282
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İ leti ş im Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn 2010, Number: 31

Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi

Güz 2010, Sayı : 31

Autumn 2010, Number: 31

Page 2: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

II

BOŞ SAYFA

Page 3: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

III

G. Ü. İ. F. Adına Sahibi Rıza AYHAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü M. Naci BOSTANCI Editör Editör Yardımcıları Cengiz ANIK Umur IŞIK Ayşe Gül SONCU Yayın Kurulu Zülfikar DAMLAPINAR Ç. Murat HAZAR Sirel GÖLÖNÜ Cem YAŞIN Yayın Kurulu Sekreteryası Eda Turancı Danışma Kurulu Ömer AÇIKGÖZ Kırıkkale Üniversitesi Suat ANAR Yeditepe Üniversitesi Nejdet ATABEK Anadolu Üniversitesi Ümit ATABEK Yaşar Üniversitesi Bilal ARIK Erciyes Üniversitesi Nabi AVCI Başbakanlık Burhan AYKAÇ Gazi Üniversitesi Aysel AZİZ Yeni Yüz Yıl Üniversitesi Hasan BACANLI Gazi Üniversitesi Hamza ÇAKIR Erciyes Üniversitesi Dilruba ÇATALBAŞ Galatasaray Üniversitesi Yusuf DEVRAN Yeditepe Üniversitesi İhsan ERDOĞAN Gazi Üniversitesi Fatma GEÇİKLİ Atatürk Üniversitesi Suat GEZGİN İstanbul Üniversitesi Nilgün GÜRKAN Gazi Üniversitesi Nurettin GÜZ Gazi Üniversitesi Metin IŞIK Erciyes Üniversitesi Seçil DEREN VAN HET HOF Akdeniz Üniversitesi Süleman İRVAN Akdeniz Üniversitesi Ahmet KALENDER Selçuk Üniversitesi Asker KARTARİ Hacettepe Üniversitesi Kurtuluş KAYALI Ankara Üniversitesi Metin KAZANCI Ankara Üniversitesi Fahrettin KORKMAZ Atatürk Üniversitesi Hale KÜNÜÇEN Başkent Üniversitesi Ahmet TOLUNGÜÇ Başkent Üniversitesi Hasan TOPBAŞ İnönü Üniversitesi Mustafa YAĞBASAN Fırat Üniversitesi

Page 4: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

IV

ISSN: 1302-146x Copyright © Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi. Tüm hakları saklıdır Yayın ve Türü: Yılda iki kez basılan hakemli, yaygın, süreli bir dergidir. Yönetim Merkezi ve Adresi: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, 06510 Emek, Ankara

Tel: 90 312 212 6495 Fax: 0 312 212 1832 e-mail: [email protected]

Basım yeri: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Basımevi, Emek, Ankara.

TÜBİTAK/ULAKBİM SBVT tarafından taranmakta ve dizinlenmektedir.

Page 5: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

V

İ Ç İ N D E K İ L E R

EBRU YETİŞKİN

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet / 1 Public Opinion and Subalternity from Tarde’s Society Approach

GÜLCAN IŞIK

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri / 29

Reproduced Republican Demonstrations in Media

METİN IŞIK - EMEL TANYERİ

Contribution of Stari Most To Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism / 59

Kültür Ve Miras Turizmi Bağlamında Mostar Köprüsü’nün Türkiye’nin Tanıtımına Katkısı

AYŞE ASKER

Türkiye’nin Formula 1 Rüyası: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme/ 79

Formula 1 Dream Of Turkey: A Politic -Economic Assessment

FERAH ONAT

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı: Sivil Toplum Örgütleri Üzerine Bir

İnceleme/ 103

Social Media Practices As A Public Relations Application Field: An Analysis About Nongovernmental

Organizations

SİREL GÖLÖNÜ – YASEMİN KARCI

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi (Ankara İl Örneği)/ 123 Vocatıonal High School Students 'Communication Skills Communication Levels (Sample Ankara)

M. SEZAİ TÜRK – HABİBE AKÇAY

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi Üzerine Bir Çalışma: Trabzon

Belediyesi/ 141

A Study on the Effects of Public Relations Activities on Corporate Image in Local Administration: The Case of the Trabzon Municipality

Page 6: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

VI

ÖYKÜ EZGİ YILDIZ

Ambalajın Marka Farkındalığı Yaratmadaki Etkisi/ 181

The Effect of Packaging in Creating Brand Awareness

ZÜBEYDE SÜLLÜ

Küresel Ekonomik Kriz Bağlamında; Halkla İlişkiler ve Ekonomi İlişkisi/ 195

In Contemporary Global Economic Crisis Context; The Relationship Between Economi And Public Relations

ORHAN BAYTAR

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler/ 211

Trends In Media Economics By The View Of Newspaper Works

RACİ TAŞCIOĞLU

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak/ 233 Reading Hilmi Ziya Ülken In Terms Of Contribution To The Communication Sicence In Turkey

ASLAN ASLANOV

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri/ 251 Formation Process Of Azertac And Historical Development Periods

DÜZELTME YURDAGÜL BEZİRGAN ARAR – NURİ BİLGİN

Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme/ 269 Othering Practices in Newspapers: An Analysis on Turkish Press

Page 7: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

VII

‘S U N U Ş’

Bu sayımızda, “Sunuş”a ‘özür’lerle başlıyoruz.

Nuri Bilgin Hocam (pek çok meslektaşımız gibi benim de gıyabi hocamdır) o ve meslektaşımız Yurdagül Bezirgan Arar’ın 30. sayıda yayınlanan makalelerindeki ‘grafik’in baskısını hatalı yapmışız. Düzelttik ve bu sayıda düzeltilmiş halini okurlarımızın dikkatine sunduk. Elbette kusur bizim ama yayıncılığın da bazı garip cilveleri oluyor. Dizgicimizin bilgisayarındaki program, hiç kimsenin sezinleyemeyeceği bir maharetle, ‘grafik’te gösterilen gazetelere ilişkin eğrilerin bir kısmını silivermiş. Hiçbirimiz de fark etmemişiz ve hocalarımızın yazılarının en önemli görsel öğesi olan ‘grafik, bu yüzden hatalı basılmış.

Bir başka özür de benim yazımla ilgili. Shannon’un kitabının adını, “A Mathematical Theory of Communication” olarak zikretmişiz. Bilkent Üniversitesi Kütüphanesinde de bulunan, Weaver’in “katkı”sıyla birlikte yayınlanmış kitabın adı “The Mathematical Theory of Communication”. Hafızamda muhtemelen makale olarak yayınlanmış hali (1948: Bell System Technical Journal. Vol:27) yer etmiş olmalı ki, hafızama güvenip kitaplığıma bakma gereği bile duymamış olmam, bu vahim hataya neden oldu. Okurdan özür dilerim.

Özür müdür bilmiyorum ama açıklama gerektiren bir başka konu, devam ettireceğimi vaat ettiğim yazılarımla ilgili. 29. sayıdan itibaren bilimin, bilim insanının ve iletişim biliminin karakteri, mantığı ve iştigal alanını müzakere konusu yapmayı denemiştik ve varabildiğimiz noktada “revelation”la birlikte, sorunsallaştırılması gereken kavramın “intentionality” olduğunu belirtmiştik. Kanaatimizce bu sorunsal kitap boyutlarına ihtiyaç duyacak bir tartışma ve çözümleme konusudur.

Sıra yazarlarımıza yönelik serzenişlerimize geldi: “Sunuş” sayfalarımızı müzakere amacıyla kullanabilmeyi tasarlamıştık. “Dergi”mize daha çok puan, yani akademik kariyer amaçlı yazılar gönderildiğini, geçen sayılar boyunca müzakereye katılım amacıyla kaleme alınmış yazı alamadığımıza ilişkin yakınmalarımızı, ‘Yayın Kurulu Üye’miz Cem Yaşın’le paylaşmıştık. Bu serzenişle ilgili ilk alınganlığı sevgili Cem göstermiş olmalı ki, ilk yazımızı da ondan aldık. Darısı izleyen sayılarımızın başına.

Cengiz ANIK

E d i t ö r

Page 8: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

VIII

BİLİMSEL BİLGİNİN ELEŞTİREL TEMELLERİ ÜZERİNE

Akademisyen olma rutinlerinin en önemlilerinden biri olan hakemli bir dergide yazı yazma edimi, kendini doğallaştıran; doğallaştırdıkça da sorgulamadığımız pratiklerden biri haline gelir. Bir bilgisayar oyununun düzeylerini geçermiş gibi, akademik basamakları çıkarken toplanan puan için yoğunlaşıldığında, teslim tarihleridir gündemimizi dolduran. Oysa bilim dediğimiz süreçleri süreçlerin dışından bakmaktır bir yaklaşıma göre. Bu da soyutlama yetisini gerektirir. Ama gündelik akademik pratikler o kadar yoğundur ki bu alanın dışına çıkılamaz. Bilginin veya bilgi üzerine düşünmenin her yükselişi gündelik yaşam pratiklerinin dışına çıkılması veya yaşam pratiklerinin insanları dışarı çıkardığı süreçlerde olmuştur. Felsefenin doğuşu olarak bir çok kaynağın kabul ettiği, İyonyalı (Miletli) filozoflar, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes gündelik pratiklerin dışına çıkabildikleri görünenin arkasındaki mutlak gerçekliği aramaya koyulabilmişlerdir. Görünenin ötesine geçebilmek için gündelik pratiğin ötesine geçebilmek gerekmektedir. Gerçeğin arayışını engelleyen en önemli engel gerçeği açıkladığına inandığımız bir açıklama tarzının mevcudiyetidir. Bu aşamada paradigmanın işlevi mevcut yaklaşımın çözüm (açıklama) bekleyen pratiklere uygulanmasıdır. Artık yeni şeyler söylemeye gerek yoktur. Bilim adamı da bilmediği bir kıtayı keşfetmek isteyen bir maceracıdan, bir transatlantik yolcusuna dönüşür. Bu bağlamda hakemli dergiye yazı yollamak, indirimli uçak bileti almak için İnternet’e girmek gibidir. Bilimsel dergi Khun’un olağan bilim dediği şeye dönüşür çoğu zaman.

Olağan bilim yapmak, kaskolu araba kullanmak gibidir bir açıdan. Nereye çarparsanız çarpın hasarı onaracak kaynak vardır. Paradigmanın her şeyi açıklayıcılığının getirdiği güvenle yapılması gerekenler de bellidir. Akademisyenin kendini teslim ettiği paradigma, bir inanç sisteminde sağladığı iç huzur gibi akademisyeni kaygılardan azad eder. Hayatının aşamalarında yapacakları bellidir. Ne zaman, ne kadar puana ihtiyaç duyacağı takvimle belirlenmiştir. Bu yolla akademisyen hayatındaki belirsizliklerin kaygılarından da kurtulmuş olur. Geriye kalan ise takvimlenmiş eylemlerin gerçekleştirilmesidir. Bunların içinde en önemli payı akademik dergilerde makale üretmek almaktadır.

Akademik dergide makale, pratik gereksinimlerin ötesinde değerlendirildiğinde farklı yaklaşımların, dergilere olağan işlevinin ötesinde değer atfettiği gözlemlenmektedir. Karl Popper’ın “üç dünya” kuramına göre dergiler, bilimin objektifliğini mümkün kılan araçlardır. Popper, nesnelerden oluşan “Dünya 1”in, “Dünya 2”de öznel zihinler dünyasına dönüştüğü; “Dünya 3” ise zihinsel süreçler ile üretilmiş sanat eserleri, kitaplar ve dergilerden oluştuğunu

Page 9: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

IX

söylemektedir. Popper’a göre “3.Dünya” öznel zihinlerin üretimiyle oluşsa da objektiftir. Bunun sebebi bu düzeyin özerkliği ve öznelliği ortadan kaldıran eleştiriye açıklığıdır. Akademik dergi bu tanımla hem geçmiş kuramların eleştirisini hem de eleştiriye açık kuramların sunumudur. Onu bilimsel yapan iki unsur hakem mekanizmasıyla sunum standardının oluşturulması (bu akademik ortak dil olarak da algılanabilir) ve eleştiri yazılarına açık olmasıdır.

Bilimsel bilgiyi diğer bilgi türlerinden ayıran muhtelif kriterler bulunabilir. Ama en rahat uzlaşılabilir olanlardan biri dogmatik olmamasıdır. Dogmatik bilgi eleştiriden arınmış sorgulanmayacak kadar mutlak algılanan bir bilgi türüdür; “a priori” kabulleri ve her şeyi açıklama iddiası vardır. Bu tür bilgi sahipleri bilme edimine ve bilgilerine olan güvenleri hiçbir şeyden şüphe etmezler. Onlar için iki tür bilgi vardır: doğru bilgi veya kendi bilgileri, yanlış bilgi veya kendi kabullerini paylaşmayanların bilgileri. Bilginin iki türü bilen öznenin iki türünü bilme edimine göre sınıflar: doğru biliş sahibi ve yanlış biliş sahibi. Bu yaklaşım aslında bilginin bir ayrışması gibi görünse de bilgiyi kavramsal olarak parçalayan eklemleyen bir yapıdır. Doğruluk, gerçeklik ile birlikte yansız bilginin sorgulanışını da sunmaktadır.

Farklı bilgiler, eğer farklı bilme biçimlerinde ise birbirleri ile mukayese edilmeleri ve yarıştırılmalarına gerek yoktur. Ama bilginin nesnesinin aynı olması bile tek başına karşılaştırılabilirliklerini getirmektedir. İlk durum farklı paradigmaların farklı bilim nesneleri olmaları nedeniyle farklı alanlar içinde kendilerini tanımladıkları durumdur. Bu duruma Kuantum ve Newton’un fizik anlayışı verilebilir. İkinci durum ise farklı paradigmaların ortak bilim nesneleri olduğu durumdur. Bu durum kamusal alan ve demokrasi tartışmalarını çağrıştırmaktadır. Farklı kimliklerin farklı talep ve istemlerinin ortak alanda ifadelenmesinin koşulu nedir? Ortak bir iletişimsel alanlarının olması, bu alana girişin sınırlandırılmaması. Analojinin paradigma tarafında aynı soruyu ifadelendirirsek, sorumuz farklı paradigmaların ortak tartışma alanlarının nasıl olacağıdır? Bilim toplumsal kimliklerin alt kültürlerinden daha karmaşık öznel terminoloji ile yapılan bir olgudur. Bu nedenle her bilimsel paradigma kendi alanını tanımlayan bir tasarım olarak değerlendirilebilir. Bu tanım belki de bilimin ortak öznellik kümelerinden oluştuğunu göstermektedir. Bu usa vurum bizi farklı öznelliklerin nasıl nesnel bir alanda bir araya gelebileceği sorusuna ulaştırır.

Karl Popper’ın üç dünya kuramı belki farklı öznelliklerin nasıl nesnel bir alanda bir araya gelebileceğini açıklayan kuramlardan biridir. Ama her kuram gibi hayatın pratiğinde siyah kuğu gerçeğiyle yüzleşmeye mahkumdur. Her kuram gibi deyişimiz en saf kuramın bile kendi değer sistemi içinde olması gerekeni

Page 10: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

X

üretmesindendir. Yaşamın pratiği ise olmakta olan üzerinedir. Bu nedenle tüm yaklaşımlara açık, bütüncül bir dergi iddiası olması gerekenler arası iletişimsel alan olarak tanımlanabilir. Olması gereken tanımı bilimin ne olduğundan bilimsel yayının ne olduğuna kadar karşılaştığı tüm kavramları içerir.

Her tanım da bir belirlenmedir. Başka bir deyişle kendi öznelliğimizin terminoloji içinde vücut bulmasıdır. Protagoras “her şeyin ölçüsü insandır” deyişiyle vurgu yaptığı bilme ediminin göreceliliği, dergi yayıncılığında perspektif kardeşliğine dönüşmektedir. Bu katı belirlenimcilik birinin kuğu olarak gördüğünü diğerinin ördek olarak görmesini engeller. Dergi içeriği ve yaklaşımı üzerine belirlenme düzeylerini asgari ve azami olarak sınırlanabilir. Azami belirlenmiş içerikli bir dergi paradigmanın sesidir. Yazarı açısından homojenliği, okur profilini de sınırlar. Görülen şeyin kuğu mu, tavşan mı olduğu tartışılmaz. Tartışılan kuğunun olabilirliğidir. Asgari belirleme ise görülen şeyin kuğu mu, tavşan mı tartışmasını imkanlı kılar. Bu bağlamda temellenen bir yayın kuğu algısına tavşan eleştirisini, tavşan algısına kuğu eleştirisini imkanlı kılarken yarattığı iletişimsel ortamdır.

Bilimin eleştirilere açık bir eleştirel ortamda yürüdüğünü söylemek mümkündür. Dergi yayıncılığına yüklenen işlev bu olduğunda, tanım gereği eleştiri ve diyalog bilimsel bilginin ilerlemesi için bir imkan yaratmaktadır. Bu noktada önümüzdeki sorun farklı yaklaşımlar arasında nasıl bir ortak dilin olacağı ve bu dilin yarattığı iletişimsel alanın nasıl bilimsel standartlarla temelleneceğidir. İletişim Dergisinin bu zorlu yolculuğa açılan bir kapı olduğunu düşünmek istiyorum. Ama tanımladığım biçimi ile bir yolculuk ise bilinmeyene doğru bir yolculuk olacaktır. Bu yolun da bilimsel bilginin doğru güzergahı olduğuna inanıyorum. Yolun meşakkatli olması, bu yolculukta önyargıların, doğmaların yükünü taşınmaz kılmakta. Bu yolun yolcularının paradigmig kamburlarını aldırmaları önerilebilir. Eğer yolculuk için seçtiğiniz araç zeplin ise yükselmenin yolu ağırlıklardan kurtulmaktır. Asgari belirlenimli bir dergide ise bir nehir seyahatine benzeyebilir. Suyun üzerinde kalabilmek için katı ve sert bir kaya olmamak gerekir. Kayalar da hareket eder ama hareketleri yuvarlanan taş olmaktan öteye gitmemektedir.

Eleştiriye açık özgür akademik tartışmalar dileğimle..

Cem YAŞIN

Page 11: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

TARDE’IN TOPLUM YAKLAŞIMI AÇISINDAN KAMUOYU

VE MADUNİYET

Ebru YETİŞKİN*

ÖZET

Bugün sermayenin yönetim zihniyeti üzerindeki iktidarı nedeniyle çeşitliliğin kültürel, ekonomik ve siyasi üretim sürecine girememesinin tartışılması güçtür. Siyaset, hukuk ve ekonomide olduğu gibi iletişimde de zihinlere ve gündelik pratiğe yerleşmiş olan egemen toplum anlayışının iktidarı, bu tartışmanın yapılmasını güçleştiren unsurlardan biridir. Bu çalışma, kamuoyu ve maduniyet arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanmaktadır. Bu konuyu egemen toplum yaklaşımdan farklı bir bakış açısı ile incelemek amaçlanarak, Gabriel Tarde’ın kamuoyu, toplum ve toplumsallaşma ile ilgili düşüncelerinden yararlanılmıştır. Maduniyet ile ilgili olarak da, kamuoyu ve meşru rıza meselesine gönderme yapması nedeniyle Antonio Gramsci ve Gayatri Chakravorty Spivak’ın düşüncelerine ağırlık verilmiştir. Niteliksel araştırma yöntemiyle yapılandırılan çalışmada, iletişimin yeni-sömürgeciliğin özel mülkiyet metası olarak mevzilendirilebilmesinin yanı sıra emek ve işgücüne dönüşebilmesinin toplumsallaşma ve temsil ile ilgili sorunların yarattığı açmazlara dayandığı sonucuna erişilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Tarde, Madun, maduniyet, iletişim, kamuoyu, temsil.

PUBLIC OPINION AND SUBALTERNITY FROM TARDE’S SOCIETY APPROACH

ABSTRACT

Today it is difficult to discuss that the integration of multiplicity in the economic, political and cultural production due to the power of capital on governmentality. The power of the dominant conception of society which is installed in communication as well as in politics, economy and law is one of the components of this difficulty. This paper focuses on the reciprocal relation between public opinion and subalternity within this framework. In order to develop another perspective about this topic, Gabriel Tarde’s notions on public opinion, society and socialization are used. With regard to subalternity, it is concentrated on Antonio Gramsci’s and Gayatri Chakravorty Spivak’s thoughts as they refer to legitimate consent and public opinion. As a result of the paper, which is structured with the qualitative method, it is reached to the conclusion that the deployment of communication as neo-colonialism’s private property and its transformation into labor is related with the dilemmas generated by the problems of socialization and representation.

Keywords: Tarde, subaltern, subalternity, communication, public opinion, representation.

* Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Page 12: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

2

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Sermayenin ulusaşırılaşmasına bağlı üretim (tüketim)1 koşullarıyla yönetenler, yönetilenler ve onların birbirleriyle kurdukları ilişkiler karmaşıklaştıkça, kamuoyu oluşumunda gerçekliğin anlamlandırılması da bir o kadar sofistike hale gelmektedir. Sermayenin evrensel tarihinden bağımsız düşünülemez olan iktidarın

(bilginin)2 meşruluğu ve hâkimiyeti ise gerçekliğin yeniden sunulmasıyla anlamlandırılarak inşa edilmekte ve korunmaktadır. Elbette bu, günümüzde pek çok aracı sayesinde yapılabilmektedir. Enformasyon iletimi ve kurgulama niteliğiyle iletişim, buna katkıda bulunan aracılardan biri olarak değerlendirilebilir. Sömürülenin iktidarı (bilgisi) ve maddi varlıkları, sömürenin çıkarlarına hizmet edecek biçimde medya, reklamcılık ve halkla ilişkilere odaklanan iletişim çalışmaları tarafından meşru ve rızaya dayanan yollarla yeniden sunulabilmektedir. Bu ise ekonomik ve siyasi emperyalizmin hem içselleştirilerek kabul edilmesini hem de güncellenmesini sağlayarak sermaye dolaşımının hızlanmasını ve meta pazarının genişlemesini sağlamaktadır. Buradaki temel sorun ise yoksunluk koşullarının üretimi ve yönetiminde ortaya çıkmaktadır. Yurttaşların siyasi, ekonomik ve kültürel haklardan ve olanaklardan daha eşit bir şekilde yararlanabilme olanaklarının sınırlandırılmasından çok nasıl sınırlandırıldığının ifade edilememesinde iletişimin bugün ne ölçüde etkin olabildiği yeniden sorgulanmalıdır. İktidarın (bilginin) egemenin lehine üretilmesi sürecinde gerçekliğin yeniden sunularak anlamlandırılmasında iletişimin gerek kamuoyu oluşturmada gerekse eşitlik, adalet, demokrasi ve özgürlük kazanımları bakımından kritik bir konuma sahip olduğu görüşü ön plana çıkmaktadır. Oysa günümüzde siyasi iletişim araçlarıyla da fetişleştirilerek içi boşaltılan adalet, demokrasi, özgürlük, barış gibi kavramlar, emek sömürüsü sonucu sağlanan artı-değer birikiminin egemen olana aktarılması için baskıcı ve manipülatif bir işleve sahip hale getirilebilmektedir. Bir başka deyişle adalet, demokrasi, özgürlük, barış gibi kavramlar, egemen olanın çıkarlarına hizmet etmek için kamuoyu ve kanaat oluşturma sürecinde iletişimin farklı alanlarında kullanılan birer susturucu olarak da kullanılabilmektedir. Bu kavramlar, pragmatik 1 Ne de olsa “üretim tüketimdir, tüketim de üretimdir” (Marx, 1993: 93). 2 Foucault’nun (2005) bahsettiği anlamda “iktidar” adlandırma, sınıflandırma, açıklama ve tanımlama,

yani bilgiyi oluşturma gücüne sahip olma anlamıyla kullanılır. Burada aynı zamanda bilgiyi çevreleyen normların iktidarın ihtiyaçlarına göre değişmesi nedeniyle hem iktidarın bilgiyi belirlediği hem de oluşturulan bilginin iktidarı belirlediği, yani iktidar ve bilginin karşılıklı olarak birbirini içerdikleri bir ilişki ortaya çıkmaktadır. Bu durumda birey, bu ilişki ağı içinde kurulan deneyimlerin öznesi olabilecek konumda bulunabilir. Bir başka deyişle birey, iktidarı içselleştirmek suretiyle iktidar normlarını kendi iradi eylemleri sayarak özneleşir. Bu yolla iktidar, birey/özne üzerinden yeniden üretilir ve bu nedenle de modern iktidar ilişkileri hem pozitif hem de üreticidir.

Page 13: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

3

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

ve popülist yaklaşımlar sonucu kullanım değerleri göz önünde bulundurularak araçsallaştırılabilmektedir. Dolayısıyla aynı kavramın farklı kişi ve kurumlar tarafından gerçekliğin yeniden sunularak anlamlandırılması için tekrar edilmesi ve birbirinden ayırt edilmekte güçlük çekilmesiyle ortaya çıkan güncel bir epistemolojik sorun ile karşı karşıya olunduğu görülmektedir.

Bu epistemolojik sorunla uğraşmak için bu çalışmada “madun” (subaltern) ve “maduniyet” (subalternity) konusuna odaklanılarak kamuoyu, iletişim ve toplumsallaşma arasındaki ilişkiler irdelenecektir. Maduniyet, alt ve aşağı konumda olmaktan dolayı duyulan sıkıntıdan ve şikâyetten çok, tekilliğin ve çeşitliliğin siyasi, ekonomik ve kültürel üretim hatlarına girememesi ile ilgilidir. Madun en geniş anlamıyla, ekonomik, siyasi ve kültürel üretim ilişkilerinin içine dâhil olsa dahi tekilliğini ifade edemeyen ve egemen olana tabi, alt ve aşağı konumdaki ‘başka’ olandır (Spivak 1988; Spivak 2003). Oysa günümüzde madun, siyasi, ekonomik ve kültürel bakımdan alt ve aşağı konumdaki ezilen, mağdur, mağrur ve mazlum her türlü kişi, grup ya da topluluğun sabit kimlik kalıplarına sıkıştırılarak ‘temsil’ edilmektedir. Böylelikle madun, önceden belirlenmiş siyasi, ekonomik ve kültürel programlamaların içinde farklı birleşenlerin oluşturduğu ve kamuoyunu oluşturabilen popülist bir unsur olarak değerlendirilebilmektedir. Ayrıca madun, kapitalizmin ve küreselleşmenin eleştirisi için de çeşitlilikleri homojenleştirerek

merkezileştiren bir birleştirici olarak kullanılabilmektedir.3 Kavramın bu şekilde kullanılması ise kavramın içerdiği anlam zenginliğinden koparılmasına, bir kimlik tanımına ya da homojen olduğu varsayılan tek bir gerçekliğe indirgenerek genelleştirilmesine ve araçsallaştırılmasına neden olabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken ise, madunun ‘öteki’ olarak yeniden sunulmasıyla indirgenerek genelleştirilmesine ve normalleştirilerek araçsallaştırılmasına neden olan koşulların sorgulanmasıdır. Bu koşulların değerlendirilerek, iletişimin gerçekliğin yeniden sunularak anlamlandırılmasına gündelik hayatı oluşturma ve değiştirme sürecinde nasıl bir egemenlik ve mücadele ilişkisi içinde katkıda bulunduğu yeniden düşünülmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda geliştirilecek olan makale, birbirine gönderme yapan dört bölüm ile yapılandırılmıştır. Öncelikle siyaset, hukuk ve ekonomide olduğu gibi siyasi iletişimde de zihinlere ve gündelik pratiğe yerleşmiş olan egemen toplum anlayışı genel hatlarıyla ele alınacaktır. İkinci bölümde ise egemen toplum 3 Madun kavramının, postkolonyal çalışmalarda kullanılması ve bu konuyla ilgili görüşler ve örnekler

için bkz. Dirlik, Arif (1998) The Postcolonial Aura: Third World Criticism in The Age of Global Capitalism, Boulder, Colorado: Westview Pres.

Page 14: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

4

Güz 2010, Sayı:31

anlayışından başka yaklaşımların irdelenmesi ihtiyacına yönelik olarak Gabriel Tarde’ın kamuoyu ve toplum ile ilgili düşünceleri vurgulanacak; kamuoyu oluşturulma süreci içinde maduniyet sorununun irdelenmesine başka bir perspektifle katkıda bulunulmaya çalışılacaktır. İletişime atfedilen aydınlatma ve bilgilendirme misyonunundan yola çıkarak kamuoyu oluşturulma süreci içinde benzer işlevi üstlenen entelektüelin, uzman profesyonelin ve temsil ile ilgili sorunların yarattığı açmazların ortaya çıkma koşulları, üçüncü bölümde eleştirel bir şekilde tartışılarak kamuoyu oluşturulma süreci içinde maduniyet sorunu ile ilişkilendirilecektir. Son bölümde ise, maduniyet meselesine ağırlık verilerek önceki bölümlerdeki tartışmalar ile iletişim arasındaki bağlar kurulmaya çalışılacaktır.

1. Yöntem ve Kavramsal Çerçeve

Niteliksel araştırma yöntemiyle gerçekleştirilen bu çalışmada konuyla ilgili kaynakların analiz edilmesiyle nitel veriler toplanmış; iç içe geçmiş, karmaşık değişkenler arasındaki ilişkiler analiz edilmiş ve gerçekçi bir değerlendirmeye ulaşılmaya çalışılmıştır. Kuramsal ve kavramsal yapı bakımından çalışmada öncelikle iletişim çalışmalarında hâkim olan toplum anlayışının günümüz siyasi, ekonomik ve kültürel yaşamındaki kurucu rolü vurgulanmıştır çünkü bu toplum ve toplumsallaşma anlayışının egemenliği, onunla birlikte işleyen pozitivist-rasyonalist iktidarın (bilginin) egemenliğinin de korunarak sürdürülebilmesine neden olmaktadır. Bunun için Emile Durkheim ve Gabriel Tarde’ın yaklaşımlarından yola çıkarak, iletişim çalışmalarının hangi toplum düşüncesi ile birlikte hareket ettiği irdelenmiştir. Liberal-kapitalist devlette toplumun rızasını alarak demokratik, meşru ve yasal bir şekilde düşünülmesi ve eylemde bulunulması hususu, kamuoyu ve kanaat oluşturma süreci ile ilgili tartışmanın geliştirilmesi için gerekli olan bağlantıyı sağlamıştır. Üretim hatlarına dâhil olamayanların uzlaşma ve uyum mekanizmalarına katılarak temsil edilmeye dair sorunları ise madun kavramı etrafında tartışılmıştır. Madun ve maduniyet kavramları için Antonio Gramsci, Ranajit Guha ve Gayatri Chakravorty Spivak’ın birbiriyle ilişkili ancak farklı

anlamlar içeren kavramsal ayrım göz önünde bulundurulmuştur.4 Kamuoyu ve meşru rıza meselesine doğrudan gönderme yapması nedeniyle bu çalışmada Gramsci ve Spivak’ın madun kavramlarına ağırlık verilmiştir. Maduniyetin kamuoyu oluşturabilmek amacıyla ve ekonomik, siyasi ve kültürel hâkimiyeti ele geçirme

4 Bu ayrım, Gayatri Chakravorty Spivak (2010) ile gerçekleştirilen mülakatta kendisi tarafından

yapılmıştır.

Page 15: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

5

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

sürecinde oluşması nedeniyle Tarde’ın konuyla ilgili düşüncelerini normatif bir demokrasi anlayışının içine yerleştiren Chicago Ekolü, bu bağlamda eleştirel bir yaklaşımla tartışılmıştır. Örüntülerin ortaya çıkarılmasıyla verinin zenginliği içinde anlaşılabilmesi ve betimlenebilmesi için, niteliksel araştırma yöntemiyle yapılandırılan bu çalışmada başka bir perspektif inşa etmek amaçlanmıştır.

2. Egemen Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet İlişkisi

Kapitalist programda egemen olan toplum yaklaşımı, zihinlerdeki ve gündelik pratiklerdeki yaygınlığı nedeniyle etkin bir üretim aracı olarak çalışmaktadır. Egemen toplum anlayışı olarak değerlendirilen, 19. yüzyılın sonunda geliştirilmeye başlanan Emile Durkheim’ın toplum yaklaşımıdır. Bu toplum anlayışının, egemen olarak nitelendirilmesinin nedeni ise politika, ekonomi, hukuk ve sosyal bilimlerin üretim sürecinde yaygın ve eşgüdümlü olarak hala geçerli olması ve bu nedenle de gündelik hayatın dönüşümüne doğrudan güçlü bir etkide bulunmasıdır. Sanayi kapitalizminin erken dönemlerinde gelişen bu toplum yaklaşımının pozitivist-rasyonalist paradigmaya bağlı olduğu vurgulanmalıdır. Durkheim’ın toplum yaklaşımında da görülen ve rasyonalist bir şekilde indirgemeyi önceleyen pozitivist-rasyonalist paradigmanın temel özelliklerini Schwarts ve Ogilvy (1979) şöyle özetlemiştir: a) Gerçeklik basittir. Bir şey parçalarının toplamıdır. b) Hiyerarşi düzenin ilkesidir. c) Evren saat gibi çalışan mekanik bir obje ya da bir makinadır. d) Gelecek ve yön belirlidir, dolayısıyla öngörülebilir. e) Parçalar arasındaki nedensellik ilişkisi biliniyorsa bu ilişkinin sonuçları da açıklanabilir. f) Değişim niceliksel ve birikim şeklindedir. Sistemler birikim yoluyla gelişirler, yani değişim sisteme bir yeni parça ya da boyut ekler ve niteliksel veya sıçramalı değişim çok seyrektir. g) Nesnellik zorunluluktur. Kartezyen evrende bilme, akıl yoluyla anlama ile olasıdır.

Pozitivist-rasyonalist paradigmanın temel özelliklerini esas alan ve egemen toplum anlayışının hâkim olduğu ekonomik, politik ve toplumsal ilişkilerde işbölümü başat belirleyicidir. Durkheim’a (2006: 303) göre “…toplumlar ilerledikçe oylumları da artmakta, dolayısıyla işbölümü de ilerlemektedir”. İş bölümü üzerine temellendirilen toplum, bütünsel, birleşmiş ve organik bir sistem olarak ele alınmaktadır. Bu tıpkı bedenin bir takım organlardan meydana geldiği ve her organın bedenin sağlığını muhafaza etmek ya da bedenin sürekliliğini sağlamak için kendine özgü ve vazgeçilmez bir işlevi olduğu anlamına gelmektedir. Toplumun da bireylerden, yapılardan ve kurumlardan meydana geldiği ve her unsurun politik,

Page 16: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

6

Güz 2010, Sayı:31

hukuki, kültürel, ekonomik, bilimsel ve toplumsal sistemin uyumunu ve devamlılığını sağladığı homojenleştirici ve merkezileştirici bakış açısı burada hâkimdir. Bu suretle, bileşenlerinin karmaşık karşılıklı ilişkileri ve bağımlılıkları sonucu ortaya çıkan toplum, uyumlu ve işe yarayan ya da işbölümünde yer alan parçalardan, yani bireylerden oluşan bir bütün olarak değerlendirilmektedir.

Sanayi kapitalizminde sermaye dolaşımının sağlanabilmesi ve meta pazarının genişletilebilmesi için birbirinden bağımsız parçaların (bireylerin, kurumların, sözcüklerin, belgelerin vs.) uyumunu sağlayan ve paylaşılan bir ortaklık gereklidir. Bu da dışsal bir gerçeklik olarak kabul edilen, soyut ve genel niteliklere sahip “toplumsal olgu” ile mümkün olabilmektedir çünkü Durkheim’a (1982: 59) göre toplumsal olgu kaynağını bireysel bilinçten ayrı tutulan ortak bilinçten (örneğin toplumdan) almaktadır. Bu ortak bilinç ise birbirinden bağımsız parçalar olarak değerlendirilen siyaset, ekonomi, hukuk, sanat gibi alanların birbiriyle iletişimini ve dolayısıyla uyumunu sağlayan pozitivist, rasyonel ve kartezyen dinamikler ile işlemektedir. Toplumsal olgular, bu dinamikler sayesinde bireyi denetleyebilmekte, eylemlerini sınırlayabilmekte ve bireyler üzerinde yaptırım gücüne kavuşabilmektedir. Durkheim (1982: 56–57) bu hususu gerekçelendirerek, geliştirdiği toplum yaklaşımında doğallaştırmakta ve normalleştirmektedir: “Toplumsal olgu, güç kullanan ya da güç kullanma yetisini bireyler üzerinde kullanan dışsal zorlayıcılığın iktidarı yoluyla tanımlanabilir. Bunun karşılığında, bu iktidarın mevcudiyeti ise, daha önceden belirlenmiş bazı yaptırımlar ya da olgunun her bireysel eylemi tehdit ederek karşı çıktığı direniş aracılığıyla tanınabilir”. Bireyler üzerindeki zorlayıcılık ve buna gösterilen direniş, hem siyaset, ekonomi ve kültür gibi birbirinden bağımsız olarak değerlendirilen parçaların uyumlu bir bütün olarak varsayılmasını sağlamakta, hem de meta pazarının genişlemesini amaçlayan ve sermaye dolaşımını yönetenler lehine araçsallaştırılmaktadır. Bu yaklaşım mikro-makro, parça-bütün, birey-toplum, ‘ya o, ya da bu’ gibi ikili karşıtlıklar ve ayrımlarla politika, hukuk ve ekonomide tekrar edilerek güncellenmeye devam etmektedir.

Buna göre kamuoyu, bireylerin toplumu oluşturduğu görüşüne dayanan bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Bireylerin oluşturduğu çoğunluğun merkezileşmeyi belirlediği görüşüne dayanan kamuoyu, bireylerin ikna olmasına ve rıza göstermesine yönelik dışsal bir zorlayıcılık ve baskının iktidarına sahip olabilmektedir.

“kamuoyu, bazen siyasetçilerin temelsiz söylemlerine dayanak olarak kullanılırken, bazen de piyasa ekonomisinin tüketici araştırmalarının kuramsal

Page 17: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

7

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

nedensellik kurgusundan hareket edilerek yapılan kamuoyu araştırmalarıyla desteklenmektedir. Kamuoyu savıyla bilinçlere ekilen düşünce, bireylerin her konu hakkında fikir sahibi olduğu ve bunu demokratik koşullarda ifade edebileceği; herkesin görüşünün demokratik toplum içinde aynı düzeyde etki ve değere sahip olduğu; tek tek bireylerin görüşlerinin toplamının dağılımındaki yeterli çoğunluğun veya merkezi yönelimin “kamuoyunu”

belirlediği ve bunun doğruluğu ve geçerliliğidir”. (Erdoğan, 2000: 23 – 24)

Bu noktada eleştirelliğin nasıl gerçekleştirilebileceği daha çok önem kazanmaktadır çünkü karşı çıkma, başkaldırma ve direniş pratikleri egemen toplum anlayışının iktidarı (bilgisi) nedeniyle araçsallaştırılabilmektedir. Tekillikler, ikili karşıtlıkların birine dâhil edilerek yadsınmakta ve yadırganmaktadır. Bütünü oluşturan uyumlu ve homojen ortaklığa uymayan, “anomi” olarak algılanmaktadır çünkü “anomi, toplumsal organlar arasındaki ilişkilerin düzensizliği” (Durkheim, 2006: 421) olarak tanımlanmakta ve yaygın bir şekilde kabul edilmektedir. Bütünü oluşturan parçaların birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmasına uymayan herhangi bir parça, olumsuz bir şekilde değerlendirilerek sorun varsayılmaktadır. Sorunun nedenleri tespit edilerek işbölümü anlayışına göre ‘işe yaraması’ için çözüm yolları aranmaktadır. Egemenin iktidarını (bilgisini) (dolaylı yoldan da olsa) güncelleyen çözüm yolları ise demokratik, adil, eşitlikçi ve özgürlükçü gerekçelendirmelere dayandırılarak geliştirilmekte ve pragmatik niteliklerinden dolayı işbölümüne dâhil edilebilmektedir. Böylelikle demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramlar da bir kullanım değeri olarak değerlendirilebilmektedir. Anomi göstergeleri olarak ekonomik krizlere, uluslararası bunalımlara, ailelerin düzenli olmayan yapılarına dikkat çeken Durkheim (1964), anomiyi tıpkı anatomik bir hastalık gibi toplumlara musallat olabilen, dahası olumsuz toplumsallık halinde bireyleri intihar gibi bir toplumsal olguya dek götürebilen verileri bünyesinde taşıyan bir kavram olarak değerlendirmektedir. Durkheim’a göre sanatlar, bilimler ve sanayiler ilerledikçe suç ve intihar oranları gibi sapmalar da artmaktadır. İşbölümünün toplumlarda yaygınlaşmasıyla birlikte anominin şu üç durumda ortaya çıktığı ileri sürülmektedir: “1) Ekonomi dünyasında iflasların çoğalması halinde, 2) Ekonomik faaliyetler içerisindeki işveren-ücretli ilişkilerinde, 3) Bilimlerin aşırı parçalanması ve uzmanlaşması sonucunda bilgi alanında” (Durkheim, 1964: 386). Ekonomik kriz ve iflas dönemlerinin, işveren ve çalışanlar arasındaki ilişkilerdeki hak ihlallerinin ve bilim insanlarının genel hükümler verme hususunda yaşadığı yargılama yetisindeki

Page 18: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

8

Güz 2010, Sayı:31

tutarsızlık ve belirsizliğin yaşanmasıyla “tekinsizlik”5 ve güven arayışının günümüzde giderek arttığı ve siyaset, ekonomi ve kültür gibi alanlarda birbirinin içine nüfuz eden değişik paydaşlık alanları yarattığı gözlemlenmektedir. Sermaye dolaşımının hızlanması ve meta pazarının genişleyebilmesi için kriz, risk, tehlike ve güvensizlik durumları vurgulanarak direnişin denetlenmesi ve zorlayıcılığın kendini rıza yoluyla içselleştirmeye bırakması sağlanabilmektedir. Hatta günümüzde bizzat direniş, karşı çıkma ve başkaldırma pratiklerinin harekete geçirilen tekinsizlik ve güvensizliğe ilişkin duygular yoluyla rıza göstermeye dönüştürülmesi söz konusudur.

Sermayenin ulusaşırı bir nitelik kazanmasıyla ve meta pazarına hâkim olan güçlerin çeşitlenmesiyle sermayenin evrensel tarihine dayalı epistemolojik tek bir merkeze dayanan zihniyete karşı direniş, karşı çıkma ve başkaldırma alanları ve yolları da son yıllarda çoğalarak çeşitlenmiştir. Ancak bugün ulusaşırı sermayenin akışını sağlayan, çok-merkezli ya da merkezsiz ilişkileri eş zamanlı olarak kullanan ve sömürü anlayışını sürekli güncellemekte olan ‘aynı’ siyasi ve ekonomik zihniyet ve ona bağlı işleyiş de hala egemendir. İkili karşıtlık anlayışını temel alan egemen düşünce ve pratikler, egemen olanın tabi olan madun ‘ile’ birlikte olmak ‘koşuluyla’ var olduğu bir iktidar-bilgi üretimi gerçekleştirmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken unsur ise, tümleyen bir bütün olarak algılanan toplumun egemen üretim hatlarına dâhil edilmemekten, yani dışlanmaktan duyulan sıkıntıdan ibaret değildir. Bu meselenin bu şekilde algılanması ve çalışılması için bir başka çalışmayı gerektirecek kadar çeşitli koşul hazırlanmıştır. Zira kapsayıcı, dönüştürücü ve dolayısıyla özgürleştirici olarak temsil edilen sermaye ve sermaye ağı ile güçlü bağ kurarak yönetilenler ve yönetenler, dışlanmaya dayalı bu güven eksikliğini ikame etmek üzere çalışmaktadır. Egemenin eksiklik yaratan bir sorun olarak madun ‘ile’ birlikte ancak madunu kullanmak ‘koşuluyla’ fetişleştirilmiş demokrasi, ilerleme ve kalkınma programlarının altında nasıl hâkimiyetini sürdürdüğünü incelemek için egemen toplum anlayışının dışında bir yaklaşımla hareket etmek, başka bakış açıları kazanabilmek bakımından kaçınılmaz durmaktadır.

5 Freud’un (2003) 1919 yılında geliştirdiği “tekinsizlik” (unheimlich) kavramı, bireylere dayatılan

kimlikler ve bu kodlaştırmalara yüklenen anlamlar ve yükümlülüklerin baskısı nedeniyle ortaya çıkar. Bireylere normlar, eğitim, gelenekler, ritüeller, kurallar, din ve kültür aracılığı ile dayatılan kimlikler ve kodlar sabit olmayı gerektirir; ne var ki birey karşılaştığı ve ilişki kurduğu objeler, kişiler, kavramlar, semboller ve kurallar vasıtasıyla sürekli bir etkileşim ve değişim halindedir. Kendinin - en tanıdık ve yakın olanın - bile tanınmazlığı ise, bir sıkıntıyı, güvende olmama halini ve yalnızlık duygusuyla kendini küçücük hissetmeyi beraberinde getirir. Tekinsizliğin aksine bir yere, bir şeye, bir kimseye, bir görüşe ait olma ya da bağlı bulunma ise güvenli bir histir.

Page 19: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

9

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

“Egemen iletişim biliminde, çatışma yönetimi dâhil ana ilgi, etki üzerine, yani ‘daha etkin olarak nasıl sömürülebilir, yönetilebilir ve yönlendirilebilir’ üzerine eğilir. Bu ilgi de, davranış psikolojisinden, faşist kalıtım psikolojisinin ‘iletişimin becerisi, motor becerisi, içsel yeterlilik, rol yeterliliği, mesaj yeterliliği, yorum yeterliliği’ gibi inceleme ve sunumlarına kadar çeşitlenen, bireyi egemen topluma hazırlama, bu hazırlananı inceleyerek ölçme ve gerekirse hazırlama ve yönetmeyi ona göre ayarlama girişimlerini egemen

kılmıştır” (Erdoğan, 2000: 7).

Günümüzde egemenin sömürebileceği, yönetebileceği ve yönlendirebileceği iktidar alanını etkileyerek genişletmesi ve üretimini yayması, karşı çıkma, başkaldırma ve direniş üzerinden tasarlanan eklektik biraradalıklar ile teşvik edilmektedir. Birbirinden bağımsız ve farklı niteliklere sahip unsurları ayrıştırarak yeniden düzenlemek, sermayenin ve meta pazarının genişlemesi lehine çalışan kurum ya da kişilerin egemenliği ile iktidarını ve iktidarının sürekliliğini sağlayan bir unsur olarak işlemektedir. Bu eklektikliği, yani birbirinden bağımsız ve farklı parçaların, bireylerin, unsurların bir araya gelerek ve iç içe geçerek ortak bir bütün oluşturabilmesine iletişim çalışmaları ise yeniden düzenleme ve temsil etme işlevleriyle katkıda bulunmaktadır. Gerçekliğin yeniden sunulması yoluyla anlamlandırılması ve işlevselleştirilmesi açısından aracı bir konuma sahip olduğu için iletişim çalışmalarının simge ve söylemleri nasıl düzenlediği ve kullandığı giderek daha büyük önem kazanmaktadır çünkü iletişim çalışmaları toplumsal olguların temsil edilmesiyle kamuoyu oluşturma ve kamuoyunu etkileme gücüne sahiptir. Dolayısıyla iletişim çalışmalarında egemen olan toplum anlayışını bir sorun olarak tespit ederek başka yaklaşımlara açılmak, madunun siyasi, ekonomik ve kültürel üretime katılmasını sağlamak bakımından zorunlu bir koşuldur.

3. Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Entelektüel İşlevinin Ortaya Çıkış Koşulları

Durkheim ile aynı dönemde çalışan Tarde, toplum kavramı ile kamuoyu ve kanaat oluşturulması sorununu irdeleyen düşünürlerden biridir. Tarde, egemen toplum anlayışına göre başka bir toplum yaklaşımı geliştirmiştir. Durkheim’ın bireylerden oluşan toplum anlayışının aksine Tarde, bireyin içindeki toplumları ve toplumların içindeki bireylikleri keşfetmeye çalışmıştır. Tarde’ın toplum anlayışı bireyin mikro, toplumun da makro olarak algıladığı hiyerarşiden ziyade heterarşiyi, yani önceden kestirilemez karşılıklı sınırlılık, etkileşim ve hareketlerle belirlenimi

Page 20: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

10

Güz 2010, Sayı:31

esas almaktadır. Latour (2001), Tarde’ın toplum anlayışı ile ilgili bu hususu şöyle açıklamaktadır: Büyük olan ya da bütün olan, küçük ya da az olandan, parçadan (Tarde’ın deyişiyle monaddan) üstün değil; yalnızca kendi görüşünün bir kısmını diğerlerine benimsetme amacını başarmış olan parçalardan birinin daha basit ve standartlaştırılmış biçimidir. Tarde’ın toplum anlayışı, görüldüğü üzere, kamuoyu ve kanaat oluşturulma süreci ile doğrudan ilgilidir. Kamuoyu olarak kabul edilen, Tarde’ın yaklaşımına göre, tek bir kanaatin basitleştirilerek ve standartlaştırılarak yaygın olarak sahiplenilmesidir.

Düşünce üretenlerin, üretimlerinin siyasal ve ekonomik olarak nasıl kullanılabileceğine izin verme ve denetleme hakkına ya da olanağına her zaman sahip olamayabileceği göz önünde bulundurulduğunda, Tarde’ın kamuoyu ve kanaat oluşumu ile ilgili düşüncelerinin iletişim çalışmalarında pozitivist-liberal-eleştirel Chicago Ekolü tarafından egemen olanın üretimi için temellük edildiği tartışılabilir. Bugüne kadar Tarde’ın kamuoyu düşüncesini nasıl ve diğer hangi unsurlarla birlikte geliştirdiğinin üzerinde yeterince durulmamıştır. Oysa Tarde, iletişim aracılığıyla oluşturulan kamuoyunun egemenin lehine nasıl işleyebildiğini ve toplumsallaşmalar yarattığını irdeleyen ilk düşünürlerden biridir. Tarde’ın toplum ve kamuoyu anlayışı, egemenin (kapitalistin) lehine işleyen işbölümüne değil, bölünmüş güçlerin merkezileşerek yeniden bölünmek üzere tekrar dağılmasıyla yenileşmeye eğilim gösteren başkalaşma (alterity) esasına dayalı işbirliğine dayanmaktadır. Lazzarato’ya (2008: 21 – 22) göre “Tarde aslında yeninin üretim koşullarını sorgular ve bunu ‘beyinlerin işbirliği’nde görür: arzular, inançlar ve duygulanımlar yoluyla beyinler birbirleri üzerinde etki eder… ‘sosyal uyum’, bu ekonomik, toplumsal ve politik biçimler altında, ‘bir araya gelmiş beyinler’in duygulanım, farklılaşma ve taklit güçleriyle açıklanabilir”. Tarde için temel toplumsal eylemler, bilinç durumlarında değişime sebebiyet veren ilişkilerdir (Barry ve Thrift, 2008: 52). Yani Tarde’a göre (1903: 28) bir insanın varlığından emin olabilmesi ve “şüpheciliği ortadan kaldırabilmek için en az iki zihin, iki ruh ya da iki beyin gerekir”. İletişim duygulanım, farklılaşma ve taklit güçleriyle ilişkiselliği sağlaması ve yaygınlaştırması nedeniyle Tarde’ın dikkatini çekmiştir çünkü Tarde’ın sosyolojisinde “değişime uğrayan özne ya da birey değil, iletişim ve değişim (örneğin etki, itaat, sempati veya eğitim) ilişkisidir” (Tarde, 1895: 63 – 66; Barry ve Thrift, 2008: 52; Williams, 1982: 402).

Bu görüşleri toplumsal bir olay etrafında daha ayrıntılı olarak ele almak, Tarde’ın toplum, iletişim ve kamuoyuna ilişkin görüşlerini maduniyetle ilişkilendirerek tartışmak için yol açabilir. Tarde’ın yaşadığı dönemin ekonomik,

Page 21: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

11

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

siyasal ve hukuki koşulları irdelendiğinde onun toplum, iletişim ve kamuoyuna ilişkin yaklaşımlarını geliştirmesine neden olan koşullardan birinin Dreyfus Davası olduğu tartışılmaktadır (Salmon, 2005). Fransa’da 1894 yılında başlayan, hukuksal bir hatanın ideolojik bir meseleye ve siyasi bir krize dönüştüğü Dreyfus Davasının, bu çalışma bakımından üç önemli yönü bulunmaktadır: Bunlardan ilki, bu dava sürecinin Tarde’ın bahsettiği iletişim ve değişim ilişkisinin değişimini imlemesidir. İkincisi ise Dreyfus Davasının basının yargılama yetisini etkilediği, kamuoyu oluşturma gücünü pekiştirdiği ve de ‘entelektüel’ adının da ilk kez ortaya atıldığı bir toplumsal olay olmasıdır. Son olarak dava etrafında yaşananlar, uzlaşma ve uyumsuzluk mekanizmalarının sermaye dolaşımının el değiştirmesi ve meta pazarının genişlemesi sürecinde nasıl ve hangi amaçlarla kullanıldığını da imlemektedir. Davaya neden olan olay, Yüzbaşı Dreyfus’un Savaş Bakanlığı'nda çalışırken, Paris'teki Alman askeri ataşesine Fransız ordusunun sırlarını satarak vatana ihanet ile suçlanmasıdır. Dreyfus’un ömür boyu sürülmesine ve rütbesinin geri alınmasına neden olan şey ise, yetersiz delile dayanarak tutuklanması yönünde hüküm verilmesi ve meşru olmayan koşullar altında yargılanılmasıdır. Basının kamuoyu oluşturma gücü ve yargılama yetisine yaptığı etkiyle bu davanın hüküm verilme sürecinde önemli rol oynadığı bilinmektedir. Davaya yol açan ve davanın yol açtığı olayları irdeleyebilmek için o dönemdeki siyasi ve ekonomik ilişkiler ile mücadelenin de değerlendirilmesi gerekmiştir. Dreyfus, Yahudi asıllıdır ve nüfuzu artan Yahudi asıllı orta sınıfı temsil eden bir figür haline getirilmiştir. Brown’a (1995) göre “ticaret ile uğraşan Yahudi asıllı orta sınıfın nüfuzunun artırması karşısında duyulan ve artı-değer paylaşımından kaynaklanan rahatsızlık büyümüştür”. Bu durum, o güne kadar mevcut ortaklığın ve paylaşımın normlarına, yani o güne kadar hâkim olan belirli grupların çıkarlarına aykırı düşmekte olduğu için güvensizlik, risk ve tekinsizliğe yol açmıştır. Ekonomik ve siyasi istikrarsızlık döneminde sermayenin el değiştirmesi, birbirinden farklı grupların yeni bir zeminde birleşmesi ve bu zemin üzerinde mücadele etmesiyle sonuçlanmıştır. Örneğin 1880 seçimlerinde parlamentoya elli sosyalistin girmesiyle laiklik yanlısı görünen ılımlı politikacıların ruhban sınıfıyla uzlaşması ve bazı parlamenterlerin dolandırıcılık yapmaları ve rüşvet almaları nedeniyle patlak veren Panama skandalı, dönemin siyasi ve ekonomik olaylarından yalnızca birkaçıdır. Dinci-kralcı sermayenin kurduğu Union Generale adlı bankanın 1882 yılında batması üzerine iflasın ardından bunun bir Yahudi komplosu olduğu söylentisi de Dreyfus olayını hazırlayan öncüllerden bazıları olarak sayılabilir (Burns, 1999: iv).

Page 22: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

12

Güz 2010, Sayı:31

Sermayenin farklı kesimleri arasında artı-değerin paylaşımı mücadelesi içinde nasıl olaylar çıktığı, kamuoyunun ve entelektüelin nasıl oluştuğu ve maduniyetle ilişkisi bağlamında entelektüel işlevi atfedilen iletişimin bu süreç içinde nasıl değiştiği burada odaklanılan esas meseledir.

“Maddi üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan sınıf aynı zamanda düşünsel üretim araçları üzerinde de denetime sahiptir. Bu açıdan, genel olarak düşünsel üretim araçlarından yoksun olanların düşünceleri egemen

düşüncelere tabidir” (Erdoğan ve Alemdar, 1990: 178).

Benzer ekonomik ve siyasi çıkarları paylaşanların ortak amaçlar doğrultusunda birleşerek birbirine karşıt grupları oluşturmalarını tetikleyen bir olay ya da olaylar dizisi, iletişimin kamuoyu oluştururken aynı zamanda taraf olma ve oluşturma yönünü de ön plana çıkarmaktadır. Soylular ile Katolik ve kralcı büyük burjuvazi arasında yayılan Yahudi düşmanlığı, zenginliğin ve iktidarın yeniden dağılımı ve paylaşımı sürecinde ortaya çıktığı için Dreyfus’un dava süreci, birbirine karşıt iki kamplaşmanın ya da iki zıt tarafın oluşmasına aracı olmuştur. Bu kamplaşmanın bir tarafında eski düzeni muhafaza ederek siyasi ve ekonomik çıkarlarına sahip olmayı arzu eden bir kesim ve de onların egemenliğinin sürmesine katkıda bulunacak değerler ve düşünceler vardır. Diğer tarafta ise düzenin değişmesiyle oluşan yeni burjuvazi ve onunla birlikte gelişen yeni değerler ile düşünceler bulunmaktadır.

“Egemen düşünceler egemen maddi ilişkilerin açıklanmasından başka bir şey değildir. Önceki egemen sınıfın yerini alan her sınıf kendi amaçlarına ulaşmak için, kendi çıkarlarını toplumun bütün üyelerinin ortak çıkarları olarak sunmak zorunda kalır. Bu nedenle, bu sınıf kendi düşüncelerine evrensellik biçimi verir ve tek akılcı, evrenselci geçerli düşünceler olarak sunar. Toplumda kurulu ilişki biçimlerinin gelişen üretim güçleriyle çelişkileri arttıkça, egemen sınıf içindeki ve bu sınıfla bağımlı sınıf arasındaki çatışma büyür.” (Erdoğan

ve Alemdar, 1990: 178)

Dreyfus Davası öncesi La Libre Parole adlı gazetesiyle yapılmaya başlanan Yahudi düşmanlığı propagandası, o güne kadar süren ekonomik ve siyasal ortamda iktidar sahibi olan soylular ile Katolik ve kralcı büyük burjuvazi tarafından desteklenmiştir. “28 Ekim'de, Yahudi düşmanı Édouard Drumont'un Libre Parole

Page 23: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

13

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

gazetesi, Yahudi ordu mensubu Dreyfus’un Fransa'nın sırlarını Almanlara sattığı yolundaki ‘kesin’ kanıtlardan söz eden yayınına başlamıştır. Ardından sağ eğilimli Le Soir koroya katılmıştır. Savaş Bakanı General Mercier, 28 Kasım'da Le Figaro'ya Dreyfus’un suçluluğunun ‘neredeyse kesin olduğunu’ açıklamıştır” (Hür, 2006). La Croix da, Katolik Yahudi düşmanlığının uç noktasında şiddetle Dreyfus karşıtlığına soyundu… François Mauriac bu gazetenin, içinde yaşadığı Bordeaux burjuvazisinin duyarlılığı üzerindeki etkisini sık sık dile getirmiştir (Jeanneney, 1998: 109 – 110) Ancak suçsuz olduğunu tekrarlayan Dreyfus’la ilgili tek bir kanıt bulunamamasına rağmen basın, gerçekliğin yeniden sunularak anlamlandırılması, kanaat oluşumu ve yargılama yetisindeki etkisini arttırmıştır. Bunun üzerine Dreyfus’un ailesi, onun suçsuzluğunu kanıtlayabilmek için Le Voltaire'de yazan Bernard Lazare'la görüşerek karşı kamuoyu oluşturmaya çabalamıştır. Örneğin, Dreyfus’un suçsuzluğu hakkında Lazare'ın yazdığı bir mektup, etkin gazetecilere ve parlamenterlere gönderilmiştir. Öte yandan Emile Zola, 1897 ve 1898 yıllarında Le Soir ve Le Figaro gazetelerinde Dreyfus’u savunan yazılar yazarak karşıt görüşü desteklemiştir. Zola’nın bu gazetelerde yayınlanan dört makalesi, ‘kendi’ sesini duyuramayan ve egemene tabi olanı (yani Dreyfus’u) ‘onun için’ ve ‘onun adına’ konuşarak destekleyen bir

“politik melodram” niteliğine sahiptir.6 Davaya dair bu görüşü destekleyen Sennett’a (2002: 324) göre “politik melodramda bir tek sonuç vardır ki, o da kişinin kendi dış görünüşünü istikrara kavuşturmasının biricik yolunun düşmanlarını yok etmek olduğunu öne sürmektir. Kolektif bir kişiliğin mantığı, tasfiyedir”. Bu hususla ilgili olarak Sennett (2002: 330) 19. yy.da ortak norm ve değerlerin paylaşıldığı kentli burjuva yaşam kültürünü ve kamusal insanın çöküşünü irdelemektedir: kentli burjuva yaşam kültürü, bireyleri kamu içinde ifade ettikleri kanaatlerinin kendilerinin psikolojik olarak açığa vurulması olduğunu düşünmeye alıştırmıştır. Bir başka deyişle, egemen toplum anlayışına bağlı olarak kamuoyu, birey için zorlama ve baskı oluşturmaktadır. Örneğin “Zola’nın “J’accuse” başlıklı mektubunu 13 Ocak 1898’de yayınlayarak yalnızca Paris’te 200.000 satış yapan L’Aurore gazetesinin editörü Clemencau, mektuba karşı fikirlerini beyan edenlere bunun bir ‘kanaat hareketi’ olduğunu belirtmiştir. Paylaşılan bu kanaat etrafında birleşenlerin

6 Natüralizm akımının öncüsü kabul edilen Zola’nın örneğin Meyhane (1877), Nana (1880) gibi

romanlarında dikkat çeken roman kahramanlarının geldiği toplumsal sınıfın dilini kullanarak yazmasıdır. Zola, fikir manipülasyonlarının spekülasyon ve iletişim şebekelerinin yön değiştirme aşamalarını nasıl içerdiğini de 1891’de yazdığı L’argent’ta dile getirmiştir. Bu romanda Zola, “bakan tarafından finansçı Saccard’a verilen tercihi enformasyonu, tamamıyla Paris Borsası’na ayırdığı romanının merkezindeki spekülasyon olarak sunar” (Barbier ve Lavenir, 2001: 143). Yani ezilenlerin sömürüye karşı verdiği mücadele, kültürel üretim hattına girebilen ve ezilenler için ya da ezilenler adına yazan biri tarafından estetik alanda yeniden sunulmaktadır.

Page 24: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

14

Güz 2010, Sayı:31

ise ‘entelektüel’ bir direniş gerçekleştirdiklerini ifade ederek kamuoyu baskısının gücünü vurgulamıştır” (Judaken, 2006: 4). Entelektüele atfedilen vicdani sorumluluk ve cesaret gibi psikolojik nitelikler ile haksızlığa karşı başkaldırı, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi sermayenin evrensel tarihi içinde gelişen değerler, kamuoyu oluşturma süreci içinde yüceltilerek ve öncelenerek siyaset ve estetik alanını birleştirmiştir.

4. Temsil Sorunu Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

Siyaset ve estetik alanındaki temsil anlayışlarının birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılması ise günümüze kadar süren bir sorundur. Temsil meselesi, gerek iletişimin yeniden sunma niteliğiyle gerekse iletişimin kamuoyu ve kanaat oluşturulma sürecinde egemenin lehine çalışabilmesi eleştirisiyle yakından ilgilidir. Spivak’ın (2003: 256 – 257) işaret ettiği ayrım izlenecek olursa, estetikte ‘yeniden sunma’ olarak kullanılan temsil (re-presentation / darstellen) anlayışı ile siyasetteki ‘biri için ve biri adına konuşma’ olarak kullanılan temsil (representation / vertreten) anlayışının bir sayılmasıyla oluşan egemen bilgi-iktidar, madunun üretim olanaklarından yoksunluğunu sabitleyen bir anlayışa yol açmaktadır. Bir başka deyişle, bu iki anlayışın temsil sözcüğü içinde birlikte kullanılması, gerçekliğin anlamlandırılması sürecinde bir kayma yaratmaktadır. İki anlayış, birbirinin içine geçebilmektedir. Bir gerçekliğin yeniden sunulması yoluyla anlamlandırılması siyasi vekâlet ilişkilerini yönlendirebilmekte, bunun tersi de geçerli olabilmektedir. Bu kaymanın kamuoyu ve kanaat oluşturulma süreci içindeki maduniyet ve iletişim açısından yarattığı en büyük iki sorun ise biri adına ve biri için konuşulurken 1) madunun siyasi, ekonomik ve kültürel üretim hatlarına dâhil edilmemesinden dolayı sesini duyuramaması ve dolayısıyla kendisi için ya da kendisi adına konuşan kişinin (örneğin bir liderin) düşünce ve eylemlerine tabi olması, maruz kalması ve rıza göstermek durumunda kalması; 2) madunun düşünce ve eylemlerinin sürekli olarak (örneğin entelektüel tarafından) açıklanma, sınıflandırılma, tanımlanma yoluyla yeniden sunulması ve bu şekilde anlamlandırılan gerçeklik yoluyla egemenin lehine işlevsel hale getirilebilmesidir. Bir diğer sorun ise, maduniyetin egemen toplum anlayışını ve egemenin lehine çalışan bu toplum anlayışına bağlı işleyen iktidarın (bilginin) sürdürülebilmesine yardımcı hale getirilmesidir.

Temsilin iki farklı anlamının birbirinden ayrıştırılmadan kullanılması ile gerçekliğin anlamlandırılması sürecinde ortaya çıkan kaymadan kaynaklanan sorunu Spivak (2003: 318 – 319) “epistemik ihlal” olarak imlemektedir. Epistemik ihlal,

Page 25: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

15

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

emperyalizm ve yeni-sömürgecilikten bağımsız düşünülemez bir sorundur çünkü emperyalizm ve yeni-sömürgeciliğin özel mülkiyet metası olarak mevzilendirdiği emek ve işgücü, iletişimsel süreçlerde çelişki, karşıtlık ve dönüştürme kipleri kullanılarak üretilmektedir. Örneğin entelektüel ve de aydınlatma misyonunu ikame eden ve mevzilendirilmiş emek ya da işgücü olarak iletişim profesyonelleri, özellikle anomi olarak tespit edilen ve varsayılan durumlarda tanınmayan ya da anlaşılmayanın mevcut kodların (örneğin özcü kimlik tanımlarının) altına sokarak açıklanmasına, sınıflandırılmasına ve tanımlanmasına çalışmaktadır. Bu, epistemik ihlalin işlemeye başladığı durumlardan yalnızca birisidir çünkü temsili parlamenter demokrasilerde madun, bizzat onu temsil ettiğini ileri süren kişi, kurum, meta ve belgelerde kapılmaktadır.

Epistemik ihlalin hızını yavaşlatabilmek ise, buna neden olan koşulların ve unsurların saptanarak sorgulanabilmesi ve değiştirilmesiyle mümkün olabilir. Bu noktada örneğin iletişim profesyonellerinin bugün madun olarak değerlendirilebileceğine dair görüşleri, mesafe ile irdelemek gerekir. Curran’a (2005: 210) göre, İngiltere’de bugün “profesyonel iletişimciler, madun rolünü zorlanmadan kabul etmişlerdir… Medya profesyonelleri, toplumun iktidar yapısını temelden değiştirmeyi aramaksızın siyasi sistemi nispeten pasif bir şekilde yorumlamaktadır”. Burada öncelikle iletişim ya da değişim ilişkisinin değişiminden çok bireyin değişimine odaklanan egemen toplum yaklaşımını tespit etmek gerekir. İletişim profesyonelleri olarak adlandırılan uzmanlara atfedilen entelektüele özgü direnişçi ve aydınlanmacı niteliklerin ikame edilmekte güçlük çekildiği vurgulanarak bunun nedenleri bireye ya da özneye bağlanmaktadır. Yani iletişim profesyonellerinin artık toplumun iktidar yapısını değiştirmeyi aramadığı bir sorun olarak belirtilmiştir. Madun ise pasiflik ile özdeşleştirilmekte ve dolaylı yoldan egemenin iletişim üzerindeki iktidarı pekiştirilmektedir. Egemenin iktidarı (bilgisi), madunun pasif-aktif, güçlü-güçsüz, yoksul-zengin, mikro-makro, parça-bütün, birey-toplum gibi kartezyen ikiliklerin altına sokulmasıyla dolaylı yoldan tanınabilmiş, içselleştirilebilmiş ve güncellenebilmiştir. Görüldüğü üzere sorunlar çelişki, karşıtlık ve dönüştürme ilişkileri ortaya konarak ifade edilmektedir ancak bizzat çelişki, karşıtlık ve dönüştürme kiplerinin sahiplenilmesiyle entelektüelin ve iletişimin emeği ve işgücü, egemenin konumunu dolaylı olarak pekiştirecek şekilde mevzilendirilebilmektedir. Bunu tartışmak son derece güçtür çünkü ne de olsa entelektüel figürü adalet, özgürlük, eşitlik, barış gibi üstün ve dokunulmaz kabul edilen değerler için mücadele etmektedir. Dolayısıyla entelektüel figürünün eleştirisi, bu değerlerin olumlu niteliklerinin benimsenmemesi yanılgısı

Page 26: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

16

Güz 2010, Sayı:31

yaratabilmekte ve entelektüel figürünün yanı sıra entelektüelin aydınlatma ve bilgilendirme misyonunu sahiplenmiş iletişimin (ve profesyonellerin ya da uzmanların) varlık nedeninin (raison d'être) de sorgulanmasına neden olabilmektedir.

Bu konuyla ilgili olarak, Tarde’ın da entelektüel figürü ile ilgili eleştirisini mesafeli ve sağduyulu bir şekilde geliştirdiği ileri sürülebilir çünkü Tarde (1969: 289 – 290), estetik kalabalıkların dini kalabalıklar gibi inanç temeline dayandığını ve 1800’lerin son yıllarında da artık gözden düştüğüne işaret etmektedir. Tarde’ın estetik kalabalıklar olarak imlediği grubun, Zola’nın eylemi sonrası ‘entelektüel’ olarak adlandırılanlar ile ilişkisi ortadadır. Salmon’un (2005) da görüşü bu kanıyı

güçlendirmektedir.7 Böylelikle Tarde’ın temsil sözcüğü ile gerçekliğin anlamlandırılmasında oluşan kaymanın koşullarını irdelediği daha da belirginleşmektedir. Toplumsal, ekonomik ve siyasi bakımdan iktidarını sürdürme olanakları zarar gören ya da tehdit edilenler, üstün değerler olarak kabul edilen eşitlik, demokrasi, özgürlük ve adaleti kendi çıkarlarına kullanabilmektedir. Bu ise toplumsallaşma süreci içinde irdelenmesi gereken bir meseledir.

Bununla ilgili olarak Tarde’ı ilginç kılan bir diğer unsur ise onun demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerler ile egemenliğin inşa edilmesine katkı sağlayan, tabiyet (bireyin topluma, yasaya tabi olanın yasaya vs.) ilişkileri yaratan ve pozitivist-rasyonalist paradigmaya dayanan Kartezyen ikiliklere (karşıt kamplaşmalara) bağlı egemen toplum anlayışından kopmasıdır. Tarde, taklit ve tekrar ilişkilerinin toplumu inşa ettiği üzerinde yoğunlaşarak siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan yeni bir sınıflandırma ve derecelendirme kuran bir karşıtlık ilişkisiyle karşılaşıldığı zaman, mevzilenme ve ele geçirme harekâtının iletişimin etkin bir şekilde devreye sokulmasıyla nasıl işlediğini irdelemiştir. Kamuoyunu etkileme ve aydınlatma misyonuyla tanımlanan ve yüceltilenler için burası bir ayrım noktasını oluşturmaktadır. ‘Entelektüel’ olarak kodlanan kalabalıkların beğeni yargılarındaki gelişigüzellik ve öznellik yüzünden en hoşgörüsüz olanlar olduğunu vurgulayarak Tarde, gelişigüzel ve taraflı kanaat oluşumunun yayılarak güç kazanmasıyla yargılama yetisinin egemenin lehine kullanılabilecek hale getirilebileceğine dikkat çekmiştir. Gerçekliğin anlamlandırılması sürecinde

7 Çünkü Salmon’a göre (2005) Gabriel Tarde bu makaleyi yayınlanması için Revue de Paris’nin

direktörüne Zola’nın 13 Ocak 1898 tarihinde davaya karşı yayınlanan “J’accuse” başlıklı makalesi yayınlandıktan sonra, yani 3 Mayıs 1898’de göndermiştir. Dahası Tarde’ın “The Public and The Crowd” adlı makalesinde iki apaçık gönderme Dreyfus Olayı’na ve iki tanesi daha da Édouard Drumont ve onun antisemitizmine yapılmaktadır.

Page 27: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

17

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

demokrasi ve ilerleme gibi değerlerin yüceltilmesi, yargı yetisinin temsil sözcüğüyle manipüle edilmesine ve bu değerlerin egemenin lehine kullanılabilmesine olanak tanımaktadır. Foucault’nun (2002: 44) da vurguladığı üzere, ne de olsa “Hukuksal iktidar, sanayi devriminden itibaren mutlak monarşilerin karşısında parlamenter demokrasi modelini kurmaya soyunmuştur”.

Bu mücadele ilişkileri içinde madunun tekinsizliğinden yola çıkarak, fetişleştirilen değerler üzerinden egemen olan ile işbirliği yapması ise dikkat çekici olan bir diğer unsudur. Madunun bu niteliği, Tarde’ın heterarşik toplum anlayışıyla da örtüşmektedir. Yani madunun geçici ilişkiler kurmasından dolayı egemen ile karşılıklı olarak yaptığı işbirliği önceden kestirilemez bir sınırlılık, etkileşim ve hareketlerle belirlenmeyi içermektedir. Buna rağmen Gramsci’ye (1971: 207) göre, “Madun gruplar iktidardaki grupların etkinliklerine her zaman bağlıdır; isyan ettiklerinde ve başkaldırdıklarında bile. Yalnızca ‘geçici’ bir zafer, onların tabiyetlerini kırar ki o da birdenbire olmaz. Gerçekte, zafer kazanmış gibi görünseler bile madun gruplar, yalnızca kendilerini savunmaya can atarlar”. Tarde’ın toplumsallaşmaya dair görüşleri izlenecek olursa, günümüzde yoksun ve yoksul olmanın yanı sıra tekinsizlik ve eksiklik hislerinin, başka bir şeyle ilişki kurarak kendi varlığını savunma esasına dayandığı ileri sürülebilmektedir. Üretim ve yönetimleriyle kamuoyunu yönlendirme ve örgütleme mücadelesi veren milliyetçilik, faşizm, hemşerilik, ataerkillik gibi egemen söylem ve cemaat ağlarıyla kurulan ilişkiler ile tekinsizlik ve eksiklikler ikame edilebilmektedir. Kendi zihninde neyi istediğine ya da istemediğine ve neyin kendi çıkarlarına hizmet edip etmeyeceğine ilişkin bir görüş geliştiren kişi, kendisinin gerçekliğe uygunluğundan çok gerçekliğin içinde kendisi için ne bulduğuna bakacaktır (Sennett, 2002: 287). Sabit bir kimliği, tanımı, cemaati ya da ideolojiyi özcü bir şekilde sahiplenerek ‘önceden belirlenmiş’ bir kanaate sahip olmak, eksiklik ve tekinsizliği ikame etmesi nedeniyle işlevsel bulunabilmektedir. Bir kanaat etrafında bir taraf olmak, aynı zamanda önceden belirlenmiş bir güce, bir ötekiye, bir düşmana karşı birlikte mücadele vermeyi de yanında getirmektedir. Dayanışma ve destek mekanizmaları, tekinsizlik ve güvensizlik eksikliklerini sahiplenen bireye tamamlanmışlık (yani bütünlük) hissi vererek parça-bütün ikili karşıtlık ilişkisine dayanan egemen toplum anlayışını dayatan iktidara (bilgiye) uyum sağlanması için bu anlamda bir güç sağlamaktadır. Zaten Tarde’a (2004: 78) göre, toplum “son derece değişik biçimlerde herkesin tek tek ve karşılıklı olarak birbirine sahip olması”dır. Dolayısıyla bu sorun, toplumsallaşmaya dair yaklaşımların ayrımı ile irdelenebilir.

Page 28: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

18

Güz 2010, Sayı:31

Siyasi iletişim açısından değerlendirildiğinde ise birbirine karşıt taraflar etrafında gelişecek kamuoyunun egemenin lehine örgütlenebilmesi, denetimi ve yönetimi ise böylelikle daha kolay hale gelmektedir. Kanaat oluşumunu etkileyebilecek ve birbirinden bağımsız pek çok değişken, ‘ya o, ya da bu’ ikili karşıtlığına indirgenerek bireyler üzerindeki meşru ve rızaya dayalı zorlayıcılığın etkinleştirilmesini sağlamaktadır. Bu şekilde oluşturulan kamuoyu, yok oluş ve kurban kaderinin yayılmasıyla madunun egemen olanla işbirliği yaparak var olma sorunuyla uğraşabilmesi için de bir araç olmaktadır. Öte yandan yok oluş ve kurban kaderinin yayılması söylemini kullanan kişi ve kurumların da düşünce ve eylemlerini sürdürerek varlık nedenleri pekiştirilebilmektedir. Burada artık sabit bir madun anlayışından bahsedilemez çünkü madun, egemenle işbirliği yapmak koşuluyla üretim hatlarının içine girerek geçici de olsa hegemonik bir konuma geçebilmektedir. Madunun bu niteliğinden ötürü, onu homojen bir kimliğin, sınıfın, etnik grubun ya da tanımın altında örneklendirmek de güçleşmektedir. Savunulan tarafı ve çıkarlarını haklı çıkartarak iktidar sahibi olmak ve egemen ile birlikte çalışmak ise sermayenin evrensel tarihine bağlı olarak gelişen düşüncelerin, pratiklerin ve değerlerin üstünlüğü tekelinde dolaylı yoldan da olsa zorunlu kılınmaktadır. Bu bir üretim ve yönetim zihniyeti sorunudur.

5. Tarde’ın Yaklaşımı Açısından Kamuoyu Oluşumu Süreci İçinde Maduniyet

Madun kavramı da nitekim Gramsci tarafından üretim ve yönetim zihniyeti sorununun İtalya’da en çok yaşandığı faşizm döneminde önerilmiştir. Gramsci, pozitivist bilim ile faşizmin uzlaşmasına karşı çıkarak hegemonyanın nasıl kurulduğunu ve sürdürülebildiğini tartışmış; yönetici sınıfın çıkarlarının evrensel çıkarlar olarak kabul edilme sürecini irdeleyerek madun kavramını önermiştir. “Hegemonik olmayan gruplar ya da sınıflar olarak adlandırılan ve ‘tabi’ ile ‘araçsal’ anlamlarını içeren madun” (Gramsci, 1971: 20) da bu sorunsallaştırma içinde ortaya çıkmıştır.

“faşizm, yeni yaratılmış proleter kitlelerin yok etmek için mücadele ettiği mülkiyet yapısına zarar vermeden bu kitleleri örgütlemeye çalışmaktadır. Faşizm kurtuluşunu bu kitlelere haklarını vermek yerine onlara kendilerini ifade etme şansı vermekte görmektedir… Faşizmin mantıksal sonucu,

estetiğin siyasete sokulmasıdır” (Benjamin, 2004: 408).

Page 29: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

19

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Görüldüğü üzere estetiğin siyaset ile iç içe girmesiyle ilgili Spivak’ın işaret ettiği temsil sorunu, bu üretim ve yönetim sorunu ile yakından ilgilidir. Siyasi temsil sorununa değinerek Gramsci (1971: 52 – 53) bir toplumda sesi olmayan, toplumun işleyiş mekanizmaları içinde kendini ifade edemeyen işçiler, köylü kadınlar gibilerin klasik Marksist anlamdaki proleteryadan ‘başka’ bir durumda olduğunu belirtmek amacıyla altta ve aşağıda konumlananları ‘madun’ olarak ifade etmiştir. Gramsci’ye göre, madun toplumsal gruplar, ekonomik üretim alanından doğan gelişmeler ve dönüşümler tarafından nesnel olarak biçimlendirilmelerine rağmen egemen politik oluşumlara aktif veya pasif manevralar yaparak katılsalar da onların rızasını korumaya ve onlar üzerindeki kontrolü sürdürmeyi arzu eden yeni siyasal partiler madunlardan değil, egemen gruplardan çıkmaktadır. Ezilenler için ya da ezilenler adına konuşanlar, bugün de azınlıklar, göçmenler, yoksullar, mazlumlar ve mağdurlarla özdeşleşerek kendilerini yeniden sunmaktadır. Bu kişi ve kurumlar, iletişim çalışmalarının da katkıda bulunduğu popüler kimlik politikalarına dâhil edilerek uyuşmazlık inşa etme aracı olarak kullanılmaktadır.

Uyuşmazlık sürecinde ise kimlerin ve nelerin, ulusaşırı sermayenin egemenliği lehine ekonomik ve siyasi alanda nasıl uzlaştığı ve böylelikle kamuoyu oluşturulduğu ise epistemik ihlal nedeniyle okunamamaktadır. Bir başka deyişle geçici de olsa hegemonik konuma geçen madunun egemen olan ile işbirliği yaparak onun iktidarını güçlendirmesinin ifade edilmesi, geçici ve dinamik ilişkilerin genelleştirilerek tek bir homojen parçaya ya da bütüne indirgenmesinden dolayı güçtür. Yeni-sömürgeciliğin epistemik ihlal ile tahakküm ettiği alan da burasıdır. “Hakikaten de her zaman sarf edilen çaba, kamuoyu organları denilen ve bazı durumlarda yapay olarak çoğaltılan gazeteler ve dernekler tarafından ifade edilen çoğunluğun rızası üzerinde zorlamanın ortaya çıkması için verilmektedir. Rıza ile zorlama arasında ise yozlaşma, çürüme ve dolandırıcılık durmaktadır” (Gramsci, 1971: 80). Madunun yargılama yetisine dayanarak yozlaşma, çürüme ve dolandırılmaya karşı nasıl mücadele ettiği ise iletişim çalışmalarının da katkı yapacağı araştırmaları gerektirmektedir. Nitekim “Tabi grup, ahlaki entelektüel öncülüğü politik ve kültürel olarak kazandığı zaman madun, hegemonik hale gelmektedir” (Fontana, 2005: 116); bu da kamuoyunun organizasyonu ve yönlendirilmesi mücadelesini içermektedir.

Bu hususla ilgili olarak Tarde, kamuoyunu kullanarak egemenliğin nasıl inşa edilebileceğinden ziyade, egemenliğin inşa edilme sürecinde nesnel olarak kabul edilen yargılama yetisinin kamuoyu oluşturularak nasıl etkilenebildiği ile ilgilenmiştir. Chicago Ekolü’nden olan iletişim sosyoloğu Park’a (1972) göre

Page 30: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

20

Güz 2010, Sayı:31

yurttaşlar arasında kurulacak bir kanaat ortaklığı olarak kamuoyu, ‘halk’ tartışmasını

gerektirmektedir.8 Yani kamuoyu, halk arasında hem uyuşmazlığı gerektiren hem de uyuşmazlıktan çıkmayı zorunlu bırakan bir niteliğe sahiptir. Burada, uyumun ve uzlaşmanın mümkün olabilmesi için uzlaşmazlığın bir zorunluluk olarak ortaya çıktığı vurgulanmalıdır. Dolayısıyla uzlaşmazlık, rıza gösterilmesini yani uyum sağlamayı zorunlu bırakan bir araç olarak işbirliğini sağlamaktadır. Park’ın yaklaşımında uzlaşma ve uyuşmazlık temelinde normatif bir demokrasi tartışması yapılmaya çalışıldığını okumak zor değildir. Zor olan, uyuşmazlıktan uzlaşmaya giden yolun inşa sürecinin iletişimsel olarak sorgulanabilmesidir ve bu noktada başka bir mesele ortaya çıkmaktadır. Park’ın egemen toplum anlayışına dayanan iletişim yaklaşımına göre kanaat ortaklığı olarak tanımlanan ve kamuoyunun zorunlu koşulu olan halk tartışması, egemenin lehine inşa edilen anlam ve işlev kaymalarını içeriyorsa bu bir sorun değil midir? Bir terör örgütü lideri, bir politikacı, bir yargıç ve bir işçinin nesnel olarak kabul edilen yargı yetisiyle ifade ettiği insan hakları, özgürlük ve demokrasi ile ilgili yapılan halk tartışmasında, bu kavramların kullanılmasıyla hangi farklı taleplerin ve koşulların oluştuğu gerçekliğinin yeniden sunularak anlamlandırılması bir uzlaşmazlık yaratmaktadır. Bir kez daha vurgulamak gerekirse, burası aynı zamanda epistemik ihlali de imlemekte ve yeni sömürgeciliğin tahakküm alanı ile zamanını oluşturmaktadır.

İletişim araçları, uzlaşmazlıkları gerek inşa ederek gerekse gündeme taşıyarak, egemen olan sermayenin ve ona bağlı yönetenler ile onların öncelediği değerlerin lehine kurulacak ortaklıklara, paylaşımlara ve uzlaşmaya katkıda bulunan bir fail işlevi görebilmektedir. Yani, uzlaşmazlığın kendisi polemik, spekülasyon ve komplo teorisi olarak adlandırılan güncel mitler aracılığıyla egemenin lehine bir uyum aracı olarak kullanılabilmektedir. Egemen olanla işbirliği, yani uyum, bu uzlaşmazlık sürecinin içinde gerçekleşmektedir. Buna neden olan ise egemen toplum anlayışının zihinlerdeki ve gündelik pratiklerdeki yaygınlığıdır. Uzlaşma ve uyum, birbirinden farklı parçaların ortaklığını, paydaşlığını ve bütünü oluşturan bir unsur olarak belirmektedir. İstikrarsızlık ve kriz durumları, gerçekliğin anlamlandırılması sürecinde birer anomi olarak görülmektedir. Sorunlar tespit edilerek toplumsal uyum için bir an önce çözülmelidir ve bu baskı, iktidarın güçlenmesi için iletişim araçları tarafından da yapılmaktadır. Dreyfus Olayı’nda da görüldüğü üzere, iletişim araçları kamuoyunda uzlaşmazlığı hem gerçeklik olarak yeniden sunma yoluyla

8 Kamuoyu (public opinion) ve halk (public) arasındaki ilişki, bu kavramların çevirisinde kaybolduğu

için iki kavram arasındaki kamu ve halk sözcükleri ile kurulan ortaklık ve karşılıklı ilişki vurgulanmalıdır.

Page 31: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

21

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

anlamlandırarak inşa etmekte hem de bu uzlaşmazlık sürecinde sermaye dolaşımının hızlanması ve meta pazarının gelişmesi için çalışanların ürettiği koşullara uyum ve rıza gösterilmesini dolaylı da olsa sağlayabilmektedir. Sermayeyi yöneten, egemen iktidarın (bilginin) yayılmasına ve güçlenmesine aracı olabilmektedir.

O halde, sermayenin lehine işleyen ortaklıkların egemenliğini sağlamlaştırmasında ortaya çıkan ve uzlaşmazlığın gürültüsüne esir olan nasıl ifade edilecektir? Fetişleştirilerek içi boşaltılan kavramların, tek bir kanaatin basitleştirilerek standartlaştırılması yoluyla gerçekliğin anlamlandırılmasında kullanılması ve kamuoyu yaratmak için araçsallaştırılması, bugün hukuk, siyaset, ekonomi ve iletişim gibi alanlarda sıklıkla ortaya çıkan ortak bir meseledir. Bu alanların gündelik pratiklerden oluştuğu düşünüldüğünde, gündelik pratikler ile kamuoyunun oluşması arasındaki ilişkinin sorgulanma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Katz (1992) Tarde’ın kamuoyu ile ilgili tartışmasını şöyle özetlemektedir: (a) Gazete, sohbeti besler (b) sohbet, kanaati şekillendirir ve (c) kanaat, eyleme yol açar. Tarde’a (2000: 75) göre, “Her zaman olduğu gibi sohbet ve şu anda sohbetin ana kaynağı olan basın, kanaatteki başlıca unsurlardır”. Dolayısıyla buradan yola çıkarak siyasi, kültürel ve ekonomik üretim (eylem) için gereken kanaatin ve kamuoyunun, Bhabba’nın (1995: 4) da tartıştığı üzere “tam da laf aramızda konuştuğumuz zaman” ve gündelik, sıradan pratiklerimizle şekillendiği ve yerleştiği ileri sürülebilir.

