları için, muhasebe ameliyelerinden

geçirildikten sonra ayarlanmaları ve formlara bağlanmaları kader mekanizmasının asIî icaplar altında, asli

zamanı kullanarak çeşitli madde ve hadise formlarını ve tertiplerini meydana getirmesi demektir.

Artık bu bilgilerden sonra vazife planına henüz girmemiş ve en küçük hareketlerine kadar her

durumları imtihanlara tabi tutulmuş dünya insanlarının gelecekleri hakkında, isim ve zaman zikrederek

kat'i lisanla konuşmak doğru olmaz. Zira insanlar, hürriyetlerini kullandıkları istikametlere göre,

muhitlerinin ve mekânlarının, yani bir tek kelimeyle kaderlerinin yürüyüşünü kendileri

neticelendirmektedirler. İstikbale ait sözler, bazı kayıtlar altında, ancak hakikatlerin tahakkuk etmekte

bulunduğu vazife planlarında söylenebilir. Dünyada geleceğe ait kat'i hükümler bütün insanların hürriyet

salahiyetlerini reddetmek olur. Bir noktadan itibaren diğer bir noktaya yürümek üzere serbest bıraktığınız

küçük bir karınca bile ister yolunda aynı hızla yürüyerek muayyen zamanda o noktaya varır, ister biraz

eğlenerek veya sağa sola saparak yolunu uzatır, isterse gerisin geriye dönerek yolunu büsbütün değiştirir.

Bütün bunlar onun alacağı neticelerin şeklini, yani onun kaderlerini tayin eder. Yukarıdan beri verilmiş

olan bu bilgiler, kainata bir projektör ışığı sembolüyle indiğini kabul ettiğimiz asli icapların ruhlara ve

maddelere şamil kudretleri arasında, kader mekanizmasının ve asli zamanın da bulunduğunu ve asli

icapların tahakkuku zımnında bunların ne kadar mühim rolleri olduğunu anlatmaya kafi gelir.

Page 6: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

6

Amy Cuddy, TED Global, Jun 2012

Konuşmama, sizlere hayata dair bir püf noktası

vererek başlamak istiyorum. Bunun için sizden

istenen tek şey ise duruşunuzu iki dakikalığına

değiştirmeniz. Fakat püf noktasını vermeden önce,

sizden şu an, vücudunuzu ve vücudunuzla ne

yaptığınızı birazcık incelemenizi rica ediyorum.

Şimdi, kaçınız büzülerek oturuyorsunuz? Belki

oturduğunuz yerde kamburunuzu çıkartmışsınız,

belki bacak bacak üstüne atıyorsunuz, belki de

bacaklarınızı uzatıp ayaklarınızı birleştiriyorsunuz.

Bazen kollarımızı şu şekilde tutarız, bazen de

yayılırız. Şimdi sizden, neler yaptığınıza dikkat

etmenizi istiyorum. Birkaç dakika içinde buna geri

döneceğiz ve umuyorum ki, eğer bunu ayarlamayı

öğrenebilirseniz, yaşamınızın gidişatını önemli bir

şekilde değiştirecektir.

Vücut dili, ilgimizi çok fazla çekmekte ve özellikle

diğer insanların vücut dilleri ilgimizi çekiyor.

Bildiğiniz gibi, ilgilendiğimiz konular garip bir

etkileşim veya bir gülüş veya küçümseyici bir bakış

veya belki garip bir göz kırpması, belki de yalnızca

bir tokalaşma. Demek ki, bir tokalaşma veya bir

kaçan tokalaşma fırsatı bizleri haftalarca ve

haftalarca üzerinde konuşturabiliyor. Hatta BBC ve

The New York Times'ı bile. Belli ki, sözsüz

iletişimi veya vücut dilini anlamaya çalıştığımızda -

biz buna sosyal bilimciler olarak sözsüz dil diyoruz;

bunun bir dil olduğunu anlıyoruz, yani bir iletişim

olduğunu. İletişimi anlamaya çalışmak da bize

etkileşimi düşündürüyor. Vücut dilin bana ne

anlatıyor? Benimkisi sana ne anlatıyor?

Bu konuya bu şekilde bakmanın doğruluğunu

inandırıcı kılan birçok sebep bulunuyor. Sosyal

bilimciler, vücut dilimizin veya başkalarının vücut

dillerinin kişinin yargı mekanizmasındaki etkilerini

incelemek için çok zaman harcadılar. Vücut dili

sayesinde geniş kapsamlı hükümler ve mantık

çıkarmaları yapıyoruz. Ve bu hükümler, kimi işe

alacağımız veya terfi ettireceğimiz veya kime çıkma

teklif edeceğimiz gibi anlamlı ve hayati durumların

sonuçlarını önceden haber vermektedir. Örnek

olarak, Tufts Üniversitesinde bir araştırmacı olan

Nalini Ambady, insanların hasta doktor etkileşimine

ait 30 saniyelik sessiz videolarını izlediklerinde

o kişilerin doktorun kibarlığı konusundaki

yargılarının, o doktorun ileride dava edilip

edilmeyeceğini önceden haber verdiğini gösteriyor.

Yani bu durum, doktorun yeterli olup olmadığı ile

ilgili değil de bu kişinin bizim hoşumuza gitmesi ve

nasıl etkileştikleri ile ilgilidir. Daha çarpıcı bir örnek

olarak, Princeton'dan Alex Todov, Politik adayların

yüz ifadelerinden, 1 saniye içinde alınan kararlarin,

Birleşik Devletler Senatosu ve hükümetle ilgili

seçim yarışı sonuclarının yüzde 70'ini tahmin

ettiğini gösteriyor ve şimdi de dijital dünyaya

gidelim; çevrimiçi yapılan pazarlıklar esnasında, iyi

bir şekilde kullanılan duygu sembolleri o

pazarlıktan, daha kazançlı çıkmanızı sağlayabiliyor.

İyi bir şekilde kullanmamak, kötü fikir, değil mi?

Demek ki, sözsüz dil dediğimizde, başkalarını nasıl

yargıladığımızdan, başkalarının bizi nasıl

yargıladıklarından ve bu yargılamaların

sonuçlarından bahsediyoruz. Sessiz dilimizden

etkilenen, başka bir katılımcının olduğunu unutmaya

eğilimliyizdir. Bu kişi kendimizizdir.

