Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Erciyeş'in Ağırnas'tan gorunuşu
(Ressam Ahmed Çalışel 1955)
Süleymaniye'nin bu resimdeki dış lıatlariyle, Ağrınas'tan Erciyeş'in görünüşündeki silueti ilgiyi çekecek durumdadır (Foto: Prof. Dr. Fazıl Noyan)
Y. Mimar Ali Saim Ülgen'in relevelerinden
İÇİNDEKİLER
T. Emlak Kredi Bankası Genel Müdürünün Önsözü .
Giriş.
I - MİMAR SİNAN'IN HAYATI (1490? - 1588)
1 - Doğduğu yer ve çevresi, ilk ilham kaynakları .
2 - Sinan'ın çocukluğu ve gençliği: 22 yaşına kadar romanı 1490 - 1512)
3 - Sinan'ın resmi hayatı . a) Sinan devşirme olarak gittiği İstanbul'da
Enderun talebesi, yeniçeri (1512 - 1538) b) Sinan Mimarbaşı (1539 - 1588)
4 - Sinan devrinde yazılm;ı.ş eserler .
5 - Nakkaş şair Sai Mustafa Çelebi'nin Tezkeret-ül ebniyesi. Sinan'ın manzum hayat hikayesi ve bina olunan eserlerin listesi
6 - Sinan'ın vakfiyesi
7 - Sinan'ın ölümü
8 - Sinan'ın sanat'ı üzerine
9 - Türk Tarih Kurumunun Sinan ve eserleri üzerindeki çalışmaları .
10 - Mimar Sinan abidesi .
11 - Emlak Kredi Bankası'nın yaptırdığı Sinan Heykeli
12 - Mimar Sinan konusunda yazışmalar Netice Bibliyografya Endeks Resimler
s. 5- 6
7
9-11
11-23
23-24
24-27 27-33
33-38
38-52
52-57
57-58
58-62
63~6
66-69
69-71
72-77 78-79 80-81 83-88 XLilI
3
ÖN SÖZ
Bankamız neşriyatı olan bu kitabın hazırlanması fikri, bize yapılmış bir çağrıdan doğdu.
"Türk Mimarlar Derneği SİNAN İcra Komitesi"nce Türk Mimarisinin dehası olan Koca Sinan'ın 380 inci ölüm yıldönümü vesilesiyle yapmayı tasarladıkları anma hazırlıklarına katkıda bulunmamız isteniliyor idi.
Bankamız gibi, Büyük Mimarın ölümünün 380 inci yıldönümünde yapılacak olan anmalar için kıymetli fikirlerinden yararlanılması düşünülmüş olan değerli Prof. Dr. A. Afet İnan, bilinen hatırşinaslığı ile kendilerinden KOCA SİNAN için bir kitap hazırlamalarının istenildiğini belirterek, bu Büyük Türk'ün hatırasına
hürmeten 1956 yılında Bankamız yayını olarak bir kitabının basıldığııu ileri sürerek, iznimizi istihsal nezaketini göstermişlerdir.
Bu nazik davranışları önsözümün başında da belirtmiş bulunduğum fikrin doğuşuna vesile oldu.
Gerçekten, ATATÜRK'ün kendi el yazıları ile 2/VIII/1935 tarihli, saat 22,50 işaretli SİNAN'm heykelini yapınız emirlerini yerine getirmeyi ödev bilen Bankamızın Ankara'da Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi önüne yaptırmış olduğu Mimar Koca SİNAN'ın heykelinin açılışı münasebeti ile Sayın Prof. Dr. A. Afet İnan tarafından hazırlanmış bulunan muhtasar bir kitap, o yıl Bankamızın yayını olarak bastırılmış bulunmakta idi.
Memleketimizin imarında çok yönlü görevler yüklenmiş olan Türkiye Emlak Kredi Bankası'nın Türk Mimarlığı ve Türk Mühendisliği alanında yapılacak her türlü çabaların destekleyicisi ole ması tabiidir.
Kaldıki, Türk Mimarlığının dehası, sembolü ve eserleriyle gelecek yüz yıllar için dahi Büyük Hocalık vasfını devam ettireceğinden şüphe olmıyan Koca SİNAN'ın, her vesile ile anılışında Türki-
5
ye Emlak Kredi Bankası olarak bizlere düşecek görevleri yapaca· ğımızı belirtmeyi gereksiz sayıyorum.
Bu anlayışla, değerli Prof. Dr. A. Afet İnan'ın hatırşinaslığım bizi göreve çağırma anlamına aldığımızı kendilerine şükran ve min· net hislerimizle açıklamak isterim.
Tarih, tarihe hizmet etmiş olanları anmak, onların yaşantılarını belgelendirmek ve onların eserlerini değerlendirmekle meydana gelir. İşte Bankamız da bu yayını ile Türk Mimarlık tarihine hizmet etmenin mutluluğunu duymaktadır.
Emeği geçenlere ve özellikle Sayın Prof. Dr. A. Afetinan hanımefendiye teşekkürlerimizi sunarken 380 inci ölüm yıldönümünde adını andığımız Koca Mimar SİNAN'ın Türk mesleğindeki mensuplarını saygı ile selamlarız.
9 Nisan - 1968, Ankara Genel Müdür Hayri Seçkin
GİRİŞ
:Mimar Koca Sinan, XVI. yüzyıl Türk dünyasının, sanatkar mimar-mühendisidir. O, Türk yurduna, idealinde tasarladığı, en büyük mimari eserleri bina ederek hediye etmiştir. Onun şahsında, bütün bir asrın mimarlığını ve yapıcılığını görmek mümkündür.
Sinan, şüphe yok ki, devrinin yaratıcı bir sanatkar dehası idi. Fakat onu, asırların derinliklerine giden Türk ve dünya mimari eserlerinin varisi ve kendi asrının Türk kudreti ve yapıcılığının da bir sembolü olarak görmek lazımdır.
O, XVI. asır Türk-Osmanlı varlığının içinde, kafasında hayalen çizdiği eserleri, madde ve şekil haline getirme talihine erişmiştir.
Türk ülkelerinde, Türk üslübunu yaşatan, sağlam ve sanat değeri olan eserler vermiştir. Sinan ve kendisiyle beraber çalışan mimar, mühendis ve bütün sanatkar ve işçileri, kendilerini nesiller boyunca yadettirecek abideler bırakmışlardır.
O, bir Türk dehası olarak Türk'e şeref, cihana ise medeni eser veren bir sanatkar olarak tarihte yer almıştır. Medeniyet eseri vücuda getiren her fert ve millet, elbette bütün nesiller tarafından tebcil edilmiye layık olur.
Sinan üzerine pek çok eser yazılmıştır. Beni şahsen bu mesele üzerinde çalışmaya teşvik eden amil, Mimar Sinan'ın medeniyet eseri vücude getiren bir şahsiyet olarak XVI. asır Türk dünyasında en büyük yeri işgal ettiği içindir.
Bu kitabımın bir kısmı, 1956 yılında Emlak Kredi Bankasının yaptırdığı Mimar Sinan heykelinin Ankarada dikilişi münasebetiyle basılmıştı. Şimdi aynı Banka, daha genişletmiş ve ilaveler yapmış olduğum bu kitabımı, Sinan'ın 380 inci ölüm yıldönümü vesilesiyle yeniden basıyor. Banka'nın Sayın Genel Müdürüne ve yöneticilerine bilhassa teşekkür ederim. '"Türk Mimarlar Derneği"nin Sinan üzerindeki çalışmalarına bu suretle katılmayı kendime bir ödev saydım.
Şubat 1968 Prof. Dr. A. Afetinan
7
1 - MİMAR KOCA SİNAN'IN HAYATI (1490? - 1588)
Mimar Sinan, Türk-Osmanlı devrinde yaptığı eserlerle ün salmış, büyük bir şahsiyettir. Onun bizzat imza ettiği mimari eserler, kurduğu mimari okula dayanarak yapılanlar, XVI. asır Türk medeniyetinin en değerli medeniyet kalıntılarıdır. Mimar Sinan bir bakıma Türk mimarlığının sembolü olmuştur. Uzun ömrünün verimli senelerinde biz Türklere övünülecek eserler vermiş, dünya sanat hayatına da en büyük katkıda bulunmuştur. O, asrının büyük adamı olarak daima anılacaktır.
1 - Mjmar Koca Sinan'ııı doğduğu yer ve ~evresi ilk ilham kaynaklan
Türk-Osmanlı devrinin Koca Sinan'ı diye anılan dahi mimarımızın hayatı üzerinde, bir çok yazılar, kitaplar neşredilmiştir. Hemen hepsinde Sinan'ın çocukluk devrine ait az bilgi vardır. Onun 22 yaşına kadar Kayseri'nin Ağırnas köyünde geçen hayatı hakkında hemen hiç bir şey bilinmiyor. Büyük şahsiyeti için, bu devrelerine ait tarihi vesikalar maalesef elimizde yoktur. Yalnız doğduğu yeri biliyoruz1.
Bununla beraber Sinan'ın doğduğu senelerde Kayseri bölgesinde yaşıyan insanların örf ve adetlerine ait bilgilerle, bu halkın öz Türkçe adları mahkeme sicillerinden çıkarılmıştır. Karagöz, Aydoğan, Aydoğdu, Yağmur, Kumru, Arslan, Kaplan, Kaya, Karyağdı, Çakır, Timur, Paşabey, Sarı, Karaca, Yürür, Kuru, Karakoç, Gülistan, İnci, Çakmak, Doğan, Suna gibi. Bu kabilelerin çeşitli tarihlerde, hatta Bizans hakimiyeti zamanında doğudan Avrupa yolu ile gelen hıristiyan veya müslüman dinini kabul etmiş Türkler olduğu ise tarihi bir hakikattir.
(1) İstanbul Başbakanlık Ar§ivi No. 23, Mühimme defteri, sahife 238, evrak No. 513.
9
Sinan'ın aile hayatında sadece dede ve babasının adları bilinmektedir. Dedesi dülger (neccar) Doğan Yusuf Ağa, babası Katip Abdülmennan.
Sinan'ın vesikasızlık yüzünden çocukluk devrelerine temas etmek isteyen yazarlar, onun dedesine çıraklık ettiğini tahmin etmekle beraber sadece köyünde kümes, çardak ve su arkları yapmış olabileceğini düşünmüşlerdir1 •
Diğer bazı sanat tarihçileri ise, Selçuk eserlerinden mülhem olabileceğine işaret etmekle beraber, İstanbul'daki Bizans mimarisinin tesiri altında kaldığım veyahut Türk-Osmanlı mimarisinin bir tekamülünü gösterdiğini söylemişlerdir.
Bu nazariyelerin hepsi üzerinde, sanat tarihi bakımından bitaraf, esaslı ve objektif tetkiklerin yapılması lazımdır.
Çünkü Sinan, Selçuk eserlerinin en kesif bulunduğu bir muhitte doğmuş, İstanbul'a devşirme olarak gitmiş, Enderun'da talebe olmuş ve Türk ordularında vazifeli olarak, doğuya, güneye ve batıya seferler yapmıştır. Kendisi bütün bu gittiği yerlerde pek çok mimari eser görmüş ve tanımıştır.
Diğer taraftan, asıl önemli olan cihet, Sinan'ın doğum bölgesi olan Kayseri çevresinde, bugün dahi bütün güzellikleriyle duran Selçuk abidelerinin bulunmasıdır.
Ayrıca bu Orta Anadolu'nun tabii manzaralarından Erciyeş
(3916 m.) dağının heybetli silueti de buraya hakimdir.
XVI. asrın büyük Türk mimarı, böyle bir bölgede gözlerini dünyaya açmış (Ağırnas) en heyecanlı çocukluk ve gençlik çağını bu yerlerde geçirmiştir. İşte tarihi bilgilerimiz budur.
Şimdi 22 yaşına kadar Sinan'ı, burada sadece kümes, çardak yaparken mi veya su arkı açmak için uğraşırken mi tasavvur edelim? Yoksa Onu, bu muhteşem Selçuk eserlerinden mülhem olabileceği üzerinde mi duralım? Kendi düşünceme göre bu ikinci görüşü kabul ederek onun üzerinde işlemenin yerinde olacağını sanıyorum.
(1) "Kayseriden gelen, Atmeydanındaki saraya verilen devşirme çocukları
içinde, Kayseriye tabi Kesi nahiyesinin Ağırnas köyünden, daha çocukluğunda mimarlığa özenmiş, vatanının bağlarında ve bahçelerinde su yolları yapmak, kümesler vücuda getirmekle istidadını göstermiş, yirmi üç yaşlarında bir genç vardı. Bu genç, Sinan bin Abdülmennan tesmiye edilmişti". Ahmed Refik - Mimar Sinan, S. 9-10. Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1931.
10
! 1
Çeşitli tarihlerde, bu çevredeki Türk abidelerini tetkik ederken Sinan'ın ilham kaynağını, bu eserlerde görür gibi olmuştum.
Onun doğduğu köye de gittim ve Ağırnas'ı gördüğüm şekilde bu kitabımda tasvir etmek istedim. Orada tanıdığım Sinan'ın akrabalarından olduklarını söyleyen Taşçıoğullarından Ahmed Öztaş ve ailesini kendi inşa ettikleri üç katlı taş binaları içinde, yaşayışlarına şahit oldum. Bu köyden etrafıma baktığım zaman gördüğüm manzaranın, çocuk ve genç Sinan'a yapacağı tesiri düşündüm. Nihayet, dedesi dülger Doğan Yusuf ağa'ya Sinan'ın çıraklık ederek, Kayseri bölgesinin Türk-Selçuk eserlerini, tamir etmiye gitmiş olacaklarını tasavvur ettim.
Böylece ilk ilham kaynaklarını bu çeşitli Türk-Selçuk eserlerinde bulmak istedim. Bu bir tahmindir, fakat hakikate uygun bir tahmin olduğunu sanıyorum. Sinan bunlardan m.ülhem olmuşsa da onları taklid etmemiştir. O yaratıcı bir sanatkar olmuştur.
İşte bu fikre göre Sinan'ın bu devrini tarihi bir roman üslftbu ile ve kendi gördüğüm yerleri tasvir ederek canlandırmak istedim.
Bu devrenin tarihi tahmini olarak 1490 veya 1491 de başlar ve 1512 de biter.
2 - Sinan'ın Çocukluğu ve Gençliği, 22 yaşına kadar Sinan'ın Romanı (1490-1512)
XV. asrın 1490 yılı mayıs ayının ılık ve berrak günlerinden biri. Orta Anadolu'da Kayseri sancağının Kesi nahiyesine bağlı Ağırnas köyünde1, marangoz Doğan Yusuf ağa işi başında idi. Doğan Ağa, daldığı işinden oğlu Abdülmennan'ın :
- "Müjde oğlum doğdu" diyen sesiyle irkildi. O bu günlerde bir torun bekliyordu. Bu söz üzerine işini bırakan dede ve baba evlerinin yolunu tuttular. Yokuşu adeta koşarcasına inen bu iki kişi, konuşmuyorlardı, fakat her ikisinde de sevinçli bir heyecanı görmemek mümkün değildi. Bütün köylüler, ne çabuk da bu doğum haberini almışlardı. Dede ve baba yol boyunca "Göz aydın, uzun ömürlü olsun" dileklerine cevap vere vere evlerine ulaştılar. Sinan'ı kundağı içinde dedesinin kollarına verdiklerinde, sevinç yaşlarından iki damlası, yeni doğan yavrunun yüzünde kurudu.
(1) Ankara, Kuyudatı Kadime Ar§ivi No. 136, Yaprak 126, defteri mufassalı Kayseri.
11
29 Mayıs 1490, Doğan Yusuf Ağa'nın ailesi için bir sevinç günü olmuştu.
Sinan Türk-Osmanlı İmparatorluğunun bir tebaası olarak nüfus kütüğüne kaydedilmiştir. O gün İstanbul'un Fethinin 37. yıldönümü idi. Büyük Fatih Mehmed'in ölümü üzerinden dokuz yıl (1481) geçmiş, Osmanlı Devletinin başında II. Bayezit hükümdar bulunuyordu. Bu tarihlerde Anadolu birliğinin başında, siyasi hakimiyeti, Türk-Osmanlı İmparatorluğu temsil ediyordu.
Sinan'ın doğduğu yıl, XVI. asrın büyük Türk coğrafyacısı ve denizcisi, Amerika'nın ilk haritalarından birini yapan (1513) ve Türk donanmasında Amiral olacak olan Piri Reis (1470-1554) Akdeniz limanlarında ilmi tetkikler yaptığı korsanlık hayatını yaşıyordu.
Türk korsanları, 1490 yılının yaz aylarında Sicilya, Sardunya, Korsika adalarına, Fransa sahillerine, yirmi yaşında bulunan Piri Reisin de bizzat iştirak ettiği, seferler yapmakta idiler1 •
Diğer taraftan yine aynı yıllarda, yani 3 ağustos 1492 de, Cenovalı Kristof Kolomb, Amerika'yı Avrupalılara tanıtacak ilk seferine çıkmıştı. İtalya'nın dünyaca meşhur olacak ressam, heykeltraş ve mimarı Mikel Ange (1475-1564), Sinan'ın doğduğu sene 15 yaşını sürüyordu.
İşte, medeniyet tarihinde dünyaca meşhur olanlardan bir kaçı, Sinan'ın hemyaşları bulunuyorlardı. Bu isimler sadece mensup olduldarı milletlere değil, cihana eser veren şahıslar olarak tarihe geçmişlerdir.
Bu panoramadan sonra, şimdi biz Sinan'ın doğduğu yere dönelim.
Ağırnas, yapı için işlenecek taşı bol, gür suların aktığı ve Erciyeş dağının oradan en haşmetli göründüğü bir köydür.
Ağırnas XV. asırda da bir köydü. Burası Erciyeş dağından
Kayseriye n~'Zaran daha uzak ve daha yüksekte bir kayalık tepedir. İnişli yokuşlu kayalık bir arazi üzerinde, bugün yontma taşlarla yapılmış evleri bulunan bu köyün, gür ve berrak sularının aktığı çeşmeleri, Erciyeş'in karlı zirvelerine karşıdır. Bu soğuk sular, yazın sıcak günlerinde dahi adeta Erciyeş'in karlarının soğukluğunu akıtır gibidirler. Bugün toprak ve kaya üzerinde yükselen evlerin, öylesine karanlık yeraltma uzayıp giden kemerli, kubbeli dehlizleri ve
(1) Piri Reis - Kitabı Bahriye. T. Tarih Kurumu, No. 2, İstanbul, 1935.
12
odaları vardır ki, bir iki nesil önce Ağırnaslı aileler hep buralarda yaşarlarmış.
Küçük Sinan da, bu evlerin sakinlerinden biri olarak büyümeye başlamıştı. Fakat onun evden dışarı, gün ışığına çıktığı zaman, gözlerini dolduran manzara şudur :
Erciyeş'in daima yaz kış karlı, gök yüzü ile boy ölçüşen zirveleri, kah pırıl pırıl çocuk Sinan'ın gözlerini kamaştırmakta, kah bulutları delen sivrilikler tabiatın eşsiz haşmetiyle görülmektedir.
Sinan böylece bu dağın güzel, büyüleyici ve ilham verici manzarasiyle gözleri, fikri dolarak büyümektedir. Fakat sadece bu kadar da değil. Erciyeş'in sivrilikleri eteğinde, Kayseri düzlüğünden sonra uzanan ve adeta düz hat halinde sıra tepeler üzerinde yığma tümülüsler bulunmaktadır. Bu yuvarlak yükseklikler, uzaktan adeta kubbeler gibi şekiller gösterirler. Bunlardan bir tanesi Erkilet tepesinin tümülüsüdür. Onun üzerinde, mermer oymalı ışlemeli cephesi ile en güzel bir Selçuk binasının bulunduğu yerdir. Bu binanın Erciyeş'e karşı, adeta onun ebedi beyazlığına bir nazire olarak, mermer beyazlığı hakimdir, ve bu da güneşin şualariyle uzaktan zaman zaman parlamaktadır. İşte biri tabiat harikası, diğeri insanların zeka ve sanat eseri olarak vücude getirilmiş iki ayrı manzaraya, baka baka çocuk yaşını tamamlamıya çalışan Sinan'ın, ilk göz hafızasına işleyen bunlar olduğuna hiç şüphe edilemez. Ağırnaslılar meşhur
taşçı ustasıdırlar. Tabiatın kendilerine bahşettiği bu iptidai maddeyi en iyi olarak işliyorlar ve yalnız köylerinde değil, civarda da binalar yapmıya gidiyorlardı.
Bir yaz günü, Sinan ve dedesi Doğan Yusuf ağanın uğrak yeri, ahşap kısımlarını tamir edecekleri Karatay kervansarayı olmuştu1 •
Küçük Sinan burada dedesine bir yardımcı olamadı. Çünkü, o bu çorak ovada, göklere yükselen taş abide karşısında hayran ve sessiz kalmıştı. Koşan, hareket eden, iş gören çocuk yerine, düşünen ve dalgın gözlerle sadece bakmak isteyen bir hali vardı. Dedesi, sual dahi sormıyan torununa bir şeyler anlatmak istemişti :
- Bu yapı cetlerimiz Selçukluların eseridir. Onlar da bizim gibi doğudan geldiler. Burada yerleştiler, bunları yaptılar, bizlere bıraktılar" diyordu.
(1) Bu kervansaray, Konya Selçuklularından Vezir Celaleddin Karatay tarafından Keykubat oğlu ikinci Keyhüsrev'in zamanında (H. 638 M. 1240) yaptırılmıştır.
13
Karatay kervanlara durak ve dinlenme yeri olarak yapılan bir saraydı. Fakat nasıl bir saray? Kalın yontma taşlarla örülmüş aşılmaz kale duvarları içinde, bir avlu etrafında sıralanmış; her ihtiyaca cevap veren bir saray; cami, hamam, insanların yatacakları yerler, eşyaların konulacağı ambarlar, develerin veya diğer hayvanların barınacakları taş sütunlu yüksek tavanlı kemerli kısımlar. Öylesine tertipli, planlı ve muntazam yapılmış bir bina manzumesi! Muhteşem kapısı, Selçuk mimari üslubunun baha biçilmez bir eseri idi. Dönüşte, dede ve torun atları üzerinde giderken, Sinan arkada kalan, bu yapı siluetinin tarafından gözlerini ayıramıyordu.
Sinan, bu Türk-Selçuk abidesinden çok hoşlanmıştı. İşleri bitip gitmek zamanı gelince oradan ayrılmak istemiyen bir hali vardı.
Şimdi de, yol üzerindeki Melik Gazi türbesine ve camisine gitmek için yol almışlardı.
Tabiatın haşin kayalıklı zirveleri altında suların coşup aktığı
bu yere geldiklerinde, Sinan hala, Karatay Kervansarayının yüksek taş duvarları ve iç yapısındaki, kalın destek sütunların tutup yükselttiği ihtişamla, benliği dolu idi. Orada neler yoktu. Bir kere daha hayalinde düşündü. Aynı bina içinde her şey düşünülmüş ve planlaştırılıp yapılmıştı.
Dedesi Doğan Ağa, bu yeni geldikleri yerde Melik Gazi Türbesi camisinde1 bildiklerini torununa tekrarlıyordu. Sinan burada tabiata hayran olmuştu, yeşillikler ve çağlayanlar arasında yokuşu tırmandılar. Türbe ve caminin olduğu yere geldikleri zaman, küçük delikanlı, yeni bir aleme girdi. Burası Karatay gibi ağır haşmetli bir bina değil, ona nazaran küçük, ayrı ayrı sevimli birer yapı idi. O, burada çevik hareketlerle, dört bir tarafı gezdi, neşelendi. Türbenin dış duvarlarındaki çini ve tuğla ile yapılmış güzel şekilleri çizdi. Bir taraftan da dedesine yardım etti.
Dede ve torun bu yapılarda işleri bitip Ağırnas'a döndükleri zaman İnci Bey kızı Gülistan'ın, Balı oğlu Kaya ile evlenme töreni yapılıyordu2 •
(1) Yeni İmla Kılavuzunda camii camisi diye tesbit edilmektedir (1965). (2) Veçhi tahriri sicil oldur ki, zimmiye Gülistan bint-i İnci Bey nam balığa
meclisi şer'ide ikrar edip dedi ki, hüsn-ü ihtiyarım ile zimin Kaya Bali bin Bali'ya nikah ile varurum diyerek mezbur Kaya Bali, ben dahi kabul ederim deyip mezbure Gülistan'ın babası İnci Beyden rıza talep olundu, mezbur Gülistan kimi dilerse varsın dedikte ve ilah ...
14
Sinan bu düğünde o kadar neşeli ve canlı bir varlık olarak kendini gösterdi ki, bütün köy halkı onda bir fevkaladelik buldular. O, bütün etrafındakilere dedesiyle gittiği Selçuk eserlerinden bahsediyor, tariflerini yapıyor ve benliğinde bu kavme mensup olduğundan büyük bir gurur duyuyordu.
Ağırnas köyünün çocukları, Sinan'ın etrafında toplanmışlar, düğün şenliğine kahkaha ve oyunlariyle en büyük neşeyi katıyorlardı.
Sinan bir ara, en sevdiği arkadaşı Tanrıverdi'ye yüksek sesle :
- Bu sefer dedemle gördüğüm mimari eserleri, bizler de yapamaz mıyız? dersin, Ağırnaslı dostum dedi, iyi bil ki taş işçiliği, yapılara ebedi kalabilen bir kudret veriyor.
Bu sözlere en çok dikkat eden, gelinin babası İnci Bey, genç Ağırnaslılara dönerek :
- Elbette sizler de eserler vereceksiniz, neşeniz, çalışmanız bol, ömrünüz uzun olsun, dedi.
Dede Doğan ağaya yine yol görünmüştü. Kayseri'de marangozluk işleri yapacaktı.
Sinan da beraber gitti ve bu şehirden daha başka ilhamlar almış oldu.
Sinan Kayseri'de artık sadece, tek eser karşısında değil, bir çok yapılar, güzellikler içinde geziyordu. Yanyana camiler, medreseler, türbeler, darüşşifalar, çeşmeler hep burada toplanmıştı. Genç ve dinç delikanlı birinden diğerine koştu. Kapılarındaki işçiliğe hayran oldu. Kemerler altında durdu; insan zekası ve eli neler yapabilmişti!..
Sinan bunlar arasında Honat Hatun imaretini gezmeye gitmişti. Bu türbenin bir tarafı cami diğer tarafı ise medreseye bağlı bir plana göre yapılmıştı. Kalenin dışında, doğu tarafında kurulan bu imaret Selçuk hükümdarı I. Keykubat'ın karısı ve II. Keyhusrev'in annesi olan Malı-Peri hatunun bir tesisi idi. Cami, medrese, hamam ve türbenin teşkil ettiği bu külliye, XIII. yüzyılın (H. 635 - M. 1237-38) tipik mimari örneklerinden olduğu görülüyordu. Sinan bunları ayrı ayrı inceleme fırsatını bulmuştu.
Bir gün, Malı-Peri (Honat Hatun) türbesinin dış kısmında
oturmuş mermerin oyulmuş, işlenmiş, kaideye doğru inen, daralan
15
güzel şekline, istelaktit üslfı.buna bakıyor ve onu toprak üzerine bir değnekle çiziyordu1
•
Kayseri'de arkadaş olduğu Arslan ve Kaplan adındaki iki kardeş Sinan'ın yanına geldiler. Büyüğü:
- "Biliyor musun Ağırnaslı, dedi, biz müslüman olduk. Bundan sonra benim adım Ali kardeşiminki Veli'dir2
• İki kardeş dualar okuyarak, camiye girdiler. Sinan da onları takip etti. Sonra cami yanındaki medresede üçü beraber biraz ders dinlediler.
Sinan çok şeyler öğrenmek istiyordu. Vakıa babası ona köyde iken okuma yazma öğretmişti. Bilhassa onun harikulade zihni hesap kabiliyeti bütün aile ve dost çevresinde bir "darbı mesel" haline gelmişti. Hele resim çizme sanatına diyecek yoktu. Onun elinde, hangi malzeme olursa olsun, hemen bir şeyler çizer ve şekiller meydana getirirdi. Ah! O da bu şehirde bir cami, bir bina yapabilse idi diye, zihninden geçirirken, Tanrıya dileğinin yerine gelmesi için dualar ediyordu. Bu düşünce ile, Malı-Peri türbesinin iki tarafındaki cami ve medreseye, bir kere daha baktıktan sonra, dedesinin iş yaptığı Gevher Nesibe hatun Şifaiye medresesine gitti. Burada da başka iki kardeş beraber çalışıyorlardı. Bunlar Sarmısaklı' dan gelmişlerdi. Doğan Yusuf usta, onlara bazen Nikol, bazan de aynı kimseye Kaya diye hitabediyor, diğer kardeşine de Yahşi diye sesleniyordu3.
Şifaiye yanyana, çifte bir bina idi. Sinan kapusundaki kitabeyi okurken, Gevher Nesibe'yi hayalinde canlandırıyor ve 1206 tarihinden bu yana 300 yıllık bir geçmişin derinliklerine inmek istiyordu (1506). Giriş kapısının yan duvarlarındaki küçük arslan kabartmasına baktığı vakit, taş işçiliğinin bu zarif örneğini de pek beğenmişti.