Özellikle 1990’lardan sonra bilginin ticarete yönelik bir üretim aracına dönüşmesi ve enformasyon ile bilgi arasındaki ayrımın giderek silinmesi ya da Lyotard’ın (1994: 151) deyişiyle bilginin “TV oyunlarının konusu” haline dönüşmesi nedeniyle kanaatin şekillenmesinde ve kamuoyunun oluşturulmasında iletişimin sohbet gibi gündelik pratikleri eskisinden daha güçlü bir şekilde etkilediği tartışılabilir. Gündelik iletişimde tam olarak hangi unsurların taklit ve tekrar edilerek yayıldığını tespit edebilmek güç olmasına rağmen, kanaatlerin oluşturduğu söylem ve eylem birliği ağlarının bugün egemenle uzlaşmak ve işbirliği yapmak koşuluyla egemenin lehine kullanıldığı tartışılabilir çünkü gerçekliği yeniden sunarak ‘entelektüel’ işlevini taşıyan aracılar tarafından tanımlanmış, sınıflandırılmış ve ölçülmüş olanın siyasi, ekonomik, kültürel, hukuksal ve akademik alanda taklit edilerek tekrar edilmesi, yargılama yetisi için bir anlaşılma kolaylığı ve konformizmi sunmaktadır. Bir başka deyişle, egemen toplum anlayışına bağlı, Kartezyen dinamiklerle yapılan açıklama, tanımlama ve sınıflandırma çabaları gerçekliği ‘biri için’ yeniden sunarak anlamlandırmaktadır. Bu da “birileri nasıl olsa benim yerime, ya da benim için düşünüyordur, yapıyordur” algısını yaratabilmekte,

Page 32: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

22

Güz 2010, Sayı:31

kişisel kanaat oluşumu çeşitli cemaat ağlarıyla kurulan ilişkiler ve onların sahiplendiği grup kanaati ile ikame edilmekte ve sorumluluk ile vicdan duygusu temsil aracılığıyla bir başkasına devredilmektedir. Ancak bazı nitelikleri, düşünce ve eylemleriyle söz konusu tanım, sınıflandırma ve ölçülerin sınırlandırmalarının dışına taşan alt ve aşağı konumdaki ‘başka’ olanlar, yani madunlar, bu süreç içinde kendilerini alt ve aşağı konumdaki bir başkalık (alterity) olarak ifade edememektedir çünkü madunlar bu üretim sürecine dâhil olmayanlardır. Madun ya kendisi için uygun görülen tanım, sınıf ve ölçüte rıza göstermektedir ya da direnişinin uyuşmazlık unsuru olarak kabul edilmesiyle uzlaşma ve uyum için araçsallaştırılmaktadır.

İletişimsel süreçte tekrarların arasındaki küçücük düşünce, eylem ve pratiklerin dikkatle kavranabilmesi ve ifade edilebilmesi zahmetlidir. Burası, anlam ve işlev kaymalarının yanı sıra sapmaların oluştuğu ve araçsallaştırıldığı yer olarak da imlenebilir. Örneğin otorite sembollerinin ters yüz edilmesi, tanınmaması, yıkılması, başka bir şeyle ikame edilmesi ya da hafife alınması gerçekliği, medyada otoriteye karşıt bir söylemi sahiplenen popülist bir siyasal partiyle ilişkilendirilerek yeniden sunulabilir. Ne de olsa düşman olarak bir öteki tayin edilmesi, popülist rejimlerin önemli bir karakteristiği olarak gösterilmektedir (Laclau 1977). Bu gerçekliği yaratan koşulların ve sorunların nedenlerinin ve çeşitliliğinin kitlelere hitap eden iletişimsel yeniden sunma sürecinde homojen tek bir bütüne indirgenmesiyle alt ve aşağı konumdakilerin üretimleri basitleştirilerek standartlaştırılabilmektedir. Kamuoyu ve kanat oluşumu süreci içinde maduniyet popülist, özcü, ahlakçı, kimlikçi ve bütüncü yaklaşımlar gibi egemenin lehine işleyen iktidar-bilginin sahiplenilmesi nedeniyle üretim hatlarına dahil edilmemektedir. Bu da toplumsallaşmaya dair bir konu olduğu için pozitivist-rasyonalist paradigmaya bağlı egemen toplum yaklaşımından farklı bakış açılarıyla çalışmak kaçınılmaz bulunmaktadır.

SONUÇ

Madunun kültürel, ekonomik ve siyasi olarak üretim süreci içine dâhil edilmemesinin yanı sıra meşru, rızaya dayanan ve dolaylı yollarla sömürülmesi olarak tanımlanan yeni-sömürgeciliğin günümüzde nasıl gerçekleştiğini irdeleyebilmekte güçlük çekilmektedir. Meşru ve rızaya dayanan demokratik karar alma aşamalarından biri olan kamuoyu oluşturma sürecinde uzlaşma ve uyumsuzluk mekanizmalarının egemenin, yani sermaye ve meta dolaşımıyla artışı için iktidara

Page 33: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

23

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

(bilgiye) hâkim olanların lehine işlemesini sağlayan bir aracı olarak iletişim çalışmalarının bu bağlamda kritik bir yere sahip olduğu görülmektedir. Çelişki, karşıtlık ve dönüştürme kipleriyle gerçeklik, iletişim çalışmaları tarafından yeniden sunularak anlamlandırılabilmekte ve tahakküm edenin iktidarını (bilgisini) güçlendirmeye devam edebilmektedir. Buna neden olan unsur ise günümüzde siyaset, hukuk ve ekonomi gibi alanlarda hala geçerli olan pozitivist-rasyonalist paradigmaya bağlı toplum ve toplumsallaşma anlayışının egemenliğidir. Egemen toplum anlayışına dayanan iletişim çalışmalarının bu noktada neyi tekrar ederek yeniden sunduğunun ve güçlendirdiğinin farkında olarak yapacağı eleştirel sorgulamalar ise gerçekliğin yeniden sunulması yoluyla nasıl anlamlandırıldığına ilişkin bilinci de pekiştirecektir. Böylelikle kamuoyu oluşturulması sürecinde madunun üretime dâhil edilmesi için de çalışılabilecektir. Bu çalışmada söz konusu eleştirel perspektife katkı sağlamak için egemen toplum yaklaşımından farklı görüşleri olan Gabriel Tarde’ın kamuoyu ve toplum ile ilgili düşüncelerine odaklanılmıştır.

Tarde’ın görüşleri, maduniyet ile ilişkili olarak irdelendiğinde kamuoyu oluşturulması sürecinin üç şekilde gelişmekte olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki iletişim profesyonellerinin yeni-sömürgeciliğin özel mülkiyet metası olarak mevzilendirdiği emek ve işgücüne dönüşebilmesidir. Egemen toplum anlayışının bağlı olduğu pozitivist-rasyonalist paradigma politika, ekonomi, hukuk ve sosyal bilimlerin üretim sürecinde olduğu gibi iletişim profesyonellerinin de zihinlerinde ve gündelik pratiklerinde yaygın ve eşgüdümlü olarak geçerli olabilmektedir. Bu yüzden basitlik, hiyerarşik düzen, lineer bir zaman algısı, öngörülebilirlik, açıklamaya dayalı neden-sonuç ilişkisi ve nesnellik gerçekliğin yeniden sunulmasıyla anlamlandırılması, iletişimsel üretim ve yönetim sürecinde bir zorunluluk olarak hala aranmaktadır. Madunun düşüncelerinin ve eylemlerinin bu standartlara göre irdelenmesi sonucunda ise alt ve aşağı konumdaki başkalık, yani maduniyet popülist, özcü ve kimlikçi ekonomik-siyasete göre araçsal bir veriye ya da metaya dönüştürülerek silinebilmektedir. İletişimin ve iletişim profesyonellerinin yeni-sömürgeciliğin özel mülkiyet metası olarak mevzilendirdiği emek ve işgücüne dönüşebilmesi meselesi, bu çalışmada ulaşılan ikinci sonuçla ilişkisi bağlamında somutlaştırılabilmektedir.

İkinci olarak, iletişimin gündelik hayatın dönüşümündeki taklit gücü ile madunun kamuoyu oluşturulma sürecinde bir uzlaşmazlık ve uyum aracı olarak kullanılması tartışılmıştır. İletişimin sohbeti etkilemesi, sohbet sırasında gelişen ya da değişen kanaatin ise gündelik pratiklere taklit yoluyla yön vermesi söz

Page 34: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

24

Güz 2010, Sayı:31

konusudur. Bu, iletişim profesyonellerinin zihinleriyle gündelik deneyim ve pratiklerini de etkilediği için bireylerden oluşan toplum yerine bireyin içindeki toplumlardan bahseden Tarde izlendiğinde, gösteren ve izleyen, yani iletişimci ve halk arasındaki ayrımın silinerek, bu rollerin geçici ve dinamik olarak değiştiği döngüsel bir işleyişten bahsetmek mümkün hale gelmektedir. Kanaatin ve kamuoyu oluşturulma sürecinin egemen toplum anlayışına bağlı üretim ve yönetim zihniyetine dayanması yüzünden ise madunun madun olarak kalması ve madunun kendisini egemenin iktidarına (bilgisine) tabi kılacak koşullara rıza göstermesi güçlenmektedir. Zira kanaat ve kamuoyu oluşturmada çelişki, karşıtlık ve dönüştürme kiplerine dayanan uzlaşmazlık ve uyuşmazlık süreci içinde birbirinden ayrışan düşünceler ve eylemler basitleştirilerek, standartlaştırılarak, genelleştirilerek ve indirgenerek yeniden sunulmakta ve gerçeklik anlamlandırmaktadır. Karşıt taraflar arasındaki gündelik pratiklere de yansıyan bu uzlaşmazlık ve uyumsuzluk ise bir tekinsizlik ve istikrarsızlık sorunu olarak algılanmaktadır ve çözüm yolları geliştirmek amacıyla bu soruna neden olan koşulların, kişilerin, olayların somut olarak tespit edilmesi öncelenmektedir. Sorunları teşhis edilerek reçete önerilerinin oluşturulması ise ‘uzman’ kişi, kurum ve etkinliklerin varlık nedenini oluşturmaktadır. Demokrasi, ilerleme, kalkınma, adalet gibi kavramlar, bu süreç içinde kullanım değerleri göz önünde bulundurularak araçsallaştırılabilmektedir ancak ‘iyi niyete’ dayanan bu kişi, kurum ve etkinliklerin sorgulanması kuşkuyla karşılanmakta ve egemen toplum anlayışına göre basitleştirilerek bir tarafa, kimliğe, tanıma, sınıflandırmaya indirgenebilmektedir. Uzlaşmazlık ve uyuşmazlık süreci içinde taraflardan biri lehine bir kanaatin gelişmesine bağlı olarak, bu kanaatin taklit yoluyla yayılarak çoğalmasıyla kamuoyunun oluşturulması söz konusudur. Uyuşmazlık, kamuoyu oluşturma sürecinde egemenin iktidarına (bilgisine) uyum sağlama mekanizması olarak işlemektedir.

İlk ikisiyle bağlantılı olan üçüncü husus ise, kentli bireyin bir başka zihinle ya da ruhla (spirit) ilişki kurarak var olma sorunuyla uğraştığı toplumsallaşma sürecinde ortaya çıkmaktadır. Bu, ilk ikisinden daha karmaşıktır. Siyaset ve estetik alanındaki temsil anlayışlarının, yani hem yeniden sunma hem de biri için ya da biri adına konuşma, iletişim çalışmalarında iç içe girmiştir. Temsil anlayışlarının birbirinden ayırt edilememesi ise kamuoyu oluşturma sürecinde madunun egemen ile işbirliği yaparak üretim süreçlerine dâhil olmasına katkı sağlamaktadır. İletişimin entelektüel figürü ile paylaştığı aydınlatma ve bilgilendirme misyonu yüzünden kamuoyu oluşturulması sürecinde siyaset ve ekonomi tarafından önceden belirlenerek tanımlanmış, sınıflandırılmış ve ölçülmüş olanın taklit edilmesi,

Page 35: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

25

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

yargılama yetisi için bir anlaşılma kolaylığı ve konformizmi sunmaktadır. Bu durumun tersi de aynı oranda geçerlidir, yani iletişim tarafından önceden belirlenerek tanımlanmış, sınıflandırılmış ve ölçülmüş olan siyaset ve ekonomi üretimi açısından yargılama yetisi için bir anlaşılma kolaylığı ve konformizmi sunmakta, bu da taklidi egemenin lehine güçlendirmektedir. Bir başka deyişle, egemen toplum anlayışına bağlı, Kartezyen dinamiklerle yapılan açıklama, tanımlama ve sınıflandırma çabaları gerçekliği ‘biri için’ ‘yeniden sunarak’ anlamlandırmaktadır. Temsil edenin, gerçekliği anlamlandırmasında kaybolan ise maduniyettir. Madun, toplumsallaşma süreci içinde sabit bir kimliği, tanımı, cemaati ya da ideolojiyi sahiplenerek önceden belirlenmiş bir kanaate sahip olabilmekte ve yeniden sunulabilmektedir. Ancak, bu durum siyasi, kültürel ve de ekonomik üretim hatlarına giremeyen madun tarafından işlevsel de bulunabilmektedir. Yeni sömürgeciliğin nasıl gerçekleştiğini kavrayabilmede güçlük çekilmesinin başlıca nedenlerinden biri, madunun kendisini tabi kılacak koşullara meşru olarak rıza göstermesidir. Madun, kendisini madunlaştıracak koşullara, egemen olan ile işbirliği yaparak ikna olmakta ve rıza göstermektedir. Ancak meşru rızaya giden yol, dolaylı bir zorlamadan, maruz kalmadan ve mecbur bırakılmadan geçmektedir. Bir kanaat etrafında bir taraf olmak, aynı zamanda önceden belirlenmiş bir güce, bir ötekiye, bir düşmana karşı birlikte mücadele vermeyi de yanında getirmektedir. İşbölümünden ziyade işbirliği esasına dayanan bu toplumsallaşma sürecinde ise birbirine karşıt taraflar etrafında gelişecek kanaatlerin ve kamuoyunun örgütlenebilmesi, denetimi ve yönetimi basitleştirilmekte ve standartlaştırılmaktadır. Böylelikle ulusaşırı sermaye dolaşımının hızlanması ve meta pazarının genişlemesi için taraflara bölünmüş mevzilerin konumlandırılması ve manipüle edilebilmesi siyasi iletişim açısından da kolaylaşmaktadır. Madunun kendisini tabi konuma sokan egemen toplum anlayışının zorlayıcılığına rıza göstermesi, özellikle siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, yoksulluk ve kültürel haklardan yoksunluk gibi eksiklik hallerinin iletişimin de katkıda bulunduğu tekinsizliğin yaratılma süreçlerinde aranabilir. Özellikle burjuva yaşam kültürünün şekillendirdiği kentlerde madun, bu eksikliği başka bir şeyle ilişki kurarak ikame etmekte ve kendi varlığını savunmaktadır. Bununla birlikte madunun egemen ile işbirliği yapma nedenleri ile koşullarının madunun değişmesinden çok, madunun değişen iletişim ilişkilerinin içinde su yüzüne çıktığı görülmektedir. Bugün madunun üretimi, ilişkiselliğin içinde ortaya çıkmaktadır. Bu ilişkisellik ise dinamik ve geçici niteliğinden ötürü ayırt edilememektedir çünkü homojen varsayılan kimlik, tanım ve sınıflandırmaların kendi içindeki heterojenliği, kamuoyu oluşturma gücünden hala yoksundur. Gerçekliğin anlamlandırılması sürecinde yeniden düzenlenerek bir yandan

Page 36: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

26

Güz 2010, Sayı:31

demokratikleşme ve kalkınma halelerinin altında ulusaşırı sermaye ağına dâhil olunarak bir dönüşüm süreci deneyimlenirken, diğer yandan demokratikleşme ve kalkınmaya dair yeni sorunlar gündeme gelmektedir. Bu bir üretim ve yönetim zihniyeti sorunudur.

KAYNAKÇA

Barbier, F; Lavenir C B (2001) Diderot’dan İnternete Medya Tarihi, (Çev.) K Eksen, İstanbul: Okuyanus.

Barry, A; Thrift, N (2008) “Gabriel Tarde: Taklit, İcat ve Ekonomi”, (Der.) E Koyuncu, P B Yalım, C Gündüz, (Çev.) E Koyuncu, S Karlıtekin, P B Yalım, Tesmeralsekdiz: Gabriel Tarde, No:3, Ankara: Mattek, s.50 - 67.

Benjamin, W (2004) ‘Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı’, Pasajlar, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s.50-87.

Bhabba, H. (1995) “Cultural Diversity and Cultural Differences”, The Post-colonial Studies Reader, (Der.) B Ashcroft, G Griffin, P Tiffin, London: Sage.

Brown, F (1995) Zola: A Life, New York: Farrar, Straus and Giroux.

Burns, M (1999) France and Dreyfus Affair, Boston: Bedford.

Curran, J (2005) “Communications, power and social order”, Culture, Society and the Media, (Der.) M Gurevitch, J Curran, T Bennett, J Woollacott, London: Routledge.

Durkheim, E (1964) The Division of Labor in Society, Glencoe: Free Press.

Durkheim, E (1982) The Rules of the Sociological Method, (Der.) S Lukes, New York: Free Press.

Durkheim, E (2006) Toplumsal İşbölümü, (Çev.) Ö. Ozankaya, İstanbul: Cem.

Erdoğan, İ ve Alemdar, K (1990) İletişim ve Toplum: Kitle İletişim Kuramları, Tutucu ve Değişimci Yaklaşımlar, Ankara: Bilgi.

Erdoğan, İ (2000) Kapitalizm, Kalkınma, Postmodernizm ve İletişim, Ankara: Erk.

Freud, S (2003) The Uncanny, Penguin, London.

Fontana, B (2005) “The Democratic Philosopher: Rhetoric as Hegemony in Gramsci”, Italian Culture, Volume 23, s. 97-123.

Foucault, M (2002) Toplumu Savunmak Gerekir, (Çev.) Ş Aktaş, İstanbul: Yapı Kredi.

Page 37: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Tarde’ın Toplum Yaklaşımı Açısından Kamuoyu ve Maduniyet

27

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Foucault, M (2005) Seçme Yazılar 2: Özne ve İktidar, (Çev.) F Keskin İstanbul: Ayrıntı.

Gramsci, A (1971) History of the Subaltern Classes: Methodological Criteria, Selections from the Prison Notebooks of Antonio Gramsci, (Der.) (Çev.) Q Hoare, G Nowell Smith, New York: International Publishers.

Hür, A (2006) Dreyfus’ların, Zola’ların Aziz Hatırasına, Radikal [İnternet], 23 Temmuz, http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6070, (Erişim 14 Mart 2010).

Jeanneney, J N (1998) Başlangıcından Günümüze Medya Tarihi, (Çev.) E Atuk, İstanbul: Yapı Kredi.

Judaken, J (2006) Jean-Paul Sartre and The Jewish Question: Anti-antisemitism and The Politics of the French Intellectual, Lincoln: University Of Nebraska.

Katz E (1992) On Parenting a Paradigm: Gabriel Tarde's Agenda for Opinion and Communication Research, International Journal of Public Opinion Research, 4: s. 80–86.

Laclau, E (1977) Politics and Ideology in Marxist Theory, Capitalism, Fascism, Populism, London: Verso.

Latour, B (2001) “Gabriel Tarde and the End of Social”, The Social Question New Bearing in History and the Social Sciences, (Der.) P Joyce, London: Routledge: 117-132.

Lazzarato, M (2008) “Ekonomi Politiğe Karşı Ekonomik Psikoloji”, Tesmeralsekdiz: Gabriel Tarde, (Der.) E Koyuncu, P B Yalım, C Gündüz, No:3, Ankara: Mattek, s.21-28.

Lyotard, J F (1994) Postmodern Durum, (Çev.) A Çiğdem, Ankara: Vadi.

Marx, K (1993) Grundrisse: Foundations of The Critique of Political Economy, London: Penguin.

Park, R (1972) The Crowd and the Public and other essays, Chicago: University of Chicago Press.

Salmon, L (2005) “Gabriel Tarde and the Dreyfus Affair: Reflections on the Engagement of An Intellectual”, Champ Penal / Penal Field, Nouvelle Revue Internationale de Criminology, Vol: II, http://champpenal .revues.org/7185 (Erişim 11 Mart 2010).

Page 38: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

E. Yetişkin

28

Güz 2010, Sayı:31

Scwartz, P; Ogilvy J (1979) The Emergent Paradigm: Changing Patterns of Thought and Belief, Menlo Park, CA: SRI International.

Sennett, R (2002) Kamusal İnsanın Çöküşü, (Çev.) S Durak, A Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı.

Spivak, G C (1988) Can the Subaltern Speak?, Marxism and The Interpretation of Culture, (Der.) C Nelson ve L Grossberg, Chicago: University of Illinois Press, s.271-313.

Spivak, G C (2003) A Critique of Postcolonial Reason, Cambridge, London: Harvard University Press.

Spivak, G C (2010) “Madun: Gramsci, Guha, Spivak - Gayatri Chakravorty Spivak ile Mülakat”, Post-kolonyal Düşünce Özel Sayısı, Toplumbilim, Sayı: 24, (Der.) E B Yetişkin, Bağlam: İstanbul.

Tarde G (1895) “Les deux elements de la sociologie'', in Etudes de psychologie sociale, Paris: Giard et Briecure.

Tarde, G (1903) The Laws of Imitation, New York: Henry, Holt and Co.

Tarde, G (1969) The Public and The Crowd, On Communication and Social Influence, Selected Papers, (Der.) T Clark, Chicago: University of Chicago Press, s. 227 – 294.

Tarde, G (2000) Social Laws: An Outline of A Sociology, Kitchener: Batoche.

Tarde, G (2004) Monadoloji ve Sosyoloji, (Çev.) Ö. Doğan, Ankara: Öteki.

Williams, R (1982) Dream Worlds: Mass Consumption in The Late Nineteenth Century France, Berkeley, CA: University Of California Press.

Page 39: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

MEDYADA “YENİDEN ÜRETİLEN” CUMHURİYET

MİTİNGLERİ

Gülcan IŞIK*

ÖZET

Günümüz demokrasilerinin vazgeçilmez unsurlarından olan sivil toplumun gelişmesi için, devletin yanı sıra toplumsal yaşamın da bazı temel özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bu kapsamda sivil toplumun gelişmesi; “toplumsal farklılaşma”, “toplumsal örgütlenme”, “gönüllü birliktelik”, “toplumsal düzeyde otonomileşme” ve “baskı mekanizması oluşturma” gibi faktörlere bağlıdır. Bu faktörlerden en önemlisi toplumsal düzeydeki farklılaşmadır. Nitekim toplum yaşamındaki etnik, kültürel, dinsel, ideolojik, siyasi, ekonomik ve hatta cinsiyet bazındaki farklılaşmalar sivil toplumun gelişmesi için zorunludur. Toplumdaki farklılaşmayı yansıtan ve bunlara ait söylemlerin taşıyıcılığını yapan en önemli araçlardan biri ise medyadır.

Bu çalışmada, sivil toplum ve medya bağlamında “Cumhuriyet Mitingleri”nin ilklerinden ve katılım sayısı bakımından da en kapsamlı olanlarından “Tandoğan” ve “Çağlayan” mitingleri incelenmiştir. Çalışmada, söz konusu mitinglerin medya tarafından farklı açılardan değerlendirildiği ve daha çok ideolojik söylemlerle haberlerin yeniden üretildiği ve bu yönde kamuoyunun algısının da şekillendirilmeye çalışıldığı varsayılmıştır. Cumhuriyet, Hürriyet ve Zaman gazeteleri üzerinden yapılan incelemede, medya söyleminin hegemonik mücadelenin bir ürünü olarak oluştuğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: “sivil toplum”, “medya”, “haber söylemi”, “Cumhuriyet Mitingleri”

REPRODUCED REPUBLICAN DEMONSTRATIONS IN MEDIA

ABSTRACT

In today’s indispensible democracy’s elements for improving civil society. Beside of goverment it requires, societal life also needs some fundemental characteristics. In this meaning improving of civil society depends on “society differentiation”, “society organizations”, “voluntary togetherness”, “society level of autonomy” and “creating pressure mechanism”. Out of these the most important one is society differentiation. As a matter of fact in society’s ethnic, cultural, religious, ideological, political, economic an deven sex based differentiations required for improving the civil society. Media is the most important tool that reflects social differentiation and carries discourse which related to that.

In binding of civil society and media, this paper examined very first and highly participated “Repuclican Demonsrations” “Tandoğan” and “Çağlayan”. In media this demonstrations evoluated differently and with the ideological discourses, it reproduced different point of view and tried to reshape public opinion with this reproduction. An examination on Cumhuriyet, Hürriyet and Zaman newspapers discourses of media as seen part of hegemonic campaign.

Keywords: “civil society” “media”, “discourse of news”, “Republican Demonstrations”

* Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü

Page 40: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

30

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Çoğulcu toplumlarda demokrasi, bireylere ve toplumsal gruplara kendilerini güçlendirme ve oldukları veya olmak istedikleri gibi kabul edilme olanağını veren koşulların varlığını gerektirmektedir. Diğer bir ifadeyle bu toplumlarda demokrasi, bireysel ve kolektif anlamlandırma süreçlerinin kabul edilmesini ve özerkliğini öncelemektedir. Buna göre, kendini yansıtan bir kimliğin zaman içinde oluşturulması, sürdürülmesi ve değiştirilmesi, denetimden veya baskıdan bağımsız toplumsal alanların varlığını zorunlu kılmaktadır. Nitekim bu alanlar, kolektif aktörleri sağlamlaştıran, onların taleplerinin devamlılığını güvence altına alan ve bunların dış dünya ile karşı karşıya gelmelerine ve pazarlık etmelerine izin veren (örgütlenme, liderlik ve ideoloji) süreçler tarafından oluşturulurlar. Bir kimliğe ait olma ve bu kimliğin tanımlanmasına katkıda bulunma özgürlüğü, böylece temsil edilme özgürlüğünün önceden var olduğunu kabul eder. Ancak ait olma ile temsil edilme aynı şey değildir. Ait olma doğrudandır, temsil edilme ise dolaylıdır. Ait olma bir kimliğin getirdiği yararları dolaysızca edinmektir, buna karşılık temsil ise bu edimin ertelenmesidir. Dolayısıyla böyle bir demokrasinin gerekli koşullarından ilki, hükümet kurumlarından, parti sisteminden ve devlet yapılarından bağımsız kamusal alanların varlığıdır.1 Söz konusu bu alanlar, eklemlenmiş bir karar alma, pazarlık ve temsil istemi halini almaktadırlar ki, bu sistem içinde gündelik yaşamda geliştirilmiş anlamlandırma pratikleri, resmi siyasal kurumlardan bağımsız bir biçimde ifade edilebilmekte ve duyurulabilmektedirler. Dolayısıyla bu tür kamusal alanlar, bireysel ve kolektif kimliklerin var olabilecekleri bazı güvenceleri, bilgi edinimi ve sembolik kaynakların üretimi lehinde olan “yumuşak” bir biçimde kurumsallaşmış sistemleri ve enformasyonun dolaştırılabildiği açık sistemleri de içermelidirler. Kamusal alanları nitelendiren şey ise, büyük bir akıcılıktır ve bu alanların büyüklüğü, kendileri için uygun görülen bağımsızlığa göre artabilir veya ortadan kalkabilir. Yine bu alanlar, tanımları gereği sadece kolektif eylem ile kurumlar arasındaki yaratıcı karşıtlama yüzünden açık tutulan hareketli bir kerteler sistemidir. Ayrıca siyasal iktidar ve karar alma düzeyleriyle gündelik yaşamdaki ilişki ağları arasında yer almaları ölçüsünde kamusal alanlar, yapısal bakımdan kararsızdır da. Çünkü temsil ve katılım terimlerinin iki anlamını da ifade etmektedirler. Buna göre temsil, çıkarların ve taleplerin ortaya konulma olanağıdır

1 Kamusal alan olarak sivil toplum, siyasi toplumla sivil toplum arasındaki demokratik tartışma

alanıdır. STK’ların toplumsal sorunların/taleplerin demokratik bir platformda tartışılmasına ve bu yolla da siyasi topluma aktarılmasına verdiği katkı, sivil toplumun kamusal alan olarak hareketini tanımlar (Keyman, 2006: 322).

Page 41: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

31

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

fakat aynı zamanda da farklı kalma ve hiçbir zaman bütünüyle sesini duyuramamaktır. Katılımın da iki anlamı vardır: Hem rol alma –yani bir aktörün çıkarlarını, gereksinimlerini sağlamlaştırmak yönünde eylemde bulunma- hem de bir sisteme ait olma, cemaatin genel çıkarlarıyla özdeşleşmedir. Kısacası çoğulcu toplumlarda gelişmeye başlayan kamusal alanlar, siyasal kurumlar ile kolektif talepler, hükümet işlevleri ile çatışmaların temsili arasındaki bağlantı noktalarıdır. Buna göre söz konusu hareketler, kamusal alanlar içinde özgüllüklerini kaybetmeksizin eylemde bulunabilirler (Melucci, 1991: 62).

Türk siyasi hayatında bir döneme damgasını vuran önemli olayların yaşandığı 57. AKP iktidarı dönemi, bu anlamda merkez-çevre ilişkilerinin de tartışmalı bir hâl aldığı sürece işaret etmektedir. Hatırlanacağı üzere, söz konusu dönemde ülke gündemi özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmış ve bu yönde bazı toplumsal ve siyasi kamplaşmalar görülmüştü. Söz konusu dönemde yaşanan toplumsal olayların ve sonrasındaki gelişmelerin bir anlamda başlangıcı sayılan 12 Nisan 2007 tarihi, hafızalarda dönemin Genel Kurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın iç ve dış politikaya ilişkin “değerlendirme” konuşmasıyla yer etmişti. 2 Büyükanıt’ın söz konusu ifadeleri henüz yorumlanmaya çalışılırken; ondan bir gün sonra bu kez de dönemin Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer’in 13 Nisan 2007 tarihinde Harp Akademileri’nde yaptığı konuşma3, ülke gündemini “rejim

2 Büyükanıt’ın söz konusu açıklamasında akıllarda kalan en çarpıcı ifadelerden bazıları şunlardı:

“Şimdiye kadar bu konuda hiçbir şekilde, hiçbir zeminde, hiç kimseyle konuşmadım. Bir hususu belirtmek istiyorum: Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yalnız basın mensupları değil Türk milleti de yakından tanıyor. Bizim temel düşünce yapımızı, inandığımız temel değerleri, cumhuriyet ilkelerine, laiklik ilkesine bağlılığımızı bilmeyen kimse yoktur herhalde. Olamaz... Bu konulardaki hassasiyetimizi Türk milleti biliyor. Onun için bunları tek tek saymaya gerek yok. Bu değerler manzumesine sahibiz.

Bir diğer önemli husus, seçilecek cumhurbaşkanı aynı zamanda TSK'nın başkomutanıdır. Bu yönüyle TSK'yı yakından ilgilendirmektedir. Biz hem cumhurbaşkanımızın hem de aynı zamanda başkomutanımızın Silahlı Kuvvetler ve Türk milletinin sahip olduğu cumhuriyetin temel değerlerine, anayasamızda ifadesini bulan laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti idealine, devletin üniter yapısına bağlı ama sözde değil özde, bunu davranışlarına yansıtacak şekilde bir cumhurbaşkanının oraya seçileceğine olan inancımı belirtmek istiyorum.

Tabii ki yasal mevzuatı, anayasayı, hukuku, cumhurbaşkanı nasıl seçiliyor, bunların hepsini biliyoruz. Hem vatandaş hem TSK'nın bir personeli olarak cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde sahip olan bir kişinin cumhurbaşkanı seçilecek olmasını umut ediyoruz. Bunu biz bilemeyiz. Karar Meclis'in kararıdır. Cumhurbaşkanlığı konusunda zaten bundan başka da bir şey söyleme durumunda değilim. Hukuken de hakka sahip değilim.”

3 Cumhurbaşkanı Sezer’in söz konusu konuşmasının ana başlıkları şu şekildeydi: - Cumhurbaşkanının tarafsızlığı Anayasa gereğidir.- Cumhurbaşkanı Anayasa kurallarından yana taraf olmalıdır. - Uzlaşma anayasal rejim çerçevesinde mümkün - Türk siyasal rejimi bugüne kadar hiç olmadığı kadar tehlike altında - İlk kez cumhuriyet rejimi tartışmaya açıldı. - Türkiye'ye siyasal İslam bir model olarak dayatılıyor.- Ilımlı İslam'ın kısa sürede radikal İslama dönüşmesi kaçınılmaz.- TSK'ya karşı

Page 42: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

32

Güz 2010, Sayı:31

tartışmaları”na odaklandırmıştı. Yaşanan bu süreçte, yargıdan orduya, üniversitelerden sendikalara, meslek kuruluşlarından sokaktaki insana kadar toplumun geniş bir kesiminde başlayan siyasi hareketlenme, özellikle de “laiklik” konusu bağlamında birkaç büyük sivil toplum örgütünün başlattığı “Cumhuriyet Mitingleri”nde somutlaşmıştı. Söz konusu dönemde çoğu çevrelerce “sivil toplumun sesi” olarak da nitelendirilen Cumhuriyet Mitingleri, Türk siyasi tarihinde üzerinde en çok tartışılan mitinglerden biri haline gelmiştir.

Bu çerçevede çalışmada, ülkenin çok değişik bölgelerinde yapılan “Cumhuriyet Mitingleri”nden, gerek katılım sayısı bakımından gerekse de ilk olmaları ve bu anlamda da “öncü” kabul edilmeleri sebebiyle, “Tandoğan” ve “Çağlayan” mitingleri ele alınmıştır. Gerçekleştirildiği dönemde siyasetin ve toplumun değişik kesimlerinden farklı söylemlerin yöneltildiği Cumhuriyet Mitingleri, bu anlamda medyada da oldukça önemli bir yer edinmişti. Buna göre çalışmada, söz konusu mitinglerin medya tarafından da farklı açılardan değerlendirildiği ve daha çok ideolojik söylemlerle haberlerin yeniden üretildiği ve bu yönde kamuoyunun algısının da şekillendirilmeye çalışıldığı varsayılmıştır. Bu bağlamda söz konusu mitinglerin gazeteler üzerinden yapılacak okumasında, miting haberlerinin ne tür “örtük” ve “açık” anlamlarla sunulduğu incelenecektir. Cumhuriyet, Hürriyet ve Zaman gazeteleri’nde 15 Nisan 2007 ile 30 Nisan 2007 tarihlerine ait haberler kapsamında yapılacak olan incelemede, her bir gazete için öne çıkan temalar, şu kategoriler altında değerlendirilecektir: Cumhuriyet Gazetesi’nde: “Atatürkçülük” ve “Yurttaşlık”, “Laiklik”, “Katılımcı Profili” ve “ ‘Öteki’ Medya İnşası”; Zaman Gazetesi’nde: “Dernek ve Darbe Suçlamaları” ve “ ‘Öteki’ Medya İnşası”; Hürriyet Gazetesi’nde ise: “Katılımcı Profili”.

1. Siyasal Erki Denetim Aracı Olarak Sivil Toplum Alanı ve Medya

18. yüzyılda bireylerin toplumsal birlikteliğini anlamaya yönelik analitik bir araç olarak ortaya çıkan sivil toplum kavramı, bu yönüyle modernitenin hem sonucu hem de önkoşulu özelliğini içermekteydi. Çünkü moderniteyle birlikte toplum, "artık bir kurumlar bütünü ya da egemen bir istencin etkisi olarak" değil, "modernliğin karşıt iki yüzünü oluşturan akılcılaştırmayla öznelleştirmenin arasında yer alan bir çatışmalar, uzlaşmalar ve arabulmalar alanı” olarak da görülmeye başlanmıştı. Şüphesiz bu anlayış, klasik modernite ideolojisinde değerlerin kaynağı olan,

zamanlaması ayarlanmış bir oyun oynanıyor.- Türkiye'nin her türlü tehdide karşı savunulması en büyük hakkımız. - Türkiye Kuzey Irak'taki terör tehdidine karşı uzun süre izleyici durumda kalamaz.

Page 43: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

33

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

“iyiliğin ona yararlı”, “kötülüğün ise onun bütünleşmesine ve etkinliğine zarar veren” kabulün, toplum kavramlaştırmasından radikal bir kopuşu da simgelemekteydi. Böylece, toplum halinde yaşamanın ancak çeşitli değerlerin vücut verdiği bir yapılanmayı gerektirdiği, dolayısıyla "iyi"nin de, "kötü"nün de bu yapılanmada içkin olduğu bir kavramlaştırmaya ulaşıldı ve sonuçta sivil toplum da bu kavramlaştırmanın analitik bir aracı olarak görülmeye başlandı (Sarıbay, 1995: 15).

Demokratikleşmeye hazır destek olarak varsayılan sivil toplum kavramı, birlikler, dernekler, gönüllü kuruluşlar, profesyonel gruplar ya da en moda deyimiyle STK’lar gibi elementlerin varlığı ile devlet ve devletin demokratik olmayan tutumları üzerinde bir denetim olarak görülmektedir. Fakat sivil toplum ve demokratikleşme arasında pozitif bir bağın varlığı her yerde bir kural değildir. Bu tür bağlar var oldukları yerlerde ise oldukça çeşitlidir. İkinci olarak aşırı basitleştirme, sıklıkla devlet ve sivil toplumu farklı dünyalara aitmiş gibi tanımlamaktadır. Bu da devletin normal işleyişi totaliter değilse bile, en azından otoriter olan devasa ve yayılmacı bir güç olduğu anlamına gelmektedir. Modern toplumlarda, özellikle de batılı olmayan çevrelerde, devlet ve sivil toplum arasında siyasi partiler ile geniş kapsamlı kurumlar aracılığıyla kurulmuş ciddi bağlar gözlemlemekteyiz. Bu sebeple, böylesine apaçık bir ikilik ne mutlak olarak doğrudur ne de kuramsal analiz için faydalıdır. Üçüncü olarak, sivil toplum ve cemiyet kavramları sanki eş anlamlı kavramlarmış gibi algılanmaktadır. Muhtemelen cemiyet, bireylerin içinde doğduğu doğal bir insan grubu iken, sivil toplum bağımsız birey gruplarından oluşmaktadır. Gerçekte bireyler için bağlı oldukları cemiyet yaşamını bırakarak sivil toplumun kurumsal hayatına adım atmaları oldukça zordur. Dördüncü olarak, sadece demokratik özellikleri dikkate alınırken, sivil toplumun içsel uyuşmazlıkları ve otoriter eğilimleri sıklıkla göz ardı edilmektedir. Gerçekten de iyi bir şekilde düzenlenmez ve dengede tutulmazsa, sivil toplum bireylerin ellerinde baskıcı bir güce de dönüşebilir. Son olarak sivil toplum genelde tek ve homojen bir toplum olarak algılanmaktadır ki, aslında bu da doğru bir değerlendirme değildir. Nitekim farklı sivil toplum türleri, daha doğrusu sivil toplumda farklı gruplar da yer almaktadır. Bu gruplar ise, çeşitli çıkarlara sahip olabilir ve birbirlerinden ayrı siyasi tutumlar da sergileyebilirler (Şimşek, 2004: 46-47).

Clande Lefort, Marcel Gauchut, Paul Ricoeur, Fred Dallmayr gibi yazarlar, sivil toplumun varlığının temeli olan sembolik bir politika boyutundan bahsetmektedirler. Lafort ve Gauchut’e göre, toplumun politik boyutu “sürekli bir

Page 44: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

34

Güz 2010, Sayı:31

kendini yineleme” olarak anlaşılmalıdır. Her iki yazara göre de bu durum, sivil toplumun “kendi üzerine yansıması”dır. Yani “kendi kendine yansıması”dır. Kendi kendine yansıma işlemi ise, toplumun politik gücünün ortaya çıkabileceği bir ortama ihtiyaç duyar. Bu ortam, kendi kendine yansımanın tarih, anayasa, kendi ve devleti anlamak üzerine olan değişik işlemlerinin bir araya gelebileceği bir ortamdır. Buradan toplumun politik boyutlarının yalnızca parlamento gibi kurumlardan oluşan basit bir mekanizma olmadığı, ayrıca toplum içinde sürekli olarak bir politik topluluk kurma işlemi olduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla buna “toplumsal alan”da diyebiliriz. Bu alanı ise, basitçe oy verenlerin yasal haklarına indirgeyemeyiz; öyle ki bu alan, demokrasiden de daha fazlasını kapsamaktadır. Örneğin sivil topluma farklı bir açıdan yaklaşan Ronald Dworkin, sivil toplumun insanların şekillendirdiği bir yapı olmadığını, farklı bir boyut olduğunu ve aynı zamanda da insanların birlikte hareketinin bir sonucu olduğunu söylemektedir (Grunenberg, 1998: 420-421).

Gelinen son noktada sivil toplum, demokratik bir yapılanmayı toplumsal katılım temeline oturtacak, toplumsal farklılaşmayı sağlayacak, yaygın sosyal örgütlenmelerin yolunu açacak, temel hak ve yükümlülükleri yaygınlaştıracak bir araç olarak görülmektedir. Dolayısıyla sivil toplum, “devletin şekillendirmediği, kendi inisiyatif ve renkliliğine terk ettiği devlet dışı bir alanı ifade etmekle sınırlı kalmamakta, aynı zamanda aktif ve örgütlü siyasal katılım ve politizasyon sürecini de ifade etmektedir” (Çaha, 2000: 94). Bu noktada sivil toplum; örgütlü, kamu bilincinin gelişebildiği, demokratik katılıma imkân veren ve iletişime açık bir alandır. 4

Kısacası, alana ilişkin yapılan hemen her çalışmada sivil toplum; gönüllü,

kendi kendini oluşturan, kendi desteklerine sahip, devletten özerk, özel alan ile

devlet arasında aracı niteliğinde örgütlü bir sosyal yapılanma olarak tarif

edilmektedir. Bu yapı, yasal düzen veya ortak kurallar dizisi gibi, özgürlüklerin ve

özerkliklerin güvencesi olan kurumsallaşmış bir temele oturmaktadır. Bu temel, hem

devlet iktidarını sınırlayıcı, hem de o iktidarı hukuka dayandığı sürece meşrulaştırıcı

bir güce dayanmaktadır. Dolayısıyla sivil toplum, devletten özerk olmayı içerir fakat

4 Farklı bir şekilde ifade edilecek olursa, “birey özgürlüklerinin ve temel haklarının korunduğu,

gönüllülük temelinde örgütlenmenin asli olduğu, toplumun devletin önüne geçerek devlet politikalarını denetleyip yönlendirebildiği, yurttaşlık bilincine dayanan bir gelişmişlik düzeyi” (Arslan, 2001: 9) olarak ifade edilen sivil toplum, bir anlamda günümüzün gelişmiş ve demokratik toplumlarının da ortak adı olmaktadır.

Page 45: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

35

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

ondan yabancılaşmayı zorunlu kılmaz. Başka bir deyişle, sivil toplum devlet

iktidarına karşı dikkatli fakat aynı zamanda da saygılıdır (Sarıbay, 2007: 544-545).

Sivil toplumun ve demokrasinin etkin bir paydaşı olan medyanın, sivil

toplum kuruluşlarının sesini duyurmada önemli roller üstlenmesi gereken araçlar

olduğu bilinmektedir. Fakat uygulamada, ideoloji ekseninde yapılan çifte standart ve

yok sayma noktasında medyaya dönük eleştiriler, hala sürekliliğini korumaktadır.

Kültürel kimliklerin biçimlenip ifadelendirilmesinde ve sonra da kamusal

alanın bir söylemler mücadelesi alanı haline dönüşmesinde, medyanın önemli

rollerinin olduğu söylenebilir. Öyle ki günümüzde kitle iletişim araçları, özellikle de

televizyon ve yazılı basın, söylemsel/sembolik yeniden üretimin başlıca aracı haline

gelmiştir. Özellikle de siyasetle ilgili meselelerin tartışıldığı bir forum olarak da

kabul edilen medya, kamusal alandaki etkileşimlere de büyük ölçüde aracılık

etmekte ve böylece onun da bir parçasını oluşturmaktadır. Buna göre de medya,

kamusal alanın belirleyeni değil, bileşeni olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim

günümüzde medyanın özelliklerinden hareketle kamusal alanı ve içerisinde olup

biten her şeyi sadece medya dolayımıyla açıklama çabalarına rağmen, medya

alımlayıcıları da “kendilerine ne söyleniyorsa onu aynen benimseyen” pasif

izleyiciler de değillerdir (Alankuş Kural, 1995: 79-80). Örneğin siyasal metinler

(parti programları, demeçler, miting konuşmaları vs.) ile bunları alımlayan ya da

bunların seslendiği “bireyler”, “kitle”, “yurttaşlar”, “halk” vs. arasında da diyalojik

bir ilişki vardır. Zira “seslenilenler” de bu metinleri kendilerine özgü bir

metinlerarasılığın (mitler, atasözleri, simgeler, hatıralar, pratik bilinç vs.) içinden

geçerek okur ya da alımlarlar. Dolayısıyla, paradigmatik olarak saf, geçirimsiz,

homojen, çelişkisiz ve belirli bir toplumsal konumla birebir temsil ilişkisi içinde

olan ideolojik söylemlerden söz edilemeyeceği gibi, bir ideolojik endokrinasyonun

(beyin yıkama) pasif nesneleri olarak bilinçleri işlenen bireyler, halk, kitle vs.den de

söz edilemez (Erdoğan, 1994: 47). Dolayısıyla medyanın verdiği mesajlar, toplumsal

bir edim içinde okunmaya devam etmektedir. Diğer taraftan medya metinleri,

kendine dönük, özerk, kapalı ve sabit bir nesne değil; aksine toplumsal çokdilliliğin

ve metinlerarası ilişki ve süreçlerin belirli bir anlam haritası ekseninde sabitlenmeye

çalışıldığı fakat daima boşluklar, çelişkiler, aykırılıklar ve belirsizliklerle dolu olan,

dolayısıyla da kendini kapatırken başka metinlere açılan ve başka metinlere açılırken

de kendini kapatan, “bütün olmayan bir bütün”dür. Bu durum, anlamın metne içkin

ya da metinde verili olmadığını, toplumsal-semiyotik ilişkilerin metinlerarası

Page 46: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

36

Güz 2010, Sayı:31

yapılanışının bir ürünü olarak yapıldığını, dönüştürüldüğünü ve yeniden

bağlamsallaştırıldığını göstermektedir (Erdoğan, 1994: 42).

Bu tespitlerin ışığında toplumsal iktidarın yaygınlığı ölçüsünde

söylem/hegemonya mücadelesinin de çok taraflı bir mücadele olduğu kabul

edilebilir. Bu durumda siyasal iktidar ile birlikte bütün toplumsal iktidar sahiplerinin

sivil toplum alanında olduğu gibi, kamusal ve siyasal alandaki hegemonya/söylem

mücadelesine dâhil oldukları; medyanın söylemsel yeniden üretim işlevinin ise,

onun tek bir sınıfa ait hegemonya aracı olarak görülmesiyle anlaşılamayacağı

anlamına gelmektedir. Başka bir ifadeyle siyasal iktidar sahipleri, iletişim araçlarını

kontrol etmeye çabalayanların sadece bir kısmıdır. Bu nedenle medyayı da kısmen

kontrol edebilmektedirler. Ya da medya, bütün toplumsal/siyasal iktidar gruplarının

söylemsellik alanına egemen olmayı umarak, kontrolüne kayıtsız kalamadığı bir

araçtır (Alankuş Kural, 1995: 82).5

Bu bağlamda medyanın toplumsal etkilerine yönelik çalışmalarda söylem

üzerindeki yoğunlaşma dikkat çekicidir. Bu yönelim, medyanın anlam üzerindeki

belirleyiciliğini hem kaynak, hem kanal, hem de alıcı açısından farklı boyutlarıyla

çözümleme amacı taşımaktadır. Söylem analizinde varılan önemli sonuçlardan biri,

medyanın enformasyon aktarımı sırasında belli bir dünya görüşü ile hareket

etmesidir. Dolayısıyla medyanın üstü kapalı olarak taşıdığı ideoloji, medyanın

söylem oluşturmada bağlı olduğu teknikler aracılığıyla anlam üzerindeki

egemenliğini de büyük ölçüde ifade etmektedir (Güneş, 2001: 96-97).

Medyanın söylemsel yeniden üretiminde dil oldukça önemlidir. Ancak, dil ve

söylem ile ideoloji bütünüyle örtüşmezler. Öyle ki dil, ideoloji ile eklemlenir,

5 Bu noktada medyanın söylem/sembollerin yeniden üretimi faaliyetinde bir yandan ulusal ve global

ölçekli pazarın ve onun kültürel sisteminin işleyiş koşullarına bağlı olurken, diğer yandan da ulus-devlete karşı sorumluluğunu da yerine getirme zorunluluğudur. Bunun anlamı ise, medyanın ekonomik veya siyasal iktidar sahiplerinin başlıca hegemonya araçlarından birisi olması demektir. Laclau ve Mouffe, “her söylemin söylemsellik alanına egemen olmak, farklılıkların akışını durdurmak, bir merkez tesis etmek üzere..”işlediğini iddia etmekle birlikte hemen arkasından bu eklemleyici/hegemonik mücadelenin sanıldığı gibi sabitlenmiş tek bir merkezden götürülmediğini Gramsci’nin iddia ettiğinin tersine toplumsal formasyonun tek bir hegemonik merkez etrafında yapılanmamış olduğunu ifade ederler. Böylelikle onlara göre, iktidar sorunu bir hegemonik formasyonun, merkezini hangi sınıfın oluşturduğuna bakarak anlaşılamaz. Yani ne hegemonik söylemlerin ne de karşısındaki muhalif söylemlerin ideolojik mücadeleyi götüren sabit/değişmez merkezleri vardır. Ancak bunun tam karşıtı da; iktidarın toplum içinde bütünüyle yayılmış, merkezsizleşmiş olduğu iddiası da açıklayıcı değildir. Her somut toplumsal formasyonda kısmi iktidar/merkez yoğunlaşmaları vardır (bunlara “düğüm noktaları” denmektedir) ve işte bu iktidarın kısmen sabitlenmiş olduğu düğüm noktalarında ancak söylem-yine- kısmen sabitleşir (Alankuş Kural, 1995: 81).

Page 47: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

37

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

ideolojik pratik tarafından işlenir, ancak onun içinde bütünüyle yok olmaz. Bu

nedenle dil, ekonomik, politik, ideolojik pratiklerin yanında dördüncü bir pratik

olarak görülmeye başlanmıştır. Bu durum, medyanın söylemsel yeniden üretiminin,

egemen ideolojilerin yeniden üretimi olarak algılanmasına bir çekince koymayı

gerektirmektedir. Nitekim dilin bir pratik olarak işleyişi ve ideolojiden öte tabiatı,

söylemle ideoloji arısında basit bir özdeşlik ilişkisi kurulmasına izin vermez. Ancak

bu durum, söylem ve onun araçlarından birisi ya da en önemlisi olarak medya

alanının, ideolojik kontrol alanı olmadığı anlamına da gelmemelidir. Çünkü egemen

söylemlerin sadece iktidar edenlerin hegemonya-içi mücadelesinden ötürü değil,

dilin ve söylemin çok-katlı olmasından ötürü de tek sesli olmayacağı anlamına

gelmektedir. Böylece egemen söylemler, birbiri ile çelişen mesajlarla da yüklü

olabilecek ve dolayısıyla medyanın söylemine müdahaleleri ideolojik bir tutarlılık

taşımayabilecektir. Sonuç olarak dilin/söylemselin sınırsızlığında egemen söylemler

de kaçınılmaz olarak çokdilli biçimde yapılanmışlardır ve bu çokdillilik hem

medyanın söylemsel olarak kurulmasına hem de verdiği mesajların çokanlamlı

olarak okunmasına yansıyabilecektir (Alankuş Kural, 1995: 82).

Dil her zaman çok vurguludur ve bu vurguların ardında toplumsal yapı içinde

ortaya çıkan iktidar ilişkilerini görmek mümkündür. Dil çoğu zaman bu iktidar

ilişkilerinin sürmesi için kullanılır. Var olan iktidar yapısına karşı çıkmak, yine dil

içinde bir mücadeleyi gerektirir. Dildeki farklı vurgular, farklı iktidar ilişkilerini

yansıtır. Hegemonik ilişkilere karşı çıkmak, dil içinde bir anlamlandırma

mücadelesini zorunlu hale getirir (İnal, 1999: 27). Bu noktada söylemselin

sonsuzluğu, iktidarın çok-merkezliliği ve de muhtelif söylemlere eklemlenebilen

özne düşüncesi, bizi medya mesajlarının okunma işleminin bütünüyle

yapılandırılmayacağı ve böylelikle potansiyel çoklu-okumalara izin vereceği

düşüncesine götürmektedir. Diğer bir deyişle medya mesajlarının güdülenmesi,

üretim ve dağıtım aşamalarında olduğu gibi, tüketim/okunma aşamasında da

anlamın üretimi katlanarak devam edecektir (Alankuş Kural, 1995: 84 ).

Page 48: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

38

Güz 2010, Sayı:31

2. Sivil Alanda Medyatik Dolayımlama : “Tandoğan ve Çağlayan

Mitingleri”

“Tandoğan” ve “Çağlayan” Mitingleri’ne ilişkin yapılan inceleme, haberlerin içeriğinden hareketle belirlenen kategoriler üzerinden gerçekleştirilmiştir. Söz konusu kategoriler ise her bir gazetenin ağırlıklı söylemlerinden hareketle oluşturulmuştur.

2.1. 14 Nisan 2007 “Tandoğan Mitingi” ve 29 Nisan 2007 “Çağlayan

Mitingi”nin Cumhuriyet Gazetesi’nde Sunumu

2.1.1. “Atatürkçülük” ve “Yurttaşlık”

Cumhuriyet Mitingleri’nden ilki olan Tandoğan Mitingi’ne oldukça kapsamlı yer verilen ve ideolojik temalardan hareketle haberlerini üreten Cumhuriyet’te, bu anlamda göze çarpan ilk temanın “yurttaşlık” olduğu ve haberlerin büyük çoğunluğunda mitinge katılanların “yurttaş” olarak tanımlandığı görülmektedir. Örneğin, “Ulusal Uyanış” başlığıyla mitingin genel çerçevesini yurttaşlık ekseninde çizen Cumhuriyet, “…yurtiçinden ve yurtdışından başkente akın eden yaklaşık 1 milyon yurttaş, dün Tandoğan Meydanı’nda düzenlenen “Cumhuriyet Mitingi”nde buluştu… Yurttaşlar, Başbakan Erdoğan ya da onun gibi düşünen bir kişiyi Çankaya’da görmek istemediklerini vurguladı…” şeklinde bir sunumla, mitingin bir anlamda kapsamını da ortaya koymaktadır. Nitekim aynı vurguyla yer verilen“Ulusal dayanışma” başlıklı bir başka haberde de, “Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e ve onun temel ilkelerine bağlı” olan bir kitleye hitaben şu satırlar dikkat çekmektedir: “…yurdun dört bir yanından gelen yurttaşlar, Düzenleme Komitesi tarafından, “Sevgili Atatürkçüler, soyunuzla sopunuzla geldiniz. Soyunuza sopunuza kurban. Cinsinizle cibiliyetinizle geldiniz. Cinsinize

Dolayımlama, medya içeriğini oluşturan metinlerle, tüketici (izleyici, okuyucu, dinleyici) arasındaki

bağı kuran dizidir. Dolayımlama ile içerik, medyaya ve tüketicisine uygun hale getirilir. Dolayımlama haberde iki aşamada gerçekleştirilir. İlkinde haberin içinde barındırdığı bilgi enformasyona, olay öyküye, kaynak aktöre, ilgi eğlenceye çevrilerek yapılır. İkinci aşamada ise, dağıtımı yapacak medya organizasyonunun yapısına, teknoloji kullanımına, yayın kimliği ve yayın politikasına göre gerçekleştirilir. Haber yazımında her olay, her konuşma, görüş, diyalog, çevrimden/dolayımlamadan geçirilir. Bu medyaya uygun hale getirilme süreci ile yeni bir dil, medya dili yaratılır. Dolayımlama; haberin kavramsal olarak karmaşıklaşmasının ve tanımlama güçlüklerinin ard yöresidir. Dağıtım yapılacak medya organizasyonunun doğasına teknolojisine uygun hale getirilen haber metni böylece tüketiciye, tüketim anında (yapıyı çözme açısından) kolaylık sağlar. Aynı zamanda bir metin olarak anlam katmanlarının artmasına, alılmayana göre okumanın çeşitlenmesine neden olur (Rigel, 2000: 179-181).

Metin içinde gazetelerden yapılan bire bir alıntılar, italik olarak belirtilmiştir.

Page 49: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

39

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

cibiliyetinize kurban. Hoş geldiniz”. Cumhuriyetin kuruluşunda rol alanlara yapılan bu göndermeyle, şimdiki nesillere dolaylı yoldan Milli Mücadele yılları hatırlatılmakta ve mitinge katılanların da bu ruhla özdeşleştirilmek istendiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan Cumhuriyet’in ön plana çıkarttığı bu haberde, Erken Cumhuriyet Dönemi’nin “elitist” yaklaşımının etkileri de hissedilmektedir. Zira hitap ettiği kitlenin duygularını “coşturma”ya yönelik bu ifadelerde, “cins” ve “cibiliyet” kavramlarıyla, “soy” ve “benliğe” yapılan vurgu ve övgü de ön plana çıkmaktadır. Bunun yanı sıra haberde “Atatürkçülüğe” yapılan vurgu da dikkat çekmektedir. Öyle ki, bu temayı güçlendiren ve“…Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetinin, Türk Devriminin bekçileri Anadolu’nun dört bir yanından gelip, yüz binlerle sel olup aktılar…” şeklindeki ifadeyle de, gazetenin mitinge katılanları “Atatürkçü” olarak tanımlaması, bu kavramın açılımından da hareketle Cumhuriyet’in, söz konusu mitingleri hangi kıstaslarla değerlendirdiği daha da net görülmektedir.

Haberlerin söz konusu temalara ilişkin kurgusunda, sık sık miting alanındaki pankartlara ve atılan sloganlara da gönderme yapılarak, söz konusu temaların pekiştirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. “Yurttaşların” slogan ve pankart konusunda “yaratıcılıkları”nı ortaya koyduklarının belirtildiği haberlerde; “Savaşı Atatürk kazanacak” , “Atatürk’ün Samsun’a ikinci çıkışı gibi…”Asıl Cumhuriyet Bayramı bugün…”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Atam izindeyiz”, gibi ifadelerin ön plana çıkartıldığı görülmektedir. Böylece Cumhuriyet’in, mitingleri büyük ölçüde Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadele dönemindeki ruhla özdeşleştirerek, “bugün de aynı şartların oluştuğu” yönünde bir algı oluşturmaya çalıştığını söyleyebilmek mümkündür. Bu noktada Cumhuriyet’in, mitingleri yurt içinde “muhalif” kanada, yurt dışında da “emperyalist” güçlere karşı başlatılan bir “Kurtuluş Savaşı” timsali gibi göstermeye çalıştığı dikkat çekmektedir. Yine aynı şekilde gazetenin, “Cumhuriyet için birleşin. Yarın çok geç olacak”, “Atatürk’üm, yorulsak da seni takip edeceğiz”, “Orduya uzanan eller kırılsın”, “Atam buradayız, sen rahat uyu”, “Atatürk gençliği görev başında” gibi sloganlarla da, söz konusu temayı güçlendirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.

Tandoğan Mitingi’nin ardından düzenlenen Çağlayan Mitingi’ne de yine aynı “coşku”yla geniş yer veren Cumhuriyet’in, Tandoğan Mitingi’nde dile getirdiği “ulusalcılık, yurttaşlık ve Atatürkçülük” temalarını, Çağlayan’a ilişkin haberlerde daha az kullandığı görülmektedir. Nitekim “Çağlayan Mitingi”nde daha çok “halk”, “kitle” “Cumhuriyet”, “Cumhuriyet çocuğu” gibi kavramlarla mitingin yapısının tanımlandığı gözlenmektedir. Örneğin, “Türkiye’nin her köşesinden, İstanbul’un her

Page 50: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

40

Güz 2010, Sayı:31

semtinden, yüz binlerce Cumhuriyet çocuğu, demokratik, sosyal hukuk devleti için, irticaya, dinci ve ırkçı faşizme “dur” demek için, emperyalizme karşı tam bağımsız Türkiye için, ülkemizin ve ulusumuzun bölünmez bütünlüğü için, çağdaş, laik, demokratik, parasız eğitim için, onurlu yaşam ve emeğe sahip çıkmak için Çağlayan Meydanı’na aktı…” şeklindeki ifadelerde, Cumhuriyet Mitingleri’nin amacı, ideolojisi ve tarafgirliği ortaya konulmaktadır. “Cumhuriyet’in ve sosyal hukuk devletinin temel ilkeleri” ile “sömürgeciliğe karşı tam bağımsızlığa” vurgu yapılan bu cümlelerde, örtük anlamda hükümetin söz konusu ilkeleri “göz ardı” ettiğinin ve hatta kimi yerde “yok saydığı”nın da altı çizilmektedir.

“Atatürkçülük” vurgusunun, “Tandoğan Mitingi”nden farklı olarak, “Çağlayan Mitingi”nde daha çok görsel öğeler aracılığıyla yapıldığı görülmektedir. Örneğin, mitinge katılanların “Atam izindeyiz yazılı kasketleriyle”, “başlarında boyunlarında Atatürk resimli bantlarla”, “Cumhuriyet bize emanet yazılı tişörtleriyle” miting alanında yer aldığı ifade edilmektedir. Yine aynı şekilde alanda yer alan pankartlar ve atılan sloganlar üzerinden de söz konusu temaya vurgu yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Örneğin, “Vatan toprağı kutsaldır, satılmaz”, “Hepimiz Mustafa Kemal’iz”, “81 ilden dirildi geldi Mustafa Kemal’in çocukları” gibi.

Cumhuriyet’te, söz konusu mitingde gözlenen “uyanış”ın ise, “Türkiye ayıldı imam bayıldı” şeklindeki espirili bir sloganla ifade edildiği ve “… büyük önder Atatürk ve takipçileri Cumhuriyetin temelini nasıl attıklarını ortaya koydu…” cümlesiyle de, mitingin etkisinin anlatıldığı görülmektedir.

Son olarak, Tandoğan Mitingi’nde kullanılan “yurttaşlık” kavramının, Çağlayan Mitingi’nde “halk” kavramıyla karşılandığı anlaşılmaktadır. Nitekim buradaki halk kavramı da, yine “bir ülke içerisinde yaşayan değişik soylardan insan topluluklarının her biri” anlamında kullanılmaktadır. Örneğin“Bunun adı sivil muhtıra” başlıklı haberde, “…Ankara Tandoğan Meydanı’nda toplanan ve Başbakan’ın “bindirilmiş kıtalar” diyerek “küçümsediği” halk, bu kez “on binlerce dirilmiş kıtalar” olarak İstanbul Çağlayan Alanı’ndaydı…” cümlelerinde, kavramın anlamı üzerinden mitingin bir kez daha yüceltildiği görülmektedir.

2.1.2. “Laiklik”

Cumhuriyet’in söz konusu mitinglerde öne çıkarttığı temalardan bir diğeri de “laiklik” kavramıdır. Atatürkçülüğün temelinde yer alan laiklik kavramı, gazetenin Cumhuriyet Mitingleri’nin ideolojisine yönelik oluşturduğu haber kurgusunda, en az

Page 51: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

41

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

diğer iki kavram kadar ön plana çıkmaktadır. Örneğin, mitinglerin bir anlamda gerçekleştirilme nedenini de ortaya koyan aşağıdaki haberde, laiklik vurgusu üzerinden Başbakan’a ve iktidara yönelik eleştirel bir tavır sergilendiği anlaşılmaktadır: “…Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere Çankaya’ya “anti-laik” bir ismin çıkması olasılığına karşı tepki amacıyla düzenlenen “Cumhuriyet Mitingi”ne, kadınlar ve gençler damgasını vurdu. Katılımcıların “Asıl Cumhuriyet Bayramı bugün, Atatürk sanki ikinci kez Samsun’a çıktı” yorumlarını yaptığı mitingde yüz binlerce yürek başlarının üzerinde taşıdıkları metrelerce uzunluktaki Türk bayrağıyla Ata’nın huzurunda buluşup “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları attı…”. Haberde Başbakan’ın doğrudan “anti-laik” olarak nitelendirilmesi, kamuoyunun zihninde Başbakan’ın ve iktidarının, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel değerlerine ve ilkelerine olan bağlılığı noktasında “kuşku” uyandırmaya yönelik bir amaca hizmet etmektedir.

Haberlerde, laiklik vurgusu bağlamında “şeriat” kavramına da gönderme yapıldığı görülmektedir. Örneğin gazetede, mitinge katılanların “ Çankaya yolları şeriata kapalı”, “Çankaya’da molla istemiyoruz”, “Laiklik/Atatürk düşmanı, Meclis Başkanı”, “Fethullah çocukları, Amerika uşakları”, “Tayyip imamdır, imam kalacak”, “İrticaya set, işte sine-i millet”, “Cumhuriyete sahip çıkalım” şeklinde sloganlar atarak, bu konuda “ulusça kararlı bir duruş” sergilediklerini ve “ne pahasına olursa olsun Cumhuriyet’in temel değerlerini koruyacaklar”ını vurgulayan ifadeleri öne çıkartılmaktadır.

Söz konusu kavramın ele alındığı“Laiklik vurgusu” başlıklı bir başka haberde ise, mitinge katılan “aydınlar”ın dilinden, “laiklik” kavramına ilişkin düşüncelerin aktarıldığı görülmektedir. Bu kapsamda ADD Genel Başkan Yardımcısı ve Miting Düzenleme Komitesi Başkanı Prof. Ali Ercan’ın “…Ulusun bütünlüğüne, demokratik, laik Cumhuriyete karşı tehditlere karşı direncimizi göstermek için buraya geldik. Bugün Tandoğan’dan yükselecek ses, Türk ulusunun sesidir. Kutlu olsun…” şeklindeki ifadelerine yer verilmektedir.

Çağlayan’daki Mitingden de “şeriata, darbeye karşı laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” sesinin yükseldiğine vurgu yapılan Cumhuriyet’te, mitingin ilk konuşmasını yapan Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Başkanı Prof. Dr. Necla Arat’ın, söz konusu kavramın anlamına ilişkin şu sözleri aktarılmaktadır: “…Türkiye’nin laik yapısını kararlılıkla, cesaretle savunmak, yasal ortamı aşındırıp daraltmaya çalışarak laik rejimi sinsi bir şekilde ve adım adım değiştirmek isteyenleri durdurmak için buradayız. Ulus devletin ve ulusalcılığın bittiğini öne sürenlere küreselleşmenin tapınıcılığını yapanlara Cumhuriyetimizin kuruluş

Page 52: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

42

Güz 2010, Sayı:31

ilkelerindeki akılcılığı ve bilimi reddedenlere yanıldıklarını ispat etmek için buradayız...” Arat’ın sözlerinden de anlaşılacağı üzere Cumhuriyet, mitinglere ilişkin yer verdiği haberlerde, başından sonuna kadar “Cumhuriyet’in temel değerlerine, sivil topluma, ulus-devlete” ve sonraki kategoride de görüleceği üzere “çağdaş bilim kadınına” vurgu yaparak, bu değerlerin “yok edilmeye” çalışıldığını, daha doğrusu “tehlike altında” olduğunu belirterek bu yönde söylemler üretmektedir. Ancak gazete, söz konusu tüm bu “olumsuzluk”ların, “Cumhuriyet Mitingleri” aracılığıyla ortaya çıkan tablodan hareketle, kolay kolay “yok edilemeyeceği” yönünde muhalif çevrelere de “gözdağı” mesajları vermektedir.

Yine Çağlayan Mitingi’nde “laiklik” temasının vurgulandığı “Laiklik için dev miting” başlıklı bir başka haberde ise, BBC’nin “Türk laikliği için dev miting” başlığıyla, uluslararası kamuoyuna duyurduğu habere dikkat çekilmektedir. Söz konusu haberde Cumhuriyet, BBC’nin “…Ülkenin yeni cumhurbaşkanına ilişkin oylama konusundaki tartışmalar arasında on binlerce kişinin, laikliği desteklemek üzere İstanbul’da toplandığına, İstanbul’daki göstericilerin iktidardaki partinin adayının İslamcı köklerine bağlı olduğundan kaygı duyduklarını…” belirttiğine vurgu yapılmaktadır. Yine aynı şekilde CNN’in de, internet sayfasında yer alan “Gül karşıtı laik Türkler toplandı” başlıklı bir haberden alıntı yaptığını belirten gazete, uluslararası medya kuruluşlarının da mitingi “laiklik” kapsamında yorumladıklarını vurgulamaktadır. Böylece gazete, uluslararası medya kuruluşlarının ve dolayısıyla da kamuoyunun, Cumhuriyet Mitingleri’nin ideolojisini “kendi” düşüncelerine paralel yönde algıladıklarını öne çıkartmaktadır.

2.1.3. “Katılımcı Profili”

Cumhuriyet Mitingleri’nin ideolojik söylemlerinin yanı sıra, dikkat çeken bir diğer boyutu da “miting katılımcıları” ve bu bağlamda da miting düzenleme komitesine yöneltilen eleştirilerdi. Muhalif çevrelerin “güdülenmiş kitle” ya da “örgütlü topluluk” olarak nitelendirdiği miting katılımcıları, bu anlamda medyada da son derece önemli ayrıntılarla aktarılan haberler arasında yer almaktadır. Örneğin, Tandoğan Mitingi’ne ilişkin katılımı, “Kimler vardı, kimler yoktu?” başlığı altında dile getiren Cumhuriyet, bu haberle aynı zamanda mitinge katılanları/katılmayanları, “Cumhuriyetçilik” ve “Atatürkçülük” bağlamında “taraf” ve “karşıt” olanlar şeklinde de sınıflandırmaktadır. Buna göre, Tandoğan Mitingi’ne katılanlara ilişkin yapılan tanımlamalarda ve ilgili haberlerin farklı bölümlerinde, özellikle gençlere ve kadınlara yapılan vurgu göze çarpmaktadır. Örneğin, “Toplumun her katmanından,

Page 53: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

43

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

kasketli, başörtülü insanlar, yürümekte zorluk çeken nineler, Atatürk’ün adını her duyuşlarında gözyaşları gözlüklerinden süzülen dedeler vardı. Ancak bu yürüyüşün kahramanları, 12 Eylül’ün ardından anti politik bir kuşak haline getirilen 16-25 yaş arası gençlerdi. Asıl uyanışı onlar sergilemişti. Bağnazlığın tehlikesine karşı en çok geleceğin sahipleri silkinmişti…” cümlelerinde, Türk siyasi geleneğinde genellikle gençlere ve kadınlara ilişkin yapılan “apolitik” tanımlamasının, Cumhuriyet Mitingleri’yle yıkıldığına ilişkin bir anlam üretilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Yine aynı şekilde, söz konusu mitingin “iddia edilenin aksine” siyasi bir partiye hizmet etmediği, başka bir deyişle siyasi bir oluşum olmadığı, bu anlamda da toplumun tüm katmanlarını kapsayan, tabandan gelen bir “halk hareketi” olduğuna dikkat çekilmektedir. Nitekim “Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere Çankaya’ya “anti-laik” bir ismin çıkması olasılığına karşı tepki amacıyla düzenlenen Cumhuriyet Mitingi’ne kadınlar ve gençler damgasını vurdu…”, “Artvinli kadınlar alyanslarını satarak Ankara’ya geldikleri ifade etti…” “Anadolu’nun çeşitli köylerinden miting alanına gelen şalvarlı kadınlar, Başbakan Erdoğan’ı protesto etti…”, “Başbakan Erdoğan’ın Mersinli bir çiftçiye yönelik “Ananı da al git” sözünü protesto eden Mersinli çiftçiler, anneleriyle birlikte mitinge katıldı…”, Mitinge katılanların büyük bölümünü ise gençler ve kadınlar oluşturdu…” cümlelerinde de görüldüğü üzere gazete, mitinge katılanların profiline ilişkin oldukça geniş bir tablo sunmaktadır. Haberlerde gösterilmek istenen “samimi”, “içten” ve büyük ölçüde “Anadolu insanı”nı kapsayan miting görüntüsünün, özellikle “şalvarlı” ve “eşarplı” kadınlarla oluşturulduğu görülmektedir. Özellikle “modern” kadınların (sanatçılar, akademisyenler vs.), Anadolu kadınlarıyla aynı karede sunulması, mitingin bir kez daha toplumun her katmanından insanı kapsayan bir “buluşma” olduğu yönünde benimsetilmesine yönelik bir kurgudur. Bu anlamda gazetede mitingler, “dipten gelen bir dalga” olarak da nitelendirilmektedir. Yine bazı üniversite rektörlerinin ve siyasi parti liderlerinin de gerek isimlerinin gerekse görüntülerinin aynı haber kurgusunda yer alması, mitingin söz konusu kapsamına ilişkin yapılan bir diğer vurgudur.

Tandoğan Mitingi’ne katılanlara ilişkin yapılan olumlu tanımlamalara karşılık; katılmayanlara yönelik olumsuz nitelendirmeler ise şu şekildedir: “…Küreselleşmenin, emperyalistlerin bilinçli bilinçsiz destekçileri, ülkemizi bölmek ve parçalamak isteyen Amerikan uşakları, aynı hesaptaki AB yalakaları, Soros’un çocukları yoktu…Karşı devrimciler, foncular, dönekler, sahte demokrat ve solcular, beyinlerini ve kalemlerini küresel düzene satan ve kiralayan hainler, liboşlar, enteller, turuncu giysili ikinci cumhuriyetçiler yoktu… Ilımlı İslamcılar, karanlık

Page 54: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

44

Güz 2010, Sayı:31

ortaçağın sevdalıları, F tipi örgütler, tarikatçılar, dinciler, Amerikan desteğiyle koltuklarında oturanlar, terörist başına “sayın”, şehitlere “kelle” diyenler, BOP’un eşbaşkanlık görevini üstlenenler ve yandaşları yoktu… Bölücüler, emperyalistlerin kucağında sözde bağımsız devletten söz eden, işgalci ABD’nin kuklaları Talabani ve Barzani’yi “doğal lider” görenler, onları kucaklayanlar, selam, sevgi ve saygı gösterenler yoktu… Tandoğan’a koşup bu yürüyüşe katılanları, ülkelerine sahip çıkan antiemperyalistleri, devrimcileri, yurtseverleri, solcuları, ulusalcıları, Kemalistleri “darbecilere destek vermekle” suçlayanlar yoktular. Çoluk çocuklarıyla bu görkemli yürüyüşte yer alan öğretmen, mühendis, mimar, hekim, kamu çalışanı, işçilere karşın, “mitinge katılmayın” çağrısı yapan DİSK’in, TÜRK-İş’in, KESK’in, Eğitim-Sen’in, TMMOB’nin, TTB’nin koltukçu ve tabansız yöneticileri yoktular…” Genelde Başbakan ve partisini hedef alan haberin son bölümünde, özellikle de önde gelen bazı meslek örgütleri sıralanmaktadır. Böylece gazetenin, bunlar üzerinden mitinge gelmeyenleri de dolaylı yoldan “vatan hainliği”yle suçladığı söylenebilir.

Cumhuriyet’te söz konusu kategoriye ilişkin yer alan haberlerde, Çağlayan Mitingi’ne katılımın ise; STK’lar, bunların temsilcileri ve açıklamaları kapsamında daha çok önemsendiği görülmektedir. Öyle ki kimi haberlerin başlığında dâhi -“Sivil darbe yapıyoruz”, “Bunun adı sivil muhtıra”, gibi- bu vurgu açıkça görülmektedir. Örneğin, “Sayısız sivil toplum örgütü alandaydı” başlıklı haberde, mitinge katılan STK’lardan bazıları sıralanmakta, böylece Tandoğan Mitingi’nden daha net bir şekilde Çağlayan Mitingi’ni kimlerin düzenlediği ortaya konulmaktadır: “…Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Eğitim Vakfı, Cumhuriyet Kadınları Derneği, İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu ve Kanaltürk tarafından organize edilen miting için Türkiye’nin dört bir yanından yüz binlerce kişi dün sabah erken saatlerden itibaren Çağlayan Meydanı’nda toplanmaya başladı…” Gazetenin bir “güç” gösterisi olarak “övgüyle” öne çıkarttığı bu durum, hatırlanacağı üzere kimi çevrelerde “güdülenmiş kitle” ya da “örgütlü topluluk” şeklinde tanımlanarak eleştirilmişti. Ancak gazetenin söz konusu eleştirileri “sivil toplumun gücü” ve “etkisi” bağlamında karşı söylemlerle yok etmeye çalıştığı görülmektedir.

Çağlayan’daki mitinge çok sayıda tiyatrocu, sinemacı, müzisyen, yazar ve sanatçının da katıldığının vurgulandığı “Sanatçılardan destek” başlıklı haberde ise, sanatçıların da “Cumhuriyetin temel ilkelerine el uzatanlara karşı” mitinge destek verdikleri belirtilmektedir. Bunun yanı sıra, söz konusu mitinge katılan kadınlar

Page 55: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

45

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

üzerinden hem “ kadın gücüne ve duyarlılığı”na hem de katılımcı profilindeki kadın yoğunluğuna da dikkat çekilmektedir. Örneğin, “Çağlayan ‘şeriata’ kapalı” başlıklı haberin girişinde, “Çağlayan Meydanı’ndan dün yükselen Türkiye’nin aydınlık sesinin içinde “kadınların sesi” daha yüksek tınladı. Cumhuriyet Devrimi’nin açtığı yolda ilerleyen Türkiye’nin kadınları “Kadınız duyarlıyız” diye yazdıkları dövizlerle kararlılıklarını vurguladılar. Her biri kendi dallarında uzman bilim, hukuk kadınları, yüz binlere önderlik ederek Türkiye’de dinin, inançların siyasete alet edilmesine, en önemlisi de kadının kullanılmasına karşı duvar ördüler…” şeklinde bir değerlendirmede bulunulmaktadır. Burada dikkat çeken bir başka nokta ise, Tandoğan’da “Anadolu kadını” (şalvarlı, eşarplı) vurgusuna karşın, Çağlayan’da daha “modern” ve “eğitimli” Türk kadını imgesinin kullanmasıdır. Kısacası, Tandoğan Mitingi’nde olduğu gibi Çağlayan Mitingi’nde de gazetenin, kadınları ve gençleri daha ön planda sunduğu görülmektedir. Nitekim aynı haberin devamında bu kez de “Cumhuriyet gençliği” şu cümlelerle “yüceltilmektedir”: “…Türkiye’nin her köşesinden, İstanbul’un her semtinden, yüz binlerce Cumhuriyet çocuğu, demokratik, sosyal hukuk devleti için, irticaya, dinci ve ırkçı faşizme “dur” demek için, emperyalizme karşı tam bağımsız Türkiye için, ülkemizin ve ulusumuzun bölünmez bütünlüğü için, çağdaş, laik, demokratik, parasız bilimsel eğitim için, onurlu yaşam ve emeğe sahip çıkmak için Çağlayan Meydanı’na aktı…Cumhuriyetin temel ilkelerini yok sayanlara karşı bir arada olunacak, “bindirilmiş değil, 1000 dirilmiş” gençlik olduklarını göstereceklerdi. Dillerde “On yılda on milyon genç yarattık her yaştan” diyen 10. Yıl Marşı vardı…” Burada, daha önceki kategorilerde de görüldüğü gibi, günümüz gençliğinin Kurtuluş Savaşı yıllarının gençliğiyle özdeşleştirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.

2.1.4. “ ‘Öteki’ Medya İnşası”

“Cumhuriyet Mitingleri”ne ilişkin yapılan tartışmalardan biri de medya kuruluşlarının birbirlerine “taraf”lık ve “karşıt”lık noktasında yönelttikleri suçlamalardı. Öyle ki “yandaş medya” söyleminin ortaya çıktığı bu dönemde, her iki kesim de söz konusu suçlamaları kendi ideolojik yaklaşımlarından hareketle yöneltmişlerdi. Buna göre, Tandoğan Mitingi’ni Kanaltürk ve Skytürk’ün dışındaki ulusal televizyon kanallarının adeta “göz ardı” ettiklerini belirten Cumhuriyet, bu yöndeki eleştirilerini “BBC, TRT’den duyarlı” başlığı altında dile getirmektedir. Zira İngiliz BBC kanalının, mitingi TRT’den daha kapsamlı olarak ele aldığının belirtildiği haberde, TRT’nin mitingi “sıradan bir habermiş gibi” “Tandoğan Meydanı’nda miting sürüyor”, “Bazı katılımcılar Anıtkabir’i ziyaret ediyor”

Page 56: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

46

Güz 2010, Sayı:31

şeklinde duyurduğu vurgulanmaktadır. Haberde, pek çok özel televizyon kanalının mitingi adeta “yok saydıkları”, “iktidar yanlısı” televizyonların ise mitingi özellikle “basitleştirmeye” çalıştıklarının da altı çizilmektedir. Bu anlamda Kanaltürk’ün ve Skytürk’ün “sorumlu yayıncılık” yaptığını ima eden Cumhuriyet, mitinge katılan “yurttaş”ların da “sorumsuz yayıncılık” yapan medyaya ilişkin tepkilerini, attıkları sloganlarla ve taşıdıkları pankartlarla ortaya koyduklarını vurgulamaktadır: “Satılmış medya, Tayyip’in uşağı”, “Satılmış medya, bunu da yazsana”, “Doğan medya dışarı, CNN dışarı”, “Biz buradayız, TRT nerede?” gibi.

Tandoğan Mitingi’nde bazı medya kuruluşlarına yöneltilen eleştiriler bağlamında gazete haberlerine yansıyan söylemlerin, Çağlayan Mitingi’nde de devam ettiği görülmektedir. Örneğin, “Bu kez görmezden gelemediler” başlığıyla yer verilen haberde, “…Yurtseverleri 14 Nisan’da Tandoğan’da buluşturan mitingi görmezden gelen ulu Türk medyası, dün milyonları tek yürek Çağlayan’da buluşturan Cumhuriyet Mitingi’ne kayıtsız kalamadı…” ifadesiyle gazete, Tandoğan’daki mitingi “kesintisiz” veren Kanaltürk, Avrasya Televizyonu ve Skytürk’ün, Çağlayan Mitingi’ni de aynı şekilde sunduğunu vurgulamaktadır. Haberin devamında, gazete’nin “yandaş medya” olarak nitelendirdiği ulusal kanallardan ATV’nin mitingi “geçiştirdiği”; Kanal D’nin “dizi yayınlamayı tercih etti”ği; Tandoğan’daki miting sırasında “belgesel yayınlamayı tercih eden” TRT’nin, bu kez mitingin ilk saatlerinde “çok kısa süreli de olsa birkaç bağlantı gerçekleştirdi”ği; “Haber kanalı olduğunu ileri süren” NTV’nin, “tıpkı Tandoğan mitinginde yaptığı gibi” Çağlayan mitingini de “canlı sunmadı”ğı; Kanal 7’nin ise, Sami Selçuk’la sivil-asker ilişkilerini değerlendirdiği kaydedilmektedir.

Diğer taraftan Cumhuriyet’te, Tandoğan’ı “görmezden gelen” ve “hafife alan” “yandaş medya” ve iktidar çevrelerine, Çağlayan Mitingi’nin bir cevap niteliğinde olduğu vurgulanmaktadır. Nitekim “İşte Çağlayan… İşte kadınlar…” başlıklı haberde; “…Ankara’da 14 Nisan’da Tandoğan’da 1 milyon dolayında yurttaşın katılımıyla gerçekleştirilen “Cumhuriyet’e bağlılık” mitingini “güzide medya”mız görmezlikten gelmişti. AKP hükümetini savunan bazı gazeteler, gazeteciler ile AKP’li bazı politikacılar “Nerede 1 milyon kişi var. Sıkıyorsa Çağlayan’da miting yapsınlar da görelim” demişti… İşte İstanbul, işte Çağlayan…” şeklindeki ifadelerle, gazetenin iktidar çevrelerine ve “yandaş medya” olarak nitelendirdiği bazı medya kuruluşlarına adeta “gövde gösteri”nde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Tandoğan Mitingi’nde ağırlıklı olarak “Atatürkçülük” ve “yurttaşlık” temasını; Çağlayan Mitingi’nde bu temaların yanı sıra “sivil darbe”, “sivil muhtıra”

Page 57: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

47

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

ve “STÖ” vurgusunu öne çıkaran Cumhuriyet’in, bunları daha çok mitinglerin “gücü” ve “kapsamı” bağlamında kullandığı görülmektedir. Yine her iki miting haberlerinde de “laiklik” temel söylemi oluşturmaktadır. Aynı şekilde her iki mitingde de kadınlara ve gençlere özellikle vurgu yapan Cumhuriyet’te, bu anlamda Ankara’daki mitingde “Anadolu kadını” imgesi, İstanbul’dakinde ise, “çağdaş, modern, eğitimli” Türk kadını imgesi öne planda yer almaktadır. Bunların yanı sıra Çağlayan Mitingi’nde, Tandoğan’da dile getirilmeyen “darbe” ve “darbe karşıtı” söylemler ve bu yöndeki suçlamalara ilişkin bazı STK temsilcilerinin yaptığı “cevap” niteliğindeki açıklamalar da yer almaktadır. Yine Çağlayan Mitingi’nde öne çıkan söylemlerden bir diğeri de “birleşin” çağrısıdır. Öyle ki “Sağda da solda da birlik istiyoruz” başlıklı haberde, ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın bu yöndeki açıklamaları dikkat çekmektedir. Söz konusu mitinglere ilişkin yer alan tüm haberlerde, miting alanında yükselen sloganlardan ve taşınan pankartlardan yapılan alıntılarla, söz konusu temalara ilişkin söylemlerin kuvvetlendirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, Tandoğan’daki mitinge ilişkin haberlerde daha çok sloganlar ve pankartlar üzerinden söylemi kuvvetlendiren Cumhuriyet’in, Çağlayan Mitingi’ne ilişkin haberlerde ise, bireysel açıklamalara daha fazla önem verdiği görülmektedir. Neticede Cumhuriyet Mitingleri’nin söz konusu dönemde destekleyicisi olduğunu ve bu anlamda da açıkça “taraf” olduğunu ortaya koyan gazetenin, miting haberlerini kendi ideolojik ekseninde yeniden ürettiği anlaşılmaktadır.

2.2. 14 Nisan 2007 “Tandoğan Mitingi” ve 29 Nisan 2007 “Çağlayan Mitingi”nin Zaman Gazetesi’nde Sunumu

2.2.1. “ ‘Dernek’ ve ‘Darbe’ Suçlamaları”

Tandoğan ve Çağlayan Mitingi’ne ilişkin kısa haberlerin yer aldığı Zaman’da, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD)’nin mitinglerin örgütleyicisi olduğu vurgulanmakta ve bununla bağlantılı olarak da “darbe” iddialarının çok sık kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca Tuncay Özkan ve Türkan Saylan’a yönelik eleştirilerin de ön planda yer aldığı haberlerde, mitingden ziyade söz konusu derneğe ve kişilere yönelik olumsuz ifadelerin ağırlıkta olduğu dikkat çekmektedir.

Örneğin, “ADD’liler ‘darbeci’ diye anılmaktan rahatsız” başlığıyla sunulan haberde, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in konuşmasından bazı satırbaşlarının aktarıldığı ve Güler’in “Darbeci değil devrimci olduklarını savundu”ğu kaydedilmektedir. Haberde, yine

Page 58: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

48

Güz 2010, Sayı:31

aynı fakülteden Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın da ADD’ye yönelik “darbeci” suçlamalarına karşı, “Asıl darbeci kendileridir” şeklindeki ifadesine yer verilmektedir. Söz konusu kişilerin birer cümlelik açıklamalarına yer verilen haberde, son olarak ADD Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter’in de, “uzlaşma istediklerini savundu” ğu belirtilerek, Serter’in bu yöndeki açıklamaları şu şekilde aktarılmaktadır: “…Türkiye’yi, Türkiye’den yöneten, emperyalizme boyun eğmeyen, AB politikalarına ülkeyi kurban etmeyen bir cumhurbaşkanı istiyoruz. Tam bağımsızlıktan ödün vermeyen, ulus devlete sahip çıkan cumhurbaşkanı istiyoruz…”.

Yine aynı temanın işlendiği bir başka haberde, ADD Genel Başkanı Şener Eruygur’a vurgu yapılmaktadır. “Derbeci imajı Eruygur Paşa’yı susturdu” başlığıyla verilen haberde, Eruygur’un “emekli paşa ve bazı rektörlerle birlikte konuşmaları platformun altından dinledi”ği ve Eruygur’un “organizatör” olmasına rağmen konuşma yapmadığı belirtilmektedir. “…Bunda, hakkında çıkan ‘darbeci’ suçlamalarının etkili olduğu belirtildi…” şeklinde bir yorumla devam edilen haberde, Eruygur’un miting esnasında “El-Cezire televizyonuna verdiği demeçte, Türkiye’deki insanların yüzde 90’ının Atatürkçü olduğunu belirtti” ği de kaydedilmektedir.

“Dernek içindeki çıkar çatışması mitinge de yansıdı” başlıklı haber izlenim köşesinde ise, “…Cumhuriyet Mitingi’ni izlerken, bir süredir tartışılan Sarıkız ve Ayışığı kod adlı darbe planlarının yer aldığı günlüklerin etkili olduğunu gördük…” cümlesi dikkat çekicidir. Öyle ki gazetenin söz konusu tarihlerde gündemde olan “darbe” iddialarını, miting haberleri bağlamında öne çıkarttığı görülmektedir. Buradan hareketle gazetenin, Cumhuriyet Mitingleri’ne ilişkin genel algısını, mitinglerin tabanına dair düşüncesini ve kamuoyu oluşturmaya yönelik çabasını daha net anlamak mümkündür. Nitekim aynı haberin devamında “darbe” söylentilerine ilişkin şu ifadeler göze çarpmaktadır: “…Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlükte ‘Rektörlerle temas edip öğrencileri sokağa dökecektik’ deniliyordu. Üniversite rektörleri cübbeleriyle, ücretsiz olarak kiralanan otobüslerle getirdikleri öğrencileriyle birlikte alandaydı. Üniversitelerin miting için yaptığı çalışmalar medyaya yansımıştı. Günlükte ayrıca sendikalarla ve derneklerle temas kurulup hükümet aleyhine toplumun kışkırtılacağı ifade ediliyordu. Planın bu bölümü eksik kaldı…” Bu yorumdan da anlaşılacağı üzere Zaman, Cumhuriyet Mitingleri’ni doğrudan “darbe planları”nın bir parçası olarak değerlendirmektedir.

