42
Hiçbir güç onları yok edemez, yalnızlaştıramaz, Beton da dökülse dört bir yanına, ONLAR beton gülü olur boy verir, filizlenir toprakta... SAYI 01 DEVRİMCİ Devrimci Fark bir tutsak dergisidir FİYATI: 2 TL EYLÜL 2011

Devrimci Fark - Sayı 1

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan tutsak dergisi

Citation preview

Page 1: Devrimci Fark - Sayı 1

Hiçbir güç onları yok edemez,

yalnızlaştıramaz,

Beton da dökülse dört bir yanına,

ONLAR beton gülü olur boy verir,

filizlenir toprakta...

SAYI

01

D E V R İ M C İ

D e v r i m c i F a r k b i r t u t s a k d e r g i s i d i r

FİYA

TI: 2

TLEY

LÜL 2

011

Page 2: Devrimci Fark - Sayı 1

FarkDevrimci

YENİ DEMOKRASİ İÇİN Halkın Günlüğü GazetesiÖzel Sayı: 01

Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır Gürz

Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. 75/2

Güven Sanayi Sitesi B blok Kat 1 No: 366Topkapı/İSTANBUL Tel ( 0212) 544 66 34

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.

No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE RİOR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ

Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sokak NO: 11Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

İÇİNDEKİLER

Sunu .......................................................... ETKİNLİĞİN DİLİ YAZIm ..............................Devrimin Fırtına Merkezlerinde Devrimci Halk Ayaklanmaları.................... F Tiplerinde Teslim Alınamayan Devrimci İrade ........................................... GEYİK ANAYA ............................................. Yolculuk.................................................... Hücrelerde devrimci irade ...................... SONGÜL KAÇAR ......................................... İKİ KİŞİLİK KORTEJ ....................................Hücremdeki değişimin kodları ................. 94’ÜN YAZI SANKİ ZEMHERİ AYAZI ............Donanlar ve Üşüyenler ...........................Düşlerimdeki çocuk .................................. Kazalar ......................................................ACININ GERGEFİ ........................................ TAHRİR ....................................................... KiTAP TANITIMI ..........................................

0305

08

1215172022242730333536373839

»

Page 3: Devrimci Fark - Sayı 1
Page 4: Devrimci Fark - Sayı 1

Merhaba...

Yel bizden yana esiyor. Kuzey Afrika’da ki halk ayaklanmalarının devrimci coşkusunu hissediyor,ruhumuzu bilincimizi isyanın ruhuyla bütünleştiriyoruz. Emperyalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı ekonomikkriz, dünyanın fırtına merkezlerinde, kendi nesnel koşulları içinde devrimci dalgalanmalar yaratıyor.İlerlemeye de devam edecektir. Suriye halkının isyanına kurşunlarla cevap verilmektedir. Ortadoğu’dakiyangın Türkiye - Kuzey Kürdistan’da hissedilmektedir. Ezilenlerin iktidar olma hedefi tüm görkemiylegüncelleşecek ve tarihsel hükmünü koyacaktır.

Türkiye - Kuzey Kürdistan’da artan yoksulluk, sefalet, sömürünün derinleşmesi, işçilerin iş kazası adıaltında katledilmesi, kadınların cinsel kimliğinden dolayı baskı altında inlemesi, öldürülmesi; Kürt ulusunadayatılan ulusal baskı, inkar ve katliam politikasının arttırılarak devam ettirilmesi, çeşitli azınlıklaraulusal baskı uygulanması koşullarında, yeni bir seçim sürecine girilmiştir. Hiçbir hükümet bu karatabloyu “sosyal yardım projeleri”yle ortadan kaldıramayacaktır. Hak alma mücadelesinde en küçük birkıpırdanmanın vahşice ezildiği toplumsal koşullarda devrimci-komünist hareket elbette ki en fazlasaldırılara uğrayandır.

Komünist, devrimci hareketin ezilmesi; Kürt ulusal hareketinin tasfiye edilmesi hedefleri içinde estirilenbarış, kardeşlik, uzlaşma ideolojik saldırısı altında, Türk siyasetini ve devlet örgütlenmelerinin dizaynedilip yeniden yapılandırıldığı konsept tüm hızıyla devam etmektedir. Ulusal bağımsızlığından vazgeçmişbir ulusal hareket, iktidar hedefinden vazgeçmiş bir devrimci hareket, Türk egemen sınıfları için toplumsalbarış ve uzlaşı anlamına gelmektedir. Oportünist, reformist tasfiyeci akım burjuvazinin demokratikhülyaları içinde buluşmuştur. Bu nedenledir ki devrimci komünistler üzerindeki baskı daha da artmıştır.Reformizm ve oportünizmle mücadele edilmeden iktidar yolunda ileri yürünemez. Kürt ulusunun kendidevletini kurma hakkının inkarını alkışlayan devrimci iktidar perspektifini bir kenara atıp demokratiksöylemlere tav olan inceltilmiş milliyetçiliği oluşturan Marksist geçinen oportünist akımlara karşı ideolojikmücadele sürekli olmak zorundadır.

Demokratik açılımların abartılı demokrasi ve özgürlük söylemlerinin arkasında Kürt ulusunun üzerindekiegemenliğin “yeni” araçlarla sürdürülmesi, devrimci, komünist hareketin tasfiye edilmesi yatmaktadır.Yeni donanımlı karakolların inşa edildiği, askeri amaçlı ve tarihi yok etmeye dayalı barajların yapılmayadevam edildiği; özel, paralı ordu oluşturulduğu koşullarda yapacaklarını söyledikleri “demokratikanayasa”larının bir hükmü yoktur. Yalan ve aldatmalarla seçime gidilirken Türk milliyetçiliğinin daha datırmandırıldığını görmekteyiz.

Faşist Türk devletinin yeniden yapılandırıldığı koşullarda hapishanelerin binlerce devrimciyle dolu olmasınıanlamak zor değildir. Toplu tutuklanmalar devam etmektedir.

Demokrasi ve özgürlük vaatleri havada uçuşuyor ama demokratik haklarını talep eden Kürtlerin“demokratik çözüm” çadırları gaz bombaları, coplar, kurşunlar altında sökülüyor, saldırıya uğruyor,sokaklarda öldürülüyor. Gazetecilerin tutuklanmasına ilgi gösterenler çadırlarda halka zulüm edilmesineses çıkarmıyor. Mahkemede Kürtlerin neden anadilleri olan Kürtçe’yi konuşamadığıyla ilgilenmiyorlar.

Çünkü Kürt ulusunun, azınlıkların baskı altına alınmasında Türk aydınlarının önemli kısmı satın alınmış,ortaklaşmıştır.

Dağlar bombalanıyor, gerilla ve halk vuruluyor, barış aldatmacası devam ediyor. Faşist devlet baskısı çokboyutlu artıyor. Kitaplar sadece dışarıda yasaklanmıyor. Hapishanelerdeki yasaklar, işkence zulüm hep

DEVRİMCİ FARK 03

Page 5: Devrimci Fark - Sayı 1

geç duyulur, duyulsa da üstü örtülür. Mahpus hikayeleri halen geç anlatılmaya devam ediliyor. 12 Eylülhapishane vahşetinden bahsedilip hikayeleri anlatılırken F tipi tecriti, 19 Aralık Katliamı ve katledilmeyedevam eden devrimciler görmezden gelinir. Çünkü “eski”nin acılarını yeni vahşetleri yaratmada örtüolarak kullanıyorlar.Bu nedenle hapishanelerden çıkmaya çalışan şiirlerin, öykü ve romanların; felsefi politik çalışmalarınyasaklandığı; hapishane idaresince el konulduğuyla ilgilenmezler! Düşünce özgürlüğünü sadece burjuvaziyeve uşaklarına tanıdıkları için halkın yararına olan düşüncelerin engellenmesini bir hak olarak onayla-maktadırlar. Düşünce özgürlüğünün, vahşi sansürün anlaşılabilmesi için burjuva basın bürolarının birindeoturmak gerekiyor, F tipi hücrelerinde değil.Hapishanede devrimci tutsakların çıkardığı “Devrimci Fark” dergisinin birinci sayısına “dışarıda basımahazır hale getirilmiş” nüshasına “hapishane güvenliğini tehdit ettiği” gerekçesiyle el konuldu. 5275 sayılıyasaya dayanarak devlete her türlü edebi çalışmayı engelleme yetkisi tanınmıştır. Tam da faşizme uygunbir uygulamadır. “Devrimci Fark”ın birinci sayısının engellenmesi elbette azmimizi kıramadığı gibi, çabamızın ne kadarisabetli olduğunu da göstermiştir. Emeğimize el konulsa da dergimizin kitlelere ulaşmasını geciktirse dedaha iyi çalışmalar için ruhumuzu kamçılamıştır. Engellemeler yeni değildir. Mevcut düzende düşünceözgürlüğünün bir palavra olduğunu komünist ve devrimcilerden daha iyi kimse bilemez. Çünkü bizproleter düşüncelerinden dolayı kafası koparılmışların geleneğinden geliyoruz. Nehir durdurulamaz,akacak ve okyanuslarla buluşacak…Baharın ruhundaki isyanı kuşandık, mayısta kızıla kestik. Biz sınıf savaşımının isyanıyız, hücrelerin isyanruhunu yıkmaya kimsenin gücü yetmez. Devrimci proletaryanın iddiasını taşıyoruz, sözümüz açık venettir. Hücrelerden konuşmaya devam ettik-edeceğiz. Maoist tutsaklar kolektif çabasıyla, teorik vepolitik mücadeleye kendi cephesinden “Devrimci Fark”la katılmayı amaçlamıştır. Kendi potansiyel vekoşulları içerisinde hücrelerden duvarları aşarak yoluna devam edeceklerdir. Öğreniyoruz, değişiyoruz ve değiştirmeye kararlıyız.

DEVRİMCİ FARK04

Page 6: Devrimci Fark - Sayı 1

Dil, söz – bilinç kadar eski ve sesise ifadesiyle yazı sözün ve bi-lincin kalıcılaşması; taşınmasıdır.

İlk sayıda benim zihnimde öne çıkansoru: Neden yazmalıyız? Bu soruyudoğru yanıtlamak hem çok sade vebasit, hem de karmaşık bir yan içer-mektedir.

Yazmalı mıyız sorusunu olumsuz yanıtlayanpek olmaz. Evet, yazmalıyız çünkü“söz gider yazı kalır” sözümüzünkalıcılaşmasını istiyorsak yaz-malıyız. Olumlu olaraksorumuzun ya-nıtı ortaday-ken; insantoplum-sal birv a r -lık-t ı r ,sos-y o -l o j i kolarak insankendisinden son-raki insanlara sadeceüretim araçları, üretimdeneyimini bırakmaklakalmaz aynı zamanda top-lumsal bilincini de bırakır. Yazıtoplumların tarihine girdiğindenberi kuşaklar boyu bilinç ve deneyim-lerin taşınmasında bir güvence oluşturmaktadır.

Yazının önemini ve gelişimini ilk papirüslerden, Sü-mer’in kil tabletlerinden başlayarak anlatmak buyazının konusunu aşar. Haliyle biz F tipi koşullarıve sınırlı olarak da devrimci mücadelede yazınınönemini vurgulamakla yetineceğiz.Ülkemizde sanat ve edebiyatın durumu, beslendiğikaynaklar, girdiği kısır döngünün toplumsal ilerlemeve sınıf savaşımlarıyla doğrudan ilintisini unutma-malıyız. Proleter devrimci sanat ve edebiyatın sınıfsalözüyle ezilen sınıfların özel olarak proleter sınıfındevrimci bakış üzerinden şekil alır. Sanat ve edebiyatsınıflar üstü değildir. Sınıf üstü zihinsel bir etkinlik

yoktur. Sanat veedebiya-

DEVRİMCİ FARK 05

Etkinliğin dili; yazım

Page 7: Devrimci Fark - Sayı 1

tın hangi sınıfa hizmet ettiği önemlidir. İşçi sınıfına,yoksul köylülüğe, geniş halk kitlelerine yararlı mıyoksa zararlı mı bakış açısıyla değerlendirdiğimizdeortaya çıkan ürünün niteliğini de anlamış oluruz.

Tekelci burjuvazi ezilenlerin devrimci gelişimindenkorkmaktadır. Bu korkunun dünya genelinde birboyutu vardır. Emperyalizm, ezilenlerin devrimci-örgütsel güçlerini kanlı yöntemlerle bastırmaklakalmaz-kalmadı ama aynı zamanda dünya ölçeğindesosyalist gerçeklik sanat ve edebiyat akımının önünüalmak, saptırmak, yozlaştırmak için planlı ve süreklisaldırıyı süreklileştirdiler. Her gün beynimizin içineşırınga edilen, gözlerimize sokulan şey; “sosyalistlerinbarbar, acımasız, vahşi olduklarıdır”. Bunu sine-malarda, gazetelerde ve dergi lerde kısaca yazılı vegörsel medyanın tümünde yapmaktadırlar. Gericisınıflar, sömürüsüz bir dünya uğruna ölümsüzle-şenleri, sosyalist toplumun güzelliklerini görmezdengelir, kapitalist barbarlığın kan damlayan kötülü-ğünün edebiyat ve sanatta dışa vurumunu istemez.İşçi sınıfına ve ezilen halk kitlelerine esin kaynağıolabilecek sanat edebiyat gerici burjuvazi için işeyaramaz. Düşünsenize, birbirine dolanmış borularıya da duvar dibine iliştirilmiş bir klozetin “büyükbir sanat ürünü” olarak sunulduğu bir çağda birbirinedolanmış boru ve klozetin kitlelere hangi esini ta-şıdığını kim söyleyebilir? Milyon dolarlar verilerekalınan, hiçbir anlamı olmayan soyut resimlerin işçive ezilenlere hangi esini taşıdığını kim nasıl anla-tacak? Anlatamazlar! Dünyanın gözüne ve beyninesokulan bu köreltme saldırısı devrimci proletersanat ve edebiyatın önünü almak ve perdelemekiçindir. Burjuvazi gerici bir sınıftır. Burjuvazinin hiz-metinde olan şey ilericilik taşımaz. İşçi sınıfınınkurtuluşunu öne çıkaran, özveriyi, direnişi ve bağlılığıkararlılıkla esinleyen sanat edebiyat burjuvazinindüşmanıdır. Bu bağlamda sınıf tavrı çok açık ortayaçıkar.

Devrimci komünist sanatçı veedebiyatçıların yıllarca hapis-hanelerde tutulmaları, katledil-

meleri, yasak ve baskılara maruz kal-maları söylediklerimizi anlaşılır kıl-maktadır.

Türk medyası, devrimcileri nasıl gösteriyor: cahil,işsiz güçsüz, her şeyi yapabilecek kadar barbar,evet evet, ağzından kan damlayan katiller gibi su-nuyor ama kötüledikleri bu aynı insanlar, burjuva-zinin saflarına geçip davalarına ihanet ettiklerinde,kendilerine açılan sütunlarda büyük entelektüellerolarak sunulmaktadırlar. Demek ki yazma önemli

ama hangi sınıf için yazdığın ise en önemlisidir.

Bugün önemli oranda batı hayranlığıyla kırma,çalıntı, yapay, kendi toplumunun sıradan insanlarınınyaşamından uzak sanat ve edebiyatın dayatıldığıkoşullarda devrimci sanat ve edebiyatın etkilen-memesi düşünülemez. Devrim mücadelesinin ge-rilemesine bağlı olarak alınan yenilgiler sonrasındagerici sınıfların açtığı kanallardan, devrimci değerlerebulandırılmış umutsuzluk, yenilgi pompalanmak-tadır. Değişim ve yenilik adı altında ucube, amaç-sızlıkla yüklü ürünlerle ortaya çıkılmakta devrimciolana tu kaka denilmektedir. Ama biz biliyoruz kisırtını halka dönenlerin yolu gericiliğe varır.

Devrim ve sosyalizm davasına uzak olan sanat veedebiyat diyalektik zorunluluğu içinde burjuvaziyeyakındır. Bugün egemen gerici sınıfların hizmetindeolan sanat ve edebiyat halk kitlelerinin kurtuluşuiçin esin kaynağı olmaktan ziyade, kitlelerin kafasınıbulandırma, mücadelesini ve umudunu köreltmerolünü oynuyor. Devrim mücadelesine sıkı sıkıyabağlı, devrimci sanat edebiyat ise oldukça yetersizdir.

Bize dayatılan nedir? “Sanatçı ve edebiyatçı bağımsızolmalıdır” ideolojik saldırısıyla komünist partisiprangalarla oluşturulmuş köleler yığınıymış gibisunmaktadırlar. Sınıflı toplumda bağımsız sanat veedebiyat yoktur demiştik. Burjuva gericiliğin çalıntısofrasında nemalanmanın diğer adı “sanatçı bağımsızve özgür olmalıdır” olmuştur. O halde şu çok açıktırki; proletaryanın, halk kitlelerinin kurtuluş müca-delesine bağlı devrimciler tarafından ancak devrimcisosyalist gerçekliğe uygun sanat ve edebiyat geliş-tirilmelidir.

