40

editie 165

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Dogus Gazetesi

Citation preview

Page 1: editie 165
Page 2: editie 165
Page 3: editie 165

030303

EDİTÖRDENEDİTÖRDENEDİTÖRDEN

SUNUŞSUNUŞSUNUŞkasım-november 2011

Özel istihdam şirketlerinden Türklere ayrımcılık

Değerli okurlarımız,Anadolu insanının umuda yolculuğunun 50. yılındayız. Köprül-erin altından çok sular aktı. Ve biz, bu arada hürmetle, saygıyla andığımız ve anmaya devam edeceğimiz birinci neslimizle vedalaşmaktayız. Onları Birer-ikişer ebedi âleme uğurluyoruz… Nur içinde yatsınlar… Geriye dönüp baktığımızda yıllar önce kurulan ama bir türlü gerçekleşemeyen, henüz düğümleri çözülmemiş çıkınlar içinde; kurutulmuş güller gibi solan nice hayalleri de onlarla birlikte uğurluyoruz.. hani hep deriz ya; kimi bir traktör, alıp dönecekti.. Bir diğeri başını sokacak bir evin sevdalısıydı.. Bir başkası ekip biçebileceği bir tarlanın hayalini kurmuştu… Aslında, alınmak istenenler fazlasıyla alındı. Ancak asıl ‘amaç’ olan ‘dönmek’ bir türlü gerçekleşemedi. Olumlu olumsuz pek çok değişimler yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Yıllar su gibi akıp giderken, hızla gelişen teknolojinin, baş döndüren cazi-besinin etki alanı içinde buluverdik kendimizi. Pek kısa zaman dilimleri içinde, çok önemli değişimler yaşadık. Ve hayret! Aynı hızla onlara alışıverdik. Ve kanıksadık hatta. Birbirini takip eden pek çok hengâme içinde, kararsız bir şekilde ömür sürdürmek duru-munda kaldık. Sonra bir de dönüp baktık ki, ömür eksi elli yıl olmuş... Evet, doğrusu biz hâlâ kalmakla, gitmek arasında bocalamaya devam edip durmaktayız. Ve şimdi insan hayatında önemli bir za-man dilimi olan elli yıllı devirmiş olduğumuzu idrak ediyoruz… Ee, ne olacak şimdi? Kutlayacak mıyız? Eğlenecek miyiz? Üzülecek miyiz? Sevinecek miyiz? Ne yapacağız? Ne yapmalıyız? Yapılacak çok şey söylenebilir elbette, ancak beklide yapmamız gereken en doğru şeyin oturup, başımızı ellerimiz arasına alıp bir güzel düşünmek olacağını savunuyo-rum. Şu an’a kadar Hollanda’da fazla bir etkinlik göze çarpmıyor ama Almanya’da yapılanlar var. 50 yıl önce Sirkeci’den hareket eden kara trene adeta tatbikat yaptırıldı. Ve bu çerçevede konuşmalar yapıldı. Ziyaretler oldu. Anılar anlatıldı. Programlar yayınlandı ve sair. Belki daha başka şeylerde yapılacak.

Ancak bu sıralarda Almanya’da son anda ortaya çıkan bir gerçek her şeyin tadını tuzunu kaçırmaya yetti. Yıllar önce 8 Türk ve (Büyük ihtimalle Türk’e benzediği için) 1 Yunanlı dönercinin öldürülme olayının altından bir Alman istih-barat görevlisinin çıkması tamda 50. Yılına girdiğimiz bu umuda yolculuğumuzun anıldığı sırada ve bu elli yılın Avrupa ekonomisine ne ölçüde katkılarının olduğunu (buruk bir gururla da olsa) anlattığımız şu günlerde bu olayın ortaya çıkması insanlarımızı derin bir üzüntü ve kaygıya sevk etmeye yetti. Hatta tüm küllenmiş yaraları depreştirerek 50 yılın çeşitli dönemlerine; kimi zaman yakılarak kimi zaman vurularak, netice itibariyle ırkçı saldırılar sonucu hayatlarını kaybeden insanlarımız bir kez daha hatırlanarak geçen elli yılın muhasebesi bir de bu zaviyeden yapılmaya çalışılıyor. Ve doğrudur.

Bu sayımızda dosya konumuz göçün 50. Yılı ve Hicret olayının doğru anlaşılması konusu oldu. Bu konularda NIF başkanı Mehmet Yaramış ile yaptığımız bir söyleşiyi bulacaksınız. Ayrıca bu konuda daha başka çok değerli yazılar okuyacaksınız.

İslam tarihinin önemli kavşak noktalarından birisi de şüphesiz ki, Efendimiz (sav)’in Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye göç etme olayı olan ‘Hicret’ hadisesidir. Hicret sadece bir iklimden bir başka coğrafyaya vatan değiştirme hadisesi değildir. Hicret; İslam ve insanlık tarihinde bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılması, adaletin, huzurun, insan haklarının, maddi-manevi zengin-liklerin artırılması, insanlığın yok sayılan onur ve şahsiyetinin korunması, insana insan olma şerefinin yeniden tanınması tarihin-in adıdır. Ayrıca hicret, yüce ahlaki değerlerin şahlanışında adeta birer mizaç olmuş insanların, dünyaya hâkim hale gelebilmelerine imkân sağlayan bir inkılâbın kutlu tarihidir. Hicreti doğru anlamak adına bu sayımızda, yazılmış yazılar bulacaksınız.

Dünyada açlık ve sefalet içinde yaşayan, daha doğrusu yaşamaya çalışan milyonlarca insanın varlığını biliyoruz. Çeşitli yardım kuruluşları kurban bayramı vesilesi-yle onlara ulaşmaya çalışıyorlar. Allah hepsinden razı olsun. Bu sayımızda merkezi Almanya’da bulunan IGMG – Hasene yardım derneğinin dünyanın çeşitli fa-kir ülkelerine gönderdiği ellinin üzerindeki kurban gönüllülerinin bazılarının, edindikleri izlenimlerini kendi ağızlarından okuyacaksınız. Hollanda’da hepimizi ilgilendiren önemli gelişmeleri en doğru ve en anlaşılır biçimde gazeteniz Doğuş’ta bulacaksınız. Misafir kalemlerimiz sizlere merhaba demekteler. Yeni dostlar ve olaylara yeni bakış açıları ile tanışmak isteyeceğinizden eminiz. Kısaca yine dopdolu bir Doğuş Gazetesi’yle karşınızdayız. Değerli okurlarımız, her zaman olduğu gibi, daha iyi noktalara ulaşabilmek adına sizin değerli fikir ve yapıcı eleştirilerinizi çok önem-siyoruz. Gazeteniz Doğuş’ta ileriye dönük yer almasını arzu ettikler-inizi bize bir şekilde iletebilirsiniz memnun oluruz. Bunlar bizi motive edecek çok ciddi bir veri olacaktır elbette.Bir sonraki sayıda yeniden elinizde olabilmek dileği ile mutlu olun, mutlu kalın…

Adnan Şahin

Hollanda’daki özel istih-dam şirketlerinin dörtte

üçünün Türklere, Faslılara ve Surinamlılara ayrımcılık yaptığı

ortaya çıktı. Amsterdam VU Üniversitesi’nden iki sosyoloğun

araştırmasında özel istihdam şirketlerinin yüzde 76,8’i, “İyi Hollandaca bilseler de Türk,

Faslı ya da Surinamlı eleman göndermeyin” şeklindeki istemi

dikkate aldı.

Kendilerini bir çağrı merkezinin sahibi olarak tanıtan Evelten Loeters ve Anne Backer adlı araştırmacılar, irtibata geçtikleri 187 özel istihdam şirketinden 144’ünün bu yöndeki istemi dosyaya yazdığını belirttiler.

1991 yılında yapılan ben-zer bir araştırmada ise bu oran yüzde 94 olarak belirlenmişti. Araştırmacılar, bunun özel istih-dam şirketleri tarafından yapılan ayrımcılığın azaldığı şeklinde yorumlanamayacağına vurgu yaptılar. Loeters ve Backer, son araştırmada toplam 13 özel istihdam şirketinin kendilerine adayların isim listesini geçmeyi teklif ettiğini belirttiler. Sosy-ologlar bunun da ayrımcılığa iştirak olarak değerlendirilebileceğini, ancak bu 13 şirketin yüzde 76,8’lik gruba dahil edilmediğini kaydet-tiler. Özel istihdam şirketleri birlikleri ABU ve NBBU, araştırma sonuçlarını kaygı verici bulduklarını ifade ederek, bilgilendirmeye ve kurslara ağırlık vereceklerini belirttiler.İOT’nin (Hollanda’da Türkler için

[email protected]

“Sağcı terör ve sebeplerinin eksiksiz bir şekilde aydınlatılması gerekiyor’’

İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü :

İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, 2000-2006 yılları arasında sekiz Türk, bir Yunan ve bir de polis memuru olmak üzere on kişinin katledildiği ırkçı cinayet serisi ile ilgili olarak yaptığı açıklamada şu ifadelerde bulundu: “Alman güvenlik birimlerinin yabancı düşmanlığı içeren olaylara karşı yaklaşımı sorumsuz ve aynı zamanda endişe vericidir. Almanya’daki ırkçı ve terörist eylem ve olayların olası tüm sonuçları göze alınarak doğru, dürüst ve eksiksiz bir şekilde aydınlatılmasını talep ediyoruz.”

IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, isminin ırkçı teröristlerin ölüm listesinde bulunduğunu basından öğrenmesine tepkiliİslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, basına yansıyan ve ırkçı teröristlerin ölüm listesinde kendi isminin de yer aldığına dair haberler konusunda, “İsmimin ırkçı teröristlerin 88 kişilik ölüm listesinde yer aldığını basından öğrenmek kaygı verici. Milletvekilleri Hans Peter Uhl ve Jerzey Montag’ın bu konuda bilgilendirilmelerinin üzerin-den bir haftadan fazla geçti. Güvenlik birimlerinin benim gibi bu konuyla doğrudan ilgili kişileri hangi sebe-ple bilgilendirmeyerek olayı basına aktardıkları anlaşılamaz ve sorumsuz bir tavırdır” açıklamasında bulundu.

Üçüncü ayrıca şunları söyledi:

“IGMG’nin konuyla ilgili bilgi istediği Federal Kriminal Dairesi ve Eya-let Kriminal Dairesi şimdiye kadar medya haberlerini ne doğruladı ne de yalanladılar. Ancak yerel bir polis müdürlüğü IGMG’nin belirtilen terör listesinde kurum olarak bulunduğunu doğruladı. Basında terör grubu ile bağlantılı, onun üzerinde destekçi ve bilgi sahibi kişinin serbestçe dolaştığından bahsedilmesi ve resmi rakamlara göre dokuz binin üzerinde şiddete hazır ırkçının kontrolsüz bir şekilde rahatça hareket ettiği haberl-erinin yer alması durumu göz önünde bulundurulduğunda güvenlik birimler-inin bu tavrı ve seçmeci bilgilendirme politikası endişe vericidir. Ayrıca, ırkçı teröristlerin işledikleri cinayetler ve diğer suçlar konusunda her gün ortaya çıkan yeni bilgilerin, güvenlik birimlerinin var olan görme-zlikten gelme zihniyetini değiştirip değiştirmeyeceği sorusu haklı olarak akla geliyor. Tıpkı, Zwickau ırkçı terörünün kurbanlarında olduğu gibi Türk kökenlilere ya da Müslümanların kurumlarına ve camilere yönelik sürekli artan saldırılarda, ırkçılık ya da İslam düşmanlığı motiflerinin katego-rik olarak en baştan yadsınması ise kabul edilemez.

NPD’nin yönetici kadrosunun neredeyse üçte biri casuslardan

ve dolayısıyla Anayasa Koruma Örgütleri’nden geçimlerini temin eden insanlardan oluşurken, söz konusu partinin kapatılmasına dair yüzeysel bir tartışmanın yeniden başlatılması anlamsızdır. Kanaatimizce, daha çok ırkçı popülizm ve ırkçı terör arasındaki geçişkenlik üzerinde durulmalıdır. Bu olaylar yaşanırken sadece NPD’ye odaklanmak hazırlıksızlık ve ne yapacağını bilememe durumundan kaynaklanmaktadır. Çünkü, İslam ve yabancı düşmanlığı düşüncesinin yaygınlaşması ve giderek toplumda yayılmasının sorumlusu sadece NPD değil, aksine ilk planda çokkültür-lülük eleştirisi perdesi altında İslam ve yabancı düşmanlığına götüren zihni karmaşayı besleyen siyaset anlayışıdır”.

Danışma Kurulu) de yer aldığı Ülke-sel Azınlıklar Danışma Kurulları Birliği (LOM), özel istihdam şirketlerinin Türklere, Faslılara ve Surinamlılara ayrımcılık yaptıklarını ortaya koyan araştırmaya işaret ederek, Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı Paul de Krom’dan yabancılara karşı ayrımcılığın ve bu grup arasındaki işsizliğin önlenmesini istedi. Yapılan açıklamada, “Bu araştırma bize tabanımızdan bu konuda gelen, an-cak kanıtlanması mümkün olmayan şikayetlerin doğruluğunu ortaya koymakta” denildi.

Hollanda, Geert Wilders ile ilgili olarak Birleşmiş Mil-letler Irkçılıkla Mücadele

Komisyonu’na şikayet edildi.

Hollanda, Geert Wilders ile ilgili olarak Birleşmiş Milletler Irkçılıkla Mücadele Komisyonu’na şikayet edildi. Fas kökenli üç Hollandalı’nın avukatları Brigitte Böhler ve Ties Pr-akken, müvekkillerinin Hollanda’nın kendilerini PVV (Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders’e karşı yeterince korumadığı gerekçesiyle şikayette bulunduklarını belirttiler.

Savcılığın nefret suçuyla ilgili suç duyurularında Wilders hakkında takipsizlik kararı verdiğine, daha sonra alınan yargılanma kararında da PVV liderinin beraatinin talep edildiğine dikkat çekildi. Nefret ve ayrımcılık suçlarından beraat eden Geert Wilders’in böylece göçmenleri ve Müslümanları topluma tehlike olarak göstermeye devam edebildiği belirtildi.

Fas kökenli Hollandalılar, Wilders’i durdurabilmek için BM İnsan Hakları Komisyonu’na başvurmaktan başka bir seçenekleri bulunmadığını

ifade ettiler. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, ülkelerin insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeye uyup uymadıklarını denetliyor.

Hollanda BM Irkçılıkla Mücadele Komisyonu’na şikayet edildi

“Wilders’e karşı yeterince korunmuyoruz”

Ömür Eksi Elli YılElde Var Kaç?

Page 4: editie 165

Oisterwijkkliniek : Moergestelseweg 32G 5062 JW Oisterwijk T. :013 4654848

Salı günü saat 13:00 - 17:00 arası türk sekreter bulunurDiğer günler Tel: 013 4655427/4655428 E-mail: [email protected]

Page 5: editie 165

050505HABERHABERHABERKASIM|NOVEMBER 2011

Vedalaşmalar sürüyorDört yıl boyunca büyük bir özveri ile çalışarak görevini tamamlayan Bülent Şenay’ın ‘Hollanda’da iz bırakanlar’ listesinde yerini aldığı söylenebilir. Müşavir ve Vakıf başkanı olarak taşıdığı iki şapkası nedeniyle yoğun bir çalışma ortamında kendini bulan Şenay’ın hiç yılgınlık göstermeden hizmetten hizmete koşuştuğunu basın olarak yakinen takip ettik . Hollanda’da yaşayan insanımızın oluşturmuş olduğu sivil toplum örgütlerine alışılmışın ötesinde önem vererek onların varlığının toplum adına büyük bir kazanç olduğunu anlatmaya çalıştı. En küçüğünden en büyüğüne, en yakından en uzağına, ayrım yapmadan davetlerine gider-erek onlara verdiği değeri gösterdi. Bu alanda yaptığı en son çalışması da; yıllarca yapılması gereken bir icraattı. Dini duyarlılıkları olan sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini bir araya getirerek, birlikte hareket edilmesi gerektiği hususunda önemli adımlar atıldı.

TaziyeHollanda İslam Federasyonu(NIF) Başkanı Mehmet Yaramış’ın dayısının hanımı Dönüş Demir’in vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli aileye sabır ve başsağlığı dileriz.

TaziyeAbonelerimizden ve gazetemiz Utrecht eski temsilcilerinden İmdat Soner’in kayınvalidesi, Bahçegül Soner’in kıymetli annesi Zeynep Fırat vefat etmiştir. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli aileye sabır ve başsağlığı dileriz.

TaziyeAbonelerimizden ve Birlik Mehter takımı elemanlarından Selman Kılıçaslan’ın kayınbabası vefat etmiştir. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabır ve başsağlığı dileriz.

Hoş geldin bebek!Yaşama sırası artık sende…Davut (Murat) ve Rukiye Şengönül çiftinin Yade adını verdikleri nur topu gibi bir kız çocukları dünyaya geldi. Gazetemiz eski koordinatörlerinden sevgili Ahmet Şengönül’e ikinci kez dedelik unvanı kazandıran minik Yade’ye dünyamıza hoş geldin, diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, Yade’mize sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz.

TebrikEsma ile Abdurrahman Dünya Evine GirdilerAbonelerimizden İzzet ve Ayşe Atabey’in mahdumu Abdurrahman ile Talat ve Ayşe Karadavut’un keri-mesi Esma 12 Kasım Cumartesi günü sade bir törenle dünya evine girdiler. Genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

TebrikDürdane ve Hidayet Dünya Evine GirdilerAbonelerimizden Kalender Taş’ın kerimesi, Duran ve Perihan Taş’ın torunu Dürdane ile Muzaffer ve Döndü Coşkun’un mahdumu Hidayet 18 Kasım Cumartesi günü sade bir törenle dünya evine girdiler. Genç çifti

ve ailelerini tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

TebrikSuna ve Halil Dünya Evine GirdilerAbonelerimizden Muzaffer ve Ayfer Kartaler’in kerimesi Suna ile Osman ve Münüre Erkoç’un mahdumu Halil 19 Kasım Pazar günü sade bir törenle dünya evine girdiler. Genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

Okuma Akşamları…Okuma sevdalısı bir grup Türk insanı güzel bir eylem başlatmışlar. Her ay belirlenen bir kitabı grup üyeleri okumakta ve bir araya gelerek okunan kitap üzerinde değerlendirmeler, kritikler yapılmakta. Grup üyeleri bu ay İskender Pala’nın son eseri olan ‘OD’u okumaktalar. Aralık ayı toplantı sonuçlarını sizlerle paylaşacağız. Gurup üyelerinden İsmail Coşkun Bey’in kale-minden o akşamın değerlendirmesini sizler sunacağız ve Yunus Emre’nin hayatının anlatan bu eseri okumuş gibi olacaksınız… Ama o değerlendirme sizi kitabı okumaya itecek ve her ay sizler de bizlerle birlikte bir kitap okuyarak, soylu bir eylemi gerçekleştirmiş olacağız.

Devlet Planlama Bürosu Müdürü Paul Schnabel, yaşlanan nüfus nedeniyle ar-tan sağlık ve bakım giderlerinin, kişilerin kendilerine ait evin değeri ile finanse edilebileceğini savundu. Schnabel, Volkskrant gazetesine verdiği röportaj-da, “Kendi evi olanlar, bunu çocuklarına miras olarak bırakacaklarına, evin değerini bakımlarına kullanabilirler” dedi.Paul Schnabel, birkaç yıl öncesine kadar emekli maaşlarında da sorun yaşanmayacağının düşünüldüğüne işaret ederek, aynı durumun bakım hizmetlerinde de yaşanacağını kaydetti. Paul Schnabel, nüfusun ancak yüzde 15’inin 65 yaş ve üstündekiler-den oluştuğunu, buna karşın sağlık harcamalarının yüzde 43’ünün bu gruba yapıldığını belirtti. Devlet Planlama Bürosu Müdürü, “Yakında sağlık ve bakım harcamalarının da büyük sorun olduğu görülecek ve insanların bakım hizmetini finanse edebilmek için evlerini ya da bireysel emekliliklerini satmaları tartışılmaya başlanacak” ifadesinde bulundu.

‘İstişare Kurulu’ adı altında her ay bir araya gelen kuruluş temsilcileri ile gündemdeki konular üzerinde görüş alışverişinde bulunarak, yabancıların durdukları noktada ayaklarını yere daha sağlam basmalarına öncü oldu. Şenay vakıf başkanı sıfatıyla helal kesim konusunda yapılan girişimlerde önemli rol aldı. Düzgün hitabeti ve son derece düzgün İngilizcesi ile Hollanda mercilerinde Müslümanların haklarını en iyi şekilde savunmaya çalıştı. Dört yıl süren bu çalışmalar boyunca çok sayıda dost edindi. Ve şimdi dostları birer ikişer gelerek kendisiyle vedalaşıyorlar. Hollanda İslam Fed-erasyonu başkanı Mehmet Yaramış da bunlardan biriydi. Yaramış Şenay’ı makamında ziyaret ederek kendi-sine yaptığı olumlu çalışmalarından dolayı teşekkür etti. Şenay kendisini ziyarete gelen ve bir kalem hediye eden Yaramış’a teşekkür etti. Şenay NIF başkanı Yaramış’a bir kez daha sivil toplum kuruluşlarının toplu-mun olmazsa olmazları olduğunu hatırlatarak onların ayrı ayrı yapacakları çalışmaların çok önemli olduğunun altını çizdi. ‘Çok müs-

terih olarak dönüyorum’ diyen Şenay Hollanda’dan ayrılırken geriye dönüp baktığında ruh halini anlatmaya tercüman olabilecek, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Ne içindeyim Zamanın’ adlı şiirinden dizeler okudu. Ziayret, vedalaşmanın ve iyi dileklerin ardından sona erdi.

Ne içindeyim ZamanınNe içindeyim zamanınNe de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anınParçalanmış akışında,

Bir garip rüya rengiyleUyumuş gibi her şekil,Rüzgarda uçan tüy bileBenim kadar hafif değil.

Başım sukutu öğütenUçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermişAbasız, postsuz bir derviş;

Koku bende bir sarmaşıkOlmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışıkOrtasında yüzmekteyim

Temsilciler aralarında para to-playarak Depremzedeler için başbakanlık tarafından açılan hesaba ilk olarak 10. 000 Euro gönderdiler. Denbosch kentindeki şirket merkezinde bir araya gelen temsilcileri “ilk olarak kampanya için 10.000 avro topladık ve topladığımız bu yardımı Başbakanlık hesabına gönderdik . Bölgede yaşanan

Güvenlik ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fred Teeven, zoraki evli-

liklerin önlenmesine yönelik planlar çerçevesinde hazırladığı tasarısını

görüş bildirmeleri için çeşitli kurum ve kuruluşlara gönderdi.

PVV (Özgürlük Partisi) tarafından dışardan desteklenen VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) – CDA (Hıristiyan Demokratlar) azınlık hükümeti, kişilerin aileleri tarafından istemedikleri bir evlilik yapmaya zorlanmalarına karşı sert önlem alınmasını kararlaştırmıştı.

Müsteşar Fred Teeven’in planına göre zoraki evlilikler daha kolay iptal edilebilecek ve 18 yaş altı gençlerin yurt dışında yaptıkları evlilik Hollanda tarafından ancak eşler 18 yaşını dol-durduktan sonra resmen tanınacak.

Kardeş çocukları arasında evlilik yapılması da mümkün olduğu kadar engellenecek. Kişiler arasında akrabalık bağı bulunup bulunmadığı Hollanda’daki kayıtlarda yer almadığı için, gelin ve damat adayları akraba olmadıklarını beyan etmek duru-munda olacaklar. Kardeş çocukları arasındaki evliliklerde çiftlerin nikahı, bu evliliği yapmaya başkaları tarafından zorlanmadıklarını beyan ettikten sonra kıyılacak.

dramı televizyonlardan izledik. Bu drama seyirci kalamazdık. Hemen aramızda bir komite oluşturduk. Öncelikle para yardımında bu-lunduk” dediler. Çalışmalar ile ilgili olarak bir açıklamada bulunan Edelstaal Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi Ertan Torunoğulları yaptığı açıklamada “Firmamızın elemanları

ilk olarak Hollanda’da bir çalışma başlattılar. Yardımlaşma duygusu-nun insanların arasındaki dostluğun gelişmesine katkıda bulunacağına inanan arkadaşlarımıza bizde şirket olarak büyük destek vermekteyiz. Hollanda’daki çalışmalarımızın yanı sıra şirketimizin diğer 9 Avrupa Ülkesinde de faaliyetlerimiz var. O ülkelerdeki arkadaşlarımız arasında da kampanya başlatıldı. Şu an kampanya devam ediyor. İlk anda topladığımız 10 bin Euro’yu başbakanlık hesabına aktardık. To-planan meblağa bizde şirket olarak katkıda bulunacağız. Önümüzdeki günlerde toplanan parayı da yine aynı hesaba göndereceğiz. Bir daha böyle afetlerin yaşanmaması dileğiyle kampanyaya destek veren tüm arkadaşlarımıza teşekkür edi-yoruz” dedi.

Merkezi Hollanda da bulunan Edelstaal şirketleri; Rotterdam ve Amsterdam bölge satış temsilcileri, Van depremi mağdurlarına yardım için kolları sıvadılar.

Görev süresi dolan Bülent Şenay Türkiye’ye dönüyor

Edelstaal’dan depremzedelere yardım Zoraki evlilikler iptal edilecek

“Yaşlı bakımı, evin değeri ile finanse edilsin”

Dört yılı tamamladıT.C Lahey din işleri müşaviri ve Hollanda Diyanet Vakfı başkanı Doç. Dr. Bülent Şenay 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle Aralık ayı sonunda Türkiye’ye dönecek. Şenay, Bursa Uludağ üniversitesinde öğretim üyeliği görevine devam edecek.

TEBRİK - TAZİYE - ŞİFA DİLEĞİTEBRİK - TAZİYE - ŞİFA DİLEĞİTEBRİK - TAZİYE - ŞİFA DİLEĞİ

Page 6: editie 165

060606 dosyadosyadosya kasim|november 2011

devleti de bundan dolayı gelip geçici gördüğü bu işçilere karşı onları ken-di kaderlerine terk etmekten ya da asimilasyondan öteye bir çaba içine girmedi. Göçmenler de bu durumda sürekli yeni stratejiler geliştirerek, işçi gönderen ve alan ülke arasında önemli taktikler izlediler. Bir yan-dan kendi kültürel değerleri ile var olmaya çalışırken, diğer taraftan yeni kimlik ve kültürle kaynaşarak üçüncü bir kültür oluşturdular. Kaynak ülkesine göre “Almancı” hedef ülkeye göre “yabancı” olarak görülen göçmenler çeşitlenmiş, kozmopolitleşmiş ve farklılaşmış olarak varlığını sürdürmektedir. Göç sürecini sadece teknik boyutuy-la, ekonomik fayda ya da yerli halk açısından “istihdam imkânlarının elden alınması” şeklinde dar ve gerçekçi olmayan bir şekilde değerlendirmek bir yandan ger-çeklere karşı gözü kapamak iken, diğer taraftan insani duruma karşı kayıtsız kalmak anlamına gelmek-tedir.

Avrupa’da yaşayan göçmenler artık hem nüfus yapıları ve kültürel çeşitlilikleriyle hem de ekonomik güçleri ile büyük bir zenginliği ifade eder oldu. Dışlama, tek taraflı entegrasyon/uyum bu toplum-lara karşı toplum mühendisliğini çağrıştıran kavramlar olmaktan öteye geçememiş ayrıca bu tarz girişimler ters teperek karşı bir tepki oluşturmuştur. Artık tüm toplum kesimlerini olduğu gibi kabul etme ve kendilerinin oluşturduğu tercihle toplumsal katılımın belirlenmesi gereği kabul görmektedir. Bu aynı zamanda göç yoluyla ülkeye gelen kesimleri tek tipçi mantığıyla oluşan düşünceyi/uygulamayı reddetmeyi içerir. Toplumun kendisini gördüğü gibi kabul eden anlayış, göçmen-lerin yaşadıkları bir takım sorunların çözümünde de olağanüstü kolaylık gösterecek bir gerçekliği ifade etmektedir. Bu açıdan göçmen-lerin sosyal, siyasal ve ekono-mik hayata katılımlarının nasıl olacağını- dışarıdan ya da üst kurum ve kuruluşların belirlemesi yerine- kendilerinin belirlemesi gerekir. Göçmen alımı, başlangıçta Almanya’nın belli başlı sanayi dallarındaki işgücü açıklığını gidermek için başvurduğu bir yol olmuştur. Önceleri tarım ve inşaat gibi vasıf gerektirmeyen alanlara işgücü göçü olmuştu. 1961 yılında ilk göçmen dalgası, Avrupa’nın 2.Dünya Savaşında yakılıp yıkılan tarihine, mirasına, fiziksel mekanına

Göçmenlerin gittikleri ülkeye götürdükleri değerler…Günümüzde Avrupa Birliği’nin -AB’ye göç veren ülkeler içinde de aynı şekilde- en sorunlu konularının başında göçmenlik olgusu gelmekte-dir. Avrupa Birliği üyesi ülkeler, özel-likle yakın bölgelerinde olan her tür-lü gelişmeyi, öncelikle “göç dalgası” bağlamında değerlendirerek gündemlerini buna göre belirle-mektedir. Yine Avrupa ülkelerinde seçim dönemlerinde siyasi par-tiler arasında gerek yasal, gerekse yasadışı göç tartışması ana gündem maddesi olmaya devam etmektedir. Göç ve göç ilişkisi kapsamı birçok alana nüfuz edecek kadar geniş bir çerçeveyi ifade etmektedir. Göç ve göçmen denildiğinde, ulus devlet, küreselleşme, refah politikaları, entegrasyon, eşgüdüm, çok kül-türlülük, aile birleşmeleri ve çok daha fazlasını ilgilendiren bir alan akla gelmektedir. Bundan dolayı göç/göçmenlik üzerinde sürekli durulması, yeni boyutları ile irdelen-mesi gereği açıktır. Aynı şekilde yine birçok sorunun da temelini oluşturabilecek bir gerçekliği ifade ettiği unutulmamalıdır. Bu yüzden göç olayı tek bir kitabın kapsamıyla ya da birkaç makale çalışmayla üstesinden gelinebilecek bir konu değildir. Bununla birlikte göç konusunda sınırlamalar yapılarak gündeme getirilmesi de bir nebze olsun bu ihtiyacı karşılayabilir. Göçmenler, sahip oldukları birçok değeri geride bırakıp yeni umutlarla ve varoluşlarla hayat sürecekleri ülkelere göç ederken sahip oldukları birçok değeri geldikleri ülkeye getirdiler. Türkiye’den Almanya’ya göçün teknik boyutu birçok defa gündeme getirilip tartışılmıştır. Oysa göçmenlere sosyolojik bakış nadir olarak tartışmalara konu olmaktadır. Göç ve göçmenliğe sosyolojik yaklaşım, göçmenlerin yaşadıkları toplumsal değişim ve dönüşümleri anlamlandırmada belli bir dereceye kadar katkı sağlayabilir (belki “eski göçmenlere” ifadesini kullanmak daha doğru olur, çünkü artık bu insanlar geldikleri ülkenin yerlisi konumunda olmaya çoktan başlamışlardır. Yine de yeni bir kavram bulununcaya kadar göç-men kelimesi kullanılmaya devam edecektir). Türkiye’nin ulus devlet sonrası en kapsamlı anlaşmaları yaptığı ve en geniş göçmen nüfusu gönderdiği Almanya’ya doğru gerçekleşen göçün üzerinden tam 50 yıl geçti. Bu neredeyse bir insan ömrüne yakın

bir zaman. Ayrıca toplam üç kuşağın Almanya’yı mesken edindiği ve dördüncü kuşağın da yakın gelecek-te bu toplum içerisinde var olacak olması da göçün üzerinden geçen zamanın nasıllığının ve nesiller boyu göçün etkisini gösterdiğinin en önemli göstergesidir. Ulus devletlerin sınırlarını katı bir şekilde koruduğu dönemler artık gerilerde kaldı. Yeni dönem ve durumda göç/göçmenler nitelik değiştirerek yoluna devam ede-cektir. Ulus devletin güçlü olduğu zamanlarda göçmenliğin sorun alanı olarak algılanması katı ulusçu anlayışın mantığına pek fazla ters olmasa da, küreselleşme çağında göçmenlere dönük ırkçı, ayrımcı ve hatta onları düşman belleyen görüşlerin açığa çıkması ve kamuo-yunda bu görüşlerin takdir görmesi kabule şayan gözükmemektedir. (1) Türkiye’den gelen göçmenlerin en fazla bulunduğu Almanya’ya dönük göçün üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen birçok sorunun halledilememiş olması da bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır.

Göçmenler, hayatın tüm alanlarında varlık göstermişlerdir...Göçmenler önceleri inşaat sek-töründe istihdam edilmişler sonrasında ise birçok alanda yani hayatın tüm alanlarında varlık göstermişlerdir. 1961’de başlayan Türk göçü 1973 petrol krizine kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra göç alımı durdurulmuş, işçi alımı ye-rine göç eden ailelerin birleştirilmesi şeklinde süreç devam etmiştir. İlk geldikleri zaman vasıfsız işçi olarak değerlendirilen bu kesim artık hayatın tüm alanlarında var olarak ve hayata kendi zenginlikler-ini dahil ederek varlık kazandılar. Esnaflıktan, iş adamlığına, siyaset yaşamından, medya sahipliğine kadar birçok alanda rüştlerini ispat etmişlerdir. Bu durum yapılan çalışmalarda da kendini gösterme-ktedir.

İlk göçmenlerin Almanya’ya gelişleri ekonomik ağırlıklıydı ve bu göçmen-ler belli bir birikimden sonra kesin dönüş yapma duygusuyla hareket etmişlerdi. Bundan dolayı da gelen konuk işçilerin ekonomik faaliyetleri ilk dönemler belli alanlarda işçilik ve basit esnaflıktan öteye geçememişti. Kamu alanında faaliyet göstermek ya da iş adamlığı, finans sektöründe bulunmak, medyada görünmek akıllarının ucuna gelmemişti. Alman

ve sosyal ilişkilerine karşı imar edici, ihya edici bir dokunuş olarak Almanya’ya gelmişti. Bu göçmen-ler, bir yandan memleket hasreti ile yanıp tutuşurken, diğer yandan geldikleri ülkenin gurbet mahal-lerinde en ağır, en zor ve en vahşi koşullarında ekonomik, sosyal ve biraz da kültürel hayatına katkı sağlamaya başladılar. Türkiye’nin en ücra köşelerinden çıkıp Almanya’ya gitmişlerdi. İlk göçmen-ler kırsal kökenli olmasına rağmen, Almanya’nın en büyük kentlerini mesken bellemişlerdi. Bu durum ilk başlarda kent yaşamına uyumda bir takım sorunları beraberinde getirmesine rağmen daha sonra gelinen kentin kozmopolitliğine daha fazla zenginlik katmak şeklinde tezahür etmiştir. İşte bugün ülkenin sahip olduğu bir kısım zenginliğin altında bu göçmenlerin uğraşları ve çabaları bulunmaktadır. Almanya’yı cennet belleyip ce-hennemle karşılaşanlar olduğu gibi Almanya’nın zenginliğinden faydala-nan birçok insan da var oldu. Göç alan ülkenin toplumsal uyuma dönük yaptığı hatalara ek

olarak kaynak ülkesinin de bir takım hatalarının olduğu gözden kaçmamalıdır. Bugün itibari ile zaten bu hata kabul görmektedir.2 Türkiye’de geçmişte hem toplum hem de yönetim olarak giden göç-menlerin en kısa sürede ülkeye geri gelmesine yönelik kanaat vardı. Bu ön kabuller, Türkiye’nin bir kısım sorunu görmezden gelmesine ya da toplumsal uyuma dönük atılacak adımları geciktirmesine yol açmıştı. Özellikle toplumsal uyum sorununda en önemli kriterlerin başında gelen dil sorunun haletmeye yönelik çok fazla bir çaba içine, girilmemiş, kül-türel uyumu amaçlayan adımlar hızlı ve kapsamlı bir şekilde atılmamıştı.

Göçmenlik; paylaşılan bir zengin-lik, kurulan bir köprüdürKırsal göçmenlerin şüphesiz kentsel göçmenlerden farklı olarak, geldikleri topluma uyum sorununda daha büyük sıkıntılar yaşamaları kaçınılmazdır. Kırsal kesim eğitim sorunu yanında dil ve diğer uyum sorunları açısından daha zorlu grupları ifade etme-ktedir. Türklerin kırsal kökenli olmalarına rağmen günümüzde yaşadıkları toplumun hemen hemen tüm katmanlarına katılabildikleri

gözden kaçmamaktadır. Bu bağlamda göçün üzerinde yarım asır geçmesi ve 4. kuşağın ortaya çıkacak olması nedeniyle bir kez daha vurgulamak gerekiyor ki, artık göçmenlerin sorun olarak görül-mesinden vaz geçilmelidir. Göç-menler kaynak ülkesi ile hedef ülke arasında sorun değil köprü olarak takdir edilmelidir. Yine göçmenlerin sağladıkları ve ürettikleri zenginlik ve refah dikkate alınmalıdır. Bu göçmenler ülkeler arasında iyi niyet elçileri olarak görülmelidir. İki ülke arasında iletişim kurmada önemli kilometre taşı olan göçmenlerin, artık tartışılmayacak bir gerçeklikle Almanya toplumunun vazgeçilmezbir parçası olduğu kabul görmelidir. Göçmenlere, yaşanan sürece ve tüm gelişmelere tek boyutlu bakmak gerçekleri perdelemektedir. Sürekli göz önünde bulundurulmasıgereken gerçek, göçmenlerin birçok zenginliğin meydana getiricisi de olduğudur. Bu durum Avrupa’nın ırkçı partilerini üzse de toplumsal uyum sorunları daha fazla çözüme kavuşturuldukça bunda ülkeler ve toplumlar karşılıklı çok büyük

kazançlar elde edeceklerdir. Göçmenlik; paylaşılan bir zenginlik, kurulan bir köprü, farkına varılan ve faydalanılan bir çeşitliliktir. Göçmenlerin, ülkelerin tarih sahne-sine tekrar çıkmasında en önemli itici gücünün dün olduğu gibi bugün de gerçek olduğu açıktır. Geçmişte büyük medeniyet kuranlar, büyük ideal ve ülkülerin peşinden koşanlar da onlardı. 50 yıl önce yine tarih sahnesine çıkıp, bu sefer Avrupa’nın maddî ve manevî kayıplarını telafi etmişlerdi.

1- Temmuz 2011’de Norveç’te gerçekleşen menfur saldırı da açıkça göçmen karşıtlığının, milliyetçi ve za-man zaman ırkçılığa varan zihniyetinnelere yol açacağını açıkça göstermiştir. Saldırı bireysel ve fevri bir durum olarak ele alınamaz. Maalesef “rüzgar ekenler fırtına biçmek”tedir. Bu konuda özellikle siyasilere çok önemli görevler düşmektedir. Aksi takdire ırkçılık ve göçmen düşmanlığı ateşi tüm kesimleri ve toplumu yakacaktır.2 - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 50 yıllık süreçte Türkiye olarak bir kısım hatalarının olduğunu belirtmiştir.

Bedrettin Kesgin [email protected]

www.igmg.de. [P e r s p e k t i f]

Yozlaşma, kültürel etkileşim Geçicilikten Kalıcılığa...

Göçün 50. Yılında Göç ve Göçmenler[Bedrettin Kesgin]

Page 7: editie 165

070707söyleş İsöyleş İsöyleş İkasim|november 2011

-Anlam dünyanızda göç sizin için ne ifade ediyor? Göç nedir, insan ne za-man, niye göçer? Göç, benim anlam dünyamda çok şey ifade eder ve hatta anlam dünyamı önemli oranda şekillendirmiştir. Çünkü ben, çağımızda pek çok insan gibi tipik bir “göçmen” çocuğu sayılırım. Şu ana kadar, yaşam ve düşünce dünyamda da derin etkileri olduğunu düşündüğüm 5 önemli göç olayı yaşadım. İlkin köyden kasa-baya, sonra kasabadan büyük kentte; sonra Ankara’dan yurtdışına gittim. Avrupa’da uzun bir süre kaldıktan sonra tekrar Türkiye’ye, ayrıldığım büyük kentte geldim. Şimdi ise işim gereği Eğe-Marmara’da bir orta büyüklükte kentte yaşıyorum. Göç, hareket ve dinamizm demektir. Göç, bir yönüyle uyum bir yönüyle de farklılıkları gittiğin yere taşıma deme-ktir. Salt ekonomik bir olgu değildir. Ekonomi işin başlangıcında önemli bir rol oynar, ancak sonraki süreçte sosyal, kültürel ve psikolojik etkenler daha belirleyici konuma gelir. Göç literatüründe göç, itici-çekici ve iletici etkenlerle açıklanır. Yani göç etmek için sizi çeken ve iten faktörl-erin olması gerekir. Bir kimse durup dururken bulunduğu yerden ayrılmaz, ayrılmak istemez. Günümüzde iletici etkenler de (sözgelimi ulaşım ve iletişim imkânlarının çoğalması) göçü kolaylaştırıyor ve potansiyell-erin harekete geçmesine uygun bir zemin hazırlıyor. Göç, genellikle genç ve bekâr insanların tercih ettiği bir şeydir. Hem yurtiçi hem de yurtdışı göç de bu kesim öncü rolünü oynamıştır. Ama göç ilişkilerle gelişen ve daha geniş kesimleri (aile ve akraba üyelerini) de içine alan bir olgudur.

Göçmen günün birinde asıl vatanına dönmeyi hayal ediyor, geldiği yeri özlüyor… Bu durum insanın Cennet’e olan özlemini çağrıştırıyor. Rah-metli Turgut Cansever, atalarımızın evlerini dayanıksız malzemeden inşa ederken, toplumsal yapıları daha dayanıklı maddelerden inşa ettiklerini söylüyordu. Göç, ölüm ve fanilik arasında nasıl bir ilişkiden söz edilebilir? Bu açıdan göçmenin asıl yurduna ve geldiği yere bakış açısını nasıl değerlendirebiliriz? Göçe ve göçmene hangi gözle bakmalıyız? Göç, bizim düşünce ve kültür dünyamızda “gurbet” olarak nitelenmiştir. İçinde bu kelimenin geçtiği pek çok türkü yakılmış ya da şiir yazılmıştır. Herhalde bu düşünceyi en iyi ifade eden satırlar şunlardır: “ben gurbette değilim gurbet benim

içimde”. Bununla şair gurbet fikrinin insanda içsel kökenleri olduğuna işaret ediyor. Gurbet fikrinin hem olumlu hem de olumsuz işlevleri vardır. Olumlu işlevi, bizi geldiğimiz asıl yurtla ilişkili kılması ve aslımızı unutturmamasıdır. İnsanın bulunduğu konumu bile iyi değerlendirebilmesi için geldiği noktayı bilmesi lazım. Yollarda haritalar vardır, bu harital-ara baktığınızda sizin bulunduğunuz noktayı işaretleyen kırmızı bir işaret ya da bir küçük çember vardır. Gideceğiniz yere gitmek için önce bu noktaya bakmanız gerekir. Değilse nerede durduğunuzu bilemediğiniz gibi gideceğiniz yeri de bilemezsiniz. Olumsuz işlevi ise şudur: Eğer çok fazla geldiğiniz yere bakarsanız, orayla özdeşleşirseniz; bulunduğunuz konumu doğru değerlendiremediğiniz gibi gideceğiniz yeri de göz ardı ed-ersiniz. Gurbet, geçiciliği ifade eder. Bu anlamda sadece göç ettiğimiz yer değil, içinde yaşadığımız dünya gurbettir. Asıl yurt, bu anlamda ne doğduğumuz ne de yaşadığımız yerdir. O, varacağımız noktadır.