Page 59: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

49

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Zaman’ın, Tandoğan Mitingi’nin ardından yapılan Çağlayan Mitingi’ne ilişkin haberleri de “Mitingde konuşulanlar marjinal kaldı” ana başlığıyla çok kısa değerlendirdiği görülmektedir. Öyle ki haberde, “…Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) öncülüğündeki sivil toplum kuruluşları”nın Çağlayan’da bir miting düzenlediği belirtildikten sonra, “…kürsüde marjinal konuşmalar yapılırken, hükümet, AB ve ABD aleyhine sloganlar atıldı. Medyaya ‘satılmış’ sıfatı verilirken, konuşmacılar Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamayı destekledi” şeklinde bir yorumla haber sonlandırılmaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere Zaman’ın, Cumhuriyet Mitingleri’nin “askeri taban”dan oluştuğuna yönelik bir algı yaratmaya çalıştığını söylemek mümkündür.

2.2.2. “Katılımcı Profili”

Zaman’da, Tandoğan Mitingi’ne ilişkin olarak “Tuncay Özkan’ın provokasyonu ADD’yi bile kızdırdı” başlığı altında, mitingin tabanının şu şekilde resmedildiği görülmektedir: “…mitinge ‘kurumsal olarak’ katılmayacağını açıklayan CHP, tam kadro alandaydı. Deniz Baykal torunuyla birlikte hazır bulundu. DSP lideri Zeki Sezer ve Hürparti lideri Yaşar Okuyan da miting alanındaydı. İki sol partinin tabanının oluşturduğu kalabalık, CHP ve DSP liderlerine ‘birleşin’ mesajı gönderdi…”. Buna göre Zaman’da, mitingin tabanını söz konusu iki partinin ve daha önceki haberlerden de hareketle ADD ve TSK’nın oluşturduğu işaret edilmektedir.

Zaman’ın, Cumhuriyet Mitingleri’ni “yanlı” , “güdülenmiş” ve “belli bir kesimin hareketi” olarak gösterme çabasına bir başka örnek de; “Mitingcileri taşıyan otobüsler arasında resmi plakalı araçların bulunduğu dikkatlerden kaçmadı. Şişli Belediyesi’nin çok sayıda minibüs tahsis ettiği, diğer ilçe belediyelerinin de aynı şekilde kamu araçlarıyla mitinge geldikleri gözlendi. Bazı otobüslerde CHP ve DSP’nin genel başkanlarının fotoğrafları ve parti bayrakları asılıydı…” şeklindeki haberdir. Nitekim bu haberde de gazetenin, Cumhuriyet Mitingleri’ne ilişkin ürettiği negatif söylemi ve yaklaşımı görmek mümkündür. Yine aynı şekilde Tandoğan Mitingi’ne ilişkin katılımcı profilinin sunulduğu bir diğer haberde ise, mitinge katılan bazı dernek adları ve bunlarla bağlantılı şahıslar şu şekilde sıralanmaktadır: “Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Cem Vakfı, Kuvayı Milliye Derneği, Mülkiyeliler Birliği, “Danıştay’a yönelik silahlı saldırıda ismi geçen Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği Başkanı Taner Ünal sahnenin ön

Page 60: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

50

Güz 2010, Sayı:31

sıralarındaki yerini almıştı…Yine Danıştay saldırısında gözaltına alınan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin de mitingin rekli simaları arasındaydı. Üyelerine silah üzerine yemin ettiren emekli albay Fikri Karadağ’ın Kuvayı Milliye Derneği de sahnenin önlerinde yerini almıştı.” Bu haberin de alt anlam katmanlarında, söz konusu mitingin hangi tabandan ve ideolojiden beslendiğini gösterme çabasına yönelik bir kurgu göze çarpmaktadır.

Diğer taraftan Zaman, “Mitinge ismi daha önce hiç duyulmayan derneklerin katılımı dikkatlerden kaçmadı…” şeklindeki ifadesiyle de, söz konusu mitingleri “küçümseyerek” bu derneklerden bazılarını şu şekilde sıralamaktadır: “Kamu Yararına Çalışan Çağdaş Görmeyenler Derneği, Müzik Eğitimcileri Derneği, İzmir Cumhuriyet Okulları’nın yanı sıra Mülkiyeliler Birliği, Emekli Astsubaylar Derneği, Selçuk Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu ile aynı üniversiteden Genç Atatürkçüler Topluluğu…”. Aynı haberde, “Alevi vatandaşlar ve derneklerinin de katılımlarının oldukça yoğun oldu”ğunu belirten Zaman’da, katılımcılara ilişkin “mezhep” unsuru da vurgulanarak, bunun üzerinden mitinge ilişkin olumsuz bir söylem üretildiği anlaşılmaktadır.

Zaman’da mitinglerin katılımcı profiline ilişkin yer alan haberlerde, katılımcı profilinin kitlesel boyutunun göz ardı edilerek, daha çok kişisel bir çerçeveye indirgendiği ve bu bağlamda olumsuz bir söylem oluşturulduğu dikkat çekmektedir. Örneğin “Mitinge katılan tek sağcı Yaşar Okuyan” başlığı altında, birkaç siyasi parti liderinin ve bazı emekli askerlerin adları sıralanarak, “’Türklere barbar diyen’ ÇYDD’li Türkan Saylan’da alandaydı” denilmektedir. Bu durum, daha önce de belirtildiği üzere Zaman’ın, özellikle Tuncay Özkan ve Türkan Saylan’a ilişkin “negatif” tavrıyla ilişkilidir. Nitekim miting haberlerinin büyük bir bölümünde bu iki isime yönelik yorumların ağırlıklı olarak yer aldığı görülmektedir. Örneğin Çağlayan Mitingi’ne ilişkin, “Kutlu Doğum’lar için ‘şov’ hakareti” başlıklı haberde şu ifadeler dikkat çekmektedir: “…Yaradılış için ‘hurafe’ diyen… Kutlu Doğum haftası kutlamalarına ‘şov’ diyen Saylan…İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesi’nde ‘Türkiye’mizin çağdaşlaşma sürecinde laiklik konulu toplantıda da konuşmuş ve Türk milletinin tarih boyunca hep yakıp yıktığını öne sürmüştü. ‘Çocuklarımızın sıra üstünde namaz kılmasını değil, bale yapmasını istiyoruz’ diyen ÇYDD Başkanı, Gençlik Korusu’nu yöneten müzisyenin isminin ‘Muhammed’ olmasını da ‘ironi’ olarak değerlendirmişti”. Saylan’ın daha önceden yaptığı “iddia edilen” konuşmadan bazı satırbaşlarının aktarıldığı bu haberle, gazete aynı zamanda Cumhuriyet Mitingleri’nin “ideolojisi”ni, katılımcılar ve düzenleme komitesinde öne çıkan bazı isimler üzerinden “olumsuzlamakta” dır. Diğer taraftan bu haber

Page 61: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

51

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

aracılığıyla kamuoyunun “manevi” değerlerine de seslenilerek, din olgusu üzerinden mitinglere ilişkin üretilen olumsuz söylem, bir kez daha göze çarpmaktadır.

Tuncay Özkan’a yönelik yapılan olumsuz göndermelerin başlıklarda bile açıkça dile getirildiği görülmektedir: “Tuncay Özkan’ın provokasyonu ADD’yi bile kızdırdı”, “Tuncay Özkan Konuştu, kavga çıktı”, “Mitingde Muzaffer Tekin’le Özkan sarılarak kucaklaştı”, “Fethullah Gülen’e ağır hakaretlerde bulundu” gibi. Özellikle de Tandoğan Mitingi’ne ilişkin haberlerde Özkan’a yönelik olarak dile getirilen “Fethullah Gülen’e ağır hakaretlerde bulundu” yönündeki ifadeyle, gazetenin doğrudan belli bir dini anlayışa yakın kesime seslendiği ve bu yönde mitingin “karşı” cephesinin de dolaylı olarak tanımlandığı anlaşılmaktadır.

Gazetede, Tandoğan Mitingi’nin bazı çevrelerin “iddia ettiği”nin aksine “sönük” geçtiği ve sadece “belli çevreler”in yer aldığı bir miting olduğu vurgulanmakta ve bu yönde söylemler üretilmektedir. Bu bağlamda, “Dernek içindeki çıkar çatışması mitinge de yansıdı” başlıklı haberde yer alan şu ifadeler dikkat çekmektedir: “…Değişik illerden geldikleri için yorgunlukları yüzlerinden okunuyordu. Kürsüdeki görevli slogan attırmak için bağırıyor; ancak bir türlü istediği sonucu alamıyordu…Kendi aralarında konuşurlarken ‘Aslında daha kalabalık olabilirdi; ama paşanın günlükleri etkiledi’ diyorlardı. Bu arada, Örnek’in günlüklerine ‘darbe türkücüsü’ olarak görülen Tolga Çandar kürsüye çıkmaz mı?...Ankara’nın Bala ilçesinden gelen bir vatandaşın ‘Kolumdan çekip getirdiler. Niye geldiğimi de bilmiyorum. Benim için de gezi oldu’ sözleri mitingin özeti gibiydi.”

Çağlayan Mitingi’nde de tıpkı Tandoğan Mitingi’nde olduğu gibi, “belli kesimler”in ve “kişiler”in üzerinden haber üreten Zaman’ın, bu kez de Muzaffer Tekin’e vurgu yaptığı görülmektedir. Öyle ki, “…Danıştay saldırısında gözaltına alınan Muzaffer Tekin’e miting alanında büyük ilgi gösterildi. Kanaltürk’ün sahibi olduğu belirtilen Tuncay Özkan, İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek ve ADD Genel Başkanı emekli Orgeneral Şener Eruygur miting sırasında Muzaffer Tekin’le sohbet etti. Eruygur Paşa’nın elini öpen Tekin’in, Tuncay Özkan’la da kucaklaştığı görüldü…” şeklindeki cümlelerle gazetenin, mitingin hangi çevrelerce gerçekleştirildiğine ve bu anlamda da kimlere “hizmet” ettiğine ilişkin önceki söylemlerine göndermede bulunduğu anlaşılmaktadır.

“Oyak Sitesi’nden mitinge otobüs” başlıklı haberde ise, gazetenin daha önceki ifadelerinde dolaylı olarak gönderme yaptığı TSK vurgusunun, bu kez doğrudan yapıldığı görülmektedir: “…Önceki günden itibaren, yakın çevrelerini

Page 62: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

52

Güz 2010, Sayı:31

‘mitinge katılın’ diye arayan bazı askerler, Çağlayan’a sivil otobüslerle geldi. Levent’teki subay ve astsubayların oturduğu Oyak Sitesi’nin girişine ‘Mitinge ücretsiz araç kaldırılacak’ pankartlarının asıldığı öğrenildi”.

Kısacası, Zaman’da Cumhuriyet Mitingleri’ne ilişkin olarak dikkat çeken en önemli unsur, miting katılımına ilişkin olarak yapılan “olumsuz” göndermelerdir. Öyle ki Cumhuriyet’te, söz konusu mitinglerin “tabandan gelen bir halk hareketi”, “bir yurttaş hareketi”, kadınların ve gençlerin çoğunluğunda bir “uyanış hareketi” olduğu yönünde söylemler üretilirken; bunun tam aksine Zaman’da her iki mitingin de “örgütlü” çevrelerin “baskı ve “gözetimi”nde düzenlenmiş bir “siyasi hareket” olduğu vurgulanmaktadır. Bu bağlamda Zaman’da, “asker”, “parti”, “dernek” ve “yandaş medya” söylemlerinin ön planda yer aldığı görülmektedir.

2.3. 14 Nisan 2007 “Tandoğan Mitingi” ve 29 Nisan 2007 “Çağlayan Mitingi”nin Hürriyet Gazetesi’nde Sunumu

2.3.1. “Katılımcı Profili”

Cumhuriyet ve Zaman’ın aksine Hürriyet, Tandoğan ve Çağlayan Mitingleri’ni sadece “katılım” boyutunda değerlendirmektedir. Örneğin Tandoğan Mitingi’ni ana sayfadan “En güçlü itiraz” başlığıyla duyuran ve “%65’in yüzbinleri” başlığıyla da devam eden gazetede, “Türkiye tarihinin en büyük mitingi dün Ankara’da gerçekleştirildi. Yüzbinler, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na itirazını dile getirdi…” yorumu dikkat çekmektedir. Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın “provokasyon” uyarısına rağmen gerçekleştirilen mitinge, “…sade vatandaşından sanatçısına, siyasetçisine Türkiye’nin dört bir yanından insanı bir araya getiren miting, gövde gösterisine dönüştü…” şeklinde bir ifadeyle, Hürriyet’in mitingi dolaylı yoldan “olumladığı” dikkat çekmektedir. Bu noktada Hürriyet’in Zaman’la ayrışarak, tıpkı Cumhuriyet gibi mitingi “tabandan gelen bir halk hareketi”, “örgütsüz bir hareket” olarak nitelendirdiği anlaşılmaktadır. Nitekim aynı haberin devamında yer alan şu cümlelerle de bu algının güçlendirildiği görülmektedir: “…7’den 70’e, sade vatandaşından sanatçısına, parti liderine, ülkenin doğusundan batısına kadar hemen her yerden insanı bir araya getiren miting, “Cumhuriyete sahip çıkanların” gövde gösterisine dönüştü…”. Diğer taraftan “…miting alanına, herhangi bir siyasi partinin amblemini taşıyan malzemeler sokulmasına izin verilmedi…” şeklindeki ifadeyle de, gazetenin yine dolaylı yoldan mitingin siyasi bir tabanı olmadığı yönündeki söylemleri desteklediği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde mitinge katılımın “651 bin 749” olduğunun da belirtildiği Hürriyet’te, mitingin

Page 63: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

53

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

büyüklüğünün ara başlıklarda da açıkça ortaya konulduğu ve bu anlamda da mitingin bir “coşku” olarak yüceltildiği söylenebilir.

Hürriyet’in Cumhuriyet Mitingleri’ni doğrudan olumlaması, “Sözde değil özde” başlıklı haberde görülmektedir. Nitekim başlıkta yer alan ifade, ilgili bölümde de belirtildiği üzere, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın “rejim” endişesi kapsamında dile getirdiği sözdü. Bu nedenle Hürriyet’in söz konusu ifadeyi aşağıdaki haberde doğrudan başlıkta kullanması anlamlıdır: “…Mitinge katılanlar ve Anıtkabir’e yürüyenler ellerinde “1923 ruhuyla Türk Silahsız Kuvvetleri Burada” pankartları taşıdılar. ADD Başkanı ve emekli Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’la birlikte coşkuya eşlik ettiler. Eruygur, “Sözde değil özde cumhuriyetçiler bu meydanı doldurdu dedi…”.

Tandoğan Mitingi’ne üniversite öğretim üyelerinin de cüppeleriyle katıldığını belirten Hürriyet, bu bağlamda ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut’un Anıtkabir özel defterine yazdığı notlardan bazı önemli satırbaşlarını aktarmaktadır. Buna göre haberde Akbulut’un; ”…Ulu Önder Atatürk, laik, demokratik cumhuriyetin, senin kurduğun devletin koruyucusu olduğumuzu bildirmek için huzurundayız. ODTÜ mensupları, mezunları ve öğrencileri olarak sana ve en büyük eserine en küçük müdahaleye asla izin vermeyeceğiz ve bu uğurda her türlü mücadeleye hazırız. Laik Cumhuriyeti sonsuza kadar koruyacağımıza ant içiyoruz” şeklindeki cümleleri öne çıkartılmaktadır.

Hürriyet’te diğer iki gazeteden farklı olan nokta ise, miting sonrası ADD Genel Başkanı Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un “Dosta, düşmana açıkça gösterdik” başlığıyla sunulan röportajıdır. Mitingi ve bir anlamda da “başarısını” dile getirmeye aracılık eden bu özel haber, Hürriyet’in aslında mitingi dolaylı da olsa bir kez daha olumladığını ortaya koymaktadır. Öyle ki bu durum, haberin genel kurgusunda ve öne çıkartılan bazı noktalarda da açıkça göze çarpmaktadır.

Tandoğan Mitingi’nin ardından Çağlayan Mitingi’ni de yine aynı “coşku” ifadeleriyle sunan Hürriyet’te, “Cumhuriyet ‘Çağlayan’ı”, “Yer gök kırmız beyaz”, “Tüm Türkiye’den geldiler” gibi başlıklarda, söz konusu mitingin de “büyüklüğü”nün ve “kapsamı”nın olumlandığı anlaşılmaktadır: “…İstanbul’da sayısız mitinge tanıklık eden Çağlayan Meydanı dün tarihi bir güne ev sahipliği yaptı. Cumhuriyete sahip çıkmak için tüm Türkiye’den gelen milyonu aşkın kişi, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti için ant içti ve sağ ve sol partilere birleşmeleri için mesaj verdi…”.

Page 64: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

54

Güz 2010, Sayı:31

Aynı şekilde “Tüm Türkiye’den geldiler” başlıklı haberde de, mitinge İstanbul’dan ve Türkiye’nin “dört bir yanından” Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, köy dernekleri, barolar, sendikalar ve parti şubelerinin katıldığı belirtilmektedir. Hatırlanacağı üzere, Zaman’da bu örgütler üzerinden söz konusu mitinglerin ideolojisi ve bu anlamda da taraflılığı olumsuzlanmıştı. Ancak Hürriyet’te bu durum, “katılımcı profili” bağlamında olumlu olarak yansıtılmaktadır. “…Mitinge katılanlar arasında genci, yaşlısı, erkeği, kadını, başörtülüsü on binlerce kişi Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasına tepki gösterdi” şeklinde biten söz konusu haberde, Hürriyet’in Zaman’dan farklı olarak tıpkı Cumhuriyet gibi, söz konusu mitinglerin “tabandan gelen bir halk hareketi” olarak ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.

Son olarak, Çağlayan Mitingi’ni ve “coşku”sunu büyük ölçüde mitinge katılan bazı siyasal parti ve önde gelen STK’ların temsilcilerinin açıklamalarından da aktaran Hürriyet’te, gazetenin yorumunun da ağırlıkta hissedildiği, “Mitingin öncüsü kadın kuruluşlarıydı” başlıklı haberdir. Bu anlamda, “…Yıllardır kadın hakları, insan hakları, cumhuriyet ve laiklik için omuz omuza savaşan Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Başkanı Prof. Necla Arat ve İstanbul Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Başkanı Avukat Nazan Moroğlu, kürsüde yine yan yanaydılar…” şeklinde başlayan haberde; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Türkan Saylan, Genel Başkan Yardımcısı Prof. Türkel Minibaş ve “Memleketim” şarkısının “unutulmaz yorumcusu” Ayten Alpman’ın da kürsüdeki “yorgun savaşçılardan” olduğu belirtilmektedir. “…Ancak yorgunlukları yüzlerine vursa da inandıklarından vazgeçmeyeceklerini konuşmalarında bir bir vurguladılar” cümlesiyle ise Hürriyet’in, Türkiye’nin “aydın” kadınına ve toplumda oynadığı önemli rolüne de işaret ettiği görülmektedir.

Cumhuriyet ve Zaman’da, bazı medya organlarının mitinge ilişkin yayınlarının, söz konusu gazetelerin ideolojik tavırlarıyla ilişkili olarak eleştirildiği görülürken; Hürriyet’te medyanın mitinge ilişkin tavrı, diğer iki gazetenin aksine olumlu yönde değerlendirilmektedir. Örneğin, “TV’ler mitinge kilitlendi” başlıklı haberde; Çağlayan’da düzenlenen Cumhuriyet Mitingi’ni, CNN Türk, NTV, 24, Kanaltürk, Kanal B, SkyTürk ve Avrasya TV’nin “canlı” olarak yayınladığı, Star ve TRT 2’nin de “ara ara canlı” olarak aktardığı kaydedilmektedir. Oysa Cumhuriyet, “yandaş medya” olarak tanımladığı ve başı TRT’nin çektiği bazı ulusal kanalların, “kasıtlı” olarak mitingi görmezden geldiklerine vurgu yapmış; Zaman ise bazı ulusal kanalların bu “ilgisizliği”ni, mitingin “amacı, katılımcılar” ve son noktada “ideolojisi” bağlamında değerlendirmiş ve bu anlamda mitingin sadece “yandaş

Page 65: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

55

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

medya” da büyütüldüğüne vurgu yapmıştı. Bu noktada Hürriyet’te, medyaya ilişkin olarak diğer iki gazetenin söz konusu tavırlarının dışında, daha tarafsız bir yaklaşım sergilendiği söylenebilir.

SONUÇ

Günümüzde siyasal sistemlerin biçimlenmesinde toplumun örgütlü kesimini oluşturan sosyolojik yapılar – buna kısaca sivil toplum da denebilir – önemli bir rol oynamaktadır. Nitekim küreselleşme ve sivil toplum tartışmalarının yoğunluk kazanarak, sivil toplum kuruluşlarının adeta devlete alternatif etkinlikler geliştirmesiyle başlayan değişim (siyasal ve ekonomik), özellikle 1990’larda ivme kazanarak toplumun her katmanında iyice belirginleşmiştir. Bu gelişmede ekonomik, siyasal, kültürel ve medya alanındaki artan çoğulculuğun etkisi büyük olmuştur. Ancak sivil toplumun gelişmesi için niceliksel görüntünün yanı sıra, niteliksel bir değişim de gerekmektedir. Bu noktada “sivil oluşum”ların kendilerini devletten ayrıştıracak özgün ve özgürlükçü bir kimliğe kavuşturmaları şarttır.

Yalnız Türkiye’deki mevcut duruma bakıldığında, söz konusu oluşumların kendilerini devletten ayrıştıracak kültürel ve felsefi birikimden çoğu zaman yoksun olduğu görülmektedir. Böyle olunca da sendikalarıyla, dernekleriyle, medyasıyla “sivil” olması gereken unsurlar, kimi zaman devletin birer uzantısı gibi, kimi zaman da farklı güç odaklarına eklemlenerek hareket edebilmektedirler.

Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde yaşanan önemli mitinglerden olan Cumhuriyet Mitingleri, gerek gerçekleştirildiği dönem itibariyle, gerek dile getirilen ideolojik temalarla ve gerekse de katılımcılar boyutuyla, çok yönlü tartışmalara ve analizlere yol açmıştı. Şüphesiz bunda medyanın rolü büyük olmuştur. Söz konusu mitinglerin gerçekleştirildiği dönemde hem siyasi cepheden hem de sivil kesimden yükselen eleştirilerin odağında yer alan medya, özellikle de “taraflı yayıncılık” açısından değerlendirilmiş ve “yandaş medya” nitelendirmesi üzerinden tartışmalar yürütülmüştü. İlgili bölümlerde de değinildiği üzere, miting öncesi yaşanan siyasi olaylar, devlet ve sivil toplumdan sert söylemler yükselmesine neden olmuş ve bu noktada kamuoyu en çok medyaya ve söylemlerine göre mevcut siyasi atmosferi anlamaya ve yorumlamaya çalışmıştı. Medyanın kamuoyu üzerinde var olan bu etkisinin de göz önünde bulundurulduğu çalışmada, Cumhuriyet Mitingleri örneği üzerinden bir kez daha medyanın büyük ölçüde ideolojik temelden hareketle olayları değerlendirdiği ve bu yönde haberleri yeniden ürettiği gerçeği ortaya çıkmıştır.

Page 66: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

56

Güz 2010, Sayı:31

Bunun yanı sıra medyadaki hegemonik söylemin, siyasal iktidar ve sivil toplum tarafından da üretildiği anlaşılmıştır.

Bu bağlamda çalışmada incelenen gazetelerde çıkan sonuçlara ayrı ayrı bakıldığında; söz konusu mitinglerin “ideolojik sözcülüğü”nü üstlenen ve bu anlamda da taraf olduğunu açıkça ortaya koyan Cumhuriyet’te; “Atatürkçülük”, “laiklik”, “yurttaşlık” ve “sivil toplum” ekseninde söylemlerin üretildiği görülmektedir. Söz konusu kavramlarla ilişkili olarak hükümetin açıkça hedef alındığı söylemlerde, iktidar doğrudan “rejim düşmanı” olarak nitelendirilmektedir. Karşıt çevrelerin eleştirilerinin aksine, mitinglerin “tabandan gelen bir halk hareketi” olduğunu ifade eden Cumhuriyet, haberlerinde de bu durumu vurgulayan söylemlere yer vermektedir. Özellikle de “Çağlayan Mitingi”nde sivil toplum vurgusunu ön plana çıkaran Cumhuriyet, bu anlamda da mitingleri “sivil toplumun sesi” olarak nitelendirmektedir.

Söz konusu mitingleri Cumhuriyet’in aksine bir tavır sergileyerek değerlendiren, ancak tıpkı onun gibi ideolojik bir yaklaşımla söylemler üreten Zaman’ın, Cumhuriyet Mitingleri’ni doğrudan “darbe” ve “darbe iddiaları”nda adı geçenlerle ilişkilendirdiği görülmektedir. Bu doğrultuda mitingin tabanını açıkça TSK, ADD ve önde gelen birkaç sivil toplum örgütü ile bağlantılandıran Zaman, mitinglerin belli çevrelerin sözcülüğünü üstlendiğini ve Cumhuriyet’in aksine, “örgütlü bir sınıf hareketi” olduğunu işaret etmektedir.

Hürriyet’e bakıldığında ise, söz konusu mitinglerin daha “tarafsız”mış gibi yansıtılmasına rağmen; başlıklarda ve haberlerin kurgusunda kullanılan ifadelerle, kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı olarak mitinglerin olumlandığı görülmüştür.

KAYNAKÇA

Alankuş K. S. (1995) Türkiye’de Medya, Hegemonya ve Ötekinin Temsili, Toplum ve Bilim, 67, s.76-108

Arslan, O. (2001), Kuramsal ve Tarihsel Aşamalarıyla Sivil Toplum ve Türkiye Gerçeği, İstanbul: Bayrak Yayıncılık

Çaha, Ö. (2000) Aşkın Devletten Sivil Topluma, İstanbul: Gendaş Kültür

Erdoğan, N. (1994) Metinlerarasılık, hegemonya ve siyasal alan, Toplum ve Bilim, 63, s.40-56

Page 67: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Medyada “Yeniden Üretilen” Cumhuriyet Mitingleri

57

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Grunenberg, A. (1998) Public Spirit and Civil Society. How to Conceptualize Politics in a Globalizing World, International Review of Sociology, 8(3), s. 413-423

Güneş, S. (2001) Medya ve Kültür: Sessiz Yığınların Kültürel İntiharı, Ankara: Vadi

İnal, A. (1999) Medya, Dil ve İktidar Sorunu, İletişim, 99(3), s.13-36

Keyman, F. (2006) Avrupa’da ve Türkiye’de Sivil Toplum, Avrupa’da ve Türkiye’de Sivil Toplum, Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı (Der.) Mehmet Zincirkıran, Ankara: Nova Yayınları, s.311-323

Melucci, A. (1991) Toplumsal hareketler ve gündelik yaşamın demokratikleşmesi, Birikim, S.24.

Rigel, N. (2000) İleti Tasarımında Haber, İstanbul: Der Yayınları

Sarıbay, A. Y. (1995) Postmodernite, Sivil Toplum ve İslam, İstanbul: İletişim

Sarıbay, A. Y. (2007) Türkiye’de Demokrasi ve Sivil Toplum, Türkiye’de Politik Değişim ve Modernleşme (Der.) Ersin Kalaycıoğlu ve Ali Yaşar Sarıbay, İstanbul: Alfa Akademi, s. 543-561

Şimşek, S. (2004) The Transformation of Civil Society in Turkey: From Quantity to Quality, Turkish Studies, 5(3), s. 46-74

Page 68: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

G. Işık

58

Güz 2010, Sayı:31

Boş Sayfa

Page 69: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

CONTRIBUTION OF STARI MOST TO TURKEY’S REPUTATION IN TERMS OF CULTURE AND HERITAGE

TOURISM

Metin IŞIK*

Emel TANYERİ**

ABSTRACT

In our global world in which information necessity and flow are increased every single day, countries as individuals and institutions directs towards alternative fields in terms of differentiation. Cultural and heritage pieces known to be very valuable in each terms and also today are one of the most precious formations which are alternative and significant in terms of differentiation of the country’s advertisement at this point. This study has been developed in order to emphasize the possible contribution of Stari Most to Turkey’s promotion which is included in many Turkish pieces abroad and listed under World Cultural Heritage List on 2005 and for which reconstruction Turkey’s efforts are also utilized. As a result of the survey which is conducted with tourists chosen as random samples around Stari Most, it has been determined that Turkish art works situated in foreign countries contribute to Turkey’s promotion and preferability in future visits.

Keywords: Stari Most, Culture Tourism, Heritage Tourism, Promotion

KÜLTÜR VE MİRAS TURİZMİ BAĞLAMINDA MOSTAR KÖPRÜSÜ’NÜN TÜRKİYE’NİN TANITIMINA KATKISI

ÖZET

Enformasyon ihtiyacının ve akışının her geçen gün artığı küresel dünyamızda bireyler ve kurumlar gibi ülkelerde farklılaşma adına alternatif alanlara yönelmektedirler. Her dönemde olduğu gibi günümüzde de çok kıymetli olduğu bilinen kültür ve miras eserleri de bu noktada ülkelerin tanıtım olgusu adına farklılaşma sağlayacağı alternatif ve hatırı sayılır nitelikteki kıymetli oluşumlardandır. Bu çalışma yurtdışında yer alan birçok Türk eseri içinde bulunan, yeniden inşasında Türkiye’nin de katkıları olduğu ve 2005 yılında Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınan Mostar Köprüsü’nün (Stari Most) Türkiye’nin tanıtımına sağlayabileceği olumlu etkinin vurgulanması amacıyla gerçekleştirilmiştir.Mostar Köprüsü çevresinde tesadüfi örneklem yoluyla seçilen turistler üzerinde uygulanan anket sonucunda, yurtdışındaki Türk eserlerinin Türkiye’nin tanıtımına ve sonraki ziyaretlerde tercih edilebilirliğine katkı sağladı saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Mostar Köprüsü, Kültür Turizmi, Miras Turizmi, Tanıtım

* Ass. Prof., Erciyes University, Faculty of Communication, Public Relations and Advertisement

Department ** Res. Ass. Erciyes University, Faculty of Communication, Public Relations and Advertisement

Department

Page 70: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

60

Güz 2010, Sayı:31

INTRODUCTION

Globalisation trend affects and changes many formations from individual living to social life. Personal interests change every single day. Life styles of the people differentiate with the innovations technology present to human life and as a result of this governing the country and even dialogues between countries gain flexibility. According to Levitt (1983), world turns to a public bazaar area in which people do not care about where they live and also about the same preferences they make on products or life styles. Factors such as development of relationships, proliferation of education, increase in number of informed people and customers, increase in number of masses affected by pressure groups and dominant role of the media in information flow lie beneath the basis of this trend called globalisation. As this causes the field of interest to change (Burnley, 1998: 107), tourism phenomenon which is especially a potential router of foreign changes occurs (Wood, 1979: 277). Tourism as a constantly developing sector constitutes an important part of the economic planning as the most attractive field in structuring of the nations (Leong, 1989: 359).

Tourism has become the most effective social phenomena of the last 200 years and particularly pre-war era as it has developed as a mass contribution of the international industry from a small activity. In terms of the latest position of international tourism, while the worldwide tourist circulation was 25 million during 1950s, it is expected to exceed 600 million tourists at the end of the millennium (Baum, 1996:25). Cultural tourism as a leading concept at this point is an important phenomenon for conjoining past to present and even future and for turning this event to a benefit. While cultural tourism was known as a small market 15 years ago, today it has become one of the most important dynamos of mass tourism. According to Sugaya, 240 million of the 650 million international tourists are the ones interested in cultural tourism. According to Antolovic, it is pointed out that 70% of the American tourist want to learn European cultural heritage (from McKercher & Cros, 2002: 135). As a result of these numbers, it is obvious that cultural tourism will create an important opportunity for people, societies and countries desiring to turn global life cycle of the cultural tourism creating a tourism form that can exist always in today’s world in which necessities and interests are changing into a benefit.

Especially more and more European cities prefer tourism as a sector in terms of local development. Tourism industry is a rapidly growing sector in global arena and it is becoming an industry developing with its other strategic sectors of urban economy together with its excessive energy as it provides sustainability in cities

Page 71: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

61

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

international tourism map with investments and re-constructions performed for cultural events (Russo & Borg, 2002: 631).

Nations possessing historical or cultural heritage have valuable assets and they can effectively utilize them in order to meet the necessities of economy, environment and society. The direct effect of culture on ensuring socio-economic development constitutes fundamentals of many world nations’ policies today. It is obligatory to be in constant communication with these fields and to make investments in order to make the benefits, which are presented by cultural heritage to societies in today’s world and in future, permanent. Cultural heritages which are catalysers in inter-cultural dialogues are significant for both tourists and also for societies and countries which aim to gain benefit from cultural and heritage tourism. Cultural heritage works as an important source provides advantage not only to the country on which they are situated but also to the countries and societies which have put their efforts for creating and even reconstructing this art work.

From this point of view, promotion phenomenon in terms of culture and heritage tourism will indirectly be addressed in this study. The prediction that envisages the contribution of art works which are situated particularly out of the borders of one country but whose origins and historical connections are solid to the promotion of that country and also to the curiosity of tourists about these art works and to their preferences of visits is tested in Stari Most example. As a matter of fact, Stari Most example which is an Ottoman work and situated in Bosnia-Herzegovina borders today is examined within framework of this study.

1. Related Studies

According to one definition, cultural tourism may be defined as visits to the hosting community performed by individuals who are motivated to be interested in one part of historical, cultural heritage and life style of a group, region, institution or community (Sillberberg, 1995: 361). According to another definition, it is a complement of activities performed by individuals, who want to meet cultural requirements and collect new information and experiences, by leaving their routine residential areas (Richards, 1996b: 24). Even tough cultural tourism has always preserved its value, it is becoming a sector especially preferred and developed in Europe in recent years (Richards, 1996a: 11 ; Costa, 1995: 15, Smith 2007: 75). This is mainly due to the tourism points of Europe and its historically redundant and various regions. According to Halcomb (1999), tourists interested in cultural tourism are generally well-educated people with financial status over the middle income

Page 72: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

62

Güz 2010, Sayı:31

level and these tourists also travels frequently and have desires and expectations different from a normal tourist scale (from Hughes & Allen, 2005: 176).

At this point, it will be beneficial to mention about culture heritage and heritage tourism which have a significance position in cultural tourism. As a matter of fact, majority of the preferred sources constituting the cultural tourism are comprised of concrete and abstract elements of cultural heritage. Heritage which is a broad term in terms of its meaning may be defined as things conveyed from generation to generation (Sigala & Leslie, 2005: 4). According to another definition, heritage can be classified as immovable concrete sources (buildings, rivers, natural places), movable concrete sources (objects in museums, documents in archives) and abstract sources such as values, traditions, ceremonies, life styles, festivals, art works and cultural events (Timothy & Boyd, 2003: 3, ICOMOS, UNESCO). The generally accepted opinion states that abstract and concrete sources are very valuable for international tourism activities. From this point of view, it can be envisaged that cultural sources, especially sources included in cultural heritage, have important functions. Rather that special contribution of the said source, heritage tourism is a phenomenon dependent on the motivation and perception of the tourist (Poria et al, 2001: 1048). Visiting a historical work occurs on full scale as a motivation of the past beliefs. According to Moulin (1990: 3), especially many tourists visit international heritage work in order to know and appreciate world civilisation and to create the level of humanitarian alliance (from Timothy, 1997: 752).

Figure 1. Heritage Tourism Scale (Timothy 1997:752)

Local National Heritage

Sharing

Individual

International

Page 73: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

63

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

According to Timothy, even tough cultural heritage is a small part of many programs for many tourists, individual based effects constitutes a large area with participation of tourists from many countries. Cultural heritage activities from an individual perspective comprise individuals who set up connections with emotionally private places. Special groups including religious communities, ethnic groups and vocational groups are included in these groups of people. Historical heritage represents generally the constant national ideals and it is also an incentive of which representative role in forming national pride in Western communities is significant (Timothy & Boyd, 2003: 14-15). According to Timothy (1997: 753), visits to religious, cultural, vocational and historical places are another form of individual heritage tourism. A visit to steam machine museum may stimulate the nostalgic feelings of retired railway workers or visit to Mecca may be a personal, spiritual and awarding experience for hajjis coming from Southeast Asia.

Tourists from various countries visit the tourism destination point for different motivating reasons (Kozak, 2002: 224). According to Jenkins and McArthur (1996), visitors give a decision about different destinations depending on their consumptions and evaluations and personal memories or image of the place of the previous visits or on other’s experiences (from Prebensen, 2007: 748). Even tough the travel motivations and preferences of individuals are different, it is obligatory to successfully perform the promotion of that work or heritage source.

As a matter of fact, various environmental conditions and challenges in strategic choices in international arena make promotion concept complicated. Within this framework, new brand awareness may be created via “promotion” which is an important activity of relationships with proactive public and an effort to reflect this to the behaviours of people can be made (Burnley, 1998: 107). Baskin et al. (1997: 207) defines promotion as a broad concept as conveying the news about an organization without buying time or place. Thus, due to this management of relationships with proactive public, public interest in region or work related to strategies including tourism can be kept alive. Within this perspective, terms of culture and heritage are also promotions of cultural advertisement and are utilized as activities creating positive images (Hughes & Allen, 2005: 175). Gain and sustainability of advantage with promotion of these works constitutes an important mission for conveying to the next generations. At this point as an international organization UNESCO has taken grand steps in this important mission by performing regulations in order to protect World Cultural Heritage in 1972 and also creating UNESCO World Cultural Heritage List in 1996. As a matter of fact, Stari

Page 74: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

64

Güz 2010, Sayı:31

Most taken as basis in implementation part of the study was demolished by Croatians in 1993 and reconstructed as per its original form by contributions of UN, UNESCO and Turkish Government in 2004 and included to World Cultural Heritage List in 2005 by UNESCO. Sarajevo and Mostar which have become museum cities in Europe in terms of Turkish-Islamic works (Hacımeyliç, 2002: 189) are one of the most visited regions in the world during pre-war era and it is expected to regain their aliveness by reconstructions also during the post-war era.

From another point of view, tourist culture of postmodernism has natural, old and new characteristics also affected by other cultures (Leong, 1989: 370). Rojek (1993:136-165) defines 4 types of spare time activities gained value with postmodernism as the following:

1. Black Spots (graves, war fields, massacre areas etc.)

2. Heritage sites

3. Literary Landscapes

4. Theme Parks

Especially sites accepted as heritages or areas in which heritage works are situated are one of the preferred sites during the recent years. The pattern of history generally constitutes an important and integrated part of the tourism activities. Places which are the symbols of special events and important people are significant sources in tourism industry. As a matter of fact, sacred places, museums and historical works are structures with traces of the past. Historical structures which seem to be ugly and distant become nostalgic and romantic with connotations of previous feelings. For this reason, places with ethnical, authentic and exotic traces preserve the continuity of history (Leong, 1989: 360). These traces concealed in historical works are presented to tourists. The ultimate message to be perceived by tourist changes according to the type, experience and travel motivations of the tourist (Cohen 1972, 1974, 1979, Smith 1989 from Leong, 1989: 360).

Countries with similar cultural histories, religions and races may have better communication rather than culturally heterogeneous participators (Shoemaker & Danielian, 1991: 785). According to Wu (1998), countries under the same ideological group or politic opinion have more frequent interaction. As a result of that, it is not surprising that these two countries tied together to each other by means of history and culture establish a bridge between themselves also in tourism interactions. According to one opinion, the unfamiliarity of Hungary and England which are the important sustainers of culture tourism can be completed only with

Page 75: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

65

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

cultural experiences and wine and cuisine culture may have important functions while performing this (Hughes & Allen, 2005: 179).

Within this framework, culture tourism and especially cultural heritage works are one of the most important fields of the future. As a matter of fact, nations are invited to pay complete attention to cultural heritage in the policy document published on the dated of 3 June 2009 within framework of Europa Nostra 2009 Congress. It is planned to gather sharers who take part in cultural heritage field and to create an opinion exchange environment via 2nd European Cultural Heritage Policy Forum planned to be organized in Brussels in 2010 (www.europanostra.org). Cultural heritage is an important power that creates effects such as providing employment, contribution to tourism and hence to economy, ensuring information transfer, means for regional development, strengthening local/region/supranational identity and supporting sustainability.

When Stari Most example is examined, it can be accepted that during first stage which is information gaining stage tourists visiting here gain information about the history of Stari Most which is a cultural heritage work. After that, tourist who thinks accordingly to the information he/she gained may have curiosity to see similar works. Thus, the origin and historical past of Stari Most may create a positive attitude and behaviour for other Turkish works on tourists. When it is considered that majority of the tourists coming to the region are individuals interested in history and culture and heritage tourism, the importance of the subject comes clear. As a matter of fact, Stari Most and similar cultural works may direct tourists with historically and culturally dominant motivations to Turkish works and Turkey by creating connotation in their minds.

2. Method

The question whether a work situated outside borders of a country and listed under World Cultural Heritage list can indirectly contribute to the promotion of that country or not is tested within the research. The research is limited with Stari Most example which is listed under World Cultural Heritage list in Bosnia-Herzegovina. Researches show that 95% of the Ottoman structures in Balkans are demolished (Yenişehirlioğlu, 1989: IX). Within this framework, as the bridge was built by Ottoman Empire during 16th century and demolished by Croatians in 1993 and reconstructed with contributions of Turkey as per its origins in 2004 and added World Heritage List in 2005, these factors played an important role to choose Stari Most as an example.

Page 76: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

66

Güz 2010, Sayı:31

On the other hand, Turkey is one of the countries possessing the most historical works outside its borders. The researches show that 60% of the foreign visitors coming to Turkey have vacation purposes and only 9% of them have cultural reasons (Hacıoğlu, 2008: 135). Within this framework, the phenomenon indicating that historical works outside the borders of Turkey may be reference for tourist for seeing the other works in Turkey emphasizes the importance of the study.

Within the study, surveys prepared in English, German and Bosnian were implemented by utilizing face-to-face interview technique to tourists who visit Stari Most within borders of Bosnia-Herzegovina. The degree of interests in historical works of tourists was primarily focused in the study. It was aimed to reach findings about the degree of interest in history and historical works of tourists by taking travel motivations into consideration. After that, by taking the degree of knowledge of tourists about Stari Most being a Turkish work into consideration; interests and attitudes of tourists for other Turkish works situated abroad and thus for Turkey were sought to be determined.

Within this framework, by virtue of the information collected from tourism agencies in Bosnia-Herzegovina, it was envisaged that 107 people will represent the main mass on an acceptance degree of 0.03 by taking the tourist number visiting Stari Most during the year and time period of the survey into consideration. The prepared survey form was implemented by expert pollsters to the samples via random sampling method.

Data gathered as a result of the research are transferred to computer environment and analysed with SPSS 15.0 programme. The frequency level and percentages of the date were found and comments and analysis were made.

3. Findings

It will be correct firstly to have a look at the demographic characteristics of the subject mass and then make explications for evaluating and interpreting the collected research findings. The related information is provided in Table 1-4.

3.1 Demographic Characteristics of Subjects

Subjects were examined in terms of gender, age, profession, monthly income and nationality.

Page 77: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

67

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Table 1

Gender Status of the Subjects

Gender Freq. Valid

Percentage

Female 51 47,7

Male 56 52,3

Total 107 100

Unanswered 2

Total 109

A close distribution is seen in gender distribution of the people participated to the research. 52,3% of the subjects are male and 47,7% are female (Table 1). According to this result, it can be said that there is not a certain difference in gender distribution of the tourist visiting Stari Most.

Table 2

Age Status of the Subjects

Age Freq. Valid Percentage

25 and less 27 25

26-35 25 23,1

36-45 24 22,2

46-55 20 18,5

56 and more 12 11,1

Total 108 100

Unanswered 1

Total 109

In order to determine the age range of the people participating to the research, a grouping comprising five ranges (+25 ages, 26-35 ages, 36-45 ages, 46-55 ages and 56+ ages) was formed. According to this, similar to gender distribution, close values are seen in age distribution. This result show that individual from each age

Page 78: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

68

Güz 2010, Sayı:31

group are represented by subjects. 25% of the subjects are within 25 and less group, 23,1% is in 26-35 age group, 22,2% is in 36-45 age group, 18,5% is in 46-55 age group and 11,1% is in 56 and more age group (Table 2). According to this, it can be said that Stari Most is visited by tourists approximately from all age groups.

The professions of the subjects (worker, civil servants, freelancer, student and other) are also grouped according to their types. Approximately one third of the subjects (31,8%) are freelancers followed by 21,5% of students, 18,7% of other professions, 15% of civil servants and 13,1% of workers (Table 3). When individuals from other professions are taken into consideration, retired people are the majority within this group. By virtue of the survey results, it may be considered that freelancers represent a higher rate due to factors such as being more flexible than the other groups and also being above a certain average income group as they have their own businesses and do not have problems in terms of time and permission.

Table 3

Profession Status of the Subjects

Profession Freq. Valid Percentage

Worker 14 13,1

Civil Servant 16 15

Freelancer 34 31,8

Student 23 21,5

Other 20 18,7

Total 107 100

Unanswered 2

Total 109

Page 79: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

69

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Table 4

Monthly Income Status of the Subjects

Monthly Income Freq. Valid Percentage

500 and less 12 11,1

501-1000 16 14,8

1001-1500 27 25

1501-2000 27 25

2001 and more 26 24,1

Total 108 100

Unanswered 1

Total 109

The monthly incomes of the subjects are important in terms of their travel habits because foreign travel may require an income which is above the average. According to this, a quinary grouping was made in survey questions. The results gained represent EURO currency. According to this, 25% of the participants are within 1001-1500 and 1501-2000 income range. This is closely followed by (24,1%) 2001 and more income range and it is also followed by 501-1000 Euro with 14,8% and 500 Euro and less with 11,1% (Table 4). Within this framework, it can be said that participants are above the average in terms of income characteristics.

One of the demographic findings is the nationality of the participants. It is a question prepared as open ended in order to determine the nationalities of the persons visiting Bosnia-Herzegovina and Stari Most. According to this, majority of the participants are German (12,8) followed respectively by Japanese with 11% and English with 10,8%. It is followed by French (8,3%), Hungarian (5,5%) and Bulgarian (4,6%). It may be improper to make a certain generalization by just taking nationalities into consideration because factors such as the time conditions of the survey and a randomly chosen tourist group may not provide solid information in order to reach a conclusion about the nationalities preferring Mostar more than the others. As a result of this fact, it will be more accurate to evaluate the nationalities only within the framework of this survey.

Page 80: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

70

Güz 2010, Sayı:31

3.2 Findings Related to Travel Motivations of the Subjects

3.2.1 Findings Related to Travel Destination Attractiveness of the Subjects

Travel destination attractiveness is one of the important factors in determination of the travel motivations of the subjects. Attractiveness factors determined by Var et. al. can be grouped under 5 headings (Küçükkurt 1988, 13): According to this, natural factors, social factors, historical factors, factors related to rest and shopping and infrastructure and accommodation affect the travel destination choice of the tourist. Five likert scales are formed in order to determine the admission degree of the subjects for the abovementioned sentences diversified by these factors. Admission degrees were determined as the following 1-Strongly do not agree 2-Do not agree 3-No opinion 4-Agree 5-Strongly Agree and subjects were asked to provide answers. If the average values are above 3, it shows that that factor is important for subjects.

Findings gained according to this are provided in Table 5. At this point, all averages of the participators regarding travel destination attractiveness were high above of 3. The factor receiving most attention was the historical works and historical past of the destination with 4,46 average. As a matter of fact, it is not surprising to get such an average from the tourists visiting Stari Most which is an old and important historical art work. This is followed by natural beauties with 4,33; artistic activities with 4,28; infrastructure and accommodation conditions with 4,13; regional food of the country with 4,11; attitudes and behaviours of the people with 4,00; climate conditions with 3,98 and sports facilities, shopping malls and night entertainment preferences with 3,94. At this point, it can be observed that subjects adopt the factors regarding the attractiveness of travel destination and especially the historical works and historical past.

3.2.2 Findings Regarding the Travel Habits of the Subject

A question comprising five scales was prepared in order to determine the findings regarding the travel habits of the subjects. Findings are presented in Table 5. According to the results, the majority of the participants is the group which travels abroad once in 1-2 years (44%). It is respectively followed by travelling once in 6-12 months with 21,1%, travelling once in 2-3 years with 13,8% and travelling once in 0-6 months with 11,9%. The ones within the group called others travel once in 3-5 years (5,5%) and once in a month (0,9%). From this point of view, it can be concluded that subjects are familiar with foreign travels.

Page 81: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

71

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Table 5

Findings Regarding the Travel Motivations of the Subjects

Factors Regarding Attractiveness of Travel Destination

N Minimum Maximum Average Frequency of Foreign

Travels Freq.

Valid Percentage

Destination should certainly have natural beauties

105 1 5 4,3333 Once in 0-6

months 13 11,9

The climatic conditions of the destination is very important

105 2 5 3,981 Once in 6-12

months 23 21,1

Destination should certainly have artistic activities, festivals, fairs, exhibitions

104 3 5 4,2885 Once in 1-2

years 48 44

Destination should certainly have historical works and historical past

104 2 5 4,4615 Once in 2-3

years 15 13,8

Destination should certainly have sports facilities, shopping malls, night entertainments

104 1 5 3,9423 Once in 3-5

years 6 5,5

The attitudes and behaviours of the people are very important

103 2 5 4,0097 Once in a

month 1 0,9

The infrastructure and accommodation conditions are very important

104 2 5 4,1346 First time 3 2,8

The food is very important

104 2 5 4,1154 Total 109 100

Page 82: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

72

Güz 2010, Sayı:31

3.3 Findings Regarding the Knowledge Level of the Subjects about Stari Most

The level of knowledge of the subjects about Stari Most may be tested in various kinds of ways. In terms of main idea of the study, “Knowledge Level of Inclusion of Turkish Government and Turkish Construction Companies” was taken under the scope of evaluation in terms of level of knowledge of Stari Most being a Turkish art work and its reconstruction and reutilizing as per its origin after it was demolished by Croatians in 1993.

3.3.1 Findings Regarding the Knowledge Level of Subjects about Stari Most Being a Turkish Art Work

One of the main baselines of the research is the findings regarding the knowledge level about Stari Most being a Turkish art work. By virtue of the analysis results, majority of the subjects know that Stari Most is a Turkish work. This rate is 66,4%. On the other hand, the rate of the subjects who do not know that Stari Most is a Turkish work is 33,6% (Table 6). Within this framework, Stari Most is known as a Turkish work by tourists and this knowledge is an important reference to create an orientation to Turkey and other Turkish works because it can be interpreted that many unique Turkish works like Stari Most listed under World Cultural Heritage can have an important role in providing opinion in terms of worldwide works and especially Turkish works in Turkey.

3.3.2 Findings Regarding the Knowledge Level of Subjects about Participation of Turkish Government and Turkish Construction Companies in Reconstruction of Stari Most

In addition to knowledge level of Stari Most being Turkish work, it is also beneficial to measure the degree of knowledge about reconstruction of the bridge. If the contributions of Turkey in this recent event are known throughout the world, it may increase the prestige of Turkey as being a country protecting its art works. At this point, 58,5% of the subjects stated that they do not know that Turkish construction companies and Turkish government are participated in reconstruction of Stari Most. 41,5% of the subjects stated that they are aware of this information (Table 6). As a result, it is not possible to say there is a common knowledge about contributions of Turkish construction companies and Turkish government. A reason of this result may be the fact that not only Turkish construction companies and

Page 83: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

73

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Turkish government but also organizations such as UN, UNESCO, World Bank and countries such as USA, Italy, Netherlands and Croatia are participated in the reconstruction 1.

Table 6

Findings Regarding the Knowledge Level of Subjects about Stari Most Being a Turkish Art Work and Participation of Turkish Government and Turkish Construction Companies in Reconstruction of Stari Most

Knowledge of Stari Most Being a Turkish Art Work

Freq. Valid

Percentage

Knowledge Level of Participation of Turkish Government and Turkish Construction Companies in Reconstruction of Stari Most

Freq. Valid

Percentage

Yes 71 66,4 Yes 44 41,5

No 36 33,6 No 62 58,5

Total 107 100 Total 106 100

Unanswered 2 Unanswered 3

Total 109 Total 109

3.4 Findings Regarding the Opinions of the Subjects about Choosing Turkey For Their Future Visits

One of the findings that will generally comprise the result part of the study is the opinions of the tourists about preferring Turkey for their next visits. Within this framework, quinary likert scale was formed as 1-Strongly do not agree 2-Do not agree 3-No opinion 4-Agree 5-Strongly Agree. The fact that the results are above 3 indicates that the opinions are positive. When findings are taken into consideration, the averages of the participators were above 3. The fact that there are places in Turkey worthwhile to see had 4,10 average, the fact that there are works in Turkey worthwhile to see had 4,06 average and the fact that I will consider to visit Turkey 1 Yorulmaz, Hüseyin: Western Side of Ottoman: Bosnia, 3F Publications ,İstanbul, 2008, p:179.

Page 84: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

74

Güz 2010, Sayı:31

in my future travels had 4,02 average (Table 7). As a result, tourists participating to the survey think that Turkey is a country worthwhile to visit and this average is very high.

Table 7

Findings Regarding the Opinions of the Subjects about Preferring Turkey for Their Future Visits

Findings Regarding the Opinions of the Subjects about Preferring Turkey for Their Future Visits

N Minimum Maximum Average Standard Deviation

There are places worthwhile to see in Turkey

107 1,00 5,00 4,1028 0,85710

There are works worthwhile to see in Turkey

107 1,00 5,00 4,0654 0,88244

I will consider to visit Turkey in my future travels

106 1,00 5,00 4,0283 0,81014

DISCUSSION AND CONCLUSION

Before evaluating the basic findings of the research, it is beneficial to mention about the demographic characteristics and travel habits of the individuals participated to the survey. Subjects participated to the research have close percentages in terms of gender. This result indicates that an equal evaluation can be made in terms of gender. Similarly, subjects had close percentages in terms of age. This situation indicates that individuals from all age groups have interest in Stari Most and generally visit there. As a matter of fact, factors such as gender and age have effect on choosing the touristic place to visit. Freelancers have the greatest ratio as being one third of the professions of the subjects. This is closely followed by other kinds of profession. The point that should be paid attention to is the fact that

Page 85: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

75

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

freelancers have more flexible conditions than the other profession groups in terms of permission and time. Subjects also showed that they are within the income group above the average on Euro basis in terms of income. When nationalities are taken under the scope of evaluation again in terms of demographic characteristics, majority of the subjects are German, Japanese and English. They are followed by French, Hungarian and Bulgarian. Even tough geographical nearness is considered as an important factor on this result of nationality results, this situation arises from the groups visiting Mostar during that period and their random participation.

When the travel habits of the subjects are taken into consideration, a great percentage represents the individuals who goes abroad once in 1-2 years. This phenomenon indicates that the subjects often make foreign travels and there is not any hinder to prevent this. When attractiveness factors to which subjects pay attention while giving decision about the travel destination, it is observed that they pay attention to all factors under the scope of the survey and they find the places with historical past and touristic places with historical works most attractive.

Within this framework, tourists visiting Stari Most include individuals from all genders and age groups whose income levels are above the average and whose travels are often and who pays attention primarily to cultural values and historical works and also to all factors affecting the attractiveness in terms of attractive aspects of the travel destination in foreign travels.

When the level of knowledge about Stari Most being a Turkish work is taken into consideration, majority of the subjects provided positive answers by stating that they already know this information. It can be stated here that they gathered information about the destination place before visiting the bridge or that the tourism agency transferred the information. One of the points to be paid attention to here is: high ratio may be because of the fact that construction works and latest condition of the bridge of cultural heritage which was desired to be reconstructed in recent years due to its demolition are broadcasted in mass communication means and watched with great interest. It is found out that tourists participating to the survey do not sufficiently know that Turkish government and Turkish companies had effective roles in reconstruction and building works of Stari Most.

On the other hand, the trend in tourists for visiting Turkey for their possible future visits are seem to be high as the ratio is above 3. These values between 4-4,5 show that tourists have reached positive judgements about Turkey also by virtue of Stari Most.

Page 86: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

76

Güz 2010, Sayı:31

The budget separated directly for promotion by Turkey and activities of the country may be criticised as they are inefficient in terms of international tourism market. With this study, in addition to direct promotion of tourism values, the assumption that suggests a work situated outside the borders of a country can also make contributions to the promotion of the country was verified.

Within this framework, the necessity to protect not only Stari Most but also the other works and its possible contributions to Turkey and also the necessity to try alternative promotion ways for Turkey by performing planned and programmed studies by primarily by Ministry of Culture and Tourism and also by related institutions and organizations come into the picture.

As a conclusion, this study in which Stari Most example is addressed within framework of culture and heritage tourism is of very importance as it shows that an art work (Stari Most) outside the borders of a country and listed under world cultural heritage inventory will provide contributions to the promotion of that country.

REFERENCES

Baskin, Otis; Aronoff, Craig ve Lattimore, Dan (1997). Public Relations: The Profession and Practice, 4th ed., Boston: Mc Graw Hill.

Baum, Tom (1996). “Images of Tourism Past and Present”. International Journal of Contemporary Hospitality Management, 8(4): 25-30.

Burnley, Rosemary (1998). “International Publicity: Concepts and Applications”. Marketing Intelligence&Planning 16(2):107-113.

Costa, Jorge (1995). “International Perspectives on Travel and Tourism Development”. International Journal of Contemporary Hospitality Managament, 7(7): 10-19.

Hacımeyliç, Kazım (2002). Turkish Existence in Bosnia. The Past Present and Future of Turkish Culture in Balkans International Symposium 26-28 October 2001, Bursa, Uludağ University Publications:187-190.

Hacıoğlu, Necdet (2008).Turizm Pazarlaması.(6. baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.

Hughes, Howard ve Allen, Danielle (2005). “Cultural Tourism in Central and Eastern Europe: The Views of Induced Image Formation Agents’”.Tourism Management, 26(2): 173-183.

Page 87: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Contribution of Stari Most to Turkey’s Reputation in Terms of Culture and Heritage Tourism

77

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Kozak, Metin (2002). “Comparative Analysis of Tourist Motivation by Nationality and Destinations”.Tourism Management, 23(3): 221-232.

Küçükkurt, Mehmet (1988). Uluslararası Turizm ve Türkiye’yi Tanıtma Stratejisi, Akevler İzmir:Akdeniz Bilimsel Araştırma Merkezi Yayınları.

Leong, Wai Teng (1989). “Culture and the State: Manufacturing Traditions for Tourism”. Critical Studies in Mass Communication, 6(4):355-375.

Levitt, Theodore (1983).“Globalization of Markets”. Harward Business Review, 61(3):92-102.

McKercher, Bob ve Cros, Hillary du (2002). Cultural Tourism: The Partnership Between Tourism and Cultural Heritage Management, New York: The Haworth Hospitality Press.

Prebensen, Ninna K (2007). “Exploring Tourists’ Images of a Distant Destination”. Tourism Management, 28(3): 747-756.

Poria, Yaniv; Butler, Richard ve Airey, David (2001). “Clarifying HeritageTourism”. Annals of Tourism Research, 28(4): 1047-1049.

Richards, Greg (1996a). “Culture and Tourism in Europe”. Richards Greg (ed.),Cultural Tourism in Europe. Wallingford: CAB International. (http://www.tram-research.com/cultural_tourism_in_europe.PDF)

Richards, Greg (1996b). “The Scope and Significance of Cultural Tourism”. Richards Greg (ed.),Cultural Tourism in Europe. Wallingford: CAB International.(http://www.tramresearch.com/cultural_tourism_in_europe.PD)

Rojek, Chris (1993). The Ways of Escape: Modern Transformation in Leisure and Travel, London: Macmillan.

Russo, Antonio ve Borg, Jan van der (2002). Planning Considerations for Cultural Tourism: A Case Study of Four European Cities, Tourism Management, 23(6):631-637.

Sigala, Marianna ve Leslie, David (2005). International Cultural Tourism Management, Implications and Cases, Oxford: Elseiver.

Sillberberg, Ted (1995). “Cultural Tourism and Business Opportunities for Museum and Heritage Sites”. Tourism Management,16(5): 361-365.

Smith, Melanie K (2007). Issues in Cultural Tourism Studies, Routledge: New York.

Page 88: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Işık – E. Tanyeri

78

Güz 2010, Sayı:31

Shoemaker, P.J ve Danielian, L.H (1991). “Deviant Acts, Risky Business and U.S. Interests: The Newsworthiness of World Events”.Journalism Quarterly, 68(4):781-795.

Timothy, Dallen J (1997). “Tourism and Personal Heritage Experience”. Annals of Tourism Research, 24(3): 751-754.

Timothy, Dallen J ve Boyd, Stephen W (2003). Heritage Tourism, Harlow: Prentice Hall.

Wood, Robert E (1979). Tourism and Underdevelopment in Southeast Asia. Journal of Contemporary Asia, 9(3):274-287.

Wu, Haoming Denis (1998). Investigating the determinants of international news flow: A meta-analysis”.International Communication Gazzette, 60(6):493-512.

Yenişehirlioğlu, Filiz Çalışlar (1989). Türkiye Dışındaki Osmanlı Mimari Yapıları, Ankara: Dışişleri Bakanlığı Yayınları.

http://www.europanostra.org/news/(Retrieval September 2009)

http://www.unesco.org.tr/kultur.php?gitid=1(Retrieval September 2009)

http://www.international.icomos.org/statuts_eng.htm(Retrieval October 2009)

Page 89: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

TÜRKİYE’NİN FORMULA 1 RÜYASI: EKONOMİ POLİTİK

BİR DEĞERLENDİRME

Ayşe ASKER*

ÖZET Kapitalist sistemde otomobil önce ulaşım/iletişim ya da zamanı ve mekanı dönüştürmesiyle önem kazanır. Giderek hızla sistemin kültürel yapısı olan “tüketim toplumu”nda toplumsal çözümlemenin tüm görünümlerini/yönsemelerini yansıtır. Otomobilin meta değerini sıradanlaştıran, simgesel anlamlar saçan kapitalist sistemin can damarı reklamlarda ve örneğin bunun çok işlevli bir uzantısı olan araba yarışlarında hazzın, eğlencenin, endüstrilerin ve benzeri kârlı planların sarmalı sergilenir. Bu yarışların başında gelen Formula 1 Yarışları (F1 Yarışları) ise, yapılanmasıyla/örgütlenmesi ve gerçekleştirilme biçimiyle sistemin yayılma, kuşatma mantığına uygun bir gelişim gösterir. F1 Yarışları, 1980 sonrasında izlenen neo - liberal politikalar sonucunda dünya ile bütünleşen ve bu süreçte tüketim toplumu olma aşamasını kovalayan Türkiye’de, hem ekonomik hem politik zemin bulmuştur. Bu çalışmada, dünyada otomotiv endüstrisinin üslerinden biri haline gelen Türkiye’de F1 Yarışları’nın düzenlenme koşulları, yarattığı çeşitli ekonomik, sembolik güç, fayda beklentilerini sorgulamak üzere tasarlanmıştır. Çalışmada, kapitalist sistemde ve onun kültürel yapısı olan tüketim toplumunda otomobilin karmaşık konumu çerçevesinde F1 Yarışları değerlendirilmiş ve Türkiye’ye bu etkinliğin uzanma serüveni ekonomi politik bir yaklaşım içinden çözümlenmiştir. Çalışmanın sonunda, F1 Yarışları’nın, izlenen ekonomik politikalar ve siyasi tercihler gözönüne alındığında Türkiye’de düzenlenmesinin tesadüf olmadığı ortaya konulurken, böyle pahalı bir yarışın devlet desteğiyle üstlenilmesinin çok kategoride fayda beklenmesi hedefleri açısından da bir değerlendirmesi yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: F1 Yarışları, Otomobil, Kapitalizm, Tüketim Toplumu.

FORMULA 1 DREAM OF TURKEY: A POLITIC -ECONOMIC ASSESSMENT

ABSTRACT Automobile becomes important first through its transformation of transportation/communication or time and space in the capitalist system. It increasingly reflects the all facets of social analysis in "consumption society", which is cultural structure of the system. Commercials are the vital point of the capitalist system, which stereotypes the commodity value of automobile and sheds symbolic meanings. The spiral of delight, fun, industry and similar profitable plans is displayed in commercials and by extension in car races, which perform multiple functions for commercials, for instance. Formula 1 Races (F1 Races) lead such races. F1 Races displays a development in accordance with the expansion and envelopment rationale of the system with the way of their organization and realization. F1 Races have found both economic and political ground in Turkey, which integrates with the world as a result of neo-liberal policies pursued in the aftermath of 1980 and aspires to become a consumption society in this process. This study is designed to question the organization conditions, various economic and symbolic powers generated, expected utilities of F1 Races in Turkey, which has become a base of automotive industry in the world. This study evaluates the complicated position of automobile in the capitalist system and consumption society, which is the capitalist system's cultural structure. Within this context it also evaluates F1 Races and analyzes Turkey's hosting of these races within a political economic perspective. While this study concludes that the organization of F1 Races in Turkey is not a coincidence taking into account the economic policies and political preferences pursued, that such an expensive race is undertaken with Turkish state's subsidy is evaluated with respect to the expected utilities in many categories. Keywords: F1 Races, Automobile, Capitalism, Consumption Society.

* Dr., TBMM, Araştırma Merkezi Müdürlüğü.

Page 90: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

80

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Günümüz toplumlarında otomobil uç derecede önemli bir yer tutar. Otomobil, 19. yüzyılın ikinci yarısında üretilmiş, Amerika, Batı Avrupa’da hızla yaygınlaşmış ve üretildiğinin ertesi yıllarında bir çeşit “hız gösterisi” biçimini alan otomobil yarışları düzenlenmeye başlamıştır. İlk otomobil yarışı 1887 yılında Paris’te Le Velocipede gazetesi tarafından düzenlenmiş, ancak katılımcı sayısı az olduğu için yarışma yapılamamıştır (Begün, 2005: 1-2). Bunu izleyen yıllarda ise araba yarışlarına olan ilgi artmış ve dünya çapında yarışlar düzenlenmeye başlamıştır. Bu gelişme içinde yer alan yarışlardan biri de 1950’li yıllarda düzenlenmeye başlayan Formula 1 Yarışları (F1 Yarışları) olmuştur. Ülkemizde de otomobil, üretildikten kısa bir süre sonra Osmanlı toplumunda yerini almaya başlamış, Türkiye Cumhuriyeti’nde izlenen politikalarla önemini giderek artırmıştır. F1 Yarışları ise, Türkiye’de yeni piyasa toplumunun örgütlendiği 2000’li yıllarda düzenlenmeye başlamıştır.

“Teknolojinin gelişimini ve örgütlenme biçimini belirleyenin egemen üretim biçimi ve ilişkileri olduğu” görüşünden yola çıkarsak, teknolojik bir ürün olan otomobilin (ve bunun bir çeşit reklam/tanıtım/promosyon uzantısı olan otomobil yarışlarının) bir üretim ve toplumsal model olan kapitalizmle bağlantılı olarak değerlendirilme gereği ortaya çıkar. Otomobilin (ve otomobil yarışlarının) ilk çıkış yeri, Amerika, Batı Avrupa gibi kapitalist ekonomi anlayışını benimseyen ülkelerdir ve sanayileşmesini tamamlamamış Türkiye, bu anlayışa kavuşurken dünya otomotiv devlerinin üretim platformu ve giderek tanıtım endüstrilerinin arayış alanı haline gelmiştir.

Otomobilin kapitalist ülkelerde önemli kılınması tesadüf değildir. Kapitalizm “meşruluğunu güvence altına almak için, kapitalist üretim biçimi egemenliğinin akılcılığını kanıtlayan fetişlere gereksinim” duymaktadır. Bu fetişlerin ortaya çıkışı ise, “üretim güçlerinin gelişmesine” bağlıdır. Bir sürecin ya da olgunun (ya da metanın/malın) fetişe dönüştürülmesi de, “üretimin gerçek koşullarından soyutlanmış, yalıtılmış bir nesne biçimi içine kristalleştirilerek bir fetiş haline getirilmesi” biçiminde olmaktadır (Alemdar ve Erdoğan, 2010: 219). Bu açıdan bakınca meta fetişi olarak otomobilin görsel özellikleri, toplu biçimde pazarlanmalarını sağlayan reklamcılıkla (promosyonla) bir süreklilik oluşturacak şekilde tasarlanmıştır ve özellikle bunu yansıtan ve sistemin başka bir “fetişi” olan iletişimde/reklamlarda sistemin ideolojisine uygun olarak kodlarla/simgelerle yansıtılmaktadır. Bunun yansımalarını otomobil yarışlarında da görmek mümkündür. Kapitalist sistemde otomobil önce ulaşım/iletişim ya da zamanı ve

Page 91: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

81

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

mekanı dönüştürmesiyle önem kazanırken, bunun toplumsal yaşamdaki karşılığı kentlerin “otomobilli yaşama” uygun biçimde düzenlenmesi ve “kral-nesne” nitelemesi içinde “üstün nesne” olan otomobilin “ekonomiden söyleme kadar” çok sayıda davranışı düzenlemesi ve kendine özgü kodu (trafik) olan otomobilin “hiyerarşilendirmeye” yol açması olarak kendini göstermektedir (Lefebvre, 1998:101-106).

Öte yandan otomobil yarışlarının kapitalist sistemde, “örgütlü spor olarak önemli bir işleve sahip” olduğunu belirtmek gerekir. Kapitalizmde spor, “iş dışı eğlence ve dinlenme” zamanının kolonileştirilmesine en açık bir örnek olarak hem “ekonomik çıkar” hem de “bilinç yönetimi” ve “ideolojik egemenlik” bakımından faydaları vardır. Spor, etkinlik veya ilgi “şeyi” olarak, toplumsal olarak tesis edilir, kurulur tanımlanır, anlam verilir ve bu anlamlar rekabetçi bireycilik, bireysel, yerel ve bölgesel kimliklerin öne çıkarılması, milliyetçilik, denetim, seks ve cinsel farklılık, ekonomi, pazar, reklamcılık ve sponsorluk, kolay yoldan zengin olma, tüketim kültürünün yaygınlaştırılması, ideolojisiz eğlence ve spor olarak belirtilmektedir. Marksist araştırmacılara göre de spor, kapitalist toplumun “mikroskobik aynası” olarak dört noktada nitelendirilmektedir. Buna göre spor, birincisi “uysal işgücünün eğitilmesinde” önemli rol oynamaktadır. İkincisi, tümüyle ticarileştirilmiş ve ulusal ve uluslar arası pazarın egemenliği altındadır. Üçüncüsü, kapitalist toplumun ideolojisini taşımakta ve yansıtmaktadır. Dördüncüsü, devlet ve örgütleri girişimiyle bu durum desteklenmektedir (Alemdar ve Erdoğan, 2005: 178-192).

Bu açıdan bakınca, çalışmanın konusunu oluşturan Türkiye’de F1 Yarışları’nın düzenlenmesini ele almak, Türkiye’nin de kapitalist dünyanın bir parçası olması/olmaya çalışması nedeniyle önemlidir. Çalışmanın amacı, F1 Yarışları’nın Türkiye’de düzenlenmesi mantığını/ideolojisini kapitalizmin Türkiye’deki gelişim çizgisinde aramak gerektiğini ortaya koymaktır. Çalışmada çözümlemeyi kısaca “üretim tarzı ve ilişkilerini” esas alan ekonomi politik yönteme dayandırarak yapacağız. Bunun içinde, özellikle “eleştirel ekonomi politik”in özelliklerinden birisi olan “toplumsal değişimin ve tarihsel dönüşümün” incelenmesini göz önünde bulundurarak genel olarak kapitalist sistemde otomobilin önemini; otomobilin ekonomik- politik ve simgesel anlamını vurgulayan bir çerçeve içinde, F1 Yarışlarını betimlemeye çalışacağız. Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak otomobilin önemli kılınması sonucunda karayolu politikalarının gelişmesi ve kentlerde buna uygun yapılanmaya gidilmesi; özellikle 1980 sonrasında uygulanan neo - liberal politikalar içinde otomobil endüstrisi

Page 92: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

82

Güz 2010, Sayı:31

güçlenirken iletişim alanında yaşanan özelleştirmelerle birlikte ticari yayınların kapitalizm kültürü olan tüketim kültürünü yayması ve bu kültür içinde “otomobilli yaşamın” ön plana çıkarılması; büyük bir reklam veren sektör olarak medya yayınlarında otomobil endüstrisinin özel bir yere sahip olması gibi gelişmeler yaşanmıştır (Seçkin, 2007: 341-343). Bu süreç aynı zamanda önce Avrupa’da düzenlenen daha sonra hem yapılanmasıyla hem iletişim alanına yapılan yatırımlarla küresel bir örgütlenmeye kavuşan F1 Yarışları’nın Türkiye’de düzenlenme koşullarını yaratmıştır. Bu yüzden otomobilin Türkiye’de yerini ve bu yarışların düzenlenmesini aynı başlık altında inceleyeceğiz.

Otomobilin Ekonomik ve Politik Anlamı

1914’te, dünyada yaklaşık olarak sadece 2 milyon motorlu araç varken, 1990’lı yıllarda 600 milyon civarında, günümüzde ise 700 milyondan fazladır ve dünya genelinde yapılan istatistiklere göre, kayıtlı motorlu taşıtların yaklaşık yüzde 80’i binek otosudur. Otomobilin icadından sonra artırılan hızı nedeniyle daha uygun bir altyapı gerekliliği ortaya çıkmış ve 20. yüzyılda kentler otomobilleşen kültüre göre yeniden planlanmıştır. Bunun sonucunda da kentlerdeki mimari doku otomobilli yaşama uygun olarak trafik akışını kolaylaştırmaya yönelik yeni yollarla, müstakil evler için garajlar, alışveriş yerleri için yer altı garajlarıyla, otoparklarla birlikte oluşturulmuş (Cengiz, 2009: 47) ve “otomobil egemen” toplumsal mekanlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Öte yandan toplumda gençler (özellikle de genç erkekler) için ehliyet almak ve araba sahibi olmak bir çeşit yetişkinliğe ve erkekliğe geçişi ifade ederken, ehliyet sahibi olmak, bir ergenin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca otomobil, çağdaş toplumun otomobil egemen toplumsal mekanlarının yarattığı bağımlılığın, dışlanmışlığın üstesinden gelmeyi, serbestlik kazanmayı sağlayan gerekli, maddi bir araç haline gelmiştir.

Bugün kapitalist toplumlarda (ya da tüketim toplumlarında) bir yerden bir yere gitmek tek bir ulaşım biçiminin, otomobilin tekeli altındadır. Otomobil merkezli ulaşım sistemi “global bir model” olarak başarısını da ilk aşamada, belirli bazı politik ve ekonomik güçlerin desteğiyle kazanmıştır ve sistem, genel yapısına yayılmış anlamlı politik boyutlara sahiptir. Başka bir deyişle, otomobilin mekanın, zamanın ve hareketin toplumsal kullanımları ile anlamları üzerinde derin politik içerimleri vardır ve bu ulaşım biçiminden yararlanma konusunda yurttaşlar arasında meydana gelen ayrılıklarda açıkça kendini belli eder. Bu ulaşım politikasının, yoksulların, yaşlıların, kadınların, çocukların ve fiziksel ve özürlülerin çıkarlarını

Page 93: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

83

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

gözetmediği arka planda tutulurken, otomobil merkezli ulaşım sistemleri oldukça demokratik ve toplumsal farklılıkların giderilmesinde yardımcı bir etken gibi sunulur. Bu düşüncede bir ölçüde haklılık payı varsa da, otomobil sahibi olmanın demokratikliği konusunda sorgulanmayı bekleyen önemli sayılabilecek birçok sorun vardır. Bunlardan bazıları, otomobiller, fiyatları ve bakım masraflarıyla pahalı araçlardır; topluma ve çevreye verdikleri zararların dağılımı eşitsizdir ve kamusal mekanların birçok kişinin aleyhinde olacak şekilde düzenlenmesine neden olurlar. Kamu alanlarının bu şekilde düzenlenmesinden olumsuz etkilenenler de çoğunlukla yoksullar, yaşlılar, çocuklar, kadınlar ve kent merkezlerinde oturanlardır.

Bunun yanında, otomobil merkezli bir ulaşım sisteminin coğrafi hareketlilik konusundaki ısrarcılığı politik ve ekonomik bir bağlamda ele alınırsa anlaşılır olabilmektedir. Genel olarak hızlı hareketliliğin, gelişmiş kapitalizmin zaman ile mekanı sıkıştırma özelliğini hem beslediği hem de kapitalizmin bu özelliğiyle yakın ilişki içinde olduğu öne sürülür. Bundan dolayı da, ulaşım alt yapılarını kurulma aşamalarında toplumsal ihtiyaçlar (sözgelimi enerji verimliliği, kirliliğin azaltılması, ulaşımın daha demokratik bir hale getirilmesi) özel teşebbüsün tamamen ilgi alanı dışında kalır. Örneğin ABD’de, bu tür sistemlerin desteklenmesinde hükümetin çok büyük bir rolü olmuştur. Otomobil ulaşımının gerçekte olduğunun aksine hep ucuz olduğu düşünülür. Bunun nedeni, otomobil ulaşımının maliyetinin toplu ulaşımdaki gibi kolayca fark edilir özellikte olmamasıdır. Demiryolu ulaşımında, vagon, istasyon, köprü ve personel örneğin örgütlü yapı içinde bir arada değerlendirilir, bu yüzden de her birinin maliyeti görünür bir şekilde ortadadır. Oysa otomobil merkezli ulaşımda, kamunun desteğiyle bakımı sağlanan fiziksel altyapı (otoyollar) ve personel altyapı (karayolları ve polis departmanları) maliyetleri ile sürücülerin yaptıkları harcamalar ayrı ayrı değerlendirilir. Otomobil merkezli ulaşım sistemlerinde özel ve kamusal tüketim öyle bir şekilde konumlandırılmıştır ki, sistemin toplam maliyeti fark edilmez olmuştur. Otomobilleşmenin getirdiği maliyetlerin dağınık ve belirsiz oluşu, bunların anlaşılmasını daha da zorlaştırmaktadır. Otomobilleşmenin maliyeti, bireysel kullanım aşamasında da belirsiz bir hal almakta ve otomobil tüketicilerinin otomobilin mali boyutlarını azımsaması biçiminde kendini göstermektedir. Öte yandan otomobilin maliyeti hükümetin sürücülere verdiği mali destekte de görünür kılınmamaktadır. Oysa otomobilin doğrudan veya dolaylı olarak sübvanse edilmesi de bir kamu politikası kararı daha doğrusu politik bir karardır. Otomobilleşmenin hiç hesaba katılmayan maliyetlerinden biri de, otomobil kirliliği ve kazalarının kamu sağlığı üzerinde

Page 94: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

84

Güz 2010, Sayı:31

yarattığı kötü etkilerin de dahil olduğu toplumsal maliyetler olmaktadır (Freund ve Martin, 1996: 89, 177-181).

Otomobilin Simgesel Olarak Gelişimi ve Yansımaları

Otomobillerin simgeler olarak üretilmesi, 18. yüzyılın sonlarında yaşanan Sanayi Devrimi’nden bu yana, toplu biçimde üretilen bütün tüketim mallarının anlamlar dünyasıyla kesişmeye başlamalarının özel bir durumunu temsil eder. Otomobillerin görsel özellikleri, toplu biçimde pazarlanmalarını sağlayan reklamcılıkla (promosyonla) bir süreklilik oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Yalnız modern otomobilin, kendi promosyonunu yapan bir meta simge olarak, iki ayırt edici özelliği daha vardır. Birincisi otomobiller, ulaşımı sağlama işlevlerinin dışında, kullanıcıları açısından daima bir promosyon/prestij rolü de oynamışlardır ve bu açıdan bakınca otomobiller sahiplerinin göreceli toplumsal konumlarını yansıtırlar. Öte yandan otomobiller “modaya” da konu olmaktadır ve bu yüzden üretici firmaların sayısının giderek azalmasına rağmen, stillerin çoğalması ve durmadan değişmesi mühendislik alanındaki yeniliklerin çok ilerisine gitmiştir. İkincisi, otomobil elle yapılan ürünlerden farklı olarak yeni bir icat olarak sanayileşmiş toplu üretimin çerçevesi dışında hiçbir zaman varolmamıştır. Dolayısıyla ona yüklenen anlamın tarihi, daima, promosyona/reklama yönelik bir tasarım düşünülerek imal edilmiş olmasının anlamıyla bağlı olmuştur ve bu bağ o kadar sıkıdır ki, otomobiller, üreticiler olduğu kadar tüketiciler için de başından beri üretilmelerini sağlayan tekno - ekonomik dönüşümün gerçek amblemleri olarak değerlendirilmiştir. Örneğin 1920’li yılların ortalarında toplu üretilen otomobiller toplu zenginlik vaadini haber vermekteydi ve bu yıllardaki bir seçim sloganı, “Her tencereye bir tavuk, her garaja iki otomobil” şeklinde olabiliyordu. Bundan başka otomobiller, diğer yeni ürünler (buzdolapları, daktilolar, fotoğraflar, kameralar, radyolar vb) gibi, sanayi ile bilimin öncülüğünü yapmakta birleştikleri bütün yenidünyayı (yeni’nin dünyasını) sembolize etmeye başlamıştır. Başka bir deyişle, otomobillerin yaygınlaşması, ona bağlı sanayiler, yol sistemleri ve yeni oluşturulan kentlerle yaşamın bütün ekolojisini hızla dönüştürürken, bireysel düzeyde bütün zaman ve mekan duygusunu değiştirerek özel ve iş yaşamındaki hareketliliği hızlandırmıştır. Bunun anlamı otomobillerin, promosyon amacıyla “Modernite’nin, Teknoloji’nin ve İlerleme’nin” sembolleri olarak sunulmasının bilinçli bir girişim olduğu ve otomobile dayanarak karayolu temelinde bir ulaşım sisteminin kurulmasının, gerçekte, uygarlık düzeyinde 20. yüzyılın başlangıcında meydana gelen değişikliklerin ayrılmaz bir unsuru olmasıdır.

Page 95: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

85

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Otomobillerin belli kurgularla çevrelenen sembolizmleri de oldukça değişkendir ve yalnızca zaman içinde değil, piyasa içindeki bölünmeleriyle de değişkenlik gösterirler. En eski modellerden beri (Ford ve Oldsmobile) otomobillerin imajları için üç kültürel referans noktası olmuştur ve bunların her biri büyük ölçüde, farklı türde otomobillerin tasarımlanıp sunulduğu piyasanın farklı kesitlerine denk düşmektedir. Birincisi, teknoloji yapısına en yakın olanıdır ve uzun yol araçlarının, spor otomobillerin (Porsche’lerin, Trans-Am’lerin) çağrıştırdığı imaj kümesi olup “kaslı-araba” olarak tanımlanmaktadır ve bir seyirlik spor ve erkeğin rekabetçi cesaretinin sergilendiği güçlü bir ritüel olan araba yarışları, seksen yıl boyunca bütün bu gelişmelerden esinlenmiştir. İkinci bir tasarım olan lüks otomobiller ise, bir öncekilerle tam bir karşıtlık oluşturmuş ve daha çok “geleneği” yaşatmaya çalışan tasarımlar olmuştur. Son bir tasarım olan ailenin kullanımına dönük tasarımların da imajları çok yönlü olmuştur; işe gidip gelme, boş zamanda kullanma aracı olarak sportif görünüme sahip ama ailenin beğeni sahibi olduğu, modayı izlediği ya da zengin olduğunu gösteren toplumsal statü göstergeleri de taşımaktadır. Aslında otomobil, genel olarak bir tür hareket halindeki ev olma özelliğiyle, saygın, fonksiyonel ve güvenli görünecek şekilde imal edilmiş ve içinde aile bireylerinin oturacakları yerlerin belirlendiği bir tasarıma sahiptir ve daha sonra kadınların ve gençlerin otomobil kullanmaya başlamasıyla cinsiyet ve yaş ayrımı ortadan kalkmaya ve büyüklük ve bileşim bakımından da değişken bir modele yönelinmiştir. Bu açıdan bakınca otomobilin imajları zamana bağlı olarak değişiklik göstermiştir ama bu değişiklik dinamik bir süreklilik oluşturmuştur. Bu konuda belirtilmesi gereken birinci nokta, sembolik anlamda hiçbir tip otomobil saf görünmezken (sanayiyi ayakta tutan) aile otomobilleri bütün imajları kendisinde toplamıştır. Bir kitle aracı olarak da otomobil en zengin ailelere göre olduğu kadar bütün ailelere de çekici gelecek şekilde tasarımlanmıştır ve halen de öyle tasarımlanmaktadır. Bu nedenle, zanaatkar gelenekselciliği, tekno – fütürizm ve “aile”yi kuşatan değerler tam bir bütünsellik oluşturmadığı için hazırlanan imajlar da belirsizliğini ve bir uzlaşma ürünü olma özelliklerini korumuşlardır. Günün geçerli sloganı ne olursa olsun, otomobilin karakteristik biçimde ortalama bir görünüşte olmasının nedenini bu duruma bağlamak gerekir. Aynı nedenle tasarımdaki çelişkili olma ihtimali taşıyan unsurlar törpülenerek yumuşatılmış, hatta birbirlerini gizleyen bir görünüm kazandırmaya bile dikkat edilmiştir. Bu karışım içinde, modernist/erkekçi teknoloji değerleri daima ön plana çıkarılarak ifade edilmiştir. Ama aynı nedenle onların etkileri de en azından piyasa cazibesinin mantığıyla ilişkili nedenlerden dolayı sürekli denetim altına alınmaya başlamıştır. İkinci nokta, otomobilin çıkış biçimi olan at arabasına yönelik göndermelerinin giderek gözden

Page 96: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

86

Güz 2010, Sayı:31

kaybolması doğrultusunda düzenli bir eğilim gözlenmesidir ve bu süreçte, kapitalizmin gelişme seyrine bağlı olarak en yeni modellerin izlenmesini otomobilin saygınlık taşıma kapasitesinin temel bir yönü haline getirmeye başlamıştır. Örneğin, 1945’ten sonra işçi sınıfından ve orta sınıftan aileler açısından modern görünümlü otomobiller, yoksulluğun geride bırakıldığının gözle görülür bir işareti olmuştur. Üçüncü bir nokta, otomobil imajlarının tekno - mitin kodlanmasıyla ilgili olan yönü – bilhassa da, hız yapmanın ve ona bağlı olarak teknolojik ilerlemenin bir sembolü olarak otomobilin demode duruma düşüp, daha hızlı ulaşım biçimlerinin, özellikle havada hareket eden araçların ortaya çıkması nedeniyle-ciddi ölçüde değişmiştir. Buna bağlı olarak, toplu biçimde üretilen otomobillerin tasarımları yeni baştan hazırlanmaya başlamış ve her yeni modelde hız/ilerleme idealine o an en yakın olan ulaşım biçimi taklit edilmiştir. Öte yandan iki gelişme daha otomobil tasarımlarını etkilemiştir. Bunlardan biri, 1960’lardan sonra uzay teknolojisinin gelişmesiyle birlikte, taşımacılık alanındaki ilerlemelerin fırlatma sistemlerinden daha çok yönlendirme sistemleri ile onların parmak ucuyla bir tuşa basılarak denetlenmesi alanındaki atılımlara dayanmaya başlamıştır. Belli bir imaj verilmiş olan otomobiller açısından bu değişimin yansıması, modern görünümün hem hızlı ve havada giden bir görünüş, hem de bilgisayarlara ve onların çağrıştırdığı her şeye bağlı olma anlamını yüklenmeye başlamasında ortaya çıkmıştır. İkinci bir gelişme ise, 1960’lardan sonra fonksiyonalizmin yaptığı etki olmuş ve özellikle Avrupa’daki üreticiler arasında yaygın olan araba tasarımlarında “biçim fonksiyondan sonra gelir” anlayışı Amerika’da da benimsenmeye başlamıştır (Wernick, 1996: 113-122).

