Upload
others
View
22
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
FARKLI SOSYAL ÇEVREDE YAġAYAN ERGEN
GRUPLARININ BAĞLANMA, PSĠKOLOJĠK SAĞLAMLIK VE
DUYGU DÜZENLEMESĠ AÇISINDAN ĠNCELENMESĠ
Ezgi Uğur
171180124
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Psikoloji Anabilim Dalı
Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı
Danışman: Prof. Dr. H. Nermin Çelen
İstanbul
T.C. Maltepe Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
Eylül, 2020
FARKLI SOSYAL ÇEVREDE YAġAYAN ERGEN
GRUPLARININ BAĞLANMA, PSĠKOLOJĠK SAĞLAMLIK
VE DUYGU DÜZENLEMESĠ AÇISINDAN ĠNCELENMESĠ
Ezgi Uğur
171180124
Orcid: 0000-0003-2788-4451
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Psikoloji Anabilim Dalı
Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı
Danışman: Prof. Dr. H. Nermin Çelen
İstanbul
T.C. Maltepe Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
Eylül, 2020
ii
JÜRĠ VE ENSTĠTÜ ONAYI
iii
ETĠK ĠLKE VE KURALLARA UYUM BEYANI
iv
TEġEKKÜR
Bu çalışmanın gerçekleşmesinde, benden desteklerini ve yardımlarını
esirgemeyen, değerli bilgi ve birikimini benimle paylaşan, saygıdeğer danışman hocam
Prof. Dr. H. Nermin Çelen'e sonsuz teşekkür ederim.
Araştırmam için bana kapılarını açan Darüşşafaka Eğitim Kurumlarına ve Milli
Eğitim Bakanlığına minnetlerimi sunarım.
Yüksek lisansa birlikte adım attığımız değerli meslektaşım Beray Nalbantoğlu'na
emekleri için çok teşekkür ederim.
Son olarak eğitim hayatım boyunca benden maddi ve manevi desteklerini
esirgemeyen, hayatta her zaman bana destek olan, iyi bir eğitim almam için bütün
olanaklarını sonuna kadar kullanan, bütün zor zamanlarımda yanımda olan başta canım
babam Sebahattin Uğur olmak üzere sevgili aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Ezgi Uğur
Eylül, 2020
v
ÖZ
FARKLI SOSYAL ÇEVREDE YAġAYAN ERGEN GRUPLARININ
BAĞLANMA, PSĠKOLOJĠK SAĞLAMLIK VE DUYGU
DÜZENLEMESĠ AÇISINDAN ĠNCELENMESĠ
Ezgi Uğur
Yüksek Lisans Tezi
Psikoloji Anabilim Dalı
Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı
Danışman: Prof. Dr. H. Nermin Çelen
Maltepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2020
Bu araştırmanın amacı, bakım verenle birlikte yaşayan, Darüşşafaka’da kalan ve
ebeveynleri boşanmış ergenlerin bağlanma, psikolojik sağlamlık ve duygu düzenleme
açısından incelenmesidir. Araştırmanın örneklemini İstanbul İli içerisindeki beş farklı
10-18 yaş arası ortaokul ve liseye devam eden 140 ergenden ve Darüşşafaka Eğitim
Kurumlarında kalan 70 gönüllü ergen gruplarından oluşmaktadır. Araştırma modeli,
ilişkisel taramadır. Araştırmanın veri toplama araçları; “Demografik Bilgi Formu”,
“Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri- Kısa Formu-(EABE)”, “Çocuk ve Genç
Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (ÇGPSÖ-12)”,''Ergenler İçin Duygu Düzenleme Ölçeği
(EİDDÖ)''dir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre; ailesiyle birlikte yaşayan
ergenlerin anne bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre farklılaşmazken ailesiyle birlikte
yaşayan ergenlerde baba bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre farklılaştığı görülmüştür.
Ailesiyle birlikte ve Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeyleri
cinsiyete anlamlı farklılık göstermezken ebeveynleri boşanmış ergenlerin psikolojik
sağlamlık düzeylerinin cinsiyete farklılaştığı; ailesiyle birlikte yaşayan bireylerin dışsal
işlevsel olmayan duygu düzenleme alt boyutunun cinsiyete göre anlamlı farklılık
gösterdiği görülmüştür. Bağlanma düzeylerinin gruplara göre değişimi incelendiğinde
Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin baba bağlanma düzeyinin boşanmış anne ya da
babasıyla yaşayan ergenlerin ve ailesinin yanında yaşayan ergenlerin bağlanma
düzeylerinden daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca, psikolojik sağlamlık ve duygu
düzenleme düzeylerinin gruplararası bir farklılığın olmadığı görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Bağlanma; psikolojik sağlamlık; duygu düzenleme
Darüşşafaka’da yaşayan ergenler; ailesiyle birlikte yaşayan ve tek ebeveynli ergenler.
vi
ABSTRACT
AN EXAMINATION OF ADOLESCENT GROUPS LIVING IN
DIFFERENT SOCIAL ENVIRONMENTS IN TERMS OF
ATTACHMENT, RESILIENCE AND EMOTION REGULATION
Ezgi Uğur
Master Thesis
Department of Psychology
Clinical Psychology Prpgramme
Thesis Advisor: Prof. Dr. H. Nermin Çelen
Maltepe University Graduate School, 2020
The aim of this study is to examine adolescents living with caregivers, staying in
Darüşşafaka and divorced parents in terms of attachment, psychological resilience and
emotion regulation. The sample of the study consists of 140 adolescents from five
different 10-18 years old middle school and high school in Istanbul and 70 volunteer
adolescents staying in Darüşşafaka Education Institutions. The research model is
relational scanning. Data collection tools of the research; "Demographic Information
Form", "Parent and Friends Attachment Inventory- Short Form- (EABE)", "Child and
Youth Psychological Resilience Scale (ÇGPSÖ-12)", "The Regulation of Emotions
Questionnaire-REQ''. According to the results obtained from the research; While the
maternal attachment levels of adolescents living with their families did not differ
according to gender, it was observed that the father attachment levels of adolescents
living with their families differ according to gender. While the psychological resilience
levels of the adolescents living with their families and in Darüşşafaka did not differ
significantly according to gender, it was observed that the psychological resilience
levels of adolescents whose parents divorced differ by gender; It was observed that the
external dysfunctional emotion regulation sub-dimension of individuals living with their
families showed a significant difference according to gender. When the change of
attachment levels according to the groups was examined, it was observed that the father
attachment level of the adolescents living in Darüşşafaka was higher than the
attachment levels of the adolescents living with their divorced parents and those living
with their families. In addition, it was observed that there was no difference between
groups in terms of psychological resilience and emotion regulation levels.
Keywords: Attachment; resilience; emotion regulation; adolescents living in
Darüşşafaka; adolescents living with their parents and single parent.
vii
ĠÇĠNDEKĠLER
JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAYI ............................................................................................ ii
ETİK İLKE VE KURALLARA UYUM BEYANI ......................................................... iii
TEŞEKKÜR ..................................................................................................................... iv
ÖZ ..................................................................................................................................... v
ABSTRACT ..................................................................................................................... vi
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... vii
TABLOLAR LİSTESİ ..................................................................................................... ix
ŞEKİLLER LİSTESİ ........................................................................................................ x
KISALTMALAR ............................................................................................................. xi
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... xii
BÖLÜM 1. GİRİŞ ............................................................................................................. 1
1.1. Problem .................................................................................................................. 1
1.2. Amaç ...................................................................................................................... 4
1.3. Önem ...................................................................................................................... 6
1.4. Varsayımlar ............................................................................................................ 7
1.5. Sınırlılıklar ............................................................................................................. 8
1.6. Tanımlar ................................................................................................................. 8
2.1. Bağlanma Kuramı ................................................................................................ 10
2.1.1. Bağlanma Stilleri ........................................................................................... 13
2.1.1.1. Güvenli Bağlanma .................................................................................. 15
2.1.1.2. Kaygılı- Kararsız Bağlanma ................................................................... 16
2.1.1.3. Kaygılı-Kaçıngan Bağlanma .................................................................. 17
2.1.2. Ergenlik Döneminde Bağlanma .................................................................... 18
2.2. Psikolojik Sağlamlık ............................................................................................ 21
2.2.1. Psikolojik Sağlamlık Kavramının Tanımı ..................................................... 21
2.2.2. Psikolojik Sağlamlığı Etkileyen Faktörler .................................................... 25
2.2.2.1. Psikolojik Sağlamlık ve Risk Faktörleri ................................................. 25
2.2.2.2. Psikolojik Sağlamlık ve Koruyucu Faktörleri ........................................ 26
2.2.2.3. Psikolojik Sağlamlık ve Olumlu Sonuçları ............................................ 28
2.2.2.4. Psikolojik Sağlamlığı Yüksek Olan Bireylerin Özellikleri .................... 29
2.2.3. Psikolojik Sağlamlık İle İlgili Araştırmalar .................................................. 30
2.2.3.1. Psikolojik Sağlamlık İle İlgili Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar ........ 30
2.2.3.2. Psikolojik Sağlamlık İle İlgili Yurt İçinde Yapılan Araştırmalar .......... 33
2.3 Duygu Düzenleme................................................................................................. 37
2.3.1. Duygu Kavramının Tanımı ........................................................................... 37
2.3.2. Duyguların Yapısı ......................................................................................... 39
2.3.3. Duygu Düzenleme Kavramının Tanımı ........................................................ 41
2.3.4. Duygu Düzenleme Stratejileri ....................................................................... 45
2.3.4.1. Gross ve Duygu Düzenleme Süreci ........................................................ 45
2.3.4.2. Gratz ve Roemer'e Göre Duygu Düzenleme Süreci ............................... 48
2.3.4.3. Koole ve Duygu Düzenleme Süreci ....................................................... 49
2.3.5. Olumlu Duyguları Düzenleme Yöntemleri ................................................... 50
BÖLÜM 3. YÖNTEM .................................................................................................... 52
3.1. Araştırma Modeli ................................................................................................. 52
3.2. Evren ve Örneklem .............................................................................................. 52
viii
3.3. Veriler ve Toplanması .......................................................................................... 52
3.4. Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması ......................................................... 55
BÖLÜM 4. BULGULAR VE YORUMLAR ................................................................. 56
4.1. Katılımcıların Demografik Bilgilerine Ait Bulgular ............................................ 56
4.2. Katılımcıların Bağlanma Düzeylerine Ait Bulgular ............................................ 62
4.3. Katılımcıların Psikolojik Sağlamlık Düzeylerine Ait Bulgular ........................... 66
4.4. Katılımcıların Duygu Düzenleme Düzeylerine Ait Bulgular .............................. 68
4.5. Bağlanma-Psikolojik Sağlamlık-Duygu Düzenleme Ölçeklerinin Gruplara Göre
Değişimine Ait Bulgular...................................................................................... 69
BÖLÜM 4. SONUÇ ....................................................................................................... 75
EK’LER .......................................................................................................................... 82
KAYNAKÇA .................................................................................................................. 90
ix
TABLOLAR LĠSTESĠ
Tablo 1. Psikolojik Sağlamlık Araştırmalarında Ele Alınan Risk Faktörleri ................. 26
Tablo 2. Psikolojik Sağlamlık Araştırmalarında Ele Alınan Koruyucu Faktörler ......... 28
Tablo 3. Psikolojik Sağlamlık Araştırmalarında Ele Alınan Yeterlik Faktörleri ........... 29
Tablo 4. Katılımcıların Cinsiyete Göre Dağılımı ........................................................... 56
Tablo 5. Katılımcıların Yaşa Göre Dağılımı ................................................................. 57
Tablo 6. Katılımcıların Sınıf Düzeylerine Göre Dağılımı .............................................. 58
Tablo 7. Katılımcıların Anne Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı ............................... 59
Tablo 8. Katılımcıların Baba Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı ................................ 61
Tablo 9. Ailesiyle Birlikte Yaşayan Ergenlerin Anne Bağlanma Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi .................................................................................................. 62
Tablo 10. Ailesiyle Birlikte Yaşayan Ergenlerin Baba Bağlanma Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi .................................................................................................. 63
Tablo 11. Darüşşafaka’da Kalan Ergenlerin Anne Bağlanma Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi ................................................................................................... 64
Tablo 12. Darüşşafaka’da Kalan Ergenlerin Baba Bağlanma Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi ................................................................................................... 64
Tablo 13. Ebeveynleri Boşanmış Ergenlerin Anne Bağlanma Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi ................................................................................................... 65
Tablo 14. Ebeveynleri Boşanmış Ergenlerin Baba Bağlanma Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi ................................................................................................... 66
Tablo 15. Ailesiyle Birlikte Yaşayan Ergenlerin Psikolojik Sağlamlık Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi ................................................................................. 66
Tablo 16. Darüşşafaka’da Kalan Ergenlerin Psikolojik Sağlamlık Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi ................................................................................. 67
Tablo 17. Ebeveynleri Boşanmış Ergenlerin Psikolojik Sağlamlık Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi ................................................................................. 67
Tablo 18. Ailesiyle Birlikte Yaşayan Ergenlerin Duygu Düzenleme Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi ................................................................................. 68
Tablo 19. Darüşşafaka’da Kalan Ergenlerin Duygu Düzenleme Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi .................................................................................................. 68
Tablo 20. Ebeveynleri Boşanmış Ergenlerin Duygu Düzenleme Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi .................................................................................................. 69
Tablo 21. Psikolojik Sağlamlık Ölçeğinin Gruplara Göre Değişimine Ait Bulgular .... 70
Tablo 22. Anne Bağlanma Düzeylerinin Gruplara Göre Değişimine Ait Bulgular ...... 70
Tablo 23. Anne Bağlanma Düzeylerinin Gruplara Göre Değişimine Ait Bulgular ...... 72
Tablo 24. Duygu Düzenleme Düzeylerinin Gruplara Göre Değişimine Ait Bulgular ... 73
x
ġEKĠLLER LĠSTESĠ
Şekil 1. Duygu Düzenleme Süreç Modeli ..................................................................... 47
Şekil 2. Katılımcıların Cinsiyete Göre Dağılımı ........................................................... 56
Şekil 3. Katılımcıların Yaşa Göre Dağılımı ................................................................... 58
Şekil 4. Katılımcıların Sınıf Düzeylerine Göre Dağılımı ............................................... 59
Şekil 5. Katılımcıların Anne Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı ................................. 60
Şekil 6. Katılımcıların Baba Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı ................................. 62
xi
KISALTMALAR
EABE : Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri
EĠDDÖ : Ergenler İçin Duygu Düzenleme Ölçeği
ÇGPSÖ : Çocuk ve Genç Psikolojik Sağlamlık Ölçeği
WHO : World Healty Organisation (Dünya Sağlık Örgütü)
xii
ÖZGEÇMĠġ
Ezgi Uğur
Psikoloji Anabilim Dalı
Eğitim
Derece Yıl Üniversite, Enstitü, Anabilim Dalı
Y.Ls. 2020 Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Psikoloji Anabilim Dalı
Ls. 2017 Yeditepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi
Psikoloji Anabilim Dalı
Lise 2012 Özel İstek Uluğbey Anadolu Lisesi
ĠĢ/Ġstihdam
Yıl Görev
2019 - Psikolog Ninni Emoji Anaokulu (Yarı zamanlı)
2018- Psikolog Q Psikoloji Eğitim ve Danışmanlık Merkezi (Serbest zamanlı)
Mesleki Birlik/Dernek Üyelikleri
Yıl Kurum
2020 - Üye: Türk Psikologlar Derneği
2017 - Gönüllü: Sokakta Yaşayan ve Çalışan Çocuklar İçin Uygulama ve
Araştırma Merkezi
2015 - Gönüllü: Darülacze Kayışdağı
2014-16 - Gönüllü:Düşler Akademisi
2013-16 - Gönüllü: Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı
2012-13 Gönüllü: Hayalimi Paylaş
KiĢisel Bilgiler
Doğum yeri ve yılı : İstanbul, 1994 Cinsiyet: K
Yabancı diller : İngilizce (İyi), Almanca (Orta)
e-posta : [email protected]
1
BÖLÜM 1. GĠRĠġ
Bu bölümde, araştırmanın amacı kapsamında problem, amaç, önem, varsayımlar,
sınırlıklar ve tanımlara yer verilmiştir.
1.1. Problem
İnsanlar sürekli değişir ve gelişirler. Ergenlik dönemi bu değişimlerin yoğun
olarak yaşandığı gelişim aşamalarından biridir. Bu dönemdeki bireyler biyolojik,
bilişsel, duygusal ve sosyal pek çok değişiklik yaşarlar (Steinberg, 2007). Bu dönemde
ergenlerin psikolojik durumları üzerinde etkisi olduğu düşünülen birçok faktör vardır.
Bu faktörler ergenlerin hayatlarına ve kararlarına etki etmektedir. Bu çalışma
kapsamında bu faktörlerden bağlanma, psikolojik sağlamlık ve duygu düzenleme
konuları ele alınmıştır.
Ainsworth'a göre birey yaşamında doğduğu andan itibaren ilk etkileşime girdiği
kişiler, bakım verenlerdir. Özellikle de çocuğun anne ile olan bağlanma ve ilişkisi
büyük önem ifade etmektedir. Bağlanma; bireyin yaşamında yer alan diğer bir kişi ile
aralarında oluşan özel, duygusal bağ olarak tanımlanmaktadır (Akt. Kayahan, 2002). Bu
bağlamda birey öncelikle anneye ihtiyaç duymaktadır ve ilk iletişimi annesi ile
kurmaktadır. Bireyin anne ile arasında kurduğu bağlanma ilişkisi, yaşamının ilk
zamanlarında temel ihtiyaçlarını karşılamasıyla ilgilidir. Bireydeki bu bağlanma, yaşı
ilerledikçe, özellikle sosyal ve duygusal gelişimini etkisi altına alır ve yaşadığı
toplumun içinde sağlıklı bir birey olarak yer edinmesini sağlar (İlaslan, 2009). Anneden
sonra bireyin yaşamında önem taşıyan kişiler; babası ve ailedeki diğer kişilerdir (Geçin,
2016). Bu süreçte birey, çevresindeki diğer kişilerle de etkileşim halindedir.
Başlangıçta çocuğun anne ile bağlanması ve iletişim kurması, annenin sadece
onu beslemesinden kaynaklandığı görüşüne dayanıyordu. Ancak yapılan araştırmalar ve
bulgular sayesinde uygulamanın bununla paralel olmadığı görülmüştür. Bu teoriyi
doğru varsaymamız halinde, bir ya da iki yaşındaki bir bebeğin, onu kim beslerse o
insan ile bağlandığını kabul etmemiz gerekirdi. Lorenz bir çalışmasında bazı hayvan
türlerinin tek bir anne figürü ile kurulan güçlü bir bağın, yiyecek aracı olmadan
2
geliştiğinden bahsetmiştir. Bu bulgu bağlanma gereksiniminin insan için temel iki
motivasyon kaynağı olarak görülen yemek ve seksten ayrı bir motivasyon kaynağına
sahip olabileceği fikrini oluşturdu. Benzer bir deney ise Harlow’dan geldi: Bir primat
türü olan makakların kendilerine yiyecek sağlamamasına rağmen, yumuşak anne
figürünü tercih ettikleri (sert ve yiyecek sağlayan bir kuklaya kıyasla) bulgulandı. Bu
sonuçlara bakıldığında, bakımı ve ihtiyaçları giderilen yavruların istedikleri şeyin
aslında bir bakım veren hatta bir bağlanma nesnesi olduğunu söyleyebiliriz. Rutter
bakım verenin yokluğunda ne gibi durumlarla karşılaşıldığına dair bir araştırmasında,
bakım verenin yoksunluğunun önemine ve çocuğun psikolojik gelişimindeki
dezavantajlarına değinmiştir (Bowlby, 2012). Bowlby’e (1973) göre bağlanma duygusal
süreçleri içeren bir bağdır. Bu bağ; güven, rahatlık ve destek içerir. Bowlby'e göre,
bağlanmayı bir kişinin korktuğunda, yorulduğunda veya hasta olduğunda bir figür ile
ilişki kurmak ya da yakınlık aramak için duyduğu güçlü bir istek olarak tanımlamıştır
(Bowlby, 2012).
Bağlanma kuramı, erken dönemdeki anne-çocuk, bakım veren-çocuk ilişkisi ve
bu ilişkinin bireyin yetişkin hayatına olası etkilerine odaklanmaktadır. İlk olarak John
Bowlby (1973) tarafından ortaya konulan bağlanma kuramında, bağlanma, “kişiler
arasında devam eden psikolojik bağ” olarak tanımlanmıştır. Çocukla ebeveyn arasında
erken dönemde oluşturulan bağın, bireyin gelişimi ve daha sonraki yaşamının temelini
oluşturan davranışları üzerinde çok önemli bir etkisi olduğu görüşü benimsenmiştir.
Bebeklik veya erken çocuklukta ebeveyn ya da bakım veren kişi çocuğa
koruyucu, sakinleştirici, duyarlı ve destekleyici şekilde yaklaştığı zaman çocuklar için
güvenli bir üs oluşturur (Konyalıoğlu, 2002).
Ainswort ve diğerlerine göre (1978), güvenli bağlanma stilinde; anne veya
bakım veren kişi, çocuğun gereksinimlerine karşı duyarlılık göstermektedir. Anne,
çocuğun bu gereksinimlerden kaynaklı oluşan ipuçlarını tutarlı, uygun ve doğru bir
biçimde yanıtlamaktadır. İhtiyaçları doğrultusunda bebeğin bakımını ve rahatlamasını
sağlamaktadır. Bağlanma kuramına göre bu olumlu durumlar, anne ve bebek arasında
güvenli bir ilişkinin meydana gelmesini sağlamaktadır. Güvenli bağlanma gösteren
çocuklar; bir ihtiyaç durumu oluştuğunda annelerinin kendilerine destek
vereceklerinden emin oldukları için, annelerini bir güven merkezi olarak
3
görmektedirler. Bu şekilde çocuklar annelerinin vermiş olduğu güvenle, çevrelerini
keşfetmekte ve kendilerini daha özgür hissetmektedirler (Akt. Türköz, 2007).
Ainswort ve diğerlerine göre (1978), güvenli-güvensiz bağlanma stilinde; anne
veya bakım veren kişi, çocuğun gereksinimlerini bazen karşılamakta bazen ise
karşılamamaktadır. Bu durumda davranışlarda tutarsızlık söz konusu olmaktadır. Çocuk
bu durumdan kaynaklı anneyi ya da kendisinin bakımını sağlayan kişiyi güven merkezi
olarak görmekte güçlük çekmektedir.Çünkü çocuk, bağlanma figürünün duygusal
olarak kendisinin gereksinimlerini yerine getirebileceği konusunda kararsızlık
yaşamaktadır (Akt. Kaymak, 2015).
Ainswort ve diğerlerine göre (1978), kaygılı- kaçınmacı bağlanma stilinde; anne
veya bakım veren kişi, hem çocuğun gereksinimlerine karşı ilgili değildir hem de
duyarsız davranmaktadır. Anne, bebeğini reddedebilir ve ona değer vermeyebilir.
Çocuk için anne elde edilemez, ulaşılamaz durumdadır. Bu sebeple çocuk, bağlanma
figürü rolündeki anneyi bir güven merkezi olarak görmemektedir. Böylelikle çevresini
özgürce keşfedebilmektedir. Ancak bu keşfetme sürecinde annesine, kaynak olarak
merkezde yer vermemektedir (Akt. Türköz, 2007).
Pozitif psikolojinin üstünde vurgu yaptığı en önemli kavramlardan biri
psikolojik sağlamlık kavramıdır. “Psikolojik sağlamlığın ortaya çıkabilmesi bireyin
karşılaştığı zorluklara uyum sağlayarak, yaşamın farklı alanlarında başarı elde etmesine
ve uyumu kolaylaştıran kişilik özelliklerine sahip olmasına bağlıdır (Gürgan, 2006).
Bu” bakımdan kişinin olumlu bir benlik algısının gelişmiş olması problemleri
çözmesinde kolaylık sağlayacaktır. Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, bakım
verenlerle yaşadığı ortamda hissettiği güvenle birlikte, yüksek benlik saygısının
oluşmasını sağlar.Riskli ergen gruplarıyla ilgili yapılan araştırmalar da ergenlerin kendi
ve kendilik sınırlarını anlama kapasiteleri, bakım veren ilişkileri sonucu olarak pozitif
benlik saygısının arttığını belirtmişlerdir (Rak & Patterseon, 1996). Psikolojik sağlamlık
ciddi bir yaşamsal zorluk veya travma yaşayan bireylerde zorluklara karşı direnmeyi,
dayanmayı ve kendini toparlaması için ilave güç verir (Türküöz, 2007). Ergenler
zorluklarla baş ederken, psikolojik sağlamlıkla birlikte duygu düzenlemeye de gerek
duyarlar.
4
Duygu düzenleme; duygusal gelişim ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda
ortaya çıkan bir kavramdır (Thompson, 1993). Ortaya çıkan görüşlerden biri, insanların
hayatlarında duygularının yoğunluğu, başlangıç ve bitiş süreci, devamlılığı ve çeşitliliği
bakımından farklı duygusal tepkilerde bulunduğu yönündedir. Bunun yanı sıra
duyguların yapıcı olmamasına, mantıksız olmasına ve stres faktörünü ortaya
çıkarmasına karşın, düzenlenebilir ve olumlu bir takım tesirlerinin de bulunduğu öne
sürülmüştür. Diğer bir görüşte ise bireyin duygusal gelişim sürecinde sosyalleştirmenin
önemli bir etkisinin olduğu savunulmuştur. Başka bir ifade ile belirtmek gerekirse;
bireyin doğduğu andan itibaren edindiği bazı duygusal süreçler ile içinde bulunduğu
kültüre özgü bazı nitelikler aracılığıyla duygusal deneyiminin kazanılması,
değerlendirilmesi ve yönetilmesi arasındaki etkileşim sürecidir. Duygu düzenleme
kavramı, duygusal sürecin bireysel ve sosyal nitelikteki, bireysel farklılıklar üzerinde
etkisini inceleyen araştırmalar neticesinde oluşmuştur. Bu tür araştırmalar; aynı
duygusal etkinin, farklı kişilerde farklı duygusal anlam ifade etmesinin nedenleri
üzerinde durmuştur. Tüm bu incelemeler, duygu düzenleme kavramı ile ilgili
çalışmaların ele alınmasına etken olmuştur (Werner, 2005).
Ergenlerin yaşadığı çatışmaların öne çıkan nedenleri olarak bağlanma, psikolojik
sağlamlık ve duygu düzenleme düzeylerinin olduğu gösterilmiştir.Buna bağlı olarak
farklı ailelerde ve farklı ortamlarda büyüyen ergenlerin bu özelliklerini değerlendirmek
üzere bir araştırma planlanmıştır. Bunun neticesinde her üç faktör ayrı ayrı ele alınıp
incelenmiştir.
1.2. Amaç
Bireylerin sosyal çevreleri ve bakım veren ile durumları psikolojik
davranışlarına doğrudan etki etmektedir. Annenin ve babanın tutumları ile çevresel
etkiler çocuğun psikolojik gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Olumlu ve olumsuz
aile tutumu bireylerin kişilik yapısı, tavır, alışkanlık, inanç ve değer yargılarını büyük
ölçüde biçimlendirmekte ve çocuğun psikolojisini etkilemektedir. Yapılan çalışmalar
ailenin çocuk üzerindeki etkilerinin son derece önemli olduğunu göstermiştir.
Ebeveynlerin, çocuğa bakım verenlerin ve çocuğun çevresindeki diğer bireylerin
çocukla olan etkileşimi, çocuğun psikolojik davranışlarının şekillenmesinde önemli yer
5
tutmaktadır. Özellikle aile bütünlüğü çocuk üzerinde olumlu etkiler yarattığı
bilinmektedir. Aynı durumun boşanmış ya da ailesinden ayrı yaşayan çocuklar içinde
geçerli olduğu tartışma konusudur. Bu araştırmada farklı sosyal çevrede yaşayan çift
ebeveynli, tek ebeveynli ve Darüşşafaka’da kalan ergenlerin bağlanma, psikolojik
sağlamlık ve duygu düzenlemesi açısından incelenmesi araştırılmaktadır. Bu bağlamda
araştırmada aşağıdaki araştırma sorularına cevap aranmıştır:
1. Bağlanma düzeyleri cinsiyete göre değişmekte midir?
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin bağlanma düzeyleri cinsiyete göre
değişmekte midir?
Darüşşafaka’da kalan ergenlerin bağlanma düzeyleri cinsiyete göre
değişmekte midir?
Ebeveynleri boşanmış ergenlerin bağlanma düzeyleri cinsiyete göre
değişmekte midir?
2. Psikolojik sağlamlık düzeyleri cinsiyete göre değişmekte midir?
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeyleri
cinsiyete göre değişmekte midir?
Darüşşafaka’da kalan ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeyleri cinsiyete
göre değişmekte midir?
Ebeveynleri boşanmış ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeyleri cinsiyete
göre değişmekte midir?
3. Duygu düzenleme düzeyleri cinsiyete göre değişmekte midir?
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin duygu düzenleme düzeyleri
cinsiyete göre değişmekte midir?
Darüşşafaka’da kalan ergenlerin duygu düzenleme düzeyleri cinsiyete
göre değişmekte midir?
6
Ebeveynleri boşanmış ergenlerin duygu düzenleme düzeyleri cinsiyete
göre değişmekte midir?
1.3. Önem
Yaşam döngüsünde kişinin hayatında doyuma ulaşması, işlevlerini aktif bir
şekilde gerçekleştirmesi ve çevresine uyumlu bir birey olması gibi özelliklerini
öncelikle bakım verenlerle yaşanılan ortamda edinmektedir (Bulut, 1990). Bakım
verenlerle kurulan iletişim, üyelerin birbirlerine saygı göstermesi ve aralarındaki
işbirliği büyük önem ifade etmektedir. Bakım verenlerle olan ilişkilerin yapısal içeriği
de, bakım verenlerin işlevlerini sağlıklı bir biçimde yerine getirip getirememesinde
önemli bir unsurdur (Bulut, 1990). Sağlıklı işlevlere sahip ailede üyeler; bir araya
geldiklerinde problemlerini çözüme kavuşturabilirler, birbirlerine duygusal açıdan
bağlıdırlar ancak bu bağlılık özgürlüklerini kısıtlamayacak şekildedir. Bakım veren
kişiler;birbirleriyle açık ve etkili bir iletişim halindedirler, bakım verenlerin
kendilerinden beklenilen rolleri etkin şekilde gerçekleştirebilirler, davranışlarını kontrol
altında tutabilirler (Dönmezler, 1999; Akt. İkiz, 2009). Buna göre çocuk için bakım
verenler; çocuğun doğumundan itibaren kendisini anlama ve çevresini kavrama
açısından ona yol gösteren ilk eğitimcidir. Bu sebeple çocukluk döneminde yaşanan
olaylar ve bu olayların emareleri, çocuğun ergenlik ve hatta yetişkinlik hayatı için
oldukça önemlidir (Nalbantoğlu, 2016).
İnsan sadece biyolojik bir varlık değildir aynı zamanda hissedebilen,
düşünebilen bir varlıktır (Ochsner ve Gross, 2005). İçinde yaşadığımız toplumda
birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz ve daha iyi iletişim kurabilmemiz için
duygularımızı kontrol altına almamız gereklidir. Çocukla bakım veren yani ilk etkileşen
kişi arasında oluşan duygusal bağ, çocuğun gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır.
Ergenlerin bakım verenler ile kurduğu bağlanma ilişkisini ele alan çalışmalarda, bakım
verene güvenli bağlanmış ergenlerin akran ilişkilerinin, sosyal yetkinliklerinin, öz
saygılarının daha yüksek olduğu ortaya konmuştur. Bu özellikler sayesinde ergenlerin
yaşantılarına uyum sağlayarak psikolojik sağlamlık düzeylerini arttıracaktır. İyi bir
benlik algısına sahip bireylerde duygu düzenleme becerisinin doğru bir şekilde kontrol
edilmesi ilişkilerin olumlu yönde etki eder (Greenberg, 2015). Duygu düzenlemesi
üzerine yapılan araştırmalara bakıldığı zaman duygu düzenlemenin bağlanma teorisiyle
7
ilintili olduğu görülmektedir (Bowlby, 1969). Ergenin ebeveynleri ile sıcak, samimi,
sağlıklı ilişkiler kurması; akranlarıyla da sağlıklı ve duygusal açıdan doyurucu bir
ilişkinin oluşmasında etkili olmaktadır. Bunun yanı sıra ergenin ebeveyni ile kurduğu
güçlü bağlanma ilişkisi, çevresindeki diğer akranları ile aralarında ortaya çıkan
bağlanma davranışı ile ilişkilidir. Fakat ergenlik döneminde oluşan bu tür ilişkilerin her
biri, güvene dayalı olarak tam bir bağlanma şeklinde görülmemektedir.
