Upload
sahin-guec
View
265
Download
10
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Martı Yayınları Yeni Kitap -GARDİYAN-DOLORES REDONDO-ŞUBAT 2015-ÖN OKUMA
Citation preview
Gardiyan
Dolores Redondo
1. Baskı: Aralık 2014ISBN: 978-605-348-556-8 Yayınevi Sertifika No: 12330
Copyright©DOLORES REDONDOBu kitabın Türkçe yayın hakları Pontas Ajans aracılığıyla Martı Yayın Dağ. San. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
BaskıEzgi Mat. Teks. Pors. İnş. San. Tic. Ltd. Şti.Sanayi Cad. Altay Sok. No: 14 Çobançeşme-Yenibosna/İstanbulTel: 0 212 452 23 02Matbaa Sertifika No: 12142
MARTI YAYINCILIKMartı Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti.
Maltepe Mh. Davutpaşa Cd.Yılanlı Ayazma Sk. No: 8
Zeytinburnu/İstanbulTel: 0 212 483 27 37 - 483 43 13
Faks: 0 212 483 27 38www.martiyayinlari.com [email protected]
Orijinal Adı : El guardián invisible Yayın Yönetmeni : Şahin GüçÇeviren : Nergis TuranEditör : Elçin KazancıSayfa Tasarımı : Elif YavuzKapak Tasarımı : Yasin Öksüz
Unutmak gayriihtiyari bir eylemdir. Bir şeyi ne kadar
geride bırakmak istersen, o kadar peşine düşer.
WILLIAM JONAS BARKLEY
Fakat sevgili kızım, bu elma diğerleri gibi değil, çünkü
bu elma sihirli.
Pamuk Prenses – Walt Disney
1
Ainhoa Elizasu, basın hâlâ bu şekilde dile getirmese de,
Basajaun’un ikinci kurbanıydı. Kısa bir süre sonra gün yü-
züne çıkan cesetlerin etrafında hayvan kılları, deri kalıntıları
ve insana ait olduğu düşünülen izler ortaya çıkmıştı, sanki
bir tür arınışın cenaze töreniydi. Kötü, dünyevi ve geçmişe
ait bir güç; kurbanlarının giysilerini yırtıp, cinsel organındaki
tüyleri tıraş edip, kollarını dua eden Bakire Meryem şeklinde
yerleştirerek bir nevi üzerlerine imzasını bırakıyordu.
Ne zaman sabaha karşı bir suç olayıyla ilgilenmesi için
çağırılsa, Dedektif Amaia Salazar her zaman aynı ritüeli uy-
gulardı: James rahatsız olmasın diye çalar saati kapatır, kı-
yafetini ve telefonunu alır, mutfağa doğru merdivenlerden
yavaşça inerdi. Sütlü kahvesini içerken üstünü giyer ve ko-
casına bir not bırakırdı, arabaya atlar ve sürerken boş düşün-
9
celere, güneş doğmadan önce uyandığında zihnini meşgul
eden ve sanki tamamlanmamış bir nöbetin geri kalanında ona
eşlik eden beyaz gürültüye dalar giderdi. Pamplona’dan bir
kurbanın beklediği olay yerine varana dek, bir saat sürse de
bu böyle devam ederdi. Ani bir şekilde kavis çizince teker-
leklerden çıkan sesten, ne kadar dalgın olduğunun farkına
vardı. Bunun üzerine Elizondo’yu çevreleyen sık ormanlara
giren yokuşa konsantre olmaya çalıştı. Beş dakika sonra ara-
bayı işaret şamandırasının yanında durdurdu ve Doktor Jorge
San Martín’in spor arabasıyla Savcı Estébanez’in dört çekerli
arabasını gördü. Araçtan inerek arka tarafa yöneldi, Dedektif
Yardımcısı Jonan Etxaide ve Dedektif Montes ona doğru yak-
laşırlarken bagaja yaslanıp kauçuk çizmelerini giydi.
“Durumlar kötü şef, küçük bir çocuk.” Jonan notlarını
okumaya başladı. “On iki, on üç yaşlarında. Ailesi gece on
birde kızlarının eve dönmediğini bildirdiler.”
“Kayıp ilanı vermek için biraz erken,” dedi Amaia.