Bizler de kendi sessiz dilimizden,düşüncelerimizden

duygularımızdan ve fizyolojimizden

etkilenmekteyiz. Peki bu bahsettiğim sessiz diller

nedir? Ben bir sosyal psikoloğum. Önyargı üzerinde

çalışıyorum ve bir işletme fakültesinde öğretmenlik

yapıyorum. Bu yüzden, güç dinamiklerine ilgi

duymam kaçınılmaz oldu. Özellikle güç ve

üstünlüğe dair sözsüz dil ifadelerine ilgi duymaya

başladım.

Page 7: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

Peki, güç ve üstünlüğe dair sözsüz dil ifadeleri

nedir? Bahsettiğim şey bunlar. Hayvanlar

aleminde, genişleme ile ilişkililer. Yani, kendini

büyük gösterirsin, uzatırsın, alan kaplarsın, temel

olarak genişlersin. Bu, genişlemekle ilgilidir. Ve

bu durum tüm hayvanlar aleminde geçerlidir.

Yalnızca primatlarla sınırlı değildir. İnsanlar da

aynı şeyi yapar. Bunu hem sürekli olarak güçlü

oldukları zaman, hem de o an için kendilerini

güçlü hissettikleri zamanlarda yaparlar. Bu örnek

özellikle ilginç çünkü bize bu güç ifadelerinin ne

kadar evrensel ve eski olduğunu gösteriyor. Jessica

Tracy'nin üzerinde çalıştığı kıvanç olarak bilinen

ifade. Jessica, görme yetisi ile doğan ve doğuştan

kör olan insanların, bunu bir fiziksel yarışmayı

kazandıklarında yaptıklarını gösteriyor. Yani, bitiş

çizgisini geçip kazandıklarında bunu yapan birisini

daha önce görmemiş olmaları önem taşımıyor.

Bunu yapıyorlar. Kollar havada , V şeklinde, çene

hafif kalkık. Güçsüz hissettiğimizde ne yaparız?

Tam tersini yaparız. Kapanırız, toparlanırız,

kendimizi küçültürüz, yanımızdaki insana çarpmak

istemeyiz. Ve gene, hayvanlar da insanlar da aynı

şeyi yapar. Ve yüksek güç ile düşük gücü yanyana

koyduğumuzda ortaya bu görüntü çıkar. Konu güç

olduğunda, karşımızdakinin sözsüz dilini

tamamlarız. Yani, eğer birisi bize karşı gerçekten

güçlüyse, kendimizi küçültme eğilimi gösteririz.

Onların hareketlerini yansıtmayız. Yaptıklarının

tam tersini yaparız. Bu davranışı sınıf içerisinde

de gözlemliyorum, neyi farkediyorum dersiniz?

İşletme yönetimi öğrencileri bu sözsüz dildeki

güce ait tüm ifadeleri sergilemekteler. Bazi

insanlar vardır, lider tanımına uygun şekilde

dersliğe girerler. Ders başlamadan önce dersliğin

ortasına, sanki gerçekten alan kaplamak istercesine

girerler. Oturduklarında, yayılır şekildedirler.

Ellerini şu şekilde kaldırırlar. Bazen de adeta

çökmüş şekilde dersliğe giren insanlar vardır.

Geldikleri an bunu anlarsınız. Bunu onların

yüzlerinde ve vücutlarında gözlemleyebilirsiniz.

Sandalyelerine otururlar ve kendilerini küçültürler

ve ellerini şu şekilde kaldırırlar. Bu konuda birkaç

şey farkettim. Birincisi, bunu duydugunuzda

şaşırmayacaksınız. Bu cinsiyetle bağlantılı

gözükmekte. Kadınlar erkeklere göre daha fazla bu

şekilde davranıyor. Kadınlar, müzmin bir şekilde,

kendilerini erkeklere kıyasla daha güçsüz

hissediyorlar.

7

Bu şaşırtıcı değil. Fakat farkettiğim diğer şey de

bunun, hangi öğrencilerin katıldığı ve ne kadar iyi

katılım gösterdikleri ile bağlantılı olduğudur. Ve

bu özellikle İşletme Bilimi sınıflarında, katılım

için verilen notun, toplam notun yarısı

olmasından dolayı gerçekten önemlidir.

İşletme fakülteleri bu cinsiyetler arası not

farklılığı ile uzun süredir uğraşıyorlar. Önünüzde

eşit derecede kalifiye erkekler ve kadınlar var ve

notlarda bu şekilde farklılıklar var ve katılımla

kısmen bağlantılı gözüküyor. Sonra kendi

kendime dedim ki, tamam önümüzde bu şekilde

gelen insanlar var katılım gösteriyorlar. İnsanları,

taklit etmeye ikna edebilir miyiz ve bu, onların

daha fazla katılım göstermesini sağlayabilir mi?

Berkeley'den olan iş arkadaşım Dana Carney ile

yapana kadar taklit edilip edilemeyeceğini

öğrenmek istedik. Yani, bunu bu şekilde kısa bir

süreliğine yaparsak sonunda bizi daha güçlü

gösteren bir davranışsal sonuca ulaşabilir miyiz?

Biliyoruz ki, sözsüz dilimiz, başkalarının

hakkımızda neler düşünüp neler hissettiğini

yönetiyor. Birçok kanıt var. Fakat bizim sorumuz

ise şudur; kendi sözsüz dilimiz, kendimiz

hakkında ne düşünüp ne hissetiğimizi yönetiyor

mu? Yönettiğine dair bazı kanıtlar var. Örnek

olarak, mutlu olduğumuzda gülümseriz, fakat

kendimizi bir kalemi şu şekilde dişlerimizin

arasında tutarak gülümsemeye zorlarsak bu bizi

mutlu hissettirir. Yani, bu iki taraflı bir durum.

Konu güç olduğunda da iki taraflı. Yani güçlü

hissetiğinizde bunu yapmaya eğilimlisinizdir,

fakat güçlü olmayı taklit ettiğinizde de gerçekten

güçlü hissetmeniz mümkün.