Bunun nedeni ergenlik döneminde yaşanan akran ilişkilerinin yoğun
yaşanmasına karşın kısa sürebilmesi veya uzun sürse dahi bağlanma ilişkisinin
temelinde bulunan yoğun duygusallık ile aynı değerde olmamasıdır. Konu ile ilgili
araştırmacılar, uzun süre devam eden, yakınlığın oluştuğu ve güvene dayalı temel
bağlanma figürlerini birincil bağlanma nesneleri; insanlar arasında kurulan diğer
ilişkileri ise ikincil bağlanma nesneleri olarak nitelendirmektedir. Akranlar, ergenin
yaşamında ikincil bağlanma nesneleri olarak yer almaktadır. Bu dönemde akranlarla
oluşan bağlanma; ebeveynler ile kurulan, tek tarafın sağladığı güven ve ilgiye dayalı bir
bağlanma değil; iki tarafın da gereksinimleri dahilinde karşılıklı olarak sağladıkları
güven ve ilgi destekli bağlanma şeklindedir. Bu karşılıklılık durumu; ergenlik dönemi
akran ilişkilerinin, daha önceki yıllarda oluşan bağlanma ilişkilerinden farklı olarak
nitelendirilmesinde önemli bir unsurdur (Akdağ, 2011).
1.4. Varsayımlar
Araştırmada kullanılacak olan ergenlerin ebeveyn ve arkadaşlara bağlanma
eğilimini belirlemek amacıyla geliştirilen Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma
Envanteri- Kısa Formu'nun; psikolojik sağlamlılık düzeylerini belirlemek
amacıyla geliştirilen Çocuk ve Genç Psikolojik Sağlamlık Ölçeği'nin; duygu
düzenlemelerini belirlemek amacıyla Ergenler İçin Duygu Düzenleme
Ölçeği'nin güvenilir olduğu varsayılmıştır.
Araştırmaya katılan katılımcıların, uygulanan ölçeklere içtenlikle ve herhangi
bir etki altında kalmadan gönüllü bir şekilde cevap verdikleri ve verdikleri
cevapların kişisel tutum ve düşüncelerini doğru olarak yansıttığı varsayılmıştır.
Tez için yapılan literatür taramasının yeterli olduğu varsayılmıştır.
8
1.5. Sınırlılıklar
Bu çalışmada elde edilen bulgular araştırmada kullanılan veri toplama araçları ile
elde edilmiş bulgularla sınırlıdır.
Araştırmanın evreni İstanbul Avrupa Yakasında bulunan Darüşşafaka Eğitim
kurumlarında kalan ergenler ile ve Anadolu Yakasında 10-18 yaş arası okula
devam eden Hasan Şadoğlu Ortaokulu,Muhsine Zeynep Ortaokulu, İmdat
Vakfı Dumlupınar Ortaokulu; Ataşehir Nuri Cıngıllıoğlu Mesleki Ve Teknik
Anadolu Lisesine, Hasan Şadoğlu Mesleki ve Anadolu lisesinde okuyan
ergenleri kapsamaktadır. Araştırma tüm 10-18 yaş arası okula devam eden
orta okul ve liselerde ki ergenlere genellenemez.
Araştırmanın örneklemi 2018-2019 yıllarında İstanbul Avrupa Yakasında
bulunan Darüşşafaka Eğitim kurumlarında kalan 70 öğrenci ve Milli Eğitim
Bakanlığına bağlı İstanbul Anadolu Yakasında bulunan Hasan Şadoğlu
Ortaokulu,Muhsine Zeynep Ortaokulu, İmdat Vakfı Dumlupınar Ortaokulu;
Ataşehir Nuri Cıngıllıoğlu Mesleki Ve Teknik Anadolu Lisesine, Hasan
Şadoğlu Mesleki ve Anadolu Lisesinde öğrenim gören yaş grupları 10 ila 18
arasında olan 140 öğrenciyle sınırlıdır. Toplam 210 öğrenci ile sınırlıdır.
1.6. Tanımlar
Bağlanma:İnsanların hayatlarında ve ilişkilerinde önemli olarak gördükleri
diğer bireylere karşı oluşturduğu duygusal bağdır (Ainsworth, 1969).
Bağlanma Stili: Yaşamın ilk yıllarında çocuğun, bakımını sağlayan kişi ile
arasında kurulan ve yaşam döngüsü içinde daha sonraki yıllarda diğer kişilerle
arasındaki ilişkilere de yansıyan bağlanma davranışıdır (Bowlby, 1977).
Duygu Düzenleme: “Bir duygusal tepkinin bir veya daha fazla bileşenini
(hisler,
davranışlar ve fizyolojik tepkileri) artırmak, sürdürmek veya azaltmak için kulland
ığımız tüm
otomatik veya kontrollü, bilinçli veya bilinçsiz stratejileri içeren kavramdır” (Gros
s, 2001).
9
Psikolojik Sağlamlık: “Yüksek risk altındaki çocuklarda olumlu sonuçlar,
stres
altındaki çocuklarda sürdürülebilir yetkinlik ve travmadan sonra toparlanma şeklin
de boyutları olan zorlu veya tehdit edici yaşam olaylarına rağmen başarılı uyum s
üreci sergileme becerisidir” (Masten, Best & Garmezy,1990).
10
BÖLÜM 2. KURAMSAL BĠLGĠLER VE ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR
Bu bölümde; araştırmanın amacı kapsamında bağlanma kuramı, bağlanma
stilleri, duygu düzenleme kavramları hakkında ilgili alanyazın ışığında ayrıntılı bilgiler
yer almaktadır.
2.1. Bağlanma Kuramı
Bağlanma Kuramı, kişilerin yaşamlarında, kendileri için önemli olarak
gördükleri diğer bireylerle kuvvetli bir duygusal bağ kurma konusundaki yönelimlerinin
nedenlerini ifade eden bir yaklaşımdır. Yeni doğanların duygusal bağ kurma
konusundaki ihtiyaç ve eğilimleri, yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gereklidir. Bu
durum ayrıca, gelişimsel açıdan işlevsel olan bağlanma sistemini de açıklamaktadır.
Oluşan bu bağlanma sistemi de yeni doğanların, kendilerinin bakımını sağlayan kişi ya
da kişilere fiziksel yakınlığını güçlü tutarak; çocukların çevresinden gelen tehlikelere
karşı korunmalarını sağlamanın yanı sıra, çevreyi keşfetmeleri için gerekli koşulların
oluşmasına imkan tanımaktadır. Bu sebepten dolayı bağlanma sisteminin birincil hedefi,
yeni doğanın kendisine bakım veren kişi ya da kişiler ile yakınlığının korunmasıdır. Bu
yakınlığın korunmasıyla da yeni doğanların güven ortamı içerisinde gelişimsel sürecini
devam ettirebilecekleri bir alan sağlanmış bulunmaktadır (Sümer ve Güngör, 1999).
John Bowlby; etholojik, sibernetik, bilgi işleme, gelişim psikolojisi ve
psikanalist kavramlarını inceleyerek, kuramın esas ilkelerini oluşturmuştur. Çocukların,
anneleri ile bağlanması ve ayrılması, yoksunluk ya da kayıp gibi nedenlerle oluşan bu
bağın bozulması hususunda, düşüncelerimizde farklılaşmalar oluşturmuştur. Mary
Ainsworth'un yenilikçi metodolojisi ise, John Bowlby’nin bazı düşüncelerini bilimsel
olarak test etmesinin yanı sıra, bu teorinin kendisini geliştirmesine de katkı sağlamıştır.
Bu yenilikçi metodoloji Ainsworth’un, şu anda teoride edinilen yeni görüşlerden de
sorumlu olmasını sağlamıştır. Ainsworth; bebeğin, içinde bulunduğu dünyayı
keşfedebileceği güvenli bir bölge olarak, bağlanma figürü kavramını tanımlamıştır.
Buna ek olarak, bebeğin verdiği sinyallere karşı annede oluşan, anne duyarlılığı
kavramını adlandırmış ve bebeğin annesi ile arasında oluşan bağlanma stillerinin,
bebeğin gelişimindeki rolünü çözümlemiştir (Bretherton, 1992).
11
Lorenz, bebeklik döneminde sosyal kritik dönem ve izleme düşüncesine
değinmiştir.Yumurtadan ilk çıktığı zaman kuşların, etrafında hareket halinde gördüğü
ilk nesneye bağlanarak, sürekli o nesneyi takip etmesi durumu basımlama olarak
adlandırılmaktadır. Lorenz, konu ile ilgili gözlemlerini, kaz yavruları ile
gerçekleştirmiştir. Lorenz; “yumurtadan ilk anda çıkan kaz yavrusunun önünde
yürümüş ve kaz yavrusu da Lorenz’i takip etmiştir. Hoffman ve Ratner 'e göre (1973)
Sonrasında yavrunun annesi yanına gelse dahi, kaz yavrusu Lorenz’i izlemeyi
sürdürmüştür” (Akt. Cüceloğlu, 2006).
Yavrunun doğumundan sonraki birkaç saatlik süreyi kapsayan bu dönem “kritik
dönem” olarak ifade edilmektedir (Akt. Cüceloğlu, 2006).
Bağlanma (attachment) kavramı, “1950 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün
(WHO) Bowlby’den yetiştirme yurtlarındaki çocukların ruhsal durumları konusunda
araştırma yapma talebiyle ortaya çıkmıştır. İlk çalışmalarla birlikte bağlanmanın
kuramsal temelleri oluşturulmaya başlanmıştır. Bowlby, yaptığı ilk araştırmalarda
yetiştirme yurtlarındaki çocukların beslenme, bakım, temizlik gibi ihtiyaçlarının
karşılandığını ama çocukların duygusal anlamda daha kaygılı oldukları ve bazı
gelişimsel problemler yaşadıklarını ifade etmiştir. Bowlby, bu gözlemlerinden
hareketle, özellikle yaşamın ilk üç yılındaki anne eksikliğinin önemli psikolojik ve
fiziksel rahatsızlıklara neden olduğuna dikkat” çekmiştir (Dönmez, 2000).
Bowlby; (1982: 3, Bowbly, 1982: 177, Bowlby 1973, 1980, 1982: 177’den)
çocukların annelerine karşı olan davranışlarını, özellikle de annelerinin yokluğuna nasıl
tepki verdiklerini incelemiş ve bir yabancı tarafından anneden alınmanın kaygı
yarattığını fark etmiştir. Ayrılığa verilen bu tepkileri anlamak için de çocukların bakım
veren kişilerle olan bağlarının anlaşılması gerektiğini ileri sürmüştür (akt: Zörer, 2015)
bağlanma kuramında bu bağı “bağlanma”; bebeğin, yokluğu ya da kaybı durumunda
tepki gösterdiği bu figürü de “bağlanma figürü” olarak adlandırmaktadır. Bağlanma
kuramı “insanın kendisi için önemli olan başkalarıyla güçlü duygusal bağlar kurma
eğilimine” odaklanmakta (Bowlby, 1979: 150) ve yakın duygusal bağlar geliştirmenin
insanın evrensel bir ihtiyacı olduğunu öne sürmektedir (akt: Zörer, 2015).
12
Evrimsel biyoloji, gelişim psikolojisi, bilişsel psikoloji ve psikodinamik
görüşleri bir araya getirdiği eklektik yaklaşımında Bowlby (1973, 1979, 1980, 1982’den
akt: Zörer, 2015), bağlanmanın doğuştan gelen içgüdüsel bir sistem olduğunu
belirtmekte ve bağlanma sisteminin bebeği tehlikelerden korumak için, bakım veren ile
yakınlığı sürdürerek bebeğin hayatta kalma şansını arttırdığını ve olası bir tehdit ya da
tehlikeli bir durumla karşı karşıya gelindiğinde bebeği bakım verenden yakınlık
aramaya motive ettiğini ileri sürmektedir. Bağlanma sistemi bebeği tehlikelerden
korumanın yanı sıra güven hissi sağlayarak onun keşfetmesini kolaylaştırmaktadır. Aynı
zamanda Bowlby’e (1980) göre birçok toplumda, kız çocukların annelerine
bağlanmaları, erkeklerin annelerine bağlanmalarına oranla daha net bir biçimde ortaya
çıkmaktadır (Sroufe & Waters, 1977: 1184-1199).
Yeni doğanın bakım veren ile etkileşiminin sonucunda bağlanma ilişkisinin
zihinsel temsilleri gelişir. Bowlby bu zihinsel temsilleri “içsel çalışan modeller” olarak
adlandırmaktadır. Sonraki sosyal ilişkiler için prototip işlevi gören bu içsel çalışan
modeller benliğe ilişkin ve başkalarına ilişkin içsel çalışan modeller olmak üzere iki
tiptir. Benliğe ilişkin içsel çalışan modeller kişinin kendisinin sevilebilirliğine ilişkin
inanç ve beklentileri içerirken, başkalarına ilişkin içsel çalışan modeller ise bakıcının
duyarlılığına ve duygusal olarak ulaşılabilirliğine ilişkin inanç ve beklentileri içerir
(Bowlby, 1973, 1980, 1982’den akt: Zörer, 2015). Bağlanma davranışının altında da
benliğe ve başkalarına ilişkin beklenti ve davranışları etkileyen bu içsel çalışan modeller
yatar (Bowlby, 1979; Bretherton & Munholland, 2008: 102-127). Başka bir deyişle,
benliğe ve başkalarına ilişkin inanç ve beklentileri içeren içsel çalışan modeller
bağlanma stillerinin belirleyicisidir. Bağlanma stilleri bireylerin yakın ilişkilerinde
sergiledikleri, görece tutarlı ve sabit, duygusal ve davranışsal örüntüler olarak
tanımlanmaktadır (Collins, Clark & Shaver 1996: 25).
Bowlby’ye göre (1973, 1979: 125, 1982, 1988’den akt: Zörer, 2015), güvenli
bağlanan çocuklar bağlanma figürünü, keşif yapıp rahatsızlık duyduklarında geri
dönebilecekleri güvenli üs olarak kullanmaktadırlar. Birincil bakım veren çocuğun
rahatlığını sağlayıp, ihtiyaçlarını karşılar ve keşfetme girişimlerini desteklerse, çocuk
kendisinin değerli ve sevilebilir, başkalarının ise duyarlı ve duygusal olarak ulaşılabilir
olduğuna ilişkin içsel çalışan modeller geliştirir. Bakım verenin çocuğun ihtiyaçlarına
13
ilgisiz kalması, çocuğun ihtiyaçlarını reddetmesi ve keşfetme girişimlerini engellemesi
durumunda ise içsel çalışan modeller benliğin değersiz ve sevilmez, diğerlerinin ise
duyarsız ve ulaşılmaz olduğuna ilişkindir. Başka bir deyişle, benliğe ve başkalarına
ilişkin güvenli içsel çalışan modeller benliğin değerli olduğu inancını ve diğerlerinin
kişiyi kabul edip destekleyecekleri beklentisini içerirken, güvensiz içsel çalışan
modeller ise benliğin değersiz olduğu inancını ve diğerlerinin kişiyi kabul edip
etmeyecekleri ve destekleyip desteklemeyeceklerine ilişkin korku ve şüpheleri içerir
(Bowlby, 1973, 1980).
Bağlanma kuramına göre: “birey, ihtiyacı olduğunda kendisi için önem teşkil
eden ile yakınlık arama konusunda motivasyon sağlayan psikobiyolojik sistem ile
doğmaktadır. Bu sistem, insanın her yaşta karşılaşabileceği sorunlara ilişkin temel bir
düzenleyici işlevi görmekte; tehlike veya tehdit altındaki bir durumda bebek ile onun
bakımını üstlenen kişi veya kişiler arasında gelişen yakınlığı ifade etmektedir.
Bağlanma davranışı en göze çarpar biçimiyle bebeklik döneminde görülmektedir”
(Mikulincer ve Shaver, 2005: 150; Bartholomew ve Horowitz, 1991: 226).
2.1.1. Bağlanma Stilleri
Bağlanmanın gelişim sürecinde Ainsworth (1973, 1989) tarafından geliştirilen
evreler ise şu şekilde oluşturulmuştur (Turan-Cebeci, 2009):
Evre 1: Doğum anından itibaren üç aya kadar olan evredir. Bebekler bu
dönemde, bir ayrım yapmadan etrafındaki kişilere çeşitli tepkiler vermektedir.
Doğumdan sonra bebekler, insanların yüzlerine bakmaktan ve seslerini dinlemekten
keyif duymaktadırlar. Yapılan araştırmalar, bebeklerin insan yüzlerini çevresinde
bulunan diğer uyaranlara tercih ettiklerini ortaya koymuştur. Bebek bu dönemde; emme,
gülümseme, bakma, yakalama, görsel izleme gibi kazandığı bazı refleksler ile
kendisinin bakımını sağlayan kişinin özelliklerini öğrenmektedir. Bowlby ve bazı
ethologlara göre bu durum bebeğin, insanlara yöneltilmiş olan sosyal gülücüğünü ortaya
çıkarmak için uğraştığı genetik bir yönelimdir. Bebekler doğumdan sonra ilk üç hafta
kadarki sürede uykuya dalmak üzereyken genellikle gözleri kapalı şekilde
gülümsemektedirler. Ancak bu gülümseme sosyal bir gülümseme değildir. Bebeklerde
sosyal gülümseme beş ve altıncı haftadan sonra başlamaktadır. Bununla birlikte
14
bebekler göz teması da kurmaya başlamaktadır. Bebeğin gülümsemesi üç aydan sonra
kişisel bir tercih özelliği göstermektedir. Bowlby’e göre gülümseme; bebek ile
kendisine bakım verenin yakınlığını sağladığı için bağlanmanın oluşmasını destekler
niteliktedir. Ağlama davranışı ise bebeğin yardıma ihtiyaç duyduğunu gösteren bir
durumdur ve bebekler endişe duydukları zaman bakım vereni çağırmak için ağlama
davranışında bulunmaktadır. Sonuç olarak ağlama, bakımını sağlayan kişi ile bebek
arasındaki etkileşime etki etmektedir.
Evre 2: Doğumdan sonra üç ve altı aylar arasındaki zaman dilimini
kapsamaktadır. Bu dönemde bebek, çevresine karşı sosyal tepkilerini verirken daha
seçici olmaktadır. Yabancıları ve tanıdıkları ayırt etmekte, yabancı kişilere tepki
vermemekte, buna karşın tanıdıklarına sosyal tepkiler vermektedirler. Bebekler
yabancıları fark ederek, onları tanıdıklarından ayırt ederek korkma davranışında
bulunmaktadır. Bebek, tanıdığı birini gördüğünde ağlama davranışını sonlandırabilir.
Genellikle aralarında güçlü bağ oluşturdukları, ihtiyaçlarını zamanında gideren ve
keyifli bir şekilde iletişim kurdukları insanlarla olmayı istemektedirler.
Evre 3: Altı ve dokuzuncu aylar arasında geçirilen bağlanma sürecidir. Bebek
önceden, kendisinin bakımı sağlayan kişinin ortamdan uzaklaşmasına tepki gösterirken,
bu dönemde bakım verenin yokluğu bebeği rahatsız etmektedir. Bağlanılan kişinin
kendisine sürekli olarak yakın olmasını istemektedir. Gelişim sürecinde gerçekleşen
emeklemenin başlaması ile bebekler, bağlanılan kişiyi takip etme davranışı
göstermektedir. Aynı zamanda bu evrede farklı bağlanma nesneleri ile de fiziksel
temasın fazlalaştığı görülmektedir. Bazı zamanlarda bebekler, bağlanma figüründen
uzaklaşabilmektedir. Ancak çevresinde keşif yapmak amacıyla bağlandığı kişiden
uzaklaşsa dahi, bakım veren yerinde duruyor mu diye sık sık kontrol etmektedirler.
Evre 4: Dokuz ile on ikinci aylar arasındaki evreyi kapsamaktadır. Bebeğin,
bağlanma figürüne karşı fiziksel teması daha da artmıştır. Bağlanma figüründen
ayrıldığında ayrılık endişesi yaşamakta ve bu sebepten yoğun olarak ağlama davranışı
göstermektedir. Bebek, bağlanma nesnelerinin tepkilerine göre, içsel-zihinsel
modellerini oluşturmaya ve bütünleştirmeye başlamıştır.
15
Evre 5: Doğum anından sonraki on ikinci ay ve daha sonraki dönemi
kapsamaktadır. Çocuk bu dönemde kendisinin yakınlık ve güvenlik gereksinimlerinde
doyum oluşturacak, bağlanma figürünü etkileyecek farklı davranışlar göstermektedir.
Çocuklar iki yaşına kadar, kendisine bakım veren kişi ile yakınlık sağlama
isteğindedirler. Bakım verenin yapmak istedikleri ile ilgilenmemektedirler. Ancak üç
yaşından sonra bakım verenin planlarını anlayarak, gittiğinde tekrar geri geleceğini
bilebilirler.
Ainsworth ve arkadaşları bağlanma ile ilgili “Yabancı Ortam Deneyi” olarak
nitelendirdiği bir çalışma gerçekleştirerek Bowlby’nin teorisi sınamışlardır (Sümer ve
Güngör, 1999a).
Ainsworth ve arkadaşlarının “yabancı ortam” diye isimlendirdikleri laboratuar
ortamı aracılığıyla bebeklerin bağlanma güvenliklerindeki bireysel farklılıklar
gözlenmiştir. Bu çalışma 10-18 ay aralığındaki bebekler ile yapılmıştır. Deney
esnasında bebek ve anne bir laboratuvar odasına alınmıştır. Ardından bebek, kısa
aralıklarla anneden ayrılmıştır. Bunun için anne odadan çıkarak ortamdan
uzaklaştırılmış ve bebek, yabancı bir kişi ile odada kalmıştır. Sonrasında ise anne tekrar
odaya alınmıştır. Sonuç olarak araştırmaya katılan bebeklerdeki ayrılma, yeniden
birleşme, yabancıyla yalnız kalma durumlarındaki tepkileri ile anne ve bebeğin
ayrılmadan önce ve ayrıldıktan sonraki tepkileri gözlenmiştir (Sönmez, 2015). Bu
çalışmadan edinilen gözlemler ve bilgiler doğrultusunda Ainsworth ve arkadaşlarına
göre(1978) bağlanma davranışını üç temel bağlanma tipi şeklinde kategorileştirmişlerdir
(Akt. Seven, 2006). Bu bağlanma tipleri; güvenli bağlanma, çelişik-güvensiz bağlama
ve kaçınma-güvensiz bağlanma şeklindedir.
2.1.1.1. Güvenli Bağlanma
Güvenli bağlanma stilinde anne, çocuğun gereksinimlerine karşı duyarlılık
göstermektedir. Anne; çocuğun bu gereksinimlerden kaynaklı oluşan ipuçlarını tutarlı,
uygun ve doğru bir biçimde yanıtlamaktadır. İhtiyaçları doğrultusunda bebeğin
bakımını ve rahatlamasını sağlamaktadır. Bağlanma kuramına göre bu olumlu durumlar,
anne ve bebek arasında güvenli bir ilişkinin meydana gelmesini sağlamaktadır. Güvenli
bağlanma gösteren çocuklar; bir ihtiyaç durumu oluştuğunda annelerinin kendilerine
16
destek vereceklerinden emin oldukları için, annelerini bir güven merkezi olarak
görmektedirler. Bu şekilde çocuklar annelerinin vermiş olduğu güvenle, çevrelerini
keşfetmekte ve kendilerini daha özgür hissetmektedirler (Ainswort, ve diğerleri, 1978).
Güvenli bağlanma stiline sahip çocuklar bağlanma figüründen ayrılma durumu
söz konusu olduğunda; biraz huzursuzluk yaşasalar dahi bu çocuklarda, aşırı bir kaygı
gerçekleşmemekte ve kolayca ayrılığı yaşayabilmektedirler. Çocuklar kendilerini
güvende hissetmedikleri anda annelerinin sağlamış olduğu güveni elde etmek
istemektedirler. Anneyi buldukları anda ise olumlu tepkiler vermektedirler. Bunun yanı
sıra çocuk, annesi ile fiziksel olarak bir yakınlığın oluşmasını istemekte ve anneyi,
çevresindeki yabancılara karşı tercih etmektedir (Kaymak, 2015).
Simpson ve Rholes ' e göre (1998) güvenli bağlanan yetişkin bireyler ise;
devamlı ve güven verici bir ilişki içerisindedir. Özsaygıları gelişmiştir, özsaygı
düzeyleri yeterli ve iyi düzeydedir. Farklı ortamlarda duygu ve düşüncelerini rahatlıkla
ifade edebilmekte ve sosyal olarak destek alabilmektedirler (Akt. Seven, 2006).
Collins’e (1996) göre, güvenli bağlanan bireyler sosyal yaşamlarında daha olumlu
inançlara sahiptirler. Bartholomew ve Horowitz ise; güvenli bağlanan kişilerin,
çevresindeki diğer bireylerle kolaylıkla ilişki kurabildiklerini, bu durumla ilgili daha az
kaygı geliştirdiklerini, özerk bireyler olduklarını ve dolayısıyla olay ya da bazı
konularla ilgili çevresindeki diğer insanların onayı hususunda daha az ihtiyaç
hissettiklerini ifade etmişlerdir (Akt.Bolattekin, 2014).
2.1.1.2. Kaygılı- Kararsız Bağlanma
Kaygılı-kararsız bağlanmada anne veya çocuğun bakımını sağlayan kişi,
çocuğun gereksinimlerini bazen karşılamakta bazen ise karşılamamaktadır,
davranışlarda tutarsızlık söz konusudur. Çocuk bu durumdan kaynaklı anneyi ya da
kendisinin bakımını sağlayan kişiyi güven merkezi olarak görmekte güçlük çekmektedir
çünkü çocuk; bağlanma figürünün duygusal olarak kendisinin gereksinimlerini yerine
getirebileceği konusunda kararsızlık yaşamaktadır (Ainsworth, ve diğerleri, 1978).
Kaygılı-kararsız bağlanma geliştiren çocuklarda; yabancı olarak gördükleri
kişilere karşı tedirginlik gözlenmektedir. Çocuklar; anne ya da bakım veren kişi
17
ortamdan uzaklaştığında büyük bir sıkıntı içine girmekte ve huzursuz davranışlar
göstermektedirler. Bağlanma figürünün ortama tekrar geri dönmesinden sonra dahi, bir
rahatlama yaşayamamakta ve yakın ilişkilerde bulunmaktan kaçınmaktadırlar (Kaymak,
2015).
Bu bağlanma stiline sahip yetişkin bireyler ise; kendileriyle ilgili sürekli
olumsuz düşüncelere sahiptirler, kendilerini değersiz görmektedirler. Çevrelerindeki
diğer insanlardan değer ve sevgi görmek adına sürekli bir çabalama eğilimindedirler.
İlişkilerini yeterli düzeyde tutmak için, diğer bireyler ile ilgili olumlu duygularını
göstermektedirler. Bir olay ya da duruma karşı kendilerini kanıtlama gereksinimi
hissetmektedirler. Devamlı olarak başka insanlardan bir beklenti içine girmektedirler.
Ayrıca bu kişilerin gerçeği yansıtmayan hayalleri bulunmaktadır (Bartholomew ve
Horowitz, 1991; Akt. Aksekili, 2017).
2.1.1.3. Kaygılı-Kaçıngan Bağlanma
Bu bağlanma stiline sahip çocuğun annesi veya bakımını sağlayan kişi, çocuğun
gereksinimlerine karşı ilgili değildir, duyarsız davranmaktadır. Anne, bebeğini
reddedebilir ve ona değer vermeyebilir. Çocuk için anne elde edilemez, ulaşılamaz
durumdadır. Bu sebeple çocuk, bağlanma figürü rolündeki anneyi bir güven merkezi
olarak görmemektedir. Böylelikle çevresini özgürce keşfedebilmektedir.
Ancak bu keşfetme sürecinde annesine, kaynak olarak merkezde yer
vermemektedir (Ainsworth, ve diğerleri, 1978).
Kaygılı-kaçıngan bağlanan çocuklar; annelerinden bir ilişki veya rahatlama
beklentisinde bulunmamaktadır. Çocuk bu durumda, annesi veya bakımını sağlayan
bağlanma figürü ile başka bir yabancı arasında seçim yapmamaktadır. Ayrıca annesinin
yakınında olmasını ve bir arada bulundukları zaman fiziksel bir teması istemeyebilir. Bu
çocukların anneleri ise; çocuğu ile fiziksel temas ve yakınlık kurmak istemeyen bireyler
olarak nitelendirilmektedir (Türköz, 2007: 20).
Bu “bağlanma stiline sahip yetişkin bireyler ise; diğer insanlara karşı güvensizlik
yaşamaktadır, kendisinin başkaları tarafından sevilmeyeceğini ve reddedileceğini
düşünmektedir. Bu kişiler kendilerini değersiz olarak hissetmektedirler. Çevresindeki
18
diğer insanlarla aralarında yakın ilişkiler kurmak istemekte, fakat aynı zamanda bu
yakınlığın oluşmasından korku duymakta ve hoşlanamamaktadır. Çünkü diğer insanlara
karşı bir güvensizlik durumu” söz konusudur (Bartholomew ve Horowitz, 1991; Akt.
Aksekili, 2017).
Belsky ve Cassidy (1994) bağlanma ilişkisi, Ainsworth (1979) tarafından
güvenli ve güvensiz olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Ainsworth’un bağlanma
sınıflandırmasındaki güvenli bağlanma haricindeki, kaygılı-kaçıngan ve kaygılı-kararsız
bağlanma tipleri de güvensiz bağlanma olarak ifade edilmektedir. Anne babaların veya
çocuğun bakımını sağlayan kişinin, çocuğa uygun davranışlarda bulunmasıyla güvenli
bağlanma meydana gelmektedir. Bunun aksine çocuk, bağlanma figürü tarafından
güvenli bağlanma konusunda başarıya ulaşamamış deneyimlere sahip ise güvensiz
bağlanma gerçekleşmektedir. (Akt. Seven, 2006).
2.1.2. Ergenlik Döneminde Bağlanma
Ergenlik dönemindeki hormonal değişimlere paralel olarak bağlanmada da
değişiklikler meydana gelir. Bu süreç içerisinde ergenler, özellikle karşı cins ile ilişki
arayışlarına girerler ve bu ilişki arayışları üreme gibi bağlanma sistemlerini de kapsar
(Ainsworth, 1989). Ergenlikte meydana gelen zihinsel, fiziksel ve sosyal değişimler,
ergeni hem bilişsel hem de sosyal yönde bir ikilemin içine sokar. İçinde bulunduğu
ikilem ergenin kendisiyle ve de çevresiyle ilişkilerinde yeni ve farklı deneyimleri içerir.
Ergenler bu süreç içerisinde bir taraftan akranları ve yakınlık duyduğu kişiler ile yeni
bir bağlanma yaşarken diğer taraftan ise bakım verenlerinden uzaklaşmaktadırlar. Bu
uzaklaşmayla birlikte, bir yandan yeni roller edinirlerken diğer bir yandan ise zayıfta
olsa ebeveynleriyle olan bağlarını sürdürme eğilimindedirler (Moretti ve Holland,
2003).
Ergenlikteki bağlanma bireylerin yeni durumlara karşı mücadele etmesinde
önemli bir role sahiptir. Bağlanma açısından ele alındığında ergenlik her bir birey için
bir geçiş dönemidir. Ergenlik dönemiyle birlikte, ergenlerde mantıksal ve soyut
düşünme becerilerini içeren formal düşünce yeteneği kendini gösterir. Formal düşünce
sayesinde ergen bireyler hem bağlanma deneyimlerini hem de ebeveynlerini çocukluk
dönemlerinden daha farklı bir şekilde değerlendirme şansı bulur. Ayrıca ergen
19
bireylerdeki ben değeri, çevresindeki insanlar ile arasındaki ayrımlaştırma yapma
konusunda büyük bir kolaylık sağlar. Bu ayrımlaştırma ergenin bakım verenleri ile
kurmuş olduğu ilişkisinden çok daha farklı olduğu söylenebilir aynı zamanda bu
ayrımlaştırma benliğin daha iyi ayırt edilmesi ve tanımlanması konusunda imkân sağlar.
Bu durum çocukluk döneminde bireyin baskın ilişkilerindeki eylem odaklı benlikten
farklıdır. Çocukluk döneminde bağlanma tek yönlü ilerler. Örneğin bu dönemde çocuk
bağlandığı kişinin ilgisine ve bakımına muhtaç iken ergenlik döneminde ise ilişkiler
karşılıklı bir şekilde ilerler (Allen ve Land, 1999).
Colin (1996), ergenlikteki ve yetişkinlikteki dönemlerde bağlanmanın karşılıklı
bir şekilde gelişmesini, bireyin partner aramadaki içgüdüsel yönelimine bağlar. Aynı
zamanda güvenli bağlanma sitiline sahip ergenlerin diğer ergen bireylere göre daha
uyumlu olduğunu, hem akranlarıyla hem de ebeveynleriyle daha iyi bir dönem
geçirdiklerini ifade eder. Buna karşılık olarak ise güvenli olmayan bağlanmalarda
ergenler ilişkilerinde daha bağımlıdırlar ve bakım verenleriyle olan ilişkilerinde daha
zorlayıcıdır. Allen ve Land (1999) konuya ilişkin olarak ergenlik dönemindeki
bağlanmanın içerisinde romantik aşk partneri gibi çoklu bireylerinde de olabileceğini
dile getirmişler ve ergenlikte meydana gelen temel gelişim sürecinin altından özerk
olma ve ayrılma güdüsü olduğunu belirtmişlerdir. Fraley ve Davis (1997), güvenli
bağlanma stiline sahip ergenlerin, diğer bağlanma stillerine sahip ergenlere göre özerk
olmayı daha kolay başarabildiklerini ifade etmişlerdir.