“Evet. Görünen o ki saat sekizi on geçe Arizkun otobü-
sünü kaçırdığını söylemek için ağabeyini aramış.”
“Ağabeyi saat on bire kadar hiçbir şey söylemedi mi?”
“Bildiğiniz gibi: ‘Aitalar beni öldürecek. Lütfen kim-
seye söyleme. Bir arkadaşımın babası beni bırakabilir mi
diye bakacağım.’ Sonuç: Çenesini kapadı ve Playstation oy-
nadı. Saat on birde, kardeşinin gelmediğini ve annesinin te-
laşlanmaya başladığını görünce, Ainhoa’nın aradığını
söyledi. Ailesi Elizondo karakoluna gitti ve kızlarının başına
bir şey gelmiş olabileceğini söyledi. Telefonunu açmıyordu
Dolores Redondo
10
ve tüm arkadaşlarıyla konuşmuşlardı. Onu bir devriye bul-
muş. Viraja gelindiğinde ajanlar kızın ayakkabılarını yolun
kenarında görmüşler,” dedi Jonan, feneriyle yolun kenarında,
kısa topuklu, oldukça parlak ve iyi hizalanmış siyah rugan
ayakkabıların bulunduğu bölgeyi işaret ederek. Amaia gör-
mek için eğildi.
“Oldukça hizalı duruyorlar, biri dokundu mu bunlara?”
diye sordu. Jonan yeniden notlarını okumaya başladı. Amaia,
antropolog ve aynı zamanda arkeolog olan genç dedektif yar-
dımcısının oldukça etkili ve bunun gibi ciddi durumlar için
adeta bir hediye olduğunu düşündü.
“Hayır. Böyle hizalıydılar ve tam olarak yolun bu kıs-
mındaydılar.”
“Olay yeri inceleme ekibine söyle, işleri bitince gelip
ayakkabıların içine baksınlar. Böyle yerleşmeleri için iç ta-
rafından tutulmuş olmaları gerek.”
Sessizce, İtalyan malı mokasen ayakkabıların ucuna dal-
mış olan Dedektif Montes, derin bir uykudan uyanır gibi ani-
den başını kaldırdı.
“Salazar,” diye mırıldandı selam vererek. Ve onu bek-
lemeden yolun kenarına doğru yürümeye başladı. Amaia’nın
yüzüne tedirgin bir ifade oturdu ve Jonan’a döndü.
“Neler oluyor buna?”
“Bilmiyorum, şef, Pamplona’dan aynı arabayla geldik,
ağzını bile açmadı. Sanırım biraz içmiş.”
Evet, o da öyle düşünüyordu. Boşandığından beri De-
dektif Montes gittikçe kötüleşmişti, tek sorun son zamanlar-
Gardiyan
11
daki İtalyan ayakkabılarına ve renkli kravatlara olan düşkün-
lüğü de değildi. Son haftalarda oldukça dalgın, iç dünyasında
kaybolmuş, soğuk ve anlaşılmaz görünüyordu, neredeyse
içine kapanmıştı.
“Kız nerede?”
“Nehrin kenarında. Yokuştan inmek gerek,” dedi Jonan
hendeği göstererek. Yüzünde cesedin orada olmasından do-
layı kendini suçlayan bir ifade vardı.
Yokuştan aşağıya doğru inerken ajanların fenerlerini ve
olay yerinin etrafına çektikleri bantları gördü. Bir yanda,
Savcı Estébanez vardı, cesedin bulunduğu bölgeye doğru yan
yan bakarken, yüksek sesle zabıt kâtibiyle konuşuyordu. Et-
rafında adli tıptan iki fotoğrafçı her köşeden flaşlarını yağ-
dırıyorlardı. Cesedin yanında, Navarro Adli Tıp Merkezi
uzmanlarından biri diz çökmüştü, karaciğer sıcaklığını ölçü-
yor gibi görünüyordu.
Amaia tüm personelin, bölgeye ilk gelen polislerin be-
lirlemiş olduğu kordon altındaki alanın giriş çıkışlarına saygı
göstermelerinden memnundu. Ama yine de, fazla kalabalık
olduğunu düşünmüştü, her zamanki gibi. Bu belki de Katolik
eğitiminden gelen bir histi, fakat ne zaman bir cesetle karşı-
laşmak zorunda kalsa bu mahremiyete ihtiyaç duyuyordu.