Page 8: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

8

Aslında ikinci sorumuz gerçekten şuydu; Biliyoruz

ki düşüncelerimiz vücudumuzu değiştiriyor, peki,

vücudumuzun da düşüncelerimizi değiştirebileceği

doğru mu? Ve düşünce derken, ki bu güç ile ilgilidir,

neden bahsediyorum? Fikirlerden ve duygulardan ve

bu fikir ve duyguları oluşturan fizyolojik şeylerden

bahsediyorum. Benim konumda, bunlar

hormonlardır. Hormonları inceliyorum. Güçsüzlere

karşılık güçlülerin zihinleri nasıl gözüküyorlar?

Güçlü insanlar, şaşırtıcı olmayacak şekilde daha

iddialı, daha kendine güvenen ve daha iyimser

olmaya eğilimli. Şans oyunlarında bile

kazanabileceklerine inanan kişiler. Ayrıca kuramsal

şekilde düşünebilen kişilerdir. Yani birçok

farklılıklar var. Daha fazla risk alırlar. Güçlü ve

gücsüz insanlar arasında bir çok farklılıklar vardır.

Fizyolojik olarak iki anahtar öğe olan hormonda da

faklılıklar var. Bunlardan ilki, üstünlük hormonu

olan testesteron, diğeri ise stres hormonu olan

kortizol. Görüyoruz ki, maymun hiyerarşisinde,

yüksek güçteki alfa erkekler yüksek testesterona ve

düşük kortizola sahip ve güçlü ve etkili liderler de

aynı şekilde yüksek testesterona ve düşük kortizola

sahip. Peki bu ne demek? Güç dediğimizde insanlar,

üstünlükle ilgili olduğu için testesteron hakkında

düşünmeye eğilimliler. Fakat aslında, güç, strese

nasıl tepki verdiğimizle de ilgilidir. Üstün olan güçlü

lideri testesteronu yüksek ama strese karşı

dayanıksız mı istersiniz? Muhtemelen hayir? Güçlü,

iddiali ve üstün, fakat stresten etkilenmeyen, rahat

bir insan istersiniz.

Maymun hiyerarşisinde bir alfa erkek liderliği

devraldığında, birden başa geçmesi gerektiğinde

birkaç gün içinde, o bireyin testesteronunun önemli

düzeyde yükseldiğini ve kortizolünün önemli

düzeyde düştüğünü biliyoruz. Sonuçta elimizde şu

kanıtlar var. Hem vücut aklı şekillendirebiliyor, en

azından doku iletişim düzeyinde, ve hem de görev

değişimi aklı şekillendirebiliyor. Olan şey şu;

diyelim ki görev değişikliği alıyorsunuz, peki, bunu

küçültülmüş düzeyde, bunun gibi ufak bir

değişiklikle, ufak bir müdahaleyle yaparsanız ne

olur? Diyelim ki "Yalnızca iki dakikalığına. "Senden

şu şekilde durmanı istiyorum ve bu daha güçlü

hissetmeni sağlayacak".

Devam edecek…

Page 9: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

P: Merhaba.

S: Merhaba, söyleyeceklerinizi memnuniyetle

dinliyoruz.

P: Bugün sizler için sert ve çetin imtihanların

başlayacağı bir gündür. Yağmur geliyorum demez,

geldim der.

Bunun gibi birçok hadise ve olaylar apaçık

olarak gözünüzün önüne, burnunuzun dibine

kadar gelecek. İşte o noktada düşünceniz,

vicdanınız, davranışınız, otomatizmanız dahi tam

bir serbesti içinde imtihana duçar olacaktır.

Umumiyetle imtihanlar, şahsın idrak edemediği

yönlerden gelerek, çeşitli zaman ve mekânlara

taksim olur. Sizinkiler de başlangıçlarda böyleydi.

Fakat, sizin zaman ve mekânınız üç buutta

kalmayacaktır. Sizler, bilhassa düşünce plân ve

mekânınızdan çok daha fazla mesul ve imtihana

muhtaçsınız. Rakik sözünü çok iyi incelerseniz, bu

çeşit imtihanların katastrofuna düşmezsiniz.

Bugünlük bu kadar.

Allahaısmarladık.

CELSE: 17 9.9.1962

Sert ve Çetin İmtihanlar

Otomatizma; Kaynağı kendinden olmak üzere hareketli her varlığın hareketi, tamamıyla mekanik olarak açıklanır. Örneğin,

amiplerin hareketi. Daha yüksek derecedeki varlıklarda: Beyin merkezlerinin idaresinden uzak kalarak yalnız aşağı merkezlere

bağlı olan hareket. Ruhçulukta: Otomatik hareketler; varlığın bütün geçmiş hayatları sonucunda öz bilgi hâline gelmiş deneylerinin,

varlığı beyinsel irade ve şuurun müdahalesi olmadan etkisi altına alıp, onu doğaya en uygun şekilde yöneten bilgilerinin eseridir…

Duçar; Yakalanmış, tutulmuş, uğramış. Umumiyet; Genellikle, Buut; Boyut, Mesul; Sorumlu, Rakik; İnce

9

Sözlük:

Page 10: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

11

SORU: Ortak Alan Ne Demektir- 2

Bu devredeki zaman ve hayat şartlarının meydana getirdiği emsalsiz oluşumların en büyük hedefi, Büyük

Değişime gidecek olan yolların birleştirilmesi, en küçük sızıntıdan en büyük nehire kadar bütün akışların

tek bir mecra içerisinde yollarına devam etmelerini sağlayacak olan Yüce Bilgi'nin ortaya çıkması için

gerekli olan iç ve dış şartları ve imkânları hazırlamaktır.

Yüce Bilgi, Dünya'da şimdiye kadar görülmemiş en büyük ORTAK ALANI meydana getirdikten sonra

TEK'liğin, TEK'leşmenin sağladığı "çekim gücüyle" bütün insanlığı Büyük Değişim düzlemine adeta

emercesine çekerek, en yüce tekâmül sıçrayışına sebep olacaktır.

Herkes kendinde mevcut kapasiteye göre bu Değişimden nasibini almak için hummalı bir çalışma içinde

görevlerini yerine getirmeye çalışıyor.

BÜYÜK SIÇRAYIŞ

Uzun süreden beri kargaşa ve karmaşa içinde bulunan beşeri hayatın göstermiş olduğu bu umutsuz

manzaranın arkasından Büyük Sıçrayış'a hazırlanmakta, hem de olabildiğince son hızla hazırlanmakta

olan Dünya'nın telaşlı eylemleri ve etkinlikleri kendisini göstermektedir.