Bağlanma stillerinin sürekliliği, bağlanma kuramının temel varsayımları
arasındadır. Bowlby bağlanma stilini bireyin doğumundan ölümüne kadar süren bir yapı
olarak tanımlar. Bu kalıcılığın altında iki temel neden bulunmaktadır. Bunlardan ilki
bakım veren içerisindeki ebeveyn davranış ve tutumlarının göreceli kalıcılığıdır. İkinci
ise davranışsal örüntülerin kendini gerçekleştiren doğasıdır. Küçük yaşlarda
şekillenmeye başlayan bağlanma stili sonraki dönemlerde bireylerin ilişkilerinde
belirleyici bir rol üstlenir ve içsel çalışan modellere bağlanır (Hazan ve Shaver, 1987).
Ergenlik döneminde bireyin bakım verenle olan bağı hemen kesilmez.
Özerkliğini kazanmaya çalıştığı ergenlik döneminde diğer kişiler ile ilişkilerinde, bakım
veren ilişkilerinin etkisi hala devam etmektedir. Aile içinde bireyin hissettiği güven
ortamı ve bakım veren özelliklede ebeveynleriyle kurduğu duygusal ilişkiler, bireyde
20
yüksek benlik saygısının oluşmasını imkân sağlar. Ebeveynleriyle kurulan pozitif
duygusal ilişkiler ergenin diğer insanlarla aynı şekilde pozitif ve yakın ilişkiler
kurmasına öncülük eder.
Ebeveynleri ile güvenli ve pozitif ilişkiler kuramayan ergenlerde ise tersi bir
durum söz konusudur. Bu tür durumlarda ergenler sevilmeye daha az layık olduğunu
düşünürler ve diğer kişiler ile ilişki kurmada da zorluk çekerler. Bundan dolayı
çocukluk dönemindeki bağlanma stilleri, ergenler için sonraki dönem ilişkilerinde
ilişkinin niteliğini belirlemesi açısından önemlidir (Allen, Hauser, Bell ve O’Conner,
1994).
Ergenlik döneminde çocuğun hayatında yer alan akranlar ve diğer yetişkinler de
önem kazanır. Hatta bu önem çocuğun kendi bakım verenine gösterdiği önemden daha
fazla olabilmektedir. Aynı zamanda ergenin karşı cinse duyduğu tensel haz duygusu, bu
durumu daha da karmaşık hale getirebilmektedir. Bu karmaşıklık içinde yer alan
ergenler, bakım verenlerinden kendilerini uzaklaştırırlarken, diğer ergenler ise bakım
verenlerine güçlü bir şekilde bağlanmayı tercih etmekte ve bağlanma davranışlarını
çevresindeki diğer bireylere yönlendirmeyi tercih etmemektedirler. Bundan dolayı çoğu
ergende bakım vereniyle kurulan bağlar, yetişkinlik dönemlerinde de devam
edebilmektedir. Aynı zamanda Bowlby’e (1980) göre birçok toplumda, kız çocukların
annelerine bağlanmaları, erkeklerin annelerine bağlanmalarına oranla daha net bir
biçimde ortaya çıkmaktadır.
Ergenlik süreci stresli bir geçiş dönemdir. Ergenlik döneminin başlarında hem
duygusal hem de bedensel değişimler ile mücadele etmeye çalışan ergen, çevresindeki
insanlar tarafından desteklenme ihtiyacı duyar. İhtiyaç duyulan bu destek genel olarak
akranları tarafından gelmektedir. Kurulan yakın ilişkiler bir ergen için, ergenlik
döneminde stresle mücadele etmesinde ve güvenli benlik algısının gelişiminde büyük
bir önem sahiptir (Çok, 1993). Ergenlik döneminde bireyin akran grubuna girmesi, grup
tarafından kabul edilmesi, grupta bulunması, gruba uyum sağlaması ve bu uyum
sürecinde ergenin kendini ve akranlarını tanıması da oldukça önemlidir (Aydın, 2005).
Bireyin bu dönemde akranlarıyla birlikte geçireceği zaman artacağından ergenin
arkadaşlarının etkisinde ve tesirinde kalma ihtimali de artacaktır (Kulaksızoğlu, 2004).
21
Yapılan araştırmalar, ergenlerin bağlanma stillerinin gerek ilişkilerinde gerekse
psikososyal gelişimlerinde büyük etkilere sahip olduğunu göstermektedir. Araştırma
sonuçlarında, güvenli bağlanan ergenlerin sosyal ilişkilerinde sorun yaşamadığı ve bu
ilişkilerinden olumlu etkiler aldığı görülmektedir. Ayrıca güvenli bağlanan bireylerin öz
saygıları güvensiz bağlanan bireylere oranla daha yüksektir (Brennan ve Morris, 1997;
Mikulincer, Florian ve Tolmacz, 1990).
Ergenlik özellikle bireylerin kendini tanımasında, bağımsızlaşmasında ve
duygusal özerkliğini kazanmasında oldukça önemli bir geçiş dönemidir. Bu dönemde
bireyler hızlı bir iletişim içine girerler ve çevresiyle sürekli bir etkileşim içerisindedir.
Bireyin yaşantısı ve beklentisi onu bir takım gruplara ve kişilere yönelir ve onlarla bağ
kurar. Bu durum ergenlikte çok sıkça görülen bir durumdur.
2.2. Psikolojik Sağlamlık
Bu kısımda; psikolojik sağlamlık tanımları, psikolojik sağlamlığı etkileyen
faktörler, psikolojik sağlamlığı yüksek olan bireylerin özellikleri ve psikolojik
sağlamlık ile ilgili yapılan araştırmalar konusunda bilgilere yer verilmiştir.
2.2.1. Psikolojik Sağlamlık Kavramının Tanımı
Sağlamlık; psikiyatri, psikoloji, sosyoloji, genetik, epigenetik, sinirbilimi ve
endokrinoloji gibi çeşitli disiplinlerden araştırmacılar tarafından incelenmektedir
(Herrman ve diğ., 2011). Latince “resilire” kökünden türemiş olan “resilience”
sözcüğünün (Masten ve Gewirtz, 2008, 22), “esneklik, çabuk iyileşme gücü, zorlukları
yenme gücü” (Bezmez, Blakney ve Brown, 2004, 365) olarak sözlük anlamı
bulunmaktadır. Literatürde ise bu sözcüğün; psikolojik sağlamlık, kendini toparlama
gücü, psikolojik dayanıklılık ve yılmazlık olarak kullanıldığı görülmektedir.
(Akt.Karaırmak, 2006; Gizir, 2007; Oktan, 2008; Bahadır, 2009; Aydın, 2010; Arslan,
2015; Deniz, Özer ve Uysal, 2015; Doğan, 2015; Ergün, O., 2016), (Akt.Terzi, 2006),
(Basım ve Çetin, 2011; Ülker Tümlü, 2012; Altundağ, 2013),(Akt.Gürgân, 2006b;
Kaner ve Bayraklı, 2010; Savi Çakar, Karataş ve Çakır, 2014).
Ergenlikteki ve çocukluktaki sıkıntılı yaşam durumlarına ilişkin olarak
araştırılmaya başlanan psikolojik sağlamlık (Gizir, 2007); travma, stres, olumsuz yaşam
22
olayları ve diğer risk durumları gibi zorlu koşullar karşısında başarılı şekilde uyum
sağlamayı tanımlamak için kullanılmaktadır (Fraser, Galinsky ve Richman, 1999).
Pozitif psikoloji yaklaşımının (Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000) vurguladığı bu
kavram (Meredith ve diğ., 2011); yaşamda karşılaşılan stresörlere karşın bireyin
dayanabilme, üstesinden gelebilme ve gelişimini sürdürebilme yeteneğini ifade
etmektedir (Mandleco, Barbara ve Peery, 2000). Ayrıca önemli zorluk, sıkıntı veya risk
bağlamında pozitif uyumu kapsayan bir dinamik süreç olarak da değerlendirilmiştir
(Luthar, Suniya, Cicchetti ve Becker, 2000; Masten ve Reed, 2002). Yapılan tanımlar ve
açıklamalar doğrultusunda bu kavram; stresten, psikolojik problemlerden, hastalıklardan
veya olumsuz deneyimlerden kurtulabilme, iyileşebilme ve kendini toparlayabilme gücü
olarak belirtilebilmekle birlikte, zorlu durumların üstesinden gelebilme ve yeni şartlara
adapte olabilme yeteneği şeklinde de ifade edilmektedir (Doğan, 2015).
Esasen uzun zaman boyunca ruh sağlığı uzmanları, biyolojik ve psikososyal risk
faktörlerinin olumsuz etkileriyle ilgilenmişlerdir. Bu yaklaşıma göre şayet bir çocuk
travmaya, ruhsal hastalığı olan ebeveyne, alkolizme ya da devamlı uyuşmazlık olan
bakım verenlerle yaşadığı ortama maruz kaldıysa, bunların sonucunda gelişimsel olarak
problemlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Zayiatların (kayıpların) yaşadıkları
faktörleri açıklamaya yönelik araştırmalar yapılırken, zorluklara rağmen gelişme
gösteren, hayatta kalan bireylerin durumu oldukça göz ardı edilmiştir (Werner, 2005).
Sağlamlık ile ilgili tarihe bakıldığında ise bu tarihin, bireylerin yoksulluk,
şizofreni, aşırı fiziksel ve psikolojik travma gibi koşullara yönelik tepkilerini araştıran
bir literatürden doğduğu öne sürülmüştür. Örneğin şizofren hastalar üzerindeki
araştırmaların tarihinde genelde tipik olumsuz sonuçlar üzerinde durulmuştur. Bu
hastaların küçük bir kısmına ait olan olumlu ve daha uyumlu sonuçların ise görmezden
gelindiği görülmüştür. Az sayıda şizofren bireyler, beklenen olumsuz sonuca
ulaşmadığında ise bu bireyler veya koşullarıyla ilgili özel bir şey olması gerektiği
anlaşılmıştır. Bu, sağlamlık kavramının daha bilimsel başlangıcıyla ilgili yönünü
göstermiştir (Garmezy ve Rutter, 1983; Akt. Glantz ve Sloboda, 1999).
Psikolojik sağlamlık bilimi; büyük oranda ruh sağlığı problemlerini anlamak,
tedavi etmek, önlemek için uzun bir göreve girişen öncü bilim adamları ve
öğrencilerinin etkileriyle şekillenmiştir. Norman Garmezy, Michael Rutter, Irving
23
Gottesman, Arnold Sameroff, Lois Murphy, Emmy Werner ve Alan Sroufe dahil olmak
üzere, bilim adamları travma ya da erken doğum gibi gelişime yönelik önemli
tehditlerin sonuçlarıyla birlikte şizofreni veya otizm gibi problemlerin etiyolojisini
anlamaya çaba göstermişlerdir. Bu öncü araştırmacılar, çalıştıkları bireylerin
yaşamlarındaki olumsuz gelişmelerden, sıkıntılardan ve zorluklardan sonra,
beklenmedik pozitif uyum veya iyileşmeyle karakterize edilen gidişatların önemini fark
etmişlerdir (Masten, 2007).
Masten ve Coatsworth (1998)’a göre bireyde sağlamlığın tanımlanabilmesi için
iki temel kriter göz önüne alınmaktadır. Birinci kriter, bireye yönelik ciddi bir tehdidin
varlığıdır. İkinci kriter ise; gelişimin veya ortaya çıkan uyumun niteliğinin iyi
olmasıdır. Rutter (2007) de psikolojik sağlamlık ile ilgili olarak bazı durumlara önem
vermektedir. Bunlardan birincisi; zorluğu, sıkıntıyı veya stresi aşmak, riske maruz
kalma durumunu izleyen deneyimlere dayanmaktadır. İkincisi; psikolojik sağlamlık
bir kişilik özelliği değildir. Üçüncüsü ise bireyde psikolojik sağlamlığı ortaya çıkaran
aracı mekanizmalar, insanların karşılaştıkları sorunların ve zorlukların üstesinden
gelmelerini sağlayan başa çıkma stratejileridir.
Reich, Zautra ve Hall (2010) ise sağlamlık kavramında iki baskın faktörün
göründüğünü vurgulamışlardır. Birinci olarak; sağlamlığın, stresli yaşam olaylarına
karşılık bu olaylardan kurtulmaya, iyileşmeye, stresten toparlanma yeteneğine, hızlı bir
şekilde dengeye tekrardan kavuşmaya ve başlangıçtaki sağlık durumuna dönme
kapasitesine odaklandığıdır. İkinci olarak ise sürdürülebilirliktir. Bunun, iyileşme
gidişatının devamlılığını ve stresli yaşam olaylarına sağlıklı tepkiler vermenin sonucu
olarak işlevin gelişmesini içerdiği belirtilmiştir.
Masten, Best ve Garmezy (1990) ile Masten ve Obradović (2008) üç farklı
fenomeni tanımlamak için psikolojik sağlamlığın kullanıldığını belirtmişlerdir. Bunlar;
a) yüksek riskli duruma rağmen iyi sonuçlar elde etmek, beklenenden daha iyi sonuçlar
sergilemek b) olumsuz koşulların varlığına rağmen etkili işlevi sürdürmek, tehlike ve
tehdit altında sürdürülen/sürekli yetkinlik c) travmatik deneyimlerden veya sıkıntılı
şartlardan sonra iyileşme, travmadan kurtulma, iyi bir düzelme göstermek.
24
Richardson (2002), sağlamlık kavramını üç dalga halinde sunmuştur. Birinci
dalgada; bireylerin sağlamlık niteliklerinin fenomenolojik tanımları yapılmış, benlik
saygısı, öz yeterlik ve benzeri gibi nitelikler ve insanların zorluklarla büyümelerine
yardımcı olan koruyucu faktörler listelenmiştir. Sağlamlık süreci olarak adlandırılabilen
ikinci boyutta, olumsuz olaylarla başa çıkabilme sonucu birinci boyutta tanımlanan
özelliklerin gelişim süreci anlatılmaktadır. Doğuştan gelen sağlamlık olarak adlandırılan
üçüncü dalgada ise, bireyin kendini gerçekleştirmeye ve sağlam bir şekilde yeniden
bütünleşmeye yönlendiren gücü keşfetme konusunda yardımcı olma ifade edilmektedir.
Sağlamlık; stres, zorluk, sıkıntı veya olumsuzluklara yönelik verilen tepkilerde
bireysel farklılıklarla ilişkili bulgulara dayanmış bir çıkarım içerse de gözlemlenen bir
kişisel özellik değildir (Rutter, 2007). Sağlamlığa ilişkin bir tanıdan ziyade, bu kişi
sağlamlık özelliklerini gösteriyor demek daha uygun olabilir fakat sağlamlık
özelliklerini gösteren bireyin hayatının her evresinde sağlam olduğu çıkarımı doğru
değildir (Masten ve Powell, 2003). Bireyler belli türdeki zorluklara, tehlikelere, risklere
ve problemlere karşı sağlam olabilirler ancak bu hep ortaya çıkmayabilir (Rutter, 2007,
205).
Son olarak; 1970’lerden bu yana ele alınan psikolojik sağlamlığın (Kitano ve
Lewis, 2005), literatürdeki çeşitli tanımlarında bazı ortak temalar bulunmaktadır ve
bunlar şöyle belirtilebilmektedir (Stewart, Reid ve Mangham, 1997):
Psikolojik sağlamlık, bireylerin belirli özellikleriyle çevreleri arasında
karmaşık bir etkileşimdir (Egeland, Carlson ve Sroufe, 1993).
Psikolojik sağlamlık dinamiktir (Stewart, Reid ve Mangham, 1997) ve
bir durumda başarılı başa çıkma, bireyin gelecekteki sıkıntılarla
üstesinden gelme konusundaki yeteneğini güçlendirmektedir (Stewart,
Reid ve Mangham, 1997 ; Richardson ve diğ., 1990).
Psikolojik sağlamlık gelişimseldir (Egeland, Carlson ve Sroufe, 1993,;
Staudinger, Marsiske ve Baltes, 1993; Werner, 1993).
Koruyucu faktörler ve risk faktörleri, tanımlarda yer alan bütünleyici
unsurlar olarak görülmektedir (Stewart, Reid ve Mangham, 1997).
25
2.2.2. Psikolojik Sağlamlığı Etkileyen Faktörler
Psikolojik sağlamlık üzerine yapılan tanımlar ve açıklamalar göz önünde
bulundurulduğunda; bazı risk faktörleriyle karşı karşıya kalındıktan sonra bunların
olumsuz etkilerine koruyucu faktörler yoluyla adaptasyon sağlanması veya normal
gelişimsel neticeler elde edilmesi ile psikolojik sağlamlığın oluştuğu belirtilmektedir
(Bahadır, 2009; Ülker Tümlü, 2012). Bu kavramı; risk faktörleri, koruyucu faktörler ve
olumlu sonuçlar olmak üzere üç temel faktör etkilemektedir (Sipahioğlu, 2008).
Psikolojik sağlamlığı açıklamak için ise bunların anlaşılmasına gereksinim
duyulmaktadır (Ülker Tümlü, 2012).
2.2.2.1. Psikolojik Sağlamlık ve Risk Faktörleri
Psikolojik sağlamlık, riske veya zorluğa rağmen meydana çıkan uyumun
tanısıyla başlamaktadır. Psikolojik zorluklar, psikolojik stresi ifade ederler. Psikolojik
stres ise bireyin mevcut kaynaklarıyla talepler arasındaki dengesizliğin bir sonucu
olarak meydana çıkmakta ve işlevselliği olumsuz yönde etkilemektedir (Masten, 1994).
Risk, istenmeyen sonucun yüksek olasılığı olarak belirtilmektedir (Masten ve
Reed, 2002). Bu kavram, olumsuz etkilere ve sonuçlara dikkat çekmektedir (Kazdin ve
diğ., 1997). Risk faktörleri ise olumsuz bir durumun ortaya çıkma ihtimalini arttıran
veya oluşabilecek bir problemin süregelmesine sebep olan (Kirby ve Fraser, 1997; Akt.
Gizir, 2007), biyolojik ve psikososyal tehlikelerdir (Werner ve Smith, 1992). Çocuk,
bakım veren ve toplumsal yapılarda risk faktörlerinin bulunabileceği konusunda önemli
ortak fikirler bulunmaktadır ve risk faktörleri, bir çocuğun olumsuz sonuçları
yaşayabilme olasılığını artıran durumları tanımlamaktadır (Armstrong, Birnie-
Lefcovitch ve Ungar, 2005). Ayrıca Coleman ve Hagell (2007) tarafından risk
faktörleri; yoksunluk/mahrumiyet, hastalık, yoksulluk veya fonksiyonel olmayan bakım
veren geçmişi gibi gençlerde olası olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına katkı
sağlayabilecek etmenler olarak ifade edilirken, Masten ve Gewirtz (2008) tarafından ise
kişilerin, ilişkilerinin veya riskle ilişkili bağlamların ölçülebilir nitelikleri olarak
açıklanmıştır. Masten ve Reed (2002), stresli yaşam olaylarının bir tür risk faktörü
olduğunu belirtmişlerdir. Sonuç olarak psikolojik sağlamlık üzerinde risk faktörlerinin
olumsuz etkileri belirgindir (Gürgân, 2006a).
26
Literatürde çeşitli risk faktörleri üzerinde çalışmalar yapıldığını ifade eden Gizir
(2007) ise bu çalışmalar doğrultusunda incelenen risk faktörlerini tablolaştırmıştır
(Tablo 1.).
Tablo 1. Psikolojik Sağlamlık Araştırmalarında Ele Alınan Risk Faktörleri
Bireysel Risk
Faktörleri
Erken doğum
Olumsuz yaşam olayları
Kronik hastalıklar
Ailesel Risk
Faktörleri
Ebeveynlerin hastalığı ya da psikopatolojisi
Ebeveynlerin boşanması, ölümü ya da tek
ebeveyn ile yaşamak
Ergenlik dönemde anne olma
Çevresel Risk
Faktörleri
Ekonomik zorluklar ve yoksulluk
Çocuk ihmali ve istismarı
Savaş ve doğal afetler gibi toplumsal
travmalar
Toplumsal şiddet ve bakım veren evi
felaketler
Evsizlik
Kaynak: Gizir, 2007:116
2.2.2.2. Psikolojik Sağlamlık ve Koruyucu Faktörleri
Risk veya sıkıntı bağlamında olumlu sonuçları yordayan, bireyde veya içinde
bulunduğu durumdaki ölçülebilir özelliğe koruyucu faktör denilmektedir (Masten ve
Reed, 2002). Koruyucu faktörler, bireysel veya çevresel özellikleri içermektedir
(Masten, 1994). Bu faktörler; riskin etkisini azaltmak veya tampon işlevi görmek, var
olabilecek risk faktörlerinin zincirini kesmek, risk faktörünün başlangıcını önlemek
veya engellemek olmak üzere üç ilişkili işlevi yerine getirmektedir (Fraser ve Terzian,
2005). Ayrıca bu faktörlerin, risk durumlarının meydana getirdiği olumsuz etkileri
azalttığı, olumsuz yaşantıya karşı yapıcı tepki verilmesini kolaylaştırdığı ve adaptasyon
sürecini çabuklaştırdığı da düşünülmektedir (Karaırmak, 2006).
Koruyucu faktörler ve psikolojik sağlamlık kavramları arasında farklılıklar
bulunmaktadır. Koruyucu faktörler sürekli olarak çalışmaya eğilim gösterirken,
psikolojik sağlamlık sadece problemli ve sıkıntılı durumlar ortaya çıktığında devreye
27
girmektedir. Koruyucu faktörler bireyi felaketten kurtarmaktayken, psikolojik sağlamlık
ise bireye iyileşmek için imkan tanımaktadır (Beauvais ve Oetting, 1999).
Garmezy (1987), 1985 yılında strese dirençli/dayanaklı olarak nitelendirdiği
çocuklarla yaptığı araştırmaların sonucunda koruyucu faktörleri; çocuğun kişilik
eğilimleri, destekleyici bakım veren ortamı ve dış destek sistemi olmak üzere 3
kategoride belirttiğini ifade etmiştir.
Werner (1989) ise bebeklikten yetişkinliğe kadar yapılan boylamsal araştırmalar
doğrultusunda, 3 tip koruyucu faktörün meydana geldiğini belirtmiştir. Bunları, ilk
olarak bireyin aktivite seviyesi, sosyallik, ortalama zeka gibi ruhsal nitelikleri ve içsel
kontrol durumu; ikinci olarak duygusal destek sağlayan bakım veren üyeleri arasındaki
sevgi bağı; son olarak ise bireyin kararlılığının ve yeterliliklerinin karşılığını veren,
inanç sistemini de sağlayan dışsal destek sistemleri olarak sınıflandırmıştır.
Bir diğer taraftan, risk altındaki bireyin gelecekte yaşayabileceği olumsuz
deneyimlerin ihtimalini azaltan içsel ve dışsal koruyucu faktörler bulunduğu ifade
edilmiştir. Psikolojik sağlamlık özelliği gösterenler, güçlüklerle baş etmede içsel (gizil
güçler vb.) ve dışsal (sosyal destek vb.) kaynakları kullanmaktadırlar. İşte bu kaynaklar,
içsel ve dışsal koruyucu faktörler olarak belirtilmiştir (Karaırmak, 2006). Gizir (2007)
ise psikolojik sağlamlık kavramı çerçevesinde temel koruyucu faktörler hakkında
çalışmalar yapıldığını belirtmiştir ve araştırmalarda incelenen bu faktörleri tabloda
özetlemiştir (Tablo 2.).
28
Tablo 2. Psikolojik Sağlamlık Araştırmalarında Ele Alınan Koruyucu Faktörler
Bireysel Koruyucu
Faktörleri
Benlik saygısı ve özyeterlik
Kişisel farkındalık ve kendini kabul
Özerklik
Yaşam hedeflerinin olması ve gelecek için
olumlu beklentiler
Etkili problem çözme becerileri
İyimserlik ve umut
Sosyal yetkinlik
Mizah duygusuna sahip olma
Sağlık
Cinsiyet
Yaş
Zeka
Akademik başarı
Olumlu veya kolay mizaç
İç kontrol odağı
Ailesel Koruyucu
Faktörleri
Destekleyici anne-baba ya da bir bakım veren
üyesiyle olumlu ilişkiler
Etkili bakım veren yapısı ve kuralları
Çocuğa yönelik yüksek ve gerçekçi beklentiler
Çevresel Koruyucu
Faktörleri
Sosyal çevredeki destekleyici bir yetişkinle
olumlu ilişkiler
Akran / Arkadaş desteği
Etkili toplumsal kaynaklar (kaliteli okullar,
gençlik merkezleri, gençlik organizasyonları
vb.)
Kaynak: Gizir, 2007:120
2.2.2.3. Psikolojik Sağlamlık ve Olumlu Sonuçları
Psikolojik sağlamlık üzerine yapılan araştırmaların çoğunda sadece riskin tanımı
yeterli görülmeyip, edinilen sosyal ve akademik alanlardaki yeterlik gibi olumlu
sonuçların saptanması da sağlanmıştır (Gürgân, 2006a). Ancak olumlu sonuçlar,
psikolojik sağlamlığı tanımlamada yeterli değildir ve gelişim literatüründe olumlu
sonuç, yaşa uygun gelişimsel görevlerin başarılı bir biçimde yerine getirilmesi olarak
tanımlanmaktadır (Masten ve Reed, 2002). Belli bir gelişimsel göreve ilişkin ortaya
çıkan olumlu sonuç veya uyum, sonraki gelişim görevlerinin başarılı şekilde yerine
getirilmesini desteklemektedir ve bireyin yetişkinlikte “sağlam çocuk veya yetişkin”
29
olarak tanımlanma olasılığıyla sonuçlanmaktadır (Kumpfer, 1999).Araştırmalara göre
olumlu sonuçların tipik ölçümleri bazı şeyleri belirlemekte ve değerlendirmektedir.
Bunlar; normal ruh sağlığı, kurallara uygun davranışlar, akademik başarı (Okula devam
edilmesi, okuldan mezun olunması gibi), akran kabulü ve yakın arkadaşlık ilişkileri,
yaşa uygun aktivitelere katılım (Spor, ders dışı etkinlikler, toplumsal hizmetler) olarak
belirtilmektedir (Masten ve Reed, 2002). Buna ek olarak Gizir (2007) de yapılan
araştırmalarda incelenen yeterlik faktörlerini tablo olarak düzenlemiştir (Tablo 3.).
Tablo 3. Psikolojik Sağlamlık Araştırmalarında Ele Alınan Yeterlik Faktörleri
Akademik başarı
Olumlu sosyal ilişkiler / sosyal yeterlik
Düşük duygusal problemler ya da semptomlar
Düşük davranış problemleri
Psikopatoloji var olmaması
Psikososyal uyum bileşenlerinin varlığı
Kaynak: Gizir, 2007:117
2.2.2.4. Psikolojik Sağlamlığı Yüksek Olan Bireylerin Özellikleri
Psikolojik sağlamlık kavramı bireylerde; sürekli baskı altındayken sağlığını ve
enerjisini koruyabilme, süre gelen bozucu ve yıkıcı değişikliğin yüksek seviyeleriyle
başa çıkabilme, zorlukların üstesinden gelebilme, aksiliklerden sonra kolayca
toparlanabilme, eskisi artık mümkün olmadığında yeni bir çalışma ve yaşam şekline
geçebilme, tüm bunları bazı unsurların çalışmasını engellemeden veya zarar verici
yolların dışında gerçekleştirme özelliklerini işaret etmektedir (Siebert, 2005). Psikolojik
sağlamlık özelliği gösteren bireyler dışadönük, iyimser ve yeni deneyimlere açıktırlar
(Riolli, Savicki ve Cepani, 2002). Bu bireyler; genellikle büyük zorluklarla daha kolay
başa çıkan, bozulan hayatlarını kendileri için geçerli olan yeni bir şekilde tekrar
kurmayı ümit eden bireylerdir ve zorlukların üstesinden gelmek için gösterdikleri
mücadele, yeni güçlerin gelişmesini sağlamaktadır (Siebert, 2005).
30
Psikolojik sağlamlık özelliği gösteren yetişkinler ise kendini geliştirmek adına
motivasyona sahip olan, olumlu ilişkiler kurabilen, sosyal etkinliklere katılım sağlayan,
problem çözmekte yetenekli olan, yaşamlarındaki sorun, üzüntü ve travmatik
durumlardan anlam ve yararlar çıkarma gücüne sahip olan bireylerdir (Higgins, 1994;
Akt. Savi Çakar, Karataş ve Çakır, 2014).
Son olarak, psikolojik sağlamlık (yılmazlık) gösteren kişilerin temel özellikleri
duygusal, sosyal ve bilişsel/akademik özellikler olmak üzere üç başlık altında
belirtilmiştir (Haynes, 2005; Akt. Gürgân, 2006b, 52): Duygusal özelliklerde; duyguları
kontrol edebilme ve farkına varabilme, yüksek düzeyde özgüven, güçlü öz-yeterlik
duygusu, yeni şartlara hızlı uyum sağlayabilme, yüksek öz-saygı ve kendini kabul,
engellenmeye ve kaygıya karşı direnç gösterebilme özellikleri vardır. Sosyal
özelliklerde; etkili iletişim becerilerine sahiplik, diğer bireylerle olumlu ilişkiler
kurabilmede ve arkadaşlık ilişkilerini geliştirmede yeteneklilik, gerektiğinde yardım ve
destek bulabilecek olmasına rağmen yardım alma konusunda isteksizlik özellikleri yer
almaktadır. Bilişsel/akademik özelliklerde ise geleceği düşünme ve planlama yeteneği
gösterebilme, yüksek başarı güdüsü, şans ve yetenek gibi dışsal yüklemelerden daha
fazla çaba gibi içsel yüklemeler yapabilme, travmatik ve stresli durumlarla mantıklı
biçimde mücadele edebilme gibi özellikleri bulunmaktadır.
2.2.3. Psikolojik Sağlamlık Ġle Ġlgili AraĢtırmalar
Bu kısımda, alanyazında psikolojik sağlamlık ile ilgili gerçekleştirilen
araştırmalardan bazı örnekler verilmiştir. Yurt dışında ve yurt içinde yapılan
araştırmalar ayrı başlıklarda incelenmiştir.
2.2.3.1. Psikolojik Sağlamlık Ġle Ġlgili Yurt DıĢında Yapılan AraĢtırmalar
Psikolojik sağlamlık üzerine yapılan araştırmalar; şiddet içeren evde yaşama,
ruhsal rahatsızlığı olan anne babalarla yaşama, yoksulluk ve madde kullanımı gibi erken
yaşamda zorluk ve olumsuzluklar deneyimleyen çocuklardaki gelişimsel psikopatoloji
üzerine yapılan çalışmalara dayanmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda risk altında
yaşasalar bile ruhsal ve fiziksel olarak sağlıklı yetişen çocukların özellikleri
tanımlanabilmiştir (Erarslan, 2014). Ayrıca yurt dışında yapılan araştırmalar
31
incelendiğinde, psikolojik sağlamlığın farklı farklı değişkenlerle ilişkilendirildiği
görülebilmektedir.
Werner (2005) çalışmasında, Werner ve Smith (1982; 1992; 2001) tarafından
yapılan araştırmalar hakkında bilgi aktarmıştır. Verilen bilgilere bakıldığında, Kauai
adasında 1955 yılında doğan çocuklar üzerinde uzun yıllar süren araştırma yapıldığı
belirtilmiştir. 698 çocuğun dahil olduğu bu önemli boylamsal çalışmada, doğumdan orta
yaşa kadar gelişimde etkili olan stresli yaşamın yanında çeşitli biyolojik ve psikososyal
risk faktörleri ile koruyucu faktörlerin etkileri incelenmiştir. Çalışmadaki çocukların
%30‟unun farklı boyutlarda yüksek risk grubunda olduğu belirtilmiştir. Bu çocuklar
prenatal veya perinatal dönem zorlukları, yoksulluk ve problemli bakım veren
ortamında yaşamışlardır. 2 yaşına kadar bu risk faktörlerinin dördünü ya da daha
fazlasını yaşayan çocukların üçte ikisi 10 yaşlarına kadar ciddi öğrenme veya
davranışsal problemleri geliştirmişler veya 18 yaşına kadar bazı zihinsel sağlık
problemleri yaşamışlar veya suç kayıtları bulunmuştur. Ama yine de risk faktörlerinin
dördünü veya daha fazlasını tecrübe edinen çocukların üçte biri yetenekli, kendinden
emin, güçlü ve şefkatli bireylere dönüşmüştür. Bu bireylerin ilerleyen hayatında
davranış veya öğrenme problemi yaşamadıkları gözlemlenmiştir. Çalışma sonunda ise
yoksulluk, prenatal veya perinatal dönem zorlukları, ailevi problemler ve aile içi
uyuşmazlığa maruz kalan çocuklar için kötü gelişimin kaçınılmaz son olmadığını
buldukları söylenebilmektedir.
