Upload
yeliz-oezbay
View
3.398
Download
8
Embed Size (px)
Citation preview
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
1
Diktatörlük Bağlamında Totaliter ve Otoriter Rejimlerin Farklılıkları
Bu çalışma, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde, Avrupa’da oluşan modern
diktatörlüklerin neden otoriter ve totaliter rejimler olarak ikiye ayrıldığını inceleyerek, iki rejim türü
arasındaki farkları irdeleyecektir. Bu bağlamda bir diktatörlüğü otoriter ya da totaliter rejim
sınıflarından birine ait olmasını sağlayan belirleyici unsurun, diktatoryanın edindiği amacın devrimsel
nitelik taşıyarak, izlediği yöntemlerle bu amacı tüm bireysel ve toplumsal alanlara müdahale ederek
tabana yaymaya çalışıp çalışmadığına bağlı olduğu savunulmaktadır. Yazının genelinde belirli bir
mantık çerçevesine oturtularak savunalacak görüş şu olacaktır: her devlet yönetiminin kendine ait belli
bir amacı vardır; bir yönetimin diktatorya olarak adlandırılmasının temel sebebi, parlementer
sistemden ve demokrasiden kopma süreci yaşayarak, güç esasını kendi tekeline almasıdır; ve bir
diktatoryayı otoriter ya da totaliter rejim yapan temel faktör, edindiği amacın kullanılış şeklidir, yani
bir ideolojiyi benimsemek ve ideolojinin başka bir amaca hizmet etmesi arasındaki farktır.
Yukarıda bahsedilen görüş doğrultusunda, ilk bölümde, öncelikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı
arasındaki dönem Avrupasında çeşitli etkenler sonucu demokratik olmayan sistemlere dönüşen
devletlerin hangi esasları baz alınarak diktatörlük oldukları tartışılarak, ortak bir diktatörlük tanımı
yapılacaktır. Sonrasında, Arendt’in totaliter rejim teorisini genişleterek kendi bünyesinde bulunduran
Friedrich & Brezinski’nin totaliter rejim teorisiyle, Linz’in otoriter rejim teorisi karşılaştırılacaktır.
Bu rejim teorilerinin benzer noktalarının, her ikisinin de diktatorya sınıfına ait olmasından
kaynaklandığı savunulacaktır. Aralarındaki farklılıklara da ideolojinin kullanılış şeklinin neden olduğu
şu şekilde söylenecektir: otoriter rejimler, liderlerinin inançları doğrultusunda, güçlü bir ideolojiye
bağlı kalmadan hareket ederler; totaliter rejimler de, liderlerinin benimsedikleri idolojiler
doğrultusunda gösterdikleri davranış biçimiyle, otoriter rejimlerden ayrılırlar. İkinci bölümde de , ilk
bölümde yaratılmış olan üç kriter kapsamında Franco İspanyası, Salazar’ın Portekizi ve Nazi
Almanyası incelenerek, hem bu yönetimlerin neden otoriter/totaliter olduğu açıklanacak, hem de
yazının bütününde savunulan görüş somutlaştırılacaktır.
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
2
1. Bölüm: Kavramları Netleştirmek
Diktatörlük nedir?
Halk dilinde diktatör, diktatörlük gibi terimler baskın karakter örnekleri taşıyan kişi ya da durumların
tasvirini abartmak amacıyla kullanılır. Halk diline bu şekilde yansıyan diktatörlük kavramı, siyasal
bilimlerdeki anlamının yaşadığı değişim ve dönüşümlerinden çıkan sonucun, kesilip kırpılmasıyla
bahsettiğimiz şeklini almıştır. Bu yüzden diktatörlük kavramının ihtiyacımız olan tanımını
belirleyebilmek açısından, kavramın doğuşunu, değişim ve dönüşüm aşamalarını tanıyarak bir sonuca
varmak gerekmektedir.
Roma İmparatorluğu dönemindeki yöneticilerin, istisnai durumlarda etkili kararlar alabilmeleri adına,
yani bir görüş bütün,lüğüne kısa sürede ulaşabilmek için, kişisel yetkilerinin genişletilmesine geçici
bir süreliğine izin verilmesiydi (Linz, 2000, s. 61). Ancak, tarih boyunca gelişen olaylar diktatörlük
kavramının tanımını çeşitlendirmiş ve dolayısıyla zorlaştırmıştır. Buchheim ve Linz, diktatörlüğü
Roma İmparatorluğuna benzer şekilde demokratik sürecin aciliyet gerektiren durumlarda geçici olarak
askıya alınması olarak tanımlarken – Linz, bu tanımı yasal diktatörlük olarak adlandırarak daha
belirgin hale getirir. Brooker, modern diktatörlüğün temelinin aciliyet açıcından uzun vadeli bir
perspektif, yani kurumsal ideolojili tek partili yönetime dayanadığını savunur (Lee, 2008, s. 25).
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde Avrupa’nın belirgin bir çoğunluğunda oluşan
yeni yönetimleri, yazının ilerleyen bölümlerinde gösterilecek sebeplerden ötürü, demokratik sistem
sınıfına sokmak da; sadece Buchheim, Linz ve Brooker’ın tanımlarına bağlı olan bir diktatörlük
konumuna almak da yanlış olur. Bu yönetimlerin sahip oldukları, ortak noktalarıyla ve birini
diğerinden ayıran yönlerle farklılıklar yaratan karakteristik özellikleri sebebiyle yanlış olur. Bahsi
geçen döneme ait yönetimlerin ortak özelliklerini, hangi kavrama hangi nedenlerden dahil edilmesi
gerektiğini, ortak özelliklerini göstererek belirlemek, kavramın tam tanımını vermekte faydalı
olacaktır.
1918-1945 arasındaki dönemde Avrupa devletlerinin durumu ele alındığında, büyük bir çoğunluğunun
aşama aşama demokrasiden koptuğu görülmektedir. İlk olarak, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
3
arasındaki Avrupa’da birçok ülke demokratik ortamdan uzaklaşmıştır. Bu uzaklaşma sürecinin
başlangıcında, ülkeler arasında, Rusya, Portekiz ve İspanya gibi askeri darbe, ironik ama İtalya ve
Almanya gibi seçim, Polonya ve Türkiye gibi bağımsızlık mücadelesi gibi farklılıklar görülmüştür. Bu
farklılıklar esas olarak sadece şekilsel bir farklılıktır çünkü bu devletlerin yönetimi, toplumun
genelinden bir şekilde sıyrılmış ve farklılaşmış bir grup, gücü kendilerinde toplayarak ön plana
çıkmışlardır. Buna ek olarak, demokrasiden uzaklaşan bu ülkelerin kendilerini ön plana çıkaran
gruplarının hepsi, tek partili yönetim sistemini benimseyerek kendi hükümdarlıklarını
meşrulaştırmışlar ve demokrasiden bir adım daha uzaklaşmışlardır. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi
Partisi, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi, İtalya’nın Faşist Partisi, İspanya’nın Yurtseverler Birliği
Partisi, Türkiye Cumhuriyetçi Halk Partisi ve Portekiz sisteminde görülen farklı meslek gruplarının
Ulusal İşçi Kanunu’yla tek parti usulüyle bir çatıda toplanması gibi örnekler, verilen düşünceyi
destekler niteliktedir. Ön plana çıktıktan sonra tek parti olarak kendini meşru kılan bu grupların
demokrasiden kopma etkisi yaratan son ortak noktaları, ellerinde bulunan gücü, onları bir araya getiren
doğrularını halklarını kabul etmeye zorlamış olmalarıdır. Bu doğruların gruptan gruba karekteristik
farklılıklar gösterdiğini, kullanılan yöntemler açısından tüm grupları birleştiren bir davranış biçimi
olmadığını, tam aksine karakteristik doğruların ve kullanılan yöntemlerin şimdilik kısaca rejimsel
farklılıklar yarattığını söylemek doğru olacaktır. Burada anlatılan demokrasiden kopuş sürecini, Lee,
Avrupa Diktatörlükleri adlı kitabında üç maddede tanımlar ve tek bir kavram altında toplar. O’nun
söyledikleri baz alındığında ortaya çıkan kavram şu şekilde tanımlanır: bir grubun güç esasını kendi
tekeline alarak, bu esas doğrultusunda toplumu ortadan kaldırılamayacak şekilde kontrol eden, kendi
davranış, fikir veya ideolojisini kabul ettirmek adına zor ve baskı içeren yöntemler kullanmaktan
çekinmeyen rejimler diktatörlüktür (Lee, 2008, s. 26).
Birinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan bu diktatörlük tanımının, bahsi geçen örnek ülkelerin
beklentilerini karşılayamayan, dolayısıyla mağduriyetlik psikolojisiyle üretilmiş fikirler ve
uygunlanmış yöntemler neticesinde son haline kavuştuğu gözlemlenmiştir. Fransa ve İngiltere’de bu
tarz oluşumlar gerçekleşmemiştir, İtalya – Rusya ikilisi kişisel sebeplerden savaş mağduru
görünümüne bürünmüşlerdir ve ittifak devletlerin hepsinde diktatörlükler oluşmuştur. İspanya ve
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
4
Portekiz, Birinci Dünya Savaşı’na dahil olmasalar da emperyal güçlerini kaybederek zor günler
geçiriyorlardı, yani bu kayıpların, toplum içerisindeki kesimlerde mağduriyet hissi yarattığı
söylenebilir. Bu özellikleri kendinde barındıran devletlerdeki belirli ve farklı kesimlerin yani göreceli
olarak azınlık bir grubun, içlerinde bulundukları koşulları, Buchheim ve Linz’in farklı şekillerde
söyledikleri gibi, aciliyet gerektiren bir durum olarak algılaması, Brooker’ın savunduğu gibi uzun bir
vadeye yayılan ve Lee’nin eklemiş olduğu, çoğulcu fikirlere sırt çevirilerek üretilmiş karakteristik
mutlak doğruların uygulanması adına zor ve baskı yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyen
diktatörlükleri doğurmuştur. Kısaca toparlamak gerekirse, 1918-1945 yılları arasında görülen
mağduriyet hissini yaşayan toplumlardaki belirli gruplar, bu durumu ortadan kaldırmak için ürettikleri
çözümlerle, zaman kaygısı içinde olmamalarıyla, baskıcı yöntem kullanımlarından çekinmeyerek
diktatörlük koltuğuna oturmuşlardır.
Totaliter Diktatörlük Rejimi Nedir?
Genel geçer kabul görmüş bir çok totaliter rejim teorisi özünde, sosyal, kültürel ve ekonomik devrim
hedefine ulaşmak için, güç ve kaynaklarını bireysel ve toplumsal yaşamı kontrol etmek suretiyle
kullanan baskıcı rejimleri totaliter olarak tanımlamaktadır. Bu teoriler, rejimin yapısı hakkında
söylemsel çeşitlilikler sergilerken aslında her biri kontrol mekanizmalarından kendi tabirleriyle
bahsederler ve, bahsettikleri yapıyı bir bütün olarak ele almak ve/veya bir sebebe bağlamak konusunda
yetersiz kalırlar. Tüm bu teorilerin genel geçer kabul görmüş olup ama bu çalışmayı yapan kişi
tarafından neden bu şekilde algılandığını anlatabilmek için, bu teorilerden Friedrich & Brezinski’nin
ve Shapiro’nun totaliter rejim teorisi üzerinden gitmek mantıklı olacaktır.
Freidrich & Brezinski’nin totaliter rejim teorisi, “Altının Sendromu” adını verdikleri karakteristik
özellikler üzerine kurulmuştur. Ancak, kendi içinde tutarlı bir mantık çerçevesi oturtamadığı için 1918
– 1945 Avrupa diktatoryalarının totaliterliğini belirlemekte eksik kalır. Birbiriyle ilişkili olan ve
karşılıklı destek sağlayarak diktatörlüklerin karakterini meydana getiren bu altı özelliği sırasıyla şöyle
açıklarlar: Bir, rejimin ideolojisi politik, sosyal, kültürel ve ekonomik devrim güden, hedefe
ulaşmadaki mutlak kaynaktır (Brooker, 2000, s. 14). İki, sahip olduğu gücün mutlak güce daha yakın
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
5
olduğu mutlak totaliter lider, sözde-dinsel ya da sözde-karizmatik bir duygusallıkla, mitsel/mistik
kimliğiyle benzersiz bir liderlik örneği oluşturmaktadır ve rejim partisinin statüsünü tamamen kendi
denetimine ve kurallarına tabi tutarak bağlı hale getirir (Brooker, 2000, s. 15). Üç, terör hem
ideolojinin geniş hedefleriyle hem de yanılmazlığıyla teşvik edilir. Buna olan inanç, birlik için şiddetli
bir tutku yaratır ve terör polisleri rejimin kesin düşmanlarını temizledikten sonra kalan halkın ve
partinin içinden potansiyel düşman arayışına girer (Brooker, 2000, s. 14). Dört, totaliter ortamı
aşılamak adına terörün yanı sıra “son derece etkili” bir propaganda, doktrin sistemi uygulanır ve
rejimin kurduğu topluluklarda birebir iletişimle desteklenir (Brooker, 2000, s. 15). Beş, silah tekeli
oluşturmak. Altı, totaliterizm gerçek bir devrim rejimidir, kalıcı devrim yapan, bunu farklı
jenerasyonlara yayan ve beş yıllık ekonomik plan gibi sıkıcı işlerin içine bile devrimi işler (Brooker,
2000, s. 14). Tek tek ele alındığında, bu analizler hiç şüphesiz Almanya ve Rusya gibi diktatörlüklerin
barındırdıkları özelliklerdir. Ancak, yine bu yazarlarımızın belirtmiş oldukları totaliter rejimlerin
hedefi – birlik için şiddet tutkusuyla birlikte ideoloji ile yönlendirilen politik, sosyal, kültürel ve
ekonomik devrim yapmak- ile altı sendrom tanımı çelişmektedir çünkü hedef tarifindeki anahtar
sözcükler olan şiddet tutkusu ve ideolojinin aynı kategori altında bulunamayacak farklı yönleri temsil
ettiği düşünülmektedir.
Friedrich & Brezinski’nin teorisi birinci jenerasyon totaliter teorilerin parçası olarak anılırken,
Shapiro’nun teorisi, ilk jenerasyondan farklı olarak karakteristik özellikler konsepti altında dış hatlar
ve idare araçları olarak adlandırılan sütun kavramlarını getiren ikinci jenerasyonda başı çekmektedir.
Dış hatları oluşturan maddeler: lider, yasal düzene boyun eğdirmek, bireysel ahlak üzerinde kontrol,
sürekli hareketlilik ve kitlesel desteğe dayalı meşruluktur. Buna ek olarak yarattığı sütun tasarısı
bünyesinde ideoloji, parti ve devletin idari mekanizmalarını barındırır (Brooker, 2000, s. 18). Bu
bağlamda, Shaphiro’nun zihniyeti kitlesel desteğe dayalı meşruluk, sürekli hareketlilik gibi özelliklerle
totaliter rejimlerin tanımlanmasına farklı bir boyut kazandırdığı söylenebilir. Diğer yandan, aracın
karakteristik özellikten ayrı bir konuma oturtulması da getirdiği bir diğer yeniliktir. Fakat, makro
perspektiften bakıldığında, Shapiro’nun teorisinde de yanlış görünen bir kaç nokta var. Bu yanlışlığı
görebilmek adına, totaliter rejimlerin hedefleri için yaptığı tanımı da incelemek yararlı olacaktır: dışa
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
6
dönük kitlesel destek almak ve savaşa hazırlanmak için, ideolojinin eşlik ettiği bir devlet hakimiyeti
kurmak (Brooker, 2000, s. 13). Temel noktaları verilen bu teorinin hatalı noktaları tıpkı Friedrich &
Brezinski gibi totaliter rejimlerin tanımlamasında kullanılan maddelerin tek başlarına doğru olup,
gruplama yoluna gitmeye başladığı noktada sorunlar yaşayarak hatalı duruma düşmüştür.
Bu yazıda şu ana kadar anlatılmış olan totaliter rejim teorilerinin genel kusurunun, bu rejimlerin hedef
tanımlarındaki anahtar sözcüklerin ifade ediliş biçimleri jenerasyonlar arası muğlak yaratmış,
dolayısıyla bir mantık çerçevesinin oturtulamamasına yol açmış olduğu kanısına varılmıştır. Totaliter
diktatörlük rejiminin karakteristik özellikleri, zincirleme bir tepkimenin ürünüdür. Bu yazının geçmiş
bölümlerinde, Birinci Dünya Savaşı sonrasında mağduriyet hissi barındıran toplumlardaki belirli
grupların, çözüm olarak oluşturdukları bir formülü baskıcı yöntemlerle uygulamaya koyduklarında
ortaya diktatörlüklerin çıktığı görüşü savunulmuştu. Verilen cümlede gizli olan üç yapı, bir yandan
diktatörlüğün ana hatlarını verirken, diğer yandan da totaliterliğini belirleyecek unsuru barındırır. Bu
yapılar: grup, çözüm formülü ve yöntemlerdir.
Bir diktatörlüğün temel direklerinden olan grup, kuruluş aşamasındayken yapısında geçirdiği önemli
bir değişim sonucu totaliter rejim olma yolunda ilerler. Grubu totaliter diktatörlük kategorisi altına
koyan bu değişimin kaynağı kişi kültüne yatırım yapan tek bir liderin varlığıdır. Totaliter diktatörlük
rejimi kuran grupların ortak özellikleri, çözüm formülü üretme aşamasında, bir kişinin katkılarıyla
öncelikle ön plana çıkarak saygı kazanma süreci, etkisini arttırmaya başlaması ile zaman içinde, bu
grubu kendi çizdiği planla kontrol altına almasıyla devam eder. Sonuca ulaşılıp, dikta olunduğunda,
bu grup tek kişinin kontrolündeki yönetim kadrosu halini alır. Kısaca, totaliter rejime sahip
diktatörlüklerde grup, tek bir kişinin emri altına girer. Bu özellik otoriter rejimlerde de görülse bile, ki
görülüyor, diğer özelliklerin bu dönüşüm üzerindeki etkisi, totaliter rejimlerleri otoriter rejimlerden
ayırır.