Öte yandan otomobilin kendi kendisinin promosyonunu yapan bir araç olması yanında kitle iletişim araçlarında yer alan reklam gibi ek promosyonlara başvurulması da sistemin işleyişi içinde kaçınılmaz bir yol olarak ortaya çıkmaktadır. Reklamların tüketim toplumunun (ya da kapitalist sistemin) ayrılmaz bir parçası olduğu düşünülürse buna başvurma gereği daha iyi anlaşılabilir. Reklam sistem içinde akıl almaz boyutlarıyla “işlevsel” olarak yorumlanırken, yapılan anketler reklamların tüketici üzerinde etkileme gücünün sanıldığından daha az olduğunu göstermiş ve zamanla dayatılan reklam yerine “ikincil bir tüketim ürünü ve kültürel kanıt olarak sunulan reklam” yani bir başka deyişle dolaylı reklam bunun yerini almaya başlamıştır ve bunun etkilerini araba yarışlarında da görmek mümkündür. Bu konuda değinilmesi gereken bir nokta da, otomobilin simgesel anlamlarını özellikle otomobil reklamlarında ve (bir ölçüde de otomobil yarışlarında) yakalamak mümkündür. Bu reklamların içeriklerini de çoğunlukla otomobili birey için cazip kılan teknoloji üzerindeki hakimiyet, bireysel özgürlük,

Page 97: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

87

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

güç ve hız, toplumsal statü ve cinsellik gibi kültürel ve psikososyal deneyimlere dayanan simgeler oluşturur. Buna göre, otomobil, tümüyle eril bir simge olmaktan çok öte bir şeydir, hem dişi, hem de eril benzetmeleri yansıtma ve gerek kadınlar gerek erkekler için cinsel çekicilik taşıma içerimlerine sahiptir. Otomobile erotik çekiciliğini veren şeyin kendi içine çekilme, her yana hakim olma ve denetim kurma duygularını aynı anda yaşatması olduğu ileri sürülmektedir. Her iki cinsiyete hizmet eden bir araç haline gelmiş olsa da otomobil, bugüne kadar hep erkeksi bir simge olarak kullanılmaktadır. Erkek dış dünyanın hakimi olup, bu dünyaya ait en etkileyici gösterge arabadır ve bunun psiko-seksüel anlamları vardır. Buna göre, mekana egemen olmak gerçek dünyaya ait soyut bir göstergeye benzerken, aynı dünyada yapılan güç gösterisi bir narsistik göstergesi olarak kabul edilmektedir. Araba ya da hıza “erotik” bir değer kazandırıldığında, otomobilin, bu hızlı yer değiştirme yeteneği sayesinde toplumsal yasaklar ve yaşamın her anında değişen sorumluluk bilincine bir son verdiği ve insanın, hem kendine hem de diğerlerine karşı gösterdiği tüm direnç biçimlerinin açıklanmasını sağladığı görülmektedir. Otomobilin yaşattığı erotik duygularda cinsel bir ilişkiden çok, her araba sahibinin narsistçe bir yöntemle baştan çıktığı ve aynı nesne konusunda tüm diğer araba sahipleriyle duygu ve düşünce birliği içinde olduğu zihinsel bir cinsel ilişkiye benzemektedir. Bu açıdan bakınca otomobilin bir nesne-kadına benzetilmesi yanlış olmakla birlikte reklamların kadın konusunda “esnek, seçkin, rahat, pratik, munis, ateşli vs” sözcükler kullanmaları reklam dünyasındaki nesnelerin genellikle dişileştirildiğini göstermektedir. Başka bir deyişle nesne-kadın bir ikna aracı, en etkili toplumsal efsane görevi yapmaktadır. Araba da dahil olmak üzere tüm nesneler satılabilmek için kadın görünümüne büründürülmektedir (Baudrillard, 2010: 201-205, 86-88).

Otomobil reklamcılığının kullandığı benzetmelerde otomobil, hayvansal canlılık ile teknik kusursuzlukların iç içe geçtiği bir özellikler yığınıyla da bağdaştırılır. Böylece otomobil teknolojisi, doğal hayvani güçlerden cinsiyetçi imgeler üretmek için bir anlamda insancıl biçimlere büründürülür. Genç sürücüler arasında yapılan bir araştırmada, otomobilin saldırganca kullanımının sapkın bir davranış biçimi olmadığı, daha çok erkeksi değerlere sahip çıkma çabalarının aşırı bir ifadesi olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Otomobil, özellikle de genç erkeklerde, aile otoritesine karşı bir başkaldırı simgesi olma işlevi görebilmekte, hızlı araba kullanmak da genç neslin maskülen alt kültürlerinin normal bir parçası sayılabilmektedir. Buna bağlı olarak otomobil kazalarında ve ölümlerinde, aşırı hız

Page 98: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

88

Güz 2010, Sayı:31

tehlikeli araba kullanma ve içkili araba kullanma nedeniyle verilen cezalarda gençler hep ön sıralarda yer almaktadır (Freund ve Martin, 1996: 133).

Toplumsal yaşamda da otomobil zaman ve mekanı dönüştürmesiyle ön plana çıkarken, bir yerden bir yere gitme bir “zorunluluk” ve hız ise bir “keyif alma” biçimi olarak algılanmaya başlamıştır. Otomobil özellikle “hız” sayesinde zaman ve mekanı dönüştürerek bireylere farklı duygular yaşatmaktadır. Buna göre, hız aracılığıyla sunduğu hareket kabiliyetinin her türlü alışılageldik işlevden çok farklı olduğu görülmektedir. Tek başına hareket yeteneği bile belli bir mutluluk kaynağı olmakla birlikte, mekanik hızın sağladığı esenlik duygusu, insanın zihinsel bir şekilde gerçekleştirdiği bir yerden başka bir yere gitme mucizesinin yaşattığı bir duygu olup hiçbir çaba harcamadan otomobille, gerçekleştirilen bir yer değiştirme bir tür gerçekdışı mutluluk, insanın yaşamıyla oynama ve sorumsuzluk duygusuna yol açmaktadır. Zaman- mekanla bütünleşen hız, dünyayı iki boyutlu bir imgeye indirgerken onun üç boyutlu ve hareket halinde bir varlık olduğunu unutmamaktadır. Bir anlamda hız insanı çok heyecanlandıran bir hareketsizlik ve hayranlık duygusu yaşatmaktadır. Bu “hız sevdası” ailenin ev içinde sunduğu durağan tatmin olma duygularının karşıtına ve toplumsal gerçeklik içinde kendine bir yer açmaya benzemektedir. Araba gündelik yaşamı ikiye bölerek evdeki yaşantının karşıtını sunmaya çalışmaktadır (Baudrillard, 2010: 84 - 85).

Formula 1 (F1) Yarışları

Tüketim toplumunu çözümlemede ön plana çıkan Lefebvre’nin deyimiyle (1998); “Klavuz/Şey Kral/Nesne” olan otomobil, üretildiği yılların ertesinde “hız gösterisi” olan yarışlarla da toplumda yerini almış ve bu yarışlar “Ralli”, “Cup” ve “Formula” gibi adlarla düzenlenmeye başlamıştır. Bu yarışlar, bir yandan şirketlerin kendilerini tanıtmalarını sağlarken, öbür yandan da araştırma ve geliştirme sonuçlarının sınanmasına yaramaktadır. Eril bir kültür içinde gerçekleştirilen bu yarışlarda, yeni teknik, ona göre geliştirilen yol modelleri sergilenmektedir. Aslında burada sergilenen otomobilin sunduğu “hız” ve ona atfedilen “erotik değer” dir ve bu eril bir kültür içinde izleyiciye sunulur. Bu yarışlarda otomobilin simgesel anlamını A. Wernick (1996); “Bir mermi şeklinde tasarlanmış olan ve orgazma, geleceğe ve ölüme doğru keyifli bir coşkuyla hamle yapmanın yaşandığı, erkek kimliği damgasını taşıyan bir makine.” olarak tanımlamaktadır (Wernick, 116).

Otomobil yarışlarından biri olan F1 Yarışları ise, 1950 yılından beri düzenlenmektedir ve düzenli bir organizasyon olmasında katılımcı firmaların ilgisi

Page 99: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

89

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

yanında tüketicilerin izleyici olarak ilgi göstermesinin etkisi vardır. F1’in diğer sporlardan en önemli farkı, üretici firmalarla ve sponsorlarla iç içe bir yapılanmaya sahip olmasıdır. F1 Yarışları’nın düzenlenmesinde önemli bir yeri olan ve sözcük anlamıyla “teşvik eden, para veren” anlamına gelen sponsorluk, “sponsor firma ile sponsorluğu yapılanın her ikisine de avantaj sağlamaya yönelik bir iş anlaşması”dır (Karademir, Çoban, Devecioğlu, Kafkas, Mendeş, 2009: 105). Sponsorluğun kökü çok eskilere gitmekle birlikte, girişimcilerin kendi çıkarları için sportif etkinlikleri teşvik etmesi 19. yüzyılda başlamış ve ardından gelişmesini sportif etkinliklerin televizyondan yansıtılmasıyla göstermiştir. Sponsorluğun ortaya çıkmasındaki önemli etken, sigara ürünlerinin televizyon reklamlarında gösterilmesinin yasaklanması olmuş ve sigara üreticileri için bu yol yasaklardan kurtuluş olmuştur (Grassinger, 2003: 23). Son yirmi yılda kurumsal sponsorluk pazarlama iletişim aracı olarak büyümektedir ve dünya çapında sponsorluk pazarı (2000 yılı için) 25 milyar dolar olarak hesaplanmıştır ve Coca Cola gibi büyük şirketler sponsorluk için pazarlama bütçelerinden her yıl 100 milyon doların üstünde para ayırmaktadırlar (Tripodi, Hirons, Bednall ve Sutherland, 2003: 435-436). Avustralya’da daha 1996’larda spor sponsorluğu büyüme oranı yüzde 18’lere ulaşmıştır ve gittikçe de artmıştır. Örneğin IBM ve Telstra gibi büyük şirketler 2000 Sydney Olimpiyatları’nda sponsorluk için 100 milyon dolar ödemişlerdir (Quester, Farrelly, 1998: 539-540). Dünyada sponsorluk pazarının büyümesine koşut olarak bu konuda yapılan araştırmalar çoğalmış daha önceleri “farkındalık yaratma” stratejileri üzerinde durulurken, “marka imajı” (Gwinner, Eston, 1999: 47) ve bu yolla “rekabet avantajı” yakalama gibi konular üzerinde durulmaya başlanmıştır (Fahy, Farrelly, Quester, 2004: 1024-1025). Bu konuda yapılan bir araştırma, Avustralya’da yapılan Formula yarışlarını konu almış ve dört yıl boyunca (1993-1996) bu yarışlarla ilgili izleyici araştırmaları yapılmış ve bu çalışmanın sonuçlarına göre; tüketicilerin zihinlerinde güçlü ve inandırıcı bir bağ yaratıldığı takdirde tüketicinin sponsor olan etkinliğe katılımı ve bağlılığı marka/sponsor bağlılığı olarak sponsorun ürünlerine yansıdığı ortaya koyulmuştur. Fakat daha da önemlisi uluslar arası düzeyde spor sponsorluğu “umut, acı, zafer” gibi evrensel mesajlarla önemli bir sözsüz bileşeni olan ortam sağlayarak, ulusal sınırları aşabilmektedir. Özellikle bu bağlılığın yaratılmasında sporculardan yararlanılması da etkili bir yöntem olarak ortaya çıkmaktadır (Quester, Farrelly, 1998: 551-554). Bu konuda Nike-Michael Jordan ilişkisi “küresel başarı” olarak ele alınmaktadır (Fahy, Farrelly, Quester, 2004: 1014).

Page 100: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

90

Güz 2010, Sayı:31

F1 Yarışları’nda da önce yarışların sponsorluğunu otomobillerle ilgili üreticiler - petrol, lastik gibi – yaparken daha sonra sigara firmaları bu işi üstlenmiştir. Bu gelişme 1968’lerde olmuş; F1’in iki büyük petrol sponsoru olan BP ve Esso yanında lastik üreticisi Firestone da desteğini çekmiştir. Bunun üzerine F1’de sigara firmalarının sponsorluğu tütün üreticilerinden Gold Leaf Tobacco ile anlaşmaya varılmasıyla başlamış ve otomobillerin üzerine reklamlar konulmuştur. Ancak 1990’lı yılların sonunda Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde sigara reklam yasağının getirilmesi, F1’in örgütü olan Federation Internatıonale de l’Automobile (FİA) ile hükümetler arasında birtakım anlaşmazlıklara yol açmış ve bu gelişme üzerine yarışların bir bölümü Avrupa dışına kaydırılmıştır (Begün, 2005: 45,160). Günümüzde F1 Yarışları’nda Avrupa - 10-18 yarış ile - ilk sırada yer almakla birlikte, bunu 5 yarışla Asya kıtası izlemektedir ve gelişmeler bu yarışların Avrupa dışındaki ülkelere kayma eğiliminin süreceği yönündedir. Bunun nedenleri arasında yukarıda değindiğimiz gibi başta Avrupa’daki mevzuatın sıkı olması yanında otomobil üreticilerinin bu yarışlar sayesinde otomobile artan ilginin yaratacağı yeni pazarlar peşinde olması ve bu yarışları destekleyen sigara tekellerinin sigara reklam yasağı olan ülkelerde bu yolla markalarının reklamını yapmak istemeleri de yer almaktadır. Bu gelişim kapitalizmin yayılma mantığı içinde düşünüldüğünde anlamlı görünmektedir. Time dergisinde (2001) Kate Noble imzalı bir makalede, “40.000 kişinin çalıştığı, yıllık gelirleri 7,5 milyar dolar olan ve her yarışta 500 milyondan fazla bir seyirci kitlesini televizyona çeken endüstri için Formula 1 şaşırtıcı derecede küçük görünüyor…” yorumu yer alır. Oysa F1 yayın anlaşmaları yoluyla dünyaya açılmış ve “küresel, kurumsal ve arındırılmış bir spor şirketi” olarak hızla ilerlemiştir (Collings, 2005: 469). Bunun sonucunda örneğin, F1’in “en çok şampiyon olan, en çok yarış kazanan” gibi “en”lerle medyada yıldız pilotlarından biri olan Michael Schumacher yılda 75 milyon dolar kazanmasıyla kamuoyunda, dünyada “en çok kazanan” sporculardan ikincisi olarak yerini almıştır (Time, 2004). Yirminci yüzyılın ulusötesi şirketleri, “iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri de göz önüne alarak nasıl bütçelerinin büyük bir bölümünü dev reklam kampanyalarına ayırıyorsa”, F1 yöneticileri de bu yöntemi uygulamaya koyulmuşlardır (Lafeber, 2001:44). F1’in yöneticileri yayıncılığa verdikleri önemin işareti olarak daha 1995’lerde yarışları izleyicilere iyi bir yayınla ulaştırabilmek amacıyla bir dijital televizyon projesini desteklemişlerdir. 1981 yılında yapılan bir anlaşmaya göre de, F1’de yer alan takımlara iflas etmedikleri sürece yarışma zorunluluğu getirmekle birlikte onlara televizyon yayın haklarından elde edilen gelirden pay verilmektedir. Günümüzde ise, F1’in gelirlerinin önemli bir bölümünü de 203 ülke ile yapılan yayın anlaşması oluşturmaktadır (Siyaset, 2006). Örneğin 2006 yılında

Page 101: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

91

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Avustralya’da yapılan F1 yarışlarını 300 binin üzerinde kişi yarış alanında, 1,5 milyon izleyici de televizyondan izlemiştir. Tüm bu gelişmeler F1 Yarışları’nın, “dünya çapında seyirci ve hayran kitlesi ile dünyanın en teknolojik, yüksek profili gelişmiş ve pahalı sporu” olarak nitelendirilmesine yol açmakta ve bu yarışların her kıta için en az 100 milyon izleyicisi olduğu düşüncesi” ön plana çıkmaktadır. Özellikle tecimsel yayıncılıkta bunun anlamının daha çok reklam almak olduğu göz önünde bulundurulursa, bu rakamlar daha anlaşılır olmaktadır. F1’i düzenleme hakkını elinde bulunduran Formula One Administration (FOA) bu yarışlara ev sahipliği yapma hakkını bazı koşulları yerine getiren ülkelere belli bir süre için vermektedir ve bu yarışları yayınlama hakkını alan ülkede de yayın gelirleri önemli bir gelir pastası oluşturmakta ve ülke televizyonları arasında rekabet yaratmaktadır. Örneğin daha 1990’lı yıllarda İngiltere’de ITV’nin daha önce BBC’nin sahip olduğu F1 yayın hakkı için BBC’nin ödediği rakamın iki katını ödediği ileri sürülmektedir (Collings, 2005: 355-357). Öte yandan bir F1 takımının 2006 yılı için harcaması ortalama olarak 350 milyon doların üstündedir ve gelirinin yüzde 80-85’ini sponsorluk oluşturmaktadır ve bunu elde etmek için kıyasıya bir mücadeleye, rekabete girmek zorundadır. Sponsorluk paketleri ise takımın sıralamasına bağlı olarak 15-50 milyon dolar arasında değişmektedir (Donahay, Rosenberg, 2008: 1). Sonuçta iyi bir takım, buna bağlı olarak izleyici sayısının artması ve yayında daha fazla yer ve bunun getirisi olarak daha fazla sponsor desteği öte yandan markanın pazarlanması yani yarışmalarda yer alanlara “mali kazanç”tır. Bu yönüyle F1 Yarışları kapitalizm mantığı içinde “karlı bir iş” olarak değerlendirilebilir.

F1 Yarışları’nda kullanılan arabalar ise, son derece ileri teknoloji ile üretilmektedir ve güvenlik açısından en güçlü darbeleri karşılayabilecek malzemelerden yapılmaktadır (Demir, Eylül 2007). Başka bir deyişle günlük yaşamda kullanılan otomobille “her an” karşılaşılabilecek olan kaza riski, bu yarışlarda kullanılan arabalarda en aza indirgenmiş görünmektedir. Zaten bu yönde gelişimin teknolojik denemesinin sergilemesi de bu yarışlar olmaktadır. Otomobilli yaşamda kaza bir “rastlantı” olup hatta daha öncesinde yaşattığı duygularla “güzel bir rastlantı” olup, sonuçları bakımından “göz ardı” edilmesi gereken bir şeydir. Öte yandan arabanın çarpması, bozulması da tüketim mantığı içinde düşünüldüğünde, olması gereken bir unsurdur. Bu açıdan bakınca yarışlarda sergilenen de tüketim mantığına uygun bir sergileme olmaktadır: Gelişmiş teknoloji ile hızın ve yolun test edildiği bu yarışlarda otomobilin gerçekte olumsuz olan bu yanları göz ardı edilir ya da edilmesinde etki etmeye çalışılır. Tüketim toplumunda otomobilin bu yönünü Baudrillard şöyle açıklamaktadır; “Arabanızı çarpın, gerisini sigorta halledir.” Zaten

Page 102: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

92

Güz 2010, Sayı:31

araba hiç kuşkusuz gündelik ve uzun vadeli, özel ve kolektif savurganlığın ayrıcalıklı odaklarından biridir. Sadece sistematik olarak düşürülen kullanım değeriyle, sistematik olarak güçlendirilen prestij ve moda katsayısıyla, kendisine yapılan ölçüsüz yatırım miktarıyla değil, ama hiç kuşkusuz daha derin bir şekilde, kuşkusuz kazada cisimleşen sac, mekanik ve insan yaşamı kaybıyla kaza, tüketim toplumunun, törensel madde ve yaşam kaybında aşırı bolluğunu kanıtladığı en güzel, en heybetli happening’dir (bu kanıt ters yönden işlese de derin bir hayal gücü için birikime dayanan dolaysız kanıttan çok daha etkilidir).” (Baudrillard, 1997: 45).

F1 yıl boyunca her birine “Büyük Ödül” adı verilen ve genellikle değişik ülkelerde özel yollarda yapılan yarışlardan oluşmaktadır. Yılsonunda 19 ayrı ülkede kazanılan puanlara göre “Dünya Sürücüler Birinciliği” ve “Dünya Takımlar Birinciliği” ödülleri verilmektedir. Başka bir deyişle şoförler (pilot) ayrı, markalar ayrı şampiyon olmaktadır. Öte yandan F1’de başarılı olmak için iyi bir pilot, iyi bir araba ve teknik destek sağlayanlara yani iyi bir ekibe sahip olmanız gerekmektedir. Başka bir deyişle “başarıya ulaşmak için sahip olduğunuz en güçlü öğeleri bir araya getirip uyum içerisinde çalıştırabilmeniz” gerekmektedir. F1 Yarışları’nda yer alan arabalarda da özel lastikler kullanıldığı için yarışların çoğu kötü hava koşullarında da yapılabilmekte ve ancak aşırı yağmur ve sis gibi görüşü engelleyen durumlarda yarış direktörü tarafından ertelenmesi mümkün olabilmektedir. Yarışlar ise, atılacak turlara bağlı olarak en az 305 km geçilmek zorunda olup, hava muhalefeti dışında 2 saat sürmektedir. (Aykol, Eylül 2008).

Türkiye’de Otomobilin Yeri ve Formula 1 Yarışları’nın Düzenlenmesi

Türkiye’nin toplum yapısına bakıldığında, 1950’ye kadar “köylü-işçi” ağırlıklı bir toplum olduğunu, 1950’lerden sonra izlenen “ithal ikameci” politikalarla başlayan değişmenin 1980’den sonra izlenen “serbest piyasa” ekonomisiyle tamamlandığını söylemek mümkündür. 1980’li yıllarda neo-liberal politikalarla birlikte ekonomik yapıda meydana gelen değişme, toplumun tüketim alışkanlıklarının, görsel kültürünün ve mekansal oluşumların da köklü bir şekilde değişmesine neden olmuştur. Küresel ekonomiyle bütünleşen Türkiye ekonomisi, küresel kapitalizmin ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerini de Türkiye’de gündelik yaşama dahil ederek, sosyo-ekonomik ve kültürel yapıyı dönüştürmüştür. Bu süreçte, öncelikle toplumsal sınıflar arasındaki gelir ve buna bağlı olarak yaşam biçimleri arasındaki farklılıklar daha belirgin bir hale gelmiştir. Yine aynı dönemde, iletişim alanındaki gelişmelerle birlikte toplumun kültürü ticari televizyonlar

Page 103: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

93

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

tarafından daha yoğun bir şekilde biçimlendirilmeye başlanmıştır (Korkmaz, 2009: 143,145,160). Bu biçimlendirme süreci aynı zamanda tüketim toplumu olarak adlandırılabilecek olan toplum yapısının oluşmasıdır. Tüketim toplumunu çözümlemelerde en iyi örnek olan otomobilin Türkiye’ye gelişine baktığımızda ise, daha önce değindiğimiz gibi ilk otomobilin üretildiği 19. yüzyılda Osmanlı toplumunda yer aldığını daha sonra kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinde de otomobilin önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Burada şunun altını çizmek gerekir ki, otomobil üretildiğinin ertesi yıllarında kapitalizmin yayılma mantığına uygun olarak dünyada yerini almıştır. 19. yüzyılın son dönemlerinde ortaya çıkışından bu yana otomobil global bir meta haline gelmiştir. Otomobil, 1886 yılında ilk patentinin çıktığı Kuzey Amerika ile Batı Avrupa’da yaygınlaşmıştır. ABD’de, 1900 yılında sadece 8000 otomobil mevcutken ve 9.500 kişiye bir otomobil düşerken; 1930’lerde bu sayı 23 milyon yükselerek 5,3 Amerikalıya bir otomobil düşmüştür. Bu tarihlerden sonra da zaten ABD otomobil pazarı yavaş yavaş doygunluk noktasına ulaşmıştır ve bugün bu Pazar artık daha çok değişim pazarı durumundadır. Günümüzde ise, bir günde üretilen otomobil sayısı, neredeyse bir günde dünyaya gelen bebek sayısına eşittir ve otomobilin bu kadar yaygınlık kazanmasında reklam sektörünün oldukça önemli etkisi olmuştur (Freund ve Martin, 1996: 91).

Bu gelişmelerin ışığında değerlendirdiğimizde otomobilin Türkiye’de önem kazanması da kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ulaşım alanında herhangi bir yatırımı ve birikimi olmayan Türkiye’nin bu alandaki politikalarını belirleyen ABD olmuştur. Bu süreçte önce ulaşım araçları üretmesi için Amerikan Ford şirketine izin verilmiş, daha sonra Amerika’nın bu konudaki raporu bu alanda izlenmesi gereken politikaları belirlemiştir. Bu konuda son gelinen nokta ise, üyesi olmaya çalıştığımız AB ile imzaladığımız Gümrük Birliği Anlaşması’nın izlenen politikalarda etkili olmasıdır. Bu sürecin gelişimine baktığımızda, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Amerikan Ford şirketi, verilen izinle Türkiye’de bir fabrika kurmuş ve burada ürettiği araçları Ortadoğu, Balkanlar ve Sovyetler Birliği’ne ihraç etmiştir. Bu şirketin üretimi 1929 Ekonomik Bunalımı nedeniyle 1934 yılında kesintiye uğramışsa da, Demokrat Parti Dönemi (1950-1960)’nde gelişen Türk - Amerikan ilişkileri ve büyüyen bir pazar olarak görülen Türkiye’ye bu kez 1959 yılında yanına Türk ortak olan Koç grubuyla Otomobil Sanayi A.Ş.’ni kurarak üretimini sürdürmüştür. 1960 darbesi sonrasında Türkiye’de yerli otomobil üretildiyse de bu bir denemeden öte gitmemiştir (Altun-Sarıoğlu, 2006: 1-2,9, 24-25). Başarısızlıkla sonuçlanan bu denemenin ardından 1967 yılında Koç şirketi Anadol marka otomobili üretmiş ve bu otomobilin “kaportasının

Page 104: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

94

Güz 2010, Sayı:31

zayıflığı” tartışma konusu olsa da 2000’li yıllara kadar kullanılmıştır. Bu otomobilin gördüğü ilgi ise, başka bir yabancı marka otomobilin - Renault - Türkiye’ye girişini sağlamıştır. Fakat Türkiye’yi otomobil üreticilerinin iyi bir pazar olarak görüp üs olarak seçmeleri asıl, 1996 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması’ndan sonra olmuştur (Sektör Raporu, 2008: 6). Bugün Türkiye’de güçlü bir otomobil sektöründen sözedilebilmektedir ve bunların çoğunu yabancılar oluşturmaktadır (Sektör Rehberi, 2008: 22). Türkiye’nin 1950’lerden sonra ulaşım politikalarında tercihini karayollarından yana kullanması da bu gelişmeler ışığında elbette tesadüf değildir. Karayollarına göre birçok bakımdan daha avantajlı görülen demiryollarının gelişi Osmanlı İmparatorluğu dönemindedir. Ancak 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçerken Osmanlı İmparatorluğu topraklarında önemli kalitede ve uzunlukta bir yol ağı yoktur. Varolan demiryolları ise, genelde yabancı şirketler tarafından kendi amaçları doğrultusunda yapılmışlardır. İlk demiryolu hattı 1851’de İzmir-Aydın arasında kurulmuştur. Türkiye’de demiryolları açısından en parlak dönem 1950’ye kadar olan dönemdir. Bu dönemde Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün demiryollarına önem vermesinin de büyük etkisi olmuştur ve günümüzde 8 bin küsur km olan demiryollarının 4 bin km küsuru bu dönemde inşa edilmiştir (Ural, 2001:198). Bundan sonraki dönemde Türkiye’nin ulaşım politikası ABD tarafından hazırlanan bir raporla belirlenmiştir ve bu politika günümüze kadar sürdürülmüştür. 1948 yılında ABD tarafından hazırlanan ve “Hilts Raporu” adı verilen bu rapora göre, Türkiye’de ulaşım ağırlığının demiryolundan karayoluna kaydırılması gerektiği ve bu doğrultuda karayolu yapımı için Yollar Genel Müdürlüğü’nün kurulması öngörülmektedir. Ayrıca raporda Yollar Genel Müdürlüğü’nün Ulaştırma Bakanlığı’ndan bağımsız olarak kurulması vurgulanmıştır (www.kamusen.org.tr/ imaj/arge/demiryolu.pdf). Zaten 1950 sonrasında da Truman Doktrini çerçevesinde Marshall Planı gereğince, ülkemizde karayolları politikası desteklenmiştir (Ural, 2001: 198). İç politikada da - ilerlemeyi / modernleşmeyi sağlaması bağlamında düşünüldüğünden-karayollarında atılım yapan her iktidar başarılı görülmüştür. Bu açıdan liberal politikalara sıkı sıkıya bağlı olan Demokrat Parti ve Anavatan Partisi iktidarı bu konuda iyi birer örnek olmuştur. Türkiye’de ulaştırma altyapısına yapılan yatırımlar da çoğunlukla karayolu ulaşımında yoğunlaşmaktadır. Türkiye’deki karayollarının uzunluğu 63 bin küsur kilometreye ulaşmıştır ve bunun neredeyse 2 bin kilometreye ulaşan bölümü otoyoldur. Türkiye’de şehir içi ve şehirlerarası yapılan yolcu taşımacılığının ise yüzde 90’ından fazlası, yük taşımacılığının ise yüzde 90’ına yakın bölümü karayolu ağırlıklı olarak gerçekleşmektedir (Kaya, 2008: 32,34). Türkiye’de karayolu taşımacığının ön planda olmasının bir sonucu da trafik kazalarının çok yüksek oranlarda olmasıdır. Bugün Türkiye dünyanın 195 ülkesi

Page 105: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

95

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

arasında her 10.000 araca düşen ölü sayısı bakımından 12. sıradadır. (Ural, 2001:198,201). Türkiye kentlerinde ulaşım sorununun temelinde karayollarına fazla ağırlık verilmesi yatmaktadır. Toplu taşımacılıkta ise yeterli hizmet verilmemekte; duraklarda fazla bekleme, durak yerlerinin uygunsuzluğu, otobüslerin kalabalık olması gibi nedenlerle özel araba kullanılması artmaktadır (http://www.obitet. gazi.edu.tr/ makale/Makaleler/ otomobil. htm).

Ulaşım politikalarında karayolu taşımacılığının öne çıkması ile toplumsal yaşamda otomobilin önemli kılındığı bir gelişim içinde olunan Türkiye, otomobilli yaşamın parçalarından biri olan otomobil yarışlarından F1 Yarışları’na 2005 yılına gelindiğinde ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Tarihsel açıdan baktığımızda, Türkiye’de ilk otomobil yarışları 1920’li yıllardan itibaren düzenlenmeye başlamış ve 1930 yılında düzenlenen yarışa Milliyet Gazetesi de destek olmuştur. Yine 1972 yılında Günaydın Rallisi adı altında düzenlenen yarışmayı Günaydın Gazetesi organize etmiş ve bununla ilgili haberleri birinci sayfadan kamuoyuna duyurmuştur. Bu yönde bir başka gelişme ise, 1993 yılında olmuş ve ilk yerleşik yarış pisti olan Yarımca Körfez Pisti’nin temelleri atılmış ve bu pistte 1994 yılından itibaren yarışlar (Formula dışında) yapılmaya başlanmıştır (Altun ve Sarıoğlu, 2006: 16-20). Fakat Türkiye’nin F1’e ev sahibi olma aşamasına gelmesi sürecinin, yukarıda değindiğimiz ulaşım politikası bir zemin olmakla birlikte, asıl 1980’lerden sonra piyasa ekonomisine geçmesiyle başladığını söylemek mümkündür. Bu süreçte, F1’in ilk ayağı olan otomobil üreticileri 1990’larda Türkiye’ye uzanmıştır. 1996 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması sonrasında dünyanın sayılı otomobil üreticileri, Türkiye’yi dünya üretim üslerinden birisi haline getirmiştir. Türkiye’de günümüzde 15 otomobil üreticisi vardır ve bunların çoğunluğu yabancılardan oluşmaktadır. F1’in ikinci ayağı olan sigara üreticileri ise, 1984’ten beri Türk piyasasına girmişlerdir. Bu yıldan itibaren devletin elinde ve piyasada tek olan Tekel aracılığıyla Amerika dışında dünya sigara pazarının % 15,6’sına sahip Philip Morris ürünleri Türkiye’ye ithal edilmeye başlanmış ve Türk halkı bu firmanın en çok bilinen markası olan Marlboro ile tanışmıştır. Bu şirket daha sonra yerli ortak olarak Sabancı Holding ile 1991 yılında %75 Philip Morris’in, %25 Sabancılar’ın olmak üzere Philsa’yı kurmuş ve dünyanın yedinci büyük sigara piyasasına sahip Türkiye’de, %42 gibi azımsanmayacak bir paya sahip olmuştur. 2000’li yıllara geldiğinde ise artık Tekel’in özelleştirilmesi gereği ortaya çıkmış ama ilk açılan ihale gerekli ilgi olmadığı için iptal edilmiştir. Bu ihale Tekel’in yabancılara pazarlanabilmesi için rehabilitiye ihtiyacı olduğunu ortaya çıkarmış ve bu yapıldıktan sonra Tekel, Türkiye’de %7 paya sahip olan British American Tobbacco,

Page 106: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

96

Güz 2010, Sayı:31

BAT’ a satılmıştır. F1’in üçüncü ayağı olan televizyon yayınları ise ülkemizde, 1990’lı yıllarda özel televizyonların yer almasıyla başlamıştır. Önce Cine 5 ardından NTV gibi özel kanallar F1 Yarışları’nı Türk izleyicisine tanıtmışlar ve naklen izletmişlerdir. Bu alt yapı hazır olunca sıra F1’in Türkiye’de yapılmasını sağlamak olmuş ve bu girişimi başlatan kişi de Tahincioğlu Holding’in sahibi, Türkiye Otomobil Federasyonu Başkanı ve daha önce İngiltere’de Formula kurslarına katılan Mümtaz Tahincioğlu olmuştur. Bu girişimin gelişiminde de önce Tahincioğlu, yat yaptırmak için Türkiye’ye gelen F1’in patronu B. Eclesstone ile tanışmış ve onu F1’in Türkiye’de yapılması için ikna etmeye çalışmıştır. Başlangıçta Formula’nın patronu bu fikre, Türkiye’de 1996 yılından beri sigara reklamı yasağı olduğundan dolayı pek sıcak bakmamış; ancak, 2005’ten sonra Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında reklam yasağı uygulama kararının olması, kararının olumlu yönde değişmesini sağlamıştır. Bundan sonraki süreçte Hükümet arazi tahsisi ve teminatlar konusunda, İstanbul Ticaret Odası (İTO) ise, projenin yürütülmesi ve desteklenmesi konusunda ikna edilmiş; DSP-ANAP-MHP Koalisyon Hükümeti zamanında başlayan görüşmeler AKP iktidarı döneminde sonuçlandırılıp, F1 Yarışları’nın 2005 yılından itibaren 7 yıl süreyle Türkiye’de yapılması anlaşması, 2003 yılının Ağustos ayında F1’i düzenleme hakkını elinde bulunduran FAO ile gerçekleştirilmiştir. Buna göre Türkiye her yıl FAO’ya 13,5 milyon dolar ödeyecek ve yarış pistinin zamanında yetiştirilmesi için 25 milyon dolarlık teminat mektubu verecektir. Formula’nın düzenlendiği ülkelerde bu yarışlar tamamen özel kesim tarafından yapılmakta olduğundan bu durum kamuoyunda daha sonra eleştiri konusu olacaktır. Bununla birlikte, bundan sonraki süreç de devlet destekli işleyecek ve bu işle ilgili yolsuzluklar kamuoyu gündemine yansıyacaktır. Bu olayların gelişimine baktığımızda ise, 2005 yılında F1’in Türkiye’de yapılabilmesi için alt yapı hazırlanmaya başlanmış ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 20 yıllığına kiralanan Kurtköy Tepeören mevkiindeki ormanlık araziye (bedeli yaklaşık 500 milyon dolar) F1 yarışları için bir pist yapılmıştır. Bu pistin temeli Eylül 2003’te Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından atılmış ve F1 pistlerinin değiştirilemez mimarı Hermann Tilke tarafından çizilen pist, sahip olduğu Tilke firmasının denetim ve müşavirliğinde Türk proje grupları tarafından bitirilmiştir. Bu işi Türkiye’de tamamlayacak firma ortakları arasında, daha önce değindiğimiz gibi F1 Yarışları’nın Türkiye’de yapılması için girişimleri başlatan Mümtaz Tahincioğlu ve dönemin İTO Başkanı Mehmet Yıldırım’ın da ortak olduğu Formula 1 İstanbul Yatırım A.Ş., FİYAŞ adlı firma olmuştur. Bu firmaya pistin yapımının ihale açılmadan verilmesi ve 60 milyon dolara mal olması öngörülen pistin 220 milyon dolara bitirilmesi kamuoyunda tartışma konusu olmuş ve bunun üzerine harekete geçen Sanayi Bakanlığı

Page 107: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

97

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

müfettişleri olayı soruşturup, ilgili kişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Pistin maddi açıdan zamanında bitirilememesi söz konusu olduğunda da, Başbakanın devreye girerek Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve İstanbul Belediyesi’ni finansal açıdan desteklemeleri için işe dahil ettiği iddiaları kamuoyuna yansımıştır. Öte yandan, F1 Yarışları için yapılan pist 2400 kilometrelik bir alan üzerine kurulmuş olup, 90-140 bin kişilik seyirci kapasitesine sahiptir. Pistin yapılacağı alan belirlendikten sonra bu bölgedeki arsa fiyatlarının hızla el değiştirip artması ve buraya villalar yapılması kamuoyunun gözünden kaçmamış ve bunlar arasında Doğan Medya Grubu’na ait Mil-Pa’nın da olduğu ileri sürülmüştür.

F1 Yarışları’nda hiçbir Türk firması da “dünya markalarıyla yarışamayız” düşüncesiyle ana sponsor olmamıştır ama devlet destekli” takım kurma düşünceleri kamuoyuna yansımıştır. Yukarıda değindiğimiz gibi başlangıçta 60 milyon dolara mal olması öngörülen pist 220 milyon dolara güçlükle bitirilmiş ve 145 bin izleyici gelmesi beklenirken, gelen izleyici sayısı 14 bini bir türlü geçmemiş ve bu konu F1’in patronu B. Ecclestone tarafından, net bilet gelirlerinin %45’i F1 organizasyonuna gittiği için, şikayet konusu yapılmıştır. Bu durumda Türk Hükümeti izleyici sayısını artırmaya çalışmış ve bunun için örneğin, F1 Yarışları’nın Türkiye’de ilk kez yapıldığı 2005 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bir kararname ile F1’in yapılacağı bölgelerde bulunan gişelerden geçişi parasız ilan etmiştir. F1’in bir özelliği de izleyicilerin yüksek fiyatlar ödemesi ve bunun karşılığında özel yerlerde ağırlanmasıdır. Bu izleyicilere sunulan yemekler de merkezi Viyana’da bulunan bir yemek şirketi tarafından hazırlanmaktadır. Buna rağmen Kültür ve Turizm Bakanı, bu yarışlara bir Türk kimliği verme düşüncesi ile olsa gerek, “Formula 1 yarışlarını Türk geleneklerine göre başlatma” - arabanın arkasından su dökmek gibi – önerileri Türk kamuoyuna yansımıştır. Bu çabalarla birlikte Türkiye, sadece yılda bir kez yapılan ve 3 gün süren F1 Yarışları için gelen 14 bin izleyicinin bu süre içinde ülkede yaptıkları harcamalarla yetinmek zorunda kalmıştır. Öte yandan pistin yıllık bakım ücreti 5 milyon dolardır ve Türkiye bunu karşılamak için pisti 3 milyon dolara FAO’ya kiralamak zorunda kalmıştır. Türkiye’nin tanıtımı için 203 ülkede yapılan yayınlar üzerinden milyonlarca izleyiciye ulaşma ve tanıtım ise varsayımdan öte bir anlam içermemiştir. Yurt içinde yayınlanma hakkı da özel televizyonlar arasında rekabet konusu olmuş ve devlet televizyonu olan TRT, 7 milyon dolara bu hakkı elde etmiştir.

Bütün bu gelişmeler göstermektedir ki, F1 Yarışları’nın ülkemizde düzenlenmesi kapitalizmin yayılma mantığı çerçevesinde gelişmiş ve Türkiye’de

Page 108: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

98

Güz 2010, Sayı:31

özel sektörün gelişmemiş olması bu yarışların devlet desteğiyle düzenlenmesini ortaya çıkarmış ve kamu gelirleri bunun için harcanmıştır.

SONUÇ

Kapitalist sistemde otomobil, özellikle zaman ve mekanı dönüştürmesiyle ekonomik ve politik olarak önem kazanırken; ona atfedilen önem toplumda ekonomiden söyleme kadar pek çok şeyi biçimlendirmesiyle kendini gösterir. Bu yüzden de otomobil, kapitalist sistemin kültürü olan “tüketim”in oluşturduğu toplumda başka bir deyişle “tüketim toplumu”nda, toplumsal çözümlemenin tüm görünümlerini üzerinde toplamakta ve simgesel anlamlarını sistemin ayrılmaz bir parçası olan reklamlarda ve bunun bir çeşit uzantısı olan araba yarışlarında yakalamak mümkün olabilmektedir. Reklamlarda ve araba yarışlarında özellikle “hız” ve ona atfedilen “erotik” değer “eril bir kültür” içinde izleyiciye sunulmaktadır. Spor araba tasarımlarının öne çıktığı araba yarışları, bir yandan bu alanda üretim yapan firmaların kendilerini tanıtmaları, öbür yandan da araba araştırma sonuçlarının sınanması olarak ilk arabanın üretildiği 19. yüzyıldan beri düzenlenmektedir. Tanıtım açısından yarışlar başından beri reklamcılıkla bağlantılı olmakla birlikte burada ele aldığımız F1 Yarışları’nın bir özelliği, bu yarışları sistem içinde yer alan diğer seyirlik sporlardan ayırır: F1 Yarışları, üretici firmalarla sponsorlarla içiçe bir yapılanmaya sahiptir ve gelişim çizgisi içinde önceleri sponsorları arabalarla ilgili firmalar olan petrol, lastik üreticileri iken, daha sonra sigara firmaları olmuş ve bu gelişme arabaların üzerine reklam konulmasıyla sonuçlanmıştır. Hatta reklamcılığın gelişimine bağlı olarak bu yarışlarda reklamcılık unsuru öne çıkmış ve Formula’nın dünyanın dört bir tarafında düzenlenmesinde yayın haklarının devredilmesi öne çıkmıştır. Bu gelişim kapitalizmin yayılma mantığı içinde düşünüldüğünde anlamlı bir gelişim olarak ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan Türkiye’de, kapitalist sistemin ya da bu sistemin kültürel yapısı olan tüketim toplumunun varolmak için ihtiyaç duyduğu en önemli ihtiyaç nesnelerinden biri olan otomobil, Cumhuriyetin kuruluş yıllarından beri izlenen ya da izlemek zorunda kaldığı politikalarla önplana çıkmış ve böylece oluşan otomobilli yaşam buna uygun karayolları politikası izlenmesi yanında toplum yapısının da biçimlenmesine neden olmuştur. Tüketim toplumlarında eğlencenin karlı bir faaliyet alanı olarak ortaya çıkan ve bu toplumun en önemli nesnesi olan otomobilin kullanıldığı F1 Yarışları ise, 1980 sonrasında izlenen neo-liberal politikalar sonucunda dünya ile bütünleşen ve bu süreçte tüketim toplumu olma

Page 109: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

99

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

aşamasını tamamlayan Türkiye’de, düzenlenmek için hem ekonomik hem politik zemin bulmuştur. Bu zeminde düzenlendiği hiçbir ülkede devlet tarafından finanse edilmeyen F1 Yarışları Türkiye’de devlet desteğiyle yapılmaya başlanmıştır. Siyasal iktidarların, Türkiye’nin tanıtımına katkı ve gelir elde etmek için destek verdikleri bu proje ise, tam bir fiyaskoyla sonuçlanmış yapılan onca masrafa karşın atıl bir tesise sahip olunmuş ve bunun bakım masraflarını da üstlenmek zorunda kalınmıştır. F1 Yarışları’ndan medya aracılığıyla haberdar olan Türk halkı ise bölgesel farklarla daha da belirginleşen gelir dağılımı adaletsizliği, terör ve buna bağlı iç göçler, işsizlik, gibi asıl sorunlarla uğraşmaktadır. Bu durumda onların da tek tesellisi, F1 Yarışları gibi dünyaca ünlü bir yarış kendi ülkelerinde yapıldığı ve böylece küresel dünyada yer aldıklarını düşünen yöneticileriyle gururlanmak olmaktadır. Başka bir deyişle kapitalizmin yayılma mantığı içinde Türkiye’ye gelen/getirilen F1 Yarışları, bir girişim olarak bunun risklerini yüklenecek yerli girişimci gelişmediği için tüm alanlarda olduğu gibi bu yarışlar da devlet destekli yapılmış ve kamu gelirleri bunun için harcanmış ve kamuoyuna bu girişim her yeniliğin “modernleşme” çerçevesinde görüldüğü ya da görülmesi sağlandığı bir ülkede “uygun” bir girişim olarak gösterilmiştir.

KAYNAKÇA

Altun Ş., Sarıoğlu, C. (2006). Türk Popüler Tarihinde İlkler. İstanbul: Alfa.

Alemdar, K., Erdoğan, İ. (2005). Popüler Kültür ve İletişim. Ankara: Erk.

---- (2010). Öteki Kuram. Ankara: Erk.

Altan, M. (2005, 6 Ağustos). ‘Formula 1’in Neden Sponsoru Yok?. Sabah.

Aykol, H. Formula 1’in Türkiye Ayağı Sorgulanıyor. (2006). http://www. gundemonline.org/yazdir.asp?haberid=19308. (Erişim: 19 Eylül 2008).

Aracın Arkasından Su Dökelim. (2005, 19 Temmuz). Hürriyet.

Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Otomotiv Sektörü

Rehberi. (2008). (haz: Eurohorizons Dan.ve İlet. Hiz.). İstanbul: İstanbul Ticaret Odası.

Baudrillard, J. (1997). Tüketim Toplumu. (çev: H. Deliçayırlı. F. Keskin). İstanbul: Ayrıntı.

---- (2010). Nesneler Sistemi. (çev: O.Adanır- A.Karamollaoğlu). İstanbul: Boğaziçi.

Page 110: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

100

Güz 2010, Sayı:31

Begün, B. A. (2005). Dünden Bugüne Formula 1, Formula 1’in 55 Yılı. İstanbul: İnkilap.

Bigat, S. M. (7 Eylül 2005). Dünya Türkiye’yi İzledi. Türsab.

Collings T. (2005). Piranalar Kulübü Formula 1’in Ardındaki İktidar Savaşı. (çev: Recep Kurt). İstanbul: Alkım.

Cengiz, S. A. (2009). Modernizm, Otomobil Kültürü ve Reklam. Ankara: Ütopya.

Demir, G. (Eylül 2007). Formula Efsanesi. Ekonomik Forum.

Donahay B., Rosenberger P.J. (2007) Using Brand Personality to Measure the Effectiveness of Image Transfer in Formula One Racing. Marketing Bulletin, p.18.

Freund, P., Martin, G. (1996). Otomobilin Ekolojisi. (çev:Gürol Koca). İstanbul: Ayrıntı.

Fahy, J., Farrelly, F., Quester P. (2004). Competitive advantage through Sponsorship: A conceptual model and research Propositions. European Journal of Marketing, Vol. 38 No. 8, p.1013-1030.

Formula 1, Atina Olimpiyatları’nı Gölgede Bırakacak, Projenin Yüzde 60’ı Tamamlandı. (Temmuz 2004). İtovizyon.

Formula 1 Tarihi. (2010). http://tr.wikipedia.org/wiki/Formula_1_tarihi. (Erişim:19 Eylül 2010).

Formula 1 2005’te Türkiye’de. (2004). http://www.otoalsat.com/guncel/ fuar_yaris/1201/form ula_1_2005’te_turkiyede. (Erişim:19 Eylül 2008). Formula 1’de Türk Yemeği Yoktu. (2006, 29 Ağustos). Zaman.

Formula’cılara Arazi İkramı. (25 Ağustos 2002) Aydınlık.

Formula 1 Sanayisi. (2005, 7 Mart). Cumhuriyet. Görgü, E. Formula 1 Türkiye’de. (2003). http://cagatay.gezgin.com/forum/2003/9/formula-1- turkiye-de/. (Erişim: 19 Eylül 2008).

Gönültaş, N. (2005, 15 Şubat).Vatandaş 125 Milyon Doların Formula 1’e Gitti. Tercüman.

Güneş, H. (2005, 23 Ağustos). Formula 1: Ne Getirdi, Ne Götürdü?. Milliyet.

Grassinger, E. G. (2003). Sponsorluk Sözleşmesi. Ankara: Seçkin.

Gwinner K., P., Eaton J. (1999). Building brand image through

Page 111: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’nin Formula 1 Rüyasi: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme

101

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

event sponsorship: The role of image transfer. Journal of Advertising, 28 (4), p.47-57.

İstanbul Ticaret Odası Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Şubesi Otomotiv Sektör Raporu. (haz: Fahri Karbüz-And Silahçı-Emrah Çalışkan). (2008). http://www.ito.org.tr/ITOPortal/Dokuman/15.127.pdf. (Erişim: 25 Eylül 2008).

Kim Kimdir. http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=1805. (Erişim: 19 Eylül 2008).

Kaya, S. (Şubat 2008). Türkiye’de Ulaştırma Sektörünün Genel Görünümü ve Sorunları. İzmir Ticaret Odası Bülteni.

Karademir, T., Çoban, B., Devecioğlu S., Kafkas, M., E., Mendeş, B. (2009). Sporcu Yetenek Seçiminde Sponsorluğa Alternatif Bir Yaklaşım. E-Journal of New World Sciences Academy, s.104-115.

Korkmaz, N. (2009). Türkiye’de Tüketim Kültürü ve Mekansal Ayrışma. Medya, Tüketim Kültürü ve Yaşam Tarzları. (der: Banu-Erdal Dağtaş). s.142-165.

Lefebvre, H. (1998). Modern Dünyada Gündelik Hayat. (çev: Işın Gürbüz). İstanbul: Metis.

Mandıracıoğlu A., Gövsa F., Hancı, İ. H. Dünyada ve Türkiye’de Otomobil Bağımlılığı. (2001). http://www.obitet.gazi.edu.tr/makale/Makaleler/ otomobilhtm. (Erişim: 23 Eylül 2008).

Tripodi, J.A., Hirons, M., Bednall D., Sutherland, M. (2003). Cognitive evaluation: prompts used to measure sponsorship awareness. International Journal of Market Research, Quarter 2003, Vol. 45, p.435-455.

Manşetin Sırrı. (2003). http://arsiv.sabah.com.tr/2003/08/17/g02.html.

Munyar, V. Türkiye’nin Dünya Markalarının Formula 1’de Takım Kurma Planı. (2006). http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=4995488&p=2. (Erişim:19 Eylül 2008).

10 Üzerinden 10: Formula’yı Kaç Yabancı İzledi?. (2005, 22 Ağustos). Milliyet.

Mccarthy, T. (24 Temmuz 2004). Speed Kills (All The Fun) Time.

Nobel, K.. (5 Mart 2001). Small Family Business. Time. Philip Morris International. (2008).http://www.insankaynaklari.com/ASmart/Client_info.asp?ID=5044(Erişim: 23 Eylül 2008).

Page 112: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Asker

102

Güz 2010, Sayı:31

Rosenberg, P. J., Donahay, B. (2008). Brand Differentiation in Formula One Motor Racing: An Australian View. Marketing Bulletin, 19, Article 2, p.1-14.

Savcı P. Türkiye Acaba Formula 1’in Neresinde?. (2003). http://www.padokf1.com/ printalt.asp?id=15&tip=kokpit. (Erişim:19 Eylül 2008).

Sizce Formula Yarışları Ülkemize Ne Bırakıyor. (2008). http://www.trport.net/ board/sizce-formula-yarislari- ulkemize-ne-birakiyor-t166..., (Erişim: 19 Eylül 2008).

Seçkin, G. (2007).. Medyanın (da) Özel ve Kolektif Bir Arzu Nesnesi: “Otomobiller”. Trafik ve Yol Güvenliği. Ankara: CMS.

Türkiye Az Kazandırıyor Diye Formula 1 2009’da Gidebilir. (2008). http://www.hurriyetoto.com/oto/otoyasam/haberdetay.php?cid=5159. (Erişim:19 Eylül 2009).

Türkiye’nin Paha Biçilmez Kazancı; Formula 1. (Eylül 2006). Siyaset.

Tekel İhalesi Sigara Devlerini Harekete Geçirdi. (2007). http://www.haberler.com/tekel-ihalesi-sigara- devlerini-harekete-gecirdi- haberi/. (Erişim:19 Eylül 2008).

Tekel'in Sigara Bölümünün İhalesini BAT Kazandı. (2008). http://www.milliyet.com.tr/2008/02/22/son/soneko09.asp. (Erişim: 19 Eylül 2008).

Tekel ihalesini BAT kazandı. (2008). http://yenisafak.com.tr/Ekonomi/ ?t=22.02.2008&c=3&i=101399, (Erişim: 19 Eylül 2008).

Türkiye’de Demiryolunun Tarihi Gelişimi. www.kamusen.org.tr/imaj/arge/ demiryolu.pdf, (Erişim: 23 Eylül 2008).

Temel F., Özcebe, H. Türkiye’de Trafik Kazaları. (2006). http://www.ttb.org.tr/ STED/ 2006/kasim/turkiye.pdf, (Erişim: 23 Eylül 2008).

Uludağ, O. (Haziran, 2005). Otomobilin Sınırları. Atlas.

Ural, A. (2001). TMMOB 3. Enerji Sempozyumu. Ankara: Milli Kütüphane.

Quester P., Farrelly F. (1998). Brand association and memory decay effects of sponsorship: The case of the Australian Formula One Grand Prix. Journal of Product & Brand Management, 7 (6), p.539-556.

Wernick, A. (1996). Promosyon Kültürü. (çev: Osman Akınhay). Ankara: Bilim ve Sanat.

20 Milyon Dolara Başladı 220 Milyon Dolara Bitti. (2005, 22 Ağustos). Hürriyet.

Page 113: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

BİR HALKLA İLİŞKİLER UYGULAMA ALANI OLARAK SOSYAL MEDYA KULLANIMI: SİVİL TOPLUM

ÖRGÜTLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

Ferah ONAT

ÖZET

Halkla ilişkiler uygulamalarında iletişim kanalı olarak kullanılan sosyal medya kanalları,

geniş kitlelere ulaşmada önemli bir yer tutmaktadır. Sosyal medya kanalları sivil toplum

örgütleri için iki yönlü simetrik iletişim ortamı sunan ideal halkla ilişkiler araçlarıdır. Sivil

toplum örgütleri arasında eylemleriyle önemli bir yer tutan global ve ulusal çevre

örgütlerinden bazıları özellikle Facebook, Twitter gibi sosyal ağ sitelerini web siteleriyle

birlikte bir uyumlu ve bağlantılı olarak kullanmaktadır. Araştırma kapsamında öncelikle

sosyal medyada yer alan sivil toplum örgütleri izlenmiş, ardından basında haberi yer en çok

yer alan 5 çevre örgütü incelenmiştir. Elde edilen niceliksel ve niteliksel veriler halkla

ilişkiler yönünden değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Sivil toplum örgütleri, sosyal medya, halkla ilişkiler

SOCIAL MEDIA PRACTICES AS A PUBLIC RELATIONS APPLICATION FIELD: AN

ANALYSIS ABOUT NONGOVERNMENTAL ORGANIZATIONS

ABSTRACT

Social media channels, that are used as communication channels in public relations

applications, has an important role to access mass audiences. Nongovernmental

organizations, Social media channels are ideal public relations tools which serve as two way

symmetrical communication environment for non-governmental organizations. Some of the

global and national environmental organizations use social network sites like Facebook and

Twitter in coherence and in conjunction with their official web sites. In the research

nongovernmental organizations that take part in social media have been primarily observed.

Secondly, 5 environmental organizations have been tracked by participative observation

technique. The qualitative and quantitative data has been evaluated with public relations

perspective.

Keywords: Non-governmental organizations, social media, public relations

Yrd. Doç. Dr., Yaşar Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü

Page 114: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

104

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Halkla ilişkiler, bir işletme ile hedef kitle arasında karşılıklı iletişimi, anlayışı oluşturmaya ve sürdürmeye yardımcı olan ayrıcalıklı bir yönetim görevidir (Peltekoğlu, 1998: 2). Sosyal medya kanalları sadece bireyler arası etkileşimde değil aynı zamanda örgütlerin amaçları doğrultusunda mesajların yayılmasında kitle iletişim aracı niteliğine kavuşmuştur. Sosyal medya, mesajların birebir gönderilmesi ve hızlı tepki alabilme, ölçümleyebilme gibi sunduğu olanaklar örgütle hedef kitle arasında Grunig Hunt’ın dört halkla ilişkiler modelinden (Okay ve Okay, 2007: 109) iki yönlü simetrik iletişime modeline uygun iletişim olanakları sunmaktadır. Çağdaş halkla ilişkiler uygulamaları çift yönlü simetrik iletişim modelini ideal model olarak göstermektedir. Sosyal medya ortamları ise örgütlerin hedef kitlelerindeki bireylerle birebir etkileşim içine girebildikleri, çift yönlü iletişim akışının mümkün olduğu, paylaşıma ve katılıma açık iletişim ortamlarıdır. Sosyal medya ortamları halkla ilişkiler taktikleri kapsamında kurumsal iletişim mesajlarını yayabildikleri ve kriz yönetimi, etkinlik yönetimi, kamuoyu oluşturma, paydaşlarla işbirliği gibi uygulama alanlarını destekleyebildikleri en yeni iletişim kanallarıdır. Sosyal medya kanallarının ölçülebilir, izlenebilir olması, hızlı bilgi paylaşımı ve yayımına olanak vermesi halkla ilişkilerde örgüt hedef kitleleriyle iletişimde aranan önemli bir iletişim kanalı özelliğidir.

Sivil toplum örgütlerinin (STÖ) iç ve dış hedef kitleleriyle olan halkla ilişkiler uygulamaları arasında geleneksel medya ilişkileri, reklam, toplantılar, eylemler, imza kampanyaları, lobicilik, tabana yönelik faaliyetleri bulunmaktadır. STÖler, toplumun ilgisini çekmek amacıyla geleneksel kitle iletişim kanalları yanında sosyal medya kanallarını iç ve dış hedef kitleleriyle iletişimde kullanmaktadırlar. Sosyal medya sadece sivil toplum örgütlerinin halkla ilişkilerinde değil herhangi bir hukuki yapı altında toplanmamış sivil girişimlerin ve eylemlerin örgütlenmesinde, sosyal olguların tartışılmasında etkin iletişim kanallarıdır.

Makalenin birinci bölümünde halkla ilişkiler kavramı, sosyal meda kavramı ve sosyal medyanın halkla ilişkiler amaçlı kullanımına yer verilmiştir. İkinci bölümde sivil toplum örgütlerine ve örgütlerde halkla ilişkiler konusu irdelenmiş, sivil toplum örgütlerinin sosyal medya kullanımıyla ilgili çeşitli araştırmalardan veriler sunulmuştur. Makalenin araştırma bölümünde araştırma evrenini oluşturan sivil toplum örgütleri arasından seçilen 5 çevre örgütünün Facebook ve Twitter’da bir hafta süreyle izlenmesi sonucunda örgütlerin halkla ilişkiler amaçlı iletişim faaliyetlerine ilişkin niceliksel veriler sunulmuştur.

Page 115: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

105

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

1. Halkla İlişkiler ve Sosyal Medya

Halkla ilişkiler, demokratik toplumlara özgü bir kamuoyu oluşturma, güven, onay, rıza veya saygınlık elde etme yöntemi olarak kabul edilmektedir (Biber, 2009). Castells’e göre, bireyler artık küresel ve yerel olarak örülmüş, birbiriyle bağ(ıntı)lı ağ toplumu içinde yaşamaktadır (2005). Sürekli açık, her zaman erişilebilir olan internet sayesinde oluşan ağ, özel yerelleri global ölçekte birbiriren bağlayarak “mekan” kavramını, mesafe ve uzaklık duygusunu değiştirmiştir (Varnelis, 2008: 26). İnternet, halkla ilişkiler adına hemen herşeyi değiştirmiştir. Kuruluşlar sadece kullanışlı olan önemli bilgileri internetle sağlamakla kalmaz aynı zamanda sürekli olarak hedef gruplarla iki yönlü iletişim sağlayan bir ortam sunar (Breakenridge, 2008: 14). Grunig ve Hunt’ın dört halkla ilişkiler modeline göre (Grunig, Hunt, 1984: 6) internetteki iletişim ortamı, sosyal medya olanaklarının gelmesine kadar çift yönlü dengesiz etkinin ortaya çıktığı iki yönlü asimetrik iletişim modelinin geçerli olduğu bir ortamdır. Sosyal medyanın katılım, açıklık, konuşma gibi kullanıcılara sağladığı yer ve zaman kısıtı olmayan olanakları kuruluşlarla hedef grupları arasındaki iletişimi, çift yönlü dengeli etkinin elde edildiği iki yönlü simetrik iletişim ortamı haline getirmiştir. İnternette zaman ve mekan gözetmeksizin kendiliğinden oluşan ağlar, halkla ilişkilerin kamuoyu oluşturma, güven, onay, rıza ve saygınlık elde etme yöntemlerinin etkin, verimli ve ölçülebilir olarak uygulanabildiği iletişim kanalları haline gelmiştir. Cultip ve Center iyi yönlü simetrik terimini şöyle tanımlamışlardır (Grunig, Hunt, 1984: 42):

“Halkla ilişkiler bir kuruluşun hedef kitlesine yönelik olarak verilen bilgilerin ve fikirlerin yorumlanması ve iletişimidir. Hedef kitleden kuruluşa yönelik olarak beliren fikir, kanaat ve bilgilerin yorumlanması ve iletişim her ikisini de (kuruluş ve hedef kitlesi) uyumlu hale getirme çabasındadır. Bu tanımda da görüldüğü üzere, vurgulanan nokta devamlı olarak hedef kitlenin görüşlerinin de dikkate alınması ve iki yönlü bir iletişimin kurulmasıyla, bir uyumun

sağlanması amacıdır.”

Sosyal medya terimi kullanıcıların birbirleriyle bilgi, görüş ve ilgi alanlarını paylaşarak etkileşim kurmaları için olanak sağlayan online araçlar ve web sitelerini içermektedir. Sosyal medya, teknolojiyi, sosyal girişimciliği kelimeler, resimler, videolar ve ses dosyaları ile birleştiren şemsiye bir kavramdır. Sosyal medya ortamları, bloglar, online sohbet, RSS, sosyal ağ siteleri, sosyal imleme, forum, podcast, online sohbet ortamları, e-posta zincirleri, sanal dünyalar, wikiler gibi interaktif, kullanımı kolay, katılıma açık olan internet üzerindeki iletişim ortamlarıdır (www.spannerworks.com/ebooks 5). Sosyal ağ sitelerinin en popüler

Page 116: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

106

Güz 2010, Sayı:31

olanları Türkiye’de öncelikle Facebook ve Twitter’dır (www.alexa.com/ topsites/countries/TR). Sosyal ağ sitesi Facebook’un küresel kullanıcı sayısı 509.422.080 iken Türkiye’deki kullanıcıları ise 23.516.140’dır (http://www.checkfacebook.com/). Sosyal ağ sitelerinden Facebook, Türkiye’de en çok tıklanan ikinci internet sitesidir (Ipsos KMG, 2009). Facebook kullanıcıları genellikle gerçek yaşamda karşılığı olan herhangi bir durum karşısında hızla tepki verme eğilimine sahiptirler. (Toprak v.d., 2009: 46). Facebook ortamında oluşturulan bu grupların üyeleri çeşitli konularda kampanyalar düzenlemektedir. (Toprak v.d.,2009:47). Twitter’ın dünyada Haziran 2010 verilerine göre 93 milyon, Türkiye’de 7 milyon civarında kullanıcısı bulunmaktadır. (http://www.comscore.com/...). Twitter kuruluşlar tarafından anlık mesajların izleyicilerine mobil araçlardan bile kolaylıkla iletilmesini sağlamaktadır. Youtube erişimi Türkiye’de uzun süredir yasak olduğu için elde edilecek veriler yeterince sağlıklı değildir.

2. Sivil Toplum Örgütleri ve Halkla İlişkiler

Sivil toplum, devlet ve bireyler arasında aracı ve düzenleyici rol oynamaktadır. Bu rol kapsamında kolektif hedefler belirler ve bunlara ulaşmak için devlet kuruluşlarının ve özel firmaların politikalarını etkilemeye çalışır. Türkiye’de STÖ rolünü üstlenen ve tam anlamıyla yerine getiren örgütler, dernek, vakıf, sendika gibi adlar altında ortaya çıkmaktadır. Mesleki örgütlenmelerin, üyeliği zorunlu tuttukları için, STÖ sayılıp sayılmayacağı tartışmalıdır. (Biber, 2006: 32). Vakıf ve dernekler, toplum yararına hizmet veren ve kar amacı gütmeyen birimler olarak tanımlanmıştır. (Ateş ve Erdoğan, 1986: 5 ve http://www.dernekler.gov.tr/...). Küreselleşme süreciyle STÖlerin yeni işlevler üstlendiği, toplumsal değişimin temel ve asli aktörlerinden birisi konumuna geldikleri, farklı yapılanmalarla giderek yaygınlaştığı, gündemin ilk sıralarında yer aldıkları görülmektedir. STÖler, gönüllü yurttaş insiyatiflerinden, farklı motiflerle bir araya gelen sosyal hareketlere, hükümet dışı hareketlerden küreselleşme karşıtlarına, düşünce kuruluşlarından sendikalara ve meslek örgütlerine dek uzanır. (Yıldız, 2005).

STÖlerin siyasal işlevleri arasında bulunan kamuoyunu etkileme işlevini, kamuoyu oluşturmak suretiyle karmaşık ve geniş toplumsal yapıda bireylerin taleplerinin dile getirilmesine ve dikkate alınmasına katkı sağlamaktadırlar (Yıldırım, 2004: 84). Çeşitli konular etrafından kamuoyu oluşturmak amacıyla STÖler, geleneksel medya ilişkileri, reklam, toplantılar, eylemler, imza kampanyaları, lobicilik, tabana yönelik faaliyetleri gibi halkla ilişkiler yöntemlerini

Page 117: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

107

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

kullanmaktadırlar. STÖlerin başarısında medya desteğinin büyük bir önemi bulunmaktadır. Bazen en mükemmel çalışmalar medyanın ilgisini çekmediği için kamuoyuna yansımamakta, bazen de bireysel ilişkiler devreye girmektedir. Çalışmalar medyada olumsuz imajla veya abartılı verilebilmekte ya da görmezlikten gelinebilmektedir (Ataseven, 1997: 32). STÖler, halkla ilişkiler çalışmalarını planlarken, toplumdaki kendilerine yönelik ilgi eksikliğinin nedenlerini araştırmalı ve ilgisizliği ilgiye dönüştürecek çözüm yollarını bu planlara dahil etmelidirler (Biber, 2006: 50). STÖlerin halkla ilişkiler sorunları ise STÖlere ilişkin olumsuz algılamalar, sivil örgütlenmenin önündeki yasal engeller, STÖlerin çalışmalarına toplumun ve medyanın ilgisizliği, örgütsel amaçların belirsizliği, genel yönetsel politikaların belirsizliği, örgüt içi iletişim kanallarının yetersizliği, yönetsel katılım olanaklarının yetersizliği olarak sıralanmaktadır (Biber, 2006). Sosyal medya kanallarının getirdiği teknolojik olanaklar halkla ilişkiler ve örgüt içi iletişimle ilgili söz konusu engellerin ve kısıtların bir kısmını ortadan kaldırabilme özelliğine sahiptir.

2. 1. STÖlerin Halkla İlişkiler Amaçlı Sosyal Medya Kullanımları

Sosyal medyanın getirdiği iletişim olanakları STÖlerin ulaşmakta zorlandıkları hedef kitlelere ulaşmalarını, kolay eyleme geçebilmelerini, mesajlarını yayabilmelerini sağlamıştır. STÖlerin hedef kitleleri (Ciğerdelen, 2005): İç hedef kitle: Profesyoneller, Gönüllüler, Uzmanlar, Danışmanlar, Dış hedef kitle: Ulaşmak istediği birey ve gruplar, sponsor olabilecek birey, kurum ve kuruluşlar, hükümet, siyasi kişiler, yerel yöneticiler, hayırseverler, diğer ulusal ve uluslararası STÖ’ler, potansiyel gönüllüler, potansiyel üyeler, ulusal ve yerel medyadan oluşmaktadır. STÖlerin hedef kitlelerini günümüzün iletişim ortamında paydaşları olarak adlandırmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır, çünkü STÖler ancak onu bir araya getiren insanlarla var olan onların motivasyonu ve birlikteliğiyle üretebilen örgütlerdir. STÖlerin halkla ilişkilerde başarı sağlamaları için gereken faktörler (Lattimore, vd. 2008): Hedefe odaklanma, bir araya getirecek dış halkla ilişkiler, yönetimdeki üyelerin aktif katılımı, basit mesajlardır.

STÖler, medyanın ilgisizliğiyle mücadele etmek amacıyla sosyal ağ sitelerinde profil oluşturulmakta ve medya mensuplarıyla doğrudan iletişime geçilebilmektedir. Örgüt içi iletişimi hızlı ve katılıma açık olarak sağlanmasında yine sosyal medya araçları etkili olabilmektedir. Yine ağ sitelerinde ve interaktif web sitelerinde üyeler birbirleriyle iletişime geçebilmekte, görüş ve önerilerini

Page 118: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

108

Güz 2010, Sayı:31

paylaşabilmekte ayrıca sivil toplum örgütünün mesajlarını hızlı bir şekilde kendi sosyal ağlarına yayabilmektedirler. STÖler, halkla ilişkilerde sosyal medyayı etkinliklerin duyurulması, çağrı yapılması, etkinlik gelişiminin aktarılması, çağrı yapılması, imza kampanyaları, STÖ’yü ilgilendiren konular etrafında kamuoyu oluşturulması amacıyla kullanmaktadır.

Sosyal medya ortamlarından sosyal paylaşım ağları, kişisel iletişimleri sürdürmenin mekanı olmanın ötesinde, “internetin yeni bir kamusal alan olma özelliğini de yansıtmaktadır” (Rheingold, 1993). Kamusal alan özelliği taşıyan sivil toplum örgütleri de sosyal medya ortamlarını kullanarak savundukları konuların tartışılmasını, mesajlarının yayılmasını, üyelerinin ve destekçilerinin harekete geçirilmesini sağlamaktadır. Barnes ve Mattson tarafından yapılan 2007 ve 2008 yılında yapılan araştırmada ABD’de bulunan Fortune Dergisinin belirlediği 200 yardım kuruluşunun sosyal medya kullanımları ve sosyal medyaya bakışlarıının incelendiği araştırmada yardım kuruluşlarının %80’nin sosyal medyanın önemine inandıkları ortaya çıkmıştır (http://www.umassd.edu/cmr/). 2009 yılında yapılan Kar Amacı Gütmeyen Sektörde Sosyal Medya isimli anket çalışmasında ise 200 kuruluş yöneticisinin neredeyse tamamı sosyal medyayı denediklerini ifade etmişlerdir (www.webershandwick.com/resources/...) ancak örgütlerin %51’i aktif sosyal medya kullancısı olduğunu belirtmiş, %70’i sosyal medyada dış hedef kitlelerle iletişim kurarken, %42’si bağışçılarla, %41’i medya ile, %30’u yasa yapıcılarla iletişim kurduklarını ifade etmişlerdir. Şubat 2009 tarihli Küresel Eylemcilik ve Yeni Medya isimli bir ülkeler arası yapılan araştırmada yeni medyanın kullanım işlevlerini örgütün imajını duyurmak, bağış kaynaklarını arttırmak, gazetecilere bilgi akışı sağlamak, halkla etkileşim içine girmek, diğer STÖlerle bağlantı kurmak olarak sıralanmaktadır (Seo, Kim, Yang, 2009). Araştırma sonuçlarında dezavantaj olarak güvenilirlik, mesaj kontrolü, online olan kitlelerin genişliği görülmektedir. Araştırmada öyküleri kitle iletişim araçlarına koymayı hala çok önemli bulduklarını- çünkü hedef kitlelerinin yeni medya programlarını hala güvenilir bulmadıklarını ifade etmişlerdir. Sosyal medyaya ve bloglara yazılanların kolaylıkla değiştirilip başkaları tarafından kötüye kullanılacağıyla ilgili endişeleri bulunduklarını belirtmektedirler. Bu endişeler, bazı sivil toplum kuruluşlarının yeni medya tabanlı halkla ilişkiler eylemlerine hala neden dahil olmadıklarını göstermektedirSTÖlerin internet kanalıyla kurdukları iletişimin ve düzenledikleri eylemlerin internet dışındaki ortamda destek aldığını örgüte hizmet eden; uzun süre kalan gönüllülerin, bağışçıların, tekrar bağışçıların, yeni bağışçıların gönüllü sayısında artış, konferans ve atölye çalışmalarına; gelir getiren giriş ücretli etkinliklere katılanlarda artış,

Page 119: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

109

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

ürünlerin ve yayınların daha çok satın alınması veya yüklenmesi, örgütün çalışmalarıyla ilgili olarak hazırlanan yayınlarda, tekliflerde kullanılacak anketleri yanıtlayanların sayısında artış, daha fazla geri bildirim, hedef gruplardan gelen daha fazla destek, örgütün etkisinin daha iyi algılanır olması, toplumda örgütün savunduğu konulara karşı artan duyarlılık ölçülerek görülebilir (Cravens, 2010). Ancak STÖler, özellikle halkla ilişkiler uygulamalarında ortaya çıkan duyurum eksikliğini mesajlarını istedikleri gibi kurgulayıp aktarabildikleri sosyal medya ortamlarını kullanarak giderebilmektedir. Sadece duyuruma destek olması ve örgütle ilgilenen kişilerle iletişim için olanaklar sunması yönünden bile sosyal medya ortamları STÖlerle ilgili medyanın ve toplumun ilgisizliği gibi engellerin aşılması için bugüne kadar elde edilmemiş olanaklar sunmaktadır.

STÖler arasında geleneksel kitle iletişim kanallarını ve sosyal medya ortamlarını en etkin kullanan örgütler arasında çevre örgütleri bulunmaktadır. Küresel ısınmanın etkilerinin gün geçtikçe daha yoğun hissedilmesiyle çevrecilik hareketi çok geniş kitlelere yayılmıştır. Bugün ulusal ve yerel ölçekte binlerce STÖ tarafından doğal kaynakların, canlıların korunması için mücadeleler toplumların duyarlılığının gittikçe artmasıyla birlikte genişleyerek sürmektedir. Son yıllarda tabana yayılan, yerel halkın tepkilerinin de eklendiği çevre hareketleri, sosyal medyanın sunduğu olanaklarla daha hızlı ve etkili olarak örgütlenmektedir. Örneğin yapılan çağrılarla belli bir yerde toplanma, ağaç dikme, çevre temizliği, imza kampanyaları, protestolar gibi eylemler kısa sürede örgütlenebilmektedir. Hukuki yapılanmaların yanında farklı örgütlerce bir konu çevresinde biraraya gelerek ortak platformlar oluşturmak ta mümkündür. Bunlara örnek olarak Türkiye Su Meclisi (www.turkiyesumeclisi.net/) gibi girişimler verilebilir. Yapılan araştırmanın örneklemini oluşturan çevre örgütleri sosyal medyanın halkla ilişkiler amaçlı kullanımı için örnek olacak uygulamalar geliştirmişlerdir.

3. Sosyal Medya Kullanımında STÖler Üzerine Bir İnceleme

Halkla ilişkiler amaçlı olarak sosyal medyanın kullanılmasına ilişkin yapılan araştırmada sivil toplum örgütlerinin internet ve sosyal medyadaki halkla ilişkiler uygulamaları ele alınmıştır. Sosyal medya uygulamalarının incelemesinde internet etnografisi yöntemi uygulanmıştır. Etnografi kelimesi, Yunanca’da etnos (halk) ve graphia (yazma) kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Machin’e göre (2002) etnografi gözlemlenen birey ya da grupların gözünden onların dünyasını anlama, anlamlandırma faaliyetidir. İletişim alanında etnografik araştırmalar 1970lerde yeni

Page 120: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

110

Güz 2010, Sayı:31

izleyici araştırmaları arasında sunulmuştur (Park, 2004). İnternet teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla internetin anlaşılması ve analiz edilmesinde etnografi yönetimi online içerik analizi, elektronik anket gibi yöntemlerin eksikliklerini tamamlamış, kullanıcıların uygulamlarını ve günlük yaşamlarını anlamayı sağlamıştır. İnternetteki araştırmalar, sosyal bir oluşuma uzun süreli dahil olunarak yapılmakta, formal ve informal görüşmeler, siber kafelerde insanları izlemek ve onlarla chat yapmak, uzun süreli arkadaşlıklara dahil olmak, resmi olmayan karşılaşmalar ve izlenen kişilere soru formu yöneltmek yöntemler arasında bulunmaktadır. Hine (2000), Sanal Etnografi isimli kitabında etnografik araştırma için online ve offline yaklaşımların birleştirilmesini önermektedir. İnternet etnografisi yöntemiyle yapılan araştırmalar arasında Bainbridge’ın (2000) gözlem etnografisi ve haberli etnografiyi birlikte kullandığı “İnternette dinsel etnografi” isimli çalışması; Sunden’ın katılımcı gözlem yöntemini kullanıp, web topluluklarıyla tartışmalara katıldığı “Siberbedenler: Dijital bireysel-temsillerde cinsiyeti yazmak” isimli çalışmaları, Altunay’ın (2010) “Gündelik Yaşam ve Sosyal Paylaşım Ağları” isimli makalesi örnek olarak verilebilir (Park, 2004).

Halkla ilişkiler uygulama alanı olarak sosyal medya kullanımının STÖler üzerinde incelenmesi amacıyla yapılan araştırmaya temel olması için araştırma evrenini oluşturan STÖlerden Google arama motorunda arama yapıldığında çıkan ilk 10 dernek ve 10 vakıf seçilmiştir. 20 örgütün Facebook ve Twitter’daki aktif sayfaları 3 Mart- 3 Eylül 2010 tarihleri arasında altı ay süreyle gözlenmiştir. Örgütlerin Facebook sayfalarına üye olunmuş, sayfa üyeleriyle paylaştıkları haberler, linkler ve mesajlar izlenmiştir. Araştırma amacıyla 20 STÖ arasından Ajans Press verilerine dayanarak seçilen 5 çevre örgütü yargısal örneklem olarak belirlenmiştir. En çok haber olan Sivil Toplum Örgütleri Ajans Press tarafından yapılan 1 Ocak-31 Mayıs 2010 tarihleri arasındaki analize göre 1099 haberle TEMA Vakfı’dır. Doğal Hayatı Koruma Vakfı 622, Greenpeace 471, Doğa Derneği241 ve Çekül 223 adet haberle, TEMA’yı izlemektedir. (Terzi, 2010).

İnternet araştırmalarında etnografinin kullanılmasına uygun olarak gözlem ve izleme tekniklerinden katılımcı gözlem ve görüşme teknikleri araştırma amaçlı olarak kullanılmıştır. Ajans Press verilerinde yer yanında STÖlerdeki halkla ilişkiler uygulamalarının bizzat içinde olan kurumsal iletişim yetkililerine açık uçlu sorularak sosyal medyanın iş süreçlerine getirdiği faydalar hakkında bilgi edinilmiştir. Araştırma kapsamında 5 sivil toplum örgütünün Facebook sayfalarına üye olunmuş, örgütler araştırmadan haberdar edilmiş, sadece iki örgütün kurumsal iletişimden sorumlu üyesiyle bağlantıya geçilebilmiş, kendilerine araştırmayla ilgili

Page 121: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

111

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

sorular yöneltilmiştir. Araştıma amacıyla 17-23 Ağustos 2010 tarihleri arasında, 7 gün süreyle üye artışı, paylaşılan linkler, duvar yazıları ve üyelerin beğenileri ve linklere gelen yorumlar gözlenmiş, sayısal veriler gün gün not edilmiştir. Ayrıca araştırmanın yargısal örnekleminde bulunan çevre örgütlerinin yönetici konumundaki bazı üyeleriyle de “arkadaş” olunmuş, onların paylaşımları gözlenmiştir. Araştırma kapsamındaki katılımcı gözlemde Facebook ve Twitter sayfalarındaki akışa müdahale edecek herhangi bir uygulamadan kaçınılmıştır. Etnografik araştırma kapsamında yapılan katılımcı gözlemde Facebook ve Twitter sayfaları izlenerek gün gün alınan notlar alınmış, sanal ortamdaki iletişim mesajları ve mesajlara gelen tepkiler gözlenmiştir. Bu gözlemin yanında 5 örgütün ulaşılabilen 2 kurumsal iletişim görevlisiyle görüşülerek açık uçlu bir soru yöneltilmiştir:

Araştırma sonucunda örgütlerin yazılı basında yer alma çabalarına paralel sosyal medyada da yer alıp almadıkları sorgulanmıştır. Araştırmada elde edilen veriler, halkla ilişkiler uygulamaları arasında bulunan kurumsal iletişim, hedef kitlelerle iletişim ve medya ilişkileri yönünden yorumlanmıştır.

3.1. Araştırma

Makaledeki araştırma amacıyla seçilmiş yargısal örneklemi oluşturan 5 STÖ ve örgütlerin sosyal medya kullanımı aşağıda sunulmuştur. örgütlerden ikisinin kurumsal iletişim sorumlularıyla yapılan görüşmeler de aşağıda sıralanmıştır.

1. TEMA: 11 Eylül 1992 tarihinde, Karaca Arboretum'un kurucusu, BM Çevre Ödülü sahibi Hayrettin Karaca ve Tekfen Holding kurucu ortaklarından, Türk-B.D.T. İş Konseyleri Başkanı Nihat Gökyiğit tarafından kurulmuştur. TEMA'nın hedefi topluma toprak erozyonunun nedenlerini, vahim sonuçlarını ve ülkemizin çöl olma tehlikesini anlatmaktır. Tema’nın web sitesindeki linklerde e-posta aboneliği, gönüllü olmak için link bulunmaktadır (www.tema.org.tr). Sayfada çeşitli etkinlikler, televizyon programlarının duyuruları, çevreyle ilgili güncel olaylara ait yorumlar ve tartışmalar bulunmaktadır.

2. WWF- Türkiye: WWF, dünyada 100’den fazla ülkede çalışmalar yürüten uluslararası bir doğa koruma kuruluşudur. WWF, küresel ölçekte bir değişim yaratmaya, yeryüzünün en değerli yaşam alanlarını ve canlı türlerini korumayı hedeflemektedir. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) 1996 yılında Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin öncülüğünde kurulmuş, 2001 yılında ise WWF’nin Türkiye ulusal kuruluşu olarak WWF-Türkiye ünvanını almıştır. WWF-Türkiye

Page 122: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

112

Güz 2010, Sayı:31

çalışmalarını bağışlar ve kurumsal sponsorluklar ile yürüten kâr amacı gütmeyen bağımsız bir vakıftır (http://www.wwf.org.tr/page.php?ID=27). Vakfın web sayfasında her ülkeye ait sayfaların linkleri bulunmaktadır. Çeşitli eylemlerini sosyal medya desteğiyle oluşturan ve destek kazanan vakıf, sosyal medya kanallarını kullanarak viral etki yaratabilmektedir.

3. Greenpeace Akdeniz: Greenpeace Avrupa, Amerika, Asya ve Pasifik'te 40 ülkedeki varlığıyla kar amacı gütmeyen bir çevre kuruluşudur. 1971'den beri dünyanın dört bir yanında çevre katliamlarına karşı mücadele veren Greenpeace, çalışmalarını bağımsız olarak sürdürmek için devletlerden, şirketlerden ya da siyasi partilerden bağış ve sponsorluk kabul etmez; tüm çalışmalarının kaynağını sadece bireylerden aldığı maddi ve manevi destek oluşturur. Greenpeace, gezegeni yaşanmaz hale getiren çevre suçlarına şiddet içermeyen doğrudan eylemlerle tanıklık eder ve bunları basın aracılığıyla gündeme getirir (http://www.greenpeace.org/turkey /about). Küresel anlamda en aktif çevre örgütlerinden biri olan Greenpeace, sosyal medyayı en aktif kullanan örgütlerin neredeyse başında gelmektedir. Greenpeace’in Facebook’ta 39 ülkeden 1 milyon kadar üyesi bulunmaktadır ve üye sayısı her geçen gün artmaktadır. Greenpeace International’ın genel sayfasının üyesi 458.715 iken 24 saat içinde üye sayısı 459.567 olmuştur (www.facebook.com, 23-24/4/2010). 19 Ağustos 2010 tarihinde bakıldığında ise 589.943 rakamına ulaşıldığı gözlenmiştir. Greenpeace, Endonezya’daki ormanlardaki ağaçları keserek elde edilen palmiye yağlarını satın alması nedeniyle bir başlattığı kampanya kapsamındnaki video ilk otuz saatte 180 bin kişi tarafından izlenmiştir.. (http://www.greenpeace.org/turkey /campaigns/enerji/kit-kat). 17 Ağustos 2010 tarihi itibariyle videoyu 1.000.000 kişi izlemiştir ve bu sayı artmaya devam etmektedir (http://www.greenpeace.org/ turkey/news/nestle-...). Kit Kat paradosi örneği sivil toplum örgütlerinin sosyal medyayla kuruluşları krize sürükleyebileceğini gösteren çarpıcı bir örnek olmuştur. Meksika Körfezine dökülen BP firmasının petrol tankerlerini protesto için yaptıkları Yeniden Markalama viral kampanyaları, nükleer enerji yatırımlarını protestoları ve çevreyle ilgili güncel pek çok konuyu sosyal medyada paylaşmaktadır. Greenpeace aynı zamanda iletişim faaliyetleriyle ilgili Facebook kullanıcılarına görüşlerini sormakta ve onlardan duyurum anlamında görüş ve öneri almaktadır.

4. Doğa Derneği: 2002 yılından beri faaliyet gösteren dernek Türkiye’nin doğasının sorunları için yapıcı ve yerinde çözümler getirmeyi ilke edinmiştir. Çalışanlar, yerel temsilciler, üyeler, gönüllülerle ve kırk binin üzerindeki destekçisi, 16 farklı ilde yerel projeleri bulunmaktadır (www.dogadernegi.org/ hakkimizda.aspx). Doğa Derneği genelde Greenpeace’in uyguladığı iletişim

Page 123: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

113

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

tekniklerini izlemektedir. Son aylarda Hasankeyf’in sular altında kalması gibi konularda sürekli görüşlerini yayınlamakta ve doğa dostlarını duyarlılığa ve eyleme davet etmektedir. Köşe yazarlarından ve sanatçılardan yoğun bir şekilde destek alan Doğa Derneği, Hasankeyf’in baraj yapılmasına finansman desteği sağlayan bankalar için bankaların reklam filmlerini tekrar çekmiş ve sanal ortamda yaymıştır.

5. ÇEKÜL Vakfı: (Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Vakfı) Türkiye’nin doğal ve kültürel mirasını korumak amacıyla 1990 yılında vakıf statüsünde kurulmuş, bir sivil toplum kuruluşudur. Doğal kaynakları, kültürel mirası ve insanı bir bütün olarak ele alan ÇEKÜL, doğal ve kültürel çevreyi korumak için kent-havza-bölge-ülke ölçeğinde projeler geliştirmektedir. ÇEKÜL'ün koruma-değerlendirme-yaşatma amaçlı projelerinin hayata geçirilebilmesi ve sonuç alınabilmesi için benimsenen strateji kamu-yerel-sivil-özel birlikteliğine öncelik verilmesidir.(www.cekulvakfi.org.tr/icerik/...). Çekül’ün sosyal medya uygulamaları, şu anda pek aktif olmayan bir blogla başlamıştır. Çekül’ün Twitter sayfası yoktur ancak her geçen gün izleyici sayısı artan Facebook sayfalarında yürütülen projeler paylaşılmakta ve izleyiciler tarafından destekleyici yorumlar alınmaktadır.

Araştırma amacıyla katılımcı gözleme desteklemesi için kurumsal iletişim sorumlularına e-posta aracılığıyla yöneltilen soru: “Sosyal medya ortamları gönüllü ve üye sayınızın artmasına, halka daha kolay ulaşmanıza, üyeler arasındaki iletişimin daha verimli hale gelmesine, örgütün katılımcı kararlar almasına, basın mensuplarıyla iletişim kurmanıza, daha fazla bağış toplamaya, etkinlikleri daha iyi organize etmenize katkıda bulunuyor mu?” şeklindedir. Soruya verilen cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Doğa Derneği kurumsal iletişim sorumlusu Yücel Sönmez sosyal medya kullanımıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Facebook, twitter ve diğer sosyal medya araçları Doğa Derneği'nin çok farklı kesimlerden çok farklı profillere ulaşmasını sağladı. Bizim hedefimiz savunduğumuz konuların ilgi odakları açısından daha geniç bir tabanı kapsaması gerekiyordu. Örneğin HES (hidro elektrik santralleri) mücadelesini yürüten insanlar daha çok köyde yaşayan insanlardı. Biz de bu bilgi ve veriler ışığında derneğin iletişim stratejisini önemli ölçüde revize ettik. Yaygın medya ile ilgili stratejimize ek olarak, sosyal medya araçlarını, yerel medyayı ve basılı afiş, katalog, el ilanı konusunda yoğun bir yeniden yapılanma süreci yaşadık. Bütün bu çalışmalar hem bizim daha etkili iletişim çalışmaları yapmamıza neden oldu hem de destekçi sayımızı hem de üye sayısını ve az da olsa bağışçıları artırdı Ancak bizi görüp tanıyan kişi ve kurumlar

Page 124: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

114

Güz 2010, Sayı:31

bağış ve üyelikte hala mesafeli durmaktadır”. Görüldüğü üzere Doğa Derneği iletişim kurmak istediği hedef kitleyle iletişim kurabilmiş, üye sayısı artımıştır. Ancak sanal ortamda destek verenlerin oranıyla gerçek yaşamda destek verenlerin oranı paralel gitmemekte, bağış ve eylemlere katılımda örgüt yetkilileri bekledikleri ilgiyi görmekte zorlanmaktadır. Çekül’de kurumsal iletişimden sorumlu Şirin Sıngın Yılmaz, sosyal medyada vakfın yer almasıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Önce sivil toplum örgütlerinin Facebook’ta nasıl yer aldıklarını, nasıl kullandıklarını inceledik. Önce Facebook için bir yazım dili geliştirmenin pratiklerini yaptık. Ardından bin kadar üyeye ulaşınca “hayran” sayfası hazırladık ve gruptaki üyelerimizi oraya davet ettik. Hergün en az bir haber paylaşmaya çalışıyoruz. Hedefimiz farkındalık, algılama, davranış ve düşünce değişikliği yaratmak. Facebook üzerinden gönüllü katılımı arttırma amacımız yok. Facebook’a bir haber koyduğumuzda anında tepkisini alabiliyoruz. ÇEKÜL gönüllülerinin düşüncelerini sıcağı sıcağına görebiliyoruz. Sayfamıza koyduğumuz notlarımızı beğenenler, beğenmeyenler, o nota yorum yazanlar arasında bir iletişim oluyor. Ayrıca vakıf maillerine gelen paylaşımlar da artıyor. Bu ortamda yer alarak gençlerin ilgisini çekmeye çalışıyoruz. Facebook sayfamız yerel basın mensupları tarafından da izleniyor, yerel basına ulaşmamızda önemli bir iletişim kanalı.” Çekül yetkilisinin verdiği bilgilere göre gençlerin örgüte ilgi göstermesini sağlamış, özellikle Facebook, örgütle örgüt gönüllüleri ve takipçileri arasında iletişim ortamı yaratmıştır. Yerel medya mensuplarıyla iletişimi kolaylaştırmıştır.