Matthews (2000), New York‟un metropol bölgesindeki düşük gelir grubundan
gelen kadın üniversite öğrencilerinin bulunduğu 1994 yılındaki çalışmasını
tamamladığını ifade etmiştir. Çalışmaya katılanlar, büyürken fazla kalabalık bakım
veren, açlık, çocuk ihmali gibi faktörlerle karşılaşmalarına rağmen liseyi bitirmişler ve
üniversiteye devam etmeyi başarmışlardır. Bu çalışma sonucunun ise psikolojik
sağlamlığı gösterdiği belirtilebilmektedir.
Collishaw ve diğerleri (2007), çocukluk dönemlerinde istismara uğrayan
bireylerle yaptıkları boylamsal araştırmalarında, psikopatolojik belirtiler ve psikolojik
sağlamlık konularını da değerlendirmişlerdir. Bu çalışmada, istismara uğramış
katılımcıların psikopatolojik belirtilerinin yüksek derecede olduğu görülmüştür.
Katılımcıların problem gözlemlenmeyen kısmı ise “sağlam” olarak sınıflandırılmıştır.
32
Psikolojik sağlamlığın, bakım verende algılanan ilgi, ergenlikteki akran ilişkileri,
yetişkinlikteki romantik ilişkilerin niteliği ve kişilik özellikleriyle ilişkili olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
Shetgiri ve diğerleri (2009), düşük gelirli bakım veren ortamından gelen
gençlerde, risk ve sağlamlık üzerine çalışma yapmıştır. Bu çalışmada, hem gençlerle
hem de ebeveynleri ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre
bakım veren desteği ve toplumsal kaynaklardan sağlanan destekler, düşük gelir
grubundaki gençlerin başarılı olmalarında etkili olan ve psikolojik sağlamlığı
güçlendiren faktörler olarak belirlenmiştir.
Hjemdal ve diğerleri (2006), üniversite öğrencileri üzerinde stresli yaşam
olayları, psikiyatrik semptomlar ve psikolojik sağlamlıkla ilgili bir araştırma
yapmışlardır. Araştırma sonucunda, koruyucu faktörlerin stresli yaşam olaylarıyla
karşılaşıldığında psikiyatrik belirtileri önleyen önemli bir tampon görevi gördükleri ve
yetişkinler için geliştirilen psikolojik sağlamlık ölçeğinin (RSA) ise bu faktörleri
ölçtüğü gözlemlenmiştir. Ayrıca, daha düşük psikolojik sağlamlık düzeyi gösteren
bireylerin stresli yaşam olaylarına maruz kaldıklarında daha yüksek düzeyde psikiyatrik
belirtiler geliştirdiği de görülmüştür.
Bu çalışmalara ek olarak psikolojik sağlamlık ve yalnızlık ile ilgili araştırmalar
incelendiğinde, Rew ve diğerlerinin (2001) yaptıkları araştırmayla karşılaşılmaktadır.
15–22 yaş arasındaki 59 evsiz ergenin katıldığı bu araştırmanın içeriklerinden biri de
psikolojik sağlamlık ile yalnızlık üzerinde durulmuş olmasıdır. Sonuçlardan bazılarına
bakıldığında; sağlamlık ile yalnızlık, yaşamı tehdit edici davranışlar, umutsuzluk, sosyal
iletişimsizlik arasında anlamlı negatif ilişki olduğuna ulaşıldığı görülmektedir. Ayrıca
sağlamlık, yalnızlık, yaşamı tehdit edici davranışlar, umutsuzluk ve sosyal
iletişimsizliğin cinsiyet faktörü açısından anlamlı farklılıklar göstermediği de
saptanmıştır.
Bir diğer araştırma ise Perron, Cleverley ve Kidd (2014)’in yaptıkları
araştırmadır. Evsiz gençlerde yalnızlık, psikolojik sağlamlık ve psikolojik sıkıntı
üzerinde durulan bu çalışmaya, 15-21 arasında yaşları olan 47 gencin katılımı
sağlanmıştır. Araştırma bulgularından biri, sağlamlığın yalnızlık ile negatif
33
korelasyonunun saptanmış olmasıdır. Ayrıca psikolojik sağlamlık ve aleksitimi ile ilgili
çalışmalar da bulunmaktadır. Bunlardan biri Feng ve diğerleri (2016) tarafından
yapılmıştır. 500 üniversite öğrencisinin katılım sağladığı bu çalışmada depresif lisans
öğrencilerinde psikolojik sağlamlık, aleksitimi ve kendini yetersiz hissetme arasındaki
ilişki incelenmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre psikolojik sağlamlık ile aleksitimi
arasında negatif, aleksitimi ile kendini yetersiz hissetme arasında pozitif, kendini
yetersiz hissetme ile psikolojik sağlamlık arasında negatif yönde ilişkiler saptanmıştır.
Ayrıca depresif olan ve olmayan üniversite öğrencilerinde, kendini yetersiz hissetmenin
psikolojik sağlamlık ve aleksitimi arasında aracı rolü olduğu bulunmuştur.
Buna ek olarak, Morice-Ramat, Goronflot ve Guihard (2018)’ın Fransa’da bir tıp
fakültesinde yaptıkları araştırması görülebilmektedir. Bu araştırmada aleksitimi,
psikolojik sağlamlık ve empati değişkenleri üzerinde durulmuştur. Araştırma
sonuçlarına göre psikolojik sağlamlık ve aleksitimi arasında negatif, psikolojik
sağlamlık ve empati arasında pozitif, empati ve aleksitimi arasında negatif korelasyon
bulunmuştur. Ayrıca psikolojik sağlamlığı empatinin pozitif, aleksitiminin ise negatif
yordadığı saptanmıştır.
Son olarak; yurtdışında yapılan araştırmalarla birlikte psikolojik sağlamlığı
ölçmek amacıyla geliştirilmiş önemli ölçeklere de rastlamak mümkündür.
Wagnild ve Young (1993)’un Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (Resilience Scale-
RS), Oshio ve diğerlerinin (2003) Ergenler İçin Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği
(Adolescent Resilience Scale), Connor ve Davidson (2003)‟un Connor-Davidson
Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği (Connor-Davidson Resilience Scale-CD-RISC), Sinclair
ve Wallston (2004)’un Kısa Psikolojik Dayanıklılık Baş Etme Ölçeği (Brief Resilient
Coping Scale), Ungar ve Liebenberg (2011)’in Çocuk ve Ergen Psikolojik Sağlamlık
Ölçeği (Child and Youth Resilience Measure-CYRM-28) bu alanda kullanılan
psikolojik sağlamlık ölçeklerindendir.
2.2.3.2. Psikolojik Sağlamlık Ġle Ġlgili Yurt Ġçinde Yapılan AraĢtırmalar
Yurt içinde psikolojik sağlamlıkla ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında çeşitli
değişkenler ile ilişkilendirilen araştırmalara rastlanmaktadır. Bununla birlikte Türkiye
34
şartlarına uygun olarak geliştirilen ölçekler de bulunmaktadır. Bunlar, Üniversite
öğrencileri için Yılmazlık Ölçeği (Gürgân 2006a; 2006b), anne-babalar için Aile
Yılmazlık Ölçeği (Kaner ve Bayraklı, 2010a), anneler için Anne Yılmazlık Ölçeği
(Kaner ve Bayraklı, 2010b)‟dir.
Gürgân (2006a), psikolojik sağlamlık (yılmazlık) düzeyi düşük olan üniversite
öğrencileri içinden yansız olarak seçilmiş 36 öğrenciyle, psikolojik sağlamlık eğitimi
grup danışma programının psikolojik sağlamlık düzeyine etkisini incelemiştir. 20
öğrenci deney grubunu, 16 öğrenci plasebo kontrol grubunu oluşturmuştur. Deney
grubuna 11 oturumdan oluşan ve 2 saat süren program uygulanırken, plasebo kontrol
grubuyla yılmazlıkla ilgili olmayan 5 oturumluk etkinlik gerçekleştirilmiştir. Araştırma
sonucunda, uygulanan programın psikolojik sağlamlık düzeylerinin yükselmesinde
etkili olduğu belirlenmiştir.
Eminağaoğlu (2006), 12-16 yaş arasında olan 27 sokak çocuğu ve kontrol grubu
olarak sokakta kalma yaşantısı hiç olmamış 12-16 yaş arasında olan 27 çalışan çocuk ile
dayanıklılık (sağlamlık) üzerine araştırma yapmıştır. Bu araştırmada, sokak
çocuklarının çalışan çocuklara göre duygusal yakınlık kurmaya ve işbirliği davranışına
daha yatkın olduğuna ulaşılırken, daha fazla depresif duygulanıma sahip olduklarına da
ulaşılmıştır. Ayrıca sokak çocuklarının birtakım dayanıklılık özelliklerine sahip olsalar
bile risk altında olmaya devam ettikleri de belirtilmiştir.
Oktan (2008), üniversite sınavına hazırlanan ergenlerin bazı değişkenlere göre
psikolojik sağlamlıklarının incelenmesini amaçlamıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre
erkeklerin kızlara göre psikolojik sağlamlık düzeylerinin daha düşük olduğu, üniversite
sınavına giriş sayısı fazlalaştıkça ergenlerin psikolojik sağlamlıklarının düştüğü, yaşam
doyum düzeyi yüksek olanların yaşam doyum düzeyi düşük olanlara göre psikolojik
sağlamlık düzeylerinin yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Dayıoğlu (2008) da üniversiteye hazırlanan adaylarda bazı değişkenlerle birlikte
psikolojik sağlamlık düzeyini incelemiştir. 865 üniversite giriş sınavı adayının katılım
sağladığı çalışma sonuçlarına göre sınava giriş sayısı, okul türü ve mezuniyet alanı
değişkenlerinin psikolojik sağlamlık puanları yönünden anlamlı düzeyde farklılık
göstermediği saptanmıştır. Cinsiyet, öğrenilmiş güçlülük, sosyal desteğin psikolojik
35
sağlamlık skorlarındaki toplam varyansın %19‟unu açıklayan anlamlı yordayıcı
değişkenler olduğuna ve erkek olmanın daha yüksek psikolojik sağlamlık puanları ile
ilişkili olduğuna ulaşılmıştır.
Bahadır (2009), üniversitede sağlıkla ilgili fakültelere başlayan öğrencilerin
psikolojik sağlamlık düzeyleri üzerine çalışma yapmıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre
kızların psikolojik sağlamlık puan ortalamaları erkeklerden daha düşüktür. Kardeş
sayılarına, algılanan sosyo-ekonomik duruma ve algılanan ebeveyn tutumlarına göre
psikolojik sağlamlık puan ortalamalarında ise istatistiksel anlamlılıkta bir fark
saptanmadığı bulunmuştur.
Karaırmak ve Siviş-Çetinkaya (2011), psikolojik sağlamlık değişkeninin olumlu
duygular, denetim odağı ve benlik saygısı ile ilişkisi üzerine araştırma yapmıştır. Bu
araştırmaya 1999 depremini yaşamış 138 kadın ve 224 erkek katılım sağlamıştır.
Araştırmanın sonucuna göre ise bilişsel etkenler olarak denetim odağı ve benlik
saygısının duygular üzerinde etkili olduğuna, olumlu ve olumsuz duyguların psikolojik
sağlamlığı yordadığına ulaşılmıştır.
Sağlam (2012), lösemi hastası olan ve olmayan 15-18 yaş aralığındaki bireylerin
psikolojik sağlamlık düzeylerini belirleme üzerine çalışma yapmıştır. Bu çalışmadaki
araştırma grubu örneklemi hastanede 15-18 yaş aralığında lösemi tanısıyla izlenen 80
birey, karşılaştırma grubu örneklemi ise 9.-12. sınıflarında öğrenim göre 15-18 yaş
aralığındaki 80 sağlıklı birey oluşturmuştur. Çalışmanın sonuçlarına göre genel olarak
lösemili bireyler ile sağlıklı bireylerin psikolojik sağlamlık düzeylerinde anlamlı
farklılaşma saptanmamıştır. Ayrıca araştırma grubunda hastalık sürecinde psikolojik
destek alan adölesanlarda psikolojik destek almayanlara göre daha yüksek psikolojik
sağlamlık düzeyi görülmüştür.
Özer (2013), 766 üniversite öğrencisinden oluşan çalışma grubunun psikolojik
sağlamlık düzeylerini, beş faktör kişilik özellikleri ve duygusal zeka kişilik özelliği
yönünden araştırmıştır. Çalışma sonucuna göre sınıf düzeyi, cinsiyet ve bakım veren
geliri değişkenine göre psikolojik sağlamlık puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde
farklılık saptanmamıştır. Ayrıca anne-babalarının tutumunu suçlayıcı ve otoriter olarak
36
değerlendirenlerin psikolojik sağlamlık puan ortalamaları, anne-babalarının tutumunu
demokratik olarak değerlendirenlerden anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.
Psikolojik sağlamlık ve yalnızlık değişkenlerinin ele alındığı çalışmalar da
bulunmaktadır. Güloğlu ve Karaırmak (2010), yalnızlığın yordayıcısı olarak psikolojik
sağlamlık ve benlik saygısının araştırılmasını amaçlamışlardır. 410 üniversite
öğrencisinin katılım sağladığı bu çalışmada, yalnızlık ile psikolojik sağlamlık ve benlik
saygısı arasında negatif yönde, psikolojik sağlamlık ile benlik saygısı arasında ise
pozitif yönde bir ilişki saptanmıştır. Ayrıca benlik saygısının % 28, psikolojik
sağlamlığın % 6 düzeyinde yalnızlığı yordadığı görülmüştür.
Altundağ (2013), anne-babası ayrılmış ergenlerin yalnızlık ve yaşam
doyumunun, psikolojik dayanıklılık düzeylerinde yordayıcı etkisini araştırmıştır. 144
lise öğrencisinin katılım sağladığı bu çalışmada cinsiyete göre psikolojik dayanıklılık,
yalnızlık ve yaşam doyumlarında anlamlı farklılık bulunmasa da psikolojik dayanıklılık
ölçeği alt boyutlarından okul desteği boyutunda erkek öğrencilerin puanı daha düşük
olduğu bulunmuştur. Sahip olunan kardeş sayısı yönünden psikolojik dayanıklılık,
yaşam doyumu ve yalnızlık düzeylerinde anlamlı bir fark saptanmamıştır. Psikolojik
dayanıklılık düzeyleriyle yalnızlık düzeyleri arasındaki ilişkiye bakıldığında negatif
yönlü güçlü bir ilişki bulunurken, psikolojik dayanıklılık düzeyleriyle yaşam doyumları
arasında ise pozitif yönlü güçlü bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca yalnızlığın psikolojik
dayanıklılığın anlamlı bir yordayıcısı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Yalnızlık ve yaşam doyumu değişkenleri birlikte psikolojik dayanıklılıktaki
toplam varyansın %84‟nü açıkladığı görülmüştür.
Kılıç (2014), üniversite öğrencilerinin psikolojik dayanıklılıkları ve yalnızlık
düzeyleri arasındaki ilişkileri çeşitli değişkenlere göre incelemiştir. 673 üniversite
öğrencisinin bulunduğu bu çalışmada, psikolojik dayanıklılıklarıyla yalnızlık düzeyleri
arasında negatif yönde anlamlı ilişkiler olduğu saptanmıştır. Cinsiyetlerine göre
incelendiğinde psikolojik dayanıklılık toplam, bakım veren uyumu alt boyutu, sosyal
kaynaklar alt boyutu ve gelecek algısı alt boyutuna ait psikolojik dayanıklılık toplam
puan ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık bulunmasına rağmen cinsiyetlerine göre
kendilik algısı alt boyutu, yapısal stil alt boyutu ve sosyal yeterlik alt boyutuna ait
37
psikolojik dayanıklılık puan ortalamaları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır.
Barınma yerlerine göre incelendiğinde ise psikolojik dayanıklılık toplam, gelecek algısı
alt boyutu, yapısal stil alt boyutu, kendilik algısı alt boyutu, bakım veren uyumu alt
boyutu, sosyal kaynaklar alt boyutu ve sosyal yeterlik alt boyutu puan ortalamaları
arasında anlamlı farklılık tespit edilmemiştir. Ayrıca kardeş sayıları ve yaş
değişkenlerinin birlikte psikolojik dayanıklılık puan ortalamalarını anlamlı düzeyde
yordadığı sonucuna ulaşılmıştır.
2.3 Duygu Düzenleme
Bu kısımda; duygu kavramının tanımları, duyguların yapısı, duygu düzenleme
kavramının tanımları, duygu düzenleme stratejileri ve olumlu duyguları düzenleme
yöntemleri konusunda bilgilere yer verilmiştir.
2.3.1. Duygu Kavramının Tanımı
Duyguların zamansal olarak ilk bahsedilişlerinin Antik Yunan filozoflarının akıl
ve duygu arasında yaptıkları tartışmalara kadar dayandığı görülmektedir. Diğer bir
anlatımla tarihsel olarak bakıldığında öncelikle felsefe alanında duygulardan söz
edildiği söylenebilir (Atabek, 2000). Bu anlamada felsefe geçmişinde Stoacılar duygular
ile ilgili olarak onların zarar verici olduğundan, aklın ise daha üstün olduğundan
bahsetmişlerdir.
Bilgin kişilerin duyguların etkisinde olmaması gerektiğini, onları kullanmanın
kişiye zarar vereceğini ve bu zarardan kurtulmak adına bireyin mantık ve aklı harekete
geçirmesi gerektiğini, bu şekilde bilge insanlar olunacağını savunmuşlardır (Mayer
Saluvey ve Caruso, 2000).
William James (1984), duyguyu beyinsel tepkilerin oluşturduğunu ve
hissetmenin de nörobiyolojik bir sonuç olduğunu belirtmiştir. Izard (1977), ise
duygunun sadece beyinsel bir süreç değil, duygunun fark edilmesini, beyinde ve sinir
sistemindeki süreçlerini ve yüz üzerine yansıyan ifadelerin açıkça görülebilir olmasını
belirtmiş ve duygunun bu üç özelliğin tümünü içerdiğini söylemiştir. Watson ve Clark
(1994) duyguyu, organizmanın bir ihtiyaca ya da amaca yönelik, hayatta kalması adına
ve yaşadığı durum ve çevreye uyum gösterebilmesi bakımından zorunlu olan, kısa
38
sürede uyum tepkisi olarak açıklamıştır. Goleman (2002) duyguyu bir his ve bu hisle
ilgili düşünce, psiko-biyolojik davranışlar ve bir dizi hareketler olarak tanımlamıştır. Bu
güne kadar duygu için çeşitli tanımlamalar yapılmasına rağmen genel anlamda duygu
farklı biçimlerde, bireylerin kendi içinde nasıl hisler beslediğini anlamasına yardımcı
olan ve bu içsel duruma göre yaşamlarını şekillendirmelerine yardımcı olan aktif bir
yapı olarak açıklanabilmektedir (Altunbaş, 2014).
Campos, Campos ve Barrett duyguyu, “insan ile içsel ya da dışsal çevre
arasındaki ilişkileri kuran, devam ettiren ya da bozan süreçler” olarak açıklamışlardır
(Campos, Campos ve Barrett 1989: 394). Kratz, Davis, Zautra ve Tennen (2009) ’e göre
en yaygın olarak duygu tanımı bilişsel süreç, fizyolojik tepki süreci, yüz ifadeleri ve
kişisel hislerin deneyimlenmesini içeren çok yönlü tepki sürecidir.
Santrock (2012), duyguyu bireyin kendisi için iyilik durumu adına, bir olay ya
da etkileşim durumlarında ortaya çıkan duygulanım ya da his olarak tanımlamıştır. Yani
duygu, kişinin içinde bulunduğu durumdan memnun olup olmamasını gösteren
davranışlarla nitelendirilir. Duygular bir bakıma bireylerin kişisel anlam çıkarmalarında
etkisi olan bakış açılarına göre şekillenir. Her birey aynı olaydan farklı şekilde etkilenip
farklı duygulanımlar yaşayabilir. Kişi bir anlam yüklediği uyarıcı ya da olay tarafından
güdülendiği spesifik bir durumda, kendi değerlendirmeleri sonucu duygu ortaya çıkar.
Yani duygular belli bir olaya karşı geliştirilen tepki mekanizmasıdır. Burada hem
bedensel tepkiler hem de bilişsel süreçler önemli olmaktadır (Frijda, 2001).
Plutchik (1980) duyguyu, insan ve hayvanlar açısından belirli bir uyum ve denge
sağlamak adına amaçlı davranışlara iten içsel süreçler olarak tanımlamıştır. Duygular
yaşadığımız çağ ve toplum içerisinde psikolojik uyum açısından işlevseldir (Denollet,
Nyklicek ve Vingerhoets, 2008). Duygular bireyin hayattan haz almasını sağlamasının
yanında, kişiler için bilgi aktarıcı olarak, diğer bireylerin içsel durumunu ve davranışa
yönelik niyetini anlamada işlevsel olmaktadır. Bunun yanında bireyin kendi içsel
işlevselliği hakkında da bilgi verirler (Karataş, 2016).
39
2.3.2. Duyguların Yapısı
İnsan yaşamında duygular bireyin kendisi için doğru olanın ne olduğu
konusunda bilgi sağlamaktadır. Ayrıca bireyin karar alma aşamasında da etkilidir.
Çevreden gelebilecek her türlü duruma göre başa çıkma anlamında da kişiyi
hazırlamakta ve yardımcı olmaktadır (Denollet, Nyklicek ve Vingerhoets, 2008). Bunun
yanında duygular motive edici anlamda işlevsel; düşünce algılama ve davranışsal
anlamda da birer rehber olabilmektedir (Izard, 1991).
Duyguların zamanla uyum sağlamaya ve yaşama içgüdüsü için insanlara yardım
ettiğini söyleyen evrimci psikologlar, duyguyu güdüleyici bir durum ya da kişisel
eğilimleri olarak tanımlamış; korkuyu kaçma davranışı ile öfkeyi saldırganlık davranışı
ile ilişkilendirmişlerdir. Olumlu ve olumsuz duygular bir uyarıcı-tepki ilişkisinde,
yaklaşma-kaçma güdüsünden farklı durumlar meydana getirebilir. Negatif duygular
olumlu olmayan bir eğilime, daha hızlı bir tepki verme sürecine katkıda bulunurken,
pozitif duygular bireyin çevre merakına ve uyarıcı olmasa da keşfetmeye, yaklaşmaya
ve öğrenmeye güdüler (Kratz ve ark., 2009).
Lazarus (1991), duyguları ikiye ayırmıştır. Hedefe uygun olmayan olumsuz
duygular: üzüntü, kıskançlık, kin, suçluluk, utanç öfke, kaygı ve korkudur. Hedefle
uyumlu pozitif duygular: mutluluk, neşe, şefkat, sevgi, rahatlamadır. Yazgan İnanç,
Bilgin ve Atıcı (2012) duyguları üç şekilde sınıflandırmıştır. Birinci grupta pozitif
duygular olan şefkat, sevgi, mutluluk ve zevk duyguları, ikinci grupta engelleyici
duygular olan kaygı, endişe, üzüntü suçluluk, pişmanlık duyguları, üçüncü grupta da,
düşmanlık duyguları olan öfke, kıskançlık, nefret gibi duygular bulunmaktadır.
Goleman (2002), duyguların değişik ve faklı şekillerde değişime ya da dönüşüöe
uğrayarak çok fazla aduygudan söz edilebileceğini belirtmiştir. Ayrıca dıygularınçok
çeşitili olamasının bu duyguları tanımlayan sözcüklerden bile fazla olduğunu ifade
ederek aslında keimelerle ifade edilemeyecek kadar çok olduklarının belirtmişti.
Goleman duyduları sınıflarken şu şekilde ifade etmektedir (Goleman, 2002: 359-360)
Öfke: Hareket, hiddet, içerleme, tükenme, gazap, kızma, sinirlenme, kin,
hınç, alınganlık, rahatsızlık, düşmanlık ve patolojik nefret ve şiddet,
40
Üzüntü: Keder, acı, neşesizlik, melankoli, kasvet, kendine acıma, yalnızlık,
umutsuzluk, can sıkıntısı ve patolojik olduğunda şiddetli depresyon,
Korku: Kuruntu, kaygı, tasa, sinirlilik, şüphe, hayret, uyanıklık,
huzursuzluk, vicdan azabı, çekinme, huzursuzluk, dehşet, ürkme; patolojik
olduğunda panik ve fobi,
Zevk: Coşku, mutluluk, tatmin, rahatlama, sevinç, haz, eğlenme, tensel
zevk, gurur, heyecan, kendinden geçme, hoşnutluk, kapris ve aşırı zindelik,
Sevgi: Dostluk, kabul görme, iyilik, güven, sadakat, yakın ilgi, muhabbet,
aşırı tutkunluk,
ġaĢkınlık: Merak, şok, hayret, afallama,
Ġğrenme: Aşağılama, hor görme, küçümseme, nefret etme, tiksinme, itici
bulma, hoşlanmama,
Utanç: Mahcubiyet, suçluluk, pişmanlık, hayal kırıklığı, üzülme, küçük
düşürme, nedamet ve çile vb.
Duyguları temel olarak sınıflandıran Power ve Dalgleish (2008), bir duygunun
temel olarak anlaşılması bakımından çeşitli kültürler açısından bazı farklar olsa da,
temel duyguların daha açık ve evrensel olduğunu belirtmiş ve bunları beş temel duygu
olarak sınıflandırmışlardır. Bunlar (Power, 2010);
Mutluluk, belirli bir hedefin gerçekleşmesi ya da zafere doğru ilerleyen
süreçte oluşur.
Üzüntü, hedef durumundaki ya da değer verilen durum konumundaki şeyin
gerçek ya da ihtimal olarak kaybı ya da başarısızlığı sonucunda oluşur.
Korku, hedeflere ya da değer verilene ya da kişinin kendine yönelik fiziki ya
da sosyal anlamda tehdit olduğunda oluşur.
41
Öfke, hedefin ya da değer verilen durumun her hangi bir nedenle
engellenmesi ve hayal kırıklığı durumunda oluşur.
İğrenme, hedef ya da değer verilen duruma ve bir bireyden, nesneden, ya da
düşüncenin kendisinden iğrenme durumunda oluşur.
Bunlarla birlikte Power ve Dalgleish (2008), diğer daha kompleks yapıdaki
duyguların bu temel duygulardan yola çıkarak oluştuğunu söylemektedirler. Örneğin;
üzüntü temel duygu durumundan keder; korkudan can sıkıntısı ve kaygı; öfkeden kin,
kıskanma ve küçümseme; mutluluktan, sevgi ve neşe gibi başka duyguların da ortaya
çıktığını belirtmektedirler.
Yine başka bir sınıflamayı Fehr ve Russell (1991) hiyerarşik bir şekilde
sıralamışlardır. Bu sıralamanın en üstünde üst düzey duygular olarak hoş olan, hoş
olmayan ve nötr duygular olarak ifade etmişlerdir. Bu sıralamanın ortasında da temel
duygular olarak korku, mutluluk, öfke, üzüntü ve iğrenme olarak, en alt sırada ise hiçbir
şekilde kategorize edilemeyecek şekilde temel duyguların ortaya çıkardığı alt temel
duygular olarak nitelendirilen ve kesin sınırları olmayan şekilde olanlar olarak ifade
etmişlerdir.
Duyguların çeşitli şekillerde sınıflandırılmasının yanında, insanlar için
hissedilen bu duyguların bazen beklenmedik şekilde, istenmeyen biçimde ve yerde
ortaya çıkması durumunda kişi bu durumla başa çıkabilmek adına bazı duygu
düzenleme stratejileri geliştirmektedir. Duygu düzenlemenin işlevsel olması ise kişinin
bu yöntem ve stratejileri bilmesi ve bunları kullanabilmesi ile bağlantılıdır (Gross,
2014).
2.3.3. Duygu Düzenleme Kavramının Tanımı
Duygu düzenleme, genel anlamda “bireyin amaca ulaşmak için, hem yoğun hem
de geçici duygu tepkilerini deneyimleme, değerlendirme ve değiştirmede tüm içsel ve
dışsal süreçleri kapsayan bir kavramdır” (Thompson, 1994: 25). Duygu düzenleme
süreci hem negatif hem pozitif duygular için geçerlidir. Bu kavram duyguların kendini
düzenlemesi ve duygular aracılığıyla bazı durumların düzenlenmesi anlamına
gelmektedir. Duygular çevremizle uyumlu olarak verdiğimiz tepkilerde kendini
42
göstermektedir. Yani bu düzenleme süreci hem davranış hem bilişlerimizle duyguyu
ortaya çıkaran yapıyı ifade eder (Gross ve Munoz 1995).
Duygular, yaşadığımız olay ya da durumla uyuşmadığında, beklenmeyen bir
anda ortaya çıktığında veya daha ağır bir şekilde kendini gösterdiğinde kişiler için
olumsuz olabilmektedirler (Gross, 2014). Duygusal olarak iyi olma hali ve haz alma
durumu da bu olumsuz duyguları düzenleme ile sağlanmaktadır (Larsen ve Prizmic,
2004). Bu anlamda duyguların düzenlenebiliyor olması uyumu daha da kolaylaştırmada
yardımcı olmaktadır. Duygu düzenleme, duyguların yoğunluğunun arttırılması ya da
azaltılması olarak da gerçekleşebilir.
Duygu düzenleme, bireyin kötü hissetmesine sebep olan bir duygu deneyimi
yaşandığında bu kötü hissetme durumunun, rahatsızlık duymayacak bir duruma
gelmesini sağlamaktır. Bu anlamda birey duygulardan etkilenme düzeyini azaltabilir ya
da arttırabilir veya aynı etkiyi devam ettirebilir. Böylece kişi ancak başa çıkma ve
yeniden düzenleme sürecine gidebilir (Leahy, Tirch ve Napolitano, 2011).
Lewis (1993), insanlarda kuvvetli duyguların verdiği enerjinin depolandığını
söylemektedir. Birey olumsuz duygu durumları ile karşı karşıya geldiğinde, o duyguyu
pozitif bir biçimde yönlendirebilirse ve onu anlamak için yeterince özen gösterirse, kişi
bu olumsuz duygudan aldığı deneyimleri saklar ve tekrar olumsuz durumlar yaşadığında
nasıl hareket etmesi gerektiğinin farkında olur. Yani olumsuz duygu deneyimleri,
kişinin benzer durumlar yaşadığında olumsuz etkileri daha kolay atlatmasına yardımcı
olur. Kişi mümkün olduğu kadar negatif ve pozitif hislerle hayatını devam ettirmeyi,
uygun şekilde ve zamanda yönlendirmeyi öğrenmelidir. Duygular tecrübe edildiğinde
ve düzenlenebildiğinde, kişinin hedeflerini gerçekleştirmesi adına motive olması, sosyal
ilişkiler geliştirmesi ve benlik saygısı geliştirmesi gibi açılardan işlevsel olabilmektedir
(Roque ve Verissimo, 2011).
Duygu düzenleme sürecinde işlevselliği sağlayan sadece olumlu duygular
değildir. Duruma göre olumsuz duygular da duygu düzenlemede işlevsel olabilmektedir
(Thompson, 1994). Düzenleme sürecinde işlevsellik, duygunun ortaya çıkışından önce,
ortaya çıkış anında ya da daha sonra olabilir (Valiente ve Eisenberg, 2006).
43
Duygu düzenleme becerisi duyguların anlamını, tanınmasını, duyguların kabul
edilmesini ayrıca, olumsuz bir duygu yaşanması durumunda onun kontrol edilebilmesini
ve amaca yönelik davranışlara devam edebilmeyi ve duruma uygun duygu düzenleme
stratejisini kullanabilmeyi de kapsayan bir yapı olarak açıklanabilir (Gratz ve Roemer,
2004). Duygunun düzenli olmaması bireyin normal şartlarda gereken çabayı
göstermesine rağmen duygusal durumları, davranışları, sözel ya da sözel olmayan
ifadeleri değiştirmede ya da yeniden şekillendirmede zorluk yaşamasını tanımlar. Bu
durumda çok farklı duyguların, problemlerin ve ilişkilerin de içinde olması, yaygın
duygu düzensizliği olarak adlandırılır (Linehan ve diğerleri, 2007).
Duygu düzenleme konusunda yapılan açıklamaların ortak noktası, değişen
çevreye ve olaylara karşı uyum sağlamak adına duyguların uygun ve başarılı olarak
yönlendirilmesini ve düzenlenmesini içerir (Gross ve Thompson 2006).