Dünya'nın Başlangıç Devresi'nden bu son döneme kadar olan tekâmül serüveninin yöneticileri bu işlerini,

bir an önce, tam istenilen şekilde sona erdirip Vazifelerini Yüce Yönetime devretme işleminin sonuna

gelmişlerdir. Çok öncelerden başlayan devir teslim işleminin giderek hızlanması, zaman enerjisi akışının

hızlandırılması ve zaman üzerinde yapılan yoğunlaşmaların artmasının bir sonucu olarak Dünya

üzerindeki maddesel ve insani değişimlerin de hızı artmıştır. Şu ana kadar etkinliklerini sürdürmekte olan

Yönetici Planların, Dünya'nın Büyük Sıçrayış'a hazırlanmasını sağlama yolunda gösterdikleri çabaları

sayesinde Beşeri Ortamın belirli bir düzeye ulaşmasına çok az bir zaman kalmıştır. Bu yöneticilerin

Beşeri şuur seviyelerini yükseltme gayretleri sonucu meydana gelmiş bulunan Ortak Alanlar sayesinde

İnsanlık, Büyük Sıçrayış'ın bilgisini almaya layık bir hale gelmiş bulunmaktadır.

Büyük Sıçrayış tamamen Yüce Bilgi Kitabı'nın ışığı sayesinde olabilecek bir yüce imkandır; bu imkanı

insanlığa hazırlayan Büyük Yüce Plan'ın bu dönemin başlangıcından beri ilk kez doğrudan doğruya

beşeriyete bir uzantı halinde yaklaşarak Kendi Işığını Dünya yüzeyine yayacağını artık anlamak

gerekmektedir.

Büyük Sıçrayış'ın, mevcut bütün realitelerin bir hazırlık bilgisinden öteye geçmediği iyice kavranırsa, saf

hakikati içeren bir yüce bilgi vasıtasıyla sağlanacağını kavramak daha kolay olacaktır.

Dünyadaki bütün fikirler, eylemler, inançlar, doktrinler ve maddesel hareketler bütünüyle, Büyük

Sıçrayış'a hazırlıktan ibarettir. Bütün mevcut eylem ve etkinliğin amacı Büyük Sıçrayış'a hazırlık

görevini yerine getirmekten ibarettir.

Ergün Arıkdal

Geçen Sayının devamı…

10

Page 11: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

Gülümsemenin gizli gücü

Çocukken hep bir süper kahraman olmak istemişimdir. Dünya'yı kurtarıp herkesi mutlu etmek. Ama

hayallerimi gerçekleştirmek için süper güçlere ihtiyacım olduğunu biliyordum. Kripton gezegenindeki

galaksiler arası nesneleri bulmak için hayali yolculuklara çıkardım. Eğlenceli olmasına rağmen pek

başarılı olamazdım. Büyüyünce farkına vardım ki bilim-kurgu süper güçler iyi bir kaynak değil. Onun

yerine daha faydalı gerçekleri bulmak için gerçek bilime yolculuğa çıkmaya karar verdim.

Yolculuğuma Kaliforniya'da Kaliforniya Üniversitesi, Berkley’deki eski bir yıllıktaki öğrenci

fotoğraflarını inceleyip o öğrencilerin hayatları boyunca gösterdikleri başarıyı ve hayat kalitelerini

ölçmeye çalışan 30 yıllık bir araştırmayla başladım. Araştırmacılar öğrencilerin gülümsemelerini ölçerek

her öğrencinin ne kadar başarılı ve ne kadar uzun süreli bir evliliği olacağını, standart mutluluk testlerinde

ne kadar iyi sonuçlar alacağını ve başkalarını ne kadar etkilediğini tahmin etmeyi başardılar. Başka bir

yıllıkta Barry Obama'nın fotoğrafına rastladım. Bu fotoğrafı ilk gördüğümde sahip olduğu süper güçlerin

süper yakasından geldiğini düşündüm. Ama şimdi her şeyin gülüşünde saklı olduğunu biliyorum.

Yine çok şaşırtan bir sonuç Wayne Eyalet Üniversitesi'nin 2010 yılında yaptığı bir araştırmadan geldi.

Araştırmada 1950 öncesi 1. lig oyuncularının beyzbol kartları incelendi. Araştırmacılar oyuncuların

gülümseyişlerinin genişliğinden ne kadar uzun yaşayacaklarının tahmin edilebileceğini buldular.

Fotoğraflarında gülümsemeyen oyuncular ortalama 72,9 yıl yaşadılar. Parlayan bir gülümsemesi olan

oyuncular ise yaklaşık 80 yıl yaşadılar.

İyi haber şu ki, aslında hepimiz gülerek doğuyoruz. 3 Boyutlu ultrason teknolojisini kullanarak gelişmekte

olan bebeklerin de güldüğünü görebiliyoruz, anne karnında bile. Doğduklarında, bebekler gülmeye devam

ediyor -- başlangıçta çoğunlukla rüyalarında. Hatta görme engelli bebekler bile insan sesini duyunca

gülümsüyorlar. Gülmek tüm insanların en temel ortak biyolojik özelliklerinden biri.

Papua Yeni Gine'de yürütülen araştırmalarda, Dünya'nın yüzsel ifadeler konusunda en tanınmış

araştırmacılarından Paul Ekman, Batı kültürünün etkisinden tamamen uzak kalmış ve alışılmamış

yamyamlık ayinleriyle tanınan Fore kabilesinin üyelerinin bile belirli durumlarda senin benim

yapacağımız gibi gülümseyerek tepki verdiklerini tespit etmiştir. Yani Papua Yeni Gine'den Hollywood'a

Pekin'deki modern sanata kadar hepimiz sık sık güleriz ve siz de mutluluğunu ve tatminiyetini göstermek

için gülersiniz.