(1) Daha önceki Osmanlı devri minarelerinde bu şekiller var ise de, Sinan'ın
yaptığı minare şerefelerinin alt kısımları buradaki üsluba ne kadar benzer. (2) "İslami Yusuf odur ki, Erekil meclisi §ere gelüp ikrar edip dedi ki dinden
iraz edip hak Muhammed dinini kabul ettim. dedikte İslamına hükmolunup ismi Yusuf konulup birin ismi Arslan, küçük oğlunun Kaplan olup büyüğüne Ali ve küçüğüne Veli konulup olmağın babalarını İslamına
tabi olmağu hükmolundu." Bunlardan devşirme suretiyle ocağa alınan bir yeniçeri İbni Abdullah oluyor. İslam olmayan, karde§leri ise veledi Çakmak, veledi Doğan diye anılıyor (Sivas 996).
(3) "Kariyeyi Sarmusaklı'da Zimmi Nikel binti Kaya, Karındaşı Babadablus namı diğer Yah§i.
16
İç avluya girdiğinde kemerlerin ahenkli yapılışı üzerinde dikkatini teksif etmişti.
Dedesi torununu, hafif sesle yardıma çağırdığı vakit, o, sesin geldiği tarafa giderek, odalardan birine girdi. Doğan Yusuf ağa :
- Sinan, burası bir şifa yurdudur, hastalara dikkat et, gürültüsüz tamirlerimizi yapalım. Yandaki binada da hekimler derslerini veriyorlar, dedi.
Sinan bu sözlerle yeni bir bilgi edinmişti. Tıp ilminin nazari öğretildiği medresenin yanında, hastalar yatıyordu.
Binanın köşesine yerleştirilmiş Gevher Nesibe türbesi ise, bu binaların kurucusunun hatırasını pek asil bir şekilde yaşatmış oluyordu.
Sinan bu binaların kapladığı sahayı (60X40 m. tahminen) gözden geçirirken asıl medresenin hastahane kısmından daha ufak olduğuna dikkat etmişti. Hastahane (32X40 m.) Medresede iki büyük oda ve bir eyvan, sağ yanda iki oda bir ufak eyvan, önde üç, sol yanda dört oda bir eyvan, yanda hastaneye geçit olan kısım vardı. Hastane ise bundan farklı olarak üç büyük salon bir büyük ve iki küçük eyvandan sonra on üç odası bulunmakta idi. İşte Sinan bu yapı tarzına dikkat ederken, ihtiyaçların bir yapıda nasıl giderildiğini görmüştü.
Planı muntazam bir şekil gösteren çifte binanın dış duvarları kesme taştan yapılmış, inşa tarzı ve kapularındaki oyma ve istelaktitleriyle, Selçuk devrinin şaheserlerindendi.
İşlerinin hafif olduğu diğer bir gün, dede ve torun, "Döner künbeti" ziyarete gittiler1 • Sivri hatlarla, semaya yükselen bu eseri, yeni bir hayranlıkla tetkik eden Sinan, birden başını semaya kaldırmış ve gök kubbesinin yuvarlaklığı içinde, kendisini adeta boşlukta hissetmişti. Erciyeş tepesi beyaz karlariyle, Sinan'a hafif bir serinlik veriyordu. Döner künbetin keskin hatları, gök kubbesiyle rekabet edercesine, Sinan'ın gözünde yuvarlak bir şekil almıştı. Sinan'la beraber künbet de dönüyordu. Biraz sonra kendine gelmiş, elindeki sopa ile yere bu yuvarlıklığı çizmiye başlamıştı, dedesi ona :
- İşte sen de böyle, çizdiğin gibi kubbeli eserler yap, demişti.
(1) Bu türbenin kitabesinde Şah Cihan Hatun yazılıdır. Tarihi kaydedilmediği için tahmini olarak H. 675 olarak kabul edilir. XIII. asır.
17
Fakat genç delikanlı, bu sözün manasını çok seneler sonra Kayseri' deki, Ahmet Paşa (Kurşunlu) camisinin inşası sırasında hatırlıyabilmişti. O daima, şunu düşünmüştü. Erciyeş de bu ki.imbetler gibi semaya sivrilerek yükseliyor, fakat bütün bunlar semanın yuvarlaklığına rekabet edemiyordu.
Sinan ile dedesinin, bir gün Erkilet'e işleri düşmüştü. Ova düzlüğünde yol alırken, Erciyeş arkalarında kalmış, önlerinde sıra dağlar halinde yanyana silsileler uzanıyordu. Bunları Ağırnas'tan bütün çocukluğu boyunca seyreden delikanlı Sinan, önünde gittikqe büyüyen ve semaya mürtesem düşen, yuvarlak toprak yığınından gözlerini ayırmıyordu. Tam tümülüs üzerindeki Erkilet köyünün tepesinde, Selçuk Evine ulaşmışlardı. Burası bir dinlenme evi, bir prevantori um olarak yapılmıştı. Sinan, bu toprak tepenin üstüne çıktığı vakit, derin bir nefes aldı. Burada hava ne kadar da güzel ve hayat dolu idi. Bina, en büyük itina ile yapılmış, büyük yontma taşlarla örülmüş, arka ve yan cephelerinde iki oda, bir ocaklı salon, ön cephede ise bir mihrablı salon ve girişte diğer büyücek bir salonu bulunuyordu. Ön cephe mermer oymalarla süslenmiş bembeyaz bir kapının bakış istikameti Erciyeş'e tam karşı bulunuyordu. Birinde karların ebedi beyazlığı, bu binada ise mermerin işlenmiş harika sanatı, yapıldığı günden beri birbirinin karşısında duruyordu.
Delikanlı Sinan, buradan en büyük ilhamlarını kafasına nakşetmişti. Bu yapıdaki asalet, güzellik ve ahenk içinde teferruata verilen ehemmiyet ise dikkat edilmeğe değer bir mimari üslup idi. Mesela, büyük kemerli ocak içinde yukarıya, çatıya çıkan taş merdiveni yerleştiren Selçuk mimarı, iç görünüşüne öylesine bir şekil vermişti ki, bunda adeta merdiven değil de ocakta mimari bir süs bir ahenk yaratılmak istenmişti.
Bu Selçuk motiflerini Sinan, kendi vücude getireceği Türk-Osmanlı eserlerinde çok mahirane bir tarzda kullanmasını bilmiştir1 •
Böyle merdivenlerin alt görünüşlerindeki Selçuk motifleri sade bu yapıda değil, mesela Niğde'deki camilerde, Aksaray'ın Ağzıkara kervansarayının mescit merdivenleri de böyle süslenmiş ve zarif şekiller verilmişti. Selçukların bütün mimari eserlerinde asırlarca mukavemet edecek bir devamlılık düşünülmüştür. Taşı dantel gibi oyan, akla gelebilecek her motifi şekillendiren, insan ve kuşları da taşa
(1) Ord. Prof. Dr. Süheyl ünverle beraber gezerken bu motifler bilhassa dikkatimizi çekmi§ti. (Haziran 1955).
18
oyan ve nihayet dış ve iç görünüşleriyle insanlara, sanata karşı bir hayranlık duymayı telkin eden yapılardı bunlar. İşte ileride şahaserler vücude getirecek olan Sinan da bu tesirlerle, ilk mimari görüşünün teşekkül ettiğine, hiç şüphe edilmemelidir.
Sinan Erkilet tepesinden Kayseri'yi de seyretmişti. Düzlükteki kale duvarlarını diğer abidelerin siluetlerini uzaktan görmekle de faydalanmıştı. Sivri çadır biçimindeki kümbetler; yakından bilhassa taş işçiliği bakımından seyredilirken daha güzeldi, fakat bu çeşit abidelerin, uzak görünüşleri de hesaba katılmalı idi düşüncesiyle Sinan ve Doğan Yusuf ağa, buradan ayrılmışlardı.
1511 yılının yaz aylarında Sinan, Sultan kervansarayına gitmişti (yapılış tarihi H. 650. M. 1252).
Bu yapı ona ilk çocukluk yaşlarında iken gördüğü, Karatay Kervansarayını hatırlattı. Bu ona nazaran daha büyük ve çok güzel mimari eser olarak tavsif edeceği bir kervansaraydı. Bilhassa dış duvarlarının kale dişleri tarzındaki hatları, yan burçları, giriş kapısındaki büyüklük içinde, ölçülerin ahenkli hesapları, orta açık avludaki kemerler üzerine oturtulmuş, dört köşe mescidine hayran olmuştu. Yine iç avludaki sıra ile sütunlu kemerlerin bütünü, insana huzur, rahatlık veriyordu.
Sinan, bunun çok daha küçültülmüş bir benzerini Kayseri'nin hemen yakınında bulunan Köşk medresede de tetkik etme fırsatını bulmuştu. Köşk medrese Eretne Emirinin (H. 740, M. 1339) karısı
Sülü Paşa hatun için yaptırdığı, köşe duvarlarında dört eyvan bulunan ve bilhassa giriş kapısı üzerinde, ikinci kat odalarını ihtiva eden, bütünü dik dörtgen şeklinde yapılmış bir medrese idi.
İşte, daha bunlara benzer nice binaları, Sinan çocukluk yaşında ve delikanlılık çağında hep dolaşmış, kah dedesine yardımcı olmuş, kah sadece inceleme için vakit geçirmişti.
Yıllar geçiyordu. Kayseri'ye Sinan pek sık gelmiye başlamıştı. 1\\:öyde artık pek az kalıyor, buradaki medreselerde okuyor, yine dedesiyle çalışıyor ve fikri durmadan, bu mimari eserler üzerinde iş
liyordu.
Nihayet o artık yirmi ikinci baharına ulaşmış, görgüsü artmış, bilgisi çoğalmıştı. Sinan kafasında düğümlenen sualleri hala halledememişti. Dedesi, babası, anası her sorduğuna cevap veriyorlardı.
19
Karakeçili veya diğer Türk aşiretlerinin örf ve adetlerinden bahsediliyor, bir çok menkıbeler, hikayeler anlatılıyordu. Bunlar biraz da göç hatıralarına ait bulunuyordu.
Etrafında yaşıyan aileler içinde, kendi öz ana dilinin ahengini taşıyan isimler vardı. Komşularının, tanıdıklarının birer birer adlarım sıralıyordu: Sevindik, Güvendik, Doğan, Timur, Karaç, Tanrıverdi, Budak, Kaya, Yahşi, Bahadır, Barak, İnci gibi1.
Hele köydeki Kumru teyzenin Suna adındaki kızını ne kadar da beğeniyordu. Onun kumral saçlarının çevrelediği güzel yüzünde ve yeşil gözlerinde Gevher Nesibe veya Malı Peri hatunları görür gibi oluyordu. Bir gün Ağırnas'taki çeşme başında:
- Suna, sen benim olur musun, benimle evlenir misin? demişti.
Suna, bu sözü Sinan'dan duyunca elindeki bakraçlar yere düşmüş ve bütün üstü ıslanmıştı. Sinan mahcup, Suna'nın yardımına koştuğu vakit, Kumru teyze birden bire yanlarına gelivermişti.
Sinan, Suna'dan gözleriyle af dilerken Kumru teyzeye de :
- "Yarın annemi size göndereceğim." diyebilmiş ve hemen koşarak oradan uzaklaşmıştı. Yıllar sonra Osmanlı İmparatorluğunun başmimarı olduğunda, Sinan her büyük eserini bitirdiği vakit, Suna'nın bu çeşme başındaki bakışlarının sabitleştiğini bu abidelerinin üzerinde daima hissetmiştir. Hele her yaptığı çeşmeden suları akıttığı vakit, Suna'mn oraya gelmesini özlemiştir. İstanbul'daki Kırk Çeşme su yollarını Kanuni'nin emriyle yaparken, onun lülelerinden akan suları Ağırnas'a da hayalinde yollamamış mıdır?
Yine acaba aynı hatıranın ihyası için o, hayratından birini Ağırnas'ta bir çeşmeye bırakmamış mıdır?
22 yaşındaki delikanlı Sinan on altı yaşındaki Suna'yı çeşme
başında bu ürkek bakışları ve ıslanmış haliyle annesinin yanında bırakıp gittiği günün ertesinde, kendi annesini Kumru teyzeye göndermişti. Dedesi, babası da oğullarına Suna'yı münasip görmüşlerdi. Fakat dedesi Suna'yı başkalarının da istediğini söylemişti.
Sinan'ın annesi, menfi bir cevapla, müteessir olarak eve dönmüştü. Çünkü, Kumru teyze Suna'yı bir kaç gün evvel Güvendik
(1) "Hasan Fehmi Turgal - II. Tarih Kongresi 1937. Zabıtlar: S. 948-962. Ankara 1943.
20
oğlu Timur'a vermek üzere söz kestiklerini, büyük üzüntü duyarak söylemişti. Timur, Suna'nın amca kızının oğlu idi. Bu sözden dönmek olamazdı, çünkü aile içinde büyük kırgınlığa sebebiyet verebilirdi. Kumru teyzenin söylediğine göre, Suna'nın dün geceden beri göz yaşları dinmemişti. Suna kızarmış yeşil gözleriyle Sinan'ın annesine kapıyı açmıştı, fakat bu halini göstermek istemiyen bir tavırla başını önüne eğerek hemen yanlarından uzaklaşmasında bir fevkaladelik olduğunu Sinan'ın annesi anlamamış değildi. İki annenin konuşması karşılıklı üzüntü ile sona ermişti. Ne çare ki iş işten geçmiş, söz Timur'a kesilmişti.
Sinan'ın hayatında ilk büyük üzüntü bu haber oldu. Timur da kendisinin en iyi arkadaşı idi. O, Suna ile mesut ve bahtiyar olacaktı.
Bu ailevi ve hissi hadiseyi takip eden günlerde, 1512 yılında Ağırnas'ta olağanüstü bir hal görüldü, ilk defa olarak Anadolu'dan "devşirme" asker toplanmıya başlanmış ve Sinan'ın babası Abdülmennan'a, bu gidecek kafileye katiplik etmek üzere, vazife verilmişti. O derhal ilk iş olarak oğlu Sinan'ı da bu yolculuğa beraber almıya karar verdi.
Ailenin diğer fertleri şimdilik köyde kalacaklardı.
Yola çıkacakları vakit, dedesi torununa uzun bir konuşma yaparak, şimdiye kadar zaman zaman söylediklerini hülasa etmişti:
- "Payitahta, Padişahımız Selim'e (Yavuz) hizmete gidiyorsun, fakat unutma ki sen sanatkar olarak doğdun, ve öyle yetişirsen burada gördüğün, ölmez eserleri sen de yapabilirsin. Bizim ced kabilelerimiz buralara akınlarla geldi. Neslimizi adlarımızla, ana dili· mizde yaşattık. Şimdi bu Türk soylarının çoğunluğu, İslam dinini kabul ederek medeni eserler yaratıyorlar.
Seni de bu kavme Türk varlığına hizmet eden bir insan olarak görmek isterim" diyerek Sinan'ı alnından öpmüştü.
Sinan kulaklarında akisler yapan bu sözlerle, atına binerken dedesinden ayrılmak ona güç gelmişti. Fakat, ihtiyar marangoz bu yurtta kalmak istemişti.
Kafile, yol uğrak yerlerinde, daha nice kervansaraylarda kalmışlar, kaleler görmüşler, çeşitli türbeler önünden geçmişlerdi. Bu sivri taş külahlar ne kadar da çoktu. Kayseri'nin hemen çevresin-
21
de, biz Türk-Selçuklar, buralarda kaldık, yaşadık, öldük, diye şa
hitlik ediyorlardı.
Delikanlılar kafilesi içinde Sinan, bazen canlı, neşeli, fakat bazen de çok düşünceli ve dalgın görünüyordu. Anasının anlattıklarını hatırlıyarak onun zaman zaman söylediklerini, biribirine eklemiye çalışıyordu. Annesi eski kabile adetlerinden hiç birini unutturmak istemezdi. Ne gariptir ki bunlardan bazılarını ilk gördüğü şekilleriyle, olduğu gibi muhafaza etmek istemişti. Annesinin çocuklarına nasihatleri daima şöyle idi :
- "Biz asil bir kavimden geldik. Bizim büyük analarımız zamanında buraya çok uzak yerlerden, güneşin doğduğu ülkelerden gelmişiz. Bu şimdi yerleştiğimiz yerler de artık bizim oldu, bu yerde kök salmamız, ve bizim olduğuna şahadet edecek eser bırakmamız lazımdır. Çünkü, bizden önce de cetlerimiz hep bu toprağa gelmişler yer yurt edinmişler." Hele :
- "Çocuklarım, bu yurda kök salacak eser yapınız" diyen ince sesini unutmak, Sinan için mümkün değildi.
Sinan, çok sevdiği anasını, kilim dokurken, çevre işlerken tahayyül ediyor, güzel sesiyle söylediği türkülerini, bu yolların rüzgarları içinden işitir gibi oluyordu. Onlar baba-oğul İstanbul'a yerleştikten sonra, anası da gelecekti. Fakat ne vakit?
Yol günlerce, hatta aylarca sürmüştü. Sinan tabiata da aşık idi. Bu yurdun daima değişen güzellikleri içinde, insan elinin yapılarını bulmak, onlara bakmak, şekillerini hatırında tutmak istiyordu.
Nihayet denize ulaşmışlar, İzmit'ten geçmişler, Gebze kalesine gelmişlerdi.
Sinan, denizin büyük enginliğini ilk defa buradan seyretmişti. Bu şirin kasabada neler yapılabilirdi. İşte Sinan ilk defa bu küçük şehirde yapılabilecek şeyleri, hayalinde çizdi (Çoban Mustafa Paşa Camisi ve müştemilatı).
İstanbul, genç Sinan'a bir rüya şehri gibi geldi. Kayseri'deki Erciyeş zirvesinin karları zihninde eriyerek, yayvanlaşarak masmavi bir su kütlesi oluvermişti.
Sinan'a gök kubbesi burada ne kadar biçimli ve toplu halde görünmiye başlamıştı. Deniz ve tepeler, gök ufuklarının hemen içi-
22
ne girmiş btr halde idiler. Genç Sinan, burada evvela tabiatın güzelliklerine hayran oldu. Onun gözleri, bu muhitte renk ile doldu. Kainat, onun başını bütün büyüklükleriyle sarmıştı. Tabiatın bu cazibesinden, ancak etrafındaki gördüğü eserlere baktığı zaman kurtulabilmiştir.
Sinan, daha uzun yıllar yaşıyacağı (1588) eserleriyle imza atacağı bu tabiat harikası İstanbul şehrinin, kendisinde yarattığı bu ilk heyecanı hiç unutmamıştır.
Diğer taraftan, onun 22 yıllık çocukluğu ve gençliği üzerinde Orta Anadolu'dan ve doğduğu bölgeden aldığı ilk ilham kaynakları 98 yıllık hayatında en büyük ve derin izlerini bırakmış olduğunda ise hiç şüphe edilmese gerektir.
3) Sinan'ın Resmi Hayatı
Sinan'ın resmi hayatına ait bilgiler, Onun İstanbul'a gelişinden sonra başlar1 •
Yavuz Sultan Selim'in tahta geçtiği yıl (1512) devşirme usulünde bir değişiklik olmuştur. O zamana kadar devşirme çocuklar yalnız Rumelinden toplanırken, o yıl Anadolu içlerinden devşirmelerin toplanması emredilmişti. Buna uyularak Kayseri bölgesine giden yayabaşılar İstanbul'a kafileler halinde devşirme çocuklar götürmüşlerdir. Her bakımdan seçilerek toplanılan bu çocuklar, İstanbul ve Edirne saraylarında yetiştirilmişlerdir. Ayrıca "Enderunu Hümayun'a" gidenler ise orada çeşitli bölümlerde öğrenim ve eği
time tabi olmuşlardır. İşte Sinan bin Abdülmennan bu Enderuna ayrılanlar arasındadır. Böylece 1512 den sonra Sinan İstanbul'da devletin resmi kurullarında yetiştirilmiştir. Atmeydanındaki Enderunda eğitim görmüş, Yavuz Selim'in, Kanuni Sultan Süleyman'ın seferlerine yeniçeri olarak iştirak etmiştir. Bu seferler şunlardır: Yavuz Sultan Selim zamanında İran ve Mısır (Çaldıran 1514, Mercii Dabuk 1516, Riddaniye 1517) Kanuni Sultan Süleyman zamanında
(1) Mimar Koca Sinan'ın yaşadığı senelerde Osmanlı İmparatorluğunun ba-şında bulunan Padişahlar :
II. Bayezit - 1481 - 1512 I. Selim (Yavuz) - 1512 - 1520 I. Süleyman (Kanuni) - 1520 - 1566
II. Selim - 1566 - 157 4 III. Murad - 157 4 - 1595
23
Belgrad 1521, Rodos 1522, Mohaç 1526, Viyana 1529 ve Alaman seferi 1532. Doğu Güneyde Tebriz - Hemedan, Haziran 1534, Bağdat Aralık 1534 ve İtalya'da Korfu 1537. Buralarda yaptığı eserler takdir edildiğinden Türk-Osmanlı İmparatorluğunun baş mimarlık vazifesini, bizzat kendisi şaheserler vücude getirmek suretiyle, ifa etmiştir. Sinan'ın 1512 den 1588 e kadarki hayatı, resmi vesikaların ışığı altında bilinmektedir. Fakat ne yazıktır ki, Sinan'la çağdaş
olan tarih yazarlarımız, Onun hakkında pek az bilgi vermişlerdir. Mesela Selaniki Mustafa Efendi, başka vakalar üzerine çok teferruata girdiği halde, Koca Sinan'ın hayatını sükut ile geçer. Şair
nakkaş Sai Çelebi bu hale üzüldüğünü şöyle yazar:
Cah.il ve nadanların kadri celil Iiimse eshab-ı dile kılmaz nazar
Marifet ehli ayaklarda zelil Filhakika şimdi ayıp oldu hüner
Fakat bu şikayetlere rağmen, Sinan'ın hayatı hakkında tarih,, çiler fazla bilgi vermemiş olsalar dahi, bu devrede Sinan'ın sanatı takdir edilerek en büyük abideleri, mimari eserleri, vücude getirmek imkanı kendisine verilmiştir. Bizim istediğ·imiz tarihi bilgilerin noksanlığını, bizzat ayakta duran eserlerde fazlasiyle bulmak mümkündür.
XVII. asırda, meşhur seyyahımız Evliya Çelebi ise, her vesile ile Koca Sinan'ın eserlerinden bahsetmekten zevk duymuştur.
Sinan'ın hayat tarihini, bilhassa görgü ve bilgisinin ne suretle inkişaf ettiğini anlamak için, kronolojik bir sıraya göre bilmek daima faydalıdır. Çünkü Sinan, doğduğu, büyüdüğü şehirden çık
tıktan sonra, ülkeler dolaşarak, pek çok ve çeşitli devrelerin mimari eserlerini görme, inceleme fırsatım bulmuştur.
İşte bundan sonraki okunacak yazılar böyle bir hayatın zaman içindeki akışını gösterecek ve Sinan'la beraber bizi de fütuhat seferlerinde dolaştıracak ve Başmimarın, mimari eserlerinin yapılış
safhalarına şahit kılacaktır.
a - Sinan devşirme olarak gittiği İstaııbul'da Enderun Talebesi ve Yeni~ri. (1512 - 1538)
Sinan İstanbul'da Atmeydanında İbrahim Paşa sarayının yarısını işgal eden, Enderun denilen Acemi oğlanlar mektebine girdi (1512). Bu mektepler Edirne sarayında, Yeni sarayda, İstanbul'da ise Galata sarayında, bir dördüncüsü de Atmeydanında idi.
24
Devşirme çocuklar evvela boylarına göre bir sıralamaya tabi olurlar; bilgileri ve terbiyeleri dikkate alınarak bu mekteplere yerleştirilirlerdi. Türkçe bilmiyenler evvela Anadolu ve Rumelindeki çiftliklere gönderilirlerdi. Sinan için buna lüzum olmamıştır. Çünkü Onun anadili Türkçe idi.
Abdülmennan oğlu Sinan, kendisinin nasıl devşirildiğini ve mektepte iken neye daha çok merak sardığını şöyle anlatır :
"Bu hakir Sultan Selim Han evvelin gülistan saltanatının devşirmesi olup, Kayseri sancağında iptida oğlan devşirmek olzamanda vaki olmuştur. Gulami Acemiyandan hencari tab'ı müstakim ile neccarlık semtine talib ve ragıb olup, üstad hizmetinde perkarvar sahibitkadem olarak merkez-Ü medar gözledim"1.
Sinan, ayrıca yine kendi ifadesine göre, evvela neccarlık yani dülgerlikle işe başlamıştır. Daha sonraları mahir ustaların maiyetinde cami, han, hamam ve çeşme inşaatında mesleğinin en iptidai adımlarını atarken bilfiil çalışmıştır.
Sinan 1514 de Yavuz Selim ordusu içinde, İran seferine gider. Çaldıran meydan muharebesinin neticesinde muzaffer Türk orduları, Tebriz'e girmişlerdir.
Sinan bu sefere giderken bütün yol boyunca Anadolu'yu geçmiş, mühim merkezlerde duraklıyan ordunun içinde, bir çok mimari eserleri görmüştür. İran'da ise, daha başka üslupta vücude gelmiş binalarla karşılaşmıştır.
Sinan, bundan sonra Yavuz'un ordulariyle Mısır seferine katılmıştır (1515 - 1517). Bu yol boyunca daha nice eserler nihayet Mısır'da ehramlar, mabetler görmüş ve pek çok Türk ve İslam abideleri içinde gezmiştir.
Genç Sinan Mısır'daki bütün eserleri tetkik ederken, Kahire'ye Nil yolundan giden Piri Reis'in filosuna ilgi göstermiş olabileceği gibi bu zatın hazırlamakta olduğu haritası için topladığı coğrafi ve tarihi bilgilerden de belki istifade etmiştir. (Bu eser bulunamamıştır).
Sinan bu iki, doğu ve güney seferlerinde, askeri vazife görmekle beraber, asıl nazari ve ameli bilgilerini çoğaltıyordu. 1520 de ise Yavuz Selim ölmüştü. Bu olay üzerine, şair Sai Sinan'ın dilinden şu mısraları yazmıştır :
Anın devşirmesiyim ben l{emine İdüp siklet kodu bağı cinanı
(1) Tezkeretülbünyan.
Acaıl lfi.tf eylemiştir ben hazine Gülüstan-ı cinan ola mekanı.
25
1520 de Kanuni Sultan Süleyman zamanına ulaşan Sinan, Enderundan "Kapuya çıktı" yani yedi seneden fazla tahsil devresini, iki askeri sefere de iştirak etmiş olarak bitirmiş ve zamanın tabiriyle, Yeniçeri olmuştu.
Bu sıfatla Sinan, Kanuni'nin Belgrad seferine iştirak edecektir. Avrupa kıtası içinde batıya ilerleyen Türk ordusu, muazzam ve muntazam bir teşkilata malik bulunuyordu. Sinan, bu askeri seferde, yeni bir iklime ve büsbütün başka tarzda inşa edilmiş eserlerle karşılaşmıştı. Türk ordusunun zaferi ise, genç Sinan'ın ruhi benliği üzerinde inanılmaz bir büyüklük yaratmış oluyordu.
Sinan'ı 1522 de Rodos seferine katılmış buluyoruz.
"Atlı Sekban" olan Sinan, 1526 yılında Kanuni'nin Türk ordusu ile Tuna boylarına sefere çıkmıştı. Bu ordu Mohaç meydan muharebesini parlak bir zaferle kazanmıştı. Sinan, Budin kalesinin içinde muzaffer bir ordu ferdi olarak dolaşmıştı. Böylece genç Sinan, Macaristan ovalarında at koşturuyordu.
Macaristan 1526 dan 1699 a kadar Türk-Osmanlı idaresinde kalacaktır.
Bu muharebe sonunda Sinan'a "Zemberekci" başılık verildi.
1526 dan 1534 e kadar daha bir çok seferler yapılmış ve 1529 da Viyana, Türk orduları tarafından muhasara edilmişti. Bu arada Budin'de camiye çevrilen kiliselerde Zemberekcibaşı Sinan ağa da vazife görmüştü. O zamanın meşhur uleması Ebusuut Efendi de burada idi.
Sinan'ın ordu içindeki vazifesi bitmiyordu. Yeniden Kanuni Süleyman'ın Bağdat seferinde Sinan, askeri kuvvetlerin içinde kaldı. Irak şehirlerini dolaştı (1534). Onun mimari sahadaki sanat zevki gitgide teşekkül etmiye başlamıştı.