Araştırma kapsamında 5 örgütün Facebook ve Twitter sayfaları incelenmiştir. STÖlerin aşağıdakiler dışında çeşitli amaçlı profilleri de vardır ancak sadece halkla çift yönlü iletişim kurmak için açılmış profiller incelenmiştir. STÖlerin sosyal ağ sitelerinden Facebook ve Twitter’daki sayfalarından katılımcı gözlem yöntemiyle elde edilen veriler aşağıdadır.

STÖ Mesajın Tarihi

Yorum Beğeni İzleyici Sayısında Bir Haftalık Artış ve

Yüzdesi TEMA 17/8/2010 1 27 4989-5184 / %3.9 17/8/2010 12 19/8/2010 20/8/2010 6 19/8/2010 20 23/8/2010 5 WWF TÜRKİYE 17/10/2010 10 16100-16720/ %3.85 18/10/2010 4 21/8/2010 7 42 23/8/2010 44

Page 125: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

115

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

GREENPEACE AKDENİZ

16/8/2010 50 496 175.991-178.104 / %1.2

18/8/2010 47 368 17/8/2010 39 272 19/8/2010 31 2800 20/8/2010 53 284 DOĞA DERNEĞİ 18/8/2010 7 33 16453-16636/ %1.1 18/8/2010 11 44 20/8/2010 12 20/8/2010 5 30 20/8/2010 34

20/8/2010 4 61 ÇEKÜL 17/8/2010 14 2322-2388 / %2.8 18/8/2010 17 18/8/2010 3 12 19/8/2010 1 4 19/8/2010 9 20/8/2010 2 7 23/8/2010 14

Tablo 1: 17-24 Ağustos 2010 tarihleri arasında Facebook’ta yapılan gözlem.

Kaynak:http://www.facebook.com/home.php?#!/pages/TEMA-Vakfi/112863912086073?ref=ts

http://www.facebook.com/wwfturkiye

http://www.facebook.com/#!/Greenpeace.Akdeniz.Turkiye?ref=ts

http://www.facebook.com/?ref=hp#!/pages/Doga-Dernegi/95369986590?ref=ts

http://www.facebook.com/pages/CEKUL/272896409099?ref=mf&v=wall

Tablo 1’deki verilere bakıldığında STÖler, hafta tatili günleri dışında hemen her gün Facebook’ta bir mesaj yayınlamaktadırlar. Facebook’un ağ güncesi (blog) hizmeti veren “Notlar” uygulaması içinnde yayınladıkları notlara yorum ve “beğen”i alan en çok Greenpeace Akdeniz ve Doğa Derneği’dir. Her iki örgüt te etkinliklerinin ve haberlerinin yanında güncel çevre olaylarını da izleyicileriyle paylaşmakta, gündemi yakaladıkları için izleyicileriyle daha sık iletişim kurmaktadır. Facebook’ta araştırmaya konu olan örgütlerin hemen hepsinin sayfalarının üye sayısında artış gözlenmiştir. Örgütlerin Twitter kullanımına bakıldığında ise genelde Facebook uygulamalarıyla eşgüdümlü olduğu gözlenmiştir. Facebook, Twitter, Friendfeed, blog gibi sosyal medya kanallarında aynı anda aynı iletiyi paylaşarak çok sayıda kullanıcıya ulaşabilmek mümkün olduğu için STÖler, birden çok kanalı iletişim amaçlı kullanmaktadır. Basında en çok haberle yer alan ilk

Page 126: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

116

Güz 2010, Sayı:31

5 STÖ’den 3 örgütün Twitter hesabı bulunmaktadır. Üç örgütten Twitter’ı en çok kullanan Greenpeace Akdeniz’in 24 Ağustos 2010 tarihine kadar gönderdiği mesajlarının toplamı 682’dir ve 9036 izleyicisi bulunmaktadır. WWF-Türkiye (1659 izleyici, 320 mesaj), Doğa Derneği (380 izleyici, 278 mesaj) Greenpeace’i izlemektedir. Twitter’da paylaşılan mesajlar örgütlerin web sayfalarına, gazetelerde çıkan haberlere ve Facebook sayfasına verilen linkler ve linklerin haber başlıklarıdır (www.twitter.com, Erişim 24/8/2010). Paylaşılan linkler ve yazılar aynı gün çok kişi tarafından beğenilmekte ve linklere yorum yapılmaktadır. Daha sonraki günlerde gelen beğeniler ve yorumların sayısı ise oldukça azdır. Vakıf ve derneklere üye olanların profillerinde üye oldukları örgüte ait linkleri paylaştıkları, yorumlar yaptıkları, bazılarının ise profil resmi olarak kendi resimleri yerine örgütün savunduğu faaliyetlerin görsel imgelerini koymuşlardır.

STÖlerin hepsinin Youtube’daki videolarının ve az sayıda en yeni tarihli olanının 9 ay önceye aittir. Dailymotion, Videogoogle gibi diğer video paylaşım sitelerindeki videoların sayısı sınırlıdır, bu nedenle video paylaşım sitelerinin sosyal ağ siteleri kadar aktif olarak kullanıldığı söylenemez.

3.2. Araştırma Bulgularının Halkla İlişkiler Yönünden Değerlendirilmesi

Sivil toplum örgütlerinin sosyal medyayı aşağıda sıralanan halkla ilişkiler uygulamalarında iletişim kanalı olarak kullandıkları gözlenmiştir.

1. Kurumsal iletişim: Araştırmaya konu olan STÖlerde halkla ilişkiler uygulamaları bu işe kendisini adamış ya da profesyonel olarak hizmet veren kişiler tarafından yapılmaktadır. Her örgütün de mutlaka bir “halkla ilişkiler sorumlusu” veya “kurumsal iletişim yöneticisi” bulunmaktadır. Bu kişiler aynı zamanda sosyal medya uygulamalarının da sorumlusudur. Araştırma kapsamında sosyal medya uygulamalarının 5 STÖ de kendi web siteleriyle uyumlu ve eş zamanlı olduğu, kurumsal kimliğin unsurlarının (logo gibi görsel malzemeler, vizyon, misyon vd.) ve genel hedeflerin dışına çıkılmadığı gözlenmiştir. Yurtdışı merkezli Greenpeace Akdeniz ve WWF isimli çevre örgütlerinin web sitelerinin ve sosyal medya sayfalarının merkezle uyumludur. STÖlerin web sayfalarında Facebook ve bağlantıları olması dahilinde Twitter, Flickr, Mynet, Tell linkleri bulunmaktadır. Paylaşılan linkler ve duvar yazılarıyla web sitelerinde yapılan duyurular aynı mesaj içeriğini taşımaktadır. Mesajların üç mecrada da yayınlanma tarihleri eş zamanlıdır.

2. Hedef kitlelerle iletişim: Araştırmadaki 5 çevre örgütünün de web siteleri hem profesyonel olarak hazırlanmış hem de ziyaretçileri derneğe üye olmaya,

Page 127: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

117

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

derneğin faaliyetlerine katılmaya teşvik edici mesajlar içermektedir. Ayrıca bütün örgütlerin web sitelerinin ana sayfalarındaki düzenlemeler, ziyaretçinin kolaylıkla dernek yetkilileriyle iletişim kurabilmesini sağlayacak şekilde yapılmıştır. STÖ olarak değerlendirildiğinde araştırmanın örneklemindeki bütün örgütlerin sosyal medyaya ve paydaş iletişimine birçok özel işletmenin göstermediği duyarlılığı gösterdiği gözlenmiştir. STÖlerin web sayfalarında RSS, e-bülten, iletişim kutusu, imza kampanyalarına online katılım, online bağış, sık güncellenme gibi web sayfalarının iletişim kalitesini üst seviyede tutan uygulamalar gözlenmiştir. Çabalarının sonucu olarak STÖlerin üye sayıları hergün artmakta ve iç ve dış hedef gruplarla karşılıklı iletişim içinde olunmaktadır.

3. Medya ilişkileri: STÖler, sosyal medya ortamlarını geleneksel kitle iletişim kanalları gibi haber akışı sağlamak amaçlı kullanmaktadırlar. STÖler, web sayfalarında verdikleri ve gazete, dergi, radyo ve televizyon gibi geleneksel kitle iletişim kanallarına gönderikleri basın bültenlerini ve fotoğrafları Facebook ve Twitter’da paylaşmaktadırlar. Sosyal medya ortamlarında paylaşılanlar genellikle çevreyle ilgili haberler ve örgüt faaliyetleridir. STÖler, sosyal medya kanallarını aynı zamanda basın mensuplarıyla iletişim amaçlı da kullanmaktadır. İzlenen örgütlerin sayfalarının takipçileri arasında yerel ve ulusal gazeteciler bulunmaktadır. Örgütler aynı zamanda televziyon ya da gazetede çıkan haberleri, köşe yazılarını da haber kaynağına linkler vererek en az iki günde bir paylaşım yapılmaktadır. Mesajlara gelen yorum ve beğenilme sayısıyla gruba üye sayısı arasında pozitif korelasyon bulunmaktadır. Mesajlar, Facebook’ta “Notlar” uygulaması altında verilmektedir. Notlardaki mesajlara biçimsel olarak bakıldığında 3-7 kelime arasında başlık kullanıldığı, en az 1 fotoğraf verildiği, haberin ters piramit formatında, 2 ila 4 satırlık ilk paragrafta 5N 1K sorularına cevap verilmektedir. Yazılan metinlerin 3-7 paragrafla sınırlığı kaldığı ve gazete haberine göre daha kısa cümleler kullanıldığı, özetle yalın bir anlatımın benimsendiği gözlenmiştir. Paylaşılan linklere gelen yorumlar genellikle mesajları destekleyici niteliktedir. Yorumlardan daha çok “beğen”ilerin olması bunun bir göstergesidir.

SONUÇ

Halkla ilişkilerde uygulama alanı olarak sosyal medya kullanımı: örgüt haberlerini duyurma, çeşitli konular üzerinde görüş bildirme ve kamuoyu yaratma, web sitesine yönlendirme, kriz dönemlerinde halkla birebir iletişim kurma, yeni üye kazanma, görünülürlük elde etme, diğer sivil toplum örgütleriyle iletişim ağı kurma,

Page 128: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

118

Güz 2010, Sayı:31

imza, eylem veya yardım amaçlı kampanyalara destek sağlama olarak sıralanabilir. Araştırma kapsamında örneklem olarak seçilen 5 çevre örgütü geleneksel kitle iletişim kanallarında yer almakta gösterdiği çabayı sosyal medya kanallarından Facebook ve Twitter’daki uygulamalarında da gösterdikleri gözlenmiştir. Örgütlerin hemen her gün bir mesaj, not paylaşmaları, sayfa üyelerini eylemlere katılmaya çağırmaları, imza kampanyalarına yapılan davetler örgütlerin halkla ilişkilere verdikleri öneme işaret etmektedir. Örgütlerin sayfalarının sürekli artan üye sayısı, paylaşılan mesajlara gelen yorumlar ve “beğen”iler örgütlerin çabalarının karşılıksız kalmadığının kısmi bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Genel anlamda halkla ilişkiler uygulamalarında geleneksel medyaya verdikleri önemi geleneksel kanallarla sosyal medya kanallarındaki mesajlarla tutarlı ve eş zamanlı olarak hedef kitlelerine vererek, onlardan gelen geri bildirime duyarlı olarak göstermişlerdir. Araştırma sonucunda halkla ilişkiler uygulamaları kapsamında geleneksel medyaya önem veren sivil toplum örgütlerinin genel olarak interneti ve sosyal medya ortamlarını kullanarak çift yönlü simetrik halkla ilişkiler modeline uygun sonuçları hedefledikleri ve hedeflerine kısmen ulaştıkları gözlenmiştir. Halkla ilişkilerde uygulama alanı olarak sosyal medya kullanımı STÖler üzerinde incelendiğinde STÖlerin genellikle duyarlılık yaratma, tanınma, duyurum, iletişim kurma gibi hedeflerine ulaştıkları, sanal olmayan gerçek dünyada eylemlere katılım ve bağışları arttırma gibi konularda ise sosyal medyanın kısmen motive edici olduğu gözlenmiştir.

Bir kamusal alan özelliği gösteren (Rheingold, 1993) sosyal medya sivil toplum örgütlerinin çevre hareketinin tabana yayılmasında önemli bir yere sahiptir. Ülke nüfusunun önemli bir bölümünün dahil olduğu internetteki sosyal ortamlarda STÖleri izleyen yüzbinlerce kişi zamanını sosyal ağ sitelerinde belki eğlenerek geçirirken STÖlerin faaliyetleriyle ilgili paylaşımları izliyor, paylaşıyor, onlara yorumlar yazıp, çevre ve toplumsal konularla ilgilenen diğer kişilerle tanışıyor ve etkileşim haline geçmektedir.

KAYNAKÇA

Altunay, M. C. (2010). Gündelik Yaşam ve Sosyal Paylaşım Ağları: Twitter ya da “Pıt Pıt Net”, İleti-ş-im, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:12, (31-57).

Ataseven, G. (1997/18). Sivil Toplum Kuruluşları ve Kadın, Yeni Türkiye

Page 129: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

119

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Ateş, İbrahim ve Erdoğan, Abdülkerin (1986). İl İl Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara.

Breakenridge, D. (2008). PR 2.0, New Media, New Tools, New Audiences, Pearson, New Jersey, ABD.

Biber, A. (2006). Sivil Toplum Örgütlerinde Halkla İlişkiler, Nobel, Ankara.

Biber, A. (2009) Halkla İlişkiler Çalışmalarının Dünü, Bugünü ve Geleceğine İlişkin Bir Değerlendirme, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Güz 2009, Sayı: 29 (134-148).

Castells, M. (2005) Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür-Ağ Toplumunun Yükselişi (Cilt 1). (Çev. Ebru Kılıç), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Ciğerdelen, T. Sivil Toplum Kuruluşlarının Yönetsel Başarısında Halkla İlişkiler-Medya Etkileşiminin Rolü, II. Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi 15-16 Ekim 2005 Çanakkale, 517-525.

Grunig, J., & Hunt, T. (1984). Managing Public Relations. New York: Holt, Rinehart & Winston.

Hine, C. (2000). Virtual Etnography, Thousand Oaks, CA: Sage.

Ipsos KMG, Türkiye’yi Anlama Kılavuzu, (2009). Aktaran: Baysal, A., Saçar, E., MediaCat, Mart 2010, Yıl: 18, Sayı: 182 Teşhir ve Röntgen Çağı.

Lattimore D., Suzette T. H., Toth E., Public Relations/The Profession and the Practice 3. Baskı, ABD: Mc Graw Hill International Edition.

Machin, D. (2002). Etnographic Research, Bloomsbury, USA.

Okay, A., Okay, A. (2005). Halkla İlişkiler Kavram Strateji ve Uygulamaları, Der Yayınları, İstanbul.

Peltekoğlu, F. B., (1998). Halkla İlişkiler Nedir?, Beta Yayıncılık, İstanbul.

Rheingold, H. (1993). The Virtual Community. Homestdeading on the Electronic Frontier. Massachussetts: Addison-Wesley Pub.

Seo, H, Kim, Y, Yang, S, Global Activitism and new media: A study of transnational NGO’s online public relations, Public Relations Review, 2009 Şubat, Elsevier/Science Direct 19/3/2009 sayfa: 123-126 /Volume 35, Issue 2

Terzi, Ö., Sorumluluk Dolu Bir Rekabet, Özlem Terzi Marketing Türkiye, 1 Temmuz 2010, sayı: 199, sayfa: 86.

Page 130: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

120

Güz 2010, Sayı:31

Toprak, T, Yıldırım, A, Aygül E, Binark, M, Börekçi S, Çomu, T (2009) Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook: “görülüyorum öyleyse varım!”, İstanbul: Kalkedon.

Varnelis, K. (2008). Networked Publics, Cambridge, MA, USA: MIT Press.

Yıldız, Ö., 21. Yüzyılda Sivil Toplum Örgütleri: Demokratikleşme’nin mi, ‘Neo-Liberalizm’in mi araçları?’ II. Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi 15-16 Ekim 2005 Çanakkale Sayfa: 586-588

İnternet Kaynakları

Barnes, N. G., Mattson, E. Still Setting the Pace in Social Media: The First Longitudinal Study of Usage by the Largest US Charities, http://umassd.edu/cmr/studiesresearch/socialmediacharity.doc Erişim: 20/8/2010

Cravens, J., Evaluating Online Activities: Online Action Should Create & Support Offline Action, www.coyotecommunications.com/culture/online2offline. shtm Erişim: 7/4/ 2010

Indonesia, Brazil and Venezuela Lead Global Surge in Twitter Usage

http://www.comscore.com/Press_Events/Press_Releases/2010/8/Indonesia_Brazil_and_Venezuela_Lead_Global_Surge_in_Twitter_Usage Erişim: 1/9/2010

Kanter, B. (22/5/2009), 4 Ways Social Media is Changing the NonProfit World, www.mashable.com/2009/05/22/non-profit-social-media Erişim:15/3/2010

Park, J. , 2004-05-27 "Virtual Ethnography or Ethnography of Virtuality?: Methodological Analysis of Ethnographic Research of the Internet" International Communication Association Annual Meeting, New Orleans, New Orleans, LA. Erişim: 26/5/2009

web: http://www.allacademic.com/meta/p112721_index.html

Social Media in the Nonprofit Sector, The Weber Shandwick Social Impact Team www.webershandwick.com/resources/ws/flash/SI_FiveFastFactsv2.pdf Erişim: 1/4/2010

Top Sites in Turkey, 2010 http://www.alexa.com/topsites/countries/TR, Erişim: 1/9/2010

Türkiye İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı Derneğin Tanımı http://www.dernekler.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article

Page 131: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı Olarak Sosyal Medya Kullanımı:

121

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

&id=365%3Adernein-tanm&catid=37%3Adernek-nedir-nasl-kurulur&Itemid=77&lang=tr Erişim: 18/4/2010

Vast Majority of Leading U.S. Political Advocacy Groups Are Using at Least One Social Media Study Finds, Washington, DC, Erişim: 13/7/2010

What is Social Media?, 2007 www.spannerworks.com/ebooks 5, Erişim: 27/8/2010

http://www.checkfacebook.com/, Erişim: 26/8/2010

http://www.cekulvakfi.org.tr/icerik/icerik.asp?sayfaID=1

http://www.dogadernegi.org/hakkimizda.aspx

http://www.facebook.com/#!/Greenpeace.Akdeniz.Turkiye?ref=ts

http://www.facebook.com/pages/CEKUL/272896409099?ref=mf&v=wall

http://www.facebook.com/pages/Doga-Dernegi/95369986590

http://www.facebook.com/home.php?#!/pages/TEMA-Vakfi/112863912086073?ref=ts

http://www.facebook.com/pages/TEMA-Vakfi/112863912086073#!,

http://www.greenpeace.org/turkey/campaigns/enerji/kit-kat

http://www.greenpeace.org/turkey/news/nestle-molayi-haketmiyor-010410

http://www.tema.org.tr

http://www.turkiyesumeclisi.net/

http://www.twitter.com, Erişim 24/8/2010

http://www.wwf.org.tr/page.php?ID=27

Page 132: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

F. Onat

122

Güz 2010, Sayı:31

Boş Sayfa

Page 133: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

İLETİŞİM MESLEK LİSESİ ÖĞRENCİLERİNİN İLETİŞİM BECERİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ

(ANKARA İL ÖRNEĞİ)

Sirel GÖLÖNÜ* Yasemin KARCI**

ÖZET İletişim, var olmak ve yaşamak için beslenmek kadar doğal ve kaçınılmazdır. Kendimizi, çevremizi, ait olduğumuz toplumu anlamamız için etkin iletişim şarttır. Kişilerarası ilişkilerdeki sorunlar ve bu sorunlara bağlı olarak ortaya çıkan pek çok psikolojik bozukluğun temelinde, iletişim becerilerindeki eksikliğin yattığı söylenebilir. Çalışma, Ankara ilindeki üç iletişim meslek lisesinde öğrenim gören öğrencilerin, iletişim beceri düzeylerinin sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma evrenini, 2009-2010 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Ankara il merkezinde bulunan üç iletişim meslek lisesi dokuzuncu, onuncu, onbirinci ve onikinci sınıflarında öğrenim gören toplam 526 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada örnekleme gidilmemiş, araştırmayı kabul eden katılımcılar ile anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, kişisel bilgi formu ve beşli likert tipi 45 sorudan oluşan İletişim Becerileri Envanteri kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizi, SPSS 11,5 programı kullanılarak yapılmıştır. Varsayımların testi, verilerin parametrik test varsayımlarını sağlaması nedeni ile iki grup karşılaştırmalarında bağımsız iki grup ortalama karşılaştırma t–testi, ikiden fazla grup ortalaması karşılaştırmalarında ise tek yönlü varyans analiz testi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma bulgularına göre öğrencilerin iletişim becerileri; cinsiyete ve sınıflara göre anlamlı bir farklılık gösterirken, öğrencilerin sosyo-ekonomik düzeyi, iletişim beceri puanlarını anlamlı bir biçimde etkilememektedir. Anahtar Kelimeler : İletişim, iletişim becerisi, kişilerarası iletişim.

VOCATIONAL HIGH SCHOOL STUDENTS 'COMMUNICATION SKILLS COMMUNICATION LEVELS (SAMPLE ANKARA)

ABSTRACT Communication, be fed and to live as natural and inevitable. Ourselves, our environment, effective communication is essential to our understanding of our society. Interpersonal relations and the problems caused by these problems on the basis of many psychological disorders, the defect lies in communication skills said. The study, the students of vocational high school in Ankara three communication, communication skill levels in terms of socio-demographic variables was carried out to investigate. The research population, the center of Ankara during the 2009-2010 academic year in the fall of the three communication vocational school ninth, tenth, eleventh and twelfth grades of the total 526 students are studying. Research, sampling has not been examined, a survey was conducted with participants who accepted to participate. In the study, the personal information form and Communication Skills Inventory consisting of five Likert-type 45 questions. The obtained data analysis, performed using the SPSS 11.5 program. Test assumptions, the assumptions of parametric test data because of the two-group comparisons provide an average compared two groups of independent t-test comparisons of more than two groups in the average one-way analysis of variance test was conducted. According to research findings, students 'communication skills, showed a significant difference according to gender and class, socio-economic level of students' communication skills in a meaningful manner does not affect the scores. Keywords : Communication, communication skills, interpersonal communication

* Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü ** Gazi Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Bilgisayar İşletmeni

Page 134: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

124

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

İnsanların toplumda var olan kuralları öğrenmesi, değer ve inançları benimsemesi, kurallara uygun olarak kendisine verilen rolleri oynaması, yani toplumsallaşması, ancak iletişimle gerçekleşir. İnsanlar başkalarıyla bir arada olabilmek, onları anlayabilmek, kendilerini anlatabilmek ve etkileyebilmek yani; toplumsallaşabilmek için iletişim kurar. Bir başka ifadeyle iletişim, bireylerin kendini ifade edebilme ve kendilerini dinletme gereksinimleri sonucu ortaya çıkmaktadır (Gürgen, 1997: 5).

İletişim kavramının 4560 kullanımı olduğu ve bu kullanımlardan 15 anlamın çıkarılabileceği saptaması yapılmıştır. Bunlar; düşüncenin değiş tokuşu, anlama-anlatabilme, etkileşim, belirsizliğin azaltılması, aktarım süreci, değişme süreci, bağlantıların kurulma süreci, paylaşım süreci, araç-usul-teknikler, belleğin uyarılması, yanıt verme, uyaran, etkileme, geçiş süreci, iktidar kaynağıdır (Zıllıoğlu, 1996: 4-5).

İletişim ‘’Birbirlerine ortamdaki nesneler, olaylar, olgularla ilgili değişmeleri haber veren, bunlara ilişkin bilgilerini birbirine aktaran, aynı olgular, nesneler, sorunlar karşısında benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan, benzer duygular taşıyıp bunları birbirine ifade eden insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce ve duygu bildirişimleri”dir (Oskay, 2001: 9).

İnsanın her davranışı, konuşması, susması, dinlemesi, duruşu ve oturma biçimi, kendini ifade etmesi, kısaca çevresine mesaj iletmesidir. İletişim; mesaj üretme, iletme ve algılama sürecidir. İletişim kurmakta asıl amaç, anlaşılabilir mesajların gönderilmesi ve karşı tarafın tutum ve davranışlarında değişiklik yapmaktır (Tutar ve Yılmaz, 2003: 5).

Her birey, doğduğu andan itibaren iletişim kurmaya başlasa da her zaman bu iletişimin etkili olduğu söylenemez. Karşılıklı mesaj alışverişinde ortaya çıkan hatalar; duygu, düşünce ya da bilgilerin doğru iletilememesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, iletişim eylemi, süreç içindeki öğelere gereken önem verilmeden yapıldığında, insanların birbirlerini anlamalarında büyük aksaklıklara yol açmaktadır. Bu durum, bireylerin kendilerini amaçladıkları gibi ifade edememeleri ya da karşılarındaki kişiyi doğru anlamamaları ile sonuçlanmaktadır (Demirci, 2002: 2). İletişim becerileri gelişmiş bir birey, kendini diğer bireylere doğru ifade edebilme ve onları doğru anlama imkanı bulacaktır.

Page 135: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi

125

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

İletişim meslek liseleri, öğrencilerini hem mesleğe hem de yüksek öğrenime hazırlayan eğitim kurumlarıdır. İletişim alanında çalışmak isteyen bireylerin meslek yaşamlarının gereği olan etkili iletişim becerilerine sahip olmaları, onları kariyerleri boyunca başarılı kılacak etkenlerin başında gelmektedir. Etkili iletişim becerileri, her türlü insan ilişkisinde ve her türlü meslek alanında ilişkileri kolaylaştırıcı olabilmektedir.

Çalışmanın ilk bölümünde iletişim becerileri kavramı açıklanmaya çalışılacaktır. Daha sonra iletişim becerileri ile ilgili yapılan araştırmalar üzerinde durulacaktır. İkinci bölümde ise Ankara ilindeki iletişim meslek liselerinde yapılan uygulama ve araştırma sonucu elde edilen bulgular ele alınmıştır.

1. İletişim Becerileri Kavramı

İletişim; bireyler, gruplar ya da toplumlar arasında çeşitli yöntemlerle bilgi, düşünce ve inanç alışverişini sağlayan etkileşim sürecidir. İletişim bireylerin kendilerinden farklı rollere, inançlara, tutumlara, değer ve davranışlara sahip bireylerle ve gruplarla nasıl ilişki kurulacağının öğrenilmesini sağlar (Şimşek, 2003: 50).

Ceyhan, etkili iletişim için gereken becerileri genel olarak ele almış ve özetlemiştir. Bunlar; karşılıklı konuşmada yanıt verme ve verilen yanıtta konuşmacının duygu ve düşüncelerini yansıtma, yönlendirici olmayan açık sorular sorma, sözel olmayan ipuçlarının kodlarını çözme, mesajlara doğru yanıtlar verme, dinlemeye istekli olma, göz teması kurma, anlamaya yoğunlaşma, doğru geribildirim verme, “Ben” mesajlarıyla yanıt verme, kendini açma, empatik anlayış sergileme, eleştirilere olumlu yanıt verme, girişken davranışlar sergileme, çatışmaları yöneterek problemleri uygun şekillerde çözme ve koşulsuz kabuldür (Ceyhan, 2006: 367-379).

Kişilerarası yüz yüze iletişimde düşünceler sözlü, duygular ise sözsüz dil ile anlatılır. Başka bir deyişle, kişilerarası iletişimde konuşma dili duyguları dile getirmede genellikle yetersiz kalır. Çünkü sözler konuşmanın içeriğini oluştururlar, oysa sözsüz iletişim duygusal bilgiyi aktarır. Günlük yaşamdaki ilişkilerde sözel kodlar dışında başvurulan simgesel kodlardan sözsüz olanlar, anlamı yaratma ve paylaşmada çoğu kez bilinçsiz olarak sürekli kullanılırlar. Öyle ki beden diliyle verilen mesajlar, insanlarla anlaşmada en temel araç niteliği taşır. Araştırmalar iletişimde beden dilinin, ses tonu (%38 ) ve sözcüklere (%7) göre %55 oranla önde olduğunu göstermektedir (İzgören, 2000: 6; Pease-Pease, 2003: 13).

Page 136: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

126

Güz 2010, Sayı:31

İletişim sürecinin başarılı ve etkili olabilmesi için;

● İletilecek mesajın hedef - alıcının dikkatini çekmesi,

● İletinin kodlanmasında; iletiyi gönderen kaynak kadar, onu alacak ve açıklayacak hedef alıcı tarafından da bilinmesi,

● İletinin hedef - alıcının gereksinmelerine seslenebilmesi,

● Hedef - alıcıda istenen tutum değişikliğinin elde edilebilmesi için, hedef -alıcının tutum ve değerlerinin bilinmesi, beklenti ve kalıplarına ters düşülmemesi,

● Hedef-alıcıya ulaşmada en uygun kanalın-aracın ne olduğunun bilinmesi,

● İletilecek mesajın içeriği hedef-alıcı için yeni bilgi niteliği taşıyorsa, söz konusu mesajın hedefin alışkın olduğu yaşam deneyimlerine uygun tarzda aktarılması,

● İletişimde iletilmesi zor konuları, hazırlayıcı iletişim süreci ile hedef- alıcının bilgi ve algılama düzeyinin yükseltilerek aktarılması,

● İletişimde hazırlayıcı iletişim sürecine rağmen kırılamayan dirençlerin de olabileceğinin unutulmaması, özellikle temel nitelikteki değerlere dolaysız saldırılmaması gerekmektedir (Oskay, 2001: 36- 41).

2. İletişim Becerileri ile İlgili Araştırmalar

İletişim becerileri konusunda yapılan araştırmaları, yurtiçinde yapılan araştırmalar ve yurtdışında yapılan araştırmalar olarak ele almakta fayda vardır.

Ülkemizde iletişim becerilerine yönelik araştırmaların bir bölümü, iletişim becerileri eğitiminin etkilerini araştırmaya yöneliktir. Korkut yetişkinler için hazırlanmış bir iletişim becerileri eğitimi programının, yetişkinlerin, sahip oldukları iletişim becerilerini değerlendirme düzeylerini arttırdığını ortaya koymuştur (Korkut, 2005: 143-149). Yüksel-Şahin (1997), deneysel bir çalışmasında on iki oturumdan oluşan iletişim becerileri eğitimini alan ve almayan üniversite öğrencilerinin iletişim becerilerindeki değişmeye bakmıştır. Çalışmada, iletişim becerileri eğitimi programına katılan öğrencilerin iletişim becerilerinin, kontrol grubuna kıyasla arttığı ortaya konmuştur. Benzer şekilde Demirci (2002), Ankara Mesleki Eğitim Merkezi’ne devam eden genç işçilere İletişim Becerilerini Değerlendirme Ölçeği uygulamış, eşit puanlara sahip kontrol ve deney grupları oluşturmuş, deney grubuna beş oturumluk bir iletişim becerileri eğitimi vermiş,

Page 137: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi

127

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

kontrol grubuna herhangi bir uygulama vermemiş ve eğitim sonrasında her iki grubun iletişim becerilerini nasıl değerlendirdiğine tekrar bakmıştır. Eğitim programına katılan genç işçilerin sahip oldukları iletişim becerilerini, kontrol grubuna kıyasla daha olumlu şekilde değerlendirdikleri görülmüştür. İletişim becerileri eğitiminin, iletişim çatışmalarına girme eğiliminde düşüşler sağlayıp, olumlu sonuçlar verdiği de ortaya konmuştur (Işık, 1993; Özgit, 1991). Genelde, iletişim becerileri konusunda verilen eğitimlerin iletişim becerilerini arttırdığı gözlenmektedir. Buradan iletişim becerilerinin öğrenilebilir ve geliştirilebilir beceriler olduğu sonucu çıkmaktadır.

Bulut Bozkurt, sınıf öğretmenleriyle yaptığı bir çalışmada, iletişim becerisinin "Etkililik" ve "Yeterlilik" alt boyutlarında kadın öğretmenlerin, erkek öğretmenlerden daha yüksek bir ortalama tutturduklarını ortaya koymuştur. (Bozkurt, 2004: 443-454).

Ceyhan (2006), üniversite öğrencileri üzerine yaptığı bir çalışmada algılanan iletişim becerisi düzeyine bağlı olarak uyum derecesinin değişip değişmediğini araştırmıştır. Çalışmada iletişim becerisi düzeyini yüksek olarak algılayan öğrencilerin, kişisel, sosyal ve genel uyum ölçümlerinin her üçünden de anlamlı olarak daha yüksek puanlar aldıkları görülmüştür.

Dünyada iletişim becerilerinin yaşamın ilk yıllarında nasıl kazanıldığı ve bağlantılı değişkenlerin incelendiği araştırmalar yapılmıştır. İletişim becerileri gelişim dönemleri açısından da ele alınmıştır (Berglund, Eriksson & Westerlund, 2005: 485-491; Didow & Eckerman, 2001: 170-188). Berglund, Eriksson ve Westerlund 18 aylık 1019 çocuğun annelerinden çocuklarının gelişimsel olarak iletişim becerilerini değerlendirmelerini istemişlerdir. Çalışmada kız çocukların erkek çocuklara, ilk sırada doğan çocukların daha sonra doğan çocuklara kıyasla daha yüksek puanla değerlendirildikleri görülmüştür (Berglund, Eriksson & Westerlund, 2005: 485-491).

İletişim becerilerinin yetişkinlerde yaş ilerledikçe değişip değişmediğini araştıran çalışmalar da bulunmaktadır. Örneğin Siegel ve Gregora (1985) gençlerle yaşlıları karşılaştırdıkları çalışmalarında; yaşlıların daha ağır ve etkisiz iletişim kurduklarına ilişkin inançlara karşın, gençlerle yaşlılar arasında iletişim performansı açısından bir fark bulamamışlardır ( Siegel ve Gregora, 1985: 485-494).

Malatesta ve Izard, genç, orta yaşlı ve yaşlı kadınlarla yaptıkları bir çalışmada başkalarından gelen duygusal mesajları çözümlemede, yaşlı kadınların

Page 138: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

128

Güz 2010, Sayı:31

genç olanlara kıyasla daha zayıf olduklarını ortaya koymuştur (Malatesta ve Izard,1987: 193-203).

İletişim becerileri, cinsiyet farkı açısından da ele alınmıştır. Cunningham, sözel olmayan ifadelere ilişkin mesajların yorumlanmasında, diğer bir deyişle kod çözümünde kadınların erkeklerden daha iyi olduklarını ortaya koymuştur (Cunningham,1977: 564-584).

3. Araştırmanın Amacı

Ankara ilinde üç iletişim meslek lisesinde dokuzuncu, onuncu, onbirinci ve onikinci sınıflarda öğrenim gören öğrencilerin iletişim becerileri düzeylerinin sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesi araştırmanın temel amacını oluşturmuştur.

4. Yöntem

Bu çalışma, tanımlayıcı türde kesitsel saha araştırmasıdır. Betimsel araştırmalar, mevcut olayların daha önceki olay ve koşullarla ilişkilerini de dikkate alarak, durumlar arasındaki etkileşimi açıklamayı hedef alır. Bu yönteme dayanan araştırmalarla; ‘’Mevcut durum nedir?’’ ‘’Neredeyiz?’’ ‘’Ne yapmak istiyoruz?’’ ‘’ Nereye, hangi yöne gitmeliyiz?’’ ‘’Oraya nasıl gideriz?’’ gibi sorulara, mevcut zaman kesiti içinde olduğu düşünülen verilere dayanılarak cevap bulunmak istenir (Kaptan, 1998:59).

Araştırma evrenini, 2009-2010 Eğitim-Öğretim yılı güz döneminde Ankara il merkezinde bulunan Aydınlıkevler Ticaret Meslek ve Anadolu İletişim Meslek Lisesi, Batıkent Şevket Evliyagil Ticaret Meslek ve Anadolu İletişim Meslek Lisesi ile Türk Telekom Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, dokuzuncu, onuncu, onbirinci ve onikinci sınıflarda öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmada örnekleme gidilmemiş, araştırmayı kabul eden katılımcılar ile anket çalışması gerçekleştirilmiştir Araştırma verilerini 450 öğrencinin verileri oluşturmuştur.

4.1. Veri Toplama Araçları

Veri toplama aracı olarak, kişisel bilgi formu ve iletişim becerileri envanteri ölçeğinden oluşan soru formu kullanılmıştır. Kişisel bilgi formu, araştırmacının kendisi tarafından hazırlanmıştır.

Page 139: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi

129

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Kişisel bilgi formunda aşağıda verilen değişkenlere ait sorular yer almıştır.

Okunan okul

Okunan sınıf

Yaş

Cinsiyet

Cevaplayıcının kendisi ve ailesine ilişkin olarak algıladığı sosyo-ekonomik düzey

Bu çalışmada kullanılan, İletişim Becerileri Envanteri ilk olarak Balcı (1996) tarafından geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Gerekli geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılan envanterin bu ilk sürümünün madde sayısı 70’tir. Envanter daha sonra tekrar, 500 üniversite öğrencisinden oluşan bir örnekleme uygulanmış, yapılan faktör analizi sonucunda madde sayısı 45’e indirilmiştir (Ersanlı & Balcı, 1998).

Ersanlı ve Balcı (1998), tarafından son hali verilen envanter, likert tipi 45 sorudan oluşmaktadır. Envanter zihinsel, duygusal ve davranışsal açıdan iletişim becerilerini ölçmektedir. Maddeler, “Her Zaman”, “Genellikle”, “Bazen”, “Nadiren”, “Hiçbir Zaman” olarak yanıtlanmaktadır. Her zaman 5, Hiçbir zaman 1, şeklinde puanlanmaktadır.

Her bir boyutu ölçen 15 madde vardır. Her boyuta giren maddeler aşağıda görülmektedir:

Zihinsel : 1,3,6,12,15,17,18,20,24,28,30,33,37,43,45

Duygusal : 5,9,11,26,27,29,31,34,35,36,38,39,40,42,44

Davranışsal : 2,4,7,8,10,13,14,16,19,21,22,23,25,32,41

Ölçeğin genelinden alınabilecek en yüksek puan 225, en düşük puan ise 45’dir. Her bir alt ölçekten alınabilecek en yüksek puan 75, en düşük puan ise 15’dir. Bireyin hangi alt ölçekteki puanı yüksek ise, iletişim becerisi açısından o alt boyutta daha iyi olduğu söylenebilir. Ölçeğin tamamı için ise, puanların yüksekliği o bireyin iletişim beceri düzeyinin yüksek olduğunu göstermektedir.

4.2. İstatistiksel Yöntemler

Araştırmada elde edilen verilerin analizi, SPSS 11,5 (Statistical Packages for Social Sciences) programı kullanılarak yapılmıştır.

Page 140: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

130

Güz 2010, Sayı:31

İlk olarak, kişisel bilgi formunda yer alan bağımsız değişkenlere ait tanımlayıcı istatistikler, sayı ve yüzdeler elde edilmiş, tanımlayıcı tablolar elde edilmiştir.

Daha sonra, iletişim becerileri envanteri puanlaması yapılmış ve alt boyut ölçek skorları elde edilmiştir. Ölçek toplamına ve alt boyutlara ait ortalamaların, demografik değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediğine yönelik varsayımların test aşaması gerçekleştirilmiştir.

Varsayımların testi, verilerin parametrik test varsayımlarını sağlaması nedeni ile iki grup karşılaştırmalarında bağımsız iki grup ortalama karşılaştırma t–testi, ikiden fazla grup ortalaması karşılaştırmalarında ise tek yönlü varyans analiz testi ile gerçekleştirilmiştir. Hipotezlerin testinde önemlilik düzeyi, alfa yanılma düzeyi olarak 0,05 kullanılmıştır.

5. Bulgular ve Yorumlar

Bu bölümde ilk olarak, anket katılımcılarına ait demografik değişkenlerin dağılımları sayı ve yüzdelerle tablolar şeklinde verilecektir. Daha sonra, iletişim beceri envanteri ölçek sonuçları anket katılımcılarının demografik değişkenlerine göre verilip, demografik değişkenlere göre iletişim becerilerinin farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek amacı ile gerçekleştirilen hipotez testi sonuçları sunulacaktır.

5.1. Ankete Katılan Öğrencilerin Okudukları Okullara Göre Dağılımı

Tablo 1’de, ankete katılan öğrencilerin okullara göre dağılımları verilmektedir.

Tablo 1. Ankete Katılanların Okudukları Okullara Göre Dağılımı

Okunulan okul Sayı (n) Yüzde (%)

Aydınlıkevler İletişim Meslek Lisesi 172 38,22

Batıkent Ş. Evliyagil İletişim Meslek Lisesi 147 32,66

Türk Telekom Teknik ve Endüstri M.L. 131 29,11

TOPLAM 450 100,0

Page 141: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi

131

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Tabloyu incelediğimizde, anket katılım oranlarının üç okulda da benzer olduğu görülmektedir. Aydınlıkevler İletişim Meslek Lisesi’nden 172 öğrenci, Batıkent Şevket Evliyagil İletişim Meslek Lisesi’nden 147 öğrenci, Türk Telekom Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nden 131 öğrenci ankete katılmıştır. Aydınlıkevler İletişim Meslek Lisesi öğrencileri %38 oranında, Batıkent Şevket Evliyagil İletişim Meslek Lisesi öğrencileri yaklaşık %33 oranında, Türk Telekom Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri ise %29 oranında ankete katılmıştır.

5.2. Ankete Katılan Öğrencilerin Okudukları Sınıflara Göre Dağılımı

Tablo 2’de öğrencilerin okudukları sınıflara göre dağılımları verilmektedir.

Tablo 2. Ankete Katılanların Okudukları Sınıflara Göre Dağılımı

Okunulan sınıf Sayı (n) Yüzde (%)

9. sınıf 187 41,6

10. sınıf 103 22,9

11. sınıf 79 17,6

12. sınıf 81 18,0

TOPLAM 450 100

Tablo 2’ye göre; ankete katılan 187 öğrenci 9.sınıf, 103 öğrenci 10. sınıf, 79 öğrenci 11. sınıf, 81 öğrenci ise 12.sınıf öğrencisidir. Yüzdesel olarak ankete katılan öğrencilerin yaklaşık %42’sini 9. sınıf öğrenciler, %23’ünü 10. sınıf öğrenciler oluştururken, 11. ve 12. sınıf öğrencilerin oranı % 18’dir. İletişim meslek liselerinde, onikinci sınıflar haftanın üç günü okul dışında staj yaptıklarından bu sınıflara anket uygulamak için birkaç kez okullara gitmek zorunda kalınmıştır. Bu sebepten dolayı, ankete katılım son sınıflarda düşüktür.

5.3. Ankete Katılan Öğrencilerin Yaşlarına Göre Dağılımı

Ankete katılan öğrencilerin yaş dağılımları Tablo 3’de verilmiştir. Öğrencilerin yaşları, 13 yaş ile 19 yaş arasında değişmektedir.

Page 142: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

132

Güz 2010, Sayı:31

Tablo 3. Ankete Katılanların Yaşlarına Göre Dağılımı

Tabloya göre, ankete katılan öğrencilerin %33’ü 15 yaşında, %23’ü 17 yaşında, %19’u 16 yaşında ve %15’i ise 14 yaşındadır. Öğrencilerin yaş ortalaması ise 15,7 ± 1,2’dir.

5.4. Anket Katılan Öğrencilerin Cinsiyetlere Göre Dağılımı

Tablo 4. Ankete Katılanların Cinsiyetlere Göre Dağılımı

Cinsiyet Sayı (n) Yüzde (%)

Kız 248 55,1

Erkek 202 44,9

TOPLAM 450 100

Öğrencilerin cinsiyet dağılımı tablo 4’de verilmektedir. Tablodan da görüleceği üzere ankete katılan kız öğrenci sayısı 248 kişi, erkek öğrenci sayısı ise 202 kişidir. Kız öğrenciler %55 oranında, erkek öğrenciler yaklaşık %45 oranında ankete katılmıştır.

5.5. Ankete Katılan Öğrencilerin Ailelerinin Sosyo-Ekonomik Düzeylerine Göre Dağılımı

Öğrencilerin kendileri tarafından algıladıkları ailelerinin sosyo-ekonomik düzeylerinin dağılımı Tablo 5’de verilmektedir.

Yaş Sayı (n) Yüzde (%)

13 1 0,2

14 67 14,9

15 147 32,7

16 86 19,1

17 103 22,9

18 29 6,4

19 3 0,7

Toplam 436 96,9

Kayıp gözlem 14 3,1

TOPLAM 450 100,0

Page 143: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi

133

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Tablo 5. Ankete Katılanların Kendilerince Algıladıkları Ailelerin Sosyoekonomik Düzeylerine Göre Dağılımı

Sosyo- ekonomik düzey Sayı (n) Yüzde (%)

Alt 7 1,6 Orta 408 90,7 Üst 34 7,6 Toplam 449 99,8 Kayıp gözlem 1 0,2 TOPLAM 450 100

Tablo 5’e göre, öğrencilerin neredeyse tamamı %91’i ailelerinin sosyo-ekonomik düzeyini orta düzey olarak belirtmişlerdir. Üst düzey olarak belirtenlerin oranı yaklaşık olarak %8 iken, alt seviyede olarak belirtenlerin oranı yaklaşık olarak %2’dir.

5.6. Cinsiyetlere Göre İletişim Beceri Puanları Ortalamaları

İletişim beceri puanlarının cinsiyetlere göre değerlendirilmesi Tablo 6’da verilmektedir.

Tablo 6. Cinsiyetlere Göre İletişim Beceri Puanları Ortalamaları

Cinsiyet

İletişim beceri

envanteri alt

boyutları

n Minimum puan

Maksimum puan

Ortalama

Std. Sapma

Kız

Zihinsel İB 248 41,00 70,00 57,11 5,99

Duygusal İB 248 34,00 69,00 54,84 6,66

Davranışsal İB

248 42,00 75,00 59,86 6,72

Toplam İB 248 133,00 208,00 171,81 13,77

Erkek

Zihinsel İB 202 37,00 71,00 55,18 5,65

Duygusal İB 202 32,00 68,00 53,56 6,63

Davranışsal İB

202 37,00 71,00 57,01 6,63

Toplam İB 202 132,00 207,00 165,75 13,44

Ho: Cinsiyete göre zihinsel, duygusal, davranışsal ve genel (toplam) iletişim beceri düzeylerinde farklılık yoktur.

H1: İletişim becerileri cinsiyete göre farklılık göstermektedir.

Page 144: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

134

Güz 2010, Sayı:31

Tablo 6’ya göre; kız öğrencilerde toplamda ortalama puan 172 iken, erkek öğrencilerde ortalama 166 olarak bulunmuştur. Kız öğrencilerde alt boyutlarda en yüksek ortalama 60 puan ile davranışsal iletişim alt boyutunda, erkeklerde de benzer şekilde 57 puan ile aynı alt boyutta elde edilmiştir. Kız öğrencilerde en düşük ortalama beceri puanı 55 ile duygusal iletişim beceri alt boyutunda, erkeklerde de aynı şekilde 54 puan ile aynı alt boyutta elde edilmiştir.

Cinsiyetlere göre iletişim beceri puan ortalamaları arasındaki farklılık toplamda ve 3 alt boyutta %5 önem seviyesinde bağımsız gruplarda t-testi ile sınandığında anlamlı bulunmuş ve ilgili Ho hipotezi red edilmiştir (p< 0,05).

Tablodan da görüleceği gibi kız öğrencilerin iletişim beceri puanı ortalaması, erkek öğrencilerin iletişim beceri puanı ortalamasından yüksektir. Kız öğrencilerin iletişim kurma becerilerinin, erkek öğrencilere göre gelişmiş olduğunu söylemek mümkündür.

5.7. Okunulan Sınıflara Göre İletişim Beceri Puanları Ortalamaları

Tablo 7 ’de öğrencilerin iletişim beceri puanlarının okunulan sınıflara göre değerlendirilmesi verilmektedir.

Tablo 7. Okunulan Sınıflara Göre İletişim Beceri Puanları Ortalamaları

Okunulan sınıf

İletişim beceri envanteri alt

boyutları

n

Minimum puan

Maksimum

puan

Ortalam

a

Std.

Sapma

9. sınıf

Zihinsel İB 187 37,00 71,00 57,89 5,87

Duygusal İB 187 34,00 68,00 54,97 6,66

Davranışsal İB 187 37,00 75,00 60,82 6,90

Toplam İB 187 132,00 208,00 173,67 14,38

10. sınıf

Zihinsel İB 103 43,00 68,00 55,03 5,82

Duygusal İB 103 40,00 67,00 54,44 6,10

Davranışsal İB 103 41,00 71,00 57,19 5,86

Toplam İB 103 139,00 196,00 166,66 12,93

11. sınıf

Zihinsel İB 79 41,00 64,00 54,73 5,43

Duygusal İB 79 35,00 66,00 53,37 6,79

Davranışsal İB 79 43,00 68,00 56,62 5,99

Toplam İB 79 133,00 187,00 164,72 11,39

12. sınıf

Zihinsel İB 81 41,00 67,00 55,46 5,74

Duygusal İB 81 35,00 69,00 53,30 7,18

Davranışsal İB 81 39,00 70,00 57,10 7,19

Toplam İB 81 133,00 202,00 165,85 13,55

Page 145: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi

135

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Ho: Zihinsel, duygusal, davranışsal ve genel (toplam) iletişim becerilerinde okunulan sınıfa göre fark yoktur.

H1: İletişim becerileri okunulan sınıflara göre farklılık göstermektedir.

Tabloyu incelediğimizde; toplam puanlar üzerinden sınıflar arasında en yüksek puan ortalaması 174 puan ile 9. sınıf öğrencilerinde, daha sonra 167 puan ile 10. sınıf öğrencilerinde ve daha sonra ise 166 puan ile 12. ve 165 puan ile 11. sınıf öğrencilerinde elde edilmiştir. Sınıflara göre toplam iletişim beceri puanları arasındaki farklılık gerçekleştirilen tek yönlü varyans analizi hipotez testi ile duygusal iletişim beceri puanı haricindeki tüm alt boyutlarda ve toplamda istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş (p<0,05) Ho hipotezi red edilmiştir. Farklılığın hangi sınıf veya sınıflardan kaynaklandığının belirlenmesi için gerçekleştirilen ileri düzey post-hoc düzeyde Tukey testine göre farklılığın 9. sınıf öğrencilerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir.

Tablo 7 ’de ki alt boyutlar bazında elde edilen iletişim beceri puan ortalamaları değerlendirildiğinde, 9. sınıflarda en yüksek ortalama 61 puan ile davranışsal iletişim beceri alt boyutunda, en düşük ortalama ise 55 puan ile duygusal iletişim beceri alt boyutunda elde edilmiştir. 10. sınıflarda en yüksek ortalama puan 57 puan ile benzer şekilde davranışsal iletişim beceri boyutunda, en düşük ortalama puan 54 puan ile duygusal iletişim beceri alt boyutunda elde edilmiştir. 11. ve 12. sınıf öğrencilerinde de benzer şekilde en yüksek ortalama davranışsal iletişim beceri alt boyutunda, en düşük puan ortalaması duygusal beceri alt boyutlarında elde edilmiştir. Zihinsel beceri alt boyutunda en yüksek puan ortalaması tüm sınıflar arasında 58 puan ile 9. sınıf öğrencilerinde, duygusal boyutta en yüksek puan ortalaması 55 puan ile 9. sınıflarda, davranışsal iletişim beceri alt boyutunda en yüksek puan ortalaması yine 61 puan ile 9. sınıf öğrencilerinde elde edilmiştir. Zihinsel, davranışsal ve toplamda iletişim beceri puan ortalamaları arasındaki farklılık istatistiksel olarak önemli bulunarak Ho hipotezi red edilmiştir (p<0,05).

Sınıf değişkeni ile öğrencinin iletişim becerisi arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Öğrencilerin okudukları sınıf düzeyi arttıkça, iletişim becerilerinin de olumlu yönde geliştiğini söylemek mümkündür.

Page 146: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

136

Güz 2010, Sayı:31

5.8. Ankete Katılanların Ailelerinin Sosyoekonomik Durumuna Göre İletişim Beceri Puanları Ortalamaları

Tablo 8. Ailelerinin Sosyoekonomik Durumuna Göre İletişim Beceri Puanları Ortalamaları

Sosyo ekonom

ik düzey

İletişim beceri envanteri alt

boyutları

n

Minim

um puan

Maksimum puan

Ortala

ma

Std.

Sapma

Alt

Zihinsel İB 7 49,00 62,00 55,29 5,02

Duygusal İB 7 37,00 60,00 49,86 8,322 Davranışsal İB 7 48,00 64,00 57,57 5,32

Toplam İB 7 143,00 183,00 162,71 16,34

Orta

Zihinsel İB 408 37,00 70,00 56,14 5,90

Duygusal İB 408 34,00 69,00 54,39 6,63 Davranışsal İB 408 39,00 75,00 58,44 6,74

Toplam İB 408 132,00 208,00 168,97 13,67

Üst

Zihinsel İB 34 46,00 71,00 57,44 6,26

Duygusal İB 34 43,00 68,00 53,97 6,65 Davranışsal İB 34 37,00 71,00 60,53 7,97

Toplam İB 34 132,00 207,00 171,94 16,52

Ho: Öğrencilerinin ailelerine ilişkin algıladıkları sosyo-ekonomik düzeye bağlı olarak zihinsel, duygusal, davranışsal ve genel (toplam) iletişim becerileri, farklılık göstermemektedir.

H1: İletişim becerileri ailenin sosyo-ekonomik düzeyine göre farklılık göstermektedir.

Katılımcılardan, ailelerine ilişkin olarak algıladıkları sosyoekonomik düzeyi üçlü bir sınıflama üzerinde yanıtlamaları istenmiştir. Sınıflamada düşük, orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzey grupları bulunmaktadır. Öğrencilerin neredeyse tamamı %91’i ailelerinin sosyo-ekonomik düzeyini orta düzey olarak belirtmişlerdir.

Sosyo- ekonomik düzeylere göre iletişim beceri puan ortalamaları ve standart sapmaları Tablo-8’de verilmiştir. İletişim becerileri puanlarının tümünde gruplararası anlamlı fark bulunmamaktadır. İlgili Ho hipotezi kabul edilmiştir (p>0,05).

Page 147: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi

137

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

SONUÇ ve ÖNERİLER

Ankara ilindeki, üç iletişim meslek lisesinde öğrenim gören öğrencilerin iletişim becerileri düzeylerinin sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesi amacıyla yapılan bu araştırma da elde edilen sonuçlar kısaca şöyledir:

Cinsiyetlere göre iletişim beceri puan ortalamaları arasındaki farklılık toplamda ve 3 alt boyutta % 5 önem seviyesinde bağımsız gruplarda t-testi ile sınandığında anlamlı bulunmuş ve ilgili Ho hipotezi red edilmiştir (p< 0,05). Kız öğrencilerin iletişim beceri puanı ortalaması, erkek öğrencilerin iletişim beceri puanı ortalamasından yüksektir. Kız öğrencilerin iletişim becerilerinin, erkek öğrencilere göre gelişmiş olduğunu söylemek mümkündür. Bu da, kız öğrencilerin etkili iletişim kurmada daha başarılı olduklarını göstermektedir.

Araştırmamızda sınıflara göre toplam iletişim beceri puanları arasındaki farklılık, gerçekleştirilen tek yönlü varyans analizi hipotez testi ile duygusal iletişim beceri puanı haricindeki tüm alt boyutlarda ve toplamda istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş (p<0,05) Ho hipotezi red edilmiştir. Farklılığın hangi sınıf veya sınıflardan kaynaklandığının belirlenmesi için gerçekleştirilen ileri düzey post-hoc düzeyde Tukey testine göre farklılığın 9. sınıf öğrencilerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Sınıf değişkeni ile iletişim becerileri arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Öğrencilerin okudukları sınıf düzeyi arttıkça, iletişim becerilerinin de olumlu yönde geliştiğini söylemek mümkündür. Bu sonucu da, iletişim becerilerinin öğrenilebilir ve geliştirilebilir beceriler olduğu yönünde değerlendirmek mümkündür.

Araştırmada katılımcılardan, ailelerine ilişkin olarak algıladıkları sosyo-ekonomik düzeyi üçlü bir sınıflama üzerinde yanıtlamaları istenmiştir. Sınıflamada düşük, orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzey grupları bulunmaktadır. İletişim becerileri puanlarının tümünde gruplar arası anlamlı fark bulunmamaktadır. İlgili Ho hipotezi kabul edilmiştir (p>0,05). Öğrencinin sosyo-ekonomik düzeyi, iletişim beceri puanlarını anlamlı bir biçimde etkilememektedir.

Çalışmada elde edilen sonuçlara göre uygulama ve araştırmaya yönelik öneriler aşağıda sunulmuştur :

İletişim becerileri konusunda yapılacak çalışmalarda, daha büyük bir örneklem üzerinde çalışılması, daha ayrıntılı sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır. Bu araştırmada ki evren ve örneklem daha geniş alınarak yeni çalışmalar yapılmalıdır. Bu araştırmada kullanılan kişisel bilgi formundaki değişkenlerin sayısı

Page 148: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

138

Güz 2010, Sayı:31

artırılarak yeni araştırmalar yapılabilir. Örneğin; annenin mesleği, babanın mesleği, ailenin aylık ortalama gelir düzeyi gibi değişkenler kullanılabilir.

KAYNAKÇA

Berglund, E., Eriksson, M. & Westerlund, M. (2005) Communicative Skills in

Relation to Gender, Childcare and Socioeconomic Status in 18-Month Old

Children. Scandinavian Journal of Psychology, 46, 485-491.

Bulut, Bozkurt, Nergüz (2004) “İlköğretim Sınıf Öğretmenlerinin İletişim

Becerilerine İlişkin Algılarının Çeşitli Değişkenler Açısından

İncelenmesi.’’ Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 2 (4), s. 443-454.

Ceyhan, Aydoğan Aykut (2006) An Investigation of Adjustment Levels of Turkish

Univeristy Students With Respect to Perceived Communication Skill

Levels, Social Behaviour and Personality, 34 (4), s.367-379.

Cunningham, M.R. (1977) Personality and The Structure of the Nonverbal

Communication of Emotion. Journal of Personality, 45 (4), 564-584.

Demirci, Emine E. (2002) İletişim Becerileri Eğitiminin Mesleki Eğitim

Merkezi’ne Devam Eden Genç İşçilerin İletişim Becerilerini Değerlendirmelerine

Etkisi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Hacettepe Ü. Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Ankara.

Didow, S.M. & Eckerman C.O. (2001) Toddler peers: from nonverbal coordinated

action to verbal discourse, Social Development, 10(2), 170-188.

Ersanlı, Kurtman, Balcı, Seher (1998) “İletişim Becerileri Envanterinin

Geliştirilmesi: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması’’, Türk Psikolojik

Danışma ve Rehberlik Dergisi, 10 (2), s. 7-12.

Gürgen, Haluk (1997) Örgütlerde İletişim Kalitesi, İstanbul: Der Yayınları.

Işık, A. Zeynep (1993) İletişim Becerileri Konusunda Ebeveynlere Verilen Eğitimin

İletişim Çatışmalarına Girme Eğilimi Üzerindeki Etkisi, (Yayınlanmamış

Yüksek Lisans Tezi), Marmara Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

İzgören, Ahmet Şerif (2000) Dikkat Vücudunuz Konuşuyor – Türkiye’de Beden

Dili, İş Yaşamı ve Renkler, Ankara: Academyplus Yayınevi.

Page 149: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

İletişim Meslek Lisesi Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin İncelenmesi

139

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Kaptan, Saim (1998) Bilimsel Araştırma Ve İstatistik Teknikleri, Geliştirilmiş

Baskı, Ankara: Tekışık Web Ofset Tesisleri.

Korkut, Fidan (2005) ‘’Yetişkinlere Yönelik İletişim Becerileri Eğitimi’’ Hacettepe

Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 28, s. 143-149.

Maletasta, C.Z. & Izard, C.E. (1987) Emotion Communication Skills in Young,

Middle, Aged, and Older Women. Psychology and Aging, 2 (2), 193-203.

Oskay, Ünsal (2001) İletişimin ABC’si, İstanbul: Der Yayınları.

Özgit, Şükran (1991) İletişim Becerileri Konusunda Verilen Eğitimin İletişim

Çatışmalarına Girme Eğilimi Üzerindeki Etkisi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans

Tezi), Marmara Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Pease, Allan (2003) Beden Dili, Yeşim Özben (Çev.), İstanbul: Rota Yayın.

Siegel, C.M. & Gregora, A. W (1985) Communication Skills of Elderly Adults, J.

Commun.Disord, 18, s. 485-494.

Şimşek, Hasan ve Yıldırım Ali (2005) Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma

Yöntemleri, İstanbul: Seçkin Yayıncılık.

Şimşek, Şerif, Akgemci, Tahir ve Çelik, Adnan (2003) Davranış Bilimlerine Giriş

ve Örgütlerde Davranış, Ankara: Nobel Yayıncılık.

Tutar, Hasan, Yılmaz, M. Kemal ve Erdönmez, Cumhur (2003) Genel Ve Teknik

İletişim, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.

Yüksel-Şahin, Fulya (1997) Grupla İletişim Becerileri Eğitiminin Üniversite

Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerine Etkisi, (Yayınlanmamış Doktora Tezi),

Gazi Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Zıllıoğlu, Merih (1996) İletişim Nedir? İstanbul: Cem Yayınevi.

İNTERNET KAYNAKLARI

http://www.aytim.k12.tr/okul_iletisim.aspx, (Erişim: 09.08. 2010 )

http://sgb.meb.gov.tr/istatistik, (Erişim: 20.07. 2010 )

http://ttogm.meb.gov.tr, (Erişim: 13.08.2010 )

Page 150: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

S. Gölönü – Y. Karcı

140

Güz 2010, Sayı:31

http://www.pdrciyiz.biz/iletisim-becerileri-envanteri-t7223.html, (Erişim: 26.07.2010)

http://www.sevliyagiltml.com/tr/index.php, (Erişim: 01.08. 2010 )

http://www.ttatl.k12.tr/bolum.html, (Erişim: 05.08. 2010 )

Page 151: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

YEREL YÖNETİMLERDE HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİNİN KURUM İMAJINA ETKİSİ ÜZERİNE

BİR ÇALIŞMA: TRABZON BELEDİYESİ

M. Sezai TÜRK* - Habibe AKÇAY**

ÖZET

Belediyeler, halk ile yönetim arasındaki ilişkilerin en yoğun yaşandığı kurumlardır. Günümüzde halk, geçmişe oranla, yönetimle ilgili bilgi sahibi olmayı daha fazla istemekte, yönetimle ilgilenmektedir. Kurumla iletişimde bulunmak için ise çoğu zaman informal olmak üzere, birçok yola başvurmaktadır. Doğru halkla ilişkiler çalışması ve imaj stratejisi örgütün hedef kitle tarafından olumlu algılanması ve içselleştirilmesini sağlamaktadır.

Bu çalışmada, Trabzon Belediyesi’nin yapmış olduğu halkla ilişkiler faaliyetlerini tanıma ve tanıtma faktörleri şeklinde sınıflandırılmış ve bu faktörlerin, kurum imajı faktörü olarak belirlenen fiziksel özellik, sosyal sorumluluk, hizmet kalitesi ve kurum yöneticisi faktörlerine etkisi ölçülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Yerel Yönetimler, Kurum İmajı, Halkla İlişkiler

A STUDY ON THE EFFECTS OF PUBLIC RELATIONS ACTIVITIES ON CORPORATE IMAGE IN LOCAL ADMINISTRATION: THE CASE OF THE

TRABZON MUNICIPALITY

ABSTRACT

Municipalities are institutions which are experiencing the most intense relationships between the people and the local administration. Nowadays, in comparison to the past, people want to be more informed about administrative affairs and are more involved with administration. And to communicate with the organization, they turn to various and often informal channels. With the appriporiate public relations strategy, a positive perception and internalization of the organization’s work and image will be provided to the stakeholders.

This study classified the public relations activities which the Trabzon Municipality had done as ‘’identifying and promoting’’ factors and measured the effect of these factors on “physical characteristics, social responsibility, quality of service and the corporate manager” factors which are defined as the corporate image factors.

Keywords: Local Administration, Corporate Image, Public Relations

* Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü ** Arş. Gör., Gümüşhane Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü

Page 152: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

142

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Ekonomik, sosyal ve siyasal alanda hızlı gelişmelerin yaşandığı günümüzde, kurumların en çok merak ettikleri şeylerden biri, hedef kilelerinin kendilerini nasıl algıladıklarıdır. Kar amacı olsun ya da olmasın, bütün kurumlar hedef kitleleri tarafından olumlu algılanmak ve desteklenmek ister. Bu algıyı doğru tespit edebilen kurumlar, hizmet götürdükleri kişilerle uyumlu ilişkiler kurabilmekte, onların duygu, düşünce ve beklentilerini bilip, yönetim politikalarını buna göre düzenlemekte, yani yaşamlarını sürdürebilmektedir.

Belediyelerin, hedef kitleleri ile yoğun etkileşim içinde olan kurumlar olmaları, kurum imajlarına daha fazla önem vermelerini zorunlu kılmaktadır. Olumlu kurum imajı; kurumun değerini artırır, dolayısıyla kurumsal başarıyı olumlu yönde etkiler. Etkili bir kurum imajı oluşturan kurumlar ise uzun vadeli amaçlarına daha rahat ulaşabilmektedir.

Günümüzün yoğun rekabet ortamında tıpkı insanlar gibi dikkat çekmek ve fark edilmek isteyen kurumlar dış görünüşlerine önem vermekte, davranışlarına dikkat etmekte ve çevresiyle etkili bir iletişim içinde bulunmaktadır. Kurumlara değer katan imajlarıdır ve imaja gösterilecek önem kurumların yapacakları en önemli yatırımlardan biridir.

Yönetim yapısındaki değişmeler, iletişim sürecindeki gelişmeler, küreselleşme ve değişen değerler, tüm bunlar belediyecilikte de yeni anlayışların ortaya çıkmasına yol açmış ve kurumlar açısından insan faktörünün daha fazla önem kazanmasını sağlamıştır. Günümüzde vatandaşlar, çevrelerinde olan biteni sorgulamakta, yönetimden isteklerini dikkate almasını ve çözüm üretmesini beklemektedir. Vatandaşlar artık kapısının önünden çöpünü zamanında alan, içme suyunu arıtan, park yapan belediyeyi değil, olumlu algıladığı belediyeyi desteklemekte ve ona güvenmektedir. Belediyecilikte olumlu imaj, iyi hizmet üretmenin ötesinde, stratejik bir sürece dönüşmüştür. Halkla ilişkiler, bu süreçte çevre ile etkileşimi ve iletişimi sağlamada ve kurumun istediği olumlu imajı elde etmede gereksinim duyulan önemli bir olgudur.

Halkla ilişkiler çalışmaları ile belediyelerin, akılda kalıcı, olumlu, saygın bir imajı oluşturulur ve sağlamlaştırılır. Olumlu bir kurum imajın oluşturulmasında ise halkla ilişkiler çalışmalarına verilen önem etkili olmaktadır.

Belediyenin vatandaşlar tarafından nasıl algılandığı ve nasıl bir imaja sahip olduğu, kurumun başarısı için çok önemli kavramlardır. Kurma bağlılık ve kurum imajı arasında paralellik bulunmaktadır. Kısacası vatandaşlar kurumsal imajı güçlü

Page 153: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

143

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

olan kurumlara daha çok bağlılık göstermektedir denilebilir. Bu açıdan kurum imajı tüm kurumlar da olduğu gibi belediyeler için de önemli bir kavramdır.

Kamu hizmetlerinde kalite ve etkiyi artırma gayretleri ve demokratik devlet anlayışının bir gereği olarak, kamu yönetiminde şeffaflığın ve katılımın artırılması, kamuoyu denetiminin etkinleştirilmesi, halkın dilek ve beklentilerinin yönetimlerin kararlarına yansıtılarak daha sağlıklı çözümler oluşturulması tüm dünyada daha fazla önem arz etmeye başlamıştır. Özellikle son yıllarda Türkiye’de hızla artan şehirleşme, yerel yönetimlerin halkın katılımına ve verimli işleyen yönetim yapısına olan ihtiyacı artırmıştır. Yönetim yapısının etkili ve verimli işletilmesinde yerel yönetimlerde halkla ilişkiler hizmetlerinin ve bu hizmeti yürütmekle görevli birimlerin önemi daha da artmıştır.

Belediyelerde halkla ilişkiler, belediye ile halk kesimi arasında, karşılıklı anlayış, onay ve işbirliğine dayalı ilişkileri içermektedir. Bu ilişki, belediyeden halka, halktan da belediyeye doğru işleyen iki yönlü bir iletişimi gerektirir. Bu sebeple, belediyeler, halk ile iletişim kanallarını sürekli açık tutmalı ve bunlardan gelecek tepkileri önemsemelidir. Bu, halkta olumlu bir imaj yaratmanın gereğidir.

Kurum imajı, kurumun kültüründen, iletişim faaliyetlerine, kurum kimliği ve kurum felsefesine kadar çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Halkla ilişkiler olumlu bir ortam yaratmayı amaçlar (Tortop, 2006: 37) bu açıdan bilinçli ve etkin bir kurum imajı geliştirmek ise halkla ilişkiler faaliyetlerini doğru ve yerinde uygulamadan geçer.

Bu araştırmada yerel yönetim kavramı belediye yönetimi olarak ele alınmış ve Trabzon Belediyesi’nin yapmış olduğu halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajına etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Çalışmada tümdengelim metodu uygulanmış olup, teorik kısımda halkla ilişkiler, yerel yönetimlerde ve belediyelerde halkla ilişkilerin amaçları ve halkla ilişkiler faaliyetleri, kurum imajı ve oluşumunda etkili olan faktörler, pek çok araştırmacı ve yazarın görüşleri doğrultusunda belirlenmeye çalışılmıştır.

1. Kavramsal Çerçeve

1.1. Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler

Halkla ilişkiler bir yönetim anlayışı ve uygulaması olarak, diğer tüm kuruluşlarda olduğu gibi yerel yönetimlerde de bir bütün olarak yönetsel işleyişin ve hizmetin iyileştirilmesi, geliştirilmesi hedefine yöneliktir. Halkla ilişkilerin bilgi

Page 154: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

144

Güz 2010, Sayı:31

almayı ve bilgi vermeyi içeren iki yönlülüğünün bu amaçla kullanılması; daha nitelikli, daha verimli hizmet üretmeye, hizmetlerin daha eşitlikçi dağılımını sağlamaya, kentlinin kenti benimsemesine, günlük ilişkilerin daha rahat yürümesine yönelmesi gerekir (Uysal-Sezer, 1996: 65). Öte yandan kamu kurumlarının yereldeki bir uzantısı olan yerel yönetimlerde, halkla ilişkilerin uygulama amacı yalnız çevreyi aydınlatmak değil, yöneticileri örgütsel davranışlarını ve yönetsel eylemleri değiştirmeye itmek ve bu konuda yol göstermektir (Kazancı, 2007: 72). Yerel yönetimlerde bu tarz çalışmalar kimi zaman taklit, kimi zaman ise planlı olmayan ilişkiler sonucu ortaya çıkmaktadır. Fakat ideal anlamda halkla ilişkiler sürekli ve sistemli çabayı (Uysal, 1983: 25) gerektirir.

Yerel yönetimler açısından halkla ilişkiler halkın siyasal bir alt birim olarak yerel yönetime sesini duyurmasını sağlamak kadar, bir yönetsel alt birim olarak yerel yönetimlerin kaynakları verimli bir biçimde kullanmasını denetlemesini; yerel yönetimlerin de halkın talepleri, yerel yönetimlerin olanakları ve işin gerekleri arasında bir uzlaşma yaratmasını ve bu konuda halkı bilgilendirerek destek kazanmasını; ayrıca bunun düzenli, sürekli, planlı bir biçimde yerine getirilmesini sağlamayı içermektedir (Uysal-Sezer, 1996: 60).

Günümüzde önemi giderek artan halkla ilişkiler hizmetleri, özel kuruluşlarda, kuruluş devleştikçe yerini ve önemini korurken; kamu kuruluşlarında ise, sunulan kamu hizmetlerinin vatandaşlara istenilen ölçü ve kalitede sunulabilmesi için gerekli bir hizmet olmaktadır (Bilgin, 1994: 43). Öte yandan gerçek belediyeciliğin temel amacı, iyi çalışan, başarılı belediyeyi gerçekleştirmektir. İnsanı ön plana alarak, bir başka deyişle, insan hak ve özgürlüklerini gözeterek, kent halkına karşı duyarlı, sorumlu ve saygılı davranış içinde yürüten halkın belediyesinin oluşturulması, böylece toplumsal, kültürel ve fiziksel nitelikleri ile yaşanmaya değer, kentlilerin övdükleri, gurur duydukları ve aynı nitelikleriyle torunlarına miras bırakabilecekleri bir kentin yaratılmasıdır (Yalçındağ, 1996: 70). Bu nedenle belediyecilikte halkla ilişkiler çağdaş, demokratik ve saydam bir yönetim sistemi oluşturmanın gereğidir.

Kamu kuruluşları ve kuşkusuz belediyeler bağlamında halkla ilişkilerin işlevi ise; kuruluşun ilişkide bulunduğu toplum kesiminin güven ve desteğini sağlamak amacıyla giriştiği, iki yönlü haberleşmeye dayalı, sonuçta, kamuoyunda kuruluşun, kuruluşta da kamuoyunun istediği yönde değişikliklerin gerçekleşmesine, böylece kuruluş ile çevresi arasında uyum sağlanmasına yönelik, sistemli, planlı ve sürekli çabalardır (Yalçındağ, 1987: 75). Bu sürekli, planlı ve programlı çalışmalardaki amaç; öncelikle halka yakın, halkla bütünleşmiş bir belediye oluşturmak, diğer tarafından belediyeyi benimsemiş, destekleyen ve belediyeden memnun kent halkını

Page 155: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

145

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

oluşturmaktır. Bunun için belediyenin, halkla etkili ilişkiler kurabileceği haberleşme kanallarını açık tutması ve halka karşı açık bir tutum sergilemesi, halkın ihtiyaçlarını, şikayet ve yakınmalarını dikkate alması önemlidir.

Türkiye’de toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmelerin ortaya çıkardığı değişimler, kamu kuruluşlarını, bünyelerinde bu değişimlere uygun düzenlemeleri gerçekleştirmeye zorlamıştır. Bugün birçok kamu kuruluşunda; değişik adalarla da olsa, halkla yönetim arasındaki ilişkileri düzenlemek ya da en azından kuruluşun çalışmalarını kamuoyuna aktarmak görevini üstlenen birimler bulunmaktadır (Sezen, 1991: 1). Toplumsal ve siyasal yapıdaki bu değişimler diğer kamu kuruluşlarında olduğu gibi belediyeleri de halkla ilişkiler alanına daha duyarlı hale getirmiş, belediyeler için halkla ilişkiler ayrı bir önem taşımasını sağlamıştır. Bu durum üzerinde, belediyelerin halkın oyu ile belirlenen bir yönetsel yapısının olması ve halkın kendi kendini yönetmesinde bir aracı kurum olmasının önemi bulunmaktadır.

Sosyal ilişkileri güçlü olmayan kuruluşların verim sağlayamayacağı son yıllarda dünyanın her yerinde kabul edilmiş bir gerçektir (Asna, 1968: 4). Öte yandan, halkla ilişkilerde amaç, belli bir kitleyi etkilemek ve ondan etkilenmek, sonuçta bir bütünleşmeye ulaşmak suretiyle karşılıklı anlayış ve işbirliğini sağlamak (Ertekin, 1995: 7) olduğunu da gözönünde bulundurursak, gerek kar amaçlı, gerekse kar amacı olmayan kurumlarda halk ile kurulan sağlam ve iyi ilişkiler kurumlara olumlu imaj olarak geri dönecektir. Bu durum ise kurumların başarısı ya da başarısızlığı üzerinde önemli bir rol oynamaktadır.

Hızlı ve çarpık kentleşmenin sonucu olarak, fikrini ifade etme konusunda ‘’köylü’’ kalmış, hayat standartları boyutunda ise ‘’şehirli’’ olma yolunda, ama bunu tam manasıyla gerçekleştiremeyen bir kitle söz konusudur (Ulu, 1994: 98). Şehirlilik bilinci henüz gelişmemiş bu kitleye yönetsel formaliteleri anlatmak hem kurumun işini kolaylaştıracak hem de vatandaşta kuruma karşı olumlu bir algı oluşturacaktır. Böylece belediye ve halk arasındaki olumlu ilişkileri gelişmesinin yanı sıra, halkta belediyeye yönelik oluşabilecek olumsuz düşünceler de engellemektedir.

Halkla belediyelerin ilişkileri demokrasi sürecinin bir parçasıdır ve son analizde halkla ilişkiler çabaları sonucunda belediyeler ve halk arasında karşılıklı uyum ve olabilecek en üst düzeyde kaynaşma sağlanması amaçlanmaktadır. Tüm bunlar ise yerel yönetim kurumunun ve özellikle belediyenin varlık nedeni ve kurumun yapıcı öğeleridir. Belediyeler, halkın kendi öz kuruluşlarıdır, seçimle onun içinden çıkmaktadır, kent halkı için vardır, ilke olarak kaynakları kent halkı tarafından sağlanmakta, temsil mekanizmaları aracılığı ile bu kaynakları, kent

Page 156: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

146

Güz 2010, Sayı:31

halkının kararları doğrultusunda, kent hizmeti için harcamaktadır (Yalçındağ, 1987: 87). Bu nedenle kent halkı bu süreçten haberdar olmak istemekte, kaynakların etkin kullanılıp kullanılmadığını merak etmektedir. Belediyeler de bu süreçte kent halkında bu güveni oluşturmak ve desteği sağlamak zorundadır. Aksi halde belediyeden hoşnut olmayan kent halkı profili ortaya çıkmakta, bu ise gerek halkın maddi desteği, gerekse belediye başkanlarının siyasi geleceği açısından tehlikeli bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bu açıdan diyebiliriz ki ‘’Belediyecilik, aslında tümüyle bir halkla ilişkiler konusudur’’ (Ertekin, 1995: 8).

Diğer taraftan tüm bunların yanı sıra belediye içinde halkla ilişkiler biriminin yeri ve örgütleniş biçimi de önem taşımaktadır. Çünkü örgütlerdeki birimlerin önemi, bizzat yaptıkları işten başka hiyerarşideki yerine göre de değişir. Bir genel müdüre veya müsteşara doğrudan doğruya bağlı olan, onun denetim ve gözetimi altında bulunan bir birimle; örneğin bir şube şefinin denetiminde olan bir birimin etkinliği aynı olmayacaktır. Bir birimin öteki birimlerle haberleşmesinde, eşgüdümünde, çıkan veya çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümlenmesinde, emirlerin yerine getirilmesinde birimin konumu önem taşır (Ertekin, 1990: 39). Kısaca kurumlarda halkla ilişkiler biriminin teşkilatlanması o kurumun halkla ilişkiler konusundaki başarısında etkili olmaktadır. Halkla ilişkiler birimi kurumun üst yönetici ile sürekli bir alışveriş içinde olmalıdır. Bu nedenle teşkilat yapısı içerisinde kurumun en üst yöneticisine yakın olması önemlidir. Aksi takdirde bütün örgüt tarafından uyulması gereken halkla ilişkiler politika ve projelerine uyum güçleşecek uygulamada aksaklıklar ortaya çıkacaktır (Onal, 2000: 83). Bununla birlikte belediyelerde halkla ilişkiler biriminin kurum içinde örgütlenmesine ilişkin yasal bir dayanak bulunmamakta, yöneticilerin bu konudaki duyarlılıklarına göre halkla ilişkiler biriminin örgüt içindeki yeri belirlenmektedir.

Belediyelerde halkla ilişkiler birimlerinden bahsederken üzerinde durulması gereken önemli konulardan biri de birimin bütçesi ve personel yapısıdır. Kurumlar halkla ilişkiler çalışmalarına verdikleri önem ile ayırdıkları bütçeler ve personel sayısı doğru orantılı olmaktadır. Birçok yönetici halkla ilişkiler çalışmalarını lüks olarak algılayarak, bu çalışmalar için harcanan paraları kurumun bütçesi için yük olarak görmektedirler. Bu açıdan çoğu zaman halkla ilişkiler birimlerine ayrılan bütçeler temel harcamalara bile yetersiz kalmaktadır.

Bu çalışma kapsamında belediyelerde gerçekleştirilen halkla ilişkiler faaliyetleri ‘’halkı tanıma’’ ve ‘’kurumu halka tanıtma’’ faaliyetleri başlıkları altında ele alınacaktır.

Page 157: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

147

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Kurumun hedef kitleyi tanımaya yönelik faaliyetleri halkla ilişkiler çalışmalarının en önemli yanını oluşturur. Halkla ilişkiler uygulamasında çalışmaların bir bölümü çevreye dönük iken, bir bölümü de yönetimin karar almada bilgi eksikliğini gidermek çevreyi tanımak, halkla kimi konularda sorumluluğu bölüşmek, değişen koşulları ve onlarla ilişkili halk isteklerini öğrenmeyle ilgilidir (Kazancı, 1980: 59). Çünkü ilişki kuracağımız hedef kitle hakkında bilgi sahibi olmadan ilişkileri yürütmek kolay değildir (Asna, 1974: 78). Halkla ilişkilerin vatandaşın istek ve ihtiyaçlarını öğrenmeye dönük bu uygulamaları ‘’tanıma’’ faaliyetleri olarak nitelendirilmektedir. Belediyelerde halkı tanıma yöntemleriyle yapılmak istenen besleyici yankının (Kazancı, 1980: 60), yani kurumun yapmış olduğu hizmetlere yönelik tepkilerin, halktan elde edilmesidir. Böylece yönetsel belleğin işler kılınması ve geliştirilmesi açısından önemlidir.

Halkla ilişkilerin işlevlerinden biri halkı tanımak, halkın belediyeyi nasıl algıladığını öğrenmektir. Tanıma yöntemleri ise, vatandaşın zihnindeki belediye algısını öğrenmenin en kolay yöntemlerinden biridir. Bu yöntemleri ile kent halkının zihnindeki, belediyeye yönelik yanlış ve olumsuz algılar belirlenmeli ve bu yönde çalışmalar yapılmalıdır. Tanıma ya da tanıtma amaçlı olsun belediyelerdeki halkla ilişkiler çalışmalarında genel amaç budur.

Halkın, yönetimin işleyişi ile ilgili şikayet ve isteklerinin öğrenmeye ve yerel halkla ilgili belleği geliştirmeye yönelik tanıma yöntemleri; Halkı dinleme günleri, kamuoyu araştırmaları ve anketler, dilek-şikayet kutuları, mektup ve dilekçeler, basının takip edilmesi, halkın başvuruları, referandumlar, örgütlenmiş gruplarla ilişkilerdir.

Belediyelerde halkla ilişkiler faaliyetlerinin diğer bir boyutunu ise ‘’tanıtım’’ ya da ‘’tanıtma’’ faaliyetleri oluşturmaktadır. Bu faaliyetler hedef kitlenin genel olarak aydınlatılması, kararların açıklanması, bilgi eksikliğinin giderilmesi için, sorunlu noktalarda hedef kitleyi bilgilendirme çalışması olarak tanımlanabilir (Kazancı, 2007: 81). Özetle tanıtma, kişi veya örgütün politikaları, örgüt yapıları, eylem ve kararları hakkında kamuoyunu aydınlatmak için giriştikleri çabalardır (Onal, 2000: 32). Bir tür, belediyenin kendisini denetlemek üzere kent halkına açması, sunması demektir (Yalçındağ, 1987: 98).

Belediyenin kendini halkla tanıtmaya yönelik faaliyetleri ise; Basılı yayınlar, yüz yüze ilişkiler, süzme ve yönlendirme hizmetleri, idari danışma merkezleri, sosyal etkinlikler, basınla aracılığıyla tanıtım, önderlerden yararlanmadır.

Page 158: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

148

Güz 2010, Sayı:31

1.2. Kurum İmajının Oluşmasında Etkili Olan Faktörler

Kurum imajı; hedef kitlenin kurumla karşılaştığı ilk anda zihninde, kurumla ilgili olarak oluşturmuş olduğu resimdir (Gray ve Balmer, 1998: 697). Bu durumda diyebiliriz ki her kurum olumlu ya da olumsuz bir imaja sahiptir.

Bir kuruluşun, pek çok yönüyle, hem kendi iç bünyesinde yer alan bireylerin, hem de dış hedef kitlerin zihinlerinde, kendisine ilişkin izlenimler yaratması mümkündür. İşte, kuruluşu algılayanların bakış açılarına ve algılama biçimlerine göre değişiklik gösterebilecek olan bu imaj, kurum imajı olarak ele alınmaktadır (Bakan, 2004: 1).

Hangi faaliyet alanında olursa olsun, iş dünyasının içinde yer alan kuruluşlar, mevcut konumlarını korumak ya da daha iyi bir yere gelebilmek için sürekli olarak olumlu bir imaj oluşturma çabası içindedirler (Dinçer, 1998: 2). Piyasadaki ürün ve markalar gibi, kurumlar da hedef kitleleri nezdinde olumlu ya da olumsuz izlenimler oluşturabilirler. Kurumlar açısından yapılması gereken iş, şayet hedef kitleleri nezdinde olumsuz algılanıyorlar ise, bunun sebebini saptamak ve bu durumu düzeltmeye yönelik çabalara girişmektir (Bakan, 2004: 32). Çünkü olumlu bir imaj sahip olmak çoğu zaman kurumlar açısından kaliteli hizmet sunmaktan bile daha önemli olabilmektedir. Hedef kitle ile kurulacak olan uzun vadeli ilişkileri etkileyen önemli bir faktör olarak göz önünde bulundurulması gereken olumlu imaj oluşturma, uzun yıllar süren çalışmaları gerektirmektedir.

Geçmişte kurum imajı, sadece görünüşe hitap eden kurumla ilgili maddi unsurlar olarak ön plana çıkmaktaydı. Ancak bugünün gelişen dünyasında kurum imajı, kurumun görsel, işitsel ve davranışsal boyutlarını da içermektedir (Gemlik ve Sığrı, 2007: 268). Pek çok araştırmacı ve yazara göre, kurum imajı oluşturmada kuruluşların yapabileceği çalışmaları; fiziksel unsurlara (görsel kimliğe) ilişkin çalışmalar, sosyal sorumluluk çalışmaları, iletişim etkinlikleri ve kitleye yönelik çalışmalar şeklinde ifade etmek mümkündür (Bakan, 2004: 1).

Olumlu kurum imajı; hedef kitlelerin kurumu benimsemesi, aidiyet duygularının güçlenmesi, kişilerin kurumlarıyla özdeşleşerek o kurumun bir üyesi olmaktan haz duyması, kurumun dış çevrede gönüllü tanıtıcısı ve savunucuları olması gibi pek çok olumlu tutum ve davranışın ortaya çıkmasını sağlayan önemli bir kavramdır (Erkmen ve Çerik, 2007: 108). Bu açıdan güçlü bir kurum imajı oluşturmak isteyen kurumlar, hedef kitlelerin zihninde olumlu nitelikler, yararlar ve değerler uyandırmaları gerekir. Başarılı bir kurum imajı, kurumların vermek

Page 159: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

149

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

istedikleri mesajların hedef kitlenin zihninde oluşan imajla örtüşmesi sonucunda oluşur.