Devrim saflarını terk etmişlerin karamsarlık, yenilgive devrimci önderlerin dahi içini boşaltıp boş ma-ceraperest sadece gençlik coşkusuna hapsedilendizilere kadar inen ideolojik saldırının boyutunuanlamalıyız. Küçük burjuva sanatçı ve aydınındanproleter özlü eserler beklenemez. Yeni bir dünyakurma yeteneğinde olan proleter sınıf kendi sanatınıda yaratacaktır – yaratmıştır da. Her devrim fırtı-nasında ortaya çıkan ölümsüz eserler sıradan, pro-leter insanların özverili, örnek yaşamlarından başkaşeyler değildir. Biz inanıyoruz ki sosyalizm uğruna,halkın kurtuluşu uğruna ezilenlerin öncüleri olanlekesiz, fedakâr, adanmış devrimcilerin dağlarda,hapishanelerde, barikatlarda ölümsüzleşenlerin ya-şamları resmedilecektir. Yine bu görev tıpkı onlargibi dövüşenler tarafında yerine getirilecektir. Ezilensınıflara sadece mahkûm edildikleri sefaleti gös-termek yetmez, bu sefaletten kurtulmanın yolunuda göstermek gerekir. Bizim sanat ve edebiyat an-layışımız bu kurtuluş bakış açısı üzerine oturmak-tadır. Tıpkı Yılmaz Güney’in çok özlü ifade ettiği gibi“halkın sanatçısı, halkın savaşçısıdır”.

Can bedeli yaratılması için mücadele edilen geleceğin

DEVRİMCİ FARK06

Page 8: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 07

kitlesel kalkışmaların estetize edilip daha büyükbir ayna ile bu esersin gerçek yaratıcısı olan sahip-lerine yani halk kitlelerine sunulmasıdır proletersanat ve edebiyat. O halde biz devrimci olanı res-medeceğiz, bize can veren deryanın kaynaklarınauzanacağız.

F tipi hapishanelerde tutulan özverili, adanmış halkevlatları kendi yaşamsal görünümleri halk kitleleriyleolan bağlarını yaratmak istedikleri dünyanın maddive bilinçsel yanını ortaya koymaktan kendilerinisakınamazlar. Zor koşullar yaratıcılığı kamçılar. Heryanıyla bizi yalıtmaya çalışan egemenlere karşı, heryanıyla bütünleşerek yanıt olmayı asla akıldan çı-karmamalıyız. Kendini yeniden kalıba dökmenin,yıkıp yeniden yapmanın, uzak olanın yakınlaştırıl-masıdır yazmak; ayrı olanın bütünleştirilmesi, duvarınaşılması, pranganın yontulması, özgürlüğün işle-mesidir yazmak.

Yaşamımızda kurgusal felsefeye yer yoktur. Bizdaha mükemmel olanı yaratma kararlılığı da olanamatör ama ustalaşmaya yeminli savaşçılarız hala.

Hikâyelerimiz sahici, düşüncelerimiz hala sakıncalıdır.Klamlarımız hala yasaklı, ozanlarımız hala prangalıdır.Biz hikâyelerimizi anlatmaktan korkmayacağız.Halktan kopuk üstün sanatçılara ihtiyacımız yoktur.“Sanat sanat içindir” diyenleri geride bırakmak sınıfuzlaşmazlığının ta kendisidir.Kurutulmak istenen verimli ovaya kızıllık taşıyanbir nehir olalım, üretmek bu nehrin içinde akmak,kızıl suyunu çoğaltmaktır. Biriktirdiklerimizi aksayfalara nakışlayalım ve paylaşalım. Bize esin kay-nağı olan devrimci pınarın önemini anlayalım. Ge-leceğe yön veren yakıcı gerçekleri işleyelim. Halkınsavaşçıları şiirleri, romanlarını yazıp ölümsüz eserlerbıraktılar. Her bitki kendi köklerine dayanır. Biz dedevrimci olan sınıfa dayanıyoruz ve köklerimiziçekip sökecek güç yoktur. Tecrit hücrelerinde duvarları aşmak, biriken ve ya-ratıma dönüşmekte olan devrimci bilinci kolektif-leştirmek ve halk kitlelerine taşıma sorumluluğuylaüretmek devrimci bir eylemdir.O halde kalıcı olanı geliştirelim.

Page 9: Devrimci Fark - Sayı 1

Sadece emperyalist gericiliğin değil, dünya devrimcive komünist hareketin de gündemine, Kuzey Afrika’dapatlak veren halk ayaklanmaları damgasını vurdu.Türkiye – Kuzey Kürdistan devrimci hareketi Tunus’labaşlayıp Mısır’la devam eden Cezayir’e, Fas’a, Yemen’esıçrayan Libya’da kanlı bir iç savaşa dönüşerek devameden halk ayaklanması ve isyanlarını değerlendirdi.En belirgin iki yaklaşımı belirterek konuşmamızadevam edelim: Birincisi, K. Afrika’daki halk ayak-lanmalarını devrim gibi, yeni bir dönem diktatör-lüklerin sonu gibi sunarken ikincisi, bu ayaklanmalarınsiyasi iktidar perspektifinin olmaması ve bir devrimolarak tanımlanamayacağı gerçeğini vurgularkenhalk kitlelerinin kendiliğinden gelen böylesine mu-azzam kalkışmasındaki devrime; özü devrimle olandiyalektik bağında siyasal bilincine yapacağı büyükkatkıyı yeterince vurgulamamakla karakterizedir.Ayrıca abartılı coşkuyla karşıladıkları gelişmelerebir süre sonra ilgisiz kalmaları da çarpıcıdır. Suriye’deEsad diktatörlüğünün halkı katletmesi, halk ayak-lanmasının devam etmesine rağmen devrimci ayak-lanma dalgasının başladığı ilk dönemki gibi bir ilgigörmüyor. Sınıfsal bakış açısındaki zayıflığın birifadesi olarak kaydedip geçelim. Biz K. Afrika’dakive Ortadoğu’daki halk ayaklanmalarındaki değer-lendirmelere yönelik bir eleştiri yürütmekten çokAfrika ve Ortadoğu’nun yarı sömürge niteliğine, em-peryal egemenliğin kanlı ve gerici geçmişine uzanarakgünümüze varmanın daha yararlı olacağına inanı-yoruz.

Emperyalist burjuvazinin tek elden çıkmışçasınadünya ölçeğinde çeşitli oyun, entrika, zor ve kitlelerinteşvikiyle hükümetlerin devrilmesini kırmızı, sarı,turuncu renk “devrimleri” olarak sunduğu koşullar-dayız. Halk kitlelerinin haklı, meşru ve devrimci muh-tevasının komünist–devrimciler tarafından itinaylaayrıştırılıp doğru okunması hayati önemdedir.

Emperyalizm, bir avuç barbar azınlığın dünyadakiçoğunluğa hükmetmesi, halklarını sömürmesi, ulus-larını baskı altına alması, sömürmesi ve ezmesidir.Dizginsiz talan, istila, işgaldir! Bugün halkın öfkesinemaruz kalan, ülkelerinden kaçan –kimisi hala kandöküyor- diktatörlerin hepsinin şu ya da bu emper-yalist kampın kuklaları olduğu gerçeğini kimse gör-mezden gelemez.Bolşevik devrimi ulusal sorun, ulusal bağımsızlıktageri dönülmez şekilde şu olguyu ortaya çıkarmıştı:Emperyalizm çağında burjuva anlamda ulusal ba-ğımsızlık sakatlanmıştır. Ya proleter devrimle em-peryalist halkadan kopulacak ya da işbirlikçi kukladevletler şeklinde tekelci burjuvazinin bir uşağı halinegelinecekti. Ya gerici sınıflar devrilecek, işçi ve emekçiköylülerin devrimci iktidarı kurulacaktı ya da gericisınıflar emperyalizmin uşaklığını kabul edecek, kendi

DEVRİMCİ FARK08

Devrimin fırtına merkezlerinde devrimci

halk ayaklanmaları

Page 10: Devrimci Fark - Sayı 1

ülkesinin ezilen sınıflarına silahlarını çevirecekler-di…

Tarih emperyalizmin yüzyıldan fazla geçmişiyledünya ölçeğinde kurulan (sosyalist devletler dışında)tüm “bağımsız” devletlerin, biçimde bağımsız amaözünde emperyalizmin birer kuklası olduklarını faz-lasıyla kanıtladı. Yarı-sömürgelerde ulusal bağımsızlıkemperyalizmin buyruklarını yerine getirmektedir.Bu egemenliğin 20. Yüzyıldaki biçimlerine bakıldığındaezilenlerin yararına yöntemlerin değil, burjuva –feodal diktatörlüklerin yararına olduğunu görürüz.Emperyalizm, işbirlikçi sınıflar aracılığıyla yarı-sö-mürgelerdeki egemenliğini sürdürmektedir. Var olankoşulların toplamında bu ülkelerdeki devlet yapı-lanmasının diktatörlük biçimini belirlemektedir.Önemli olan çıkarlarının garanti altına alınmasıdır.

1917 Bolşevik Devrimi’yle dünya, emperyalist ve sos-yalist kamp olarak ikiye bölündü. Dünya siyasi vepolitik örgütlenmeleri bakımından bu iki büyük kam-pın savaşımının güç dengeleri içinde şekillendi. Yenikrallıkların ortaya çıkması, ülkelerin sınırlarının be-lirlenmesi, yeni çatışma alanlarının yaratılması bü-tünüyle emperyalizm olgusu hesaba katılmadan dü-şünülemez. Komünizme karşı perde ülkelerin oluş-turulmasında emperyalizm tüm maharetini göster-miştir. Ermeni ulusunun soykırıma uğratılması 20.yüzyılın ilk büyük trajedisini oluştursa da 1920’demasa üstünde ülkelerin sınırları çizilmiştir. Emper-yalizm; Suriye, Türkiye, Irak, İran sınırlarını belirlerkenKürdistan’ı parçalamıştır. Ortadoğu ve Afrika’da sı-nırları çizerken Arapları parçalara ayırmıştır. Arapulusunun parçalara bölünüp çeşitli emirlik, krallık,mirliklerin denetimine sokulması planlı bir egemen-liğin sonuncusuydu. Bu yapılandırma en bağnaz bi-çimiyle işbirlikçilik temelinde küçük, kontrol edilebiliriktidarcıklar oluşturmaya dayanıyordu.

Emperyalizm komünizme karşı sa-vaşta Ortadoğu ve Afrika’yı ye-niden yapılandırırken, bu ülkelerin

gerici feodal güçlerinden temsili kral-lıklar oluşturarak parlamento ve de-mokrasiyi bir maske olarak kullandı.Ortadoğu ve Afrika’daki egemenliğinitamamen kaybeden, kendisi de nere-deyse sömürge kertesine inen Osmanlıdevletinin parçalandığı tarihi koşullarda,İngiltere bölgenin en etkin güçlerindenbiriydi.

Ortadoğu ve Afrika’daki petrol kaynaklarının kullanımı20. yüzyılın (ilk çeyreği) başına rastlar; fakat günü-müzde gözümüze çarpan yapılandırmanın 1. Emper-yalist Paylaşım Savaşı sonrasında oluşturulan siyasive politik stratejinin bir devamıdır. Tek tek bakarsanızAfrika ve Ortadoğu’nun işbirlikçi kukla devletlerininpolitik yapılanmalarının benzer olduğunu görürsünüz.Her ülkenin başına bir diktatör geçirilmesinin biriciksorumlusu emperyalizmdir.

Bugün ABD ve kanlı ortakları koruma hakkı (rightproject) ve müdahale hakkını (right intervention)kendisine tanıyarak Tunus, Mısır ve Libya’daki halkayaklanmalarını desteklediğini belirterek diktatör-lere–katil kanlı çocuklarına-müdahale hakkını saklıtuttuğunu ilan ediyor. Bunu söylerken Afganistanve Irak’ta halkı öldürüyor. Ne büyük bir rezillik veutanmazlık!

Ortadoğu ve Afrika’da 20. yüzyılın 1918’den başlayarak

DEVRİMCİ FARK 09

Page 11: Devrimci Fark - Sayı 1

bölgede kukla krallar, şeyhler, mirler, emirler ya-ratmakla başlayıp 2. paylaşım savaşından sonraesasta 1950’den sonra bu nemli ülkelerde askerifaşist diktatörlüklere evrilmesi biçiminde seyretmiştiryapılandırılmaları. İran, Türkiye, Mısır, Irak vb. birkısmı da aynı yönetim biçimiyle devam etmektir.Suudi Arabistan neredeyse yüzyıllardır Suuda ailesitarafından yönetilmektedir. 1950’den sonra ABDetkisi ve egemenliği tüm dünyada olduğu gibi Afrikave Ortadoğu’da da belirleyici duruma gelmiştir.Birkaç özet bilgi geçelim:Emperyalizm tarafından 1920 San Remo antlaşmasıylaTürkiye, Irak, Suriye, İran sınırlarını belirlemiştir.Bölge paylaşılmış, egemenlik alanları belirlenmiştir.Bu antlaşmaya göre; Irak ve Filistin İngiltere’ye, Suriyeve Ürdün Fransa’ya bırakılır. 1946’ya kadar bu açıksömürge biçimi devam eder. Irak’ın başına İngiliz işbirlikçisi, kuklası olarak KralFaysal getirilir. 1958’de askeri darbeyle devrilenekadar iktidarı devam eder.İran: İngiliz petrol şirketinin çalışmalarını garantileyenŞah Rıza Pevlevi iktidarı başlar. 2. paylaşım savaşındansonra değişen dünya dengeleri, artan yoksulluk,petrol gelirlerinin yarısına el konulması ve devrimcimücadelenin yükselen etkisiyle “Ulusal Cephe” ku-rulur ve başbakanlığa Musaddık getirilir. Petrol mil-lileştirilir. ABD, CIA destekli darbeyle Musaddık’ı1953’de devirir ve iktidar yeniden Pevlevi ailesinedevredilerek 1979 yılına kadar sürecek temel koru-nur.Suudi Arabistan: Aynı dönemde neredeyse yüzyıldıriktidara getirilen Suuda ailesi yönetmektedir. 1933’depetrol araması başlamıştır. ABD ve İngiltere tekelleripetrolün ortaklarıdır. En bağnaz, feodal gerici rejiminbiricik sahibi emperyalizmdir. Mısır: İngiltere’nin denetimindedir. Başına Kral Farukgetirilir. 1953’de “Hür Subaylar” tarafından askeridarbeyle Kral Faruk devrilir. Arap milliyetçiliğininsimgeleşmiş ismi Nasırcılık ( Cemal Abdulnasır’dangeliyor) bu tarihten sonra başlar. Süveyş kanalınınmillileştirilmesi karşısında İngiliz ve Fransızlar ta-rafından bombalanır. 1972’de Hür Subayların içindenbiri olan Enver Sedat dönemi ABD ile açıktan işbirliğiyleortaya çıkmış Mübarek’ten sonra ABD’ye olan hiz-metini sürdürmüştür. Tahrir Meydanı’nda halkınisyan çığlığıyla Mübarek’in cenaze namazı kılınmış-tır.Libya’nın İtalya sömürgeciliğine, Cezayir’in Fransızsömürgeciliğine karşı ulusal bağımsızlık savaşındakatledilen Cezayirlilerin ve Libyalıların kanı henüzkurumadı.Tekelci burjuvazi Afrika ve Ortadoğu’da 20. yüzyılınilk yarısında birçok ülkede kukla krallık, şahlık,emirlik oluştururken birçok ülkede de sömürge re-jimini sürdürdü. Afrika’da birçok ülkenin 1945 sonrası

büyük bedellerle bağımsızlığını kazanırken Ürdün,Lübnan, Suriye gibi ülkelerde işbirlikçi diktatörlükleroluşturularak yeni dünya dengelerinin sonucundageri çekildi.1920’lerde başa getirdikleri krallıkların bir kısmını1950’lerden ve sonrası askeri darbelerle devirdiler.Bölgede son 30 – 40 yıldır hükümet olan diktatörlerinbugün artık işe yaramaz olduğunu gören emperyalistburjuvazi halk isyanının meşruluğundan bahset-mektedir. Afrika’nın tüm ülkelerinin politik yapısındanbahsetmeye yerimiz yok fakat birinin, diğerinin ben-zeri olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye, İran, Suriye, Fi-listin, Mısır, Suudi Arabistan, Yemen, Umman, Fas,Tunus ve de diğerleri tüm bölge bahsettiğimiz em-peryalist ekonomik stratejinin birer kukla parçasıdahilindedir.Dün krallıkları oluşturan, darbeleri planlayan on yıl-ların diktatörlerini silahlandıranlar günümüzde bi-çimsel parlamenter demokrasinin askeri süngüleriyleharmanlanarak halk kitlelerinin sömürülmesi, 40yıllık diktatörlükler değil de 3-5 yıllık hükümet de-ğişiklikleriyle, parlamentoyu görüntüde biraz dahaişlevleştirerek burjuva–feodal diktatörlüğün dahada sağlamlaştırılmasını istemektedirler. Ailesel veaşiretsel hükümetler gelişen toplumsal koşullardaçeşitli sınıfların temsil edilmesi önünde engel halinegelmiştir. Artık toplumun sınıfsal eğilimlerine yanıtveremeyip sadece zordan anlayan ailesel diktatör-lüklerin geride kalması gerekmektedir. ABD sömü-rülemez olanı görmüştür. Bu nedenle emperyalistbarbarlık, farklılıkları koruma adına demokrasi tem-silcisi olarak kendisini dünyaya sunmaktadır. Medya, “şaşkın” bir edayla Kaddafi’nin Libya halkınıbombalamasını sunuyor. Nasıl olurmuş? İlk kez ol-muşçasına… NATO, BM Libya’ya müdahaleyi plan-larken ABD filosu Akdeniz’e konuşlandı. Libya halkınınyanında olduklarını beyan ettiler. Oysa bizler ABDve emperyal bloğun halk devrimlerine karşı olduğunuçok iyi biliyoruz. Ezilen sınıfların ayaklanmasını kendiçıkarları doğrultusunda kullanmakta maharetlidirler.Burjuvazi silahlarını kendi ülkesindeki halka doğ-rultmaktan hiçbir zaman çekinmedi/çekinmez. Şuanda NATO eliyle Libya halkı bombalanıyor. Marks “Fransa’da İç Savaş” adlı eserinde gazeteciRobert Reid’in tanıklığına başvurup aktarır. “DailyTelegraph ve New York Herald” gazetelerinin muha-birliğini yapan gazeteci ABD elçisine Komün’e karşıyürütülen savaştaki dehşet ve vahşet sahnelerinisorması üzerine, ABD elçisi şu cevabı vermiştir: “ Komün’e katılanların hepsi, ona yakınlık duyanlarınhepsi kurşuna dizilecek” By Washburne. 1871.Halkçı emperyalizm…Tarihe bakalım mı? Feodal monarşiler halk ayak-lanmalarını ezmek için “kendi” halkını bombala-maktan kaçındı mı? 1848 ayaklanmasında Palermo

DEVRİMCİ FARK10

Page 12: Devrimci Fark - Sayı 1

top ateşiyle bombalanmadı mı? Komün’ü ezmek içinyenilen Fransa’nın egemen sınıfları Bismark’la anlaşıpKomün’ü ezmedi mi? Paris’i bombalamadılar mı?Tek tek silahlarla vurmak yeterli gelmeyince maki-neleri kurup topluca katliam yapmadılar mı? Bolşevikdevriminde monarşinin feodal kalıntıları ve burjuvaziantant emperyalistleriyle anlaşıp ordularını onlarınhizmetine sokup iki yıl Rusya’da “kendi” halkınakarşı savaşmadırlar mı? Çan Kay Şek tekelci burju-vaziyle anlaşıp Çin Devrimi’ne karşı sonuna kadarsavaşıp Çin işçi ve köylülerini katletmedi mi? Viet-nam’da işbirlikçileriyle ortak savaşıp halka karşıkimyasal silah kullanmadılar mı? Küba, Latin Amerikadevrimci mücadelesini bastırmak için katliamlar ger-çekleştirmediler mi? Gerici sınıfların, iktidarlarıuğruna “kendi” halkını bombalamaları ilk değil, sonda olmayacaktır. Libya’da olan şey sadece kötü birtekrardır. Libya egemen sınıflarının bir kısmıyla em-peryalizm, halkın yararına halkı bombalamaya devamediyor!