İlgili alanyazın incelendiğinde genel olarak duyguların istenilen bir biçimde
düzenlenememesi, duygu düzenleme güçlüğü olarak adlandırılmaktadır. Duygu
düzenleme güçlüğü tamamıyla duyguların düzenlenemediği olarak değil, istenilen
düzeyde olmadığını ifade eder.
Anlık bir duruma uyum olarak düzenleme işlevsel olurken, genel olarak hayatta
uyum sağlamada zorluk olabilmektedir (Cole, Michel ve Teti, 1994). Duygu düzenleme
güçlüğü yaşayan birey nasıl hissettiğinin farkına varamaz, duygularını kabullenmez ve
anlamaz. Olumsuz duyguları yaşarken dürtü kontrol sorunu yaşar ve duruma uygun
düzenleme becerilerini kullanamaz (Gratz ve Roemer, 2004). Linehan (1993), duygu
düzenleme güçlüğünü, duygusal duruma fazla duyarlı olma ile istenmedik güçlü
tepkilerin birleşimi olarak açıklamıştır. Karataş (2016), duygu düzenleme güçlüğünü,
bir tetikleyicinin duyguları harekete geçirmesiyle, bireyin o duruma yönelik uygun
duyusal cevabı bulma, düzene koyma ve kontrol etmede zorluk yaşaması olarak
açıklamıştır. Duygu düzenlemede güçlük yaşayan birey yaşadığı olumlu ya da olumsuz
zor durumlara veya kişilere karşı, yanlış ve aşırı tepkili olabilir. Ağlama, öfke krizleri,
saldırgan ya da pasif davranış sergileme veya çatışma durumu görülebilir.
Duygu düzenleme güçlüğü insanların yaşam kalitelerini ve çalışma
motivasyonlarını düşürmekte, çevresindeki kişilerle sosyal bağlarını ve üretme sürecini
44
olumsuz etkileyebilmektedir. Bununla birlikte kişilerin ruhsal sağlığı açısından önemli
bir sorun olarak da görülmektedir (Gross ve Munoz, 1995).
Duygu düzenleme güçlüğü beraberinde kendine zarar verme, madde kullanma,
intihar gibi olumsuz davranışlar getirebilir. Bu olumsuz davranışlar bazen duyguları
düzene koymak için hizmet etse de bazen de sorunlu duygu düzenlemenin bir sonucu
olarak karşımıza çıkar (Koerner, 2012).
Duygu düzenleme, günlük hayatta uyum sağlamada ve etkili sosyal ilişkiler
kurmada gerekli bir takım becerilerdir (Hsieh ve Stright 2012). Yapılan araştırmalarda
duygu düzenleme becerisinin zayıf olması ile dürtüsel davranışlar arasında ilişki olduğu
bulunmuştur. Ayrıca duygu düzenleme becerisi zayıf olan kişilerin psikopatolojik
sorunlara daha yatkın olduğu bununla birlikte çocuklarda ve ergenlerde kaygıyı
arttırdığı görülmüştür (Schreiber, Grant ve Odlaug, 2012).
Gross (2014), bireylerin kullandıkları duygu düzenleme stratejilerindeki
değişikliklerin, bireylerin duygularına, iyi oluş hallerine ve diğer bireyler ile ilişkilerine
bakmışlardır. Çalışma sonuçları, tekrar değerlendirme stratejilerini aktif olarak kullanan
bireylerin, minimal seviyede depresif tutumlar bildirdiği, yaşam doyumlarının tatmin
edici seviyede olduğu, daha pozitif oldukları, benlik saygılarının ise daha yüksek olduğu
ve diğer bireyler ile ilişkilerinde pozitif ilişkiler kurabildiklerini göstermektedir. Bunun
aksine bastırma stratejisini aktif olarak kullananların ise, tam tersi olarak daha fazla
depresif tutumlar sergiledikleri, daha az yaşam doyumu hissettikleri, düşük benlik
saygısı ve kötümserlik algılarının yüksek oldukları görülmekle birlikte hem kişisel hem
de kişilerarası ilişkilerinin ise daha minimal doyum sağladığı görülmektedir.
Duygu düzenleme stratejilerinin gelişimi bireyin bebeklik döneminde bebekle
ilgilenen yetişkin (anne, bakıcı vb.) ile kurduğu ilişki ve bağlanma stili ile gelişir ve
yaşam boyu gelişmeye devam eder. Bu gelişim sürecinde bebeğe bakan kişinin
özellikleri kadar bebeğin mizaç ve genleri gibi faktörler de oldukça etkilidir (Kostiuk
2011). Duygu düzenleme stratejilerinin tamamının etkin ve doğru bir biçimde
kullanılması, kişinin doğum anından itibaren sosyal yaşamında önemli olarak gördüğü
kişilerin duygulara yönelik değerlendirmelerinde de büyük önem arz etmektedir (Gross,
1999). Duygu düzenlemedeki bu gelişim ergenlik döneminde de artarak devam eder ve
45
ergenin geçmiş ve gelecekteki yaşam olaylarına bakışını, değerlendirmesini etkileyerek
daha karışık planların oluşmasına katkı sunar (Kostiuk 2011).
Ergenlik döneminde artan ve derinleşen sosyal ilişkiler, bu dönemdeki bireylerin
daha farklı duygu düzenleme becerileri geliştirmelerine olanak sağlamaktadır. Ergenlik
dönemi ile başlayan soyut düşünme becerisi sayesinde ergende yeniden değerlendirme,
empati ve hedef belirleme gibi yeni duygu düzenleme becerileri gelişebilmektedir
(Kostiuk, 2011; Szwedo, 2012).
Ergenler sosyal ilişki tarzlarını, duygusal becerilerini ve kendi seçtikleri
duyguyu düzenleme stratejileri ile aslında benlik algılarını oluştururlar (Thompson ve
Goodman, 2010). Duygu düzenlemeye ilişkin ergenlerle yapılan çalışmalar onların
duygu düzenleme becerileri ile sosyal anlamda uyum ve iletişim becerileri, öznel iyi
olma halleri, içsel ve dışsallaştırma sorunları ile ilişkinin kuvvetli olduğunu
göstermektedir (Swedo, 2012).
2.3.4. Duygu Düzenleme Stratejileri
2.3.4.1. Gross ve Duygu Düzenleme Süreci
Gross (2002)’un duygu düzenleme modelinin temelinde üretme süreci yer
almaktadır. Bir duygu önce içsel ve dışsal uyaranlarla bir takım değerlendirmelerden
geçtikten sonra deneyimlenir. Bu uyarıcılar birçok bakımdan değerlendirilirken,
psikolojik ve davranışsal anlamda tepkiler ortaya çıkar. Bu tepkiler ortaya çıkınca da
farklı şekillerde düzenlenirler. Duygusal tepkilerin nasıl ifade edildiğini belirleyen ve
şekillendiren de bu düzenlemedir.
Gross (2002)’un süreç modelinde duygu düzenleme stratejilerini ikiye
ayırmıştır:
Ön süreç odaklı duygu düzenleme stratejisi: Bu strateji duygusal anlamda
bir sonuç doğuracak davranışlar karşısında, duygusal tepki eğilimi
oluşmadan önce kullanılır. Bu süreç duygusal anlamda iç ve dış kaynaklı
durumları düzenlemeyi kapsar. Mesela birey bazı duygularını uyaran bir
ortamda bulunabilir ya da belirli bir olaydaki hisse karşı zihinsel anlamda
46
yeni bir ortam oluşturabilir. Yani duygularla ilişkili olan her hangi bir
uyaran karşısında değerlendirme aşamasında düzenleme yapılarak tepkiden
önce değişiklik yapılabilir (Gross ve Munoz, 1995).
Tepki odaklı duygu düzenleme stratejisi: Bu süreç, duygusal tepki
sürecinden ve duyguların ortaya çıkışından sonra kullanılmaktadır. Burada
duygular henüz aktiftir ve kişisel tepki eğilimi düzenlenmektedir. Mesela
korku gibi bir duygu anında, olumsuz olmasına rağmen gülmek gibi
olumsuz duygulanmalarda gerçek olmayan bir tepkinin arkasına gizlenip
gerçek duygunun yansıtılmamasıdır (Gross ve Munoz, 1995). Yaşanan
negatif duyguların psikolojik ve sosyal anlamda olumsuz etkilerini azaltmak
için, çeşitli gevşeme egzersizlerini kullanmak, alkol, sigara vb. gibi madde
kullanımına yönelmek hatta aşırı yemek yeme eğilimine girmek tepki
değiştirme teknikleri olarak değerlendirilebilmektedir (Gross, 1999).
Bu iki sürece örnek olarak bir bireyin çalıştığı iş yerinde istemediği bir kişi varsa
ve huzursuz eden bu durumu çözmek adına önce muhtemel yolları düşünür. Daha sonra
muhtemel çözümlerin içinden birine dikkatini odaklar ve odaklandığı çözüme ilişkin
düşünceler geliştirir. Bu değişim geçiren düşüncelere göre davranış gösterdiğinde de
muhtemel çözüme ulaşmış olabilir ve huzursuzluk ortadan kalkabilir. Bu süreçte
öncelikle ön süreç odaklı stratejiler işlemiş olmaktadır. Gösterilen tepkiden sonra
beklenen sonuçlar gerçekleşmezse yeniden değerlendirilerek yeni tepkiler verilerek
tepki değişikliği stratejisi işlemiş olmaktadır (Özdoğan, 2017).
Yapılan araştırmalar ön süreç odaklı stratejilerin, tepki odaklı olanlara göre daha
uyumlu ve işlevsel stratejiler olduğunu göstermektedir (Gross & Thompson, 2006).
47
ġekil 1. Duygu Düzenleme Süreç Modeli
Kaynak: Gross, 1998
Şekil 1.’de görüldüğü gibi Gross bu temel iki stratejinin temelinde yer alan beş
duygu düzenleme stratejisini de açıklamıştır. Bunlar: “Durum seçme, durum değiştirme,
dikkatte yayılma, bilişsel değişim ve tepki düzenlemedir”. Durum seçme, değiştirme,
dikkatte yayılma, bilişsel yeniden yapılandırma ön süreç odaklı stratejilerde yer alırken;
davranış düzenleme, tepki odaklı stratejiler grubunda yer almaktadır (Gross ve
Thompson, 2006).
Durum seçme; kişinin beklendik ya da beklenmeyen bir durumda ortaya çıkacak
duygusal sonuca göre bir durum seçmesini ya da durumdan kaçmasını anlatan bir
süreçtir. Zor geçmiş bir işin sonrasında eğlenceli bir film izlemekten ya da takıntılı bir
mesai arkadaşından kaçınmak durum seçmeye örnek olarak verilebilir.
Durum seçme stratejisini doğru bir şekilde kullanmanın önünde bir takım
engeller olduğu araştırmacılar tarafından şöyle belirtilmiştir; bazı anıların duyguları
hatırlarken ya da henüz yaşanmamış duyguları tahmin ederken ki bazı çarpıtmalar bu
stratejinin etkili kullanılmasını zorlaştırmaktadır. Bir diğer engel ise, kişilerin duygu
düzenlemede o an gördüğü yararı tercih edip uzun süredeki zararını görmezden gelerek
davranmasıdır. Örneğin, çekingen bir öğrencinin derse katılmaması kısa zamanda ona
kendisini iyi hissettirirken uzun zamanda derslerinde düşüşe ve başarısızlığa sebep
olabilmektedir (Goss ve Thompson, 2006).
Durum değiştirme; Kişinin bir olayı ya da durumu istediği bir duygusal etkiye ya
da ihtiyacına yönelik olarak değiştirmesi ya da yeniden şekillendirmesidir. Bu süreçte
önemli olan yapılan değişimin içsel olarak değil dışsal veya çevresel değişikliklerle
48
yapılmasıdır. Durum seçme sürecinden farklı olarak durum değiştirme daha farklı ve
yeni bir durum aramak için bir çaba göstermektir (Gross ve Thompson, 2006).
Bu iki strateji de kişinin bir durumu yeniden yapılandırmasında etkili
olmaktadır. Fakat fiziki çevreyi değiştirmeden ya da yeniden yapılandırmadan da
duygular düzenlenebilir (Daşçı, 2015).
Dikkatte yayılma; Kişinin yaşadığı bir olayda duygusal anlamda nasıl etki
göstermesini istiyorsa o olayda en çok istediği taraflarına bakmasını, yani kendini
istediği şekilde yönlendirmesini içerir. Bir bakıma durum seçme stratejisinin daha
içselleştirilmiş hali olarak düşünülebilir. Bu strateji dikkati dağıtma ve yoğunlaşma
olarak iki farklı şekilde kullanılır. Dikkati bir olayda ya da durumda çeşitli bakış
açılarına göre farklı yönlerine odaklanma ya da hiç alakası olmayan başka bir yöne
çevirime dikkati dağıtma iken, dikkati durumun duygu boyutunda derinleştirme ise
yoğunlaştırmadır. Dikkati sürekli olarak olayın duygusal yönüne ve sonuçlarına
odaklamak ise zihinsel geviş getirme yani ruminasyon olarak tanımlanır (Gross, 2006).
Bilişsel değişim; kişinin bir olaya ya da duruma ilişkin yeni bir değerlendirme
ile duygusal önemini yeniden şekillendirmek için düşüncelerini yeniden
yapılandırmasını ya da değiştirmesini içermektedir. Bu durumda kişi olayı ya da
durumu yönetme becerisinde etkindir (Gross, 2006).
Tepki düzenleme; bu strateji duygu düzenlerken duygu üretme kademesinin son
basamağında rol oynar. Bu basamak insanın kendisini psikolojik olarak, tepkisel olarak
ve deneyimsel açıdan yeniden düzenlemesini kapsamaktadır (Daşçı, 2015). Yaşanan
negatif duyguların psikolojik ve sosyal anlamda olumsuz etkilerini azaltmak için, çeşitli
gevşeme egzersizlerini kullanmak, alkol, sigara vb. gibi madde kullanımına yönelmek
hatta aşırı yemek yeme eğilimine girmek tepki değiştirme teknikleri olarak
değerlendirilebilmektedir (Gross, 1999).
2.3.4.2. Gratz ve Roemer'e Göre Duygu Düzenleme Süreci
Gratz ve Roemer (2004), duygu düzenleme anlamında, hissedilen duygunun
farkına varmanın ve duyguları anlayabilmenin süreçte önemli olduğunu
söylemektedirler ve duygu düzenlemeyi belirli adımlarla açıklamaktadırlar. Bu
49
aşamalar, uyumsal işlevlik açısından önemli olduğu için birinin ya da bir kaçının
yapılamıyor olması duygu düzenlemede güçlüklere neden olmaktadır (Gratz ve Roemer,
2004):
Duyguların fark edilmesi ve anlaşılması,
Duyguların kabulü,
İstenmeyen duygu durumları ile karşı karşıya kalındığında dürtüsel
davranışları kontrol edebilme ve istendik yönde davranış sergileme,
Duygu düzenleme stratejilerini etkili bir biçimde kullanmak.
2.3.4.3. Koole ve Duygu Düzenleme Süreci
Bu model, duygu düzenleme sürecini insanların genellikle hissettikleri
duyguların yanında kendilerine özgü daha derinde yaşamış oldukları duyguların da
düzenlenmesini kapsayan geniş bir bakış açısıyla ele almıştır. Bu süreçte birey duygusal
tepkiyi yeniden şekillendirmek adına dikkatini davranışsal ve bilişsel tepkilere de
odaklayarak aktif bir çaba göstermektedir. Ayrıca bireylerin verdiği ilk duygusal
tepilerin duygusal anlamda hassas noktalarını gösterdiğini; ikinci duygusal tepkilerinin
de duygu düzenlemelerini gösterdiğini ifade etmektedir.
Bu yaklaşım bireylerin duyguları düzenlemede sıkıntı yaşadığı zaman, ondan
uzaklaşmaya çalıştıkları halde istenmeyen duygulara maruz kalmaya devam etmeleri ve
bu düzensizliğin sürekliliği durumunda ciddi anlamda psikopatolojik problemlerin
oluşabileceğini söylemektedir (Koole, 2009).
Koole ve Rothermund (2011), duygu düzenleme sürecinde kişilerin vermiş
oldukları ilk duygusal tepkilerin denge unsuru olarak işlevsel olduğunu belirtmişlerdir.
Duygu düzenlemeyi asıl işlevsel kılan şey ise duygusal tepki öncesinde asıl hissedilen
diğer duyguların hassa bir şekilde fark edilmesi ile olduğunu açıklamışlardır. Ayrıca
Koole (2009), duygu düzenleme sürecinde öz düzenlemenin de etkili olduğunu
belirtmiştir.
50
2.3.5. Olumlu Duyguları Düzenleme Yöntemleri
Duygu düzenleme sürecinde genel olarak psikoloji ile ilgilenen bireyler,
insanların duygu düzenleme isteklerinin haz duymayı artırma ve acıdan kaçma amaçlı
uğraşlar olduğunu belirtmektedirler. Bu anlamda kişi duygu düzenleme sürecinde genel
amaç olarak hazza ulaşmak adına motive olur. Psikolojik açıdan bu sürecin işlevselliği
temelinde, dikkat, bilişler, duygular ve fiziki etkileri bilme ve fark etme gibi durumlar
yer aldığı gibi, en önemli işlevlerinden birisi de amaca yönelik eylemleri destekleyici
bir şekilde haz almaya yönelik ihtiyacı karşılamaktır (Koole, 2009).
Yapılan araştırmalarda insan ruh sağlığı bakımından olumlu hislerin hem fiziksel
hem ruhsal açıdan iyilik hali için çok önemli olduğunu göstermektedir. Olumlu
duygular bu yönde hastalıkla baş etmede ya da yoğun depresif durumlarla
ilişkilendirilmiştir. Ayrıca evlilik ya da çocuk ile anne-baba arasındaki ilişkide pozitif
duyguların daha yoğun olması, daha sonraki süreçlerde yıpranmayı azaltma ile
ilişkilendirilmiştir (Kratz ve ark., 2009). Larsen ve Prizmic, (2008), duygusal anlamda
iyi olmay,ı haz almayı sağlayan şeyleri yapma ve olumsuz duyguları da düzene koyma
ya da minimum seviyeye indirme olarak açıklamıştır. Kişilerin mutlu olması gün içinde
yaşadığı olumlu durumlar ile ilişkili olarak hissettiği pozitif duygular sayesinde artabilir
(Diener, 2009).Olumlu duygu düzenleme süreci olarak Larsen ve Prizmic (2004)
hayatta olumlu olanlara odaklanmak ve minnettar olmak, iyilik yapmak ve pozitif
duyguları yansıtma olarak sınıflandırmıştır.
Olumluya Odaklanma ve Minnettar Olma: Teknik anlamda zihinsel
geviş getirmenin tersi bağlamında yaşanılan olaylar hakkında kişinin
minnettarlık hissetmesi ve olumlu olarak kendi gücüne olan inancını
sağlamasını içerir (Larsen ve Prizmic, 2004). Bir araştırmada ortaokul
seviyesindeki ergenlerin minnettar olmasının sosyal destek ve olumlu
davranışlar, öznel iyi oluş ile ilişkisine bakılmış ve minnettarlığın bu
değişkenlerle pozitif yönde anlamlı bir ilişkide olduğu sonucu elde
edilmiştir (Froh, Yurkewicz ve Kashdan, 2009).
Ġyilik Yapmak: Kişi başkalarına iyilik yaparak olumlu hisler besleyebilir.
Yardım etmek sonuçta yaşanan pozitif duygular sayesinde tekrar
51
hatırlandığında hoşnutluğun tekrar etmesi sayesinde olumlu duyguların
düzenlenmesinde yardımcı işlev görmektedir (Larsen ve Prizmic, 2004).
Olumlu Duyguların Ġfade Edilmesi: Mizah ya da gülmek olarak da
açıklanan pozitif duygu ifade etme, sosyal anlamda iletişim kanallarını açan
ve olumlu bir işlevsel mekanizma olarak ifade edilmektedir (Larsen ve
Prizmic, 2004). Mizahın olumlu anlamda değerlendirilmesi bireyin
doğasında var olan ve uyumlu bir savunma yöntemi olarak da ele alınır
(Aldwin ve Yancura, 2004). Yapılan araştırmalarda kahkaha atan ya da
gülen kişilerin daha pozitif bir yaşam hedeflerine odaklandıklarını
göstermektedir ve stresle baş etmede de daha güçlü olduklarını göstermiştir
(Larsen ve Prizmic, 2004).
Psikoloji alanında psikiyatrik bazı problemlerin ve davranışların oluşmasında
duygu düzenleme süreci rol oynamaktadır. Duygu düzenleyememenin bazı psikolojik
sıkıntılara neden olduğu ya da psikolojik sıkıntıların oluşmasında etkisinin olduğunu
söyleyen teoriler ve bunlara yönelik araştırmalar gün geçtikçe artmaktadır (Kring ve
Sloan, 2010). Duygu düzenleme becerisinde problem olan kişiler ön yargılı bazı kararlar
vererek pratik değerlendirmede bulunmakta, kişilerin uyumlu yöntemler
kullanmamasına ve doğru değerlendirmede bulunmasına engel olduğu için bir takım
psikolojik rahatsızlığa neden olabilmektedir (Joormann, Yoon ve Siemer, 2010).
Yapılan araştırmalar duygu düzenlemenin saldırganlık ile ilişkisinde çocuk ve
ergenlerde saldırgan tutum sergileyenlerin, saldırgan olmayan kişilere göre daha az
duygu düzenleme becerisini kullandığını göstermektedir (Silk, Steinberg ve Morris,
2003). Saldırgan çocuk ve yetişkin duygularının daha çok başkaları tarafından
düzenlenmesini beklemektedir. Bireyin yaşadığı negatif duyguları düzenliyor olması,
tehdit edici bir durum olduğunda saldırganlığın azalmasına yani bir bakıma saldırgan
kişilikte bireylerin de azalmasına yol açabilecektir. Kişinin o an hissettiği duygunun
farkında olması, olumsuz duygularının varlığını bilmesi ve kabullenmesi bunun için
düzenleme stratejileri geliştirmesi, sosyal anlamda uyum sağlamasını da
kolaylaştırabilecektir (Salovey ve ark., 1995).
52
BÖLÜM 3. YÖNTEM
Bu bölümde, araştırmanın amacı kapsamında kullanılan araştırma modeli,
araştırmanın evren ve örneklemi, verilerin toplanması ve verilerin analizine ilişkinler
bilgiler yer almaktadır.
3.1. AraĢtırma Modeli
Araştırma modeli, ilişkisel taramadır. İlişkisel tarama modeli iki veya daha çok
sayıdaki değişken arasında birlikte değişim varlığını veya derecesini belirlemeyi
amaçlayan araştırma modelleridir (Karasar, 1999).
3.2. Evren ve Örneklem
Araştırmanın evrenini İstanbul ili içerisindeki Hasan Şadoğlu
Ortaokulu,Muhsine Zeynep Ortaokulu ve İmdat Vakfı Dumlupınar Ortaokulu; Ataşehir
Nuri Cıngıllıoğlu Mesleki Ve Teknik Anadolu Lisesine, Hasan Şadoğlu Mesleki ve
Anadolu Liselerinde, 10-18 yaş arası ortaokul ve liseye devam eden ergenlerden ve
Darüşşafaka Eğitim Kurumlarında kalan ergenlerden oluşturulmuştur. Çalışma 10-18
yaş aralığında 210 gönüllü ergenler ile gerçekleştirilmiştir. İstanbul Anadolu Yakasında
farklı okullardan ve Avrupa Yakası Darüşşafaka Eğitim kurumundan kartopu
yöntemiyle seçilmiştir. Katılımcılar, çalışmanın amacı ve prosedürleri hakkında
bilgilendirilmiştir.
3.3. Veriler ve Toplanması
Uygulama öncesinde katılımcılar araştırmanın amacı ve prosedürü hakkında
bilgilendirilmiş; gönüllü olan katılımcılar ölçekleri tek başlarına cevaplamışlardır.
Ölçeklerin doldurulma süresi yaklaşık 15-20 dakikadır. Kullanılacak ölçekler;
Demografik Bilgi Formu: Araştırmacı tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu
katılımcılar hakkında sosyo-demografik bilgiler elde etmek için literatür doğrultusunda
hazırlanmıştır.Ailesinin yanında yaşayan,boşanmış anne veya babasıyla yaşayan ve
Darüşşafakada yaşayan ergenlere yönelik bazı farklılıklarla birlikte üç farklı form
oluşturulmuştur.
53
Ailesinin yanında yaşayan ve boşanmış anne veya babasıyla yaşayan ergenlere
yönelik formda aynı sorular yer almaktadır.Fakat Darüşşafakada kalan ergenlerin
yaşadığı yere ve içinde bulundukları duruma yönelik bilgi elde etmek için yurtta kalma
süresi, ana babalarını görme sıklıkları gibi farklı soruları bulunduran kısa bilgi formu
hazırlanmıştır. Darüşşafakada yaşayan ergenler için; ''Ne sıklıkla anne veya babanızı
görüyorsunuz?'' ve ''Ne kadar zamandır kurumda yaşamaktasınız?'' soruları eklenmiştir.
Bu formlarda ortak olan bağımsız değişkenler cinsiyet, yaş, sınıf, ana baba
eğitim düzeyi, gibi değişkenlerdir.
Ebeveyn ve ArkadaĢlara Bağlanma Envanteri- Kısa Formu-(EABE):
“Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri- Kısa Formu 1992 yılında Raja ve ark.
tarafından geliştirilmiştir. Bu çalışmada anne ve babaya bağlanma formu kullanılacaktır.
Envanter 12 maddeden oluşmaktadır , anne - baba formu olmak üzere iki bölümden
oluşmaktadır ve 7 basamaklı derecelenmektedir. EABE’nin, Türkçe’ye uyarlaması
Günaydın ve ark. (2005) tarafından gerçekleştirilmiştir. Uyarlama sonucunda anne
formuna ilişkin cronbach alfa değeri .88, baba formu için cronbach alfa .90 olarak
saptanmıştır. Puanın yüksek çıkması güvenli bağlanmaya işaret” etmektedir.
Çocuk ve Genç Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (ÇGPSÖ-12): Çocuk ve Genç
Psikolojik Sağlamlık Ölçeği çocuk ve ergenlerin psikolojik sağlamlığı hakkında bilgi
toplanmasına olanak sağlayan bir ölçme aracıdır. Orijinal formu 28 maddeden oluşan,
üç alt ölçek ve sekiz alt boyutu olan ölçek, 11 farklı ülkeden toplanan veriler
çerçevesinde geliştirilmiştir. Ölçme aracı sosyo-ekolojik bakış açısıyla, nicel ve nitel
yöntemler kullanılarak Liebenberg, Ungar ve Vijver (2012) tarafından geliştirilmiştir.
Ölçeğin kısa form çalışması Liebenberg, Ungar ve LeBlanc (2013) tarafından yapılmış
ve iki farklı çalışma sonucunda 12 maddelik bir yapı elde edilmiştir. Ölçeğin faktör yük
değerleri .39 ile .88 arasında değişmektedir.
Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı .84 bulunmuştur. Beşli Likert yapıda olan
ölçme aracı “Beni tamamen tanımlıyor (5)” ile “Hiç tanımlamıyor (1)” arasında
derecelendirilmektedir. Ölçekten alınan yüksek puanlar yüksek psikolojik sağlamlık
düzeyini belirtmektedir. 12 maddeden oluşan kısa form ölçeğinin Türkçe uyarlaması
Arslan (2015) tarafından yapılarak istatistiksel analizleri yapılmıştır. Yapılan analizler
54
çerçevesinde KMO değerinin .92 ve Barlett testi sonucu, (χ2= 1533,522, sd=66,
p>.000)olduğu bulunmuştur. Bu doğrultuda verilerin çok değişkenli normal dağılımdan
geldiği ve maddeler arasında kısmi korelasyonların ve korelasyon matrisinin faktör
analizi için uygun olduğu kabul edilmiştir. Ölçeğin yapı geçerliğini ve faktör yapısını
incelemek amacıyla açımlayıcı faktör analizi uygulanmıştır. Çocuk ve Genç Psikolojik
Sağlamlık Ölçeği’nin Türkçe uyarlamasındaki on iki maddenin faktör yükleri .54 ile .81
arasında sıralanmaktadır. Güvenirlik çalışması kapsamında ölçeğin tamamı için
Cronbach alfa güvenirlik katsayısı .91 olarak bulunmuştur. Ayrıca ölçeğin madde-
toplam korelasyon değerleri .45 ile .79 arasında sıralanmaktadır. Elde edilen değerler,
ölçeğin çocuk ve ergenlerde psikolojik sağlamlığı ölçmek için güvenilir bir ölçme aracı
olarak kullanılabileceğini göstermektedir (Arslan, 2015).
Ergenler Ġçin Duygu Düzenleme Ölçeği (EĠDDÖ): “Ergenler İçin Duygu
Düzenleme Ölçeği (EİDDÖ), Phillips ve Power (2007) tarafından ergenlerin duygu
düzenlemelerini belirlemek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek, ergenlerin duygu
düzenlemelerini içsel işlevsel duygu düzenleme, içsel işlevsel olmayan duygu
düzenleme, dışsal işlevsel duygu düzenleme ve dışsal işlevsel olmayan duygu
düzenleme şeklinde sınıflara ayırarak değerlendiren bir kendini değerlendirme aracıdır.
Ölçeğin faktör yapısını belirlemek amacıyla yapılan açımlayıcı faktör analizi
sonucunda, faktör yükü .57 ile .83 arasında değişen 19 maddeden oluşan, toplam
varyansın yaklaşık % 56’sını açıklayan dört boyutlu bir yapının (içsel işlevsel duygu
düzenleme, dışsal işlevsel olmayan duygu düzenleme, içsel işlevsel olmayan duygu
düzenleme ve dışsal işlevsel duygu düzenleme) ortaya çıktığı bulunmuştur. Analizlere
göre, 1. 2. ve 3. faktöre beşer maddenin dağıldığı, 3 maddenin ise 4. faktöre dağıldığı
görülmüştür.
Ölçeğin dört boyutlu olduğu varsayılarak yapılan doğrulayıcı faktör analizi
sonucunda, kavramsal olarak ilişkili değişkenler arasındaki korelasyonlar kabul
edilebilir bir faktör modeli olduğunu göstermiştir. Bağımsız ki-kare değeri (χ2 =
1259.34, sd= 171, p< .001) değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olduğunu
göstermiştir. Modeldeki faktörler ve ölçülen değişkenler arasındaki tüm yol (path)
katsayıları anlamlı” bulunmuştur (p< .05). Karşılaştırmalı uyum indeksi (.905)
değerinin, önerilen değerden (.90) büyük olması kabul edilebilir bir model uyumu
55
olduğunu göstermiştir. Elde edilen Cronbach alpha değerleri sırasıyla .72, .76, .76 ve
.66’dır (Phillips ve Power, 2007). Ölçek, “Hiçbir zaman (1), Nadiren (2), Bazen (3),
Çoğu zaman (4) ve Her zaman (5)” şeklinde likert tipi beşli derecelendirmeye sahiptir.
Ölçeğin her bir alt boyutunda yer alan maddelere verilen yanıtların toplanmasıyla dört
ayrı puan elde edilmektedir. Buna göre en yüksek puan elde edilen alt boyut, ergenin en
sık başvurduğu duygu düzenleme yöntemi olmaktadır.
3.4. Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması
Araştırmada elde edilen veriler SPSS Programı ile değerlendirilerek analizler
yapılmıştır. İstatistiksel değerlendirmelerde yüzde, ortalama, değişkenlerin özelliğine
göre kategorik veriler için ki-kare testi, ölçümsel veriler için t-testi/Mann Whitney-U
testi, One-Way ANOVA/Kruskall Wallis testleri kullanılıp, bu testlerde gruplar
arasındaki farklılıkların belirlenmesinde Tukey's HSD testi/Mann Whitney U testi
yapılmıştır. Normal dağılıma uyma durumunda Pearson, uymama durumunda Spearman
korelasyon analizi kullanılmıştır. Ortalamalar (Ort.) standart sapma (SS) ile birlikte
verilip (Ort.±SS), p<0.05 istatistiksel anlamlılık olarak değerlendirilmiştir.
56
BÖLÜM 4. BULGULAR VE YORUMLAR
Bu bölümde, araştırmanın amacı kapsamında elde edilen bulgular ve yorumlara
ilişkin bilgiler yer almaktadır.
4.1. Katılımcıların Demografik Bilgilerine Ait Bulgular
Katılımcıların cinsiyete göre dağılımına ait bulgular Tablo 4.’te verilmiştir.
Tablo 4. Katılımcıların Cinsiyete Göre Dağılımı
Darüşşafaka’da
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
Boşanmış Anne
ya da Babasıyla
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
Ailesinin
Yanında
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
N % N % n %
Cinsiyet Kız 33 47,1% 36 51,4% 28 40,0%
Erkek 37 52,9% 34 48,6% 42 60,0%
Tablo 4.’te katılımcıların cinsiyete göre dağılım incelendiğinde; Darüşşafaka’da
yaşayanların %47,1’i kız, %52,9’u erkek, boşanmış anne ya da babasının yanında
yaşayanların %51,4’ü kız, %48,6’sı erkektir. Ailesinin yanında yaşayanların %40’ı kız,
%60’ı erkektir.