Halkla ilişkiler ve pazarlama alanının önemli konularından biri olan kurum imajı, bazı kavramlarla bağlantılı olarak ele alınmaktadır. Bu kavramlar şu şekildedir: Bir kurumun kendi kişiliğini tanıtmak için başvurduğu yöntemlerin toplamından oluşan ‘’kurum kimliği’’, bir kurumda faaliyet gösteren birey ve grupların tepki, karar ve davranışlarını kapsayan (Okay, 2008: 196) ve kurumun hem iç hem dış hedef kitleler ile kurumun etkileşimi sonucunda oluşan ‘’kurumsal davranış’’, kurumun kendisini görsel olarak ifade ettiği (Okay, 2008: 62) ‘’kurumsal görüntü’’, kurumun amaç ve hedeflerine ulaşması, isleyişini sağlaması için gereken üretim ve yönetim süreci içinde, kurumu oluşturan bölüm ve öğeler arasında eşgüdümü, bilgi akısını, motivasyonu, bütünleşmeyi, değerlendirmeyi, eğitimi, karar almayı ve denetimi sağlamak amacıyla belli kurallar içinde gerçeklesen iletişim sürecini (Argenti, 1994: 20) ifade eden ‘’kurumsal iletişim’, bir kurumun üyelerinin, birbirleriyle ve kurumla olan ilişki ve etkileşimlerinin nicelik ve biçimini ifade eden (Bakan, 2004: 57) ‘’kurum kültürü’’ ve bir kuruma dışarıdan gösterilen saygı, hürmet ve genel anlamda olumlu bir algıyı ifade eden ‘’kurum itibarı’’. Bu bağlamda kurum imajı oluşturmada etkili olan faktörler; hedef kitlelerin zihninde oluşacak imaj algısı üzerinde etkili olan kuruluşların mimarisinin, iç dekorasyonunun, ürünleriyle ilgili fiziksel özelliklerin, belirli bir yönetim anlayışı içerisinde, planlı biçimde tasarlanması gerekliliğini beraberinde getiren (Bakan, 2004: 67) fiziki özellik faktörü. Kurumlar, hedef kitleler üzerinde olumlu bir imaj yaratabilme çabası içerisindedirler. Kurum kimliği, işletmede çalışan insanların davranışlarından, giyinişlerine, kullanılan renklere, amblem, logo, dış görünüşe, bina ve çevresinin dizaynına, işlemeye ait araçların renginden, üzerlerindeki logoya, zarflarına, antetli kağıtlar, irsaliyeler, zarflar, sevk kağıtları, burada kullanılan renkler ve logonun yerleştirilme tarzı dahi kurumsal kimliği ifade etmesi açısından önemlidir (Göksel ve Yurdakul, 2002: 208).

Kurum imajının oluşmasında etkili olan bir diğer faktör ise sosyal sorumluluk faktörüdür. Sosyal sistem üzerinde etkiyle ilişkili olan sosyal sorumluluk, işletmenin toplum nezdindeki imajıyla doğru orantılıdır. Toplum, daha fazla para kazanandan çok, ‘’sosyal’’ olan şirketleri beğenmektedir. Günümüzde sosyal sorumluluk, kurum felsefesinin tamamlayıcı bir öğesidir (Bakan, 2004: 76). Bununla birlikte kurumların, sosyal sorumluluklarının bilincinde olarak davranmaları, en başta olumlu kurumsal imaj olarak geri dönecektir (Peltekoğlu, 2009: 365).

Page 160: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

150

Güz 2010, Sayı:31

Kurum imajının oluşmasında etkili olan hizmet kalitesi faktörüdür. Günümüzde pek çok insanın, kaliteli olduğu gerekçesiyle bir ürünü diğerine tercih ettiği bilinmektedir. Kalitenin sadece ürüne ilişkin bir nitelik olmadığı, onun aynı zamanda ürün ve hizmetleri piyasaya sunan kuruluşlar için de geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Kalite, kuruluşların olumlu imaj yaratmak istediklerinde, belki de üzerinde en çok odaklanmaları gereken bir konu gibi görünmektedir (Bakan, 2004: 110).

Bununla birlikte personelin kalitesi, eğitim seviyesi, nitelikleri ve müşterilere karşı tutumları de kurum imajını etkileyen hizmet faktörleri arasında sayılabilmektedir. Kurum çalışanları kurumun dışarıdaki temsilcileri konumundadır. Bu nedenle kurum imajına önem veren kurumların, çalışanlarına müşterilerle kuracakları ilişkiler konusunda eğitim vermeleri ve bir bilinç oluşturulmaları gerekmektedir. Bu anlamda kurumların halkla ilişkiler birimlerine, personel eğitimi konusunda önemli görevler düşmektedir. Öte yandan kurumun iç ve dış hedef kitlesi ile kuracağı etkili iletişim, hedef kitlelerde kuruma karşı olumlu bir tutum, dolayısıyla olumlu bir kurum imajı oluşmasını sağlar. Kurumlar açısından, kamuoyunda olumlu bir imaj algısı yaratabilmek etkili iletişim ile mümkündür (Peltekoğlu, 2009: 516). Bu bağlamda kurumların, hedef kitlelerle kurdukları etkili iletişim de hizmet kalitesi faktörü başlığı altında değerlendirebiliriz.

Olumlu kurum imajını etkileyen bir diğer faktör kurum yöneticilerinin tavır ve tutumlarıdır. Kuruluşun sahiplerinin ve yöneticilerinin eğitim durumları, bilgi düzeyleri, iş tecrübeleri, ve tüm özel yetenekleri, yönetim kalitesi bağlamında değerlendirilebilir.

Yerel yönetimlerde halkla ilişkiler faaliyetleri ve kurum imajının oluşmasında etkili olan faktörler bağlamında geliştirilen çalışmanın hipotezleri ve alt hipotezleri ise şu şeklidedir;

H1: Belediye’nin halkla ilişkiler faaliyetleri, Belediye’nin kurum imajını etkiler.

H1a: Tanıma faaliyetleri kurum imajı faktörü olan hizmet algısını olumlu yönde etkiler.

H1b: Tanıma faaliyetleri kurum imajı faktörü olan fiziksel özellik algısını olumlu yönde etkiler.

H1c: Tanıma faaliyetleri kurum imajı faktörü olan sosyal sorumluluk algısını olumlu yönde etkiler.

Page 161: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

151

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

H1d: Tanıma faaliyetleri kurum imajı faktörü olan kurum yöneticisi algısını olumlu yönde etkiler.

H1e: Tanıtma faaliyetleri kurum imajı faktörü olan hizmet algısını olumlu yönde etkiler.

H1f: Tanıtma faaliyetleri kurum imajı faktörü olan fiziksel özellik algısını olumlu yönde etkiler.

H1g: Tanıtma faaliyetleri kurum imajı faktörü olan sosyal sorumluluk algısını olumlu yönde etkiler.

H1i: Tanıtma faaliyetleri kurum imajı faktörü olan kurum yöneticisi algısını olumlu yönde etkiler.

H2: Gençler, Belediyenin tanıma amaçlı halkla ilişkiler faaliyetlerine daha fazla önem vermektedir.

H3: Eğitim seviyesi arttıkça halkla ilişkiler faaliyetlerine verilen önem de artmaktadır.

2. Araştırmanın Metodoloji

2.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı

Bu çalışmanın temel amacı; Trabzon Belediyesinin yapmış olduğu halkla ilişkiler çalışmalarının kurum imajına etkisini ele alıp değerlendirmektir. Çalışma kapsamında, gerek kurumun halkla ilişkiler müdürlüğünün, gerekse farklı isimler altında, diğer birimlerin yapmış olduğu faaliyetler ele alınıp irdelenmiştir. Ayrıca kurum imajının oluşumunda etkili olan kurumun fiziksel görüntüsü, yönetici faktörü, sosyal sorumluluk faktörü ve hizmet kalitesi faktörü gibi değişkenler kurum imajı bileşenleri olarak çalışmada ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu bağlamda kurumun var olan imajı ve araştırma sonuçları karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Kurumsal başarı ve kurum değerinin artırılması bakımından önem taşıyan kurum imajı bu çalışmada halka ilişkilerle etkileşimli bir biçimde değerlendirilmiştir. Çalışma sonunda kurumun var olan imajı analiz edilmiş, olumlu imajın elde edilmesi, stratejilerinin planlanması, uygulanması ve kontrolü ile ilgili olarak kuruma öneriler sunulmuştur.

Bunun yanı sıra kurum imajı belirlenirken, araştırmada kullanılacak kurum, örneklem seçimi, bütçe, zaman vb. sınırlılıklar çalışmanın gerçekleştirilmesinde önem taşımaktadır. Ayrıca, imajın dinamik bir kavram olması ve algı gibi bir süreci

Page 162: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

152

Güz 2010, Sayı:31

içermesi bakımından gerek zaman, gerekse örneklem açısından çeşitli sınırlılıkları da taşımaktadır.

Çalışmada kullanılan anket soruları Trabzon Belediye’sinin ‘’halkla ilişkiler’’ faaliyetleri başlığı altında yapmış olduğu ve bizim çalışma kapsamında belirlemiş olduğumuz ve genel itibarı ile belediyelerin yapmış olduğu hakla ilişkiler faaliyetleri ile ilgili literatür göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır.

Araştırmada Trabzon belediyesinin seçilmiş olmasının sebebi; son yıllarda yoğun bir şekilde yerel yönetimler de dahil olmak üzere bir çok kamu kuruluşunda ‘’halkla ilişkiler’’ ve diğer isimler altında çeşitli birimlerin kurulmakta ve bu birimlerin yapmış olduğu bir çok faaliyet ‘’halkla ilişkiler faaliyeti’’ olarak değerlendirilmektedir. Bu araştırma ile halkla ilişkiler çalışmalarının yerel yönetimler açısından ne anlama geldiği, halkla ilişkiler birimlerinde gerçekleştirilen faaliyetlerin ne kadarının gerçek anlamda halkla ilişkiler faaliyeti olarak değerlendirilebileceği gibi konularda aydınlatılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın, diğer belediyelerle ilgili yapılacak çalışmalara karşılaştırmalı bir devamlılık sunacak olması, çalışmanın önemini oluşturmaktadır.

Bu çalışmanın hazırlanması aşamasında kurum imajı ölçümü ile ilgili bazı ölçeklere rastlanmıştır. Çalışmada kurum imajının halkla ilişkiler çalışmaları ile bağlantılı olarak ele alınıyor olması ve bir yerel yönetim birimi olan belediyede uygulanmış olması nedeniyle bu ölçekler kullanılamamıştır. Bu nedenle, çalışmanın uygulama alanına uygun ölçek literatür bilgilerinden yararlanılarak araştırmacılar tarafından oluşturulmuştur.

Belediyelerin yapmış oldukları halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajına olan etkisi anket tekniği ile veri toplama ve bu verilerin istatistiksel teknikler aracılığı ile analizi sonucunda ele alınıp değerlendirilmiştir. Araştırmada, ‘’Halkla İlişkiler’’ ve ‘’Kurum İmajı’’ konuları bağımsız değişkenler olarak ele alınmıştır.

2. 2. Araştırmanın Modeli

Halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajını etkileyeceği genel olarak kabul görmektedir. Bu varsayımdan hareketle geliştirilen araştırma modeli Trabzon Belediyesinin halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajına etkisini test etmeyi ve varsayılan bu etkinin Trabzon belediyesinin faaliyetlerini değerlendirmeye yönelik bir örneklemde test edilmesini amaçlamaktadır.

Page 163: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

153

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Şekil 1. Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi Modeli

Modelin test edilmesi amacı ile bu çalışmada yapısal eşitlik modeli kullanılmıştır. Yapısal eşitlik Modeli (YEM), açık (gözlenen, ölçülen) ve gizli (gözlenemeyen, ölçülmeyen) değişkenler arasındaki nedensel (tek yönlü okla gösterilen) ve korelasyonel (çift yönlü okla gösterilen) ilişkilerin bir arada bulunduğu modellerin test edilmesi ve kuramsal yapıların formüle edilmesinde kullanılan kapsamlı bir istatistik yaklaşımdır (Hoyle 1995’den akt. Uzkurt, 2007: 35). Yapısal eşitlik modelinin veri uyumunu değerlendirmek için kullanılan kriterlerden biri Ki kare istatistiği ve serbestlik derecesinin değerlendirilmesidir. Ki kare değeri serbestlik derecesi ile oranlandığında değerin yüksek olması genel anlamda kötü bir uyumun göstergesidir (Şimşek, 2007: 47). Modelin veriyle tatminkar bir uyum gösterdiğini söyleyebilmek için Ki kare / Serbestlik derecesi oranının 1 – 3 arasında olması gerektiği genel anlamda kabul görmektedir (Wank ve

HİZMET

FİZİKSEL

SOSYAL

SORUML

ULUK

KURUM

YÖNETİCİ

TANIMA

TANITMA

H1a

H1e

H1b

H1f

H1c

H1d

H1i

H1g

Page 164: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

154

Güz 2010, Sayı:31

Armstrong: 2001, 9). Ancak Ki kare değeri örneklem büyüklüğüne oldukça duyarlı olduğundan model uyumunu değerlendirmek için kullanılan diğer kriterlerden yararlanmak yerinde olacaktır (Şimşek, 2007: 47). Bu bağlamda çalışmada model uyumunu değerlendirmek üzere örneklem büyüklüğüne duyarsız indeksler olan CFI(Comperative fit İndex), TLI (Tucker Levis İndex) ve RMSEA (Root mean square error of approximation), GFI (Goodness of fit indeks), NFI (Normative fit indeks indeksleri kullanılmıştır. Modelin iyi uyum gösterdiğini ifade edebilmek için CFI, TLI indekslerinin ,90’ın üzerinde değerlere sahip olması gerekirken RMSEA endeksinin ,08 den düşük olması ve RMR indeksinin olabildiğince küçük (sıfıra yakın) bir değer alması beklenmektedir (Wank ve Armstrong, 2001: 9).

2.3. Araştırmanın Örneklemi

Araştırmanın amacı ve sınırlılıkları doğrultusunda ana kütle Trabzon ilinin merkez mahallelerinde oturan 15 yaş ve üzerindeki bireylerden oluşturulmuştur. Ana kütlenin belirlemesinde belediyenin yapmış olduğu halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajına etkisinin ölçülmesi amacıyla, merkez mahalleler dışında oturan vatandaşlar örnekleme dahil edilmemiştir. Türkiye İstatistik Kurumunun, en son adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına göre bu sayı 408.103 olarak belirlenmiştir.1

Ana kütleden örneklem girmede her denek için N/n=1 olasılığını sunan basit tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Örneklemin belirlenmesinde %95 güven aralığında e=%5 hata payı ile gerekli örnek büyüklüğü n= 384 olarak hesaplanmıştır (http://www.surveysystem.com/sscalc.htm). Veri toplamak için belediyeden gerekli izinler alındıktan sonra hazırlanan anket formu yüz yüze anket tekniği ile doldurulmuştur. Veri toplama aşamasında toplam 450 kişiyle görüşülmüş, bunların 425 tanesi örnekleme dahil edilmiştir. Çalışmada kullanılan örneklemin yeterliliği ayrıca kullanılan analiz yöntemleri bakımından da değerlendirilmiştir. Çalışmada, istatistiksel analiz yöntemi olarak Faktör Analizi kullanılmıştır. Örneklem yeterliliği konusunda, faktör analizi için ileri sürülen görüş; örneklem sayısının, değişken ölçeklerinin madde sayısından büyük olması gerektiği yönündedir (Akgül ve Çevik, 2005: 419). Ayrıca çeşitli çalışmalarda örnek büyüklüğünün değişken ölçeklerinin madde sayısının en az 5 katı olması gerektiği ileri sürülmüştür (Albayrak, 2006: 112).

1http://report.tuik.gov.tr/reports/rwservlet?adnksdb2=&report=turkiye_il_koy_sehir.RDF&p_il1=61&p_kod=2&p_yil=2009&p_dil=1&desformat=html&ENVID=adnksdb2Env

Page 165: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

155

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Çalışmada ayrıca geliştirilen ölçeklerin güvenilirlik ve geçerlilik analizlerinin yapılması amacı ile uygulanan pilot çalışmada toplam 112 kişiden oluşan bir örnekleme ulaşılarak anket formları doldurulmuştur.

Ayrıca anketin dağıtımı ve toplanması, anket yoluyla elde edilen bilgilerin yanında kurum yetkilileriyle ve anket uygulanan örneklemle mülakat yoluyla görüşme imkânının olması çalışmanın kapsamının belirlenmesinde etkili olmuştur.

Araştırmaya katılan deneklerin sosyo-demografik özelliklerini saptamak için 7 soru sorulmuştur. Bu sorular ile deneklerin eğitim durumları, yaşları, cinsiyetleri, gelir durumları, meslekleri, Trabzon’da yaşama süreleri ve Belediye Başkanı’nın adını bilip bilmeme durumları ölçülmüştür.

Buna göre araştırmaya katılan deneklerin %61,4’i erkek %38,6’sı kadındır. Araştırmaya katılan deneklerin meslek dağılımları ise; %13,4’ü esnaf, %18,8 özel sektör işçisi, %3,8’i kamu işçisi, %2,6 serbest meslek (doktor ya da avukat), %13,4’ü memur, %1,2 sanayici/tüccar, %9,4’ü emekli, %8,2’si ev hanımı, %24’ü öğrenci, %5,2’si ise diğer (işsiz ya da akademisyen).

Deneklerin eğitim düzeyleri ile ilgili elde edilen bulgular; %3,3’ü okur-yazar, %15,5’i ilkokul, %11,8’i ortaokul, 26,4’ü lise, %38,1’i üniversite, %4,9’u yüksek lisans/doktora şeklindedir.

Deneklerin yaşları ise; 15-23 yaş %24,5, 24-30 yaş %28,9, 31-37 yaş %14,6, 38-44 yaş %10,6, 45-51 yaş %10,1, 52-58 yaş %5,2, 59 ve üzeri 56,1 şeklindedir.

Araştırmaya katılan deneklerin gelir durumları; %25,6’sinin geliri yok, %10,4’ünün 500 ve daha az, %29,6’sı 501/1000, %15,1’i 1001/1500, %11,5’i 1501/2000, %4,2’si 2001/2500, %3,5 2501 ve daha fazla şeklindedir.

Deneklerin şehirde yaşam süresi, yerel seçimlerin yapılma süresi göz önünde bulundurarak gruplandırılmıştır. Yaş ortalamaları göz önünde bulundurulduğunda çalışmaya katılan en küçük deneğin yaşı 15 olduğu için 16 yaş ve sonrası şehirde sürekli yaşama olarak değerlendirilmiştir. Buna göre; şehirde 0-5 yıl arasında yaşayan deneklerin oranı %14,1, 6-10 yıl yaşayanlar %4,0, 11-15 arası şehirde yaşayanlar %4,9, 15 yıl ve daha fazla yani sürekli yaşayanların oranı ise %76,9’dur.

Deneklerin %81,9’u Belediye Başkanı’nın adını bildiğini, %18,1’i ise Başkanın adını bilmediğini söylemiştir.

Page 166: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

156

Güz 2010, Sayı:31

2.4. Araştırmada Kullanılan Ölçekler, Güvenilirlik ve Geçerlilik Analizleri

Çalışmada veri toplama aracı olarak anket tekniği kullanılmıştır. Hazırlanan anket formu iki ana kısımdan oluşmuştur. İlk kısımda yer alan 44 soru kurum imajı ve halkla ilişkiler faaliyetlerini ölçmeyi amaçlamaktadır. Bu bölümde kurum imajı toplam 30 soru ile temsil edilmektedir. Kurum imajı ölçeği 4 alt boyuttan oluşmuştur. Bu boyutlar; hizmet faktörü 13 soru, fiziki özellik 5 soru, sosyal sorumluluk 5 soru ve kurum yöneticisi 7 soru, ile temsil edilmiştir. Halkla ilişkiler faaliyetlerini ölçmeyi amaçlayan sorular ise tanıma faaliyetleri 9 soru, Tanıtma Faaliyetleri ise 5 soru ile olmak üzere iki boyutla temsil edilmiştir. Anket formunun son bölümünde ise deneklerin demografik özelliklerini ölçmeye yarayan 7 adet soruya yer verilmiştir.

Çalışmada kullanılan ölçek literatürden uyarlanmıştır. Bu ölçekte yer alan sorulan 1’den (kesinlikle katılmıyorum) 5’e (Kesinlikle katılıyorum) uzanan 5 noktalı Likert tipi tepki skalası üzerinde yer almıştır. Halkla ilişkiler faaliyetleri ölçeği ise yine önceki bölümlerde incelenen literatür temeline dayanılarak araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Bu ölçek de yer alan sorular da 5 noktalı Likert ölçeği üzerinde yer almaktadır. Her iki ölçek için düşük skorlar, düşük kurum imajı ya da daha az halkla ilişkiler faaliyetleri etkinliği olarak kabul edilmektedir.

Çalışmada ölçeklerin güvenilirliklerini test etmek için ölçek maddelerinin varyans değerlerini dikkate alan ve ölçeğin içsel tutarlılığını değerlendiren Cronbach’s Alpha yöntemi kullanılmıştır. Ölçeğin güvenilir kabul edilmesi için bu yöntemle hesaplanan Alpha değerinin, 70 değerinin üzerinde olması gerektiği genel olarak kabul edilmektedir. Öte yandan ölçeğin toplanabilirlik özelliğinin bozulmaması için her sorunun bütün ile ilişkisini veren soru bütün korelasyonlarının da negatif olmaması ve 0,25 in üzerinde olması gerekmektedir. Son olarak bir sorunun ölçekten silinmesi kararını vermek için soru silindiğinde Alpha katsayısındaki değişimin ne olacağına bakmak gerekmektedir (Akgül ve Çevik, 2005: 440). Ölçeklerin yapı geçerliliklerinin test edilmesi için ise keşfedici faktör analizi ve keşfedici faktör analizi çalışmaları ile belirlenmiş olan faktör yapısının veri ile uyumunu ortaya koymak için doğrulayıcı faktör analizleri uygulanmıştır (Şimşek, 2007: 4).

Ölçeklerin güvenilirlik ve geçerliliklerini sınamak için ilk aşamada 112 denekten oluşan bir örneklemle pilot çalışma uygulanmıştır. Ayrıca yüzey geçerliliği ve içerik geçerliliğini (Şencan, 2005: 743-745) test etmek için konu ile ilgili çalışan iki araştırmacıdan soruları değerlendirmesi istenmiştir. Yapılan değerlendirmeler,

Page 167: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

157

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

güvenilirlik analizi sonucunda denekler tarafından anlaşılmadığı düşünülen ifadeler belirlenmiştir. Bu aşamada yapılan güvenilirlik ve keşfedici faktör analizleri sonucunda ölçeğin toplanabilirlik özelliğini bozan ve faktör analizi sonucunda birden çok faktöre yüklenen 16 madde ölçekten çıkarılmıştır.

Keşfedici faktör analizi sonuçları özetlendiğinde, kurum imajı ölçeği için, toplam Varyansın % 66,76’sını açıklayan 4 faktörün elde edildiği görülmektedir. Bu faktörler içerisinde 7 sorudan oluşan ilk faktör kurum yöneticisi, 4 sorudan oluşan ikinci faktör hizmet faktörü, 4 sorudan oluşan üçüncü faktör fiziksel faktörü ve 4 sorudan oluşan son faktör ise sosyal faktörü olarak isimlendirilmiştir. Kurum imajı ölçeği için örneklemin yeterliliğini ölçmeye yarayan Kaiser-Meyer -Olkin (KMO) örneklem yeterliliği ölçütü iyi bir değer olarak nitelendirilebilecek 0.87 olarak hesaplanmıştır. Verilerin çoklu normal dağılımdan gelmeleri ile ilgili bir test olan Barlett Testi’de kabul edilir sınırlar içindedir (p<0.000). Bu sonuçlar elde edilen faktör yapısının kullanılabilir olduğunu göstermektedir. Halkla ilişkiler faaliyeti ölçeği için elde edilen iki boyut ise tanıma faktörü olarak isimlendirilen 8 soru ve tanıtma faktörü olarak isimlendirilen 3 sorudan oluşmaktadır. KMO örneklem yeterliliği ölçütü bu ölçek için ,798 olarak hesaplanmıştır. Barlet testi (P<,000) ile birlikte yorumlandığında bu bulgu da ölçeğin kullanılabilir olduğunu göstermektedir.

Pilot çalışma sonucunda ölçeklerin alt boyutları için güvenilirlik katsayıları ,72 - ,91 aralığında değişmektedir. Bu katsayılar tüm ölçekler için tatmin edici düzeyde güvenilirlik değerlerine ulaşıldığı şeklinde yorumlanabilir.

Bir ölçeğin güvenilirlik ve geçerlilik kavramlarını birlikte sağlaması aynı zamanda standardizasyon anlamına gelmektedir. Standardizasyonun sağlanması o ölçeğin değişik örneklemlerde güvenilirlik ve geçerliliğinin yapılması ve bu bilgilerin her defasında yapılan gözlem ve deneylerle kanıtlanmasına bağlıdır. Bu bilgiler ışığında güvenilirlik ve geçerlilik analizlerinin her örneklem için tekrarlanması yararlı olacaktır.

Örnekleme sürecinin sonunda elde edilen 425 veri için pilot çalışmada elde edilen halkla ilişkiler faaliyetleri ve kurum imajı boyutlarının nasıl bir faktör yapısında ortaya çıkacağını belirlemek için keşfedici faktör analizi uygulanmıştır (Tablo 1 ve Tablo 2). Bu analiz sonucunda kurum imajı ölçeği için pilot çalışmayla tutarlı bir faktör yapısı elde edilirken, halkla ilişkiler faaliyetleri ölçeği için iki faktöre birden yüklenen iki soru ölçekten çıkarılmıştır. Bu analizler sonucunda elde

Page 168: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

158

Güz 2010, Sayı:31

edilen yapı göz önüne alındığında çalışmada kullanılan Kurum imajı ölçeği 19 ve Halkla ilişkiler faaliyetleri ölçeği ise 9 sorudan oluşmuştur.

Tablo 1. Kurum İmajı Ölçeği için Ana Örnekleme Uygulanan Keşfedici Faktör Analizi Sonuçları

Soru SS Kurum İmajı Ölçeği Kurum Yöneticisi

Hizmet Fiziksel Sosyal sorumluluk

s.5. Belediye Başkanını herhangi bir sosyal ya da kültürel etkinlikte vatandaşla iç içe görüyorum.

2,61 1,31

,666

s.6. Belediye Başkanı vatandaşların sorunlarıyla yakından ilgilenmektedir.

2,65 1,57

,668

s.7. Belediye Başkanı vatandaşı dinleyen anlayışlı bir yöneticidir.

2,80 1,24

,733

s.8. Belediye başkanı belediyecilik konusunda donanımlıdır.

3,03 1,22

,754

s.9. Belediye Başkanı şehrin geleceğine dair uzun vadeli projeler üreten ileri görüşlü biridir.

3,28 1,26

,710

s.10. Belediye Başkanın

3,15 1,31 ,664

Page 169: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

159

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Trabzon’u temsil ettiğini düşünüyorum. s.11. Belediye Başkanı halkın farklı ihtiyaç ve isteklerine uygun projeler üretmektedir.

3,12 1,25 ,623

s.16. Trabzon Belediyesi başarılı bir kurumdur

3,10 1,17

,780

s.17. Trabzon Belediyesi yeniliklere açık, sürekli kendini yenileyen bir kurumdur.

3,07 1,19

,832

s.18. Trabzon Belediyesinin sunmuş olduğu hizmetler kalitelidir.

2,95 1,15

,818

s.19. Trabzon Belediyesi vatandaşa vaat ettiklerini yerine getiren bir kurumdur.

2,82 1,19

,698

s.35. Trabzon Belediyesi’nin kolay ulaşılabilir bir binası var.

4,12 1,12

,776

s.36. Trabzon Belediyesi’nin temiz ve düzenli bir binası var.

3,71 1,20

,751

s.37. Belediye binası içinde aradığım bir birime kolayca ulaşmaktayım.

3,49 1,25

,683

Page 170: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

160

Güz 2010, Sayı:31

s.38. Trabzon Belediyesi’nin logosunu (amblemini) rahatlıkla tanıyabilirim.

3,69 1,40

,596

s.40. Trabzon Belediyesi spor faaliyetlerini destekleyen bir kurumdur.

3,36 1,28

,511

s.41. Trabzon Belediyesi sanat ve kültür faaliyetlerini destekleyen bir kurumdur.

3,26 1,19

,702

s.42.Trabzon Belediyesi çevreye karşı duyarlı bir kurumdur.

3,13 1,24

,784

s.43. Trabzon Belediye’si halkın eğitimine katkı sağlayan projeler üretmektir.

3,04 1,20

,589

Açıklanan Varyans

37,243 13,806 7,091 6,312

Cronbach’s Alpha

,82 ,89 ,75 ,81

İstatistikler KMO, örneklem yeterliliği testi: , ,897 Barlet’in Küresellik Testi: 4237,319 (,000)

Page 171: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

161

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Tablo 2. Halkla İlişkiler Faaliyetleri Ölçeği İçin Ana Örnekleme Uygulanan Keşfedici Faktör Analizi Sonuçları

Soru SS

Halkla İlişkiler Faaliyetleri Ölçeği Tanıma Tanıtma

s.21. Trabzon Belediyesi’nin internet ( Web) sitesinden yararlanırım.

2,70 1,32 ,688

s.22. Bir problemimin çözümü için Trabzon Belediyesi’ne mail (e-posta) ile başvuru yaparım

2,61 1,34 ,822

s.23. Bir problemimin çözümü için Trabzon Belediyesi’nin çağrı merkezinden (santral) faydalanırım.

2,80 1,35 ,813

s.24. Trabzon Belediyesi’nin dilek ve şikâyet kutularını işe yarar buluyorum.

2,50 1,30 ,598

s.25. Belediyede vatandaşın istek ve şikâyetlerini bildirebileceği ‘’ Beyaz Masa’’ isminde bir birimin olduğunu daha önce duydum.

3,06 1,45

,634

s.26. Belediyeyle ilgili herhangi bir isteğin ya da şikayetim olduğunda ‘’Beyaz Masa’’dan faydalanırım.

2,68 1,33 ,731

s.29. Belediye tarafından çıkarılan ilan, dergi, broşür vb. yayınlardan haberdar olmaktayım.

2,57 1,31 ,878

s.30. Belediye tarafından çıkarılan ilan, dergi, broşür vb. yayınlara genellikle ulaşabilmekteyim.

2,50 1,28 ,878

s.31. Trabzon Belediyesi’nin bir vatandaş olarak benim ihtiyaçlarımı dikkate alacağını beni dinleyeceğini düşünüyorum.

2,87 1,23

,607

Açıklanan Varyans 45,391 14,448 Cronbach’s Alpha ,75 ,84 İstatistikler KMO, örneklem yeterliliği testi:

,818 Barlet’in Küresellik Testi: 1562,063 (,000)

Kurum imajı faktörüne ait elde edilen faktör yapısı için yapılan güvenilirlik analizi sonuçları kurum imajı ölçeğinin tüm alt boyutları için tatmin edici düzeyde bir içsel tutarlılıktan bahsedilebileceğini göstermektedir.

Page 172: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

162

Güz 2010, Sayı:31

Elde edilen kurum imajı faktör yapısının yapı geçerliliğini teyit etmek için ayrıca doğrulayıcı faktör analizi (CFA) uygulanmıştır. Doğrulayıcı faktör analizinde ilk aşamada kurum imajı ölçeği için elde edilen 4 faktörlü kavramsal yapının alternatif modellerle kıyaslanarak test edilmesi için iç içe (nested) modeller kullanılmış ve Ki karedeki değişim yorumlanmıştır. Buna göre kurum imajı faktörü için önce tüm soruların tek faktöre yüklendiği tek faktörlü yapı test edilmiş, ardından dört faktörden oluşan kavramsal yapı test edilerek Ki karelerdeki değişim Tablo 3’de yorumlanmıştır.

Tablo 3. Kurum İmajı Ölçeği Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları

Model x2 Df ∆x2 ∆df x2/df CFI TLI RMSEA

1-Faktör 1744,678* 152 11,478 .61 .56 .15

4-Faktör 390,753* 142 1353,925 10 2,752 ,94 ,93 ,064

* P<.001

Tablo 3’deki değerler yorumlandığında Ki karedeki iyileşmenin anlamlı (P<,05) oluşu 4 faktörlü kavramsal modelin tüm ölçek maddelerinin aynı faktöre yüklendiği tek faktörlü modele göre veriyle daha yüksek uyum gösterdiği görülmektedir. Modelin veri uyumunu ifade eden uyum indeksleri dört faktörlü yapı için tatminkar düzeydedir (CFI=,94; TLI=,93; RMSEA=,064). Kurum imajı ölçeği için elde edilen kavramsal yapı Şekil 1’de gösterilmiştir.

Page 173: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

163

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Hizmetl

s_16

e2

,81

s_17

e3

,89

s_18

e4

,83

s_19

e5

,75

Fiziksell

s_35e6

,66s_36e7,84

s_37e8 ,72

s_38e9,45

SosyalSorumlulukl

s_40e10

,57s_41e11

,70s_42e12

,74

s_43e13 ,81

KurumYöneticisil

s_5

e15

,51

s_6

e16

,41

s_7

e17

,58

s_8

e18

,80

s_9

e19

,82

s_10

e20

,82

s_11

e21

,79

,28

,58

,69,51

,29

,54

,50,47,45

,29

Şekil 2. Kurum İmajı Ölçeği İçin Elde Edilen Kavramsal Yapı*

(*)Yapısal modelde, dikdörtgenler gözlenen değişkenleri, daireler ise örtük değişkenleri ifade etmektedir.

Değişkenlere ait hata terimleri ise e ile gösterilmiştir.

Halkla ilişkiler faaliyetleri ölçeğinin alt boyutları için yapılan güvenilirlik analizi sonuçları ölçek boyutlarının güvenilir kabul edileceğini göstermektedir.

Halkla ilişkiler faaliyetleri ölçeği için doğrulayıcı faktör analizi sonuçları Tablo 4’de özetlenmiştir.

Page 174: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

164

Güz 2010, Sayı:31

Tablo 4. Halkla İlişkiler Faaliyetleri Ölçeği Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları

2Model x2 df ∆x2 ∆df x2/df CFI TLI RMSEA

1-Faktör 375,932 25 15,037 ,77 ,67 ,18

2-Faktör 71,710* 24 304,222 1 2,98 ,97 ,95 ,06

* P<.001

Tabloda özetlenen analiz sonuçları, halkla ilişkiler ölçeği için de test edilen 2 faktörün tek faktörlü yapıya göre daha iyi veri uyumu gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu ölçek için de iki faktörlü yapı için Ki karedeki iyileşme anlamlıdır (P<,05). Son olarak uyum indeksleri elde edilen 2 boyutlu kavramsal yapının veri uyumunun tatminkâr olduğunu göstermektedir (CFI=,97; TLI=,95; RMSEA=,06). Halkla ilişkiler faaliyetleri ölçeği için elde edilen kavramsal yapı Şekil 2.’ de gösterilmiştir.

Tanıma_

s_31e3

,42

s_30e2,91

s_29e1

,85

Tanıtma_

s_21 e4

,65s_22 e5

,79

s_23 e6,82

s_24 e7

,60

s_25 e8

,47

s_26 e9

,66

,51

,18

,39

Şekil 3. Halkla İlişkiler Faaliyetleri Ölçeği İçin Elde Edilen Kavramsal Yapı

Page 175: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

165

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Ölçeklerin güvenilirlik ve geçerlilik analizleri kurum imaj için 4 faktörlü ve halkla ilişkiler faaliyetleri için 2 faktörlü yapıların güvenilir ve geçerli kabul edilebileceğini doğrulamaktadır. Çalışmada verilerin analizinde elde edilen bu faktör yapıları kullanılmıştır.

2.5. Verilerin Analizi ve Bulgular

2.5.1. Yapısal Model

Halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajı üzerindeki etkisini ölçmek için tasarlanan yapısal eşitlik modeli Şekil 4’de gösterilmiştir. Şekilde de görüldüğü gibi modelde toplam 28 adet gözlenen değişken (dikdörtgenlerle ifade edilen) kullanılmıştır bu değişkenlerden 9 adedi halkla ilişkiler faaliyetleri boyutlarına diğer 19 adedi ise kurum imajı boyutlarına ait maddeleri ifade etmektedir. Modelde yer alan örtük değişken sayısı ise toplam 6’dır. Bu değişkenlerden 4 tanesi (kurum imajı) endojen diğer 2 tanesi ise (Halkla ilişkiler) endojen değişken olarak tanımlanmıştır. Modelde her bir değişkene ait hata terimi ise (e) ile gösterilmiştir.

Page 176: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

166

Güz 2010, Sayı:31

Hizmetl

s_16

e2

,80s_17

e3

,88s_18

e4

,82s_19

e5

,74

Fiziksell

s_35e6

,65s_36e7,84

s_37e8 ,71

s_38e9 ,44

SosyalSorumlulukl

s_40e10

,54s_41e11

,69s_42e12,75

s_43e13 ,79

KurumYöneticisil

s_5

e15

,49

s_6

e16

,39

s_7

e17

,56

s_8

e18

,79

s_9

e19

,81

s_10

e20

,80

s_11

e21

,77

,50,47,45

,31

Tanıma.

s_29 e22,35

s_30 e23,39

s_31 e24,65

Tanıtma.

s_21 e25,69

s_22 e26,83

s_23 e27,81

s_24 e28,58

s_25 e29

,46

s_26 e30

,63

,84

,30

,63

,70

,11

,22

,23

,28

,74

,40

e31

e32

e34

e33

Şekil 4. Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajı Üzerindeki Etkisini Ölçmek İçin Tasarlanan Yapısal Eşitlik Modeli

Daha önce ifade edildiği gibi herhangi bir modelin bütünsel olarak kabul edilebilir olması için modeldeki ilişkilerin veri ile uyumlu olup olmadığını ölçmeye yarayan uyum indeksleri kullanılmaktadır (Şimşek 2007, 47). Yapısal modele ait hesaplanan uyum indeksleri Tablo 5‘da özetlenmiştir.

Page 177: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

167

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Tablo 5. Yapısal Modele Ait Hesaplanan Uyum İndeksleri

Uyum İndeksi Model Değeri

Endeksin Kabul Edilebilir değeri *

X2 (Chi Square - Ki kare) 779,673 ,000 (İdeal değer)

Df (Serbestlik Derecesi) 335 ,000 (İdeal değer)

X2/df 2,327 1-3 Arası

TLI (Tucker-Levis İndeks) ,92 ,90 üzeri

GFI (Uyum İyiliği Endeksi) ,89 ,90 üzeri

NFI (Normed Fit İndeks) ,88 ,90 üzeri

CFI (Comperative Fit İndeks) ,92 ,90 üzeri

RMSEA Root mean square error of approximation

,05 ,08 den küçük

* (Wank ve Armstrong, 2001:9).

Uyum indeksleri modelin veri ile uyumunun tatminkar olduğunu göstermektedir.

Tanıma ve tanıtma boyutlarında ele alınan halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajı üzerindeki etkisini değerlendirmek için değişkenler arasındaki ilişki katsayılarının yorumlanması gerekmektedir. Tablo 6’de Yapısal modelin hipotez testi sonuçlarını özetlemektedir.

Tablo 6. Yapısal Modelin Hipotez Testi Sonuçları

Değişkenler ve ilişkinin yönü

Tahmin* Standart Hata

t değeri

P (Anlamlılık)

Hipotez

Tanıma Hizmet ,841 ,26 6,21 ,000 H1a : Kabul Tanıma Fiziksel ,303 ,118 4,06 ,000 H1b: Kabul Tanıma Sosyal Sorumluluk ,631 ,176 5,38 ,000 H1c: Kabul

Tanıma Kurum Yönetici ,704 ,178 5,48 ,000 H1d: Kabul

Tanıtma Hizmet ,114 ,045 2,45 ,014 H1e: Kabul Tanıtma Fiziksel ,224 ,047 3,80 ,000 H1f: Kabul

Tanıtma Sosyal Sorumluluk ,226 ,043 3,94 ,000 H1g: Kabul

Tanıtma Kurum Yönetici ,283 ,039 5,05 ,000 H1i: Kabul

* Standardize edilmiş regresyon katsayısı

Halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajı üzerindeki etkisini test eden regresyon katsayıları incelendiğinde tanıma faaliyetleri ile kurum imajı boyutları

Page 178: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

168

Güz 2010, Sayı:31

arasında pozitif yönlü ve anlamlı ilişkiler (P<,05) gözlenmiştir. Buna göre tanıma faaliyetlerindeki artış kurum imajının tüm alt boyutları için artışa neden olmaktadır. Benzer şekilde tanıtma faaliyetlerindeki olumlu artış kurum imajı faktörünün tüm alt boyutları için pozitif yönlü ve anlamlı bir etkiye sahiptir (P<,05). Bu bulgu tanıtma faaliyetlerindeki olumlu artışın kurum imajı boyutlarında aynı yönde artışa neden olacağını ifade etmektedir. Özetlenen bulgular ışığında H1 hipotezi tüm alt boyutları ile birlikte kabul edilmiştir.

2.5.2. Demografik Özellikler ile Faktörler Arasındaki İlişki

Deneklerin sosyo-demografik özellikleri ile faktörler arasındaki ilişkileri incelemek amacıyla bu bölümde halkla ilişkiler faaliyetleri ve kurum imajı faktörlerinin demografik özellikler bakımından karşılaştırılması için bağımsız örneklem t testi ve Tek Yönlü Varyans Analizleri uygulanmıştır.

Halkla ilişkiler faaliyetlerinin yaş grupları bakımından farklılık gösterip göstermediğini analiz etmek için yapılan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonuçları Tablo 7’de özetlenmiştir.

2.5.2.1. Yaş Değişkeniyle Halkla İlişkiler Faktörlerinin Karşılaştırılması Tablo 7. Yaş Değişkeniyle Halkla İlişkiler Faktörlerinin Karşılaştırılması

Tanıma Faktörü

Yaş Grupları Ortalamalar SD ANOVA Post Hoc1

F P Grup 1

15-23 2,62 ,97

3,03 ,007

59 ve üzeri

24-30 2,91 ,96 15-23 15-23 31-37 2,77 ,96 38-44 38-44 38-44 2,68 1,05 45-51 45-51 2,74 1,02 31-37 52-58 2,89 ,92 52-58 59 ve üzeri 2,06 1,09 24-30

Tanıtma Faktörü

Yaş Grupları Ortalamalar SD ANOVA Post Hoc1

F P Grup 1

15-23 2,66 1,06

,33 ,92

59 ve üzeri

24-30 2,63 1,04 52-58 31-37 2,76 ,99 45-51 38-44 2,67 1,21 24-30 45-51 2,62 ,97 15-23 52-58 2,56 ,96 38-44 59 ve üzeri 2,44 1,06 31-37

1Homojen varyans varsayımı geçerlidir, Tukey HSD Post Hoc Testi Kullanılmıştır.

Page 179: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

169

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Tablo 7’de özetlendiği gibi denekler yaş grupları bakımından 7 grup oluşturacak biçimde sınıflandırılmıştır. Tek yönlü varyans analizi sonuçları, bu yaş grupları arasında tanıma faktörü bakımından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olduğunu ortaya koymaktadır (F=3,03; P<,05). Anlamlı farkın hangi gruplardan kaynaklandığını anlamak için uygulanan “Tukey HSD” Post Hoc testi sonuçları yorumlandığında ise 59 yaş ve üzeri deneklerin tanıma faktörü ortalamalarının 45-51, 31-37, 52-58 ve 24-30 gruplarından anlamlı düzeyde düşük olduğu görülmektedir. Bu sonuçlardan belediyelerin yaşlılara yönelik tanıma faaliyetlerine ağırlık vermesi gerektiği sonucunu çıkarabiliriz. Belli bir yaş grubu ve üstünün belediyenin yapmış olduğu çeşitli halkı tanıma amaçlı halkla ilişkiler faaliyetlerine katılamamaları üzerinde, bu kişiler arasında internet kullanımının yaygın olmaması, belediye tarafından kurulmuş olan çeşitli halkla ilişkiler bürolarına ulaşım konusunda bu kişilerin fiziksel anlamda yaşayabileceği zorluklar göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Çünkü çoğu zaman yaşlılar okuma-yazma bilmemeleri, fiziksel imkansızlıklar. zamanlama vb. bir takım yetersizliklerden ötürü halkla ilişkiler faaliyetlerine katılama konusunda yetersiz kalabilmektedir. Öte yandan 15-23 ve 38-44 grupları için ise anlamlı farklılığa rastlanamamıştır. Tanıtma faktörü bakımından ise farklı yaş grupları arasında anlamlı bir farklılığa rastlanamamıştır (F=,33; P>,05).

2.5.2.2 Yaş Değişkeniyle Kurum İmajı Faktörlerinin Karşılaştırılması

Kurum imajı faktörlerinin farklı yaş grupları bakımından farklılık gösterip göstermediğini analiz etmek için yapılan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonuçlarına göre yaş grupları ile kurum imajı faktörlerinden Yönetici Faktörü (F=1,01; P>,05), Sosyal Sorumluluk Faktörü (F=1,38; P>,05), Fiziksel Özellik Faktörü (F=1,78; P>,05), Hizmet Faktörü (F=,99; P>,05) arasında anlamlı düzeyde farklılığa rastlanamamıştır.

2.5.2.3. Şehirde Yaşam Süresi Değişkeniyle Halkla İlişkiler Faktörlerinin Karşılaştırılması

Halkla ilişkiler faktörlerinin şehirde yaşam süresi bakımından farklılık gösterip göstermediğini analiz etmek için yapılan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile değerlendirilmiştir. Şehirde yaşam süresi sınıflarının belirlenmesinde belediyelerin seçim süreleri de dikkate alınarak sınıf aralıkları 5 yıl olacak biçimde belirlenmiştir. Öte yandan yaşam süresi için üst sınır örnekleme dahil edilen deneklerin en küçük yaşı dikkate alınmıştır. Tek yönlü varyans analizi sonuçlarına göre şehirde yaşam süresi grupları arasında tanıma (F=,98; P>,05) ve tanıtma faktörleri (F=1,26; P>,05) bakımından anlamlı düzeyde fark görülmemiştir.

Page 180: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

170

Güz 2010, Sayı:31

2.5.2.4. Şehirde Yaşam Süresi Değişkeniyle Kurum İmajı Faktörlerinin Karşılaştırılması

Kurum imajı faktörlerinin şehirde yaşam süresi bakımından farklılık gösterip göstermediğini analiz etmek için yapılan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonuçlarına göre ise şehirde yaşam süresi grupları arasında kurum imajı faktörleri; Yönetici Faktörü (F=,64; P>,05), Sosyal Sorumluluk Faktörü (F=,74; P>,05), Fiziksel Özellik Faktörü (F=,95; P>,05), Hizmet Faktörü (F=,56; P>,05) bakımından anlamlı düzeyde fark görülmemiştir.

2.5.2.5. Eğitim Değişkeniyle Halkla İlişkiler Faktörlerinin Karşılaştırılması

Halkla ilişkiler faktörlerinin eğitim değişkeni bakımından farklılık gösterip göstermediğini analiz etmek için yapılan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonuçları Tablo 8 ‘de özetlenmiştir.

Tablo 8. Eğitim Değişkeniyle Halkla İlişkiler Faktörlerinin Karşılaştırılması

Tanıma Faktörü

Eğitim Grupları

Ortalamalar SD

ANOVA Post Hoc1

F P Grup 1

Okur yazar 1,84 1,25

2,96 ,01

Okur yazar

İlkokul 2,90 1,08 Ortaokul Ortaokul 2,67 1,01 Üniversite Lise 2,79 1,04 Lise Üniversite 2,68 ,88 İlkokul

Yükseklisans/ doktora 2,92 ,96

Yükseklisans/ doktora

TanıtmaFaktörü

Eğitim Grupları

Ortalamalar SD

ANOVA Post Hoc1

F P Grup 1

Okur yazar 1,90 ,64

4,71 ,00

Okur yazar

İlkokul 3,04 1,04 Üniversite Üniversite

Ortaokul 2,68 1,03 Yükseklisans/ doktora

Yükseklisans/ Doktora

Lise 2,76 1,10 Ortaokul Üniversite 2,47 ,98 Lise Yükseklisans/ doktora 2,55 ,96 İlkokul

Page 181: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

171

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Tablo 8’ e göre deneklerin eğitim grupları arasında hem tanıma (F=2,96; P<,05) hem de tanıtma (F=4,71; P<,05) faktörleri bakımından anlamlı düzeyde fark gözlenmiştir. Tukey HSD Post Hoc testi sonuçlarına göre Okur yazarların tanıma ortalaması diğer eğitim seviyelerinden anlamlı düzeyde düşüktür. Tanıtma faktörü için ise Okuryazarların ortalaması ortaokul, lise ve ilkokul mezunlarından anlamlı düzeyde düşüktür. Üniversite ve yüksek lisans mezunları için ise anlamlı fark gözlenmemiştir.

2.5.2.6. Eğitim Değişkeniyle Kurum İmajı Faktörlerinin Karşılaştırılması

Kurum imajı faktörlerinin eğitim değişkeni bakımından farklılık gösterip göstermediğini analiz etmek için yapılan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonuçları Tablo 9’da özetlenmiştir.

Tablo 9. Eğitim Değişkeniyle Kurum İmajı Faktörlerinin Karşılaştırılması

Yönetici Faktörü

Eğitim Grupları

Ortalamalar SD ANOVA Post Hoc1

F P Grup 1 Okur yazar 3,33 ,88

3,73 ,00

Üniversite İlkokul 3,36 ,91 Lise Ortaokul 2,97 1,07 Ortaokul Ortaokul Lise 2,86 1,05 Okur yazar Okur

yazar Üniversite 2,81 ,91 Yükseklisan

s/ doktora

Yükseklisans/ Doktora

Yükseklisans/ doktora

2,85 ,82 İlkokul

Sosyal Sorumluluk Faktörü

Eğitim Grupları

Ortalamalar SD ANOVA Post Hoc1

F P Grup 1 Okur yazar 3,28 1,04

,55 ,73

Üniversite İlkokul 3,31 ,84 Yükseklisans/

Doktora Ortaokul 3,19 1,08 Ortaokul Lise 3,26 ,98 Lise Üniversite 3,10 1,02 Okur yazar Yükseklisans/ doktora

3,19 ,95 İlkokul

Page 182: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

172

Güz 2010, Sayı:31

Fiziksel Özellik Faktörü

Eğitim Grupları

Ortalamalar SD ANOVA Post Hoc1

F P Grup 1 Okur yazar 3,08 1,46

1,13 ,34

Okur yazar

İlkokul 3,75 1,05 Ortaoku Ortaoku Ortaokul 3,70 1,12 Üniversite Üniversite Lise 3,74 ,99 Lise Lise Üniversite 3,71 ,91 İlkokul İlkokul Yükseklisans/ doktora

3,82 1,14 Yükseklisans/ Doktora

Hizmet Faktörü

Eğitim Grupları

Ortalamalar SD ANOVA Post Hoc1

F P Grup 1 Okur yazar 3,25 1,16

3,77 ,00

Yükseklisans/ doktora

İlkokul 3,41 ,97 Üniversite Üniversite

Ortaokul 2,95 1,10 Ortaokul Ortaokul Lise 3,00 1,04 Lise Lise Üniversite 2,83 ,95 Okur yazar Okur

yazar Yükseklisans/ doktora

2,64 ,86 İlkokul

Tablo 9’e göre eğitim grupları arasında yönetici faktörü (F=3,73; P<,05) ve Hizmet faktörü (F=3,77; P<,05) boyutları bakımından anlamlı düzeyde fark gözlenmiştir. Post Hoc testi sonuçlarına göre Üniversite ve lise mezunlarının yönetici faktörü ortalaması ilkokul mezunlarından anlamlı düzeyde düşüktür. Hizmet faktörü bakımından ise yüksek lisans mezunlarının ilkokul mezunlarından anlamlı düzeyde düşük ortalamaya sahip olduğu görülmektedir.

2.5.2.7. Cinsiyet Değişkeniyle Halkla İlişkiler Faktörlerinin Karşılaştırılması

Halkla ilişkiler boyutlarının cinsiyet grupları arasında farklılık gösterip göstermediğini test etmek için yapılan bağımsız örneklem t testi sonuçlarına göre cinsiyet grupları arasında tanıtma faktörü bakımından fark gözlenememiştir (t=-1,873; P>,05). Tanıma faktörü bakımından ise kadınların ortalaması erkeklerden anlamlı düzeyde daha düşüktür (t=-1,908; P<,05).

Page 183: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

173

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

2.5.2.8. Cinsiyet Değişkeniyle Kurum İmajı Faktörlerinin Karşılaştırılması

Kurum imajı boyutlarının cinsiyet grupları arasında farklılık gösterip göstermediğini test etmek için yapılan bağımsız örneklem t testi sonuçlarına göre cinsiyet grupları arasında kurum imajı faktörleri (Yönetici Faktörü t=,481; P>,05, Sosyal Sorumluluk Faktörü t-,116=,74; P>,05, Fiziksel Özellik Faktörü t=-,748; P>,05, Hizmet Faktörü t=-1,625; P>,05)bakımından anlamlı düzeyde farklılığa rastlanmamıştır.

SONUÇ

Kurumun varlığını devam ettirebilmesi ve amaçlarını gerçekleştirebilmesi, çevresi ile uyum sağlamasına bağlıdır. Bu nedenle kurumlar, çoğu zaman çevreden nasıl algılandıklarını bilme ve araştırma gereği hissederler.

Olumlu imaja sahip olmak ve onu sürdürmek, günümüzde bütün kurumların arzu ettiği bir durum haline gelmiştir. Kurumların, hedef kitleleri tarafından olumlu algılanmalarında ve olumlu bir kurum imajına sahip olmalarında etkili olan pek çok unsur söz konusudur. Bu çalışmada, bir yerel yönetim birimi olan belediyelerde, halkla ilişkiler çalışmalarının kurum imajına etkisi yapılan alan araştırması ile belirlenmiştir. Çalışmanın hipotezlerini test etmek amacıyla, Trabzon İlinin merkezinde yaşayan 450 kişiye anket yapılmış ve bu anketlerin 425’i analize tabi tutulmuştur. Bu araştırma sonucunda halkla ilişkiler çalışmalarının kurum imajı üzerinde olumlu yönde etki yaptığı varsayımı doğrulanmıştır.

Halkla ilişkiler faaliyetlerinin test edilmesinde deneklere yöneltilen sorular, tanıma ve tanıtma başlıkları altında iki faktöre, kurum imajı ise sosyal sorumluluk, hizmet kalitesi, kurum yöneticisi, fiziksel özellik olmak üzere dört faktöre ayrılmıştır.

Araştırma sonuçlarına göre kurum imajını oluşturan faktörler arasında, kurum imajını açıklayıcılık bakımından en önemli faktör ‘’Kurum Yöneticisi Faktörü’’dür. Bu faktörü önem sırasına göre; Hizmet Faktörü, Fiziksel Özellik Faktörü, Sosyal Sorumluluk Faktörü takip etmektedir.

Halkla ilişkiler faktörleri içerisinde ise Tanıtma Faktörü en önemli olandır. Tanıma Faktörü ise ikinci sırada yer almaktadır. Tanıtma Faktörünün bu özelliği açısından kurum imajı üzerinde daha fazla etkili olabileceğini söyleyebiliriz. Öte yandan, belediye kendi faaliyetlerini anlatmaya ve kurumu halka tanıtmaya önem verdiği sürece, hedef kitlesi, yani kent halkı tarafından olumlu algılanmakta, olumlu

Page 184: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

174

Güz 2010, Sayı:31

bir kurum imajına sahip olmaktadır. Bu nedenle halkla ilişkiler faaliyetleri, kurumlar için sadece biçimsel olarak günlük işlerinin kolaylaştırıcı bir araç olarak görülmemeli, kurum içinde iyi bir teşkilat yapısı oluşturulmalıdır. Bu bağlamda Trabzon Belediyesi’nin halkla ilişkiler müdürlüğünü ele alırsak; Trabzon Belediyesinde halkla ilişkiler çalışmaları ‘’Halkla İlişkiler Müdürlüğü’’ nün sorumluluğunda yürütülmektedir. Bu müdürlük kurumun en üst yöneticisi olan Belediye Başkanına bağlı olarak görev yapmaktadır. Halkla ilişkiler müdürlüğü kendi içinde iki birime ayrılmıştır. Bu durum uzmanlaşma açısından, halkla ilişkiler çalışmalarının daha sağlıklı yürütülmesini sağlamaktadır. Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Belediye’nin çalışmalarını tanıtmak ve gerek kurum içinde gerekse kurum ile çevresi arasında iyi bir iletişim süreci kurulması açısından; bülten çıkarma, rehber, kitap, broşür vb. tanıtma araçlarından faydalanmalıdır. Bu çalışmalar halkla ilişkiler çalışmalarının tanıtma boyutu açısından olumludur.

Yapılan istatistiksel analiz sonucunda 59 yaş ve üzeri deneklerin tanıma faktörüne diğer yaş grubundaki deneklere oranla daha az önem verdiği görülmektedir. Bunun sonucunda, ‘’Gençler Belediyenin tanıma amaçlı halkla ilişkiler faaliyetlerine daha fazla önem vermektedir’’ şeklinde formülle edilen hipotez doğrulanmaktadır. Bu durum üzerinde, belli bir yaş grubundaki insanların sosyal anlamda daha sınırlı yaşamaları, okuma yazma oranlarındaki düşüklük, geçmişten gelen siyasi bir gelenek vb. durumlar etkili olabileceği düşünülebilir. Bu bağlamda belediye belli bir yaş seviyesi üzerindeki kişilere yönelik tanıma faaliyetler yürütmeli ve onların yönetime katılma oranlarını artırıcı çalışmalar yapması gerektiği söylenebilir. Öte yandan 59 ve üzeri yaştaki deneklerin tanıma faaliyetlerine yönelik algılarının düşük olmasının nedenleri bu çalışmanın sınırlılıkları içerisinde araştırılmamıştır. Birçok kamu kurumunda olduğu gibi belediyelerde de en önemli halkla ilişkiler problemi yeterli sayı ve nitelikte uzman personelin bulunmamasıdır. Bunun yanı sıra, Halkla İlişkiler Müdürlüğü ve bağlı birimlerde çalışan personelin halkla ilişkiler konusunda eğitici ve aydınlatıcı bir eğitim almamış olmaması, özel önem gerektiren hedef kitlelerle kurulacak iletişimin düzenlenmemiş olması ve personelin bu yöndeki eğitim almamış olması ise bu alanda bir eksiklik olarak değerlendirilebilir.

Halkla ilişkiler faaliyetlerini deneklerin eğitim seviyeleri bakımından ele aldığında ise aralarında anlamlı bir fark olduğu görülebilir. Buna göre deneklerin eğitim seviyeleri yükseldikçe halkla ilişkiler faaliyetlerine verdikleri önem de artmaktadır. Bu durum ‘’Eğitim seviyesi arttıkça halkla ilişkiler faaliyetlerine verilen önem de artmaktadır.’’ Şeklinde formüle edilen hipotezi doğrulamaktadır.

Page 185: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

175

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Bu konuda belediye eğitim seviyesi düşük ya da okuma yazma bilmeyen kişilerin halkla ilişkiler faaliyetlerine katılımını artırıcı bir takım uygulamalar yapmasının uygun olacağını söylenebilir.

Diğer taraftan yapılan istatistik analizlere göre eğitim seviyesi düşük olan denekler, kurum imajı faktörlerinden yönetici faktörüne diğer eğitim seviyelerine sahip deneklere göre daha fazla önem vermektedir. Benzer şekilde hizmet faktörüne de eğitim seviyesi düşük olan deneklerin daha fazla önem verdiği tespit edilmiştir. Buna göre eğitim seviyesi düşük olan kişilerin kurumun imajını, belediye başkanının imajına göre değerlendirdiklerini söylenebilir. Ayrıca eğitim seviyesi düşük olan kişilerin belediyeden almış oldukları hizmetleri olumlu algılamaları ve bu hizmetlere önem vermeleri hizmet faktörünün önemini göstermesinin yanı sıra, eğitim seviyesi arttıkça kişilerin belediyeden almış oldukları bir takım hizmetleri belediyenin görevi olarak algılandığı sonucunu ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Sonuç olarak kent halkı üzerinde olumlu bir görüntü yaratmak için kaliteli hizmet götürmek kuşkusuz gereklidir ama yeterli değildir denilebilir.

Öte yandan kadınlar belediyenin tanıma ve tanıtma amaçlı halkla ilişkiler faaliyetlerine erkeklerden daha az yoğunlukta katılmaktadırlar. Trabzon Belediyesi, kadınların bu faaliyetlerine katılımını artırıcı çalışmalar yapması bu konuda bu konudaki algıyı olumlu yönde etkileyebilecektir. Ayrıca bu konu kadınları sosyal faaliyetlere katılımını artırıcı çalışmaların yapılması gerektiği şeklinde de yorumlanabilir.

Öte yandan Trabzon Belediyesinde vatandaşların, belediyeye başvurularında kendilerine yardımcı olacak bir idari danışma merkezi, halkın dilek ve yakınmalarını öğrenme amacıyla oluşturulan dilek ve şikayet kutuları (Beyaz Masa, Alo 153 vb.) gibi uygulamalara kadın ve yaşlıların katılımını artırmak amacıyla bir takım çalışmaların yapılması ve bu tarz uygulamalara katılımın daha basitleştirilmesi ile kurumun tanıma ve tanıtma faaliyetleri açısından görüntüsünü olumlu yönde etkileyeceği söylenebilir. Ayrıca vatandaşın belediye ve hizmetleri hakkındaki sorunlarını, şikayet ve isteklerini telefonla iletebilecekleri idari danışma merkezleri oluşturulması, bu merkezler aracılığıyla, hem yönetimin yapısından kaynaklanan karışıklıkların giderilmesi, hem de gereksiz başvurular ile personelin zaman kaybetmesinin önüne geçilecektir.

Ayrıca Belediye Başkanının düzenlemiş olduğu halk günleri gibi halkı tanımaya yönelik faaliyetlere kadınlarında katılımını artırıcı bir takım çalışmalar

Page 186: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

176

Güz 2010, Sayı:31

yapılması, bu tür toplantıların duyurulması ve içeriği hakkında yeterli bilgi sunulmasının kurum imajı açısından önemli olduğu söylenebilir.

Diğer taraftan, yapılan istatistik araştırma sonucunda, deneklerin önemli bir çoğunluğunun Belediye’nin yayınlarından haberdar olmadığı görülmüştür. Birçoğu ise bu yayınların siyasi amaçla çıkarıldığı düşüncesindedir. Ayrıca Belediye yayınları halka yeterince ulaşmamaktadır.

Trabzon Belediyesi Web sitesi önemli bir halkla ilişkiler aracı olmasının yanı sıra, vatandaştan gelebilecek tepkilerin, istek ve şikayetlerin belirlenmesi ve kurumun halka tanıtılmasında da önemli derecede etkili olmaktadır. Bu sayede Belediye’nin kurum imajı geliştirilmekte ve analiz edilmektedir. Trabzon Belediyesi’nin Web sitesini etkin kullanması ve halkın yönetime katılımını artırıcı bir araç olarak görmesi de bu konuda öneri olarak sunulabilir.

Kamu kurumlarının birçoğunda olduğu gibi belediyelerdeki en önemli problemlerden biri halkla ilişkiler konusunun, kurumun içte entegrasyonunu dışa karşı ise adaptasyonunu sağlayıcı bir yönetim fonksiyonu olarak görülmesi ve bütün kurum çalışanlarına benimsetilmesidir. Halkla ilişkiler felsefesinin tüm çalışanlar tarafından bir kurum kültürü olarak ele alınması ve benimsenmesi, halkla ilişkiler çalışmalarının başarısı için önemlidir. Öte yandan halkla ilişkiler birimleri kurumların çift yönlü iletişimini sağlar. Bu süreci sadece kurumdan çevreye doğru işleyen bir süreç olarak görmek en önemli hatalardan biridir. Belediyelerde halkla ilişkiler çalışmaları kent halkı ile uyumlu, olumlu ve sağlam ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi açısından önemlidir. Bu açıdan bu hizmeti veren birimlerin gerekli alt yapıya ve donanıma sahip olması gereklidir. Bunun yanı sıra en uç yöneticiden en alt görevliye kadar herkesin halkla ilişkiler konusunda hassas davranması ve bu bilince sahip olması en önemli konulardan biridir denilebilir.

Belediyeler, yönetimlerini yerel halkın oyları ile belirleyen ve halkla iç içe olan kamu kurumlarıdır. Bu nedenle, belediyelerin halkın yerel yönetime etkin olarak katılımını sağlayıcı uygulamalar içerisinde olması, gerek demokratik yönetimin gereği olarak gerekse halkla olumlu ilişkiler içerisinde olmaları açısından önemlidir. Halkın yönetime etkin olarak katılımını artırıcı çalışmalara önem verilmesi bu açıdan önemlidir.

Kamu kurumları özellikle de halkla iç içe olan belediyeler açısından olumlu imaj oluşturma, toplumun beğenisini, sevgi güven ve desteğini sağlamaktır. Kuşkusuz bu, kamu kurumlarının varlıklarını sürdürmeleri ve başarılı olmaları açısından yaşamsal nitelikte bir yarardır (Yalçındağ, 1987: 79). Bu açıdan

Page 187: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

177

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

baktığımızda, bu çalışmanın ana hipotezini de oluşturan, halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum imajı üzerindeki etkisi bu çalışmada doğrulanmıştır.

Belediyelerde halkla ilişkiler, kent halkın da‘’kentlilik’’ bilincini oluşturmak, yerleştirmek ve geliştirmek ve bunun yanı sıra belediye ile kent halkı arasındaki mesafeyi azaltmak ve belediyeyi destekleyen, benimseyen bir kent halkı oluşturmak açısından önemlidir.

Belediyelerin, halkla ilişkilerde en etkili yöntemlerden biri olan yüz yüze ilişkiler için en uygun ortamlar olduğu söylenebilir. Öte yandan halkın yakınmalarının önemli bir bölümünün kamu görevlilerinin halkla dolaysız ilişkilerindeki yanlış tutum ve davranışlarından kaynaklandığı (Ertekin, 1978: 68) görüşünden hareketle, bu ve benzeri tutum ve davranışların, belediyenin imajı hakkında olumsuz izlenimler oluşturabileceği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir.

Belediye ve kent halkı arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi ve olumlu bir algının oluşabilmesi, başta belediye başkanı olmak üzere tüm belediye çalışanlarının görevidir. Halkla ilişkiler birimi ise kurum imajının ve halkla ilişkiler faaliyetlerinin planlı ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlayan, kurum içindeki en önemli örgütlenmelerden biridir. Halkla ilişkilerin sağlıklı bir ortamda yürütebilmesi için her şeyden önce bu konuda nitelikli personele ve iyi çalışma koşullarına ihtiyaç duyulmaktadır.

Belediyenin, almış olduğu kararlara yerel halkın daha etkin katılımını ve uygulama sürecinde desteğini sağlayıcı çalışmalar yapılmalıdır. Halk belediyelerin yetki ve sorumluluklarını tam olarak bilmemektedir. Demokratik hakları çerçevesinde günlük yaşamını etkileyebilecek hizmetler konusunda dahi katkıda bulunmak ya da etkileme amaçlı bir faaliyete bulunmamaktadır. Belediyeye yapılan başvurular daha çok bireysel istekler ve yakınmalar, iş isteme amaçlıdır. Halka yasal yollarla müracaatlar konusunda çekingen kalmaktadır.

Vatandaşın yararı için çalışan, onların istek ve beklentilerine önem veren, halkın katılımına ve denetimine açık, saydam ve yenilikçi bir belediye kurumu oluşturulursa, kent halkının da böyle bir belediyeye güvenmesi, destek sağlaması, dolayısıyla olumlu bir algıya sahip olması mümkün olabilecektir. Bu sonucun elde edilmesi ise, burada ele alınan anlamda, etkili planlı tanıma ve tanıtma faaliyetleri ve kent halkı ile kurulan iki yönlü iletişim ile sağlanmaktadır denilebilir.

Page 188: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

178

Güz 2010, Sayı:31

KAYNAKÇA

Akgül, A; O. Çevik (2005) İstatistiksel Analiz Teknikleri, SPSS’te İşletme Yönetimi Uygulamaları, 2.Baskı, Emek Ofset, Ankara.

Albayrak, A. S. (2006) Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistik Teknikleri, Asil Yayın Dağıtım, Ankara.

Argenti, P. A.(1994) Corporate Communication, Irwin Pub., New York.

Asna, A. (1968) Yönetim Halkla İlişkileri, Amme İdaresi Dergisi, C.1, S.3-4, Aralık, s. 55-68.

Asna, A. (1974) Halkla İlişkiler, Bahar Matbaası, İstanbul.

Bakan, Ö. (2004) Kurumsal İmaj Oluşumunu Etkileyen Faktörler: İletişim Faktörlerinin Rolünü Belirlemeye Yönelik Amprik Bir Çalışma, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Konya.

Bilgin, K. U. (1994) Türk Kamu Yönetiminde Halkla İlişkiler Uygulamasına Örgütsel Bir Yaklaşım, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 27, Sayı: 4, s. 43-62.

Dinçer, M. K. (1998) İş Yaşamında ve Özel Yaşamda Kişisel İmaj, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul.

Erkmen, T.; Ş. Çerik (2007) Kurum İmajını Oluşturan Kurum Kimliği Boyutları Bağlamında Örgüte Bağlılığın İncelenmesi: Üniversite Öğrencileri Üzerine Bir Uygulama, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:7, Sayı:28, Haziran, s. 107-119.

Ertekin, Y. (1978) Halkla İlişkiler ve Görüntü Yaratma, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 11 Sayı:3, s. 65-72.

Ertekin, Y. (1990) Halkla İlişkiler Hizmetinde Örgütlenme ve Personel Sorunları, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 23 Sayı: 4, s. 33-54.

Ertekin, Y. (1995) Çağdaş Yerel Yönetimler, TODAİE, Ankara.

Gemlik, N.; Ü. Sığrı (2007/2) Kurum İmajı Analizi ve Bir Belediye Üzerindeki Uygulamanın Değerlendirilmesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 11, Bahar, s. 267-282.

Gray, R. Edmund; John M.T. BALMER (1998) Managing Corporate Image and Corporate Reputation, Long Range Planning, Vol. 31, No:5, pp.695-702.

Page 189: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Yerel Yönetimlerde Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Kurum İmajına Etkisi…

179

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Göksel, A. B.; Yurdakul, N. B. (2002) Temel Halkla İlişkiler Bilgileri, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayını, İzmir, 2002

Kazancı, M. (1980) Halkla İlişkiler, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Yayın No:459, SBF Basın Yayın Yüksek Okulu Basımevi, Ankara.

Kazancı, M. (2007) Kamuda ve Özel Sektörde Halkla İlişkiler, Turhan Kitapevi, Ankara.

Okay, A. (2008) Kurum Kimliği, 6. Baskı MediaCat Yayınları, İstanbul.

Onal, G. (2000) Halkla İlişkiler, Türkmen Kitapevi 2. Baskı, İstanbul.

Peltekoğlu, F. B. (2009) Halkla İlişkiler Nedir, Beta Yayınları, 6. Baskı, İstanbul.

Tortop, N. (2006) Halkla İlişkilere Giriş, Yargı Yayınevi, Ankara.

Sezen, S. (1991) Belediyelerde Halkla İlişkiler, Uzmanlık Tezi, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Programı, Ankara.

Şencan, H. (2005) Sosyal ve Davranışsal Ölçümlerde Güvenilirlik ve Geçerlilik (Reliability and Validity in Social and Behavioral Measurements), Seçkin Yayıncılık, Ankara.

Şimşek, Ö. F. (2007) Yapısal Eşitlik Modellemesine Giriş, Ekinoks, Ankara.

Ulu, E. A. (1994) Belediyelerde Halkla İlişkiler ve Ankara Büyük Şehir Belediyesi’nin 1990-1993 Yılları Arasındaki Halkla İlişkiler Çalışmaları Örnek Olayı, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü, Ankara.

Uysal-Sezer, B. (1996) Yerel Yönetimler ve Halkla İlişkiler; Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 6, s. 66-70.

Uysal, B. (1983) Halkla İlişkiler Bir Değerlendirme, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 3, Eylül.

Uzkurt, C. (2007) Tüketicilerin yenilikleri benimseme Eğilimleri Üzerinde Kişisel Değerlerin Etkisi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt/Vol.:7- Sayı/No: 2, s. 241-260

Wang, X; A. Armstrong (10/2001) A Structural Model Of Professional Committment From The Perspective Of Characteristics Of A Professional Community, Victoria University Of Technology, Working Paper Series, pp. 1-22.

Page 190: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

M. Sezai Türk – H. Akçay

180

Güz 2010, Sayı:31

Yalçındağ, S. (1987) Belediyelerde Halkla İlişkiler, Türk İdare Dergisi, Sayı: 376-377, s. 75-115.

Yalçındağ, S. (1996) Belediyelerimiz ve Halkla İlişkiler, TODAİE, Ankara, 1996

(http://www.surveysystem.com/sscalc.htm [Erişim: 11 Haziran 2009]

http://report.tuik.gov.tr/reports/rwservlet?adnksdb2=&report=turkiye_il_koy_sehir.RDF&p_il1=61&p_kod=2&p_yil=2009&p_dil=1&desformat=html&ENVID=adnksdb2Env [Erişim: 16 Haziran 2009]

Page 191: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

AMBALAJIN MARKA FARKINDALIĞI YARATMADAKİ

ETKİSİ

Öykü Ezgi YILDIZ*

ÖZET

Küreselleşen dünyamızda rekabetin ülkelerin sınırlarını aşmasıyla birlikte, markalar ürün ve hizmetlerinin tanıtımlarına yönelik yenilik arayışlarına girmişlerdir. Geçmişte çok güçlü bir etkiye sahip olmayan tanıtım ve tutundurma etkinlikleri günümüzde markaların yaşamlarını sürdürebilmelerinin ön koşuludur. Özellikle endüstrileşmenin ardından ürün ve hizmet sayısında meydana gelen artışla tanıtım, marka kimliği oluşturma konuları gündeme gelmiştir. Bu nedenle bu alanda gerçekleştirilen yaratıcı çalışmalara yönelik, kurumlar yatırımlar yaparak, hedef kitlelerine ulaşmaya ve piyasadaki benzer markalar arasından ayırt edilmeye çalışmaktadırlar. Markaların tüketicinin zihninde yer edinebilme çabaları olarak tanımlanabilecek bu etkinlikler çeşitli başlıklar altında incelenebilir. Bu etkinliklerin arasında sayılan ambalajlama da tüketiciye ulaşmada, markanın, ürün ve hizmetin tüketicinin zihninde yer etmesinde, marka farkındalığı yaratmada etkili bir araç olarak ele alınabilir. Bu çalışmada ambalajlamanın tüketici algısı üzerinde oynadığı rol dikkate alınarak, günümüzde ambalajlamanın marka kimliği oluşturmadaki işlevi irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Ambalajlama, Tüketici Algısı, Marka Farkındalığı, Reklam

THE EFFECT OF PACKAGING IN CREATING BRAND AWARENESS

ABSTRACT

In our globalized world as the competition exeeds the country borders, the brands begin to seek out the new innovations about promoting their products and services. The advertising and promotion activities that did not have a strong effect in the past, are now priority for the brands in order to maintain their life. Especially after the industrilization related to the increasing number of products and services, creating brand identity comes up. For this reason the institutions try to reach their target markets and be distinguished from other similar brands by making investments to the creative works realized in this area. These activities can be called efforts that try to place in consumer minds and can be analyzed in various captions. Packaging can also be called an effective tool in reaching the consumer, placing the product/service in consumer mind and creating brand awareness. In this study, the effects of packaging in creating brand identity will be analyzed by considering the role of packaging on consumer perception.

Keywords: Packaging, Consumer Perception, Brand Awareness, Advertising

* Arş. Gör. Dr., İstanbul Kültür Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Sanatları Bölümü

Page 192: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ö. Ezgi Yıldız

182

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Endüstrileşmenin ardından giderek güçleşen piyasa koşullarında marka yaratmanın önemi yadsınamaz. Tüm olguların birbiriyle etkileşimli olduğu küreselleşen dünyamızda, üreticiler, ürün ve hizmetlerini rakipleri karşısında farklılaştırarak daha çekici bir unsura dönüştürme çabasındadır. Günümüzde, seri üretimin ve piyasa koşullarının etkisiyle farklılaşma kavramı üretici kurumlar ve markalar için yaşamsal bir konuma ulaşmıştır. Çünkü sahip oldukları işlevler açısından birbirine benzeyen markaların ürün ve hizmetlerinin, tüketiciler tarafından algılanabilmesi için bir yenilik sunmaları gerekmektedir.

İletişimin ve ticaretin sınırlarının ortadan kalktığı küreselleşen dünyamızda, ürünlerin yalnızca belli gereksinimlere yanıt vermesi yeterli olmamaktadır. Markalar yarattıkları kimlikleriyle, tüketicilerin mantıklarına seslendikleri kadar onların duygularına ve düşlerine de seslenmektedir. Böylece hedef kitleleriyle daha sıkı bağlar kurmayı hedefleyen markalar satış amaçlarının olumlu bir biçimde gerçekleşmesini beklemektedirler. Ancak, her gün sayısız iletiyle etkileşime geçen bireylerin satın alma davranışını gerçekleştirmelerini sağlamak gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Tüketicinin beklentilerine yanıt verecek biçimde uygun artı değer yaratan markalar, bu artı değer sayesinde tüketiciler tarafından tercih edilebilmekte ve rakipleri karşısında avantajlı bir konuma geçebilmektedir.

Çağımızda markaların farklılaşarak kendilerine bir yer edinmesi, markaların yaşamlarını sürdürmeleri için ön koşuldur. Geçmişte de günümüzde olduğu gibi markalar pazarda rekabet edebilmek için farkındalık yaratma çabasındaydı. Markalar varoldukları andan yaşadığımız çağa kadar farklı yollar izleyerek pazarda yer edinme çabalarını sürdürmektedir. Markaların bu farklı çabaları arasında ambalajın da önemli bir yeri bulunmaktadır. Tüketicilerle iletişimin kurulmasında ve tüketicilerin dikkatinin ürüne çekilmesinde ambalajın rolü büyüktür. Bu çalışmada, ambalajın marka farkındalığı yaratmadaki rolü çeşitli konu başlıkları ve “Wiev Modeli” çerçevesinde ele alınacaktır. Çalışmada ayrıca, “Wiev Modeli” temel alınarak gerçekleştirilen bir uygulama örneği üzerinden ambalajın farkındalık yaratmadaki işlevleri de ortaya konulacaktır.

Marka Farkındalığı Yaratmada Ambalajın Önemi

Markaların pazardaki rakipleri karşısında tüketicilerin zihninde konumlandırılmasına yardımcı olan; markan adı, marka logosu, karakteri ve markanın sunduğu yararlar gibi biçimsel ve içeriksel özellikler marka farkındalığı

Page 193: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ambalajın Marka Farkındalığı Yaratmadaki Etkisi

183

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

konusunun kapsamına girmektedir (Tosun, 2010: 84). Geniş bir kapsama sahip olan marka farkındalığına ilişkin Aaker, iki temel etmene dikkat çekmektedir. Aaker marka farkındalığı kavramını, belirli bir ürün kategorisine ait markaların hatırlanması ve tanınması biçiminde açıklamaktadır (Aaker, 1991: 61). Aaker, böylece markanın tanınması ve hatırlanması arasındaki ayrımı vurgulamaktadır. Aaker’e göre, marka tanınması kavramı, tüketiciye markaya ilişkin ip ucu verildiğinde tüketicinin marka adını bilmesini ve daha önceki bilgileri doğrultusunda markayı ayırt etmesini içeren bir süreçtir. Markanın tanınması süreciyle markanın hatırlaması karşılaştırıldığında, hatırlamanın tanımaya göre daha güç olduğu söylenebilir (Aaker, 1991: 62). Çünkü marka tanıma tüketicinin bilinçli bir biçimde o ürüne yönelmesiyle ilgilidir. Hatırlama ise, tüketici bir ürünün işlevine gereksinim duyduğunda zihnine bir markanın gelmesidir (Tosun, 2010: 84). Bu da markanın tüketici zihninde iyi bir konumlandırma yaparak güçlü bir marka pozisyonu yaratmasıyla ilişkilendirilebilir.

Yukarıdaki tanımlamalardan anlaşılacağı üzere; marka tanıma, tüketicilerin satın alma noktalarında karar verme süreçlerinde daha fazla önem taşımaktadır ve bu noktada, diğer markalar arasında belli bir farkındalık yaratabilen markalar “güçlü”, “hatırlanan” markalar olabilmektedir. Markaların, tanınmalarını ve hatırlanmalarını sağlayan marka farkındalığının oluşturulma sürecinde ise; farkı disiplinlerin yaklaşımlarından yararlanılmaktadır.

Farkındalık yaratma ve bu farkındalığın sürdürülmesi için, psikoloji alanıyla ve reklam alanıyla ilgili kimi ilkelere başvurulmaktadır. Bu ilkeler; iletinin rahatlıkla hatırlanabilir olması, sloganlar ve reklam müzikleriyle tüketicilerle bir bağ kurulması, bir markanın bir simgeye dönüşerek akılda kalması, marka işaretiyle tüketicinin ürünün farkına varılmasının sağlanması ve bunun gibi bir çok farkındalık sağlama yollarını içermektedir. Farkındalık yaratmada izlenen bu yolların hepsi, farkındalık sürecinde ayrı bir önem taşımaktadır. Ancak tüketicinin ürüne ilişkin ilk izlenimi satın alma noktalarında ürünle tüketicinin karşı kaşıya geldiği anda gerçekleşmektedir. Bu ilk anda tüketicinin ilgisini ambalaj çektiğinden, ambalaj markaya ilişkin unsurların en önemlilerinden biridir (Aaker ve Keller, 1990: 27).

Çağımızın tüketim toplumunda bir imgeye, temsile dönüşen tüketim nesnelerinin, ürün ve hizmetlerin kullanım değerinden çok simgesel değerleri ön plana çıkmaktadır. Ürünlere, hizmetlere ve markalara yüklenen bu simgesel değeri yansıtan önemli unsurlar arasında tanıtım etkinlikleri ve ambalaj yer almaktadır. Ürünler, gereksinim ya da kullanım değeri taşıyan varlıklardır. Ancak ürünlerin bu

Page 194: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ö. Ezgi Yıldız

184

Güz 2010, Sayı:31

özelliklerinin yanında genel görünümleri de onların günümüzde temel ayırıcı özelliklerindendir (Tunalı, 2007: 90).

Geçmişte, endüstriyel ekonominin egemen olmadığı toplumlarda, zanaatçı tarafından yapılan ürünün yalnızca işlevsel olması yeterliydi. Ancak, günümüzde ürünün temel işlevsel özelliklerinin yanında artı bir değere, çekiciliği de sahip olması gerekmektedir. Ürüne doğrudan gereksinimi bulunmayan müşterilerin de, üründen haz duymaları ürünün ambalajının tasarımının çekiciliğiyle ilişkilendirilebilir (Ruppert, 1996: 36).

Teknolojinin hızla geliştiği ve üretiminin arttığı günümüz rekabet ortamı içerisinde tüketim nesneleri kendilerini gerçekte olduklarından daha çekici kılmak ve ayırt edici özelliklerini vurgulamak için ambalajlardan yararlanmışlardır. Bu dönemde daha önce üzerinde durulmayan ancak zaman içinde tüketicilerin algılarını yönlendirmedeki gücü anlaşılan ambalajlama kavramı gündeme gelmiştir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren üretim alışkanlıkları değişen toplumların tüketim biçimleri de farklılaşmıştır. Herkesin birbirine benzediği, ürün ve hizmetlerin aynılaştığı dünyamızda insanlar da kendi özgünlüklerini gösterebilmek amacıyla yeniliklere yönelmişlerdir. Çünkü yeni olan, diğerlerinden ayırt edici özelliklere sahip olan dikkat çekmektedir.

Tüketicilerin yenilik, artı değer beklentilerine ilişkin yapılan tanımlamalarda pazarda yer edinmek isteyen markaların izlemeleri gereken stratejiler vurgulanmaktadır. Bu söz konusu yaklaşımlardan birinde artı değer şu biçimde aktarılmaktadır: “Pazara sunulan ürünlerin özellikleri her geçen gün birbirine yaklaşmaktadır. Ürünlerin fonksiyonel özellikleri aracılığıyla yapılan ürün farklılaştırma imkanları azalmaktadır. Ürünlerini farklı şekilde konumlandırmak isteyen firmalar, ürünlerine yeni değerler eklemek zorunda kalmaktadırlar” (Yaraş, 2005: 27).

Tanımdan anlaşılacağı üzere, markalar tüketicilerin ürünlerine odaklanmalarını sağlayabilmek ve onların zihinlerinde bir iz bırakabilmek için, yeniliklere yönelmek durumundadırlar. Bu yeniliklerden biri olan ambalajlama da marka farkındalığı yaratmada önemli bir yere sahiptir. Görsel dünyanın parçası olan ambalajlamanın tarihsel süreç içindeki durumu ve tüketicilerin satın alma alışkanlıkları üzerindeki etkisi incelendiğinde, endüstrileşme sürecine paralel bir gelişim gösterdiği de anlaşılmaktadır.

Page 195: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ambalajın Marka Farkındalığı Yaratmadaki Etkisi

185

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Ambalajın Tarihsel Süreç İçindeki Gelişimi

Endüstrileşmeden günümüze ürün ve hizmetlerin pazarlamasında ambalajlamanın müşteriler üzerinde farkındalık yaratmadaki önemi kurumlar ve pazarlamacılar tarafından bilinmektedir. Bu duruma örnek olarak, 19. yüzyılda İngiltere’de sabun ticaretinde yaşanan rekabetin etkisiyle sabun üreticilerinin izledikleri stratejiler verilebilir. Bu yüzyılda İngiltere’de çeşitli pazarlar içinde sabun piyasasında yaşanan değişimler dikkat çekmektedir. 1850’lerden itibaren sabun piyasasında tanınmamış, markasız bir çok sabun üreticisi ortaya çıkmıştır. Rekabet ortamının yoğunlaşmasıyla da, bu sabun üreticileri arasında piyasaya yön veren kurumlar; tanıtım için ayırdıkları bütçelerini artırmak ve ürünlerini daha estetik bir görünüme kavuşturmak durumunda kalmışlardır. Ürünlere yeni bir kimlik kazandırma sürecinin parçası olan ambalajlamada da yeniliklere gitmişlerdir. Örneğin müşteri bağımlılığını yaratmak ve tanınabilirliğini kolaylaştırmak amacıyla piyasada lider kurumlar arasında yer alan Unilever’in kurucularından Lord Leverhulme tarafından kurulan sabun şirketi, sabunlarını özel ambalajlarda satarak, bir anlamda markalaşmaya doğru gitmiştir (Dyer, 2010: 72).

19. yüzyılda, geleneksel satış yöntemlerinden yararlanılarak, ambalajsız olarak satışa sunulan temel tüketim maddelerinden, markalı ürünlerin satışına doğru bir değişim yaşanmıştır. 19. yüzyılda tüm ülkelerde ve özellikle de Amerika’da, yeni üretim teknolojileri sonucunda, ürünlerin ambalajsız biçimde satışa sunulması anlayışı yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır. Bu dönemde markası olan ve ilginç görünüme sahip ambalajlı ürünler pazarda yer almaya başlamıştır. Örneğin bir bisküvi markası olan Uneeda, sabun markası Ivory (1879) ve yulaf markası Quaker (1877) ambalajlı ürün satışları geçekleştirerek, varilden özel ambalajlara doğru gelişim göstermişlerdir. 1880 ve 1890’larda onların gelişimini izleyen farklı alanlardan diğer üreticiler de tüketicinin seçimlerini etkileyecek ad, yapay logo, ve tanıtım kampanyaları gerçekleştirmişlerdir (Varnedoe ve Gopnik, 1991: 235-236).

Bu markalardan Uneeda Bisküvi markasının tanıtımlarında kullandığı küçük erkek çocuğu imgesi Amerikan reklamcılığının ve markalaşmanın öyküsünü özetlemektedir. 1890’lı yılların başında, yerel fırınlarda üretilerek ve üzerinde herhangi bir marka, etiket, adı bulunmayan bisküviler, katı ya da sıvı maddelerin taşınmasında kullanılan standart bir ölçütü olmayan varillerle ve gösterişsiz taşıma kutularında tüketicilere ulaştırılmaktaydı. Ancak Uneeda markası getirdiği yenilik ile bu alanda ön plana çıkmıştır. Marka sağlıklı ambalajlama tekniği sayesinde; kendi bulunduğu bölgenin dışında satışlarını geçekleştirerek bisküvi üreticileri arasında kitlesel pazara ulaşan ilk kurum olma özelliğini de taşımaktadır. Ayrıca

Page 196: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ö. Ezgi Yıldız

186

Güz 2010, Sayı:31

ürünlerini ambalajlayarak satışa sunmasıyla sağlık ve güvenilirlik açısından diğer kurumların önüne geçerek önemli bir başarı kazanmış ve ambalajlama konusunda pazardaki diğer kurumlara ön ayak olmuştur. Ambalajlamada kazandığı başarının ardından kurum ürünlerinin tanıtımı amacıyla milyon dolarlık reklam harcamaları yapmıştır (http://freepages.rootsweb.ancestry.com/~bradytrilogy/memori es/images/ bibliography/na-bis-co/nabisco-history.html (20 Temmuz 2008).

Resim 1:Uneeda Büskivisnin Reklamı

Kaynak:http://freepages.rootsweb.ancestry.com/~bradytrilogy/memories/images/bibliography/na-bis-co/nabisco-history.html (25Eylül 2008).

Böylece ambalajlar, kimi ürünlerin piyasadaki rakipleri arasından ayırt edilmesini ve ilgi görmesini sağlamıştır. Ambalajlamanın niteliklerinin yanında estetik açıdan da çekici olması, tüketici üzerinde etki yaratan bir unsurdur. Bu nedenle markalar, tasarımlarıyla birbirinden ilginç görünüme sahip ambalajlar, teneke kutular üretilmesini desteklemiştir. Markaların böylesi bir girişimde bulunmasına neden olan koşulların temelinde ise; seri üretime geçilmesi, kitlesel üretim biçimi ve teknoloji yer almaktadır (Haug, 2008: 34).