Kanuni Sultan Süleyman'ın Doğu seferine katıldığı vakit (1535) Van gölü, Tatvan denizi adıyla anılan derya kenarına geldikleri kaydedilir. Sonradan vezir-i azam olan Damat Lütfü Paşa karşı
sahile gitmek ve düşmanın ahvalini gözlemek ister. Bu maksatla gemilerin yapılması Sinan'dan istenmiştir. Bu sefer esnasında üç kadırga yaptığını ve bunları kendisi idare ederek karşı sahile götürdüğünü bildiren Sinan, bu başarısından dolayı pek çok iltifata nail olduğunu beyan eder ve Yeniçerilikte bir rütbe kazanır: "Haseki Sinan".
26
1537 de Sinan, İtalya seferinde gorunur. Barbaros Hayreddin Paşa ile beraber Korfu seferine gittiğinde Türk donanmasının denizlerdeki hakimiyetine şahit olmuş ve oralardaki klasik mimari eserleri de görme fırsatını elde etmiştir. Bu harplerde Türk donanmasında hizmet gören "Haseki Sinan" Subaşı rütbesine erişmiştir.
1538 de Buğdan'a sefer yapan Kanuni Sultan Süleyman, Prut suyu üzerinden asker geçirmek için köprü yapılması icap etmişti. Fakat yapılan köprüler sağlam olmuyor ve çöküyordu. O sırada
sadrazam Ayas Paşa idi. Kanuni Süleyman'a Haseki rütbesi olan "Sinan Subaşı"yı tavsiye ettiler. Kanuni'nin emriyle 18 Ağustos 1538 de köprü inşasına başlayan Sinan on üç günde bitirdiğini büyük ve yüksek bir köprü yaptığını bildirir. Başta Padişah, ordusu ile köprüden selametle geçerler. Bu seferde bulunan Lütfü Paşa bu köprünün muhafazası için bir kule inşasını isteyince, Sinan bu fikre şu suretle karşı gelmiştir: "Münasip değildir. Çünkü kafire gayret düşüp bir kaç adamla kuleyi alırsa namı bir kale almış olur. Belki köprüye iltifat bile caiz değildir. Padişah devletinde ne mahalde lazım olursa köprü binası mümkündür".
İşte bu Lütfü Paşa Sadrazam olunca, o sırada ölen Hassa Mimarbaşı Azeri Türklerinden Acem Ali'nin yerine Sinan'ı Mimarbaşılığa tayin eder.
b - Sinan Mimarbaşı (1539 - 1588)
1539 da Sinan Subaşı, "Hassa Ser Mimarı" tayin edilmişti. Sonra da Vize sancağının kendisine arpalık olarak tahsis edildiği resmi vesikalarda kayıtlıdır.
Sinan'ın mimarbaşı tayin edilmesine sebepler vardı. Çünkü bütün askeri seferlerde Sinan orduya mimar - mühendis olarak hizmet etmiş bulunuyordu. Köprüler inşa etmiş, kadırgalar yapmış,
kaleler tamir etmiş, su yolları ile meşgul olmuş ve nihayet camiler inşa etmişti.
Askerlik hayatı için Sinan Sai Çelebi'ye şöyle yazdırmıştır:
Olup Yeniçeri çektim cefayı Huda şad eyleye ruhi revanın Benim üstadımın kim aferin had Hakkın bir Ifttfu imiş kabiliyet Yolumla sanatımla hizmetiınle Çalıştım ta tufeyliyet çağından
Piyade eyledim nice gazayı İde Firdevsi a'Iada mekanı Beni neccarlıkta kıldı üstad Kılıp cehteyledim tekmil-i san'at Dahi akran içinde gayretimle Yetiştim Hacı Beş tak Ocağından
27
Sinan bu ifadesiyle orduya sanatı ile hizmet ettiğini ne güzel belirtiyor. Çünkü elbette ki, büyük mesafelerde, geniş sahalarda zafer elde eden bir ordunun ileri ve geri hizmetlerindeki fenni teşkilatının, nizam ve ikmal durumunun çok iyi işlemesi lazım. gelmekte idi.
Sinan Mimarbaşı olduğu halde yine bazı seferlerde ismi geçer. Mesela 1543 de Estergon kalesinin zaptına şahit olmuş ve buradaki kiliseyi "Kızıl elma camisi" adı ile İslam üslubuna çevirmiştir.
Başmimar Sinan ara sıra seferlere iştirak etmekle beraber asıl İstanbul'da devletin büyük Türk - Osmanlı İmparatorluğunun Bayındırlık Bakanlığı vazifesini görüyordu.
İlk vazifesi Payıtahtın her nevi imar işleriyle meşgul olmak ve şehrin mimari nizamını temin etmekti.
Bundan sonra ise, bütün İmparatorluk ülkelerindeki imar faaliyeti, Sinan'ın elinde ve nezareti altında bulunuyordu.
Bütün bu işler için Sinan'ın emrinde bir çok hassa mimarları vardı. Mesela bu isimlerden bazıları şunlardır: Davut, Mehmet ağa, Dalgıç Ahmed çavuş, Mustafa Süleyman, Kara Şaban ağa, Hayrettin ağa gibi. Mimar Davut, sonradan Sinan'ın yerine Başmimar olmuştur, Yusuf ve Süleyman ise Hindistan'a gitmişlerdir. Mimar Ramazan ise Macaristan'da Sinan ekolünü yaşatan bir çok eserler meydana getirmiştir.
Ayrıca da kalfalar, marangozlar, duvarcılar, dülgerler, velhasıl bir inşaat için hangi meslekler lil.zım ise onlar Başmimarın emrinde idi.
Merkezden gayrı eyaletlerde bulunan mimarların, kalfaların ve duvarcıların da isimlerini gösteren listeler elinde bulunur ve icap ettiği zaman bunlardan usta, kalfa bazen de amele, Sinan'ın isteği üzerine, Divan hükmiyle merkeze çağırtılırdı.
Bunların arasında bilhassa sanatkarane ve ağır işler için Rumeli Yörükleri getirtilirdi.
Mimarbaşı Sinan, büyük yetkilerle iş başına geldiği vakit, evvela mütehassıs eleman bakımından yetişmiş bir ortam içinde, sonra da inşaat malzemesi bakımından İmparatorluğun dört bucağından her nevi vasıta ile getirtebilecek kudret ve selahiyet, kendisine verilmiş bulunuyordu.
28
Ayrıca Kanuni Süleyman devri, Devlet hazinesinin en zengin olduğu bir zamandır.
Mimar Sinan'ın hayatında iki büyük talihi olmuştur. Uzun bir ömür içinde deha sayılan mimarlık kudreti ve bunu gerçekleştirecek maddi imkanların kendisine pek bol miktarda verilmiş olması.
Yaşadığı devir de, Türk İmparatorluğunun en geniş sınırlar içinde en kudretli olduğu zamandır. Diğer taraftan da etrafında yetişmiş ve yetişmekte olan pek çok sanatkarın bir ekip halinde bulunmasıdır. Mimarlar, mühendisler, nakkaşlar, hattatlar, oymacılar, camcılar, taşcılar v.s. Bu ekibin bulunması ve yetişmesi ile kendi devrinde olduğu gibi kendisinden sonra da bir mimar Sinan ekolü olmuştur. Bununla beraber şüphe yok ki Sinan devrinden önce de, Selçuk mimarisinden ayrılan, Osmanlı Türklerinin ilk devirler mimarisi buna bir devamlılık sağlamıştır.
İşte, bütün bu fırsatlar ve böyle bir ortam Sinan'ın mimarlık sahasında edindiği nazari bilgileri ve hayalinde kurduğu eserleri vücude getirmiye yardım etti.
Sinan İstanbul'daki Ayas Paşa türbesinden sonra ilk büyük eserini Şehzade Camisinde vermişti. İnşaatı beş sene (1543 - 1548) süren bu caminin imareti, su yolları, çeşmeleri bizzat Sinan'ın planına göre yapılmıştır1. Bu arada Anadolu yakasındaki Mihrimah Sultan camisi de inşa edilmiştir (1548).
1549 senesi ise Kanuni kendi adını taşıyacak olan Süleymaniye camisini ve müştemilatının inşasını emretmişti2.
Sinan'ın eliyle yapılan Süleymaniye'nin planları ve resimleri Kanuni tarafından beğenilip inşasına başlandığı vakit, Sinan İstanbul'un bu semtine camisi, imareti, tabhanesi, medreseleriyle bir site kurmuş oluyordu.
Aynı senelerde yine Kanuni'nin emriyle İstanbul'un su yolları ile de meşgul olmuş ve şehrin çeşmelerine sular akıtmıştır (1554).
İnşası yedi yıl süren Süleymaniye'nin açılışında Kanuni Sultan Süleyman, o kadar memnun olmuştur ki, kendisine açmak için uza-
(1) Peçevi-tarihi Cilt I S. 263-64. (2) Süleymaniye'nin Kitabesinin sonunda belirtildiğ'ine göre inşa başlangıcı
H. 957 (M. 1550), bitmesi H. 964 (M. 1557) ve inşaat defterlerine göre harcanan para 891.350 Flari yani 397 yük 60.180 akçedir.
29
tılan anahtarı, bizzat Başmimar Sinan'a vererek, bu emek mahsulünü onun açmasını dilemiştir'\
İşte, bundan dört yüz on bir yıl önce, 1557 yılında Süleymaniye'nin kapısını Mimar Koca Sinan açmış bulunuyordu.
Süleymaniye külliyesi İstanbul şehrinin en muhteşem mimari eserlerinden biridir ve şehrin umumi görünüşündeki siluetine hakim bir durumda yerleştirilmiştir. Haliç'e paralel yamacın üstündeki düzlükte, uzunluğuna inşa edilen cami ve türbeleri çevreleyen bahçesinin içinde, şadırvan avlusunun köşelerine oturtulmuş olan minarelerin yüksekliği tam ahenkli bir görünüşe sahiptir. Bu merkezden çevresine yapılan külliyenin diğer binaları ise arazinin şekline göre asıl caminin büyüklüğüne engel olmadan fevkalade tertipli bir suretle yerleştirilmiştir. Mesela bunlardan Haliç'e doğru inen kademeli medrese gibi. Böylece bu külliyede medreseler, hastane ve tıp medresesi, tabhane (prevantoryum) hamam, imaret, kervansaray gibi sosyal hayatın her ihtiyacına cevap veren binalar düşünülerek yapılmıştır. Onun için Süleymaniye külliyesini tam manasiyle bir medeniyet müessesesi olarak görmek lazımdır.
Süleymaniye Sitesi için bir ziyaretimde şu duygularımı yazmıştım
Bugün (28 Nisan 1956) Süleymaniye'nin avlusunu tavaf ediyorum. Her köprüye çıkışımda gözlerim, bu muhteşem caminin silueti ile dolar. Erciyeş'in karlı zirvelerinden fikren bir seyahat yaparak, bu insan kudretinin vücude getirdiği mimari eser önünde Türklüğümün gururunu duyarım. Gurur, insanlar için bir meziyet sayılmaz, fakat, bu milli bir duygu eseri olursa değişmez mi?
lşte biz Türklerin müşterek duygularımızın, gurur ve iftiharımızın toplandığı tarihi eserlerimiz. Bunların değerini biliyor muyuz? Belki kısmen. Çünkü bazen maddi imkansızlıklarımız, bazen milletçe ilgisizliğimiz, bu abide anıtlarımızı istenmiyen durumda bırakıyor.
Süleymaniye bunlardan biri değil. Çünkü bugün de cami olarak kullanılan bu muhteşem mabedin içine girildiği vakit, insan asırların varlığı ile dolu bir ömrün, büyük bir imparatorluğun tarihini yaşar ve Tanrı'nın birliğine inanmanın kudsiyetini tanır.
(1) Sinan anahtarlarını Padişaha teslim etti. Sultan Süleyman memnun ve müftehir:
30
"Fethi bab camie elyak ve ahıra kim ola?" diye sordu. Odabaşı: "Padişahım mimarağa bendeniz bir piri azizdir. Bu babda cümleden elyak ol emektar kulunuzdur". Sultan Süleyman: "Bu bina eylediğin beytullahı sıdku sefa ve dua ile sen açmak oladır." dedi.
Süleymaniye'ye her girişimde işte bu çeşit hisler benliğimi kaplar. Fakat bu seferki ziyaretimi, avlusuna ve kenar medreselerine yapmak istedim.
Avlu geniş, fakat o kadar bakımsız ki üzüntü duymamıya imkan yok. Bu muhteşem mabede yakıştıramadığım işte bu hal oldu.
Yan medreselere daldım. Birdenbire kendimi Sinan'ın binalarında değil de, harap, bakımsız, birçok ailelerin adeta üstüste yerleştiği ve hiç de temiz olmıyan bir durumda içiçe geçilen avlulardan nasıl ve nereden çıkacağımı bilemedim. Planlarında Darülhadis Medresesi olarak yer alan bu binaları hiç bu durumda görmek istemezdim. Oralarını, büyük mimari eserin tamamlayıcıları olarak bakımlı, temiz ve bir amme müessesesine -mesela Süleymaniye kütüphaneleri gibi- hizmet eder hallerini kendi kendime düşünerek küçük avlularda bulunanlara yol sorarak birçok kapılardan geçtim. Bu yerlerden çıktığım vakit Süleymaniye külliyesinin hepsinin restore edilmiş, her biri bugünün ihtiyaçlarına göre amme hizmetine tahsis edilmiş, etraflarının, avlularının temizlenmiş, İstanbul iklimine yaraşır yeşillikleri, çiçekleriyle bezenmiş olduklarını tahayyül ettim.
Sinan'ın Süleymaniye külliyesinin planlarında gördüğüm gibi zihnimde restore edilmiş şekilleriyle tasavvur etmek dahi, bana bir inşirah vermişti. Bugün gördüğüm avlunun bakımsız durumu ve içine bilmiyerek daldığım medreseleri unutmak istiyerek yokuşu iniyorum.
Fakat hayalimde bütün bu binaların ilk yapıldıkları şekilleriyle temiz, bakımlı bir muhit içinde görmeyi özliyerek, bunun bir gün gerçekleşmesini temenni ediyorum.
Mimar Koca Sinan'ın sanatına, ilmine hayranlık duygularım her zaman kuvvetini eksiltmeden devam eder ve onun Türk medeniyetine armağan ettiği eserlerinin kadir ve kıymetini milletçe bilmenin zaruretine inanırım.
Şimdi dörtyüz yıl önce Süleymaniye'nin açılış törenini görür gibi oluyorum: Büyük İmparator Kanuni Süleyman, bütün heybetiyle ve kalabalık maiyeti erkaniyle mimari şaheserin önündedir. Anahtarlar onun eliyle kapıyı açacaktır. Fakat bu ölmez eser karşısında mimarına sonsuz hayranlık duyan Kanuni Süleyman kendisine uzatılan anahtarları Mimar Sinan'a veriyor ve onun açmasını emredi-
31
yor1• İşte bu kadirşinaslığın 400 üncü yıldönümü, biz bugünkü Türk
nesilleri, bütün bu eserlere layık oldukları değerleri vererek kutlarsak, hayatımın ideallerinden birine kavuşmuş olarak milli bir bahtiyarlık duyacağım. Bu duygumda elbette tek olmıyacağı.m. Çünkü bütün Türk milletinin duyguları aynı noktada birleşecektir sanırım 1 •
Edirne'deki Selimiye Camisinin inşasına Sinan 1568 de başla
mış, altı yıl sonra 1574 de bitirmiştir. Bu abide her bakımdan tetkike değer bir şaheserdir. Bizzat Sinan, Selimiye için şöyle der : "Bunun minareleri hem nazik, hem de yollu olmakla gayet müşkül olduğundan sanattan anlıyanlar takdir eder. Ayasofya kubbesi gibi bir kubbenin islam ülkelerinde yapılmadığını söyleyip duran keferei fecerenin mimar geçinen takımına cevap olmak üzere, Selimiye kubbesinin altı zira kaddim ve dört zira derinliğini ziyade eyledim."
Böylece Sinan'ın Selimiye'deki bazı teknik iddiaları, Süleymaniye'den daha başka şekilde tahakkuk ettirmiş olduğu anlaşılıyor.
Bu abidenin bilhassa minareleri mimari ahenk bakımından üzerinde durulmıya değer. Bunların iç kısmı o suretle tertip edilmiştir ki üç şerefesine aynı zamanda üç kişi ayrı ayrı helezoni merdivenlerden çıkabilirler.
Selimiyenin inşa edildiği tepenin hakim durumu ve bunun üzerine oturtulan cami ve külliyesinin muazzam duruşu,. bu abideyi dünya şaheserleri arasında üstün bir mevkide tutmaktadır. Bilhassa uzak mesafelerden kubbe ve minarelerinin ahenkli ve zarif silueti her görende bir tesir bırakmaktadır.
Selimi ye üzerine halk arasında bir çok anektotlar da anlatılır. Mesela pencerelerinin 999 olduğu söylenir. Böylece Sinan Başmimar olarak bütün İmparatorluk sınırları içinde inşa edilen mimari eserlerin başmimarı sayılır. Hepsi umumi olarak kendi kontrolünden geçmiş ise de, bizzat doğrudan doğruya kendi mesuliyetinde olanlar büyük san'at kudretine delil sayılırlar. Sinan'ın yaptığı veya yaptırdığı eserlerin çeşitleri şöyledir: Cami, mescit, medrese, kütüphane, imaret, darüşşifa, köprü, su kemeri, saray ve bahçe,
(1) Memnuniyetle kaydetmek isterim ki bir seneden beri SüJeymaniye sitesi Y. M. Ali Saim Ülgen'in nezareti altında Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından restore edilmektedir. Bu son yıllara kadar restorasyon işlerinin aynı Genel Müdürlük tarafından devam ettirildiğ'ini ve tamir edilenlerin çeşitli hizmetlere tahsis edildiğini Sayın Y. Mimar Yılmaz Öngen'den öğrenmiş buJunuyorum.
32
kervansaray, hamam, mahzen, anbar, mutbak, çarşı, bedesten, tekke ve kalelerdir.
Bu çeşitli örneklerle görülüyor ki Sinan medeni milletlerin sosyal hayatında lüzumlu olan her konuyu mimari bakımdan işlemiş ve bunlara ait eserler vermiştir.
4) Sinan devrinde yazılmış eserler
Bu devirden kalma kütüphanelerdeki yazma eserler şunlardır:
1 - Adsız risale (Topkapı Sarayında, müsvedde halinde S. 1-7.
2 - "Risalet-ül-Mimariye" (Tuhfet-ül mimarin'in ilk kaleme alınan müsveddesi. Noksandır) Topkapı Sarayı S. 7-12.
3 - "Tuhfet-ül-mimarin" (Pek az farkla Risalet-ül-mimariyenin aynıdır. Topkapı Sarayı S. 12-52.
4 - "Padişahname" yazarı Şair Eyyubi'dir. Kanuni Sultan Süleyman'ın su yolları inşaatına ait nazım halinde bir eserdir.
5 - "Selimiye" yazarı Daya zade Mustafa Efendidir. Edirne'deki Sultan Selim Camisi hakkındadır.
İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi No. 2285.
Millet Kütüphanesi 1285/2346 - 923.
6 - Tezkeretül-ebniye. Yazarı Şair Nakkaş Sai Mustafa Çelebi. İstanbul Millet Kütüphanesi 15,5X22 sın. ölçüsünde 17 satırlık 33 yaprak No. 1279/2341 - 921.
Aynı kütüphanede İkdam, 1315- 72 sahife No. 1280/2341 - 911.
Süleymaniye Kütüphanesi 122 yaprak No. 2258.
7 - Hazine-i evrakta Mimar Sinan'a ait defterler ise şu numaralardadır :
Defter No. Sahife No.
16 ······················------·-···--------· 179 19 ·-------·«•····•««••••••««••······--· 294 22 ......................................... 261 23 .......................................... 150-238-263
33
24 ........................... 229 26 ........ . ........... 47, 109 18 ....................................... 371 31............ . ............... 124, 171 35 .......................... 339 42 .......... . .. 216 43 ..... . .......... 68 44 ...... .. .................. 131-143-224 46........... .... . ............ 364 47.............. 30 48 .. .. ................... 272 52 .......................................... 161-224-269-278 58..... ··············· 325 60 .......................................... 139 61 ............................................ 42 62......... ............ 55-160
8 - Topkapı Sarayı arşivinde Süleymaniye'nin muhasebe, yani inşaat esnasında tutulan 60 kadar defter vardır. Bunlarda hesaplar olduğu gibi sanatkarların guruplandırılması ve diğer hususlar için ayrıca notlar da bulunmaktadır1 •
Bunların hepsi ve daha da bulunacak vesika olursa tetkik edilip yayınlandıktan sonra Sinan devrinin bir çok kısımları daha fazla aydınlığa kavuşacaktır.
Şimdi bu isimlerini bildirdiğim eserlerden bazı örnekler üzerinde duralım.
"Tuhfetülmimari"nin mukaddimesinde, Sinan, mimarlığın kaideleri, binaların esası ve arazinin sağlamlığının dikkate alınmasının lazım geldiğini beyan eder. Metin, bugünkü Türkçemize çevrilirse şöyledir:
"Akıl ve bilgi erbabı, anlayış ve görüş sahiplerince açık ve sabittir ki su ve harçtan yapılan bina mukbil (saadetli) bir iş olmakla, insan oğulları dağ ve mağaralardan nefret edip evvela beldeler ve köyler yapmağa meyletmişlerdir. İnsan tabiaten medeni olduğu için günden güne türlü imaretler yaratarak incelik artmış-
(1) Bunlar üzerinde esaslı bir tetkik yapan Ord. Prof. Ömer Lütfi Barkan büyük bir eser hazırlamı§tır. T. Tarih Kurumu yayınları arasında çı
kacaktır.
34
tır ve herkesten bir yadigar kalmaya çalışılıp bir dakika zaman boş geçirilmemiştir. Hatta Ayasofya gibi dünyada eşi bulunmıyan bir imareti Agnados adlı mimar on dört yılda yapmış iken, bir kaç yıl sonra yassı kubbe yıkılıp adı geçen mimar - mühendisin türlü özürler ederek yeniden yaptığı, tarihlerde açıkca kaydedilmiştir. Öyle olsa bu kullar Sinan-ı Kayseri dahi her bir imaretin tamamlanmasında ne denlü meşakkat çekip ve Allahın yardımiyle, memleketler fetheden Osman oğullarının uğurlu devleti ve yüce himmetiyle cihannüma olduğu emelimizdeki sadakatimizin berekatından ileri geldiğinde şüphe kalmamıştır. Velhasıl mimarlıktan güç bir sanat olmayıp her kim bu tehlikeli hizmette olursa, evvela iyi niyette ve dindarlıkla işe girişmesi, binanın yeri muhkem olmayınca temele başlamaması, temele başlayınca da sona erdirmesi gerekir. Ta ki işle
rine halel gelmeyip sağlam olsun (mesalihine halel erişmeyip istihkam yerin bulsun). Fil paye ve sütun ve koltuklar gibi kesret ve kılletine göre yukarıda olan kubbe ve yarım kubbeleri sarıp kemerleri de iyice bağlayıp gaflet eylemesin ve mühim yerlerinde acele etmeyip "sabırla zaferi müjdeler" sözünde olduğu tahammül etsin ki Allahın teyidiyle baki kalabilmesi için Tanrıdan hidayet bulsun. Bunda şüphe yoktur".
"Tuhfetülmimari"de fasıllar şöyle ayrılmıştır : I - Türbe 113. II - Mescidler 45. III - Medreseler (Darül
hadis, Darülkurra) 69. IV - İmaretler 18. V - Darüşşifalar 3. VI - Saraylar 29. VII - Su yolu kemerleri 7-8. VIII - Cisirler (köprü) 7. IX. - Bahçelerdeki Kasr ve Köşkler 5. X - Hamamlar 38. XI - Mahzenler 6. XII - Kervansaraylar 21. Hatime.
Bunlar arasında köprülerin isimleri şunlardır: 1 - Büyükçekmece, 2 - Silivri, 3 - Mustafa Paşa (Meriç), 4 - Mehmet Paşa (Marmara), 5 - Halka Pınarda Odabaşı, 6 - Harami deresinde Kapuağası köprüsü, 7 - Gebze yolunda Sultan Süleyman.
Camiler içinde Süleymaniye'nin müştemilatı ise, 2 türbe, 4 medrese, 1 mektep, 1 darülhadis, 1 darültıb, 1 darüşşifa1 •
Edirne'deki Selimiye: 1 medrese, 1 darülkurra, 1 mekteptir.
Nakkaş Şair Sai Mustafa Çelebinin "Tezkeretülebniye"sinde, Sinan'ın ağzından, evvela manzum, bir kısmının ilk satırlarında
(1) Merhum Y. Mimar Ali Saim Ülgen'in relevelerine göre bu mü§temilatta arazinin meylinden istifade edilerek bir kısmının altına kervansaray ahırları ve bekar odaları yapılmı§tır.
35
kainatın, dünyanın ve gök kubbesinin direksiz duruşunu ve insanların yaradılışından bahsettikten sonra, devşirme olarak Selim zamanında "şerefi İslamı iman" ederek İstanbul'a geldiğini ve katıldığı seferleri, aldığı rütbe ve unvanları sıralarken, Selim'in genç yaşında öldüğünü, Sultan Süleyman'ın saltanat zamanını ve bina eylediği camileri, Sultan Süleyman'ın ölümünü ve nihayet kendisinin beyaz saçlı ve sakallı olarak ihtiyarladığını hikaye eder.
"Bina eylediğim camileri, mescitleri ve sair ebniyeyi on üç bab üzere inşa edüp "Tezkeretü'l-ebniye" diye tesmiye eyledim" der.
Burada Sinan'ın eserlerinin listesi şöyledir :
I - Camiler 84, II - Mescitler 52, III - Medreseler 57, IV - Darülkurra 7, V - Türbeler 22, VI - İmaretler 17, VII - Darüşşifa 3, VIII - Su yolları ve kemerler 6, IX - Köprüler 8, X - Kervansaraylar 20, XI - Saraylar 35, XII - Mahzenler 8, XIII - Hamamlar 41.
Bunlardan su yolları ve kemerler için şu yerler yazılıdır :
1 - Evvela Bend kemeridir, su yolu başına karib yerdedir. 2 - Ve uzun kemerdir. 3 - Ve Muğlava kemeridir "Muallak kemer". 4 - Ve Güzelce kemerdir. 5 - Ve Müderris köyü kurbundaki kemerdir. 6 - Ve havuz ki sular onda cem olur. Ve Muğlava ve uzun kemer tekrar bina olundu.
Köprüler de şunlardır :
1 - Büyük Çekmece köprüsü, 2 - Silivri köprüsü, 3 - Meriç, Mustafa Paşa köprüsü, 4 - Marmara Mehmet Paşa köprüsü, 5 - Halkapınarda Odabaşı köprüsü, 6 - Haramidere Kapuağası köprüsü, 7 - Sinanlı'da Mehmet Paşa köprüsü, 8 - Bosna'da Vişigrat, merhum Veziriazam Mehmet Paşa köprüsü.
Köprülerden burada sayılanlardan son ikisi daha evvel gösterdiğimiz listede yoktur. Orada yedinci olarak Gebze yanındaki Sultan Süleyman köprüsü vardır1 •
(1) Bir başka listeye göre: 1 - Haramidere Köprüsü, 2 - Büyük Çekmece, 3 - Silivri (4 gözlü), 4 - Silivri (32 gözlü), 5 - Adpullu Hayrabolu (5 gözlü) Sinanlı, 5 - Halkapınar'da Odabaşı, 7 - Meriç Mustafa Paşa, 8 - Bosna Vişigrat.
36
"Risaletülmimariye" ve "Tuhfetülmimarin" adlı risalelerde, Sinan'ın bazı eserleri için şöyle yazılmıştır :
Cihan tamirine olmasa mi'mar Hususa. şöyle bir mi'marı a_kıl
Sinan-ı Kayseri meşhur namı Azimüşşan dinllürse yoludur Ve ol üç abd içinde çok imaret Veli Sultan Süleyman camiinde Bir edna san'atiyle bitehaşi Su yolu Çekmece köprüsü manend Birisin seyriden danay-ı zihuş Havemakdır eğerçi şöhret-i asr Yapusuna bakan ehli basiret
Yapılmaz yalmz taş ile duvar Mühendis zufüııun dindar-Ü kamil Füzun mi'marlıkda ilıtimamı
Muazzam üç şehenşabm kuludur. Yapup buldu umurunda meharet Hüner kısmın tamam itdi bu fende Yıkub dikdi nice dikilü taşı
Kemer üzre kemer çattı hünermend İderdi Taki Kısray-ı feramuş Havemak gibi yapmışdır nice kasr Dir elbette ki üstadına rahmet
Bu bilgilerden anlaşıldığına göre, kitapların hepsi Sinan'ın mimarbaşı olarak vücude getirdiği eserlerin birer listesini vermektedir. Hayat tarihine ait kısım ise, ancak Kayseri'den İstanbul'a geldikten sonraki devreyi anlatmaktadır. Gittiği seferlerin kronolojik sırası, asıl tarihi bilgi ve onun isminin geçtiği, arşiv vesikaları
ile, bu risalelerin karşılaştırılmasıyla mümkündür.