Şekil 2.’de katılımcıların cinsiyete göre dağılımı sütun grafik olarak da
verilmiştir.
ġekil 2. Katılımcıların Cinsiyete Göre Dağılımı
57
Katılımcıların yaşa göre dağılımına ait bulgular Tablo 5.’te verilmiştir.
Tablo 5. Katılımcıların Yaşa Göre Dağılımı
Darüşşafaka’da
Yaşayan
Ergenlere Yönelik
Boşanmış Anne
Ya Da Babasıyla
Yaşayan
Ergenlere Yönelik
Ailesinin Yanında
Yaşayan
Ergenlere Yönelik
n % n % N %
Yaş
10 0 0,0% 1 1,4% 1 1,4%
11 7 10,0% 10 14,3% 5 7,1%
12 10 14,3% 10 14,3% 12 17,1%
13 19 27,1% 4 5,7% 16 22,9%
14 4 5,7% 16 22,9% 15 21,4%
15 17 24,3% 19 27,1% 15 21,4%
16 13 18,6% 5 7,1% 4 5,7%
17 0 0,0% 5 7,1% 2 2,9%
Tablo 5.’te katılımcıların yaşa göre dağılım incelendiğinde; Darüşşafaka’da
yaşayanlarda 11 yaşında olanların oranı %10, 12 yaşında olanların oranı %14,3, 13
yaşında olanların oranı %27,1, 14 yaşında olanların oranı %5,7, 15 yaşında olanların
oranı %24,3, 16 yaşında olanların oranı %18,6 olup 17 yaşında olanların oranı %0’dır.
Boşanmış anne ya da babasıyla yaşayanlarda 10 yaşında olanların oranı %1,4, 11
yaşında olanların oranı %14,3, 12 yaşında olanların oranı %14,3, 13 yaşında olanların
oranı %5,7, 14 yaşında olanların oranı%22,9, 15 yaşında olanların oranı %27,1, 16
yaşında olanların oranı %7,1 olup 17 yaşında olanların oranı %7,1’dir.
Ailesinin yanında yaşayanlarda 10 yaşında olanların oranı %1,4, 11 yaşında
olanların oranı %7,1, 12 yaşında olanların oranı %17,1, 13 yaşında olanların oranı
%22,9, 14 yaşında olanların oranı %21,4, 15 yaşında olanların oranı %21,4, 16 yaşında
olanların oranı %5,7 olup 17 yaşında olanların oranı %2,9’dur. Şekil 3.’te katılımcıların
cinsiyete göre dağılımı sütun grafik olarak da verilmiştir.
58
ġekil 3. Katılımcıların Yaşa Göre Dağılımı
Katılımcıların sınıf düzeylerine göre dağılımına ait bulgular Tablo 6.’da
verilmiştir.
Tablo 6. Katılımcıların Sınıf Düzeylerine Göre Dağılımı
Darüşşafaka’da
Yaşayan
Ergenlere Yönelik
Boşanmış Anne
Ya da Babasıyla
Yaşayan
Ergenlere Yönelik
Ailesinin Yanında
Yaşayan
Ergenlere Yönelik
n % n % n %
Sınıf Düzeyi
6 16 22,9% 15 21,4% 10 14,3%
7 20 28,6% 11 15,7% 21 30,0%
8 0 0,0% 10 14,3% 15 21,4%
9 18 25,7% 20 28,6% 15 21,4%
10 16 22,9% 6 8,6% 7 10,0%
11 0 0,0% 8 11,4% 2 2,9%
Tablo 6.’da katılımcıların sınıf düzeylerine göre dağılımı incelendiğinde;
Darüşşafaka’da kalanlarda 6. Sınıfların oranı %22,9, 7. Sınıfların oranı %28,6, 8.
Sınıfların oranı %0 olup, 9. Sınıfların oranı %25,7, 10. Sınıfların oranı %22,9, 11.
Sınıfların oranı ise %0’dır. Boşanmış anne ya da babasıyla kalanlarda 6. Sınıfların oranı
59
%21,4, 7. Sınıfların oranı %15,7, 8. Sınıfların oranı %14,3 olup, 9. Sınıfların oranı
%28,6, 10. Sınıfların oranı %8,9, 11. Sınıfların oranı ise %11,4’tür. Ailesinin yanında
yaşayanlarda 6. Sınıfların oranı %14,3, 7. Sınıfların oranı %30, 8. Sınıfların oranı
%21,4 olup, 9. Sınıfların oranı %21,4, 10. Sınıfların oranı %10, 11. Sınıfların oranı ise
%2,9’dur. Şekil 4.’te katılımcıların sınıf düzeylerine göre dağılımı sütun grafik olarak
da verilmiştir.
ġekil 4. Katılımcıların Sınıf Düzeylerine Göre Dağılımı
Katılımcıların anne eğitim durumlarına göre dağılımına ait bulgular Tablo 7.’de
verilmiştir.
Tablo 7. Katılımcıların Anne Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı
Darüşşafaka’da
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
Boşanmış Anne
Ya Da
Babasıyla
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
Ailesinin
Yanında
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
n % n % n %
Anne
Eğitim
Okuryazar
Değil 0 0,0% 1 1,4% 2 2,9%
İlkokul Mezunu 16 22,9% 10 14,3% 12 17,1%
Ortaokul
Mezunu 16 22,9% 10 14,3% 14 20,0%
60
Lise Mezunu 23 32,9% 30 42,9% 24 34,3%
Üniversite
Mezunu 15 21,4% 19 27,1% 18 25,7%
Tablo 7.’de katılımcıların anne eğitim durumlarına göre dağılımı incelendiğinde;
Darüşşafaka’da kalanlarda; annesi ilkokul mezunu olanların oranı %22,9, ortaokul
mezunu olanların oranı %22,9, lise mezunu olanların oranı %32,9 olup, üniversite
mezunu olanların oranı %21,4’tür. Boşanmış anne ya da babasıyla kalanlarda annesi
okur yazar olmayanların oranı %1,4, ilkokul mezunu olanların oranı %14,3 ortaokul
mezunu olanların oranı %14,3, lise mezunu olanların oranı %42,9 olup, üniversite
mezunu olanların oranı %27,1’dir. Ailesiyle birlikte kalanlarda annesi okur yazar
olmayanların oranı %2,9, annesi ilkokul mezunu olanların oranı %17,1, ortaokul
mezunu olanların oranı %20, lise mezunu olanların oranı %34,3 olup, üniversite
mezunu olanların oranı %25,7’dir. Şekil 5.’te katılımcıların anne eğitim durumlarına
göre dağılımı sütun grafik olarak da verilmiştir.
ġekil 5. Katılımcıların Anne Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı
61
Katılımcıların baba eğitim durumlarına göre dağılımına ait bulgular Tablo 8.’de
verilmiştir.
Tablo 8. Katılımcıların Baba Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı
Tablo 8.’de katılımcıların baba eğitim durumlarına göre dağılımı incelendiğinde;
Darüşşafaka’da kalanlarda; babası ilkokul mezunu olanların oranı %14,3, ortaokul
mezunu olanların oranı %25,7, lise mezunu olanların oranı %28,6 olup, üniversite
mezunu olanların oranı %31,4’tür. Boşanmış anne ya da babasıyla kalanlarda babası
ilkokul mezunu olanların oranı %11,4, ortaokul mezunu olanların oranı %28,6, lise
mezunu olanların oranı %37,1 olup, üniversite mezunu olanların oranı %22,9’dur.
Ailesiyle birlikte kalanlarda babası ilkokul mezunu olanların oranı %12,9, ortaokul
mezunu olanların oranı %24,3, lise mezunu olanların oranı %41,4 olup, üniversite
mezunu olanların oranı %21,4’tür. Şekil 6.’da katılımcıların baba eğitim durumlarına
göre dağılımı sütun grafik olarak da verilmiştir
Darüşşafaka’da
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
Boşanmış Anne
Ya da Babasıyla
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
Ailesinin Yanında
Yaşayan
Ergenlere
Yönelik
n % n % n %
Baba
Eğitim
İlkokul Mezunu 10 14,3% 8 11,4% 9 12,9%
Ortaokul
Mezunu 18 25,7% 20 28,6% 17 24,3%
Lise Mezunu 20 28,6% 26 37,1% 29 41,4%
Üniversite
Mezunu 22 31,4% 16 22,9% 15 21,4%
62
.
ġekil 6. Katılımcıların Baba Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı
4.2. Katılımcıların Bağlanma Düzeylerine Ait Bulgular
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin anne bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre
değişimine ait bulgular Tablo 9.’da verilmiştir.
Tablo 9. Ailesiyle Birlikte Yaşayan Ergenlerin Anne Bağlanma Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
Anne Toplam Bağlanma Kız 28 67,0 11,7
-0,288 0,775 Erkek 42 67,7 9,4
Anne Güven Kız 28 24,6 3,2
0,372 0,711 Erkek 42 24,3 4,0
Anne İletişim Kız 28 20,6 5,5
-0,300 0,765 Erkek 42 20,9 3,8
Anne Yabancılaşma Kız 28 10,3 4,6
0,698 0,487 Erkek 42 9,5 4,0
(p>0,05)
Tablo 9.’da ailesiyle birlikte yaşayan bireylerde anne bağlanma ölçeği değişimi
incelendiğinde; anne bağlanma toplamı ve alt boyutları cinsiyete göre anlamlı düzeyde
farklılık göstermemektedir (p>0,05). Diğer bir ifade ile ailesiyle birlikte yaşayan kız ve
63
erkeklerin anne bağlanma toplam düzeyi ile alt boyut düzeyleri aynı seviyededir
denilebilir.
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin baba bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre
değişimine ait bulgular Tablo 10.’da verilmiştir.
Tablo 10. Ailesiyle Birlikte Yaşayan Ergenlerin Baba Bağlanma Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
Baba Toplam Bağlanma Kız 28 49,8 6,8
2,028 0,047* Erkek 42 46,0 7,9
Baba Güven Kız 28 19,4 3,8
2,262 0,027* Erkek 42 16,9 4,7
Baba İletişim Kız 28 19,3 5,5
0,065 0,948 Erkek 42 19,2 5,0
Baba Yabancılaşma Kız 28 11,1 5,7
0,939 0,351 Erkek 42 10,0 4,8
*p<0,05
Tablo 10.’da ailesiyle birlikte yaşayan bireylerde baba bağlanma ölçeği değişimi
incelendiğinde; baba toplam bağlanma düzeyi ile baba güven alt boyutu cinsiyete göre
anlamlı düzeyde farklılık gösterirken (p<0,05), diğer alt boyutlar cinsiyete göre anlamlı
farklılık göstermemektedir. Kızların baba toplam bağlanma düzeyi ile güven düzeyi
erkeklerden anlamlı derecede daha yüksektir.
Darüşşafaka’da kalan ergenlerin anne bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre
değişimi Tablo 11.’de verilmiştir.
64
Tablo 11. Darüşşafaka’da Kalan Ergenlerin Anne Bağlanma Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
(p>0,05)
Tablo 11.’de Darüşşafaka’da kalan ergenlerde anne bağlanma ölçeği değişimi
incelendiğinde; anne bağlanma toplamı ve alt boyutları cinsiyete göre anlamlı düzeyde
farklılık göstermemektedir (p>0,05). Diğer bir ifade ile Darüşşafaka’da kalan ergenlerde
kız ve erkeklerin anne bağlanma toplam düzeyi ile alt boyut düzeyleri aynı seviyededir
denilebilir.
Darüşşafaka’da kalan ergenlerin baba bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre
değişimi Tablo 12.’de verilmiştir.
Tablo 12. Darüşşafaka’da Kalan Ergenlerin Baba Bağlanma Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
Baba Toplam Bağlanma Kız 33 63,5 14,2
-0,674 0,502 Erkek 37 65,8 15,0
Baba Güven Kız 33 22,6 6,1
-0,323 0,748 Erkek 37 23,1 6,8
Baba İletişim Kız 33 18,5 5,6
-0,442 0,660 Erkek 37 19,1 5,7
Baba Yabancılaşma Kız 33 9,7 4,4
1,148 0,255 Erkek 37 8,4 4,7
(p>0,05).
N Ortalama
Std.
Sapma t p
Anne Toplam Bağlanma Kız 33 70,0 12,1
-0,409 0,684 Erkek 37 71,0 8,2
Anne Güven Kız 33 24,5 4,8
-0,819 0,416 Erkek 37 25,2 3,1
Anne İletişim Kız 33 21,0 5,0
0,254 0,800 Erkek 37 20,8 3,9
Anne Yabancılaşma Kız 33 7,5 4,0
0,562 0,576 Erkek 37 7,0 3,2
65
Tablo 12.’de Darüşşafaka’da kalan ergenlerde baba bağlanma ölçeği değişimi
incelendiğinde; baba bağlanma toplamı ve alt boyutları cinsiyete göre anlamlı düzeyde
farklılık göstermemektedir (p>0,05). Diğer bir ifade ile Darüşşafaka’da kalan ergenlerde
kız ve erkeklerin baba bağlanma toplam düzeyi ile alt boyut düzeyleri aynı seviyededir
denilebilir.
Ebeveynleri boşanmış ergenlerin anne bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre
değişimi Tablo 13.’te verilmiştir.
Tablo 13. Ebeveynleri Boşanmış Ergenlerin Anne Bağlanma Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
Anne Toplam Bağlanma Kız 36 64,42 14,27 -0,028 0,978
Erkek 34 64,50 10,57
Anne Güven Kız 36 22,81 5,92 -0,396 0,693
Erkek 34 23,32 4,94
Anne İletişim Kız 36 20,31 4,23 1,162 0,249
Erkek 34 19,03 4,95
Anne Yabancılaşma Kız 36 10,69 6,07 0,676 0,501
Erkek 34 9,85 4,09
(p>0,05).
Tablo 13.’te ebeveynleri boşanmış ergenlerde anne bağlanma ölçeği değişimi
incelendiğinde; anne bağlanma toplamı ve alt boyutları cinsiyete göre anlamlı düzeyde
farklılık göstermemektedir (p>0,05). Diğer bir ifade ile ebeveynleri boşanmış kız ve
erkeklerin anne bağlanma toplam düzeyi ile alt boyut düzeyleri aynı seviyededir
denilebilir.
Ebeveynleri boşanmış ergenlerin baba bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre
değişimi Tablo 14.’te verilmiştir.
66
Tablo 14. Ebeveynleri Boşanmış Ergenlerin Baba Bağlanma Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
Baba Toplam Bağlanma Kız 36 55,22 20,68
-1,516 0,134 Erkek 34 61,24 10,63
Baba Güven Kız 36 19,78 7,71
-1,903 0,061 Erkek 34 22,68 4,53
Baba İletişim Kız 36 16,67 6,70
-0,843 0,402 Erkek 34 17,82 4,50
Baba Yabancılaşma Kız 36 13,22 7,64
1,274 0,207 Erkek 34 11,26 4,81
(p>0,05).
Tablo 14.’te ebeveynleri boşanmış ergenlerde baba bağlanma ölçeği değişimi
incelendiğinde; baba bağlanma toplamı ve alt boyutları cinsiyete göre anlamlı düzeyde
farklılık göstermemektedir (p>0,05). Diğer bir ifade ile ebeveynleri boşanmış kız ve
erkeklerin baba bağlanma toplam düzeyi ile alt boyut düzeyleri aynı seviyededir
denilebilir.
4.3. Katılımcıların Psikolojik Sağlamlık Düzeylerine Ait Bulgular
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin cinsiyete
göre değişimine ait bulgular Tablo 15.’te verilmiştir.
Tablo 15. Ailesiyle Birlikte Yaşayan Ergenlerin Psikolojik Sağlamlık
Düzeylerinin Cinsiyete Göre Değişimi
Cinsiyet N Ortalama Std.
Sapma t p
Çocuk ve Genç Psikolojik
Sağlamlık Ölçeği
Kız 28 50,6 5,2 1,652 0,103
Erkek 42 47,8 7,7
(p>0,05).
Tablo 15.’te ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin çocuk ve genç psikolojik
sağlamlık düzeyinin cinsiyete göre değişimi incelendiğinde, kız ve erkekler arasında
psikolojik sağlamlık açısından anlamlı farklılık olmadığı görülmüştür. Diğer bir ifade
67
ile ailesiyle birlikte yaşayan kız ve erkeklerin psikolojik sağlamlık düzeyleri aynıdır
denilebilir.
Darüşşafaka’da kalan ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin cinsiyete göre
değişimi Tablo 16.’da verilmiştir.
Tablo 16. Darüşşafaka’da Kalan Ergenlerin Psikolojik Sağlamlık Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
Çocuk ve Genç Psikolojik
Sağlamlık Ölçeği
Kız 33 49,5 6,4 0,390 0,698
Erkek 37 48,9 8,0
(p>0,05).
Tablo 16.’da, Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin Çocuk ve Genç Psikolojik
Sağlamlık düzeyinin cinsiyete göre değişimi incelendiğinde, kız ve erkekler arasında
psikolojik sağlamlık açısından anlamlı farklılık olmadığı görülmüştür.
Diğer bir ifade ile Darüşşafaka’da kalan kız ve erkeklerin psikolojik sağlamlık
düzeyleri aynıdır denilebilir.
Ebeveynleri boşanmış ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin cinsiyete
göre değişimi Tablo 17.’de verilmiştir.
Tablo 17. Ebeveynleri Boşanmış Ergenlerin Psikolojik Sağlamlık Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
Cinsiyet N Ortalama
Std.
Sapma t p
Çocuk ve Genç Psikolojik
Sağlamlık Ölçeği
Kız 36 49,58 6,18 2,334 0,023*
Erkek 34 46,06 6,45
*p<0,05
Tablo 17.’de, ebeveynleri boşanmış ergenlerin Çocuk ve Genç Psikolojik
Sağlamlık düzeyinin cinsiyete göre değişimi incelendiğinde, kız ve erkekler arasında
psikolojik sağlamlık açısından anlamlı farklılık olduğu görülmüştür. Ebeveynleri
boşanmış bireylerde kızların psikolojik sağlamlık düzeyleri erkeklerden anlamlı
derecede daha yüksektir.
68
4.4. Katılımcıların Duygu Düzenleme Düzeylerine Ait Bulgular
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin duygu düzenleme düzeylerinin cinsiyete
göre değişimi Tablo 18.’de verilmiştir.
Tablo 18. Ailesiyle Birlikte Yaşayan Ergenlerin Duygu Düzenleme Düzeylerinin
Cinsiyete Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
İçsel İşlevsel Duygu
Düzenleme
Kız 28 16,0 3,0 1,505 0,137
Erkek 42 14,9 3,2
İçsel İşlevsel Olmayan
Duygu Düzenleme
Kız 28 12,3 3,8 -0,606 0,547
Erkek 42 12,8 4,0
Dışsal İşlevsel Duygu
Düzenleme
Kız 28 14,3 2,8 1,289 0,202
Erkek 42 13,3 3,7
Dışsal İşlevsel Olmayan
Duygu Düzenleme
Kız 28 9,0 2,8 -2,110 0,039
Erkek 42 10,7 3,8
Tablo 18.’de, ailesiyle birlikte yaşayan bireylerin duygu düzenleme düzeylerinin
cinsiyete göre değişimi incelendiğinde; dışsal işlevsel olmayan duygu düzenleme alt
boyutunun cinsiyete göre anlamlı farklılık gösterdiği görülürken (p<0,05), diğer alt
boyutların cinsiyete göre anlamlı farklılık göstermediği görülmüştür. Erkeklerin dışsal
işlevsel olmayan duygu düzenleme düzeyi kızlardan anlamlı derecede daha yüksektir.
Darüşşafaka’da kalan ergenlerin duygu düzenleme düzeylerinin cinsiyete göre
değişimi Tablo 19.’da verilmiştir
Tablo 19. Darüşşafaka’da Kalan Ergenlerin Duygu Düzenleme Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
İçsel İşlevsel Duygu
Düzenleme
Kız 33 15,8 3,1 -0,517 0,607
Erkek 37 16,2 3,8
İçsel İşlevsel Olmayan
Duygu Düzenleme
Kız 33 14,6 4,2 1,400 0,166
Erkek 37 13,1 4,5
Dışsal İşlevsel Duygu
Düzenleme
Kız 33 13,6 3,3 0,755 0,453
Erkek 37 12,9 3,9
Dışsal İşlevsel Olmayan
Duygu Düzenleme
Kız 33 9,5 3,3 -1,107 0,272
Erkek 37 10,6 4,8
(p>0,05).
69
Tablo 19.’da Darüşşafaka’da kalan ergenlerin duygu düzenleme düzeylerinin
cinsiyete göre değişimi incelendiğinde; kız ve erkekler arasında duygu düzenleme
düzeyleri açısından anlamlı farklılık bulunmamaktadır. Diğer bir ifade ile
Darüşşafaka’da kalan kız ve erkeklerin duygu düzenleme düzeyleri benzer özellikler
taşımaktadır.
Ebeveynleri boşanmış ergenlerin duygu düzenleme düzeylerinin cinsiyete göre
değişimi Tablo 20.’de verilmiştir.
Tablo 20. Ebeveynleri Boşanmış Ergenlerin Duygu Düzenleme Düzeylerinin Cinsiyete
Göre Değişimi
N Ortalama
Std.
Sapma t p
İçsel İşlevsel Duygu
Düzenleme
Kız 36 15,92 3,23 1,316 0,193
Erkek 34 14,85 3,53
İçsel İşlevsel Olmayan
Duygu Düzenleme
Kız 36 14,97 3,61 1,302 0,197
Erkek 34 13,62 5,02
Dışsal İşlevsel Duygu
Düzenleme
Kız 36 13,64 4,05 1,038 0,303
Erkek 34 12,74 3,15
Dışsal İşlevsel Olmayan
Duygu Düzenleme
Kız 36 9,53 3,04 -1,297 0,199
Erkek 34 10,68 4,30
(p>0,05).
Tablo 20.’de ebeveynleri boşanmış ergenlerin duygu düzenleme düzeylerinin
cinsiyete göre değişimi incelendiğinde; kız ve erkekler arasında duygu düzenleme
düzeyleri açısından anlamlı farklılık bulunmamaktadır. Diğer bir ifade ile ebeveynleri
boşanmış kız ve erkeklerin duygu düzenleme düzeyleri aynıdır denilebilir.
4.5. Bağlanma-Psikolojik Sağlamlık-Duygu Düzenleme Ölçeklerinin
Gruplara Göre DeğiĢimine Ait Bulgular
Bağlanma-psikolojik sağlamlık-duygu düzenleme ölçeklerinin gruplara göre
değişimine ait bulgulara yer verilmiştir. Tablo 21’ de Psikolojik Sağlamlık durumunun
geuplara göre dağılımına yer verilmiştir.
70
Tablo 21. Psikolojik Sağlamlık Ölçeğinin Gruplara Göre Değişimine Ait Bulgular
N Ortalama
Std.
Sapma F p
Sağlamlık
Darüşşafaka da Yaşayan
ergenlere yönelik 70 49,2 7,2
0,706 0,495
Boşanmış Anne ya da Babasıyla
Yaşayan Ergenlere Yönelik 70 47,9 6,5
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 48,9 6,9
Toplam 210 48,7 6,9
(p>0,05)
Tablo 21.’de Çocuk ve Genç Psikolojik Sağlamlık Ölçeğinin gruplara göre
değişimi incelendiğinde; psikolojik sağlamlık düzeyinin gruplara göre anlamlı farklılık
göstermediği görülmüştür (p>0,05). Diğer bir ifade ile farklı durumlarda olan ergenlerin
psikolojik sağlamlık düzeyleri aynıdır denilebilir.
Anne bağlanma düzeylerinin gruplara göre değişimine ait bulgular Tablo 22.’de
verilmiştir.
Tablo 22. Anne Bağlanma Düzeylerinin Gruplara Göre Değişimine Ait Bulgular
N Ortalama
Std.
Sapma F p
Anne Toplam
Bağlanma
Darüşşafaka da Yaşayan
ergenlere yönelik 70 70,5 10,2
5,295 0,006*
Boşanmış Anne ya da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 64,5 12,5
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 67,4 10,3
Toplam 210 67,5 11,3
Anne Güven
Darüşşafaka da Yaşayan
ergenlere yönelik 70 24,9 4,0
3,204 0,043*
Boşanmış Anne ya da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 23,1 5,4
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 24,4 3,7
Toplam 210 24,1 4,5
Anne İletişim
Darüşşafaka da Yaşayan
ergenlere yönelik 70 20,9 4,5
1,494 0,227 Boşanmış Anne ya da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere 70 19,7 4,6
71
Yönelik
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 20,8 4,5
Toplam 210 20,4 4,5
Anne
Yabancılaşma
Darüşşafaka da Yaşayan
ergenlere yönelik 70 7,2 3,6
9,855 0,000*
Boşanmış Anne ya da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 10,3 5,2
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 9,8 4,2
Toplam 210 9,1 4,6
*p<0,05
Tablo 22.’de anne bağlanma ölçeği ile alt boyutlarının gruplara göre değişimi
incelendiğinde; anne bağlanma toplam skoru ile güven, yabancılaşma düzeylerinin
gruplara göre anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür (p<0,05). Farklılığın hangi
gruptan kaynaklandığını tespit etmek için yapılan TUKEY testi sonuçlarına göre;
Anne toplam bağlanma düzeyi için Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin toplam
anne bağlanma düzeyleri boşanmış anne ya da babasıyla yaşayan ergenlerden anlamlı
derecede daha yüksektir.
Güven alt boyutu için; Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin toplam anne
bağlanma düzeyleri boşanmış anne ya da babasıyla yaşayan ergenlerden anlamlı
derecede daha yüksektir.
Yabancılaşma alt boyutu için; boşanmış anne ya da babayla yaşayan kişiler ile
ailesinin yanında yaşayan kişilerin yabancılaşma düzeyi Darüşşafaka’da yaşayanların
yabancılaşma düzeyinden anlamlı derecede daha yüksektir.
Baba bağlanma düzeylerinin gruplara göre değişimine ait bulgular Tablo 23.’te
verilmiştir.
72
Tablo 23. Baba Bağlanma Düzeylerinin Gruplara Göre Değişimine Ait Bulgular
N Ortalama
Std.
Sapma F p
Baba Toplam
Bağlanma
Darüşşafaka’daYaşayan
Ergenlere Yönelik 70 64,7 14,5
28,663 0,000*
Boşanmış Anne Ya Da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 58,1 16,7
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 47,5 7,7
Toplam 210 56,8 15,2
Baba Güven
Darüşşafaka’daYaşayan
Ergenlere Yönelik 70 22,9 6,4
13,081 0,000*
Boşanmış Anne Ya Da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 21,2 6,5
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 17,9 4,5
Toplam 210 20,7 6,2
Baba İletişim
Darüşşafaka’daYaşayan
Ergenlere Yönelik 70 18,8 5,6
2,505 0,084
Boşanmış Anne Ya Da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 17,2 5,7
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 19,2 5,2
Toplam 210 18,4 5,5
Baba
Yabancılaşma
Darüşşafaka’daYaşayan
Ergenlere Yönelik 70 9,0 4,6
6,294 0,002*
Boşanmış Anne Ya Da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 12,3 6,5
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 10,4 5,2
Toplam 210 10,6 5,6
*p<0,05
Tablo 23.’te baba bağlanma ölçeği ile alt boyutlarının gruplara göre değişimi
incelendiğinde; baba bağlanma toplam skoru ile güven, yabancılaşma düzeylerinin
gruplara göre anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür (p<0,05). Farklılığın hangi
gruptan kaynaklandığını tespit etmek için yapılan TUKEY testi sonuçlarına göre;
Baba bağlanma toplam düzeyi için; Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin baba
bağlanma düzeyi boşanmış anne ya da babasıyla yaşayan ergenler ve ailesinin yanında
73
yaşayan ergenlerden anlamlı derecede daha yüksektir. Ek olarak boşanmış anne ya da
babasının yanında yaşayan bireylerin toplam baba bağlanma düzeyi ailesinin yanında
yaşayan ergenlerden anlamlı derecede daha yüksektir.
Güven düzeyi için; Darüşşafaka’da yaşayan ergenler ve boşanmış anne ya da
babasıyla yaşayan ergenlerin baba güven düzeyi ailesinin yanında yaşayan ergenlerin
güven düzeyinden anlamlı derecede daha yüksektir.
Yabancılaşma alt boyutu için; boşanmış anne ya da baba ile yaşayan ergenlerin
yabancılaşma düzeyi Darüşşafaka’da yaşayan ergenler ve ailesinin yanında yaşayan
ergenlerin yabancılaşma düzeyinden anlamlı derecede daha yüksektir.
Duygu düzenleme düzeylerinin gruplara göre değişimine ait bulgular Tablo
24.’te verilmiştir.
Tablo 24. Duygu Düzenleme Düzeylerinin Gruplara Göre Değişimine Ait Bulgular
N Ortalama
Std.
Sapma F p
İçsel İşlevsel
Duygu
Düzenleme
Darüşşafaka’da Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 16,0 3,4
0,920 0,400
Boşanmış Anne Ya Da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 15,4 3,4
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 15,3 3,1
Toplam 210 15,6 3,3
İçsel İşlevsel
Olmayan
Duygu
Düzenleme
Darüşşafaka’da Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 13,8 4,4
3,010 0,051
Boşanmış Anne Ya Da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 14,3 4,4
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 12,6 3,9
Toplam 210 13,6 4,3
Dışsal
İşlevsel
Duygu
Düzenleme
Darüşşafaka’da Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 13,3 3,6
0,390 0,678
Boşanmış Anne Ya Da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 13,2 3,6
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 13,7 3,4
Toplam 210 13,4 3,5
74
Dışsal
İşlevsel
Olmayan
Duygu
Düzenleme
Darüşşafaka’da Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 10,1 4,2
0,007 0,993
Boşanmış Anne Ya Da
Babasıyla Yaşayan Ergenlere
Yönelik
70 10,1 3,7
Ailesinin Yanında Yaşayan
Ergenlere Yönelik 70 10,0 3,5
Toplam 210 10,1 3,8
(p>0,05)
Tablo 24.’te duygu düzenleme düzeylerinin gruplara göre değişimi
incelendiğinde; alt boyutların hiç birisinin gruplara göre anlamlı farklılık göstermediği
görülmüştür. Diğer bir ifade ile Darüşşafaka’da yaşayan, Boşanmış anne ya da
babasıyla yaşayan ve ailesinin yanında yaşayan ergenlerin duygu düzenleme düzeyleri
aynıdır.
75
BÖLÜM 4. SONUÇ
Bu çalışma üç farklı ortamda yaşayan ergenlerin bazı psikolojik özelliklerini
karşılaştırmak amacıyla planlanmıştır. Birinci grup anne- babasıyla yaşayanlar, ikinci
grup tek ebeveyni ile yaşayanlar üçüncü grup ise Darüşşafaka Lisesinde yatılı
okuyanlardan oluşmaktadır. Çalışma grubu 10-18 yaş arası önergenlik ve ergen
grubunu temsil eden toplam 210 kız ve erkeklerden oluşmaktadır. Her gruptaki
bireylere bağlanma, psikolojik dayanıklılık ve duygu düzenleme ölçekleri uygulanarak
anılan konularda aralarındaki fark ve benzerlikler bulunmak istenmiştir. Ailesinin
yanında yaşayan, tek ebeveyenli yaşayan ve Darüşşafaka’da yaşayan 10-18 yaş arası
ortaokul ve liseye devam eden ergenlerin bağlanma, psikolojik sağlamlık ve duygu
düzenleme düzeylerinin incelendiği bu çalışma toplam 210 katılımcı ile gerçekleşmiştir.
Buna göre Darüşşafaka’da yaşayanların %47,1’i kız, %52,9’u erkek, boşanmış anne ya
da babasının yanında yaşayanların %51,4’ü kız, %48,6’sı erkektir ve son olarak
ailesinin yanında yaşayanların %40’ı kız, %60’ı erkektir.
Erken dönem güvenli bağlanma ebeveynden ayrışma ve ergenlik döneminde
akran bağlanması oluşturmaktadır. Ergenlerin darüşşafaka gibi yatılı kurumlarda
akranları ile etkileşimi fazladır. Birey ergenlik dönemine ulaştığında bağlanma
ilişkilerinin olduğu ebeveynden (anne ya da baba) ayrılır.
Ergenin önemli görevi özerklik kazanmadır yolunu sürdürebilmesi için ebeveyn
desteğine gerek duymayabilir. (Allen & Lord, 1999)
Ergenlik döneminde yeni bir tür bağlanma formu oluşmaktadır.Bu ebeveyn ve
ergen arasında ki ilişkinin önemli olmadığı anlamına gelmemelidir.