11

Ron Gutman: TED2011

Page 12: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

Bu salondaki kaç kişi günde 20 defadan daha fazla gülüyor? Eğer yapıyorsanız elinizi kaldırın. Bu

salonun dışındakiler, üçte birimizden fazlası günde 20 defadan daha fazla gülüyor, yüzde 14’ten azı ise 5

kereden daha az gülümsüyor. Aslında en inanılmaz süper güçlere sahip olanlar günden 400 defa

gülümseyen çocuklar. Sık sık gülen çocukların etrafında olmanın neden sizi de gülümsettiğini hiç merak

ettiniz mi? İsveç Uppsala Üniversitesinde yapılan bir araştırma size gülen birisine kızmanızın çok zor

olduğunu buldu. Nedenini mi soruyorsunuz? Çünkü gülümseme evrimsel olarak bulaşıcıdır ve bizim yüz

kaslarımız üzerindeki kontrolümüzü ele geçirir. Bir gülümsemeyi taklit etmek ve fiziksel olarak denemek

bize gülümsememizin sahte olup olmadığını anlamamızda yardımcı olur, böylelikle bize gülen kişinin ruh

halini anlayabiliriz.

Fransa'daki Clermont-Ferrand Üniversitesi'nde taklit etme konusunda yapılan araştırmada insanlardan,

yüzdeki gülme kaslarının gerilmesini engellemek için ağızlarında bir kalem tutarken bir gülümsemenin

sahte olup olmadığını belirlemeleri istendi. Kalem olmadan herkes kusursuz şekilde yargılayabiliyordu.

Ancak kalem ağızlarındayken gördükleri gülümsemeyi taklit edemiyorlar bu yüzdende yanlış yargıya

varıyorlardı. Charles Darwin evrim teorisi üzerine "Türlerin Kökenini hazırlarken yüzle ilgili geri

besleme tepkileri teorisini de kaleme aldı. Darwin'in bu teorisi gülmenin sadece iyi hissetmenin bir

sonucu olmaktan öte aslında tam da gülmenin kendisinin bizi iyi hissettirdiğini öne sürer. Darwin bu

çalışmasında Fransız nörolog Guillaume Duchenne'nin yüz kaslarına elektrik şokları uygulayarak

gülümsetmeyi deneyen çalışmasından faydalanmıştır. Lütfen bunu evde denemeyin.

Yine Almanya'da yapılan benzer bir araştırmada araştırmacılar MRI görüntüleme tekniğini kullanarak

gülümsemeyi sağlayan kasları bastırmak için yapılan Botox enjeksiyonunun öncesi ve sonrasında

beyinsel aktiviteyi ölçtüler. Bulgular, Darwin'in teorisini destekliyordu. Bulgulara göre yüzümüzle

verdiğimiz tepki beyindeki duygusal içeriğin farklı şekilde işlenmesine sebep olarak bizim güldüğümüz

zaman daha iyi hissetmemizi sağlıyordu. Gülmek beynimizdeki ödül mekanizmasını memnuniyet

uyandırıcı özelliğiyle bilinen çikolatanın bile boy ölçüşemeyeceği seviyede uyarıcı etkiye sahiptir.

İngiliz araştırmacılar bir kez gülümsemenin beyinde 2000 tane çikolataya eşdeğer seviyede uyarıya sebep

olduğunu buldular. Hatta aynı araştırma gülmenin beyinde nakit 16,000 İngiliz sterlini kazanmak kadar

uyarıcı etkisi olduğunu bulmuştur. Bu 25 bin dolarlık bir gülümseme demek. Hiçte fena değil. Bunu şu

şekilde düşünün: 25,000 kere 400 -- dışarda bir sürü çocuk kendini her gün Mark Zuckerberg gibi

hissediyor.

Ve çikolatanın tersine çok gülmek sizi daha sağlıklı yapabilir. Gülmek stres arttıran kortizon, adrenalin ve

dopamin gibi hormonların seviyesini düşürürken endorfin gibi ruh halini düzelten hormonların seviyesini

yükseltir ve tansiyonu düşürür.

Ve bu da yetmezse gülmek diğerlerinin gözünde iyi görünmemizi sağlayabilir. Penn Eyalet

Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırmaya göre, gülmek sizi sadece daha çekici ve kibar yapmakla

kalmaz, aynı zamanda size daha yetkili bir görünüm verir.

Eğer kendine güvenir ve iyi görünmek istersen, stresini azaltmak, ya da evliliğini iyileştirmek, ya da daha

yeni bir sürü çok kaliteli çikolata yemiş gibi -- ve hiç kalori almadan – ya da yıllardır giymediğin bir

ceketin cebinde 25000 dolar bulmuş gibi hissetmek istiyorsan, ya da sana ve etrafındakilere daha uzun,

sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşamanda yardımcı olacak süper güçlere sahip olmak istediğin zaman,

gülümse.

(Bu yazı Ron Gutman’ın Mart 2011 tarihinde TED’de yaptığı konuşmadan derlenmiştir.)

12

Page 13: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

NEGATİF UYARILAR

Emmanuel

Negatif uyarıların bizi altüst etmemesi için doğru ve pozitif düşüncemizi

her zaman koruyalım.

Yarını etkileyebilecek acıları zihninde canlandırma. Çünkü bunlar belki de

hiçbir zaman meydana gelmeyecektir.

Evde ya da sende bir hastalık mı var? İstek, başarısı için sükûnetin zorunlu

olduğu tedavinin veya ihtiyatlı olmanın yerine geçemez.

Arkadaşlarını ve tanıdıklarını deniyor musun? Sızlanmak onları

güçlendirmez ve anlayış ve güvenle ışıldayan sözlerin onları

cesaretlendirir.

Akrabalarınla zorlukların mı var? Şikâyetler ve sitemler iyiliğin yerini

tutamazlar ve sana yapılacak muhtemel yardımları kabul etmen yaşamını

iyileştirmene yardımcı olacaktır.

Senden uzaklaşan arkadaşların mı var? Yeniden yakınlaşmalarını

sağlamaya çalışmak hiç birini geri getirmeyecektir. Ve eğer gerçekte onlar

sana itibar ediyorsa, yeniden denemekten öte kutsamaya, takdis edilmeye

ihtiyaçları olduğunu anlamakta yarar vardır.

Yardım isteyen kazalar mı var? Umutsuzluk senin için faydalı değil, fakat

girişimci ruh ve kardeşçe yardım ile senin de içinde olduğun yarışı

kazanabilirsin.

Dedikodu? Sessizlik arşivini kullan.

Birine karşı suçlama mı var? Sevgi alıştırması yapma vakti geldi demektir.

Herhangi bir günlük kriz esnasında, Tanrı’nın yararlılıkla ışıldayan fakat

hiçbir aceleye mahal bırakmayan yaradılışını düşün.