Göçmeyi göze almak, aynı za-manda yitirmeyi göze almak, bir güç ve cesaret gerektirmez mi? Bu anlamda insanın benliğindeki göçü de işin içine katarsak, göçü bilin-çli ve duygulu bir eylem olarak ele aldığımızda göçün maddî ve manevî anlamda bireyin bilinçlenmesindeki rolü ile ilgili ne söylemek istersiniz? Göç, insanın kendi konumuna dışarıdan bakma ve farklı dünyalarla karşılaştırma yapma olanağı sağlar. Bu aydınlatıcı ve bilinçlendirici bir ey-lemdir. Eski Yunan’da sofistler olarak bilinen filozoflar ilk izafiyetçilerdir. Çünkü onlar Yunan siteleri arasında dolaşıp parayla eğitim veriyorlardı. Gittikleri yerlerde gelenek ve davranış kalıplarının farklı oldukları gördükleri için felsefede ve kültürde rölativizmi gündeme getirmişlerdir. Demek ki göç ve hareketlilik, hayata rölatif bakmayı sağlıyor. Göçle birlikte alışık olduğumuz dünya ve değerleri yitirmi-yoruz, onlara farklı bir perspektiften bakmayı öğreniyoruz. Bu kendimize ve değerlerimize bilinçli bakmak demektir. Bir şeye hiçbir alternatif ve karşılaştırma imkânı olmadan bağlanmak bilinçli bir bağlanma değildir. Eğer bir şeye seçme ve karşılaştırma imkânlarından sonra bağlanıyorsanız o zaman bilinç bir eylemde bulunuyorsunuz demektir.

Göçmen köye ait olanı şehre taşıdığı gibi, şehre ait olanı da köye taşıyor.

Göçü sadece bir sorun olarak ele almak göçmene haksızlık değil mi? Bir sorun ve imkân olarak göçü değerlendirir misiniz? Göç, hem bir sorun kaynağı hem de bir imkândır. Özellikle nüfusun yaşlandığı ve niteliksiz işgücünün olmadığı kentsel ortamlarda göçmen-ler kent için taze bir kandır. Kültürel olarak da bir farklılığı ifade ettiği için kentliler için yeni bir perspektif sunar. Mesela bir Hollandalı bana şöyle demişti. “Ben Hollandalı bir komşum olmasından ziyade Türk komşum olmasını isterim. Çünkü evimde şeker ya da başka bir şey kalmamışsa bunu rahatlıkla ondan isteyebilirim.” Göçmen, kentin bireycil ve fırsatçı ilişkilerine yeni bir açılım getirecek potansiyeli içinde barındırmaktadır.

Bir yanda toplumsal yapı, bir yanda gelenek ve bir yanda da bu değerlerden uzaklaşma ve göç sonrası ortaya çıkan yeni yaşam biçimi… Bir de zorunlu göçlerdeki öfke, hınç, bilinç kırılması var… Göç sonrası oluşan toplumsal yapı ile ilgili ne söylemek istersiniz? Göç yeni bir toplum mu oluşturuyor? Türkler temelde göçebe bir toplum ve her hareketten sonra toplumsal yapıyı yeniden kurmuşlardır. Göçten sonra çevre değişir, ilişkiler değişir ve toplum yeniden organize olur. Bu ilk aşamada anomi (kuralsızlık) demektir. Sosyolojide bu kavramı ortaya atan Durkheim, aslında anomiyle değişen toplumsal yapıda kuralların etkinliğini yitirmesini anlatmak istemiştir. Ama günümüzde değişim sürekli olduğu için ortaya kronikleşmiş bir anomi çıkmıştır. Bu gerçekten bir sorundur. Bunu nasıl çözeceğimizi de tam olarak bilemiyoruz. Toplumun kendiliğinden çözümler üretmesini de beklemek safdillik olur. Bu nedenle aynı apart-man ya da sitede kalanlar birlikte yaşamın kurallarını belirleyip, bunları yaşama geçirmek üzere bir sözleşme yapmalıdırlar. Günümüz toplumu müzakereci ve sözleşmeci bir toplum olmak zorundadır. Yerel yönetimler bu demokratik kültürü yerleştirmek konusunda öncülük ve örneklik yapmalıdırlar.

Kentlerdeki uyum sorununda göç-menin kendi değerlerinden mahrum bırakılışı ne kadar etkili? Mahrum bırakıldığı için mi kolay kabul etmiyor? Göçmenin asimile edilm-esini ahlâkî ve demokratik açıdan ele alırsak, ne söylemek istersiniz? Kentin yerlilerinin veya iktidarların göçmenlere karşı sürekli iyiliksever,

yardım eden rolünü üstlenmesi, göçmenin kimliğinin yok sayılması, gelişimin ve yeni fikirlerin ortaya çıkmasında bir engel değil midir? Bu açıdan kentlerin yerlilerine ve iktidara düşen görevler neler? Göç, farklı kesimleri aynı mekânlarda birleştiren bir şeydir. Bu süreçte kişiler kendini tehdit edilmiş his-sederler. Buna bir de kıt kaynaklar üzerindeki rekabet ve mücadeleyi eklersek, bu sürecin hiç de kolay olmadığı anlaşılacaktır. Bu noktada yerel yönetim ve iktidarların tavırları önemlidir. İktidar, kimin yanında yer alacaktır? İktidar, bir kesimin yanında mı yer alacaktır, yoksa bir hakem rolü mü oynayacaktır? Eğer bir kesimin yanında yer alırsa bu ilişki artık bir güç ilişkisi olup çıkar ve kim güçlüyse o duruma hâkim olur. Ancak bu tarafların razı olacağı bir çözüm değildir. Bu nedenle çatışma kaçınılmazdır. Ama eğer yönetim hakemlik rolünü üstlenirse o zaman olası çatışmaları önlemek kolaylaşır.

Göçün şehir ve aile yapısı üzerindeki etkisi ile ilgili ne söylemek istersiniz? Göç, geleneksel yapıları ve dolayısıyla aileyi de çözücü bir etki yapar. Büyük aile çözülünce hem kırsal hem de kentsel alanda küçük aile ortaya çıkar. Yine göç, kentte daha anonim ilişkilerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu da to-plumsal yapıyı çözer. Başka türlü etkilerde bulunacak göç mümkün mü? Bunu bilmiyoruz, biz mevcut durumdan hareket ediyoruz. Fakat göçün olası yıkıcı etkilerini azaltmak ve sınırlandırmak mümkündür. Bunun için göç politikaları izlenebilir. Fakat bu makro düzeyde alınacak genel ön-lemlerle birlikte düşünülmesi gerekir.

Göç ve toplumdaki dayanışma eksikliği hemşericilik anlayışını körüklemekte. Hemşericilik anlayışını nasıl değerlendirmeliyiz? Bu anlayış ne kadar üretiyor, ne kadar tüketi-yor… Göçün sivil toplum üzerindeki etkisi ve göç konusunda sivil topluma düşen görevlerle ilgili ne söylemek istersiniz? Kentte tutunma stratejilerinden biri kendinize yakın akraba ve hemşeriler bulmaktır.. Şimdi etnisite, hemşerilik, cinsiyet, yaş vs. etkenleri altkimlikler olarak görmek lazımdır. Biz pek çok küçük grupların üyesi durumundayız, ama bu üyeliklerimizi üstkimlik haline getirirsek o zaman dışlayıcılık ve hatta ayrılıkçılık gibi mekanizmalar üre-tiliriz. Bu altkimliklerin yıkıcı olmaya başladığı andır. Bundan kaçınmak gerekir.

Göç, sivil toplum ve örgütlenmeler için bir imkândır. Ama bunu sivil toplu-mun aleyhine kullanmamak gerekir. Sivil toplum örgütlendikçe kendini ve taleplerini kabul ettirme imkânına sahiptir.

Türkiye’den yurt dışına göçü ele aldığımızda bir Türk diasporasından söz edebilir miyiz? Yurt dışına göç ve oradaki oryantasyonla ilgili ne söylemek istersiniz? Kapalı toplum ya da getto yaratmanın avantajları olduğu gibi dezavantajları da bulunmaktadır. Kapalı toplum-lar kendi iç dayanışmasını kolay sağlarlar ve kendi kültürlerini muhafaza ederler. Fakat öte taraf-tan geniş toplum açısından da her zaman bir günah keçisi ya da hedef durumuna gelirler. Nitekim Yahudiler modern tarihte pek çok ülkede günah keçisi ilan edilmişler ve soykırımlara maruz kalmışlardır. Yurtdışında, özellikle Amerika ve Avrupa’da bir Türk diasporasından söz edilebilir. Ama bu bakış açısı Türkiye merkezli bir bakış açısıdır, bunun farkında olmalıyız. Bugün için “seçici” bir göç politikası uyguluyorlar. Bu politikanın amacı, yüksek nitelikli işgücünü çek-mek ve ekonomi için azami faydayı sağlamaktır. Ayrıca kültürel bakımdan uyum yanlısı insanlar istiyorlar. Bunu gerçekleştirmek için seçici göç politikalarıyla birlikte yürüyen uyum politikaları izliyorlar.

Göçün ulus devlet-milliyetçilik üzerindeki etkisi ve bunun ül-kemizdeki yansımaları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?Göç toplumsal değişim ve dönüşümleri tetikleyen çok önemli bir dinamiktir.Göç, özellikle uluslararası göç, ulus-devlet ve milliyetçilik paradigmasını sarsan önemli bir dinamiktir. Göçle birlikte sınır tanımayan nüfus hareketlilikleri ve çokkültürlülük olgusu ortaya çıkıyor. Göç eden in-sanlar başka ülkelerde milliyetçiliğin ne anlama geldiğini daha iyi görüyor-lar. Avrupa’da milliyetçilik, göçmen-leri dışlama ve onları asimile etme politikalarının ardındaki ideolojidir. Bunu gören pek çok Türk, orada milliyetçilikten vaz geçiyor ve bu dar bakış açısından kendisini kurtarıyor. Göçün böyle özgürleştirici bir özelliği de var. Ama bunu da tek yanlı bir süreç olarak görmek yanıltıcı olur. Göç farklı etnik grupları ve milletleri bir araya getirdiği için olumsuz karşılaşma ve rekabet ortamlarında mikro-milliyetçilikleri de doğurabiliyor. Bunu Türkiye’de de görüyoruz.

Doç. Dr. Kadir Canatan:

“Göç, bizim düşünce ve kültür dünyamızda “gurbet” olarak nitelenmiştir”

Türkler ’in Almanya’ya göçünün 50. yıl dönümündey-iz. 13 Haziran 1961’de imzalanan bir protokolle

başladı bütün hikaye. Protokolde Almanya’ya işçi gönderilmesinin şartları ortaya konuldu ve anlaşmalar

imzalandı, bavullar hazırlandı. İlk kafile bir sonbahar günü 24 Ekim 1961’de yola düştü. Ellerindeki valizler-

le Sirkeci garına gidenler bilmedikleri bir hikayenin kahramanları olarak yıllarca sürecek bir maceraya

başlamış oluyorlardı. Dosya konumuzla alakalı olduğu için, ‘Karaman

İmaret Dergisi’nin Kadir Canatan’la yapmış olduğu söyleşiyi iktibas ediyor, ilgiyle okuyacağınıza ve

hayli istifade edeceğinize inanıyoruz...

Page 8: editie 165
Page 9: editie 165

090909090909DÜŞÜNCEDÜŞÜNCEDÜŞÜNCEKasım|November 2011

Kim kimin düşmanı?Batının Hristiyanlık la özdeşleşip ‘düşmanımız’ olmasının tarihi old-ukça eskidir. Bizans’la karşılaşma, Anadolu’nun İslamlaşması ve haçlı seferleri; bu karşılaşmaların hepsi de savaş ilişkisine dayalı. Onlar Müslümanları ‘düşman’, ‘işgalci’, Müslümanlar da onları ‘düşman’ ve ‘işgalci’ olarak algıladılar. Onların kaynakları da, tarihleri de, kültürleri de ve dilleri de bu ‘düşman’ algılamasına oturmuş durumda. Bizde de böyle tabi ki. Hatta, kutsal dini kaynakların okunmasında dahi, bu algılayış hakim. Bu ‘düşman’ algılamasını tasdik eden, ya da meşrulaştıran ayet ve hadislerin öne çıkması, hatta diğerlerini nesh etmesi belki de buradan geliyor. Yani, buradan, tarihten, kutsalı okumak ve bu okuyuş tarzını da zamanla tek oku-ma biçimi olarak algılamak. Bu ilişkide Müslümanların aralarında yaşayan zimmilerin bir rolü yok. Onlar bu an-lamda bizim ‘düşmanımız’ değiller. Bu ‘düşman’ algılaması ilk defa 18. asrın başında değişiyor. Bu döneme kadar ‘batı düşman’dır ve aynı za-manda ‘gavurdur’ ve ‘onlardan hiç bir şekilde iyi bir şey sadır olamaz’. Bize göre onların dinleri de bozuk, toplumları da bozuk, devletleri de bozuktur. Hele Müslümanlara di-yecekleri hiç bir şeyleri kesinlikle olamaz. Bu asra kadar Müslümanların bütün çabası ‘gavurların’ toprağını mümkün olduğu kadar işgal (biz buna ‘fetih’ diyoruz tabi ki) etmek. Ne zamanki, Müslümanlar cephede sık sık yeniliyorlar ve toprak kaybı ‘münferit’ olmaktan çıkıyor, yaygınlaşıyor, işte tam burada ‘batılı gavurun’ Müslü-manlar tarafından (daha bu aşamada yönetici sınıf) algılanması değişime uğruyor. “Acaba” diyor Müslümanlar, “bizi sürekli yenen bu gavurlarda, bizim gözümüzden kaçan bir şey mi var ki?” Bunu merak etmek ve böylece yenilginin sebebini araştırmak için ilk adımı atmaya başlıyoruz. Bu algılama değişikliğine binaen, düşmanın yur-duna elçiler ve araştırmacılar gönder-iliyor. Gidenlerin görevi ise Osmanlının gözünden kaçan ama cephede ordularımızı sürekli yenen o ‘tılsımın’ ne olduğunu öğrenmek, bulup getirmek. Böylece, Osmanlı tekrar eski gücüne geri dönmüş olacaktı.Gidenlerin hepsi dönüyorlar, hiç kimse orada takılmıyor. Ancak kimisi felsefe getiriyor, kimisi eğlence getiriyor, kimisi yeni askerlik nizamı getiriyor. Belli ki hepsi de bu çetin problemi çözmek istiyor. Ama bunların hiçbirisi de aranan ‘tılsımlı’ çözüm olmuyor. Daha sonra yeni adamlar gönderiyorlar, daha iyi arasın diye. Hatta bir seferinde gidenlere destek olsun, onları yolda tutsun diye ‘imam’ dahi gönderiyorlar. Dini, imanı, kendimizi iyi bilen, tahsilli bir adam. Ama o, daha da kapılıyor oraların cazibesine. Diğerlerinin önüne geçiyor. Oranın yolunu, yordamını, medeniyetini daha hararetli savunuyor. ‘Hemen almak lazım oraların nesi var-sa; hele felsefesini getirmek üzerimize bir vecibedir’ diyor. Vatan’ kavramını işte bu imama borçluyuz.

Güneş batıdan mı doğacak?Böylece gidenler pantolon ve fes getiriyorlar, anayasa getiriyorlar, eşitlik getiriyorlar, yeni top teknolojisi getiri-yorlar, mektep getiriyorlar, meşrutiyet getiriyorlar, ama halen o özlenen ‘tılsımlı’ çözüm gelmiyor. İslam dünyası sömürgeleşiyor, Osmanlı küçüldükçe küçülüyor. Ve Osmanlının ‘kızıl elma’sı da yön değiştiriyor. Artık batı yurtlarını işgal etmek istediğimiz ‘düşmanımız’ değil ama ‘rüyamız’, ‘ufkumuz’, ‘kızıl elmamız’ oluyor orası. Bütün iyiliklerin ve mutlulukların kaynağı Batı oluyor artık. Karanlığın geldiği taraf, aydınlık ve medeniyet yurdu oluyor. Onların dilini konuşmak, giysilerini giymek, filozoflarını tanımak büyük bir erdem-lilik oluyor. Yirminci asra gelindiğinde, devletimizin en büyük görevi, insanların giysisine, düşüncesine, ilişkilerine doğrudan müdahale ederek yeni bir

insan tipi meydana getirmek oluyor. ‘Aydın insan’, ‘medeni insan’, yüzünü batıya çevirmiş, aklını kullanan, hurafeleri ve dini otoriteleri reddeden, görmediğine inanmayan, dini değil ilmi kendine rehber edinen insan tipi oluşturuluyor. ‘Kamil insan’ tasavvu-runu böyle anlayan devlet, bu tip insan oluşturmayı en temel görev olarak kabul ediyor. Allah’tan da daha ileri ‘müdahaleci’ bir devlet. Bu insan tipinin zıddı ise, dini olan her şeye inanan, dinin peşinden anlamadan, soru sor-madan giden, değişime ayak direyen, aklını kullanmadan ve yapılagelenleri yapan, Müslüman tipidir. O ‘tılsım’ üç asır süren çaba ve gayretlere, bu kadar kurbanlara rağmen hale gelmiyor bizim diyar-lara. Aydınlatmıyor bizim oralardaki karanlıkları, inadına batıda kalıyor. Toplumumuz muasırlaşamıyor. Rüyamız ile kendi hakiki gerçekliğimiz arasındaki uçurum küçülmüyor bir türlü. Bu kadar çaba ve olmadık hamlelere rağmen, bir türlü rüyaya ulaşmak mümkün olmuyor. Halbuki, batının bizzat kendisinin gelişmesi ve İslami dünya için ‘rüyaya’ dönüşmesi bile daha kısa bir zamanda; bir buçuk asırda gerçekleşti. Nasıl bir inatmış ve nasıl bir çabaymış ki vaz geçilmedi bir

türlü. Bu yolun sonunun olmayacağının ve o rüyanın gerçekleşmeyeceğinin fark edilmesi için ne yapmak ger-ekir ki acaba?! Bu ne garip bir tutku ve aşktır Allah’ım. Herkesin gözünü kamaştırıyor, akıllara durgunluk veriyor. Yaşanan bu süreç, bütün halkı büyülemişti. Oranın yaşantısından, biliminden, özgürlüğünden, yaşam tarzından etkilenen halk, orayı, yeryüzünün ‘cenneti’ diye görmeye başladı.

Bir traktör uğruna muasırlaşmak mı?!Denenmemiş bir hamle daha kalmıştı: ‘Rüya’ bize gelmezse, biz gideriz rüyamıza’ deniliyordu. Bütün çaba ve zorlamalara rağmen, medenileşmeyen, ayak direyip geriliği seçen Anadolu insanı ayağa kalkıyordu. Fukaralıktan bıkmışlardı, ‘para orada’ diyorlardı ‘para’. “Gider, dişimi sıkarım, üç inek, bir traktör, bir tarla parası getiririm” diyorlardı. Muasırlaşmak, gavurlaşmak için değil, biraz refah için akın akın geliyorlardı. Ama cennete geliyorlar, geri dönerler mi hiç? Deliler mi? İki asır ulaşmaya çalıştığın rüyan, gerçek oluveriyor. Üstelik, kendi halinesin. Kimsenin sana müdahalesi yok, aşağılaması yok. İşini iyi yaptın mı paranı kazanıyorsun. Hele birde izine, memlekete döndün mü, fukaralıktan ağzı kokan arkadaşlarının hayranlığı da cabası. Takım elbise, fötr, kravat ve iskarpin. Devlet bu giysileri ‘tebaasına’ giydirmek için olmadık çaba sarf ediyor, hatta adam idam ediyor. Orada ‘gavur giysisi’ diyen Anadolu insanı kapılıyor buranın cazibesine . Yeryüzü ‘cennetinin’ yaşantısı insanı başka bir insan yapıyor, değiştiriveriyor. Rüyanın bir hakikat ve etkin olduğu, hatta bir çeşit ‘cennet’ olduğu tecrübe ile sabitleniyor. Çok zaman geçmeden pek çok insan ‘cennete’ gidiyor. Mem-lekete döndüğünde, ağzının sularını akıta akıta anlatamadan bitiremiyor ‘cenneti’. ‘Keşke herkes bu cennete kavuşsa’ diyorlar.

Dinimizin, Müslümanlara vadettiği, gavurlara da men ettiği ‘cennetten’ daha gerçekçi ve yakın. Üstelik, ‘siz bizim cennetimize giremezsiniz’ derken, onlar ‘siz bizimkine buyurun’ diyorlar. Bu, cömertçe davetiyeye kayıtsız kalmak olmaz. Geliyor on bin-lerin arkasından yüzbinler. Akın akın. Olmadık yolları, dağları tepeleri aşa aşa. Fukaralığı arkada bıraka bıraka. Tıpkı Yusuf peygamberin yakınlarını, Mısır’ın cennetine getirdiği gibi. Yakub peygamber de, oğulları da bıkmıştı fukaralıktan ve kıtlıktan. Az daha dayanamayacaklardı, kıtlığa. Yusuf yetişmese zaten kırılacaklardı. Tam zammında, Yusuf sayesinde ‘nimete’ kavuşmuşlardı. Ne kaybetmişler, ne bulmuşlardı! Bu ‘nimet’ Yusuf’un güzelliği mi yoksa Mısır’ın güzelliği mi, pek de belli değil? Mısır’ın, O’nun donanımını keşfedip, ona kucak açması, makam vermesi, saraylara kavuşturması. Yahudi olmasına bak-madan, “yeter ki katkın olsun” deyip, kucak açmak…

Kuyudan çıkanın hükümranlığa yükselmesi…Tıpkı bir masal veya rüya gibi. Yakub ve oğulları da, Allah’ın bir lütfu olarak algılıyorlardı zaten Mısır’a

yerleşmelerini. Yusuf, peygamberdi tabi ki. Ama Mısır’da medeniyetti. Yusuf tam bu medeniyetin güç merkezine oturmuştu. Sorumlu idi. Medeniye-tin taşıyıcısı, onun neferi idi. Oraya entegre olmuş, oranın nimetlerin-den istifade eden ve saygınlığı olan birisiydi.. Hatta, Mısır onu ‘hükümran’ yapmıştı. Kardeşlerinin “ölsün” diye çöle attıkları, sonra çölde bulunup, köle olarak satılmış bu çocuğun, bir çırpıda da ‘hükümran’ olması; ‘nimet’ değil de nedir? Ama Mısır’ın bir ‘nimeti’. Acaba, Yusuf insanları neye davet etti? Yoksa O, Mısır medeniyetinin göbeğine yerleşmiş bir ‘hain’ miydi? Bir çeşit ‘Truva atı’mıydı? Seni kurtaran, kucak açan, misafir eden eve, pislemek mümkün mü? Tabi ki bu, Yusuf’a yakışmaz. O zaman geriye tek bir seçenek kalıyor: Yusuf, Mısır’ın hakkını veriyor, oraya katkıda bulunuyor. Ama, aynı zamanda bir Peygamber. Bir şeye de davet ediyor olması gerekir. Peygamber olarak Yusuf, kimi neye davet ediyor acaba,? Belki de İsrail Oğullarının bir peygamberi olarak, kendi halkını, babasını, kardeşlerini ve diğer aile fertlerini ‘medeniyete’ davet ediyor ve onlara: ‘Ey halkım, görmez misiniz medeniyetin iyiliğini, erdemliliğini. Niçin sizde medeni-yete katılıp medenileşmiyorsunuz da, asalaklığı, tembelliği, taşralılığı seçiyorsunuz’ diyordu. İş Yakub’a kalsa idi, Mısıra göçmeyecekti. Belki de biliyordu oranın insanı yutan bir ‘ejderha’ olduğunu. Yeni gelen azınlıkları, köylüleri yutan, asimile eden, onları dininden imanından eden bir yer olduğunu. Birinci nesil böyle bir riski biliyorlar mıydı acaba? “Oralara gidersek, kendimizi de, dinimizi de, imanımızı da yitiririz” diye düşünenler oldu mu acaba? Yusuf Allah’ın yardımı ile ‘ayağı kaymadı’. Diğerlerin ayağı da Yusuf’tan dolayı kaymadı, belki de. O bir peygamberdi zaten. Bu birinci nesli kim koruyacaktı, medeniye-tin cazibesinden, özgürlüğünden, sefasından, yaşam tarzından? Ayakları

yere nasıl sağlam basacak ve nasıl kaymayacaktı?

İnsanı yutan ejderha mı, cennet mi?Birinci nesil çocuk değillerdi tabi ki. Rahat bir şekilde bu yeni medeniyeti öğrensinler, şahsiyetleri bu kültürde oluşsun da ‘yabancı’ olma durumu olmasın. Hepsinin bir dini var, dili var, kimliği var, ait olduğu bir tarih ve kültürü var. Bu nesil yapsa yapsa işini yapar ve parasını da alır. Ver gülüm al gülüm. Üstelik onların arka planı, yeni gelip yaşadıkları toplumun kültürü ile çelişiyor. Asırlarca birbirine ‘düşmanlık’ yapmış, iki zıt medeniye-tin insanları şimdi yan yana. Onları katletmişler, kendileri şehit vermişler. Topraklarını işgal etmişler, istedikler-ini ‘zimmi’ yapmışlar. Dinleri ‘batıl’, kendileri ‘pis’ olan, ondan dolayı da zaman zaman (nüfus artıkça) vebadan telef olan bir toplum. Ama göçle birlikte orası senin ‘rüyan’ ve ‘cennetin’ olmuş. Üstelik şimdi tam ortasında yaşıyorsun. Ama, hem rüyandasın hem düşmanlarının ortasında . Ne müthiş bir ironi, düpedüz trajedi. Böyle bir insan ne yapar? Tabi ki feleğini şaşırır. Tutarlılığını kaybeder. Sözü gider, onu-runu kaybeder. Gücünü yitirir, vücudu taşıyamaz olur kendisini. Boynu bükül-ür. Bunların karşılığında ne var: para ve izin dönemindeki takdir. Burada, bir ‘hiçsin’ ama orda ‘Hasan Bey’sin, Ahmet Bey’sin’, köyün, kasabanın üst tabakası ve oturan-kalkanısın. Belki de pek çok Anadolu insanı için bu yetmiştir. Bundan dolayı, buranın onur kırıcı yaşantısı çekilir olmuştur. Bu nasıl bir rüya ki, asırlarca mücadele veriyorsun, ama ulaşamıyorsun. Bir bahane uğruna, ‘rüyana’ kavuşuyorsun ama yine umduğunu bulamıyorsun. Onurun kırılıyor, kafan karışıyor ve medeniyetin ‘sefilleri’ oluyorsun. Ama çekip gidemiyorsun. Bu yetmiyormuş gibi birde en çok sevdiğin yakınlarını yerlerinde söküp onları da ‘sefil etm-eye’ getiriyorsun. Üstelik, birde ‘Yusuf’ ‘Yusuflar’ olmadan buralara gelme-leri, getirilmeleri neyle izah edilmeli?! Sonradan, milletimiz sapıtmasın diye gönderilen imamlara/hocalara ne demeli…

Bu, Türkiye devletinin bu ironi üzerine bir devlet politikası oturtma garabetin-den başka ne olabilir ki… İşte bu da, Osmanlının mirasçısı olan Türkiye devletinin kafasının halen karışıklığının yeniden bir tecellisi olarak karşımıza çıkmakta. Halbuki Batı medeniyeti mi senin onurunu kıran? Onlar mı istediler sanki, ‘Anadolu’nun ‘sefilleri’ buraya gelsinler de onların onurlarını kıralım’ diye. Böyle bir şey hiç bir medeniyete yakışmaz. Medeniyet, insan onurunu kırmaz. Belki de, çoktan ‘onurunu’ kaybetmişti Müslüman, ama bunun farkında olamamışlardı. Belki de, dinlerine olan güven ve Osmanlının altın çağları onları uyuşturmuştu. Fark edemiyorlardı durumlarını. Bu durumda erdem ve iyilik, Batı medeni-yetine kalmakta. Dinimize, düşüncemize bakmadan bizi içlerine kabul eden, katkı sağladığında sana makam veren bir medeniyet. Tıpkı Mısır gibi. Ben Yusuf olsam, bu medeniyete ne sözüm olabilir ki? Onları çağırabileceğim bir cennetim olabilir mi ki? Onların cennetinde yaşayan, ama onları Allah’ın cennetine çağırmayan bir Müslüman. Bu, daha da onur kırıcı gibi geliyor bana.

Türklerin Batı rüyası ve orada yaşamak ya da; Hollanda’nın “sefiller”i olmak…

Raşit Bal

[email protected]ŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULAR

Anadolu insanı ayağa kalkıyordu.

Fukaralıktan bıkmışlardı, ‘para orada’ diyorlardı ‘para’. “Gider, dişimi sıkarım, üç inek, bir traktör, bir tarla parası get-

iririm” diyorlardı.

HABERTURUHABERTURUHABERTURUDenetleme kurulları siyasi baskı istemiyorAMSTERDAM – İçişleri Bakanlığına bir mektup gönderen Para Piyasaları Denetleme Kurulu, Hollanda Merkez Bankası, Hollanda Rekabet Kurulu, Devlet Planlama Dairesi, Bağımsız Posta ve Telekomünikasyon Dene-tleme Kurulu, Kişisel Verileri Koruma Kurulu, Sağlık Hizmetleri Denetleme Kurulu ve Tüketici Hakları Denetleme Kurulu, siyasi baskı istemediklerini belirterek, politikacıların işlerine karışmalarının Avrupa hukukuna da aykırı olduğuna vurgu yaptılar.

Karamsarlık hakimLAHEY – Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu tarafından hazırlanan raporda, refah düzeyini küresel krize rağmen korumayı başaran Hollanda halkının ekonomideki olumsuz gelişmeleri önümüzdeki yıldan itibaren hissetm-eye başlayacağı yer aldı.

Ekonomide küçülme yaşandıAMSTERDAM – Hollanda ekono-misinde yılın üçüncü çeyreğinde bir önceki 3 aylık döneme göre yüzde 0,3 oranında küçülme yaşandı. İstatistik Bürosu, ülke ekonomisinin 2009’un ikinci çeyreğinden bu yana ilk kez küçülme gösterdiğini bildirdi.

Çalışma izni zorunluluğu devam edecekLAHEY – Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Henk Kamp, Bulgaristan ve Romanya’dan gelen işçilere çalışma izni alma zorunluluğunun devam etmesini istiyor. Rutte kabi-nesi ve azınlık hükümetini dışardan destekleyen PVV (Özgürlük Partisi), çalışma izni alma zorunluluğuna son verilmesinin bu ülkelerden işçi akınına yol açacağını düşünüyorlar.

Marketlerde yeni bir fiyat savaşı bekleniyorLAHEY – Pazarlama danışmanlığı şirketi PM.SMS yetkililerinden Paul Moers, marketlerin pazardaki paylarını koruyabilmek için yeniden bir fiyat savaşı başlatabileceklerini söyledi. Moers, ciro artışının bu yıl enflasyon oranı ile sınırlı kalacağını gören marketlerin, müşterilerini raki-plerine kaptırmamak için fiyatlarını önemli ölçüde düşürmelerinin beklendiğini kaydetti.

Polonyalılara dil kursuLAHEY – PvdA (İşçi Partisi), özel istihdam şirketlerine Hollanda’ya 3 aydan daha uzun bir süreliğine gelen Polonyalılara dil kursu düzen-leme zorunluluğu getirilmesini istiyor. PvdA milletvekili Martijn van Dam, Polonyalıların AB vatandaşı oldukları için kursa gitmeye zorlanamayacaklarını, ancak özel istihdam şirketlerine kurs düzenleme zorunluluğu getirilebileceğini belirtti.

Hollanda’ya ırkçılık suçlamasıAMSTERDAM – Curaçao hükümeti, Sinterklaas’ın (Aya Nikola) Hollanda’ya gelişinin sembolik tören-inin yapıldığı Dordrecht’te aralarında Antilli şair Quincy Gario’nun da bulunduğu 4 kişinin gözaltına alınmasını “ırkçılık” olarak tanımladı. Sinterklaas’ın yardımcısı “siyahi Piet”e karşı düzenlenen gösteride polislerin şiddet kullandıklarına da işaret edilerek, “İfade, toplantı ve gösteri gibi insanların temel haklarına saygı gösterilmeli” denildi.

Page 10: editie 165

101010 HABERHABERHABER Kasım|November 2011

13 Kasım Pazar ve 14 Pazartesi günü hac ibadetlerini yerine getirerek tekrar yakınlarının yanlarına dönen hacıların memnuniyetleri yüzlerinden okunuyordu. Hacılar, her yıl olduğu gibi bu yıl da NIF başkanı Mehmet Yaramış ve çalışma arkadaşları Mehmet Erdoğan ve Hüseyin Yanmaz tarafında güllerle karşılandılar.Kısa dönem kafile başkanı Mustafa Urgenç ziyaretlerini cümlelerle ifade etti: ‘’Biz Hollanda Milli Görüş teşkilatları olarak kısa kafile halinde üç haftalık bir hac görevi yaptık. 83 kişilik bir gurubumuz vardı. Elhamdülillah gurubumuz, başından sonuna kadar manevi heyecanı şevki yüksek olan bir topluluk idi. Hacılarımız arasında hiçbir kırıcı, üzücü hal, durum yaşamadık. Ayrıca herkesin gönlü Kâbe’ye sanki bağlı idi, sürekli insanlar ibadet, zikir, sadaka, hayır ile meşgul oluyorlardı. Bu yönüyle hac baştanbaşa dopdolu bir şekilde geçti. Gerek vaktin kısalığı gerekse hacılarımızın duyarlılığı noktasından bakıldığında insanların kendine ayıracak zamanı yoktu desek mübalağa etmiş olmayız. Bir kelimeyle özetlemek gerekirse.. Doyamadık.. doyamadık.. doyamadık!. Allah’tan tekrar tekrar yine bizi oralara göndermesini istiyoruz. İnsanlarımıza hizmet etmek büyük bir şereftir bunu yapmaktan bir an bile geri durmadık elhamdülillah salimen gidip döndük.’’ NIF Başkanı Yaramış ise hacıları karşılarken şunları söyledi. “Bu gün Allah’a şükür kısa kafilemizi karşıladık. Hacılarımız görevlerini Milli Görüş hac organizasyonu farkıyla yapıp döndüler. Bu yıl, hacılarımız İstanbul’da kiraladığımız bir otobüsle Eyüp Sultanı da ziyaret etme imkanı buldular. Böylece artı bir değerle bugün buraya geldiler. Cenab-ı Allah gidenlere tekrar tekrar gitmeyi, henüz gidememiş olanlara da en kısa zamanda gitmeyi nasip eylesin’’

Yakınları tarafından 18-21 Ekim tarihleri arasında gözyaşları içinde uğurlanan, Kuzey ve Güney Hollanda Bölgesi kısa ve uzun dönem hacıları gözyaşları

içinde karşılandılar

Aynı saatte Faslı hacıları getiren uçağında aynı yere inmesi sonucu Mekke’de ve Medine’de omuz omuza tavaf eden hacılar bir kez daha bir araya gelerek kardeş olmanın güzelliğini yaşadılar.

Uzun kafile hacıları da Hollanda’ya döndüÖnce Mekke’ye varan hacılar orada 20 kaldılar. Daha sonra Medine’ye giderek Peygamber efendimizin kabrini ziyaret ettiler. Daha sonra da kafile başkanı Ahmet Yılmazın ifadesiyle ‘Milli Görüş ‘farkıyla Medine’den uçağa binerek doğrudan İstanbul’a uçtular. Normalde, önce otobüslerle 500 km. mesafedeki Cidde’ye gitmeleri gerekiyordu. Ahmet Yılmaz yaptığı kısa değerlendirmede hac dönemi için şunları söyledi: “Mekke’de gayet güzel ve rahat bir şekilde tüm vazifelerimizi yaptık. Bilhassa Arafat programımız çok güzel oldu. Arafat’taki duamız çok içten oldu. Hacılarımız gerçekten orada Allah’a yönelerek günahlarının affını isteyip tövbelerini, dualarını yaptılar. Daha sonra Medine-i Münevvere’ye geçerek peygamberimizi (sav) ziyaret ettik. 8 gün kalarak 40 vakit namaz eda ettik. Dönüşümüz Cidde-Amsterdam olmasına rağmen gerek THY gösterdiği kolaylıkla ve gerekse yöneticilerimizin gayretleri ile Medine-Amsterdam olarak Milli Görüş farkıyla uçtuk, elhamdülillah” Yılmaz bu yıl resmi rakamlara göre 4 milyon hacının kutsal topraklara geldiğini söyledi.

Hollanda Milli Görüş Federasyonu’nun hacıları da döndülerÖte yandan 16 Ekim’de 192 kişiyle Hacc farizasını yerine getirmek üzere mübarek beldelere giden Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasyonu’nun uzun kafile hacıları, 1 ay aradan sonra 16 Kasım Çarşamba günü Hollanda’ya döndü.Hhacıları yoğun bir kalabalık karşıladı. Başta Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasyonu Başkanı

Oktay Dalmaz ve bazı yönetim kurulu üyeleri olmak üzere basın mensubu, hacıların aile fertleri, akrabaları ve sevenleri hacıları karşılamada hazır bulundular. Schiphol Havaalanı yönetiminin hacılar için kurmuş olduğu otantik çadır ve çadırda yapılan çay, tatlı ve kuru pasta ikramı hem hacıları karşılamaya gelenler hem de hacılar tarafından memnuniyetle karşılandı. Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasyonu’nun yöneticileri de hacıları kapıda güllerle karşıladılar. Hacılar kapıdan birer birer çıkarken hac vazifelerini eda etmelerinin mutlulukları yüzlerinden okunuyor, karşılayanlara onlara da haccın nasip olması için dualar ediyorlardı.Çıkışta kısaca açıklama yapan Hac Kafile Başkanı Ali Kartal şu açıklamada bulundu: “Elhamdülillah çok güzel bir hac yaptık. 192 kişiyle çıktığımız bu kutlu yolculuktan eksiksiz döndük. Hac anlatılmaz, ancak yerinde yaşanır. Hac meşakkattir. Bazı ufak-tefek sıkıntılarımız oldu, ancak o da işin tuzu biberi. Biliyoruz ki hacda çekilen sıkıntılardan da sevap var. Hacılarımıza vadettiğimiz gibi güzel bir hac yaptırdık. Bizi 1 ay önce uğurlayan kardeşlerimiz bugün de karşılıyor. Kafile başkanı olarak şahsım ve kafilem adına federasyon başkanımıza, yönetim kurulu üyelerimize ve karşılamaya gelen tüm kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Rabbim bu kutlu yolculuğu bizlere de onlara da tekrar tekrar nasip eylesin.”Bu sene Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasyonu’nun hac organizesine Hollanda’da ikamet eden farklı milletlerden de yoğun katılımın olduğu bildirildi. K. Hollanda Milli Görüş Federasyonu, bu sene biri kısa biri de uzun olmak üzere hacca iki kafile göndermiş, 88 kişiden oluşan kısa kafile hacıları da 21 gün kaldıktan sonra 14 Kasım Salı günü Hollanda’ya dönmüşlerdi. Haber-Foto:

Muhammed Ulu - Adnan Şahin

Hacılarımız döndüler...

Tek yürek halinde duygularını dillendirdiler:

“Doymadık.. Doyamadık!”

HABERTURUHABERTURUHABERTURUEkonomide küçülme kaygı oluşturduLAHEY – Maliye Bakanı Jan Kees de Jager, ekonomide kaydedilen yüzde 0,3 oranındaki küçülmenin, beklendiği halde kaygı yarattığını söyledi. De Jager, Hollanda ekono-misinin ihracata dayalı olması nedeniyle dünya genelindeki olumsuz gelişmelerden daha çabuk etkilendiğini kaydetti.

“Yabancı sayısı düşmeli”LAHEY – PVV (Özgürlük Partisi) milletvekili Sietse Fritsma, ülkeye yeni gelen batılı olmayan yabancı sayısının önümüzdeki yıl düşmesi gerektiğini söyledi. Fritsma, bu sayının yüzde 50 azalması hedefinin 4 yıllık bir dönemi kapsadığını belirt-erek, 2012’de düşüş sağlanamaması durumunda azınlık hükümetine desteğin geri çekilebileceğini ifade etti.

Dil kriterleri ağırlaştırılmak isteniyorROTTERDAM – Rotterdam Beledi-yesi, kreş görevlilerinin dil kriter-lerini ağırlaştırmak istiyor. Kreş çalışanlarında mbo-3 düzeyinde bir diplomaya sahip olmaları şartı aranmasına rağmen, belediye per-sonelin dil bilgisinin mbo-4 düzeyine yükseltilmesini hedefliyor. Belediye tarafından yapılan araştırmaya göre, çalışanların yüzde 15’inin dil bilgisi mevcut koşullara uygun değil.

Motorin fiyatları rekor düzeydeEINDHOVEN – Tüketici kuruluşu Unit-edConsumers, motorin fiyatlarının Hollanda’da rekor düzeyde olduğunu duyurdu. 1,457 euroya yükselen motorin fiyatının, 7 Temmuz 2008 tarihine ait 1,503 euroluk rekora hızla yaklaştığı belirtildi.

Konut garanti süresi uzatılacakAMSTERDAM – De Telegraaf gaze-tesinin haberine göre, emlak alımında Ulusal İpotek Garantisi adı altında bankalara sağlanan 350 bin euroya kadar ödeme güvencesinin süresi, hükümet tarafından 1 Temmuz 2012 tarihine kadar uzatılacak. 1 Temmuz 2009 tarihinde 265 binden 350 bine yükseltilen sınır 1 Ocak 2012 tarihin-de yeniden düşürülecekti.