Uzağa gitmeye gerek yok. Faşist Türk devleti ve ege-men sınıfları “bizim ülkemiz, Türk vatandaşlarımız”dedikleri Kürdistan’ı ve Kürtleri neredeyse yüzyıllardırbombalıyor. Şeyh Sait, Ağrı, Zilan, Dersim vb. isyan-larında son otuz yıldır her mevsim Kürt ulusunundevrimci evlatlarını öldürme uğruna dağlarını, köy-lerini bombalamıyor mu?

Emperyalizm 20. yüzyılda komünizme karşı aktifsavaşmıştır. Bu savaşı yarı-sömürge dünyanın kuklahükümetleriyle birlikte yürüttüler.

Tekelci burjuvazi devrimleri destekler mi?

Nasıl oluyor da Tunus, Mısır, Libya, Suriye’deki halkayaklanmalarının yanında kanlı çocukları olan dik-tatörlerin “ karşısında” olduğunu beyan ediyorlar.Bu ayaklanmalar devrim midir? Tunus, Mısır, Libya,Suriye’deki halk ayaklanmaları siyasi ve politik he-defleri, ekonomik temeli bakımından devrim olmadığıiçindir ki bölgede patlak veren ayaklanmaları kukladevletlerin yeniden yapılandırması için kullanıyor.

Kendiliğinden patlayan bu isyan dalgası Arap halkınınyüzyıllık tarihinde önemli tarihi olaylarındandır. Sa-dece Kuzey Afrika, Ortadoğu için değil ezilen halklarınisyan etme ve değiştirme gücünü tekrardan göster-meleri bakımından muazzam önemdedir. Komünizmöldü, ayaklanma ve isyan çağı kapandı diyenlere ta-rihin çöplüğüne gideceklerini bir başlangıç olarakyeniden hatırlattı. Diktatörlüklerin süngüsü altındaezilen kara kıtanın ezilen sınıflarının ayaklanması,hak arama, özgürlük, adalet, eşitlik talepleriyle canınıverecek kahramanlıkla alanlara çıkması uyuyan kı-tanın devrimci bilincinin dev adımıdır. Bu anlamıylaisyan ve ayaklanmanın devrimci özü, önemi gör-mezden gelinemez.

Eşitlik, özgürlük ve adalet için mücadele devrimci öziçerir. Fakat bu taleplerle ileri çıkmak devrim için

yeterli değildir. Kara kıtanın halk ayaklanması em-peryalizmin baskısı, sömürüsüne sınıfsal ve cinseleşitsizliğe, adaletsizliğe, yokluk, yoksulluk ve köleliğinekarşı devrimci isyandır. Lakin devrim değildir. Gericisistemin temeline, siyasi iktidarına yönelmediğiiçindir ki emperyalizm bu ayaklanmaları yeni yapı-landırmanın bir aracı olarak kullanmaya çalışmaktadır.

Devrim bir iktidar sorunudur.

Halk kitlelerinin komünist öncüye ihtiyacı vardır. Ai-lesel diktatörlüklerin reforme edilmesi, biçimsel de-mokrasi ve eşitlik maskesiyle parlamenter askeri-demokrasilere-diktatörlüklere dönüşmesi, ezilen sı-nıflar üzerindeki baskı ve sömürüyü azaltmayacaktır,aksine baskıcı niteliği artacak sömürü derinleşecektir.Emperyalist halkayı kıracak komünist önderliklegerçekleşecek devrim dışında hiçbir şey ezilen halklarıkurtuluş yoluna sokamaz. Egemen sınıfların elindekiüretim araçlarının özel mülkiyetini kaldıracak, da-yandıkları devleti paramparça edecek, siyasi iktidarıfethedecek; işçilerin, emekçi köylülerin devrimci dik-tatörlüğü demektir DEVRİM… İşte kara kıtanın ayak-lanmasında henüz eksik, zayıf olan halka budur.

Lakin ayaklanmaların devrimle sıkı diyalektik bağıvardır. Halk kitleleri isyanların büyük eğitici çarkındayana yakıla dönüp ezilerek siyasal hedeflerini şaşmazbir bilinçle geliştirip benimserler ve böylesine dene-yimleri olmadan kitleler eğitilemezler. Bu ayaklan-malardaki devrimci öz, ezilen sınıfların siyasi politikbilincine muazzam kazanımlar ekledi, eklemeye de-vam edecektir.

Proleter siyasi bilince eriştiği zaman Mısır’da halkıordunun önünde durduran kutsal saygı paramparçaolacak ve devlet parçalanması gereken başlıca hedefhaline gelecektir.

Kimi devrimci çevrelerin dediği gibi Mısır, Tunus,Libya ayaklanmalarıyla emperyalizmin bölgede ege-menliği sarsılmış değildir. Emperyalizm çağındaulusal hükümetlerin şu ya da bu biçimi ezilen sınıflarıniktidar savaşımına karşı tekelci burjuvaziyle bir bütünoluştururlar.

Biz son sözümüzü Marks’ın kıta Avrupa’sı için söy-ledikleri ve genel bir doğru olan sözlerine bırakalım.

Marks, 12 Nisan 1871’de L. Kuehlmann’a şunu yazıyorduhenüz komün ezilmemişken:

“…gelecek devrim gelişiminin bürokratik ve askerimakineyi şimdiye kadarkinden farklı olarak artıkbaşka ellere geçirmeye değil ortadan kaldırmaya da-yanacağını belirtiyorum. Kıta üzerinde her gerçekhalk devriminin ilk koşulu budur.”

Gerçek devrimlerle emperyalizm ve yerli uşaklarımutlaka şaşkına döneceklerdir.

DEVRİMCİ FARK 11

Page 13: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK12

F tiplerinde teslim alınamayan irade

Bir sınıfın başka bir sınıf üzerindeki hakimiyeti ezilenekarşı kurumlarını da yaratmıştır. Oluşturdukları herkurum sınıfın çıkarları gereği konumlandırılmış birdevlet yapısını yaratmıştır. Kendi içinde bir hiyerarşikyapısı olan devletin, sınıfını korumak “ asayişi sağ-lamak” da onun ayakta kalması için bazı temel ku-rumlarını silahı güç haline getirmiştir. Her kurumkendi yapısı içerisinde birbirine bağlı birbirini tamlayanemirlerini uygulayan tam bir emir eri görevini güt-mektedir.Bir toplumu sömürmek onun muhalif olmayan- sesçıkarmayan- itaatkar bir yapıya sahip olmasını sağ-lamak için oluşturulan kurumlar bir baskı unsuruolarak icra edilerek kullanılmaktadır.

Tarih ezen ve ezilen sınıfların sürekliçatışma içinde olduğunu daha daboyutlanarak devam ettiğini gös-

termektedir. Bu çatışmanın devrim ilekarşı devrim arasında günümüzde herülke örgütünde farklılıklar olsa da özün-de aynıdır ve çeşitli biçimlerde sürmek-tedir.

Karşı devrimin ezilen emekçi halklara uyguladıklarıbaskı ve zulüm dozunu sürekli arttırmış, emekçihalkları tam bir kuşatma altına almayı amaçlamıştır.Bu kuşatma da kimi ülkeleri siyasi ve ekonomikolarak kendine bağımlı kılmıştır. Bu emperyalizmçağının yarattığı özelliklerden biridir. Bu bağımlılıkdoğal olarak bütün iş yapılanması, güçlerinin ko-numlandırılması, emperyalizm çıkarları doğrultu-sunda dizayn edilmektedir.Türk devleti esasta ABD emperyalizmine bağlı olarakkendi iç yapılanmasını da istendiği gibi konumlan-dırmıştır. Emperyalizmin dünyaya hakim olma veoluşturduğu baskı aygıtları her ülkenin siyasal-eko-nomik, sosyal koşullarını dikkate alarak devlet eliyle

uygulanmaktadır. Her baskı aracının işlevi farklı olsada hedef ve amacı aynıdır. Bu anlamıyla devletin bukurumlarının en temel unsurlarından olan yargı, ya-sama ve yürütme başta olmak üzere bunları silahlımilitarist gücün dışında hapishaneler önemli yertutmaktadır. Ülkemizde en can alıcı sorunlardan birtanesi olan hapishaneleri gündemde tutmanın birçoknedeni vardır. Tabii ki emperyalizmden bağımsız ol-mayan hapishaneler sorunu hakkında birçok şeysöylense de ve yazılsa da toplumun yeterince anla-madığını belirtelim.Tasfiyeciliğin derinleştiği devrimci hareketin zayıflığıoportünizmin, reformizmin yaygınlaştırılmaya çalı-şıldığı sosyal şovenizmin etkisinden kurtulamayankimilerinin, eski ama yeniymiş gibi kullandıkları ar-gümanlarla süreci bulanıklaştırmaktadırlar. Devrimcidemokratik kitle örgütlerinin sivil toplum örgütlerininbirçoğunun devlete endekslediği bir toplumsal yapıiçinde hapishanelere yönelik ilgiyi de yetersiz kılıyor.Toplumu en ileri ve devrimci muhalif kesimlerinioluşturan hapishaneler bu duruşundan dolayı herzaman hedef halindedir. Toplumsal muhalefeti bas-tırmanın komünist ve devrimci örgütlerinin karşısındabir tehdit unsuru olarak gösterilen hapishaneler yoketmek amacını taşımaktadır.21. yüzyılda bütün teknolojik ve toplumsal gelişmelerbaşdöndürücü bir düzeyde olmasına rağmen hapis-haneler özgülünde uygulanan tam bir ortaçağ zihniyetitaşımaktadır. Yüzyıllar geçmesine rağmen uygula-manın özünde bir farklılık olmaması ezen, sömüren,baskı ve şiddetle beslenen bir sınıfın hakim olmakültürünün devamı olduğu açıktır. Emperyalizmdenicazet alan onun politikalarını kendi özgülünde uy-gulayan türk devleti her aşamada hapsederek amaç-ladığı şey, kişinin devrimci iradesini kırmak ve onursuzbir kişilik yaratmak. Dolayısıyla toplumun en bilinçlikesimi olan komunist ve devrimci tutsaklar etki-sizleştirilirken, bir bütün olarak ezilen emekçi ke-simlerini yıldırmak gözdağı vermek içindir. Bu devletotoritesinin güçlü olduğu mesajını vermektedir. Şu

Page 14: Devrimci Fark - Sayı 1

anlamıyla bugün F tipi hapishanelerde yaşanılanlarbir geçmişten bağımsız olmadığının, bir tarihsel sü-recin bütününü kapsadığının altını çizelim.

1960’lardan sonra dünyadaki devrimci cephe baştaBüyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) olmak üzereproleter sınıf mücadelesine önemli katkısı olmuşezilen emekçi halkların kitleselleşerek önemli birdevrimci atmosfer yaratmıştır. Bu konjüktür kendikomünist ve devrimci örgütlerini de birlikte doğur-muştur. 68 olayları diye anılan sürecin akabinde 12mart 1971 askesi faşist cunta işbaşına getirilmiş,ülkede komünist ve devrimci avına çıkılmış ezilenemekçi halklar gözaltına alınarak işkence tezgah-larından geçirilerek tutuklanmışlardır. Bu devrimcikomünist kopuşla birlikte hapishane aygıtı daha davahşice ve profesyonelce kullanılmaya başlanmıştır.Bu anlamıyla devletin daha önceki hapishane poli-tikası süreciyle saldırının katmerleşmesi bakımındanayrışır. İbrahim Kaypakkaya yoldaş işkencede, Ma-hirler Kızıldere’de katledilmiş, Denizler hapishanelerdeidam edilmişlerdir.

Zulme karşı direnmek meşrudur, haktır. Neredezulüm varsa orada direniş mutlaktır.. bu diyalektiğinşaşmaz bir kanunudur. Direniş her alanda kitlesel-leşerek devam etmiştir. Bu realiteyi hazmedemeyenegemen sınıflar 12 Eylül 1980’de sürece AFC’yi yenideniş başına getirerek müdahale etmiştir. ABD emper-yalizminin talimatıyla başta komünist ve devrimcilerolmak üzere tüm muhalif güçleri ezmek ve yenidenyapılanmak için ekonomik politikayı uygulamaktı.Amaçlanan tam da bu dönem hapishaneler yangınyerine dönüşüyor. Ülkenin her yerinde işkence tez-gahları kurulmuş yüz binlerce komünist devrimciemekçi halklar gözaltına alınarak işkenceden geçi-rilmiş ve tutuklanmışlardır. Bu ateş çemberinde di-renişleriyle onlarca devrimci ve komünist tutsağın

ölümüyle, saldırı püskürtülmüştür. Her boşa çıkarılansaldırıların akabinde bazı yumuşamalar sağlansa dapolitik tutsakları teslim alma amaçlarından asla vaz-geçmemişlerdir.1991 yılında çıkarılan yeni infaz yasasıyla hapisha-nelerde kısmi boşalmalar sağlanmış, aynı paketiçinde Terörle Mücadele Yasası (TMY) çıkarılmış, yenibir saldırı konseptini de beraberinde uygulamıştır.Bu konseptin içinde yasal hale getirilmiş saldırılarıneksiksiz devam etmesinden başka ne olabilir ki?Hücre tipi hapishanelerin alt yapı anlayışın temeli,bu tarihten itibaren atılmıştır.F tipi hapishalerine geçilmeden önce Buca, Diyarbakır,Ulucanlar, Ümraniye, Burdur hapishanelerinde sal-dırılar yapılmış, onlarca devrimci tutsak katledilmiş,yüzlercesi yaralanmıştır. Aynı süreçte 6-7-10 Mayısgenelgeleriyle Eskişehir hücrelerinin yeniden açılarakpolitik tutsakların hücrelere konulması ve birçokhak gasplarını da içeren saldırılar uygulamaya ko-nulmuştur.Devrimci ve komünist tutsaklara yönelen bu savaşkonseptine karşı direnerek karşı konulmuş, 1996şanlı ölüm orucu eylemiyle saldırı bir kez daha püs-kürtülmüştü. Bu direnişin yarattığı devrimci atmosfer,devrimci dayanışmanın güzel örneğini sergilemiş vekitlelerle bütünleşerek hak alma bilincini güçlen-dirmiştir. Devrimci irade karşısında geri adım atmakzorunda kalan egemen sınıflar yeni saldırı planlarınagirişmişlerdir. Gölbaşı’nda maket hapishaneler üze-rinde saldırı tatbikatları yapılıyordu. Aynı dönembeklemeksizin F tipi hapishanelerin de yapımınabaşlanmıştı.2000 yılında yapımı tamamlanan F tipleri komünistve devrimci tutsakların nakledilmesi için önceliklekatliam yaparak ancak saldırıların alt yapısını, görselve yazılı medya üzerinde kimi aydın ve yazar bo-

DEVRİMCİ FARK 13

Page 15: Devrimci Fark - Sayı 1

zuntularıyla, ön hazırlık için anti propaganda faaliyetibaşlatılmıştı. Devrimci tutsaklar yeniden ve çok kap-samlı saldırıyla karşı karşıyaydılar.