Profesyonel tavrıyla kirlenmiş bir cinayet hikâyesinin baş-
kahramanı; üstelik dilsiz, sessiz, dehşetinden bihaber olan
cesedin etrafında dolaşan insanlardan çok uzak, onlara ol-
dukça yabancı hissediyordu.
Yavaşça yaklaştı, birinin ölüm için seçmiş olduğu yeri
Dolores Redondo
12
inceledi. Nehrin yanında muhtemelen önceki baharın selle-
riyle sürüklenerek bir araya toplanmış gri taşlarla örülü bir
plaj, onun görüş noktasına kadar uzanan yaklaşık dokuz
metre uzunluğunda geniş bir koy... Yeni gün doğmaya baş-
lamıştı. Nehrin yaklaşık dört metre genişliğindeki diğer ke-
narı bir ormana sızıyordu, ilerledikçe orman daha da sıkla-
şıyordu. Adli tıp uzmanı cesedin fotoğrafını çekerken dedek-
tif bekledi; işlem tamamlandığında yaklaştı, kızın ayakucuna
geldi ve her zaman olduğu gibi zihnini düşüncelerden arın-
dırdı. Nehrin yanında yatan cesede baktı ve kısa bir cümle
mırıldandı. Bunun ardından ona bir iş olarak bakabilmeye
hazır hissetti kendini.
Ainhoa Elizasu’nun, şu anda şaşkın bir ifadeyle sabit-
lenmiş, sonsuz boşluğa bakan güzel kahverengi gözleri vardı.
Başı hafifçe geri yatmıştı, boynunda onu suyun içinde kaybo-
lana kadar batıran kalın ip parçası görünüyordu. Amaia ipi gör-
mek için cesede doğru eğildi.
“Bağlanmamış bile, yalnızca kızın nefesi kesilene kadar
sıkılmış,” diye fısıldandı kendi kendine.
“Güçlü biri olmalı, bir adam?” dedi Jonan arkasından.
“Olabilir ama kız çok uzun değil, yaklaşık yüz elli beş
santim ve çok zayıf. Bir kadın da yapmış olabilir.”
O ana kadar savcı ve zabıt kâtibiyle konuşmakta olan
Doktor San Martín, savcıyı kendine özgü el öpme seremo-
nisiyle uğurladıktan sonra cesede doğru yaklaştı.
“Dedektif Salazar, sizi görmek her zaman bir şeref, bu
koşullarda olsa bile,” dedi neşeli bir halde.
Gardiyan
13
“Aynı şekilde, Doktor San Martín, olayla ilgili siz ne
düşünüyorsunuz?”
Doktor, cesede doğru eğilirken uzman tarafından ken-
disine verilen notlara kısa bir göz attı, ardından Jonan’a genç-
liğini ve bilgilerini ölçer, değer biçer bir bakış attı. Amaia’
nın iyi bildiği bir bakış. Birkaç sene önce, şüpheli ölümlerle
ilgilenen genç dedektif yardımcısı oydu, seçkin Profesör San
Martín’in onu bırakmaması büyük bir onurdu.
“Yaklaşın, Etxaide. Buraya gelin, belki bir şeyler öğre-
nirsiniz.”
Doktor San Martín deri Gladstone çantasından çıkardığı
cerrahi eldivenlerini giydi ve yavaşça kızın çenesine, boy-
nuna ve kollarına dokundu.
“Rigor mortis hakkında ne biliyorsunuz, Etxaide?”
Jonan okul günlerinde öğretmenine cevap verirken kul-
landığına benzer bir tonla konuşmaya başlamadan önce derin
bir nefes aldı.
“Pekâlâ, ölümden yaklaşık üç saat sonra gözkapakla-
rında başlayıp yüze, boyuna ve göğse kadar yayıldığını, so-
nunda tüm gövdeyi ve üst kısmı sardığını biliyorum.” Nor-
mal durumlarda tamamen katı hale geçiş, yaklaşık on iki sa-
atte tamamlanır ve otuz altı saat civarında ters sırayı izleyip
kaybolmaya başlar.