Eşcinsellik dersi zorunlu olacakLAHEY – Eğitim Bakanı Marja van Bijsterveldt, meclis çoğunluğunun baskısı üzerine okullara öğrencileri eşcinsellik konusunda bilgilendirme-leri zorunluluğu getirilmesini kabul etti. “Cinsel çeşitlilik” hakkında öğrencilere bilgi verilip verilmeyeceği tercihinin okullara bırakılmasından yana tavır alan Bakan Van Bijs-terveldt, VVD’nin (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) bir önerge sunmaya hazırlanması üz-erine, bu konuda çalışma yapacağı sözünü verdi.

Bebek ölümleri azaldıAMSTERDAM – Hollanda’da bebek ölümleri son 9 yıl içinde yüzde 39 oranında azaldı. Geçtiğimiz yıl 160 bin bebeğin dünyaya geldiği ve bun-lardan 367’sinin 4 hafta içinde öldüğü belirtildi. Hollanda bebek ölümlerinde Avrupa’da üst sıralarda yer alıyor.

Page 11: editie 165

111111GÜNDEMGÜNDEMGÜNDEMKasım|November 2011

Ey teslimiyet, senin adın İslam’dır

Havva Koç

[email protected]

Muhteşem buluşmayı gerçekleştirip döndük tekrar; yaratılış gayemizden bizi uzaklaştırmak için bin bir tuzaklar hazırlanan ortama.Ayrılmak zor oldu kutsal topraklar-dan. Veda tavafı sonrası arkama bakmadan uzaklaşmak istedim. Kâbe’nin 10. kapısına doğru ilerlerken yüreğimdeki fırtınayı gözyaşlarım ele veriyordu. Etrafımda onca insan varken kendimi yapayalnız, bir adanın üzerinde hissettim. Duygularımı gizlemek için biran bile çaba göstermedim, bıraktım kendimi. Sayılı günler içerisinde yüreğimdeki enkazlardan arınmaya çalıştım. Bir yazarın dediği gibi. “Yüreğini enkazdan arındıracaksın. Kalabalıkları, cürufu, çürük sevdaları, buruk tutkuları, kara hülyaları, beş para etmez heves ve hevaları geldiğin yere koyacaksın. Yüreğin Kabe’ndir senin, Kabe’ni putlardan arındırarak İbrahim’in rolüne soyunacaksın.”Kısa sürdü Allah’ın evindeki misafirliğimiz. Ne demiş atalarımız, “misafirliğin kısası makbuldür.” Kısa oldu ama öz oldu. Yıllardır unutturulan akdimizi tekrar gün-demimize getirip tekrarladık. Yoğun hayat telaşından kendi benliğimle karşılaşıp, sorgulayamadığım benliğimi sorgulama fırsatı bul-dum. Kulluğumu, dünyaya asıl geliş nedenimi hatırladım. Tüm dünya Müslümanları ile tek bilek, tek yürek olduk. Allah’a olan teslimiyetimizi gösterdik. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi “Ey teslimiyet! Senin adın İslam’dır.”Sembollerle yüklü bir çok ritüelden oluşan hac ibadeti üzerinde derin anlamlar yüklü olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki ya hac ibadetini yerine getirmek isteyen hacı adaylarımızın üzerlerindeki semboller? Tavafta,

namazda, say esnasında, yanında, önünde, arkasında farklı ırklardan farklı kültürlerden insan toplulukları görmek çok doğal Haremde. Beş milyon insan bir araya gelmiş ve hepsinin gayesi aynı. Bu beş milyon insan içinde renkli kişilik sahibi insanlar olduğu gibi sıradan, alışılagelmiş, şekilci insan toplulukları da görmek mümkün. Harem bahçesindekiler;Kabe’nin Melekleri; Mavi, yeşil kıyafetleri ile bir anda ortaya çıkıp şeritlerle yer belirleyip bir kaç dakika içerisinde belirledikleri yeri silip süpüren, süper hız, Kabe melekleri.Kabe’nin çiçekleri; Rengarenk kıyafetleriyle, görünüşleriyle, kibarlıklarıyla etrafa gülücükler saçan Malezyalı Hacılar.Kabe’nin yaramaz çocukları; Tavaf esnasında gözlerini Hacerulesved’e dikip önünde ne olursa olsun engel tanımayıp ilerleyen Nijeryalı Hacılar.Kabe’nin ergeni; Duygularını o kadar çok yoğun yaşıyorlar ki, etrafındaki insanları bazen kırdıklarının farkında olmayan Iraklı Hacılar.Kabe’nin sevecenleri; Kadınlarının başlarındaki o sevecen fiyonkları, aynı renkte erkeklerin poşuları ile etrafa gülücükler saçan Endonezyalı Hacılar.Kabe’nin sefilleri; Masum görünüm-leriyle her köşede yatan birile-rini görürseniz, biliniz ki o mutlaka Pakistanlı Hacılardır.Kabe’nin isyankârılar; Hiç bir kurala uymayan, görevliler tarafından ikaz edilse de aldırmayan Faslı Hacılar. Kabe’nin jandarması; Etrafındaki insanların hal ve hareketlerine kendi ibadetinden daha çok dikkat eden, sürekli başkalarını ikaz eden, eleştiren Türk Hacıları.Türk hacılarından bahsetmişken bir noktaya değinmeden

geçemeyeceğim. Hac ibadeti sadece yaşlıların üzerine farz değil, aksine genç yaşlarda bu farzı yerine get-irmek daha doğru. Şayet sağlığın ve maddiyatın el veriyorsa tabii. Bana haccı anlat diyenlere, klişeleşmiş bir cümle telaffuz edeceğim “Hac, anlatılmaz yaşanır.” Hakikaten öyle, bizzat insanın kendisi gidip görmeli ve yaşamalı, teneffüs etmeli o muhteşem ortamı. Mekke’deki o muazzam kalabalığı, Kabe etrafında tavaf eden grupları, Arafat’taki kulların yalvarış yakarışlarını, Mina’daki o azametli şeytan taşlamaları, Rasulullah’a kucak açan Medine’deki mütevaziliği v.s…Hac, süreci uzun bir meşakkatten geçmek, etrafında cereyan eden olaylara, şahıslara bol bol sabır etmek, daha sonrasında şuurlu ibadet, akabinde ise sahil kenarına ulaşmaktır bir nevi. Ruhumuzun Arafat’ta günahlardan arınıp yüce Yaratıcıya yükselişidir. İhramlı şekilde, kefenimizle Allah’ın huzuruna durmak, kabrimizden çıkıp mahşeri yaşamaktır. Burası kulun Allah’a itaa-tinin ve bağlılığın en üst seviyesidir.İkinci kez, hayatıma sıfır kilo metre günahsız başlamanın haklı sevincini yaşıyorum. Rabbim tüm inanan Müs-lümanlara bu ibadeti yerine getirm-esini nasip etsin.

Üyelerin yoğun katılımıyla gerçekleşen toplantıya Hollanda Türk Federasyon genel sekreteri Murat Gedik ve Hollanda Türk Fed-erasyon genel sekreter yardımcısı Kani Yaşar da katıldılar.Bundan yaklaşık bir yıl önce yeni binasına kavuşan Beverwijk Türk Kütür Ocağı çok elverişli yeni binasıyla daha geniş imkanlarla Beverwijk ve etrafında bulunan Türk insanına çeşitli alanlarda hizmet vermektedir.

Van ve Erciş’te meydana gelen deprem dolayısıyla ölenlerin ryuhu için Kur’an-ı Kerim okundu. İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle yapılan sunumla birlikte istişare toplantısı başlatıldı. Teşkilat başkanı Nazım Öztürk’ün açılış konuşması ile başlayan toplantı faaliyet ve muhasebe raporlarının üyelere sunulması ile

Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Beverwijk Türk Kültür Ocağı büyük istişare toplantısını gerçekleştirdi.

Beverwijk Türk Kültür Ocağı’ndaistişare toplantısı yapıldı

yatıştırılmıştı. Uygur Türklerinin çek-tikleri acı ve ıstıraplar bu ulusu din ve milliyetçiliye daha da çok bağlayarak yaşam mücadelesi vermeye yardımcı oldu, meğerki küfrün zulmü Müslü-manlar için dayanışmaya yol açmış durumda. Çin Komünist Yönetimi geçtiğimiz günlerde Doğu Türkistan’da asayiş adı altında bir operasyon başlatmış olup bu operasyonun amacı halkın din ve milli şuurunu kurutmaktır. Çünkü aldığımız güvenilir bilg-iler o yöndeydi, düşünce ve beyin temizliği ile başlayan bu operasyon ana okuldan başlayıp tüm orta-okul, lise, kolejler ve üniversiteler dahil eğitim alanlarında eğitim ve öğrenim görmekte olan Uygur Türk evlatlarına İslam dinini kötüleyen, aşağılayan ve bu dinin sadece terörist dini olduğunu anlatan bir eğitim projesi hazırlayarak bu projeyi tüm öğrencilere ders kitabı olarak okutmaya başlamışlardır. Öte yan-dan ikinci ders kitabı ise komünist zihniyetini çocuklara aşılamak amacı ile yeniden Stalin ve Mao düşünce felsefelerinden oluşan kitapları tüm yurtta genel bir tutuklama opera-syonu yürütülmekte olup yaşları 18 ila 35 arası Uygur gençlerini hiçbir suçu olmadığı halde sorgusuz sualsiz tutuklayıp götürerek onlara akıl almaz işkenceler yapmaktadır. Evlatlarının acısına dayanamayan anne-babalar polis karakollarına gelerek kendi evlatlarının serbest bırakılmalarını isteyinceye onları da gözaltına alarak işkenceye tabi

1949 yılından beri Kızıl Çin tarafından yönetilen Doğu Türkistan’da olup bitenler dünya kamuoyu tarafından görmezden gelinmektedir. Çin Komünist Yönetimi geçen 1 ekim 2011 de Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 62.yılını kutlarken Doğu Türkistan’daki 35 milyon Uygur Türk halkı Çin zulmünün 62. yılının yasını tuttular. Çin devletinin yıldızının parlayıp yükselişi ve dünyadaki nü-fuzunun artması Doğu Türkistan’da yaşamakta olan Uygur Müslüman halkının geleceğini karartmakta ve bağımsızlık yolunu tıkamaktadır. 5 temmuz 2009’daki Uygur halkının toplu olarak Çin yönetimine karşı ayaklanması Doğu Türkistan’da uygulanmakta olan Çin politikasının ne kadar vahşi ve ne kadar acımasız olduğunu kanıtlıyor.

5 Temmuz 2009’daki Uygur Türkler-inin Çin Komünist Yönetimine karşı ayaklanmasının nedenlerine gelecek olursak, kendi anavatanında azınlık hale düşen Çin Halk Cumhuriyeti’nin anayasanın halkına tanıdığı haklarının talebi kendi için idi. Ama sessizce sokaklara dökülen halkı Çin ordusu kanlı bir şekilde bastırarak sessiz protestoları adeta savaşa çevirmişlerdi. Bu kanlı bastırış Çin Komünist Yönetimi bütün baskıları ilk defa yapmıyor, daha önceden de Doğu Türkistan’ın Hoten, Karakaş,Aktu, Kaşgar, Kargalık ve Gulca illerinde yapmıştı. Bu yapılan kanlı bastırışlar dünya kamuoyundan gizlenerek kapalı kapılar arkasında

tutmaktadır. Bunca işkence ve ıstıraplar sadece insanca yaşamak uğruna çekilmektedir.

Öte yandan yurt dışında akrabaları olan ailelere baskınlar düzen-leyen Çin polisi bu ailelerden yurt dışında bulunan akrabalarını Çin Halk Cumhuriyetine çalışmalarına zorlamalarını istemişler. Yani açıkçası yurt dışındaki Doğu Türkistanlı Uygur Türklerini Çin milli istihbaratına hizmet etmeleri için memleketteki ailelerine baskı uygulamaktadır. Tüm yurtta asayiş alarmı yapan Çin polisi cadde ve sokaklara pankart asarak devlete ve yönetime baş kaldıran kim olursa olsun idam edilecektir, mesajını vermektedir. Akşam saat 20:00 dan sonra sokağa çıkma yasağı getiren Çin yönetimi Doğu Türkistan’ı adeta savaşa sürüklemektedir. Bu olan-lardan sonra orada yaşamakta olan 35 milyon Müslüman Türkün psikolo-jik durumunu hayal etmek hiçte zor olmasa gerek.

Ben bir Doğu Türkistanlı Uygur evladı olarak bu vatanın ve Uygur milletinin kaderlerinin bu kadar kötü olduğunu düşünmem bile büyük hata olur. Çünkü Cenabı Hakk hiçbir zaman kendi kulunu bahtsız ve kederli yarat-maz. Bu ülkede yaşanmakta olan travma ve zulüm sadece kendilerini bu dünyada adeta ilah olarak gören ve bu inancı doğrultusunda hareket eden birileri tarafından uygulanmak-ta ve yaşatılmaktadır.

Uygur Türklerinin kaderine bırakılmış olan Doğu Türkistan bağımsızlığı gün geçtikçe onu tıkanmakta veya birileri tarafından engellenmektedir. Bu engeli aşmak için dünya Türk uluslarına çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Biz dünya Türk ulusları olarak kendi mesuliyetimizi tanıyıp zaman kaybetmeden şuurumuzu toparlayarak olmamız gereken yerde durmazsak ve üzerimize düşeni yapmazsak bizi bekleyen tehlikeye zemin hazırlamış oluruz.

Biz dünya Türkler hep şanlı atalarımızın yaptıkları ile övünerek yaşamaktayız, kafamda benim aklımı kurcalayan ve beni sürekli cevap vermeye zorlayan bir soru var, sen gelecek nesil için ne bırakacaksın? Gelecek olan nesiller seni neler ile anacaklar? Bağımsız bir Türk dünyası ile mi yoksa parça parçaya bölünmüş ve işgal altına bırakılmış bir Türk mirası ile mi, ama neyle?

Doğu Türkistan’dan Yükselen Sesler

Dr. Erkin UygurluMisafir Kalem

gelecek dönemlerde yapılması gereken faaliyetler hakkında yapılan görüşmelerle devam etti. Nazım Öztürk: “Yoğun bir çalışma sonrası yeni binamıza kavuşmuş bulunmaktayız ve yaklaşık bir yıldır yeni binamızdan hizmet verme-kteyiz. Artık her şey eskisi gibi değil, daha elverişli bina, daha çok faaliyet ve hizmet demektir. Bu konuda gelecek nesillerimize güzel şeyler bırakabilmemiz için her şeyden evvel eğitim faaliyetler-imizi çoğaltmamız lazım. Üyelerimiz ile omuz omuza verdikten sonra Allah’ın izniyle yapamayacağımız bir şey yoktur.”

Hollanda Türk Federasyon adına söz alan genel sekreter Murat Gedik Federasyon çalışmaları hakkında toplantıya iştirak edenlere bilgi verdi ve üyelerden gelen soruları cevapladı.

13 yaş altı çocukların kimlik kartı harçlarına 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren yüzde 300 oranında zam yapılacak. İçişleri Bakanlığı, 13 yaş üstü kişilerden kimlik kartı ve pasaport için belediyeler tarafından talep edilebilen harcın sınırının düşürüldüğünü açıkladı. Çocuklar için ise daha yüksek bir harç öden-mek zorunda olunacağı belirtildi.

Pasaport harçlarda üst sınır 52,12’den 48,73 euroya düşürülecek. 14 yaş üstü kişilerin kimlik kartlarında şuan 43,89 euro olan sınır da 40,05 euroya indirilecek. 0-13 yaşları arasındaki çocukların kimlik kartlarında geçerli olan 9,22 euro sınırı ise 1 Ocak tarihinden itibaren 30 euroya yükseltilecek.

Küçük çocukların anne ya da babalarının pasaportlarındaki kayıtları 26 Haziran 2012 tarihin-den itibaren geçersiz sayılacak ve çocuklar için ayrı bir pasaport ya da kimlik kartı çıkartılmak zorunda olunacak. Anne ve babaların yüksek bir harç ödememek için çocuklarının kimlik kartı için şimdiden başvuruda bulunmaları bekleniyor. Başvurularda yaşanacak olası bir artışın kimlik kartı için bekleme süresini arttırabileceği uyarısı yapıldı.

Çocukların kimlik kartı harcına yüzde 300 zam

Page 12: editie 165

Agis ilanlar270x396.fh11 7/28/11 5:44 PM Page 3

Composite

C M Y CM MY CY CMY K

Page 13: editie 165

131313aktüal İteaktüal İteaktüal İteKASIM|NOVEMBER 2011

“Müminin ferasetinden sakının, o baktığı zaman Allah’ın nuruyla bakar” (Tırmızi)İman ve ihlas olmazsa, olmaz!..İlk yazımıza, hayatımıza rehber olan tek önderimiz Hz. Muhammed(s.a.v.)’in sözü ile başlamak istedim. Bu nurla; hak ile batılı, doğruyu ile yanlıştan ve gerekliyi gereksizden ayırabiliriz. Bunun için tek şart sağlam bir iman ve ihlastır. Özellikle Hollanda da yaşayan genç kardeşlerimizin sağlam bir iman ve kalplerindeki ihlasa yönelik çalışmalarla sizlere birlikte olacağız. Rabbim olayları müminin feraseti ile değerlendirmeyi bizlere nasip etsin. Yukarıdaki hadisten hareketle, Hollanda’nın yıl içinde en önemli gündemleri “Bütçe Kanun Tasarıları” (Algemene Beschouwingen) görüşmeleriydi. Geleneksel olarak Kraliyet Günü’nde (prinsjesdag) açıklanan bütçe ile alakalı partiler genel görüşlerini beyan ederler. Takip edenler bilir, 2012 yılı bütçesi devletin komik bir hatası sonucunda önceden dışarı sızmıştı. İçeriğine baktığımızda bütçe 13,4 milyar Euro açık veriyor. Faiz üzerine kurulmuş olan kapitalist ekonomik sistemden, başka bir sonuç çıkacağını zaten bekleyemezdik. İkinci olarak, Yunanistan’a yapılan 4,3 milyar Euro’luk (3 yıl üzerinde) yardım fonu. Temelleri kilise çatısı altında Hristiyanlık üzerine kurulmuş AB’yi ayakta tutmak ve böylece dünyadaki siyasi ve ekonomik güçlerini sürdürmek, söz sahibi olmak için hiç taviz vermemişler. Buna mukabil tasarruf politikası arttırılarak devam ettiriliyor. Mesela 2012 yılında sağlık sigortası için halk daha fazla ödeyecek. Çökmekte olan ve faiz üzerine kurulan kapitalist ekonomik sistemi ayakta tutmak için cesur kararlar almışlar. Fakat, halka gelince en ağır tasar-ruf politikalarını uygulamaktan geri durmamışlar. Bu sebeple, meclisteki partilerin konuşacakları çok malzeme var. Ekonomik bunalımda olan halkın daha müreffeh bir yaşam için değerlendirebilecekleri çok hususlar var.İlk gün yapılan meclis toplantısında görüşülen hususlar ise çok ilgi çekiciydi. Başrol de ise yine Wilders vardı…

Wilders’ın gündeminden başlıklar: “Minare yasağı getirilsin”, “Başını Faslıların çektiği sokak terörü için önlemler alınsın”, “Entegrasyon alanında yaptırımlar uygulansın, daha zorlayıcı şartlar getirilsin”, Türkiye, İsrail’e olan düşman tutumundan dolay NATO’dan atılsın!” Soruyorum size, bunların bütçe ile ne alakası var! İkinci gün ise alışılmadık bir durum yaşandı. Hollanda’daki partiler, farklı anlayışta, düşüncede olsalar da, daima, ülkenin geleceği ve menfaati için yapıcı bir siyasi üslup takip edilirdi. Particilik uğruna şahsiyetleri zedeleyecek zavallı duruma hiç düşmezlerdi. Siyaset ve muhalefet anlayışları gerçekten takdir edilirdi. Bu anlayışı daha iyi anlamamız için Türkiye’ye bakmak yeterli olacaktır sanırım. Birbirlerine hakaret eden, küfür eden, hatta mecliste yumruklaşan bir anlayışı hala terk edemediler. Seçim meydanlarında hakaretler, son-ra helalleşmeler; çok komik. İşte buna benzer bir tablo yaşandı Hollanda’da…Wilders, dışarıdan destek verdiği hükûmetin başbakanına “Doe even Normaal man” (Biraz normal davranır mısın) diyerek meclisin itibarına leke sürdü. Fakat, hükûmete sorulduğunda, bu problemi hemen örtbas ettiler. Peki bütçe ile alakalı ne konuşuldu? Halk öyle hipnotize ediliyor ki, 2012 yılı bütçesinde hangi tokatları yiyeceğinin farkında bile değil.

Halk ne diyor, siyasiler ne söylüyor…Suni gündemlerle halkı gerçeklerden uzak tutup oyalıyor ve zihinlerine korku salıyorlar. Hem gerçeklerden uzak

tutuyorlar hem de plan ve stratejilerini sistematik bir şekilde uyguluyorlar. Toplum adeta farkında olmadan kölelik ediyor bu sisteme. Zamanında Firavunlar karın tokluğuna kölelik yaptırıyorlardı. Şimdi ise, ev araba ve aylık bir gelir karşılığında çağdaş bir kölelik düzeni hüküm sürüp gidiyor. Vurgulamak istediğim husus, basın ve medya başta olmak üzere kullandıkları araçlar ile hem varlıklarını devam ettiriyorlar hem de İslamafobya çalışmalarını planlı bir şekilde yürütüyorlar. Soruyorum size, kaçınız Hollanda’da burka giyen birisini gördü? İran’ın savunucusu olduğum için değil ama, İran, Hollanda için bir tehdit unsuru mudur? Neden, Hristiyan bir okulda başörtüsü yasaklanıyor? Neden bir Müslümanın maaşı gün-deme getiriliyor? Bunların hepsi sena-ryonun birer parçası. İnsanlar bu suni gündemlere uyutuluyor ve insanların bilinç altına bir İslami tehlike olduğu aşılanıyor.

Onların gözünde Müslümanlar…Bununla ilgili geçenlerde Amerika’daki binlerce thinkthank örgütünden bir tanesinde yayınlanan bir

araştırmayı internetten indirildim ve inceledim. Yayınlanan bu raporda; birçok hükûmetlerin ve sistem-lerin, Müslümanları teşhis ettikleri, değerlendirdikleri ve yargıladıkları vurgulanıyor. Müslümanları bu şekilde kontrol ettiklerini ifşa ediyorlar. Bu raporda ehli küfür, Müslümanları poli-tik ve ideolojik olarak 4 sınıfa ayırmışlar ve çalmamalarını ona göre belirleyip yön veriyorlar: İşte, başlıklar altındaki sınıflandırmalar…

1-Fundamentalist (aşırı olanlar)Kur’an ve Sünnet’e göre hayat yaşamak isteyen kesim. İslam’ı duru ve doğru bir anlayışla yaşamak isteyen ehli Sünnet vel Cemaat, bidat ve hurafelerden uzak olan kesim. Kur’an ve Sünneti rehber edinen kesim. İşte bunlara fundamentalist diyorlar, ki İslam’da fundamentalizm yoktur.

2-Gelenekçi olanlarBunlar da Kur’an ve Sünneti takip edi-yorlar ama, belli sınıfsal geleneklerin taraftarıdırlar. Bu gruptakiler diyorlar ki, biz Vahhabiyiz, Şii’yiz, Hanefi’yiz Şafiyiz Hanbeli’yiz Malikiyiz. Burada bir şeye açıklık getirmek gerek. Dört hak mezhep imamlarımız bizim alimler-imiz müçtehitlerimiz , yanlış anlaşılma olmasın. Bugünkü nesille, hazırlamış olan din ortamını bırakanlardan en büyükleri olan bu 4 insandan başkasına güvenilmeyecek. Fakat bu kategoride bahsedilen, bunları körü körüne takip eden insanlar. İnsanlar körü körüne takip ettiğinden bu dört kişiden diğerini takip edeni kabul etmiyorlar. Hatta Hanefi mezhebinde olanlar, namazına farklı kılıyor diye diğer 3 mezhebi bile inkar ediyorlar. İşte bunlara gelenekçiler diyorlar.

3-Modernist olanlarModernistler Kur’an-ı yeniden yorum-lamak isteyen gruptur. Reformist de diyebiliriz. Onlar sünneti yorumlamak

isterler, onlar İslam’ı yeniden yorum-lamak isterler. Aslında onlar tüm dinleri bir arada toplamak isterler. Barış dolu yaşam için insanlara dinleri bir araya getirmek isterler, “vahdetul edyen” yani bütün dinleri birbirine katmak karıştırmak istiyorlar. İslam, Hristiyanlık Yahudilik, Hinduizm, Budizm gibi ortak bir din meydana getirmek isterler. Bu insanlar ne kadar entelektüel, ne kadar içten, ne kadar eğitimli olurlarsa olsun-lar yanlış yoldadırlar.

4-SekülerlerCihad suuru olmayacak, düzene karışmayacak. Yahudi kölesi olacak ama namaz kılacak oruç tutacak. Düzeni Yahudi tanzim edecek. Düzene karışmayacak. Sen namaz mı kılacaksın, kıl. Parayı ver, kıl. Bu tür insanlara ılımlı Müslümanlar da denilebilir. Ilımlı demek, cihad şuuru olmayacak, yani insanların saadetiyle ilgilenmeyeceksin. Sömürüye sesin çıkmayacak, Yahudi’ye köle olacaksın. “Böyle düşünen Müslümanları arttıralım” deniliyor. Bu bilgiler doğrultusunda yapılan çalışmaların planlı ve programlı

olduğunu vurgulamak istedim. Ameri-kan eski başkanı Rossevelt’in sözünü hatırlatmak isterim: “Politikada hiçbir şey tesadüf değildir, emin olun ki daha önceden planlanmıştır”. Emin olun ki yapılan bu çalışmalar, planlarının birer parçalarıdır.Peki bizler ne yapacağız? Hollanda’da yaşayan gençlere âcizane tavsiyem, ölçülerimizi iyi belirlemek. Milli Görüş gençlik teşkilatları olarak oynanan bu oyunlar, yapılan bu çalışmalar karşısında ölçümüz şunlar olmalıdır:

Gözyaşından önce göz nuru dökeceğiz:Olayları iyi anlamaya çalışacağız. Kendimizi ilme vereceğiz. Dünyada yapılan haksızlıklar karşısında, mazlumların durumları karşısında; sloganı ve sembolik bir şekilde ağlamak, gösteriş için ağlamak asla bizim düsturumuz ve ölçümüz olmaya-cak. Yapılan bu planlar karşısında isyan etmeyeceğiz. Kendimizi ilme vereceğiz. Toplumun tam ortasında bulunacağız. Avukatlar, mühendisler doktorlar, başkanlar olacağız.

Gündemimizi başkalarına teslim etmeyeceğiz:Bizim gündemimizi biz belirleyeceğiz. Suni gündemlerle oyalanıp durmayacağız. Neye üzüleceksek, neyin akasında duracaksak, neyi kınayacaksak, neye koşacaksak; bunu hep beraber kendimiz belirleyeceğiz.

Ilımlaştırılmış İslam projesine kanmayacağız:Bizlere dayatılmak istenilen “light islam, euro islam” projelerine kanmayacağız. Fundamentalist, aşırı dinci gibi dinden olmayan terimler yüzünden kendimizi gereksiz yere sorgulamayacağız. Dik durmasını bileceğiz.

Peygamberimizi bilmediğimiz alem-lere yerleştirmeyeceğiz:Birilerinin peygamberimizi yerleştirdiği gibi bizler asla yerleştirmeyeceğiz. Uçan kaçan bir peygamber değil, herkesin içerisinde yaşayan herkesle aynı sofraya oturan, herkesle saf tutan bir peygamberin ümmetiyiz. Haka-retlere peygamberimizin ölçüsü ne ise bizlerinde ölçüsü o olacak. O, nasıl sabrettiyse o şekilde sabredilecek. O Müslüman onurunu nasıl dik tuttuysa, o şekilde onurlu duruşumuz devam ettirilecek.

Tarihimizden ders çıkaracağız:Endülüs’ten, Bosna’dan ve Filistin’den ders çıkaracağız. Her birinde öyle şeyler yaşandı ve yaşanıyor ki, bizler için ibretlerle dolu. İstikametimizi yönümüzü ve ölçümüzü ona göre belirleyeceğiz.

Tebliğ edeceğiz:Tebliğ yaparken yaşadığımız şu toplumda insanların İslam’la yüzleşmesine vesile olacağız. Zorla değil, hakaretle değil! İnsanların İslam’la yüzleşmesine sadece vesile olacağız. Sebebi çok basit, bu insan-larda Allah’a kul olmak için aynı sözü verdiler. Dünyaya gelirken verdiği o sözü ya unuttu ya da unutturuldu. Yani bizim görevimiz bu insanları İslam’la tanıştırmak olacak.

Nefis ve siyasi cihadı birlikte yürüteceğiz:Emri bil mağruf, nehyi anil munker, yani insanlara iyiliği tavsiye edip kötülüklerden nehyedecegiz. Olgun insan yetiştirmek, huzurlu toplum oluşturmak asli görevimiz. Hakkın hakim olması ve tüm insanlığın huzur ve hürriyete kavuşması için bütün gücümüzle ve hiçbir dünyevi karşılık gözetmeden çalışmalıyız. İslam üm-metine ve tüm insanlık âlemine karşı sorumluluklarımızı kuşanmalıyız.

Nuh’un gemisine sahip çıkacağız:Nedir Nuh´un gemisi? Camiler-imiz, burada yapılan faaliyetler-imiz, gençlik için düzenlen her türlü İslami çalışmalarımız Nuh’un gemisi ölçüsündedir. Buralarda hiçbir zaman insan nasıl dövülür, toplumun huzur nasıl kaçırılır gibi huzur bozucu olgular öğretilmedi ve öğretilmeyecek. Allah’a kul olmanın ölçüsü nedir şartları nedir karakterleri nedir? Bunlar öğretildi. Nuh’un gemisine binen kurtulacak! Ev sohbetlerine devam edeceğiz. Pazar günleri sabah namazlarına devam edeceğiz. Abi-kardeş projelerine de-vam edeceğiz. Kur’an hatimlerine de-vam edeceğiz. Verilen haftalık derslere devam edeceğiz ve böylece Nuh’un geminse binerek kurtulacağız.Yazımı peygamberin şu hadisi ile sonlandırıyorum: “Öyle bir gün gelecek ki, insanlar beş şeyi unutarak, beş şeyi sevecektir: 1- Dünyayı sevecek, ahireti unutacaktır... 2-Malı sevecek, hesaplaşmayı unutacaktır…3-Mahlukatı sevecek, Yaratıcıyı unutacaktır…4-Günahları sevecek, tövbeyi unutacaktır…5-Köşkleri sevecek, mezarları unutacaktır…”Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın. AMIN

Müslümanlar, sahte gündemlerle oyalanmakta…

Bilal Yanık

[email protected] köyonuncu köyonuncu köy

Ilımlaştırılmış İslam projesine kanmayacağız:Bizlere dayatılmak istenilen “light islam, euro islam” projelerine kanmayacağız.

Fundamentalist, aşırı dinci gibi dinden ol-mayan terimler yüzünden kendimizi gerek-

siz yere sorgulamayacağız. Dik durmasını bileceğiz.

HABERTURUHABERTURUHABERTURUGereksiz yere korna çalan 350 euro ödeyecekLAHEY – Trafik ihlallerinde 1 Ocak tarihinden itibaren geçerli olacak para cezaları açıklandı. Gereksiz yere klak-son çalan sürücüler 180 yerine 350 euro para cezasına çarptırılacaklar. Kırmızı ışıkta geçmek başta olmak üzere birçok trafik ihlalinde para cezasına büyük zam yapıldı.

Otobüs biletlerine zamAMSTERDAM – Otobüs, metro ve tramvay biletlerine 1 Ocak 2012 tari-hinden itibaren yüzde 5 oranında zam yapılacak. Başlangıç ücreti 79’dan 83 cente, kilometre ücreti de 12,1’den 12,7 cente yükseltilecek.

PVV guldene dönüşü araştırtacakAMSTERDAM – PVV (Özgürlük Par-tisi) lideri Geert Wilders, De Telegraaf gazetesine yaptığı açıklamada, bir uluslararası araştırma bürosuna guldene dönüşün zamanla daha kârlı olup olmadığını inceleteceklerini be-lirtti. Wilders guldene dönüşün daha kârlı olabileceğinin ortaya çıkması durumunda referanduma gidilmesini talep edeceklerini kaydetti.

Zengin ödeneklilerDORDRECHT – Dordrecht’te ikamet eden 67 yaşındaki kadın ile Zwijndrecht’te yaşayan 33 yaşındaki oğlunun yıllardır soysal ödenek aldıkları halde Fas’taki bir bankada 400 bin euronun üstünde paraları olduğu ortaya çıktı. Polisin şüphelilerin evinde arama yaparken Fas’taki banka hesabına ait bir belgeye rastladığı bildirildi. Banka hesabına ihtiyati tedbir konulurken, anne ile oğlu da tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi.

İşsizlik ödeneği alanlar azaldıLAHEY – İstatistik Bürosu (CBS), işsizlik ödeneği alanların sayısının yılın ilk 9 ayında 3 bin kişilik azalmay-la 251 bine indiğini açıkladı. Düşüşün tamamen erkeklerden kaynaklandığı, kadınlar arasındaki ödenekli sayısının ise arttığı belirtildi.

E-yardımlarda artış varAMSTERDAM – Hollanda’da psikolo-jik sorunları için ya da sosyal veya toplumsal meseleler konusunda internet üzerinden yardım alanların sayısı 2007-2010 döneminde 3 misli artarak 181 bine ulaştı. E-yardımdan yararlananların yaklaşık yüzde 75’inin kadınlardan oluştuğu bildirildi.

AIVD hatalı bulunduAMSTERDAM – İstihbarat ve Güven-lik Teşkilatı’nı (AIVD) denetleyen kurul tarafından hazırlanan raporda, AIVD’nin bakan ve müsteşar adaylarıyla ilgili araştırmasının sonuçlarını başbakan adayına yazılı olarak vermediğine işaret edilerek, bunun yasaya aykırı olduğu belirtildi. 2007 yılında kurulan 4. Balkenende kabinesi öncesi toplam 38 adayla ilgili araştırma yapıldığı ve iki kişinin adına AIVD sistemlerinde rastlandığı, ancak yazılı bilgi bulunmaması nedeniyle bu kişilerin kimliklerinin ve adlarına sistemde neden rastlandığının bilinmediği ifade edildi.

Göçmen sayısı arttıLAHEY – Hollanda’ya gelen göçmen sayısı yılın ilk yarısında artış gösterdi. Ülkeye yerleşen göçmen sayısı 57 bin olarak belirlendi.

Page 14: editie 165
Page 15: editie 165

151515 EKONOMİEKONOMİEKONOMİ KASIM|NOVEMBER 2011

DEN BOSCH – Hollanda Türk İş Adamları Derneği (HOTİAD) Başkanı Turgut Torunoğulları, İstanbul’da gerçekleştirilen Dünya Türk Girişimciler Kurultayı’nda yeniden DEİK-DTİK (Dış Ekono-mik İlişkiler Kurulu-Dünya Türk İş Konseyi) Avrupa Bölge Komitesi Başkanlığı’na getirildi. Edelstaal Group Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Torunoğulları, Dünya İş Konseyi (DTİK) yönetim kuruluna da seçildi.

“Bu Yuro ne kadar, kaç Gulden edi-yordu; oğlum bi hesaplayıver hele…”Oğuldan cevap anında gelir: “tahminin 1 Euro, 2,21731 Gulden ediyordu baba”Bilindiği gibi daha Avro’ya geç-meden evvel, ülkeler arasında kur denklendirmeleri ve pazarlıklar yapılıyordu. O zamanın Maliye ve Ekonomi Bakanı, Gerrit Zalm, Hol-landa adına pazarlıklara katılıyordu ve çıkan haberlere göre, Hollanda bu pazarlıklardan hiçte iyi sinyal almıyordu. Euro, iyi bir startla yola çıkmamıştı. “Bizim Gulden’imizin değeri bu kadar mi düştü” diye veryansın ediliyordu. “Yok, yok, iyi pazarlık yaptık” diyerek vatandaşı yanlış yönlendiriyordu Bakan. Daha sonra yüzü kıpkırmızı oldu ama, iş işten çoktan geçmişti zaten… Görevli olmadığı için de sorumlu tutulamıyordu. Pazardaki cambazlar, bunu fırsat bilerek, etiketleri Gulden yerine Avro’ya çeviriverdiler. Maaşlar yarıya düşerken, aldığımız malze-meler, yiyecek, içecekler iki katına çıkarılmıştı bile. Alım gücümüz o gün yarıya inmiş, aslında kriz ta o zaman başlamıştı… Saklamışlar bizden 6, 7 yıl boyunca. Devletin gizleme süresi herhalde bu kadar sürüyor. Keşke Wikileaks amcamız, o zaman açıklamalar yapsaydı da, Nobel Ödülü’nü eline ben sizler adına vermiş olsaydım.

Peki neden bu noktaya gelindi Euro’yla?Bilindiği gibi Avrupa’nın kurucu ülkeleri Batı-Almanya, Fransa, Hollanda, İtalya, Belçika ve Lüksemburg’un 1 Ocak 1958 yılında Roma Anlaşmasıyla Avrupa’nın ilk adımı atılmıştı. 6 ülkeden oluşan birlik tarafından yapılan anlaşma, ekonomik ilişkilere ivme kazandırmayı, ticaret işbirliğini artırmayı ve gümrükleri kaldırmayı amaçlıyordu. Ama asıl sebep, birleşerek bir ‘güç’ oluşturmak, tek yumruk olmaktı; diğer ekonomik güçlere karşı. Bu süreçte sıcak ilişkiler kurarak, ticareti artırarak bu oluşuma gıptayla baktırmaktı. Diğer bir konu ise, ülkesel çıkarları bir yana atarak, Avrupa’nın kanun ve

Değerli okuyucularımız, 1 Ocak 2002 yılında Avrupa Birliği ülkeleri para birliği (AVRO) geçişine merhaba demişti. Avro’nun gelişi şampanyalarla kutla-narak karşılanmıştı. İlk elimize aldığımızda yepyeni, sıcacık, tertemiz, elimize almaktan çekinerek, hayret dolu nazarlarla bakıyorduk. Artık ne Mark’a, ne Şilin, ne Frank’a ne de Bulgarların Levasına ihtiyaç kalmamıştı. “Oh be kurtulduk şu gümrüklerde para bozdurma sırasından, kambiyolara kur farkı ödemekten, dolandırılmak korkusuyla yaşamaktan… Oh be!…Tek bir para birimi, sorunları teke indirmişti...

kurallarında ‘bütünlük’ ve o kural-lara uymak olacaktı. Tek bir ‘’ülke’’, tek bir “para”, tek bir “’bütçe”’ tek bir, “kanun”, tek bir “kural” ve prosedürler uygulanacaktı. Daha sonra ise, ‘’tehlike’’ oluşturabilecek ülkeleri içlerine alarak politik ve sosyo-ekonomik alanları kontrol etmeyi amaçlıyorlardı. Bilhassa, Bulgaristan, Romanya ve Çekoslo-vakya, Slovakya’yı doğu blokundan kopartmayı, kendi içlerine alarak eritmeyi hedeflemişlerdi.“Türkiye nerede?” dediğinizi duyar gibiyim sanki. Yok, “Türkiye çok uzak ve bize coğrafi olarak uymuyor deniliyordu.” Seksenli, ve doksanlı yıllarda; “Asya, evet orası Asya ülkesi ”denilip geçiliyordu.

Euro karşıtları var mıydı?1958’den önceleri ve sonraları, değişik profesörler, araştırmacılar, bu işin, bu davanın aslının İdeolojik olduğunda hemfikir idiler. Tek bir para biriminin hayata geçirilemeyeceğinin ve çok sorunlar-la karşılaşılacağının altı çiziliyordu. Buna gönüllü olanlara sık sık “Sen kendi egemenliğinden, benliğinden, kanunlarından, verg-ilerinden, iş ve çalışma anlayışından VAZGECEBİLECEK MİSİN?” diye binlerce kez soruluyordu… Ve maal-esef, “siz Auro’ya sırf karşı gelmek için karşı çıkıyorsunuz” diyerek, tepkiler örtbas, araştırmalar hasıraltı ediliyordu. “Evet, zor ulaşılacak bir İdeoloji ama, biz bunun ev sahibi-yiz ve başarmak istiyoruz” diyordu Hollanda Entelektüelleri, yandaşları. Vatandaşa sordular mıydı, “1958’den önce Euro gelsin mi gelmesin mi diye?” İnşallah hatırlayanlar olurda bizleri haberdar eder. Bekliyorum. Ok çoktan yaydan çıkmıştı bir kere,

tartışmalar, negatif bildiriler, karşı gelmeler, protestolar neye yarardı ki?

Euro Si(s)temiOluşturulan medya ve propaganda ile, Euro yandaşları her daim çoğunluktaydı. Nasıl olmasın ki, Avrupa içindeki ülkeden ülkeye vizesiz geçmeniz, istediğiniz ülkeye taşınıp orada çalışmanız, serbest ticaret etmeniz, tek parayla her

tarafta ürünleri elde edebilecekti-niz. Ve pazar içerisindeki rekabeti artıracaktı Avrupa… Refahımız yük-selecekti, her şey güllük gülistanlık olacaktı. Bu popülist söylem-ler, Avrupa Birliğini daha fazla genişletmek istemine kadar dilden dile dolaştı ve sonra da şişirilmiş bir balon halinde iniverdi. Bütçeler-indeki açıkları ve ekonomik sorunları bildikleri halde bütün çürük elmaları (Yunanistan, Portekiz, İspanya), bile bile, bir iddia uğruna Avrupa’ya katarak, geleceklerinin altına bomba yerleştiriliyordu. Haber-sizce, kaygısızca, kendinden emin adımlarla yürüyordu Avrupa. “Sis-temimize, Amerika’mıza, partnerler-imize (Israil, İngiltere) güveniyoruz” diyerek, analizler yeterli derecede yapıl(a)mıyordu, yapılanlara da kulak tıkanıyordu.

Dolar-Avro kavgası“Paranın gücü devletin gücünün aynası” derler ya, Avro birden pi-yasalarda Dolar abimize “rakip’’ olu-verdi. Tabi ki öyle bir amaç yoktu ha! Avrupa genelinde yatırımların büyük bir kısmı (yaklaşık % 60) Amerika’ya veya şirketlerine yatırılmaktadır. Dolayısıyla ‘paralarımızla rekabet olmaz’ diye tahmin ediliyordu. Hiçte öyle olmadı. Para piyasalarında borsalarda “Dolar, Avro, Yen ve diğerleri” diye yazılıyordu. İster

istemez karşı karşıya geliyordu bizim Avro, koskoca Dolar’la. “Olan ve bitene ne yapılabilir ki” deniliyordu ve Amerika pasif kalıyordu, ne de olsa Allianz’ları var. Avro öyle veya böyle boyun eğmek zorunda, Dolar karşısında.