Küçük burjuva örgütlerinin kavramadığı sürecin so-rumluluğu omuzlamaktan kaçınarak temelsiz ge-rekçeler ileri sürerek “ bu boyutta saldırının olama-yacağını” söylemekteydiler. 19 Aralık Katliamı’ndansonra “ÖO sonlandırılsaydı bu saldırı olmayacaktı”demekteydiler. Oysa 19 Aralık Katliamı’nın görüldüğüdava mahkemelerinde ortaya çıkan “Tufan”, “Bora”,”Atmaca” gibi planların ölüm oruçlarından çok öncepolitik tutsaklarn doğrudan öldürülmesi gerekendüşman güçler olarak tanımlandığı planların belgeleriortaya çıkmıştır. İşte Gölbaşı’nda ki tatbikatların, buprojelerin fiili saldırı başlangıcı olduğu o zamandaifade edilmişti. Bunu görmeyen küçük burjuva ya-pıların kendi tarihsel oportünizmini kabul edecekleribeklenemez.

Bu saldırıların boşa çıkarılması için tek bir eylembiçimi vardı: ÖO sürecin ağırlığı ve sorumluluğu üçparti ve örgütün omuzlarına binmişti. Devrimci iradeninbir kez daha zorlu bir sürecin karşısında direniş gös-termiş halkımızın desteğiyle saldırının püskürtülmesiiçin önemli bir zemin oluşmuştur. Çözüme “İyimseryaklaşım” gösterdiğini yansıtmaya çalışan türk devletiarka planda saldırı hazırlıkları yaparak heyetle yapılangörüşmelerin tamamen formalite olduğu deşifre ol-muştur. “Hayata Dönüş” adına 20 hapishaneye eş za-manlı saldırı başlatılmıştı. 28 şehitle yüzlerce yaralınınolduğu bu saldırıyla F tipi hapishanelere nakiller ya-pılmış, ÖO direnişi yeni katliamlarla büyümüş ve başkaeylem biçimleriyle direniş daha da güçlenmişti. F tipisaldırısına karşı direnişte 122 şehit ve yüzlerce gaziverildiğini kimse unutmamalıdır.

Bugün gelinen aşamada direniş bir biçimde hala devametmektedir. Hücre tipi hapishaneler tecritin boyutuderinliği etkinliği dolayısıyla yarattığı tahribat ve tah-rifatlar yaşanılan politik süreç, bilimsel araştırmalardaelde edilen verileri daha anlaşılır halde doğrulamaktadır.İzolasyon altında tutulan devrimci tutsaklar keyfi uy-gulamalarla her geçen gün koşulları daha da ağırlaş-tırılmaktadır. 2005 yılında çıkarılan 5275 sayılı infazyasası saldırgan ve keyfi uygulamaları yasallaştıraniçeriktedir. En sıradan insanı ihtiyaçları dahi ortadankaldıran, izin vermeyen, bir anlamıyla gerici faşist biranlayışın tezahürü olduğunu görmekteyiz.

Bencilliğin yabancılaşmanın geliştirilmesi için hertürlü olanak ve araçlarla düşkünleşmiş, kötürümleşmiş,bir kişilik yaratılmaya çalışılmaktadır.

Bencilleşmiş toplumsal düşünmeyen kendi özel dün-yasına hapsolmuş, bir kişilik değil topluma kendisinedahi bir faydası olamaz. Hapishanelerde yaratılmakistenen kişilik içi boş bu kof kişiliktir işte. Devrimciolmayan her kişilik meşru kılınmaya çalışılıyor. Araş-tıran inceleyen sorgulayan bir toplum olmaktan çok

köleleştirilmiş kurallara itaat eden bir toplum... Dola-yısıyla F tipi hapishaneler bunun için önemli bir araçlarolarak kullanılmaktadır. Hücre tipi hapishanelerdekiuygulamaları örnekleyerek yazımızı sonlandıralım.

5178 sayılı yasayla hapishane yönetimi tam yetkiyledonatılmış, yargılar, cezaverir, saldırır işkence yapar,infazını yakar, işine gelmeyeni suç sayar vs.

Tutuklu ve hükümlüler hücre kapısının dışına adımınıatar atmaz götürülüp getirilirken ziyaret telefon avukatrevir vb fark etmez çıkarken üst araması yapılr. Aynıgardiyanlar tarafından tekrar hücreye alınırken üstaraması yapılıyor.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutsaklargüneş görmeyen 6m2 lik tek kişilik hücrede gündebir saat hücre büyüklüğündeki havalandırmaya çı-karılıyor. Geri kalan zamanının tümünü hücrede tekkişilik bir yaşamla sürdürmektedir.

Devrimci tutsakların kendi aralarında söyledikleritürkü , mari ve attıkları sloganlardan dolayı aylarcadisiplin cezalarına çarptırılıyor. İletişim , hücre, ziyarevd. engelleniyor.

Kadın tutsakların hapishanede muayene esnasındaaskerin muayene odasından çıkmayarak tedavi hakkıengellenmektedir.

Verilen disiplin cezalarının en traji-komik olan hücreiçinde hücre cezası vermektedir. Havalandırma kapısıkapatılıyor, tu alınıyor verilen hücre cezası aynı hücreiçinde uygulanıyor.

Devrimci tutsakların sohbet hakkı olmasına rağmenkeyfi olarak uygulanmıyor.

Verilen disiplin cezalarının cumhuriyet savcılıklarınainfaz hakimliğine ve ağır ceza mahkemelerine yapılanitirazlar istisnasız türk adaleti bir türlü reddine diye-miyor, tam tersine tüm cezaları onaylayarak cezalarınyasal statü kazandırılmıştır.

Kendi ihtiyaçlarını gideremeyecek kadar ciddi sağlıksorunları olan hasta tutsakların tedavisi yapılmadığıgibi (kimi hasta tutsakların ölümcül hastalıkları taşı-masına rağmen) tahliye edilme hakları olmasına rağ-men tahliye edilmeyerek ölüme terk edilmektedir.

Sistematik olarak siyasi tutsaklar sürgün sevklerleyıldırılmaya çalışılmaktadır.

Sosyalist gazeteler, dergiler, kitaplar, hapishane gü-venliğini tehdit ediyor gerekçesiyle engellenmekte-dir.

F tiplerinde tecrit, işkence ve imha etme politikasıboyutlandırılarak devam etmektedir. Hücrelerdedevrimci ve komünist tutsaklar ağır tecrit koşullarıaltında direnişlerini sürdürmektedir. Tüm onursuzaramalar kaldırılana dek, herkes bu sorunu ciddiyetleele almalı, devrimci tutsakların yanında olmalı, des-teklerini arttırmalı, onların direnişlerine ses verme-lidirler.

DEVRİMCİ FARK14

Page 16: Devrimci Fark - Sayı 1

GEYİK ANA’YATarih bilincimizin derinliklerine inerek

geçmişimizi hafızalarımızda taze tutu-yoruz. Toplumsal olarak hayatımızda

yaşadığımız gerçek olayları sadece yazılı olarakdeğil dilden dile anlatarak da beynimizde, yü-reğimizde kazınarak, yer edinerek benimsenir,sahiplenilir, sanata , sinemaya, edebiyata kay-nak olur. Kendimize sormaya, yargılamaya,hesap sormaya korktuğumuz zamanlardaolur. Önlenemez süreçten geçerek kendi ger-çekliğimizle yüzleşemediğimiz ve hesapla-şamadığımız için sorunlar gittikçe derinleşir.Buradaki yüzleşme ve hesaplaşmaktaki kas-tımız tarihsel zulmü yaratan sistemi değiş-tirmektir. Bıçağın kemiğe dayandığı an acıların

çarmıhında zulme karşı direnmeye başlanır.

Yeryüzünde canlı ve cansız bütün varlıklarınpaylaştığı bir dünyada, onurlu, özgür ve eşitçebir yaşamın tutkusu kesintisiz sürmektedir.Ezilenler, bütün haklarını ellerinden almayaçalışan egemen sistemlere karşı büyük dire-nişler göstermiş, savaşmışlardır. Her tarihselsüreç kendi destanını yazarak tarih sayfala-rında yerini almaya devam eder, biz de çekti-rilen zulümlerin tanığı, mağdurları olarak ya-nan, yakılan, direnen, kanayan ve ölenleriz.

Analarımız , babalarımız bizlere 1937-1938katliamlarını bazen bir masal gibi, bazen göz-yaşları içinde öfkeyle anlatarak geçmişimizle

DEVRİMCİ FARK 15

Page 17: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK16

tarihsel köklerimiz üzerinde yüzleşerek büyüttülerbizleri. Dağlarla yoldaş olan analarımızın gecelereağıt yaktıklarını çocukluğumuzda öğrendik. Dos-tumuzu da düşmanımız da çocukluğumuzda tanıdıkve ayırmaya başladık. Bu yaşamımızın acı gerçeğiydi.Bir rüzgarın suratımıza vurması gibiydi. Büyüdükçemasal gibi dinlediğimiz gerçekler önümüze dikildi,zulüm çarkından geçtik. Ve dahası cellatlarımız, sa-tırlara sığmayan vahşetiyle bizleri uykudan uyan-dırdı.Kürdistan tarihinde özellikle son yüzyılın toplumsalve ulusal kurtuluş mücadelesinde kadınlar önemliyer tutar. Dersim’in mücadele ve isyan geleneğindesilah kuşanıp savaşan kadının direngen ruhu top-lumsal ilerlemenin politik ve siyasi bilincinde ken-disini var ediyor.Doğuran, üreten, savaşan, kanayan, kahramanlıkgösteren emekçi Kürt kadının yaşadığı tüm zorluklarve direngenlik, Kürdistan’ın mazlum halkının çektiğiacının en çıplak acı gerçeğidir. Feodal yerleşik ge-leneğe egemen Türk devlet baskısına başkaldıran,hiçbir zaman boyun eğmeyen Geyik Ana’dan bah-setmek, devrimcileşen emekçi kadının gücünü an-lamak bakımından önemlidir. Geyik Ana direnenDersim kadınlarından biridir sadece... 37-38 Kat-liamının tanıklarındandır. Bütünüyle anlatamayızfakat toplumdaki yerinden ve direngenliğinden birnebze de olsa bahsedeceğiz.Kendi kavrayışını şöyle yalın ve öz ifade ediyordu.“Ana çocuksuz, devrim halksız olmaz” . Yaşamınbütün zorluklarına göğüs gerip aşiret içerisinde is-yanını gerçekleştirerek; erkek egemenliğine meydanokuyarak kadının hükmünü sağlar ve her ortamdasöz hakkı verilmeye başlanır. Bir şey yapıldığındakendisine mutlaka danışılarak, fikri alınarak işleryapılırdı. Feodal toplumun erkek egemen sistemiiçerisinde kadının üzerindeki katmerli baskıya da-yanılmaz haksızlıkların dışa vurumudur. GeyikAna’nın isyanı faşist Türk devleti tarafından ger-çekleştirilen katliamların ve zorla göç ettirmeninbire bir tecrübesini yaşamış ve yaşadığı acı gerçekleribilince çıkararak isyanını akıtacağı nehri bulmuştur.Bu gerçeklikten hareketle, partizanca yaşam kav-gasına hayatı boyunca kucak açmış, sahiplenmiştir.Hiçbir ayrım yapmadan bütün devrimcileri annesevgisiyle en iyi şekilde karşılar, maddi maneviolarak beslerdi.Devrimci mücadelenin gelişmesiyle beraber hak-sızlıklara karşı doğru çözümler ortaya koyan devrimcibir kültürle tanışması Geyik Ana’yı kendi duruşuve bilincinde bir üst aşamaya sıçratmıştır. Okumayazması olmamasına rağmen yaşam tecrübesiyleadaletli, özverili ve doğru bir yaklaşma pratik içeri-sinde elde ettiği birikimini insanlarla paylaşıp ko-nuşarak halk içerisinde elde ettiği birikimini insan-larla paylaşıp konuşarak halk içerisinde sevilen sa-

yılan biri haline geldi. Toplum içerisinde yaşanılansorunların çözünme yönelik partizanca yaklaşmıgeyik anayı daha da ön plana çıkmasına sebep oldu.Bu faşist türk devletinin dikkatinin üstine çekilmesibaskı işkence ve zor anlamına geliyordu. Çocuklarıhapishanelere atıldı. Yapılan işkencelere tanık olduişkenceye uğradı. 38 devam ediyordu. Gördüğü iş-kence karşısında hiçbir zaman geri adım atmamasısistem tarafından tehlikeli kadın olarak ilan edildive üstü “kırmızı kalemle” çizildi. 12 Eylül’ün askerifaşizan baskılarından Dersim fazlasıyla nasibinialdı. 1980 in baskılarından sonra 1984’e Edirne’yesürgün edildi. Fakat kadının hükmü Edirne de sür-meye devam etti. Türk milliyetçi sistemle dışlanıpaşağılanan bir topluluk olarak roman mahallesinetek odalı bir eve yerleştiren devlet yetkilileri “belkibu çingeneler içinde adam olursunuz” diye alayederek oradan uzaklaşırlar. Geyik ana nın fark gö-zetmeyen devrimci insanca yaşamı oradaki çingenehalkıyla kısa sürede ilişki geliştirmesini kolaylaştırır.Ve herkesin sevgi saygısını kazanır. Hergün karakolagitme imza atma zorunluluğu getirilmiştir. Bir sürehergün karakola imza atmaya gider. Bir süre sonra“artık bunada son vermem gerekir” diyerek karakolaimza atmaya gitmeyerek isyan eder. Malum faşistdevlet yetkilileri bu yaşlı tehlikeli kadını fazlasıylamerak eder. Zaman geçirmeden geyik anayı almayaiki minibüs dolusu polis gelir. Toprağından, yurdun-dan, kökünden kopardıkları tecrit edip yalnızlaş-tırdıkları bu yaşlı kadın almaya geldiklerinde hiçummadıkları bir direnişle karşılaşırlar.Roman mahallesinde ki halk sahiplenerek “biz geyikanamızı vermeyiz” deyip tavır koyarlar. Polisler di-reniş karşısında eli bol geri dönmek zorunda kalır.Durumu vali ye bildirirler. Vali dosya ya bakarak “bu kadın gerçekten tehlike yaratabilir. Buradan git-mesini sağlayacağım” der. Kadının direnişçi kişiliğikorkutmuştur valiyi. “ nereye gitmek istersen orayagit” der kurtulmak için ve sürgün kaldırılır. Akhisar’ayerleşir. Uzun bir süre Akhisar’da kalır. Baskı, de-netim devam eder. Devlet akhisar’da da rahatsızolmuştur. Geyik anadan ve sonra İstanbul a göç et-mek zorunda kalır.

Sürgünler kolay değildir ve ya-şanmadan anlaşılamazlar. Acıylaemzirilen insanların hikayeleri

vardır, direnişle örülü göç yollarında.Geyik ana devrimci çocukları ve to-runlarına, tanıyanlara güç veren du-ruşuyla son nefesine kadar partizancayaşamayı sürdürerek onurlu yaşa-mında taviz vermemiştir.

Page 18: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 17

Yolculuk...