Bunlardan yüzde altmışı bugün ayakta ve kullanılır durumdadır. Ancak ahşap olarak yapılanlardan hemen hiç biri mevcut değildir. Yine bu eserlerden çoğu, bugün Türkiye sınırları içinde olup bir kısmı Suriye, Irak, Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğunun diğer ülkelerindedir.
Ayrıca yapıldıkları yerlere göre dağıtım şekli şöyledir : Ankara 2, Babaeski2, Bağdat 5, Basra 1, Bolu 4, Bolvadin 1,
Bosna 3, Budin 3, Bursa 1, Çekmece 4, Çatalca 2, Çorlu 2, Çorum 2, Diyarbakır 6, Edirne 13, Ereğli 3, Erzurum 1, Eskişehir 1, Gebze 5, Gebze yüresi 1 gözlü ve 2 Gülenberk kalesi 1, Hafsa 4, Halep 2, Halep yöresi 2, Hersek 1, Ilgın 1, İpsala 1, Isparta 1, İstanbul 321, İzmit 6, İznik 1, Karapunar 4, Kastamonu 1, Kayseri 3, Kefe 1, Konya 1, Kudüs 3, Küçük Karaman 2, Kütahya 2, Lüleburgaz 4, Mamsa 2, Mekke 6, Medine 2, Payas (Halep yolu 3, Rodosçuk 3, Samanlı 2, Sinanlı 1, Sapanca 4, Silivri 2, Sofya 1, Şam 2, Turhal 2, Van 4, Vişigrad (Bosna) 21
•
Bu listede görüldüğü gibi en çok yapılan eser İstanbul'da toplanmıştır. Fakat bununla beraber İmparatorluğun çeşitli bölgeleri
(1) Kuban, Doğan Prof. Mimar Sinan ve Türk Mimarisinin Klasik Çağı.
Mimarlık Dergisi, 11.XI.1967. 5. yıl, sayı: 49.
37
de ihmal edilmemiştir. Diğer bir cihet de bu eserlerin çoğunun bugünkü Türkiye sınırları içinde bulunmasıdır. Başka bir vesile ile temas ettiğim gibi Bursa'da sadece bir Kervansaray, Erzurum'da bir cami, Konya'da bir imaret yapılmış, Sivas'ta ise hiç bir eseri yoktur. Bu yerlerin Selçuk eserlerini XVI. asrın eserleriyle gölgelendirmek istemediğine işaret etmek yerinde oiur sanırım. Mimar Sinan Bursa'yı ise ilk devir Osmanlı mimarisinin eserleriyle bırakmayı pek haklı olarak tercih etmiştir.
Mimar Sinan devri eserlerinin ikinci büyük merkezi Edirne' dir. Asıl şaheseri hep bilindiği gibi Selimiye Camisi ve külliyesidir. Esasen camileri de külliyeleri tamamlamaktadır. Yine şuna da işaret etmek yerinde olur ki, Mimar Sinan'ın bizzat meşgul olduğu ve başında bulunarak inşa ettiği eserler bütün bu liste içinde sayılı adette olması lazımdır. Diğerleri yani bütün listedeki olanlar onun Mimarbaşılık vazifesiyle ilgili, zamanın üslubuna ve yetiştirdiği mühendislerinin çalışmalarına, yüksek nezaretiyle olmuş olduğu kabul edilebilir sanırım.
Yukarıda kaydettiğimiz gibi, Nakkaş şair Sai Mustafa Çelebi'nin Tezkeret-ül-ebniyesi1 iki bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde nazım kısmı, ikincisinde ise bir başlangıç yazısından sonra on üç bölüme ayrılan maddelerde Sinan devrinde inşa edilen eserlerin sayısı, cinsleri ve yapıldıkları yerler tespit edilmektedir.
Bunları aynen okuyalım :
5) Nakkaş şair Sai Mustafa Çelebi'nin Tezkeret-ül-ebniyesinde Sinan'ın manzum hayat hikayesi
Şükür Mevli\ya kıldı lfttfun ızhar Urub il,b üzre bünyadı zemini Direksiz turdurub bu nüh kubabı Yedi kudretle tahmir itdi Ii\yı Virüb çeşmü dehan gO.şu lisan hem Getürdü hem Halilin milletinden
Yoğiken ki\inatı eyledi var Mutabbak kıldı ~arhı hefhümiııi
MuaMk asdı tftbı i\ftabı
Vttcudi Ademe urdu binayı Ol itdi bizi insanı mttkerrem Habibi Mustafanın ümmetinden
(1) Bu risalenin müstakil ve Tezkeret-ül-bünyan metni arasında birle;:ıti
rilerek hazırlanmı§ tam ve noksan nüshaları vardır. Müstakil olarak bir defa, Tezkeret-ül-bünyan metni arasında da bir defa basılmı;:ıtır. Bu son ele;:ıtirmeli ( edition critique) baskısı R. Melul Meriç tarafından hazırlanarak Türk Tarih Kurumu yayınları arasında basılmı;:ıtır. Seri VI. No. ı Ankara 1965.
38
İrişdik hidmeti Osmaniyana Şehi alem Selim bin Bayezid Han Acem Şahı ile ol itdi harbi Anın devşirmesiyim ben kemine idüp rıhlet kodu bağı cihanı J{ılub haki makar ol genci pinhan Anın ahdında itdim nice hidmet Olub yeniçeri çekdim cefayı Hakın bir lutfu imiş kabiliyet Hucla şad eyleye ruhı revanın Benim üstadımın kim aferin bad Yolumla san'atıınla hidmetimle Çalıştım ta tufuliyyet çağından Rodos ile Beligrada azimet Yolumla eylediler atlusekban Gelüb oldum yayabaşı nice dem Yine Şah eyledi azmi Alaman Gelüb Bağclada itdik sonra azmi Seferden geldi çün Şahile a'yan Dahi Korfozu Pulya azmin itdik İdüb hidmet seferde vü hazerde l\'luhassal eyleyüb kat'i meratib l\'luracl idindim olanı ta ki mi'mar Dir idim ki müyessereylese hak Olacak var imiş hikmet İlaın Beni mi'mar idüb buyurur ol elem O dem resmeyleclim bir camii hub Salub bünyad kıldım dikkati tam Çalışdım fazlı Hakla nice günler Bana ol Şah istihsanlar itdi Buyurdu bu gez ol ferhunde tali O elem tarh eyleyüb Eskisarayı Ana da eyledim sa'yü dikkat Bilür ehli hünerler evvel ahir Stanbulda çekilüb suya kıllet Yine ol semtde sular bulundu Yapup kavsi kuzah gibi kemerler Olub cari ol abı pür safa da Pes andan sonra emr itcli yine Şah Salındı ka'rı deryada esası Hakın avni ile buldu kemali Dahi nice binalar kıldım abad Olub Sultan Süleyman pir gayet Nice ihsanlar itdi bana ol Şah Geçüb tahta Şahi gerdunmenazil Edirne şehrine kıldı nazar ol Bir a'la cami itdi anda bünyad Basiti haki tarh idelclen üstad
Hususa Hüsrevi sahibkırana Gaza kılıcı seyfi Ali Osman Kılıcı ile açdı şarku garbi Aceb 10.tf eylemişdir bu hazine GUiistanı cinan ola mekanı Cillus itdi yerine Şah Sfileyman Nazar kıldı bana a'yanı Devlet Piyade eyledim nice gazayı Kılub cehd eyledim tekınili san'at İde Firdevsi a'lada mekanın Beni neccarlıkda kıldı üstad Dahi akran içinde gayretimle Yetişdim Hacı Bektaş Ocağından
İdUb gelelim yine sağu selamet Sefer kıldı Mulıaca Şahı devran Verileli zenberekci başılık hem Gözüne düşmenin teng oldu meydan Kızılbaşile itdik nice rezmi Yolumla hasekilik oldu ihsan Gelüb andan Karabuğdana gitdik Rikabında bulundum nice yerde Tasarruf eyledim nice menasib Kemalimle koyanı alemde asar Bana bir ali beytullah yapmak Düşer kalbine bir gün Padişahın Yapanı Şehzade için bir bina hem Huzurı Şahde düşdü haylı mergup İdüb itmamına çok sa'yü ikdam Tamamı hayr ile oldu müyesser Nice ummadığım ihsanlar itdi Yapanı kendillere bir hub cami Silleymaniyyeye urdum binayı Muhassal batın olubtur anda sanat Ne san'atlar olubdur anda zahir Azaldı Kırkçeşme yaşı gayet Su yolları yapılmak emrolundu Çıkardık suları şehre beraber Yapıldı çeşme üç yüzden ziyade Yapanı deryaya bir köprü ola rah İrişdi evci a'Iaya binası Büyükçekmecedeki cisri ım Anı vasf itmede kısırdır üstad Fenadan eyledi Bakiye nhlet İde yatdığı yiri nur Allah Selim ibni Sfileyman Ham Mil Kodu Alemde hayr ile eser ol Cihan durdukça ola hayr ile yad O resme bir bina olmadı bünyad
39
Direksiz künbetin altında elhak Ayasofiyye gibi kubbe asla Olubdur kubbesi andan muazzam Bana oldu Hudamn Iil.tfu rehber İdüb Sultan Selim ukbaya nblet Ciham eyledi adiyle ma'mur Ziyad it ya İlahi devletini Muhammet Hamn ömrün kıl ziyade Anın devrinde yapdım çok binalar Bihamdillah Fakire oldu san'at Bu tilmizi Habibi Piri Neccar Olub piri bu fani tekyegahin Görüb ibret göziyle kainatı Nice bünyadına saldım esası
Vücudüm kasn yüz tutdu harabe Ağartdı sakalım alamı devran Kadi hamgeştemi sanman kemerdir Güzer kılmağıçün ukbaya kardaş Bilhamdilıah ki merdi rastkanm Muradım budurur ehli hünerden Imadı dine ideler duayı Beni de hayr ile yad eyleyeler Duaya kaldır ey Sai elini nahi bin bir adın hürmetiyçün Tapuna kurbetiyçün enbiyanın Cemii mü'mininin müsliminin Hüdaya cümlesine rahmet eyle
O kubbe oldu bir tubı muallak Yapılmaz dirler idi halkı dünya Naziri yokdurur Allahü a'lem Tamamı oldu hayr ile müyesser Yetişdi Han Murada tahtı Devlet İdüb a'dayı dini cümle makhur Aduye fursatım nusratini İrişsun devlet ile ol murade Nice cami'lerü nice seralar Cihanda bunca beytullaha hidmet Kulun Yusuf bin Abdullahı mi'mar Y etişdim devrine dört padişahın Temamet anladım yokdur sebatı Fenadır ademin gelmez bakası Anın kaydında düşdüm ıztıraba
Tenim havfi Hudadan oldu lerzan Gamu endfthe cisri rehgüzerdir Bu takı kasrı çarha eğmişim baş Fenimdem üstakhnü üstüvarım Geçürdükde bu ebyatı nazardan Ki amnia durur dünya sarayı Dili mahzunumu şad eyleyeler Hudarun hamdine depret dilini Habibin Mustafamn izzetiyçün Künfi.zı sırrı içün evliyanın Muhammed ümmetinden ecmainin Kamusının makamın cennet eyle1
I - BABI EVVEL
Bina olunan cevami'i şerifenin esami ve a'dadın beyan eder
1 Mahmiyei İstanbulda merhum Sultan Süleyman Han Camii 2 Merhum Şehzade Sultan Mehmed Han Camii 3 Avret pazarında merhume Haseki Sultan Camii 4 Edirnekapusunda merhume Mihrimah Sultan Camii 5 Aksaray pazarı kurbünde Osman Şah Validesi Camii 6 Yenibağçe kurbünde merhum Sultan Bayezid Kızı Camii 7 Topkapusu kurbünde merhum Ahmed Paşa Camii 8 Tahtelkal'a kurbünde merhum Rüstem Paşa Camii 9 Kadirga Limanında merhum Mehmed Paşa Camii
(1) Meriç, Rıfkı Melul - Mimar Sinan - Hayatı, Eseri - Eserlerine dair metinler S. 55-63 Türk Tarih Kurumu Seri VI - No. 1 Ankara 1965.
40
10 - Silivrikapusunda merhum İbrahim Paşa Camii 11 - Hüsrev Paşa Türbesi kurbünde merhum Bali Paşa Camii 12 - Yedikule kurbünde merhum Hacı Evhad Camii 13 - Molla Güranide Kadıasker olan Abdurrahman Çelebi Camii 14 - Ahurkapusu kurbünde Kapuağası Mahmud Ağa Camii 15 - Yenikapu kurbünde Odabaşı Camii 16 - Koca Mustafa Paşa kurbünde Hoca Hüsrev Camii 17 - Sulumanastırda Hamami Hatun Camii 18 - Üsküblü Çeşmesi kurbünde Defterdar Süleyman Çelebi Camii 19 - Balat Kapusu dahilinde Ferruh Kethuda Camii 20 - Balat canibinde Dırağman Yunus Bey Camii 21 - Yenibağçe kurbünde Hurrem Çavuş Camii 22 - Kadı Çeşmesi kurbünde Sinan Ağa Camii 23 - İzmir İskelesi kurbünre Ahi Çelebi Camii 24 - Unkapanında Süleyman Subaşı Camii 25 - Eyyubı Ensaride merhum Zal Mahmud Paşa Camii 26 - Eyyubi Ensaride Nişancı Paşa Camii 27 - Eyyubi Ensaride Şah Sultan Camii 28 - Edirnekapusu haricinde Emiri Buhari Camii 29 - Yenikapu haricinde merhum Merkez Efendi Camii 30 - Südlicede Çavuşbaşı Camii 31 - Kiremidlikte Turşucuzade Hüseyin Çelebi Camii 32 - Tersane kurbünde Kasım Paşa Camii 33 - Azab kapusunda merhum Mehmed Paşa Camii 34 - Tophanede merhum Kılıc Ali Paşa Camii 35 - Tophanede Muhiddin Çelebi Camii 36 - Tophane ile Beşiktaş mabeyninde Molla Çelebi Camii 37 - Tophane üzerinde Ebulfazl Camii 38 - Tophanede merhum Şehzade Cihangir Camii 39 - Beşiktaşta merhum Sinan Paşa Camii 40 - Üsküdarda merhume Mihrimah Sultan Camii 41 - Üsküdarda merhume Valide Sultan Camii 42 - Üsküdarda Şemsi Ahmed Paşa Camii 43 - Kanlıcada merhum İskender Paşa Camii 44 - Geğbüzede merhum Mustafa Paşa Camii 45 - İzniğmidde merhum Pertev Paşa Camii 46 - Sabancada merhum Rüstem Paşa Camii 4 7 - Samanluda merhum Rüstem Paşa Camii 48 - Bolu nam kasabada merhum Mustafa Paşa Camii 49 - Boluda merhum Ferhad Paşa Camii
41
50 - İzniğmidde merhum Mehmed Bey Camii 51 - Kayseriyyede merhum Osman Paşa Camii 52 - Kayseriyyede merhum Hacı Paşa Camii 53 - Ankarada merhum Cenabi Ahmed Paşa Camii 54 - Erzurumda merhum Mustafa Paşa Camii 55 - Çorumda tecdiden merhum Sultan Alaeddini Selçuki Camii 56 - İzniğmidde tecdiden merhum Abdüsselam Camii 57 - İznik nam kasabada Kiliseden dönme Camii atik ihrak olub
cediden Sultan Süleyman bina eylemiştir. 58 - Halebde merhum Hüsrev Paşa Camii 59 - Mağnisada Sultan Murad Han Camii 60 - Kütahyada tecdiden Orhan Gazi Camii 61 - Ka'bei Şerif şerrefehallal Haremi Şerifinin kubbeleri ta'mir
olundu. 62 - Kütahyada merhum Hüseyin Paşa Camii 63 - Bolvadin nam kasabada merhum Rüstem Paşa Camii 64 - Karapınarda merhum Sultan Selim Han Camii 65 - Şamı şerifde Gök meydanda Kasrı eblak demekle ma'ruf
mahalde merhum Sultan Süleyman Han Camii 66 - Edirnede merhum Sultan Selim Han Camii 67 - Edirnede Taşlık Camii Mahmud Paşa ruhu içlin zevayidinden
yapıldı
68 - Edirnede Defterdar Mustafa Çelebi Camii 69 - Edirnede Meric suyu üzerinde vaki Mustafa Paşa Köprüsü
başında Haseki Sultan Camii 70 - Babaeskisinde merhum Ali Paşa Camii 71 - Hafsa nam kasabada Mehmed Paşanın oğlu Kasım Bey ruhu
içlin Camii şerif 72 - Burgazda merhum Mehmed Paşa Camii 73 - Ereğli nam kasabada merhum Ali Paşa Camii 7 4 - Sof yada Bosnalı merhum Mehmed Paşa Camii 75 - Hersekte Sofu Mehmed Paşa Camii 76 - Çatalcada merhum Ferhad Paşa ruhu içlin bir cami bina
olundu. 77 - Budinde maktUl Mustafa Paşa Camii 78 - Isparta nam kasabada Firdevs Bey Camii 79 - Ulaşlu nam karyede Mimi Kethüda Camii 80 - Gözlüvede Tatar Han Camii 81 - Rodoscukta merhum Rüstem Paşa Camii 82 - Tırhalada Vezir Osman Paşa Camii
42
83 - Tırhalada Rüstem Kethüdası Mehmed Bey Camii 84 - Veziria'zam Mesih Paşa Camii
II - BABI SANİ
Bina olunan mesacid ve maabidin esami ve a'dadın beyan eder
1 - İsakapusunda merhum İbrahim Paşa Mescidi 2 - Yenibağçede Sinan Paşa Mescidi 3 - Yenibağçede merhum Rüstem Paşa Mescidi 4 - Y enibağçe kurbünde bu fakirin Mescidi 5 - Yenibağçe kurbünde Yeniçeriler Katibi Hafız Mustafa Çelebi
Mescidi 6 - Topkapusu kurbünde Müfti Çivizade Efendi Mescidi 7 - Gümrükhane havalisinde Emir Ali Çelebi Mescidi 8 - Gümrükhane kurbünde üçbaş Mescidi 9 - Defterdar Şerifezade Efendi Mescidi
10 - Merhum Defterdar Mehmed Çelebi Efendi Mescidi 11 - Lütfi Paşa Çarşusu kurbünde Simkeşbaşı Mescidi 12 - Merhum Sultan Mehmed Han tetümmatı kurbünde Hacegi-
zade Mescidi 13 - Silivrikapusu kurbünde Çavuş Mescidi 14 - Davudpaşa kurbünde Çivizade Kızı Mescidi 15 - Silivrikapusu kurbünde Takyeci Ahmed Çelebi Mescidi 16 - Sarıgez kurbünde Hacı Nasuh Mescidi 17 - Mevzii mezburde Kasab Hacı Ivaz Mescidi 18 - Ağa çayırında Debbağ Hacı Hamza Mescidi 19 - Tok Hacı Hasan Mescidi 20 - Kumkapu kurbünde İbrahim Paşa Zevcesi Mescidi 21 - Langakapusu kurbünde Bayram Çelebi Mescidi 22 - Kemhacılar Karhanesi Mescidi 23 - Kuyumcular Karhanesi Mescidi 24 - Ayasofya kurbünde Hersek bodrumu üzerinde olan Mescid 25 - Fenerkapusu dahilinde Yayabaşı Mescidi 26 - Sultan Selim kurbünde Abdi Subaşı Mescidi 27 - Yine Sultan Selim Camii kurbünde Hüseyin Çelebi Mescidi 28 - Ali Paşa Hamamı kurbünde Hacı İlyas Mescidi 29 - Kocamustafapaşa kurbünde Duhanizade Mescidi 30 - Çukurhamam kurbünde Kadızade Mescidi 31 - Azablar Hamamı kurbünde Müfti Hamid Efendi Mescidi
43
32 - Hisardan taşra Tüfenkhane Mescidi 33 - Edirnekapusundan taşra Sarayağası Davud Ağa Mescidi 34 - Eyyubı Ensaride Dökmecibaşı Mescidi 35 - Eyyubı Ensarida Arpacıbaşı Mescidi 36 - Südlücede Hekimbaşı Kaysunizade Mescidi 37 - Ve İstanbulda Kaysunizade Mescidi 38 - Eyyubı Ensaride Karcı Subaşı Süleyman Mescidi 39 - Ve İstanbul içinde iki aded Mescidi 40 - Kiremidlikte Ahmed Çelebi Mescidi 41 - Kasımpaşada Yahya Kethüda Mescidi 42 - Kasımpaşada Şehremini Hasan Çelebi Mescidi 43 - Tophanede Süheyl Bey Mescidi 44 - Topkapusundan taşra İlyaszade Meclidi 45 - Topkapusundan taşra Sarrafbaşı Mescidi 46 - Kasımpaşada Pazarbaşı Mimi Kethüda Mescidi 47 - Büyükçekmecede merhum Mehmed Paşa Mescidi 48 - Üsküdarda Hacı Paşa Mescidi 49 - Hasköyde Sarachane Mescidi 50 - Sulumanastırda Ruznameci Abdi Çelebi Mescidi 51 - Kumkapı haricinde Kürkcübaşı Mescidi 52 - Langakapusu kurbünde Şeyh Ferhad Mescidi
III - BABI SALİS
Bina olunan medarisin esami ve a'dadın beyan eder
1 - Mekkei Mükerremede merhum Sultan Süleyman Han Medresesi
2 - İstanbulda Sultan Süleyman merhumun altı bab Medresesi 3 - Halıcılar köşkünde merhum Sultan Selim Hanı evvel Med-
resesi 4 - Edirnede merhum Sultan Selimi Sani Medresesi 5 - Çorluda merhum Sultan Süleyman Han Medresesi 6 - İstanbulda merhum Şehzade Sultan Mehmed Han Medresesi 7 - Avret pazarında Haseki Sultan Medresesi 8 - Üsküdarda Valide Sultan Medresesi 9 - Sultan Selim kurbünde Haseki Sultanın Kahriye nam Med
resesi 10 - Üsküdarda Mihrimah Sultan Medresesi 11 - Edirne kapusunda Mihrimah Sultan Medresesi
44
12 - Kadırga limanında Mehmed Paşa Medresesi 13 - Eyyubı Ensaride Mehmed Paşa Medresesi 14 - Aksaray kurbünde Osman Şah Validesi Medresesi 15 - İstanbulda merhum Rüstem Paşa Medresesi 16 - İstanbulda merhum Ali Paşa Medresesi 17 - Top Kapusunda maktul Ahmed Paşa Medresesi 18 - İstanbulda Sofu Mehmed Paşa Medresesi 19 - İstanbulda İbrahim Paşa Medresesi 20 - Merhum Sinan Paşa Medresesi 21 - Kanlıcada merhum İskender Paşa Medresesi 22 - Merhum Kasım Paşa Medresesi 23 - Babaeskisinde merhum Ali Paşa Medresesi 24 - Geğbüzede Mısırlı Mustafa Paşa Medresesi 25 - İzniğmidde Ahmed Paşa Medresesi 26 - İsa Kapusunda İbrahim Paşa Medresesi 27 - Üsküdarda merhum Şemsi Ahmed Paşa Medresesi 28 - Kapu Ağası Mahmud Ağa Medresesi 29 - Kapu Ağası Cafer Ağa Medresesi 30 - Ahmed Ağa Medresesi 31 - Merhum Müfti Hamid Efendi Medresesi 32 - Merhum Ma'lul Emir Efendi Medresesi 33 - Ümmi Veled demekle ma'ruf Medrese 34 - Üçbaş Medresesi 35 - Kadıiasker Perviz Efendi Medresesi 36 - Sultan Mehmed kurbünde Hacegizade Medresesi 37 - Ağazade Medresesi 38 - Beşiktaşda merhum ve mağfurünleh Yahya Efendi Medre-
sesi 39 - Defterdar Abdüsselam Bey Medresesi 40 - Merhum Tuti Kadı Medresesi 41 - Hakim Mehmed Çelebi Medresesi 42 - Hüseyin Çelebi Medresesi 43 - Emin Sinan Efendi Medresesi 44 - Merhum Şahkulu Medresesi 45 - Dırağman Yunus Bey Medresesi 46 - Karcı Süleyman Bey Medresesi 4 7 - Hacı Hatun Medresesi 48 - Kadı çeşmesinde Defterdar Şerifezade Medresesi 49 - Küçük Karamanda Kadı Hakim Çelebi Medresesi 50 - Merhum Baba Çelebi Medresesi
45
51 - Merhum Kirmasti Medresesi tecdiden bina olundu. 52 - Gümrükhanede Sekban Ali Bey Medresesi 53 - Altımermerde Nişancı Mehmed Bey Medresesi 54 - Sultan Selimde Bezzazistan Kethüdası Hüseyin Çelebi Med-
resesi 55 - Üsküdarda Gülfem Hatun Medresesi 56 - Ankarada Husrev Kethüda Medresesi 57 - Mehmed Ağa Medresesi
IV - BABI RABİ'
Bina olunan darülkurraların esamı ve a'dadın beyan eder
1 - İstanbulda merhum Sultan Süleyman Han Darülkurrası 2 - Üsküdarda Valide Sultan Darülkurrası 3 - İstanbulda Husrev Kethüda Darülkurrası 4 - Eyyubı Ensaride merhum Mehmed Paşa Darülkurrası 5 - Küçük Karamanda Müfti Sadi Çelebi Darülkurrası 6 - Bosnalı Mehmed Paşa Darülkurrası 7 - Müfti olan Kadızade Efendi Darülkurrası
V - BABI HAMİS
Bina olunan türbelerin esami ve a'dadın beyan eder
1 - Merhum Sultan Süleyman Han Türbesi 2 - Merhum Şehzade Sultan Mehmed Han Türbesi 3 - Ayasofya civarında merhum Sultan Selim Han Türbesi 4 - Merhum Husrev Paşa Türbesi 5 - Sultan Selim türbesi kurbünde merhum Şehzadeler Türbesi 6 - Şehzade türbesi kurbünde merhum Veziria'zam Rüstem Pa-
şa Türbesi 7 - Topkapusunda merhum Ahmed Paşa Türbesi 8 - Eyyubi Ensaride merhum Mehmed Paşa Türbesi 9 - Mevzii mezburda evladları içlin bina eylediği Türbe
10 - Eyylibi Ensaride Siyavüş Paşa Türbesi 11 - Eyylibi Ensaride Siyavüş Paşa evladı içün bina olunan Türbe 12 - Eyylibi Ensaride Zal Mahmud Paşa Türbesi 13 - Üsküdarda Şemsi Ahmed Paşa Türbesi
46
14 - Beşiktaşda Kutbülarifin merhum ve mağfur Yahya Efendi Türbesi
15 - Kıbrıs Beğlerbeği Arab Ahmad Paşa Türbesi 16 - Beşiktaşda merhum Hayreddin Paşa Türbesi 17 - Tophanede Kılıc Ali Paşa Türbesi 18 - Eyyubi Ensaride merhum Pertev Paşa Türbesi 19 - Yenibağçede Şahı HU.ban Kadın Türbesi 20 - Edirne kapusunda Ahmed Paşa Türbesi 21 - üsküdarda Hacı Paşa Türbesi 22 - Haseki Sultan Türbesi
VI - BABI SADİS
Bina olunan imaretlerin esami ve a'dadın beyan eder
1 - İstanbulda merhum Sultan Süleyman Han İmareti 2 - Mekkei Mükerremede merhume Haseki Sultan İmareti 3 - Medinei Münevverede merhume Haseki Sultan İmareti 4 - Edirnede Meric Suyu üzerinde Mustafa Paşa Köprüsü ba
şında vaki olmuşdur bir imaret. 5 - Karapınarda merhum Sultan Selim İmareti 6 - Şamda Gök Meydanda Kasrı Eblak demekle me'ruf mahal-
de Sultan Süleyman Han İmareti 7 - İstanbulda merhum Şehzade Sultan Mehmed İmareti 8 - Çorluda merhum Sultan Süleyman İmareti 9 - Üsküdarda Valide Sultan İmareti
10 - Üsküdarda Mihrümah Sultan İmareti 11 - Mağnisada Sultan Murad Han İmareti 12 - Rodoscukda merhum Rüstem Paşa İmareti 13 - Sabancada merhum Rüstem Paşa İmareti 14 - Burgazda merhum Mehmed Paşa İmareti 15 - Hafsada merhum Mehmed Paşa İmareti 16 - Geğbüzede Mustafa Paşa İmareti 17 - Bosnada merhum Mehmed Paşa İmareti
VII - BABI SABİ'
Bina olunan darüşşifaların esamı ve a'dadın beyan eder
1 - Merhum Sultan Süleyman Han Darüşşifası 2 - Merhume Haseki Sultan Darüşşifası 3 - Üskiidarda Valide Sultan Darüşşifası
47
VIII - BABI SAMİN
Bina olunan su yolları kemerlerinin esami ve a'dadın beyan eder
1 - Evvel Bend Kemeridir Su yolu başına karib yerdedir 2 - Ve Uzun Kemerdir 3 - Ve Muglava Kemeridir 4 - Ve Gözlüce Kemeridir 5 - Ve Müderris Köyü kurbündeki Kemerdir 6 - Ve Havuz ki sular anda cem olur
Ve Muglava ve Uzun Kemer tekrar bina olundu.