19. yüzyıldan itibaren yaşan değişimlerin etkisiyle tüketim nesnelerinin benzer tüketim nesnelerinden ayırt edilmesi gereksinimi, ürünlerin ambalajlanması konusunda ve pazarlanması konusunda önemli gelişmelerin yaşanmasına neden olmuştur. Başlangıçta yalnızca yiyeceklerin sağlıklı bir biçimde saklanması için ortaya çıkan ambalajlar, seri üretime geçilmesiyle birlikte ürünlere bir “değer” katmaya başlamıştır.

19 yüzyılda sanatçılar tarafından tasarlanan ambalajlar, tüketiciyle iletişim kurma rolünü üstlenerek, modern reklamcılığın ilk dönemlerinden bu yana; “şaşırtmak”, “baştan çıkartmak”, “ikna etmek” ve “bilgi vermek” işlevlerini yerine

Page 197: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ambalajın Marka Farkındalığı Yaratmadaki Etkisi

187

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

getirmektir. Çağımızda tüketim nesnesine estetik bir görünüm kazandırarak onu çekici kılabilir bir konuma getiren ambalajlar, tüketicilerde olumlu duygular uyandırmaktadır (Peltier, 2008: 4).

Günümüzde ürünlerin korunmasına yönelik olarak hazırlanan ambalajlar kimi estetik kaygılarla tasarlanmaktadır ve marka farkındalığı yaratmada etkili unsurlardan birine dönüşmüştür. Ürünün korunmasından çok bir pazarlama aracı halini almıştır. Tarihsel gelişimi ele alındığında geçmişte de ambalajlamanın önemi ortadadır. Yukarıda adı geçen Uneeda bisküvi markasının 19. yüzyılda pazardaki rakipleri karşısında güçlü bir konuma ulaşmasında reklam kadar ambalajlamanında göstermiş olduğu gelişme de etkilidir. Günmüzde tüketim toplumunda bireylerin satın alma davranışını gerçekleştirme sürecinde ambalajın etkisi tartışılmaz.

Ambalajın İşlevleri, “VIEW Modeli” ve Bir Uygulama Örneği

Bir markanın ambalajı öncelikle “ürünü koruma” işlevini üstlenmiştir. Ancak, pazarlama uzmanları; markanın ambalajlanmasının koruma işlevinin dışında pazarlama iletişimindeki öneminin üzerinde durmaktadırlar. Ambalajlamanın çağımızda artan iletişimsel rolü çeşitli düşüncelere, ifadelere yol açmıştır. Örneğin bir düşünceye göre sessiz bir satış elemanı olan ambalaj, reklam yapmanın en ucuz yoludur ve her ambalaj 5 saniyelik bir reklamdır (Shimp, 2007: 197).

Ambalaj, tüketiciyle iletişim kurarak adeta satış noktasındaki bir “satış elemanı” rolünü gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda raf bir satış noktasıyken, ambalaj da satış elemanına dönüşmektedir. Günümüz tüketicisi, temel gereksinimlerinin çoğunu tek başına gerçekleştirmektedir. Tüketicinin bireysel olarak gerçekleştirdiği satın alma eyleminde, tüketici ürünle ilgili bilgilere öncelikle ambalaj üzerinden ulaşmaktadır. Ambalajlar, tüketicinin satın alma kararını vermeden önce, üretici kurumların tüketiciyi ikna etmek için çaba gösterdikleri son noktadır. Bundan ötürü satış noktalarında ambalajı oluşturan tüm unsurlar; renkler, metinler, biçimsel özellikler, imgeler, satın alma davranışının gerçekleştirilmesinde ve tüketicinin zihninde marka farkındalığının oluşmasında büyük önem taşımaktadır (Ampuero, Olga ve Vila, 2006: 103-104).

Ambalaj aynı zamanda şu amaçlara da hizmet etmektedir; markaya dikkati çeker, satın alma noktasında ürünün fiyatı ve değerini gösterir, rekabette ürünü öne çıkarır, ürünün özelliklerini ve yararlarını aktarır. Tüm bunların sonucunda bireylerin ilgisini çekerek, tüketicilerin marka seçimlerini etkileyerek, yönlendirmektedir. Ambalaj, ikame mallar diye nitelendirilen; sıradan, birbirinin

Page 198: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ö. Ezgi Yıldız

188

Güz 2010, Sayı:31

yerine geçebilecek ürünleri farklılaştırmayı sağlamaktadır. Markanın, içeriği ve özellikleri, tüketiciye ne gibi faydaları olduğu, nasıl kullanıldığı ambalajlama aracılığıyla aktarılmaktadır. Reklamdan farklı olarak ambalajlamada bu bilgi akışı kesintiye uğramamaktadır. Kısaca ambalajlar markaya yönelik; işlevsel, simgesel ve deneyimsel yararlar sağlayarak, marka imajı ve marka farkındalığı gerçekleştirerek, marka değerini arttırmaya yardımcı olmaktadır (Shimp, 2007: 197) .

Markaya ilişkin değerler, farklı göstergeler aracılığıyla tüketiciye aktarılmaya çalışılmaktadır. Böylece tüketicinin zihninde bir yer edinebilen marka, benzer markalar arasından sıyrılarak, farklılık yaratabilmektedir. Çünkü günümüzde markalar ve ürünler işlevsel özelliklerinin yanında çok yönlü bir biçimde tüketici tarafından değerlendirilmekte ve anlamlandırılmaktadır (Küçükerdoğan, 2009: 80). Ambalajlar bu bağlamda kimi zaman simgesel, kimi zaman da işlevsel özellikleriyle markanın farklılaşmasında rol almaktadır.

Ambalajın satış noktasında tüketiciyle bir satış elemanı sıfatıyla iletişim kurma biçimleri arasında; ambalajın rengi, biçimi, ambalajın üzerindeki çizgiler ve ambalajın materyali ve benzeri pek çok etmen etkili olmaktadır. Ambalaj tasarımıyla ilişkilendirilebilecek tüm bu özellikler tüketicilerin ürün tercihlerini yönlendirebilmektedir. Örneğin, bir alışveriş merkezinde markaya ilgi çekmek için bir uyarıcıya gereksinim duyulmaktadır. Yapılan araştırmalar, belli özelliklere sahip renklerin ve biçimlerin tüketicilerin dikkatlerini çektiğini belgelemiştir. Bundan ötürü ürünlerin ambalajlarında kullanılan çarpıcı ve özgün renkler, ürünlerin diğer ürünler arasından ayırt edilmesini sağlamaktadır (Raisanen, 2010: 163-164).

Bu ayırt edici etmenler arasından renklerin, bireylerin beyinlerini uyararak, onları etkilediği söylenebilir. Renkler bireylerde değişik duyguların uyanmasında etkili olmaktadır. Ancak renklerin her birey üzerindeki etkisi farklı olmaktadır. Kültürel bir olgu biçimde nitelendirilebilecek olan renklerin toplumlara göre anlamları da farklılaşmaktadır (Küçükerdoğan, 2005: 90-91).

Ambalajın biçimi de tıpkı renkler gibi, duygular üzerinde etkilidir. Örneğin kimi görüşlere göre ambalajın üzerinde kullanılan çizgilerin yatay olması, tüketicide sakinlik, dinginlik gibi duygular uyandırırken, çizgilerin dikey olması ise güç, kendine güven gibi duyumsamalar yaratmaktadır. Ayrıca yuvarlak hatlara sahip biçimlerin dişilik, daha keskin açılara sahip olanların da erkeksiliğe göndermede bulunduğu öne sürülebilir. Tüm bunların yanında ambalajlar aynı zamanda ürünün içeriğine ilişkin tüketiciye bilgi aktarmaktadırlar. Kimi iddialara göre ise; ambalajın biçimi tüketici algıları üzerinde etki ederek, bireylerde yanılsamalar

Page 199: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ambalajın Marka Farkındalığı Yaratmadaki Etkisi

189

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

yaratabilmektedir. Örneğin alışılmışın dışında bir biçime sahip ambalajlar, miktar olarak daha çok ürün barındırdığına dair izlenim uyandırabilmektedir. Ayrıca alışılmışın dışında bir biçime sahip ya da büyük olan ambalajlara yönelik tüketici ilgisinin daha büyük olduğu da öne sürülmektedir. Bu kanıya göre, bireyler büyük ambalajlar için daha az birim fiyat ödediklerini düşünmektedirler. Bir alış veriş yerinde markaya ilgi çekmek için bir uyarıcıya gereksinim duyulmaktadır. Yapılan araştırmalar, belli özelliklere sahip renklerin ve biçimlerin tüketicilerin dikkatlerini çektiğini belgelemiştir. Bundan ötürü ürünlerin ambalajlarında kullanılan çarpıcı ve özgün renkler, ürünlerin diğer ürünler arasından ayırt edilmesini sağlamaktadır (Shimp, 2007: 198-199).

Her geçen gün artan satışların ve karlılığın sonucunda ambalajlama tasarımının daha çekici ve etkili olması için çalışmalar yapılmaktadır. Kurumlar, karları arttıkça daha çekici ambalajlar üretmektedirler. Çünkü ambalajlama materyalleri duyguları harekete geçirmektedir. Yapılan kimi araştırmalarda tüketiciler için, ambalajların yapısının farklı anlamlara gelebileceği öne sürülmektedir (Shimp, 2007: 200).

Günümüzde tüketiciler ürünlerde, hem işlevselsel hem de hazsal değerleri göz önünde bulundurmaktadır. Bu nedenle çağımızda markaların tüketici açısından sağlayacağı işlevsel yararların yanında tüketiciler için simgesel yararlar da söz konusu olmaktadır. Görselliğin başat bir konuma yerleştiği 20. yüzyılın başından bu yana hazsal tüketim biçimi, ürünlerin ne olduklarından çok, neyi temsil ettiğini öne çıkarmıştır (Çelik, 2009: 48). Görsel kültürün de etkisiyle günümüzde maddi nesnelerin yerini imgeler ve göstergeler almıştır. Göstergeler, kültürlere ve bireysel yaşam deneyimlerine göre farklılık gösterse de kimi zaman ortak bir anlam yaratma çabasıyla pazarlamacılar tarafından marka kimliği ve farkındalık yaratmada kullanılabilmektedir. Farkındalık oluşturmada satış noktasında dikkat çeken bir unsur olan ambalajlar tüketiciler üzerinde etki yaratmak amacıyla ortak kimi göstergelere göndermede bulunabilmektedir.

Örneğin metal yapıya sahip bir ambalaj, güçlülüğü, dayanıklılığı ifade edebilirken, plastik ambalajlar hafifliği, temizliği ifade edebilmektedir. Saten, ipek gibi yumuşak ambalajlar da dişiliği aktarabilmektedir. Ambalajın, tüketiciler üzerindeki etkisini ölçerek, ambalajın satın almadaki rolünü irdelemek amacıyla Dik Warren Twedt tarafından ilk kez kullanılan “View Modeli”, ambalajlamanın önemini kavrayabilmek adına yol gösterici bir yaklaşım biçimidir. Ambalajın, satıştaki yerinin değerlendirilmesinde kullanılan View Modeli’ne göre; etkili bir ambalajlamanın 4 temel özelliği bulunmaktadır: (Shimp, 2007: 200-202)

Page 200: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ö. Ezgi Yıldız

190

Güz 2010, Sayı:31

1- Görünürlük(Visibility): Satın alma noktasında ambalajın dikkat çekme özelliğine işaret eder. Örneğin parlak renkte, özgün boyutlara ve tasarımlara sahip ambalajlar tüketicinin dikkatini çekmektedir. Bu amaçla; yumuşak içecekler, şekerlemeler, tahıllı gevrekler gibi ürün kategorilerindeki çoğu marka, belli özel günlerde özel ambalajlamaya geçerler. Renkleri ve tasarımlarıyla tüketicilerin ilgilerini üzerlerinde toplamaya çalışırlar.

2- Bilgi(Information): Bu modelin ikinci elemanı; ambalajların üzerinde yer alan farklı ürün bilgileriyle ilgilidir. Örneğin; ürünün yararları, besin değerleri, kullanım talimatları ve uyarılar bu başlığa girmektedir. Buradaki amaç karmaşıklığa yol açmadan doğru bilgiyi vermektir. Bu tür bilgilerin yanında ambalajın üzerine kısa akılda kalıcı bir slogan yerleştirmek yaygın bir pazarlama stratejisidir. Sloganlar markanın reklamının anımsanmasına yaramaktadır. Hatta reklamın içeriğinin anımsanmasına neden olarak, markanın deneme amaçlı satın alınmasını da sağlayabilmektedir.

3- Duygusal Çekicilik(Emotional Appeal):Ambalaj aracılığıyla arzuların yaratılmaya çalışılmasıdır. Ambalaj tasarımcıları, şıklık, mutluluk gibi duygular uyandırmaya çalışmaktadırlar. Bunları yaparken de renk, şekil, ambalajlama materyalleri ve diğer araçları kullanırlar. Kimi ambalajlar hiçbir duygusal unsur içermezken, diğerleri duygusallığa daha fazla yer vermektedir.

4- İşlevsellik(Workability): Ambalajın işlevselliği, çok çeşitli işlevsellik konularını kapsamaktadır. Örneğin Ambalaj ürünü koruyor mu? Ambalaj ürünün hem perakendenci hem de tüketici açısından kolay depolanmasını sağlıyor mu? Ürünün sağlıklı koşullarda saklanmasına yardımcı olabiliyor mu? Tüketicinin o ürünü kullanmasını kolaylaştırıcı mı? (kimi ambalajlar açılmaz) Aynı zamanda ambalajlar kırılmalara karşı koruma sağlıyor mu? Çevre dostu mu? gibi konular ambalajın işlevselliği maddesinin içeriğinde yer almaktadır.

Yukarıda modelde sıralanan özelliklerden anlaşılacağı üzere, ambalajın geçmişteki özelikleri günümüzde katlanarak artmıştır. Temel görevi ürünün kimi koşullarda daha uzun süre sağlıklı bir biçimde saklanmasına ve yer değiştirmesine yardımcı olan ambalajlar, günümüzde marka farkındalığının yaratılmasında ve sürdürülmesinde özellikle satış noktalarında etkili bir unsura dönüşmüştür. Bu amaç doğrultusunda da ambalaja tüketicinin dikkatini çekecek yeni bir çok özellik eklenmiştir.

Çağımızda tüketim toplumunda bireylerin ürün ambalajlarıyla karşılaşmadığı bir gün bile geçmemektedir. Ambalajlar günümüz bireyinin boş zaman

Page 201: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ambalajın Marka Farkındalığı Yaratmadaki Etkisi

191

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

etkinliklerinin içinde yer aldığı gibi iş yaşamında ve günlük yaşamın tüm alanlarında görülmektedir. Bu ambalajlar tüketim toplumu bireylerinin, bir anlamda tüketerek oluşturdukları değerlerini ve kimliklerini yansıtmaktadırlar. Ambalajlar aynı zamanda, çağımıza ve yaşam biçimlerine dair ipuçlarını da içlerinde barındırmaktadır (Peltier, 2008: 6).

Günümüzde ambalajın farkındalık yaratmadaki rolünün kavranabilmesi için çeşitli yaklaşımların işaret ettikleri temel noktaları dikkate alması gerekli olabilmektedir. Bu yaklaşım biçimlerinden biri olarak kabul edilen “View Modeli” yöntem olarak ele alınarak, bir uygulama örneği üzerinden ambalajın öneminin anlaşılması sağlanmaya çalışılacaktır. Bu çalışmada da ambalajın marka farkındalığı yaratmadaki rolü, “View Modeli”nin temel oluşturucuları göz önünde bulundurularak irdelenmiştir. Hayat Su markasının “Disney Karakterli Pratik Kapaklı Hayat Su” ürününün ambalaj özellikleri “View Modeli”nin dayandırıldığı 4 özellik doğrultusunda incelendiğinde sözü edilen su markasının ambalaj özelliklerinin rakipler karşısında nasıl bir farkındalık yaratmaya çalıştığı anlaşılabilir.

Resim 1 :Şimşek McOueen Resim 2:Tinkerbell

Karakterli Şişe Karakterli Şişe

Kaynak: http://www.hayatsu.com.tr/hayat_su/urun_bilgisi.aspx#urunler-disney

“Disney Karakterli Pratik Kapaklı Hayat Su” özellikle çocuklara su içme alışkanlığının kazandırılması amacıyla oluşturulmuş ambalaj tasarımına sahip bir üründür.( http://www.hayatsu.com.tr/hayat_su/urun_bilgisi.aspx) Ürünün internet sayfasındaki özellikleri incelendiğinde “View Modeli”nin tüm özelliklerini yansıtan

Page 202: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ö. Ezgi Yıldız

192

Güz 2010, Sayı:31

bir ambalajının olduğu söylenebilir. Öncelikli olarak pratik açma kapağıyla çocukların bu kapağı daha kolay açmaları sağlanmaktadır. “Disney Karakterli Pratik Kapaklı Hayat Su”nun ambalajının bu özelliği “View Modeli”nin İşlevsellik özelliği ile örtüşmektedir. Kapağının kolay biçimde çevrilerek açılması çocuklar için üretilen bu ürünün kullanımını kolaylaştıran bir özelliktir. Ayrıca ambalajın Disney karakterleriyle süslenmiş renkli görüntüsü ürünün hem rakipleri arasında fark edilebilme olasılığını arttırmakta hem de su tüketiminin daha eğlenceli bir biçime sokulmasıyla çocuklarla ürün arasında duygusal bir bağ kurulmasına olanak tanımaktadır. Ayrıca su şişesinin üzerinde yer alan birbirinden farklı Disney karakterleriyle, kız ve erkek çocuklarının ilgileri ayrı ayrı çekilmeye çalışılmaktadır. Böylece ürün ambalaj tasarımıyla incelenen modelin, “Duygusal Çekicilik” ve “Görünürlülük” özelliklerini de yerine getirdiği söylenebilir. Ayrıca ambalajın üzerinde yer alan PH değerine ilişkin açıklama da “Bilgilendirici İşlev” özelliğiyle örtüşmektedir. Özetle, “Disney Karakterli Pratik Kapaklı Hayat Su”nun ambalajının, “View Modeli”nin özelliklerinin göz önünde bulundurulmasıyla oluşturulduğu öne sürülebilir. Markanın bu özelliklere sahip olması da ürünün ambalaj tasarımıyla farkındalık sağlayarak, hedef kitlesiyle iletişim kurmasına olanak tanımaktadır.

SONUÇ

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de görsel kültürün egemenliğinde, ambalaj temel işlevlerinin yanında tüketici ile iletişim kurma işlevini de yerine getirdiğinden marka farkındalığı yaratmada önemini korumaktadır. Görselliğin bireylerin satın alma davranışını gerçekleştirme sürecindeki etkisi, 20. yüzyıldan itibaren tüketim alışkanlıklarındaki değişimler ve perakende alışveriş eğilimindeki artış göz önünde bulundurulduğunda, ambalaj sanayinin marka farkındalığı yaratmadaki yeri daha açık anlaşılacaktır.

Ambalaj, temel koruma işlevinin yanında tüketicilerin algılarını yönlendirmede markların güçlü bir aracıdır. Markalar, dikkat çekici, işlevsel ve bilgilendirici ambalajları aracılığıyla tüketicilerine kendilerine ilişkin iletileri ulaştırmaktadır. Markaların bu iletileri tüketici davranışları üzerinde rol oynayarak, marka farkındalığı sağlayan diğer unsurlarla birlikte tüketiciyi eyleme geçirmektedir.

Rekabetin küresel boyutlara ulaştığı çağımızda görsel algının oynadığı başat rol nedeniyle ambalajın farkındalık yaratmadaki etkisinin tarihsel süreç içinde güçlendiği söylenebilir. Tüm bunlardan yola çıkarak tüketiciyle iletişim kurmanın

Page 203: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ambalajın Marka Farkındalığı Yaratmadaki Etkisi

193

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

yollarından biri olan ambalajın, farkındalık yaratmada başvurulan önemli stratejilerden biri olduğu öne sürülebilir.

KAYNAKÇA

Aaker, D.A (1991) Managing Brand Equity-Capatilizing on the Value of a Brand Name, New York: The Free Pres.

Aaker, D. A ve Keller, K. L (1990) Consumer Evaluations of Brand Extensions”, Journal of Marketing,.54, s.27-41.

Ampuero, O. ve Vila, N (2006) Consumer perceptions of product packaging, Journal of Consumer Marketing., 23, (2), s.100-112.

Çelik, S (2009) Hazsal ve Faydacı Tüketim, İstanbul : Derin Yayınları.

Dyer, G (2010) İletişim Olarak Reklamcılık,. N.Ö. Taşkıran (çev.), İstanbul: Beta Yayınları.

Haug, W.F (2008) Meta Estetiğinin Eleştirisi, M. Toprak (çev.), İstanbul: Felsefe Logos Yayınları.

Küçükerdoğan, G.R (2005) Reklam Söylemi, İstanbul: Es Yayınları.

Küçükerdoğan, G.R (2009) Bir Marka Nasıl Değerli Olur? The Brandage,. 9, s.79-81.

Raisanen, H.K. (2010,9 The impact of extrinsic and package design attributes on preferences for non-prescription drugs”, Management Research Review, 33, (2), s.911-925.

Ruppert, W (1996) Bisiklet, Otomobil, Televizyon Gündelik Eşyaların Kültür Tarihi, M. Tüzel(çev.), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Shimp, T.A (2007) Advertising, Promotion and Other Aspects Integrated Marketing Communications, Thompson Coorporation: University of South California.

Tosun, N. B (2010) İletişim Temelli Marka Yönetimi, İstanbul: Beta Yayınları.

Tunalı, İ (2007) Estetik , İstanbul: Remzi Kitapevi.

Peltier, F (2008) Art Échanges Créatifs, Paris : Pyramyd ntcv.

Varnedoe ,K ve G, A (1991) High and Low: Modern Art and Polular Culture, Spain,: The Museum of Modern Art .

Page 204: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Ö. Ezgi Yıldız

194

Güz 2010, Sayı:31

Yaraş, E (2005) Pazarlama Karması Kararlarının Tüketicinin Marka Değeri Algılaması Üzerine Etkisi, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme İktisadi Enstitüsü Dergisi ,52, ( s.26-38).

http://freepages.rootsweb.ancestry.com/~bradytrilogy/memories/images/bibliography/na-bis-co/nabisco-history.html.

http://www.hayatsu.com.tr/hayat_su/urun_bilgisi.aspx

Page 205: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

KÜRESEL EKONOMİK KRİZ BAĞLAMINDA; HALKLA

İLİŞKİLER VE EKONOMİ İLİŞKİSİ

Zübeyde SÜLLÜ*

ÖZET Günümüzdeki küresel ekonomik kriz hemen hemen bütün dünyayı etkilemiştir. Son dönemde halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetleri de ekonomik krize bağlı olarak azalmıştır. Bunun yanı sıra halkla ilişkilerin de ekonomik süreci etkileyen özellikleri vardır. Son kriz döneminde, bazı halkla ilişkiler uygulayıcıları, ekonomiyle ilgili bazı gelişmeleri meşru göstermişler ya da halktan saklamışlardır. Bu yaklaşım kriz sürecini hızlandırmış ve sonuçlarını ağırlaştırmıştır. Bu nedenle, bu çalışma ekonomi ve halkla ilişkiler arasındaki ilişkiyi açıklamayı amaçlamaktadır. Birçok akademisyen ve halkla ilişkiler uygulayıcısı ekonomiler ve halkla ilişkiler arasındaki bağlantıyı ihmal etmişlerdir Genellikle halkla ilişkiler ile ekonomi bağlantısı üç kategoride incelenmiştir;“finansal halkla ilişkiler”, “kriz ve ekonomik kriz” ve “bütçeleme”. Ancak halkla ilişkiler ve ekonomi teorileri arasındaki bağlantı ele alınmamıştır. Bu bağlamda, bu makale şu konuları içermektedir. Halkla ilişkiler sektörü ve çağdaş küresel kriz arasındaki ilişki, halkla ilişkilere farklı ekonomik yaklaşımlar- bunlar neoklasik yaklaşım, Post-Keynesyen yaklaşım ve işlem maliyetleri yaklaşımıdır. Halkla ilişkilerin ekonomik teorileri ve güçlü ekonomik sistemleri teşvik etmedeki rolü. Çözüm önerileri sonuç başlığı altında tartışılmıştır

Anahtar Kelimeler: Küresel ekonomik kriz, halkla ilişkiler, ekonomik yaklaşımlar

IN CONTEMPORARY GLOBAL ECONOMIC CRISIS CONTEXT; THE RELATIONSHIP BETWEEN ECONOMI AND PUBLIC RELATIONS

ABSTRACT

The present global economic crisis affects virtually the whole world. İn recent times the public relations and promotional activities decreased due to the economic crisis. During the last economis crisis, some public relations practitioners have shown legitimate some related economic developments or have been hidden from the public. This approach has accelerated the process and results of the crisis has made heavy. Therefore, this paper aims to explain the relationship between economi and public relations. Most scholars and practitioners of public relations have neglected to make the theoretical connections to theories of economics and public relations. Usually, the connection between public relations and the economy are examined in three categories:” financial public relations”, “crisis and economic crisis, and “budgeting”. But the connection between public relations and the economy theories have not discussed. İn this contex, this article includes the following issues ; the relationship between contemporary global economic crisis , and the public relation industry, different economic approaches to public relation. Those are neoclassical approach, Post – Keynesian approach and transaction costs approach. And the role of public relations in promoting economic theories and powerful economic systems Solution offers are presented to discuss into the topic conslusion.

Keywords: Global economic crisis, public relations, economic approachs

* Dr., Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi

Page 206: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Z. Süllü

196

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Mevcut küresel ekonomik kriz tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de otomobilden inşaata, gıdadan turizme birçok sektörü etkilemiştir. Çok sayıda insanın işsiz kalmasına neden olan ekonomik kriz beklenildiği gibi önce “lüks” olarak görülen harcama kalemlerinin kısıtlanmasına ve hem bireylerin hem de kurumların tasarruf yoluna giderek krize karşı tedbir almasına yol açmıştır. Firmalar ve kurumlar açısından kısıtlamaya gidilen harcamaların arasında halkla ilişkiler ve tanıtım harcamaları, reklâmcılık ve pazarlama harcamalarıyla birlikte ön sıralarda yer almıştır.

Bir başka küresel ekonomik kriz sürecinde; 1929 Büyük Bunalım döneminde işletmeler açısından hayati bir yönetim işlevi olarak önemi tescillenen halkla ilişkiler uygulamaları, bu kez kriz sürecine dolaylı katkıları nedeniyle sorgulanmaya ve eleştirilmeye başlanmıştır. Kimi yazarlara göre, “halkla ilişkilerin küresel boyutta ekonomik teorileri teşviki ile ilgili rolü, neo-liberal ideolojinin fiyat serbestisini cesaretlendirmesi, gözetimin cesaretini kırması, yöneticilik uygulamaları odaklı açgözlülüğe elverişli bir ortam oluşturmuştur” (Lawniczak, 2009: 346).

Bu gelişmelerle birlikte bir yönetim işlevi olarak tartışmasız biçimde kabul gören halkla ilişkilerin ekonomi ile bağlantısı, ekonomik gelişmelerden etkilenmesi ve ekonomik süreçleri etkileme yeteneği üzerinde yeterince durulmamıştır. Bütün bu nedenlerden dolayı halkla ilişkiler-ekonomi arasındaki bağlantının araştırılması konusundaki ihtiyaç son kriz ortamında bir kez daha ortaya çıkmıştır (Lawniczak, 2009: 346, Sriramesh ve Duhe, 2009:368 ; Podnar ve ark. 2009; 340).

Bu çalışmada önce küresel ekonomik kriz süreci özetlenmiş ardından halkla ilişkiler literatüründen yola çıkılarak halkla ilişkiler ekonomi bağlantısı değerlendirilmiştir. Ekonomi teorilerinden hareketle, halkla ilişkilere yönelik yaklaşımlardan yola çıkılarak ekonomik kriz sürecinde halkla ilişkilerin rolü irdelenmiştir. Çalışmanın son bölümünde, halkla ilişkiler ve ekonomi bağlantısı açısından bazı öneriler sunulmuştur.

1. Dünyada ve Türkiye’de Küresel Ekonomik Kriz

Son birkaç yıldır dünya ve ülke gündeminin en temel sorununu oluşturan küresel ekonomik krizin kökenleri ABD’de Şubat 2007’de ortaya çıkan mortgage krizine dayanmaktadır. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip olan ABD’de uzun vadeli ev kredisi veren kuruluşların oluşturduğu mortgage piyasası 10 trilyon dolarlık büyüklüğüyle dünyanın en büyük piyasası konumunda bulunmaktaydı. Bu

Page 207: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Küresel Ekonomik Kriz Bağlamında; Halkla İlişkiler ve Ekonomi İlişkisi

197

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

kuruluşlar dünyadaki olumlu ekonomik beklentilere ve iç piyasada emlak fiyatlarının yükseleceğine ilişkin tahminlere dayanarak kredibilitesi zayıf olan kişilere de konut kredisi vermeye başladılar. Böylece ABD’de dar gelirli birçok vatandaş faizler son derece düşük olduğu için değişken faizli kredi kullandılar. Ancak dünyadaki olumsuz ekonomik gelişmeler iyimser havayı bozdu ve ABD Merkez Bankası (FED) faiz oranlarını arttırdı. Bu artış konut sektöründe durgunluğa yol açtı. Yükselen faizler nedeniyle konut kredisi almış olan alt ve orta gelir grubundan pek çok kişi kredileri geri ödeyemez duruma düştü. Ayrıca beklentilerin aksine ABD’de konut satış fiyatlarının düşmesi ve kira gelirlerinin de piyasa düzeyinin altına inmesiyle hem pek çok kişi evsiz kaldı hem de mortgage kredisi sağlayan finansal kuruluşlar dar boğaza girdi. Konut sektöründe başlayan bu mali kriz zamanla bir likidite krizine dönüştü. ABD’de 2007 yılında, finans ve sigorta, gayrimenkul, inşaat ve madencilik sektörü başta olmak üzere farklı sektörlerde büyüme hızının yavaşlamasıyla, genel ekonominin büyüme hızı da yavaşlamaya başladı (Kutlu, 2008).

Ekonomik kriz zamanla etki alanını genişletmeye başladı. Mortgage krizi patlak vermeden önce ABD’de uzun vadeli kaynak transferi yapma görevi üstlenmiş beş büyük yatırım bankası bulunuyordu. Mevduat toplama yetkisi bulunmayan bu bankalardan ilk olarak Lehman Brothers - alıcı bulamadığı için -iflasını açıkladı. Yine zor duruma düşen büyük yatırım bankalarından Bear Stearns, JP Morgan’a satıldı. Batma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Merrill Lynch ise Bank of America tarafından satın alındı. Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) kurtarma paketiyle ABD’nin en büyük iki yatırım bankası Goldman Sachs ve Morgan Stanley’in statüsü değiştirildi. Yine Amerikan Merkez Bankası , ünlü sigortacılık şirketi AIG’nin krizden kurtulması için destek verdi. ABD’nin en büyük bankalarından Washington Mutual ise destek alamadığı için takip eden süreç içerisinde iflas ettiğini açıkladı. Tüm bu olup bitenler hem Wall Street’deki yatırım bankacılığı modelinin sona erdiği hem de ekonomik krizin boyutlarının tahmin edilenden çok büyük olduğu anlamına geliyordu (NTVMSNBC).

Elbette ki ekonomik krizin etkileri ABD ile sınırlı kalmadı. Kriz Avrupa’daki bankaları da etkiledi. İngiltere hükümeti ülkenin en büyük finans kuruluşlarından Bradford & Bingley (B&B) Bankası’na el koyacağını açıklarken, Benelüks ülkeleri de Fortis Bankası’nı kısmen kamulaştırma kararı aldı. Başta Almanya ve İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerindeki önde gelen finansman kuruluşları ve bankaları Amerika’daki konut sektörüne büyük miktarlarda kredi vermişlerdi. ABD’deki olumlu ekonomik havayı esas alarak, gerekli risk analizleri yapılmadan verilen bu

Page 208: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Z. Süllü

198

Güz 2010, Sayı:31

krediler Avrupa ekonomisinin de krizle tanışma sürecini hızlandırdı. AB’nin genişleme süreci ise ekonomik krizle birlikte daha da sıkıntılı bir sürece girdi. Başta Yunanistan olmak üzere, İrlanda, Portekiz, İspanya ve başka birçok ülkede ekonomik krizin etkilerinin hissedilmesi Birlik ekonomisinin de daralmasına yol açtı (Kurtbağ, 2010; Morgil, 2008).

Türk Finans sektörü ABD’deki mortgage kredileri nedeniyle oluşturulan sanal kağıtlara büyük yatırımlar yapmadığı için küresel ekonomik krizin, Türk Bankacılık krizini derinden etkilediği söylenemez. Bunun temel nedenlerinden bir diğeri de uygulanan yüksek kur ve düşük faiz politikasıdır. Bu nedenle Türkiye’de Bankacılık sektörü 2008 yılını %9.2’lik bir büyüme ile tamamlamıştır. Ancak bu Türkiye’nin ekonomik krizden etkilenmediği anlamına gelmemektedir. Ülkemizde ekonomik kriz kendini reel sektörde göstermiş ve tüketici kesimi üzerinde etkili olmuştur. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’da tıpkı New York, Londra ve Tokyo Borsaları gibi krizden etkilenmiş, borsada sert düşüşler yaşanmıştır (Arıkan, 2008). Türkiye Ekonomisinin temel kırılganlık alanları; yüksek reel faiz sonucu kamu borcu ödemelerinin bütçeye oranının % 25 gibi yüksek bir düzeyde oluşu, dalgalı ve düşük kur politikası, enerji ve gıda fiyatlarındaki artış sonucu gelişen enflasyonist eğilimleri olarak kriz sürecinde kendini göstermiştir (Batırel, 2008).

Dünya da yaşanan tüm bu ekonomik gelişmeler gelişmeler ; söz konusu örgütlerin medya ve halkla iletişiminde yaşadığı sorunlar, paydaşlarından ve tüm kamuoyundan olan biteni gizlemeye ve ekonominin durumunu olduğundan iyi göstermeye çalışması, kurumsal iletişim yöneticilerinin örgütlerinde yaşanan gelişmelere hakim olamaması ve bu konuda üst düzey yöneticileri kamuoyuna doğru ve tutarlı bilgi vermeye yönlendirememesi, ekonomik krizin halkla ilişkiler açısından da krize dönmesine yol açmıştır.

2. Halkla İlişkiler Sürecinde Ekonomi ile İlgili Konular

Halkla ilişkiler genellikle melez bir disiplin olarak kabul edilmektedir. Gerçekten de halkla ilişkiler sosyolojiden psikolojiye, iletişim biliminden yönetim bilimine uzanan geniş bir teorik ve pratik çerçeve üzerine inşa edilmiş, disiplinler arası bir alandır (Asna,1997; Peltekoğlu, 2009; Kazancı, 2009). Halkla ilişkilerin bağlantılı olduğu alanlardan biri de ekonomidir. Çünkü halkla ilişkiler her şeyden önce bir yönetim fonksiyonudur. Bu açıdan hem halkla ilişkiler uygulamaları ekonomik faaliyetleri gerektirir. Hem de sonuçları itibari ile uzun dönemde de olsa ekonomiyi etkiler. Ancak halkla ilişkilerin ekonomiyle olan bu temel bağlantısı

Page 209: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Küresel Ekonomik Kriz Bağlamında; Halkla İlişkiler ve Ekonomi İlişkisi

199

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

bilinmekle birlikte bu konu üzerinde yeterince durulmamıştır. Halkla ilişkilerin ekonomiyle olan bağlantısı akademisyenler tarafından çoğu kez ihmal edilmiştir (Lawniczak, 2009: 346). Halkla ilişkiler ve ekonomi arasındaki ilişki genellikle dar bir kapsam dışında düşünülmemiştir. Oysa halkla ilişkiler kökleri ekonomi biliminde olan bir disiplindir. Bu açıdan konuya bakıldığında halkla ilişkilerin bir disiplin olarak ortaya çıktığı ABD başta olmak üzere hem batılı ülkelerde hem de Türkiye’de halkla ilişkilerle ekonomi bilimi arasındaki bağlantıyı, açık ve ayrıntılı bir biçimde inceleyen çalışma sayısı oldukça sınırlıdır.

Konuya literatür açısından bakacak olursak; “halkla ilişkiler- ekonomi” bağlantısının kurulduğu üç farklı kategoriden bahsedebiliriz. Bunlardan ilki halkla ilişkilerin ekonomik kökleri ile ilintisinin ayrıntılı biçimde de araştırılmasına olanak veren ancak bu bağlantının teorisine değil de pratik sonuçlarına yönelen “finansal halkla ilişkiler” kategorisidir. Finansal halkla ilişkiler veya yatırımcılarla ilişkiler 1990’lardan beri halkla ilişkilerde büyüyen bir alan olmuştur. Finansal halkla ilişkiler, 1930’ların ortalarında gerçekleştirilen bazı yasal düzenlemelerle ortaya çıkmış, fakat alana ilişkin belirsizlik 1960’lara kadar devam etmiştir. Bu tarihten itibaren yatırımcılar hisse senedi piyasasına yönelmişler, hisse senetlerinin fiyatları yükselmiş ve yatırımcılarla ilişkiler en yoğun dönemlerini yaşamıştır (akt. Okay ve Okay, 2007: 282)

Finansal halkla ilişkilerin 1930’lu yıllara dayanan geçmişine rağmen; halkla ilişkiler çevreleri tarafından benimsenen ve finansal halkla ilişkiler veya yatırımcılarla ilişkilerin ne olduğunu açıklayan belirgin bir tanım yoktur. Finansal halkla ilişkilerin, finans hizmeti veren kurumların halkla ilişkiler faaliyetlerini yürütmek demek olmadığı, halka açık şirketlerin iletişiminin idaresi oluğu ileri sürülmektedir (Theaker, 2008: 285).

Günümüzde finansal halkla ilişkiler başta ABD olmak üzere bütün dünyada gelişmiştir. Finansal halkla ilişkilerin gelişimini sağlayan çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunlar son yıllarda “halka açılan” firmaların sayısında artış olması, şirketlerin birleşmelerindeki artışlar, şirketlerin yönetimleri devraldıktan sonra olumlu tutum sergilemeleri ve global finans piyasalarının öneminin artmasıdır (Okay ve Okay, 2007: 282). Finansal halkla ilişkiler yaklaşımı, batıda ve ülkemizde giderek gelişirken bu alanda da uygulamalara ve sonuçlarına odaklanılmakta, ekonomi teorileri ve halkla ilişkiler arasındaki bağlantıya yeterince vurgu yapılmamaktadır.

Page 210: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Z. Süllü

200

Güz 2010, Sayı:31

Halkla ilişkiler ekonomi bağlantısının zayıf bir biçimde kurulduğu bir diğer kategori “ekonomik kriz”dir. Bu anlamda ekonomik kriz küresel veya ulusal bir kriz olmaktan çok örgütün karşılaştığı lokal bir sorun olarak görülmektedir. Ancak son yaşananlar bir kez daha göstermiştir ki ekonomik kriz; günümüz dünyasında küresel düzeyde ortaya çıkan ve domino etkisiyle bütün dünyayı az veya çok etkileyen bir sürece sahiptir. Önce Amerika’da ki mortgage piyasasında ardından ulusal ve uluslar arası bankacılık kuruluşlarında yaşanan gelişmeler ekonomik krizin karakteristiğinin bu yönünü açıklar niteliktedir. Bu nedenle ekonomik kriz sürecinde örgütün halkla ilişkileri açısından ne yapılabilir sorusu kadar ekonomik krizin ne olduğunu, hangi ekonomik gelişmelerin ürünü olduğunu soruları da önem arzetmektedir. Ekonomik krizin kökenleri ve yanı sıra çözümleri konusunda da, ekonomi teorilerinin neler ileri sürdüğünü ve bunların halkla ilişkiler sürecine doğrudan veya dolaylı etkilerini de araştırmak gerekmektedir.

Halkla ilişkilerle ekonomi bağlantısın ele alındığı son kategori ise “ halkla ilişkilerde bütçeleme” konusuna vurgu yapmaktadır. Bu başlık altında halkla ilişkilerin kısa vadede örgütlere getirdiği maliyetten ve uzun dönemde bunun sağladığı mali faydadan kısaca bahsedilmektedir. Konuyla ilgili olarak, halkla ilişkilerin ekonomik köklerine ve ekonomi teorileriyle bağlantılarına neredeyse hiç değinilmemektedir.

3. Literatürde Halkla İlişkiler ve Ekonomi Bağlantısı

Bu noktaya kadar literatürde, halkla ilişkilerin ekonomi ile bağlantısı “ finansal halkla ilişkiler”, “ kriz ve ekonomik kriz”, ve “ bütçeleme” başlıkları açısından ele alınmıştır. Öte yandan, halkla ilişkilerin ekonomi ile bağlantısı üzerinde yeterince durulup durulmadığını anlamak için halkla ilişkiler literatüründe ekonomi ile ilgili teorilere ve yukarıda sayılan başlıklara ne kadar yer verildiğini; çalışmanın sınırlılıkları içinde de olsa kısaca gözden geçirmek gerekmektedir. Grunig’den yola çıkacak olursak; “Halkla İlişkiler ve iletişim yönetimi; bir örgütün iç ve dış hedef kitlelerle, yani örgütün hedeflerine ulaşma yeteneğini etkileyen gruplarla kurduğu iletişime ait planlama, yürütme ve değerlendirme etkinliklerinin toplamını ifade eder (2005: 15).

Tanımdan da anlaşılacağı gibi halka ilişkilerin ulaşması gereken çok sayıda örgütsel hedefi vardır. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için de halkla ilişkilerin örgüt bütçesine getirdiği maliyetler açısından, ekonomiyle öncelikle giderler açısından bağlantısı vardır. Halkla ilişkiler departmanı bulunduran ya da bağımsız

Page 211: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Küresel Ekonomik Kriz Bağlamında; Halkla İlişkiler ve Ekonomi İlişkisi

201

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

halkla ilişkiler firmalarıyla çalışan her örgüt için söz konusu halkla ilişkiler maliyeti kaçınılmazdır. Kimi halkla ilişkiler ölçümlerinde bu maliyetle elde edilen faydalar değerlendirilerek halkla ilişkilerin etkililiği saptanmaya çalışılır. Konuya böyle yaklaşıldığında, halkla ilişkiler için ayrılan bütçe ve halkla ilişkiler faaliyetlerinden elde edilen fayda arasında bir doğru orantı beklenir. Bu açıdan halkla ilişkiler sürecinde bütçelemeden bahsederken ebetteki ekonomik bir bağlantıya belli bir vurgu yapılmaktadır

Ancak halkla ilişkilerin ekonomi ile bağlantısı bu giderler ile sınırlı değildir. Halkla ilişkiler kamulara yaptığı etki açısından daha makro düzeyde ekonomiyi ve ekonomik süreçleri etkileme yeteneğine ve enstrümanlarına sahiptir. Örneğin bir ülkedeki ekonomik havanın iyimser veya kötümser olmasında, bir şirketin hisse senetlerinin menkul kıymetler borsasında değer kazanıp kaybetmesinde ya da benzer karmaşık ekonomik süreçlerde halkla ilişkiler uygulamacılarının belli bir dereceye kadar sorumluluğu vardır. Ülkemizde yaşanan kuş gribi paniğinde, tavukçuluk sektöründe yaşanan mali gerilemenin ve yaşanması muhtemel iflasların önüne büyük oranda halkla ilişkiler faaliyetleri ile geçilmesi bu durumu destekler niteliktedir. Halkla ilişkilerin, yönetsel iletişim faaliyetleri bütünü olarak firmaya bir takım giderler yükler ve bu nedenle ekonomi teorileri ile doğrudan bir bağlantısı vardır.

Makro boyutta ise, halkla ilişkiler faaliyetleri ile üstü örtük biçimde ve dolaylı olarak örgütlerin ekonomik çıkarları doğrultusunda, ekonomik süreçlere yön verilmekte ve halkla ilişkiler tarafından kamuların, firmaların ekonomik beklentileri ve çıkarları doğrultusunda manipüle edilebildiği örnek olaylara rastlanmaktadır. Halkla ilişkiler mesleğinin kurucularından Bernays’ın “tütün firmaları” yararına gerçekleştirdiği ancak “özgürleştirici” bir adım olarak kamuoyuna sunduğu kampanya bu açıdan en bilinen ve en eski örnek olaylardan biridir.

Bu süreçte hem makro hem de mikro düzeyde, halkla ilişkiler ekonomi bağlantısı bilinmekle hatta son derece aşikar olmakla beraber karşımıza çıkan temel soru şudur: Neden halkla ilişkiler diğer disiplinlerle bağlantıları açısından ayrıntılı biçimde ele alınırken; ekonomi ile bağlantısı ihmal edilmiştir? Neden ekonomik teorileri halkla ilişkilere bağlayan literatür oldukça sınırlıdır? Bu soruları yanıtlamak için halkla ilişkiler literatüründe ekonomiyi kısaca gözden geçirmek gerekmektedir.

Halkla ilişkilerin ekonomik boyutuna dikkat çeken yazarlar arasında en bilineni Grunig’dir. Grunig 1966 yılında ekonomi teorileri ve halkla ilişkiler

Page 212: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Z. Süllü

202

Güz 2010, Sayı:31

teorileri arasında gelişmekte olan ilişkileri analiz ettiği bir çalışma yayınlamıştır. Bu çalışma uzun yıllar boyunca Halkla ilişkiler ve ekonomiyi doğrudan bağlantılı biçimde ele alan az sayıdaki eserden biri olarak önemini korumuştur. 1993 yılına gelindiğinde ise Culbertson ve arkadaşları “Halkla İlişkilerde Ekonomik Bağlam ve Sosyal Politikalar” konusunda bir derleme yapmışlardır. Bu derlemede, halkla ilişkiler uygulayıcılarının ekonomi ve ekonomik ilkeler açısından önemi üzerinde durulmuştur (Lawniczak, 2009; 347).

Grunig’in Halkla İlişkiler ve ekonomi teorisi arasındaki ilişkileri analiz ettiği bir diğer çalışma da Vercic’le birlikte kaleme aldığı “Ekonomik ve Stratejik Yönetimde Halkla İlişkilerin Orjini” adı ile yayınlanmıştır. Bu çalışmanın ana temalarından biri çevresel kirlilik gibi örgütün üretim maliyetlerini arttıran “ dışsallıklar” üzerinde ayrıntılı biçimde durmuş olmasıdır. James Grunig, ekonomik teoriler ve Halkla İlişkileri temel alan bir diğer ortak çalışmasında da halkla ilişkilerin dışsal maliyetleri azaltmada en etkili yol olduğunu öne sürmüştür (Lawniczak, 2009: 348).

Halkla ilişkiler araştırmalarında en etkili değerlendirmeler “Eleştirel Okul’a mensup yazarlar olan Berger (2005), Mc Kie (2005), Munshi (2007), Freitag (2003) ve Lawniczak (2007) tarafından yapılmıştır. Bu değerlendirmeler şu başlıklar altında toplanmıştır. Güç, Ekonomik Kurumsal Güç, Kurumsal Çıkar Çevreleri ve Küreselleşen Dünyada Hegemonya, Baskın Koalisyonun Temsilcilerinin Etik Davranışı; Medya Sahipliği ve Medyanın İçeriği Üzerindeki Etkisi, Post Koloniyalizm ve Halkla İlişkiler, Halkla İlişkilerin Ekonomi Teorileri ve Ekonomik Sistemleri Desteklemesi (Lawniczak, 2009: 348)

Türkçe literatürde de birçok yazar halkla ilişkiler ekonomi ilişkisine çok kısa yer vermiş sınırlı sayıda yazar daha ayrıntılı analizler yapmıştır. Halkla İlişkiler ekonomi bağlantısı son dönemde kimi yazarlar tarafından finansal halkla ilişkiler başlığı altında ayrıntılı biçimde ele alınmaya başlanmıştır (Okay ve Okay, 2007).

Bunun dışındaki genel eğilim ise daha önce de değinildiği gibi halkla ilişkiler-ekonomi bağlantısını genel olarak kriz başlığı altında kısaca açıklamak biçimindedir. Kazancı krizi şöyle tanımlamaktadır; “kurum, hükümetin almış olduğu kararlardan dolayı, teknolojik gelişmelere yeterince ayak uyduramamış olmaktan dolayı ya da doğal etkenlerden ötürü krize sürüklenebilir. Ekonomik sistemde meydana gelen değişmeler, yüksek enflasyon, ekonomik belirsizlik, istikrarsız bir siyasal sistem ve onun almış olduğu kararlar da kriz nedeni olabilir (2004: 311).

Page 213: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Küresel Ekonomik Kriz Bağlamında; Halkla İlişkiler ve Ekonomi İlişkisi

203

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Kazancı, kriz dönemlerinin aşılmasında halkla ilişkiler faaliyetlerine başvurulmasının son derece önemli olduğunu vurgulamakta ve “kriz dönemlerinde halkla ilişkiler” başlığı altında şöyle yazmaktadır: Kurumun her zaman ve her ortamda halkla ilişkiler çalışması olmalıdır. Ancak kimi dönemler vardır ki, burada Halkla ilişkiler daha önemli, daha gerekli ve daha anlamlıdır. Bu dönemler kurumun yaşayacağı bunalım dönemleridir, kriz dönemleridir. Kriz örgüt içinden kaynaklanabileceği gibi çevrede oluşan faktörlerin etkisiyle de oluşabilir. Batı dünyasını etkileyen 1929 Bunalımı halkla ilişkilerin içerik kazanmasına, öneminin anlaşılmasına yol açmıştır (2009: 387) .

Budaklar da ekonomik sistem ve ülkenin ekonomik durumunu, krize yol açan nedenler başlığı altında değerlendirmişlerdir. Yazarlara göre, ekonomik dalgalanmalar, istikrarsızlık, yüksek enflayon oranları, büyüme hacminin daralması işletmeyi krize itebilir. Bu etkenler ürüne yönelik pazardaki talep dengesini bozar ve bu durumda yatırım kararları, fiyat politikaları, kar marjları ve üretim miktarları konusunda yeni karalar almak gerekebilir (2004: 354)

Peltekoğlu ise ekonomik krizlerin yol açtığı toplu işten çıkartma gibi sorunlara kısa bir gönderme yapmıştır. (2009: 468) . Baytekin ve Pira’da kriz yönetimi başlığı altında işletmeleri kriz ortamına sürükleyecek nedenleri şöyle sıralarlar. Ekonomik sistem ve durum, teknolojik gelişmeler, toplumsal yapı ve kültürel etmenler, hukuki ve siyasi etmenler, uluslar arası çevre etmenleri, doğal etkenler: yangın, sel deprem (2007: 59). Görüldüğü gibi, ekonomik kriz, genellikle kriz yönetimi başlığı altında ele alınarak, değerlendirilmektedir ve bu noktada halkla ilişkilerle – ekonomi teorileri arasında herhangi bir bağlantı kurulmamaktadır.

4. Halkla ilişkilerle Ekonomi Arasındaki Bağlantının İhmal Edilme Nedenleri

Yukarıda kısaca bahsedilen akademik temellerine rağmen ne dünyanın diğer ülkelerinde ne de halkla İlişkilerin beşiği sayılan ABD’de halkla ilişkiler uygulamalarının ekonomi teorileri ile bağlantısı üzerinde yeterince durulmamıştır. Bunun nedenlerinden biri söz konusu bağlantının ele alındığı sınırlı sayıdaki çalışmada halkla ilişkiler neoklasik mikro ekonomi ile bağlantılandırılmış olmasıdır. Bu bakış açısı da halkla ilişkiler araştırmalarında ekonomik bağlamın daraltılıp yönetim bağlamı içinde değerlendirilmesine neden olmuştur.

Halkla İlişkiler doğrudan pazarlama, reklamcılık gibi kar amacı güden ticari tanıtım faaliyetlerinden uzak tutma ve kamular lehine planlanmış bir faaliyetler

Page 214: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Z. Süllü

204

Güz 2010, Sayı:31

bütünü olarak gösterme kaygısı da halkla ilişkiler –ekonomi bağlantısının gözden yitirilmesine yol açmıştır.

Olasky, halkla ilişkiler- ekonomi bağlantısı üzerinde yeterince durulmamasının bir başka nedenini, halkla ilişkiler uzmanlarının yüksek maaşlar uğruna mesleklerinin bu yönünü firmalar yararına kamunun dikkatinden uzak tutma girişimlerine bağlar (akt. Lawniczak, 2009; 349) Bu açıdan konuya bakıldığında halkla ilişkilerle ilgili araştırmacıların da sorumluluğu vardır. Bu alanda çalışan akademisyenlerin bir kısmı da halkla ilişkiler teorisi yerine halkla ilişkiler pratiklerine yoğunlaşmışlardır.

Önce Enron daha sonra da Mortgage krizlerinde olduğu gibi etik olmayan ticari olayların halkla ilişkiler uygulamacıları ve akademisyenleri tarafından önemsiz algılanması da halkla ilişkiler – ekonomi bağlantısının gözden yitmesine neden olmuştur. Mali sektör ve bankacılık sektörü kısa vadeli kar için uzun dönemde dalgalanma etkisi yaratmayı göze almışlardır. Son ekonomik krizle ilgili olarak yapılan şu değerlendirme bu durumu açıklar niteliktedir. “Sermaye ve likidite yeterliliğinin olmaması, risk yönetimindeki başarısızlık, aşırı kar hırsı ve ünlü finans kuruluşlarının Yönetim Kurulu Başkanlarının kişisel kar primlerinin artması için çalışanlarını karı büyük, riski karlılığından çok daha büyük olan kâğıtları almaya zorlamaları, krizin önemli nedenleri arasında sayılabilir” (Durukan, 2008). Bu noktada halkla ilişkiler uygulamacıları ve akademisyenlerinin yalnızca faaliyetlere odaklanmaları ekonomik süreci ve sonucunda yaşanacak krizi görmezden gelmelerine neden olmuştur

5. Ekonomi Teorileri Açısından Halkla İlişkilerin İşletme Ekonomisine Etkileri

Halkla ilişkiler uygulamaları için işletmeler ve diğer kuruluşlar farklı miktarlarda bütçeler ayırmaktadırlar. Orta ölçekli ekonomik bir işletmede söz konusu bütçe son derece sınırlı olabilirken Heritage Foundation, Enterprise İnstitute, Cato İnstitute gibi büyük kuruluşlarla çalışan çok uluslu şirketler ya da hükümetler için halkla ilişkilere ayrılacak bütçe çok yüksek miktarlara çıkabilmektedir. Bu nedenle çoğu zaman halkla ilişkilerin şirketlerin genel bütçesi açısından bütçe gelirlerine yaptığı katkı görmezlikten gelinemez. Elbette ki halkla ilişkilere yapılan yatırımların devam etmesi bu anlamda beklenen faydanın sağlanması ile ilgilidir. Son yıllarda akademisyenler ve halkla ilişkiler uygulayıcıları halkla ilişkiler

Page 215: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Küresel Ekonomik Kriz Bağlamında; Halkla İlişkiler ve Ekonomi İlişkisi

205

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

faaliyetlerinin sonuçlarını değerlendirmeyi ve etkinliğini ölçmeyi daha çok önemsemeye başlamışlardır.

Neoklasik ekonomiye göre halkla ilişkilerle ilgili maliyetler iki grupta toplanabilir. Birincisi öncelikli fonksiyona ilişkin maliyetlerdir. Araştırma yapmak, imaj oluşturmak, danışmanlık gibi. İkincisi ise halkla ilişkilerin kullandığı yöntem ve araçların maliyetidir. Ticari fuarlar, tanıtım, ürün yerleştirme, web sitesi oluşturma gibi. Farklı iletişim araçlarıyla gerçekleştirilen bir tanıtım kampanyası; müşterilerde örgütün ürününü yerleştirme, tüketicilerin bilişsel gündeminde farklılığı artıma ve ürünün satışı için kullanılabilir. Neoklasik ekonomide halkla ilişkiler “propagandacı” sayılabilecek bir model olarak işlev görür. Nihai amacı satışı arttırmak ve kar elde etmektir (akt: Podnar ve ark. 2009: 342).

Post- Keynesyen ekonomistlere göre ise bir şirketin amacı kısa dönemde karı maksimize etmekten çok uzun dönemde büyümektir. Bu teoriye göre büyük bir firma kısa dönemde düşük bir kar oranını kabul edebilir. Çünkü uzun dönemde üretim ve yeni pazarlar için yapılan yatırımlar, reklâm ve diğer harcamalarla daha yüksek bir büyüme oranına ulaşacaktır. Aynı biçimde halkla ilişkiler faaliyetlerine ağırlık verilmesi de kısa dönemde karları düşürebilmekte ama uzun dönemde firmanın büyümesiyle sonuçlanmaktadır.

Galbraith’e göre Post-Keynesyen ekonomide çok uluslu şirketlerin merkezinde yatırım süreci vardır. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında halkla ilişkilerin rolü açıkça görülebilir. İki yönlü simetrik halkla ilişkilerin ön yatırım sürecindeki rolü özellikle önemlidir. Halkla ilişkiler paydaşlardan ve potansiyel kamulardan gelen bilgileri toplar ve daha geçici bir toplumun beklentilerini yansıtır. Post- Keynesyen ekonomi teorisine göre olmazsa olmaz bir tamamlayıcı yatırım aracı olarak halkla ilişkilerin görevi üç aşamalıdır. İlki bütün paydaşları ve hedef kitleleri meseleler etrafında birleştirmek ve bu kesimleri yatırım kararlarına ortak etmek. İkinci olarak planlanmış dönemler için iletişim stratejileri, kampanyalar hazırlamak. Üçüncü olarak olası tepkileri beklemek ve bu tepkilere mümkün olabildiğince önceden yanıt vermeyi denemektir (akt: Podnar ve ark. 2009: 342).

Halkla ilişkilerle ekonomi bağlantısına bakmak için başvuracağımız bir başka ekonomik teori işlem maliyeti yaklaşımıdır. İşlem maliyeti yaklaşımına göre piyasa işlemlerinin bir bedeli ve belli bir maliyeti vardır. Bir firmanın faaliyet gösterip büyüyebilmesi için işlem fiyatlarını düşürmek çok önemlidir. Bu yaklaşıma göre halkla ilişkiler aracılığıyla işlem maliyetleri düşürülebilir. Bu halkla ilişkiler

Page 216: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Z. Süllü

206

Güz 2010, Sayı:31

uygulayıcılarının firmanın ortaklarının çıkarlarını tespit etmesi ve firmanın bu çıkarlara adapte edilmesi ile mümkündür (Podnar ve ark. 2009: 343).

Bir işletmenin halkla ilişkiler faaliyetleri belli bir maliyet getirebilir. İletişim ya da yönetim maliyeti biçiminde sınıflandırılabilecek olan bu maliyetler işletmenin daha düzgün çalışması için gerekli harcamalar olarak görülebilir. Eğer işletme halkla ilişkileri hiç uygulamıyorsa ya da yetersiz uyguluyorsa işlem maliyetleri yaklaşımına göre işlem maliyetleri daha yüksek olacaktır. Halkla ilişkiler ortaklarla ilişki kurduğundan işlem maliyetlerini azaltarak paradan tasarruf sağlar (Grunig ve Grunig, 2000: 307).

Halkla ilişkiler teorisinde birbiriyle tamamen zıt iki temel yaklaşım vardır. Culbertson ve arkadaşlarına göre, (1993: 34) bu temel yaklaşımlardan ilki halkla ilişkilerin örgütleri, toplumların çıkarları doğrultusunda hareket etmeye ikna eden uygulamalar bütünü olduğuna dair yaklaşımdır. İkinci yaklaşım ise son küresel ekonomik kriz sürecinde kendisine daha fazla destek bulan eleştirel-teorik bir yaklaşımdır. Bu ikinci gruptaki yazarlardan olan Chomsky ve Herman, Beder, Stauber ve Rampton’a göre (akt: Lawniczak, 2009), halkla ilişkiler; iş ve endüstri dünyasının çıkar alanını topluma rağmen genişletme tekniklerini kullanan bir zihniyete göre hareket eder. Son yıllarda AIG, Royal Bank of Scotland ve Tyco gibi büyük şirketlerin en üst düzeydeki yöneticilerinin idari açgözlülük ve sosyal sorumsuzluğu halkla ilişkiler uygulayıcıları tarafından ya örtbas edilmiş yada görmezden gelinmiştir. Özellikle ABD’de birçok yazar etik olmayan Halkla İlişkiler çalışmalarının piyasa güçlerine nasıl büyük katkılarda bulunduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Bu açıdan son küresel ekonomik krizde ortaya çıkan iki çarpıcı örnek olaydan kısaca bahsetmek gerekir. Bunlardan ilki 158 yıllık Lehman Brothers’in batması olayıdır. Uzmanlara göre bu bankanın sonunu, konut piyasasında yüksek kar karşılığı dağıttığı riskli borçlar getirmiştir. Konumuz açısından bu olayın önemi bankanın yöneticileri tarafından ekonomik durumunun ortaklarından ve kamudan uzun süre gizlenmiş olmasıdır. Bankanın CEO’su Richard Fuld’un şirkette yaşanan sorunları görmezden gelmesi ve batmadan kısa bir süre önce kamuoyu önünde krizin en kötü kısmının atlatıldığını söylemesi, kriz süresince uzun dönem boyunca hiçbir sorun yaşanmadığını söyleyerek yardım istemekten kaçınması (Demirkesen, 2008) ekonomik krizin yanı sıra kurumsal iletişim krizinin de var olduğunu gösteriyor.

Bir başka örnek olay ise son günlerde hakkında dolandırıcılık davası açılan ABD’nin en büyük yatırım bankalarından olan Goldman Sachs’ın batacağı belli

Page 217: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Küresel Ekonomik Kriz Bağlamında; Halkla İlişkiler ve Ekonomi İlişkisi

207

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

ipoteklerle ilgili kâğıtlar yaratarak konuyla ilgili hiç bilgisi olmayan Avrupalı yatırımcılara pazarlaması olayıdır. Bu banka ortaklara ve kamuoyuna yanıltıcı bilgi vermekle ve kendi ticari faaliyetleri lehine bilgi gizlemekle ve yönlendirici yanlış bilgi vermekle suçlanmaktadır (Uras, 2010). Dünyanın en büyük tanıtım kuruluşları ile çalışan Goldman Sachs’ın günümüzde Amerikan Sermaye Piyasası tarafından dava konusu edilen tutumu, Berger’in Halkla İlişkilerin, ikna edici metinler ve etkileyici söylemlerle stratejik girişimlerde bulunarak, üretim güçlülerinin statükolarını desteklediği yönündeki iddiasını (akt: Lawniczak, 2009) doğrular niteliktedir. Bütün bu gelişmelerden sonra bazı yazarlar, halkla ilişkiler uygulayıcılarının ve akademisyenlerinin ekonomi ve özellikle siyasal ekonomi ile ilgilenmelerini bir çözüm yolu olarak önermişlerdir (Sriramesh ve Duhe, 2009: 368).

SONUÇ

Halkla İlişkiler bir yönetim fonksiyonu olarak ekonomik süreçlerle bağlantılı bir disiplindir. Yaşanan son küresel ekonomik kriz, halkla ilişkiler ekonomi bağlantısı üzerinde yeniden düşünülmesini sağlamıştır. Hem dünyada hem ülkemizde gerçekleştirilen akademik çalışmalarda, halkla ilişkilerin ekonomi ile olan bağlantısı üzerinde durulmamış ve halkla ilişkilerin ekonomik yapı üzerindeki rolü yeterince önemsenmemiştir.

Batıda kimi yazarlar halkla ilişkiler ile ekonomi teorileri arasında bağlantı kuran az sayıda çalışma gerçekleştirmişlerdir. Ancak bunun dışında, halkla İlişkiler ekonomi ilişkisi genellikle “finansal halkla ilişkiler”, “halkla ilişkilerde bütçeleme” ve “kriz yönetimi” başlıklarında dar bir alana hapsedilmiştir. Oysa dolaylı da olsa halkla ilişkiler uygulamalarının ve uzmanlarının küresel ekonomik kriz öncesinde ve kriz döneminde bazı olayları ve gelişmeleri meşru göstermesi kriz sürecini hızlandırmış ve sonuçlarını ağırlaştırmıştır. Son küresel ekonomik kriz göstermiştir ki halkla ilişkiler faaliyetleri ve uygulayıcıları mevcut durumda güçlü olanların lehine, statükonun korunmasına yönelik söylemler inşa etmekte, iletişim sürecini bu esas üzerinde yapılandırmaktadırlar.

Bu anlayış, neoklasik liberal sistemin gerektirdiği “ propagandacı halkla ilişkiler “ anlayışı ile örtüşmektedir. Oysa halkla ilişkilerin ortaya çıkış nedeni, tam da bu durumun tersi olarak, “kamuların doğru zamanda, doğru biçimde bilgilendirilmesi” prensibini gerektirmektedir. Bu durumda halkla ilişkiler

Page 218: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Z. Süllü

208

Güz 2010, Sayı:31

uygulayıcılarına, öncelikli olarak da akademisyenlere bu konuda sorumluluk düşmektedir.

Bu bağlamda, halkla ilişkilerin ekonomi ile olan bağlantısı ayrıntılı biçimde gözden geçirilmeli ve halkla ilişkiler ekonomik kriz dönemlerinde mağdur olan kamuların yararı da dikkate alınarak yeniden yapılandırılmalıdır. Halkla ilişkileri eleştirel ekonomik teoriler-özellikle de siyasal ekonomi- bağlamında sorgulamak halkla ilişkilercilerin meslek etiğine daha uygun tutum ve davranış geliştirmelerini sağlayacaktır.

Son yaşanan küresel ekonomik kriz, sistemde güçlü görünen aktörlerin de zamanında müdahale edilmeyen yanlışlardan dolayı büyük zararlar görebileceğini göstermiştir. Halkla ilişkiler uygulayıcıları, şirketlerinin ve kendilerinin elde edeceği faydalardan çok paydaşların ihtiyaçlarına yönelmeli ve faaliyetlerinde kamu yararı ile sosyal sorumluluk ilkesini unutmamalıdırlar.

KAYNAKÇA

Asna, A. (1997) Halkla İlişkiler Public Relations PR. İstanbul: Sabah Yayınları

Batırel, Ö. F. (2008) Global Ekonomik Kriz ve Türk Maliyesi http://www.iticu.edu.tr/kutuphane/dergi/s13/01-09.pdf (Erişim: 2 Nisan 2010).

Baytekin, P. ve Pira, A.G. (2007). Halkla İlişkiler; Neyi nasıl yapmalı. İstanbul: Dönence Yayınları

Budak, G. ve Budak, G. (2004). Halkla İlişkiler Davranışsal Bir Yaklaşım. İzmir: Barış Yayınları

Culbertson.H., Jeffers, D. , Stone,D. & Terrel, M. (1993) Social, political, and economic contexts in public relations: Theory and cases. Hillsdale, NJ: Erlbaum

Demirkesen, Aslı Tuğrul; Üç Dev Banka Neden Battı http://arsiv.ntvmsnbc.com/ news/459620.asp (Erişim: 12 Nisan 2010)

Durukan, Tülin; Küresel Ekonomik Krizin Türk İşletmeleri ve Piyasalar Üzerindeki Muhtemel Etkileri www.turksam.org/tr/a1520.html (Erişim: 12 Nisan 2010)

Grunig, J. E. (2005) İletişim, Halkla İlişkiler ve Etkin Örgütler; Kitaba Genel Bir Bakış” Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik. İstanbul: Rota Yayınları

Page 219: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Küresel Ekonomik Kriz Bağlamında; Halkla İlişkiler ve Ekonomi İlişkisi

209

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Grunig ve Grunig (2000. Public Relations in strategic management and strategic management of public relations: Theory and evidence from the IABC Excellence Project. Journalism Studies, 1(2), 303-321.

Kazancı, M. (2004). Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler. Ankara: Turhan Kitabeevi Yayınları

Kazancı, M.(2009). Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler. Ankara Turhan Kitabevi Yayınları

Kutlu, K. (2008). Küresel Ekonomik Kriz, Liberalizm ve Türkiye http://kocpost.ku.edu.tr (Erişim: 5 Nisan 2010)

Kurtbağ, Ö. (2010). Küresel Ekonomik Kriz ve AB Genişlemesinin Geleceğihttp://www.ataum.tk/editorler.asp?UID=3 (Erişim: 16 Nisan 2010)

Lawniczak, R. (2009). Re- examinig the economic roots of public relations.Public Relations Rewiew, 35( 2009) 346-352

Morgil, O. (2008) Küresel Kriz ve Türk Ekonomisine Yansımaları. http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2204&id=105 (Erişim: 5 Mart 2010)

NTV-MSNBC 10 Soruda Küresel Ekonomik Kriz http://arsiv.ntvmsnbc.com/ news/460082.asp#storyContinues (Erişim: 5 Nisan 2010)

Okay, A. ve Okay, A. (2007). Halkla İlişkiler Kavram Strateji ve Uygulamaları. İstanbul: Der Yayınları

Peltekoğlu, F.B. (2009). Halkla İlişkiler Nedir? İstanbul Beta Basım Yayım

Podnar, K. Lah, M., Golob, U. ( 2009). Economic perspectives on public relations Public Relations Rewiew, 35( 2009) 340-345

Sriramesh, K. And Duhe , S. C. ( 2009). Extending cultural horizons. Political economy and public relations Public Relations Rewiew, 35( 2009) 368-375

Theaker, A. (2008). Halkla İlişkilerin El Kitabı. İstanbul: Media Cat Yayınları

Uras, G. (2010, 20 Nisan) Balon Makinesi Goldman Sachs’ın Başı Dertte. Milliyet

http://www.yazarx.com/FEkonomi/gungor-uras/20-04-2010/balon-makinesi-goldman-sachs-in-basi-dertte/218709.aspx (Erişim: 20 Nisan 2010).

Page 220: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Z. Süllü

210

Güz 2010, Sayı:31

Boş Sayfa

Page 221: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

GAZETE ÇALIŞANLARININ GÖZÜYLE MEDYA

EKONOMİSİNDE TEMEL YÖNELİMLER

Orhan BAYTAR*

ÖZET

Global düzeyde gelişen ekonomik ve teknolojik faktörler medyanın ekonomik yapısını önemli ölçüde etkilemektedir. Bir ekonomik etkinlikler alanı olarak medya ekonomisi, teknoloji tabanlı yeni iletişim ortamının zorunlu kıldığı yapısal koşullarda yeniden tanımlanmaktadır. Geleneksel medyanın tedarik, üretim ve dağıtım süreci yeni iletişim ortamında yeniden yapılanırken, medya ekonomisinin üretim-tüketim zincirinde teknoloji, gelir-gider ve okur yapısı değişmektedir. Böylece yöndeşen yeni medya ortamında değişimden etkilenen

kesimlerin başında medya çalışanları gelmektedir.

Bu çalışmada medya ekonomisindeki değişimi en çok hisseden gazete çalışanlarının, sektörün genel gidişatına ilişkin beklenti ve farkındalıklarını incelemek temel amaçtır. Çalışmada, Turkuvaz Medya Grubu gazete ve dergilerinin farklı birimlerinde çalışan gazetecilerin medya

ekonomisindeki dönüşüme ilişkin beklentileri bir anketle analiz edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Medya ekonomisi, yeni medya ortamı ve gazetecilerin bakışı

TRENDS IN MEDIA ECONOMICS BY THE VIEW OF NEWSPAPER WORKS

ABSTRACT

The economic and technological factors occuring at the global level has significant effects on the economic structure of media. As a sub-economic activity, the field of media economics are newly being redefined according to requirements by the new communication environment based on technological structural conditions. As the supply-demand, production and distribution process of the traditional media are restructured, the main topics of media economics such as technology, structure of cost-revenue, consumer and financial enables are changed at the production-consumption chain.. Thus, generally feeling and living of this changes are newspaper employees.

In this study, journalists that mostly feelings changes in media economics and work in different media unit at “Turkuvaz Medya Grubu” will be analyzed with a survey about their

expectation and awareness on new media environment and its general trend.

Keywords: Media economics, new media environment and view of journalists

* Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Basın Ekonomisi ve İşletmeciliği ABD

Page 222: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

212

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Medya ekonomisinde, teknolojik gelişme paralelinde hızlı değişimler yaşanmaktadır. İnternet ve baskı teknolojisindeki gelişmeler bu alanın dayandığı temel ilkeleri derinden etkilemektedir. Arz-talep zincirindeki bütün aşamalar yeni medya ve yeni ekonomi doğrultusunda yeniden şekillenmekte, medya ekonomisinin ekonomik yapısını dönüştürmektedir.

Medya ekonomisinde gelişen yönelimi değerlendirmek üzere medya çalışanlara uygulanan anket; medya ekonomisi kavramının çerçevesi ve gelişiminin ne yönde olduğunu göstermesi açısından önem taşımaktadır. Bu çalışmada medya ekonomisinin ilgi alanı, yapısal özellikleri ve son yıllarda multi-medya alanında meydana gelen dönüşümler anlatılmakta ve bu dönüşümün sektörde çalışan gazetecilerin gözüyle nasıl algılandığı analiz edilmektedir.

1. Medya Ekonomisi Kavramı

Medyanın bir alt alanı olarak medya ekonomisi, salt bir iletişim felsefesine dayanmamaktadır. İlgi alanı medya olmasına rağmen, bakış açısı ve uğraşı alanları açısından bu alan, ekonomi ilkelerinin medyaya uygulanmasıyla ortaya çıkmaktadır. Tedarik zincirinden üretim, dağıtım ve okur/tüketici boyutlarına kadar tüketilen kaynakların ihtiyaçları karşılayacak şekilde nasıl kullanıldığı medyanın ekonomik yönünü oluşturmaktadır.

Ekonomi biliminin temel ilkeleriyle işleyen medya ekonomisi, enformasyon ve eğlence ihtiyacını gidermek ve medya sektörünün ekonomik özgüllüklerini irdelemek amacını taşımaktadır. Medya işletmeleri, enformasyon ve eğlence ihtiyacını gidermek yönünden mal veya hizmet üreten diğer işletmelerden ayrılırken, öte yandan arz ve talep yasaları itibariyle tam da ekonomik mekanizmanın merkezinde durmaktadır.

Medya-ekonomi ilişkisinde iki farklı durum görülmektedir (Treutler, 2004: 3): ‘Ekonomik düşüncenin medyaya uygulanması’ ve ‘medya teorisinin ekonomiye uygulanması’. Ekonomi biliminin kıt kaynaklarla tüketicilerin ihtiyaçlarını en rasyonel şekilde karşılaması amacı, medya ekonomisinin ilkeleriyle de örtüşmektedir. Sınırlı kaynaklarla üretim yapmak ve ürün/hizmeti farklı kesimler arasında dağıtmak ekonomi bilimi gibi medya ekonomisinin de temel amacı olmuştur. Özellikle dağıtım ağı, sermaye gereksiniminin büyüklüğü, frekans sınırlılığı ve gün geçtikçe tükenen kağıt vb hammadde girdileri medyanın kaynaklarının kıt olduğunu, kullanım sırasında stratejik davranılması gerektiğini, bu

Page 223: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

213

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

nedenle sınırsız ihtiyaçları karşılamak için rasyonel davranmak zorunda olduğumuzu göstermektedir.

Ekonominin aksine iletişim bilimleri, dayandığı kavram ve terimler setine sahip değildir (Treutler, 2004: 1). Ekonomi biliminin kavram ve ilkeleri medyaya uygulansa da medya ekonomisi geçmişinin ekonomi bilimine göre daha erken olması ve medyanın farklı disiplinlerden beslenmesi; medyanın somutlaşmış ve oturmuş bir literatürünün olmamasına ve disiplinler arası bir alan olarak çalışma alanlarının ekonomi, tarih, iletişim ve felsefeye kadar birçok disipline kadar uzanmasına yol açmaktadır.

Disiplinler arası bir alan olarak uğraşı konularının çeşitliliği ve kaygan konumu, medya ekonomisini belirsizliklerin yoğun olduğu bir mecra olarak ortaya çıkarmaktadır. Temel faaliyet alanı düşünceyi işlemek, ürün ve hizmet üretmek olan medya endüstrileri, adeta düşüncenin karmaşık halini yansıtmaktadır. Okur/tüketici/izleyicinin düşünce ve davranışlarındaki kayganlık, değişimin de yoğunluğu dolayısıyla bu alanı önceden öngörülmesi zor, belirsizliklerin hakim olduğu bir sektör haline getirmektedir.

Eğer ekonomi ‘kasvetli bir bilim’ ise, o zaman medya ekonomisi tüketicinin kaprislerine/saçma arzularına ve daha da önemlisi reklam verenin istek ve ihtiyaçlarına bağlı hale geldiğinden beri kesinlikle ‘kasvetli bir tahmin oyunu’ olarak nitelenebilir. Düşünce pazarında arz ve talep, özellikle tüketicinin güven ve itimadına bağlı olarak öngörülemeyen birçok faktöre bağlı olmaktadır (Edge, 2004: 1).

Albarran‘a göre (1996) medya ekonomisi, ‘istek ve ihtiyaçları karşılamak için editoryal içeriği üretmek ve tüketiciler arasında dağıtmak üzere gazete vb. medya endüstrilerinin kıt kaynakları nasıl kullandığına bakılarak anlaşılabilir’ (Baltes, 2003: 11). İstek ve ihtiyaçlar hiyerarşisindeki karmaşıklık ve talep yönlü belirsizlik ve kararsızlık; medya ekonomisini öngörülmesi en zor alanlardan birisi haline getirmektedir.

Medya ekonomisi kavramı herhangi bir basın işletmesinden çok sektörü tanımlayan bir kavramdır. Medya ekonomisi, daha çok mal/hizmet üretiminde piyasa yapısı, üretim süreçleri ve tüketici davranışları üzerine odaklanır. Medya ekonomisi, yöneticilerin okur, reklam veren ve toplumun enformasyon ve eğlence istek ve ihtiyaçlarını mevcut kaynaklarla nasıl karşıladığıyla ilgilenmektedir (Barca, 2005: 1).

Page 224: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

214

Güz 2010, Sayı:31

1980 sonrasında başta medya teknolojisi ve yeni iletişim teknolojilerinde görülen gelişmeler olmak üzerinde bu alandaki yapısal dönüşümler araştırmacıların dikkatini bu alana yöneltmiştir.

2. Medya Ekonomisinin Gelişimi

Medya ekonomisi, eğlencenin modern toplumun temel boş zaman uğraşılarından biri olduğundan beri önem kazanmıştır (Barca, 2005: 1). Teknik, ekonomik ve sosyal gelişmelere (İnuğur, 1993: 16) bağlı olarak tarihsel evrelerden geçerek olgunlaşan medya ekonomisi, günümüzde önemli bir ekonomik etkinlik alanı olarak varlığını pekiştirmiştir. Baskı teknolojisindeki gelişmeler, kağıdın icadı ve endüstri devrimiyle artan okur-yazarlık ve alım gücünde göreli iyileşmeler sonucu gazetelerin ucuzlayarak kitleselleşmesi, reklam gibi sihirli bir kaynağın kullanılmasıyla daha da düşen fiyatlar ve demokrasi alanındaki gelişmeler medya ekonomisini, ekonomi ve işletmelerle olan göbek bağını kurarak devasa bir sektör haline getirmiştir.

Medyanın ekonomik bir değer olarak endüstrileşmesini sağlayan faktör, medya sektöründe kapitalist felsefe ve üretim mantığının gelişmesidir. “Kapitalist ekonominin temel bileşkelerinden olan endüstrileşme, makineleşme ve kentleşme, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gazetenin toplumsal ve teknolojik olarak toplum içinde yerini belirlemiştir. 17. yüzyılın başından itibaren aramızda olan gazeteler, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren seçkinlerin gazetesi olmaktan kurtularak kitle gazetesi olmaya yönelmiştir. Dizgi, baskı, kağıt üretimi yönünden gerçekleşen teknolojik gelişmeler, gazetenin daha ucuza satılmasını beraberinde getirmiştir.” (Tokgöz, 2003: 29). Bu gelişmeler, medya alanına olan ilgiyi artırarak medyanın sadece üst yapısını değil, tüm üretim sürecini etkilemiştir.

Gazete ve dergi sektörünün yer aldığı yazılı basının gelişim dönemi Endüstri Devrimi ve sonrasına denk gelmektedir. Bu devrim 19. yy.’ın ikinci yarısından sonra yazılı basını temelden sarsmıştır. Televizyonun çıktığı 1950’lere kadar güçlü bir iletişim ortamı olan yazılı basın, özellikle iki gelişme nedeniyle geliştiği söylenebilir. 1) Okuryazarlığın gelişmesi 2) İletişim teknolojisindeki gelişmeler (Doyle, 2002: 120).

Büyük ölçüde endüstri devriminin etkisiyle dönüşen toplumun refah seviyesindeki artış ve okuryazar sayısının yayılması gazete tirajlarını artırmıştır. Geliri artan bireyler, boş zaman uğraşı ve lüks tüketim malı olarak gazete ürünlerine daha fazla zaman ve para ayırma olanağına kavuşmuştur. Gazete ve dergiler,

Page 225: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

215

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

seçkinci bir kitle iletişim aracı olmaktan çıkarken, aynı zamanda medyayı da ekonomik bir etkinlik faaliyeti olarak ortaya çıkarmıştır. Özellikle medya ekonomisinin doğmasında reklam gibi sihirli bir kaynağın yazılı basında kullanılması ve bunun gazete ve dergi fiyatlarını düşürerek farklı kesimlere ulaşmasını sağlaması önemli faktör olmuştur. Öte yandan gelişen teknoloji, yazılı basın ürünlerini baskı, kalite ve dağıtım açısından daha etkin hale getirirken, daha çok sayfa, daha hızlı dağıtım ve daha kaliteli yayını olanaklı hale gelmiştir.

Yazılı basının toplumsal üstünlüğü, 1950’lerde televizyonun çıkmasıyla bozulmuştur. Bu tarihten itibaren yazılı basının geleceği tartışma konusu olmuştur. Son yıllarda yeni iletişim teknolojilerindeki gelişimle beraber gazetelerin birkaç yıl içinde ortadan kalkacağı ileri sürülmektedir. Oysa mevcut değişimin gazeteciliğe etkisini değerlendirebilmek gazeteciliğin ne tür bir gereksinimi karşıladığını incelemekle mümkündür.

Gazetecilik bir iş modeli, bir meslek, bir işletme, bir endüstri, bir medya formu, bir dağıtım platformu değildir. Gazetecilik, bir faaliyettir: Gazetecilik, enformasyon ve eğlenceyi toplayan, işleyen ve onu aktaran pratikler dizisidir. Bu pratikler, elbette gazeteciliği destekleyen finansal düzenlemeler kadar medya formu ve dağıtım platformu tarafından etkilenmektedir (Picard, http://themediabusiness. blogspot.com). Bu kadar çok yönlü bir faaliyet olan gazetecilik, değişimden en fazla etkilenen bir faaliyet alanıdır.

Temelde bakıldığında gazeteciliğin değişen bir kitle iletişim aracı olduğu fikri göz ardı edilmektedir. Oysa gazetecilik, değişimden etkilenen ve aynı zamanda değişime uyum sağlayan bir iletişim aracıdır. Yeni iletişimin ortak platformu olarak internete taşınan gazeteler bunun en açık örneğidir.

Gazete endüstrisindeki riskli durumun daha da kötüleşmesi için üç koşulun gerçekleşmesine bağlıdır. 1. Tüketicilerin enformasyon ve eğlence ihtiyaçlarının ortadan kalkması, 2. Gazetelerin enformasyon ve eğlence ihtiyacı karşılama yeteneklerinin kaybolması 3. Gazetelerin enformasyon ve eğlence ihtiyacını başka mecralara kaptırması.

Gazetelerin enformasyon ve eğlence ihtiyaçlarını karşılama yetenekleri yeni teknolojilerle azalmamakta, bilakis artmaktadır. Bilgisayarlaşma ve baskı teknolojileri bu sektörün maliyet azaltma ve içerik işleme olanaklarını artırmaktadır. İnternet gazeteciliği baskı, dağıtım ve kağıt gibi gazeteciliğin kronikleşmiş maliyet kalemlerini silerek bu alanda bir devrim yaratmıştır. Yeni teknolojiyle beraber

Page 226: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

216

Güz 2010, Sayı:31

tüketicinin beklentilerini eş zamanlı karşılama olanağı ortaya çıkmış, müşteriyle olan geri besleme (back-ground) en iyi şekilde sağlanmıştır.

Ekonomik yapısı, işgücüne olan bağımlılığı, dağıtım biçimi ve kârlılık gibi ekonomik faktörler yönünden değişse de enformasyon ve eğlence ihtiyacı dolayısıyla medyanın toplumdaki varlığı sürecektir.

Medya ekonomisinde son yıllarda araştırmacı, yatırımcı, politikacı ve gazetecilerin ilgi göstermesinde bu alanda son birkaç yıl içerisinde görülen dört gelişmeden kaynaklanır (Ramstad, 1997: 45): a) Medya düzenlemelerinde liberal piyasa ilkelerinin artan kullanımı b) çok uluslu büyük medya şirketlerinin ortaya çıkması, c) medya ürünlerinin sınır ötesi dağıtımı d) uluslar arası medya düzenlemelerinin artması (yayın hakları yasaları vs).

1970’lerden sonra piyasa ekonomisinin yeniden yapılanmasıyla ortaya çıkan neo-liberal ekonomi; yayıncılık alanındaki tekellerin kaldırılarak rekabete açılmasına, deregülasyon ve re-regülasyonla birlikte medya sektörünü düzenlemek ve denetlemekle görevlendirilen üst düzenleyici kuruluşların kurulmasını sağlamıştır. 1980’lerden sonra Türkiye’nin medya sektörünü de etkileyen yeni dönem, ekonomide esnek üretimi hedefleyen ve devletin piyasalara müdahalesini en aza indiren rekabetçi bir yapıyı hedeflemektedir. Özellikle bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak, bu dönemin teknoloji tabanlı bir gelişme eğilimi sergilediği söylenebilir. Baskı ve internet teknolojisindeki gelişmeler, gazetecilerin çalışma ortamı ve donanması gereken beceriler olmak üzere medya ekonomisinin tüm bir üretim sürecini baştan aşağı yeniden dönüştürmektedir.

3. Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

Medya işletmeleri sektör yapısı, faaliyet tarzı ve ürün özellikleri itibariyle kendine özgü bir yapısı vardır. Ürün bazında bakan bazı iletişimciler, medya ürünlerini içerik ve mal olarak gören bakış açısından üç temel özellik ileri sürmüşlerdir (Reca, 2006: 182):

“1. Bilgi/enformasyon olarak medya ürünleri 2. Dual mal olarak medya ürünleri, 3. Yeteneğe dayalı mallar olarak medya ürünleri. Sektör bazında ise Lavine ve Wackman (1988), medya endüstrilerini diğerlerinden ayıran 5 farklı karakteristik belirlemişlerdir. Bunlar (Albarran, 2006: 3): 1) Medya ürününün dayanıksız mal olması, 2) son derece yaratıcı çalışanlar, 3) organizasyon yapısı, 4) medyanın toplumsal rolü (farkındalık/duyarlılık, etki gibi) ve 5)

geleneksel medyadan ayrılan silik çizgiler”.

Page 227: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

217

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Bunlar içerisinde mevcut eğilimi göstermesi açısından hız/zaman baskısına karşı duyarlılık, çalışanların yaratıcı olma özelliği ve farklı medyaların tek merkezde toplanması medya ekonomisinin yöndeşme eğilimi ve gidişatını göstermesi açısından önem taşımaktadır.

Ürünlerin dayanıksızlığı: Medya ürünlerinin önemli bir özelliği dayanıklılık sürelerinin az olmasıdır. Hız-zaman baskısına karşı duyarlı olması, medya sektörünün teknolojik değişime bağımlılığını ve bu alana yapılan yatırımların büyüklüğünü iyi açıklamaktadır. Bu duyarlılığa örnek olarak verilebilecek bayat haber kavramı; zamana karşı eskiyen, tazeliğini yitiren haberleri vurgulamaktadır.

Yaratıcı işgücü gereksinimi: Medya işletmeleri, zihinsel bir çabanın ürünü olarak yaratıcılığa dayanan bir faaliyeti yerine getirir. Bu açıdan bu ürünleri üreten medya çalışanlarının teknik ve yaratıcı faaliyetler olmak üzere iki ana eksende yoğunlaştıkları görülmektedir. Zihinsel emeğin bedensel emekten ağır bastığı medya işletmeleri, sektörün teknik ve ekonomik yapısının değişmesiyle çalışanların yeni ortama uyumlarını zorunlu hale getirmektedir. Yeni ortamda sadece gazetede uzmanlaşmak yetmemekte, farklı mecralara hizmet veren ortak haber birimlerine hizmet vermek için gazete, dergi, televizyon ve internet gibi farklı mecralarda çok yönlü becerilere sahip olmak bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

İçerik üretiminde insanın hala ağırlık oluşturduğu bir sektör olarak yaratıcılığın egemen, çalışanların bireysel yetenek ve düşünsel gücünün vazgeçilmez olduğu medya sektöründe çalışanların sahip olması gereken bilgi ve becerilerin niteliği önem kazanmıştır.

Medya üretiminde yönetimler, özellikle haber ve görsel malzemenin üretiminde yer alan çalışanların yetenek, beceri, yaratıcılık ve entelektüel birikime sahip olup olmamasına dikkat etmeleri, sektörün yeni döneme uyum göstermesinde önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan teknolojik donanımın belirleyiciliğinin artmasıyla beraber gazete çalışanlarının, teknoloji tabanlı yeni ortama kuşkuyla bakmalarına ve işsiz kalmalarına yol açacak bir unsur olarak yaklaşmaktadırlar.