Diktatörlüğün ikinci ama en fazla fark yaratan unsuru olan çözüm faktörü, totaliter rejimlerde bir
ideolojinin oluşması ve bu ideolojiye olan sıkı bağ otoriter rejimlerden ayrılmasına sebep olur. Grup,
çözüm formülü için çalışmalara başlarken bir takım düşüncelerden etkilenir. Etkilendiği düşüncelerin,
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
7
tek ideolojide toplanarak bir fikir çatısı altında toplamayı başaran kişi, yukarıda anlatıldığı gibi grubu
kendi kontrolüne alan kişidir. Bu kişi, grubun inançlarından yola çıkarak, bireysel ve toplumsal
hayatın, hangi sosyal, ekonomik, kültürel ve politik koşullar altında varlığı sürdürmesinin mümkün
olduğunu söyleyen, bu koşullara ulaşmak için nasıl değişiklikler yapılması gerektiğini savunan ve
başka alternatifleri güçlü söylemlerle reddederek yanılmaz bir ideoloji oluşturur. Bu ideoloji,
toplumun o anki yaşayış şeklinden tamamen farklı bir tarzda yaşam biçimini şart koşarak yeni bir
toplum imajı çizer. Farklı ideolojilerin bir diğer ortak noktası da, aslında her biri halkın içinde
çoğunluk oluşturan farklı bir sınıfın düzenine göre bir yaşam modeli benimsemesidir. Bu nokta ile
kendini özdeştirmiş olan lider, kitlesel desteği sağlarak başa gelir. Lenin’in eserleri, Mussolini’nin
Faşist ideolojisi ve Hitler’in Kavgam adlı kitabı gibi örnekler, hem bu Rusya, İtalya ve Almanya’daki
uygulamaların kaynağı ve yol haritası, hem de bu kişilerin neden tek başlarına öncelikle tüm grubu,
daha sonrasında tüm toplumu kontrol altına aldığının göstergesidir.
Diktatörlüklerin, baskı ve zor içeren yöntemleri, liderin oluşturduğu, önce grubun sonra halkın önemli
kesiminin desteklediği ideoloji ile birleşince ortaya terör ve radikal uygulamalarla beslenen tüm insan
yaşamını denetim altına alan bir uygulama sistemi çıkar. Totaliter bir lider, ideolojisiyle özdeşir. Bu
özdeşme sonucu kendi egemenliğini halk desteği ile meşrulaştırır. Meşrulaştırma aşamasından sonra
eleştirilen yazarlarımızın da savundukları tekelleşme, yeni toplumsal organizasyonlar, propagandalar,
mitingler, birebir iletişim araçları kullanılarak, bireye bir topluma ait olduğu hissi verilir, ideolojiye
olan inancı ve bağlılığı sürdüğü sürece güven ve huzur içinde yaşayacağı telkin edilir. Paramiliter
güçlerin yaydığı terörle de korku unsuru saçılır, bu ideolojiye inanmayanların sonu sergilenir ve
böylelikle ideolojinin hedefi olan tek tip toplum olma yolunda verilen teşvikler, korku unsuruyla
toplumda gevşemeyi önler. Özetle, liderin yarattığı ideolojinin hedeflerine ulaşabilmek için gerekli
olan temizlik imha yoluyla sağlanır, toplumun geri kalanının farklılık yaratacak herhangi bir altenatif
görüşle karşılaşması engellenir, baskı, şiddet ve teşvik yoluyla tek tip düşünceye sahip olmaları
sağlanır, ideolojinin devamlılığı koruma altına alınır.
Sonuç olarak, bir grubun çözüm üretmeye yönelik ilk aşamalarda, çözüm formülünü yaratarak
liderlik kisvesine bürünen kişinin önderliğini kabul edip, gönüllü olarak onun emri altına girmesi,
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
8
totaliter diktatörlük rejiminin ilk ayırt edici özelliğidir. Buna ek olarak ideolojinin, tüm toplum
yaşamını yeniden yaratmaya yönelik geniş bir kapsamının olması yani devrimsel nitelikte tek bir
zihniyete bağlı yaşam tarzını hedeflemesi ikinci ayırt edici özelliktir. Hala çoğulcu sistemin yaşandığı
bir toplumda, bu lider ve ekibinin, diğer düşünüşlerin arasından kitlesel destek sağlayarak sıyrılması
ve meşrulaşması üçüncü; meşru güç olduktan sonra ideolojiyi yaymak ve yaşanır kılmak adına
uygulamaya koydukları – yukarı tabloda da mevcuttur- tüm yöntemler, totaliter diktatoryaların
dördüncü karakteristik özelliğidir. Tüm bu mevcudiyetlerle, ahlaksal, bireysel ve toplumsal yaşamda
tek tiplik politikalarla, yasal düzene boyun eymekle hayatının sonlanmasına razı olmak arasında seçim
yapmaya zorlanan bir toplum oluşmuş, böyle bir seçime zorlandıkları için de totaliter diktatörlük
sisteminde yaşayan bir halk olmuşlardır.
Otoriter Diktatörlük Rejimi Nedir?
Otoriterlik, itaat sağlamak adına özgürlüklerin sınırlandırılması anlamına gelse de, otoriter diktatörlük
rejimleri bu genel manada tanımlamak oldukça güçtür. Bu rejimlerin tam bir tasvirini yaparken
Linz’in otoriter rejim teorisinden faydalanmak, bu teorinin ele alınış yönüyle bir hayli kapsamlı
olmasından ötürü yararlı olacaktır. Linz’in otoriter rejim teorisi aydınlatıcılık sağlarken, çalışmasının
kapsamının çok geniş olması, otoriter rejimlerin yalın fakat tüm karakteristik özelliklerini içeren bir
mantık çerçevesinde toparlamayı zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, otoriter rejimleri anlamak da
güçleşmektedir. Bu yazıda oluşturulacak şemanın hangi nedenlerden, varolan madde ve özellikleri
içerdiğini tam manasıyla verebilmek için Linz’in teorisinin genelinin ele alınması zorunlu olmuştur.
Sınırlı fakat mesuliyeti olmayan politik çoğulculuğun bulunduğu; ayrıntılı ve yol gösteren ideolojinin
yerine kolaylıkla ayırt edilebilen bir zihniyetle yönetilen; şiddetli ve geniş bir siyasal hareketlilik
amacı gütmeyen yönetimler otoriter rejimlerdir (Linz, 2000, s. 159). Linz, bu tanım doğrultusunda
otoriter rejimlerin dört ayırt edici özelliği olduğunu savunur. Bunlardan ilki, sert veya ılımlı, yasal
veya fiili, sadece belli gruplar için gibi sınırlara sahip, sorumlu olmayan politik çoğulculuktur
(Brooker, 2000, s. 26). Bu maddeyi takiben, detaylı ve yol gösterici ideolojinin yokluğunun kendine
has bir zihniyetin alması ikinci özelliği oluşturmaktadır (Brooker, 2000, s. 26). Bu zihniyetin belirli
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
9
ideolojileri içerebileceğini kabul etmekle birlikte, farkın sahiplendiği ideolojiler kadar geleceğe
yönelik mantık değil duygusallık içerdiğini söyler (Brooker, 2000, s. 26). Yani otoriter rejimlerde
ideolojinin varlığını belli ölçülerde kabul ediyor. Üçüncü özelliği, otoriter rejimlerin görüldüğü
yerlerin tarihinde güçlü ve şiddetli bir politik hareketliliğin olmaması şeklinde tanımlıyor ve politik
hareketliliğin olduğu bölgeleri birer istisna oluşturduğunun altını çiziyor (Brooker, 2000, s. 26-27).
Buradan çıkarılabilecek sonuç, bu yerlerde çok farklı düşünce yapısı oluşturan bir grubun olmadığıdır.
Son olarak, lider, eğreti tanımlanmış sınırlar çerçevesinde fakat kestirilebilir bir güç uygular (Brooker,
2000, s. 26). Anlamı, lider mutlak güç yanlısı olmayabilir, olsa bile uygulamada tahmin edilebilir
sınırlar içerisinde kalarak keyfi davranışlar sergilemez. Bu dört temel özellik, otoriter rejimlerin ortaya
çıkış koşullarını, sınırlı hedefleri, uygulamaların kapasitesi hakkında yeterince bilgilendirici de olsa,
özünde otoriter rejimin sadece sınırlarını belirlemektedir. Elbette kitabının detaylarında bu özellikler
genişletiliyor ancak, verilen açıklamaların kafa karıştırıcı olduğunu itiraf etmek yanlış olmayacaktır.