IX - BABI TASİ
Bina olunan cisirlerin esami ve a'dadın beyan eder
1 - Büyükçekmecede bina olunan Köprü 2 - Silivride bina olunan Köprü 3 - Meric Suyu üzerinde Mustafa Paşa Köprüsü 4 - Marmarada merhum Mehmed Paşa Köprüsü 5 - Halkalıpınarda Odabaşı Köprüsü 6 - Harami Deresinde Kapuağası Köprüsü 7 - Sinanlıda Mehmed Paşa Köprüsü 8 - Bosnada Vişigrad nam kasabada merhum Veziria'zam Meh
med Paşa Köprüsü
X - BABI AŞİR
Bina olunan karbansarayların esami ve a' dadın beyan eder
1 - Merhum Sultan Süleyman Hanın İmareti kurbündeki Kar-bansaray
2 - Yine Merhumun Büyük Çekmecede bina olunan Karbansarayı 3 - Rodoscukda Merhum Rüstem Paşa Karbansarayı 4 - Bit Pazarında Rüstem Paşanın Kebeciler Karbansarayı 5 - Galatada yine Rüstem Paşa Karbansarayı 6 - Bursada Ali Paşa Karbansarayı 7 - Bit Pazarında Ali Paşa Karbansarayı 8 - Vefada Merhum Pertev Paşa Karbansarayı 9 - Ilgın nam mevzide Mustafa Paşa Karbansarayı
48
10 - Sabancada Merhum Rüstem Paşa Karbansarayı 11 - Samanlıda Merhum Rüstem Paşa Karbansarayı 12 - Karışdıranda Merhum Rüstem Paşa Karbansarayı 13 - Akbıyıkda Rüstem Paşa Karbansarayı 14 - Karaman Ereğlisinde Rüstem Paşa Karbansarayı 15 - İpsalada Hüsrev Kethüda Karbansarayı 16 - Hafsada Mehmed Paşa Karbansarayı 17 - Burgazda Mehmed Paşa Karbansarayı 18 - Edirnede Merhum Rüstem Paşa Karbansarayı 19 - Edirnede Ali Paşa Çarşısı ve Karbansarayı 20 - İstanbulda İbrahim Paşa Karbansarayı
XI - BABI HADİ AŞER
Bina olunan sarayların esami ve a'dadın beyan eder
1 - Sarayı Atik muhterik olub tecdiden bina olundu 2 - Sarayı Cedidi Hümayun tecdiden bina olundu 3 - Sarayı Üsküdar tecdiden bina olundu 4 - Sarayı Galata yeni bina olundu eski yeri asla kalmadı 5 - At Meydanı Sarayı tecdiden bina olundu 6 - Mahalli mezburda İbrahim Paşa Sarayı bina olunmuştur 7 - Yenikapu Sarayı tecdiden bina olundu 8 - Kandilli Sarayı tecdiden bina olundu 9 - Fener Bağçesi Sarayı tecdiden bina olundu
10 - İskender Çelebi Bağçesi Sarayı tecdiden bina olundu 11 - Halkalı Pınar Sarayı tecdiden bina olundu 12 - Kadırga Limanında Rüstem Paşa Sarayı 13 - Kadırga Limanında Mehmed Paşa Sarayı 14 - Ayasofya kurbünde Mehmed Paşa Sarayı 15 - Üsküdarda Mehmed Paşa Sarayı 16 - Üsküdarda Rüstem Paşa Sarayı 17 - İstanbulda Siyavüş Paşa Sarayı 18 - Üsküdarda Siyavüş Paşa Sarayı 19 - Üsküdarda def'a Siyavüş Paşa Sarayı 20 - İstanbulda Ali Paşa Sarayı 21 - At Meydanında Ahmed Paşa Sarayı 22 - Sultan Bayezid kurbünde (havalisinde) Ferhad Paşa Sarayı 23 - Vefa Meydanında Pertev Paşa Sarayı 24 - At Meydanında Sinan Paşa Sarayı
49
25 - Hoca Paşada Sofu Mehmed Paşa Sarayı 26 - Yeni Bağçede Mahmud Ağa Sarayı 27 - Halkalı kurbünde Yergöğde Mehmed Paşa Sarayı 28 - Kasım Paşa Çeşmesi kurbünde Şahıhuban Kadın Sarayı 29 - Şehirden taşra Pertev Paşa Sarayı 30 - Ve taşra çiftlikde Ahmed Paşa Sarayı 31 - Eyyubı Ensaride Ahmed Paşa Sarayı 32 - Eyyubı Ensaride Ali Paşa Sarayı 33 - Şehirden taşra Rüstem Çelebi Çiftliğinde Mehmed Paşa Sa
rayı
34 - Bosnada Mehmed Paşa Sarayı 35 - İskender Çelebi Çiftliğinde Rüstem Paşa Sarayı
XII - BABI SANİ AŞER
Bina olunan mahzenleri beyan eder
1 - Galata Köşesinde Buğday Mahzeni 2 - Tersanei Amirede Zift Mahzeni 3 - Sarayı Sultanide Anbar 4 - Has Bağçe Yalısında Anbar 5 - Sarayı Sultanide Matbah ve Kilar 6 - Un Kapanında bina olunan Mahzen 7 - Ve Cebehane kurbünde iki kıt'a Anbarı Amire bina olmuşdur 8 - Tophanede Kurşunlu Mahzen bina olunmuşdur
XIII - BABI SALİS AŞER
Bina olunan hamamların esami ve a'dadın beyan eder
1 - İstanbulda Merhum Sultan Süleyman Han Hamamı 2 - Kefede Merhum Sultan Süleyman Han Hamamı 3 - Sarayı Hümayunda üç bab hamam bina olunmuştur. 4 - Üsküdar Sarayında üç bab hamam bina olunmuşdur. 5 - Ayasofya kurbünde Haseki Sultan Hamamı 6 - Haseki Sultan Hamamı 7 -- Yahudiler İçinde Haseki Sultan Hamamı 8 - üsküdarda Valide Sultan Hamamı 9 - Karapınarda Valide Sultan Hamamı
10 - Cebe Ali Kapusunda Valide Sultan Hamamı
50
11 - Edirne Kapusunda Mihrimah Sultan Hamamı 12 - Yenibağçede Merhum Lütfi Paşa Hamamı 13 - Galatada Merhum Mehmed Paşa Hamamı 14 - Edirnede Merhum Mehmed Paşa Hamamı 15 - Yenibağçede Koca Mustafa Paşa Hamamı 16 - Silivri Kapusunda İbrahim Paşa Hamamı 17 - Sulumanastırda Kapu Ağası Yakub Ağa Hamamı 18 - Beşiktaşda Sinan Paşa Hamamı 19 - Fındıklıda Molla Çelebi Hamamı 20 - Tophanede Kapudan Ali Paşa Hamamı 21 - Fener Kapusunda Kapudan Ali Paşa Hamamı 22 - Macuncu Çarşısında Müfti Ebussu'ud Efendi Hamamı 23 - Hafsa nam kasabada Mehmed Paşa oğlu Mirimiran Kasım
Paşa Hamamı
24 - Yenikapu haricinde Merkez Efendi Hamamı 25 - Eyyubı Ensaride Nişancı Paşa Hamamı 26 - Ortaköyde Hüsrev Kethüda Hamamı 27 - İzniğmidde diğer Hüsrev Kethüda Hamamı 28 - Çatalcada bir Hamam 29 - Sabancada Merhum Rüstem Paşa Hamamı 30 - Kayseriyyede Hüseyin Bey Hamamı 31 - İstanbulda Sarı Kürz Hamamı 32 - Zeyrekde Hayreddin Paşa Hamamı 33 - Gümrükhanede Hayreddin Paşa Hamamı 34 - Tophanede Yakub Ağa Hamamı 35 - Zeyrekde Haydar Paşa Hamamı bina olunmuşdur. 36 - İskender Paşa Hamamı bina olunmuşdur. 37 - Odabaşı Hamamı bina olunmuşdur. 38 - Akbabada Kethüda Kadının bir hamamı bina olunmuşdur. 39 - Beykozu Hamamı bina olunmuşdur. 40 - Edirne Kapusunda taşra Emiri Buhari Hamamı bina olun
muşdur.
41 - Hazreti Eyyubda Türbe kurbünde bir hamamı dahi bina olunmuşdur.
42 - Diğer mahalli mezburda Dere Hamamı dahi bina olunmuşdur. 43 - Yeniköyde Salih Paşazade Hamamı bina olunmuşdur. 44 - Mekkei Mükerremede dahi bir hamamları bina olunmuşdur
(Sultan Süleyman Hamamı) 45 - Hayreddin Paşanın Tophanede Hamamı bina olunmuşdur. 46 - Kemeraltında Hayreddin Paşa Hamamı bina olunmuşdur.
51
4 7 - Ve Cebe Ali Kapusunda Rüstem Paşa Hamamı bina olunmuşdur.
48 - Üsküdarda Valide Sultan Hamamı bina olunmuşdur. Temmet-ür-Risale-t-üs Sinaniyye (Aynı kitap, S. 74-129).
6 - Sinan'm Vakfiyesi
Sinan'ın vakfiyelerinden birinin sureti, Ankara'da Vakıflar Umum Müdürlüğü arşivinde 576 İstanbul defterinde altı büyük sahifedir (S. 23-28) ve asıl vakfiyeden kopye edilmiştir. Bu vakfiyenin aslının kimde ve nerede olduğu bilinmemektedir. Ancak istinsah tarihi burada kayıtlıdır. 18 Rebiülevvel 1327 ve defterin başında aslının aynı olduğunu tasdik eden iki imza vardır. Bunlardan biri Selanik Kadısı Hasan Hüsnü, diğeri Rumeli Kazaskeri Bali oğlu
İvaz Efendidir1• Vakfiye türkçedir. Hangi tarihte yapıldığı yazıl
mamıştır. Yalnız, Kanuni Sultan Süleyman'dan "merhum" diye bahsedildiğine göre 1566 dan sonra tanzim edildiği anlaşılıyor.
Mimar Sinan'ın bu vakfiyede babasının adı Abdurrahman diye (Sinan Ağa ibni Abdurrahman) 1 kayıtlıdır2 • Kendisi evkafı için, torunlarından Derviş Çelebi'yi mütevelli yapmıştır.
Sinan'ın Hayratı şunlardır :
İstanbul'da cami, mektep, imaret, çeşmeler, Kayseri'nin Ağırnas köyünde çeşme, Haslar kazası Soğanlı köyünde çeşme, Vize sancağında Urgaz köyünde çeşme, "Hülviyyat" adlı mescidden çı
karılmamak şartiyle bir kitap.
Mevkufatı: İstanbul'da menziller, dükkanlar, kayıkhane, su yolu ve (300.000) akçe ile Gergeme'de Alagöz değirmeninden alınan rüsum.
Bu vakfiyeden edinilen bazı bilgiler:
Karısı merhum Mahmut kızı Mihri Hatun3 ve Mehmet Bey ismindeki şehit olan oğlunun ruhlarına Kuran okunmasına ve Mehmet kızı Fahri (Fatma) 4 adlı torununa günde 11 akçe verilmesine.
(1) İvaz Efendi II. Selim ve III. Murat zamanlarında Kazasker olmuştur. (2) Defteri İstanbul 7, sayfa 23. (3) Başka bir vakfiyesinde ise, hayatta olan karısının adı Gülruh hatundur. (4) "Ankara" Mirlivası Mehmet Beyin kızı Fatma diye yazılıdır. Tarihi
H. 981 = (1573) dür.
52
Ümmihan ve Neslihan ismindeki iki kızına da aynı mikdar pa· ranın verileceği bildirilir.
Kayseri'den getirdiği ve müslüman eylediği kardeşi oğlu kızlarından Radiye ve Kerime ile Sekban olan kardeşi oğlu Süleyman'ın kızı Ayşe'ye günde beşer akçe verileceği, vakıfın ailesi fertleri için koyduğu şartlardır.
Diğer taraftan, asıl kendi oturduğu büyük evinin Süleymaniye'nin yanında olduğunu ve bunun kaç katlı ve odalı bulunduğunu izah ederek, kuzey tarafındaki bahçesinin ağaçlandırılarak süslenmesini ve kendisinin oraya gömülmesini vasiyet eder.
Vak fi yede bir çok şartlar arasında, bilhassa kendi mezarı yanındaki, mektep hocasına günde altı akçe verilmesini ve bunun beş akçesinin öğretmenliği karşılığı, bir akçesinin ise Sinan'ın mezarı
başında ruhu için günde bir cüz okuması içindir.
Ayrıca mektep çocuklarından yetimler için her yıl ramazan bayramında bunlara elbise verilmesi istenmiştir. Yine bu iki mektep için her sene odun ve hasır alınması için para tahsis edilmiştir.
Bir de İstanbul'da, ihtiyaç olan yerlerde, kaldırım yapılmasını da vakfetmiş bulunuyor.
Bu suretle görülüyor ki Sinan dindar bir adam olarak, Kuran okunması için para tahsis etmiş, fakat asıl yaptırdığı hayratı ile içtimai ve kültürel müesseselere önem vermiş, okuyan muhtaç çocuklara yardım elini uzatmış ve nihayet İstanbul'a daima kaldırım lazım olduğunu düşünmüştür.
Sinan'ın bu vakfiyesinin altında kırk bir kişi şahit olarak imza atmıştır. Bunların içinde on tane de mimar vardır.
İşte böylece, Başmimarın beraber çalıştığı mimar arkadaşlarının isimleri de, bu vesile ile bilinmektedir.
Esasen daha önce de belirttiğimiz gibi Mimar Sinan, bütün XVI. asır Türk mimarlarının sembolleşmiş bir ismidir. Onunla beraber diğerlerinin de çalışma hisseleri büyük olmuştur.
Bugün de Sinan'ı Başmimar olarak tetkik eder ve onun eserlerini tahlile çalışırken beraber çalıştığı amelesinden, mimar ve mühendisine kadar bütün bir teknik kadroyu hesaba katmak lazım· dır.
53
Vakfiye kısaca bundan ibarettir. Ancak ümit etmek isteriz ki bu vakfiyenin aslı, kimin elinde ise ortaya çıkarılırsa ve neşredilir
se, daha bilinmiyen taraflar da aydınlanmış olur1 •
Bu vakıfın son mütevellisi 31.1.1933 tarihinde ölen Tevfik isminde birisidir. Tevliyet on sene açık kaldığından, Evkafça zaptedilmiştir (İdare Meclisi Kararı. 1943) 2 •
Bu vakfiye hakkında ayrıca Amasya Tarihi müverrihi merhum Hüsameddin Beyin Türk Tarih Kurumuna verdiği (25.VIII.1935) özette şöyledir:
"Mimar Sinan'ın bu vakfiyesinde adı şöyle tespit edilmiştir.
"Aynü ayanı mühendisin zeynü erkanı müessisin üstazü esatüzetizzeman, Zeyisücehabizetitdevran, İklidisülasri velavan, Mimarı Sultani ve Muallimi hakani elmahfüfü bi sunufi avatufil melikilmennan Sinan Ağa ibni Abdurrahman" Defteri İstanbul 7, sayfa 23.
Hayratı bu vakfiyesinde şunlardır: Kendisine mensup olan Mimar Sinan mahallesinde bir mescid ve bu mescidi kurbünde bir mektep. Kezalik merkadi kürbunda fevkani bir mektep. Mevlana ahaveyn mahallesinde bir mescid ve yanında Çukur çeşme demekle maruf bir çeşme. (Eyüp) kazasında Soğanlı karyesinde bir çeşme. Kayseri ye sancağında Ağırnas karyesinde bir çeşme3 • Süleymaniye Camii kurbünde ahcamı müteşebbike ile ahseni heyet üzere bina eylediği medf eni mahsusu.
Sakin olduğu hanesi Iıaklmıda :
"Kendü emlakinden imareti Sultaniye huriset anilafatissemaviye velardiye kurbünde vaki olan menzili ki üç muhavvatayı müştemildir. Biri dahiliye ve biri vestaniye ve biri hariciye. Emma dahiliyesi on bab ulvi evleri ve iki bap süfli evleri ve bir fırını ve iki hamamı ve bir matbahı ve bir mahzeni ve beş kenifi müştemildir. Ve emma vestaniyesi iki bap ve bir yurfe ulvi evleri ki, mabeyinleri suffe ve önleri bahçe ve altı ahurdur. Ahurun önünde bir bab ev
(1) Sinan'm diğer bir vakfiyesi daha vardır ve İstanbul'dadır. Bolu Meşihatı İslamiye Sicillatı Şeriye Arşivi No. 3 ve İstanbul Evkaf Defteri No. 729, s. 320.
(2) Sayın Halim Baki Kunter'in delaletiyle Evkaf Umum Müdürlüğünden
alınan bilgi. (3) Ağırnastaki çeşmeler: 1 - Karagöz çeşmesi, 2 - Ağa pınarı, 3 - Sine
pınar. (İ. H. Konyalı S. 104).
54
ki, fevkinde bir mahzen vaki olmuştur. Ve bir su kuyusu ile müştemildir. Ve emma hariciyesi birbirine muttasıl dört hucuratı ve cümlenin tarafı kıblesi merhum ve mafurullah Sultan Süleyman Alieyhırahmetül ve rıdvan medresei şeriflerine müntehi olup ve etrafı selasesi hariki amme müntehidir. Camü hukuk ve levahiki ve taraik ve merafiki ile vakfetti." Sayfa 24.
Türbesi hakkında :
"Ve dahi menzili mesfurun tarafı şimalisine muttasıl olan muhavvata ki, ahcarı mü-şebbeke ile ahseni vaz üzere bina olunup vakıfı mezbure defolunmak için tehiye olunmuştur. Vakfetti." Sayfa 24.
Vakıf dükkanları hakkında :
"Ve dahi menzili mezkure muttasıl 20 bap dükkanlarını vakfetti. Ve ihdas olunan ulvi mektebi sübyanı müteallimine vakfetti." Sayfa 24.
Zevcesi hakkında:
"Ve dahi şartetti ki, merhume ve makfure zevci olan mehri binti Mahmut nam hatun ruhu için iki nefer salih ve mücevvit kimesnelere yevmi Kuranı şeriften yevmi birer cüzi şerif tilavet edip sevabın merhumenin ruhuna hibe eylemek sıfatiyle muttasıf olalar." Sayfa 26.
Evladı hakkında :
"Ve Sait ve Şehit elmuhtaç ilarahmeti rabbihil mecit evladı
keramlarından şehit olan Muhammet Bey ruhu için iki nefer salih ve mücevvit kimesnelere yevmi birer akçe vazife verile şol şart ile ki diledikleri zamanda ve mekanda kuranı şeriften yevmi birer cüzi şerif tilavet edip sevabın şehidi merkumun ruhu sadine hibe eylemek sıfatiyle muttasıf olalar." Sayfa 26.
"Ve dahi şartetti ki, evladından Ümmi Han ve Nesli Han nam kızlarına ve evladından şehit olan merhum Muhammet Beyin fahri nam kızına yevmi onbirer akçe vazife verile. Ve şart etti ki birisi elhükmü lillah fevtoldukta hissei muayyenesi fevt olan sahibi hisse evladı mabeyninde alesseviye taksim oluna. Eshabı karnı sanidir. Eshabı habri saninin dahi biri fevtolduğu takdirde kezalik hissei
55
muayyenesi sahibi hisse evladı mabeyninde alesseviye taksim oluna ki, eshabı karnı salistir. Baki kurunda hal böyle olup elakdem felakdem riayet oluna. Ve zikrolunan sahibi hisse ki, evladı evveldir. Evladı olmadığı takdirde yahut münkariz oldukta hissei muayyenesi kendi ihvanına verile ki, eshabı karnı evveldir. Eshabı karnı evvelden kimesne hayatta olmadığı takdirde eshabı karnı saniden mevcut olanların mabeyninde alesseviye tevzi olunup minvali sabık üzere riayet oluna. "Eliyazhillahi teala cümle inkirazından
sonra mezbur 33 akçenin 18 akçesi medarisi sultaniye huriset anınlafatı velbeliye tahtında mülazimin için bina olunan 18 bap hücratü sultaniyede sakin olan mülazimlerin her birine yevmi birer akçe tayin oluna. Şol şart ile ki her biri kuranı mecitten bir cüzi şerif tilavet edip sevabın ervahı camii enbiyaya alanebizzina ve aleyhimüssalatü vesselam ve ruhupürfutuhu vakıfa hibe eyliye. Ve 15 akçesi dahi Sultan Süleyman Han aleyhirahmetu velguran camii şerifinde tesbih ve selat han olan 30 nefer kimesnenin her birine yevmi nısıf akçe verile. Şol şart ile ki, badettesbih vakıfı merhum medfeni olan muhavvat üzerine ki, camii şerifi Sultani kurbünde ahcarı müteşebbike ile ahseni heyet üzre bina olunmuştur. Cem olup 3 er kerre surei ihlas ve bir kerre fatiha tilavet eyleyip sevabın ruhu vakıfa hibe eyliyeler." Sayfa 26.
Kardeşinin oğulları ve kızları hakkında :
"Ve dahi Kayseriden getirtüp müslüman eylediği karındaşı
oğlu kızlarından Radiye ve Kerime ve müslüman olup sekban olan karındaşı oğlu Süleymanın kızı Ayşeye yevmi beşer akçe vazife tayin edip şart eyledi ki, madem ki kaydı hayatta olalar mahbe malı verile. Badelmemat vakfa zaptoluna." Sayfa 27.
Tevliyeti hakkında :
"Ve şart eyledi ki evlattan ve evladı evlattan utekadan veladı utekadan tevliyet uhtesinden gelip ve kavaidi kitabeti bilür. Salih ve mütedeyyin ve müstakim kimesne olduğu takdirde ecnebiye vermişler." Sayfa 27.
Bu vakfiyenin tarihi yazılmamıştır. Ancak halasında şu tevki vardır. "Suretül aslilasil bidunittagyir ve tebdil nemikahu ivaz bin bali elmüvellabil askeri! muzaffer birumelil mamure". Şu tevki hükmü gösteriyor ki, bu vakfiye Rumeli Kazaskeri vekili Suduru ilmi-
56
yeden İvaz Efendi tarafından tasdik edilmiştir. İvaz Efendi ikinci Selim ve üçüncü Murat zamanlarında Kazasker olmuştu.
Bu vakfiyelerin şahitleri arasında şayanı dikkat görülen şunlardır. Mimar Muhammet Subaşı, Mimar İsmail bin Abdullah, Mimar Ahmet bin Abdullah, Mimar Hıdır Bin Abdullah, Mimar Ferruh bin Abdullah, Mimar Mustafa bin Abdullah ve utekasından
Hıdır bin Abdullah, İskender bin Abdullah, Mimar Muhammet bin Veysi sakini mahallei mimar Sinan.
Cihat defterinde iki mescidinin kaydı şöyledir: "Vakfı camii merhum Sinan Ağa emini binai camii merhum ve mağfurleh Sultan Süleyman Han Gazi der mahallei Sinan Ağa der nezdi Haydarpaşa der İstanbul" Ağalar defteri 4 7 /169.
"Vakfı mescidi merhum mimar Sinan Ağa der nezdi bahçei cedit der İstanbul ve gayrihi. Bu kaydın halasında" vakfiyesi müceddet sabi İstanbul sayfa 23 diye yazılıdır. Kadı defteri sayfa 56/ 149 bu kaydın gösterdiği üzere İstanbul 7 nci defterinin 23 üncü sayfasında bu Mimar Sinan Ağanın vakfiyesi mukayyettir. Şu halde Mimar Sinan Ağa Sultan Süleyman camisinin hem mimarı hem de bina emini olduğu anlaşılır.
"Mimar Sinan Ağanın mescidleri kayıt mahallesinde 1100 tarihine kadar evladı ve evladı utekası kamilen münkariz olduğu bu tarihlerde vakfiyenin tevliyeti müvecceh olmamasından ve evlat vazifesi bulunmamasından anlaşılır. Bu vakfiyesinden yine istidlal edilir ki, evladı ancak bir mahdumiyle iki kızından ibarettir. Mahdumu Muhammet Bey kendisinden evvel şehiden vefat etmiştir.
Yalnız bir kızı kalmıştır. Bunların nesli de münkariz olmuştur."
7 - Siııan'ııı Ölümü
Mimarbaşı Koca Sinan, 9 Nisan 1588 de İstanbul'da öldü. Süleymaniye'nin yanındaki evinin bahçesine gömüldü. Bir asırlık bir ömür böylece sona ermişti. Fakat öyle bir ömür ki, her insana nasip olmıyan mesut, dolu, verimli bir hayatın sonu. Sinan, sadece eserleriyle, asırlar boyunca yaşadı. 1921 de "Asarı Eslaf Aşıkları" adı ile birleşen beş kişilik bir heyet1 1923 de "Mimar Sinan muhibleri" ismini almış ve Mimar Sinan'ı anma törenleri yapılmaya baş-
(1) Semih Rüstem, Muhiddin Hattatoğlu, Mustafa Nihad, Sait ve Ahmet Süheyl (Ünver Ord. Prof. Dr. Tıp Tarihi Enstitüsü arşivi, İstanbul).
57
lanmıştır. Bu hareket ile "Sinan" hakkında gazetelerdeki neşriyat mümkün olmuştur.
O zamandan beri 9 Nisan tarihleri Türk mimar ve mühendislerinin olduğu gibi, bütün Türk aydınlarının da bir anma töreni günüdür.
Sai Çelebi, Sinan hayatta iken onun hakkında bir eser yazmıştı. Ölümünde de mezarının kitabesini yine o kaleme almıştır.
"Bu risale, Tezkeretül ebniyenin müellifi ve bu cevami şeriflerin ve Edirne Selimiye'nin mühendisi ve serkarı meşhur Koca Mimar Sinan ki fen bina ana mazhar ve yüz yıldan ziyade muammer olup nice ebniyei azime binasına mühtedi olmuştur ki risalesinden malum olur, bünyan ömrü münhedim oldukta Sultan Süleyman Camii kurbünde Ağa Kapusu önünde köşede defn olunup türbesi üzerine şair meşhur Sai'nin bu tarihi kazılmıştır".
Ey iden bir iki gün dünya sarayında mekan Cay-i asayiş değildir ademe milki cihan Yapciı bir cami virir firdevs-i aladan nişan Emr-i Şahile kılub su yolların ihtimam Hızır olub ab-i hayatı aleme kıldı revan Çekmece cisrine bir tak-ı mualla çekti kim Aynıdır ayinesi devranda şekl-i kehkeşan Kılciı dörtyüzden ziyade mescid-i ali bina Yaptı seksen yerde cami bu aziz-i kardan Yattığı yeri Huda kılsun anın bağ-ı cinan Rihlerin Saii didi tarihini Geçtiı bu demde cihandan pir-i ınimaran Sinan Ruhı İ!:iin fatiha ihsan ide piı: ü civan
8 - Siııan'ııı San'atı Üzerine
Sinan'm Osmanlı İmparatorluğunun devlet teşkilatı içinde resmi unvanı "Mimarbaşı"dır. O bu mesleki bilgisi ile, bizzat plan yapan, proje meydana getiren bir mütehassıstır. Aynı zamanda, bugünkü anlamda mühendislik vazifesini de görmektedir. Çünkü he'Saplamalar ve tatbikatına nezareti bizzat kendisinin yaptığı anlaşılıyor. Tabii bu çalışmaları asıl kendi şaheserleri içindir. Diğer
ceserler onun nezareti altında kurduğu ekolün vücude getirdikleridir.
Sinan'ın camilerinde tahakkuk ettirdiği mimari üstünlük Anadolu' da Türk -İslam sanatının bir tekamülü olarak mütalaa edilmek-
(1) Şairin mısraında bu kelime "Giçti" dir.
58
1
tedir. O, eski Türk yapı geleneğinin ana şekillerine uyarak mesut bir ilerleme ile, en yüksek zaferine ulaşmıştır. Küçüklü büyüklü cami külliyelerinde en geniş manasiyle siteler kurmuş ve bir yuvarlak kubbe altında İslam cemaatini toplamayı tahakkuk ettirmiştir. Sinan'ın eserleriyle Türk - İslam mimarisi tekamülünün son noktasına erişmiştir.
O, bütün görüp tetkik ettiği, kendinden önceki mimari eserlerin üstüne çıkmasını bilmiştir. Bu durum, plan, iç ve dış görünüşleri, yapı malzemesi ve her çeşit tezyinat itibariyle mütalaa edilebilir.