İspanyolcadan çeviren: Dr. İsmet Yalçın

13

Page 14: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

14

DUYURU

Page 15: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

"SEVMEK, ANLAMAK, ANLAŞILMAK" - BÖLÜM: 2

Varlıkların birbirine en büyük hizmeti budur; insanlar bunun için

bir araya gelirler ve ailenin en büyük fonksiyonu da budur. Aileyle

ilgili tanımlar hayli yüzeyseldir. Doğacak olan insan, bizim aramıza

bir karmayla doğar, onun da çözülmesi gereken bir yığın problemi

vardır. Biz kendi aramızda bu problemlerin çözülmesinde şimdiden

herhangi bir faaliyet gösteremiyorsak, o çocuğun problemlerini

nasıl çözebiliriz ki? Asıl sorumluluk tanımları, bu ince noktaları

içermelidir; yoksa o çocuğun sağlığı, kafa yapısı, hangi inançla

yetiştirileceği, hangi okula gidip okuyacağını değil. O insanın

birtakım karmik yükleri, geçmiş hayatlarından getirmiş olduğu

çözülmesi gereken birtakım düğümleri vardır.

Bizler de aynı şekilde kendi yüklerimizle gelmişiz ama bunları

çözememişiz, üstüne çoluk çocuk sahibi olmuşuz. Bu durumda

anne baba olarak, probleminin çözümünde ona yardım etmek

bizlerin vazifesi olur. Aslında bu, karşılıklı olarak birtakım karma

yüklerini ortadan kaldırmak için birlikte çalışmamızı sağlayan bir

ortam yaratmaktır. Birbirimize yardımımızın asıl özü budur. Şuurlu

yaşam; yardımlaşma ve dayanışma yasasının gereği olarak,

herkesin birbirlerinin negatif karmalarının çözülmesine yardımcı

olduğu bir yaşamdır.

İnsanlık aleminde çözülmemiş bir yığın negatif karmik düğüm

vardır. Çünkü kolektif doğuşlar sırasında gelen varlıklar "biz bu

meseleyi halledeceğiz" demişlerdir. Bunları ortadan kaldırmak için

kolektif bir çalışma yapılmak istenmiştir. Ama bunda başarılı

olunuyor mu? Hiç zannetmiyoruz çünkü uygulamalar, hiçbir zaman

negatif karmalarını pozitif karmalar haline çevirecek güçte

gözükmüyorlar. Zaten negatif karmaları pozitif karmaya çevirecek

güçte uygulamalar yapamama sorunu, binlerce yıldır yeryüzünde

uygulama yapan varlıkların tepesine dikilmiş olan zorluktur.

Negatif karmaların bize ister yaşlılıkla, hastalıkla ister kaza ile

olsun fizik bedenimizi terk ettikten sonra bile çok zor anlar

yaşatabildiklerinden söz etmiştik. Ama ani ölümlerin meydana

getirmiş olduğu karmik yükler diğerlerine göre çok daha şiddetli

olmaktadır. "İki gün yatak, üçüncü gün toprak" atasözünün

arkasındaki hikmet budur; ani ölümle değil de uyum sağlayarak,

yavaş bir geçişle öte aleme alışmak çok daha iyidir. Aksi takdirde,

ruhsal dünyaya hiçbir tedbir alamadan, hiçbir öncül düşünceye

sahip olmadan fırlayıp gidiyoruz ancak böyle bir gidiş temenni

edilmez.

Ruhsal dünyaya, kendi öz vatanına geçen varlık, hazırlık

yapmamışsa pozitif bir karşılaşma da bulamaz. Bizim spatyom

dediğimiz o yüce ve sonsuz âlemdeki yerimizi, daha biz

dünyadayken ayarlamış olmamız gerekir…

Ergün Arıkdal - (Pozitif Yaşam adlı Eserinden Alıntıdır)

(

D

e

15

Page 16: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

Derleyen ve yorumlayan: Halil Akpınar

16

YÜKSEK VE GERİ TESİRLER

Bölüm: 15 CELSE: 99 24.2.1967 KADEME: 3

P: Lâkin günlük hayatta bulunan bir kimse, çeşitli

tesirler altında ve binnetice çeşitli menşe ve nihaî gayeler

içerisinde bunalmaktadır. Bunu tahayyülî olarak şöyle

yapın: Bir eşyayı aydınlatan büyük bir huzme

düşününüz. Bir de gene bu eşyaya müteveccih, fakat ilk

huzme kadar kuvvetli olmayan diğer huzmelerin bu eşya

üzerine yönelmiş olduğunu düşününüz. İşte büyük

huzme, sizin bütün tekâmülünüz boyunca besleneceğiniz

esas yapıyı teşkil eden vicdana benzer. Diğer sair

huzmeler, bulunduğunuz sistemin size müteveccih olan

sair tesirlerine benzerler. Hiç bir zaman bu büyük

huzmenin yerine küçük huzmeleri tercih etmeyiniz.

Bunda zorluk çekeceksiniz, zira büyük huzmeyi imal

etmekte olan asıl Mekanizma sizden çok uzaktadır.

Halbuki küçük huzmeninkiler size daha yakın, daha

bağlıdır. İşte insan olarak, nefsinizle vicdanınız

arasındaki mücadele buna benzer. Zaaflarınız, size çok

uzakta olan büyük huzmenin menşeini düşünmek yerine,

size yakın olan küçük huzmelerin menşeini düşündürtür.

Şüphesiz zaaflar, nefsaniyetin perakende kısmıdır.

Yüksek tesirin geri tesire göre durumunu açıklayan bu

celsede belirtildiği gibi, daha önce yüksek tesiri vicdan geri

tesiri nefsaniyet olarak değerlendirmiştik. Aslında bu yazı

dizisinin önceki bölümlerinde nefsaniyetin geri tesirin

kendisi olmadığını ama geri tesiri çeken bir mihrak, bir

kaynak olduğunu söylemiştik. Vicdanda aynı şekilde yüksek

tesiri temsil eder. Günlük yaşamımızda birçok açıdan

bunalmamızın nedeni, yukarıdaki celsede sade ve net olarak

anlatılmıştır. Klasik ve klişe gibi gelebilir ama gerçekten de

dünya işlerine tamamen daldığımızdan ve dünya realitesinin

içinde kaybolduğumuzdan giderek hakikatlerden ve dünyada

neden bulunduğumuzdan, dünyada amacımızın ne

olduğundan haberimiz yok ve tamamen unutmuşuz. O

nedenle sakin ve doğru düşünerek sorgulama yeteneğini

kullanamıyoruz. Otomatizma ve buna bağlı inançların kölesi

durumuna gelmişiz. Gerçek varlığımızdan haberdar

olmadığımız gibi, dünyada yaşarken dış düzenin ve

toplumun verdiği bilgileri otomatikman kabul ediyor ve

kabul edilen bu değerler içinde bunalarak hakikati

yakalayamıyor ve sorgulama yeteneğimizi kaybediyoruz.