Yolculukları sevmişimdir daima, hele de omuzbaşında sevdiklerin, yoldaşların varsa yol-culuğun asla bitmesini istemezsin… Kuşkusuz

bulunduğu yere göre yolculuk kendi özgünlüğü içe-risinde güzeldir. Dağlardaki yolculuğun onca yoru-culuğuna rağmen kim bitmesini ister ki? Sizlere buyolculukta esasen dağları anlatmayacağım, dağ-lardaki yolculukları başka sayılara erteleyelim. Yol-culuk köşemize mücadelede hayatımızdaki yolcu-luklara dair ekleyeceklerimiz olacaktır.Biz şimdi hapishanelerdeki istem dışı yolculuklardansöz edelim… İrademiz dışında gelişen bu “yolculuk-ların” taraflar arasındaki kıyasıya mücadeleyi birnebze de olsa sizlere taşıyalım. Sürgün ve sevkleresnasında düşmanın zulmüne ve umutsuz çırpı-nışlarına dair yaşadıklarımızı sizlerle paylaşalım.Kuşkusuz yaşananları abartmaya gerek yok, ziramücadelenin ufacık parçalarından sadece bir ta-nesidir. Buna rağmen bütünü oluşturan parçacık-lardan biri olması açısından her yerde olduğu gibi,bu parçalarda da sergilenen duruş çok önemli. Buönemi bilen devrimci tutsaklar sürgün ve sevklerinamacını boşa çıkarma ve yeni bir çarpışma mevzisinedönüştürme cüreti sergilerler.Gerici egemen sınıfların koruyucusu faşist Türkdevleti, akla gelebilecek her türlü yöntemle politiktutsaklara saldırıyor. Sürgün ve sevkler de saldırıların

bir parçasıdır. Korku ve acizliklerini gizleme gereğiduymayarak sevk edildiğimizi söylemeye dahi cüretedemezler. Bunun yerine yıllardır başvurdukları obildik yöntemlerine sığınmakta, adeta kaçırırcasınasürgün etmeyi seçerler. Bir sabah hiç hesaptayokken “mahkemen var” denilerek yalan söyleyerekring aracına götürdüler. Ringde adli bir mahkûmdan“sürgün-sevki” öğrenmiştik. Kapılara vurup slo-ganlar haykırdık, öfkelendik. Acıyorduk hallerine,acizlikleri gücümüzün haklılığımızın en berrak gös-tergesiydi. Biz de gülüşümüzle karşılıyorduk zaliminpervasızlığını. Kadınların binlerce yıllık köleliğindenuyanışını karşılarında görmek istemiyorlardı. Sistemkadınların her görkemli direnişini, uyanışını gördükçekorku dağları onları teslim alıyordu. Bu nedenle sal-dırganlık ve ahlaksızlıkta sınır tanımıyorlardı…Diğer bir yönde kısmi başarı elde etseler de halkınstratejik olarak gerçekliği karşısında daima güç-süzdürler. Halkımızın deyimiyle “bükemedikleri bi-leğin” gücünü gördüklerine şahit olmamız ve gururutaşımamız zulümkarın zulmünü geride bırakıyordu.Korku dağları teslim almışsa onların yüreklerini,bu bizim savaş siperlerimizin niteliğini gösteriyordu.Hırsızlık ve sömürüye dayanan sınıfları koruyangüçlerin tavrı, sınıf karakterlerine uygundur, bunagöre de yönelimlere girmektedirler. Sürgün ve sevkinyapılış tarzına da bu yansımıştı ama onlar gücümüzü

Page 19: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK18

küçümsemememiz gerektiğini bir kez daha hatır-latmışlardı bize. Türkiye-K. Kürdistan hapishanelerindeki kadınınsınıf bilinçli, cüretli duruşunu kaldıramayanlar, sis-temli bir saldırı olarak Sincan Hapishanesi’nde desürgünlere başvurmuşlardır. Bir nevi geçici çözüm-lere sığınmış olsalar da sistemin zorbalığına çareolamazlar. Zira bu yöntemleri her yerde ellerindepatladı. Devrimci tutsaklar nereye sürgün edilmiş-lerse götürüldükleri her yerde soluksuzca müca-deleye katkılar sunmaya devam etmişlerdir.Kuşkusuz her şeyde olduğu gibi burada da ilk andabelirsizlik hüküm sürer ancak bu belirsizlik çatışmaanında açıklığa dönüşür. Devrimci zorunluluğun bi-lincinde olanlar, doğruyu yapmakta da tereddüt et-mezler. Elbette bütün bunların yanında işin bir deduygusal boyutu vardır. Koparılıp sevdiklerinden,götürülürsün… Son kez vedalaşma, “hoşça kal”fırsatı tanınmaz. Bunun yarattığı öfkeyle yanıp kav-rulur yüreğin.Bu saatten sonra düşmanla irade savaşı şiddetlen-miştir. Doğru bildiğin tüm değerler adına zulümkârınyüzüne sevdiklerinin öfkesini de öfkene katarakkarşı duruş sergilenir… Bu çatışma mevzisinde yal-nızım ama bu haklı tavrımın gücünü asla eksilt-memeli, bunun için elinden geleni yaparsın. Koparılıp kapatıldığın ring hücresinde her şey iş-kenceye dönüştürülmektedir. Faşist, erk zihniyetingerici, uzlaşıcı tüm yaklaşımlarını boşa çıkarmairadesiyle donanır insan, tecrit sisteminin uygula-malarından biri olan ring aracındaki kamerayı pe-çeteyle kapatmak saldırı gerekçesi olur. Sonra ka-merayı açmamız durumunda buz gibi havada açtıklarısoğuk klimaları kapatabileceğini önerir. Şaşırmı-yorsun ahlakı olmayanların böyle davranmasına,bize reddetmek kalır sefilce pazarlık önerilerini.Karşı protestoya dönüştürüp, sloganlar eşliğindekapı dövüp faşist zihniyetleri mahkûm edersin. On-lardan moda tabiri haline gelen “siz diyalogdan an-lamıyorsunuz” gibi gayri ciddi pişkince bir cevapduyduğunuzda gizli gülümseme hakkını kullanı-yorsunuz ister istemez. Nihayetinde soğuk havada açtıkları soğuk klimaadeta soğuğu iliklerine değin hissettirir. Bildiğimizbu eski numarayı boşa çıkardık. Onlar soğuk havadasoğuk, sıcak havada ise sıcak klimayı açmaya devamederler. Zihnime yazın sıcağında kızgın güneş altınabırakılan ring aracında şehit düşen devrimci tutsaklardüşer, aynı sürgün yollarında işkencelerde beden-lerinin bir kısmını yitiren devrimciler… devam ediyorişte tarihsel yürüyüş… Bedenimiz üşür ama bilincimizgiderek sınıf özlü bir ışıltıyla donanır. Sürgün-sevkboyunca marşların, türkülerin, şiirlerin tonu dahada yükselir. “Güneşi İçenlerin Türküsü”nden akıldakalan kıtaları okumak, başka olağan durumlardan

çok farklı bir tat bırakır ruhumuzda. Akabindemehter marşını açarak yanıtlasalar da durmak yok…Uyan artık uykudan uyanUyan esirler dünyasıZulme karşı hıncımız volkanBu ölüm dirim kavgası…Devam edip giderken metalik radyonun sesi kısılır.Gizli bir uzlaşma ister gibi devrimci kadının susmasınıisterler. Mekânın geri uzlaşmasına geçit vermeden“feda olsun canımız halk savaşına” marşıyla dağların,zindanların, alanların gücünü birleştirir, cevap ol-mak… O çokça bildiğimiz ırkçı, kafatasçı marşlarınyükselen metalik seslerin hükmü kalmamıştır ar-tık.Bu gülünç durum karşısında susmuyoruz, geri kit-leleri maniple etmenin geri silahları bize karşı kul-lanılıyor. Ancak bu kez de yanılgıları o marşlarınabenziyordu. Bizi susturmak bir irade çatışmasınadönüşür. Boyun eğmeme, saldırılarınıher tavrımızda yıkı-

Page 20: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 19

ma uğratma duruşudur; önemlidir.Bizim güvenimiz, haklılığımız emeği üretenlerinmayasındandır. Kardeş halkların türkülerini, marş-larını, enternasyonalin dizelerini alabildiğince gürsöylüyoruz, susturamazlar. Sesi giderek yükseltselerde onlar da bir süre gülünçleştiklerinin farkınavarmış olacaklar ki kısıyorlar sesi… Diğer yandankapının dövülmesi etkili oluyor kuşkusuz. Sürgün-sevkleri yol boyunca çeşitli şekillerde pro-testo ediyoruz. İşkenceye dönüşen bu sürgün-sevkyolculuğunda düşmanın beklediği gerçekleşme-miştir. Tüm faşistçe saldırılara başvurmaktan geridurmamaları da bundandır. En insani ihtiyaçlar olaniçme suyunu bile engellemeleri, tuvalete götürme-meleri başka nasıl izah edilebilir? Böbrek sorunlarıolan tutsaklar için bu yaptırımın nasıl bir işkenceyedönüştüğünü anlamak zor değil. Bu türden insaniihtiyaçları engelleme ya da saatlerce uğraştırma-larının karşısında tutsakların direnmekten başkayolları yoktur.

F tipi tredman mantığına göre uy-sal davranmak, emre itaat etmek,asker olmak gibi derdimiz olma-

dığından saldırılar da kaçınılmaz oluyor.Bizler de devrimci görevimizin bilincindeolan kadınlar olarak gereken cevabıverme azmiyle doluyuz. Bu sürgün-sevkte de böyle olmuştur.

Haliyle bir alınan yer, bir de bırakılan yer vardır. Sür-gün edildiğimiz Adana/Karataş’a varıyoruz ve ge-reğince selamlanıyoruz(!). Geldiğimiz hapishaneninfaşist mantığıyla örtüşen uygulamalarla karşılaşı-yoruz, direniş tavrımızı ortaya koyuyoruz. Kuşkusuzbunların da kendine has bir bedeli olmaktadır. Bizlerbu bedeli onur olarak taşıyoruz. Kim güçlü? Silahladonatılanlar mı yoksa bu silahlar karşısında direnendevrimci kadınlar mı? Elbette güçsüzlükleri yol boyumorallerini bozmuştu. Hapishanenin gri girişinde,kendilerince son hamleyle alaya almaya çalışarakdurumlarını gizleyerek, “yapma… Bak arkadaşlarıneşyalarını göndermişler, seni gönderirken mutlular”diyerek gülünçleştiler. Ama bir süre sonra bu geri-ciliğin sesi çıkmaz hale geliyor. Zira konuşturmu-yoruz… Karşılayanlar ise olanları ilgiyle, futbol izlergibi izliyordu. Durum hem gülünç hem de itici gelmeyebaşlıyor. Son sözü söyleyip susuyoruz.Diğer yandan yeni hapishaneye giriş merasimi devameder. Kadının cinsiyeti gözetilerek cins kimliğineyönelinir. Karşı direniş sonucunda bu acizliklerindende bir şey elde edemeyeceklerini anlayıp geri adımatarlar. Direnişe karşı arama işkencesi, taciz ve ha-karet saldırılarından sonra sürgün yolculuğu ta-mamlanıyor. Elbette yeni bir saldırıya kadar…Devrimci iradeyi kırmaya dönük akla gelebilecekbirçok psikolojik savaş metoduna başvurulur. Amabunları boşa çıkarmak sanıldığı gibi imkânsız değildir.Zira başarmak için ilk adımı atanların kazanacağıyarınlar hayal değil, gerçeğin en yakın halidir. Buberraklığın tarihsel, toplumsal, sınıfsal özünü omuz-layanların gelecek için söyleyecek sözü var. Bu sözüsöyleyenler olarak kendimizi ve hayatı yeniden ya-ratma azmiyle sarılıyoruz geleceğimize. Mahpus-hanelerde sürgün veya başka saldırı yöntemlerinin,yakılan bu meşaleyi söndürmeye gücü yetmez.Büyük yolculuklara çıkanlara sürgün saldırıları ney-leye…2010’da Sincan Kadın Hapishanesi’nden zorla Mersin,Kırşehir, Karataş Hapishanelerine sevk edildik. Dev-rimci, komünist kadınlar da F-Tipi tecrit-saldırı kon-septinde kesintisiz saldırılara uğramaya devamediyor. Her sürgün bir yolculuk, her yolculuk özündebir çatışma ve direniştir hapishanelerde…

Page 21: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK20

Hapishaneler tarihi, sınıf mücadelesinde ezen sı-nıfların ezilenleri bastırma ve tecrit koşullarınahapsetmek, yıldırmak yönteminin bir parçası olarakburjuva-feodal sınıflara hizmet etmek için bilinçlive sistemli bir şekilde yaptığı caydırma ve sindirmepolitikasıdır. Ülkemizde ise bu politikanın özel ko-şulları yaratılmış, devrimci-ilerici-demokrat-aydınkesimi tecrit koşullarında yok etmek, sisteme karşıteslim olmayanları ve ona karşı direnenleri ise tecritkoşullarına hapsederek susturmaya çalışmıştır.Özelde F tiplerinin mimari yapıları ve iç işleyişinebakıldığında tecritin derinliğini görmek mümkündür.Yürürlükteki ceza infaz yasaları tamamen öldürmeve sindirme politikalarına elverişli bir şekilde dü-zenlenmiş yasal kılıfı dahilinde, sınırsız, istediğiniyapma özgürlüğü tanınmıştır. Faşist hükümlerinuygulandığı astığım astık, kestiğim kestik dedirtensaldırganlıklarıyla muhaliflerini kanlı politikalarıylaegemenlerin çıkarı uğruna bastırmaktadır. BaştaABD-AB patentli bu politikanın uygulanmasının te-mel amacı, toplum içinde sistemin politik-siyasizorbalığına sesini yükseltebilecek dinamikleri ses-sizleştirmek, sessiz ölüme mahkum etmektir. “Yük-sek güvenlikli” tanımlamasının amacı da bunu güt-mektedir. Toplumu içinden soyutladığı bireyi “ka-rantina” altına alarak düşünen, yazan, çizen insanlarıüretimden koparmak, ağır tecrit koşullarını sürdü-rerek toplumdan tamamen ayıklamaya çalışmak-tır.Bu paranoya hapishane bünyesinde şiddetli siste-matik karşılığını bulmakta ve siyasi tutsakların

adeta göz göze gelmesi, selamlaşması bile suç olaraktanımlanmaktadır. Burada temel sorun devrimcitutsakların yaşamdan kopması, hatta üreten değil,her şeyi sürekli isteyen bir hale gelmesi bir nevikendi yaşam duruşunun anlamını yitirmesi, sor-gulamaması, egemen sınıflar için bir tehlike olmaktançıkmasıdır. Türk hakim sınıflarının öz olarak niyetiise kapatma, sessizleştirme, liberalleşen bir noktayagetirme ve inceltilmiş politikalarla insanların bilincinive iradelerini teslim almaktır. Devrimci yaşam, dev-rimci üretimin yapılmaması yönünde hakim sınıflarınyarattığı bu karşıt örgütlenme ve teslim almak-alamıyorsan tecrit içinde üretimden koparmak, ha-yatla bütün bağlarını kesmek, hücre içinde yalnız-laştırmak ve psikoljik baskı altına almak hakim sı-nıfların politik örgütlenmesine engel olmayacakdüzeye getirmektir. Bu zalimce saldırı dışarıdakihalk kitlelerinin ezilmesi ve sindirilmesiyle karak-terizedir.Biz komünist ve devrimcileri iradelerinin sınandığıve hapishanelerde, yeniden ürettiğimiz sınıfsal dev-rimci muhalefetin içeriden dışarıya yansımalarıylayarattığı halkımızın devrimci sınıfın devletin şiddetinekarşı birleşerek güçlenmesini istememektedirler.Hakim sınıfların sömürüsüne, devletin vahşi şid-detine karşı sesini yükselten tüm muhalif kesimindayatılan hapisliği bertaraf etmek için devrimcicepheyi mücadeleyle örerek devrimcilerin üzerindekitecrit koşullarını da kıracaktır. Biz bütün tutsak düşmüş komünist ve devrimcileryaşamımızda üretim alanları oluşturarak, sessiz

Hücrelerdedevrimci irade

Page 22: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 21

kalmayarak, insanlık dışı politikaları her alanda altedebileceğimizin bilincindeyiz. Toplumu hapishanedetecritin bütün saldırı ve teslim alma oyunlarının birişe yaramadığını devrimcilerin hayatı üretmekteolduğunu ve her doğan yeni günde, yeniden üret-tiklerini taşıma çabamızı sonuna kadar götüreceğiz.Devrimci yaşamın böylesi koşullarda yazılarımızla,resimlerimizle, şiirimizle hayatımızın sadece hücreylesınırlı olmadığını dışarıdaki sınıf mücadelesinin birparçası ve en sıcak çatışma siperinde olduğumuzbilinmelidir. Evet, hapishanelerde biz devrimcilerinyapacakları sınırlı olabilir ama bizler bu sınırlarınufkuna bakarak hareket etmiyoruz. Devrimci duruşve tavrımızla düşmana karşı direnirken halkımızlaolan kopmaz bağımızı ortaya koyuyoruz. F tiplerinde azgınca saldırsalar da, siyasi tutsaklaraher alanda faşist uygulamalarını dayatsalar da şiirokumamıza, türkü söylememize, sloganlarımızıhaykırmamıza engel olamazlar. Genelgelerin bileyok sayıldığı, hukukun işlemediği, darbe rejimin iş-lediği, adaletsizliğin hüküm sürdüğü, insan yaşamını,onurunu ayaklar altına aldığı, hasta tutsakların ses-sizce ölüme mahkum edildiği, fiziki yok etme veteslim alma süreccinden geçtiğimiz bu dönemdede hapishaneler irade savaşının siperi olmaya devametmektedir.

Hapishanelerde devrimci yaşamiçin üretim, paylaşım ve diren-menin olmazsa olmazı hücre-

lerin tecrit çarklarının kırıldığı devrimciiradenin duvarların dışına taşırılmasıbirbirinden koparılamaz. Tecritin dev-rimci yaşamı teslim alamadığını, ya-şamda yoldaşlığı esas alarak devrim-cileşerek dönüşmeye devam edenlersözlerini söylemeye devam ediyorlar.Siyasi tutsakların bağrında büyüttüklerio haykırışı cüret ederek devrimci çığlığadönüştürmek, tarlada, fabrikada, so-kakta, dağda hakim sınıfların sömürücüzorba düzenine karşı irademizi koyarakyeniden ve yeniden dikilmektir. Ha-pishanelerde ilmik ilmik direnilerekyaşam örülmeye devam ediyor.