Sadece ebeveynlerine eskisi kadar bağımlı değildir.Özerklik kazanma yolunda
ilerlerken ebeveynlerin hala orada olduğunu bilir, gerek duyduklarında destek
olacağının farkındadırlar. Ebeveynler veya bakım verenler hala güvenli üs
konumundadırlar. Ebeveynleri ile güvenli ilişkileri olan ergenler rahatça özerkliklerini
araştırabilirler. (Weiss ,1982)
76
Bu süreç sırasında akranları ile aynı zihin yapısını paylaşmaları birbirleri ile
dayanışmayı arttırır ve yetişkin bağlanma stillerinin oluşumunu destekler. Her ergen
bağlanma davranışlarını ebeveynden akranlara dönüştüremez.Güvensiz bağlanmaya
sahip ergenler özerklik ve bağlanma gereksinimleri arasında denge kurmada
zorlanırlar.Bu ergenler ebeveynleri ile uyuşmazlık veya problem yaşadıklarında
sorundan kaçarlar.Ebeveyne bağlantısını kaybedeceğini varsayar, yeterli güvenleri
yoktur. Güvenli bağlanan ergenler uyuşmazlık yada problemle karşılaştıklarında hemen
çözüm üretirler.
Bu nedenle akran bağlanmaları ergen için önemlidir.Onlar duygusal güven ve
destek kaynağı, sosyal yeterlilik kazanma için bağlam oluşturur. İlerki ilişkileri içinde
prototipdirler. (Seiffge-Krenke, 1993)
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin anne bağlanma düzeylerinin cinsiyete göre
farklılaşmazken ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerde baba bağlanma düzeylerinin
cinsiyete göre farklılaştığı görülmüştür. Buna göre kızların babaya duydukları güven
düzeyleri erkeklerden daha yüksek bulunmuştur.
Darüşşafaka Lisesindeki ergenlerin anne bağlanma düzeyleri cinsiyete göre
anlamlı düzeyde farklılık göstermemektedir. Aynı şekilde baba bağlanma düzeylerinin
de cinsiyete göre anlamlı düzeyde farklılık göstermediği görülmüştür.
Tek ebeveyn (Ebeveynleri boşanmış) ergenlerde anne ve baba bağlanma düzeyi
cinsiyete göre farklılık göstermemektedir.
Onur'un (2006) araştırmasında ergenlerin bağlanma stilleri ile cinsiyet arasında
anlamlı bir ilişki bulmuş ve güvenli bağlanma boyutu erkekler lehine, saplantılı
bağlanma boyutunda kızlar lehine anlamlı bir fark ortaya koymuştur. Sümer ve
Şendağ'ın (1999b) orta çocukluk döneminde ebeveynlere bağlanma ile benlik saygısı ve
kaygı arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasın da cinsiyet bakımından anne ve babaya
bağlanmada bir farklılık olmadığını sonucuna ulaşmıştır. Kerns ve ark.'nın (2000)
araştırması da bu araştırmasında anne ve babaya bağlanmanın cinsiyete göre
farklılaşmadığını saptamıştır. Sümer ve Şendağ (1999b) ile Kerns ve ark.'nın (2000)
çalışmalarının sonuçları çalışmamızın sonuçları ile benzerlik göstermektedir.
77
Ailesiyle birlikte yaşayan ergenlerin psikolojik sağlamlık puanları kızlarda
=50,6, erkeklerde =47,8; Darüşşafaka’da Lisesi’ndeki ergenlerin psikolojik
sağlamlık puanları kızlarda =49,5, erkeklerde =48,9; son olarak tek ebeveynli
yaşayan ergenlerin psikolojik sağlamlık puanları kızlarda =49,58, erkeklerde ise
=46,06 şeklindedir. Ailesiyle birlikte ve Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin psikolojik
sağlamlık düzeyleri cinsiyete anlamlı farklılık göstermezken ebeveynleri boşanmış
ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin cinsiyete farklılaştığı görülmüştür. Buna
göre ebeveynleri boşanmış ergenlerde kızların psikolojik sağlamlık düzeylerinin
erkeklerden da yüksek olduğu görülmüştür. Oktan (2008) tarafından yapılan
araştırmada da kız ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeyleri erkek ergenlerin psikolojik
sağlamlık düzeylerinden daha yüksek olduğu bulunmuştur.
Akça (2012) tarafından yapılan araştırmada sağlamlığın cinsiyet faktörüne göre
erkeklerde ve kadınlarda benzerlik gösterdiği, Terzi (2008) tarafından yapılan
araştırmasında sağlamlık puanlarının cinsiyete göre anlamlı olarak farklılaşmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
Çocuğun kabul görmesi ve sevildiğini hissetmesi ebeveynleri ile yakın temastaki
ilişkilerine dayanmaktadır. Ancak evlilik birliğinin sona erdiği durumlarda ebeveynler
bitmemiş çatışmalarını yaşamayı bırakıp çocuğun lehine yönlendirdiğinde çocuk da
olumlu hissedecektir (Şendil, 2014). Ackerman (1997), Altundağ ve Bulut (2002),
Thomas (2010) anne baba boşansa da çocuğun gereksinim duyduğu sıcaklığı sağlıyorsa
çocuğun psikolojik sağlamlığını etkilemeyeceğini ifade etmişlerdir (Akt. Karadeniz,
2019).
Bu araştırmada erkeklerin psikolojik sağlamlığının kızlara göre daha az
olmasının nedeni belki özdeşleşecek erkek model bulamamalarından kaynaklandığı
düşünülmektedir. Ancak bunu daha rahat yorumlamak için baba ile etkileşim niteliğine
ilişkin bir soru ile bu durumun irdelemesi ve içselleştirme dışsallaştırma tepkilerinin
öğrenilmesi daha doğru olacaktır.
Holmes (1993) 'a göre; babalar en önemli bağlanma figürü olmadıklarından,
çocuklar sıcaklık, yakınlık gösteren herkese bağlanabilir. Tek ebeveyn içinde eşini
kaybeden ya da boşanan kadın batı toplumunda ki gibi yalnız değildir. Aile büyükleri
78
veya amca, dayı gibi aile bireyleri rol modeli olabilir. Akt. Lowenstein, L (2008)
''Attachment theory & Parental alineation'' Southern England Psychological Service.
Ailesiyle birlikte yaşayan bireylerin duygu düzenleme düzeylerinin cinsiyete
göre değişimi incelendiğinde; dışsal işlevsel olmayan duygu düzenleme alt boyutunun
cinsiyete göre anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür. Ailesiyle birlikte yaşayan
ergenlerin dışsal işlevsel olmayan duygu düzenleme alt boyutunun puanları kızlarda
=9,0, erkeklerde ise =10,7 şeklindedir. Buna göre; erkeklerin dışsal işlevsel olmayan
duygu düzenleme düzeyi kızlardan anlamlı derecede daha yüksektir. Diğer taraftan
Darüşşafaka’da kalan ve tek ebeveyenli ergenlerin duygu düzenleme düzeyleri ise
cinsiyete göre açısından anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür. Kısmetoğlu
(2019) 15-18 yaş arası ergenlerde duygu düzenleme ve bilinçli farkındalık becerilerinin
kaygı düzeyleri ile ilişkisini incelediği çalışmasında öğrencilerin cinsiyetlerine göre
duygu düzenleme strateji puanları arasında anlamlı farklılık olduğunu saptamıştır. Bu
bulguya göre kadınların içsel işlevsel olmayan duygu düzenleme puanları erkekler göre
anlamlı derecede yüksektir. Çöllü (2018) ergenlerde duygu düzenleme becerilerinin
benlik saygısı, anksiyete ve diğer değişkenlerle olan ilişkisini incelediği çalışmasında
kadınların duygu düzenleme güçlüğü puanlarının erkeklere göre anlamlı derecede
yüksek olduğunu saptamıştır. Kayhan (2017) ise ergenlerde duygu düzenleme
becerilerini ve cinsiyet açısından incelemiş, anlamlı bir farklılık saptamamıştır.
Bağlanma düzeylerinin gruplara göre değişimi incelendiğinde Darüşşafaka’da
yaşayan ergenlerin baba bağlanma düzeyinin tek ebeveyenli ve ailesinin yanında
yaşayan ergenlerin bağlanma düzeylerinden daha yüksek olduğu görülmüştür. Bunun
yanı sıra tek ebeveyenli ergenlerin baba bağlanma düzeylerinin de ailesinin yanında
yaşayan ergenlerin bağlanma düzeylerinden anlamlı derecede daha yüksek olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Benzer şekilde anne bağlanma düzeyi için de Darüşşafaka’da
yaşayan ergenlerin anne bağlanma düzeylerinin boşanmış anne ya da tek ebeveyenli
ergenlerin bağlanma düzeylerinden anlamlı derecede daha yüksek olduğu görülmüştür.
Psikolojik sağlamlık düzeylerinin gruplara göre değişimi incelendiğinde;
psikolojik sağlamlık düzeyinin gruplara göre anlamlı bir farklılık göstermediği
görülmüştür. Diğer bir ifadesiyle farklı bakım grupları içinde yer alan ergenlerin
79
psikolojik sağlamlık düzeylerinin birbirine yakın olduğu görülmüştür. Gruplar arası bir
farklılığın olmasının altında çevresel faktörlerin bunda etkisinin olduğu söylenebilir.
İlk bakışta Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin
ailesiyle birlikte ya da tek ebeveyenli yaşayan ergenlerin psikolojik sağlamlık
düzeylerinden daha düşük çıkması beklenmekteydi. Ancak destekleyici aile ortamı,
yaşam hedeflerinin yüksek olması, geleceğe dönük olumlu beklentiler, akranlarla bir
arada olma gibi faktörler özellikle Darüşşafaka’da yaşayan ergenlerin psikolojik
sağlamlık düzeylerini olumlu yönde etkilemektedir (Garmezy, 1985; Gizir, 2007).
Çelen (2007), ergenlerin bireyselleşme süreçlerinde anababadan ayrışırken
yaşadığı boşluğu arkadaşlık ilişkileriyle doldurduğunu ve bu duygulardan güven
duygusu kazandığını belirtir. Bu şekilde ayrışma sırasında yaşadığı kaygı ve suçluluğun
ortadan kalktığını ifade eder. Örneğin; Weaning ve James’in çalışan ve işsiz işçi
sınıfındaki gençler üzerinde yaptığı çalışmada gençlerin kimlik gelişimi ve kendini
kabulü üzerinde aileden çok arkadaşlıkların önemli olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.
Darüşşafaka’da yaşayan ergenler içinde bulundukları duygusal boşluğu arkadaş ortamı
ile giderebilmektedirler. Güloğlu ve Karaırmak (2010) psikolojik sağlamlığın ortaya
çıkabilmesi için sevilen birinin kaybı, boşanma, hastalık, yoksulluk, doğal afetler gibi
travmatik yaşantıların oluşturduğu risk durumlarında bireyin koruyucu faktörleri
harekete geçidiklerini belirtmektedirler.
Ergenlerin bu olaylardan en az birinin yaşamış olabilecekleri gerçeğinin
psikolojik sağlamlık düzeylerinde etkili olmuş olabileceği düşünülmektedir.
Duygu düzenleme düzeylerinin gruplara göre değişimi incelendiğinde; gruplar
arası bir farklılığın olmadığı görülmüştür. Diğer bir ifadesiyle Darüşşafaka’da yaşayan,
tek ebevenyli yaşayan ve ailesinin yanında yaşayan ergenlerin duygu düzenleme
düzeyleri anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Özellikle boşanmış annesi ya da babası
birlikte yaşayan ergenler ile Darüşşafaka’ da yaşayan ergenlerin duygu düzenleme
düzeylerinin düşük olduğu yönünde bir varsayım bulunmaktadır. Ancak etkili
ebeveynlik, aile yapısı ve kuralları ve arkadaş desteği (Gizir, 2007) bu durumu tersine
çevirebilmektedir. Çelen (2007) ayrılma ve ölüm sonucu anababadan birini kaybeden
ergenin cinsiyet modelinin boşluğunu akran gurubundan aldığı destekle
80
kapatabileceğini aktarır. Çünkü yaşanan duygusal krizlerin akran grubu içerisinde
giderilebileceği öngörülmektedir.
Duck (1973) arkadaşlık ortamının bireyin kendisine değerli olduğu duygusunu
hissettirdiğini ve bireyin duygusal bütünlüğü ile kararlılığını sağladığını ifade eder.
Çocuklar büyüdükçe, ebeveynlere daha az güvenirler ve sıklıkla akranlarının etkisi
altında kalırlar (Eisenberg ve Morris, 2002; Silk ve diğ. 2003’ den Akt: Morris ve diğ.,
2007). Ergenler çevresindeki sosyal ve duygusal durumalara karşı nasıl bir davranış
geliştirecekleri konusunda sıkıklara akranlarına bakarlar (Steinberg ve Silk,
2002). Umutsuzluk, aşkı, cinsellik, bağımsızlık ve yakınlık gibi yeni ortaya çıkan yeni
sorunlarla nasıl başa çıkılacağını öğrenmek için özellikle akran grubunu referans olarak
kabul ederler. Konuya ilişkin yeni araştırmalar yapılması büyük ölçüde akran grubunun
ergenler üzerindeki etkisini ortaya çıkarması bakımından önemli olacaktır.
Farklı bağlamı olan Ergenler üç farklı psikolojik değişkenlerden aldıkları
puanlara bakıldığında ailenin rolü kadar arkadaş çevresinin etkin rol oynadığı
söylenebilir. Akran kültürü olarak W. Corsaro tarafından 1988 de adlandırılan bu
kavrama bakıldığında akran ilişkilerinin kendi içinde sosyal kuralların bulunduğu,
akranların yeni durumları ortak bir anlayışla ve sistematik biçimde değerlendirdiği ve
yorumladıkları izlenmiştir. Akran kültürünün ergenler üzerinde etkili olduğunu
gösteren bir başka çalışmada Saraswati ve Suleeman (2018) tarafından yapılmıştır.
Saraswati ve Suleeman (2018) boşanmış, yeniden evlenmiş ve evli (intact) ailelerdeki
geç ergenlerin sağlamlık ve arkadaşlık kalitesi arasındaki ilişkisini incelemiştir.
Çalışmada sağlamlık ve arkadaşlık kalitesi arasında pozitif ilişki olduğu tespit
edilmiştir. Fakat sağlamlık ve arkadaşlık kalitesi arasındaki ilişkinin aile yapısı ve
cinsiyete göre farklılaşmadığı görülmüştür. Arkadaşlık diğer ifadesiyle akran grubu
ergenlerin sağlamlık düzeyleri üzerinde etkili olduğu şeklinde yordanabilir.
Bu anlayış doğrultusunda ergenler tüm kültürlerde evrensel özellikler gösterirler.
Tüm toplumlarda ergenler çocuklar ve yetişkinler ile etkileşimden çok akranları ile
etkileşimde bulunmayı tercih ederler. Bu yaş ayırımı (age segregation) Endüstri
devriminden itibaren hızla artmıştır. Mihaly, Larson, Prescott (1977) çocukların ergen
olarak yetişkinlerden uzaklaşmalarıın. 6.Sınıftan itibaren başladığını gözlemlemişlerdir
81
Ergen akran gruplarının bir diğer özelliği de çocukluk ebeveyn
süpervizyonundan çıkarak özerk olmalarıdır. Ergenlikte akran kültürü önemli rol oynar.
Barks, Dodge, Price (1995) boylamsal çalışmalarında, akran kültürü ile uyumlu ilişki
kuramayan yetişkinlerin psikolojik olarak sorun yaşadıkları, akademik başarılarının
düşük olduğu gözlemlenmiştir.
Ön ergenlik döneminde akran grubu tarafından reddedilenler sapkın
davranışlara sahip olduğu gibi depresyon ve yalnızlık yaşadıkları belirtilmiştir( akt
Bateman,H., Dewey,G., Cornell, D). Bu çalışmada da anne-babadan ziyade akran
gruplarının etkin rolü olduğu izlenmiştir.
82
EK’LER
EKLER
GÖNÜLLÜ KATILIM FORMU
Bu çalışma Maltepe Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı öğrencisi
Ezgi Uğur tarafından, Psikoloji Bölümü Prof. Dr. H.Nermin Çelen danışmanlığında
yürütülmektedir. Çalışmanın konusu, Farklı Sosyal Çevrede Yaşayan Ergen Gruplarının
Bağlanma, Psikolojik Sağlamlık ve Duygu Düzenleme Arasındaki Farkların
Karşılaştırılması.
Size sorulan anketlerdeki soruların doğru ya da yanlış cevabı bulunmamaktadır. Soruları
yanıtlarken sizi en doğru şekilde yansıttığını düşündüğünüz cevabı işaretleyiniz.
Vereceğiniz cevaplar çalışma sonuçlarının güvenirliği açısından önemli olduğu için
soruları cevaplarken kimseden yardım almayınız. Çalışmadan elde edilecek veriler,
bireysel olarak değil bir bütün olarak değerlendirilecektir. Cevaplarınız gizli
tutulacak ve kimliğinizi açığa çıkaracak hiçbir bilgi istenmeyecektir. Elde edilen
bilgiler, sadece bilimsel amaçlar doğrultusunda kullanılacaktır.
Çalışmaya katılım tamamen gönüllülük ilkesine dayanmaktadır. Çalışmadaki soruların
cevaplanması yaklaşık 10-15 dakika sürmektedir. Katılım sırasında, herhangi bir
nedenden dolayı çalışmayı yarıda bırakmakta serbestsiniz. Ancak araştırma sonuçlarının
gerçekliği bakımından soruların hiçbirini atlamadan doldurmanız önem taşımaktadır.
Çalışma ile ilgili sorularınız için aşağıdaki iletişim adresini kullanabilirsiniz.
Katılımınız için teşekkür ederim.
Ezgi Uğur
ÇalıĢmayla ilgili verilen önemli bilgileri okudum ve çalıĢmaya gönüllü olarak
katılmayı kabul ediyorum.
Tarih Ġmza
83
Ek 1. Kısa Bilgi Formu (Ailesinin Yanında YaĢayan Ergenlere Yönelik)
Adı, Soyadı gibi kişiyi belirleyen durumları ifade eden bilgiler vermeksizin soruları
cevaplayınız. Kişisel hiçbir değerlendirme yapılmayacaktır. Sorulara vereceğiniz
yanıtlar kesinlikle gizli tutulacak araĢtırma dıĢında hiçbir yerde
kullanılmayacaktır. Lütfen her soruyu dikkatlice okuyun ve bu cevaplardan kendi
durumunuza en uygun olanı yanındaki parantezin ( ) içine (X) işareti koyarak belirtin.
Soruların doğru ya da yanlış herhangi bir cevabı yoktur. Lütfen sorularla ilgili olarak
sadece kendi durumunuzu açıkça yansıtan cevaplar veriniz. Lütfen soruları boş
bırakmayınız. Yardımlarınız için teşekkür eder, başarılar dilerim.
1. Cinsiyetiniz: ( ) Kız ( ) Erkek
2. Yaşınız:(…..)
3. Sınıfınız:
4. Anne ve babanızın eğitim durumu nedir? İşaretleyiniz.
Anne
( ) Okuryazar değil
( ) İlkokul mezunu
( ) Ortaokul mezunu
( ) Lise mezunu
( ) Üniversite mezunu
Baba
( ) Okuryazar değil
( ) İlkokul mezunu
( ) Ortaokul mezunu
( ) Lise mezunu
( ) Üniversite mezunu
84
Ek 2. Kısa Bilgi Formu (Tek Ebeveynli Ergenlere Yönelik)
Adı, Soyadı gibi kişiyi belirleyen durumları ifade eden bilgiler vermeksizin soruları
cevaplayınız. Kişisel hiçbir değerlendirme yapılmayacaktır. Sorulara vereceğiniz
yanıtlar kesinlikle gizli tutulacak araĢtırma dıĢında hiçbir yerde
kullanılmayacaktır. Lütfen her soruyu dikkatlice okuyun ve bu cevaplardan kendi
durumunuza en uygun olanı yanındaki parantezin ( ) içine (X) işareti koyarak belirtin.
Soruların doğru ya da yanlış herhangi bir cevabı yoktur. Lütfen sorularla ilgili olarak
sadece kendi durumunuzu açıkça yansıtan cevaplar veriniz. Lütfen soruları boş
bırakmayınız. Yardımlarınız için teşekkür eder, başarılar dilerim.
1. Cinsiyetiniz: ( ) Kız ( ) Erkek
2. Yaşınız:(…..)
3. Sınıfınız:
4. Anne ve babanızın eğitim durumu nedir? İşaretleyiniz.
Anne
( ) Okuryazar değil
( ) İlkokul mezunu
( ) Ortaokul mezunu
( ) Lise mezunu
( ) Üniversite mezunu
Baba
( ) Okuryazar değil
( ) İlkokul mezunu
( ) Ortaokul mezunu
( ) Lise mezunu
( ) Üniversite mezunu
85
Ek 3. Kısa Bilgi Formu (DarüĢĢafaka' da YaĢayan Ergenlere Yönelik )
Adı, Soyadı gibi kişiyi belirleyen durumları ifade eden bilgiler vermeksizin soruları
cevaplayınız. Kişisel hiçbir değerlendirme yapılmayacaktır. Sorulara vereceğiniz
yanıtlar kesinlikle gizli tutulacak araĢtırma dıĢında hiçbir yerde
kullanılmayacaktır. Lütfen her soruyu dikkatlice okuyun ve bu cevaplardan kendi
durumunuza en uygun olanı yanındaki parantezin ( ) içine (X) işareti koyarak belirtin.
Soruların doğru ya da yanlış herhangi bir cevabı yoktur. Lütfen sorularla ilgili olarak
sadece kendi durumunuzu açıkça yansıtan cevaplar veriniz. Lütfen soruları boş
bırakmayınız. Yardımlarınız için teşekkür eder, başarılar dilerim.
1. Cinsiyetiniz: ( ) Kız ( ) Erkek
2. Yaşınız:(…..)
3. Sınıfınız:
4.Ne sıklıkla anne veya babanızı görebiliyorsunuz?
Hafta(…) Ay(…) Yıl(…) Hiç Göremiyorum(...)
5.Anne ve babanızın eğitim durumu nedir? İşaretleyiniz.
Anne
( ) Okuryazar değil
( ) İlkokul mezunu
( ) Ortaokul mezunu
( ) Lise mezunu
( ) Üniversite mezunu
Baba
( ) Okuryazar değil
( ) İlkokul mezunu
( ) Ortaokul mezunu
( ) Lise mezunu
( ) Üniversite mezunu
6. Ne kadar zamandır darüşşafaka kuruluşlarında yaşamaktasınız? Yıl(...) Ay(...)
86
EK 4. Ebeveyn ve ArkadaĢlara Bağlanma Envanteri- Kısa Formu-(EABE)
Aşağıda, anneniz ve babanızla olan ilişkileriniz hakkında cümleler verilmiştir. Her bir
cümlede anlatılan durumu ne sıklıkla yaşadığınızı 7 aralıklı ölçek üzerinde, ilgili rakam
üzerine çarpı (X) koyarak gösteriniz. Bunu anne ve babanız için ayrı ayrı yapmanızı
istemekteyiz. Hiçbir maddenin doğru ya da yanlış cevabı yoktur. Önemli olan her cümle
ile ilgili olarak kendi durumunuzu doğru bir şekilde yansıtmanızdır. Anne ve/veya
babanızı kaybetmişseniz yetişmenizde en çok katkısı olan kişiyi göz önüne alınız.
AĢağıdaki maddeleri annenizle iliĢkinizi göz önünde bulundurarak doldurunuz.
1---------------2---------------3---------------4---------------5---------------6---------------7
Asla Bazen Daima
1. Annem duygularıma saygı gösterir. 1 2 3 4 5 6 7
2. Annem başka biri olsun isterdim. 1 2 3 4 5 6 7
3. Annem beni olduğum gibi kabul eder. 1 2 3 4 5 6 7
4. Sorunlarım hakkında annemle konuştuğumda kendimden
utanırım ya da kendimi kötü hissederim.
1 2 3 4 5 6 7
5. Evde kolayca keyfim kaçar. 1 2 3 4 5 6 7
6. Annemin kendi problemleri olduğundan, onu bir de
kendiminkilerle sıkmak istemem.
1 2 3 4 5 6 7
7. Kim olduğumu daha iyi anlamamda annem bana yol
gösterir.
1 2 3 4 5 6 7
8. Bir sorunum olduğunda ya da başım sıkıştığında bunu
anneme anlatırım.
1 2 3 4 5 6 7
9. Anneme kızgınlık duyuyorum. 1 2 3 4 5 6 7
10. Annemden pek ilgi görmüyorum. 1 2 3 4 5 6 7
11. Kızgın olduğumda annem anlayışlı olmaya çalışır. 1 2 3 4 5 6 7
12. Annem bir şeyin beni rahatsız ettiğini hissederse, bana
nedenini sorar.
1 2 3 4 5 6 7
87
AĢağıdaki maddeleri babanızla iliĢkinizi göz önünde bulundurarak doldurunuz.
1---------------2---------------3---------------4---------------5---------------6---------------7
Asla Bazen Daima
1. Babam duygularıma saygı gösterir. 1 2 3 4 5 6 7
2. Babam başka biri olsun isterdim. 1 2 3 4 5 6 7
3. Babam beni olduğum gibi kabul eder. 1 2 3 4 5 6 7
4. Sorunlarım hakkında babamla konuştuğumda kendimden
utanırım ya da kendimi kötü hissederim.
1 2 3 4 5 6 7
5. Evde kolayca keyfim kaçar. 1 2 3 4 5 6 7
6. Babamın kendi problemleri olduğundan, onu bir de
kendiminkilerle sıkmak istemem.
1 2 3 4 5 6 7
7. Kim olduğumu daha iyi anlamamda babam bana yol
gösterir.
1 2 3 4 5 6 7
8. Bir sorunum olduğunda ya da başım sıkıştığında bunu
babama anlatırım.
1 2 3 4 5 6 7
9. Babama kızgınlık duyuyorum. 1 2 3 4 5 6 7
10. Babamdan pek ilgi görmüyorum. 1 2 3 4 5 6 7
11. Kızgın olduğumda babam anlayışlı olmaya çalışır. 1 2 3 4 5 6 7
12. Babam bir şeyin beni rahatsız ettiğini hissederse, bana
nedenini sorar.
1 2 3 4 5 6 7
88
EK 5. Çocuk ve Genç Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (ÇGPSÖ-12)
Ben
i hiç
tanım
lam
ıyo
r
Ço
k a
z ta
nım
lıyo
r
Bir
az t
anım
lıy
or
Old
uk
ça t
anım
lıy
or
Ben
i ta
mam
en
tanım
lıyo
r
1. Hayatımda saygı duyabileceğim insanlar var. 1 2 3 4 5
2. Eğitim almak benim için önemlidir. 1 2 3 4 5
3. Ailem benim hakkımda birçok şeyi bilir (örneğin, arkadaşlarımın
kim olduğunu, nelerden hoşlandığımı) . 1 2 3 4 5
4. Başladığım faaliyetleri/işleri bitirmeye çalışırım. 1 2 3 4 5
5.
Bir şeyler istediğim şekilde gitmediğinde, diğer insanlara ve
kendime zarar vermeden bu durumu çözebilirim (örneğin, şiddete
başvurmadan veya kötü şeyler söylemeden)
1 2 3 4 5
6. Yardıma ihtiyacım olursa, nereden yardım alabileceğimi bilirim. 1 2 3 4 5
7. Kendimi okuluma ait hissediyorum. 1 2 3 4 5
8. Ailem zor zamanlarımda yanımdadır (örneğin hasta olduğumda
veya başım sıkıştığında). 1 2 3 4 5
9. Arkadaşlarım zor zamanlarımda yanımdadır. 1 2 3 4 5
10. Yaşadığım toplumda bana adil bir şekilde davranılır. 1 2 3 4 5
11. Hayatımda gelecekte kullanacağım yeteneklerimi geliştireceğim
fırsatlara sahibim. 1 2 3 4 5
12. Ailemin aile geleneklerini ve kültürünü seviyorum. 1 2 3 4 5
89
Ek 6. Ergenler Ġçin Duygu Düzenleme Ölçeği (EĠDDÖ)
Yaşamda zaman zaman insanların başlarına olumsuz, hoş olmayan olaylar
gelir ve bu olaylara bazı tepkiler verilir. Bu tepkilerin bazıları düşüncelerle
ilgili iken bazıları ise davranışlarla ilgilidir. Lütfen aşağıdaki her bir ifadeyi
dikkatlice okuyarak, sıkıntı verici, olumsuz bir olay yaşadığınızda cümlede
verilen durum veya davranışı ne sıklıkla yaptığınızı size en uygun olan
seçeneğe çarpı işareti (X) koyunuz. Lütfen her ifade için sadece bir seçeneği
işaretleyiniz ve hiçbir ifadeyi boş bırakmayınız.
“BaĢıma olumsuz bir olay geldiğinde; Hiç
bir
zam
an
Nad
iren
Baze
n
Çoğu
zam
an
Her
zam
an
1 Duruma ilişkin düşüncelerimi yeniden gözden geçiririm. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
2 Duruma ilişkin amaçlarımı veya planlarımı yeniden gözden geçiririm,
düşünürüm.
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
3 Durum üzerinde düşünüp anlamaya çalışırım. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
4 Bir dahaki sefere neyi daha iyi yapabileceğimi düşünürüm. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
5 Öfkemi/üzüntümü sözel olarak (örn. bağırmak, tartışmak gibi)
başkalarından çıkarırım.
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
6 Öfkemi/üzüntümü fiziksel olarak (örn. kavga etmek, vurmak gibi)
başkalarından çıkarırım.
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
7 Başkalarını kötü hissettirmeye çalışırım (örn. kaba davranarak, onları
görmezden gelerek).
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
8 Başkalarına zorbalık yaparım (örn. alay etmek, itmek, dedi kodu
yapmak gibi).
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
9 Öfkemi/üzüntümü etrafımdaki eşyalardan çıkarırım. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
10 Kendime zarar verecek veya kendimi cezalandıracak bir şey yaparım. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
11 Bazı düşünceler ve duygular sürekli kafamı meşgul eder (örn. aynı şeyi
düşünür dururum).
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
12 Başkalarının benden iyi durumda olduğunu düşünerek kendimi daha
kötü hissederim.
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
13 Duygularımı içime atarım, saklarım. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
14 Sanki ben ben değilmişim gibi gelir (ör., kendimi bir tuhaf hissederim,
etrafımdaki şeyler tuhaf gelir).
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
15 Bu olaya ilişkin neler hissettiğimi birisiyle konuşurum. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
16 Arkadaşlarımdan veya ailemden sarılmak, elimi tutmak gibi bedensel
yakınlık ararım.
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
17 Hareketli bir şeyler yaparım. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
18 Başkalarından tavsiye isterim. ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
90
KAYNAKÇA
Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. N. (2015). Patterns of
attachment: A psychological study of the strange situation. Psychology Press.
Ainsworth, M. S. (1989). Attachments beyond infancy. American psychologist, 44(4),
709.
Ainsworth, M.,D.,S., Blehar, M.,C., Waters, E., Wall, S., N. (1978). Patterns of
attachment: A psychological study of the strange solution. NJ: Lawrence Erlbaum
Associates.
Akça, Z. K. (2012). Genç Yetişkinlikte Algılanan Anne-Baba Tutumlarının, Kendini
Toparlama Gücü ve Benlik Saygısı Arasındaki İlişki. (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Akdağ, S., T. (2011). Ergenlerin bağlanma stilleri ile ebeveynlerin bağlanma stilleri
arasındaki ilişki (Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi). Akdeniz Üniversitesi Çocuk
Ve Ergen Ruh Sağlığı Anabilim Dalı, Antalya.
Aksekili, E. (2017). 60 ay ve üzeri okul öncesi eğitim alan çocukların bağlanma
stillerinin, ahlaki ve sosyal kural algısı ve sosyal davranışları ile ilişkisinin
incelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Aldwin, C. M., & Yancura, L. A. (2004). Encyclopedia of applied psychology. Elsevier
Academic Press Inc.
Allen, J. P. ve Land, D. (1999). Attachment in adolesence, In J. Cassidy, P. R. Shaver
(Eds), Handbook of attachment theory, Research and Clinical Applications. (pp.
319-335) New York: Guilford.
Allen, J. P., Hauser, S. T., Bell, K. L., & O'Connor, T. G. (1994). Longitudinal
assessment of autonomy and relatedness in adolescent‐family interactions as
predictors of adolescent ego development and self‐esteem. Child
development, 65(1), 179-194.
Altunbaş, G. (2014). Psikoeğitim programının üniversite öğrencilerinin bilişsel duygu
düzenleme stratejilerinin kullanımına ve mükemmelliyetçi bilişlerinie etkisi.
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Ankara.
Altundağ, Y. (2013). Anne-babası boşanmış ergenlerin psikolojik dayanıklılık
düzeylerinde yordayıcı değişkenler olarak yaşam doyumu ve yalnızlık.
91
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, Bolu.
Armstrong, M., I., Birnie-Lefcovitch, S., & Michael T. U. (2005). Pathways between
social support, family well being, quality of parenting, and child resilience: What
we know. Journal of Child and Family Studies, 14(2), 269-281.