“Fena değil, başka?” diye cesaretlendirdi doktor.
“Ölüm verileriyle ilgili tahmin yürütebilmek için gerekli
olan ana işaretleri barındırır.”
“Peki, yalnızca rigor mortis ölçüsüne dayanarak bir tah-
Dolores Redondo
14
min yapılabileceğini mi düşünüyorsunuz?”
“Şey…” diye duraksadı Jonan.
“Elbette hayır,” dedi San Martín. “Katılık ölçüsü ölünün
adalesel durumuna ya da bu olayda olduğu gibi iç ve dış sı-
caklığa göre çeşitlendirilebilir. Aşırı ısılar rigor mortis belir-
tisine benzeyebilir, mesela yüksek ısıda dışarıda bulunan ya
da ölüm sertliği spazmı yaşayan cesetlerde ne olduğunu bi-
liyor musunuz?”
“Sanırım şöyle, ölüm anında üst kaslar gerilir ve o an
tutunmak için herhangi bir obje yakalamak zorlaşır.”
“Kesinlikle, bu durumda adli patoloğa büyük bir sorum-
luluk düşüyor. Bu yönlerden bakılmadığı sürece verileri ve
elbette hipostazları söylememeli… Başka bir deyişle livor
mortis. Patoloğun bedenin yanında diz çöküp birkaç dakika
içinde ölüm saatini söylediği şu Amerikan dizilerini görmüş-
sünüzdür,” dedi teatral bir tavırla kaşını kaldırarak. “İzin
verin size bunun bir yalan olduğunu söyleyeyim. Göz sıvı-
sındaki potasyum miktarının analizi büyük bir ilerlemedir,
fakat yalnızca otopsiden sonra hassas bir dakiklikle saati ya-
yınlayabilir. Şimdi buradaki olayımızla size şunu söyleyebi-
lirim: on üç yaşında, kadın. Karaciğer ısısına bakarak iki saat
önce öldüğünü söyleyebilirim. Henüz bir katılık yok,” dedi
kızın çenesine yeniden dokunarak.
“Ailesinden gelen aramayla uyuşuyor. Evet, sadece iki
saat önce.”
Amaia doğrulmasını bekledi ve onun yerine geçip kızın
yanında diz çöktü. Jonan’ın adli tetkikten kurtulduğunu gö-
Gardiyan
15
rünce gözlerinde beliren rahatlamayı kaçırmadı. Sonsuzluğa
bakan gözler ve şaşkın bir ifadede ya da nefes almak için ça-
baladığı son anda yarı açık kalan ağzı yüzünde meraklı bir
çocuk havası oluşturuyordu. Tüm kıyafeti bilinçli bir şekilde
kesilmiş ve kötü bir hediye paketi gibi boyundan kasıklara
kadar iki yanından yırtılmıştı. Nehirden gelen hafif esinti
kızın kâküllerini kıpırdattı ve Amaia’ya doğru acı bir tütün
kokusuyla karışık şampuan aroması yükseldi. Amaia sigara
içip içmediğini sordu.
“Tütün kokuyor. Çantası var mıydı?”
“Evet, vardı. Henüz ortaya çıkmadı ama araştırılıyor,”
dedi Dedektif Montes kolunu uzatıp nehir yönünü göstere-
rek.
“Arkadaşlarına nerde ve kimle olduklarını sorun.”
“Gün doğar doğmaz, şef,” dedi Jonan saatine bakarak.
“Arkadaşları on üç yaşlarında ve uyuyor olmalılar.”
Bedenin iki yanında duran ellerini inceledi. Beyaz ve
yukarı dönük olan avuç içleriyle oldukça temizdiler.
“Ellerin duruş biçimine dikkat ettiniz mi? Böyle yerleş-
tirilmişler.”
“Evet,” dedi Jonan’ın yanında ayakta dikilen Montes.
“Fotoğrafını çekin ve mümkün olduğunca iyi muhafaza
edin. Kabul etmeyebilirler. Tırnaklar ve eller oldukça temiz
görünse de şansımız olabilir,” dedi adli tabibe doğru yöne-
lirken. Patolog yeniden Amaia’nın karşısında kıza doğru
eğildi.