Bütün bunların olma nedeni ise çok net. Sorunu kendi

içimizde değil dışarda arıyor ve çözmeye çalışıyoruz. Oysa

sorunun kaynağı dışarıda değil içimizdedir. Dolayısıyla

çözümde kendi içimizdedir.

Çünkü dışarıdaki her olay ve tezahür, kendimizdeki

cehaletin, nefsaniyetin, otomatizmanın, tembelliğin,

zaafların oluşturduğu tesirlerin bir yansıması gibidir.

Dışarıdaki düzen bizim yürüdüğümüz yola göre şekil

alan ve mukadderimiz olan vazife planlarının

mizansenleridir. Ne ekersek o biçilir.

İşte bahsedilen sorunlardan kurtulmak için yüksek

tesirleri çekebilmek, sorunların çözümü için en önemli

faktördür. Fakat kolay değildir. Kolay olmamasının

nedeni ise yüksek tesirlerin sonuçlarını hemen

göremememiz ve karşılıksız sebat ve sabrın, ödül

beklemeden doğru çabayla sarf edilen emeğin, yakın

ve görünen çıkarımız için uygun olmamasının verdiği

zan ve hislerdir. Fakat bunlar zan ve bizi yanıltan

hislerden ibarettir. Çünkü hislerimizi ve

düşüncelerimizi dünya çıkarına ve maddi çıkarlara ve

hazlara göre düzenlenmiştir. Onları yeniden

düzenlemek ise bir çok sıkıntıyı ve fedakârlığı

gerektirmektedir.

Burada çok önemli olan ve eksik ya da yanlış

anlaşılabilen "feda" kelimesinin biraz üzerinde durmak

gerekiyor. Bagavatgita'da feda ve terk etme fiilini

kurban olarak değerlendiriyor. Böyle bakıldığında

kurban (feda, terk) kelimesinin anlamı değişmeye

başlıyor. İnsanın kendi çıkar ve inançları için dünyada

yaşayan başka varlıkları, biçim ve özelliklerinden dolayı

yok etme olarak değil, kendi içinde bazı şeyleri terk

etme, vazgeçme, feda etme olarak ortaya çıkıyor.

Page 17: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

17

Örneğin, kıskançlığını kurban etme, nefretini kurban etme, nefsani arzularını kurban etme, oburluğunu,

cimriliğini kurban etme vs... Dünyada terk ve feda eylemini yani "Kurban’ı gerçekleştirmeden başarılabilecek hiçbir

şey yoktur. Yalnız burada dikkatli davranmak, dengeli olmak ve var olan realiteyi yok saymamak gerekmektedir.

İnzivaya çekilip her şeyden tamamen uzaklaşıp köşemizde oturmak şeklinde ele almak sakıncalıdır ve kaçmak

anlamına gelebilir. Tam tersi olaylardan ve insanlardan uzaklaşmadan kendi gerçek ihtiyaçlarımızı belirleyip fuzuli

olanlardan kurtulmak gerekmektedir. Bunun için tevilci olmayıp samimi bir şekilde objektif olarak içimize

bakmanın verilerini edinmek şarttır.

Bilinçli yapılan kurban (feda, terk) eyleminin sayısız faydaları vardır. Örneğin ön yargılarımızı, endişelerimizi,

kaygılarımızı kurban etmek bizi çok rahatlatacaktır. Tabii yüzeysel olarak sadece sözlerle kendimize tekrar etmeyi

kastetmiyorum. Yüzeysel olarak yapılacak bu eylem sorunu çözmüşüz gibi bir his yaratıp kendimizi yanıltmamız,

sorunları derinleştirmemiz ve daha da ağırlaştırmamıza yol açabilir. Öncelikle düşünmeliyiz. Örneğin, ihtiyaç

denilen şey nedir? İhtiyaç kelimesinin altında neler vardır? Gerçek ihtiyacımız nelerdir? Toplumun ve dünya

realitesinin belirlediği ve ihtiyaç diye sunduğu şeylerin hangileri gerçekten ihtiyacımızdır? Arzularımdan oluşan

otomatik hislerle karar verdiğim ve yönlendiğim şeyler gerçekten ihtiyaçlarımı karşılıyor mu? Tabii bu soruları daha

da fazlalaştırıp cevaplarını düşünebiliriz. Bu gibi düşüncelerde göstereceğimiz samimiyet ve derinlik vicdanın

eşliğinde, yüksek tesirleri ve yardımları çekecek ve en azından birçok şeyi sezmemize yol açacaktır.

Alışkanlık haline gelmiş ve otomatik olan günlük olağan şuurumuzun işleyişine vicdan mutlaka katılmalıdır.

Vicdan idrak edilmelidir.

Vicdan konusunu tamamlamak için aşağıdaki tebliği veriyoruz. Bu yüksek tebliğ vicdanın önemini ve güzelliğini

önümüze sermektedir:

CELSE: 97 27.1.1967 KADEME: 3

P: Şimdi, vicdan ile tesir plânları arasındaki mukadder alâkayı belirtecek sözlerimizi dinleyiniz.

Bu Âlem’in Rabbi, şüphesiz sizin bildiğiniz isimde Ruhî Mekanizma’dır. Ruhî Mekanizma öyle bir cesîm, öyle

bir havsala dışı bir şebekedir ki; bu şebekenin her bir katında muhtelif astronomik sistemler cevelân eder. Her

bir astronomik sistemin her bir küresi, gene bu cesîm Mekanizma’nın bir hücresi mesabesindedir. Sizler, yani

beşer, ancak arzınızın birer hücresi olmakla, arzınızın sevkü idaresine tâbisiniz. Bu sevkü idare yeri, şüphesiz,

kademeli bir itaat altında Âlemin Rabbi’ne kadar bağlıdır.