Arslan, G. (2015). Çocuk ve genç psikolojik sağlamlık ölçeği’nin (ÇGPSÖ- 12)
psikometrik özellikleri: Geçerlilik ve güvenirlik çalışması. Ege Eğitim Dergisi,
16(1),1-12.
Atabek, E. (2000). Bizim duygusal zekâmız. İstanbul: Altın Kitaplar.
Aydın, B. (2005). Çocuk ve ergen psikolojisi. İstanbul: Atlas Yayın Dağıtım.
Bahadır, E. (2009). Sağlıkla ilgili fakültelerde eğitime başlayan öğrencilerin
psikolojik sağlamlık düzeyleri. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Hacettepe
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Bartholomew, K., & Horowitz, L. M. (1991). Attachment styles among young adults: a
test of a four-category model. Journal of personality and social psychology, 61(2),
226.
Basım, H., N. ve Çetin, F. (2011). Yetişkinler için psikolojik dayanıklılık ölçeği’nin
güvenilirlik ve geçerlilik çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi, 22(2),104-114.
Beauvais, F., & Oetting, E. R. (2002). Drug use, resilience, and the myth of the golden
child. In Resilience and development (pp. 101-107). Boston: Springer.
Bezmez, S., Blakney, R., & Brown C., H. (2004). Redhouse büyük elsözlüğü, İngilizce-
Türkçe, Türkçe-İngilizce (21. Basım). İstanbul: SEV Matbaacılık ve Yayıncılık.
Bolattekin, A. (2014). Anne babanın bağlanma stilleri, anne baba tutumları ve
çocuklarındaki davranış problemleri arasındaki ilişkinin incelenmesi
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Bowlby J. (2012). Güvenli bir dayanak. S. Güneri (Çev.) İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü
Yayınları.
Bowlby, J. (1973). Attachment and Loss: Vol 2 Seperation: Anxiety and Anger. New
York: Basic Books.
Bowlby, J. (1979). The Making and Breaking of Affectional Bonds. London: Routledge.
Bowlby, J. (1980). Attachment and Loss: Vol 3 Loss. New York: Basic Books.
92
Bowlby, J. (1982). Attachment and Loss: Vol 1 Attachment. 2nd ed. New York: Basic
Books.
Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healty Human
Development. New York: Basic Books.
Brennan, K. A., & Morris, K. A. (1997). Attachment styles, self-esteem, and patterns of
seeking feedback from romantic partners. Personality and Social Psychology
Bulletin, 23(1), 23-31.
Bretherton, I. (1992). The origins of attachment theory: John Bowlby and Mary
Ainsworth. Development Psychology, (28), 759-775.
Brennan, K. A., & Morris, K. A. (1997). Attachment styles, self-esteem, and patterns of
seeking feedback from romantic partners. Personality and Social Psychology
Bulletin, 23(1), 23-31.
Bulut, I. (1990). Aile değerlendirme ölçeği el kitabı. Ankara: Özgüzeliş Matbaası.
Campos, J. J., Campos, R. G., & Barrett, K. C. (1989). Emergent themes in the study of
motional development and emotion regulation. Developmental Psychology, 25(3),
394-402.
Cole, P. M. , Michel, M. K., & Teti, L. O. D. (1994). The development of emotion
regulation and dysregulation: a clinical perspective. Monographs Of The Society
For Research In Child Development, 59(240), 73-100.
Coleman, J., & Hagell, A. (2007). Nature of risk and resilience in adolescence,
adolescence, risk and resilience: Against the odds. England: John Wiley & Sons.
Colin, V. L. (1996). Human Attachment. New York: Mcgraw-Hill.
Collins, N., Clark, C. L., & Shaver, P. R. (1996). Attachment styles and internal working
models of self and relationship partners. Knowledge structures in close
relationships: A social psychological approach, 25. ed. G. O. Fletcher – J. Fitness,
Lawrence Erlbaum, Hillsdale, NJ
Collishaw, S., Pickles, A., Messer, J., Rutter, M., Shearer, C., & Maughan, B. (2007).
Resilience to adult psychopathology following childhood maltreatment: Evidence
from a community sample. Child Abuse & Neglect, 31(3), 211-229.
Connor, K.,M., & Davidson, J., R. (2003). Development of a new resilience scale: The
Connor‐Davidson resilience scale (CD‐RISC). Depression and Anxiety, 18(2), 76-
82.
Cüceloğlu, D. (2006). İnsan ve davranışı. İstanbul: Remzi Kitapevi.
Çelen, N. (2007). Ergenlik ve genç yetişkinlik. İstanbul: Papatya Yayıncılık.
Çok, F. (1993). Gençlikte arkadaşlık ilişkileri. Eğitim ve Bilim, 17(89).
93
Çöllü, B., (2018). Ergenlerde Duygu Durum Düzenleme Becerileri, Benlik Saygısı,
Depresyon, Anksiyete ve Çocukluk Çağı Travmaları Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi (Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi), Üsküdar Üniversitesi, İstanbul.
Dayıoğlu, B. (2008). Resilience in university entrance examination applicants: The role
of learned resourcefulness, perceived social support and gender. (Unpublished
Master’s Thesis), Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Deniz, M. E., Özer, E., & Uysal, R. (2015). Çocuk ve ergen psikolojik sağlamlık ölçeği
Türkçe formu: geçerlik ve güvenirlik çalışması, 13. Ulusal Psikolojik Danışma ve
Rehberlik Kongresi, Mersin.
Denollet, J., Nyklicek I., & Vingerhoets, J. J. M. (2008) Introduction: emotions, emotion
regulation and health. In Emotion regulation and psychopathology (s.3-11). New
York: The Guildford Press.
Doğan, T. (2015). Kısa psikolojik sağlamlık ölçeği’nin Türkçe uyarlaması: Geçerlik ve
güvenirlik çalışması. The Journal of Happiness & Well-Being, 3(1), 93-102.
Dönmez, A. (2000). Bağlanma: yakın ilişkilerle ilgili araştırmalar için bir çerçeve. Türk
Psikoloji Bülteni, 16(17), 29-50.
Dönmez, A. (2000).Bağlanma: Yakın ilişkiler ile ilgili araştırmalar için bir çerçeve.
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 31(1):1-49.
Egeland, B., Carlson, E., &, Sroufe, L., A. (1993). Resilience as process. Development
and Psychopathology, 5(4), 517-528.
Erarslan, Ö. (2014). Üniversite öğrencilerinde psikolojik sağlamlık ile depresif belirtiler
ve yaşam memnuniyeti arasındaki ilişkide benlik saygısı, pozitif dünya görüşü
ve umudun aracı rolünün incelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Ergün, O. (2016). Ergenlerde duygusal zeka özellikleri ile psikolojik sağlamlık arasındaki
ilişkinin incelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Arel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Feeney, J. A. (2002). Attachment, marital interaction, and relationship satisfaction: A
diary study. Personal Relationships, 9(1), 39-55.
Fehr, B., & Russell, J. A. (1991). The concept of love viewed from a prototype
perspective. Journal Of Personality And Social Psychology, 60(3), 425-438.
Feng, F., Ming, L. I., Ruofan, L. I., Bingzhang, L. I., & Cao, C. (2016). Mediating effects
of self feeling of inadequacy between resilience and alexithymia in depressive
undergraduates. Chinese Journal of Behavioral Medicine and Brain Science,
25(1), 70-75.
94
Finzi, R., Cohen, O., & Ram, A. (2000). Attachment and divorce. Journal of family
psychotherapy, 11(1), 1-20.
Fraley, R. C., & Davis, K. E. (1997). Attachment formation and transfer in young adults’
close friendships and romantic relationships. Personal relationships, 4(2), 131-
144.
Fraser, M. W., & Terzian, M. A. (2005). Risk and resilience in child development:
Principles and strategies of practice. In. Child welfare for the twenty-first century:
A handbook of practices, policies and programs (pp. 55-71). New York:
Columbia University Press.
Fraser, M. W., Galinsky, M. J., & Richman, J. M. (1999). Risk, protection, and resilience:
Toward a conceptual framework for social work practice. Social Work Research,
23(3), 131-143.
Frijda, N. H. (2001). The self and emotions. In. Identity and emotion: development
through self-organization (First Ed.). New York: Cambridge University Press.
Froh, J. J., Yurkewicz, C., & Kashdan, T. B. (2009). Gratitude and subjective well-being
in early adolescence: examining gender differences. Journal Of Adolescence, 32,
633-650.
Geçin, G. (2016). 5- 6 yaş çocukların bağlanma durumları ile okul uyum düzeyleri
arasındaki ilişkinin incelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Çukurova
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Gizir, C. (2007). Psikolojik sağlamlık, risk faktörleri ve koruyucu faktörler üzerine bir
derleme çalışması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(28), 113-128.
Glantz, M. D., & Sloboda, Z. (2002). Analysis and reconceptualization of resilience. In
Resilience and development (pp. 109-126). Boston: Springer.
Goleman, D. (1998). Duygusal zeka (Çev. B. Seçkin Yüksel).İstanbul: Varlık Yayınları.
Gratz, K. L. & Roemer, L. (2004). Multidimensional assesment of emotion regulation and
dysregulation: development, factor structure and initial validation of the
difficulties in emotion regulation scale. Journal Of Psychopathology And
Behavioral Assessment, 26(1), 41-54.
Greenberg, L. S. (2015). Duygu odaklı terapi: Danışanlara duygu koçluğu yapmak (SB
Çelik, Çev.). Ankara: Nobel.
Griffin, D. W., & Bartholomew, K. (1994). Models of the self and other: Fundamental
dimensions underlying measures of adult attachment. Journal of personality and
social psychology, 67(3), 430.
Gross, J. J. & Thompson, R. A. (2006). Emotion regulation: conceptual foundations. In.
Handbook Of emotion regulation (pp. 3-25).New York: The Guillford Press.
95
Gross, J. J. (2007). Handbook of emotion regulation (pp. 3-24). New York: Guilford.
Gross, J. J. (2014) Emotion regulation: empirical and conceptual foundations. In
Handbook Of Emotion Regulation (pp. 3-20). New York: Guilford Press.
Gross, J. J. ve Thompson, R. A. (2006). Emotion regulation: conceptual foundations. In.
Handbook of emotion regulation (pp. 3-25).New York: The Guillford Press.
Gross, J.J. & Munoz, R.F. (1995). Emotion regulation and mental health. American
Psychological Association, 12, 151-164.
Gross, J. J. (2001). Emotion regulation in adulthood: Timing is everything. Current
Directions in Psychological Science, 10(6), 214-219.
Güloğlu, B., & Karaırmak, Ö. (2010). Üniversite öğrencilerinde yalnızlığın yordayıcısı
olarak benlik saygısı ve psikolojik sağlamlık. Ege Eğitim Dergisi, 11(2), 73-88.
Gürgan, U. (2006). Grupla psikolojik danışmanın üniversite öğrencilerinin yılmazlık
düzeylerine etkisi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Gürgân, U. (2006a). Grupla psikolojik danışmanın üniversite öğrencilerinin yılmazlık
düzeylerine etkisi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Gürgân, U. (2006b). Yılmazlık ölçeği (YÖ): Ölçek geliştirme, güvenirlik ve geçerlik
çalışması. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 39(2), 45-74.
Hatano, G., Okada, N., Tanabe H. (2000). Affective minds. USA: Elsevier Health
Sciences.
Haynes, N., M. (2005). Personalized leadership for effective schooling.
http://www.atdp.berkeley.edu/haynes_keynote_04.ppt, Erişim Tarihi: 16.12.2019.
Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment
process. Journal of personality and social psychology, 52(3), 511.
Hazan, C., Shaver, P.,R. (1990). Love and work: An attachment theoretical perspective.
Journal Of Personality And Social Psychology, 59(2), 270–280.
Herrman, H., Stewart, D., E., Diaz-Granados, N., Berger, E., L., Jackson, B., & Yuen, T.
(2011). What is resilience?. The Canadian Journal of Psychiatry, 56(5), 258-265.
Higgins, G., O. (1994). Resilient adults: Overcoming a cruel past. US: Jossey-Bass.
Hjemdal, O., Friborg, O., Stiles, T. C., Rosenvinge, J. H., & Martinussen, M. (2006).
Resilience predicting psychiatric symptoms: A prospective study of protective
factors and their role in adjustment to stressful life events. Clinical Psychology &
Psychotherapy: An International Journal of Theory & Practice, 13(3), 194-201.
96
Hsieh, M., & Stright, A. D. (2012). Adolescents’ emotion regulation strategies, self-
concept, and ınternalizing problems. The Journal Of Early Adolescence, 32(6),
876–901.
Izard, C., E. (1977). Human emotions. New York: Plenum.
Izard, C., E. (1991). The psychology of emotions. New York: Plenum.
İkiz, H. (2009). 6 yaş grubundaki çocukların benlik algıları ile aile işlevleri arasındaki
ilişkinin incelemesi (YayımlanmamışYüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
İlaslan, Ö. (2009). Çocukların bağlanma davranışlarının özlük nitelikleri ve anne
bağlanma stillerine göre incelenmesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Joormann, J., Yoon, K. L., ve Siemer, M. (2010). Cognition and emotion regulation. In.
Emotion Regulation And Psychopathology: A transdiagnostic approach to
etiology and treatment (pp. 174-203). New York: Guilford Press.
Kaner, S., & Bayraklı, H. (2010a). Aile yılmazlık ölçeği: Geliştirilmesi, geçerliği ve
güvenirliği. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi,
11(02), 47-66.
Kaner, S., & Bayraklı, H. (2010b). Anne yılmazlık ölçeğinin psikometrik özellikleri.
Eğitim Bilimleri ve Uygulama, 9 (17), 77-94.
Karaırmak, Ö. (2006). Psikolojik sağlamlık, risk faktörleri ve koruyucu faktörler. Türk
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(26), 129- 142.
Karaırmak, Ö., & Çetinkaya, R. S. (2016). Benlik saygısının ve denetim odağının
psikolojik sağlamlık üzerine etkisi: Duyguların aracı rolü. Türk Psikolojik
Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4(35), 30-43.
Karataş, E. (2016). Yapılandırılmış grup sanat terapisi programının 15-18 yaş
aralığındaki ergenlerin mutluluk düzeyleri duygularını ifade etme eğilimleri,
duygu düzenleme güçlükleri ve psikiyatrik belirtilerine etkisi (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstütüsü,
İstanbul.
Kayhan-Aktürk, Ş. (2015). Okul öncesi dönem çocuklarında duygu düzenleme becerileri
ile akran ilişkilerinin incelenmesi (YayımlanmamışYüksek Lisans Tezi). İstanbul
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Kayhan, H. (2017). Ergenlikte Saldırganlık ve Duygu Düzenleme Güçlükleri Arasındaki
İlişki (Yayımlanmış Yüksek Lisans) Maltepe Üniversitesi, İstanbul.
Kaymak, P. (2015). Bağlanma Stillerinin Okul Öncesi Dönem Sosyal Davranışlara
Etkisinin İncelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). Nişantaşı Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
97
Kaymak, P. (2015). Bağlanma stillerinin okul öncesi dönem sosyal davranışlara etkisinin
incelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Nişantaşı Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Kazdin, A. E., Kraemer, H. C., Kessler, R. C., Kupfer, D. J., & Offord, D. R. (1997).
Contributions of risk-factor research to developmental psychopathology. Clinical
Psychology Review, 17(4), 375-406.
Kerns, K. A., Tomich, P. L., Aspelmeier, J. E., & Contreras, J. M. (2000). Attachment-
based assessments of parent–child relationships in middle
childhood. Developmental psychology, 36(5), 614.
Kılıç, Ş., D. (2014). Üniversite öğrencilerinin yalnızlık ve psikolojik dayanıklılıklarının
incelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, Erzurum.
Kısmetoğlu, G. (2019). 15-18 yaş arası ergenlerde duygu düzenleme ve bilinçli
farkındalık becerilerinin kaygı düzeyleri ile ilişkisinin incelenmesi
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Kirby, L.,D., Fraser, M.,W. (1997). risk and resilience in childhood, risk and resilience in
childhood: An ecological perspective. Washington, DC: NASW Press.
Kirmayer, L., J. (1984). Culture, affect and somatization: Part I. Transcultural Psychiatric
Research Review, 21(3), 159-188.
Kitano, M. K., & Lewis, R. B. (2005). Resilience and coping: Implications for gifted
children and youth at risk. Roeper Review, 27(4), 200-205.
Koerner, K. (2012). Doing dialectical behavior therapy a practical guide. New York: The
Guilford Press.
Konyalıoğlu, A. P. (2002). Üniversite öğrencilerinin duygusal ilişki bağlanma tarzları ile
kişilik tipleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), M.Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Koole, S. (2009). The psychology of emotion regulation: An integrative review.
Cognition And Emotion, 23(1), 4 - 41.
Koole, S. L., & Rothermund, K. (2011). I feel better but i don't know why: The
psychology of implicit emotion regulation. Cognition And Emotion, 25(3), 389-
399.
Kostiuk, Lynne M. (2011). Adolescent emotion regulation questionnaire: development
and validation of a measure of emotion regulation for adolescents. (Unpublished
phD Thesis), Alberta Of University Edmonton, Alberta.
98
Kratz, A. L., Davis, M. C., Zautra, A. J., & Tennen, H. (2009). Emotions. In The
encyclopedia of positive psychology (pp. 315-320). Malden, Ma: Blackwell
Publishing.
Kratz, A. L., Davis, M. C., Zautra, A. J., &Tennen, H. (2009). Emotions. In The
encyclopedia of positive psychology (pp. 315-320). Malden, Ma: Blackwell
Publishing.
Kulaksızoğlu, A. (2004). Ergenlik psikolojisi. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Kumpfer, K. L. (2002). Factors and processes contributing to resilience. In Resilience and
development (pp. 179-224). Boston: Springer.
Larsen, R. J., & Prizmic, Z. (2004). Affect regulation. In. Handbook of self-regulation:
research, theory, and applications (s.40-61), New York: The Guilford Press.
Lazarus, R. S. (1991). Emotion and adaption. New York: Oxford University Press, Inc.
Leahy, R. L., Tirch, D., & Napolitano, L. A. ( 2011). Emotion regulation in
psychotherapy, a practitioners‘s guide. New York: The Guilford Press.
Lewis, M. (1993). The emergence of human emotions, derl, lewis, m; haviland, m. j.
handbook of emotions. New York: The Guilford Press.
Linehan, M. (1993). Cognitive-behavioral treatment of borderline personality disorder.
New York: The Guilford Press.
Linehan, M. M., Bohus, M., ve Lynch, T. R. (2007). Dialectical behavior therapy for
pervasive emotion dsyregulation. In. Handbook of emotion retrieved (s.581-605).
New York: The Guilford Press.
Lopez, F. G. & Brennan, K. A. (2000). Dynamic processes underlying adult attachment
organization: Toward an attachment theoretical perspective on the healthy and
effective self. Journal of Counseling Psychology, 47(3), 283.
Lowenstein, L (2008) ''Attachment theory & Parental alineation'' Southern England
Psychological Service.
Luthar, S. S., Cicchetti, D., & Becker, B. (2000). The construct of resilience: A critical
evaluation and guidelines for future work. Child Development, 71(3), 543-562.
Mandleco, B., L. (2000). An organizational framework for conceptualizing resilience in
children. Journal of Child and Adolescent Psychiatric Nursing, 13(3), 99-112.
Masten, A., S. (1994). Resilience in individual development: Successful adaptation
despite risk and adversity: Challenges and prospects. In Educational resilience in
inner city America: Challenges and prospects (pp. 3-25). New Jersey: Lawrence
Erlbaum.
99
Masten, A., S. (2007). Resilience in developing systems: progress and promise as the
fourth wave rises. Development and Psychopathology, 19(3), 921-930.
Masten, A., S., & Gewirtz, A., H. (2008). Vulnerability and resilience in early child
development. handbooks of developmental psychology. In Blackwell handbook of
early childhood development (pp.22-43). Malden, MA: Blackwell Publishing.
Masten, A.,S., & Obradović, J. (2008). Disaster preparation and recovery: Lessons from
research on resilience in human development. Ecology and Society, 13(1), 9.
Masten, A., S.,& Powell, J.,N. (2003). A resilience framework for research, policy, and
practise. In. Resilience and vulnerability: Adaptation ın the context of childhood
adversities. US: Cambridge University Press.
Masten, A.,S., & Reed, M., G., J. (2002). Resilience in development. In. Handbook of
positive psychology (pp.74-88). New York: Oxford University Press.
Masten, A., S., Best, K., M., & Garmezy, N. (1990). Resilience and development:
Contributions from the study of children who overcome adversity. Developm
ent and Psychopathology, 2(4), 425-444.
Matthews, E. (2000). The legacy of caretaking among African American women: A
mixed blessing. Resiliency enhancement: Putting the strengths perspective into
social work practice, 19-28.
Mayer Jd., Salovey P., & Caruso Dr.(2000). Emotional intelligance as zeitgest, as
personality, and as a mental ability. Journal Of Personality Assesment, 54, 772-
781.
Meredith, L. S., Sherbourne, C. D., Gaillot, S. J., Hansell, L., Ritschard, H. V., Parker, A.
M., & Wrenn, G. (2011). Promoting psychological resilience in the US military.
Rand Health Quarterly, 1(2).
Miculincer, M. (1990). Attachment styles and fear of personal death. Journal of
Personality and Social Psychology, 58(2), 321-331.
Mikulincer, M. & Shaver, P. R. (2005). Attachment theory and emotions in close
relationships: Exploring the attachment‐related dynamics of emotional reactions to
relational events. Personal Relationships, 12(2), 149-168.
Moretti, M. M. & Holland, R. (2003). The journey of adolescence: Transitions in self
within the context of attachment relationships. S. M. Johnson ve V. E. Whiffen
(Ed.), Attachment processes in couple and family therapy (pp. 234-257). New
York: Guilford Press.
Morice-Ramat, A., Goronflot, L., & Guihard, G. (2018). Are alexithymia and empathy
predicting factors of the resilience of medical residents in France?. International
Journal Of Medical Education, 9, 122.
100
Morris, A. S., Silk, J. S., Steinberg, L., Myers, S. S., & Robinson, L. R. (2007). The Role
of the Family Context in the Development of Emotion Regulation. Social
development (Oxford, England), 16(2), 361–388. doi:10.1111/j.1467-
9507.2007.00389.x.
Ochsner, K. N., & Gross, J. J. (2005). The cognitive control of emotion. Trends in
Cognitive Sciences, 9(5), 242–249.
Oktan, V. (2008). Üniversite sınavına hazırlanan ergenlerin psikolojik sağlamlıklarının
çeşitli değişkenlere göre incelenmesi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Karadeniz
Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon.
Onur, N. (2006). Lise Öğrencilerinin Bağlanma stilleri ile Atılganlık Düzeyleri
Arasındaki İlişki. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü İstanbul.
Oshio, A., Kaneko, H., Nagamine, S., Nakaya, M. (2003). Construct validity of the
adolescent resilience scale. Psychological Reports, 93(3),1217-1222.
Özdoğan, A.,Ç. (2017). Ergenlerde reaktif-proaktif saldırganlık ile ebeveyn duygusal
erişilebilirliği: duygu düzenleme güçlüğünün aracı rolü. (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, Adana.
Özer, E. (2013). Üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin duygusal
zeka ve beş faktör kişilik özellikleri açısından incelenmesi.
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Konya.
Perlman, D., Peplau, L., A. (1982). Theoretical approaches to loneliness, In. Loneliness: A
sourcebook of current theory, research and therapy (pp.123-134). New York:
John Wiley & Sons.
Perron, J. L., Cleverley, K., & Kidd, S. A. (2014). Resilience, loneliness, and
psychological distress among homeless youth. Archives of Psychiatric Nursing,
28(4), 226-229.
Plutchik, R. A. (1980). A general psychoevolutionary theory of emotion. In Emotion:
Theory, research and experience (pp. 3-33). Orlando, FL: Academic Press.
Power, M. (2010). Emotion focused cognitive therapy. Oxford: Wiley-Blackwell.
Power, M. J. & Dalgleish, T. (2008). Cognition and emotion: From order to disorder.
New York: Psychology Press.
Rak, C. F., & Patterson, L. E. (1996). Promoting resilience in at‐risk children. Journal of
counseling & development, 74(4), 368-373.
Reich, J. W., Zautra, A. J., & Hall, J. S. (Eds.). (2010). Handbook of adult resilience. New
York: The Guilford Press.
101
Rew, L., Taylor‐Seehafer, M., Thomas, N. Y., & Yockey, R. D. (2001). Correlates of
resilience in homeless adolescents. Journal of Nursing Scholarship, 33(1), 33-40.
Richardson, G.,E. (2002). The metatheory of resilience and resiliency. Journal of clinical
psychology, 58(3), 307-321.
Riolli, L., Savicki, V., & Cepani, A. (2002). Resilience in the face of catastrophe:
Optimism, personality, and coping in the Kosovo crisis. Journal Of Applied Social
Psychology, 32(8), 1604-1627.
Rodenhauser, P., Khamis, H. J., & Faryna, A. (1986). Alexithymia and handedness.
Psychotherapy and Psychosomatics, 45(4), 169-173.
Roque, L., & Veríssimo, M. (2011). Emotional context, maternal behavior and emotion
regulation. Infant Behavior And Development, 34(4), 617-626.
Rutter, M. (2007). Resilience, competence, and coping. Child Abuse & Neglect, 31(3),
205-209.
Sallıoğlu, G. (2002). Aleksitimik olan ve olmayan üniversite öğrencilerinin duygu ifade
eden sözcük ve deyimlere yükledikleri duygu yoğunlukları. (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Salovey, P., Mayer, J. D., Goldman, S. L., Turvey, C. & Palfai, T. P. (1995). Emotional
attention, clarity, and repair: Exploring emotional intelligence using the trait meta-
mood scale. In. Emotion, disclosure, and health Washington (pp.125-154). US:
American Psychological Association.
Santrock, J. W. (2012). Ergenlik. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Saraswati, K., & Suleeman, J. (2018). Resilience and Friendship Quality among Late
Adolescents from Intact, Divorced, and Remarried Families. In Universitas
Indonesia International Psychology Symposium for Undergraduate Research
(UIPSUR 2017). Atlantis Press.
Sarıca, A., K. (2008). Sosyal beceri programının ergenlerin saldırganlık düzeyine etkisi.
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Mersin üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Mersin.
Savi Çakar, F., Karataş, Z., & Çakır, M. A. (2014). Yetişkin yılmazlık ölçeği: Türk
kültürüne uyarlanması. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,
32, 22-39.
Schreiber, Liana R.N., Grant, Jon E., & Odlaug, Brian L. (2012). Emotion regulation and
ımpulsivity in young adults. Journal Of Psychiatric Research, 46, 651-658.
Seligman, M. E., & Csikszentmihalyi, M. (2014). Positive psychology: An introduction.
In. Flow and the foundations of positive psychology (pp. 279-298). Dordrecht:
Springer.
102
Seven, S. (2006). 6 yaş çocuklarının sosyal beceri düzeyleri ile bağlanma durumları
arasındaki ilişkilerin incelenmesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Gazi
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Seiffge-Krenke, I. (1993). Close friendship and imaginary companions in adolescence. In
B. Laursen (Ed.). Close friendships in adolescence (pp. 73-87). San Francisco:
Jossey-Bass.
Shetgiri, R., Kataoka, S. H., Ryan, G. W., Askew, L. M., Chung, P. J., & Schuster, M. A.
(2009). Risk and resilience in Latinos: A community-based participatory research
study. American Journal of Preventive Medicine, 37(6), 217-224.
Siebert, A. (2005). The resiliency advantage: Master change, thrive under pressure, and
bounce back from setbacks. Berrett: Koehler Publishers.
Silk, J.S., Steinberg, L. ve Morris, A.S. (2003). Adolescents' emotion regulation in daily
life: Links to depressive symptoms and problem behavior. Child Development, 74
(6), 1869-1880.
Sipahioğlu, Ö. (2008). Farklı risk gruplarıdaki ergenlerin psikolojik sağlamlıklarının
incelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Sönmez, A. (2015). Ebeveynlerin bağlanma stilleri ve sürekli kaygı durumlarının
çoçukların ansiyete duyarlılığı arasındaki ilişkinin incelenmesi (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi). Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Sroufe, L. A., & Waters, E. (1977). Attachment as an organizational construct. Child
development, 1184-1199.
Staudinger, U. M., Marsiske, M., & Baltes, P. B. (1993). Resilience and levels of reserve
capacity in later adulthood: Perspectives from life-span theory. Development and
Psychopathology, 5(4), 541-566.
Steinberg, L. (2007). Ergenlik (Yayına Haz. Figen Çok). Ankara: İmge Kitabevi.
Steinberg L, Silk JS. Parenting adolescents. In: Bornstein MH, editor. Handbook of
parenting: Vol. 1: Children and parenting. Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum
Associates; 2002. pp. 103–133.
Stewart, M., Reid, G., & Mangham, C. (1997). Fostering children's resilience. Journal of
Pediatric Nursing, 12(1), 21-31.
Sümer, N., Güngör, D. (1999a). Çocuk yetiştirme stillerinin bağlanma stilleri, benlik
değerlendirmeleri ve yakın ilişkiler üzerindeki etkisi. Türk Psikoloji Dergisi,
14(44), 35-63.
Sümer, N., & Güngör, D. (1999b). The psychometric assessment of adult attachment
styles scales on Turkish sample and a cross-cultural comparison. Turkish Journal
of Psychology, 14(43), 71-106.
103
Szwedo, D. E. (2012). The development of emotion regulation strategies during
adolescence and their associations with youths’ psychological adjustment in early
adulthood. (Unpublished phD Thesis), University Of Virginia, Virginia.
Terzi, Ş. (2016). Kendini toparlama gücü ölçeği’nin uyarlanması: Geçerlik ve güvenirlik
çalışmaları. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(26), 77-86.
Terzi, Ş. (2008). Üniversite öğrencilerinde kendini toparlama gücü’nün içsel koruyucu
faktörlerle ilişkisi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 35(35), 297-
306.
Thompson, J. B. (1989). The theory of structuration. Social Theory of Modern Societies:
Anthony Giddens and His Critics, D. Held and J. B. Thompson, Cambridge:
Cambridge University Press, 56-76.
Thompson, R. A. & Goodman, M. (2010). Development of emotion regulation: More
than meets the eye. New York: Guilford Press.
Thompson, R., A. (1993). Socioemotional development: Enduring issues and new
challenges. Developmental Review, 13(4), 372-402.
Thompson, R.A. (1994). Emotion regulation: A theme in search of definition.
Monographs Of The Society For Research İn Child Development, 59 (23), 25-52.
Turan-Cebeci, S. (2009). Tam aileye ve tek ebeveyne sahip ailelerden gelen 7-12 yaşları
arasındaki çocukların bağlanma stilleri ve kaygı durumları arasındaki ilişki
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Türköz, Y. (2007). Okul öncesi çocuklarda bağlanma örüntüsünün kişilerarası problem
çözme ve açık bellek süreçlerine etkisi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Ungar, M., & Liebenberg, L. (2011). Assessing resilience across cultures using mixed
methods: Construction of the child and youth resilience measure. Journal of
Mixed Methods Research, 5(2), 126-149.
Ülker Tümlü, G. (2012). Psikolojik dayanıklılık düzeyleri farklı üniversite öğrencilerinin
temas engellerinin incelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Valiente, C., & Eisenberg, N. (2006). Parenting and children's adjustment: The role of
children's emotion regulation. In. Emotion regulation in couples and families:
pathways to dysfunction and health. US: American Psychological Association.
Zörer, P. B. (2015). Bağlanma Kuramı Perspektifinden Sosyal Kaygı: Erken Dönem
Uyumsuz Şemalar ve Reddedilme Duyarlılığının Rolü (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa.
104
Wagnild, G., M., Young, H., M. (1993). Development and psychometric evaluation of the
resilience scale. Journal of Nursing Measurement, 1(2), 165-178.
Werner, E, E. (1982). Vulnerable but invincible. A longitudinal study of resilient children
and youth. New York: McGraw- Hill.
Werner, E, E. (1992). Overcoming the Odds: High-Risk children from birth to adulthood.
Ithaca, NY: Cornell University.
Werner, E, E. (2001). Journeys from childhood to midlife: Risk, resilience and recovery.
Ithaca, NY: Cornell.
Werner, E., E. (1989). High‐risk children in young adulthood: A longitudinal study from
birth to 32 years. American journal of Orthopsychiatry, 59(1), 72-81.
Werner, E., E. (1993). Risk, resilience, and recovery: Perspectives from the Kauai
longitudinal study. Development and Psychopathology, 5(4), 503-515.
Werner, E., E. (2005). Resilience and recovery: Findings from the Kauai longitudinal
study. Focal Point: Research, Policy, and Practice in Children’s Mental Health,
19(1),11-14.
Weiss, R.S. (1982). Attachment in adult life. In C. M. Parkers & J.Stevenson-Hinde
(Eds.), The place of attachment in human behavior (pp. 171-184). New York:
Basic.
Yazgan İ. B., Bilgin, M. ve Kılıç A., M. (2012). Gelişim psikolojisi: Çocuk ve ergen
gelişimi.