“Otopsiyi beklemek gerekecek, fakat ben ölüm nedeni-
Dolores Redondo
16
nin boğulma olduğunu düşünüyorum ve boynuna iple uygu-
lanan güçle oldukça hızlı olmuş olmalı. Bedeninde görünen
kesikler yüzeysel, tamamen kıyafeti yırtmak amaçlanmış.
Keskin bir şeyle kesilmiş, bir bıçak, maket bıçağı ya da bis-
turi. Bunu daha sonra anlayacağım, fakat bu yapıldığında kız
çoktan ölmüştü. Neredeyse hiç kan yok.”
“Peki ya cinsel organı?” dedi Montes.
“Sanırım cinsel organını tıraş etmek için de aynı alet
kullanılmış.”
“Belki de bir zafer izi bırakmak istemiş, şef?” dedi
Jonan.
“Sanmıyorum. Nasıl yapıldığına bir bak,” dedi Amaia
nizamlı bir şekilde kesilmiş olan tüyleri işaret ederek. “Daha
çok bunu yerleştirmek için kesmek istemiş,” dedi kızın tıraşlı
cinsel organının üzerine konmuş altın rengi, yağlı tatlıyı gös-
tererek.
“Pislik herif. Neden böyle şeyler yapmak zorundalar?
Kızı öldürdüğü yetmiyormuş gibi bir de bunu koyuyor. Bunu
yapan birinin aklından neler geçiyor olabilir?” dedi Jonan
tiksintiyle sesini yükselterek.
“Bu senin işin evlat, bu domuzun ne düşündüğünü tah-
min et,” dedi Montes, Doktor San Martín’e yaklaşarak.
“Tecevüze uğramış mı?”
“Daha derinlere inmeden emin olamasam da, bence
hayır. Olayın seksüel bir görüntüsü var. Kıyafeti yırtmak, gö-
ğüslerini açmak ve kılları tıraş etmek… Ve şu tatlı… Çöreğe
benziyor, ya da…”
Gardiyan
17
“Bu bir txatxingorri,” dedi Amaia. “Bu bölgeye ait bir
tatlı, fakat bu gördüklerimden daha ufak. Fakat şüphesiz bir
txatxingorri. Yapmak için tereyağı, un, yumurta, şeker, maya
ve domuz eti kullanılıyor, eski bir tarif. Jonan, bunu çantaya
koyun ve...” dedi Amaia herkese doğru dönerek, “...tatlı olayı
buradan dışarı çıkmayacak, şu andan itibaren gizli bir bilgi-
dir.”
Herkes başını salladı.
“Buradaki işimiz bitti. San Martín, sıra sizde. Adli tıp
merkezinde görüşürüz.”
Amaia doğruldu ve tepeyi çıkıp arabasına gitmeden
önce kıza son bir kez daha baktı.
Dolores Redondo
18
2
O sabah için Dedektif Montes mor ipekten yapılmış, ol-
dukça şık bir kravat seçmişti, şüphesiz ki çok pahalıydı. Kra-
vat lila rengi gömleğinin üzerinde ışıldıyordu, etki muhteşemdi
ama Miami polisi kokusu tam bir felaketti. Onunla asansöre
binen polisler de aynı şeyi düşünmüş olmaydılar. Amaia on-
lardan birinin diğer çıkışa yönelirkenki azametli ifadesini
fark etti. Montes’e baktı, muhtemelen o da farkındaydı, fakat
duruma yabancı bir şekilde Armani parfümüne bulanmış cep
bilgisayarındaki notları gözden geçiriyordu.
Toplantı salonunun kapısı kapalıydı, fakat onlar daha
kapıyı açıp giremeden üniformalı bir polis sanki gelmelerini
bekliyormuş gibi kapıyı içeriden açtı. İçerideki geniş ve gör-
kemli salonu görebilmeleri için kenara çekildi. Salonda Sa-
lazar’ın beklediğinden daha fazla insan vardı. Emniyet
müdürü baş koltuğa oturmuştu ve iki yanı da boştu. Yaklaş-
malarını söyledi ve onlar salonda ilerlerken diğerlerine onları
tanıttı.
19