Sinan'ın eserlerinden, Süleymaniye'yi, Ayasofya ile mukayese etme arzusu, daima sanat tarihçilerini meşgul etmiştir. Halbuki bu mabet iç görünüşü itibariyle tetkik edilirse, Osmanlı mimarisinden en esaslı ayrılık noktasını bulmak mümkündür. Bu Bizans yapısı, iç görünüşünde uzunlamasına bir tesir yaratmaktadır. Halbuki esas plan kare üzerinedir. Ancak batı ve doğu kemerlerini taşıyan sütunların, iki galeri halinde üstüste yapılmış olmasından bu kısım duvar hissini vererek dik dörtgen gibi görünür. İşte bu, iç görünüş, Türk - İslam camilerinde yoktur. Sinan devri yapılarında, bilhassa Edirne'deki Selimiye ile tamamen bir kare içinde, büyük kubbenin bütün haşmetini hissettiren bir tarzda tahakkuk ettirmiştir. Sinan'ın kubbe inşaatında o zamanki teknik imkanlarla gösterdiği
yüksek sanat kudretine, hayran olmamak elde değildir. Çünkü insan o binaya girdiği vakit, haşmetli kubbenin altında, destek kısımlarına dikkati çekilmeden, sadece başını saran geniş ahenkli yuvarlaklığın boşlukta imiş gibi, doğrudan doğruya ilahi tesiri altında
kalır.
İnsan bu binada dini ve ruhani bir mabedin içinde olduğunu düşünerek, Tanrıya yakınlık duyar.
Sinan, ayrıca cami yapılarında isimlerini taşıyan şahısların tarihi değerlerine göre de, adeta bazı fikirlerin temsilini düşünmüş gibidir. Mesela Süleymaniye camisi türbe ve medreseleri yani külliyesi, Kanuni Süleyman'ın muhteşem İmparatorluğunun bir tezahürüdür. Caminin içinde hissedilen büyüklük ise büyük bir devletin asırlara, milletlere hükmeden bir kudretini ifade eder.
Süleymaniye'nin büyük kapısı Kanuni'nin asrına açılır.
Şehzade camisi, bir matem havası ile asil bir karanlık içindedir.
59
Mihrimah Sultan camisi, genç, yeni gelin olmuş bir prensesin neşe ve hayat dolu bir ifadesini taşır.
Üsküdar'da İskele karşısındaki Mihrimah camısının sütunlu avlusundan, Boğaziçinin paha biçilmez tabii manzarasına açılan bir haşmet içinde insanın hayranlığını arttırır.
Edirne'deki Selimiye, ferah, aydınlık, büyük ve şanlı bir İmparatorluğa sahip, bir hükümdarın bahtını takdis eder.
Velhasıl, Koca Sinan'ın bütün camilerinde isimlerini taşıdığı
tarihi şahısların hayat hikayelerini ve yapıldıkları zamanı canlandırmak mümkündür. Bu eserler için Sinan da böyle mi düşünmüştü? Yoksa biz mi tarihi bilgilerin tesiri altındayız? Ne olursa olsun eserler tarih içinde konuşuyorlar.
Mesela Manisa'daki Muradiye camisi (1588) ve medresesinin inşa edildiği mevki ne güzel seçilmiştir. Caminin kapısından çıkarken Manisa ovasına hakim manzara ile gözler dolar. Fakat asıl minarelerinin ahenkli silueti Manisa dağının dik yükselişi ile boy ölçüşür gibidir. Tabiatın bu haşin fakat o nisbette renkli dağ yamacında Muradiye insanların Tanrıya bir şükran borcunu öder.
Sinan doğduğu bölgenin merkez şehri Kayseri'de Ahmed Paşa veya Kurşunlu adiyle de bir cami inşa ettirdi. Geniş meydanlıktaki bu caminin ferahlığı, sütunlu ön cephesinin yumuşak düz hatları,
kubbe ve minaresinin ahenkli duruşu, bir tepede olmadığı halde, yine de güzel bir görünüşü vardır. Sinan burada Selçuk - Türk eserlerinin gölgesinden kaçmış, onları kendi asırlarındaki alemlerinde bırakarak Kurşunlu Ahmed Paşa camisi ile XVI. yüzyılın bir mimari üslup örneğini vermeyi ihmal etmemiştir.
Bu münasebetle Sinan'ın şehirlerdeki eserlerini düşünürken
daima kendi kendime şunu sormuşumdur. "Sinan niçin bazı şehirlere hiç eser vermemiştir diye? Mesela Bursa, Konya, Sivas, Erzurum v.b." Öyle sanıyorum ki memleketini iyi tanıyan Mimarbaşı Sinan mesela Bursa'mn ilk Osmanlı devri eserleriyle başbaşa kalmasını tercih etmiştir. Bursa'nın özelliğini ve güzelliğini bu devre mimari eserlerinde bulmuş olması çok muhtemeldir. Diğer taraftan Selçuk eserlerinin en çok bulunduğu şehirlerde de bu devrin mimari yapılarına yer vermemiştir.
Yine mesela Ankara'daki Cenabi Ahmed Paşa camisi ne Ankara kalesiyle ne de diğer eski yapılarla yanyana gelmiştir. Öyle dü-
60
şünülür ki eski eserlerin siluetini bozmamak istemiştir. Bence Cebeci'nin bu düzlüğünde inşa edilen caminin mütevazi dış görünüşünden sonra içine girildiği zaman insanda bir iç huzur yaratmaktadır. Bu eserin iddiasız fakat Sinan devri üslubunu belirten yapısı, XVI. asrın bir vilayet havasına uymamış mıdır ?1 Ayrıca Selçuk devrine ait (Kitabesi 1222) Akköprü, Ankara'daki halk arasında Sinan'ın inşa ettiği köprü diye anılır.
Sinan'ın yapılarındaki iç görünüşten tezyinat kısmında da söylenecek epey şey vardır.
Büyük mimari yapıyı tamamlıyan taş işçiliği ve oymacılığı,
fresk, nakış ve kabartmalar, alçı pencereler, çiniler, tahta işçiliği ve nakışları, kitabe yazıları ayrı ayrı üzerinde işlenen sanat eserleridir.
Sinan bütün yapılarında bu teferruatlı işlerde, mimari havaya o kadar ahenkle uymasını başarmıştır ki, adeta her biri mimari unsurların ayrılmaz tamamlayıcıları olarak, sade, asil ifadesini bulmuştur.
İşte bu bakımdan, aynı zamanda bu ayrı ayrı işçilikleri de beraber mütalaa etmek gerekir.
Sinan'ın bu teferruattan başka bir de dış görünüşe ve bilhassa şehircilik bakımından binaların estetik durumuna önem verdiği anlaşılıyor.
Onun, İstanbul'daki veya diğer şehirlerdeki camilerini daima en iyi seçilmiş yerlerde inşa ettiği görülür.
Süleymaniye'nin dış hatlarını, kubbe ve minareleriyle siluetini Erciyeş'e benzetenler vardır. Bence bu dağın Sinan'a ilham verdiği muhakkaktır.
Süleymaniye'nin dış manzarası, canlı, ahenkli ve büyük bir kudretin ifadesini telkin eder.
O, "dünya durdukça duracağa" benzer bir hal taşır.
Edirne'deki Selimiye'nin kurulduğu tepenin hakim manzarası, onu her görende unutulmıyacak bir hatıra yaratmak için kafi gelmiyor mu? Sadece şehir içinde değil, Edirne' den uzaklaştıkça Seli-
(1) Bu cami askeri zaruretler için kullanılmakta iken 1935 yılında Atatürk'ün emri ile boşaltılmış ve tamir ettirilerek hizmete açılması sağ
lanmıştır.
61
miye "Ben varım" diye daima size, minareleri üzerinden seslenir, dağlarda değil, ovada bu ses ve göz akislerinin dalga dalga sizi uzak mesafelere kadar takip ettiğini hissedersiniz. Ona yaklaşırken de, hep size doğru gelen, fakat bir türlü kavuşulamıyan bir eda ile boy gösterir.
Selimiye, Avrupa kıtasındaki Türk hakimiyet devrinin bir imzası değil midir? Bütün Türk - Osmanlı tarihi, Viyana, Prut'a kadar kol salan bir kıta üzerinde yazılmış, Sinan, Başkente yakın bu bölgede, en büyük şaheserleriyle, bir imza atıvermiştir.
Bütün bu abidevi eserler yanında Sinan, günlük hayatı idame ettirecek mimari eserlerini de vücude getirirken ilim ve fennin rehberliğini asla ihmal etmemiştir.
O, bir Büyükçekmece köprüsünü kurarken, deryalar üzerinden karayı birleştirmek isterken, kıvrımlar, çeşitli şekiller vererek evvela dış görünüşe sonra da asıl muhkem olmasına ehemmiyet vermiştir. Köprülerle tabiatın fiziki bünyesine iddiasız olarak uymasını maharetle başarmıştır. Yine mesela Ayasofya'nın yanındaki
Haseki Hamamını gördüğünüz vakit, "bu küçük bir eserdir" diyebilir misiniz? Bu, bina ne kadar güzel bir mimari ahenkle yerini bulmuş, diğer büyük eserin Ayasofya'nın, haşmetiyle ezilmeden, başlı başına müstakil varlığına sığınmış, asil bir üslubun şahidi oluvermiştir.
Velhasıl, Sinan'ın mimari sanatı, bize tarihimizi canlı olarak gözlerimizde yaşatıyor. Çünkü, o devrin sanatı ile, bütün bir yaşanan hayatın madde olarak özetini veriyor.
Bugün, bu sanat devrimiz, bizim içimizde eserleri ve ruhu ile tekrar yaşıyor. Yurt toprağımızın derinliklerinde kök salmış, en büyük heybetiyle yaşıyan eserler, tarihimizin içinden, atalarımızın
seslerini, semamızın ve yurt tabiatının rengini göstermek, bize duyurmak için, yer yüzünde yükseliyorlar.
Fakat, aynı zamanda da bütün dünya insanlarına hitabederek, sanat karşısındaki, insanlığın müşterek hislerini, heyecana getirmesini biliyorlar.
Tarih, medeniyet tarihine eser verenleri, daima anacak ve tebcil edecektir.
62
9 - Türk Tarih Kurumu'nun Sinan ve Eserleri Üzerindeki Çalışmaları
Türk Tarih Kurumu'nun kuruluş gayesi: "Türk Tarih ve medeniyetini ilmi bir surette tetkik etmek"tir (Nisan 1930).
Gazi M. Kemal Atatürk bu milli teşekkülümüzün kurucusu ve yaşatıcısı olmuştur. O, diyor ki: "Büyük şeyleri yalnız büyük milletler yapar".
Diğer bir sözünde de, şu fikri ifade etmiştir: "Dünyada her kavmin mevcudiyeti, kıymeti, hakkı hürriyet ve istiklali, malik olduğu ve yapacağı medeni eserlerle mütenasiptir".
Hakikaten, bir milletin asırlar içinde varlığını kökleştiren eserler, maddeye şekil veren milli bir üslUbun hakim olduğu zamanlardan kalanlar değil midir?
Medeni milletler, yaşadıkları yerlerde medeni eserler vücude getirmişlerdir. Bu eserlere varis olan nesiller ise, hem bu eserleri korumaya, hem de yapanları her vesile ile anmaya ve hatıralarını yaşatmaya mecburdurlar.
Eserlerin üzerinde ilmi metodlarla tetkikler yaparak, yazı ile resimle onları tanıtmak da, ondan sonraki nesillere düşen bir vazifedir.
İstanbul'da bulunduğum zamanlar, Halil Ethem (Eldem) Beyin Camilerimiz adlı kitabını okuyarak bu abidelerimizi ziyaret ederdim. Bu arada Mimar Sinan'm eserleri üzerinde bilhassa daha dikkatle durur onları milli heyecan ile seyrederdim.
Bir gün Sofya'da çıkan Zara gazetesinin 1.V.1935 tarihli nüshasında Sinan'ın Bulgar olduğu yazılmış olduğunu haber aldık. Bu haber elbette ki doğru değildi. Okuduğum kitaplarda kendisinin devşirme olarak Kayseri'den İstanbul'a geldiği yazılı idi. Bunun üzerine daha çok kitap bulmaya çalıştım.
29 Temmuz 1935 de Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu toplantısında şu teklifte bulundum.
Mimar Sinan hakkında müstakil ve büyük bir eser hazırlamalıyız. Bu eserde Sinan'ın biografisi, mimari eserlerinin plan ve relevelerinin yaptırılması, kitabe ve binalarının fotoğraflarının alınması,
eserlerinin dünya sanatı içindeki değerinin tetkik edilmesi, ayrıca
Tezkeretül bünyanın yeni harflerle basılması esasları vardı.
63
İşte bu maksadın yerine getirilmesi için, 1935 yılında T. Tanlı Kurumu, Mimar Koca Sinan ve onun zamanındaki eserler üzerinde bir çalışma programı hazırlamıştı.
Program ana hatlariyle, T. Tarih Kurumu 20 Ağustos 1936 tarihindeki toplantısında şöyle tesbit edilmişti:
Mimar Koca Sinan
1
1 - Osmanlı İmparatorluğu içinde XVI. asrın kültürel tarihinin ana çizgileri.
2 - Yeniçeri Teşkilatı. 3 - XV. asır Anadolu'da Müslüman ve Hıristiyan Türklerin etno
lojik vaziyeti. 4 - Sinan'ın menşei.
Sinan'ın Biyografisi
1 - Hususi ve resmi hayatı. 2 - Yaptığı mimari eserleri. 3 - Tezkeretülebniye gibi eserleri ve vakfiyelerinin tetkikiyle ten
kidli (edition critique) nüshalarının aynen bastırılması.
4 - Sinan ekolü, ve yetiştirdiği mimar, mühendis ve ustalar.
5 - Hindistan' da Sinan ekolünün eserleri.
111
Sinan'ın bütün mimari eserlerinin rölöve planları fotoğrafları ve kitabeleri
iV
1 - Güzel Sanatlar içinde mimari.
2 - Mimar Sinan'ın eserlerini, sanat tarihi bakımından izah, tenkid ve zamanında yapılmış diğer dünya eserleriyle mukayese.
v 1 - XX. asırda Mimar Sinan'ı görüş, anlayış ve eserleri üzerinde
Türk ve ecnebi etüdleri.
64
2 - Sinan ve devri hakkında yazılmış kitap ve makalelerin bibliyografyası.
İşte böylece T. Tarih Kurumunun hazırlıyacağı kitabın başlıkları bu sıra dahilinde tesbit edilmiş idi.
Ayrıca bu programa "Cumhuriyet devrinde Türk mimarları tarafından yaptırılacak Sinan'ın abidesi" başlığı altında da bir kısım konmuştu.
Bu mevzular üzerinde bir iş bölümü yapılmış ve o tarihten itibaren çalışmalara başlanmıştı. Ancak, hemen her meselede Türk Tarih Kurumu, koruyucu Başkanı Kemal Atatürk'ün fikir ve muvafakatini almayı esas telakki ederdi. İşte bu çalışma planını da kendisine anlattığımız vakit, Kurumca böyle bir mevzuu ele aldığımız için, çok memnun olduğunu ifade ederek, bizi çalışmalarımızda teşvik etmişti.
T. Tarih Kurumunun yukarıda planını izah ettiğim, "Sinan" hakkındaki büyük eserin hazırlanmasına devam edilmiştir. 1937 de, Türk Tarih Kongresinde bu eser üzerine Türkçe ve Fransızca olarak Prof. Fuat Köprülü tarafından bir "Başlangıç", Prof. A. Gabriel tarafından da "Sinan'ın eserleri" üzerine bir yazı, bazı vesika ve fotoğraflarla beraber büyük boyda basılmıştı.
Bunlarda şöyle denilmektedir: "İlk cilt daha ziyade XV ve XVI. asırlar Türk kültür tarihine ve Sinan'ın biyografisine aittir. Burada büyük mimarı yetiştiren siyasi ve medeni muhit, Türk mimarisinin inkişafını mucip olan içtimai, iktisadi şartlar, işçilik teşkilatı tahlili tetkiklere ve orijinal vesikalara dayanılarak izah olunmuştur" (S. 1).
Prof. A. Gabriel ise aynı fasiküldeki yazısında şöyle yazıyordu: "Bu etüdün üç hedefi vardır: Her şeyden evvel kabil olduğu kadar çok ve doğru vesikalar toplıyacağız. Sonra vesikaların objektif tetkikine dayanarak, bu abidelerin milli ananelerden neler aldığını ve nasıl Türk varlığının tamamlayıcı bir parçasını teşkil ettiğini göstereceğiz. Nihayet, Sinan'ın eserlerinin karakteristik ve orijinal hatlarını bulup çıkarmaya, onların derin manasını anlatmıya ve umumi sanat tarihindeki yliksek mevkiini göstermiye çalışacağız.
XVI. asrın muhteşem eserler devrinin, gerek Selçuk ve gerek Osmanlı İmparatorluğunun eserlerini nazarı itibara almadan, anla-
65
şılması ve hakiki kıymetinin verilmesi kabil değildir. Bazı ananelerin devamı muhtelif nüfuzlar altında yeni şekillerin doğuşunu tebarüz ettirecek yani, kısaca Sinan'ın eserlerindeki esas amilleri ayırıp göstermiye çalışacağız" (S. 5-6).
1939 dan sonra araya harp yılları girdiği için, bu eserin tamamlanması mümkün olamamıştır.
Bu plandan Mimar Sinan'ın hayatına, eserlerine dair metinlerden ilki, merhum Rıfkı Melfü Meriç tarafından hazırlanan eleştir
meli (edition critique) Uluğ İğdemir'in bir Önsözü ile 1965 yılında basılmıştır. (T.T.K.Y. VI. Seri No. 1).
Bu kitapta Adsız risale, Risaletülmimariyye, Tezkeretülmimarin, Tezkeretül ebniyenin manzum ve mensur kısımları vardır.
1936 dan itibaren Y. Mimar Ali Saim Ülgen Tezkeret-ül-bünyan'ın listelerini esas tutarak 329 adet rölöve hazırlamıştır. Bunlara kitabelerin ve fotoğrafların da eklenmesi icabetmektedir.
Değerli mimarımız Ali Saim Ülgen'in vakitsiz ölümü ile bu rölövelerin kendisi tarafından izahı ve baskıya hazırlanması geri kalmıştır. T. T. Kurumu, bu plan ve rölöveleri Y. Mimar Prof. Abdullah Kuran'a, baskıya hazırlaması için vermiş bulunuyor. Bunlar büyük bir Korpüs (Corpus) halinde yayınlanacaktır.
Diğer taraftan Süleymaniye'nin inşaat hesaplarına ait günlük defterleri (60 kadar) tetkik eden Ord. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan bu eseri baskıya hazırlamıştır. T. Tarih Kurumunun Sinan çalışmaları arasında basılacaktır.
Bu suretle Sinan eseri için hazırladığımız plan gereğince çalı·
şılmaktadır.
10 - Mimar Sinan Abidesi
Sinan üzerinde tetkikler yapılması öngörüldüğü sene, Atatürk'ün etrafında toplananlar arasında bu konuda pek çok konuşmalar oluyor ve çeşitli fikirler ileri sürülüyordu. Bir gün T. Tarih Kurumunda, depo olarak kullanılan Ayasofya yanındaki Mimar Sinan'ın yaptığı hamamdan (Haseki) bahsedilmişti. 2 Ağustos 1935 de burasını Trakya umumi müfettişi olan General Kazım Dirik ile gezmiye gittim. General o sırada Türk Halıları üzerinde bir eser hazırlamakta idi. General burasını bir halı müzesi haline getirmeyi teklif
66
etmişti. Bu münasebetle aynı gunun gecesi Florya'da, Atatürk'ün yanında bulunanlar arasında Türk Tarih Kurumu'nun çalışmaları
görüşülürken, Mimar Sinan'a bugünkü neslin bir şükran ifadesi ol· mak üzere onun heykelinin yapılması icabettiği fikri üzerinde durulmuştu.
Heykelin dikilmesi lazım gelen yer için, İstanbul'da ve Ankara'da muhtelif meydanlar ileri sürüldü. Mesela Süleymaniye, Bayezit gibi. Benim aklıma, yeni gezdiğim Ayasofya ile Sultanahmet arasındaki park gelmişti. Çünkü Haseki hamamının önüne ve büyük destek duvarlariyle Ayasofya'yı asırların mukavemetine hazırla
yan, büyük Türk mimarının hatırasını ebedileştirecek bir anıt için, burasını ona layık bir meydan olarak buluyordum. Atatürk, bu parkı beğenmişti, fakat hazır bulunanların çeşitli fikirlerini dinlemekle beraber, Sinan anıtının İstanbul, Edirne veya Ankara'da dikileceği yer üzerinde, kesin bir şey söylememişti. Bu münasebetle aynı gece, 2 Ağustos 1935 saat 22.50 de, Türk Tarihi Araştırma Kurumuna hitaben "Sinan'ın heykelini yapınız" diye yazarak imzasını atmıştı. Konuşmalardan edinilen umumi fikri, Atatürk şöyle hülasa etmişti: Mimar Koca Sinan'ın eserlerinin en kesif bulunduğu İstanbul' da ve son şaheserinin yapıldığı Edirne'de, ona bir anıt dikilmelidir. Ancak, cumhuriyetimizin başkenti Ankara'da da, bütün Türk büyüklerinin heykelleri ve anıtlarının dikilmesi, gelecek nesillere örnek olmaları bakımından lazımdır. Atatürk, asıl Süleymaniye'de bir Sinan sitesi ihya etmek ve bütün onun yaptığı eserleri restore ettirerek, yeni ihtiyaçlara göre kullanılmasını temin etmeği istemiştir. Bu fikirler ilerlemiş ve bazıları bugün kısmen tahakkuk etmiştir. Mesela Süleymaniye Kütüphanesi gibi.
Bilhassa heykel işini, Türk Tarih Kurumu ele alarak İstanbul'dan gayrı Ankara'da, Hacettepenin demir yoluna doğru kayalık yamaçlarında bir amfiteatr yapılarak ve burada Mimar Sinan için bir açık hava kürsüsii kurarak, her yıl Onun Ankara'daki eserinin, Cenabi Ahmet Paşa camisinin karşısında, Türk mimar ve mühendislerinin, onu anması merhum Mimar Zühtü tarafından teklif edilmişti. Bu maksatla, hükümet ile de temas ederek Türk Tarih Kurumu adına bu yerleri gezmiştik. Bu meyanda caminin askeri depoluktan çıkarılarak tamir ettirilmesini Atatürk'ten rica ettik. İsmet İnönü Hükümeti bu isteğimizi yerine getirdi ve camii depoluktan çıkararak yeni baştan tamir ettirdi. Ancak, heykel ve açık hava kürsüsünü tahakkuk ettirmek için, o zaman maddi imkan bulamadık ve üzerinde çalışmadık.
67
Burada, bu hatıralardan bahsetmekle, Atatürk zamanında konuşulmuş mevzuları, duymayanlara bildirmek ve o zaman tasavvurda olan fikirlerin imkan bulunduğunda, tahakkukuna yardım ve teşebbüs etmek içindir. Çünkü Atatürk'ün bütün fikir ve tasavvurlarının kendi zamanında tamamen yapılmasına, her zaman maddi \imkan olmamıştır.
Mesela, Büyük Fatih'e her zaman hayranlığını ifade eden Atatürk, o büyük Türk devlet adamı için, İstanbul'da ebedi kalabilecek büyük bir abidenin ve hatta heykelinin yapılmasını daima söylemiş ve arzu etmiştir. Bu yer için, Ayasofya Camisi yanındaki park, Kızkulesi, Rumelihisarı veya Fatih'in gemilerini kızakla geçirdiği
deniz kıyısı, ileri sürülmüştür. Atatürk, Fatih için, Onun şanına layık bir abide - eser düşünmüş ve bilhassa Kızkulesinden her geçtiği vakit, burada böyle bir anıtı görmeyi çok arzu ettiğini ifade etmiştir. 1953 de İstanbul fethinin beşyüzüncü yıldönümü, böyle bir heykel ve abidenin dikilmesi için, çok iyi bir vesile idi. Her ne zaman olursa olsun, Büyük Fatih'in şahsında sembolleşen Türk kuvvet ve kudreti için, Türk milletinin bir şükranının ifadesini ebedileştirmek, çok yerinde bir hareket olacaktır. Nitekim, Atatürk'ün son yılında İstanbul'da Barbaros'un heykelinin yapılması, bu fikirlerin bir mahsulüdür.
Bugün, Türk denizcilerinin sembolü olan, büyük cedleri Barbaros için dikilen bu abideden, memnuniyet duydukları şüphesizdir. Her !stanbuI'lu, oraya giden her Türk, Barbaros'u ve o asrın Türk denizcilerini, bu abidenin önünde milli bir heyecanla seyretmiyor mu? Çocuklarımızın gözünde canlanan, bu tarih sahifelerini hangi yazı bu kadar beliğ surette ifade edebilmiştir?
Atatürk'ün ölümünden sonra (1938) Türk Tarih Kurumu Mimar Koca Sinan'ın heykeli üzerinde durmuştur. Açık hava amfiteatrı tahakkuk edemeyince sadece, heykel üzerinde çalışılmış ve yer olarak da, Ankara'da Sıhhat Bakanlığının karşısında, Lozan meydanındaki çamlığın bittiği yere konulmak için hükümetten izin alınmıştı
Bu maksatla T. Tarih Kurumu, Sinan'ın heykeli için sanatkarlar arasında müsabaka açmış ve Milli Eğitim Bakanlığı ile, bu hususta temasa geçmiştir. Fakat yapılan model, tatminkar olmadığından fiiliyata geçilememiştir. Böylece bu teşebbüs 1945 yılına kadar devam etmişse de bir netice alınamamıştır.
68
İstenilen şey, Mimar Sinan'ın şahsının sembolleştireceği bu heykelde, XVI. asrın Mimarbaşı kıyafetinin tam tesbit edilerek gösterilmesi idi. Kendisinin zamanından kalma resmi bulunmadığı için, bugün Kayseri'nin Ağırnas köyünde yaşıyan insanlardan mülhem olacak bir tiple, Sinan'ı başardığı işlere uygun, manalı, karakterli bir heykelin vücude gelmesi idi. Bu fikir üzerinde etüdler zamanla ilerledi.
11 - Türkiye Emlak Kredi Baııkasınııı yaptırdığı Siııan Heykeli
Milli müesseselerimizden Türkiye Emlak Kredi Bankası, Atatürk'ün bu el yazısı ile vasiyetini tahakkuk ettirmek için, teşebbüse geçti. (Haziran 1954). Heykeltraş Hüseyin Anka'ya yaptırılan Sinan'ın mermer heykeli, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin önünde yer almıştır. Asırların derinliklerinden yükselen bu heykel bize pek çok şey ifade etmektedir.
Güzel ve iyi bir tesadüf eseri olarak, bu heykelin Ankara'da dikilişi, büyük Mimarın en büyük eseri olan İstanbul'daki Süleymaniye'nin Sinan eliyle, Kanuni Sultan Süleyman huzurunda açılışının 399 uncu (1557) yıldönümüdür. Bu münasebetle İstanbul'da da bir anıtın dikilmesi ne kadar yerinde bir hareket olurdu.
Cumhuriyetimizin başkenti Ankara'yı, "Türk büyüklerinin abideleri ve heykelleri ile süslemek", bugünkü Türk neslinin bu gibi abideler ve yazılariyle tarihi eserlerine değer verdiğini ispat edecektir.
Ankara, Türk - Osmanlı İmparatorluğu zamanında büyük bir şehir değildi. Fakat, Mimar Koca Sinan burda da bir eser yapmıştır. Cebeci semtindeki "Cenabi Ahmet Paşa Camisi ve Türbesi" küçük fakat, zarif birer yapıdır (1565). Bu eserin de bu yıl 403 üncü yılına tesadüf ediyor.
Büyük bir kadirşinaslık eseri olarak T. Emlak Kredi Bankasının yaptırdığı bu heykel karşısında, bizzat Ankaralılar ve buraya gelen her Türk ve ecnebi, Sinan'ın şahsiyeti hakkında bilgi edinmeye heves edeceklerdir. Fakat bu kadarla kalınmıyacaktır, asıl
bu dahi Mimar'ın zamanında ve onun kurduğu ekole mensup yüzlerce Türk eserini gören, tetkik eden gözler, Sinan'ın bu mermerleşmiş şahsı önünde, bütün bir asrı, XVI. yüzyıl Türk medeniyeti dünyasını, yaşatacaklardır.
69
Heykel bir tek blok (17 tonluk) mermere işlenmiş ve bugün (7) ton ağırlığında, kaidesiyle beraber yerden yüksekliği 4,30 metredir. Sinan'ın tipi bugün Ağırnas'ta kendisinin ahfadından olduğu rivayet edilen şahsa çok benzemektedir. Ancak, heykeltraş Hüseyin Anka, Sinan'ı tarihi değeriyle mütenasip bir karakter ifade etmesine ehemmiyet vermiştir. Hakim, enerjik görünüşünde yüz hatları, derin bir düşünce anını ve yaratıcılık kudretini göstermektedir.
Gür sakalının çevrelediği, yüzündeki çatık kaşları, düşüncele
rinin kesafetini, alnındaki çizgilerde belirtmektedir. Velhasıl yüz ifadesiyle, Sinan dahi şahsiyetinin bir sembolüdür.
Biraz öne doğru eğilmiş olan Sinan heykelinde kıyafet, tamamen XVI. asır Mimarbaşı giyimi içindedir. Heykelin ayakta ve harekete hazır durumda oluşu ise, Koca Sinan'ın faal hayatına çok uymaktadır.