Page 23: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK22

ANI

Güzel ve hareketli bir güz mevsiminde tanımıştım Delalyoldaşı. Sessiz, sakin bir yapıya sahipti. Onu bazen nekadar da baksan derinini kolay kolay göstermeyenMunzurların derin göllerine benzetirdim. Bu sözümeçok gülerdi. Zira o sessiz sakin olduğu kadar vakurbir edaya da sahipti. Onu tanıdıkça nasılda mütevazıve hesapsız bir sevgiye sahip olduğunu görebiliyor-dum.Önceleri neredeyse “ukala” diyebileceğim denli kibirligörünen bu özgür kadın zamanla bizi kendi öz kişiliğiyletanıştırdı. Delal çalışmış olduğu tekstil işinde her emekçikadın gibi çifte sömürü ve baskıyı yaşamıştır. Emekçidünyası onu mütevazı yaptığı gibi bir o kadar da zengin-leştirmişti. Delal’imizle hayata dair her şeyi paylaşabiliracı ve sevinçleri bölüştürebilirsiniz. İnandığıgüzellikler gibi bunu taşımasını bilen nitelikledonatmıştı yüreğini, bilincini. Koşullarımız zordu hayli yıl 96 askeri harekâtlararttırılmış, sürekli peşimizdeydiler. Karşı dev-rimin iç uzantılarının akıbetini öğrendiğindenfaşist güçler daha da azgınlaşmıştı. Delal kısa süredenasılda gerillanın zorlu yaşam koşullarına adapte olmuştu.Doğa ile kısacık zaman diliminde kardeşleşmişti. Kuşkusuzemekçi özelliklerinin bu kaynaşmada payı büyüktü. Ancakbu tek başına etken değildir. Zira yoldaşın toplamıçok daha fazladır. Bunu zaman geçtikçe dahaiyi anlıyorduk. Onun ataerkil ve kapitalist tümyönelimlerine karşı özgürleşmenin en doğru yo-lunu nasıl keşfettiğini ve o özgürlük yürüyüşünekatılmak için nasıl da kendisiyle çatıştığını heyecanlaelleri titreye titreye anlatması görülmeye değerdi. Ko-

SONGÜL KAÇAR

Page 24: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 23

şulları aşıp gelen Delal’ımız dağlarla kardeşleşme-sinin, düşleriyle bütünleşmenin yanında sıradanlığınötesinde anlam buluyordu.Dağlarda sıradanlığı aşarak kardeşleşmek öyle sa-nıldığı kadar da kolay değildir. Doğa ile doğallaşmanınen güzel örneğini kadınlar sergilerdi. Bizim için veDelal’de sadece doğayla doğallaşmamış onunlabirçok açıdan bütünleşmişti. Sınıf mücadelesi açı-sından da aynı bütünleşme iradesini göstermişti.Delal yoldaş, doğanın zorunluluklarıyla sınıf müca-delesinin kanunlarını doğru şekilde kavrayanlardandı.1996 Karşı Devrimci Hücre (KDH)’nin açığa çıktığıdönemde tereddütsüzce partiyle zorlukları göğüs-lemiş, üzerine düşen vazifeleri yılmadan yerine ge-tirmiş biriydi. Yaşamımızdaki görevleri o her zamanki sade gülümsemesiyle karşılar ve layıkıyla dayerine getirirdi. KDH’nin partimizce açığa çıkarıldığı1996 yılında Delal yeni ve politik bilincinin geri ol-masına rağmen dost ve düşman arasındaki ayrımıyapmakta zorlanmamış, o vakur edasıyla parti çiz-gisini pratikleştirmiştir. Safların arındığı kadar saf-lardaki bireylerin arınabileceği bilincinde olandı.Zorluklar aşıldı parti yoluna devam etti. “Ataerkil sistemde ikinci cins kimliğimiz tanrı vergisigibi benimsetildiği, biz kadınların da bu köleliği ka-derimiz deyip sineye çektiğimizi sen de biliyorsun.Ben de bir zamanlar o örgütsüz göğün yarısı ka-dınlardan sadece birisiydim” der, uzun uzun kafasallardı.Delal buna isyan ederken kadındaki pratik, politik,felsefi, kültürel vb. geriliğin erkeklerde oranla dahabüyük olduğunu ve bunu aşmak için çaba harcayankadınlardan biri olmak istediğini her defasında dadillendirirdi. Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi KDH’ye olanöfkesi ve kini sıradan değildi. Zira o kurtuluşundönüştüğü mevzilerden geçtiğini çok iyi biliyordu.Dolayısıyla bu mevzinin öyle ya da böyle geriye itil-mesi varlık-yokluğu tartışılır hale getirmeye çalış-masına dipdiri kızıl inancıyla karşı duruş sergilemişti. Dağların sevgili kızıl karanfili Delal’imiz çok kısakalabilmişti gerillada. Bu da yürüttüğümüz müca-

delenin diğer yönüdür. Her an her dakika ölüm veyaşam iç içedir dağlarda. Evet 1996 ölüm orucu sü-resince yoldaşlarımız hapishanelerde faşizme karşı“özge fidanca” bir direniş savaşı başlatmışlardı. Ge-rillada da silahlı eylem yapılacaktı. Delal de bir grupyoldaşıyla eylem birliğine seçilmişti. Bu görevlen-dirmede yer almak onu müthiş mutlu etmişti. Cüreti,tutkusu, öfkesi başkaydı. “Her şeyi iç içe yaşıyorum”çok sevinçliydi kara kızımız. Nasıl mutlu olmasın kisoracağı hesap dirhem dirhem eriyenlerin iradesindeanlam bulacaktı. Ayrılıp birliğe doğru yürüdüğündegeri dönüp gülümseyerek “ göreve çıkacağız göreve”demişti. Bir ihbar sonucu kuşatıldıkları yerde düş-mana karşı şaşmaz bir kararlılıkla nasıl da diren-diklerini yoldaşlardan öğrenmiştik. Bu ölümcül ça-tışmada iki kızıl gülümüzü yitirmiştik. İki yoldaşı,iki kız kardeş kadının, insanın özgürlüğü için tu-tuşturmuşlardı yüreklerini. Kanları daha kurumadanbiz de yaşanan o direnişe tanık olmuştuk. Delal ve Rojda yoldaşın bu çatışmada onlarca düşmanaskeriyle hesaplaşmaları binlerce yıllık özgürlüktutkusuydu. Ataerkil egemen sistemin kolluk güç-lerine öfkeleri bilendikçe bileniyordu. Bu bilinçle ça-tışan iki kadın savaşçı gerilla özgürlük mevzimizidaha da büyüttüler. Aynı yerde yaşam vermişlerdigeleceğimize. Ve son kez kucaklaşacağımızı bilmedensözler vermiştik.. Yüzlerce hatta her milletten binlercekadın onun yaptığı gibi zulme başkaldırarak onunaktığı nehirlere akmalıydılar. Başka da olmazdı kizaten. “her yeşil dağın sırtında kızıl bir kadın olma-lıydı” nasıl da yakışırdı ifadelerine.Daha sonra yoldaşlardan öğrendim cüretli cesaretini.Hiç şaşırmamıştım. Delal kendisiyle özdeş olanıyapmıştı. Yoldaşımı Mg3’le taramışlar. İnce uzunbedenine onlarca mermi saplanmış o kendisini yol-daşlarına siper etme ruhuyla şehit düşmüş.

Delal ile Rojda emekçi işçi kadın-ların mücadele içerisinde hertürden gericilikten arınarak öz-

gürleşmenin en bariz örnekleriydiler.

Page 25: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK24

5 Ocak sabahı evinin kapısını açtığında, Ankara’nınayazı çarptı yüzüne. Sanki derin dondurucunun ka-pısını açmıştı. Kapıyı ardından kapatıp, dizlerineinen kabanına daha sıkı sarıldı. Çenesini, fular gibiboynuna sardığı eşarbının ardına gömdü. Tenha so-kakta, botlarının gıcırtısını duyuyordu. Eldivenlielleri kabanının cebinde, parmaklarının arasındakibilyeyi çeviriyor, beş parmağıyla okşuyor, bazen deparmaklarının arasında sıkıştırıyordu. Adam, ço-cukuluğundan kalma ve içinde gökkuşağının renkleriolan bilyeyi altı ay önce hediye etmişti.Caddenin kaldırımındaki iki adamın laf atmasıyla,taşlanıp düşürülen elma gibi düştü düşlerinden.Yüzündeki gülümsemenin yerini öfke aldı. Bilyeparmaklarından cebinin derinliğine düştü, dereyedüşen çakıl taşı gibi. Adımlarını hızlandırdı, otobüsdurağında beş altı adam ve bir kadın vardı. Caddedengeçen araçların plakalarındaki harflerin kısaltmalarolduğunu düşünerek açılımlarını yapmaya başladı.Ne zaman duraklarda sıkılsa, kendi icadı bu oyuna

başlardı. Plakasında AKZ harfleri olan otomobil se-lektör yapıp, korna çalarak önünde duracak kadaryavaşladı. Direksiyonda olan adam, yılışık bir yüzle,boş olan ön koltuğun üzerine doğru eğilmiş, kapıyıaçacakmış gibi duruyordu. Yüzünü durağa çevirince,patinaj yaparak duraktan çıkıp uzaklaştı. İçinden“armut kafalı zağar” dedi. Polis otobüsünün buğulucamlarından, polislerin silüetleri görünüyordu. Eg-zozsundan simsiyah duman çıkararak geçip gitti.Adamla karşılaşma düşüncesi, cemre düşürüyorduyüreğine. Bineceği otobüsün önünde durdu, üç kapısıaçıldı. Arka kapılardan inen yolcular oldu. Tıka basadolu olmasa da birkaç durak sonra dolacağını bili-yordu. Adamın olmama ihtimali ve binme zorunlu-luğu! Otobüsle arasındaki yüz santimlik mesafe,alevden bir duvardı sanki. Gayri ihtiyari, ayağını ba-samağa atıp çelik renkli trabzanı tuttu, öğrenci kim-liğini şöföre gösterip, elektronik biletini bastı. Boy-nuna doladığı eşarbını burnunun üzerine çekti. Ar-kaya yöneldi. Otobüs hareket edince ayağının altından

İKİ KİŞİLİK KORTEJKendilerini doğuran kadınlara…

Page 26: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 25

halı çekilmiş gibi oldu, çarptığı adamla göz göze ge-lince, yüzündeki anlık mahcubiyetin yerini gülüm-seme aldı. Yol boyu düşlerinde olan adama sarılmaisteğini bastırıp, tutunarak dengesini sağladı. Adamınçantasını alıp boynuna asmasına, nazlanıp, belli be-lirsiz itiraz etti. Günebakana tutunmuş sarmaşıkgibiydi. “Ne çok istiyorum, kavgada da böyle omuzomuza olmayı. Çantam bende olacak ama geçen ayda tiyatro biletimizi ödemiştin.” Adamın gülümse-yerek bakışlarına, kaşlarını çatıp yüzünü pencereyeçevirdi. Ankara’nın soluk ve soğuk görüntüsü akı-yordu gözlerinin önünden. “Neden çantamı almasınafırsat verdim ki”. “Almasaydı bu defa da neden al-mıyor diye yakınırdım”. “Sımsıkı sarılsa ya.” “Sensarıl”. “Ben kadınım”. “ Yine mi mazaretler”. “Of yabi sus”. Otobüs değil de, bulutlara binmişti sanki.Adamın boynuna sarılıp gülen gözlerini ısırırcasınaöpme isteğini derin nefesler gibi dolduruyordu içini.Patlamak üzere olan badem tomurcuğu gözlerini,adamın gözlerinden çantasına kaydırdı. “Sınırlar ol-masa dolaşacak dünyayı”.

Aynı üniversitede okudukları adamın illegal birörgüte sempati duyduğunu, günün birinde dağlara

gideceğini biliyordu. Alıp çantasını sırtına atarkenarkasında duran kadına çarptı. Dönüp, titrek sesiyleözür diledi. Adam “bir gün de sağa sola toslamadanin, bin” der gibi bakıyordu. “Gideceksin biliyorum”.Otobüs durakta durdu, kapıları açıldı. Son basamağınabasmadan atlayarak indi. Hızlı adımlarla okula yö-neldi. “Gidecek” kelimesi halka halka genişliyordudüşüncesinde. Sanki her kalp atışı bu kalimeyi söy-lüyordu. “Gidecek” “Gidecek” “Gidecek”. Adam ye-tişirse yine “sulugöz” diyeceğini biliyordu. Ankara’nınayazı gözlerini kurutunca yavaşladı.

Giriş kapısının sağında ve solunda iki panzerin ya-nında öbek öbek polisler vardı. Tasmalarını polislerintuttuğu beş-altı kurt köpeğinin soğuk bakışları al-tında, okulun bahçesine birlikte girdiler. Çantasınıyolda karşılaştığı arkadaşına verdi. En önde duran,örgütlü arkadaşlarının yanına gitti. Adam ise yolunadevam edip orta sıralarda olan örgütlü arkadaşlarınınarasına karıştı. Yürüyüş hazırlığı yapılırken sık sıkkaldırıma çıkıp adamın içinde olduğu gruba bakı-yordu. Montundan tanıdığı adam sürekli harekethalindeydi. Arada bir kortejin önüne çeviriyordu yü-zünü. “Kesin gülümsüyordur”. “Koşarak git sarıl”.

Page 27: Devrimci Fark - Sayı 1

“O kanatlanarak gelip sarılsın”. Yürüyüş esnasındapankartın bir ucundan tutmasını isteyen erkek ar-kadaşına çattı.“Geçen gün de pankartı ben tutmuştum, siz de uzu-neşek oynamıştınız. Saldırı olunca da koca pankartbenim başıma kaldı. Çatışmaya katılamadım” dedi. Sesinin böyle yüksek çıkışına kendisi de şaşırdı,üzerine çevrili gözlerden utandı. “Cesaretleniyorsunküçük hanım, haydi hayırlısı”. Yüreğinden hınzırcagülümsedi. Kortejin ortasına çevirdi yüzünü. Par-maklarının ucuna basıp dikleşse de balerinler gibi,adamı göremedi.Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yüzlerce öğrencisloganlarla, pankartlarla çıkış kapısına doğru yü-rüyüşe geçti. Sorunlarını, taleplerini ilgili kurumlaraduyurmak için basın açıklaması yaparak dağıla-caklardı.En önde “parasız eğitim istiyoruz” pankartınınhemen arkasında yürüyordu. Çıkış kapısını kapatanpanzerlerin önünde polisler, polislerin önünde deköpekler duruyordu. Bir grup polisin, köpeklerinönüne geçip tek sıra olduklarını gördü. Geniş ağızlı,kısa namlulu tüfeklerin hedefiydiler. Tek sıra olanpolislerin patlattığı tüfekler, beş, on saniye slogansesini bastırdı. Üzerine gaz bombaları yağdı. Ardıardına, patır patır düşen gaz bombaları yılan gibitıslayıp topaç gibi etrafında dönerek gaz püskür-tüyordu. Yüzlerce öğrenci olduğu yere çökmüş ök-sürüyordu. Arada birkaç boğuk, yarım slogan sesiduyuluyordu. Gözlerini açamıyor, nefes alamıyorlardı.Gazlı siste kaybolmuşlardı. Bulutların ardından sesiduyulan uçak gibi, öğrenciler görünmüyor, sadeceöksürük sesleri duyuluyordu. Burnunun üzerineçektiği eşarp gazı solumasını engellemiyordu. Hersoluk alışında öksürüğü şiddetleniyor, doğum san-cılarına tutulmuş gibi yerde kıvranıyordu adeta. Kanbulaştı eşarbına, sanki yüreği çıkmıştı. Kaplumba-ğanın kabuğuna çekilmesi gibi, başını kabanınıniçine çekti. Havlamalarını duyduğu köpeklerin salyalıağızları canlandı gözlerinde. Dizlerini karnına çekipelini sağa sola salladı. Gittikçe azalan tüfek patla-maları kesildi. Kabanını başından sıyırdı. Tül perdeninarkasından bakıyor gibiydi. Kaldırıma çökmüş adamı,dağın burcuna konmuş kartala benzetti. Yaralı ol-duğunu bilmiyor, damlayan kanı görmüyordu. Bal-tanın vurulmasıyla ağaçta oluşan yara gibi… Gazbombasının çarpmasıyla alnından yaralanmıştıadam. Burnunun ucundan kan damlıyordu asfalta.Gazlı sis dağılınca toparlandılar. Gruplar yine kortej

oluşturup yürüyüşe kaldıkları yerden devam ettiler.Slogandan çok öksürük sesi duyuluyordu. Yaklaş-tıkları polis barikatının önündeki köpekler havlayarakileri atılıyor, tasmalarını zorluyorlardı. Önü açılanpanzerler, ileri hareketlenerek üzerlerine tazyiklisu sıktı. Çarpan suyun şiddetiyle yere düşenler ara-sındaydı o da. Sol kolu omzundan kopmuştu sanki.Panzerler dizginlerinden sıyrılmış, ağızlarından ateşpüsküren canavarlar gibiydi… Çarpan su yerde sü-rüklüyor, yuvarlıyordu… Elleriyle yüzünü kapatmış,soğuktan titriyordu.

“İçinizde yüzlerini gizleyen provokatörler var. Elle-rinde taş var. Onların sizi yönlendirmesine izin ver-meyin, dağılın” anonsunu duydu. İlk defa böylesineşiddetli bir saldırıyla karşılaşıyordu. Adamın sesiyankılanıyordu. “Zor zorla alt edilir” Karşısındakigüce baktı, tepeden tırnağa silahlıydılar. “Önce gazsıktılar, sonra su, demek ki bir adım sonra kurşunsıkacaklar”. İlk adımlarını atan çocuklar gibi, sen-deleyerek ayağa kalktı. Kenarlarında salkım salkımçiçek oyaları sallanan, kırmızı gül desenli siyah çer-çeveli, beyaz eşarbını yüzünden boynuna sıyırdı.En öndeydi, arkasında beyaz pankart ve yüzlerceöğrenci vardı. Saçlarını ensesinde tutan lastik to-kadan kurtulunca üç dört bukle saçı yüzüne ya-pışmıştı. Eldivenlerinin ucunu açıp katladı, parmak-larının ucu açıktaydı. Sağ eline aldığı simsiyah taşsanki kömür parçasıydı. Yüzünde mağrur bir gü-lümseme ve cesaret, gözlerinde geleceğin ışıltısı…Anonsun yapıldığı panzere yöneldi, vuracağındanemin olunca taşı fırlattı. Coplarını kılıç gibi havadasallayarak saldırıya geçti polisler. Hepsi maskeliydi,yüzlerini gizlemişlerdi. Suratına sıkılan biber gazınasırtını döndü. Başına vurulan copla olduğu yereyığıldı. Tekmelendi, ezildi… Geride onlarca yaralı bı-rakılarak öğrenciler dağıtıldı.