Mesela, Totaliter ve Otoriter Rejimler adlı kitabında, hangi yöntemleri kullandıklarına dair araştırma
yaparken, organik yapılardan yararlandıklarını ve bu organik yapıları korporatizme bağlarak neden
otoriter rejimlerin bu ideolojiyle özdeştiğini savunuyor. Ancak, organik yapıların kapsamını, içeriğini
belirleyici şekilde verememekle birlikte, otoriter rejimleri bir ideolojiyle özdeştirmesinin sorun teşkil
ettiği kanısındayım. Bu yüzden, Linz’in yaratmış olduğu teoriyi biraz düzenlemenin gerekli olduğuna
inanıyorum.
Gösterilen teori ve model devletler kapsamında otoriter diktatörlük rejimlerinin özelliklerinden
bahsetmek, otoriter – totaliter ayrımını yapmayı ve ortak yönlerinin diktatörlük yönetiminden
kaynaklandığını göstermeyi kolaylaştıracaktır. Linz’in teorisinden yola çıkılarak, bu yazıda çizilen
otoriter diktatörlük rejimi üç başlık altında toplanır: grup, çözüm formülü ve yöntem.
Yazının başından itibaren grup olarak adlandırılan rejimi kuran ekip, otoriter diktatörlük rejimlerinde
ya ordudur ya da ordu birikim ve disiplinine sahip kişilerden oluşur, bu yazıda bu ekip her ne kadar
ordunun küçük bir kesimini oluşturabilse de ordu olarak tanımlanacaktır. Grup, kendi içinde üç farklı
niteliğe sahiptir. İlk olarak, Otoriter rejimlerde ordu, toplumun geri kalanından eğitim, disiplin ve
tecrübe itibariyle farklılaşmış kesimdir. Mağduriyet hissiyle ortak noktada buluşurlar ve içinde
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
10
bulundukları durumun temel sebebinin sistemin yarattığı çok seslilik olarak belirler ve çözüm
arayışına başlarlar. Grubun ikinci özelliği, ordunun hiyeraşik bir yapısı olmasından ötürü, en yüksek
rütbeli kişinin kendisi ya da belirlediği kişi liderlik rolünü üstlenir. İkinciye bağlı olarak oluşan üçüncü
özellik liderdir. Grubun düşünce yapısı aynı eğitimle şekillendiği için ve grubun emir komuta zincirine
bağlı hiyerarşik bir yapısı en başından itibaren olduğu için, ister atanmış, isterse kendini atamış olsun,
lider kendini kanıtlama ihtiyacı hissetmemesine yetecek kadar baskın bir karaktere sahiptir. Buna ek
olarak, mutlak doğruların yine atanmış veya kendini atamış liderde toplandığı söylenebilir ancak,
bulunan çözüm formülünün niteliği sebebiyle marjinal hedefleri yoktur ve tepkisi, davranışları az çok
tahmin edilebilir. Lider hakkında son olarak, gücünü ordudan alması ve çözüm formülünün niteliği
doğrultusunda kitleleri arkasından sürüklemeye ve kişi kültüne yatırım yapmaya ihtiyaç duymaz.
Grubun özelliğini tek bir cümlede toparlamak gerekirse, ordunun belirli kademelerinde oluşan değişim
arzusu tek bir kişinin yönetiminde sağlanmaya çalışılır.
Otoriter diktatörlük rejimini tanımlamayı sağlayan ikinci yapı, çözüm formülüdür, yapısı ve içeriği ile
totaliter diktatörlüklerden farklıdır. Bu kategori bünyesinde iki farklı unsuru barındırmakla birlikte,
verilecek ikinci unsurun çözüm formülü için sadece gerekli gücü sağlamak açısından bir araç olduğu
düşünülmektedir. İlk özellik, toplumun tarihi ve değerleridir. Orduyu çözüm arayışına sürükleyen
temel sebebin içinde bulunduğu sistemin çok sesliliğinin kaos ortamı yarattığı düşüncesi olduğundan
bahsedilmişti. Bu görüşün altında, devletlerininn geçmişte başarılı ve güzel günler yaşadığına, varolan
olan sistemin toplum değerlerini yozlaştırdığı için o gün o konumda olduklarına, ancak, eskiyi
getirmenin imkansız olduğuna dair bir inanç yatmaktadır. Bu inanç, çözüm formülünün misyonunu şu
şekilde belirler: toplumu dejenere eden düşünüşleri temizlemek ve özümüzde sahip olduğumuz
değerleri canlandırmak. Geleneksel değerlere dayalı toplumsal bir yaşamda ekonomik kalkınma da
misyona bağlı oluşan hedeftir. Misyon ve vizyonun geleneksel toplum yaşamını uygun görmesinin
sebebi, geçmişte ayrımcılık yaratan fikirlerin, ideolojilerin yokluğuna olan inanıştır. Çözüm formulünü
oluşturan ikinci unsur ideolojik elementler barındırmasıdır. İkinci unsur her ne kadar ilk madde ile
çelişir görünse de ideolojik elementlerin bulunuş şekli bu çelişkiyi ortadan kaldırmaktadır. Çözüm
formülü aşamasında tarihe ve değerlerine olan bağlılığı canlandırarak, apolitik tek bir toplum yaratmak
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
11
amacıyla faşizm ve korporatizm gibi daha muhafazar özellikler içeren, evrensel nitelik taşımayan
ideolojilerden faydalanılmıştır. Bu faydalanmanın, otoriter diktatörlük rejimler içerisinde farklılık
gösteren sebepleri olsa dahi, temel niyetin ordu içerisinde ve meşruluk sağlandıktan sonraki aşamada
halk içerisinde geleneksel yapıya yönelik söylemleri güçlendirmek ve desteklemek olduğu
söylenebilir. Çelişkinin olmadığının savunulmasının bir diğer nedeni de kullanılan ideolojik öğeler
sınırlı ve istikrarsız olarak uygulamaya dağılmasıdır. Sonuç olarak, otoriter diktatörlük rejimlerinin
çıkış noktaları varolan yapıyı koruma amacı güder ve içe, yani topluma dönüktür.
Otoriter diktatörlük rejimlerinin ortak özelliklerinin tanımlanması en güç olanı kullanılan yöntemdir.
Bu güçlüğün temel nedeni, otoriter rejimlerin tarih, gelenek ve göreneklerle şekillenen toplumlarının
birbirinden farklılık göstermesi ve dolayısıyla farklı yöntemlere ihtiyaç duyulmasıdır. Genel olarak,
bir yöntem şeması çıkarmakta iki farklı unsur ele alınmıştır. Bunlardan ilki, otoriter diktatörlük
rejimleri azınlık oluşturan bir toplulukla ve silah gücüyle meşrulaşmıştır. Bunun iki sebebi vardır, ya
toplumun geçmişinde politik bir hareketlilik yoktur, ya da eşit seviyede birden çok politik hareketliğe
sahip bir toplum vardır. Ancak her iki şekilde de silaha dayalı güç bu grupta olduğu için kitlesel
desteğe ihtiyaç duyulmadan meşrulaşmıştır. İkinci noktaya geçmeden önce totaliter diktatörlük
rejimlerinde meşruluktan sonra baş gösteren terör unsurunun, otoriter diktatörlük rejimlerde
meşrulaşma aşamasında baş gösterdiğini söylemek doğru olacaktır. Otoriter diktatörlük rejimleri, ilk
aşamada kan dökerler daha sonrasında ortalık göreceli olarak daha sakin bir havaya bürünür. ilki
sağlandıktan sonra kullanılan ikinci yöntem, idari mekanizmaların kullanımı ve güvence altına
alınmasıdır. Bu yöntem altında parti, liderin kontrolüyle devlet yönetimini sağlar. Buna ek olarak
ordu, yine liderin denetimi altında ayrıcalıklı bir sınıfı belki de tek sınıf rolüne sahiptir. Gücün kaynağı
ordu olduğu için desteğinin sürekliliği rejimin devamı açısından çok önemlidir ve bu yüzden sürekli
olarak teşvikler sağlanır ve bu yöntemle apolitikleştirilmeye çalışılır. Parti ve ordunun dışında,
toplumun yapısına ve hedefe bağlı olarak dini mercilerin ya desteği alınır ya da kontrol altına alınır
ama kesinlikle bireysel yaşamın parçası haline getirilme çabası bir şekilde söz konusudur. Hedef
doğrultusunda varlığı korunan, ekonomik olarak gelişmesi sağlanan ve üzerinde kontrol sağlanmış
farklı sınıflar vardır, bu sınıflar genellikle geleneksel yapıdan kopup gelen sınıflardır. İdari
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
12
mekanizmaların sınıflara sağlanan olanak ya getirilen sınırlamalar dışında toplumun tümü üzerinde
yöntem olarak kullanılması, hedeflenen gelişime bağlı apolitik unsurlar taşıyan yasal uygulamalardır.