Bankalar ve sistem krizi2008 yılının sonlarına doğru, Amerika’nın büyük bankaları iflasın eşiğine gelerek, tüm banka sistemini kilitleyiverdiler. Daha düne kadar sistemi yükselten, tapan o Ameri-kanlar, çaresiz kalıyorlardı, aynen 2001 11 Eylülünde olduğu gibi. Para basmalar, yama yaparak bankaları kurtarma planları lanse edildi ve kısmen sistem kurtarıldı. Aynı durum, Avrupa’ya da sıçradı. Başka ne beklenirdi ki zaten…

Fortisbank, Abn-Amro iflasın eşiğine gelmişti birden. Devlet baba derhal el atarak, bankaları devlet bankasına dönüştürüverdi. İşte o zaman sistemin çöktüğünü anlıyordu Avrupalı. Çünkü Almanya’daki CitiBank ve bazı bankalar da aynı durumda idiler. Vatandaşların güven bunalımına girmesiyle birlikte, paracıklar banka hesaplarından çekiliverdi. Birden kanunlar değiştirildi ve bankaları kurtarma operasyonları gerçekleştirildi. Birazcık su serpildi yüreklere, ama yara halen derin gözüküyor. Tüm Avrupa ‘GÜVEN BUNALIMI’NA girdi, halen anlamamaktan geliyor Merkel Bacımla, Sarkozy Amcam. Diğer ülkelerin sesleri sadece kendi ülkelerinde kalıyor, duyulmuyor, ciddiye bile alınmıyor. Vizyon, misyon falan kalmadı, inanın ‘günü nasıl kurtaracağız?’ diye bocalayıp duruyor Avrupa Parlamentosu. Zaten

Brüksel alıştı hükümetsiz yöneltilm-eye, buna da katlanır, bu yükü kaldırır bu şehir vallahi!

Ne(ler) olacak peki kardeş?Fısıltı gazetelerine inanırsak, daha küçük bir Avrupa modeline gidilecekmiş. Yunanistan, hop kendi antik şehrine. İtalya, direnir hiçbir yere gitmez. “Ben kurdum, istersem yıkarım”, zaten Roma’yı daha önce de yakmışlardı, “dayanıklıyız” der ve yağ gibi üste çıkarlar. İspanya ve Portekiz, İrlanda? “Küçük-büyük ticari bağlarımız var, izin yerimiz, tatil beldemiz, bunlarsız ne yaparız” der ve vazgeçerler. Romanya, Bulgaristan, Slovakya bunlar ne olacak? “Güvensizlik oluştururuz, daha yeni üyeler bunlar, alışsınlar sorunlarımıza; bırakalım oldukları yerde kalsınlar.”

En…Und…And…Turkije, die Turkei, Turkey….Die land schuift te veel, DonerProduktionen gibt doch her, warum soll man in die Turkei ge-hen….Turkish Football, I can watch via Satellite…so.Şaka bir yana, Avrupa bilimcileri, analizciler, yorumcular bir konuda hem fikir oldular: tek bir çare var… “sil baştan!”

Kaynakçalar: -Europarlement, Brussel.-Wikipedia.org-Financiele Markten.

Turgut Torunoğulları yeniden seçildi

Koş Avro Koş….

Drs. Ahmet Yıldırım

[email protected]

MİHENKMİHENKMİHENK

Liberallerin (VVD) önde gelen isim-lerinden Frits Bolkestein, euronun “sakat doğduğunu”, bunun için de Euro Bölgesi’nin ikiye bölünmesinin kaçınılmaz olduğunu savundu. AB eski Komiseri Bolkestein, Algemeen Dagblad gazetesine verdiği röporta-jda, euronun bir merkezden denetlen-memesinin ciddi bir eksiklik olduğunu, ayrıca euronun “farklı kültürlere” sahip ülkelere hizmet etmesinin de sorun yarattığını kaydetti. Bolkestein Kuzey Avrupa ülkelerinin disiplin ve kurallara uyulmasını önemli bulduklarını, Güney Avrupalıların ise ekonomik sorunlarına daha çok siyasi çözüm üretmeye çalıştıklarını belirtti.

Uyum Yasası’nda yapmak istediği değişikliklerle ilgili olarak hazırladığı tasarıyı meclise sunan İçişleri Bakanı Piet Hein Don-ner, aile birleşimi yoluyla gelen yabancıların uyum sınavında 3 yıl içinde başarılı olamamaları durumunda oturum izinlerinin iptal edilmesini istiyor. Bakan Donner, yabancıların ödemek zorunda olacakları uyum kursu giderleri için 5 bin euroya kadar kredi alabi-leceklerini kaydetti. Türkler, AB-Türkiye Ortaklık Anlaşması’ndan dolayı Uyum Yasası kapsamı dışına çıkarılmışlardı.

Göç ve Mülteciler Bakanı Gerd Leers, birçok ülkede eşcinseller arasında evliliğin mümkün olmadığına işaret ederek, eşcinsellerin yabancı partnerlerine Hollanda’da evlen-ebilmeleri ya da belediyeye bir-likte yaşama kaydı yaptırabilmeleri için özel oturum izni verilmesini planladığını bildirdi. Bakan Leers, yabancı eşcinsel partnerin evlilik sonrası aile birleşimi başvurusu için yeniden ülkesine gitmesine gerek olmayacağını kaydetti. Uygulama-dan farklı dinlerden oldukları için ülkelerinde evlenemeyenler de yara-rlanabilecekler.için yeni bir başvuru yapmaları gerektiği öğrenildi.

Liberaller (VVD), kadın ve erkekler için ayrı yüzme derslerinin düzen-lenmesi gibi uyumu engellediği görüşünde oldukları faaliyetler için sübvansiyon verilmemesini istiyorlar. Karşı cinsten insanlara el verilmem-esinin de parasal yardımın kesilm-esi için önemli bir neden olduğunu belirten VVD milletvekili Cora van Nieuwenhuizen, ülkesel azınlıklar danışma konseyi LOM’un sübvansi-yonunun da durdurulmasını savundu. için yeni bir başvuru yapmaları gerektiği öğrenildi.

Frits Bolkestein: “Euro sakat doğdu”

Uyumu engelleyene sübvansiyon yok

Eşcinsel yabancı part-nere özel oturum izni

Sınavı veremeyenin otu-rumu iptal edilecek

Page 16: editie 165

161616 İ zlen İmlerİzlen İmlerİzlen İmler kasim|november 2011

yaptığımız çalışmaları anlatacağım…

Misyonerler boşluktan istifade edi-yorlar…Bayramdan bir gün önce kurban kesim ve dağıtım bölgemize intikal etmek üzere yola çıktık. Altı buçuk saatlik gecikmenin ardından uçağımız Sukarno havaalanından kalktı. Jakarta’dan havalandıktan sonra ilk durağımız olan Timor adasındaki Doğu Nusa Tenggara eyaletinin başkenti Kupang şehrine ulaşmak yaklaşık 5 saatimizi aldı. Endon-ezya dünyanın en büyük Müslüman ülkesi olmasına karşın bu eyalette Müslümanlar nüfusun ancak % 8’ ini oluşturuyorlar. Başkent Kupang’ın bir iki mahallesine yerleşmiş olan Müslümanlar var. Ayrıca etraftaki köylerde yaşayan Müslümanlar da var. Bizim yolumuz bayramın ilk günü adanın yerli halkından Müslümanların yaşadığı Soi köyüne düştü. Etraftaki diğer Müslüman köylerde bayram dolayısıyla bizim yaptığımız gibi bu köye misafir olmuşlardı. Dört köyün insanı ile beraber bayram yaptık. Kurbanlarımızı kestik ve dağıttık. Pişirilen kurban etinden hep birlikte tattık. Hepsi de çok memnun kaldılar. Tüm kurban sahiplerine teşekkür ettiler, dualar ettiler. Partner kuruluş adına yanımızda bulunan bay Randite yaptığı değerlendirmede bölgede misyonerlerin çalışmalar yaptığını ve Müslüman nüfusun azınlıkta olması sebebiyle kurban çalışmasının önemli olduğundan bahsetti. Müs-

su vardı, o da günde sadece 8 saat ol-mak üzere. Bölgeye ve köylere ulaşmak gerçekten çok zor çünkü doğru dürüst yol yok. Orada bize yardımcı olan Mo-hammad Roba kardeşimizden aldığım şaşırtıcı bilgiye göre de, Milli Görüş Teşkilatları dışında hiçbir kuruluş o böl-geye yardımlarını götürmüyor. Sebebini sorduğumuzda ise, bölgenin ulaşım ve güvenlik şartlarının uygunsuzluğu dile getirildi. Ama şu açık ve net bir şekilde ortada ki, sizler kurbanlarınızı gönderirken insanlara sadece yılda bir defa et yeme fırsatını sunmuyorsunuz. Onlara muhab-betlerinizi, sevginizi ve kardeşliğinizi de gönderiyorsunuz. Kurban görevlisi olarak gördüğüm en önemli husus ise ümmet bilinci idi. Orada yardımlarınızı dağıtırken insanların sokak ortasında sizlere dua ettiğini gördük. Aynı şekilde yaşlı teyzelerin sevinçten adeta uçtuğuna şahit olduk. Yine bizi şaşırtan olaylardan birisi oradaki yaşlı bir amcanın benim elimi öpm-eye kalkmasıydı. Bizde bunun üzerine amcamızın elini öpünce, yaşlı amca gözyaşlarına hakim olamadı ve bize duygu dolu anlar yaşattı.

Çocuklara kıymayın efendiler!Çocuklar her zaman ve her yerde en çok ezilen insanlardır bu değişmez bir gerçektir. Kenya’da maalesef tablo aynı. Ama her zaman en neşeli insanlarda çocuklardır ama en sefil olan da yine onlardır. Birçok çocuk hasta, oynayacak gücü dahi yok! Birçok çocuk aç! Birçok

çocuğun giyecek 1 çift elbisesi var yahut hiç yok!!! Öyle çocuklar vardı ki güçsüzlükten ve açlıktan adeta yaşayan bir ruh gibi olmuş. Bir köye gittiğinizde ve çocuklarla oynadığınızda aklınızın en ücra kısmında biliyorsunuz ki yarın aynı yere geri geldiğinizde aynı yüzleri göremeyebilirsiniz. Garissa ekibindeki arkadaşlar çalışma esnasında 14 gün-lük bir bebeği defnetti. Ölüm sebebi ise açlık. Bu dünyanın en zengin bölgesin-den gelen ve her türlü yemek nimetini bulabilen bir insan için çok ağır gelen bir şey.. Bizim için balon ve şeker hiçbir şey ifade etmiyor. Ben Kenya’da bir balonun veya bir şekerin gücünü gördüm. Şekeri herhangi bir çocuğa verdiğinizde yüzünde öyle tatlı, masum ve tertemiz bir gülümseme doğuyor ki, gerçekten anlatılmaz bir şey.Kendi çevreme baktığımda çocukların birçoğu sahip olduğu şeylerin değerini bilmiyor ve daha fazlasını istiyor. Kendi kuzenlerim annelerine ‘arkadaşımda niye bu var da bende yok’ derken tek küpesi olan bir kıza ikinci küpen nerde diye sorduğumda aldığım cevap dünyanın ne kadar adaletsiz olduğunu tekrar teyit etti. ‘Arkadaşımın küpesi yoktu, diğer küpemi arkadaşıma ver-dim’.

Kurban, ümmet bilincinin yaygınlaşmasına vesile oluyor…Evet çocuklar her şeyini birbirleriyle paylaşıyorlar. Köyün birinde bütün çocuklara şeker ve oyuncak vermek

lüman köylülerin hiç olmazsa bayramlarda bir araya gelmesinin, Müslümanların bu yolla dış etkenlere karşı korunabildiğini ve kimliklerini muhafaza ettiklerini belirtti. Kurbanın ikinci günü ise Kupang şehir merkezindeki Müslümanlarla geçirdik. Kurbanlarımızı hem şehir sakinlerine hem de etraftan üniversite eğitimi almak üzere Kupang şehrine gelen öğrencilerin barındığı bir yurda verdik. Burada da insanların mutluluklarını gözlerinden okumak mümkündü. Dünyanın başka ül-kelerinde yaşayan Müslümanların kendilerini unutmadığını görmek hepsini memnun etmişti. Hakkımızda öğrenmek istedikleri çok şey vardı. Özellikle Blanda (Hollanda’ya verdikleri isim) onlar için çok farklı şeyleri çağrıştırıyordu. 1600’lü yılların başından İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar 350 yıl Hollanda’nın sömürgesi olan Endonezya halkı Hollanda’da bir milyon Müslümanın yaşadığını ve 750 civarında cami olduğunu duyduklarında memnuniyetlerini izhar ettiler. Ancak bizim zamanımız kısıtlı olduğu için kurban kesim ve dağıtım işlerimizi tamamlayıp yola çıktık. Eğer uçağımız rötar yapmazsa bugün akşam saatlerinde Bali adasına ulaşmayı ümit ediyoruz.

Kış mevsiminin uğramadığı ülke…Endonezya’ya ulaştığımız günden beri hava çok sıcaktı. Zaten burada bahar ve kış mevsimlerini kimse bilmiyor. Bir yaz mevsimi var bir de yağmur. Bali adasına ulaştığımızda da bizi yağmur karşılıyor. Yağmur mevsiminin başladığını ve Mart ayına kadar yağmurların devam edeceğini söylüyor rehberimiz. Hollanda’da da çok yağmur yağar ama buradaki kadar bol yağmur bir başka yerde görmedim. Sabah otelimizden çıktığımızda akşam yağan yağmurdan hiçbir eser kalmadığını gördük. Hiç vakit geçirmeden yola koyulduk. Yaklaşık üç saatlik bir yolculuktan sonra Bali adasının doğusundaki Karangasem

bölgesindeki Bungaya köyüne ulaştık. Bungaya köyünde ve civarında yaşayan Müslümanlar, Hollandalılar buraları işgal ettiğinde Bali kralının isteği üzerine Lombok adasındaki Mataram sultanı tarafından Hollandalılara karşı savaşmak üzere gönderilmişler. Uzun yıllar işgalcilere karşı ciddi mücadele vermişler. Bugün o savaşçıların torunları Bali adasındaki Müslüman azınlığın bir kısmını oluşturuyor. Halen atalarının kahramanlıklarını gururla anlatıyorlar. Günümüzde zorlaşan geçim şartları onları da etkilemiş. Rehberimizin anlattığına göre uzun yıllardır maddi imkansızlıklar yüzünden kurban kesememişiler. Kurbanlarımız Bun-gaya ve civarındaki Müslümanları da gayet memnun etti. Her türlü zorluğa rağmen yılmadan mücadele eden bu insanlar “Allah kurbanlarınızı kabul etsin, Allah sizlerden razı olsun” dualarıyla bizi uğurladılar. Kurban çalışmamızda son durağımız Bali adasının kuzeyindeki Bule-leng kenti oldu. Bulaleng kentinde Sulawesi adasındaki Makassar kentinden ticaret için Bali adasına ge-len Müslüman tüccarların torunlarıyla tanışıyoruz. Yüzyıllar önce dedeler-inin ticaret için gelip yerleştikleri bu topraklarda hayatlarını devam et-tiriyorlar. Bulaleng kentinde yaşayan Müslümanların nüfusu Bali adasında ziyaret ettiğimiz diğer yerleşim birim-lerinden biraz daha fazla. Yaşadıkları mahallelerde birbirlerini kollayıp

koruyorlar. Kurbanlarımızı burada da kesip dağıtımını yaptık. Gittiğimiz her yerde olduğu gibi burada da çocuklar için küçük hediyelerimiz oldu. Kurban kesim ve dağıtım işlerimizi tamamladıktan sonra Jakartaya git-mek üzere Bali adasının başkenti olan Denpasar şehrine döndük. Notlarımıza nokta koymadan önce şu noktayı da belirtmek gerekiyor. Hayat, Bali adasında yaşayan Müslümanlar için kolay değil. Büyük fotoğrafta Müs-lümanlar Endonezya’da çoğunluğu oluşturmakla beraber Bali adasında çoğunluğu Hindular teşkil ediyor. 2000 yılında Avustralyalı turistlerin kaldığı otele düzenlenen terörist saldırılarda pek çok insanın hayatını kaybetmesinin ardından burada da suç Müslümanlara yıkılmış. Hatta öyle zamanlar olmuş ki Cuma namazına dahi gidememiş buradaki Müslüman-lar. Aradan geçen zamanla birlikte baskılar hafiflemiş. Müslümanların hareket alanları genişlemiş ancak ekonomik anlamda hala çok zayıf Bali’li Müslümanlar. Allah’a dua ediyoruz bizlere bu fırsatı verdiği için. Sizlerin kurbanlarını götürüp karşılığında dua getirdik. Bili-yoruz ki kurbanlarımızın ne eti ne de kanı Allah katına ulaştı. Ancak bizim takvamız, Allah’a karşı dürüstlüğümüz yüce Yaradan’ımız katında değer bu-lacak olan şeyler. Allah kurbanlarımızı kabul eylesin.

Fuat Nurlu - Endonezya izlenimleri

‘Arkadaşımın küpesi yoktu, diğer küpemi arkadaşıma verdim’

Kurbanlarınız, 15 bin küsur aileye dağıtıldı…

HASENE KURBAN KESİM GÖREVLİLERİNDEN NOTLAR

Endonezya’da KurbanKurbanların mazlumlara kurban oluşu…Hasene Sosyal Yardımlaşma Vakfı’nın düzenlediği Kurban Kampanyası çalışmaları çerçevesinde Endonezya’ya gittik. 3 Kasım 2011 Perşembe günü Amsterdam Schiphol havaalanında başlayıp 12 Kasım 2011 Cumartesi günü noktaladığımız çalışmalarımızı Hollanda’dan ben ve Ali Yıldız, Almanya’dan Bahattin Yılmaz, Nihat Kaya, Fatih Koyuncu ve Hasan Kale ile Avustralya’dan Enes Akdağ olmak üzere 7 kişilik bir ekiple yaptık. Aceh, Maluku, Jakarta, Mata-ram, Jogjakarta, Kupang ve Bali’de kurban kesim ve dağıtımı yaptık. 10 günlük bir çalışmanın ardından tekrar yaşadığımız ülkelere döndük. Güneydoğu Asya ülkelerinden olan Endonezya 1.900.000 km2’lik yüzölçümü ve 240 milyon nüfusu ile büyük bir ülke. Nüfus bakımından dünyanın en büyük Müslüman ülkesi. 15.000’den fazla adadan oluşan bu ülkede resmi dil Bahasa Endonezya olmakla beraber 300’ün üzerinde etnik dil konuşuluyor. Pirinç üç öğün sofraların baş tacı. Bunun yanında balıkçılık yapıp aklınıza gelebilecek her türlü meyve de yetiştiriyorlar. Adalar arasında ulaşım havayolu ile sağlanıyor. Her adada büyüklü küçüklü havaalanları bulmak müm-kün. Endonezya’daki çalışmalarımızı farklı adalarda 5 ekip halinde yaptık. Ben bu yazımda Avustralya’dan Enes Akdağ Bey’le Timor ve Bali adalarında

Bismillahirrahmanirrahim.Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a, Allah’ın rahmeti ve bereketi de okuyanların üzerine olsun..2011 Kurban Kampanyası vesilesi ile Kenya’ya kurban görevlisi olarak gitme fırsatım oldu. Rabbime ne kadar şükretsem azdır, çünkü giden Doğukan ile gelen Doğukan arasında büyük farklar meydana geldi.HASENE bu yıl Kenya’ya her zaman-dan daha fazla ilgi gösterdi ve toplam 15 kurban görevlisi tayin etti. Bu ekip, başkent Nairobi’de buluştu ve alt yapı çalışmalarını tamamlandıktan sonra 12 kişiden oluşan ekip, 3 kişilik iki gruba bölündü ve kesim bölgelerine dağıldı. 13 kişilik ekip özellikle Somalili mülteci kamplarına(Dadaab, İFO 1, İFO 2 ve İstanbul) yoğunlaşmak üzere Garissa bölgesine hareket ederken benim de içerisinde bulunduğum 3 kişilik ekip Kenya’nın en fakir bölgesi ve yüzde 97’i Müslüman olan Taner River bölgesine hareket etti.Taner River bölgesinde 1883 ve Garissa bölgesinde 5988 hisse olmak üzere Kenya’da toplam 7881 kurban hissesi kesildi ve ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı. Taner River’da toplam 44 köye ve 15826 aileye siz Avrupalı Müslümanların yardımlarını dağıttık.

Yoksulluğun resmi içimizi acıttı…Taner River Bölgesi’nin durumu gerçekten içler acısı. Bu bölgede su, elektrik ve gaz diye bir şey yok. Sadece konakladığımız lojmanlarda elektrik ve

üzere camiye davet ettik. Camiye çocuk-lar doluştuğunda yine bir kare, kurban görevlilerinin gözlerini doldurmaya yetti: Bir başörtüyü iki kız çocuğu takıyordu. Arkadaşının başörtüsü olmadığı için başörtüsünü paylaşan çocuklar ve asla, ‘bana ne, bu benim’ demeyen çocuk-lar... Avrupa’dan bunu okuduğunuzda çok ilginç geliyor ama Kenya’da bunlar günlük hayatın parçası.

Ben Kenyalı mazlumlara ve özellikle çocuklara ‘adaletsiz dünyanın adaletli insanları’ demek istiyorum. Çünkü iki kare geliyor aklıma. Hollanda’dan Kenya’ya hareket etmeden önce her şeye sahip olmasına rağmen arkadaşının elinden şekerini alan bir çocuk ile Kenya’da şeker dağıtımı esnasında çocukların oluşturduğu

izdihamdan dolayı yere düşen bir şeker ve izdihamı meydana getiren hiçbir çocuğun o şekeri almaya tenezzül etmemesi. Kurbanlarınızı gönderirken sadece et göndermiyorsunuz. Yine aynı şekilde İslam’ı yayıyorsunuz. Güvenliğimizi sağlamak üzere bize eşlik eden ve gayr-i müslim olan bir asker ile muhabbetim esnasında “niye buradasınız ve niye bu kadar zahmete katlanıyorsunuz?” diye sordu. Bende “Allah rızası için” deyince asker İslam hakkında sorular sormaya başladı ve sohbet yaklaşık 1,5 saat devam etti. Günün sonunda asker, rehber kardeşimize bir Kur’an-ı Kerim sormuş. Rabbim İnşallah hidayet nasip eder.Adil bir Dünya’nın en kısa zamanda oluşması dileği ile...

Doğukan Ergin- Kenya İzlenimleri

Page 17: editie 165

171717HUKUKHUKUKHUKUKkasım|november 2011

Hollanda’dan malullük maaşı alan kesin dönüş yapmış olan Türkler, ek ödeneklerinin kesilmesine karşı yıllar önce başlattıkları hukuk mücadeles-ini kazandılar. Utrecht Yüksek İdare Mahkemesi, Türklerin ek ödeneklerin-in durdurulmasının Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması’na aykırı olduğu kararını verdi.

Yüksek İdare Mahkemesi’nin bu konuda görüş istediği Avrupa Adalet Divanı, geçtiğimiz Mayıs ayında Türk vatandaşlarının Ortaklık Hukuku’nda doğan haklarının kısıtlanamayacağını bildirmişti. Kararına Avrupa Adalet Divanı’nın görüşünü gerekçe olarak gösteren Yüksek İdare Mahkemesi, kararın Türk vatandaşlığının yanı sıra Hollanda vatandaşlığı bulunanları kapsamadığını belirtti.

Ödeneklerin yurt dışına ihracını frenlemek isteyen Hollanda hükümeti, kişinin iş göremezlik oranı doğrultusunda belirlenen malullük maaşını asgari geçim düzeyine tamamlayan ek ödeneklerin yurt dışında yaşayanlara ödenmemesini kararlaştırmıştı. Türkler açtıkları davayı kazanmış ve Hollanda milyonlarca euro ödeme yapmak zorunda kalmıştı. Ancak Hollanda bunun hemen ardından ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmesine çekince koyup, ek ödenekleri yeniden durdurmuştu.

Utrecht Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda geriye dönük yapılacak ödemeden, ek ödeneklerinin durdurulmasına itiraz etmiş olanlar yararlanabilecekler. Sürdürülen hukuk mücadelesinde önemli rol oynayan Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu (İOT), karara itiraz etmedikleri için geriye dönük ödenek hakkı bulunmayanların ek ödeneği şimdi yeniden almaya başlayabileceklerini, ancak bu konuda başvuruda bulunmaları gerektiğini bildirdi.

Son yazımızda Mart 2011 Avrupa Birliği Adalet Divaninin “Ruiz Zam-brano” kararı çerçevesinde Hol-landa vatandaşı çocuğu olan ve burada “”turist” (yani illegal) kalan vatandaşlarımızın, oturum haklarının doğabileceğini sizlerle paylaşmıştım. Nitekim, 15 Kasım 2011 tarihinde ABAD’ın verdiği son “Dereci” kararı, bu konuya biraz daha açıklık getirmiş ve kriterlerin derinleşmesini sağlamış; mükemmel bir kararın verilmesine vesile olmuştur…Siz değerli okurlarıma çok iyi haber-imiz var. Ruiz Zambrano karıyla ilgili nüansları da sizlerle paylaşacağız. Bu yazımızda değil, ancak gelecek yazımızda bunu kaleme alacağız. Ned-eni ise, böyle çok önemli meselelerde, diğer avukat arkadaşlarımızla konuyu istişare ediyor ve değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz. Her zaman söylüyorum: Birlikten kuvvet doğar ve o kuvvet diğer büyük güçleri de beraberinde getirir! Hem bilgilerimizi meslektaşlarımla paylaşıyor, hem de konunun eksilerini ve artılarını masaya yatırıyor, görüşüyor, değerlendiriyor, gelinen son noktayı da kamuoy-uyla paylaşıyoruz. Burada ‘turist’ olarak ikamet eden ve evli olan vatandaşlarımızın kesinlikle gelecek yazımızı okumalarını özellikle tavsiye ediyorum!..Gelelim bugünkü meselemize değerli okuyucularımız... Evet, şu anda aile birleşiminin önünde iki büyük engel bulunmakta: MVV-şartı ve 21 yaş şartı. Hemen şunu bildirmekte yarar görüy-oruz: bu iki konuyla ilgili olarak, 9 ay öncesi başlattığımız davalarımızda gereken mücade-leyi yapmaktayız ve iki meseleyi şu anda Mahkemeye/Yargıya taşıdık. İki davanın da aynı zamanda başlatılmasından dolayı, ikisi de paralel olarak yürütülmektedir. Sevgili arkadaşlar, bugüne kadar hangi konuyu mahkemeye taşımışsak, her seferinde hakkımızı aldık. Evet, davaların senelerce sürmesine rağmen, dava sonuçları hep lehimize sonuçlanmıştır. Davaların ‘emsal’ teşkil etmesi, Türk vatandaşların faydasına, lehine olmuştur. Bundan ötürü, bu

davaları bize güvenerek verdiklerinden dolayı, ilk olarak o vatandaşlarımıza (müvekkillerime) teşekkür borçluyuz. Bu söz konusu iki davada da müvek-killerime (şu anda isim vermem mümkün değil, ama müvekkillerim bu köşeyi takip ettiklerinden dolayı okuyacaklardır) müteşekkir olduğumu belirtmek istiyorum. Bütün ‘proef-proces’ davalarımızda müvekkillerime ilk olarak durumu ve gelişmeleri şu şekilde izah ediyorum: Müracaatı yapacağız, ama IND kesin olarak müracaatımızı ret edecektir. Bu ilk karara karşı İdare Hukuku çer-çevesinde itiraz yapacağız (bezwaar-schrift). Böyle bir itiraz dilekçesini kararı veren idareye, yani IND’e yapmamız gerekmektedir. İtirazlarımız ret edilecektir ve ancak ikinci ret kararı geldikten sonra, davamızı bağımsız yargıya taşıyacağız. Hem MVV davamızda, hem 21 yaş (ve bundan önceki bütün emsal davalarda), aynen

müracaat ret edilmiştir, itirazımız tekrar ret edilmiştir ve şu an mahkem-eye başvurumuzu yaptık ve ortalama 5 ila 8 ay içerisinde duruşma tarihi belirlenecektir.

MVV davası: Oturum müracaatı yapan bayan müvekkilim 8 senedir Hollanda’da yaşamakta ve 2 cocuk sahibidir ve bir Türk’le evlidir. Bazı özel durumlarından dolayı Türkiye’ye gitmesi kesinlikle mümkün değildir.

Taraflar resmi olarak evlidirler. Bayan müvekkilimin eşi çalışmakta, ve MVV şartından başka bütün kriterlere uygun durumları vardır. İlk konuşmamızda izah ettiğim gibi, yalnız ve yalnız MVV şartından dolayı ret edilmiştir ve şuan mahkeme prosedürü başlatılmıştır.

21 yaş sorunu: Bayan müvekkilim eşiyle resmi evli, 19 yaşında ve Türkiye’den MVV müracaatı yapmıştır. Böyle bir müracaatın 21 yaş kriterine dayanarak, ret edileceğini bile bile (!). Hele hele bu arkadaşlara gerçekten teşekkür ediyorum, zira bizim dava başlatabilmemiz için bazen birilerinin çıkıp, “ben haksızlığa karşı mücadele yapmak istiyorum” demesi şart. Ret kararlarını aldıktan sonra, aynı şekilde mahkemeye başvurumuzu yaptık ve aynen yukarıda belirtildiği gibi, 5 ila 8 ay sonrası ancak duruşma tarihi belirlenecek. Bu iki davayla ilgili bütün gelişmeleri, hukuk köşemizde yazarak sizleri haberdar edeceğim. Bu iki davamızda da, hem Türkiye-AB Ankara Antlaşması, hem AB mevzuatı çerçevesinde haklıyız ve sonunda hakkımızı alacağımızdan hiçbir şüphem yok. Takriben 1 sene sonra Türk vatandaşlarıyla ilgili bu haksız uygulamaları mahkeme kararlarıyla kaldıracağız, İnşallah.

Soru:Sayın avukatım, Eşimin bundan 7 (!) sene öncesi bütün yasal kriterlere uyarak, isteğini yaptım ve geldi. Şu anda eşimin ‘onbepaalde tijd’ oturum kartı var. Geldiğinden itibaren çalışıyor ve 2 çocuğumuz oldu ve gerçekten mutluyduk, zira bundan 3 ay önc-esi IND bize bir mektup gönderdi ve eşimin oturumunu sil baştan iptal etmek istediklerini bildirdiler. Gerekçe olarak da, zamanında istek yaptığım kontratı veren işverenin sonradan birtakım sahte evraklar vermesini göstermekteler. İnanın böyle bir şeyle bizim herhangi bir alakamız ve ilgimiz yok. Ben işverenimin zamanında ne yaptığını nasıl bilebilirdim ki? Eski pa-tronumun yaptıkları şu anda başımıza büyük dert açtı. Bir avukata gittik ve

IND’e mektup gönderdikten bir hafta sonra, kararı gönderdiler ve oturu-munu iptal ettiler. Huzurumuz tama-men bozuldu ve gerçekten perişan olduk. Bunlar yetmiyormuş gibi, birde eşimin çalışma hakkını elinden aldılar ve işvereni artık çalıştırmıyor. Lütfen yardımcı olun, ne yapabiliriz? Evet, şu andaki avukatımız uğraşıyor, ama kazanma şansının çok az olduğunu söylüyor.

Cevap:Sayın okuyucumuz, tabii ki böyle bir şey ancak başınızdan bir kere geçer, ama biz bu tür uygulamaları çok kez gördük ve prosedürlerimiz yürüme-kte. İlk olarak şunu belirtmekte yarar görüyorum: her davanın kendine göre özellikleri vardır ve bu özellikler çer-çevesinde strateji geliştirmek gereki-yor. Sahte evrak üzerinden eş getirme meselesiyle ilgili olarak, mahkeme-ler gerçekten çok sert ve ters karar vermektedirler. Böyle bir durumda ise, iddia eden tarafın (IND) kanıt sunması gerekmektedir; yani kısacası sizin bu olumsuzluklardan bilginiz olduğunu belgelerle kanıtlaması gerekmektedir. Böyle bir şey için de, IND’in savcılığa veya savcılığın sizin aleyhinize ceza/suç davası başlatılması gerekmekte-dir. Eğer, sizde böyle bir şey yok ise, benim kanaatimce kazanma şansınız tam tersine çok yüksektir. Ama, eğer, sizin aleyhinize ceza davası açılmış ve bundan hüküm yemiş iseniz, başka bir strateji oluşturmanız gerekecektir. Bizimle bir randevu yapar, bütün dava dosyanızın kopyalarıyla ofisimize ge-lirseniz, davanızın detaylarına bakma imkânımız olur.

Aile birleşimindeki en büyük iki engel:

“MVV-vizesi zorunluğu ve 21 yaş şartı”Türkler ek ödeneklerle ilgili davayı kazandılar

Ejder-Nursel Köse

[email protected]İzanMİzanMİzan

MÜVEKKİLİM 8 YILDIR HOLLANDA’DA YAŞAMAKTADIR, 2 ÇOCUK SAHİBİDİR VE BİR TÜRK’LE EVLİDİR. TÜRKİYE’YE GİDEMEMEKTEDİR

Soru, sorun ve öneriler...

8 yıla çıkartılıyor.- Müracaat edecek aile üyelerinden birinin hapis cezası alması duru-munda hükmün infazına kadar, müracaat yapılmasına izin verilmey-ecek.- Temel Geri Dönüş yardımı tama-men iptal ediliyor. (bu 18-45 yaş arasındaki vatandaşlara verilen yol parası + 2 aylık maaşı içeriyordu)- Ödeneklerin tekrar gözden geçirileceği belirtiliyor.

Memiş Bey, önümüzdeki 1 Ocak 2012’de 62 yaşına giriyorum. Metal sektöründe çalışıyorum. Pansiyon Fonds’tan kâğıtlarım geldi. Erken emekliliği hak ettiğimi, istersem hemen müracaat edebileceğimi söylüyorlar. Bana ne tavsiye edersiniz?Sevgili okurum, bildiğiniz gibi eskiden “VUT” denilen, yapısı biraz daha farklı bir erken emekli-lik ödeneği türü vardı. Bu durum yıllar önce değişti. Mevcut düzen-lemede “Pre Pensioen” denilen bir erken emeklilik ödeneği var. Bu ödeneğin primleri kişinin kendisi tarafından ödeniyor. Erken emekli olacak kişinin yaşı ne kadar gençse alacağı emeklilik maaşı da o kadar

az oluyor. Sistemin amacı insanların mümkün olduğunca çalışır halde kalmasını sağlamaktır. Benim size tavsiyem bağlı bulunduğunuz Pensioen Fonds’tan bilgi almanızdır. Onlar size alacağınız maaş miktarını yaşınız oranında ayrı ayrı bilgilendi-receklerdir.Yani, ‘62 yaşında emekli olursanız şu kadar alacaksınız, 63’te emekli olursanız bu kadar alacaksınız v.s.’ diye bildireceklerdir.Eğer alacağınız maaş maddi olarak sizi tatmin edecekse direk olarak müracaatınızı yapabilirsiniz.

Memiş Bey, geri dönüş yasasından faydalanmak istiyo-rum. Bir hafta evvel işsiz kaldım ve bana işsizlik ödeneği (WW) bağlandı. Fakat bağlanan bu 3 aylık WW ödeneği süresi 45 yaş yaşından faydalanmak için yetmiyor. 6 ay ödenek almam gerekiyormuş. Ne yapmam lazım? Bilgilendirirseniz sevinirim…Sevgili okurum, size bağlanan 3 aylık WW ödeneği 45 yaş yasasından faydalanmak için yeterli değildir. En az 6 ay kesin-tisiz ödenek almanız gerekiyor.

Dolayısıyla WW ödeneğinizin bitimini takiben direk olarak, arada boşluk olmadan Sosyal Dienst (WWB) ödeneği bağlatmanız ger-ekiyor. Yani 3 ay WW, 3 ay da WWB ödeneği toplam altı ay oluyor. Bu süreçten sonra 45 Yaş Yasası’na müracaat edebilirsiniz. Yeri gelmişken burada şunu da anlatmak isterim; kişi WW ödeneği alırken hasta bildirmişse, 1.5.2007 tarihinden itibaren WW ödeneğinde kesinti kabul edilmiyor. 3 aydan fazla hastalıkta kalırsanız WW ödeneğinizde kesinti olur, WW ödeneği durur, hastalık kasası (Ziektewet) ödeneğinizi vermeye başlar. Geçen yazılarımda da belirttiğim gibi hastalık (ziektewet) ödeneği alan kişi 45 Yaş Yasası’na müracaat edemez. Tekrar 6 ay ödenek alma mecburiyetinde kalır.

‘45 Yaş Yasası’ diye bilinen ‘Geri Dönüş Yasası’ değişiyor mu?

Sevgili dostlar, toplumumuzda “45 Yaş Yasası” diye bilinen “Remi-gratiewet” Geri Dönüş Yasası’nı değiştirmek için hükümet “düğmeye bastı”. Hükûmetin bu isteği toplu-mumuz tarafından yaklaşık 1,5 yıldır biliniyordu. Bu değişiklik talebi eski hüküme-tin bu kanundan sorumlu Bakanı Eberhard van der Laan tarafından ortaya atılmış, azınlık örgütleri ile de görüşülmüş ve her ne kadar onların talepleri kabul edilmemiş de olsa, onların da fikirleri alınmıştı. Başlamadan şunu da belirtelim. Yeni teklif edilen yasa değişikliği

yürürlüğe girmeden,MEVCUT 45 YAŞ YASASI BU GÜN İTİBARİYLE AYNEN DEVAM ETME-KTEDIR. İnsanlarımız geri dönüş müracaatlarını geçtiğimiz 10 yılda olduğu gibi aynen yapabilirler. Peki, bu yasa değişikliği tasarısının içeriğini daha doğrusu Türkleri ilgilendiren bazı noktalarını aşağıda belirtelim;- Müracaat yaşının 45’ten 55’e yük-seltilmesi isteniyor.- Ödenek alma süresi 6 aydan 1 yıla çıkartılmak isteniyor.- Hollanda’da kalma süresi 3 yıldan

Memiş Demirci

[email protected]

Page 18: editie 165

181818 TOPLUMTOPLUMTOPLUM Kasim|november 2011

Makamı ve mevkii ne olursa olsun; insan olmaktan uzaklaşmadan, insanlıktan ayrılmadan, kend-isini yitirmeden, bitirmeden kendi mesleğini sade bir insan gibi icra eden insan, benim için çok büyük bir insandır, hürmete layıktır.Meslek, meşrep, makam ve hayatında yükselen bazılarının, insan olarak nasıl da alçaldıklarına çok şahit olmuşumdur. İnsan ne zaman kendisinden uzaklaşır, elindeki imkânlardan dolayı kibirlenir, kendisini ve etrafındakileri aldatır, o kendi çöküşünü hazırlar. İnsan kendisi eğri de olsa karşısındakinin düzgün olmasını istiyor, bekliyor. Bir insanın düşebileceği en alçak nokta, o insanın kendisinden, değerlerinden ve toplumdan uzaklaşma halidir. İş hayatı insan ömrünün dörtte birinden fazladır. Bu nedenle insana çalıştığının karşılığını vermelisin, çalışanlarına adil davranmalısın, haklarını teslim etmelisin, onlar işyerlerini kendi sıcak evleri gibi hissetmeliler ki, mutlu olabilsinler. İşyerinde huzursuz olan insan o mutsuzluğu evine taşıyacak, toplu-mun en küçük nüvesi olan ailenin huzursuzluğu topluma yansıyacak

ve toplum mutsuz olacak. İnsan özü itibariyle güzel bir varlık. Eğer insan özüne sahip çıkabiliyorsa ve sadık kalabiliyorsa, hem aile hem de toplum içerisinde cennetvari bir hayat oluşturur. Oluşturulan o hava, o ışık, o ısı her tarafı kuşatır, herkes o güzelliğin tesiri altında kalır ve bu hal toplumun tamamına yansır. Bir toplumu ya da kokuşmuş bir rejimi

değiştirmek istiyorsan önce kendini değiştirmelisin. Birileri tarafından değiştirilmenin bedeli ağır olur. İnsan canını, malını, yerini, yurdunu, hayalini, umudunu kaybedebilir. Bu nedenle mertlik hayatın her alanında kendini göstermelidir. Mertlik ihsandır, ikramdır, ama en büyük mertlik, bir insanın açık bir yüreklilikle kendisini tahlil ve teşhis edebilme cesareti göstermesidir. Bir insanın kendisine yapabileceği en

büyük iyilik, kendisini tarafsız olarak tahlil ve teşhis edip; yanlışlarını belir-leyip, onların izalesine gitmesidir. İnsan olmak, insan kalmak makamların en büyüğüdür ve bu kafidir. İyi insan olunmaz, insan zaten yaratılırken en üstün olarak halk ediliyor. Çok iyi duygularla dolu bir insan olabilirsiniz, ama eğer üretemiyor, başka insanların dertler-

ini, yüklerini omuzlama fedakarlığı gösteremiyor ve söylediklerinizi hayatınızda uygulayamıyorsanız, o güzel düşünce ve sözlerin hakkını vermemekle bir anlamda haksızlık etmiş olursunuz. Söz ve düşünce bir projedir, eğer hayata geçirilmiyorsa hiçbir ehemmiyeti olmaz. Dünyanın en akıllı insanı en dürüst insanıdır. Dünyanın en mutlu insanı dürüst kalmak isteyen insandır. Elbette ki dürüstlüğün de bir bedeli vardır.

Ödenen bu bedel paha biçilmez kıymettedir. Ucuz şey değersizdir. İnsan başarılı olmak, mutlu olmak, güçlü olmak istiyorsa dürüst olmak zorundadır. Hz Adem’den beri insanlığın ortak olarak dillendirdiği bir söylem var: “Kim neyi hak etmişse, er-geç başına gelecek-tir”. Bir mahkemede iki üç şahidin şahitliği ile dava kazanılıyorsa, bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün insanlık “Kim ne yaparsa onu bulacak, doğruluk; bütün vadelerde geçerli olacak ve bütün vadilerden geçerek kazanacak” diye ittifakla şahitlik etmiş ve ediyorsa, kazançlı çıkanın kim olduğu apaçık ortadadır. Mazlum ve mağdurun hakkını korumak adına bizlerde doğruluk ve dürüstlüğün kazançlı çıkacağına şahitlik etmek, bunu hayatımızın her alanına uygulamak için doğruluğun tarafında safımızı belirlememiz lazım.