Bu heykeli ile, Koca Sinan bize yüz yıllar sonra karşımıza çıkıyor. Türk yurdunda vücuda getirdiği eserlerine, yeniden nezaret edecekmişcesine bugünkü mimar ve mühendislerimize elini uzatıyor.
Türkiye Emlak Kredi Bankasına teşekkür ederiz. Bu eserle bir idealimizi tahakkuk ettirmiş oldu.
İşte bu örnekle, her sahada Türk milletine ve bu vesile ile tarihe eser veren değerlerimizi ebedileştirmekle, biz bu yurda daha kuvvetle sahip olduğumuzu göstermiş olacağız. Bu suretle de milli benliğimizin kudretli temellerde yükselmesi mümkün olacaktır.
Tarih, tarihte hizmet etmiş olanları yaşatmakla ve onlara kıymet vermekle, vazifesini yapmış olur.
Bu vesile ile son yılların bir olayından da bahsetmek isterim. Kayseri'nin Ağırnas köyünde Sinan'ın akrabaları bulunduğunu
kaydetmiştim. Bu aile ile ara sıra görüşürüm. Ankara'ya geldiklerinde bana uğrarlar.
20 Kasım 1962 de Ahmed Öztaş gelmişti. Ağırnas köyünde Sinan'ın heykelini yapmak istediklerini söyledi. Buradaki heykelin resimlerini çektirerek verdim. Sonra kendisinden mektup ve haber alınca bunu Türk mimarlarına şu yazımla duyurmak istedim.
4 Ekim 1964 Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanlığına
Mimar Sinan'ın Kayseri'nin bir köyü olan Ağırnas'ta, bugün akrabaları var. Bunlar bütün köydekiler gibi taşçı ustasıdırlar.
Kendilerini 1955 de Ağırnas'ta tanımıştım. Bundan iki yıl önce
70
Ahmed Öztaş bana gelerek Ankara'daki Mimar Sinan'ın heykelinin resimlerini istedi. Köylerinde o biçimde bir heykel yapacaklarını
söyledi. Ben de bu heykelin bir kopyesinin yapılmasının doğru olmadığını fakat kıyafetinden fikir alabileceklerini söyliyerek yardım ettim (20 Kasım 1962).
4 Şubat 1963 de aldığım mektupta "Heykeli taştan iki parçadan ibaret olmak üzere tekemmül azmindeyim, henüz yeni başladım çalışmalara" diye yazıyordu.
Şimdi Ahmed Öztaş'ın oğlu bana geldi, ve heykelin iki parçadan ibaret olarak yapılmış olduğunu ve henüz köyde bir yer tahsis edilip yerine koyamadıklarını söyledi. Kayseri valisi ilgilenmiş, fakat netice henüz belli değilmiş1 •
Birliğinizden ricam şu :
1 - Bu heykelin köyün bir alanına bir an evvel dikilmesine del§Jetinizi,
2 - Bu heykelin ve yapanların resimlerinin aldırılarak basına verilmesi.
Bu suretle bu kadirşinas teşebbüsün memleket çapında bir ilgiye kavuşmasına del3Jet ve ilginizi saygılarımla rica ederim."1.
(1) Heykelin iki parça halinde resimleri geldi. Fakat kaidesi için maddi imkan sağlanamadığından henüz yerine konamamıştır.
71
12 - Mimar Sinan konusunda yazışmalar
Bu münasebetle Sinan üzerindeki çalışmalarıma ait kütüphanemde bulunan dosyadan birkaç mektubu ve raporu buraya koyuyorum.
Ankara: 24.10.1955
Emlak Kredi Bankası Sayın Genel Müdürü Medeni Berk,
Büyük bir kadirşinaslık göstererek Mimar Sinan'ın heykelini bankanız yaptırıyor. Bu mevzuda fikren meşgul olmuş bir tarihçi sıfatiyle müessesenizi bilhassa tebrik eder, teşekkürlerimi bildiririm. Yakında yerine konacak olan bu heykelin açılma töreni için bir ricada bulunmama müsaadenizi dilerim::
Geçen Haziran (1955) ayında Kayseri'nin Ağırnas köyüne gitmiştir. Orada Mimar Sinan'ın akrabalarından olduğu bildirilen Taşçıoğullarından Ahmet öztaş ve iki oğlunun, Ankara'ya müesseseniz vasıtasiyle bu törende hazır bulunmak üzere, çağrılması pek yerinde olacaktır. Çünkü bu törende Mimar Sinan'ın mermer heykelini seyredenler, bunun canlı bir örneğini de bizzat Ahmet Öztaş'ın yüzünde göreceklerdir.
Bu suretle Atatürk'ün isteğini yerine getiren müesseseniz, Sinan ailesinden gelen ve kendi kendine gelenekleriyle yetişmiş olan bir sanatkarı da efkarıumumiyeye tanıtma fırsatı vereceğine inanıyorum. Bu ricamın kabulü dileğiyle, derin saygılarımı sunarım.
Sayın Genel Müdürden aldığım cevap
27.10.1955
"24.10.1955 tarihli m,ektubunuzu aldım. Büyük Sinan'ın Kayseri'deki akrabalarını merasime getirtmemiz hususundaki emirlerinizi memnuniyetle not ettirdim.
Büyük Atatürk'ün emirlerini yerine getirirken duyduğumuz iç rahatlığını, Sinan'ın akrabalarını tanıtmak suretiyle arttırmaya vesile vermiş olduğunuzdan dolayı hassaten size teşekkürlerimi sunarım."
5 Kasım 1955'te aldığım yazıda bunun temin edilmiş olduğu
bildirildi ve Ankara'ya tören günü bankanın davetlisi olarak gelmişlerdir.
72
Süleymaniye Pulu
Süleymaniye'nin 400. açılış yıldönümü vesilesiyle pul çıkarılması hakkında P.T.T. Umum Müdürlüğüne Sayın Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver ile yaptığımız müracaat şöyledir:
27.II.1956
1957 yılı Mimar Koca Sinan'ın en büyük eserlerinden biri olan Süleymaniye'nin açılışının ( 400) üncü yıl dönümüdür. Aynı zamanda Türkiye Emlak Kredi Bankası Sinan'ın heykelini Ankara'da diktirmiş bulunuyor.
Bu vesile ile 1957 yılında Süleymaniye'nin bir pulunun yaptırılması çok yerinde olacaktır, kanaatindeyiz.
Bu teklifimiz Umum Müdürlüğünüzce kabul edildiği takdirde bir pul örneği için lazım gelen resmi göndereceğimizi saygılarımızla bildiririz.
PTT Umum Müdürlüğünden aldığım cevap:
Süleymaniye Camisinin açılışının 400 üncü yılı münasebetiyle bir hatıra pulu bastırılmasına dair olarak Ordinaryüs Profesör Dr. A. Süheyl Ünver ile müştereken gönderdiğiniz 27.2.1956 tarihli yazıya verilen cevabın sureti bilgileri için ilişikte sunulmuştur.
Ankara, 14.3.1956
Aynı tarihte PTT Umum Müdürü A. Parla Kutka.n imzasiyle Prof. Dr. A. Süheyl Ünver'e verilen cevap:
Türk mimari eserlerinin en muhteşemlerinden biri olan Süleymaniye Camisinin açılışının 400. yılı münasebetiyle bir pul çıkarıl
ması daha önce Profesör Dr. Afet İnan tarafından şifahen temenni edilmiş ve muvafık bulunan teklifin yerine getirilmesi için hemen tetkiklere başlanılmış ve bir taraftan da bazı tarihi malumatın temini için Türk Tarih Kurumu ile temasa geçilmiştir.
Bastırılmasına tevessül edilen bu pula Süleymaniye camisinin dört minaresini de on şerefe ve külahları ile birlikte gösteren bir
73
resmının ve ayrıca bu eseri vücuda getiren Mimar Koca Sinan'ın bir portresinin konulması uygun mütalaa edilmektedir.
Basın-Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğü ile Vakıflar Umum Müdürlüğünün fotoğraf arşivlerinde ve Ankara'daki tanınmış fotoğrafçıların koleksiyonlarında Süleymaniye'nin yukarda işaret
edilen şekilde bir fotoğrafı bulunamamıştır.
Diğer taraftan Ankara'da Güzel Sanatlar Matbaasında basıl
makta olan Sinan'a ait bir eserde kullanılacak olan Süleymaniye'ye ait bir klişe görülmüştür.
Bu klişenin orijinal fotoğrafının İstanbul'da Profesör Dr. Fazıl Noyan'ın koleksiyonunda olduğu Profesör Dr. Afet İnan tarafından bildirilmiştir.
Klişe üzerinde yapılan tetkikatta sözü edilen fotoğrafın bu işe elverişli olabileceği fikri hasıl edilmiştir.
Bahis mevzuu fotoğrafın orijinalinin, tetkik edilmek ve pul basımına elverişli olduğu neticesine varıldığı takdirde kopyesi çektirilerek basında kullanılmak üzere Profesör Dr. Fazıl Noyan'dan alınarak buraya gönderilmek üzere Üniversite PTT Merkezi Müdürüne tevdiini ve bu resimle pul basılması hususunda Profesör Dr. Fazıl N oyan'ın muvafakatinin de istihsaline delaletlerini rica ederiz.
Fotoğrafın zedelenmeden buraya gönderilmesi !stanbul'daki ilgililere tebliğ edilmiş olduğu gibi, bu yazının sureti Profesör Dr. Afet !nan'a takdim edilmiştir.
Pullar biri 100 diğeri de 20 kuruşluk olarak PTT tarafından 1957'de bastırılmıştır.
74
Türk mimar ve mühendisleriyle beraber bizi meşgul eden diğer bir mesele de şu olmuştur:
T.M.M. Odaları Birliğinden 24.XI.1959 tarihinde aldığım mektupta şunlar yazılı idi:
"Londra Victorya Müzesinde Mimar Sinan'dan Yunan asılli bir sanatkar olarak bahsedildiğine dair meslekdaşırnız Necati Kaşkaloğlu'nun 16.10.1959 tarihli yazısı sureti ilişikte takdim kılınmıştır.
Bu hususta Birlikçe yapılacak muamele ve matbuata verilecek deklarasyon için istifade olunmak üzere kıymetli noktai nazar ve bilgilerinin iş'arını rica ederim".
İzmir - Bornova Zirai Mücadele Enstitüsünde Y. Ziraat Mühen· disi olan Necati Kaşkaloğlu'nun mektubunun sureti ise şöyle idi:
"Londra' da Victorya Müzesini gezdiğim esnada gayet garip ve aynı zamanda üzüntü verici bir durumla karşılaştım. Bu hususu üyesi bulunduğum Birliğe aksettirmeyi vazife tekikki ettim.
Bilindiği üzere Victorya Müzesinde dünyanın muhtelif milletlerine ait sanat eserleri teşhir edilmektedir. Bu meyanda İslam sanatları ve dolayısiyle Türk sanatlarına da ufak bir yer verilmiştir. Burada birkaç halı birkaç kütahya çinisi teşhir edilmektedir. Her bölümde sanatı teşhir edilen milletlerin kısaca tarihleri camlı bir çerçeve içinde ziyaretçilere malfnnat olmak üzere asılı bulunmaktadır. Burada Türk - Osmanlı tarihi hakkında kısa malumat verilmekte, (Onaltmcı asırda Kanuni Sultan Süleyman zamanında Yunan aslından "greek origine" Mimar Sinan isminde bir sanatkarın çıktığı ve büyük eserler meydana getirdiğ'i) belirtilmektedir.
Eserleri ile bütün dünyada şöhret bulmuş ve kendisi ile iftihar ettiğimiz mimarımızın ortada sebep yokken Yunan aslından diye müzede resmen efkarı umumiyeye arz edilmesi büyük teessürle karşılanmıştır. Birliğimizin bu mevzu ile ilgileneceğini, ilmi hakikatlere aykırı ve tarafkirane yazılmış bu iddianın tashih edileceğini kuvvetle ümit ediyorum." 16.10.1959.
'1'.M.M. Odaları Birliği İdare Heyeti Başkanlığına
12.XII.1959
Londra'daki Victorya Müzesinde, Mimar Sinan'ın Grek asıllı
olarak tanıtıldığını öğrendik. Bu olayın üzerinde, yalnızca tarihi bir hatanın düzeltilmesi bakımından durulması doğru olacaktır. Koca Sinan'ın soyu ile ilgili belgelere göre:
75
- Sinan devşirmedir (Tezkeretülbünyan).
Kayseri'nin Ağırnas köyündendir (İstanbul Başbakanlık Arşivi 23 No. lu Mühümme Defteri, sayfa 238, evrak No. 513).
Ağırnas bir Hıristiyan köyüdür (Ankara Kuyudatı Kadime Arşivi No. 136, yaprak 126, defteri müfassalı Kayseri).
Ağırnaslı hıristiyanların çoğunun adı Türk adıdır: Karagöz, Aydoğan, Aydoğdu, Yağmur, Kumru, Arslan, Kaplan, Kaya, Karyağdı, Çakır, Timur, Paşabey, Sarı, Karaca, Yürür, Kuru, Karakoç gibi (Yine Kuyudatı Kadime Arşivi ve Hasan Fehmi Turgal'ın T. T. Kurumu 1937 Kongresi zabıtları ... )
ve aşağıdaki listede 1 bulunan diğer belgelere göre, Sinan 1490-1491 tarihlerinde Ağırnas'ta doğmuş, bir delikanlı iken (1512) devşirmeler arasında İstanbul'a gitmiştir. E'.sasen Osmanlı ordularını teşkil eden Yeniçeri teşkilatına alınan devşirmeler için tatbik edilen umu·· mi kaideler bilinmektedir. Bunlardan birisi de, "Türkçe bilmiyenlerin evvela Anadolu ve Rumeli'deki çiftliklere gönderilmesidir" Sinan'ın doğrudan doğruya İstanbul'a gönderilmesi, onun devşirme olmadan evvel, Türkçe bildiğini göstermektedir. Buna mukabil, Sinan'ın Grek dilini bildiğine dair hiçbir kayda rastlanmamaktadır.
X. asra kadar, muhtelif zamanlarda, Orta Asya'dan Anadolu'ya güney-doğu ve kuzey-batı yollarından göçeden Türk kabilelerinden bir kısmının hıristiyan dinini kabul ettikleri, fakat kültürlerinin, dillerinin ve isimlerinin Türk kaldığı ve Yavuz Sultan Selim zamanında fazla ihtiyacı yüzünden Anadolu'dan da devşirme alındığı bilinmektedir. Sinan'ın da, Kayseri civarında yerleşen Türk kabilelerinden olduğu görülmektedir.
Türk Milletine, kültür ve sanatına ve müslüman dinine bu seviyede hizmet etmiş olan bir sanatkar için, bu gibi meseleler esas dışında kalmaktadırlar. Victorya Müzesinde, Koca Sinan'a yapılan ve hiçbir tarihi vesikaya dayanmayan bu yanlışlığın kısa zamanda düzeltilmesini temenni ederiz1
•
A. Saim Ülgen Y. Mimar
Şevki Vanlı
Y. Mimar Nazir Toğrul
Y. Müh Afet İnan Prof. Dr.
(1) Bu havadis, "Mimar Sinan'ı Yunan asıllı olarak tanıtan bir müze" başlığı altında, "Mühendislik, Mimarlık, 'l'ürk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Haftalık Gazetesi"nde çıkmıştır. Yıl.: 3, 26 Kasım 1959, Sayı: 108.
76
Sinan'ın yıldönümlerinde yapılan törenler için 10 Nisan 1960'da Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne şu teklifi gönderdim:
"Mimar Sinan'ın ( 9 Nisan 1588) ölüm yıldönümü için:
I - Büyük anma törenleri her beş yılda bir yapılmalı,
II - Her yıl (9 Nisan) Türk mimar ve mühendislerinin bir eser tanıtma günü olabilir.
1 - Mesela 30 yılını bitirmiş mimar ve mühendislerden bir veya birkaçı belirli esaslara göre yılın şahısları olarak seçilir.
2 - Müsabakalarda kazanmış eserlerin maket, plan ve resim" leri sergilenir.
3 - Ortaklaşa başarılan işler, eserler izah edilir ve tanıtması yapılır.
4 - Bu yıldönümü, belirli esaslara göre muvaffak olmuş mimar ve mühendislerin jübileleri mahiyetinde kamu oyuna bu vesile ile tanıtılmış olur.
Tabii bunun bir yönetmeliğinin hazırlanması lazımdır. Prensip olarak kabul edilirse bir komisyon bunları tesbit eder."
Bu münasebetle "Türk Mimarlar Derneğinin" 1967 yılında Sinan için çalışmalarından da bahsetmeliyim. Sinan'ın ölümünün 380. yıldönümünü anmak için bir komite kurulmuş ve bazı hazırlıklar öngörülmüştür. Sayın Dernek Başkanı Y. Mimar Nizamettin Doğu sürekli toplantılar tertip etmiştir. Hatta bir Mimar Sinan Enstitüsü dahi kurulması üzerinde konuşulmuştur. Bu kitabımın yeniden basılması ise, bu komitede teklif edilmiştir.
Bu vesile ile anma törenleri için yazdığım mektubumun suretini buraya koydum. Kitabımı okuyanlar bu fikre rağbet gösterirlerse sevinirim.
77
Netice
Sinan'ın hayatı ve eserleri üzerinde toplıyabildiğim ve özetini vermiye çalıştığım bu kitapta belirtmek istediğim bilhassa şu esaslar vardır: Sinan devşirme olmakla beraber, ana dili Türkçedir ve doğduğu büyüdüğü çevrede öz Türkçe adlar taşıyan halk yaşamıştır. Bunlar tarihi belgelerle teyid edilebilmektedir.
İkinci olarak da Sinan'ın doğduğu ve tahminen 22 yaşına kadar yaşadığı Kayseri bölgesinde bulunan Selçuk eserlerinden ilk ilhamını almış olmasıdır. Buna tabii coğrafi özelliklerin de katılması ica· bettiğine inanmak gerekir.
İşte bu ihtimali düşünerek Sinan'ın dülger (neccar) olan dedesi Doğan Yusuf ağanın yanında çıraklık edebileceğini ve bu Selçuk mimari yapıları tamir maksadiyle beraberce gezmiş olduklarını farzettim. Roman üslubunu deneyerek daha ziyade kendi gezdiğim mimari eserleri tasvir ettim. Bu denemeyi bir mimar veya mühendisimiz yaparsa, sanırım teknik bakımdan da çok benzerlikler bulacaktır. Tabii bunlar teferruat içindir. Fakat ne de olsa tekamüle doğru giden ve yeni mimari üsluba erişen Sinan gibi bir mimar - mühendisin ilk görgülerinin tesiri altında kaldığı şüphe edilmez sanırım. Sinan bu bakımdan evvela Selçuk eserlerinden sonra da İstanbul' dan ve iştirak ettiği seferler için gittiği doğu, batı ve güney memleketlerindeki eserlerden de mülhem olmuştur. Sinan'ın yapıla.rının, bilhassa kubbe inşaatının Bizans eserleriyle mukayesesi bazı yazarlar tarafından yapılmaktadır. Bunun tesirini kabul etmekle beraber, bence ilk durulacak ve daha da teknik bilgilerin ekleneceği kısımlar bu Kayseri bölgesinin mimari eserleri üzerinde olmalıdır.
Bu kitabımda üçüncü bir cihet de Sinan'ın eserlerinde adını ta· şıyan tarihi şahsiyetlerin karakterine ve sosyal durumuna göre bir mana taşımasıdır. Bu da benim üzerimde yaptığı tesir midir acaba? Bu husustaki görüşlerimi "Sinan'ın sanatı üzerine" diye ayırdığım bölümde temas ettim.
78
Fakat asıl dördüncü bir nokta da Sinan'm Selçuk eserlerinin kesif olarak bulunduğu yerlere, şehirlere göze çarpacak eserler vermemiş olduğudur. Bu meseleye benim okuduğum kitaplar hemen hiç temas etmemişlerdir. Konya, Erzurum, Sivas gibi... Bu arada Bursa'yı ilk Osmanlı mimari eserleriyle haşhaşa bırakmış olması bence çok önemlidir. O kendi sanatı kadar kendinden öncekilere değer vermesini bu suretle göstermiştir.
Kitabımın son kısımlarına eklediklerim ise, T. Tarih Kurumunun yıllardan beri planlaştırarak çalıştığı Sinan eserinin durumunu izahtır.
Sinan heykeli, pulu ve orijini hakkındaki yazıları da birer tarihi hatıra olarak koymak istedim.
Böylece bu kitabımın bellibaşlı bölümlerini özetlemiş oluyorum.
Kitabımı bitirirken T. Emlak Kredi Bankası Genel Müdürü Sayın Hayri Seçkin'e, önsözde yazmak nezaketinde bulunduğu sözlerine ve kitabımı banka adına bastırdıkları için, teşekkür ederim.
Aynı zamanda kitabımın tashihleri için emek veren Ayyıldız Matbaası mensuplarına, T. Tarih Kurumu Basımevinde resimlerin itina ile baskısı için ayrı ayrı teşekkür ederim.
* **
79
BİBLİYOGRAFYA
Ahmet Refik (Altınay) - Yeni Mecmua, Istanbul 1917, Sayı 13-249, 14-269. Ahmet Refik (Altınay) - Alimler ve Sanatkarlar, Istanbul 1924, Orhaniye
Matbaası.
Ahmet Refik (Altınay) - Anadolu'da Türk Aşiretleri (966 - 1200), İstanbul Devlet Matbaası 1930.
Ahmet Refik (Altınay) - Eski İstanbul, Kanaat Kitabevi, İstanbul 1931. Ahmet Refik (Altınay) - Selaniki, Kanaat Kitabevi, İstanbul 1933. Akurgal, Ekrem - Sanat Tarihi Bakımından Sinan, D.T.C. Fakültesi Dergisi,
Cilt II, Sayı 3, s. 373 - 384, Mart - Nisan 1944, Ankara. Arseven, Celil.! Esat - L.Art Turc, Istanbul, Leiden 1927, 1939. Aslanapa, Oktay - Macaristan'da Türk Abideleri, Tarih Dergisi, 1950, I, s. 330. Aslanapa, Oktay - "Sinan" Maddesi, İslil.m Ansiklopedisi, 108. Cüz, s. 655-661,
İstanbul 1966. Babinger, Franz - (Sinan'ın Ölüm Günü), der Islam, IX., 1919, s. 247. Babinger, Franz - Sinan: Türklerin Mikel Anj'ı, İslam Ansiklopedisi. Barkan, Ömer Lütfi - Türk Yapı ve Yapı Malzemesi Tarihi İçin Kaynaklar,
İst. ün. İktisat Fakültesi Mecmuası, XVII, İstanbul 1960, s. 3-26. Bozkurt, Orhan - Koca Sinan'ın Köprüleri, İstanbul 1952. Çetintaş, Sedat ve Koçu, Reşat Ekrem - Sinan'ın Hayatı, Cumhuriyet gaze
tesinin broşürü, 9 Nisan 1936. ÇuJpan, Cevdet - Siileymarniye Camii Kitabesi, İstanbul 1966. Dağlıoğlu, Hikmet Turhan·- Ankara'da Cenabi Ahmet Paşa Camii ve Cenabi
Ahmet Paşa, Vakıflar Dergisi, Sayı II, s. 213 - 219, Ankara 1942. Egli, Ernest - Sinan der Baumeister Osmanischer Glanzeit, Zilrich, Stuttgart
1954. Ethem Paşa - L'architecture Ottomane, 1873. Evliya Çelebi - "Seyahatname" 1, s. 313-326 (Hammer Çevirisinde: I, s. 170-77). Eyice, Semavi - Musteafa Paşa Köprüsü, Belleten No. 112, s. 739, Ankara 1964. Eyice, Semavi - Svilengrad'da Mustafa Paşa Köprüsü, BeJleten XXVIII, s. 729-
756, Ankara 1964. Eyice, Semavi - "İstanbul" maddesi (Tarihi eserler), İslam Ansiklopedisi,
cüz, 53/8 c, s. 1214-44, 1966. Gabriel, Albert - Les mosquees de Constantinople, Syria 1926, s. 374 - 78. Gabriel, Albert - Monuments Turcs D'Anatolie 1 (Kayseri - Niğde), Paris 1931. Gabriel, Albert - Le maitre architecte Sinan, La TUrquie Kemaliste, No. 16,
s. 2 - 13, Decembre 1936. Halil Edhem - Camilerimiz - Nos mosquees de Stanbul, İstanbul Kanaat Ki
tabevi 1934.
80
İğdemir, Uluğ - Sinan, Mimar, Koca. (1490 - 1588), Aylık Ansiklopedi, Cilt I, s. 373 - 376, İstanbul 1945, Server İsklt.
Koçu, Reııat Ekrem - Sinan'ın Hayatı, Cumhuriyet gazetesinin broııürü, 9 Nisan 1936.
Konyalı, İbrahim Hakkı - Mimar Koca Sinan, Vakfiyeleri, Hayır Eserleri. Hayatı, İstanbul 1948.
Kuban, Doğan - "Mimar Sinan ve Türk Mimarisinin Klasik Çağı", Mimarlık, aylık dergi, s. 14-44, sayı: 49, Kasım 1967, İstanbul.
Kunter, H. B. - Kitılbelerimiz, Vakıflar Dergisi, II, s. 431 - 455, Ankara 1942. Kunter, H. B. - Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri, Vakıflar Dergisi, I, s. 91 - 101,
Ankara 1938. Meriç, Rıfkı Melfıl - Mimar Sinaıı'ın Hayatı, Ülkü, Sayı 63, Cilt XI, s. 195 -
206, Mayıs 1938. Meriç, Rıfkı Melıil - Mimar Sinan'ın Hayatı, Eseri, Metinler 1, T. T.K. Seri
VI, No. 1, Ankara 1965. Morta§, Abidin Y. M. - Klasik Türk Mimarisi ve Mimar Sinan'ın San'atı, T. Y.
M. B. Dergisi, No. 48, s. 10-12, Temmuz 1944. Mustafa Sai Çelebi - Tezkiretü'l-ebniye, İstanbul 1315 (1897), İkdam. öz, Tahsin - İstanbul Camileri, I. cild, T.T.K. Yayınları, VI. Seri, No. 5, An
kara 1962. Rifat Osman - Büyük Türklerden Mimar Koca Sinan bin Abdülnıennan, Mil
li Mecmua, Cilt VII, Vo. 83, Nisan 1927. Tuğra!, Hasan Fehmi - Mülga Şer'iye mahkemeleri sicilleri üzerinde incele
meler, II. T. Tarih Kongresi, 20 - 25 Eylül 1937, İstanbul 1943, T.T.K. Seri IX, N o. 2, s. 948.
Tuğral, Nazir (Y. M.) - Sinan'ın Kprüleri, T. Y. B. Dergisi, No. 48, s. 4-6. Uçar, Bedri (Y. M.) - Büyük Türk Mimarı Sinan, Sinan İhtifali, Türk Yük
sek Mühendisleri Birliği Dergisi, No. 48, s. 1 - 4, 1 Temmuz 1944. U zunçarııılı, İsmail Hakkı - Osmanlı Tarihi, İstanbuPun fethinden Kanuni
Sultan Süleyman'ın ölümüne kadar, Cilt II, s. 638 - 641, T.T.K., Seri XIII, No. 16/2, Ankara 1949.
Ülgen, Ali Saim - Ankara'da Cenabi Ahmed Paşa Camii ve Türbesi, Vakıflar Dergisi, Sayı II, s. 221 - 222, Ankara 1942.
Ülgen, Ali Saim - Vakıflar Dergisi I, s. 91 - 101. Ünver, A. SüheyJ - Süleymaniye Külliyesinde Darüşşifa Tıp Medresesi ve Da
rülakakire Dair, Vakıflar Dergisi II, 1942, s. 195-207. Yümgül, Naci Y. M. - Mimar Sinan'ın Su Tesisleri, (Y.T.M.B.) Dergisi, No. 48,
Temmuz 1944.