Bu uygulamaların işleyişi parti ve/veya ordu tarafından sıkıca denetlenir. İdari mekanizmaların terör
unsuru ya mahkemeye dayalı siyaseten katl ya da sürgüne yollanma gibi politik davranışlara bağlı
olarak gerçekleşir. Genel manada, otoriter diktatörlük rejimleri azınlığın silah gücüne dayalı desteğiyle
meşrulaşmış, içe dönük düzen ve yaşayışın gerekli kıldığına inandığı şekilde yöntemlerinde baskı ve
şiddet içeren unsurlar bulundurmuştur.
Yukarıda verilen üç özellik kapsamında, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde, politik
bilincin oluşmadığı ya da politik görüşlerin yenişemediği toplumlarda, askeri kademede oluşan
mağduriyet hissiyle otoriter diktatörlüklerin ortaya çıkışı görülür. Askeri kademenin ve liderinin ortak
payede buluştuğu ideolojik görünüme sahip ancak varolan toplum yapısını terbiye etmek ve disiplin
altına almaktan başka bir amaç gütmeyen zihniyetle, silah gücünün katkısıyla devlet otoritelerini
meşrulaştıran ordu ve lider, uygulamada oluşturduğu zihniyet doğrultusunda parti, ordu ve din vb.
Sınıfların varlığını koruyan ve idari mekanizmalara dayalı baskı yöntemleri kullanarak otoriter
diktatörlük rejimini yaratırlar.
Totaliter ve Otoriter Diktatörlük Rejimlerinin Ayrım ve Birleşimleri Üzerine Sonsöz:
TOTALİTER DİKTATÖRLÜK REJİMİ
GRUP ÇÖZÜM FORMÜLÜ YÖNTEM
Çözüme yönelik dönüşüm geçirir:
1) Eğitim ve olanaklarıyla toplum
bütününden farklılaşmış bir grup çözüm
arayışına başlar
2) Grup içerisinden bir kişi, ideolojiyi
yaratarak diğerini domine eder
3) Grup, artık tek bir kişinin
ideolojisinin
kontrolü altında gönüllü olarak hareket
eder
4) Lider: - Karizmatik, kişi kültüne yatırım yapan
- İdeolojinin son yaratıcısı, mutlak doğru
kendinde toplanmış
- Toplum algısı gelişmiş, kitleleri nasıl
İdeoloji:
- Yaratıcı: Tek bir kişi, lider
- Misyon: Toplumu ve yaşayış şeklini
toptan değiştirmek.
- Vizyon: Tek bir zihniyete sahip, güçlü
bir toplum, yenilmez bir devlet
yaratmak.
- Kapsam: Bireyin ve toplumsal
yaşamın
politik, sosyal, ekonomik ve kültürel
alanları.
- Hedef kitle: Eski/yeni jenerasyonlar,
farklı sosyal sınıflar, farklı cinsiyetler,
ideolojiyle kucaklanan toplum
1) Kitlesel Destek Kazanımı
2)Lider ve İdeoloji'nin Araçları:
Propaganda - Liderin kendisi: Topluma seslenişler,
duygusal ve birliği vurgulayan
konuşmalar, "başarılıyız ve mutluyuz"
imajı
- Parti: Toplumun elit kesimi, lider
kontrolü altında devlet yönetimi,
- Parti örgütleri: ayrı kitlelere yeni
yaşam tarzı aşılamak, birebir iletişim ve
kontrol yolu
- Paramiliter güçler: ideolojinin
kucaklamadığını düşman belirleme ve
yok etme, korku ve terör unsuru
- Devletin idari mekanizmaları:
iletişim tekeli, basın tekeli, silah tekeli,
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
13
OTORİTER DİKTATÖRLÜK REJİMİ
GRUP ÇÖZÜM FORMÜLÜ YÖNTEM
Ordu: 1) Eğitim ve disiplinle şekillenmiş,
toplumun genelinden farklılaşan sınıf
2) tüm sorunların kaynağının içinde
bulundukları sistemin yarattığı çok
seslilik olduğu düşüncesiyle çözüm
arayışı
3) Lider: - hiyerarşik yapıya bağlı emir komuta
zinciri sebebiyle kendini kanıtlamaya
ihtiyacı yoktur
- mutlak doğrular bu kişide toplanır
ancak marjinal hedefleri yoktur ve
kestirilebilir davranışlar sergiler
- hedef itibariyle kitlesel desteğe gerek
duymaz, kişi kültürüne yatırım yapmaz
ve çoğu zaman karizmatik değildir.
1) Toplumun Tarihi ve Değerleri - geçmişteki güzel günlere duyulan özlem
ve artık geri dönüşün imkansız olduğunun
bilinciyle:
misyon: varolan toplumun korunması ve
daha fazla çözülmesinin önlemesi
vizyon: geleneksel değerlere bağlı toplum
düzeni sağlamak ve içe dönük ekonomik
kalkınma sağlanarak apolitik bir toplum
2) İdeolojiler -Faşizm ve korporatizm gibi evrensel
nitelik taşımayan, daha muhafazakar
ideolojilerin hedeflerle bağdaşan
yönlerinin alınması ancak sınırlı ve
istikrarsız kullanımı
1) Azınlığa ve silah gücüne dayalı
meşrulaşma
2) Sınıflar ve İdari Mekanizmalar: - Tek parti: lider kontrolü altında devlet
yönetimi
- Ordu: Lider kontrolü altında, teşviğe
dayalı ayrıcalıklı sınıf
- Hedefe bağlı olarak Din: ya ayrıcalıklı
ya da devlet kontrolü altında
- Apolitikleşmeyi hedefleyen yasal
uygulamalar
- İçe dönük ekonomi politikaları
- Çoğulculuk yaratan siyasi görüşlerin
ortadan kaldırılmasına yönelik terör ve
şiddet
Yazının belirlediği ve benimsediği görüşler doğrultusunda hazırlanmış yukarıdaki tablolar, rejimsel
farklıların daha net görülmesi amacıyla eklenmiştir. Bu tablolara bakarak otoriter – totaliter rejimlerin
ayrımını gerek grubun yapısı, gerek çözüm formülünün içeriği, gerekse yöntemsel farklılıklar
içerdiğini görmek ve bu karakteristik özelliklerin ortak noktalarının diktatörlük olmalarından
kaynaklandığını söylemek son derece mümkündür.
Grup kapsamında farklılıkları, ele aldığımızda hem grubun hem de liderin yapısı, temeli oluşturan
farklılıkların başında gelir. Öncelikle, totaliter rejimlerde bir grup içinde bulundukları sistemi
değiştirmek amacıyla biraraya gelirler. Destekleyecekleri silah güçlerinin varlığı veya yokluğu, her iki
peşinden sürükleyeceğini bilen ekonomik, sosyal, kültürel ve politik
temelli yasal uygulamalar
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
14
durumda da oluşturdukları düşünüşü tabana yayma amacı güttükleri için çok fazla anlam ifade etmez.
Fakat otoriter rejimlerdeki grup, hali hazırda bir grubun gidişata dur demek amacıyla yola
çıkmışlardır. Arkalarında silah gücü, ellerinde göreceli olarak daha az direniş gücü olan bir toplum
vardır. Diğer yandan, totaliter rejimlerde liderlik kazanılmış bir sıfattır. Hem kişisel hırs içerir, hem
çözüm formülünü üretmiş kişidir, hem de bu planı uygulamak için en yüksek motivasyona sahiptir.
Otoriter rejimlerde liderlik, totaliterde sağlanan çabayla kıyaslandığında ya kazanılmış değildir, ya da
belli bir aşamadan, tüm çözüm formülü çizildikten sonra kazanılmıştır. Bu bağlamda rütbe bağlı sıfatla
sağlanan liderlik, çözüm formülünün daha sınırlı olmasında ve liderin kişi kültüne yatırım yapmayan
davranışlar sergilemesinde etkili olur. Bu farklılıklar sonucu otoriter veya totaliter olarak adlandırılan
rejimlerin, tek bir grubun bu işe baş koyarak, bir lider öncülüğünde haraket etmeleri diktatörlük
bağlamındaki ortak noktalarıdır.