Hakk’ın ve doğruluğun yanında olabilmek için insanın kendi iç dünyasını temizlemesi gerek. İnsan kendisine nasıl muamele edilmesini istiyorsa, her alanda karşısındaki insana o şekilde muamele etmek zorundadır. Kendi hayat felsefem-

izde, akıl ile kalbi birleştirerek yol almaya çalışıyoruz. Funda Müjde Hanımefendi bir makalesinde ‘Batı insanını, katı, ruh-suz, materyalist olarak nitelendirirk-en, bir göçmenin, bir Müslümanın, bir Türkün hayatının insanlık için bir model olabileceğini’ yazmıştı. Bizimde bu anlamda yanlışlarımız, eksiklerimiz, bilmediklerimiz vardır mutlaka ama niyet çok önemlidir. Yapmak istedikleriniz gerçekleşmiyorsa bile, niyetiniz halis olduğunda, her şeyin size yardımcı olduğuna şahit olacaksınız ki, bu da ilahi kudretin bir cilvesidir, bir hakikatidir.

İnsan olmak, insan kalmak…

Meslek, meşrep, makam ve hayatında yükselen bazılarının, insan olarak nasıl da alçaldık-

larına çok şahit olmuşumdur.

Celal Oruç

info@orro .nlsebİlsebİlsebİl

Page 19: editie 165

191919HABERHABERHABERKASIM|NOVEMber 2011

Açılış törenine, AKP Gümüşhane Mil-letvekili Feramuz Üstün, Nevşehir Valisi Abdurrahman Savaş, Muavin Konsolos Aslin Savran, Nieuw West Belediye Başkanı Ahmed Baddoud, PvdA (İşçi Partisi) Milletvekili Nebahat Albayrak, Oyuncu Bekir Aksoy olmak üzere, Sivil Tplum Kuruluşları, siyasiler, basın or-dusu ve vatandaşlarla birlikte, Avrasya Şairler Buluşması için Hollanda’da bulunan Türk dünyasının ünlü şairleri katıldı.Meram Restoranlar Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Yüce, 1996 senesinde Oost semtinde ortağıyla ilk şubelerini açtıklarını belirterek, bugün itibariyle şube sayısını beşe çıkardıklarını, altıncı ve yedinci şubenin yolda olduğunu söyledi.Erdoğan, “6. şubemizin inşaatı devam ediyor.7. şubemizi de Den Haag’ta açmayı planlıyoruz. Meram Restoran, alkolsüz konseptiyle bir marka oldu. 100’ün üzerinde personel ve çok

sayıda stajyerlerimizle var gücümü-zle çalışıyoruz. Ayrıca Berlin, Paris ve Brüksel’den de Meram olarak teklifler aldık.” açıklamasında bulundu.Gümüşhane AKP Milletvekili Fera-muz Üstün “Hollanda’ya ilk gelişim. Burada insanı gururlandırıcı bir ortamla karşılaştım. Biz insanlarımızı seviyoruz. İnsanlarımız da birbirlerini seviyor. Dün-yada sözü dinlenen bir ülke olacağız İnşallah ”dedi.PvdA Milletvekili Nebahat Albayrak, Amsterdam Nieuw West Belediye

Başkanı Ahmed Baddoud, Nevşehir Va-lisi Abdurrahman Savaş ve ünlü oyuncu Bekir Aksoy da birer konuşma yaparak, bu özel ve güzel girişimden duydukları memnunluğu dile getirdiler, Erdoğan Yüce be ekibini tebrik ettiler.Konuşmaların ardından Amsterdam West Meram Restoran’ın 5. şubesi kurdelenin kesilmesiyle hizmete açıldı. Zeybeklerin eşliğinde Meram West’in açılışında, konuklara Türk yemekleri ve Türk çayı ikram edildi.

Orro Energy firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Celal Oruç, bu yıl da “Hollanda’nın en zengin 500 kişisi” listesinde yer aldı. Listede 4’üncü kez yer alan Celal Oruç 316’ncı sıradan 337’nci sıraya gerilemesine rağmen, geçtiğimiz yıl 85 milyon euro olarak belirlenen servetini aynı düzeyde korumayı başardı.

Quote dergisi tarafından hazırlanan listenin birinci sırasında 22 milyar euroluk serveti ile C&A mağazalarının sahibi Erik Brenninkmeijer ve ailesi yer aldı. 5 milyar euroluk serveti ile 3’üncü sıradan 2’ncı sıraya yükselen

Hollanda’da sigorta şirketleri 2012 yılı sağlık sigortası prim miktarlarını açıklamaya başladılar. Zorunlu temel poliçe için ayda 106,50 euro talep edileceğini bildiren Menzis’in ardından, ülkenin büyük sigorta şirketlerinden Agis, Zilveren Kruis Achmea, VGZ ve Unive de yeni prim miktarını 108,25 olarak belirlediler.Sigorta şirketleri ek poliçelere de zam yaptılar. Agis ek poliçe primlerini or-talama yüzde 8,3 yükseltirken, VGZ ve Unive de zam oranını yüzde 6 olarak açıkladı. Zilveren Kruis Achmea, ek poliçe primlerinin ortalama yüzde 5,1 oranında yükseltileceğini duyurdu.

Hükümet bütçe planlamasında temel sigorta primlerine yılda 11

Merkezi İş Konseyi tarafından verilen karar malulen emeklilerin yüzünü güldürecek. Malulen emekli olan Türkler, maaşlarını Türkiye’de de tam olarak alabilecek.

Malulen emekli olan ve WAO ödeneği alan kişileri ilgilendiren karar, bu hakkı elde etmiş Türk vatandaşlarının, Türkiye’de ikamet ederken ödeneklerini alabilme imkânı tanıyor. 2004 yılından bu yana yürürlükte olan kurallar ile ödenek miktarının azaltılmaya gidildiğini belirten Konsey, bu uygulamanın Avrupa Birliği ve Tür-kiye arasında kabul edilen kurallara aykırı olduğuna karar verdi. Sosyal İdare Kanunu’nda en yüksek

kurum olarak kabul edilen Merkezi İş Konseyi tarafından alınan bu karar sayesinde Türkiye’ye giden ve WAO ödeneği alan bir kişi artık bu maaşını Türkiye’de de tam miktarı ile almaya hak kazanmış oldu.

© SONHABER.NL

euroluk bir zamdan hareket etmişti. Açıklanan yeni primler, temel sigorta için yılda ortalama 30 euro daha fazla ödeneceğini ortaya koydu. Yıllık zorunlu katkı payı da önümüzdeki 170 eurodan 220 euroya yükselti-lecek. Ayrıca bazı sağlık harcamaları temel sağlık sigortası kapsamı

dışına çıkarılacak. Sigorta şirketini değiştirmek isteyenler, bunu 31 Aralık 2011 tarihine kadar bildirmek zorundalar. Yeni sigorta şirketine başvuru ise 1 Şubat 2012 tarihine kadar yapılabilecek. Bu yıl çok sayıda kişinin sigorta şirketini değiştirmesi bekleniyor.

Sigorta şirketinden çıkmak isteyenler bunu 31 Aralık tarihine kadar bildirmek zorundalar.

Rize heyetinin HOTİAD ziyareti

“Rize’ye yatırım yapın”

2012 sağlık sigortası primleri açıklandı Malulen emeklilere müjde!

Erdoğan Yüce’den, Meram zincirlerine 5. halka

Celal Oruç ‘Hollanda’nın en zenginleri’ listesinde

HOTİAD (Hollanda Türk İş Adamları Derneği) üyelerini ziyaret eden Rize Valisi Seyfullah Hacımüftüoğlu başkanlığındaki heyet, iş adamlarına Rize’ye yatırım yapmaları çağrısında bulundu.

Edelstaal Grubu’nun Den Bosch kentindeki merkezinde düzen-lenen toplantıda bir konuşma yapan HOTİAD Başkanı Turgut Torunoğulları, Hollanda’daki Türk girişimci sayısının 18 bine yükseldiğini ve Hollanda ile Türkiye arasındaki ti-cari ilişkilerin de her geçen gün biraz daha geliştiğini anlattı.

Aynı zamanda DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) ve DTİK (Dünya Türk İş Konseyi) Avrupa Bölge Komitesi Başkanı olan Torunoğulları, Avrupa’daki Türk girişimci sayısının da hızla artmaya devam ettiğini belir-terek, “140 bini aşkın Türk girişimci, yaklaşık 650 bin kişiyi istihdam etmekte ve yılda 50 milyar euro ciro yapmakta” diye konuştu.

Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı, İl Genel Meclisi Başkanı Hakan Gültekin, Vali Yardımcısı Mustafa Erkayıran, İl Özel İdare Genel Sekreteri Ümit Hüseyin Güney, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ömer Faruk Ofluoğlu, Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Erdoğan ve Ticaret Borsası Genel Koordinatörü Hasan Önder’den oluşan Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu başkanlığındaki

heyet, iş adamlarına Rize’ye yatırım yapmaları çağrısında bulundu.

Rize Valisi Seyfullah Hacımüftüoğlu, “Gönül bağı kurulması çok önemli. Türkiye her alanda müthiş bir dinam-izm yakaladı. Türkiye hızla gelişirken, etrafında olup bitenin ve potansiyelin-in de farkında artık. Bu tür ziyaretler birbirimizi daha yakından tanımamızı sağlayacaktır.

Burada çok büyük başarılara imza attığınızı görmekten büyük mut-luluk duyduk. Bilgi birikimlerinizi Türkiye ile paylaşmanız, ülkemize katkı sağlayacaktır” dedi. Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı, “özellikle turizm alanında bakir bir bölge” dediği Rize’ye yatırım yapacak girişimcilere ellerinden gelen yardımı sağlayacaklarını söyledi.

Heineken biralarının sahibi Charlene de Carvalho-Heineken’i, geçtiğimiz yılın 2’ncisi HAL Holding’in sahibi Martijn van der Vorm ve ailesi 4,8 milyar euro ile takip etti.

Türkiye’de “O Ses Türkiye” adı altında ekranlara gelen “The Voice” ses yarışmasının fikir babası John de Mol, 1,7 milyar euroluk servetiyle 11’inci sıradan 8’inci sıraya yükseldi. Kraliçe Beatrix ve Kraliyet Ailesi 950 milyon euro olarak tahmin edilen servetiyle 2010’da olduğu gibi bu yıl da 25’inci sırada yer aldı.

Göçmenler konusunda yıllardır sert politikaların izlendiği Danimarka’ya, Hollanda’dan daha fazla yabancının yerleştiği belirlendi. Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat’ın verileri üzerinde yapılan incelemeler, geçtiğimiz yıl Hollanda’ya yerleşen yabancı oranının 10 binde 32,9 olduğunu ortaya koydu. Danimarka’daki oranın ise 10 binde 51,6 olduğu belirtildi.Uzmanlar, göçmen sayısındaki artış ya da düşüşte göç konusunda izlenen politikalardan çok ülke ekonomisinin rol oynadığını ifade etiler. Amsterdam Üniversitesi araştırmacılarından Jeroen Doomernik, “Ekonomi bu konuda en belirleyici etken. İnsanlar Danimarka’ya ekonomisini cazip buldukları, çalışmak ya da okumak için gidiyorlar” dedi. Hollanda aile birleşiminde 10 binde 13 ile, 14,9 olarak belirlenen AB ortalamasının altında yer aldı. Aile

birleşimi oranı Danimarka nüfusuna göre ise 10 binde 9 olarak saptandı. Aile birleşimi başta olmak üzere ülkeye yabancıların yerleşmelerinin zorlaştırılmasının göç sayısında ancak kısa süreli bir düşüş sağladığı ifade edildi. Doomernik, göç rakamlarının yabancılar konusunda izlenen politi-kalardan çok ekonomik gelişmelerin bir göstergesi olduğunu belirtti.

“Göçmen sayısındaki artış ekonominin iyiye gittiğinin göstergesi”

Hollanda’nın başarılı Türk işadamlarından Erdoğan Yüce, Başkent Amsterdam’da Meram Restoran’ın 5. şubesi açtı.

Page 20: editie 165

‘İçinde göç olmakla beraber Hicret salt

bir göç olayı değildir. Hicretin gayesi

İslam’ın yaşanmadığı yerden uzaklaşmak

ya da İslam’ın yaşanabileceği bir

yere gitmeyle il-gilidir. Ekonomik

veya sosyal neden-lerle yaşam kalitesini artırmak için yapılan

göç hicret değildir. İnsanların ekonomik

sebeplerden dolayı bir beldeden başka

beldeye gitmeleri bir göçtür. Hicret ise

İslam’ın yaşanmadığı, İslam’a hayat hakkı

tanınmayan bir beld-eden başka bir beld-

eye giderek orada İslam’ın istediği gibi

yaşamaya çalışmaktır‘

Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Yaramış:

“Hicret Bir Kaçış Değil, Dönüşün Başlangıcı, Değişimin Habercisidir”

202020202020 söyleş İsöyleş İsöyleş İ kasım|november 2011

1433 yıl önce yaşanan Hicret olayı, o günden bu güne yaşamış milyarlarca Müslüman için bir dönüm noktası olmuştur. Bir kutlu yolculuk olan Hicret vakası tekrar tekrar anlatılması, bilinmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir gerçektir. Onu basit bir ‘mekân değiştirme’ şeklinde anlatmak elbette çok yanlış olacaktır. Hicret denince ne anladığımız ve günümüzde 50 yıl önce yaşanan göç olayı hakkında NIF Başkanı Mehmet Yaramış ile bir söyleşi gerçekleştirdik. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz…… Mehmet bey, 26 Kasım 2011 de Hicret’in 1433 yılını idrak edeceğiz. Bilhassa genç kuşakların bu konuyu bilmesi açısından Hicret’in doğru anlatılması önemli. Kısaca Hicret’i tarif eder misiniz ? Yaramış: Hicret denilince aklımıza ilk gelen elbette Mekke müşriklerinin peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in Allah (cc) ın mesajını tebliğ etmesini engel-lemeleri ve canına kast etmeleri sonrasında Mekke’den ayrılıp emin bir beldeye gidişidir. Aynı zamanda müslümanların takvimin başlangıcıyla alakalı tartışmalarına Hz. Ömer ‘o başlangıç Hicret’tir’ di-yerek insanlık hayatında çok önemli bir dönemin başlangıcına işaret etmiştir.

Hicret günümüzde doğru anlaşılıyor mu? Genç nesiller Hicret denince ne anlamalılar?Yaramış: Hicret’i şerden hayra, kötüden iyiye, yanlıştan doğruya, gidiş olarak algılamak gerekir. Bu anlamda herkes kendi hayatı içinde Hicret edebilir. Kötü bir hayattan iyi bir hayata geçiş sağlayabilirler. Dini duyarlılıkları zayıf olan gençlerin bu duyarlılıklarını artırmaları gibi. Dini duyarlılıkları artan gençlerimizin hicreti bunun bir üst düzeyi olan İslam’ı insanlara en güzel ve yalın haliyle tebliğ etmek şeklinde olabilir.

Hicret kimileri tarafından bir Göç olayı olarak yorumlanıyor. Hicret basit bir göç olayı mıdır?Yaramış: Hayır. İçinde göç olmakla beraber Hicret salt bir göç olayı değildir. Hicretin gayesi İslam’ın yaşanmadığı yerden uzaklaşmak ya da İslam’ın yaşanabileceği bir yere gitmeyle ilgilidir. Ekonomik veya sosyal nedenlerle yaşam kalitesini artırmak için yapılan göç hicret değildir. İnsanların ekonomik sebeplerden dolayı bir beldeden başka beldeye gitmeleri bir göçtür. Hicret ise İslam’ın yaşanmadığı, İslam’a hayat hakkı tanınmayan bir beldeden başka bir beldeye giderek orada İslam’ın istediği gibi yaşamaya çalışmaktır.

Göçü Hicret’e çevirebilir miyiz?Bunu yapabilenler olmuştur tarihte. İslam’ın ilk dönemlerinde sahabeler ticaret için Hindistan, Endonezya gibi Aya ülkelerine gitmişlerdir. Ama gittikleri o yerlerde İslami ahlakı o kadar güzel yaşamışlar ki o göç daha sonra onların hicreti olmuştur. Bu yaşam tarzı o ülkelerin yerlilerini o kadar etkilemiştir ki orada insan-lar fevc fevc İslam’a gelmişlerdir. Hicret kendi içerisinde dini bir anlayış barındıran bir kavramdır. Hicret’i biz peygamberlerin hayatlarında görürüz. Peygamber-ler bir beldeye gelmişler, İslam’ı anlatmışlar, İslam’ı yaşamaya çalışmışlardır. Ama İslam’a hayat

hakkı tanınmadığından ve peygam-berler büyük baskılara maruz kaldıklarından Allah’ın izni ve lüt-fuyla o beldeden başka bir beldeye yine aynı şekilde İslam’ı yaşamak ve yaşatmak için gitmişlerdir. Bizim Hicret’ten anladığımız budur.

Hicret’ten önceki hazırlıklarYaramış: Bir büyük yazarımızın tarifiyle Hicret ‘bir yerden bir yere göçmek değildir. Hicret mevzi almak için yapılan harekettir.’ Bu geri dönüşle ilgili kutlu bir yolculuk. Bunun üç tane ögesi vardır. Resu-lullah (sav) Mekke’de kendilerine hayat hakkı tanınmadığından dolayı sahabelerini biliyorsunuz ilk önce Habeşistan’a daha sonra da peyderpey Medine’ye gönderdi. Ama Medine’ye göndermeden önce Resulullah (sav) yaptığı hazırlık çalışmaları vardı. Birinci ve ikinci Akabe biatleri var. Bu biatlerde Medine’den gelen insanlara İslam anlatıldı ve bazı anlaşmalar yapıldı. Resulullah (sav) onlarla ‘eğer beni malınız canınız ırzınız gibi koruyacaksanız ben oraya gelirim’ mahiyetinde anlaşmalar yaptı. Bu şekilde Medine’de sağlam bir zemin oluşturuldu. İkinci öge ise Resülull-ah (sav)’ın anne tarafının Medine’de olması orada dayılarının olması akrabalık bağlarının olmasıdır. Resulullah (sav) ayrıca öğretmen olarak Abdullah İbn Mesud’u gön-deriyor ve ona öğütlerde bulunuyor.

Abdullah İbn Mesud genç, yakışıklı, zeki ve Arapça’yı çok iyi biliyor. Resulullah (sav)’in anlattıklarını kavrama konusunda en üst düzeyde olan bir sahabe. O’nu Medine’ye gönderirken İslam’ı en iyi en güzel şekilde anlatması konusunda öğütlerde bulunuyor. Tüm bunlar olduktan sonra gelen ilahi emirle Resulullah (sav) bu kutlu yolculuğa çıkıyor. Yolculuğa hazırladığı stratejik bir plan ile başlıyor. Yani önce Medine’ye ters istikamette olan Sevr dağına uğramak suretiyle düşmanlarını şaşırtıyor ve daha sonra güvenilir bir kılavuz eşliğinde Medine yönüne devam ediyor ve iki hafta süren bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşıyor. Böylece bu yolculuk tamamlanmış oluyor.

Biz gazetemizin bu sayısında konuya farklı yazarlarımızın diliyle değindik. Bu sayımızda ayrıca bizimle ilgili olan bir başka konuya da yer vermek istiyoruz. Elli yıl önce Avrupa’ya başlayan bir Göç’ten bahsediyo-rum. Her iki olay aynı çerçevede değerlendirilebilir mi? Yaramış: Biz ‘şimdi’ ile ‘bin beş yüz yıl öncesi’ arasında bir bağlantı kurmaya çalışacağız. Müslümanın arzusu yaptığı işin netice itibariyle Allah’ın rızasına uygun olmasıdır. Doğal olarak Müslümanlar, Türkler de ‘Madem ki biz Avrupa’ya geldik, burada kaldık. Acaba bu kalışımızı

Hicret’e çevirebilir miyiz ?’ diyorlar. Tabi bunlar büyük sorular. Nedenini biraz önce açıklamaya çalıştım. Hicret tamamen dini kaygılarla ilgili bir harekettir.

Her ne kadar Hicret ve Göç’ün çıkış noktaları tamamen ayrı olsa da her iki durumda da Müslümanların yer değiştirmeleri söz konusu. Hicret eden Müslü-manlar vardıkları yerleri mamur etmişler faydalı olmuşlar. Göç eden Müslümanlar bundan esin-lenerek güzel şeyler yapmışlar mıdır?Yaramış: Peygamberimiz (sav) bizim modelimiz ve o tamamen dini yaşantıyla ilgili olaylardan dolayı hicret ediyor. Türkiye’de ise ekonomik durumlardan dolayı bir gidiş var. Ama bu insanlarda müslüman. Buradaki Türk insanı kendini peygamberin ufak model-leri olarak görüyor. Evet, hataları vardır, yanlışlıkları vardır ve sair ama neticede Müslüman. Ekono-mik kaygılarla Avrupa’ya gelen bu insanlar ‘Geldim, para kazandım. Günümü gün edeyim ve çekip geri gideyim’ demediler. İbadetlerimi nasıl yapacağım? Cuma namazını nerede kılacağım? Bayram namazını nerede kılacağım? sorularına cevap aradılar. Dini kaygılarından dolayı burada be-lirli işler yapmaya başlamışlardır. İnsanlar bakmıştır ki, dönüş yok.

Page 21: editie 165

212121söyleş İsöyleş İsöyleş İkasım|november 2011

Onun için ailelerini getirmiştir. Ailelerini getirince, ondan sonra başka sorunlar ortaya çıkmıştır. Aile hayatının idame ettirilmesi, doğan çocukların okula gitmeleri ve dini terbiyenin verilmesi, kendi kültür ve geleneklerinin nasıl anlatılacağı gibi sorunlar karşılarına çıkmıştır. Dini duyarlılıkları olan insanlar hemen örgütler kurmaya ve camiler açmaya başlamışlar. Dernekler kurulmuş Türklerin bir araya gelebileceği yerler açılmış. Böylece sorunların tartışıldığı konuşulduğu, kendi hayatlarını A’dan Z’ye yaşayabilecekleri alanlar açmaya başlamışlar.

Hollanda’da en büyük sivil toplum örgütlerinden birinin başında bulunuyorsunuz. Geçen elli yılı şöyle bir değerlendirecek olursak artılarımız eksilerimiz hususunda neler söyleyebilirsiniz? Yaramış: Şunu kabul etmemiz gerekir ki olaylar tek ayaklı ve iki renkli yani siyah ve beyaz değildir. Olayların pek çok değişik tonları ve boyutları var. Birincisi 50 yıl önce Türkiye buralara eleman gönderdi. Şimdi Türkiye’nin elemana ihtiyacı var. O dönemlerde ciddi anlaşmalar yapılmış olmakla birlikte hükümetler bir koruyuculuk üstlenmemiş. Yani buraya gönderilen insanlar tama-men kendi hallerine bırakılmışlar. Buna rağmen bu insanlar geldikleri ülkeleri ile bağlarını hiçbir za-man koparmamışlar. Ve uzun yıllardan sonra 90’lı yıllarda ve bilhassa buradaki insanların güç kazanmasından sonra Tür-kiye ekonomisine yaptıkları büyük katkılarının ortaya çıkmasından sonra Türkiye’deki hükümetler buradaki insanlara ilgi duymaya ve sahip çıkmaya başladılar. Şimdi şu soru da sorulabilir. Biz bu 50 yıllık gurbet hayatından sonra geri dönüş yapabilecek miyiz? Bir dönem bu yapıldı. Bilhassa Almanya’da yüksek miktarda primler verilerek geri dönüş teşvik edildi. Bu primleri alarak gidenlerin pek çoğunun pişmanlık duydukları ve geri dönmek için uğraş verdikleri bilinmektedir. Doğrusu günümüzde insanlarımız artık böyle bir prim veya daha başka geri dönüşü teşvik uygulamalarına karşı daha tem-kinli ve daha bilinçli yaklaşıyorlar. Buradaki gençler çok iyi kariyer-ler yaparak dönmeyi planlıyorlar. Ve bunu yapanlar olmuştur. 2010 yılında yapılan istatistiklere göre 48 bin genç kariyerini tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönmüştür. Kısaca olgular ve algılar değişiyor ve her geçen gün daha kaliteli bir noktaya doğru ilerliyoruz.

Son yıllarda yabancılar aleyhine esen siyasi hatta ırkçı rüzgâr bu geri dönüş planını hızlandırabilir mi? Yaramış: Elbette. Bugün düny-adaki ekonomik ve siyasi gidişata baktığımız zaman bu gün Yu-nanistan iflas etmiştir. İtalya iflas

etmiştir. Portekiz, İspanya topun ağzındalar. Ve çöküş, Avrupa’nın değerlerini taşıyan üst düzey ülkelerde, bir domino taşı etkilen-mesi şeklinde devam ediyor. Ama Türkiye’de olaylar farklı cereyan ediyor ve Avrupa’da yaşayan Türkler Türkiye’nin cazibesinin artmasından memnun. Bu artan cazibe buradaki insanlara daha çok özgüven veriyor. Bu olayın pratikte yaşadığımız bir boyutu. Bir diğer boyut biraz daha korkunç. Çocuklarımız çok iyi Hollandaca ve başka dilleri konuşuyorlar. İyi eğitim almışlar ama yaşadıkları Avrupa toplumda kendilerinin kabullenilmesi ile ilgili sıkıntılar yaşıyorlar. Toplum onları kendin-den biraz daha uzak bir köşeye itelemeye çalışıyor. Birlikte yaşadığı meslektaşı ile her bakımdan aynı özellikleri taşımasına rağmen ötelenmeyle karşı karşıya kalan in-sanda haliyle savuma mekanizması devreye giriyor ve o zaman ilk fırsatta ülkeden ayrılmanın yollarını arıyor. Ekonomik gelişmeler ve burada yetişmiş insanların karşılaştıkları sıkıntılara vurgu yaptık. Ama olayın başka boyutları da var. İleride bu toprakları kendi kültür ve değerlerimizden taviz verme-den vatan olarak sahiplenebilir miyiz sorusu hepimiz için önemli. Tabi bunun olmaması için lib-eraller başta olmak üzere hem Hristiyan demokratlar hem de sosyal demokratlar ciddi çalışmalar yapıyorlar. Başta Hollanda olmak üzere tüm Avrupa’da yükselen ırkçı hareketler bu işte kullanılan piyon-lar. Almanya’da 9 kişinin sistematik biçimde öldürülmesi ve gizli ser-visinde bu işte parmağının olması ‘bu topraklar size vatan olmaz’ ın adeta tercümesi. Bunlar tabi ki ciddi konular. Bir şekilde tartışmak gerekiyor. Ve Türklerin bunları ciddi şekilde dillendirmesi gerekiyor.

Konular geniş söylenecek çok şey var belli ki. Hicretle başladık ve günümüz meseleleri ile yoğunlaştık. Son olarak Hicret’le alakalı bir cümlelik mesaj verecek olursanız neler söylersiniz?Yaramış: Hicret dediğimiz zaman tabi ki peygamberimiz hatırımıza geliyor. Peygamberimiz dediğimiz zaman da İslami mücadele aklımıza geliyor ve onun ahlakı aklımıza geliyor. Peygamberimi-zin ahlakı ile ahlaklanmamız, onu davranışlarını kendimize ölçü olarak almamız ve hayatımızı ona göre şekillendirmemiz lazım. Birbirimize karşı merhametli olmalı, sevgiyle yaklaşmalı ve birbirimizi affeden, bağışlayan olmalıyız. Toplumun müslüman olmayan bireyleriyle de iyi geçinmeliyiz. Ama hiçbir zaman şunu unutmayalım ki kendi ayaklarımız yere sağlam basmadığı müddetçe başkalarını kurtarmamız mümkün değil. Bunun tek yolu da Hz. Muhammed (sav) in ahlakı ile ahlaklanmaktan geçer.

Toprak sözlerine şöyle devam etti: “Bu kampanyamızda, toplam 53 ülkede, 127.952 kurban kesilip dağıtıldı. Kesim ve dağıtımın büyük çoğunluğu Afrika ülkelerinde gerçekleştirildi (76.786). Somali’de 12.258 kurban dağıtılırken, Eti-yopya, Kenya ve Nijerya’da 6.000, 6.820 ve 8.932 kurban dağıttık. Afrika ülkelerinde, toplamda ise 28 ülkede dağıtım gerçekleştirdik. Asya ülkelerinde, 16.975’i Pakistan’da olmak üzere, 31.962 kurban kesim ve dağıtımı yapıldı. Avrupa’da ise 15.239’u Türkiye’de olmak üzere, toplam 18.922 kurban dağıtımı yaptık.

Kampanyamızın gerekli has-sasiyet ve sorumluluk içinde yürütülebilmesi için 282 gö-zlemci ve gönüllü kardeşimiz dağıtımların organizasyonuna

katıldı. Bu kampanyamızda samimiyetle görev yapan gönüllü kardeşlerimize bir kez daha teşekkür ediyoruz. Bu vesile ile, kampanyamıza 118.557 kurban bağışı ile katılan kardeşlerimize de özel-likle teşekkür ediyoruz. Bu kardeşlerimizin bağışları sayes-

2011 Kurban Kampanyası Sonuçlandı: “Dualar, aldığımız en güzel hediyeler oldu”

IGMG Sosyal Yardım Derneği Başkanı Zeki Toprak, bu seneki Kurban Kampanyası ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, kampanya ile amaçlananın “Allah rızasını kazanmak” olduğunu söyledi. Toprak ayrıca, “Kurban kampanyamız ile, Allah’a şükürler olsun ki, milyonlarca insana ulaştık” ifadesinde bulundu.

inde bir kez daha milyonlarca insana ulaşmış olduk. Bizim için en büyük takdir ve hediye ise kuşkusuz, ulaştığımız milyonlarca insanın duası oldu.”

Daha geniş bilgiyiwww.hasene.de sitesinden alabil-risiniz.

Page 22: editie 165

100% Ücretsiz KrediHer Kontör Yüklemede

€ 20 = € 40€ 10 = € 20

Buralarda bulunur:

#Download gratis tot 300MB per kalendermaand per klant. Deze aanbieding wordt geactiveerd na ten minste één (1) opwaardering tijdens de promotieperiode en is geldig van 01/07/2011 tot en met 30/12/2011. Bel gratis met de klantenservice op 1200 en u zult een sms ontvangen met de instellingen voor mobiel internet voor uw mobiele telefoon. Wanneer de gratis 300MB zijn verbruikt geldt een tarief van 13 cent per mb. * Deze aanbieding is geldig van 01/11/2011 tot en met 30/12/2011. Deze tarieven zijn van toepassing nadat u ten minste eenmaal heeft opgewaardeerd in de promotieperiode. Deze actie geldt alleen voor vaste lijnen, tenzij anders vermeldt. Een starttarief van 19 cpg is van toepassing.

Daha cok bilgi ve fiyat tarifesi icin www.lycamobile.nl adresini ziyaret ediniz yada 020 754 3030 arayınız

Belhuizen

postkantoor

R

Türkiye Cep Telefonları 9ct

/dak /dakct 1

Türkiye sabit hat aramalari

InternetInternetInternetInternetBedava

Ayda 300 MB’ta kadar

#

LM_NL_Dogus Newspaper _269x396.indd 1 28/11/2011 16:48:13

Page 23: editie 165

232323toplumtoplumtoplumkasım|november 2011

“Dil, düşüncenin kendini idrak ettiği iklim;

yeşerip boy attığı topraktır. Ana dili bir insan için öz evi, aile

ocağıdır. Kişi bu aile ocağında yaşar ve

şahsiyet kazanır. Tarih ve kültürün belirlediği dil,

düşüncenin fertlikten çıkarak cemiyetin malı olmasını sağlar.”

D. Mehmet Doğan

Bugün içinde bulunduğumuz toplum-da bilinçsizce ve düşünmeden bir çok söz söyler ve bunları savunmaya çalışırız. Okumadan ve kültürümüzü bilmeden söylenen bu sözlerin ve de savunduğumuz düşüncelerin ne büyük acı bedeller ödeyeceğimizden ne yazık ki haberimiz olmaz.

EKSİK TÜRKÇEYLE AİLEDE İLETİŞİMTürkçeyi önemsemeyen ve Türkçe’nin gelişmesi için hiç bir özveri göster-meyen ve de içinde yaşadığı toplu-mun dilini büyük, kendi dilini küçük gören bir ailede yetişmiş bir genç kızın bana anlattıkları, hepimize ibret olmalıdır:“...Bizim evde kapalı bir dolabın içinde Kur’an-ı Kerim ve bir kaç namaz Hocası gibi kitapların dışında değişik konularda yazılmış kitabımız yoktur. Bizler Hollanda’da yaşadığımızdan dolayı olacak ki, annem ve babam Türkçe kitap okumadıkları gibi fazla Hollandaca da bilmiyorlar. Ailem küçüklüğümden beri devamlı bana; iyi bir yabancı dil öğrenmem gerektiğini bunun için de Türkçe

’den ve Türk çocuklarından uzak durmamı telkin ettiler. Ben de ‘annem ve babam her şeyi iyi bilirler’ diyerek onların dediklerini yaptım.Ailemin resmi işlerini de doğal olarak ben yapıyordum. Çünkü dil bilmiyorlardı. Dil bildiğim için de ben yapmak zorundaydım. Bunun için de zaman zaman iletişimde kırgınlıklarımız ve anlaşmazlıklarımız oluyordu. Çünkü onların söyl-edikleri kelimeleri anlayamıyordum. Anlayamadığım için de tercüme edemiyordum. Ben onların dediklerini tam anlatamadığım zaman da ailem bana kızıyor: “Seni boşuna mı okuttuk. Sen Türkçe

anlamıyor musun. Benim anlattıklarımı tercüme et yeter” diyorlardı. An-cak Türkçemin iyi olmadığı için tam tercüme edemiyordum. O zamanda sıkıntı çekiyordum.Nihayet nişanlandım… Nişanlım hapse girdikten sonra, benim dini bilgiler öğrenmemi istedi. Bunun için de benim bir Namaz hocası türü bir kitap temin etmem gerektiğini söyledi. Bende o tür bir kitap temin ettim. Ancak kitaptan bir şey anlamıyordum. Çünkü Türkçem onu anlayacak sevi-yede değildi. Nişanlımın bu isteğini

nasıl yerine getireceğim ve dinimi ben nasıl öğreneceğimi belemiyorum...” diyordu..

Ben de kendisine dedim ki:“Üzülmenize gerek yok. Çünkü sizin bir suçunuz yok. Suç sizi bu duruma getiren ve sizi tarihinize, kültürünüze ve de en önemlisi dininize yabancı bırakanlarındır. Nice örnek insanlar vardır ki, belli bir yaşa kadar hiç bir şey bilmedikleri halde bir vesileyle ilimle, bilgiyle tanışmışlardır. Bu insanlar tanışmakla kalmayıp, kend-ilerini yetiştirdikleri gibi başkalarını da yetiştirmişlerdir. Sizi tebrik ediyorum. Çünkü bu öğrenme aşkı

sizde olduğu müddetçe geçmişte öğrenemediklerinizi öğrendiğiniz gibi, yeni öğrendiğiniz bilgileri de yeni nesillere sizler öğretirsiniz...” dedim. Daha sonra da kendi seviyesine uy-gun bazı kitaplar tavsiye ettim.

TÜRÇE GİDERSE DİN GİDER, İMAN GİDERYukarıdaki örnekte olduğu gibi, kendimizden kaynaklanan hatalarımız yüzünden kendi çocuklarımızın geleceğini yok etmekteyiz. Onların geleceğini yok etmekle kalmayıp din-

gönül hoşnutluğu, geçmiş olsun’ gibi… Bunların hiçbirini Batı diller-inde bulamazsınız.” diyerek dilimizin zenginliğine vurgu yapar. Dilimizin ne kadar zengin olduğu gerçeğini, Batı dillerine hayranlık duyan aile ve genç kardeşlerimizin bir an evvel oturup düşünmelerini temenni ediyoruz. Gazi Mustafa Kemal’in, “Türk milletinin dili, Türkçedir. Türk dili dün-yada en güzel , en zengin ve en kolay okunabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükselt-mek için çalışır. Bizde Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde ahlakının, ananeler-inin, hatıralarının, menfaatlerinin; velhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” Yine Prof. Dr. Ali Fuat Başgil ise, “Her şeyden evvel, ana dilini iyi konuşmayı ve iyi yazmayı öğren. İnsan için en faydalı olan kendi ana dilidir.” diyerek anadilinin öneminin altını çizer.

lerini de öğrenmesini engellemiş oluy-oruz. Böylece anne baba olarak hem onların geleceğini hem dünyamızı hem de ahiretimizi karartmış oluyoruz. Bu durumu Peyami Safa, “Kültürün ilk basamağı, anadilini iyi konuşmak ve iyi yazmaktır.” diye özetler. Ama bugün gençler-imiz Türkçeyi unutup başka dillere yönelmektedir. Acı ama maalesef gerçek şu ki, bazı ailelerin evlerinde tarihini, kültürünü ve dinini anlatan küçük bir kütüphanesi bulunmamaktadır. Dahası bir Türkçe sözlük bulunmamaktadır. Bir de evin içinde yabancı dil kullanılınca, o evde ana dil olan Türkçe öksüz ve yetim konu-muna düşmektedir.Bir büyük İslam aliminin şu sözleri kulaklarımıza küpe olmalıdır: “Tarihinizi, kültürünüzü, geleneklerinizi, örf ve adetlerinizi ve de dininizi unutabilirsiniz. Ama ana dilinizi biliyorsanız bütün bu unuttuklarınızı ve kaybettiklerinizi geri kazanabilirsiniz. Bilmiyorsanız hepsini kaybedersiniz.” Bir milleti millet yapan dini ve dilidir. Son zamanlarda zaten birileri inançlarımızı zayıflatmaya, tahrip etmeye çalışıyor. Bunun üstüne birde dilimizi yitirirsek telafisi olmayan sonuçlarla baş başa kalabiliriz. O yüzden dilimiz ve dinimiz, neslimiz için çok önemlidir. Oktay Sinanoğlu, “Türkçe ’de öyle kelimeler var ki, mesela milli kültürümüzden gelen, halk arasına yerleşmiş ve hala kullanılan bir takım laflar ‘estağfurullah, afiyet olsun,

AİLE KISKACINDAKİ

TÜRKÇEMİZ VE GENÇLİĞİMİZ...

Avrupa Komisyonu tarafından yaptırılan araştırma, Hollanda halkının maaşında önümüzdeki yıl artış olmasını beklediğini ortaya koydu. 1973 yılında kurulan Eurobaro-metre adlı kurumun incelemeleri, maaş konusunda Avrupa’da en çok Hollanda halkının olumlu olduğunu ortaya koydu. Hollanda’da yüzde 45’lik grup, maaşından memnun olduğunu belirtti.İsveç, Danimarka ve Lüksemburg halkında da olumluluk gözlenirken Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan’daki çalışanlarda ise karamsarlığın hakim olduğu belirlen-di. Maaş, çalışanların işlerinden ne derece memnun olduklarını belirleyen 10 faktör arasında 7’nci sırada yer alıyor.Araştırmaya göre Hollanda halkı ülk-edeki sağlık hizmetlerinden de mem-nun. Hollanda sağlık hizmetlerinde memnuniyette Belçika’nın ardından 2’nci sırada yer alırken, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan halkının bu konuda da olumsuz olduğu saptandı. Avrupa Komisyonu’na bağlı bir kurum olan Eurobarometre, sosyal durum, sağlık, kültür, bilgilendirme teknolo-jileri, AB, savunma, çevre ve doğa alanlarında araştırmalar yapıyor.

Hollanda’da sağlık sigortası şirketini değiştirenlerin sayısında bu yıl önemli bir artış olacağı tahmin ediliyor. TNS Nipo tarafından yapılan anketin sonuçlarına göre bu yıl halkın yaklaşık yüzde 8’i başka bir sigorta şirketine geçecek. Geçtiğimiz yıl yapılan araştırmada bu oranın yüzde 4,6 olarak belirlendiğine, sigorta şirketini değiştirenlerin sayısının ise yüzde 5,5 olarak saptandığına dikkat çekilerek, bu yılki oranın da yüzde 10’a kadar yükselebileceği belirtildi. Araştırmacılar, bu nedenle bu yıl 1,6 milyon kişinin sigorta şirketini değiştirebileceğini kaydettiler. Özellikle prim artışı ve katkı payının yükseltilmesinin, insanları prim ve poliçe karşılaştırması yapmaya yönlendirdiği ifade edildi. Yeni sigorta sistemine geçilen 2006’da yaklaşık 3 milyon kişi başka bir sigorta şirketine geçmişti. Sonraki yıllarda ise bu sayı 550 bin ila 900 bin arasında değişmişti. Diğer sigortalarda yıl içinde de şirket değiştirmek mümkün. Sağlık sigortası şirketini değiştirmek isteyenler, bunu 31 Aralık 2011 tarihine kadar şirkete bildirmek zorundalar. Yeni sigorta şirketine kayıt ise 1 Şubat 2012 tarihine kadar yapılabiliyor.

Çocukların Gençlik Hizmetleri Dairesi’nden yardım alıp almamalarında, ailenin durumunun önemli rol oynadığı sonucuna varıldı. Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu tarafından hazırlanan rapora göre, çeşitli sorunları nedeniyle destek alan çocuklara ödenekli ya da bölünmüş ailelerde daha çok rastlanıyor. Anne ya da babanın geçmişte suç işlemiş olmasının da önemli bir etken olduğu belirtildi.

Gençlik Hizmetleri Dairesi’nden destek alıp alınmamasında ailevi durumun, çocuğun kendisinden çok daha etkili olduğu belirlendi. So-syal ve Kültürel Planlama Bürosu, annesi ve babası ayrılmış veya suç işlemiş olanlar ile ödenekli ailelerin çocuklarının daha fazla sorun yaşadıklarını kaydetti.

Yapılacak yeni araştırmada bu grup çocukların hangi sorunlarından dolayı destek aldıkları incelenecek. Hollanda’da gençlerin nüfusunda önemli bir artış olmazken, Gençlik Hizmetleri Dairesi’nden yardım alan genç sayısı artmaya devam ediyor. Gençlik Hizmetleri Dairesi’nden destek alan genç sayısı 2009 yılında 265 bin olarak belirlenmişti.

Muhalefetteki partilerden D66’nın (Demokratlar 66) lideri Alexander Pechtold, azınlık hükümetini dışardan destekleyen PVV’nin (Özgürlük Partisi) koalisyon ortakları VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) ve CDA (Hıristiyan Demokratlar) üzerindeki etkisinin giderek arttığına dikkat çekti. Pechtold verdiği bir röportajda, Liber-aller (VVD) ile Hıristiyan Demokratların (CDA) kendi parti programlarını bile artık dikkate almadıkları eleştirisini yaptı. Bu iki partiye “PVV virüsünün” bulaştığını ifade eden Alexander Pechtold, “Artık Wilders’ten çok, her şeyin aşırısına gitmeleri gerektiği duygusu bulaşan kişilere yöneliyo-rum” dedi. D66 lideri, son bir yılın aşırıcılığın yalnızca Wilders’te olmadığını, buna ondan destek alanlarda da rastlandığını gösterdiğini söyledi.Wilders’in etkisini giderek arttırdığını kabul ettiğini belirten Alexander Pechtold, Danimarka’daki gelişmelere işaret ederek, umutsuzluğa kapılmadığını kaydetti. Sosyal liberallerin lideri Pechtold, Danimarka’da da benzer bir koalisyon modelinin 9 yıl boyunca iktidarda kaldığını, yeni kurulan hükümette ise D66’nın kardeş partisinin önemli rol oynadığını belirtti.

Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu (İOT) Müdürü Ahmet Azdural, hükümetin ayrımcılığın her şekline karşı önlem alması gerektiğini söyl-edi. Azdural yapılan araştırmaların, sürekli sataşmalara maruz kalan ve çareyi bir başka yere taşınmakta bulanların önemli bir bölümünün yabancılardan oluştuğunu gösterdiğine dikkat çekti.

İOT Müdürü, ırk ayrımcılığına dayalı sataşmalara son verilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı. Siya-setçilerin bu tür olayların önlen-mesinde cinsel tercihinden dolayı sataşmalara maruz kalanlara ağırlık vermesini eleştiren Ahmet Azdural, “Ayrımcılığın her şekli önlenmeli. İnsanlar, hangi nedenden dolayı olursa olsun sataşmalara maruz kalmamalı” ifadesinden bulundu.

Azdural, hükümet yetkilileri ile bu tür ayrımcılığın ve sataşmaların önlenmesi konusunda görüşmeler yapmak istediklerini kaydetti.

Halk, gelirinde artış bekliyor

Sağlık sigortasını değiştirenlerde artış bekleniyor

Haberler: www.interajans.nl

Ailevi durumun çocuk üzerindeki etkisi büyük

D66 lideri Alexander Pechtold:

“VVD ve CDA’ya PVV virüsü bulaştı”

İOT Müdürü Ahmet Azdural:

“Ayrımcılığa karşı önlem alınmalı”

Bayram Altıntaş

[email protected]şama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİR

Ailem küçüklüğümden beri devamlı bana; iyi bir yabancı dil

öğrenmem gerektiğini bunun için de Türkçe ’den ve Türk çocuklarından

uzak durmamı telkin ettiler. Ben de ‘annem ve babam her şeyi iyi bilirler’

diyerek, onların dediklerini yaptım.

Page 24: editie 165

242424 HABERHABERHABER Kasım|November 2011

Lahey Kurhaus Otel’de düzenlenen programa yaklaşık 350 kişi katıldı. Programa, Hollanda Ekonomi Bakan Yardımcısı Henk Bleker, Den Haag Belediye Başkan Yardımcısı Henk Kool, Hollanda Dışişleri eski Bakanı Bernard Bot, Türkiye Cumhuriyeti Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan, UNITEE İkinci Başkanı Ahmet Kaplan, Hollanda İslam ve Vatandaşlık Vakfı Başkanı Muhammed Sini, HOGİAF Başkanı Mehmet Kabakyer, İkinci Başkan Vecih Er, HOGİAF Sekreteri İbrahim Özgül, HOGİAF’a bağlı derneklerin başkanları, Hıristiyan Demokrat Birliği Partisi (CDA) Milletvekilleri Coşkun Çörüz, Ad Kopjan, HOGİAF Danışma Kurulu Başkanı Susanne Stolte, Türk ve Hollanda toplumunun saygın işadamları, politikacıları, Hollanda’da Türk Sivil Toplum Örgütleri, akademisyenler gibi Hollanda’nın önde gelen bir çok önemli şahsiyeti katıldı.

HOGİAF olarak toplumsal konulara da ağırlık veriyoruzProgramın sunumunu HOGİAF Danışma Kurulu Başkanı Susanne Stolte yaptı. Stolte; HOGİAF’ın Hollanda ekonomisine çok ciddi katkı yaptığını, Hollanda Genç İşadamları Federasyonun 2006

Hollanda Genç İşadamları Federasyonu (HOGİAF) ve alt çatı grubunu oluşturan derneklerinin, Kurhaus Otel’de düzenledikleri “Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400 yıl kutlamaları” temalı

sonbahar yemeğine geniş katılım oldu.

yılında muhteşem bir katılım ile Hollanda eski Başbakanı Prof. Jan Peter Balkenende tarafından açılışının yapıldığını belirtti. Stolte, HOGİAF’ın ekonomik alanda iki ülke arasında önemli çalışmalar yaptığını bunun en somut örneğinin düzenlemiş olduğu seminerler, konferanslar ve işadamlarını buluşturdukları toplantılar olduğunu söyledi.

HOGİAF Başkanı Mehmet Kabakyer, Lahey Kurhaus’ta düzenledikleri sonbahar yemeğini üç ana tema üzerinde yoğunlaştırdıklarını söyledi. Ana temanın Türkiye ile Hollanda arasındaki 400 yıl önce başlayan ticari ilişkiler olduğunu ifade eden Kabakyer, “Hollanda’da yaşayan azınlık grubu olaraktan Hollanda toplumuna işadamları olarak önemli katkılar sağlamak amacı ile bu tür toplantıları yapıyoruz.” dedi.

“Türk girişimcilerin Hollanda’ya katkıları büyük”Hollanda Dışişleri eski Bakanı Bernard Bot Türkçe olarak başladığı konuşmasında şunlara değindi: “Hollanda’nın bel kemiği girişimcilerdir. Hollanda’da Türk girişimcilerin sayısı gittikçe artıyor. Gerçekten yetkilileri tebrik etmek

istiyorum. Yeni girişimlere ve yeni atılımlara imzalarımızı atmaya devam edelim. Türk girişimcilerin Hollanda’ya olan katkıları tartışılmaz. 400. yıl etkinliklerinde de bu akşam olduğu gibi 2012 yılında HOGİAF başarılı etkinliklere imza atacağından hiç kuşkum yok.”

“Hollandalı katılımcıların mesajları samimiydi” Türkiye Cumhuriyeti Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan “Hollandalı katılımcıların mesajları gerçekten samimi ve içtendi. Sayın Ekonomi Bakanı Yardımcısı Henk Bleker ve Lahey Belediye Başkan Yardımcısı Henk Kol’un mesajı çok netti. Türkiye ile Hollanda arasındaki ikili ilişkilerin 400. yıl vesilesi ile çok kapsamlı ve üst düzeyde kutlanacağı konusunu teyit ediyor. Hem Türkiye ve hem Hollanda’nın karşılıklı güven ve saygı içerisinde ne kadar önemli katkılar yaptıkları ortaya çıktı. şeklinde konuştu.

Hollanda Türkiye ilişkileri uzun yıllar devam edecekHollanda Ekonomi Bakanı Yardımcısı Henk Bleker, bu gibi programların iki ülke arasında iyi sağlam ikili ilişkilerin gelişmesine son derece

400. yılda dostluk şarkıları besteleniyor HABERTURUHABERTURUHABERTURUYüzde 85 Türk ile evleniyorLAHEY – Hollanda’daki Türklerin yüzde 85’inin geçtiğimiz yıl yine kendi kökeninden biri ile evlendiği belirlen-di. İstatistik Bürosu verilerine göre, 2010 yılında evlenen Türklerin yüzde 65’i hayatını Hollanda’da yaşayan bir Türk ile birleştirdi ve yüzde 20 de eşini Türkiye’den getirdi. Türklerin yüzde 7’si Hollandalı ile, yüzde 8’i de bir başka yabancı ile evlendi.

Şiddete karşı daha sert önlem alınacakLAHEY – Güvenlik ve Adalet Bakanı Ivo Opstelten, aile içi şiddet suçu işleyenlere karşı daha sert önlem alınacağını belirtti. Suçun tekrarında delil toplanmasına ağırlık verilm-esini ve failin derhal terapiye gön-derilmesini içeren “kırmızı kodun” uygulanacağı bildirildi.

Donner’e sosyal konut baskısıAMSTERDAM – PvdA (İşçi Partisi) milletvekili Jacques Monasch, sosyal konutlarda uygulanan 33 bin 614 euroluk yıllık gelir sınırında esneklik yapılmaması durumunda İçişleri Bakanı Piet Hein Donner hakkında güvensizlik önergesi sunacaklarını söyledi. Donner 33 bin euro sınırının AB mevzuatı doğrultusunda uygulandığını belirtirken, Monasch AB mevzuatının yumuşamaya olanak sağladığını ifade etti.

Düşük gelirlilerin net maaşı artacakEINDHOVEN – Maaş hesaplama programları üreten Salar adlı firma tarafından yapılan incelemelere göre, vergide önümüzdeki yıl yapılacak değişiklikler düşük gelirlilerin net maaşını yükseltecek. Brüt maaşı 2 bin euro olanların eline ayda 1535 yerine 1545 euro geçeceği, buna karşın yük-sek gelirlilerin net maaşında gerileme yaşanacağı bildirildi.

Yeni nesil daha uzun ömürlü olacakLAHEY – İstatistik Bürosu, 2000-2010 döneminde dünyaya gelenlerin daha uzun ömürlü olmalarının beklendiğini bildirdi. Erkeklerde ortalama ömrün 75,5’ten 78,8’e, kadınlarda da 80,6’dan 82,7’ye yükseleceği tahmininde bulu-nuldu.

Hükümeti düşürmek is-temiyorLAHEY – Kalkınma işbirliğinde 4 milyar euro ekstra kısıtlama yapılması istemi Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı Henk Bleker tarafından reddedilen PVV (Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders, azınlık hükümetini desteğini geri çekerek düşürmek gibi bir niyeti olmadığını ifade etti. Wilders, ekstra kısıtlama yapılması gerektiğinde bunun önce kalkınma işbirliği ve AB bütçelerinde yapılmasını talep ede-ceklerini belirtti.

Başkanlara elektronik kelepçeASSEN – Assen, Leeuwarden, Old-ambt, Aa en Hunze ve Dongeradeel belediye başkanları, Hollanda Rehabilitasyon Merkezi tarafından hazırlanan proje çerçevesinde bir hafta boyuna elektronik kelepçe ile dolaşacaklar. Kentin bazı kesimleri belediye başkanları için bir hafta boyunca yasak bölge olacak ve başkanlar eve geç gelmeleri duru-munda, mahkumlarda da olduğu gibi rehabilitasyon görevlileri tarafından telefonla aranacaklar.

Törene, Vali Ali Kolat, Sivas Belediyesi Başkanı Doğan Ürgüp ve ASBİR Genel Başkan Yardımcısı Orhan Yazman, ASBİR Hollanda temsilcisi Göksel Soyugüzel, ASBİR Sivas temsilcisi Rüstem Altınküpe, BBP Sivas belediye meclis üyesi Kadir Soykök yeni araçlarına kavuşacak engelli vatandaşlar ile aileleri katıldı. Vali Ali Kolat, bu tür çalışmaların devletin farklı kurumları aracılığıyla yapılmaya çalışıldığını, ancak sivil toplum kuruluşlarının da destek vermesinin kendilerini daha fazla motive ettiğini söyledi. Kolat, engelli vatandaşların hayatlarını kolaylaştırmak ve onların daha rahat ortamlarda yaşamalarını sağlayabilmek için çalışmalar yaptıklarını söyledi. Gurbetçilerin bağışlarıyla temin edilen akülü araçlar, daha sonra Vali Ali

Avrupa Sivaslılar Birliği tarafından Sivas’a gönderilen 60 akülü araç, düzenlenen törenle sahiplerine teslim edildi.

Sivas Belediyesi Engelliler Danışma ve Koordinasyon Merkezi’nde düzenlenen törenle, Hollanda’dan TIR’larla

gönderilen 60 araç sahiplerine verildi.

Kolat, Belediye Başkanı Doğan Ürgüp ve Orhan Yazman, Göksel Soyugüzel, Rüstem Altınküpe ve Kadir Soykök tarafından engelli vatandaşlara teslim edildi.

Yapılan yardımlarla alakalı ASBİR Hollanda temsilcisi Göksel Soyugüzel özetle şunları söyledi:“Bu arabaları Hollandacan temin etmem için, ASBİR gerekli maddi ve manevi katkıyı yaptı. Ben arabaları buradan tedarik ettim, gereken bütün işlemlerini yaptırdım ve böylece bende sevindirdiğimiz 60 hemşerimizin hayır dualarını aldım. Hele de onların arabaları alıp bindiği zaman yüzlerindeki sevinç ifadeleri beni çok duygulandırdı. İmkânım olsa ihtiyacı olan bütün engellilere bir araba vermek isterim.

“Babamı sevindiremedim ama 60 engelliyi sevindirdim”Geçen sene 2010 Temmuz ayında rahmetli babamın hastalığı esnasında 17 gün Türkiye’de refakatçi olarak yanında yattım ve babamın söylediği bir söz vardı: “Oğlum, hastaneden çıkarsam artık araba kullanamam, sen bana oradan, Hollanda’da yaşlıların bindiği akülü arabalar dan bir tane getirir. Ben bundan sonra ancak onunla gezebilirim” demişti, Bende “sen onu hiç endişe etme baba yeter ki sen bu hastalıktan kurtar hastaneden çık, ben sana

ASBİR, engellilerimize akülü araç yardımı yaptı

olumlu katkılar sağladığını söyledi. Bleker, “Hollanda hükümeti olarak dost ülke Türkiye ile ikili ilişkileri geliştirmekten yana. Türkiye ile ilişkilerimizi önemsiyoruz. 2012’yi kim ne derse desin coşkulu bir şekilde her alanda kutlayacağız. Hollanda hükümeti olarak işadamlarının çalışmalarını çok önemsiyoruz.” dedi. HOGİAF’ın bu kapsamda yaptığı çalışmalar için teşekkür ediyorum. 400. yıl kutlamaları dolayısıyla Hollanda Hükümetinin bir yetkilisi olarak Türk Devleti yetkililerini Hollanda’ya gelmelerinden memnuniyet duyduğumuzu belirtmek isterim. Kendilerini Lahey’de iki ülkeye yakışır bir şekilde ağırlamaktan onur duyarız. Türk Devlet Başkanının 2012 de ülkemize gelecek olmalarından dolayı memnuniyet duyarız. Aynı zamanda Hollanda Başbakanın da Türkiye’ye gitmelerinden memnunluk duyarız. Türkiye Hollanda için çok önemli bir ticari partner.” şeklinde konuştu.

Programda, Lahey Belediye Başkan Yardımcısı Henk Kool, Hollanda İslam ve Vatandaşlık Vakfı Başkanı Muhammed Sini de birer konuşma yaptılar.

hemen getiririm demiştim” Fakat. Babam hastaneden taburcu oldu ben Hollanda’ya tekrar döndüm ve bir hafta sonra vefat etti. Ben tekrar cenazesine gittim, ama yanımda akülü araba yoktu!.. Maalesef babama akülü araba götürmek nasip olmadı. ASBİR “bize yardım et gardas, bu akülü araba projemizi gerçekleştirelim” dediklerinde “seve seve yardım ederim” dedim. Bir nebzede olsa babama akülü araba almam nasip olmadı ama, ASBİR adına almış olduğum arabalarla 60 kişiyi sevindirdim, şükürler olsun.”

Page 25: editie 165
Page 26: editie 165

262626 AKTÜAL İTEAKTÜAL İTEAKTÜAL İTE kasım|november 2011

ile borç bulurken, bu son aylarda % 7’nin üzerine kadar çıkmıştır. Bunun böyle devam etmesi demek, İtalyan in uzun vadede Yunanistan gibi giderlerini karşılayamayan bir ülke durumuna düşmesi demektir.İçinde yaşadığımız Hollanda genel-de mali disipline çok önem veren ve

uyan bir ülke olarak bu krizden en az etkilenen ülkeler içinde olmasına rağmen gelecek yıllarda kemer sıkma politikası uygulayacaktır. 2012 yılında 18 Milyar Euro kısıntıya giden hükümet, belki bunun yeterli olmayacağını ve daha çok kısıntı

yapmak zorunda kalabileceklerini açıkça soylüyor. Gerek bu kemer sıkma politikası ve gerekse büyüme hızının nerdeyse sıfıra inmesi halkın tüm kesiminin gelecek yıllarda gelirlerinin geriye gitmesi anlamına gelmektedir. Hollanda, gelirinin % 70’ini satın aldıkları malları tekrar diğer ülkelere satan, ticareti güçlü bir ülke. Bu nedenle Hollanda daralan dünya piyasasından haliyle çok etkilenecektir.

Bu yılın başında % 4’ler civarında seyreden işsizlik, Hollanda Hükümetinin aldığı kararlar netices-inde kamudaki iş çıkarma sebebi ile bu yılın sonunda işsizliğin % 6’lara kadar yükselmesi beklenme-ktedir.

Buraya kadar ifade edilenlere baktığımızda maalesef ortaya karamsar bir tablo çıkmaktadır. Bu tabloyu Wilders (PVV) gibi politikacılar tabii ki politik çıkarları için kullanacaklardır. Nitekim Wilders bir İngiliz araştırma şirketine ‘Gulden’e dönülmesinin Hollanda’ya maliyetini araştırması için’ bir görev vermiştir. Bu tama-men kamuoyunu etkilemek ve yeni seçmenlere sinyal verme amaçlıdır.

Hollanda’nın tekrar Gulden ne dönmesi Hollanda’ya hiçbir mali getirisi olmayacak ve belki de daha çok zararı olacaktır.

Küçülen dünyada ülkeler daha çok birlikte hareket etmek zorunda kalacaklar ve mali disiplini yerine getiremeyen ülkeler faiz batağı içinde debelenmeye ve hatta bat-maya kadar gideceklerdir. Belki de dünya bu batakta faiz politikasını bırakarak yepyeni bir sistemle kurtuluş bulacaktır. Nitekim üretme-den tüketme devri artık bitmiştir.

Euro mu, Gulden mi?

Avrupa nereye gidiyor?Avrupa Birliği ya da kısaca AB, şuan 27 ülkeden oluşuyor. Bu birliktelik, 1958 yılında 6 kurucu ülkenin girişimi ile başlamıştır. 1992 Maastricht Antlaşması ile Avrupa Eko¬no¬mik Topluluğu’na yeni görev ve sorumluluk alanları yüklenmesiyle adeta yeniden kurulmuştur. Yaklaşık 500 milyonluk nüfusuyla Avrupa Birliği, dünyanın nominal gayrisafi yurtiçi hasılasının % 30’luk bölümünü oluşturur.

Dünyadaki ekonomik ve politik çalkantılar Avrupa’yı da sallıyor ve haliyle bizi; Hollanda da yaşayanları da etkiliyor. Gidişata bakılırsa bunun sıkıntılarını önümüzdeki yıllarda da çekmeye devam edeceğiz. Bu yazımızda bunun sebeplerini ve bizi nasıl etkilemeye devam edeceğini irdelemeye çalışacağız.Son yıllarda dile getirilen senary-olar yavaş yavaş gerçek oluyor gibi. Yıllarca Avrupa’nın güneyindeki ülkeler, başta Yunanistan olmak üzere, İspanya, Portekiz, İtalya ve hatta şimdi Fransa dahil mali disiplinsiz hareket ettiklerinden ve gelirinden çok giderleri olduğu için zor durumda kaldılar. Maalesef Avrupa Merkez Bankası gereken yaptırımları alamayarak adeta

krizin derinleşmesine seyirci kaldı. Tabi ki bunun sebebi de, Avrupa Birliği’nin halen mali yapılanma da dahil olmak üzere bazı yapısal çalışmaları politik çekişmelerden dolayı yapmamış olmasından, çok hantal ve yavaş karar almasından kaynaklanıyor.

Bu ülkelerin bu güvensizliklerin-den dolayı dünya piyasasında para bulmakta sıkıntılar çekme-ktedirler ve buldukları paralara daha yüksek faiz ödemek zorunda kalmaktadırlar. Örnek olarak İtalya gecen yıllarda % 3’ün altında faiz

Mehmed Yü[email protected]

MİSAFİR KALEM

Gerek bu kemer sıkma politikası ve gerekse büyü-

me hızının nerdeyse sıfıra inmesi halkın tüm kesi-minin gelecek yıllarda gelirlerinin geriye gitmesi

anlamına gelmektedir. Hollanda, gelirinin % 70’ini satın aldıkları malları tekrar diğer ülkelere satan, ti-careti güçlü bir ülke. Bu nedenle Hollanda daralan

dünya piyasasından haliyle çok etkilenecektir.

Page 27: editie 165

272727HABERHABERHABERkasım|november 2011

SCP’den karamsar rapor:

“Hollanda toplumunun üzerinde kara bulutlar var”

İpotek kredisi ödemelerinde sorun yaşanması bekleniyor

Sosyal ödenekli emekli sayısında yılda 2500 kişilik artış bekleniyor

Kesin Dönüş Yasası’nda yaş sınırı 55’e yükseltilecek

Dalaman Belediye Başkanı ve heyetinden HOTİAD’a ziyaret

Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu, “Hollanda’nın sosyal durumu” başlıklı

raporunda toplumun üzerinde “kara bulutların” bulunduğu sonucuna vardı. Karamsar bir tablo çizilen rapora göre

halkın yüzde 60’ı gelişmeleri olumsuz olarak değerlendiriyor. Gidişattan memnun olanların oranı ise yüzde

25’te kaldı.

Hollanda’nın Lüksemburg ile birlikte AB içinde yüksek bir refah düzeyine sahip olduğu, ancak süren küresel kri-zin sonuçlarının artık Hollanda halkına da yansıyacağı ifade edildi. Yüksek re-fah düzeyine rağmen gruplar arasında farklılıkların ve eşitsizliğin söz konusu olduğu yer alan raporda, yüksek okul mezunlarının eğitim düzeyi düşük olanlardan ortalama 7 yıl daha uzun yaşadıkları belirtildi. Yaşlanan nüfusun yaşlılığa bağlı hastalıklar sorununu da beraberinde getirdiği, sağlıklı yaşam süresinin

Hollanda’da yüz binlerce ailenin ipotek kredisinde

sorun yaşayabileceği uyarısı yapıldı.

Danışmanlık ve araştırma şirketi Dynamic Credit, ipotek faizinin sabit olduğu süre dolacak olan ailelerin, faiz oranlarının yeniden yükselm-esi durumunda aylık ödemelerini yapmakta zorluk çekebilecekler-ini kaydetti. Çok sayıda ailenin küresel kriz nedeniyle yapılan kısıtlamalardan da etkileneceğine dikkat çekildi.

2008 yılında ABD’de yaşanan mort-gage krizi öncesi uyarıda bulunan

erkeklerde son 10 yılda 49’dan 48 yıla, kadınlarda da 44’ten 42 yıla gerilediği ifade edildi. Sosyal ve Kültürel Plan-lama Bürosu’nun raporunda eğitim sorunları da yer aldı. 15 yaşındaki gen-çlerin yüzde 14’ünün yeterince okuyup yazamadığı, okulu diploma almadan terk edenlerin oranının da hedeflenen yüzde 8 yerine yüzde 10’a düştüğü kaydedildi.

ilk şirket olan Dynamic Credit, Hollanda’daki bankaların da aileler-in ödeme gücünü aşan miktarlarda krediler verdiklerine işaret etti. Yapılan açıklamada, ipotek kredisi borcunu ödeyemeyenlerin sayısının 2012 yılında artacağı, sorundan en çok yıllık geliri 35 bin euro civarda olan emlak sahiplerinin etkileneceği belirtildi. Dynamic Credit, faiz oranlarının yeniden gözden geçirilmesinin, işsizliğin artmasının ve ekono-mide gelişme kaydedilmemesinin beklendiğini bildirdi. Hollanda Para Piyasaları Denetleme Kurulu da 2009 yılında, yaklaşık 430 bin ailenin ipotek kredisi borcunu ucu ucuna ödeyebildiği uyarısında bulunmuştu.

Emekli açığı nedeniyle 65 yaşını doldurduğunda so-syal yardım dairesinden ek ödenek alacak emekli sayısında yılda 2500 kişilik artış olması bekleniyor.

Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı Paul de Krom, sosyal yardım ödenekleri sisteminde yapılmak istenen değişikliklere bağlı olarak ek bilgi isteyen senatoya, bu grupta son 10 yıllık dönemde yılda 2 bin kişilik artış yaşandığını, ancak ortalama sayının önümüzdeki yıllarda 2500 civarında olmasının beklendiği yanıtını verdi. Müsteşar De Krom, sosyal ödenekli emekli sayısının 10 yılda 18 binden 38 bine yükseldiğini kaydetti. 65 yaşını doldurarak emekli olacak

Hollanda, bazı grup yabancıların yararlanabildikleri ödenekli kesin dönüşe son ver-

meye hazırlanıyor.

İçişleri Bakanı Piet Hein Donner, Kes-in Dönüş Yasası’nda yapmak istediği değişikliklerle ilgili tasarıyı meclise sunu. Hazırlanan yasa tasarısına göre, ödenekli kesin dönüşten ancak birinci nesil yabancılar yararlana-bilecekler ve yaş sınırı da 45’ten 55’e yükseltilecek. Taşınma ve yol masraflarının karşılanmasına da son verilecek.

Yasadan yararlanmak isteyen-lerde aranan en azından 6 aydır ödenek alıyor olma koşulu bir yıla, Hollanda’da en azından 3 yıl aralıksız ikamet etme şartı da 8 yıla çıkarılacak. Kesin Dönüş Yasası için en son 1 Ocak 2025 tarihinde başvurulabilecek. İkinci ve üçüncü kuşak yabancıların doğup büyüdükleri Hollanda ile aralarındaki bağın daha güçlü olduğu savunu-larak, bu nedenle yasadan ancak birinci nesil yabancıların yararlanabi-lecekleri kaydedildi.

Yaş sınırının 45’ten 55’e yükseltilm-esine de iş gücünün korunması neden olarak gösterildi. 45-55 yaş grubundakilerin iş pazarına dönme olanaklarının bulunduğu, 55 yaşını doldurup en azından bir yıldır işsiz olanlarda ise bu imkanın azaldığı kaydedildi. Yol ve taşınma giderler-inin bir kerelik harcama olduğuna işaret edilerek, ülkesine dönüş yap-mak isteyenlerin bunu önceden birik-tirebilecekleri savunuldu. Önümüzde-ki yıl yürürlüğe sokulması hedeflenen değişikliklerin mevcut hak sahiplerini etkilemeyeceği belirtildi. Haberler: www.interajans.nl

yabancı sayısında artış beklendiğine işaret eden Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı, emeklilik açığı sorunun yabancıların büyük bir bölümünün Hollanda’ya ileri yaşlarda gelmiş olmasından kaynaklandığını belirtti.15-65 yaşları arasında Hollanda’da aralıksız ikamet edenler tam emekli maaşı alabiliyorlar. Kişinin yurt dışında bulunduğu her yıl için emekli maaşında yüzde 2 oranında kesinti yapılıyor. Belediyenin sosyal yardım dairesinden ek ödenek alan emeklilerin yüzde 75’inin, Türk, Faslı, Surinamlı ve Antillerin en büyük grubu oluşturdukları “batılı olma-yan” diye tanımlanan yabancılardan oluştuğu ifade edildi. Ek ödenekli emeklilerin yüzde 10’unun Hollandalılardan, yüzde 15’inin de “batılı” yabancılardan oluştuğu kaydedildi.

Misafirlerinin her biri kendi bulundukları bölgeyle alakalı kapsamlı bilgiler verdiler ve yurtdışı yatırımların bölgelerinde değer kazanacağını ifade ettiler. Kardeş Şehir Projelerini hayata geçirdiklerini dile getiren katılımcılar, bu projenin ticari ayağının olması gerektiğinin altını çizdiler. Aksi takdirde projenin devamlılığının mümkün olamayacağı vurgulandı. Ziyarette, HOTİAD yönetim kurul üyeleri de hazır bulundular. Tanışmanın ardından başlayan sohbet, görüş alışverişi çerçevesinde geçti ve birlikte yenilen yemeğin ardından sona erdi.

Heyet, Dalaman Belediye Başkanı Sedat Yılmaz, Dalaman Belediye Başkan Yardımcısı Kadir Fırat, Muğla Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Ziya Erdil, Muğla Sa-nayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Karakuş, Fethiye Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Akif Arıcan, Marma-ris Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Boysal, Milas Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Enver Tuna ve Bodrum Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı M. Serdar Kocadon’dan oluşmaktaydı.

Bir dizi temaslarda bulunmak için Türkiye’den Hollanda’ya gelen bir heyet, yaptıkları bir çok ziyaretin ardından HOTİAD’ı da ziyaret ederek, görüş alışverişinde bulundular.

Page 28: editie 165

282828 HABER-TAN IT IMHABER-TAN IT IMHABER-TAN IT IM KASIM|NOVEMBER 2011

Yakınlarda yanınızda 10.000 Euro ya da daha fazla para (nakit veya değerli kâğıtlar)

ile Türkiye’ye gidecek misiniz? Öyleyse, yanınızdaki miktarı

Gümrüğe bildirmeniz gerekir. Tatile çıkan ya da iş seyahati

yapan Hollandalılar bu zorun-luluktan her zaman haberdar

değillerdir. Yazık, çünkü bir kontrol sonucu bildirim

yapmadığınız anlaşılırsa, hoş olmayan sonuçlar doğabilir.

Nakit para ile yolculuk yaparken dikkat!“Birazcık zahmet, birçok derdi önleyebilir”

U MAG BEST € 10.000 OF MEER MEENEMEN.

1234_02_072_Flyer_Turks_WT_OUTLINES.indd 1 07-07-11 15:56

KampanyaVergi Dairesi/ Gümrük, yolculuk yapanları bildirim zorunluluğu konusunda uyarabilmek amacıyla bir tanıtma kampanyası başlatmıştır. Vergi Dairesi iletişim görevlisi Sabah Fakhir, kam-panyaya Maliye Bakanlığı’ndan katılmış. ‘Bu kampanyayı, yolcu-luk yapan birçok Hollandalının bildirim zorunluluğunu konu-sunda yanlış düşüncelere sahip olduklarını görmüş olduğumuz için uyguluyoruz. Ya da kural insanlar tarafından yeterince bilinmiyor. Bunun sonucunda da kural çoğunlukla uygulanmıyor ve yolcular da gereksiz yere sorunlarla karşılaşıyorlar. Bu kampanyanın en önemli mesajı şu: kişi istediği kadar parayı yanında götürebilir, ancak, belirli bir miktarın üzerinde olduğunda gümrüğe bildirimde bulunmalıdır.’ Sabah bir uyarıda daha bulunuy-or: ‘Bu paralar sizin değilse ve bir başkası için taşıyor olsanız bile bildirimde bulunmalısınız. Başka bir deyişle, eğer yakınlarınız ya da tanıdıklarınızdan yanınızda götürmek üzere, içinde para bu-lunan bir zarf aldıysanız, verilen miktarın ne kadar olduğunu so-run. Çünkü bildirim zorunluluğu, yanınızda bulunan paranın tamamı için geçerlidir.

DSB, Rotterdam Belediye başkanı Ahmed Aboutalib’i göreve çağırdı:

“Türklerin can ve mal güvenliği için önlemler artırılmalı”

Rotterdam Demokratik Sosyal Birlik Derneği (DSB) Başkanı Duygu Öztek, Rotterdam Anakent Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb’e yazdığı bir mektup ile kentteki Türk toplumunun can ve mal güvenliği için önlemlerin artırılması gerektiğini dile getirdi. DSB Başkanı Duygu Öztek adına yazılan mektupta Almanya’daki dönerci cinay-etlerinin arkasında aşırı sağcı / ırkçı ille-gal cinayet örgütünün ortaya çıkmasının Rotterdam’daki Türk Toplumu arasında kaygı uyandırdığı yer aldı.Almanya’daki cinayetlere ortam hazırlayan yabancı ve İslam karşıtı politik söylemlere dikkat çekilen mektupta, benzer politik açıklamaların Hollanda’da da destek bulmasının Türklerdeki kaygılarının artmasına yol açtığına dikkat çekildi.DSB başkanı Duygu Öztek mektu-bunda, Rotterdam kentinin asayişten sorumlu en yüksek amiri olan Bel-ediye Başkanı Ahmed Aboutaleb’ten şiddet eğilimindeki aşırı sağcı ve ırkçı oluşumlara yönelik güvenlik birimler-inin uyarıldığı ve gereken önlemleri aldığına dair güven artırıcı bir açıklama yapması istendi. Adı geçen mektup, Rotterdam ve civarındaki Faslı Örgütler Platformu (SMOR) adına Faouzi Achbar tarafından da imzalandı.

Bildirim zorunluluğuAB ülkeleri içerisinde 2007 yılında bir Likit Değerler Yönetmeliği (Verordening Liquide Middelen-VLM) yürürlüğe girmiştir. Buna göre, yanlarında 10.000 euro’dan daha fazla nakit para ile AB ülkeleri dışında bir ülkeye yolculuk yapanlar, yanlarında taşıdığı miktarı gümrüğe bildirmek zorundadırlar. Bu kural, ayni değerde olan başka döviz cinsleri ve değerli kâğıtlar (hisse veya tahviller) ile (isme yazılı olmayan) seyahat çekleri için de geçerlidir. Diğer döviz cinslerinin değeri, Euro üzerinden hesaplanmalıdır.

Uluslararası zorunlulukBildirim zorunluluğu sadece AB ülkelerinden çıkanları değil, bu ülkelere giren ya da transit geçen yolcuları da kapsamaktadır. Üst sınır yoktur. Prensipte yanınızda istediğiniz kadar para taşıyabilirsiniz, ancak, 10.000 Euro ve üstünde olan miktarları gümrüğe bildirmek zorundasınız. Yönetme-lik ile amaç, AB’ye giren ve çıkan para akışı konusunda bilgi sahibi olabilmektir. Devlet bu para akışını kontrol ederek sınır ötesi terörizm finansını ve kara para aklama uygulamalarının önüne geçebilir. Ayrıca, her ne kadar kurallar ülk-eden ülkeye farklı olsa da, yanda taşınan nakit değerleri bildirmek uluslararası bir zorunluluktur.

KontrolGümrük ve çeşitli araştırma servisleri, yolcuların bu kurala uyup uymadıklarını kontrol etmektedirler. Bu kurala uymamak suç sayılır ve uymayanlar savcılık tarafından kovuşturulabilirler. Prensip olarak kurala uyma-yanlar ceza alabilir, hatta bazı durumlarda, uçaklarını bile kaçırabilirler. Gereksiz, çünkü küçük bir çaba ile bütün bunların önüne geçilebilir. Daha fazla bilgi www.douane.nl/geld internet sayfasında bulunmaktadır.

Başkonsolos Togan’dan ‘merhaba’, Müşavir Şenay’dan ‘elveda’

Gültepe Eğitim Merkezi binasında düzenlenen programa katılan T.C.

Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ve dört yıllık görev süresi dolan Doç.

Dr. Bülent Şenay ve Din Ataşesi İsmail Hakkı Bilgi, HDV cami başkanları ve

imamları ile bir araya geldiler.

Türk İslam Kültür Dernekleri Başkanı Arif Yakışır’ın sunduğu program, İstiklal marşı ve Kur’an-ı Kerim okunuşuyla başladı. Din Hizmetleri Ataşesi İsmail Hakkı Bilgi Hollanda’da ‘devlet Millet kaynaşmasından’ duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve ‘Gurbet mesafeyle ilgili değildir, bazen insanlar çok yakınlarında olan değerlerden de mahrum yaşarlar. Bence bu insanlar gurbettedir. Uzakta da olsa dinlerini yaşamak için çaba sarf eden insan, üstün insandır’ şeklinde kısa bir selamlama konuşması yaptı.

Mavera’nın Nehir Kuşağı… Ardından söz alan Doç. Dr. Bül-ent Şenay, ‘genç ve yakışıklı’ diye tarif ettiği başkonsolos Togan Oral’ın Rotterdam’a gelmesinin, buradaki insanlarımız için bir şans olduğunu zira onun burada bir hayli tecrübes-

inin olduğunu dile getirerek sözlerine başladı. Görev süresi dolması ned-eniyle Aralık ayı sonlarında Türkiye’ye dönecek olan Şenay daha çok vedalaşma niteliğinde bir konuşma yaptı. Şenay özetle şunlara değindi:“İslamofobi konusunda ilk konferansı biz başlattık. Ayrı kulvarlarda aynı işi yapan tüm Müslüman kuruluşların birlikteliği ile 40 bin kişinin iştirak ettiği muhteşem bir ‘kutlu doğum’ programı gerçekleştirdik. Helal kesim konusunda da yine diğer kuruluşlarla birlikte önemli girişimlerde bulunduk. Ve çok önemli bir hizmet olarak da, Müslüman kuruluşların üst düzey temsilcilerinin bir araya geldiği ‘Yüksek İstişare Kurulu’nun oluşmasını sağladık. ‘Gençlik’ çalışmalarını başlattık, onlara sahip çıkın, emaneti emin ellere bırakarak, gözüm arkada kalmayarak ayrılacağım. Avrupa’da bulunan Anadolu insanı, Mavera’nın Nehir Kuşağı’dır. Buhara’dan Bursa’ya, Bursa’dan Bosna’ya, Bosna’dan Hollanda’ya gelenlerin, burada bulunuşları tesadüfi değildir. Her biri bir tarihi misyon taşımaktadır.

“Gücünüzün farkına varın!..”Son olarak söz alan Başkonsolos Togan Oral kendisinden övgü ile

bahseden Şenay’a teşekkür ederken ‘hitabeti bir sanat haline getirmiş olan bir büyüğümüzden sonra konuşmak gerçekten güç olacak’ diyerek sözler-ini şöyle sürdürdü:“Bülent Bey’i dinlemekten büyük keyif aldım. Kendisi ilk kez yıllar önce Strazburg’da ‘Kültürlerarası Diyalog ve Ayrımcılıkla Mücadele’ konulu bir programda tanıştım ve o günden sonra da dost kaldık.39 yaşındayım. 1995 yılında Dışişleri Bakanlığı’nda görev aldım. Küçük yaşta annemi kaybettim. Devlet yardımı ile parasız yatılı okullarda okudum. Üniversiteyi de aynı şekilde burslu olarak okudum. Daha sonra devlet hizmetine geldim. O yüzden benim için bu görev bir makam değil; devlete olan borcumun ödenmesinin bir parçasıdır... Bundan önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, Lahey Büyükelçiliği’nde ve Strasburg Avrupa Konseyinde görev yaptım. Buraya gelmeyi bilakis kendim istedim. İnsan, bulunduğu ortamın içerisinde çok şeyin farkında olamayabiliyor. O yüzden ben hep, zor veya kolay, tatlı veya acı ortamlarda bulduğumda hep böyle bir adım geri çekilir, o büyük fotoğrafı, biraz uzaktan veya tepeden görmeye çalışırım. Yani nerede olduğumuzu, nerede durduğumuzu daha iyi anlayabilmek için bunu yap-mak gerekiyor diye düşünüyorum.

“Vazifem, Devlete olan borcumdur” Sizler bugün uzak ve yakından buraya gelirken sadece eşinizden ve çocuklarınızdan izin ya da müsaade aldınız. Ama herhangi bir Hollanda makamından izin alanınız oldu mu?

Olmadı. Peki, siz bu gücün farkında mısınız? Belki sizler yıllardır içinde yaşadığınız bu durumun farkında değilsinizdir. Ama ben bu gün sizleri bu şekilde bir arada görünce bunu düşündüm. Vatanından kilometrelerce uzakta, kendi yaptıkları mabetlerinin çatısı altında bir araya gelmek ne büyük bir güçtür diye. Biz burada istişare edebiliyoruz. İstiklal Marşı’mızı okuyabiliyoruz, Kur’an’ımızı okuyabiliyoruz; bu ne büyük bir şanstır. Sizlerden ricam bu büyük gücün farkına varın!.. Ve bu potansiyeli en iyi şekilde kullanmaya çalışın. Çok güzel çalışmalar yapılıyor. Elbette canımızı sıkacak şeylerde oluyor. Ancak şu duruma baktığımız zaman tasalanacak, moralimizi bozacak, geleceğe yönelik umutsuz, karamsar olmamızı gerektirecek bir durum söz konusu değildir.Buradaki insanımız her alanda çok olumlu ilerlemelerde bulunmaktalar. Buna paralel olarak ülkemizin de her açıdan çok iyi noktaya geldiğini görmekteyiz.

Bu olumlu gelişmeler buradaki insanlarımıza öz güven verirken, Türkiye’nin Avrupa’ya ve tüm dünyaya karşı saygınlığı da artmaktadır.Eğen insanlarımız emekli oldukları za-man, burada huzurlu bir şekilde ömür geçirebilecekleri bir ‘yeri’ hazırlıyorsa, artık yurdunu yanında taşıyarak uzak-lardan gelen Anadolu insanı buraları da yurt edinmiş demektir”

Dili Olmayanın Dini OlmazGençler ve çocuklar geleceğimizin garantisidir. Herkesin bayrağı öperek onu daha ileriye taşıyacak birine teslim etmesi lazım. Camilerin kapılarını çocuklara ve gençlere açın; onların oralara gelmelerini sağlayın. Kutsal mekânları gezme imkânı buldum. Kudüs’te çocukların, Mescid-i Aksa içerisinde kovalamaca oynadıklarını ve kimsenin ses çıkarmadığını gördüm.Bunun nedeni ise çocukların oraya gelmesinin sağlanması idi.Bu gibi yerlere gelen çocuklar dilini ve dini öğrenirler. Dili olmayanın dini de olmaz”Program, Başkonsolos ve Müşavire yöneltilen soruların cevaplanmasıyla sona erdi.

Page 29: editie 165

292929kADIN - A İLEkADIN - A İLEkADIN - A İLEkasım|november 2011

AYETAYETAYET

hADİShADİShADİS

DUADUADUADUADUADUA

özlü sözözlü sözözlü söz

“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koru-yunuz!” (Tahrim: 6)

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den iba-ret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksul-lara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini ye-rine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendiler-idir.” Bakara - 177

Aile içi şiddetin başlıca sebe-pleri nelerdir? Kişi niçin şiddete başvurma ihtiyacı hisseder?Aile içi şiddet Türkiye de olduğu ka-dar Avrupa’da da maalesef yaygın. Şiddetin sebepleri arasında üç ana konu rol oynuyor. Bunları sosyolojik, psikolojik ve biyolojik olarak ana başlıklar altında topluyoruz. Sosyal sebep altında, kişinin maddi durumu rol oynuyor. Örneğin kişinin aylık gelirinin az olması ve bu sebeple bir çok ihtiyacını karşılayamaması bir takım problemi beraberinde getirebilir. Psikolojik dendiğinde, güç ve kontrol söz konusudur. Son olarak, biyolojik sebepse, alkol, uyuşturucu ve kumar gibi kötü alışkanlıkları içeriyor. Bu kötü alışkanlık doğrultusunda şiddete baş vuruluyor. Yukarıda bahsedilen bu üç ana konu kişinin şiddete başvurmasında rol oynayan etkenlerdir.