İnsan, bir tesir yumağıdır. Bu tesir yumağı, insicamlı olmayıp muhtelif ve muhtelit, pek çok değişken tesirlerin

bir araya gelmesinden meydana gelmiş bir küçük mihraktır. Bu mihrak ortasında en parlak nokta, yani dünyanın

sevkü idaresi ile vazifeli bulunan tali Ruhî Mekanizma’nın ulvî ve seyyal irtibatını temin eden bu parlak nokta,

sizin vicdanınızdır. İmdi, vicdanınız, yukarıda zikredilmiş olan kademeli inişe nazaran, Âlemlerin Rabbi’nden

sayılır. Mazide bir kısım halk ve bir kısım taife kendilerinde Hakk’ı bulmuşlar idi. Bugün bundan şunu

anlayacaksınız ki, onlar içlerinde bulunan bu parlak noktanın temaşasından dolayı şaşkına dönmüş kimseler

idiler. Ancak bunu tesirlerin birbirini takip edişi, inceldikçe örtülüşü, kalınlaştıkça açılışı tarzında anlarsanız,

vicdanınızın âleminizde bulunan yerini ve değerini de kavramış olursunuz.

İşte, insanda yerleştirilmiş bulunan en büyük haslet ve kudret, ruhun vicdanlı oluşudur. Zira, ruhun vicdanlı

oluşu, ruhun en mukaddes addedebileceğiniz bir tesire teşne bulunmasındandır. O, ona bir sahnedir. Ve böylece

insan, Âdem hikâyesinde de zikredildiği gibi, bilmediğini de bilen, bilecek olan bir mahlûktur.

Page 18: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

18

Yoruma ihtiyaç olmayan bu açık tebliğle konumuzu sonlandırıyoruz.

Ve böylelikle tesirler mekanizması ile ilgili 2013 Ocak ayından başlayarak her ay yayınlanan yazı dizimizin sonuna

gelmiş bulunuyoruz. En başta da belirttiğimiz gibi Sadıklar Planı tebliğlerinin tesirlerle ilgili kısımlarını yorumlamaya

çalıştık. Bu yorumlar ve çalışmayla yapmaya çalıştığımız şey, bütün eksikliğimize rağmen, genel olarak tesir

konusuna dikkati çekmek ve edindiğimiz bilgileri ve kanaatleri paylaşmaya çalışmaktan ibarettir.

Sadıklar Planı tesirler konusunda detaylı bir kaynaktır. Ayrıca, uzun yıllardır beklenen ve hepimize nasip olan

İlahi Nizam ve Kâinat kitabında, tesirler mekanizması ve tesirle ilgili çok önemli bilgiler sembol olmadan açık olarak

anlatılmaktadır.

SON

Sözlük

Bertaraf: Kaldırmak, gidermek: Binnetice: Sonuçta: Cesim: Ulu, önemli, büyük. Cevelan: Dolaşma, gidip gelme, Dönüp dolaşma, Duhul: İçeri girme, Elzem: Vazgeçilmez, çok gerekli. Envai: Çeşit, Tür, Fesat: Bozukluk, kargaşalık, karışıklık, Gaye: Amaç, Havsala: Zihnin bir şeyi anlama ve kavrama yeteneği, Huzme: Demet, Işık demeti, İnsicam: Düzgünlük, tutarlılık, İrtibat: Bağlantı, Kaim: Ayakta duran, sürüp giden, Kıstas: Ölçüt, Mahiyet: Nitelik, vasıf, öz, esas, Mazi: Geçmiş, geçmiş zaman. Menşe: Esas, kök, kaynak, Merhale: Aşama, Mesabe: Derece, kadar, Mihrak: Odak, Muayyen: Belirli, Muhtelif: Karışık, Muhtelit: Karma, Mukaddes: Kutsal. Murakabe: Denetleme, denetim, Müşahede: Gözlem Müteşekkil: Şekillenmiş olan, Oluşmuş, Meydana gelmiş, Müteveccih: Bir yere doğru gitmeye kalkan, yönelmiş. Nihai: En sonuncu, sonla ilgili, Nokta-İ Nazar: Bakış açısı, Rikkat: İncelik, hassasiyet, Sair: Başka, öteki, diğer, Seyyal: Akıcı, sıvı, akışkan. Tahayyül: İmajinasyon, Hayal gücü, İmgeleme. Taife: Kavim, Kabile, Tayfa, Tali: İkinci derece, Tebellür: Billurlaşma, belirme. Tedriç: Derece derece ilerleme, azar azar hareket, Tefrik Etme: Ayırt etme. Temaşa: Bakıp seyretme, Gezme, Seyredilecek görüntü, Teşekkül: Oluşum, kuruluş. Ulvi: Yüce, göğe veya manevi âleme ait, Veciz: Kısa. Etkili.

SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, 1959-1974

YILLARI ARASINDA ERGÜN ARIKDAL'IN

MEDYOMLUĞUNDA 15 YIL SÜREYLE ALINMIŞ VE

1988'DE YAYINLANMIŞTIR. YAYINLANAN METİN,

1961’DE BAŞLAYAN İKİNCİ BÖLÜMDÜR; 1959-

1961 ARASINDA ALINAN İLK KISIM, TEBLİĞİ

VEREN PLANIN İSTEĞİ ÜZERİNE YAKILMIŞTIR.

TEBLİĞLERİ DÜZENLERKEN, CELSE İLE İLGİLİ

ÖZEL AYRINTILAR, ÖĞRETİ DIŞINDA KALAN ÖZEL

UYARILAR, ANLAŞILAMADIĞI İÇİN TEKRARLANAN

SORULAR AKICILIK SAĞLANMASI İÇİN CELSE

TUTANAKLARINDAN ÇIKARTILMIŞTIR. ALINAN

TEBLİĞLER HİÇBİR YORUM YAPMADAN, ASLINA

SADIK KALINARAK YAYINLANMIŞTIR.

Page 19: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256

18

Page 20: Cilt : 22 Sayı 256Ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir. Ankara ...arad.gen.tr/userfiles/file/AradBulten2014Mart.pdf · ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ Cilt:22 Sayı:256