* "*
81
İNDEKS*
A
Abdi Subaşı Mescidi - 43 Abdurrahman Çelebi Camisi - 41 Abdülmennan - 10, 11, 25 Abdüsselam Bey Medresesi - 45 Acem Ali - 27 Adsız Risale - 33, 66 Afetinan, Prof. Dr. A. - 5, 6, 7, 74, 76 Agnados - 35 Ağazade Medresesi - 45 Ağırnas - 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16,
18, 20, 52, 54, 69, 70, 72, 76 Ağzıkara Kervansarayı - 18 Ahi Çelebi Camisi - 41 Ahmed Ağa Medresesi - 45 Ahmed bin Abdullah - 57 Ahmed Çelebi Mescidi - 44 Ahmed Paşa Camisi - 18, 40, 60 Ahmed Paşa Medresesi - 45 Ahmed Paşa Sarayı - 49, 50 Ahmed Paşa Türbesi - 46, 4 7 Akdeniz - 12 Akköprü - 61 Aksaray - 18 Alagöz Değirmeni - 52 Alaman seferi - 24 Ali Paşa Camisi - 42 Ali Paşa Çarşı ve Kervansarayı, - 49 Ali Paşa Kervansarayı - 48 Ali Paşa Medresesi - 45 Ali Paşa Sarayı - 49, 50 Amasya tarihi - 54 Amerika - 12 Anadolu - 12, 23, 25, 29, 58, 76 Anka, Hüseyin - 69, 70 Ankara - 6, 7, 52, 60, 61, 67, 68, 69, 70,
71, 72, 73, 74 Arap Ahmed Paşa Türbesi - 4 7 Arpacıbaşı Mescidi - 44 Asarı Eslılf 'Aşıkları - 57 Atatürk - 5, 63, 65, 67, 68, 72 Atmeydanı - 23, 24
Atmeydanı Sarayı - 49 Avrupa - 9, 12, 62 Ayas Paşa - 27 Ayas Paşa Türbesi - 29 Ayasofya - 32, 35, 59, 62, 66, 67, 68
B Baba Çelebi Medresesi - 45 Bağdat - 24 Balı oğlu Kaya - 14 Bali oğlu İvaz Efendi - 52, 57 Bali Paşa Camisi - 41 Barbaros Hayreddin Paşa - 27, 68 Barkan, Ömer Lütfi - 66 Bayezit - 67 Bayezit II - 12 Bayram Çelebi Mescidi - 43 Belgrad - 24 BeJ.grad seferi - 26 Bend kemeri - 36, 48 Berk, Medeni - 72 Beykoz Hamamı - 51 Bizans - 9, 59 Boğaziçi - 60 Bosna - 36 Bosnalı Mehmed Paşa Darülkurrası - 46 Budin - 26 Buğdan - 27 Bulgaristan - 37 Bursa - 38, 60 Büyük Çekmece Kervansarayı - 48 Büyük Çekmece Köprüsü - 48, 62
c Cafer Ağa Medresesi - 45 Cebeci - 61, 69 Cebehane Anbarı ''.Amire - 50 Cenabi Ahmed Paşa Camisi - 42, 60,
67, 69
ç Çaldıran - 23, 25 Çatalca Hamamı - 51 Çavuşbaşı Camisi - 41
(*) İndeks'i, T. İnkılap Tarihi Enstitüsünde Asistan, Zuhal Gezgin hazırlamıştır.
83
Çavuşbaşı Mescidi - 43 Çivizade Kızı Mescidi - 43 Çivizade Efendi Mescidi - 43 Çoban Mustafa Paşa müştemilatı - 22 Çukur Çeşme - 54
D Dalgıç Ahmed Çavuş - 28 Damad Lütfi Paşa - 26 Davud (1\I.imar) - 28 Davud Ağa Mescidi - 44 IJayazade Mustafa Efendi - 33 Debbağ Hacı Hamza Mescidi - 43 Defteri İstanbul - 54 Defterdar Mustafa Çelebi Camisi - 42 Defterdar Süleyman Çelebi Camisi - 41 Defterdar Şerifezade Medresesi - 45 Dere Hamamı - 51 Derviş Çelebi - 52 Dırağman Yunus Bey Medresesi - 45 Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi - 5,
69 Dirik, Kazım - 66 Doğan Yusuf Ağa - 10, 11, 12, 13, 14,
15, 16, 17, 19, 78 Doğu, Nizameddin - 77 Dökmecibaşı Mescidi - 44 Döner Kümbet - 17 Duhanizade Mescidi - 43
E Ebusuut Efendi - 26 Ebusuut Efendi Hamamı - 51 Edirne - 23, 32, 33, 35, 38, 58, 59, 60,
61, 67 Edirne Sarayı - 24 Emir Ali Çelebi Mescidi - 43 Emiri Buhari Camisi - 41 Emiri Buhari Hamamı - 51 Emin Sinan Efendi Medresesi - 45 Emlak Kredi Bankası - 5, 6, 7, 69, 70,
72, 73, 79 Enderunu Hümayun -- 23 Erciyeş - 12, 13, 17, 18, 22, 61 Eretne Emiri - 19 E,rkilet - 13, 18 Erzurum - 38, 60, 79 Estergon Kalesi - 28 Evliya Çelebi - 24
84
Eyyubi (Şair) - 33 Eyyup Türbesi, Hamamı - 51
F Fatih Sultan Mehmed - 12, 68 Fener Bağçesi Sarayı - 49 Ferhad Paşa Camisi - 41, 42 Ferhad Paşa Sarayı - 49 Ferruh bin AbdulJah - 57 Ferruh Kethüda Camisi - 41 Firdevs Bey Camisi - 42 Florya - 67 Fransa - 12
o Gabriel, Prof. A. --- 65 Galata Köşesi Mahzeni 50 Galata Sarayı - 24 Gebze Kalesi - 22 Gergeıne - 52 Gevher Nesibe Hatun - 16, 17, 20 Gözlüce Kemeri - 48 Gülfem Hatun Medresesi - 46 Güvendik oğlu Timur - 21, 22
H Hacegizade Medresesi - 45 Hacegizade Mescidi - 43 Hacı Evhad Camisi - 41 Hacı Hatun Medresesi - 45 Hacı İlyas Mescidi - 43 Hacı Nasuh Mescidi - 43 Hacı Paşa Camisi - 42 Hacı Paşa Mescidi - 44 Hacı Paşa Türbesi - 4 7 Hafız Mustafa Çelebi Mescidi Haliç - 30 Halil Etem (Eldem) Bey - 63 Halkalıpmar Sarayı - 49 Hamami Hatun Camisi - 41 Hamid Efendi Medresesi - 45 Hamid Efendi Mescidi - 43 Haremi Şerif -- 42 Hasan Çelebi Mescidi - 44 Hasan Hüsnü Efendi - 52 Has Bağçe Yalısı Anbarı - 50 Haseki Hamamı - 62, 67 Haseki Sultan Camisi - 40, 42 Haseki SuJtan Darüşşifası - 47
43
Haseki Sultan İmareti - 47 Haseki Sultan Kariye Medresesi - 44 Haseki Sultan Türbesi - 47 Haslar Kazası - 52 Haydar Paşa Hamamı - 51 Hayreddin Ağa - 28 Hayreddin Paşa Hamamı - 51 Hayreddin Paşa Türbesi - 47 Hersek Bodrumu Mescidi - 43 Hıdır bin Abdullah - 57 Hindistan - 28 Hoca Hüsrev Camisi - 41 Honat Hatun İmareti - 15 Hurrem Çavuş Camisi - 41 Hülviyyat Mescidi - 52 Hüsameddin Bey - 54 Hüseyin Bey Hamamı - 51 Hüseyin Çelebi Medresesi - 45, 46 Hüseyin Çelebi Mescidi - 43 Hüseyin Paşa Camisi - 42 Hüsrev Kethüda Darülkurrası 46 Hüsrev Kethüda Hamamı - 51 Hüsrev Kethüda Medresesi - 46 Hüsrev Paşa Camisi - 42 Hüsrev Kethüda Kervansarayı - 49 Hüsrev Paşa Türbesi - 46
l Irak -- 37
i İbrahim Paşa Camisi - 41 İbrahim Paııa. Hamamı - 51 İbrahim Paşa Medresesi - 45 İbrahim Paşa Mescidi - 43 İbrahim Paşa Kervansarayı - 49 İbrahim Paşa Sarayı - 24, 49 İbrahim Paşa Zevcesi Mescidi - 43 İğdemir, Uluğ - 66 İkdam - 33 İlyaszade Mescidi - 44 İnci Bey - 15 İnci Bey Kızı Gülistan 14 İran - 23 Iran Seferi - 25 İskender b1n Abdullah - 57 İskender Çelebi Bağçesi Sarayı İskender Paşa Camisi - 41 İskender Paşa Hamamı - 51 İsmail bin Abdullah - 57
- 49
!smet İnönü - 67 İstanbul - 10, 12, 22, 23, 24, 29, 30, 37,
52, 53, 57, 61, 63, 67, 68, 76, 78 İta·lya - 12, 24 İtalya seferi - 27 İzmir - 75 İzmit - 22
1\ Kadı Hakim Çelebi Medresesi - 45 Kadızade Mescidi - 43 Kahire - 25 Kandilli Sarayı - 49 Kanuni Sultan Süleyman - 20, 23, 26.
27, 29, 30, 33, 36, 52, 56, 57, 59, 69, 75 Kapuağa.sı Köprüsü - 35, 36, 48 Kapudan Ali Paşa Hamamı - 51 Karakeçili Aşireti - 20 Kara Şaban Ağa - 28 Karatay Kervansarayı - 13, 14 Karcı Subaşı Süleyman Mescidi - 44 Karcı Süleyman Bey Medresesi - 45 Kasabı Hacı İvaz Mescidi - 43 Kasım Bey Camisi - 42 Kasım Paşa Camisi - 41 Kaşkaloğlu, Necati - 75 Kayseri - 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16,
18, 19, 21, 22, 23, 37, 52, 53, 54, 60, 63, 69, 70, 71, 72, 76, 78
Kaysunizade Mescidi - 44 Kemhacılar Karha.nesi Mescidi -- 43 Kerime - 53, 56 Kesi Nahiyesi - 11 Kethüda Kadın Hama.mı -- 51 Keyhüsrev II - 15 Keykubat I - 15 Kılıç Ali Paşa Camisi - 41 Kılıç Ali Paşa Türbesi - 47 Kırk Çeşme Suyolu - 20 Kızıl Elma Camisi - 28 Kız Kulesi - 68 Kirmasti Medresesi - 46 Koca Mustafa. Paşa Hama.mı -- 51 Konya - 38, 60, 70 Korfu - 24, 27 Köprülü, Fuat - 65 Köşk Medrese - 19 Kristof Kolomb - 12 Kumru Teyze - 20, 21
85
Kur'an - 53 Kuran, Abdullah - 66 Kurşunlu camisi - 18 Kutkan, Parla - 73 Kuyumcular Karhanesi Mescidi - 43 Kürkçübaşı Mescidi - 44
L Lütfi Paşa Hamamı - 27, 51
M Macaristan - 26 Mahmut Ağa Camisi - 41 Mahmut Ağa Medresesi - 45 Mahmut Ağa Sarayı - 50 Mahmut kızı Mihri Hatun - 52 Mah-Peri Hatun tesisi - 15, 16, 20 Malül Emir Efendi Medresesi - 45 Manisa - 60 Mehmed Ağa - 28 Mehmed Ağa Medresesi 46 Mehmed Bey - 52, 53, 57 Mehmed Bey Camisi - 43 Mehmed Çelebi Efendi Mescidi - 43 Mehmed Çelebi Medresesi - 45 Mehmed kızı Fahri - 52 Mehmed Paşa Camisi - 42 Mehmed Paşa Darülkurrası - 46 Mehmed Paşa Hamamı - 51 Mehmed Paşa İmareti - 47 Mehmed Paşa Kervansarayı - 49 Mehmed Paşa Köprüsü - 35, 36, 48 Mehmed Paşa Medresesi - 45 Mehmed Paşa Mescidi - 44 Mehmed Paşa Sarayı - 49, 50 Mehmed Paşa Türbesi - 46 Melik Gazi Türbesi - 14 Merci Dabuk - 23 Meriç, Rıfkı MeluJ - 66 Merkez Efendi Camisi - 41 Merkez Efendi Hamamı - 51 Mesih Paşa Camisi - 43 Mısır - 23, 25 Mısırlı Mustafa Paşa Medresesi - 45 Mihrimah Sultan Camisi - 29, 40, 41, 60 Mihrimah Sultan Hamamı - 51 Mihrimah Sultan İmareti - 47 Mihrimah Sultan Medresesi - 44 Mikel Ange - 12
86
Mimar Sinan Muhipleri - 57 Mimi Kethüda Camisi - 42 Mirimiran Kasım Paşa Hamamı - 51 Mohaç - 24, 26 Molla Çelebi Camisi - 41 Molla Çelebi Hamamı - 51 Muğlava Kemeri - 36, 48 Muhammed bin Veysi - 57 Muhiddin Çelebi camisi - 41 Murad Han Camisi - 42 Murad Han İmareti - 47 Muradiye Camisi - 60 Mustafa bin Abdullah - 57 Mustafa Paşa Camisi - 41, 42 Mustafa Paşa İmareti - 47 Mustafa Paşa Kervansarayı - 48 Mustafa Paşa Köprüsü - 35, 36, 48 Mustafa Süleyman - 28 Müderris Köyü - 36 Müderris Köyü Kemeri - 48
Neslihan - 53, 55 Niğde - 18 NH - 25
N
Nişancı Mehmed Bey Medresesi - 46 Nişancı Paşa Camisi - 41 Nişancı Paşa Hamamı - 51 Noyan, Fazıl - 74
o Odabaşı Camisi - 41 Odabaşı Hamamı - 51 Odabaşı Köprüsü - 48 Orhan Gazi Camisi - 42 Orta Anadolu - 10, 11, 23 Osmanlılar - 12, 20, 35, 37, 59, 60, 65,
70 Osman Paşa Camisi - 42 Osman Şah Validesi Camisi - 40 Osman Şah Validesi Medresesi - 45
ö öztaş, Ahmed - 70, 71, 72
p
Padişalmame - 33 Pazarbaşı Mimi Kethüda Mescidi - 4·i Pertev Paşa Camisi - 41 Pertev Paşa Kervansarayı - 48 Pertev Paşa Sarayı - 49, 50
Pertev Pa§a Türbesi - 47 Perviz Efendi Medresesi 45 Piri Reis - 12, 25 Prutt suyu - 27, 62
R Radiye Hanım - 53, 54 Riddaniye - 23 Risaletül Mimariye - 33, 37 Rodos - 24 Rodos Seferi - 20 Rumeli - 23, 25, 76 Rumeli Hisarı - 68 Ruznameci Abdi Çelebi Mescidi - 44 Rüstem Pa§a Camisi - 40, 41, 42 Rüstem Pa§a Hamamı - 51, 52 Rüstem Pa§a İmareti - 4 7 Rüstem Pa§a Kervansarayı - 48, 49 Rüstem Pa§a Medresesi - 45 Rüstem Pa§a Mescidi - 43 Rüstem Pa§a Sarayı - 49, 50 Rüstem Pa§a Türbesi - 46
s Sadi Çelebi Darülkurrası - 46 Sai Çelebi - 24, 25, 27, 33, 35, 38, 58 Saraçhane Mescidi - 44 Sarayı Atik - 49 Sarayı Cedidi Hümayun - 49 Sarayı Galata - 49 Sarayı Hümayun Hamamı - 50 Sarayı Sultani Anbarı - 50 Sarayı Sultani Matbak ve Kiları - 50 Sarayı Üsküdar - 49 Sardunya - 12 Sarı Kürz Hamamı - 51 Sarmısaklı - 16 Sarrafba§ı Mescidi - 44 Seçkin, Hayri - 6, 79 Sekban Ali Bey Medresesi - 46 Selaniki Mustafa Efendi - 24 Selçuklar - 10, 13, 14, 17, 18, 38, 61,
65, 78, 79 Selçuk Evi - 18 Selim Hanı Evvel Medresesi - 44 Selim Han İmareti - 47 Selim Han Türbesi - 46 Selimiye - 30, 32, 35, 38, 42, 59, 60,
61, 62
Selimi Sani Medresesi - 44 Sicilya - 12 Silivri Köprüsü - 35, 36, 48 Simke§ba§ı Mescidi - 43 Sinan Ağa Camisi - 41 Sinan Mescidi - 43 Sinan, Mimar Koca - 5, 6, 7, 8, 9, 10,
11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 52, 53, 54, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79
Sinan Pa§a Camisi - 41 Sinan Pa§a Hamamı - 51 Sinan Pa§a Mescidi - 43 Sinan Pa§a Sarayı - 49 Sivas - 38, 60, 79 Siyavü§ Pa§a Sarayı - 49 Siyavü§ Paşa Türbesi - 46 Sofu Mehmed Paşa Camisi - 42 Sofu Mehmed Paşa Sarayı - 50 Sofya - 63 Sultan Ahmed - 67 Sultan Alaeddini Selçuki Camisi - 42 Sultan Bayezit Kızı Camisi - 40 Sultan Kervansarayı - 19 Suna - 20, 21 Suriye - 37 Süheyl Bey Mescidi - 44 Süleyman Han Darülkurrası - 46 Süleyman Han Darüşşifası - 47 Süleyman Han Hamamı - 50, 51 Süleyman Han İmareti - 47 Süleyman Han Kervansarayı - 48 Süleyman Han Medresesi - 44 Süleyman Han Köprüsü - 35 Süleyman Han Türbesi - 46 Süleymaniye Camisi - 29, 30, 34, 35,
40, 42, 53, 54, 58, 59, 61, 67, 69, 73, 74 Süleymaniye Kütüphanesi - 33 Süleyman Kızı Ayşe - 53, 56 Süleyman Subaşı Camisi - 41 Sülü Paşa Hatun - 19
ş
Şahı Huban Kadın Sarayı - 50 Şahı Huban Kadın Türbesi - 4 7 Şah Kulu Medresesi - 45
87
Şah Sultan Camisi - 41 Şehzade Camisi - 29, 59 Şehzade Cihangir Camisi - 41 Şehzadeler Türbesi - 46 Şehzade Sultan Mehmed Han Camisi -
40 Şehzade Sultan Mehmed Han İmareti -
47 Şehzade Sultan Mehmed Han Medrese
si - 44 Şehzade Sultan Mehmed Han Türbesi -
46 Şemsi Ahmed Paşa Camisi - 41 Şemsi Ahmed Paşa Medresesi - 45 Semsi Ahmed Paşa Türbesi - 46 Şerifezade Efendi Mescidi - 43 Şeyh Ferhad Mescidi - 44
T
Takyeci Ahmed Çelebi Mescidi - 43 TaşçıoğuJJarı - 11 Taşlık Camisi - 42 Tatar Han Camisi - 42 Tatvan Denizi - 20 Tebriz - 24, 25 Temmetür-Risalet-üs-Sinaniyye 52 Tersanei '.Amire Mahzein - 50 Tezkeret ül-bünyan - 38, 76 Tezkeret ül-ebniye - 33, 35, 36, 38, 58,
66 Tezkeret ül-mimarin - 60 Tok Hacı Hasan Mescidi - 43 Tophane Kurşunlu Mahzeni - 50 Topkapı Sarayı - 32, 34 Tuğrul, Nazir - 76 Tuhfet-ül-mimarin - 33, 34, 37 Tuna - 26 Turşucuzade Hüseyin Çelebi Camisi
41 Tuti Kadın Medresesi - 45 Tüfenkhane Mescidi - 44 Türk - 5, 7, 9, 11, 12, 20, 21, 27, 29, 30,
31, 32, 53, 58, 59, 65, 69, 70 Türk-İslam sanatı - 58,59 Tlirk Mimar ve Mühendisleri Odaları
Birliği - 5, 7, 75, 77 Türk-Osmanlı - 7, 9, 12, 18, 24, 26, 28,
62, 69, 75
88
Türk-Selçuk - 11, 14, 22 Türk Tarih Kurumu - 54, 63, 64, 65,
66, 67, 68, 73, 79 Türkçe - 9, 25, 78 Türkiye - 37, 38
u Unkapanı Mahzeni - 50 Urgaz köyü - 52 Uzun kemer - 48
Ü Ü çbaş Medresesi - 45 Ü çbaş Mescidi - 43 Ülgen, AJi Saim - 66, 76 Ümmihan - 53, 55 Ümmi Veled Medresesi - 45 Ünver, Süheyl - 73 Üsküdar - 60 Üsküdar Sarayı Hamamı - 50
v Vakıflar Umum Müdürlüğü Arşivi - 52 Valide Sultan Camisi - 41 Valide Sultan Darülkurrası - 46 Valide Sultan Darülşifası - 47 Valide Sultan Hamamı - 50, 52 Valide Sultan İmareti - 47 Valide Sultan Medresesi - 44 Van Gölü (Tatvan Denizi) - 26 Vanlı, Şevki - 76 Vezir Osman Paşa Camisi - 42 Victorya Müzesi - 75, 76 Vişigrad (Bosna) - 36 Viyana - 24, 26, 62 Vize Sancağı - 27, 52
y
Yahya Efendi Medresesi - 45 Yahya Efendi Türbesi - 47 Yahya Kethüda Mescidi - 44 Yakub Ağa Hamamı - 51 Yavuz Sultan Selim - 21, 23, 25, 36, 76 Yayabaşı Mescidi - 43 Yenikapu Sarayı - 49 Yunanlı - 75
z Zal Mahmut Paşa Camisi - 41 Zal Mahmut Paşa Türbesi - 46 Zara Gazetesi - 63 Zühtü Bey (Mimar) - 67
-zı a.~.
~~ ~1!/.!~ .
1
Mimar Koca Sinan'ın, Türkiye Emlak Kredi Bankası tarafından, heykeltraş Hüseyin Ankay'a yaptırılan, heykeli.
III
Sinan heykelinin diğer bir görünüşü.
IV
Sinan'ın heykelinin Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi önünden görünüşü (Bütün heykel resimleri T. Tarih Kurumu arşivi. Fotoğraf Mehmed Ali Düğenci)
v
Sinan'ın Mimarbaşı kıyafetiyle heykelinin arkadan görünüşü.
VI
Sinan heykelinin yandan görünüşü.
VII
VIII
Ağırnas'ta Ahmed Öztaş tarafından yapılan Sinan'ın heykelinden büst kısmı. (1968) Kaidesi yapılamadığı için henüz yerine konmamıştır.
IX
x
Kayseri, Sultan Han Kervansarayı'nın iç avlu kapısı. Türk Selçuk eseri XIII. asır. (Turizm Tanıtma Bakanlığı fotoğraf arşivi)
~ K
ayse
ri-S
ivas
yo
lu ü
zeri
nd
e "S
ult
an
Han
" Kervansarayı. İç
ten
görünüşü (
1252
) (T
uri
zm Tanıtma Bakanlığı, fot
oğra
f ar
şivi
)
XII
Aksaray, Konya "Sultan Han" Kervansarayı'nın içten görünüşü
(Turizm Tanıtma Bakanlığı, fotoğraf arşivi)
"Sultan Han" Selçuk Kervansarayı'nın iç avlusunda, altı açık kemerler üzerine inşa edilmiş mescidi. XIII. asır. (Turizm Tanıtma Bakanlığı, fotoğraf arşivi)
XIII
Aksaray - Konya "Sultan Han" kervansarayı kapısının üst kısmı.
XIV
Aksaray - Konya "Sultan Han" Kervansarayı'nın kapısındaki taş işçiliğinden örnekler.
xv
Honat hatun (Mah - Peri) imareti : Medrese, cami, türbe, hamam. XIII. asır. ( A. Gabriel- S. 51. Resim 30)
XVI
Honat Hatun (Malı Peri) türbesi. Bu eserdeki mermerden oyulmuş ince işçilik ve aşağıya doğru daralarak inen şekil dikkate değer.
XVII
~ ~
::::::
Kay
seri
, G
evhe
r N
esih
e Şi
faiy
e v
e m
edre
sesi
(H
. 60
2 M
. 12
06).
Bu
Tıp
Ku
rulu
K
ayse
ri'd
e şu
isi
mle
rle
anıl
ır:
Çif
te
med
rese
, Gı
yesi
ye,
Şifaiye
ve
Gev
her
Nes
ihe
Şifa
iyes
i.
(Res
im,
Ord
. P
rof.
D
r. A
. Sü
heyl
Ü
nver
ta
rafı
ndan
yap
ılmı
ştır
)
:.---,--
------
------
------
------
-A -
------
-----
-----
------
----··
.1···
----
----
---.
·----
--. -
B -
------
------
----· -
-. -... \
t e•
//~"
b h
l
~ ~
1 R
------
------
-----
n -
; :
: .
l•
f ı:
--.. ---
: .
. :
! :
: I
•••··-·
'•••
·•••
•1 •.•
•••• ı
: :
: .
c -----~----·-·,;z=-------~
::·.
::.:
~:::
:•··
---~
::•:
:::·
:~::
::::
:.
i'
1 !
! !
c'
ı i
• 1 :
::::::
·~ ~::
::::::
:·:
:::~~
;c::·:
::~: ...
ı r·
ı i
r, ı
c i
;, ı
g i 1·,
ı i
c 1
1 d
1 :
...,
i .
: r
t •
: :
. •
, •
L . .-
.,..
....
. •
•••z
:·::.-::::•
... ::::·.:.
::::-.-..,
r··---
-l
! C
' f>
:
•
• •==
~:-.-.
-.----
--~---
-lf--~
~::::·
----
--J---·
-·-·----
----L--
.-t
1 ~ :
: i
('
i :
: :
c'
----
.. : •
.
n r-
--1 !
l:
: l
l ·i
i'
il./
' ı:
! i
t
ı,
,, ,
, ·'
, :
: r
;
LI---~-
-C
' C
' 8
C'
• i 1
-ııı 1.
. t•
1
l~ ;t
. .,
.
1 ld
ı ''
:k
R' .... '
E
t ,a
-
o '1
0
c•
C'
i'
~
RL
'f"
Çif
te M
edre
se,
Gev
her
Nes
ihe
Şifaiyesin'in
plan
ı.
( A.
Gab
riel
. S
. 61
. R
esim
36)
~
Kay
seri
Gev
her
Nes
ihe
Şifa
iyes
inin
iç görünüşü.
Ey
van
lard
an b
iri.
Kayseri, Şifaiyesi'nin kapısı, kitabesinde şöyle yazar: "Büyük Selçuk hükümdarı Kılıç Arslan'ın kızı Gevher Nesihe hatunun vasiyeti üzerine Kardeşi Selçuk hükümdarı Gıyaseddin zamanında (H. 602, M. 1206)
yapılmıştır. (Fotoğraf. Y. Mimar Ali Saim Ülgen}
XXI
Gevher Nesihe Şifaiyesi dış kapısının yan duvarında kabartma arslan. (Resim Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver)
Gevher Nesihe Şifaiyesinin iç kapılarından biri.
XXll
Gevher Nesihe hatun'un, devrinin minyatür üslubuna uyarak, Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver'in yaptığı renkli resim.
XXllI
Gevher Nesihe hatun'un ressam Muammer Savuner'in yaptığı renkli
resim. (Ankara Tıp Fakültesi, Tıp tarihi Enstitüsü direktörü Sayın Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk'tan alınmıştır.)
XXIV
Kayseri de "Döner Kümbet" (H. 675? M. 1276) Şah Cihan hatun. Bu Kümbet'in üzerinde çeşitli insan, hayvan ve nebat motiflerile süslü
kabartmalar vardır.
xxv
Kayseri, "Döner Kümbet" diğer bir yönden görünüşü. ( A. Gabriel. XX. No. 1)
XXVI
Süleymaniye'nin mimari bir ahenk içinde yükselen büyük kapısı. (Prof. Dr. F. Noyan'ın resimlerinden)
XXVII
XXVIII
Süleymaniye'nin kesiti. Etraf binaların durumu ve erazi meylinden istifade edilerek yapılmış Kademeli medreseler kısımı. (Y. Mimar A.
Saim Ülgen'in relevelerinden, Türk Tarih Kurumu arşivi)
Süleymaniye medreselerinden biri. Bugün kütüphanedir. ( Prof. Dr. Fazıl Noyan'ın resimlerinden)
XXIX
xxx
Edirne'de Selimiye Camisi 1574. (Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, fotoğraf arşivi)
XXXI
XXXII
XXXIII
Silivri köprüsü 384 m. uzunluğunda 32 gözlüdür. En büyük açıklık
7. 30 m. ( Y. Mimar A. Saim Ülgen'in kolleksiyonundan, Foto Sedat)
Topkapı • Silivri yolunda Büyük Çekmece köprüsü, 638 m. uzunluğunda 28 gözlüdür. En büyük açıklık 11,40 m. Sinan'ın eseri.
XXXIV
~ ~ ~ Si
nan'
ın k
öp
rüle
rin
den
. (M
. Eğitim Bak
anlı
ğı M
üzel
er G
enel
Müdürlüğü ar
şivi
)
Edirne, Meriç köprüsü. (Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, fotoğraf arşivi)
Meriç köprüsü'nden diğer bir görünüş.
XXXVI
Sinan'ın köprülerinden diğer bir görünüş. ( M. Eğitim Bakanlığı Müzeler Genel Müdürlüğü arşivi)
İstanbul Su Kemerleri.
XXXVII
Kovuk, Eğri Kemer. İstanbul.
Ankara Cenabi Ahmed Paşa Camisi. (1565)
XXXVIII
XXXIX
Ankara Cebecide Cenabi Ahmed Paşa Camisi, önden görünüşü.
XL
Manisada "Muradiye" Camisi (1588).
XLI
Kayseri'de Ahmed p
/!
XLII
aşa (Kurşunlu) Ca . . ınısı.
Ağırna'ta Sinan'ın akrabalarından Ahmed Öztaş.
Ağırnas'ta Sinan'ın akrabalarından oldıklarını söyliyen Ahmed Öztaş ve oğulları. (Fotoğraf, Dr. Rifat İnan 1956).
XLIII