Eğitim seviyesi şiddet uygulayan erkeklerde rol oynuyor mu?Bu soruya hem evet ve hem de hayır cevabını verebiliriz. Nedenine gelince, eğitim almış kişi de, aynı zamanda eşine şiddet uygulayabili-yor maalesef. Fakat araştırmalardan elde edilen sonuçlarda, eğitim seviyesinin şiddet konusunda büyük rol oynadığı noktasına değiniliyor. Günümüzde eğitim seviyesi düşük kişilerinde farklı faktörlerden dolayı şiddete başvurdukları görülüyor. Açıkçası bu durumda maalesef, bir doktor ile herhangi kişi arasında şiddet uygulama konusunda hiçbir fark olmuyor.

Şiddet uygulayan kişiler ne kadar süre zarfında bu problemli konum-dan kurtulabilirler?Bu sorunun cevabı en başta değindiğimiz sebepler ile alakalıdır. Kişinin hangi gruba girdiği be-lirlendikten sonra ona göre göreceği tedavi sonucu bu sorun giderilebilir. Aile içi şiddet dendiğinde sadece şiddet gören kadınlar gelmemeli aklımıza. Çünkü, maalesef eşleri tarafından bir şekilde şiddet gören kadınların olduğu gibi, aile içinde şiddet gören bir çocuk da söz konusu olabilir. Bu aşamada hangi tarafın sorunlu olduğuna bakıldıktan sonra, soruna çare bulunabilir. Kişi şiddet konusunun kendinde bir sorun teşkil ettiğini kabullenmelidir. Ve sonrasında bir uzman ile irtibata geçmelerini ve bu uzman ile birlikte çare aramalarını öneriyoruz.

Şiddet uygulayan kişinin aynı zamanda geçmişte yaşadığı herhangi bir olaydan etkilenmiş olduğunu söyleyebilir miyiz?Tabii ki. Anne veya babanın aile içinde göstermiş olduğu hal ve hareketler çocuklarının ileriki hayatlarında rol oynayacaktır. Şayet şiddet aile içinde rol oynadıysa, bu diğer aile fertlerinin hayatına da yansıyacaktır. Özellikle baba, aile içinde büyük rol oynuyor, çünkü erkek evlat için babası örnek teşkil ediyor.

Aile içi şiddet gören kadınların tutumu ne olmalı?Kadınlar, onlara sunu-lan yardımlardan kesinlikle faydalanmalı. Bunlar belki ül-kemizde nüfus sayısı çoğunluğu yüzünden kısıtlı olabilir . Lakin bu konuda verilen manevi veya maddi yardım ne ise, kesinlikle mağdur kişi bundan faydalanmalı. Hollanda’da yaşayan kadınların şiddete maruz kaldıklarında ev doktoru ile irtibata geçmeleri ve akabinde hemen suç duyurusunda bulunmaları gerek-mektedir. Çözüm bu noktada çok, fakat hanımlar şikayet konusunda çekimser davranıyor. Bunun sebe-plerinden biri maalesef karşı tarafın tehditleri olabiliyor. Bunun sonucun-

da yıllar boyu hanımlar, sorunlarla birebir yaşamakta, evliliklerini büyük bir işkenceyle sürdürmekteler. Avrupa’da yapılan bir araştırmaya göre her dört kadından biri dayak yi-yor. Onun için şiddet gören kişi bunu kabullenmesin. Ve gerekli mercilere başvursun.

Medyanın aile içi şiddetteki rolü nedir? Medya, aile içi şiddette büyük rol oynuyor. Bu pozitif olduğu kadar maalesef negatif de olabilir. Fakat medyanın bu noktada pozitif rol oynadığı kanaatindeyim. Medyanın yapmış olduğu haberler sonucunda, uygulanan şiddetin ciddiyetinin anlaşılması noktasında büyük rol oynayabilir. Şiddet uygulayan kişi bu vesile ile yaptığının büyük bir suç olduğu kanaatine varabilir ve bu caydırıcı bir faktör olabilir.

Çocuklar aile içi şiddetten nasıl etkileniyor ve bu onların ilerideki yaşantılarında ne gibi sorunlara yol açabilir?Aile içindeki şiddet çocukları çok olumsuz şekilde etkiliyor. Çocuğun kişilik bozukluğuna, ciddi psikolo-jik çöküntü içine girmesine sebep olabilir ve bu sorunlar, ilerdeki yaşantısında bu yola başvurmasına

sebep olabilir. Ve bununla beraber, bulunduğu çocukluk zamanında da, dışarıda, okulda, ailesindeki kişilere karşı bir kişisel bozukluk oluşturabilir. Bu sorunların önüne geçebilmek için kişi, çocuğunda bir sorun gördüğü vakit hemen hiç vakit kaybetmeden ilgili kurumlardan yardım talebinde bulunmalıdır.

Şiddete maruz kalan kadınlar hangi kurumlara başvurabilirler?Konuşmamızın öncesinde de bahsettiğimiz gibi, öncelikle hiç vakit kaybetmeden ev doktoru ile irtibata geçilmeli. Bunun akabinde ev doktorunun yönlendirilmesi ile gerekli kuruluşlar ile irtibata geçilmeli ve akabinde suç duyuru-sunda bulunulmalıdır. Hollanda’da bu konuda geniş bilgi almak isteyen kişilerin başvurabileceği www.slach-tofferhulp.nl İsimli bir internet adresi mevcut. Kişi buradan, bulunduğu duru-mun farklılığı itibari ile irtibata geçebileceği kurumlar hakkında geniş bilgi alabilir.

Son günlerde Türkiye`de sayısını artıran şiddet olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye genelinde şiddete maruz ka-lan kişiler için kurulmuş kurumların sayısının artırılması gerektiği düşüncesindeyim.

Son olarak değerli Doğuş gazetesi okuyucuları için tavsiyeler neler-dir?Biz Müslümanların aile eğitiminde örnek alacağı bir önderi var. Efendimiz (s.a.v.) bu konuda örnek bir hayat teşkil ediyor. O nasıl bir baba olmuş, nasıl bir eş olmuş bu konuyu inceleyelim. Onun yanı sıra hanımlarımızda, Hz. Aişe, Hz. Hatice annelerimizi örnek alsınlar. Bu şekilde yuvalarında bu muhab-beti yakalamaya gayret göstersinler. Şayet bu gayret gerçekleştirildiği takdirde aile içinde problemlerin azaldığını, sevinçlerin, mutlulukların çoğaldığını, tazelendiğini gö-zlemleyeceklerdir.

Son günlerde medyada aile içi şiddetin acı örneklerine şahit oluyoruz. Çok kötü sonuçlar doğurabilecek aile içi şiddet konusunu Psikolojik Danışman Havva Gümüş ile konuştuk.

“Çocuklarınızı şu üç güzel haslet üz-erinde eğitip edeplendirin: Peygam-berimizi sevmesi, O’nun ev halkını ve samimi dost ve arkadaşlarını sevme-si, Kur’an okuması. Çünkü gerçek-ten Kur’ân okuyup O’nu kalbinde ve hafızasında taşıyanlar, Allah’ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı günde Allah’ın Arş’ının gölgesindedirler.” (Taberânî)

“- Ey Rabbimiz, Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize iba-det usullerini göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara: 128)

Bir Milletin asil gücü ne tankı ne tüfeğidir. Bir Milletin asıl gücü İMANLI GENÇLERİDİR! (Prof. Dr. Necmeddin Erbakan)

Psikolojik Danışman Havva Gümüş: “AVRUPA DA DÖRT KADINDAN BİRİ ŞİDDET GÖRÜYOR!.”

Hazırlayan: Hatice Kartal

NİF İSLAMİ İLİMLER ENSTİTÜSÜ, ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYOR

NİF İslami İlimler Enstitüsü yeni eğitim yılına başladı. Rotterdam, Den Haag ve Oss şubelerinde verilecek olan Eğitim Enstitüsünün yeni eğitim yılı için 31 Eylül 2011 Rotterdam federasyon binasında, 1 Ekim 2011 Den Haag Mimar Sinan ve Oss, Mescidi Cuma

şubelerinde, NİF İslami İlimler Enstitüsü tanıtım ve kayıt akşamı gerçekleştirildi. Eğitim enstitüsüne başlamak isteyen birinci sınıf öğrencileri için hazırlanılmış olan bu günlerde kadınlar teşkilatı eğitim başkanı Ru-kiye Erdoğan önemli noktalara değindi. Erdoğan bilgilendirme esnasında enstitünün kurulma sebebi, amacı ve enstitünün genel konumlandırılmasından bahsetti. Bilgilendirme sonunda kayıt olmak isteyen öğrencilerin kayıtları ve bu-

nun yanı sıra öğrencilerin soruları cevaplandırıldı. Konuşması esnasında birinci sınıfların müfredatının da değiştiğini vurgu-layan Erdoğan “Hazırlanmış olan yeni müfredat, ilahiyat ve yüksek okul programları göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Enstitüde verilen eğitim ve program ile kişinin şahsiyetini oluşturmanın yanı sıra, aynı za-manda onun bir uzman olmasını da kolaylaştıracak, donanımını arttıracaktır olacaktır” dedi.

Page 30: editie 165

jongerenZAFERgençlik

SPON

SORL

ARIM

IZ

KİTAP VE KÜLTÜR

FUARI

2011Mehmet Akif ERSOY yılı

KONFERANS - İMZA

Sinan YAĞMUREğitimci - YazarSatış rekorları kıran Aşk’ın Gözyaşı Kitabının yazarı

KONFERANS

Kemal ERGÜNIGMG Genel Başkanı

KONFERANS - İMZA

Saliha ERDİMEğitimci - Yazar - TV ProgramcısıKızımı ve Oğlumu nasıl yetiştirmeliyim ?

KONFERANS - İMZA

Sırrı ERYazar-Sunucu ve TV Programcısı

ÇOCUK ŞENLİĞİNASRETTİN HOCAHACİVAT - KARAGÖZALIŞ VERİŞ STANDLARI

HER GÜN SAAT10.00 - 21.00SCHIEDAM İSLAM MERKEZİ

04 - 11 ARALIK 2011

123.9 x 61.9

desi

gned

by:

KOCM

EDIA

.EU

OR

GA

NİZ

AS

YO

N

www.havalem.com

Tel: 0624 62 10 93 Adres: Dr.Scheapmansingel 5 3118 XH SCHIEDAMGeniş bilgi ve irtibat için

04 Aralık 2011 - Saat: 15.00 ve 19.00

04 Aralık 2011 - Saat: 19.00

10-Aralık 2011 - Cumartesi -Saat: 15.00

10 Aralık 2011 - Saat: 19.00

11-Aralık 2011 - Pazar - Saat: 13.30

11 Aralık 2011 - Saat: 19.00

010 285 74 64www.afratapijthuis.nl

Güzel Konuşma ve İletişim Sanatı

Page 31: editie 165

313131PANORAMAPANORAMAPANORAMAkasım|november 2011

bozkırına yolculuk etmemi sağlıyor. Vatan ve toprak sevgisi, savaşın insanlık üzerine getirmiş olduğu olumsuzluklar, bozkırın kültürü ve töresi, insanlar arasında aşk genelde Cengiz Aytmatov’un kitaplarında ro-man olarak işlenmektedir.

Kısmet bu ya ‘Cemile’ adlı kitap okunacaklar listesindeydi, ve nasipmiş kitabın Hollandacası elime geçti. Aldım ve su gibi okudum, tıpkı yazarın diğer okuduğum kitapları gibi. Kitapta, at yarışında yenmiş olduğu erkek tarafından kaçırılan

Cemile sevmediği şahıs ile evlenir. Savaş çıkar ve kocası cepheye gider. Gelen mektuplarda dahi Cemile kocasından beklenen ilgiyi göre-mez. Kocası cephede olduğu için zor zamanlar geçirir Cemile, fakat erkek gibi yetişmesi onun dirayetli bir kişi olarak kendini savunmasına yardımcı olur. Kazak Türkleri tarafından yetiştirilmiş Danyar adlı Kazak Türk’ü ile tanışır Cemile ve

Kitapçıda gezerken gözüm Dzjamilja adlı kitaba takıldı. Dzjamilja kitabın adı, fakat daha doğrusu kitabın yüzündeki at üstünde hafif çekik gözlü, ay yüzlü bir kadın aslında kitaba çekiciliğini vermişti. Gerilerde yüksek dağlar ve uçsuz bucaksız boş bir arazide at üstünde bir çekik gözlü, işte ilgimi çeken bu resim. Kitabı elime aldığımda çekicilik daha da arttı, meğer kitap dünya edebiyatında çok saygın bir yer edinmiş olan Kırgız Türk’ü Cengiz Aytmatov’un “Cemile” adlı eseriymiş.

Cengiz Aytmatov’un bir kaç eserini okumuştum: ‘Toprak Ana, Kızıl Elma, Gün Olur Asra Bedel, Cengiz Han’a Küsen Bulut’ bir kaç örnektir. Hepsini zevk, heyecan ile okurken kendimi hayallere kaptırıp sanki anlatılanın bir parçasıymışım gibi bir zaman akıntısı içinde girdim. Aytmatov’un kitapları sürükleyici olup beni satırların arasında adeta Avrupa’nın ta batısından alıp Türkeli’nin

Hollanda Türk Federasyon İnsani Yardımlaşma ve dayanışma birimi bu yılki vekaletle kurban kesimini kardeş Azerbaycan’da , Karabağ göçmenlerine yönelik olarak gerçekleştirdi.

Bu kurban kesimine Hollanda Türk Federasyon genel başkan yardımcısı Nedim DORUK, Tiel, Türk Kültür Derneği başkanı Mehmet ÖCAL ve Hengelo Türk Kültür Derneği başkanı

Şakir TEKÇE bir ekip olarak katıldılar. Hollanda Türk Federasyon’a bağlı teşkilatların üyelerinin bağışladığı kurbanlar her yıl olduğu gibi bu yılda binlerce insanı mutlu etti. Kurbanların büyük çoğunluğu Bakü ve çevresinde yaşayan ve kamplarda kalan Karabağ göçmenleri için Kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günü kesi-len kurbanlar tek tek Hollanda Türk Federasyon ekibi tarafından muhtaç olanlara dağıtıldı. Kurbanların satın

alınması, kesilmesi ve dağıtılması süresinde Bakü de bulunan sivil toplum kuruluşlarının önemli ölçüde destekleri oldu.Sivil toplum kuruluşları ile görüşmelerHollanda Türk Federasyon adına Azerbaycan’a giden ekip çeşitli sivil toplum kuruluşlarını ziyaret edip görüşmelerde bulundu. Türk dünyasının her yerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da çeşitli kuruluşlarla irtibatı olan Hollanda Türk Fed-erasyon böylece var olan bağları daha da sıklaştırmıştır. Sivil toplum kuruluşlarından gündeme dair bilgiler alınıp ileride yapılabilecek ortak faali-yetler hakkında fikirler yürütüldü.Ebulfeyz Elçibey ziyaretiSivil toplum kuruluşlarının yanında başka ziyaretler de gerçekleştirilip bilgi alındı. Ziyaretlerin en anlamlısı 2000 yılında hayata gözlerini yuman Azerbaycan Türk’lerinin merhum lideri Ebulfeyz Elçibey’in ailesini ziyaret oldu. Türk varlığının önemli şahıslarından biri olan Ebulfeyz Elçibey bir dönem Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı görevini yürütmüştü. Zor şartlar altında yaşamlarını sürdüren Elçibey’in ailesi bu ziyaretten çok memnun kaldıklarını

ve desteklerini esirgemeyen Hollanda Türk Federasyon’a teşekkürlerini dile getirdi. Ziyaret esnasında Elçibey’in ailesine kesilen kurban duygusal ortamı daha da duygusallaştırdı. Zi-yaret sonrası merhum Elçibey’in kabri ziyaret edildi ve dualar okundu. Kurban çalışması hakkında bilgi veren Hollanda Türk Federasyon genel başkan yardımcısı Nedim Doruk: “Bu yıl yine kurbanlarımızı kardeş bir ülkede muhtaç insanlara ulaştırmanın mutluluğunu yaşamaktayız. Her şeyden evvel 2011 vekaletle kurban kesimi kampanyasına katılan teşkilat üyelerimizden Allah razı olsun, Cenab-ı Allah hayırlarını kabul etsin. Hollanda Türk Federasyon’una itimat ve güvenlerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz. Ağırlığı Karabağ mültecileri olmak üzere kurbanlarımız şehit aileleri, yetimler yurdu, ihtiyarlar evi, kadınlar cemiyeti, gazi ve sakatlar evine dağıtıldı. Daha önceki yıllarda da yardım elimizi Kırım, Kırgızistan, Make-donya ve Pakistan gibi çeşitli yerlere ulaştırmıştık. Başta merhum Elçibey’in ailesi olmak üzere Azerbaycan’dan gönderilen selamları insanımıza ilet-mek isterim.” dedi.

neticesinde ikisi aşkları için kaçarlar. Cemile zannedildiği gibi sadece bir aşk romanı değildir. Bu kitapta vatan ve toprak sevgisi, bozkır kültürü ve töre işlenmektedir, Sovyet reji-minin insanları nasıl ezdiğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Ve tabi aşkın hiçbir engel tanımadığını da bu kitap işlemektedir.Her ne kadar Cemile adlı eser akıcı olsa da, Hollandaca olması bana Cengiz Aytmatov’un diğer kitapları kadar zevk ve heyecan vermedi, kendimi diğer eserlerde olduğu gibi anlatılanların pek içindeymişim hayaline kaptıramadım. Yazarın diğer eserlerini Türkçe olarak okumuş olmasaydım bu kitabın bazı yerlerinde kesin zorlanacaktım. Yazar Bozkır kültürünü Türkçe eser-lerinde o kadar muazzam işliyor ki, buna Hollandaca olarak okuduğum Cemile’de pek rastlayanmadım. Tercümenin aslı her zaman tam yansıtamadığını böylece tatmış ol-dum. Zaman zaman arkadaşlardan tercüme edilen kitaplar hakkında bu tür söylentiler duyuyordum fakat pek inandırıcı bulmuyordum. Olsun bu da bize bir tecrübe oldu. Demek ki, Dzjamilja’yı bir de Türkçe Cemile olarak tekrar okumm gerekiyor. Boşuna denmemiş “dünyayı Türkçe oku” diye...İnanıyorum, Cemile Türkçeyle daha güzeldir.

Cemile Türkçe’de daha güzeldir...

Hollanda Türk Federasyon Karabağ’ı unutmadı

Murat Gedik

[email protected]çaDostçaDostçaDostçaDostçaDostçaDostçaDostçaDostça

Vatan ve toprak sevgisi, savaşın insanlık üzeri-ne getirmiş olduğu olumsuzluklar, bozkırın kültürü ve töresi, insanlar arasında aşk, Cengiz Aytmatov’un kitaplarının -genellikle- ana temasını belirlemektedir.

Avrupa’da bir ilk olan, Müslümanlar Kabristanına yapılan

‘Anıt Çeşme ve Musalla Taşının’ açılışı yapıldı.

Gelderland Eyaletinin Bronckhorst Belediyesinin Zelhem kasabasındaki Müslüman mezarlığına ‘Anıt Çeşme ve Musalla Taşı’ konması sebebi-yle bir açılış programı düzenlendi. Bronckhorst Belediye Başkanı Henk Aalderink anıt çeşme ve musalla taşını Hollanda Diyanet Vakfının hediye etmesinden dolayı teşekkür etti. Belediye Başkanı Henk Aalderink, İslamiyet’in kendine has kural ve uygulamaları olduğunu, bu çerçeve de farklı kurumlar arasındaki işbirliğinin önemli olduğunu söyledi.

Bronckhorst Belediye Başkanı Henk Aalderink Hollanda Diyanet Vakfına, Türkiye Cumhuriyeti Deventer Başkonsolosluğuna ve tüm misafirlere teşekkür ettikten sonra anıt çeşmenin musluğunu açarak açılışı tamamladı.Musalla taşı ve çeşmeyi veren Oku Natuursteen firmasının sahibi Abdul-lah Yolcu “Bir mezarlığa Avrupa da koyulan ilk çeşme ve Musalla taşı olmuştur. Müslümanların bu ülkede kalıcı olduğunun ispatıdır. Firma olarak tüm Avrupa’ya hizmet veri-yoruz. Arzu eden kurum, kuruluş ve şahıslara Musalla taşı, Anıt Çeşme ve mezar taşı temin ediyoruz” dedi.Bu projenin gerçekleşmesinde vesile olan Laila Heringa Mekanar “Çocuklarımızla biz burada kalıcı

olduğumuzdan bizim için güzel bir hizmettir.” dedi.Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı Bülent Şenay “Ölüm hayatın en ger-çeklerinden biri. Hollanda da bir milyondan fazla Müslüman yaşamaktadır. Dolayısıyla kamu otoritesinin vatandaşlarına hayatın her aşamasında hizmet sunması ve bunu farklı etnik topluluk-lar içinde yapması çoğulcu toplum ve beraber yaşamanın gereğidir. Toplumsal ihtiyaçlar bazen sivil inisiyatifle yapılır bazen de kamu otoritesi tarafından. Bir küçük Müslü-man yerinin bile açılması belediyenin ve yetkililerinin yaşayan Müslüman-

lara yönelik beraber yaşamanın simgesel ifadesidir. Cenaze hizmetleri özü itibariyle hayatını kaybeden-lerden çok, kalan sağların acılarının azaltılması için sunulan bir hizmettir”

Mezarlığa Türk çeşmesi ve musalla taşı yapıldı

HABERTURUHABERTURUHABERTURUABN Amro zarar yaptıAMSTERDAM – ABN Amro bankası yılın üçüncü çeyreğini 54 milyon euro zararla kapattı. 2008 yılında kamulaştırılan ABN Amro, Temmuz-Ey-lül 2011 döneminde kaydettiği zarara rağmen, yılın ilk 9 ayında 810 milyon euro kâr yaptı.

İşsizlik arttıVOORBURG – İstatistik Bürosu işsiz sayısının geçtiğimiz ekim ayında 17 bin kişilik artışla 455 bine yükseldiğini açıkladı. İşsizlik oranı yüzde 5,8 olarak belirlendi.

Kiliseye güven dibe vurduLAHEY – Hollanda’da kiliseye güven duyanların oranı son 5 yıl içinde yüzde 50’den yüzde 33’e geriledi. Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu’nun araştırmasına göre halk en çok radyoya güven duyuyor. Yüzde 75 ile birinci sırada yer alan radyoyu, polis (yüzde 73), ordu (yüzde 71), basın (yüzde 66) ve siyaset (yüzde 50) takip etti.

“Beyin göçü aile birleşimini arttırdı”LAHEY – Göç ve Mülteciler Bakanı Gerd Leers, Hollanda’ya aile birleşimi yoluyla gelen yabancı sayısındaki artışta beyin göçünün önemli rol oynadığını söyledi. Bakan Leers, ülkeye beyin göçü kapsamında gelenlerin büyük bir bölümünün Türkler, Hintliler, Çinliler, Japonlar ve Amerikalılardan oluştuğunu belirtti.

Ödenek yolsuzluğuna karşı önlemLAHEY – Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı Paul de Krom, belediyelerin sosyal yardım ödeneği başvurusunda bulunanların gayrimenkul sahibi olup olmadıklarını ya da öğrenci bursu alıp almadıklarını daha kolay kontrol edebileceklerini belirtti. Ödenek yolsuzluklarının önlenmesine yönelik başlatılan çalışmalar çerçevesinde çeşitli kurumların bilgisayarları arasında da doğrudan bağlantı kurulacağı kaydedildi.

VVD’liler şoksuz kesim yasağına karşılarLAHEY – PvdD (Hayvanlar Partisi) li-deri Marianne Thieme’nin hayvanların uyuşturulmadan kesilmelerinin yasaklanmasını öngören yasa teklifine sıcak bakmadıklarını daha önce yaptıkları açıklamalarda dile getiren VVD’li (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) senatörler, şoksuz kesime hayvanların şoklu kesimden daha fazla acı çekmediklerinin bilimsel olarak kanıtlanması durumunda izin verilebileceği maddesinin yasayı uygulanamaz hale getireceğini belirt-tiler. Yasa teklifi VVD’nin desteği ol-madan da senatodan geçebilir, ancak PvdA (İşçi Partisi), SP (Sosyalist Parti) ve D66 (Demokratlar 66) içinde de bu konuda görüş ayrılığı var.

Hız sınırı 130 kilometreye yükseltilecekLAHEY – Altyapı ve Çevre Bakanı Mel-anie Schultz van Haegen’in planına göre otoyolların yüzde 60’ında hız sınırı, 1 Eylül 2012 tarihinden itibaren saatte 130 kilometreye yükseltilecek. Yeni hız sınırının bu yollarda gün boyunca ya da bazı saatler arasında geçerli olacağı bildirildi. Bakan, bazı çevre yollarında uygulanan 80 hız sınırının da 100’e yükseltilmesinin planlandığını belirtti.

Page 32: editie 165

söyleş İsöyleş İsöyleş İ KASIM|NOVEMBER 2011

HTİB Başkanı Mustafa Ayrancı:“Alnı ak dolaşan bireylerin oluşum mücadelesini verdik”

Göçten sonra Türkiyeli işçilerin nasıl bir örgütlenmesi oldu?1960’li yılların başından itibaren Hollanda’ya gelmeye başlayan Türkiyeli işçiler; işçi kamplarına ve pansiyonlara topluca yerleştirilerek işyeri-yatakhane arasında bir yaşam sürdürmüşlerdir. Bu dönemde Hol-landa Hükümeti’nin politikası en düşük masrafla en yüksek verimi elde etmekti. Türkiyeli işçiler ise kısa sürede para biriktirmek isteyen geçici işçilerdi. Statüleri böyle belirlenmişti.Bu durum Türkiye ile Hollanda arasında 1964 yılında imzalanan işçi göçü anlaşmasında resmiyete dökülmüştü. Geçici işçilik psikolojisi-yle sürüp giden bu koşullar birçok sorunun birikmesine ve bu sorunların çözümsüz kalmasına neden olmuştur. Çünkü dil öğrenemeyen ve var olan haklarını bile tam olarak kavrayama-yan işçilerin kişisel girişimleriyle, biriken sorunlarını çözmeleri mümkün olamamıştır.Bu durumu kavrayan öncü işçiler, Türkiyeli aydınların da desteğiyle 1 Mayıs 1974’de, Amsterdam’da Gerçek Gazetesi’ni çıkarmaya başlamışlardır. İşçiler Hollanda’ya gelişlerinin onuncu yılında demokratik bir dernek kurmaya karar verdiler. Ve 7 Temmuz 1974’de Türkiyeli işçilerin ilk öz örgütü olan HOLLANDA TÜRKİYELİ İŞÇİLER BİRLİĞİ, HTİB kurulmuştur.

HTİB hangi prensipler üzerine ku-ruldu?HTİB’in kuruluş prensipleri bugün ha-len geçerlidir. Kısaca üç ana başlıkta özetlenebilir:Hollanda’da eşit haklar, (yerli yabancı ayrımı yapılmadan yasalar önünde eşit hak sahibi olma, her türlü fırsat eşitliğinden yararlanma, çok kültürlülüğün devlet politikası olarak kabul edilmesi, azınlık haklarına saygılı bir Hollanda)Türkiye’de demokrasi, (Türkiye demokrasi güçleri ile dayanışma ve demokratik, İnsan haklarına saygılı bir Türkiye’nin yurtdışında alnı ak dolaşabilen bireyleri olma mücadelesi)Dünyada barış; (savaşların ve halklar arasında anlaşmazlıkların acı ve yıkım getirdiğinin bilincinde olarak dünyanın neresinde olursa olsun savaşa karşı olma, silahlanmaya ayrılan bütçelerin insanlığa mutluluğu için harcanmasını talep etmek)Geride bıraktığımız 35 yıllık dönemde HTİB çalışmaları hep bu eksende olmuştur.HTİB; kısa sürede çok sayıda işçiyi birleştirerek Türkiyeli işçilerin ses-ini duyurmaya başlamıştır. Göç-men işçilerin yasalarla belirlenmiş haklarının tanıtımı ve bu hakların işçilerce kavranması için sürekli çalışmaktadır. Bir yandan var olan hakları savunurken öte yandan hakların kısıtlanmasına karşı ve daha da genişletilmesi için mücadele etme-ktedir. Genel olarak HTİB, Türkiyeli göçmen işçilerin; sosyal ve hukuksal sorunlarının çözümü, dil öğrenmeleri, kültür sanat gereksinimleri için et-kinlikler, tercümanlık ve danışmanlık görevlerini sürdürmektedir.

Geçmişten günümüze kazanılan haklar ve bu halkların kazanımında HTİB’in yeri nedir?1) Konut sorunu: HTİB, göçmen ailelerine uygun ve sağlıklı konutlarda yaşayabilmeleri için çalışmaktadır. 1974’te HTİB ilk kurulduğunda, yaptığı ilk eylem Türkiyeli göçmenlerin kaldığı, çok olumsuz şartları içinde barındıran

pansiyonlardaki olumsuz yaşam koşullarının düzeltilmesi olmuştur. Yapılan bu çalışmada HTİB başarılı olmuş ve 1975’ten itibaren belediyeler mevcut pansiyonların olumsuz koşullarını değiştirmek adına göçmen-lere konut tahsis etmiştir.2) Kaçak işçiler: 1975 yılında hem yasal hem de yasal olmayan yollardan Hollanda’ya gelen işçiler vardı. Yasal olmayan yollarla Hollanda’ya gelen işçiler için genel affın çıkarılmasında HTİB öncü olmuş ve sonunda 32.000 Türkiye kökenli kaçak işçinin genel aftan yararlanarak oturum almasını sağlamıştır. 3) Sosyal fonlardan yararlanma: 1976 yılında ailelerinden ayrı olan göçmen işçilerin Hollanda’da bulunmayan çocukları için “çocuk parası” ve aynı zamanda kendi ülkelerinde eğitim görüyorlarsa “eğitim için ek destek” almaları sağlanmıştır. 4) Fırsat eşitsizliğine son:1979 yılında “1 Kasım Yabancılar Yasası” değiştirildi. Yasanın göçmenlere yönelik 1300’e yakın ayrımcı bendi vardı. Bu yasanın değiştirilmesi için çaba harcandı ve sonunda bu yasa uygulamadan kaldırıldı. Yasa, göçmenlerin Hollanda’da memur olmasını engelliyordu. Oysa bu gün devletin en üst kademelerinde Türkiyeli memurlara rastlamak müm-kündür.5) Vizeye karşı mücadele:1980’deki ekonomik krizle birlikte Türkiyelilere vize uygulaması başlandı ve buna karşı mücadele edildi. Fakat bu güne kadar vize uygulamasının kalkması konusunda bir sonuç alınamadı. Halen gündemimizde bulunan öncelikli konu-lar arasındadır.6) Kültürel faaliyetler: 1970’li yıllarda Türkiyelilerin kültürel istemleri öne çıkmıştır ve HTİB bu istemleri dikkate alarak Hollanda’da tiyatro ve folklor, kırmızı karanfil festivali gibi etkin-likler organize etmiştir. Türkiye’den, yurtdışından, sinema, tiyatro, edebiyat, resim, müzik, heykeltıraş sanatçılarını da Hollanda’ya getirterek hem göçmenlerin kültürel ihtiyaçlarını karşılamış hem de Türkiye kültürünü Hollanda’ya ve Dünyaya tanıtmıştır.7) 1982’de göçmen gençlerin sorunlarına özel ilgi gösterilmiştir. Yüksek olan Bedelli askerlik harcının düşürülmesi için girişimler başlatılmış, geçlerin eğitim ve işsizlik problem-leri için çalışmalar yapılmış, spor

olanaklarının geliştirilmesi için spor kulüpleri kurulmuştur. 8) Ayrımcı yasaların iptali:1984 yılında, aile birleşimi için, net 1445 Gulden kazanılması, uygun bir konuta sahip olunması ve çalışılan yerde süre-siz iş anlaşmasının bulunma şartı aranıyordu. HTİB, bu yasaya karşı çıktı ve bu yasa yürürlükten kaldırıldı.9) 1985’te göçmenlerin seçme ve seçilme hakkını kazanmaları için çalışmalar yürütmüştür. Bu sayede ilk olarak göçmenler 1986 yerel seçimler-inde oy kullanmışlardır. 10) 1980 yılında “aile birleşimi” ile bir-likte çocukların anadil eğitimi sorunu başladı. Okullarda anadil eğitiminin verilmesine yönelik çalışmalar yapıldı. Sonuçta, Türkiye kökenli öğretmenler tarafından haftada 5 saat anadili dersleri verilmeye başlanmıştır.11) Serbest dolaşım hakkı; 1986 yılında Türkiyeli göçmenler bu hakkı elde ettiler. Aslında Türkiye ile Alman-ya arasında yapılan 1963 yılındaki An-kara Antlaşması’nda serbest dolaşım hakkı Almanya ile Türkiye arasında sağlanmıştı. 1984 yılında ise Almanya, Özal hükümeti ile serbest dolaşım konusunda yeni bir antlaşma yaptı. Bu anlaşma ile serbest dolaşım hakkı Türkiye’den alındı; karşılığında ise o yıl Türkiye ordusuna 1000 tank verildi. Bu durum serbest dolaşım hakkının satıldığı anlamına geliyordu. Ayrıca 1 Aralık 1986 tarihinde o zamanki adı AET olan AB ile imzalanan ön protokol gereğince Türkiyeliler serbest dolaşım hakkına sahip olmuşlardır. Özal hükümeti bunu hiçbir şekilde dikkate almamıştır. HTİB bu istem için kesinti-siz sıkı bir mücadele yürütmektedir ve yürütmeye devam edecektir. 12) 1980’li yıllarda ve bugün halen devam etmekte olan askerlik sorunu üzerine çalışmalar yapmıştır. 13) 1974’den günümüze kadar göçmenlerin Hollanda’ya entegra-syon sürecine katkıda bulunmak için HTİB gönüllü dil kursları etkinlikleri düzenlemiştir. Entegrasyon sorunu HTİB’in en mücadele verdiği en önemli alanlardan biridir. 14) Göçmenlerin hukuksal anlamda Hollandalılarla eşit koşullarda olmaları ve bu ülkenin vatandaşı gibi kabul görmeleri için mücadele vermekte-dir. Örneğin iş ve gelir düzeyinde, eğitimde, göçmenlere yönelik negatif tüm koşulların ortadan kaldırılması, kadının toplumda aktif bir şekilde yer

alabilmesi, gençlerin artık bu ülk-enin bireyi olduğunu kabul etmesi ve Hollandalı gençlerle göçmen gen-çlerin her anlamda eşit haklara sahip olması, yaşlıların sorunlarının çözümü, emeklilikle ve geri dönüşle ilgili sorunların ortadan kaldırılması için çalışmalar yürütmektedir. 15) Aile içi şiddet, töre cinayetleri gibi göçmenlerin yaşadıkları sorunlarla ilgili seminerler, konferanslar düzenler. 16) Eşcinsellikle ilgili var olan önyargılı, ötekileştiren bakış açısına karşı mü-cadele eder. 17) HTİB sosyal sorunların çözümüne katkıda bulunmak adına faaliyetlerde bulunur. Ayrıca kaynaklardan hab-erdar olması için göçmenlere yönelik gönüllü çalışmalar yürütür. (Diyarbakır Kulp İlçesi Okullarına Yardım ve Avukat Günleri bunlara örnek olarak verilebilir)18) Gençlere eğitim alanında destek vermek adına çalışmalar yürütmekte-dir. Örneğin gönüllü göçmenler, küçük göçmen çocuklara ev ödevlerinde bu çalışma sayesinde yardım etmektedir. 19) Göçmenlere yönelik bilgilendirme toplantıları yapmaktadır.

Türkiye demokrasi güçleriyle dayanışma;Türkiye demokrasi güçleri ağır baskı koşulları altında mücadele yürütmek-tedir. Türkiye demokrasi güçlerinin bu mücadelesini en iyi anlayan Türkiyeli göçmenlerdir. HTIB; Türkiye demokrasi güçleriyle dayanışma içindedir.

İşbirliği içinde olduğunuz ya da bir-likte çalıştığınız kuruluşlar var mı?Türkiyeli işçilerin hak ve çıkarlarını daha iyi savunmak için, Hollandalı anti-faşist, ayrımcılık karşıtı ve barış güçleriyle, Hollanda sendikal hareketi-yle yakın ilişkiler kurarak, dayanışma içerisine girmiştir. İşçilerin sendikalara üye olmalarına önderlik etmiştir. HTİB, Türkiye demokrasi güçleri; DİSK’le, grevci metal işçileriyle somut bir dayanışma içerisindedir. 1980 sonrasındaki aydın hareketi, DİSK, TOB-DER, Barış Derneği yöneticileri, tutuklu diğer demokratlar ve tu-tuklu aileleriyle dayanışma içerisinde olmuştur. ın diğer ülkelerinde faşizme, sömürgeciliğe karşı, demokrasi ve kuruluş mücadelesi veren emekçilerle, barış güçleriyle somut dayanışma içerisinde olmuştur.

1 Mayıs 1974’de, Amsterdam’da bir grup Türkiyeli göçmen işçi, Gerçek Gazetesi’ni çıkarmaya başlarlar. İsçiler Hollanda’ya gelişlerinin onuncu yılında demokratik bir dernek kurmaya karar verirler ve 7 Temmuz 1974’de Türkiyeli işçilerin ilk öz örgütü olan HOLLANDA TÜRKİYELİ İŞÇİLER BİRLİĞİ, HTİB’i kurarlar.

323232HABERTURUHABERTURUHABERTURUEmeklilik açığı olanların sayısı artacakLAHEY – Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı Paul de Krom, 15-65 yaşları arasında Hollanda’da aralıksız yaşamadıkları için emeklilik açığı olan ve bu nedenle sosyal yardım daires-inden ek ödenek alanların sayısında yılda 2500 kişilik artış beklendiğini bildirdi. Geçtiğimiz yıllarda ortalama 2 bin kişilik artış gösteren sayının, 65 yaşına ulaşan yabancı sayısındaki artış nedeniyle yükseleceği ifade edildi.

Kriz intiharları tetiklediAMSTERDAM – Belediye sağlık dairesi yetkilileri, Amsterdam’da intihar vakalarının önemli bir artış gösterdiğini ve bunda ekonomik krizin rol oynadığının düşünüldüğünü bildirdiler. Son yıllarda ortalama 73 olan intihar vakası sayısının geçtiğimiz yıl 89’a yükseldiği ve sayının bu yılın ilk 9 ayında da 80’e ulaştığı belirtildi.

“Yurt dışında oy kullan-mak kolaylaştırılmalı”LAHEY – VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) mil-letvekili Joost Taverne, yurt dışında yaşayan yaklaşık 500 bin seçmenin Hollanda’daki seçimlere katılımının kolaylaştırılması gerektiğini söyledi. Taverne, her seçimler için yeniden kayıt yaptırılması ve oy pusulasının kırmızı kalem ile işaretlenmesi zorunluluğunun, yurt dışındaki Hollandalıların seçimlere katılımının yüzde 10’un altında kalmasına neden olduğunu kaydetti.

Primler arasında büyük fark varAMSTERDAM – 2012 yılı temel sağlık sigortası primlerini açıklayan sigorta şirketleri arasında yıllık 240 euro prim farkı olduğu saptandı. Unive Zekur 1110 euro talep ederken, De Amers-foortse şirketi ise yıllık prim miktarını 1350 euro olarak belirledi. Menzis yıllık primini 1278, CZ 1293,60, Agis, Zilveren Kruis Achmea ve VGZ de 1299 euro olarak açıklamıştı.

Plaka sahteciliğine karşı çipli önlemLAHEY – VVD (Özgürlük ve Demokra-si için Halk Partisi) milletvekili Charlie Aptroot, araç sahiplerinin plakalarını klonlayan sahtecilerin kurbanı olmalarının çipli plakalar ile önlenebileceğini belirtti. İnsanların plaka sahtecilerinin trafik ihlalleri için ödeme yapmak zorunda kaldıklarına işaret eden Aptroot, araçtan sökül-emeyecek plakalar konusunun da araştırılması gerektiğini kaydetti.

Hollanda’da “neuro” tartışmasıLAHEY – Koalisyonun büyük ortağı VVD’nin (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) bilimsel araştırmalar merkezi müdürü Patrick van Schie, Hollanda’nın Kuzey Avrupa ülkeleri-yle birlikte euro bölgesinden çıkıp, “neuro” bölgesini oluşturmalarını savundu. Kuzey Avrupa ülkelerinin “neuro” adını verebilecekleri yeni bir para birimi oluşturabileceklerini belirten Van Schie, euronun geleceği olmadığını ve Kuzey Avrupa ülkeler-ine zarar verdiğini ileri sürdü.

Page 33: editie 165

333333AKTÜAL İTEAKTÜAL İTEAKTÜAL İTEKASIm|NOVEMBER 2011

Yeni Hollandalıların Hollanda’ya Kattığı Yenilikler

Harem Moda hizmete açıldı

ortağı Sultan Özer, “asıl hedeflerinin Hollanda’da yaşayan tüm bayanlar olduğunu ve ona göre bir konsept hazırladıklarını” söyledi.

Sultan Özer kendilerini bu düşünceye iten sebepleri şu cümlelerle ifade etti; ‘Ne zaman çarşıya çıksak bayan olarak kendimiz için bir şey bulamıyorduk. Ve sonuç olarak çoluk çocuğa bir şeyler alıp eve öyle geli-yorduk. Onun için böyle bir mağaza açıp bayanların gerçekten beğeneceği kıyafetleri hazırlayalım ve bunu sadece kıyafetle sınırlamayıp çantasından ayakkabısına, takısından parfümüne kadar pek çok şeyi içeren bir konsept hazırlayalım ve Hollanda’daki Türk ve yerli bayanlarına hizmet vermeye çalışalım istedik” diyor. Gelin ve da-mat modelleri giydirilerek, düğün ürün-leri de tanıtıldı. Canlı müzik (Ney ve Gitar) eşliğinde yapılan açılışta Türk damak tadına uygun çeşitli yiyecek ve içecekler ikram edildi.

Harem moda doğu ve batının seçkin modalarından yola çıkarak, şimdinin ne istediğini çok iyi bilen bayanlarına bir sentez sunmaya çalışıyor. Harem Moda modern batılı bayanda doğunun otantik atmosferini bir giyside buluşturmayı amaçlamış. İşlek ve gayet güzel bir yerde yer alan dük-kanda kadınların Hollanda’da kolayca bulamayacakları Türklere yönelik giyim ve süs eşyaları bulunmakta. Gelinlik ve Osmanlı Saray kokularının ön plana çıktığı moda mağazasında daha pek çok giyim ve süs eşyası bulunmaktadır. Mağaza sahibelerin-den Öznur Tecim açılışta kendilerine yardımcı olan herkese teşekkür etti. Bilhassa iç dizaynlarını hazırlayan firma temsilcileri Walter ve Jos’a, logo çalışmalarını yapan Süreyya Aydemir ‘e ve kendisine her alanda bilhassa finans konusunda yardımcı olan eşi Sadettin Tecim’e teşekkür ederek kendilerine birer çiçek ikram etti. Bir yıl öncesinden bir düşünce olarak başlayan ön çalışma nihayet sonuç vermiş. Harem Moda’nın diğer

Nurettin Gören, Graydon ödülünü kazandıAPELDOORN – Lahmacun ve döner ekmekleri üreten Apeldoorn kentin-deki Fırat Bakkerij firmasının sahibi Nurettin Gören, finansal denetleme şirketi Graydon tarafından verilen ödülün bu yılki sahibi oldu.