İkinci olarak, çözüm formülü, bu grupların çizdikleri yol haritasında hangi öğelere bağlı olarak
oluşturulup, geliştirilerek, uygulanmaya konmak üzere hareket ettiklerini belirlemek amacıyla
gösterilmiştir. Hem otoriter hem de totaliter rejimlerde görülen mutlak bir görüşün yanılmazlığı ilkesi,
diktatorya olma özelliklerinden kaynaklanırken, bu çözüm formüllerinin yapıları, birbirlerinden
ayrılarak farklı sınıflar altında adlandırılmalarına sebep olur. Totaliter rejimlerin otoriter olanlardan
çözüm formülü açısından en büyük farklılıkları, devrimsel bir nitelik taşıyan, toplumsal yaşamın her
alanını kucaklayan, olağandan tamamen farklı bir toplum imajına sahip olmalarıdır. Toplum imajı
çerçevesinde her alana dair, en ince detayına kadar düşünülmüş, karşı argümanları çürüterek kendi
yanılmazlığını destekleyen yönleri vardır. Uzun vadeli hedeflere sahip olmakla beraber, bu hedefler
egemen bir güç olma amacı güderler. Bu durum da, totaliter rejimlerin dışa dönük agresif bir yapı
sergilemelerinin temel sebebidir. Yani, totaliter rejimler, kendi toplum yapıları için bir ideolojiyi
uygun görürler, bu ideolojiyle paralel giden uygulamaları ideolojinin değişmez doğruları haline
getirirler. Diğer yandan otoriter rejimleri, totaliter olanlarla kıyasladığımızda, yeni bir toplum
imajından ziyade eski dönüşe özlem, bunun imkansızlığının bilinci ve dolayısıyla varolan yapıda
sorunsal olarak nitelendirilen elementlerin yok edilmesi ve buna bağlı olarak mevcut toplumsal yapıyı
koruyarak ekonomik gelişim hedeflenmektedir. Bu bağlamda, ideolojiler amacın kaynağı olmaktan
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
15
ziyade, birer araç olarak kullanılır ve sınırlı, düzensiz bir uygulama gücüne sahiptirler. Şekil itibariyle,
içe dönük bir sistem geliştirirler ve dış dünyadan uzak kalmaya çalışırlar. Totaliter rejimler, ideolojiyle
şekillenmiş bir politik hareketlilik yaratma amacı güderken, otoriter rejimler politik düşünce ortamının
kalkmasını isterler. Apolitik, gelenekleriyle yaşayan bir toplum kalkınmanın temel gereksinimidir.
Sonuç olarak, çözüm formülü altında, tek bir toplum yaratma ve yanılmazlık ilkeleri diktatörlüğe bağlı
ortak özellikler iken, devrimsel amaç güdümüne bağlı ideoloji totaliter rejimin, geleneksel yapının
korunmasına bağlı ideolojik elementlerin araç olarak kullanımı otoriter rejimin ayırt edici unsurudur.
Son olarak, otoriter ve totaliter rejimler yöntemsel farklılıklar içerirler ve bu farklılıklar daha çok
kapsama bağlıdır. İlk olarak, totaliter rejimler ideolojilerini tabana yararak kitlesel destek kazanarak
meşrulaşmalarıyla otoriter rejimlerden ayrılırlar. Sağladıkları kitlesel destek büyük bir çoğunluktur ve
kalabalığın desteği ile başa gelme söz konusudur. Diğer yandan, meşrulaşma açısından otoriter
rejimleri incelediğimizde, grubun özelliğinden ve toplumun yukarıda bahsedilmiş içinde bulunduğu
koşullardan kaynaklanan, az kişinin zor ve silah gücüne dayalı bir meşrulaşma süreci görülür.
Yöntemsel farklılıkların ilki, meşrulaşma şeklidir, totaliter halkı tek bir siyasi düşünce doğrultusunda
hareketlendirirken, otoriter rejimler halkın siyasi düşüncelerini bastırır. Yöntemsel farklılık yaratan
diğer yapısal özellik, dayandığı grubun davranış biçimi ve ayrıcalıkları olarak tanımlanabilir. Bu
farklılık totaliter rejimlerde, tek ayrıcalıklı sınıfın parti olması, partinin ideoloji yaymada gerek
kurduğu propaganda ofisleri gerekse sosyal, kültürel, siyasi düşünce yapısının birebir iletişimle
oturtulmasını amaçlayan örgütleri olarak görülür. Tek ayrıcalıklı sınıf olan parti, aynı zamanda lidere
bağlı bir yönetim kurulu ve paramiliter güçlerin sıkı denetimi altındadır. Totaliter rejimlerin bu
karakteristik özellikleri bağlamında otoriter rejimlere bakıldığında, ayrıcalıklı sınıfların çoğulluğu ve
kurdukları örgütlerin tüm kesimleri kapsamadığı söylenebilir. Otoriter rejimlerde ordu, rejimin destek
kaynağı; parti ise devlet idaresini uygulanabilir kılan mekanizma olarak nitelendirilir. Başka toplum
sınıfları da, rejimin değerleri doğrultusunda sıyrılarak, bu iki mekanizma kadar ayrıcalıklı konuma
ulaşamasa da, halkın genelinden ayrılabilir. Oluşan mekanizmaların yarattığı farklılık, totaliter
rejimlerde hedef kitle halkı tek bir bütün, otoriter rejimlerin ayrı kitleler olarak algılamasından
kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, totaliter rejimler kendi toplum imajını yayarak diğer düşünüşleri
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
16
öldürmeyi, otoriter rejimler tüm düşünüşleri öldürmeyi hedefler. Bu arada, otoriter rejimlerde
paramiliter güçlerin varlığı kabul edilmekle birlikte, totaliter rejimlerdeki kadar işleve sahip bir yapı
olmadığını kabul etmek gerekir. Yöntem bağlamındaki farklılıkların üçüncüsü, devlet
mekanizmalarının kullanımı hakkındadır. Totaliter rejimler, devlet yasalarını, iletişimi, kısacası
bireysel ve toplumsal yaşamda rol oynayan tüm mekanizmaları kendi amaçları doğrultusunda
kullanarak ve bunları partinin ve örgütlerinin aygıtı haline getirerek, siyasi, kültürel, sosyal ve
ekonomik hayatı temelinden değiştirecek, farklı jenerasyonların yeniden şekillenmesini sağlayacak
uygulamalar için kullanırlar. Fakat, devlet mekanizmalarının otoriter rejimlerde kullanımı, hedefe
bağlı olarak, sadece ayrımcılık yaratan düşünceleri ortadan kaldırmaya yöneliktir, yeni bir düşünüşü
aşılamaya yönelik değildir. Totaliter rejimler gibi eğitim reformları içermez, farklı kitleleri çeşitli
teşviklere kendine bağlama amacı gütmez. Kısacası, otoriter rejimler, totaliter olanlar gibi yeni bir
imaj yaratmaya çalışmadıkları için yöntemleri onlarınki gibi kökten ve kapsayıcı değildir. Son olarak,
terör unsuruna değinmek gerekirse, totaliter rejimlerde terör unsuru meşrulaşma aşamasından sonra
artış gösterirken, bu durum otoriter rejimler için tam tersidir. Otoriter rejimler, meşrulaşma çabası
içinde iken, savaş verme gibi kanlı bir aşamadan geçtikleri için, ilk evrede daha çok kan dökerler.
Korku unsurunu en başta saldıkları için, meşrulaşma aşamasından sonra, özel mahkeme ve yasalarla
siyaseten katl yaparlar. Totaliter rejimler, halk desteği sağlanarak meşrulaşır ve çirkin yüzünü
meşrulaştıktan sonra gösterir, yasalarla kendini haklı çıkarır ama yasaların içeriği siyaseten katl ile
sınırlı kalmaz, ideolojiye ters düşen herhangi bir sebep, yasa olabilir. Diktatörlük bağlamındaki ortak
noktaları ise, tek lider tarafından tek bir parti ile yönetilmeleri, paramiliter veya ordunun kendisi olsun
askeri bir gücün sağlam desteği ve devletin idari mekanizmalarının kullanışı açısından ortaktır, içerik
veya kapsam olarak değil.
Sonuç olarak, makro perspektiften bakıldığında, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde
oluşan diktatörlükler, demokrasiden kopuş evresinin, tek grup tek lider, mutlak görüşün yanılmazlık
ilkesi, mevcudiyetini meşrulaştırma, mutlak görüşe bağlı zor ve baskı içeren yöntemlere
başvurmalarıyla gerçekleşmesi gibi ortak unsurlarla diktatörlük olurlar. Diktatörlük çatısı altında
bulunan devletler detayda, tek bir amaç için bir araya gelmiş bir grup, kazanılmış liderlik, mutlak ve
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
17
yanılmazlık ilkesiyle bütünleşmiş ve devrimsel nitelikli bir toplum imajı barındıran ideoloji, kitlesel
destekle meşrulaşmak, toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik yaşayışı kökten değiştiren ve
toplumsal hareketliliği yaratan yöntemler gibi gelişim ve özellikler içeriyorsa totaliter rejim; mevcut
bir yapıdan oluşan grup, üstün konuma dayalı liderlik, geleneksel yapının korunmasının mutlak doğru
ve ideoloijinin araç olması, azınlıkla meşrulaşma ve geleneksel yapıyı korumaya yönelik, ekonomik
gelişimi hedefleyen içe dönük yöntemler gibi unsurlara sahipse otoriter rejim tanımsal ayrıma uğrarlar.
Bu görüşü desteklemek amacıyla, 1918-1945 yılları arasındaki Almanya, İspanya ve Portekiz’i grup,
çözüm formülü ve yöntem olarak adlandırılan kriterler altında incelemek gerekmektedir.