1 Mayıs günü gün ağarmadan, kızıl bir bayrak gibidalgalandırarak yüreklerini, düştüler yola. Omuzomuzaydılar, dillerinde marşlar… Durdurduğu adamabaktı! Boynuna sarılıp ayaklarını yerden kesti, ikigözünden uzun uzun öptü. Badem tomurcuklarıpatladı. Adam, badem gözlerden öptü. El ele tutuşaniki kişilik kortej, 1 Mayıs Marşı’nı söylemeye başladı.“Yepyeni bir güneş doğar. Dağların doruklarında…”Ankara’yı terk ederlerken, ardlarında kortejler oluş-muştu kavga gününde.

DEVRİMCİ FARK26

Page 28: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 27

AKP ile doruk noktasına ulaşandeğişim sürecinin ulusal veuluslararası hangi politikaların

neticesinde yaşandığına yönelik teorikbelirlemeler ve derin analizlere girmekyazının amacını aşacağı ve bu yönlüyeterince analiz yapıldığını-yapılacağınıdüşündüğüm için daha çok günlük ya-şamda nelerin değişmediğini anlatmayaçalışacağım.

Yaklaşık altı aydır tutsak olduğum için hücrem dı-şında çıkıp giden yaşama katılma şansım da elimdenalınmış durumda. Televizyon, gazete, mektup gibiaraçlarla yaşadığım yabancılaşmayı kırmaya ça-lışsam da geçen süre zarfında yaşananlar oldukçaciddi bir yabancılaşma içinde olduğumu gösteriyor.

“Değişim-dönüşüm” son aylarda en çok karşılaştığımiki kelime. Yabancılaşmadan kastım da ülkemizdeyaşanan bu değişim süreciyle ilişkilenmedir. İçindebulunduğum fiziksel ortamdan olsa gerek ülkedeyaşanan değişimle hücremdeki değişimin kodlarıuyuşmamakta. Bu uyuşmazlığı daha iyi anlatabilmekiçin değişen ülke kodlarıyla değişmeyen hücre kod-larını çok kısaca ifade etmek istiyorum. Malumunuz,önceliğiyle beraber yaşanan uzun soluklu bir süreçolan ülkedeki değişim AKP ile beraber final maçını

oynamaya hazırlanıyor. Aslında bizlerin yabancısıolmadığımız (hem Kaypakkaya tarafından kırk yılönce oldukça berrak bir şekilde yapılan analizler,hem de ezilen emekçiler olarak yaşamın canlı pra-tiğinde yaşadıklarımız neyin ne olduğunu daha iyianlamamıza vesile olmuştur.) TC devletinin üzerineinşa olduğu yapı, tam bir bombardımana tabi tutu-larak değiştirilmesi gerektiği yönlü propaganda eş-liğinde restore edilmekte ve restorasyon çalışmasıezilenlere, emekçilere, devrim, demokrasi, özgürlükolarak pazarlanmaya çalışılmaktadır. Vesayet vestatükoya karşı “demokrat-liberal” AKP öncülü-ğünde tam bir taarruz hareketi yapılmaktadır. Dok-san yıldır halkı ezen, baskı altında tutan, her türlüzulmü reva görüp uygulayan bu kahrolası vesayetsistemi, “demokrasi” ve “özgürlük” kılıcıyla darbe-lenmekte, bu sistemin en temel kurumları olanyargı, ordu, polis teşkilatı, eğitim kurumları, parla-mento vs. temizlenerek “demokrasiye” ve “özgür-lüğe” açılıyor. Derin devlet deşifre edilip “yargılanıyor”,katliamcılar yargı önüne çıkarılıp “hesap” soruluyor,darbeci generaller görevden alınıp tutuklanıyor…yani en özlü ifade ile faşizm ortadan kaldırılıp “de-mokrasi” tesis ediliyor. Tüm bu saydıklarıma inan-mayanlara son YAŞ toplantısında çekilen fotoğraflaraYAŞ öncesi özetlemeye çalıştığım bu fotoğrafınuzaktan görünen hali böyle fakat; parlayan her şeyaltın mıdır? Sorusunu sorup fotoğrafa biraz dahayakından bakalım.

2011 yılında neler olmuş-oluyor

AKP ile doruk noktasına ulaşan değişim sürecinin

Hücremdekideğişimin kodları

Page 29: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK28

ulusal ve uluslararası hangi politikaların neticesindeyaşandığına yönelik teorik belirlemeler ve derinanalizlere girmek yazının amacını aşacağı ve buyönlü yeterince analiz yapıldığını-yapılacağını dü-şündüğüm için daha çok günlük yaşamda nelerindeğişmediğini anlatmaya çalışacağım. Mesele dahaöncesine dayansa da tespitlerimizi AKP’nin hükü-mete geldiği 2002-2011 arası kesitle sınırlandıralım.Yine haksızlık olmaması için önce de olsa değişimdediğimiz süreç, ha deyince olacak bir iş değil. Geçensekiz yılı hazırlık evresi olarak alıp değişime iknaolduğumuz 2011 yılında neler olmuş-oluyor ona ba-kalım. Belli başlı sorunlarda yaşananları kısa kısamaddeler halinde aktarmaya çalışalım;İşçi, köylü, emekçilere yönelik hak gaspları hız kes-meden devam ediyor. Sendikasız, sigortasız, gü-vencesiz çalışma koşulları, özelleştirmelerle talanedilen ülke kaynakları, rakamlarla saklanmaya ça-lışılan ve her gün yenileri eklenen milyonlarca işsiz,kotalarla üretemez duruma getirilen köylülük… dün-yanın en iyi ekonomileri arasına girmemizle nasılda uyum içinde.Kürt ulusal sorunu tüm yakıcılığıyla varlığını devamettiriyor. Hem değişim sürecinin dayatması, hemde PKK’nin vermiş olduğu mücadele devleti bir çö-züme mecbur bırakmış durumda. Devletin resmi

kanallarına, yetkililerine serbest olsa da Kürtçe’ninokullarda, kamu kuruluşlarında, sokakta konuşul-ması yasak, yasağa uymayanların linç edilmesi ise“demokratik” haktır. Askeri operasyonlarla gerilla,polis operasyonlarıyla Kürt siyasetçiler çözüme iknaedilmeye çalışılmaktadır. Milletvekilleri, belediyebaşkanları, taş atan çocuklar, çocuklarının cena-zelerine katılan kadınlar… bir bütün devletin barışçılçözümü için hapishanelere konmakta, gaz bomba-larıyla, coplarla, işkenceyle, silahla terbiye edilmeyeçalışılıyor. Tüm bu barışçıl açılımlar devletin tümyetkili şahsiyetleri tarafından her seferinde dile ge-tirilen “tek dil, tek din, tek devlet, tek millet, tekbayrak” zihniyetiyle nasıl da uyum içinde.Kadına yönelik evde, sokakta, işyerinde, yaşamınher alanında uygulanan taciz, tecavüz, şiddetingeldiği nokta bir yana, kadına yönelik yaşanan kat-liamların 2002’den 2011’e %1400 artması başbakantarafından dile getirilen “üç çocuk yapsınlar” zih-niyetiyle nasıl da uyum içinde.Sınavlarla yaşamları esir alınan gençlik tam birumutsuzluk ve geleceksizlik sarmalında. KPSS, YGSsınavlarında ortaya çıkan skandallar, sınav stresidolayısıyla bunalıma giren, intihar eden gençler,esrar, fuhuş, yozlaşmayla kültürel erozyona tabitutularak yok edilmeye çalışılırken, ülkenin “aydınlık

Page 30: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 29

geleceği” zihniyetiyle nasıl da uyum içinde.Taraf, Yeni Şafak, Zaman gibi gazeteler başta olmaküzere propagandası yapılan ve kıvançla pazarlanan“eleştiri özgürlüğü” ile AKP ve yarattığı zihniyeteyönelik yapılan en küçük bir eleştirinin dahi baştahapis olmak üzere çeşitli yöntemlerle cezalandırıl-ması, şu an dünyada en çok tutuklu gazetecinin ül-kemizde bulunması, Nuray Mert, Banu Güven, CanDündar gibi gazetecilerin başına gelenler “eleştiriözgürlüğü” ile nasıl da uyum içinde.Listeyi uzatmak mümkün, baskı ve zulmün yarattığıo kadar çok örnek var ki sıralamaya kalksak say-falarca yazmamız gerekir. Hopa olayları, ucubeheykel meselesi, YGS eylemlerine yönelik gösterilentavır, “ kadın mıdır kız mıdır?” sözlerinin yansıttığızihniyet ve daha birçok örnek yaşanan değişim sü-recinin kodlarını da göstermektedir.Denecektir ki her değişim süreci sancılı geçer. Doğ-rudur. Fakat düne kadar değişimin önünde engelolan ve yaşanan tüm olumsuzlukların kaynağı olduğuiddia edilen (Bizce sistem tüm kurumlarıyla beraberyaşanan zulmün yegane sebebidir) kurumların (yargı,ordu, medya…) neredeyse tamamının bugün değişiminmimarlarının (AKP’nin temsil ettiği klik) elinde ol-duğunu düşününce neden bunca sorun yaşanıyordiye sormadan edemiyorum. Yargı “demokratikle-

şiyor” ama, binlerce insan düşüncelerinden ötürütutuklanıyor, hapishaneler tarihinin en kalabalık dö-nemini yaşıyor. Ordu “demokratikleşiyor” ama; yüzbinlerce asker eğitim adı altında ırkçılaştırılaraksavaşa hazırlanıyor… Daha fazla uzatmadan yazımızınoktalayalım. Fakat bitirmeden önce oldukça merakettiğim bir soruyu sizlerle de paylaşmak istiyorum;demokrasi ve özgürlük yolunda hapishane niye?Ordu ve polis bünyesinde sayıları on binleri bulanözel birlikler niye? ABD, İsrail ve Almanya baştaolmak üzere, emperyalist güçlerden alınan ve alınmasıplanlanan milyarlarca liralık silahlar niye? Tüm bu hazırlıklar acaba kuracağımız “demokratik”ve “özgür” ülkemize yönelik saldırılara karşı bir ha-zırlık mıdır? Sadece merak ettiğim için soruyorum.Niye ve kime karşı tüm bu hazırlıklar?İşte benim hücremdeki değişimin kodları kulağımabunları fısıldıyor. Yazının en başında belirttiğim gibifiziksel koşullarımdan dolayı yaşadığım yabancı-laşmadan olsa gerek fotoğrafı yanlış yorumluyorum.Birileri bana yanıldığımı ve demokrasi-özgürlükyoluna taş koymaya çalıştığımı anlatırsa inanın kioldukça mutlu olacağım.Ülkemizde yaşanan bu muazzam ilerlemelerin altıaydır uğramadığı hücreme de uğramasını temenniediyorum!

Page 31: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK30

Ufuklardaki sis perdelerinin arasından göğe doğruyükselen dik zirvelerin ucunda belirdiler kara giy-sileriyle. Gözlerinde zehir gibi bir kin, ellerinde ka-ranlık kusan ölüm makinalarıyla geldiler. Kan vekorku kokuyordu ayak izleri. Dillerinde a... harfiylebaşlayan bütün küfürleri serpiştirerek meşe dip-lerine dökülen palamutların arasına ve vicdanlarınıbırakarak 94 yazının kavurucu sıcağına, öyle mer-hametsiz bir solukla girdiler hayatımıza. Hayatımızaç, hayatımız sefil. Yoksul sofralara bağdaş kurandizlerimiz yama içinde. Güneş karası alınlarımızın,yıllar boyu soğumayan teriyle sulanıyor susuztoprak. Gözlerimiz buğday başaklarının bağrındakiharekette. Umut orada çünkü ekmek orada. Ba-şakların toprağa gömülü köklerinde bereket. Ko-yunların, ineklerin kara memesinden sağılan aksütte, atların, öküzlerin kelpe toprağı parçalayançatlak toynaklarında yaşam...Yoksulluk en güçlü yerinden bağlamıştı hayatla-rımızı birbirine. Keçi, tavuk yüzünden kırılan ka-falarımızdan sızan kan birbirine karışır, kanımızınkardeşi olurduk. Kavgalar hiç bitmez ama küslüklerhiç başlamazdı aramızda. Sonra, gözlerimiz çeşmebaşındaki örülü saçların kına kokusuna asılırdı.Utangaç bir rüzgar düşerdi havaya. Mendil ya daayna nişanesi olurdu ilk sevmelerin. Yeminleriçilirdi sonsuz bekleyişler için. Sonrasında kaçamakbakışlar ararlardı, tahta kapılarımızın paslı men-teşelerini. Bir başka çarpardı kalplerimiz. Ve kalpçarptıkça, maviye çalardı rengi toprak damlı köyün...Gaz lambalarının ışığında edilen o dervişane soh-betler ve aşımız.

94’ün yazı sanki zemheri ayazı

Page 32: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 31

Aynı kazanda kaynardı aşımız.Tavuklara serpilen buğdaya, kü-çük sortiler yaparak dalardı ser-

çeler. Aynı çeşmeden içerlerdi suyunukurt ve kuzu. Bu nasıl bir paylaşım yücetanrım! Koca bir sofraya oturmuş yüz-lerce insan, aynı tencerenin dibini çalanyüzlerce kaşık.

Hayatlarımız çırılçıplak, hayatlarımız az sonra gelecekölümden bi-haber. Sefalarını süreceği günü bekle-mekte cefalarımız. Cefa tırnaklarımızda, cefa gözkapaklarımızda, elimizdeki nasırların kamburumsutadında cefa, yama tutmaz olan anamızın çiçekli fis-tanında. Arkası kesilen kara lastikten yapılan o cez-bedici terlik ve kokusu. Nasıl da sarardı burun dip-lerimizi. Ayıya kaptırılan koyunun ruhu, koca birbeddua olup köy meydanını inletirdi anamızın nergiskokan ağzından. Kendi diliyle edilen o korkunç kü-fürler, nasıl da koca bir tebessüm bırakırdı yüz çeh-

relerimizde. Bahar güneşiyle kemiklerini ısıtmak içinduvar diplerine çekilen yaşlılar, tütün sarısı parmak-larıyla ovarlardı donan eklemlerini. Kendi diliyle ko-nuşur, kendi diliyle gülümserlerdi sarı dişlerinin ara-sından... Çıplak çocuklarımızın fukaralığı, barbarlıkolmuştu medeniyetin et kokan sofralarında. Oysa,kim bilir belki de beş bin yıldan beri, çıplak çocukla-rımızın elinde yetişen buğdayı yedirerek büyütüyorlarpapyonlu çocuklarını. Çocukları masum, çocuklarıyoksul, çocukları tok ve bir o kadar da aç en az bizimkadar... Köylerimiz el değmemiş bir tül gibi serpilmişdağ yamaçlarına. Düşlerin meyveye durduğu birbahar gibi incecik ve ter-temiz. Bir kez olsun düş-memiş haram tohum, sarı başaklı tarlalarımıza.Sonrasında, dedim ya; yabancı bir ter kokusu varhavada. Zirvelerden iniyorlar korkunç karartılar. Har-man yerleri yangın yerine döndü. Göğsünden vurdular,kara sabanı yıllarca çeken kara öküzü. Köy meydanızulüm tezgahı. İnsan ölümü özler mi hiç? Ölümüarıyor meydanda inleyen insanlar. Azrailin gecik-mesine kahrediyorlar. Alevler ortasında bir can. Tu-tuşmuş yırtık elbiseleri. Önce kirpikleri, kaşları vesaçları yandı, sonra gözleri aktı yanaklarından. Dahasonra… Sonrasında bir can yanık et kokusu. Anasınınferyadı yankılanır uçurum boylarında. Feryat yük-seldikçe can tutuşur, can tutuştukça yükselir feryat.94’ün yazı, sanki zemheri ayazı. Kara dumanlara bü-rünmüş mavi gökyüzü. Yanık biri türkü değil bu,ölüm ağıdıdır rüzgarın ılık yeliyle yüreğimizi dağlayan.Patikalarına postal izleri sinen köyler, yakılan ekintarlaları, kefensiz gömülen ölüler, kasatura ucundadonan kan… Hükmünü yitirmiş sözler nasıl da azadeder kendini, dipçik darbesiyle parçalanmış dudak-lardan.Velhasıl, ilk tanışmamız böyle oldu medeniyet er-kan-ı ile. Batının eli kanlı “sahipleri’ ayakta alkışladılarböğrümüzde açılan kurşun yaralarını. Meğer tasfiyeediliyormuş barbarlık, kültür savaşları, aş, ekmek…Lo medeniyet geliyor anla işte. Lakin topraklarımızyabancı değil kara postalların o ritmik sesine kirvem.Ama biz… henüz çocuk yaştayız. Bu ne ölümdür eyulu tanrım! Bu ne kandır alın çatınızda biriken? Kiminiçin dönüyor dünya, sahiki kim bu zamanın?.. Bacımçeşmenin yanı başında. Yerde boylu boyunca, çırılçıplak… Sarmaşık gülleri bitmiş meme uçlarında.Masum ve bir o kadar da açı bir tebessüm düşmüşutangaç yüzüne. Kanı usul usul akmakta, gübre ba-şında boy veren papatyanın köküne. Kan donduranbir tecavüz. ‘Onur’lar paramparça, ‘namus’ rezil rüsva.İtten beter olmuş yaşamlarımız. Unutulmaz bir anısüngüyle kazınıyor belleklerimize.Sonra bir yüz belirdi, yanan harmanların alevleriarasından. Bilinmeyen diyarların, bilinmeyen bir kaşifiyorgun bedenini dermansız dizlerine yükleyerek,sessiz sedasız gelip bağdaş kurdu açılarımıza. Yüzütanıdık ve bir o kadar da yabancı. Yarım asıra varan

Page 33: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK32

yaşına inat dimdikti duruşu. Gözleri yeşildi,gözleri siyah, kahverengi, mavi. Coşku do-luydu gülüşü, gülüş keder, gülüşü acı, hü-zün, sevinç. Bu adam bizden biriydi kirvem.Bir ayağında kara lastik, öteki çıplak. Ya-malıydı elbiseleri ve toprak kokuyordubedeni. Parmak dipleri nasırlı, bileklerikalın. Ama acı doluydu bu yarım asırlıkçınar. Acıyı görmek mümkün. Gözlerininiçindeydi çünkü, gözlerinin içindeydi hüzünpınarı. O da yüzlerce çocuğunu kendi el-leriyle gömmüştü toprağa. Usulca yaklaştıyanımıza. Bahar kokan gömleğinin içineatarak elini, bir hançer çıkardı kılıfından.Adam cesur, güneş yanığı bir alın duru-yordu kaşlarının üstünde. Elleri titremedenve kırpmadan göz kapaklarını, sapladıhançeri yaralarımıza. Deştikçe deşti. Sonratoprakla sıvayarak kanayan yaralarımızı,elleriyle işaret etti, dik yamaçlara sırtınıyaslamış tozlu patikaları, Susuzdu bu aksakallı ihtiyar, kirvem. Bana susuz, sanasusuz, ötekine susuz. İhtiyar içmek isti-yordu beni, seni, onu. Eşgalinde milyonlarcayüz taşıyan bu çehre, mavzer yatağınadavet ediyordu bizi. Haydi kirvem, sıra biz-de. Çığda kar tanesi olmak için kışı bek-lemeye gerek yok. Biz Temmuz’da düşecekolan çığın taneleri olacağız. Kışın çığı bul-mak kolay, mühim olan Temmuz sıcağındabir kar tanesi olabilmek ve erimeden gü-neşin bağrına düşebilmektir…

SAHİBİ KUM BU ZAMANINEy harman yerinde tutuşan beden!

akan göz,eriyen et parçası,

çekilen tırnak,Ey meme uçları kesilen kadın!

parçalanmış namus,kanayan ar,

utangaç korku,Ey toprağı yağmalanmış!

ekini yakılmış,öküzü vurulmuş,

sabanı kırılmış ihtiyar,Ey düşleri kana bulanmış!