Sınırlar 2014’e kadar kapalı kalacakLAHEY – Sosyal İşler Bakanı Henk Kamp’ın, Romanya ve Bulgaristan’dan gelen işçilerin çalışma izni alma zorunluluğunun 2014 yılına kadar devam etmesini öngören önerisi Ba-kanlar Kurulu tarafından kabul edildi. Bakan Kamp, işsizlik sorunu devam ederken sınırların Doğu Avrupa’dan işçilere açılmasına karşı olduğunu bildirmişti.

“Düşük eğitimli milletvekilleri de olmalı”LAHEY – Meclis Başkanı Gerdi Verbeet, parlamentonun alt kanadında eğitim düzeyi düşük, ancak hayat tecrübesi geniş daha fazla milletvekilinin görev yapması gerektiğini söyledi. Verbeet, mil-letvekillerinin yüzde 90’ının üni-versite ya da meslek yüksekokulu mezunlarından oluştuğuna işaret ederek, “Toplumda ise bu oran yüzde 30” dedi.

Yabancıya yardım yetersiz bulunduAMSTERDAM – Hollanda cezaev-lerindeki yabancı mahkumlara sağlanan yardımların yetersiz kaldığı belirtildi. Bu konuda daha önce Hukuksal Yardım Konseyi tarafından yapılan, ancak sonuçları sorun çözümlenmeden açıklanmak istenmeyen araştırmayı kaynak olarak gösteren Spits gazetesi, yabancıların avukatlarına ulaşmada zorluk çektiklerinin ve ücretsiz hukuksal yardım bürosunun da bu grup mahkumlara yardım konu-sunda gerekeni yapmadığının belirtildiğini yazdı.

Sosyal ödeneklileri zor günler bekliyorLAHEY – Rutte kabinesinin sosyal ödenek sisteminde yapmak istediği değişikliklerin çok sayıda aileyi zor durumda bırakacağı uyarısı yapıldı. Nicis Enstitüsü’nün araştırmasına göre, çok sayıda ailenin alım gücünde ciddi bir düşüş yaşanacak. Rutte kabinesi, sosyal ödenek miktarı belirlenirken, ailesi ile birlikte yaşayan 18 yaş üstü çocukların ge-lirlerinin de dikkate alınmasını istiyor.

Wilders, 400’üncü yıl kutlamalarının iptalini istediAMSTERDAM – PVV (Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders, Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik ilişkilerin önümüzdeki yıl yapılacak olan 400’üncü yıl kutlamalarının iptal edilmesini savundu. Wilders, De Volkskrant gazetesinde yayımlanan makalesinde Türkiye’nin yerinin Avrupa olmadığını ileri sürerek, “Kutlanacak bir şey yok” ifadesini kullandı ve Cumhurbaşkanı Abdul-lah Gül’ün Hollanda’ya resmi zi-yarette bulunmasını da istemediğini belirtti. Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı Henk Bleker, Türkiye’nin Hollanda için çok önemli bir ticari partner olduğunu hatırlattı.

Yeni Hollandalılar(göçmenler), geldikleri ülkeden sadece işgücünü değil aynı zamanda yaşam biçim-lerini ve hayattaki birikimlerini de Hollanda’ya getirdiler. Bu sayede, Hollanda’da çok renkli bir yelpa-zenin oluşmasına katkıda bulundu-lar. Bilindiği gibi Hollanda toplumu, bireyi öne çıkaran bir yapıya sahiptir; oysa yeni Hollandalılar, toplulukları, sosyal yapıyı ön planda tutarlar. Yeni Hollandalılar geldiklerinde ev-lerde mutfak ve banyo yokken, şimdi bunlar evin ve hayatın birer parçası, vazgeçilmezi haline geldiler. Hiç kimse duş almadan evden adım atmaz hale gelmiştir.Hollanda’nın kalıplaşmış bir mutfağı vardır. Oysa yeni Hollandalıların mutfağı tam bir Akdeniz mutfağıdır. Yeni Hollandalılar gelmeden önce bazı sebze meyvelerin ne olduğu yerli Hollandalılar tarafından bilin-mezdi.Yeni Hollandalıların getirdikleri asla inkar edilemez, unutulamaz, zira yapılan katkı ortadadır…2001 yılına kadar Hollanda, çok renkli, çokkültürlü ve çok toleranslı bir toplum yapısına sahipti ve bu tutumu tüm dünya tarafından takdir edilmekteydi.Hollanda’nın çokkültürlü toplumu oluşturması, uluslararası arenada Hollanda’ya büyük görevlerin ver-ilmesine neden oluyordu. 11 Eylül 2001 New York saldırılarından sonra Hollanda’da, diğer batılı ülkeler

gibi cadı avına çıktı ve her şeyden Müslümanları sorumlu tutar hale geldiler. Bu tutumu Hollanda’ya, dünyada zemin kaybettirmekte-dir. Bunun en önemli örneği ise, Hollanda’nın G20 zirvesine davet edilmemesidir.

Evlerin fiziksel haliYeni Hollandalılar buraya ilk geldiklerinde evlerin büyük çoğunluğunda ne banyo ne de tuva-let vardı. Hata yerleşik Hollandalılar toplu yerlerde sadece Cumartesi günleri banyo yaparlarmış. Pazar günü kiliseye gider, Pazartesi günü de çamaşır yıkarlarmış. Ama şimdi her evde banyo var. Bu da yeni Hollandalıların Hollanda’ya yaptığı en önemli katkılardan biridir.

Komşular ile ilişkilerYeni Hollandalılar paylaşmayı kendine ilke edinmiş bireylerden oluşur. Evde pişen yemekten “komşu hakkıdır” diye komşuya da götürülür. Bu sayede, bir şekilde komşu ile bir iletişimin kurulması sağlanır. Zaten bir insan bir diğer insanı anlamak isterse bunun için ortak bir dile ihtiyaç yoktur, onlar anlaşırlar. Komşu demek, iyi ve kötü günlerde birbirilerinin yanında olan insanlar grubu demektir. Bu da yeni Hollandalıların Hollanda’ya yaptıkları katkılardandır.

MutfakHollanda mutfağı, patates ve Bürük-

sel lahanasından oluşan kalıplaşmış bir mutfaktan oluşmaktaydı. Yeni Hollandalılar patlıcandan, kabağa, zeytinyağlı dolmadan dönere pek çok çeşniyi Hollandalıların mutfağına kazandırdılar. Ayrıca meyvelerden narı, karpuzu ve daha nice meyveleri de yeni Hollandalılar, Hollanda’ya armağan ettiler. Kültür SanatBu alanda yapılan katkılar çok önemli, fakat geriden gelen yeniler yok! Hollanda’nın en son yetiştirdiği tiyatrocu Vedat Gültekin! Hollanda çapında Funda Müjde ve Ebu Umar hariç bir köşe yazarımız yok. Bir toplum, kültür ve sanata verdiği önem nispetinde var olur. Bu ilgi, bu değer verilmezse, yok olması daha kolay olur.

Melez ÇocuklarBen 16 tane çocuğun biyolojik babasını buldum. Daha kaç tane var onu bilmiyorum!.. İlk neslin unutulmuş ilişkilerinden doğan bu çocuklar da, yine yeni Hollandaların bu ülkeye katkısı denebilir.

İşadamlarıRestorandan otelciliğe, manavdan inşaata, galericilikten sigortaya, hizmetten danışmanlığa hayatın her alanında yer alan yeni Hollandalı işadamlarımızın sayıları her geçen gün artmakta. Bu girişimcilerimiz yanlarında en az 30 bin kişiyi istihdam etmektedirler. Hatta iş

adamlarından bir tanesi, babasının çalıştığı fabrikayı özellikle satın alıp, babasını da genel müdür koltuğuna oturturmuş!..

SiyasetçilerLimburglu bir maden isçisinin çocuğu ancak beş kuşak sonra parlamentoya yükselirken; Sivaslı bir isçinin kızı ikinci kuşaktan par-lamentoya gidip devlet bakanlığı yapabiliyor. Yani her şeye rağmen yeni Hollandalıların bu ülke yaptığı katkılar geniş bir yelpazede değerlendirilebilir.

SonuçYani yeni Hollandalılar hayatın her alanında yaptıkları katkılar o kadar fazla ki, vazgeçilmez bir hale gelmiştir. Ne Hollanda onlarsız ne de onlar Hollandasız düşünülemez! Bu bağlamda geçen yazımda da belirttiğim gibi artık misafirlikten kurtulmanın zamanı çoktan gelmiştir. Bu ülke bizim ülkemiz ve bu ülkede hayatın her katmanında yerimizi almalıyız!

HABERTURUHABERTURUHABERTURU

Zeki Baran

[email protected]İZLENİMİZLENİMİZLENİM

Hilversum kentinin merkezinde yerini alan HAREM Moda geçtiğimiz günlerde yapılan bir açılış programıyla basına tanıtıldı.

Oss’a teklif var: Nasıl bir huzurevi istersiniz?”

gibi konularda fikirler ortaya atıldı. Brabant Zorg yetkilileri toplantıdan hazır bulunarak not aldılar.

Toplantıda Branbant Zorg adına bulu-nan Gülten Altınkaya kurumun verdiği hizmetler hakkında bilgiler verdi. İSPO adına başkan Yusuf Çanta ve belediye meclis üyesi Behçet Şahin yaşlılara bu konuda aydınlatıcı açıklamalarda bulundular. Toplantıda bayanların daha çok soru sorup fikir beyan ettikleri gözlendi. Faslılar da konuyu kendi aralarında konuştular. Hollanda’nın pek çok kentinde yabancılara uygun hale getirilmiş huzurevi bulunmaktadır. Oss’lular bu hizmetten istifade edebilmek için şimdiye kadar çevredeki yakın kentlere gidiyorlardı. Kentte açılacak bir huzurevi hem o evlerde kalacak olan yaşlıları hem de yakınlarını da hiç şüphesiz rahatlatacaktır.

Haber-Foto: AdnanŞahin

Daha önceki Vita-Nova adındaki yaşlılar huzurevinin yeniden inşası sırasında yabancılar da hesaba katılarak onlara bir huzurevi isteyip istemedikleri, kentteki Müslümanları temsil eden İSPO adındaki ku-rum aracılığı ile soruldu. Türk ve Faslılardan oluşan kurum yetkilileri bu teklifi görüşmek için yabancı kökenli Müslümanları Brabant Zorg’a ait Oss kentindeki geçici yaşlılar huzurevinde bir araya getirdi. Çok sayıda kadın erkek Faslı ve Türk’ün katıldığı toplantıda “Bir huzurevi ister misiniz ve nasıl olsun istersiniz?” şeklindeki soruyla başladı.Toplantı sonrasında ortaya çıkan ortak görüş, ileride bir huzurevinin kaçınılmaz olacağı noktasında idi. Ancak “nasıl olsun?” konu-sunda konuşulan detaylarda değişik görüşler ortaya çıktı. Örneğin orada hizmet verecek personelin Müslü-man mı gayri Müslim mi olması gerektiği, yemeklerin helalliği ve ibadet edilecek ortamlarının olması

Noord-Brabant bölgesinde bulunan Oss kentinin Müslüman sakin-leri yaşlılara hizmet kurumu ‘Brabant Zorg’dan sevindirici bir teklif aldılar.

Page 34: editie 165

Sabit Hatlar & Cep Telefonları TürkiyeTürkiyeTürkiye

15 ct Bağlantı ücreti

ct*/dak ct*/dak ct* ct*Hollanda

SMS 9 ct Sabit hatlar & cep telefonları 9 ct

/dak

(Bağlantı ücreti yok)

www.gtmobile.nl020 754 3033 *0ct per minuut word berekend voor de eerste 10 minuten per gesprek. Voor gesprekken langer dan 10 minuten zijn standaard tarieven van toepassing. Er geldt een starttarief van 15 cent per gesprek, deze actie is geldig van 07/11/2011 tot en met

30/12/2011. **500 gratis belminuten of sms’jes van GTMobile naar GTMobile bij een opwaardering van € 20. 200 gratis belminuten of sms’jes van GTMobile naar GTMobile bij een opwaardering van € 10. 75 gratis belminuten of sms’jes van GTMobile naar GTMobile bij een opwaardering van € 5. De gratis belminuten zijn 30 dagen geldig na opwaardering. Zodra de gratis belminuten verbruikt of verlopen zijn worden gesprekken van GTMobile naar GTMobile berekend met een tarief van 9 cent per minuut. En zodra de gratis sms’jes van GTMobile naar GTMobile verbruikt of verlopen zijn worden sms’jes van GTMobile naar GTMobile berekend met een tarief van 9 cent per sms. De gratis belminuten of sms promotie is geldig vanaf 07/11/2011.

HIER VERKRIJGBAAR:

500 Ücretsiz** dakika& SMS

Yapilan € 20 kredi yüklemede GTmobile’den GTmobile

den €5 €10 €20Kredi75 200 500Ücretsiz dakikalar**

GT_NL_Ufuk_193HX273W.indd 1 29/11/2011 12:01:09

Page 35: editie 165

353535GENEL KÜLTÜRGENEL KÜLTÜRGENEL KÜLTÜRkasim|november 2011

1-İçerisinde fasıkların getirdikleri haberlere inanılmaması ile ilgili ayetinde bulunduğu Kur’an’da bir sure adı * Ebedilik anlamına gelen, Allah’ın sıfatlarından. 2-Ütü işini kendisine meslek edinmiş kimse * Kıyametin kopmasıyla başlayacak hayat şekli. 3-Telli bir çalgı * Kitap yazan kimse * Kükürdün simgesi. 4 Radonun simgesi * Bir haber ajansımız * Bir uzvumuz * Yaşam, canlılık, ruh. 5-Sığınma, yardım dileme * Belirti, işaret, iz. 6-Allah’ın bir tek olması anlamına gelen sıfatlarından * Alfabemizin dördüncü harfi. 7-(Tersi) beyaz renk * Olmayan şey * Azotun simgesi * (Tersi) tok olmayan. 8-Kükürdün simgesi * Lanetlenmiş, melun * Potasyumun simgesi * Üflemeli bir çalgı. 9- İsyan eden * Bir şeyin son bulması. 10-Radyumun simgesi * Argonun simgesi * Nitelik, vasıf. 11-Soğuğa karşı, giysilerin üzerine giyilen kalın kumaştan yapılmış giysi * (Tersi) Mısır dan geçip Ak denize dökülen bir ırmak* (Tersi) bir uz-vumuz. 12-Allah’ın buyruklarını yerine getirme, ibadet etme * İğdiş etmek.

1-Hükümdar, padişah * Dik, çıkması ve geçilmesi güç yer. 2-Çekingenlik göstermek, mahcup tavırlı hareket etmek * Zaman gösteren alet. 3-Kuran’ın bölünmüş otuz parçadan her biri * To-pluluk, halk * Bir nota. 4-(Tersi) bakırın simgesi * Yemin * Argonun simgesi * Cet, soy. 5-Düş * Dini tören * Nebat. 6-Argonun simgesi * Alfabemizin birinci harfi * Adı sanı bilinmeyen. 7-Taze olma hali, körpelik * Ay’ın çevresinde görülen ışık halkası. 8-Davul ve zurna eşliğinde toplu oynanan halk oyunu * Gelecekte olacakları bilme konusunda iddialı olan kimse . 9-Sayı * Yasaklama * Yeniden, bir daha. 10-Rütbesiz asker * Soy, Ata * Üflemeli bir çalgı * Kısaca metre. 11-Alışverişte suskunluk * Ortak mal ve mülk ayrılırken çekilen kura. 12-Binek hayvanı * Azotun simgesi * Dereden büyük, ırmaktan küçük akarsu * Eşi olmayan, biricik, yegâne.

Hazırlayan: Muhammed Fırat

Nuh Peygamberin Kuran-ı Kerim’de de bahsedilen büyük tufanın sona ermesinden sonra karaya ilk ayak bastığında, hayatta kalan halkını doyurmak ve sevindirmek için pişirdiğine inanılan ‘Aşure’, sad-ece Müslüman toplumlarda değil Yahudi ve Hristiyan toplumlarında da yeri olan bir yiyecektir. Böylesine evrensel bir yiyeceğin hazırlandığı ve ikram edildiği 5 Aralık gününde Hollanda’da yaşayan Türklerde sıkı sıkıya bağlı oldukları bu güzel geleneği sürdürmeye devam ediyor.

Her dönem tüketilebilen ve bölgeden bölgeye içeriğindeki zenginlik değişen aşure sıcak, soğuk tüketilebilir. Şeker yerine pekmez

kullanılarak ya da tatlandırıcılar ile enerji değeri düşürülerek şeker hastalarının az miktarda tatması da sağlanabilir. Hayvansal yağlardan uzak bir tatlı olan aşure gebe, emzikli, yaşlı ve çocuklara da enerji verir.

Konya Özel Selçuklu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Tuba Nergiz, aşure ile alakalı şu önemli bilgileri verdi.

En az 15 farklı besinin karışımı ile hazırlanan, içinde çok önemli kaynakları barındıran aşure kuru baklagiller ve tahıl grubuna yer verildiği için bitkisel protein içerir. Hayvansal gıdalar olmadığından

kolesterol içermez. İçindeki kuru ve yaş meyveler posa içeriğini arttırmaktadır. Hazmetmesi kolay ve hafif bir tatlı olan aşure servis öncesi eklenen ceviz, fındık gibi kuru yemişler omega 3 yağ asitleri açısından zenginleştirilebilir. Aşure aynı zamanda bir miktar da çinko, fosfor, kalsiyum, magn-ezyum, B grubu vitaminleri içerir. Bu özelliklere sahip olduğu için aşure özellikle çocuklar, yaşlılar, gebe ve emzikliler ve işçiler için önemli bir besin çeşididir. Yüksek enerji kaynağı olan aşure, çocukların direncini artırarak hastalıklara karşı daha dayanıklı olmalarını sağlar. Ayrıca gebe, emzikli, yaşlı ve çocukların yetersiz kalan enerji gereksinimini karşılar. Bitkisel pro-tein içeriği yüksek olduğu için günlük protein ihtiyacının karşılanmasında destek olur. İçerdiği posa hazmı kolaylaştırır. Mineral ve vitamin içeriği vücut sıvılarının dengesini sağlar ayrıca vücudu destekler. İçinde hayvansal yağ olmayan aşurenin, sağlıksız olan tek yönü şeker içermesidir, şeker yerine pekmez kullanılırsa besleyici değeri daha da artacaktır. Şeker yerine tatlandırıcı kullanarak enerji değeri düşürülebilir böylelikle çok az miktarlarda şeker hastalarının da tatması sağlanabilir. Ceviz, badem ve fıstık gibi ürünler sayesinde kalp ve damar sağlığını korumaktadır.

Türk mutfağının en sevilen tatlılarından olan aşure bir çok özelliği bakımından diğer tatlılardan oldukça farklıdır. Her şeyden önce sosyal ve kültürel anlamda da

ortak bir paylaşımımız olan aşurenin besleyici değeri son derece yüksektir.

Gurbetçiler, Aşure Geleneğini Her Yerde Yaşatıyor

Sigaradan ölenler-in sayısında artış bekleniyor

Sağlık Bakanı Edith Schippers’in sigarayı bırakmaya yardımcı ola-bilecek ilaç ve terapilerin sigorta

tarafından karşılanmaması ile bu alışkanlığın zararları konusundaki

bilgilendirme kampanyalarını durdurma kararı, Maastricht

Üniversitesi’nin araştırmasına göre sigaradan ölenlerin sayısında 2020 yılına kadar 600 kişilik artışa neden

olacak.

Maastricht Üniversitesi araştırmayı sigarayla mücadele kuruluşu Stivoro ile birlikte yaptı. Araştırmada, sigara otomatlarının yasaklanması ve kullanım yasağının eğlence sektöründeki tüm işletmelerde uygulanmasının etkileri de incelendi. Bir simülasyon modeli ile yapılan araştırmada, bunların siga-radan ölenlerin sayısında 2020 yılına kadar yaklaşık 5 bin kişilik azalma sağlayabileceği sonucuna varıldı.

Bakanlık, Hollanda Astım Fonu, Kalp Vakfı ve Kanserle Mücadele Vakfı tarafından kurulan Stivoro’ya sigara kullanımının azaltılması amacıyla hazırlayacağı projelere maddi destek sağlanmamasını kararlaştırmıştı. Stivoro’nun bu tür projelerine bu yıl 2,7 milyon euro parasal destek sağlanmıştı.

Depresyonda olan yabancı kızlar için özel bir internet

sitesi açıldı. Türk, Faslı ve Hintli kızlara yönelik hizmet veren

jestaatnietalleen.nl (yalnız değilsin) adresli internet

sitesinde, depresyonda olan ve intiharı düşünen kızlara

kimlerden yardım isteyebi-lecekleri, sorunları ile nasıl

baş edebilecekleri konularında bilgiler sunuluyor.

Yapılan araştırmaların bu grup kızların daha fazla intihar eğilimine sahip olduklarını gösterdiği ve aile baskısı, zorla evlendirme çabaları ile aile içi şiddetin bunda önemli rol oynadığının düşünüldüğü belirtildi.

PvdA (İşçi Partisi) milletvekili Khadija Arib de yabancı kızlar arasındaki intihar eğilimi konusunda Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Marlies Veldhuijzen van Zanten’e bir süre önce soru önergesi sunmuştu. Arib, bu grup kızlara mevcut kurumların gerektiği gibi yardımcı olup olamayacakları konusunda kaygıları olduğunu ifade etmişti.

Depresyondaki kızlar için internet sitesi açıldı

Page 36: editie 165

Partnerlerimiz:

Page 37: editie 165

373737HABERHABERHABERkasım|november 2011

Bedelli askerlik için döviz miktarının 5 bin eurodan 10 bin euroya yükseltilmesini öngören tasarının açıklanmasının ardından Hollanda’daki Türk gençleri, mevcut uygulamadan yararlanabilmek amacıyla başkonsolosluklara akın ettiler. TBMM’den geçtikten ve Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girecek olan Askerlik Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısından etkilenmek istemeyenler, kısa sürede başvuru yapmaları halinde yaş sınırına göre 10 bin euro yerine 5.112 ya da 7.668 euro ödeyecekler.Değişiklik tasarısının açıklanması sonrası dövizle askerlik için başvuruda bulunanların sayısında çok büyük artış olduğunu belirten konsolosluk yetkilileri, yoğun bir çalışma temposu içinde başvuruların değerlendirilmeye çalışıldığını söyl-ediler.Başvuru için bağlı bulundukları başkonsolosluklara akın eden gen-çler, bazı işyerlerinin zorluk çıkarması

Ankara Antlaşması’nın ilk kez bir ceza davasında konu olduğu Hollanda’da mahkeme, ülkede 3 aydan daha kısa bir süre kal-mak üzere gelen Türk vatandaşlarının Türkiye-AB Ortaklık Hukuku’ndan doğan hakları çerçevesinde Hollanda’ya vizesiz giriş ya-pabilecekleri kararını verdi

Türk vatandaşlarının Türkiye-AB Ortaklık Hukuku’ndan doğan, ancak Hollanda tarafından gasbedilen hakları, mahkemeler tarafından lehlerine verilen kararlarla birer, birer iade ediliyor. Oturum harçları, ek ödenekler, uyum zorunluluğu başta olmak üzere bir çok konuda kaydedi-len başarılara Delft Mahkemesi’nin

kararıyla Hollanda’ya vizesiz giriş de eklendi.

Hollanda’da kaçak bulunduğu gerekçesiyle sınır dışı edilmek üzere gözaltına alınan ve 150 euro para cezasına çarptırılan Hamza Gürateş, avukatı Ejder Köse ile başlattığı hukuk mücadelesini kazandı. An-kara Antlaşması’nın ilk kez bir ceza davasında konu olduğu Hollanda’da, Delft Sulh Ceza Mahkemesi’nden ülkede 3 aydan daha kısa bir süre kalmak üzere gelen Türk vatandaşlarının Türkiye-AB Ortaklık Hukuku’ndan doğan hakları çer-çevesinde Hollanda’ya vizesiz giriş yapabilecekleri kararı çıktı.

Ağustos 2007-Eylül 2007 döneminde ülkede kaçak kalmakla suçlanan Gürateş’in 1 Eylül 2007 tarihinde Ticaret Odası’na kaydını yaptırdığını belirten Avukat Ejder Köse, o tarihe

kadar Hollanda’da hizmet alıcı olan müvekkilinin 1 Eylül 2007 tarihinden bu yana ise hizmet sunucu olduğuna dikkat çekti. Avukat Köse, Avrupa Adalet Divanı’nın Soysal davasında verdiği karar ile Lahey Yüksek İdare Mahkemesi’nin Hollanda’nın Türklere 1980 yılından itibaren uyguladığı vize zorunluluğunun Ek Protokolün, 41’inci maddesi, 1’inci fıkrasına göre “yeni bir engel” olarak değerlendirilebileceği kararına işaret etti.

Delft Mahkemesi, Hollanda’ya 3 aydan daha kısa bir süreliğine hizmet alıcı ya da hizmet sunucu olarak gelen Türk vatandaşlarının vizelerinin bulunmamasının bu ka-rarlar doğrultusunda yasalara aykırı olmadığını belirtti. Mahkeme, bu nedenle Türk vatandaşından ülkede kaldığı süre 3 ayı geçmedikçe polise başvuruda

nedeniyle 21 günlük askerlik hizmeti için izin alabilmenin ciddi sıkıntılara yol açtığını belirterek, “Yeni yasa teklifinde 21 günlük zorunlu eğitimin kaldırılmış olması olumlu bir adım” değerlendirmesinde bulundular.

Gençler, ekonomik kriz nedeniyle 5 bin euro olan askerlik bedelini de ödemekte zorlandıklarını ifade ederek, “Döviz miktarının 10 bin euroya çıkarılmak istenmesi gençleri daha da büyük bir çıkmazın içine sürükleyecek. Bizler mevcut durum-dan yararlanabilmek için başvuruda bulunduk. Önümüzdeki günler neyi getirir bilemiyoruz. Avrupa’daki şartlar bu taksitleri ödemekte de sıkıntı yaşayacağımızı ortaya koymak-ta. Değişiklik sonrası dövizle askerlik için gençlerin 10 bin euro ödeye-bilmeleri çok zor olacak” dediler.

Hollanda Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu (DSDF) tarafından Türkiye Büyük Mil-let Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’e dövizle askerliğe ilişkin düzenleme

planlarıyla ilgili gönderilen yazıda, ödenecek miktarın 5 bin eurodan 10 bin euroya yükseltilmek isten-mesinin kaygı yarattığı belirtildi. DSDF Başkanı Zeki Baran, 21 günlük zorunlu temel askerlik hizmetinin kaldırılmasının gençlerin yükünü azaltacağını, ancak 10 bin euro planının Avrupa’da yaşanan mali kriz ve işsizlik koşullarında gençlere ve ailelerine ciddi bir yük getireceğini kaydetti.Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu’na bağlı olan federasyon-lardan da ortak bir açıklama geldi ve 10 bin euroluk bedelin çok ağır olduğu dile getirildi. IOT Başkanı Aydın Akkaya tarafından yapılan açıklamada da, 21 günlük temel askerlik eğitiminin kaldırılmasının sevindirici olduğu, ancak 10 bin euro askerlik bedelinin gençler için çok ağır olacağı ifade edildi. Aydın Ak-kaya, Avrupa’da giderek derinleşen ekonomik krizden en çok etkilenen grupların başında bu ülkelerde yaşayan göçmenlerin geldiğine vurgu yaptı.

İOT Başkanı yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Hollanda’da krizin hissedilmeye başlandığı 2008 yılı ikinci çeyreğinden itibaren Türk gen-çleri arasındaki işsizlik oranı, yüzde 13,4’ten bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 24,8’e yükselmiş bulunuyor. Bu da Hollanda’da halen 15-25 yaşları arasındaki her dört gencimizden birinin işsiz olduğu anlamına geliyor. Eğitim ve ayrımcılık başta olmak üzere günlük hayatın bir çok alanında ciddi sorunlar yaşayan gençlerimiz için 10 bin euro askerlik bedeli çok

Gençler dövizle askerlik için başkonsolosluklara akın ettiler

Delft Mahkemesi: “Türkler vizesiz giriş yapabilir”

Türk mahkum ya da tutukluların cezaevlerindeki şüpheli ölümler-inin kaygıya yol açtığını belirten İOT, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Teeven’den görüşme talebinde

bulundu. AP milletvekili Em-ine Bozkurt da, İhsan Gürz

olayına işaret ederek, konuyu Avrupa Parlamentosu’nun

Genel Kurulu’nun gündemine taşıyacağını açıkladı

Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu (İOT) tarafından Güvenlik ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fred Teeven’e gönderilen yazıda, Türk mahkum ya da tutukluların cezaevler-indeki şüpheli ölümlerinin Türk toplu-munda büyük kaygı yarattığı belirtildi. Müsteşar Teeven’den İOT’ye bağlı tüm federasyonlar adına görüşme talebinde bulunan Başkan Aydın Ak-kaya, Hollanda’da İhsan Gürz, İsveç’te Serkan Budakçı, Danimarka’da Ekrem Şahin ve Almanya’da da 2008

yılında Adem Özdamar’ın şüpheli bir şekilde yaşamlarını yitirdiklerine işaret ederek, Almanya’da ortaya çıkan “dönerci cinayetleri” ile bunda istihbarat birimlerinin rolüne ilişkin haberlerin de kaygıları arttırdığını vurguladı.

Akkaya, geçtiğimiz yaz döneminde Beverwijk’te gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybeden İhsan Gürz ile ilgili sorularına bakanlık ve savcılığın verdiği yanıtları tat-min edici bulmadıklarını ifade etti. İOT Başkanı, Hollanda ve Türkiye’deki otopsi raporlarının birbirleri ile örtüşmemesinin, Türk toplumunda kaygıya yol açtığını kaydetti. Son yıllarda sürekli Müslü-manlar arasındaki radikalleşmeye odaklanıldığına vurgu yapan Akkaya, Norveç’teki katliamın aşırı sağcı gruplar arasındaki gelişmelere dik-kat edilmediğini ortaya koyduğunu kaydetti.

PvdA’lı (İşçi Partisi) Avrupa Par-lamentosu üyesi Emine Bozkurt,

Senatoda çoğunluk, Rutte ka-binesinin sosyal ödeneklerde uygulamayı planladığı sert kriterlerin yumuşatılmasını istedi. PVV (Özgürlük Partisi) tarafından dışardan destekle-nen VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) – CDA (Hıristiyan Demokratlar) azınlık hükümeti, sosyal ödenek başvurularında aileleri ile bir-likte yaşayan 18 yaş üstü çocukların gelirlerinin de dikkate alınmasını hedefliyor.Sosyal Ödenek Yasası’nda değişiklik yapılmasına dair tasarının senato tarafından da kabul edilm-esi, çocukları çalışanların ödenek alamamalarına ya da ödenek miktarının düşürülmesine neden

olacak. CDA’lı senatör Gerrit Terpstra ve VVD’li Henk Beckers, çalışma hayatına yeni atılan 27 yaş altı gençlerin bu uygulamanın dışında tutulmalarından yana olduklarını belirttiler. Senatörler, eğitimlerine devam eden 18 yaş üstü gençler konusunda sağlanmak istenen kolaylığın, bu grup gençler için de geçerli olması gerektiğini ifade ettiler. Sosyal ödenek başvurusunda tüm aile fertlerinin gelirlerinden hareket edilmesinin, çalışmaya başlayan gençlerin evden ayrılmalarına neden olacağına ve bunun da sosyal konut pazarında sıkıntılara yol açacağına dikkat çekildi.

Hollanda’da tutuklu iken hayatını kaybeden İhsan Gürz olayını Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nun gün-demine getireceğini açıkladı. Bozkurt Türkiye’nin haklı olarak, sürekli AB dışı ülkelerdeki insan hakları ihlaller-ine dikkat çeken Avrupa Birliği’nden, kendi içinde yaşanan ihlallerin üzer-ine gitmesini beklediğini ifade ederek, Avrupa Birliği’nde cezaevi koşulları, tutukluların insan haklarının ihlali ve gözaltında ölümler konularını Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nun gündemine taşımaya hazırlandığını kaydetti.

“Türk toplumunda kaygı artıyor”Sosyal ödeneklerde planlanan sert kriterlerin yumuşatılması istendi

21 günlük zorunlu eğitim kalkıyor, ancak döviz miktarı da 10 bin euroya yükseltilmek isteniyor. Başvurusunu Askerlik Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı yürürlüğe girmeden yapanlar 5.112 euro ödeyecekler ve zorunlu eğitime de katılmayacaklar

ağır olacaktır.”Aydın Akkaya, Hollanda’daki Türk ailelerin üçte birinin yoksulluk sınırı ya da buna yakın bir gelir düzeyine sahip olduğuna dikkat çekerek, “Ağır bedel ödemek zorunda olan gençler-imizin, iyi bir eğitim ve iş çabaları olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle Hollanda’da Türkler İçin Danışma Kurulu olarak TBMM’ nin kanun tasarısını yeniden gözden geçirmesini ve dövizle askerlik bedelinin yük-seltilmesine karşı çıkmasını istiyoruz” dedi.

bulunmasının istenemeyeceğini kaydetti.

Rutte kabinesinin ülkede kaçak bulunulmasının suç sayılmasını öngören bir yasa tasarısı üzerinde çalıştığını hatırlatan Ejder Köse, “Bu tasarı henüz yasallaşmadan Türk vatandaşları için geçerliliğini yitirmiştir” dedi.Köse, üzerinde çalışılan yasa tasarısının kaçak yabancıların hapis cezasına çarptırılmalarını öngördüğüne dikkat çekerek, “Hapis cezası planının arkasında yatan asıl neden, yakalanan yabancının kamu güvenliğini tehlikeye soktuğu gerekçesiyle istenmeyen kişi ilan edilebilmesiydi. Buna göre, kaçak olduğu için yakalanıp Hollanda’dan atılan bir yabancı 10 yıl boyunca hiçbir AB ülkesine giremeyecekti” ifadesinde bulundu.

[Haberler: www.interajans.nl]

Page 38: editie 165

383838 bİz İm sayfabİz İm sayfabİz İm sayfa KASIM|NOVember 2011

Henk Kamp: “Ödenek alanlar işi kabul etmiyorsa, bunu maaşlarında hissedeceklerdir.”

Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Henk Kamp (VVD) 2013 yılından itibaren yürürlüğe girecek olan yeni kural-larda, ödenek alan ve çalışmak iste-meyen veya kötü alışkanlıklarından vazgeçmeyen kişilerin daha sıkı olarak kontrol edileceğini ve iş bulmak için yeterli derecede çaba göstermeyen kişilerin maaşlarında kesinti yapılacağını açıkladı. Polonya’dan işçi getirmek yerine, ödenek alan kişilerin bu işlere yerleştirilmeleri gerektiğini belirten Kamp, Hollanda’da ödenek alan ve iş arayan birçok kişi olmasına rağmen, özellikle limanda veya tarım sektöründe aktif olan birçok şirketin, yurtdışından eleman getirmek zo-runda kaldığına dikket çekti.Alınacak sıkı tedbirler ve sağlanacak yeni imkânlar sayesinde bu kişilerin işe yönlendirileceğini açıklayan Bakan, buna örnek olarak Westland bölgesinde faaliyet gösteren seralar-da çalışabilecek kişilerin, iş yerine götürmek için minibüs ayarlandığını veya kıyafet konusunda sıkıntı çeken-ler için ise yardım edildiğini belirtti. Kamp, “Eğer iş varsa bu kişilerde işe gideceklerdir, yoksa ödeneklerinden kesilecektir.” dedi.Diğer taraftan Belediyeler, enerji kurumları, UWV gibi birçok kurum ve kuruluş önümüzdeki yıldan itibaren ortak çalışacak. Hükümet;

birbirine bağlanan bu sistemler sayesinde, özellikle ödenek alan ve dolandırıcılık yapan kişilerin daha kolay ortaya çıkartılabileceğini savunuyor. Sosyal İşlerden Sorumlu Bakan Yardımcısı Paul de Kroon tarafından bu gün meclise sunulan yeni yasa tasarısı kabul edilirse, hükümet kurumları ve özel kurum-lar, hiç bir engelle karşılaşmadan birlikte hareket edebilecek. De Kroon tarafından bu yılın içerisinde önerilen tasarıda, ödenek konu-sunda dolandırıcılık yapan kişilerin yakalanması için tüm sistemlerin ortak çalışması hedeflenmişti. Ba-kan yardımcısı tarafından bugün meclise sunulan değişiklik, Bölgesel Dolandırıcılık Platformu Başkanı ve aynı anda Utrecht Belediye Başkanı olan Rinda den Besten ve diğer 30 belediye başkanı tarafından da destek görüyor.

Belediyelerde neler değişecek:2012 yılından itibaren yürürlüğe girmesi düşünülen bu yasa sayes-inde, ödenek için başvuru yapan bir kişinin aynı anda eğitim bursu alıp almadığı da araştırılabilecek. Bunun yanı sıra örneğin Sosyal Hizmetler Kurumu, bir kişi hakkında Kadastro’dan kayıt incelemesi yaparak, bu kişinin şehir dışında başka bir yerde taşınmaz malı

olup olmadığını öğrenebilecek. Rinda den Besten konu hakkında yaptığı açıklamasında “Verilen Sosyal ödenekler, sadece ihtiyacı olan kişilere veriliyor. Bu yüzden bu konuda dolandırıcılık yapan kişilerin ortaya çıkması gerekiyor.” dedi.UWV kurumunda da durum aynı:Belediyelerin yararlanacağı bu olanak, UWV kurumu için de geçerli olacak. Örneğin WW ve WAO/WIA ödeneği almak için başvuru ya-pacak bir kişi hakkında veya SVB tarafından ödenen AOW ödenekler-inde, bu kişinin kullandığı elektrik ve su miktarı dâhil birçok konuda bilgi edinilebilecek. Bu sayede; ödenek alan kişinin, tek başına oturup oturmadığı da kontrol edilebilecek. Yapılacak bu yasa değişikliği sayesinde UWV kurumunun her araştırmasında değişik kurumlarla anlaşma yapmasına da gerek kal-mayacak.

Hollanda Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Henk Kamp, ödenek alan ve önerilen işleri kabul etmeyen kişilerin 2013 yılından itibaren daha sıkı bir şekilde ele alınacağını belirtti. Kamp, “Ödenek alanlar işi

kabul etmiyorsa, bunu maaşlarında hissedeceklerdir.” dedi.

HABERTURUHABERTURUHABERTURUBaşkonsoloslukta yoğunluk sürüyorROTTERDAM – Askerlik Kanunu’nda yapılması öngörülen değişiklikler nedeniyle askerlik başvurusunda bulunmak isteyen gençlerin akınına uğrayan Rotterdam Başkonsolosluğu’nda yaşanan yoğunluk devam ediyor. Vatandaşlara, acil olmayan nüfus, pasaport gibi dövizle askerlik dışındaki işlemlerini 5 Aralık Pazartesi gününden sonraya ertelemeleri çağrısında bulunuldu. Dövizle askerlik başvurusunda bulunmak isteyenler için listeler hazırlandığını bildiren yetkililer, bu listelerin dövizle askerlik işlemlerinin mevcut Askerlik Kanunu’na göre yapılacağına dair herhangi bir taahhüt içermediğini, listelerde adı geçenlerin işlemlerinin sıraları geldiği tarihte geçerli olan kanuna göre yapılacağını kaydettiler.

Türkiye karşıtı önergeler reddedildiLAHEY – SP (Sosyalist Parti) milletvekili Harry van Bommel’in, Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik ilişkilerin 400’üncü yılı kutlamaları çerçeves-inde hükümetten Türkiye’ye “Ermeni soykırımını” kabul etmesi için baskı yapmasının istenmesini içeren önergesi, yapılan oylamada reddedildi. PVV (Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders’in, 400’üncü yıl kutlamalarının iptal edilmesini ve Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerinin durdurulmasını içeren önergeleri de çoğunluk tarafından reddedildi.

Belediyeden kaydını sildirmeyene cezaLAHEY – İçişleri Bakanı Piet Hein Donner, bir başka ülkeye yerleştiği halde belediyenin nüfus dairesindeki kaydını sildirmeyenlerin 325 euroya kadar para cezasına çarptırılmalarını istiyor. Kaydın sildirilmesi zorunluluğunun birçok kişi tarafından bilinmediğine işaret edilerek, para cezasının Kişisel Bilgiler Temel Kayıt Yasası’nın yürürlüğe girmesinin beklendiği 2013’ten itibaren uygulanabileceği belirtildi.

Ödenekli sayısı düştüROTTERDAM – Rotterdam Belediyesi, sosyal ödenekli sayısının 1345 kişilik azalma ile 33 bin 450’ye düştüğünü açıkladı.

Yaz tatili 6 haftaya iniyorLAHEY – Eğitim Bakanı Marja van Bijsterveldt’in ortaokul ve liselerde yaz tatili süresinin 7 haftadan 6 haftaya indirilmesini öngören yasa tasarısı, koalisyon ortakları VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) – CDA (Hıristiyan Demokratlar) ile azınlık hükümetini dışardan destekleyen PVV (Özgürlük Par-tisi) ve muhalefetteki küçük sağ partilerden SGP’den (Kalven Yanlısı Siyasi Parti) oluşan çoğunluk tarafından kabul edildi.

Page 39: editie 165
Page 40: editie 165

t: (013) 467 52 67 @: [email protected]/BenimsigortaMm: 0653 444 155BenimsigortaM.nl Agis, CZ, Delta Lloyd ve VGZ acentesidir.

2012 Primlerinde

Sadece Bizde indirimindirimindirim

%%%121212121212121212121212%12%%%12%12%12%%%12%

Basis : %6, Aanvullend : %12, Tandarts : %12

5 Kisilik bir Ailenin Yıllık Saglık Sigortası Prim Tasarrufu´˘

€700 kadar

€204,4428,1643,12

18 yasından büyük genç

€97,68€11,60€10,60

ile

Basis :AV Compleet :

Tand Compleet :

2 kisilik aile´ ´

Basis :t@ke2 :

t@nd250 :€€

18 yasından küçük çocukların primleri ücretsizdir. Yukarıda belirtilen primler, aylık primlerdir.´

sayfamızı Like edin, Her hafta yapılacak çekilis ile €100 Kazanma Sansını Yakalayın!

´ ´