2. Bölüm: Almanya, İspanya ve Portekiz
Bu bölümde, 1. ve 2. Dünya Savaşları arasındaki dönem İspanya, Portekiz ve Almanyasında oluşan
rejimlerin grup, çözüm formülü ve yöntemsel analizlere dayanan otoriter/totaliter tanımlaması
yapılacaktır. İlk olarak Almanya’da Hitler’in rejiminin oluşumu, gelişimi ve uygulamaları ele alınarak,
kurduğu rejimin neden totaliter olduğu açıklanacaktır. İkinci olarak İspanya ve Portekiz birlikte
işlenerek, ortak yönleri vurgulanacaktır. Bu vurgulamayla, Franco İspanyası ve Salazar Portekizinin
otoriter rejimler olduğu savunulacaktır. Yazının ağırlığı otoriter ve totaliter diktatörlük ayrımı üzerine
yoğunlaştığı için genele yönelik bilgilendirme yapılacaktır.
Hitler’in Nazi Almanyası:
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Weimar Demokratik Cumhuriyeti, ülkede baş gösteren sosyal,
ekonomik, siyasal ve kurumsal krizlerle ve kitlesel işsizlik sorunlarıyla başa çıkmamamıştır. Bu
koşullar, bir grubun oluşmasında uygun zemini oluşturmuştur. Weimar Demokratik Cumhuriyeti’nin
1920’li yılların sonunda ortaya çıkan, sosyal, politik ve kurumsal, ekonomik krizlerle ve kitlesel
işsizlikle başa çıkamamasından Nasyonal Sosyalist Parti faydalanmıştır(Collotti, 1999, s. 11).
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin yapısal özellikleri, ilk bölümde bahsi geçen totaliter
rejimlerin grup tanımlamasıyla, oluşum şekli, kazanılmış liderlik ve liderin özellikleri doğrultusunda
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
18
benzerlikler göstermektedir. Parti’nin Hitler’in liderliğinden önceki dönemde, geniş kitlelere yayılan
ve kendine çekmeye çalışan bir programa sahip olduğu görülür (Collotti, 1999, s. 20). Bu anlamda, bu
grubun en başından itibaren halkın geneline ulaşma isteğine sahip olduğu söylenebilir. İkinci olarak,
Hitler, Nasyonal Sosyalist Parti’ye kurulduktan sonra katılan aktif bir üye olarak, çok kısa bir zaman
içerisinde liderlik pozisyonuna yükselmiştir. Partinin etki alanını, izlediği politikaları belirlemede
girdiği andan itibaren kendini kanıtlamış ve 1919 yılında Anton Drexler’ın kurduğu Nasyonal Sosyalis
Parti’nin, 1921 yılında lideri olmuş ve partinin ismini Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak
değiştirmiştir(Collotti, 1999, s. 17). Lider olur olmaz yaptığı bu isim değişikliğini, kendi değerlerini
yansıtmasının ilk örneği olarak gösterilebilir. Hitler’in bir lider olarak özelliklerine bakıldığında,
totaliter rejim liderlerinde bulunan özelliklere fazlasıyla sahip olduğu görülür. Her ne kadar kötülüğün
kaynağı dahi olsa, Hitler’in zeki bir insan olduğunu kabul etmek gerekir. Hapiste geçirdiği süreçten,
ideolojiyi planlayarak ve tek bir kitap altında toplayarak faydalanması; hapisten çıktığı andan itibaren
partiye ideolojiyi yaymak adına yapılanlar, kitlelere ulaşılması ve 12 yıl boyunca Almanya’da tek lider
olarak varlığını sürdürmesi, kişisel zekasının, karizmasının ve kişi kültüne önem vermesinin
göstergesidir. Sonuç olarak, Almanya’da Nasyonel Sosyalist Parti olarak ortaya çıkan grup, Hitler’in
kazanılmış liderliğiyle biçim değiştirmiş ve tek kişinin kontrolündeki tek bir parti olmuştur.
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, belirlediği parti programının içeriği itibari ile totaliter
rejimlerin çözüm formülünün karakteristik özelliklerini taşımaktadır. Hitler’in bizzat yaratıcılığını
üstlendiği Alman Nasyonel Sosyalizmi, yapısı itibariyle faşist bir ideolojidir, içeriği itibariyle en ince
detayına kadar düşünülmüş, devrimsel niteliğe sahip bir toplum imajına sahip ve emperyalist bir
yaklaşımla tek güçlü devlet olmayı hedeflemektedir. Hükümet koltuğuna oturmadan önceki dönemin
parti politikası, farklı kesimlerden kitlesel desteği sağlayabilecek ideolojik elementler içeriyordu
(Smith, 1986, s. 232). Bu tarz çeşitli söylemlerin altta yatan mantığı, esas ideolojinin yayılması için
gerekli koşulların hazırlanmasıydı. Bu durumda, hedefe yönelik ince hesaplar yapılıp uygulamaya
konmuştur. Hitler tarafından belirlenen planın aynı zamanda, devrimsel nitelik taşıyan, sosyal,
ekonomik, kültürel ve politik değişimi hedefleyen bir yapısı vardır ve bunu Kavgam adlı kitabındaki
ırkçı ifadelerinde görmek mümkündür. “Bir devletin, genel varoluş sebebinin merkezine ırkı oturtması
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
19
insani ve doğal bir olaydır. Devlet temiz ırkı garanti etmelidir” (Collotti, 1999, s. 25). Bu yaklaşımın
ırkı temel alan bir devlet düzeninin dolayısıyla Alman toplum için devrimsel bir nitelik taşıyan bir
fikir olduğunu kabul etmek gerekir. Burada yer almayan diğer özellikler toplamında, Hitler’in
Wellpolitik, lebenstraum ve benzeri düşüncelerle Almanya’yı örnek toplum ve en güçlü devlet haline
getirme planının totaliter rejim niteliği taşıdığı sonucuna varılmıştır.
Son olarak, Hitler NSDAP’nin tek meşru güç oluş şekli ve meşrulaştıktan sonra gerçekleştirdiği
uygulamalar, yöntemsel açıdan da totaliter rejim olduğunun göstergesidir. Terör kampanyalarının
ortasında yapılan 1933 seçimlerde devleti fethetmek amacıyla giren güçlenmiş parti %43.9’luk bir
çoğunlukla başa gelir (Collotti, 1999, s. 27). Bu başa geliş sürecinde, her ne kadar önemli desteğe
sahip olan sağ kanat partilerinin ortadan kalkmasının ve gelişen olayların etkisi de olsa , sistemdeki
boşluğun seçim propagandaları ve ordu dahil olmak üzere farklı kitlelerin desteğini sağlayarak
meşrulaşmıştır. Bu diktatörlüğün totaliter rejim olmasının en önemli sebebi, Weimar Cumhuriyeti’ni
kısa süre içerisinde imha ederek, güç tekelini kurmasında ve güç tekelini tüm alanlarda etkin
kılmasıdır. Hitler rejiminin karakteristik örgüt ve oluşumları şu şekilde gösterilebilir: Alman ırkının
katılımının zorunlu olduğu yaş aralıklarına göre sınıflandırılmış gençlik örgütleri, kadın örgütleri;
kitlesel terör uygulayan SA’ler, itaat sağlama amaçlı ceza ve aşağılamalar ve benzeri uygulamalarla
eski sınıfsal bölünmeyi ortadan kaldırarak ırka bağlı bir sınıfsal bir sistem yaratmıştır (Bide, 1999).
Sonuç olarak, Hitlerin Nazi rejimi, bireysel düşünüşü ırk temasında şekillendirecek toplumsal, siyasal,
sanatsal ve ekonomik yasa ve uygulamalarla, devrim niteliğine sahip totaliter rejimin özelliklerini
göstermektedir.
İspanya & Portekiz:
İspanya ve Portekiz’de diktatörlük kuran gruplar, otoriter rejimlerle her bakımdan birebir
örtüşmektedir. İlk olarak, toplumsal yapıları itibariyle İspanya ve Portekiz, Avrupa’daki diğer ülkelere
kıyasla daha geri kalmış ülkelerdir. Sömürgeye dayalı eski güçlerini kaybetmiş, kırsal tarıma dayalı,
fakir ülkelerdir. Gerek fakirlik, gerekse bölünmüş sosyal yapının etkisiyle siyasi istikrar
sağlananamamıştır. Bu ülkelerin gruplarının ortak noktaları, ordularının kendilerini toplumun özü,
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
20
geleneksel genel iradenin temsilcisi olarak görmeleridir (Browne, 1996, s. 1). İspanyol ve Portekiz
ordularının, geleneksel yapının mevcut sistem yüzünden sıkıntılı olduğuna dair fikirleri vardı. Yani, bu
grupların çok uç veya aşırı hevesleri olduğunu savunmak yanlış olur. Bu grupların birbirlerinden
ayrıldıkları nokta, liderleridir. Her iki liderlik, yapı itibariyle kazanılmış liderlikler değillerdir. Ancak,
İspanya’da generalin lider olarak kendini, Portekiz’de bir ekonomi profesörünü ataması söz konusudur
(Browne, 1996) (Maxwell, 1995). Bu farklılık, ülkelerin koşulları ve ordu generallerinin gördükleri
ihtiyaçtan kaynaklanmışsa da, liderlik yapısı olarak, hem Franco hem de Salazar, geleneksel toplum
yaşamının gelişimi sağlayacağına inanan insanlardı. Sonuç olarak, İspanya ve Portekiz’de toplumun
genelinden ayrılarak bir çözüm girişiminde bulunan grubun ordu veya ordudan bir kesimin olması ve
kişilik olarak grubun bütününden düşün olarak sıyrılmamış liderler olmalarından kaynaklanan dar
yapılı çözüm faktörü temeli, bu diktatörlüklerin otoriter rejim niteliği taşıdığını söylemekte yeterlidir.