çıplak ayağına süngü,gözlerine mil çekilmiş çocuk,

hangi zamanın patikalarındasınız şimdi?hangi mezar taşına yazıldı anılarınız?

Ey kefensiz gömülen ölü!hangi sürgün memlekettesin şimdi?

çürüyen etinden, toprağa karışanmermi çekirdeği için,Haydi sen söyle bari,

Kimin için dönüyor dünya?Sahibi kim bu zamanı

Page 34: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 33

Küçücük bir damarı kesilen ağacın, dalındanyemyeşil bir yaprağı düşer. Düşen her yap-rakla kuruyup, içten içe çürür ağaç. Yap-rakları uzaklara savuran rüzgar, ağacı dadevirip yok eder. Savrulan sürgün, çürüyenkalandır.

Sürgünlüğün üşümek olduğunu sanırdım,değilmiş. Kızgın güneşin altında, köze dö-nüşmüş kumların üzerinde. Donarak ölürsürgün.

Her sürgün, doyuma ulaşmamış, paslı de-mirde asılı duran, bir damla gibidir. Kalan-larınsa, bütün çiçekleri ısırgan otuna dö-nüşmüştür. Uzatıp elini dokunsa. Bir ço-cuğun, annesini kucağına atılması gibi.Serçe parmağa atılacaktır damla. Gülistanadönüşür, ısırgan otları.

Her bir yıldızı, yalanlarıyla bulutlardan ya-malı bohçalara sarıp, birer birer toprağagömdüler. Toprağa gömülen her yıldız, birsürgündür. Zifiri karanlıkta korkutulankalanlar, daha çok sarıldı yıldız mezarcı-larına.

Her sürgün geçmişi alıp götürür. Kalanınbakabileceği, gülümseyen bir çocuk fo-toğrafı dahi yoktur artık. Sürgünün geleceğiyoktur. Kalanın geçmişi.

Sürgün hep geçmişini yaşar, tekrar tekrar.Gördüğü bir taş, bir ağaç dahi, geçmişindekitaşı ağacı hatırlatır. Gözünün önündekinebakar gibi görünse de, düşüncesinde geç-mişindekine bakar. En küçük kıvrımlarını

anımsadığı taşa el sürer, sırtını dayayıptaşa, ağacın gölgesinde oturur. Duyduğukelimeleri hecelere ayırır, yerlerini değiştirir,harfler çıkarıp ekler, geçmişteki kelimeleredönüştürür. Gördüğü yüzlerde, izler ararbulur. Bu yeni yüzler de, geçmişinde olan-ların yüzleridir. Sokakları, evleri, kedileri,kuşları, çiçekleri, ırmakları, dağları... herşeyi geçmişindekilere dönüştürür. Rüzgarla,göçmen kuşlarla, bulutlarla, güneşle selamgönderir, geride kalanlara. Geleceği yoktursürgünün, köklenemez.

Bir gün geri döneceğine yorar, gördüğüher rüyayı. Rüyalarına sarılarak yaşar sür-gün. Zaman geçer. Hafızasında geçmişingörüntüleri silikleşir. Gözleri bulanıklaşır.Düşleri dahi bulanıklaşır. Izdırap içindedirsürgün, ömrü tükenir. Son nefesini ver-meden, son defa görmek ister koparıldığıağacı. Göremez. Kopartıldığı ağacın gölge-sine gömülmesini vasiyet eder. Gömülmez.Bilmez ağacında çürüyüp, devrilip, yok ol-duğunu. Bıraktığı gibi yaşatmıştır hep düş-lerinde. Geleceği olmamıştır, hep geçmişiyaşamıştır. Artık ölüde sürgündür.

Birileri donarak ölmüşse, ölüyorsa, öleceksekalanlarda hep tir tir titrer. Isınamamış,ısınamıyor, ısınamayacak!

Donanlar ve üşüyenler kuçaklaşırlarsa ni-san güneşi altında. Yepyeni bir hayat filiz-lenir. Hiçbir şey köksüz kalmaz. Geçmiştebizimdir, gelecek de!

Donanlar ve üşüyenler

Page 35: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK34

Page 36: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 35

Ve yenilmek için ant içmiş bir şovalyenin,Acımasızca dövüşüydü zamanı.Zırhı ipektenKılıcı çiçekten,ve gözleri mağrur…Donmuş anların korkusuz işlenmiş günahları gibi,Kırılmış bütün putlara ait ne varsaFirari keşmekeşliklerle dolu ortaçağ karanlığısüt yerine kan sızan memenin , şeytani rivayetive düşlerim…Öyle korkunç Yarı çıplak toprağa gömülü kadınlarHafif taşların taşkın dili, bilmem ki neylemeliMezar başları kıza kesmiş Oğullar çırılçıplakÇocuk yaşta bir ölü sonraDikilir başucumaEllerinde leylak kokusuZambak dilinde konuşurBoynunda yasaklı kentin paslı künyesiderken yere düşen tebessümü alır usulcave bırakır benim dudaklarımaPutlar kırıkkorku içinde herşeyZerdüşt’ün ateşi ayakta birAlazlarıAydınlatır ala şafağıSonra gölgeler oynar soluk duvarlardaÇocuksu bir korkuİner göz kapaklarıYastık altında bir dilim ekmekGelmesin diye cinlerÖyle derdi anamVe acem elinde canlanan Sapı kırık ironi bir hançerCinler ölür mü anneYada ben korkmadan kıyabilir miyimDüşlerimdeki ölü çocuğaDedim yaEllerinde leylak kokusuZambak dilinde konuşurPutlar kırıkTanrılar tutsakSöylesene anneGünahlarım af olur mu?

Düşlerimdeki çocuk

Page 37: Devrimci Fark - Sayı 1

KazalarKazalarKazalarÖlenlerÖlenlerÖlenlerAlın terleri kurumadanToprakta terlerini kurutanlar;Onlar Bu ülkeyiBir uçtan bir uca inşa edenSömürenin ‘iş kazası’Diyerek katlettiği proleterler-emekçilerÖlümlerinin ‘allahın emri’ olduğuDillerinden tanrının yeşil kanı damıtılanAynı ilah dillerin ‘ayakları baş etmeyeceklerini’Duymuştuk zamanıncaVe o ayaklar BirerİkişerOnarYirmişer ölürken…‘Kader’ ‘güzel ölüm’ dedikleri;Zulmün boyunduruğunuYine taktılar boyunlarınaKiminin uzuvları havaya uçtuKimi de tonlarca toprağın içineGömüldü diri diri‘Allahın emriyle’Yani onlarEgemen dilindeki ‘ayaklar’Hayatı diri diri gömüldükleriO yer-altlarında yaratacaklar

DEVRİMCİ FARK36

Page 38: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 37

ACININ GERGEFİ (Filistinli çocuklara)

Günah tezgahlarında Dokunurken kefenlerin bezleriTribünden seyredip katliamıHayasızca ağlıyorlarBağırıyorumSesim bana bile yabancıKorkuyu tanırken kokusundanIslak bir yağmur gibi Yüzümüze vuruyor gerçeklerÇalınmışGözlerinden çocuk bakışlarınVe yıkılıp giden gecenin kuytusundaİşlerken bakışlarını senAcının gergefine“Timsah gözyaşlarıdır” onlarınGözlerinden dökülen

Page 39: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK38

TAHRİRGöğsünü açıp haykırarak yürüdü

Kolları, kartal kanatları gibiYükseldi-indiYükseldi-indi

Karşıda kan bürümüş gözleriyleMavi üniformalı cellatlar hiddetlendi

Namludan duman yükseldiMilyonlarca insan seli arkasında duruyormuş gibi

Haykırdı, haykırdı “yalnız” adam!Anlamadım dilinden

Nil’in yatağından yüzüp yanında,Tıpkı haykırdığı gibi, onun dilinden

Kardeşimle omuz omuza haykırmak…Tam bitiremeden sözümüzü vurulsak da,

Haykırmak Tahrir’deKahire’de kağıt gibi eziliyor paletler altında

Meydanlarda tek çığlık, özgürlük!İskenderiye’de vuruldu kardeşim

GördümSon sözünü duymadan

Ve adını bilmedenVurulduğunu gördüm.

Page 40: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK 39

ugünlerde raflar yeni bir kitabıdaha ağırlıyor. Uzun yıllar ha-pishanede kalan Deniz FarukZeren, şiirlerini Dört Mevsim İlk-bahar adlı kitapta topladı. Kitap“Unutulmaya, unutturulmayakarşı bir karşı koyuş.”Dört Mev-sim İlkbahar. Uzun yıllar hapis-

hanede kalan bir çok öyküsü ödüle layık görülenDeniz Faruk Zeren’in ilk kitabı. Kitabını cezaevle-rinde bedenini açlığa ve direnişe yatıran, hayatlarınıfeda eden kadın devrimcilere adayan Zeren, “Şairlikve sanatçılık onları unuttukça tükenecektir” diyor. Dört Mevsim İlkbahar, Bencekitap Yayınları’ndançıktı. Siverek doğumlu olan Kürt şair, ‘98’den 2005yılına kadar politik nedenlerle çeşitli cezaevlerindekaldı. Dört Mevsim İlkbahar adlı kitaptaki şiirlerNazilli Hapishanesi’nde 2001-2003 yılları arasındayazıldı.Zeren, “90’lı yılların sonları, ve ‘milenyum’ diyesahte umutlar yaratılarak beklenen 2000’li yıllarhapishanelerde direnişlerle, ölüm oruçları ve kat-liamlarla geçti. Bu şiirler bu atmosferin içinde ya-zıldı” diyor. ‘99’da başlayan, onlarca Kürt tutukluve hükümlünün bedenini ateşe vererek hayatlarınıkaybetmesi, sonrası açlık grevleri, ölüm oruçlarıve ardından 19 Aralık... Ve F tipi hapishaneleriyleyeni bir boyut kazanan bir süreç... “Katliam ve di-renişler... Bu sürecin yansımasıdır bu kitaptaki şi-irler” diye ekliyor.

MÜTEVAZİ BİR KARŞI DURUŞKitap “Direnmek için beden ve beyinden başka bir-şeye sahip olmayan, koğuşlarında diri diri yakılan,ölüm oruçlarında dirhem dirhem eriyerek hayatlarınıfeda eden kadın devrimcilere adandı” diye belirtenZeren, şöyle diyor: “Giderek toplumun belleğindensilinmek istenen bir direniş silsilesine tanık oldubu topraklar. Henüz toplumun belleği ve yüreği di-yebileceğimiz sanat ve onun çeşitli dallarında ürünlerveren sanatçılar o yılların ve o direnişlerin estetikalgısına ulaşamadı, yeterince yüzleşemedi. Bu şairlikve sanatçılık onları unuttukça tükenecektir. Kitap,mütevazi bir karşı duruş olma iddiasında.”

ANADİLİN ACISINI İLİKLERİMDE HİSSEDİYORUMŞairin anadili Kürtçe. Ancak kitap Türkçe yazılmış.Kendisi de bunun acısını yaşıyor. Şöyle diyor: “ Ana-dilinde okuyamayan, yazamayan, bunun acısını veeksikliğini iliklerinde hisseden biriyim. Bu yanıylayazdıklarımın, yazmak istediklerimin hep bir yönüyleeksik ve gedikli olduğunu düşünürüm. Bu eksikliğiedebiyatın, şiirin, öykünün evrenselliği ile kapatmayaçalışsam da bu bir yerde nafile bir çaba gibi. Duy-duğun, hissettiğin, bildiğin dilin anadilin olmamasıdırbuna sebep. Ve buna neden olan binlerce yıllık asi-milasyon politikalarıdır.

Ne tam Türkçe ne de Kürtçe ile dilimi kuramamanınbüyük sancısı bu. Bunu en çok yarım yamalak bildi-ği bir dille yazmak zorunda olan şairler, öykücülerhissedebilir. Ben de bunu yaşayan bir yazarım.”

KiTAPTANITIMIBir karşı koyuş; Dört Mevsim İlkbahar

B

Page 41: Devrimci Fark - Sayı 1

DEVRİMCİ FARK40

TOPLUMCU AYDINLARIN UNUTMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜZeren, kitabı için “”Unutulmaya, unutturulmayakarşı bir karşı koyuş” diyor. Zeren, o süreçlerdeçeşitli aydın ve yazarların bu direnişleri ve biçim-lerini eleştirdiklerini hatırlatıyor. Şöyle diyor: “ Ha-pishanelerde yaşanılanlar bu ülkenin sanatçıları,aydınları tarafından yeterince irdelenmedi halen.Edebiyatta, sinemada, sanatın diğer çeşitli dallarındao büyük acıların yeterli bir izleğine rastlamak güç.Kendisine toplumcu sıfatı yakıştıran ve öyle deolan sanatçıların bu gerçeklerin üzerinden atlamasıoldukça düşündürücüdür. Biz, bu unutulmaya,unutturulmaya karşı ve halen hapishanelerde de-vam etmekte olan tecrit ve diğer sorunlara karşıbir duruş içerisinde olmak istiyoruz.”

ŞİİR VE ÖYKÜ DİLSEL OYUN DEĞİLDİRZeren, karşı koyuşun ve eleştirinin dönüştürü-cülüğünü yine edebiyatta arıyor. “Görünmeyenigörünür kılmak, anlaşılmayanı anlaşılır kılmak,bilinmeyeni bilinir kılmak, değişmeyeni değiştirmekedebiyatın işi olmalıdır” diyor ve şöyle devamediyor: “Estetiğin, imgenin gücü bunları yapmakiçin oldukça elverişlidir. Şiir ve öykü yalnızca dilseloyunların alanı değildir.

Toplumsal gerçekliklerle kopmaz bağlar içerisindeolmak gerekiyor. Biz bu yönlü üretim ve çabaları-mızı sürekli kılarak yetkinleşme ve daha fazlaedebiyatla konuşma kararlılığındayız.

Acemiyiz. Öğreniyoruz. Daha çok uzun yolumuzvar.”

(Dört Mevsim İlkbahar’dan)

Ahd oldu ki, ah alınmak gerektiÖşre batmış üryanınVakti geçti ilim ile tefekkürünOl şerdir celle celal deyip Zülfükar’a davrandımBedreddin’den bu yan ahvalim budur benim.Kırmızı perçemleri yoktu rahvan atlarınÇalınmıştı arşın mavi katları, çözülmüştüReng-u reng kuşağı, zehr-u haramdı sular.Bebelerin ıngaları dişlenmiştiKurumuştu sütlü memeleri anaçların.Ne soluk ne terNe hayat ne mahşerRahmine süngü geçmiş yardı ayan beyan yalnız.Ab-ı hayat taşıdı da sakalar süstük dibden dibe.Gece olanda kına yaktık ayamıza, bezendik.Yıldız ile balkıdı al al alnımızToy ettik haps-u zindan içindeZava olduk, bukê olduk doğdu doğacak günde.

Bencekitap Yayınları

Page 42: Devrimci Fark - Sayı 1

Em Kûrdin Zımane Me Kûrdîye