İkinci olarak, İspanyol ve Portekiz orduları geleneksel değerlerin korunması amaçlayan ve ideolojik
öğeleri sadece araç olarak kullanma özellikleri itibariyle otoriter rejimlerin çözüm formülleri ile
bağdaşırlar. Her iki ülkenin ürettiği çözüm formülü, 20. Yüzyılın uygulamalarına karşı bir bakış
açısıyla apolitik toplumu hedefleyen temalar içerirler. Bu bağlamda çizdikleri plan ve uyguladıkları
yöntemlerin bir kısmı farklılıklar gösterir. Franco, İspanya için muhafazakar ve geleneksel topluma
daha yakın yapılar içermesi sebebiyle faşist ideolojinin bir anti-komünist özelliğini gerekli gücü
sağlama amaçlı kullanmıştır. Faşist İtalya ve Almanya, ideolojinin yayılması için Franco’ya gönüllü
olarak yol gösterici olmaya çalışmışlardır (Browne, 1996, s. 91). Bu manada, Franco’nun planın faşist
elementler içermesinin temel sebebinin bu güçlerin desteğinden faydalanma amacı güderek
Portekiz’den ayrıldığı söylenebilir. Portekiz’in hikayesi bu bağlamda, kendine has bir yapı sergiler.
Çözüm planı, askeriyenin rejimi ele geçirmesinden sonra, ülkenin içinde bulunduğu duruma bağlı
olarak dışarıdan desteğe ihtiyaç olduğu anlaşılır ve ekonomi profesörü Salazar’a teklif götürülür.
Salazar’ın planını sağlama alacak koşulları kabul edilir ve lider olur. Salazar gönüllü bir lider
olmamakla beraber, kendi hayat felsefesi ve ilgi alanı olan ekonomiye bağlı bir plan çizer. Çizdiği
planın, İtalyan faşizmi gibi korporatist bir yapısı olmasına rağmen temelinde Katolik bir otoriter
rejimdir (Maxwell, 1995, s. 16). İki ülkede de, farklı şekillerde ortaya çıkan bir plan olmasına rağmen,
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
21
her ikisinin de geleneksel toplum düzenine olan bağlılıkla apolitik bir toplum yaşamını hedeflemesi ve
ideolojiyi bir araç olarak kullanması açısından otoriter rejim özelliğine sahip olduğu ortadadır.
Son olarak, İspanya ve Portekiz’de geleneksel yapıyı korumaya yönelik planın uygulanış şeklinin bazı
sınıfların etki gücünü sınırlı olarak koruyabileceği ve zaman içerisinde genişleterek sistemi
zayıflatması açısından ve uygulamaların kapsamından ötürü otoriter rejimin karakteristik özellikleri ile
bağdaşmaktadır. İlk olarak, her iki ülkede de tek bir lidere ve tek partiye dayalı sistem söz konusudur.
Ancak, ayrıldıkları nokta, İspanya’nın Falanj Partisi’nin önemli derecede etki alanına sahip olması,
Portekiz’in Ulusal Birliğinin bu etkiden yoksun olmasıdır (Browne, 1996) (Maxwell, 1995). Her iki
ülkenin dayandığı, ayrıcalıklı konuma oturan birden çok sınıfı vardır. Ortak sınıfları meşrulaşma
aşamasında güç alınan ordudur. Farklı sınıfları ise Portekiz’de görülen köylü desteği ve aile işi
yürütenlerdir (Maxwell, 1995, s. 18). Her iki rejim de içe dönük ekonomik politikalara ağır vermiştir
ancak geleneksel yapının korunması temasında ufak şekilsel farklılıklar vardır. İki rejimde de görüş
ayrılığı tolere edilmedi, partiler bastırıldı ve zorla birleştirildiler (Browne, 1996, s. 91) (Maxwell,
1995, s. 17). Franco’nun rejimi, kilise desteği ile kadının rolünü geleneksel yapı çerçevesindeki
sınırlara oturtmaya çalışırken, Salazar monopolistik aile kavramı üzerinde durarak ailenin reisi erkektir
kavramını kuvvetlendirici uygulamalara girişir. Bu rejimler daha çok idari mekanizmaları içe dönük
baskıya dayalı ve, geleneksel ve apolitik yapıyı oluşturmaya ve ekonomik kalkınmaya yönelik
kullanırlar. Bu özellikler altında kısaca rejimlerin yapısını tanıtmak uygun olacaktır. İspanya’daki
Franco dönemi baskının karanlık çağı olarak nitelendirilebilir, bu dönemde önemli düşünürler ve
sanatçılar ya öldürüldü ya da sürgüne yollandı. Sanat, basın ve siyasette francoist davranışlarda ısrarcı
olundu. Ekonomik ilerleme hız kazandı ve yaşam standartları normalin üzerinde bir seviyeye ulaşmış
da olsa kalkınma orantısızdı. Francoist rejim hiç bir zaman kararlı bir duruş belirleyemedi ancak her
yönüyle farklı hiziplerin güç sahibi olduğu bir hareketti (Browne, 1996, s. 101). Portekiz’de ise
Salazar’ın rejimi endüstriyi reddeden, buna göre bütçeyi düzenleyen, aile yapısının sosyal
harmonizasyonun kaynağı olarak görerek aslında ekonomik ve sosyal dokuyu dondurmuştur. 1936’da
şöyle bir ifadesi vardır: “Bizler anti-parlementer, anti-demokrat, anti-liberaliz. Beynelmilelliyetçilik,
komünizm, sosyalizm, sendikalaşma bizim karşı olduğumuz oluşumlardır. Yönetmek, insanları
Totaliter & Otoriter Diktatörlükler: Almanya, İspanya & Portekiz
22
kendilerinden korumaktır” (Maxwell, 1995, s. 18). Gizli polise, askeri desteğe dayanan tüm sistemi
verilen mantık çerçevesinde ve minimal şiddetle uygulanmıştır.
Tüm bu yazıdan genel olarak şu sonucu çıkarmak mümkündür: 1918- 1945 yılları arasında Almanya,
İspanya ve Portekiz’de oluşan diktatörlükler, tek bir lider tek bir parti kapsamında diktatörlüğün
birleştirici elementi altında buluşarak zaman içerisinde ideolojinin temel veya araç olmasına bağlı
olarak otoriter veya totaliter olarak ayrılırlar. İdeolojik ayrım, yöntemlerde görülen temel farklılıkların
kaynağıdır. Parçaları alınmış ideolojilerden oluşan bir sistemde, İspanya ve Portekiz gibi, belli başlı
sınıfların ayrıcalıklı konuma kavuşmasıyla devlet aygıtından bağımsız olarak gelişmelerine imkan
veren bir ortam meydana gelir. Böyle bir ortamın varlığı, ideoloji dışarıdan güçlü bir şekilde
savunuluyor gibi görülse de uygulamada bu ayrıcalıklı sınıfların yer alması, sistemin işleyişini negatif
bir biçimde etkiler. Yani totaliter rejimleri totaliter yapan, ideolojiyle bağlı olarak fark gözetmeyen tek
bir toplum yaratılışına olan gereksinimin ideolojide toplanarak gösterilen davranışlara yansımasından
kaynaklanmaktadır.
Bibliography
Bide, P. (Director). (1999). World War 2 in Color [Motion Picture].
Brooker, P. (2000). Non-Democratic Regimes. New York: St. Martin's Press.
Browne. (1996). Spain's Civil War. New York: Longman.
Collotti, E. (1999). Hitler & Nazism. New York: Interlink Books.
Lee, S. J. (2008). European Dictatorships. New York: Routhledge.
Linz, J. J. (2000). Totaliter ve Otoriter Rejimler. Boulder, CO: Lynne Rienner Publishers.
Maxwell, K. (1995). The Making of Portuguese Democracy. New York: Cambridge University Press.
Smith, W. D. (1986). Ideologic Origins of Nazi Imperialism. New York: Oxford University Press.