Esnek organizasyon yapısı: Farklı bir sektörde üretilen dayanıklı bir ürünün piyasa koşullarına bakıldığında, kullanım ve dayanıklılık süresi daha fazla, stoklama ve depolama koşulları ise zaman baskısının azlığı dolayısıyla medya ürünüyle kıyaslanamayacak derecede daha azdır. Bu ürünlerin bozulma ve bayatlama ihtimali daha düşük olduğundan organizasyon yapısı, ürünü müşteriye en hızlı şekilde ulaştırmaktan çok belki de kalite yönetimine odaklanacak biçimde şekillenmiştir.

Page 228: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

218

Güz 2010, Sayı:31

Oysa bir gün içinde tüketilmemesi durumunda bir gazetenin atık kağıt yığınından farkı kalmamaktadır. Ya da ‘az sonra’ ve ‘canlı yayın’ spotlarıyla özdeşleşen kanalların son dakika bir haberi/görüntüyü rakip televizyon kanallarından sadece birkaç saniye geç vermesi, bir televizyon/radyo işletmesini önemli ölçüde zora sokmaktadır.

Medya işletmeleri, zamanla yarışan işletmeler olarak karar aşaması çok kısa alınabilecek ve ani değişimlere cevap verebilecek şekilde örgütlenmeye gitmektedir. Yeni üretim ortamı, elektronik yayıncılığın da ötesine geçerek haber toplama, üretme ve dağıtım aşamalarını linkler ve terminaller aracılığıyla birbirine bağlayarak bütünleşik bir üretim ve kontrol sistemi getirmektedir.

Geleneksel medyanın daha çok dikey olarak organize olduğu yapılar, etkileşimin ve çok yönlülüğün yaşandığı günümüz medya ortamına cevap vermekten uzaktır. Geleneksel dikey, yatay ve matriks organizasyon yapıları yerine günümüzde daha girift, diyagonal örüntüleri de kapsayan, çok yönlülük ve uzmanlaşmayı olanaklı kılan, günün koşullarına karşı duyarlı ve esnek organizasyon yapıları zorunlu hale gelmektedir. Medya işletmelerinde “son dakika” ya da “canlı yayın” mantığı, bu işletmelerin esnek bir organizasyon yapısına sahip olmasının ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Medya işletmeleri, uzmanlaşmayla beraber yayın sahibinin aynı zamanda genel yayın yönetmeni olduğu bir dönemden profesyonel yönetimlerin giderek önem kazandığı daha karmaşık işletmelere bürünmektedir. Genellikle yazı işleri, idare ve teknik servislerden oluşan yazılı medya işletmelerinde genel yayın yönetmeninin yayın sahibinden sonra başta yazı işleri olmak üzere üç bölümün yönetimi üzerinde egemen olduğu söylenebilir. Gazete sahiplerinin Genel Yayın Yönetmenlerine tanıdığı bu yetkinin temelinde yayının başarısızlığı durumlarında sorumluluk sahibini görmek istemeleridir. Bu nedenle başarı/başarısızlık, Genel Yayın Yönetmenlerine karşı yayın sahibinin yaklaşımını belirleyen temel önceliklerden biri haline gelmiştir.

Yöndeşen üretim birimlerinin ortaya çıkması: Medya ekonomisinin üretim felsefesini temelde değiştiren baskı ve internet teknolojisi, üretim sürecini linkler aracılığıyla birbirine bağlayarak tek merkezde toplamaktadır. Bu gelişmeler, gazetelerin farklı terminallerde hazırlanmasına olanak sağlamaktadır. Böylece gazetenin üretim ve dağıtımında merkeziyetçilik parçalanmakta yerellik öne çıkmaktadır.

Page 229: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

219

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

İnternet şebekeleri, standartlaşan teknolojik platform üzerinde ulaşılabilen ve herhangi biri tarafından üretilebilen içeriğin yerelleşmesini ön plana çıkarmaktadır (Carveth, 2004:269). Sadece gazetenin sayfa tasarımı ve üretimi değil, farklı illerde basılmasına kadar çok farklı şekillerde hem kurum içi intranet hem de kurum dışı internet hizmetlerinden yararlanılmaktadır. Böylece internet teknolojisi, bir yandan merkezileşmeyi, diğer yandan yerelleşmeyi teşvik ederek birbirine zıt iki yönden gelişmektedir.

Kontrol süreçlerinin değişmesi: Gazete yönetiminin etkinliği ve sürecin kontrolü açısından iyi bir durum olarak görülen yöndeşme, öte taraftan gazete çalışanlarını haber kaynaklarından uzaklaştırarak masa başı haberciliğe yöneltmektedir. Bu nedenle muhabirlerin özel habercilik ilgileri azalırken, kurumsal düzlemde ajans haberciliği ve derleme habercilik öne çıkmaktadır. Yöneticilerin kontrol güçleri artarken, muhabirlerin haber kaynağı üzerindeki kontrolü kaybolmakta, gazete ve dergiler neredeyse haber yapma ve haber üretme fonksiyonlarını ajanslara terk etmektedir. Muhabirler, özel haber yapmak yerine haberleri derleyen, şekillendiren, adeta 'haberleri haber yapan’ çalışanlara dönüşmektedir.

Bilgisayar ve internete dayanan yeni iletişim ortamı, okur ve çalışanların haber kaynaklarını da çeşitlendirmektedir. Yeni iletişim teknolojileri, çalışanların habere ulaşmak için messenger, web, e-mail, facebook, twiter, blog vs. şeklinde çok farklı alternatifler kullanmalarını sağlamaktadır. İnternetin artan ağırlığı dolayısıyla, habercilik pratiği klasik gazeteden internet gazeteciliğine doğru kaymaktadır.

Mecralar arasındaki farkların silikleşmesi: Geleneksel medyada gazete, radyo ve televizyon olarak yapılan ayrımlar arasındaki alan belirsizleşmektedir. Günümüzde teknolojik değişimin etkisiyle bu geleneksel araçların aynı noktada toplanarak üretilmeleri ve merkezileşmeleri bu sınıflandırmaları anlamsızlaştırmaktadır. Geleneksel kitle iletişim araçlarının organizasyon yapısı ve üretim sürecinin değişmesiyle, aynı havuz altında ortak üretim yapılmakta, ortak çalışanlardan yararlanılmaktadır.

Analog sistemin dijital (sayısal) sisteme yerini bırakmasıyla beraber kitle iletişim araçlarının birbirine yakınsama süreci başlamıştır. Öncelikle, “yöndeşme /yakınsama kavramı; yayıncılar, telefon şirketleri, kablo TV şirketleri ve televizyon kanallarının firma düzeyinde baskı, telekomünikasyon ve teknolojik entegrasyonu” (Mueller, 1999: 11) olarak birleşmesini ifade etmektedir. Bugün veri, medya ve

Page 230: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

220

Güz 2010, Sayı:31

telekomünikasyon sistemlerinin entegrasyonu olarak ortaya çıkan yakınsama, sıklıkla medya endüstrileriyle özdeşleşmiştir (Albarran, 2006: 15).

Gerçekten günümüzde yöndeşmenin “enformasyon işleme maliyetini azalttığı” (Mueller, 1999: 11) ve piyasa yapısı üzerindeki etkisinin ”konsolidasyon ya da dikey birleşmeyi teşvik etmesi değil, fakat daha çok medya piyasasını çok veya az uzmanlaşmış yatay bileşenlere ayırttığı (içerik, iletim, yazılım, paketleme hizmeti ve terminal ekipmanları)” iddia edilmektedir (Mueller, 1999: 11). Tüm iletişim ve enformasyon biçimleri sayısal şebekelerle merkezileşmekte, bu nedenle bilgi iletme ve üretme daha kolay hale gelmektedir. Sayısal olarak kodlanabilen görsel, işitsel unsurlar daha kolay değiştirilebilmekte, stoklanabilmekte ve aktarılabilmektedir.

Bu sürecin bilgisayar temelli internet üzerinden ilerlediği söylenebilir. Teknolojideki gelişmeler (chip kapasitesi) sayesinde veri aktarma miktarı ve hızı önemli ölçüde artmıştır. Terminaller (network) ve PC’lerin ses ve görüntü aktarma yetenekleri önemli ölçüde artmıştır. İnternet aracılığıyla veri aktarma kapasitesi de arttığından yayın kuruluşlarının bilgisayar terminalleri arasında veri akışı çok rahat sağlanabilmekte, neredeyse üretim öncesi ve sonrası olarak tüm süreç anında kontrol edilebilmektedir.

Teknolojik olanaklar sağladığı multi-medya sayesinde basılı metinle özdeşleşen gazete ve dergiler, işitsellikle özdeşleşen radyo, görsel-işitsel özelliğiyle özdeşleşen televizyonlar arasındaki sınırlar belirsizleşmekte, keskin sınırlar kalkarak silikleşmektedir.

4. Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

4.1. Kuramsal Çerçeve

Liberal anlayışa uygun olarak düzenlenen bir iletişim sistemi, belirli ilkeler temelinde kurulur. Bunlardan birincisi iletişim araçlarıyla iletilen her şeyin serbest dolaşımı, ikincisi ise serbest (özel) girişimdir (Kaya, 2009: 79-80). Bu sistem içerisinde faaliyet gösteren medya sektörü; teknik donanımı, alt yapısı, istihdam potansiyeli, tüm üretim ve tüketim süreçleriyle ekonominin başka sektörlerini de yönlendiren bir mantıkla işlemektedir (Kaya, 1999: 23).

Liberal bir piyasa içinde yer alan medya sektörü için endüstriyel organizasyon teorisi önemli bir yere sahiptir. Özellikle temel amacı kârı maksimum

Page 231: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

221

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

kılmak olan genelde medya sektörünün, özelde ise medya işletmelerinin davranışlarını/stratejilerini incelemek için bu model faydalı bir tercih olmaktadır.

George Ramstad, son yıllarda medyanın ekonomik araştırması ve analizinde endüstriyel organizasyon teorisi önemli bir yer kazandığını, bu modelin medya ekonomisine uygulanabilirlik tercihi olarak, “sahiplik analizi ve medya işletmelerinin stratejik davranışlarını daha iyi açıklayabilme” olanağı sunduğunu iddia etmektedir (Ramstad, 1997: 45-46). Medya sektörünü ve bu sektörü etkileyen dışsal faktörlerin sonuçlarını iyi analiz etmek için bu model, piyasa rekabeti konusunda öngörü sağlamaktadır. Böylece bir piyasada içerisinde yer alan firmaların sayısı, rekabet olanakları, performansları ve dışsal faktörlerle olan ilişkisi daha iyi bir şekilde analiz edilebilir.

Medya işletmeleri, yukarıda teorik çerçevesi çizilen medya ekonomisinin temel dinamiklerine göre işleyen endüstriyel organizasyon modeli içinde faaliyet göstermektedir. Birleşik kaplar misali, neoliberal ekonomik düzene bağlı olarak medya üretim ve dağıtım süreci Endüstriyel Organizasyon Modeli içinde dönüşmektedir. Serbest piyasa yapısı içinde rekabet ve özel girişimciliğe dayanan ve bu nedenle üretim faktörlerini verimlilik ve kâr mantığı içinde değerlendiren medya sektörü, bu amaçlara ulaşmak için teknolojiye en bağımlı sektörlerden birisi olmuştur. Bu değişimi ve yönünü en iyi değerlendirebilecek kesimlerin başında yeni ortamı birebir yaşayan medya çalışanları olmaktadır.

Sabah, Yeni Asır, Takvim, Fotomaç gazeteleri ve ATV’ye ek olarak Turkuvaz Dağıtım Pazarlama, Turkuvaz Matbaacılık ve 25 tane dergiyi kapsayan Turkuvaz dergiyi yayınlayan Turkuvaz Medya Grubu; Ciner Holdinge bağlı Merkez Medya Grubu'ndan ATV Televizyonu ve Sabah Gazetesinin satın alınmasından sonra medya sektöründe yıllarca Doğan Grubu ve Bilgin Grubunun kontrolünde olan ikili medya dengesinin önemli ayaklarından birisi haline gelmiştir.

Türkiye’de ortak kaynak paylaşımından sinerji sağlamak üzere farklı medya gruplarını barındıran, teknoloji tabanlı ve ekonomik sinerji sağlayarak medya ekonomisindeki temel yönelimleri yansıtan medya grubu sayısı çok azdır. Doğan Grubu ve Turkuvaz grubu yayınladığı yayın türü, sayısı, ekonomik gücü ve piyasa ağırlığı dikkate alındığında medya ekonomisindeki yönelimi yansıtan en önemli gruplardır.

Page 232: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

222

Güz 2010, Sayı:31

4.2. Araştırmanın Amacı ve Yöntemi

Bu çalışma, teknoloji ve internet tabanlı medya ekonomisindeki temel yönelimi incelemek üzere, bu yönelimi birebir yaşayan medya çalışanlarının mevcut dönemde mesleklerine bakışlarını, yeni iletişim ortamına ilişkin beklentilerini ve hazır bulunuşluklarını incelemek amacıyla yapılmıştır. Bu ankette mevcut değişimin nedeni, sonuçları ve temel yönelimin ne yönde olacağının gazete çalışanları tarafından nasıl algılandığı kendi yargılarına dayalı olarak ele alınmıştır. Gazetecilerin eski gazetecilik ile yeni gazetecilik pratiğine bakışlarını incelemek, bu çalışmanın temel amacıdır.

Turkuvaz Medya Grubunun örnek olarak seçilmesinde bu grubun televizyon, gazete ve dergilerinin aynı merkezde üretime hazırlanması önemli bir etken olmuştur. Medya ekonomisindeki dönüşümün gazetecilik üzerindeki etkisini incelemek üzere veri toplama aracı olarak bir anket çalışması yapılmıştır. Grup bünyesinde dağıtılan anketlerden 18 tanesi cevaplanmıştır. Anket uygulanan kişilerin meslek dağılımları; yönetici, muhabir, editör, köşe yazarı, masaüstü yayıncılık ve sayfa sekreterinden oluşmaktadır. Teknik ve ekonomik değişimin haber yapma biçimini kökten değiştirmesi nedeniyle anket uygulanan kişilerin haber toplama ve üretim birimlerinde olmasına dikkat edilmiştir.

Açık uçlu ve kapalı uçlu 12 sorudan oluşan bu anketin farklı birimlerde çalışan kişilere uygulanmasına dikkat edilmiştir. Kapalı uçlu anket sorularının sınırlılıkları dikkate alınarak, çalışanların rahat yorum yapabilmeleri için açık uçlu sorular da yöneltilmiştir. Kapalı uçlu soruların tamamında tercih kısıtını aşmak üzere ‘diğer, belirtiniz’ seçeneği eklenmiştir.

4.3. Kapsam ve Sınırlılıklar

Bu çalışmanın diğer holding çalışanlarını kapsamaması bir sınırlılık olarak görülebilir.

4.4. Bulguların Değerlendirilmesi

Bu çalışmada, anket sonuçları bir bütün olarak değerlendirilerek teorik bölümde değinilen çerçevede belli kategorilere göre sınıflandırılmıştır. Açık ve kapalı uçlu anket sorularına verilen cevaplarda yargı niteliği taşıyan ve bu nedenle medya ekonomisinin temel yönelimini gösteren ifade ve açıklamalar şu ana başlıklar altında toplanmıştır: Gazetecilik Ortamını Dönüştüren Faktörler, Mevcut Ortama

Page 233: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

223

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Bakışları, Değişimin Yönü, İnternet Haberciliğine İlişkin Yargılar, Yeni Ortamda Habercilik Ve Haber Kaynaklarına Bakış, Yeni Ortamda Eğitim Gereksinimi Ve Beceriler, Gazete/Radyo/Televizyonların Tek Merkezde Toplanmasının Sonuçları, Verimlilik/Üretkenliğe Bakış, Haber Kaynaklarına Ulaşmada Öncelikli İletişim Araçları.

Üslup birliği sağlamak için cevapların özüne dokunulmadan çalışanların yargıları, yukarıda belirtilen ana başlıklar altında toplanmış, aynı olan yargılar bir kez ele alınmıştır. Bu nedenle tablolarda yer alan yargılar havuzu, belli bir sıralamayı ve önem derecesini göstermekten çok, medya ekonomisinin mevcut durumunu ve geleceğini çalışanların bakış açılarına dayandıran belli bir eğilimi ve yönelimi göstermektedir.

Tablo 1: Çalışanların Yaş Durumu (Yıl)

Yaş Grubu 21-30 31-40 41 Üstü

Sayı 6 9 3

Örnekleme katılanların çoğunun 31 yaş ve üzeri olduğu görülmektedir. Medya ekonomisindeki temel yönelimin bilgisayar teknolojisi ve internete dayalı olduğu düşünüldüğünde yaş düzeyine bağlı olarak değişime uyum yeteneğinin az olacağı ve gelişmelerin yaratacağı endişe dolayısıyla değişime ihtiyatlı yaklaşacakları ihtimali gözardı edilmemelidir. Anketlerde genç yaşta olanların mevcut değişime daha sıcak baktıkları görülmüştür.

Tablo 2: Ortalama Çalışma Süreleri (Yıl)

Süre 1-5 6-10 11-20 20 Ve Üstü

Sayı 5 4 7 2

Yaş ortalaması ve çalışma sürelerinin yüksek olması, çalışanların yeni ortama olumsuz yaklaşmalarında önemli bir faktörü olarak görülmektedir.

Tablo 3: Meslek/İş Dağılımı

Yönetici Muhabir Editör Köşe

Yazarı Masaüstü Yayıncılık

Sayfa Sekreteri

4 2 8 2 2 1

Page 234: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

224

Güz 2010, Sayı:31

Ankette editör sayısının ağırlığına bakıldığında, yeni ortamda haber yapmaktan çok, haberleri haber yapan, süreci denetleme ve kontrol etmenin öneminin arttığı bir habercilik ortaya çıktığı söylenebilir. Medya ekonomisindeki yeni yönelimle beraber masa başı habercilik ve multi-medya olanakları editörlerin önemini artırmaktadır.

Tablo 4: Gazetecilik Ortamını Dönüştüren Faktörler

Kapitalizmin kâr marjını artırma eğilimi

Her şeyin globalleşme çerçevesinde değerlendirilmesi

Teknolojik değişim ve gelişme

Teknoloji- medya işbirliği

Tablo 4’teki yargılar setinde görüldüğü gibi, gazeteciler medya sektöründeki değişimin ana nedeni olarak, temelde “kapitalizmin kâr güdüsüne dayanan küreselleşme ve teknolojik dönüşümü” olarak ifade etmişlerdir.

Tablo 5: Mevcut Ortama Bakışları

Gazetecilik ruhu kaybolmaktadır

Toplumsal bilinçten yoksun gazeteciler yetişmektedir

Zaman zaman bilgi kirliliğine yol açar derecede çok bilgilenmeye yol açmaktadır

Hızlı ve detay gazeteciliğin yolu açılmaktadır

Haberin hızından yayın mecrası dönüşmektedir

Gazetecilik “emek yoğun” değil, “teknoloji yoğun” bir meslek haline dönüşmektedir

Bilgiye kolayca ulaşma imkanı doğmaktadır

Masabaşı habercilik öne çıkmaktadır

Teknolojik paylaşım artmaktadır

Aynı şeyi düşünen insanların ortak yolu, akıl birliği artmaktadır

Dil ihtiyacı, bilgi ağı genişliği ve masaüstü gazetecilik önem kazanmaktadır

Haber kaynaklarına ulaşım kolaylaşmaktadır

Özel/araştırmacı habercilik önemini kaybetmektedir

Haberin değişik yönlerden işlenebilmesi artmaktadır

Tablo 5’teki yargılara bakıldığında medya çalışanlarına göre yeni gazetecilik ortamının emek yoğun meslekten teknoloji yoğun bir mesleğe dönüştüğü,

Page 235: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

225

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

teknolojinin sağladığı hız ve olanakların haberciliği kolaylaştırırken pasif gazeteciliği öne çıkararak gazeteciliğin ruhundan bir şeyler götürdüğü ileri sürüldüğü görülmektedir.

Tablo 6: Değişimin yönü

Yazılı medya değişecek, görsel medya ise internete entegre olacak

Gazetecilik mesleğini bildiğimiz usulden on-line usule doğru taşıması kuvvetle muhtemel gözükmektedir

İnsani değeri yok edip, sadece parayı ve ticareti öne çıkaracak, gazeteleri yok edecek

İnternet daha çok yaygınlaşacak

Eriyen muhabirlerin sonu olma tehlikesi doğacak

Haber toplama ve sunma ortamı değiştikçe, yeni araçlar ortaya çıkıp eski tanımlamaları anlamsız kılacak

Daha fazla çalışan emek piyasasından dışlanacak

Gün boyunca iletişim ağlarına bağlanma isteği artacak

Gazetecilik, uzmanlığın kıymetli olduğu bir yapıya evrilecek

Bir alanda uzmanlaşmaya gidilecek

Farklı olanı ve haberin kaynağını değerli kılacak

Hız/yöndeşme kaçınılmaz olacak

Değişimin yönünün medya çalışanları tarafından nasıl kavrandığını ölçmek amacıyla oluşturulan bu kategoride, medya ortamının geleceğine karşı olumsuz bir bakış açısının egemen olduğu görülmektedir. Gazetecilik mesleğinin yöndeşerek elektronik ortamla bütünleşeceği vurgulanırken, yeni ortamda daha fazla zaman harcanacağı, uzmanlaşmanın artacağı ve farklılığın/özgünlüğün ve haber kaynağının değerli olacağı, iş korkusunun da olduğu yeni bir dönem olarak görmektedirler.

Page 236: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

226

Güz 2010, Sayı:31

Tablo 7: İnternet Haberciliğine İlişkin Yargılar

“Tembel” insanın ihtiyaçlarını karşılama arzusudur

Masabaşı haberciliktir

İş yapış biçimini değiştiren bir araçtır

Haber/haberciliği öldüren ortamdır

Haber alışverişini sağlar

Bilgi kirliliğine yol açar

Aşırı bilgilenmeye yol açar

Haberlerin monotonlaşmasına neden olur

Son derece yanlış bilgiler de yer almaktadır

İnternet gazeteciliği, medya ekonomisindeki temel eğilimlerden biri olarak, bütün bir medya ekonomisini yeniden gözden geçirmeyi zorunlu kılmaktadır. Dağıtımın önemini azaltan ve entegre üretim sürecini getiren yeni ortam, internete dayanmaktadır. Gazeteler de gelişen bu alana taşınmaya başlamışlardır.

Yeni bir gazetecilik ortamı olan internete ihtiyatlı yaklaşan medya çalışanları, yeni dönemde pasif gazetecilik, bilgi kirlenmesi ve haberin yapış biçimini olumsuz görmektedir. Kaçınılmaz olan internet gazeteciliği ortamı, bir gazetecinin ifadesiyle “Tembel insanın ihtiyaçlarını karşılama arzusu” olarak görülmektedir.

Tablo 8: Yeni Ortamda Habercilik ve Haber Kaynaklarına Bakış

Kaynak-muhabir arasında “kopukluk” olması

Ajans ve internet gazeteciliğine doğru gidilmesi

Güvenilir gazeteciliğin sonu

Habercilik refleksinin azalması

Habercilere değer verilmemesi

Muhabirlerin yerini editörlerin alması

Gazetelerin rutin gündemden geri kalması

Haber ve haber kaynaklarının aynılaşması

Habere kolay ulaşılabilmesi

Haberciliğin kişiselleşmesi

Haber kaynaklarının değişmesi

Her bireyin bir muhabir haline gelmesi

Page 237: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

227

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Dönüşen medya ortamında haber kaynaklarına dönük yargılar arasında kaynak-muhabir bağlantısının kopması, habercilik yapma biçiminde görüle değişme sayılabilir. Özellikle yeni iletişim teknolojilerinin cep kamerası olan sıradan vatandaşı bile adeta muhabir yapması ve haberciliği kişiselleştirmesi, önümüzdeki dönemde yeni ortamın eğilimi konusunda önemli ipuçları vermektedir.

Tablo 9: Yeni Ortamda Eğitim Gereksinimi ve Beceriler

On-line arama yöntemlerini kullanabilme

Teknolojik gelişmeleri yakından takip etmeyi zorunlu kılması

Haberciliğe ve teknik bilgiye hakimiyet

Klasik eğitim yöntemlerinin yerine çok yönlü eğitim

Teknoloji ile iç içe yaşama,

Sosyal paylaşım mecralarını takip eden sürekli bir takip anlayışını gerektirmesi

Çok yönlü habercilik eğitimi

Yeniliklerden haberdar olma zorunluluğu

Hızlı habercilik eğitimi şart

Dili iyi kullanabilme

Teknoloji kullanımı (bilgisayar ve internet)

Sosyal paylaşım ağlarından yararlanma

Yeni ortamda iyi bir muhabirin hangi becerilerle donanması gerektiği konusunda Tablo 9’da çalışanların verdikleri ifadeler yargılar arasında yer alan teknolojiyi kullanabilme, değişimi takip etme, çok yönlü habercilik ve sosyal paylaşım sitelerini kullanma becerileri, iletişim eğitiminin nasıl olması gerektiği konusunda önemli ipuçları vermektedir.

Page 238: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

228

Güz 2010, Sayı:31

Tablo 10: Gazete/Radyo/Televizyonların Tek Merkezde Toplanmasının Sonuçları

Maliyet ve gelir disiplini sağlaması

Çalışanlar arasında işbirliğini/haber desteğini geliştirmesi

Ajans haberciliğine bağımlılığı artırması

Ortak arşivi paylaşma olanağını tanıması

Kanallar arasında çapraz haberciliği öne çıkarması (ortak haber havuzu)

Medya ekonomisinin en önemli ilgi alanlarından birisi, üretim sürecinin entegre hale gelmesi ve farklı mecralar arasındaki sınırların yöndeşme sonucu belirsizleşmesiyle sektörün maliyet-gelir dengesi ve kaynak kullanımı açısından sağladığı ekonomik katkılardır. Tablo 10’da görüldüğü üzere yeni ortam; ekonomik verimlilik, bütünleşik üretim sistemi ve etkin yönetim açısından üstünlükler sağlamaktadır.

Teknik ve ekonomik yöndeşme/yoğunlaşma farklı mecralar arasında sinerji sağlarken, geleneksel haberciliğin bazı niteliklerini erozyona uğrattığı gazetecilerin yargılarından anlaşılmaktadır. Sözgelimi yeni ortamda maliyet disiplini, ortak arşiv paylaşımı ve çapraz habercilik(ortak haber havuzu) öne çıkarken, özel habercilik yerine ajans haberciliğine bağımlılık artmaktadır.

Tablo 11: Verimlilik/Üretkenliğe Bakış

İşletme kâra geçer

Masraflar azalır

Üretkenlik azalır

Uzmanlaşma artar

Ortak çalışma artar

Yargılarda da görüldüğü gibi medya, yeni bir yönetim anlayışı ve yapılanmaya gitmek zorundadır. Çağdaş üretim ortamında tam zamanında üretim ve sıfır stok miktarının hedeflendiği günümüzde üretkenlik, maliyet disiplini, uzmanlaşma ve ortak çalışmanın artacağı söylenebilir.

Page 239: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

229

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Tablo 12: Haber kaynaklarına Ulaşmada Öncelikli İletişim Araçları

Cep telefonu

Elektronik e-mail

Sabit telefon

Blog

Facebook

Messenger

Haber kaynaklarına ulaşmada en çok kullanılan iletişim araçları arasında klasik iletişim araçları yerine yeni nesil iletişim araçları kullanımının çalışanlar arasında sık yaygınlaştığı görülmektedir. Önümüzdeki dönemlerde sosyal paylaşım sitelerinin ağırlık kazanacağı söylenebilir.

SONUÇ

Liberal piyasa mekanizmasına göre faaliyet gösteren medya holdingleri ve işletmeleri, rekabet stratejilerine dayalı olarak iç ve dış çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Stratejik amaçlar, medya ekonomisini sert rekabet ortamına doğru sürüklerken, gerek teknolojik yeniliklere uyum sağlamak, gerekse de haber yapma biçimini değiştiren güncel gelişmeler güçlü ya da güçsüz medya sektöründeki bütün işletmelerin bu sürece uyum sağlamalarını zorunlu hale getirmektedir. Özellikle dışsal bir faktör olarak neo-liberal ekonomi politikaları, teknolojik ve ekonomik yönden medya ekonomisini derinden etkilemiştir.

Serbest piyasa modeli içinde rekabet ve özel girişimciliğe dayanan ve bu nedenle üretim faktörlerini verimlilik ve kâr mantığı içinde değerlendiren medya sektörü, bu amaçlara ulaşmak için teknolojiye ve ekonomik rasyonaliteye en bağımlı sektörlerden birisi olmuştur. Medya ekonomisindeki temel yönelimler, bu sektörün bir bütün olarak kendi içinde evrilmesine yol açarken, rekabet ve davranış biçimini de temelde etkilemektedir. Bu evrilme, daha çok sektör bazında ve sektör içinde faaliyet gösteren holdingler olarak görüldüğünden bu çalışmada Endüstriyel Organizasyon Modeli tercih edilmiştir. Endüstriyel Organizasyon Modeli, sahiplik analizi ve medya işletmelerinin stratejik davranışlarını daha iyi açıklayabilme olanağı sunduğu söylenebilir.

Değişimden en fazla etkilenen ve bu değişimi en iyi değerlendirebilecek kesimlerin başında yeni ortamı birebir yaşayan medya çalışanları olmaktadır. Medya

Page 240: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

230

Güz 2010, Sayı:31

çalışanlarının gözünden değişimin yönü, çapı ve yönelimi çalışanlara uygulanan anketlerden çıkan yargılara dayalı olarak analiz edilmiştir.

Bu çalışma, teknoloji ve internet tabanlı medya ekonomisindeki temel yönelimi incelemek üzere, bu yönelimi birebir yaşayan medya çalışanlarının mevcut dönemde mesleklerine bakışlarını, yeni iletişim ortamına ilişkin beklentilerini ve hazır bulunuşluklarını incelemek amacıyla yapılmıştır. Bu ankette mevcut değişimin nedeni, sonuçları ve temel yönelimin ne yönde olacağının gazete çalışanları tarafından nasıl algılandığı kendi yargılarına dayalı olarak ele alınmıştır.

Türkiye’de ortak kaynak paylaşımından sinerji sağlamak üzere farklı medya gruplarını barındıran, teknoloji tabanlı ve ekonomik sinerji sağlayarak medya ekonomisindeki temel yönelimleri yansıtan medya grubu sayısı çok azdır. Turkuvaz grubu yayınladığı yayın türü, sayısı, ekonomik gücü ve piyasa ağırlığı dikkate alındığında medya ekonomisindeki yönelimi yansıtan en önemli gruplardan birisidir.

Bu çalışma, Turkuvaz grubunda çalışanların açık uçlu ve kapalı uçlu anket sorularına verilen yargılara dayalı olarak medya ekonomisindeki dönüşüme ilişkin temel eğilimler analiz etmiştir. Örneklemdeki yargılara dayanarak medya ekonomisindeki temel eğilimin teknoloji tabanlı hızlı üretim, tüketici eğilimlerinin değişmesi, maliyet ve gelir yapısının disipline olması, teknolojinin katkısıyla haber kaynaklarının bireyselleşerek çeşitlenmesi, farklı mecralar (gazete, televizyon, radyo, internet) arasında sınırların belirsizleşmesi ve yöndeşen haber birimlerinin kurulmasının kaynakların rasyonel kullanılması açısından gerekliliği yargılarının medya çalışanları tarafından paylaşıldığı görülmektedir. Yargılardan yeni süreçte uzmanlaşmanın arttığı ve farklı mecraların bir merkezde toplanma eğilimi gösterdiği ileri sürülmüştür. Bu durumu, özellikle ürün farklılaştırma ve niş pazar politikalarında görmek mümkündür.

Çalışanlar, yeni medya ortamının genellikle üretim ve haber yapma biçiminde kolaylıklar sağladığına katılmaktadır, ancak yeni ortamı gazetecilik kalitesi açısından olumsuz görmektedirler. Yeni dönemde içerik benzeşmesi, bilgi kirliliği ve pasif gazeteciliğin öne çıktığına ilişkin kaygılar dile getirilmiştir.

Anketten çıkan başka bir sonuç, yeni dönemde ajans haberciliğine dayalı masabaşı haberciliğin egemen olduğu, özel/araştırmacı haberciliğin geri planda kaldığı görülmektedir.

Bir diğer sonuç ise aynı birim ve çatı altında olmasına rağmen etkileşimin ve ortak haber havuzunun yaygın olarak kullanılmaması, dünyadaki gelişmelerden farklı olarak yöndeşmenin ekonomik verimlilikten çok haber toplama üzerinde

Page 241: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Gazete Çalışanlarının Gözüyle Medya Ekonomisinde Temel Yönelimler

231

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

ortaya çıktığı görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde yeni dönemde üretim öncesi ve sonrası olmak üzere görsel-işitsel-yazılı medya arasında görüntü ve yazılı materyal alışverişi ortaya çıkarken, bu durum önemli oranda maliyet avantajı sağlamaktadır. Oysa Türkiye’deki örnekte, çalışanlar yeni sürecin maliyet disiplini getirir düşüncesini önemli ölçüde dile getirmelerine rağmen, farklı mecraların birbirinden ortak haber havuzu olarak yeterli derecede yararlanmadığı, aynı bina içerisinde olmasına rağmen birbirinden haber ve kaynak olarak bağımsız hareket edildiği söylenmiştir.

Medya ekonomisinde görülen dönüşümün medya çalışanları tarafından nasıl algılandığı, farkındalıkları ve değişimi hangi yönde gördüklerine ilişkin ankette, çalışanların teknolojik olanakların ve ekonomik sinerjinin medyaya olan etkilerini desteklediklerini, ancak her değişimde olduğu gibi yeni ortamın istihdam koşulları ve iş korkularını artırdığı söylenebilir. Ancak dünyadaki genel eğilime bakıldığında gazetecilik biçimini yeniden yapılandıran yeni medya ortamı; medyanın haber kaynakları, dağıtım, tedarik, üretim ve satış çabalarını derinden etkileyeceği söylenebilir. Gazetelerin internette hızla yayınlanmaya başladığı günümüzde medyamızın da bu sürece işgücü, teknoloji inovasyonu ve ekonomik entegrasyon açısından ayak uyduracak adımlar atmasının kaçınılmaz olduğu görülmektedir.

KAYNAKÇA

Albarran Allan B. (2006), “Historical Trends and Patterns in Media Management Research” Handbook Of Media Management And Economics, Ed. Alan B. Albarran, Sylvia M. Chan-Olmsted, Michael O. Wirth, Lawrence Erlbaum Associates, New Jersey.

Baltes A. J. (2003, “Online Technology And The Ohıo Newspaper Company: Strategic Media Economics Decisions”, ProQuest Information And Learning Company.

Barca F. (2005, “Media Economics” – seminario Sarajevo, httpwww.agcom.iteventitwinningBARCA-28.03.2008.

Carveth Rod (2004), “The Economics Of Online Media”, (Editor) Alison Alexander, James Owerd et all, Media Economics Theory And Practice, Lawrence Erlbaum Associates, London.

Doyle Gillian (2002), Understanding Media Economics, Sage Publications, London.

Page 242: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

O. Baytar

232

Güz 2010, Sayı:31

Edge Marc (2004), “En Enduring Success Story: The Little Nespaper That Could”, WeekendToday.

İnuğur Nuri (1993), Basın ve Yayın Tarihi, Der Yayınları, 3. bsk., İstanbul.

Kaya, A. Raşit (2009), İktidar Yumağı Medya-Sermaye-Devlet, İmge Yayınevi, Ankara.

Kaya Raşit (1999), “Medya, Toplum, Siyaset”, Alemdar Korkmaz (haz.), Medya Gücü ve Demokratik Kurumlar, Afa Yayınları, İstanbul.

Mueller Milton(1999), “Digital Convergence And Its Consequences”, The Public, Vol.6.

Ramstad Georg O. (1997), “A Model for Structural Analysis of the Media Market”, Journal of Media Economics, I0(3), Lawrence Erlbaum Associates, Inc.

Reca Angel Aressa (2006, “Issues In Media Product Management”, Alan B. Albarran (Editor), Sylvia M. Chan-Olmstad, Michael O. Wirth, Handbook Of Media Management And Economics, Lawrence Erlbaum Associates, New Jersey, London.

Tokgöz Oya (2003), Temel Gazetecilik, İmge Kitabevi, 5. bsk, Ankara.

Treutler Marc M. (2004), “Media Economics: A Media Theoretical Approach”, http://cniss.wustl.edu/workshoppapers/treutlerfall04.pdf, Erişim Tarihi 16.07.2008.

Page 243: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

TÜRKİYE’DE İLETİŞİM BİLİMİNE KATKI BAĞLAMINDA

HİLMİ ZİYA ÜLKEN’İ OKUMAK

Raci TAŞCIOĞLU

ÖZET

Özellikle sosyoloji, psikoloji ve felsefe alanlarında Türkçe ve yabancı dillerde yazdığı birçok çalışma ile önemli bir entellektüel kimliği kazanan Hilmi Ziya Ülken’in, yaptığı öncü iletişim çalışmaları yeterince bilinmemektedir. Oysa, Türkiye’de iletişimin adından dahi bahsedilmeyen bir dönemde Ülken, iletişim alanıyla doğrudan ilgili çalışmalar kaleme almıştır. Bu çalışmada, Ülken’in bu çalışmalarıyla birlikte sosyoloji, psikoloji ve felsefe alanlarındaki kimi çalışmaları incelenerek, iletişimle ilgili boyutları ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Çalışmada görüleceği gibi, Ülken iletişim bilimine kavramsal, yöntemsel ve tarihsel bağlamda dolaylı ve doğrudan olmak üzere önemli katkılar sağlamıştır.

Anahtar Kelimeler: Hilmi Ziya Ülken, iletişim bilimi, iletişim kavramı, iletişim yöntembilimi, iletişim araçları, iletişim tarihi.

READING HİLMİ ZİYA ÜLKEN IN TERMS OF CONTRIBUTION TO THE COMMUNICATION SICENCE IN TURKEY

ABSTRACT

Hilmi Ziya Ulken, who is an important intellectual, has written many works in the sociology, psychology and philosophy fields in Turkish and foreign languages. The pioneering work of communication is poorly understood. Whereas, he has written works directly related to the field of communication when the name of communication was not even called in Turkey. In this study, this works and some works of in the sociology, psychology and philosophy fields have been trying to uncover direct relevance with communication. As can be seen in this study, Ulken has provided inderect and direct significant contributions in the context of conceptual, methodological and historical to the communication science.

Keywords: Hilmi Ziya Ülken, communication science, communication concept, communication methodology, communication tools, communication history.

Dr., Atatürk Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü

Page 244: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

234

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

İletişim olgusu, dünyada 20. yüzyılın birinci çeyreğinden sonra, ülkemizde ise özellikle 1960’ların sonuna doğru iletişim eğitimiyle birlikte önem kazanmaya başlarken,1 bu olgunun, dünya örneğinde olduğu gibi ülkemizde de diğer toplumsal bilimlerden önemli miktarda beslendiği dikkat çekmektedir. Dolayısıyla, disiplinlerarası bir bilim dalı olan iletişim, sosyoloji, siyaset bilimi, felsefe, tarih, antropoloji, dilbilimi, sosyal psikoloji ve ekonomi gibi alanların katkısı olmaksızın veya bu alanlara yönelmeksizin kısır kalır (Alemdar ve Erdoğan, 1998: 6-7).

Türkiye’de iletişim olgusunun önem kazanmasıyla birlikte iletişim araştırmalarına da ağırlık verilmeye başlanmıştır. Altyapısını özellikle çeşitli sosyal bilimler araştırmalarının hazırladığı iletişim araştırmalarına gerçek anlamda yöneliş hiç kuşkusuz 1970’li yıllar ile birlikte olurken, 1980 ve 90’lı yıllar özgün iletişim araştırmalarının yapılmasını beraberinde getirmiştir (Tokgöz, 2000: 28). Kısaca, iletişim eğitimi paralelinde sistemli iletişim araştırmalarını da tetiklemiş ve bu bağlamda, hem iletişim eğitimi öncesini hem de sonrasını kapsayan detaylı bir çalışma alanı olarak Türk iletişim araştırmaları üzerinde itina ile durulması gereken bir konu olarak önem kazanmıştır.

Bu nedenle, Türk iletişim araştırmalarına yönelik bir çalışma yapılırken, konuyu iki dönem halinde incelemek doğru bir başlangıç olacaktır. Birincisi; iletişim eğitimi öncesini yani Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1960’lı yılların sonuna kadar olan süreci kapsayan dönem, diğeri ise; Türkiye’de 1970’li yıllardan sonra hızla yaygınlaşan iletişim eğitimi sonrasıdır.

İletişim eğitim öncesi dönemde iletişim alanına katkılar, Batı’da olduğu gibi benzer bir özellik göstermiş ve felsefe, siyaset bilimi, sosyoloji, psikoloji, tarih, sosyal antropoloji gibi birçok bilim alanındaki çalışma ve araştırmalar bağlamında sınırlı kalmıştır. Yine de, bu alanlarda çalışmalar yapan kimi bilim adamları (H. Ziya Ülken, Nermin Abadan Unat, Mübeccel Kıray, Behice Boran, Niyazi Berkes gibi), yaptıkları çeşitli araştırma ve çalışmalar ile dolaylı olarak iletişim alanına

1 Türkiye’de iletişim eğitimi, 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi içinde kurulan

Gazetecilik Enstitüsü ile başlamış, fakat, 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne bağlı olarak kurulan Basın Yayın Yüksek Okulu ile ciddi anlamda üzerine durulan bir konu haline gelmiştir. 1990’lı yılların ilk yarısına kadar İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir ile sınırlı olan iletişim eğitimi, daha sonraki yıllarda yeni kurulan diğer iletişim fakülteleri ile yaygınlaşarak ülkemizde önemli ve gözde bir alan olmuştur. Bu gelişime paralel olarak, ortaya konan çalışma ve araştırmalarla doğrudan katkı sağlanarak iletişim olgusu ve bilimi gelişme göstermiştir. Türkiye’de iletişim eğitiminin tarihsel gelişimi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: (Tokgöz, 2003).

Page 245: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak

235

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

katkıda bulunmuşlardır. Hatta, üstü kapalı bir şekilde, yani, adını koymadan iletişim olgusuna yer yer değinmişlerdir.2

İletişim olgusuna adını koymadan değinen bilim adamlarından biri olan H. Ziya Ülken, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Ülkemizin önde gelen entelektüellerinden kabul edilen Ülken’in, Türkiye’de henüz iletişim eğitiminden söz edilmezken ve bu alanla ilgili kurumlar yokken, yer yer iletişim bilimi ile ilgilendiği bilinmektedir. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı, sosyoloji, felsefe, tarih, psikoloji gibi alanlarda birçok çalışmaya sahip Ülken’in, iletişim bilimine yaptığı katkıları ortaya koymaktır. Bu kapsamda, çoğu çalışmaları incelenerek, iletişim bilimi ile ilgili boyutları belirlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen bulgulara göre Ülken, iletişim bilimine dolaylı ve doğrudan katkılar sağlamıştır. Bu yönüyle çalışma, Türkiye’de iletişim biliminin tarihsel gelişimi bağlamında büyük önem taşımaktadır. Zira, çalışma ile iletişim biliminin diğer toplumsal bilimlerden önemli derecede beslendiği somut olarak ortaya konulmaktadır.

Çalışmanın altbaşlıklarında, Ülken’in hayatına ve çalışmalarına kısaca değinilirken, iletişim bilimine sağladığı dolaylı ve doğrudan katkılar detaylı olarak ele alınmaktadır. Dolaylı katkı kapsamında ağırlıkla kavramsal ve yöntemsel, doğrudan katkı çerçevesinde ise daha ziyade tarihsel katkıların ön plana çıktığı görülmektedir.

1. H. Ziya Ülken’in Hayatı3

3 Ekim 1901’de İstanbul’da doğan Ülken’in, babası Dr. Kimyager Mehmet Ziya Ülken, annesi Müşfike Ülken’dir. İlkokulu özel “Tefeyyüz” mektebinde, ortaokul ve liseyi de İstanbul Sultanisi’nde (şimdiki İstanbul Erkek Lisesi) okumuş, 1921 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden başarı ile mezun olmuştur. İstanbul Edebiyat Fakültesi Beşeri Coğrafya kürsüsü asistanlığı yanı sıra, fakültede felsefe tarihi ve ahlak sosyolojisi öğrenciliğini yürüterek bu konularda sertifika almıştır. Anadolu’ya karşı duyduğu suçluluk ve kendini bağışlattırma isteğinden dolayı üniversitedeki araştırmalarını bırakarak orta öğretimde çalışmayı kabul etmiştir. Sırasıyla; Bursa Lisesi coğrafya öğretmenliği, Ankara Lisesi felsefe öğretmenliği, Öğretmen Okulu tarih ve coğrafya öğretmenliği, Maarif Vekaleti İstatistik Dairesi

2 Türkiye’de ve Batı’da iletişim biliminin beslendiği alanlar ve kaynaklar ile ilgili bazı örnek

çalışmalar için bakınız: (Öztürk, 2008; Damlapınar, 2009: 1-21). 3 H. Ziya Ülken’in hayatıyla ilgili bilgiler, Eyüp Sanay (1988) ile Hamza Uygun ve İnan Özer’in

(2003) eserlerinden derlenmiştir.

Page 246: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

236

Güz 2010, Sayı:31

Tercüme Heyeti üyeliği, Çapa Kız Öğretmen Okulu tarih ve psikoloji öğretmenliği, İstanbul Erkek Lisesi, Galatasaray ve Kabataş Liseleri’nde felsefe ve sosyoloji öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. 1928-29 yıllarındaki askerlik vazifesini müteakiben 1930-33 yılları arasında İstanbul’da çeşitli liselerde yine tarih, psikoloji, sosyoloji, felsefe öğretmenliği yapmıştır.

Ülken, öğretmenlik yaptığı yıllarda bilimsel çalışmalardan uzak kalmamış ve Türk bilim tarihi için ana kaynak sayılabilecek eşsiz eserler kaleme almıştır. Öyle ki, bu eserleri (özellikle iki ciltlik Türk Tefekkür Tarihi kitabı) Atatürk’ün dikkatini çekmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı hesabına incelemeler yapmak üzere Almanya’ya gönderilmiştir. Dönüşünde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Tefekkürü Tarihi doçentliğine atanmıştır. 1941 yılında Prof. Ernst von Aster ve Prof. Şerafeddin Yaltakaya’nın teklifleri üzerine fakülte kurulu kararı ile felsefe profesörlüğüne yükseltilmiştir. 1942’de sosyoloji profesörü unvanını elde ederken, 1944’de ek görevli olarak İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Mühendis Mektebi Mimarlık Bölümü’nde sanat tarihi derslerine de girmiştir.

İstanbul Üniversitesi’ndeki yönetim değişikliği ile birlikte verdiği dersler elinden alınarak etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu arada gelen teklif üzerine Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sistematik Felsefe kürsüsüne geçmiş ve bu kürsüyü ek görev şeklinde yürütmüştür. Bu görevi esnasında iletişim bilimi ile doğrudan ilgilenmiş ve Siyasi İlimler Mecmuası’nda basın konulu makaleleri yayınlanmıştır. Ülken, 1957’de ordinaryüs profesörlüğe yükseltilirken, ülkemizde akademik yaşantıyı önemli derecede sekteye uğratan 1960 askeri darbesi ile üniversitelerden uzaklaştırılan 147 profesör içerisinde yer almıştır. Bu uygulamanın yürürlükten kaldırılmasıyla İstanbul Üniversitesi’ndeki görev yerine çağrılmıştır. Bu çağrıya olumsuz yanıt veren Ülken, vefa göstererek zor zamanda kendisine sahip çıkan Ankara Üniversitesi’ndeki kürsüsüne devam etmiş ve aynı üniversitenin Eğitim Fakültesi Eğitim ve İlim Felsefesi kürsüsünde 1968-71 yılları arasında ek görevde bulunmuştur.

Yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen bilimsel üretkenliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Ülken, verimli bir mesleki yaşamın ardından 1971 yılında emekliye ayrılmış ve Ankara Üniversitesi Senatosu’nca bir yıl daha uzatılan görevini 1973 yılında bırakmıştır. Yakalandığı kalp ve beyin rahatsızlığı sonucu ise, 5 Haziran 1974’de İstanbul’da vefat etmiştir.

Page 247: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak

237

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Hayatı boyunca değişik akımların ve düşüncelerin etkisinde kalan ve bunu da eserlerine yansıtan Ülken, sürekli araştırarak kendisini yenilemiş ve felsefeden sosyolojiye, psikolojiden iletişime birçok alanda yüzlerce çalışma ortaya koymuştur.

2. H. Ziya Ülken’in Çalışmaları4

Yaşamı boyunca sosyal bilimler alanında çeşitli çalışmalar kaleme alan Ülken’in, özgün çalışma yaratma hususunda bir arayış içinde olduğu ve çalışmalarına yazıldıkları dönemin kimi özelliklerinin yansıdığı görülmektedir. Dünyaya ve Türkiye’ye hep başka pencerelerden ve geniş bir perspektiften bakmaya çabalarken, değişik dönemlerdeki düşünceleri doğrultusunda çok farklı konularla ilgilenmiştir. “Eski batı ve doğu kültüründen romana, genel anlamda felsefeye ve sosyoloji teorilerine, doğa bilimlerindeki gelişmelere ve hatta resim yapıp Resim ve Cemiyet yapıtını yazacak kadar sanatın her alanına yönelik yoğun bir ilgisi olmuştur” (Kayalı, 1994: 178-9).

Fransızca, İngilizce, Almanca, Arapça dillerini bilen Ülken, ilmi çalışmaların yanı sıra dergicilik faaliyeti ile de uğraşmıştır. Mihrab, Anadolu, İnsan, Sosyoloji, Felsefe ve İçtimaiyat dergilerini arkadaşları ile çıkarmış, Dergah ve Türk Yurdu dergilerinde yazılar yazmış, Muallimler Birliği dergisinde çalışmış, Galatasaray ve Mülkiye dergilerinin imtiyaz sahipliğini yapmıştır. Bununla birlikte, birçok ulusal ve uluslararası panel, konferans, kongre, seminer ve açık oturumlara katılarak tebliğler sunmuş ve oturum başkanlığında bulunmuş, Felsefe Derneği ve Sosyoloji Derneği’nin kurulmasına ön ayak olmuştur (Sanay, 1988: XIII-V).

Farklı alanlarda birçok konuya kafa yoran Ülken, toplumu aydınlatma noktasında yaygın bir etki alanına kavuşmuş ve hatta, “döneminin çoğu bilim adamını da etkilemiştir”. Evrensel bilimi ve bilgiyi topluma kazandırma ve öğretme uğraşı yanında, “sosyolojik sorunları anlamanın vesilesi olarak Türkiye’yi tanımayı önemsemiş, bu nedenle de, ampirik sosyoloji çalışmalarına ilgiyle yaklaşmıştır” (Kayalı, 1994: 179 ve 186).

Kayalı’nın da vurgulamaya çalıştığı gibi önemli bir entellektüel olan Ülken’in, bu çalışma kapsamında psikoloji, sosyoloji, felsefe ve tarih gibi konularda yazdığı bazı kitapları ve makaleleri ile iletişim alanıyla doğrudan ilgili olan basın ve basın hareketleri konusundaki makaleleri incelenmiştir. Bu çalışmaların iletişimle

4 Ülken’in çalışmaları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: (Sanay, 1988: 119-152; Uygun ve Özer,

2003: .205-212).

Page 248: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

238

Güz 2010, Sayı:31

ilgili boyutları ortaya çıkarılarak iletişim alanına kazandırdıkları netleştirilmeye çalışılmıştır.5

3. H. Ziya Ülken’in Türkiye’de İletişim Bilimine Katkıları

Ülken’in Türkiye’de iletişim bilimine yaptığı katkıları, dolaylı ve doğrudan katkılar şeklinde sistematik hale getirmek mümkündür. Dolaylı katkılar, diğer sosyal bilimlerin de kullandığı ve iletişim biliminin de disiplinlerarası niteliği bakımından yararlandığı kavramsal ve yöntemsel bilgilerdir. Doğrudan katkılar ise, Türkiye’de iletişim biliminin temel konuları arasında yer alan iletişim tarihiyle ilgili bilgilerdir.

3.1. Dolaylı Katkıları

a) İletişim Bilimine Kavramsal Katkıları6

Ülken, toplumsal olguyu irdelediği Sosyoloji Problemleri (1955a) isimli çalışmasında, toplumsal ilişki ve toplumsal bağ kavramları dolayısıyla iletişim bilimi açısından toplumsal kanaat ve kamuoyu kavramları ile kişilerarası iletişime ve ikna yöntemlerine vurgu yapmaktadır.

İnsana aitliği ile içsel, kültüre aitliği ile dışsal olan toplumsallık, ilişkiler yoluyla oluşmaktadır. Toplumsal ilişkiler; “a-)iki veya daha ziyade fert arasında, b-) bir zümreyle diğer bir zümre arasında, c-)bir zümrenin içinde” cereyan etmektedir. Her cemiyet aynı zamanda kanaatler toplamıdır ve genel kanaat cemiyetteki kanaatlerden meydana gelmektedir. Fakat, genel kanaat ferdi kanaatler toplamı değildir, dolayısıyla, “kolektif şuur hadiseleri ferdi şuur hadiselerinden ancak içtimai hareketin aksettiği alanda gördükleri rollere göre ayrılmaktadır” (1955a: X ve 8-12). Diğer bir ifadeyle, toplumsal ilişki bağlamında toplumsal kanaatlerin ortaya çıktığını ve böylece kamuoyunun oluştuğunu ifade etmektedir.

5 Ülken’in çalışmada incelenen eserleri kaynakçada yer almaktadır. Uygun ve Özer’in (2003), Ülken’e

ait olduğunu söyledikleri Radyonun İçtimai Tesirleri Üzerine Sosyolojik Anket isimli makaleye, Milli Kütüphane’de yaptığım araştırma sonucunda ulaştım. Bu makalenin, araştırmacılar tarafından belirtildiği gibi, Ülken’e ait olmadığını gördüm. Türk Sosyoloji Cemiyeti yayını olan Sosyoloji Dünyası Dergisi’nde yayınlanan makalenin başlığına konulan dipnotta, bu makalenin Harvard Üniversitesi’nde kullanılan anketten tercüme olduğu ve bu tercümeyi de Bilge Temel isimli kişinin yaptığı ifade edilmektedir.

6 Ülken, Batı dillerindeki sosyolojik bazı kavramların Türkçe karşılıklarının şu şekilde olduğunu söylemektedir: Cemiyet (societe), cemaat (communaute), birleşme veya birlik (association), kitle (masse), halk (volk), yapı (structure), münasebet (rapport), bağ (lien), tesir veya etki (action), tepki (reaction), umumi kanaat (opinion publique), kolektif tasavvur (representation collective) (1955a: 65-66).

Page 249: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak

239

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

“Toplumsal bağ, maddi ve manevi vasıtalar ile insanlar arasındaki yakınlaşmadır. Manevi yakınlaşma his, duygu, irade ve bilgi, maddi yakınlaşma ise toprak ve iş ilişkileri” sayesinde ortaya çıkmaktadır. Toplumsal bağ sadece yakınlaşma değil, mücadele ve dayanışma içgüdüleri dolayısıyla çift karakterlilik göstermekte ve bu nedenle, uzaklaşma anlamına da gelmektedir (1955a: 12-14).

Toplumsal bağ ve bu bağı sağlayan araçlar nedeniyle iletişim olgusuna, sürecine ve araçlarına değinirken, iki veya daha çok insan arasındaki toplumsal bağın mutlaka bir takım maddi araçlarla kurulduğunu; bir sınır üzerinde eşya değiştiren iki kişi için çuval, ip ve araba gibi şeylerin onlar arasındaki toplumsal bağın tekniği olduğunu söylemektedir. Uzak yerden birbirlerine düşüncelerini nakleden insanlar arasındaki toplumsal bağda, mektup, kitap, telefon, radyo vb. gibi araçlar diğerlerinden çok daha geniş olan bir teknik meydana getirmekte ve toplumsal bağın aracı ve dayanağı olan teknik, aynı zamanda değer taşıyıcısı ve nakledicisi olmaktadır (1955a: 37).

“İnsani İlimler Mümkün müdür?” (1949) başlıklı makalesinde ise, kişiler arasındaki bağın tek taraflı veya iki taraflı olduğunu belirterek, üstü örtük bir şekilde tek yönlü ve iki yönlü iletişim ile simetrik ve asimetrik iletişimden bahsetmektedir. “Müminle Tanrı’nın münasebeti tek taraflı iken, sevgililerin münasebeti simetrik, kumandanla ordunun münasebeti asimetriktir. Fakat, bütün bu münasebetlerde kişiler arasında daima çok farklı perspektifler vardır”. Kişiler arasındaki bağ sayı olarak çoğaldığında toplumlar kompleksleşerek derinleşmekte, toplumsal tabakalar arasındaki karşılıklı tesir ve ilişkiler kolektif hayatı yani cemiyeti oluşturmaktadır.7

Yine, toplumsal bağ çerçevesinde bireyleri yönetmede veya baskılamada, toplumsal kuvvetler tarafından çeşitli araçların kullanıldığını ifade ederek, iletişim biliminde özellikle de siyasal iletişimde bugün sıkça kullanılan ikna yöntemlerine değinmektedir.8 “Psiko-biyolojik unsurlarca iradi veya irade-dışı zor kuvvetine başvurulmakta ve fertler arasında karşılıklı kontrol meydana getirebilmek için, birilerince diğerlerini baskı altına alma içtimai baskı, telkin veya muhakeme yolları kullanılmaktadır” (1955a: 8-14).9

7 Ülken, insanların bir araya gelerek birbirleri ile etkileşim halinde olduklarında ve birbirlerine tesir

ettiklerinde, artık birey olarak değil, “zümre coşkunlukları, zümre kanaatleri, kütle heyecanı veya iradesi gibi” adlarla anılan farklı bir ruh hayatı yaşamaya başladıklarını ve buna cemaat ruhu denildiğini belirtmektedir (1955: 104).

8 Günümüzde özellikle siyasal iletişim sürecinde öne çıkan bir kavram olan siyasal ikna ve yöntemleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: (Anık, 2000).

9 Ülken’in bu tespiti bir yönüyle Althusser’in (1991) ileri sürdüğü, “egemen sınıf, zora dayanmayan devletin ideolojik aygıtları (okul, kilise, sendika, medya gibi) ile egemen görüş ve düşünceleri

Page 250: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

240

Güz 2010, Sayı:31

“Cemiyette İlk Basın Hareketleri” (1954b) isimli makalesinde, makalenin taşıdığı amacı ortaya koyarken kitle iletişimi kavramı ile araçlarına gönderme yapmakta ve medyanın dördüncü güç olduğunu vurgulamaktadır. Makalenin amacını, “haberlerin ve fikirlerin yayılmasının tarih boyunca takip eylediği seyri ve geçirdiği muhtelif merhaleleri ilmi esaslara uygun bir surette hikâye etme” biçiminde açıklamaktadır. “Haber ve fikirlerin bir insandan öteki insan veya insanlara iletilmesi noktasında ortaya önemli bir mesele çıkmıştır”. Bu meselenin, haber ve fikirlerin hangi araçlarla iletileceği olduğunu ifade etmektedir. “Girişilen çeşitli teşebbüsler neticesinde bugün basın-yayın denilen ve medeni cemiyetin dördüncü kuvveti sayılan müessese doğmuştur.” Teknolojik gelişmeler ile birlikte iletişim kişilerarası boyuttan kitle boyutuna ulaşırken, bu süreçte sırasıyla, “gazete,10 dergi, radyo, film ve televizyondan faydalanılmaya başlanılmıştır”.

b) İletişim Bilimine Yöntemsel Katkıları

Ülken, iletişim araştırmalarında da bugün sıklıkla kullanılan ampirik araştırma yöntemine işaret etmekte, bu yöntemin veri toplama teknikleri hakkında önemli ipuçları vermekte ve araştırmanın sadece istatistiksel rakamlardan ibaret olmadığını özellikle vurgulamaktadır. Anket ve test tekniğinden bahsetmekte, bu tekniklerin sosyal bilimler, bilhassa sosyoloji alanındaki kullanımını açıklamakta ve sosyal olguların toplumsal değerlerle araştırılabileceğini şu örnek üzerinden anlatmaktadır:

“Okulda çocukların konuşmaları (münakaşa, münazara, derse çekilme), çarşıda ve pazarda konuşma, muhabere veya gazeteye ya da kitap şeklindeki umumi ve ihtisas-i iki dilin işleyişi bize bütün içtimai değerlerin tebliğleri sırasında normların nasıl işlediğini ve manalarının nasıl içtimai yerleşim yerlerine, tabakalara (okumuş, cahil, fakir, zengin), açık veya kapalı zümrelere (tarikat, mezhep birliği, milletlerarası kooperasyonlar vb. gibi) göre

değiştiğini gösterir” (1955a: 125).

Sosyal bilimler ile ilgili bir araştırmada araştırmacının veri toplayabileceği bilgi kaynaklarını; belge kaynakları ve saha kaynakları diye ikiye ayırmaktadır. Belge kaynakları; resmi belgeler ve istatistikler, resmi olmayan belgeler ve

insanlara benimsetirken, zora dayanan devletin baskı aygıtları (ordu, polis, yargı, hapishane gibi) ile de kitleleri bastırmakta ve denetim altına almaktadır” iddiası ile paralellik göstermektedir.

10 Gazetenin Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa’nın ileri gelen ülkelerindeki gelişimini ve geçirdiği dönüşümü (gazetelere ilan alınması, edebi gazetecilik gibi) ayrıntılı olarak ele almaktadır (1955b: 352-364). Türkiye’deki gelişimiyle ilgili söyledikleri yedinci başlıkta konu edilmektedir.

Page 251: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak

241

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

istatistikler, kütüphaneler, fotoğraf, film ve mikrofilm arşivler, tarihi veriler, saha kaynakları ise; gözlem (kontrollü, kontrolsüz), anket çalışması, mülakat ve vaka metodlarıdır. Bu kaynaklar hakkında detaylı bilgi vermekte, ampirik araştırmanın önemli tekniklerinden biri olan anket ile ilgili olarak ise, anket sorularının nasıl hazırlanması ve anketin nasıl yapılması gerektiğini, anketin kaidelerini, örneklemin nasıl oluşturulacağını anlatmaktadır (1955a: 289-329).

Millet ve Tarih Şuuru (1948) isimli çalışmasında ise, kendimizi ve yaşadığımız coğrafyayı tanımak için iki yolun bulunduğunu ve bunların, sosyolojik anket ile monografik araştırmalar olduğunu söylemekte ve istatistik ile elde edilen rakamların yalnız başlarına bir anlam ifade etmediklerini belirtmektedir. “İstatistiği mücerret rakamlar halinden çıkararak ona mana vermek gerekir. Fakat, objektif ve gayri şahsi olabilmek için biricik çare, içtimai monografilerle istatistiği tefsir etmektir.” Muhtelif sosyal olgular arasındaki karşılıklı tesirleri araştıran ve bir toplum kesitinin gözlemlenmesine dayanan monografi, refah derecesi, kültür derecesi ve ananeye göre toplumsal tabakaların irdelenmesidir.11

c) İletişim Biliminin Disiplinlerarası Niteliğine Katkıları

Bireyi ve toplumu konu edinen iletişim biliminin günümüzde disiplinlerarası niteliği geniş kabul görürken, bu kabulün izlerine Ülken’in çalışmalarında da rastlamak mümkündür. Toplumbilimi ve toplumsal yapı konusunda söylediği ifadelerde bu durum açıkça görülmektedir.

“Her şahıs bilfiil yani fiilileşme doğrultusunda bir fert, bilkuvve yani imkanlarının normlar halinde ifadesi olarak içinde bulunduğu toplumun unsurlarını kendinde aksettiren bir cemiyettir. Nitekim, her şahsiyet (kişilik) objektifleşme (veya haricileşme) olma bakımından cemiyet, subjektifleşme

(veya derunileşme) olma bakımından bir ferttir” (1949: 33).

Görüleceği gibi, bireye ve onun meydana getirdiği toplumsal bütüne toplumbilimi ve psikoloji bilimi çerçevesinde bakmaktadır. Temelde bu bilimlerin insan üzerinde odaklaştığını belirtmekte ve toplumsal değişmeyi de bu bilimler

11 Bu çerçevede, Maraş-Malatya ve Safranbolu-Cide karşılaştırmalı monografisini yapmış ve

bulgularına yer vermiştir. Buna göre; Malatya halkı Maraş halkına oranla daha yerleşik bir yaşam sürmekte, bu şehirde büyük aile kavgaları, toprak meseleleri ve siyasi gerginlikler Maraş’a oranla daha az olmaktadır. Maraş’a göre daha çok gelişen Malatya’nın geçim kaynağı bağcılık, Maraş’ın ise ziraat ve birazcık da zanaattır. Cide coğrafik olarak darlığı sebebiyle daha çok göç vermekte ve Safranbolu da Karabük’ün gölgesinde kaldığı için gelişememektedir. Fakat, yeni belediye planı ile ileride Karabük ile birleşerek önemli endüstri bölgesi haline gelebilecektir (1948: 35-40).

Page 252: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

242

Güz 2010, Sayı:31

temelinde açıklamaya çalışmaktadır. Ülken’e göre, psikoloji insan davranışını birey boyutunda ele alırken, toplumbilimi toplumsal ilişkiler sistemini konu edinmektedir. Bu sistemde, insanlar arası ilişkiler ile bu ilişkilerin üzerinde yer aldığı doğal olaylar bulunmaktadır (Uygun ve Özer, 2003: 159-204).

d) İletişim Teknolojisi Bağlamında Toplumsallaşma ve Küreselleşmeye Yaklaşımı

Ülken, teknolojik yenilikleri olabildiğince yüceltmekte ve bu yenilikler ile toplumsallaşma ve küreselleşme arasında doğru bir orantı kurmaktadır. Dolayısıyla, toplumsallaşma ve küreselleşmeye yönelik yaklaşımının teknolojik determinist (teknolojik iyimserlik) izler taşıdığını söylemek mümkündür. Zira, “makine, radyo, sinema, traktör, tren, kamyon, otomobil, fabrikanın kasabalara ve köylere kadar sokulduğu zaman halkın ister istemez gözünün açıldığını, okuma şevkinin uyandığını ve dolayısıyla, içtimai ilgilerinin arttığını” (1948: 105) söylemektedir. Bu bağlamda, kitle iletişim araçlarının toplumdaki ağırlığının giderek hissedildiğini vurgulamaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu araçların yönetimsel ve toplumsal bağlamda önemli bir güç haline geldiğini iddia etmektedir. “Tanzimat döneminde Avrupalılaşmak ve reform yapmak amacıyla Yeni Osmanlılar, Divan-u Hümayun’dan ayrılan Bab-ı Ali’ye aşağıdan yukarıya doğru destek veren ilk yardımcı kuvvet olmuş ve bu kuvvet sokağa yani matbuata dayanmıştır.” (1948: 106)

İletişim ve ulaşım teknolojisindeki yeniliklerin sadece toplumsallaşmayı değil, aynı zamanda, kültürler arası etkileşimi de tetiklediğini ifade ederek, küreselleşme olgusuna işaret etmektedir. Ona göre, bu durum olumlu bir gelişmedir. Ateşin icadı ve buharın keşfi ile birlikte medeniyet tarihinde büyük bir çağ değişimi yaşanmış, böylece, kıtalararası münasebetler doğmuş ve zamanla gelişmiştir. Bu süreçte, milletler dünya medeniyetinin uzuvları gibi rol oynamaya başlamışlardır. Bu gelişime ayak uyduramayan milletler eski çağların havasında erimeye yüz tutacak ve “radyonun, sinemanın, tayyarenin, telsiz telgrafın, telefonun hüküm sürdüğü bir dünyada kendi içine kapanmış, kimseye benzememeyi düstur edinmiş bir kültürün manası olamayacaktır” (1948: 10).

Page 253: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak

243

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

3.2. Doğrudan Katkıları

a) İletişim Tarihi Bağlamındaki Katkıları12

Ülken, iletişim tarihi bağlamında Türkiye’de matbaanın, gazeteciliğin ve dergiciliğin gelişimi konularını ele almaktadır. Ülkemizde henüz iletişim eğitimi ve araştırmalarının başlamadığı bir dönemde bu konular ile ilgili önemli bir bilgi birikimi ortaya koymakta ve Türk iletişim tarihine hayati bir katkı sağlamaktadır.

Matbaanın icadı ve Türkiye’de gelişimi konusunu ele alırken söyledikleri, günümüzde bile hala tartışılmakta olan bu hususlarda tartışmanın bir tarafında yer alan kişilerin savunduklarına dayanak oluşturmaktadır. Matbaanın Avrupa’ya nazaran Osmanlı İmparatorluğu’na gecikmeli gelmesini, Kur’an ve diğer dini kitapların bu şekilde basılmasını arzu etmemeye ve matbaacılık yayıldığı takdirde kitap kopya ederek geçinen kişilerin işsiz kalacaklarından duyulan endişeye bağlamaktadır. Bundan dolayı da, ülkemizde matbaacılık hareketi azınlıklar tarafından başlatılmıştır. Dolayısıyla, öncelikle azınlıklara ait matbaacılık hareketlerinden bahsetmektedir. Daha sonra, Avrupa’dan üç yüzyıl sonra faaliyete geçen ilk Türk matbaasına değinmekte ve Sait Efendi ile İbrahim Müteferrika önderliğindeki bu girişimin serüvenini ayrıntılı olarak aktarmaktadır (1955c: 408-415).

Sait Efendinin 1732 yılında Müteferrika ile olan ortaklıklarını sona erdirdiğini ve bu tarihten sonra yalnız başına matbaayı idare etmeye başlayan İbrahim Efendinin esasen başlangıçtan beri bu işin hakiki sahibi olduğunu iddia etmektedir. Bu matbaada eski düşünce sistemiyle ilgili eserler yanında, yenileşme hareketleri içinde ağırlıkla yer alan ordu ile ilgili düzenlemeler çerçevesinde batı dillerinden çevrilmiş eserler de basılmıştır (1955d: 75-84). İlk Türk matbaasından sonra Anadolu’da kurulan ve Türkçe eser basan diğer matbaaları konu edinmektedir. Özellikle, Sefaret Matbaası, Mühendishane Matbaası ve Üsküdar Matbaası ile bunların bastıkları eserlerden ayrıntılı olarak bahsetmektedir (1955e).

Ülken, matbaacılık hareketinin azınlıklar tarafından başlatılmasına paralel olarak Türkiye’de gazetecilik faaliyetlerine yine azınlıkların önderlik ettiğini ve bu kapsamdaki girişimlerin Türk gazeteciliği için ilk örnekleri oluşturduğunu belirtmektedir. “Türk Gazeteciliği Doğuyor” (1955f) başlıklı makalede, Türkiye’de gazeteciliğin gelişimi bağlamında ağırlıkla Osmanlı topraklarında azınlıkların

12 Aslında bu başlık başka bir çalışmanın konusunu oluşturacak kadar geniş kapsamlıdır. Dolayısıyla,

burada yazılanlar olabildiğince özet bir aktarımdır.

Page 254: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

244

Güz 2010, Sayı:31

yürüttüğü gazetecilik faaliyetlerinden ve ilk Türk gazetesi Takvim-i Vekayi’den, ayrıca, kısmen de Jöntürklerin Avrupa’daki gazetecilik çabalarından söz etmektedir. “Türkiye’de -matbaa gibi- gazetecilik de geç gelişmiş ve yine öncelikle azınlıklar tarafından önem verilen bir girişim olmuştur.” Bunun nedenini, azınlıkların ağırlıkla ekonomik hayatta boy göstermesine bağlamaktadır. Şöyle ki, 1820’li yıllarda neşredilen Le Spectateur Oriental’den bahsederken, gazetenin İzmir’de hep varlıklı ve de tanınan tüccarlar tarafından satın alındığını, gazetenin okuyucu kitlesinin ise yine hep ticaret ile uğraşan azınlıklar olduğunu söylemektedir.

Bu gazetenin 1829 yılında kapatılmasından sonra, son sahibi olan Alexandre Black13, II. Mahmut’un daveti üzerine İstanbul’a yerleşmiş ve Bab-ı Ali’nin desteği ile İstanbul’da Le Moniteur Ottoman isimli bir gazete çıkarmaya başlamıştır. Yazar bu gazetenin ilk Türk gazetesi olup olamayacağı konusunda bir tartışma içerisine girmektedir. Gazete, “hem havadis, hem de resmi ve yarı resmi tebliğlerde bulunmuş, Osmanlı Hükümetinin siyasetini gütmüştür”. Fakat, “Fransızca yayınlandığı için ilk Türk gazetesi olarak kabul edilemeyeceğini” iddia etmektedir. Benzer şekilde, Anadolu sınırları dışında neşredilen gazetelere de değinirken bu tartışmayı sürdürmektedir. Örneğin, Mısır’da 1828’de yarı Türkçe yarı Arapça Vekay-i Mısıriye’nin yayın hayatına başladığını, fakat, “bu gazetenin bağımsızlığını ilan eden Kavalalı Mehmet Ali Paşanın menfaatlerini temsil ettiğinden, Türkiye’de yayınlanan ve okunan bir Türk gazetesi olarak kabul görmediğini” ileri sürmektedir.

Hemen herkes gibi Ülken de, 1831 yılında yayın hayatına başlayan Takvim-i Vekayi’yi ilk resmi Türk gazetesi olarak kabul etmektedir. Bu kabulden hareketle gazetenin yayın hayatını ayrıntılı bir biçimde anlatmaktadır. “Haftalık resmi bir gazete olarak başlangıçta resmi tebliğ ve haberler ile birlikte, iç ve dış olaylara dair haberler vermiş, sonrasında ise, içeriği boşaltılmış ve bu nedenle, zaman içerisinde itibarını kaybetmiştir”. Dikkat çeken husus, gazetede iş bölümü yapılması (yönetim, tashih, haber toplama gibi) ve Mukaddime isimli ilavesinin bulunmasıdır. Bu ilave, “gazeteyi halka takdim etmek ve gazetenin faydası, lüzumu ve ehemmiyeti hakkında izahat vermek amacıyla kaleme alınmaktadır”. Gazete resmi ve gayriresmi diye iki kısma ayrılmakta, resmi kısmında devlete ait haberler, gayriresmi kısmında ise çeşitli havadisler, eğitim-öğretim, bilim, sanat ve ticaret ile ilgili haberler yer

13 “Türk Gazeteciliğinde Yabancı Bir Sima” (1955g) başlıklı makalesinde Ülken, önce İzmir’de ve

sonrasında II. Mahmut’un daveti ile İstanbul’da basın hareketlerinde bulunan ve bu hareketlerinde Türkiye yanlısı bir politika izleyen Alexandre Black’in hayatını ele almaktadır. Ailesiyle birlikte Fransa’dan Türkiye’ye göç eden ve İzmir’e yerleşen Black’in, hukukçu ve aynı zamanda İzmir’deki yabancı tüccarların ticaret mümessili olduğunu ifade etmektedir.

Page 255: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak

245

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

almaktadır. Gazetenin yazım kuralları konusunda ise; “sütun başlıklarının büyük harflerle ve metindeki yazıların ise hep aynı punto harfleriyle dizildiğini, nokta ve virgül gibi yazı işaretlerinin kullanılmadığını” söylemektedir. İmparatorluk sınırları içerisindeki diğer halklara da ulaşabilmek amacıyla gazete sonraları Arapça, Rumca ve Ermenice de yayınlanmıştır. Resmi otorite tarafından özel önem verilen ve padişah tarafından desteklenen gazetenin halka sevdirilmesi, benimsetilmesi ve tirajının artırılması için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmamıştır (1955h).

Tanzimat ile birlikte gazete Gülhane Hattı’nı içeren bir ilave ile birlikte yayınlanırken, bu süreçte gazetede iç ve dış haberler yanında yer yer makalelere ve risalelere yer verilmeye başlanmış ve bu nedenle, içerik olarak zenginleşen gazeteye halkın ilgisi artmıştır. Sadaret makamına gelen Reşit Paşa döneminde (1845), gazetede yeniden yapılanmaya gidilmiş ve bu yapılanma ile birlikte gazetenin içeriğinde yabancı basından fıkra, makale, haber tercümeleri ve nakillere de yer verilmiştir. Sonraları, “neşr düzeninin yeniden bozulmaya yüz tuttuğunu ve zaman içinde içeriğin zayıfladığını, halkın ilgisinin büsbütün kaybedildiğini ve kendisine rakip olan Ceride-i Havadis karşısında kuru ve tatsız bir görünüm kazandığını” ifade etmektedir. Bu kötüye gidiş sürecinde tamamen resmi içeriği olan haber ve duyuruları yayınlar hale gelmiş, “tayin, terfi, nakil ve tevcih gibi resmi haberler dışında, zabıta ve yangın havadislerinden başka bir şeye rastlanmamıştır” (1955ı).

Ülken, çalışmalarında Türk dergiciliğinin gelişimine de değinmektedir. Türk Düşüncesi Dergisi’nde yayınlanan “Türk Düşüncesi ve Dergilerimiz” (1954a) başlıklı makalesinde, Türk dergiciliğinin tarihçesi ve ilk örnekleri, fen, ilim, edebi ve özellikle fikir dergilerinin (Garpçı, İslamcı, Türkçülük) mahiyeti gibi konulardan bahsetmektedir.

“Dergi sistemleşmekte olan bir fikri yaymakta ve bu fikrin devamlılığını sağlamaktadır”. Bu bağlamda, bizde dergicilik batılılaşma cereyanı ile başlamış ve bu fikrin toplumsal kabulünde büyük bir rol oynamıştır. Batılılaşma hareketinin temelinde fennin yani teknik ve ilmin yatması dolayısıyla, bu dönemde çıkan dergiler de bu yönde yayın politikası izlemişler, bir diğer ifadeyle, garbın fennini öğreterek ve yayarak medenileşmeye katkı sağlamışlardır. Zaman içerisinde memleket dergileri Garpçı ve İslamcı olmak üzere iki düşman saf haline gelirken, yine, bu sıralarda Türkçülük akımı üçüncü bir fikir cereyanı şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu fikir cereyanın hem Türkiye topraklarında hem de Türkiye dışında yaygınlaşmasında, bu fikir cereyanı çerçevesinde neşredilen birçok dergi önemli rol oynamıştır.

Page 256: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

246

Güz 2010, Sayı:31

b) Basın ve Yayımcılık Alanının Düzenlenmesi Konusundaki Katkıları

Ülken, yenileşme hareketleri çerçevesinde matbaayla birlikte basın ve yayımcılığın gelişmesine paralel olarak ortaya önemli bir sorunun çıktığını söylemektedir. Bu sorun, haber ve fikirlerin iletilmesinin çerçevesinin resmi makamlarca belirlenmesi, diğer bir ifadeyle, basın ve yayımcılık alanının yasal bir düzenlemeye kavuşturulması ihtiyacıdır (1954b: 300).

Azınlıklara ait özel basımevleri ve ardından devlet basımevleri kurulurken, bu müesseselerin yaygınlaşmasının sonucu olarak basımevi tüzüğüne ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla, “basın hukukunun pek ehemmiyetli iki vesikası sayılabilecek ‘Matbaa Nizamnamesi 15 Şubat 1857 tarihinde ve ‘kitap hakkındaki inhisar maddesini ilga eden nizamname’ 3 Mart 1857 tarihinde yürürlüğe konmuştur” (1955ı: 321). Bu düzenlemeler ile basın ve yayımcılığa sansür konusu gündeme gelmiştir.

Sansür, Islahat Fermanı ile başlarken, Ali Paşa’nın sadaretiyle basın üzerinde baskı artmıştır. Özel girişimciliğe rağmen devlet matbuata karşı otoriter bir tavır sergileyerek, Tanzimat’ın getirdiği yeni fikirlerin doğurabileceği anarşi tehlikesine karşı kontrolü ele almıştır. Sansür dönem dönem gevşerken, dönem dönem aşırı bir şekilde uygulanmıştır. Bu durum yazarları ciddi derecede rahatsız etmiştir. Kimi zaman sansür yayım öncesini kapsarken, bazen yayımın belirli bölümleri veya sayfalarını kapsamıştır (1966a: 58-60).

Hızla gelişen basın ve yayımcılık alanında bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu belirten Ülken, aynı zamanda basın özgürlüğünden yana bir tavır ortaya koymakta ve çok sesliliğin toplumsal gelişmeye önemli katkı sağladığını iddia etmektedir. II. Meşrutiyet ile birlikte her türlü basın özgürlüğü sağlanırken, bu bağlamda zıt dünya görüşleri çatışan ideolojiler haline gelmiştir. Avrupacılık, İslamcılık ve Türkçülük gibi bu cereyanlar, gazete yazarlığında, edebiyatta ve halk seviyesindeki mücadelede gittikçe belirli kişileri meydana çıkarmış, onlara ışık tutmuş ve fikir hayatında hayati rol oynamıştır (1966a: 307-35).

SONUÇ

Bu çalışmada, disiplinlerarası bir alan olan iletişim biliminin diğer toplumsal bilimlerden önemli derecede beslendiği, Hilmi Ziya Ülken örneği üzerinden somutlaştırılmaktadır. Türk düşün tarihinin önemli bir entellektüeli olan Ülken’in, sosyoloji, psikoloji ve felsefe alanlarındaki çalışmaları ile iletişim bilimine sağladığı dolaylı katkılar yanında, Türkiye’de henüz iletişim eğitimi ve araştırmaları söz

Page 257: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak

247

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

konusu değilken bu alanda yaptığı çalışmalar ile doğrudan katkıları söz konusudur. Dolaylı katkılarının ağırlıkla kavram ve yöntemle, doğrudan katkılarının ise iletişim tarihi ve iletişim alanının yasal düzenlemesiyle ilgili olduğu görülmektedir.

Ülken, günümüzde iletişim bilimi ve siyasal iletişim literatüründe sıklıkla kullanılan bazı kavramlar konusunda öncülük etmektedir. Toplumsal ilişki ve toplumsal bağ konuları dolayısıyla toplumsal kanaat, kamuoyu, kişilerarası iletişim ve ikna yöntemleri gibi bazı önemli kavramlar üzerinde durmaktadır. Yine, toplumsal bağ ve bu bağı sağlayan araçlar konusuna değinirken iletişim bilimi açısından önem taşıyan iletişim olgusuna, sürecine ve araçlarına vurgu yapmaktadır. Sosyal bilimlerde araştırma yöntemleri çerçevesinde ampirik araştırma yönteminin önemine dikkat çekerken, iletişim bilimine yöntemsel açıdan yol gösterici olmaktadır. Bilgi kaynakları (belge ve saha) ile veri toplama teknikleri hakkında (anket ve test tekniği, monografik araştırma) önemli ipuçları vermekte ve bu tekniklerin sosyal bilimler alanındaki kullanımını açıklamaktadır.

Ülken, basın konulu makalelerinde Türkiye’de matbaanın, gazeteciliğin ve dergiciliğin gelişimi konularını ele alırken, bu konular ile ilgili önemli bir bilgi birikimi ortaya koymakta ve Türk iletişim tarihine hayati bir katkı sağlamaktadır. Ülkemizde matbaacılık ve gazetecilik faaliyetlerinde azınlıkların öncü rolü oynamasına dikkat çekerken, günümüzde bile hala tartışılmakta olan Türk matbaacılığı ve gazeteciliği konularında söyledikleri ile tartışmanın bir tarafında yer alan kişilerin savunduklarına dayanak oluşturmaktadır. Fikir hayatındaki çok sesliliğin dergicilik faaliyetlerine ivme kazandırdığını belirterek, Türk dergiciliğinin tarihçesi ve ilk örnekleri, fen, ilim, edebi ve özellikle fikir dergilerinin (Garpçı, İslamcı, Türkçülük) mahiyeti gibi konulardan bahsetmektedir. Hızla gelişen basın ve yayımcılık alanıyla ilgili yapılan yasal düzenlemelerin ilk örneklerine ve bu bağlamda hayata geçirilen sansür uygulamalarına da kısaca değinmektedir.

Son söz olarak Ülken’in, kimi çalışmalarında adını koymadan kimilerinde ise doğrudan iletişim olgusu ile ilgilendiğini, özellikle Türk iletişim tarihine yönelik kendine özgü tarihsel ve toplumsal yorumlarda bulunarak gelişimin arka planına ışık tuttuğunu ve böylece, ülkemizde iletişim bilimine önemli ve değerli bir bilgi birikimi kazandırdığını söylemek mümkündür.

Page 258: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

248

Güz 2010, Sayı:31

KAYNAKÇA

Alemdar, K ve Erdoğan, İ (1998) İletişim, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Bilim: Sosyal Bilimler II, TÜBA, s.1-10.

Althusser, L (1991) İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Y. Alp ve M. Özışık (Çev.), İstanbul: İletişim Yayınları.

Anık, C (2000) Siyasal İkna, Ankara: Vadi Yayınları.

Damlapınar, Z (2009) İletişim Bilimini Rousseau’dan Okumak: ‘Kötü’ Yanlarımızın Sonucu mu, ‘İyi’ Yanlarımızın Katkısı mı?, İletişim, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayını, 29, Güz, s.1-21.

Kayalı, K (1994) Türk Düşünce Dünyası I, Ankara: Ayyıldız Yayınları.

Öztürk, S (2008) Türkiye’de İletişim Düşüncesinin Kökenleri, Ankara: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Kırkıncı Yıl Kitaplığı.

Sanay, E (1988) Hilmi Ziya Ülken – Psikolojisi, Sosyolojisi, Felsefesi, Ankara: Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Yayınları.

Tokgöz, O (2000) Türkiye’de İletişim Araştırmaları: Nereden Nereye, Kültür ve İletişim, 3 (2), Yaz, s.12-30.

Tokgöz, O (2003) Türkiye’de İletişim Eğitimi: Elli Yıllık Bir Geçmişin Değerlendirilmesi, Kültür ve İletişim, 6 (2), s.7-32.

Uygun, H ve Özer, İ (2003) Hilmi Ziya Ülken, Emre Kongar (Der.), Türk Toplumbilimcileri 1, İstanbul: Remzi Matbaası, s.145-204.

Ülken, H Z (1933/34) Türk Tefekkürü Tarihi I-II, İstanbul: Matbaa-i Ebuzziya.

Ülken, H Z (1935) Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İstanbul: Vakit Matbaası.

Ülken, H Z (1942) Şeytanla Konuşmalar, İstanbul: Ülkü Matbaası.

Ülken, H Z (1948) Millet ve Tarih Şuuru, İstanbul: Pulhan Matbaası.

Ülken, H Z (1947/1949) İnsani İlimler Mümkün müdür?, Sosyoloji Dergisi, 4-5, s.1-51.

Ülken H Z (1954a) Türk Düşüncesi ve Dergilerimiz, Türk Düşüncesi Dergisi, 1 (2), Ocak, s.82-87.

Ülken, H Z (1954b) Cemiyette İlk Basın Hareketleri, Siyasi İlimler Mecmuası, 285, Aralık, s.299-317.

Ülken, H Z (1955a) Sosyoloji Problemleri, İstanbul: Hüsnütabiat Matbaası.

Page 259: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türkiye’de İletişim Bilimine Katkı Bağlamında Hilmi Ziya Ülken’i Okumak

249

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Ülken, H Z (1955b) Modern Basının Doğuşu, Siyasi İlimler Mecmuası, 286, Ocak, s.352-364.

Ülken H Z (1955c) Modern Basın, Siyasi İlimler Mecmuası, 287, Şubat, s.403-415.

Ülken, H Z (1955d) İlk Türk Matbaasının Eserleri, Siyasi İlimler Mecmuası, 290, Mayıs, s.75-84.

Ülken, H Z (1955e) Müteferrika’yı Takip Edenler, Siyasi İlimler Mecmuası, 291, Haziran, s.111-114.

Ülken, H Z (1955f) Türk Gazeteciliği Doğuyor, Siyasi İlimler Mecmuası, 292, Temmuz, s.151-156.

Ülken, H Z (1955g) Türk Gazeteciliğinde Yabancı Bir Sima, Siyasi İlimler Mecmuası, 293, Ağustos, s.188-189.

Ülken, H Z (1955h) İlk Türk Gazetesi: Takvim-i Vekayi, Siyasi İlimler Mecmuası, 294, Eylül, s.219-222.

Ülken, H Z (1955ı) Tanzimat’ta Takvim-i Vekayi, Siyasi İlimler Mecmuası, 297, Aralık, s.317-321.

Ülken, H Z (1966a) Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi I, İstanbul: Selçuk Yayınları.

Ülken, H Z (1966b) Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi II, İstanbul: Selçuk Yayınları.

Page 260: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

R. Taşcıoğlu

250

Güz 2010, Sayı:31

Boş Sayfa

Page 261: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

AZERTAC`IN OLUŞUM SÜRECİ VE TARİHİ GELİŞME

DÖNEMLERİ

Aslan ASLANOV*

ÖZET

Azerbaycan Devlet Telgraf Ajansı`nın (AzerTAc) kurulması, onun gelişme tarihi, sıyasal değişiklikler sürecinde kurumun önüne çıkan sorunların yorumu gösteriyor ki, her hangi bir devletin mevcutluğu, onun irade ve etkisinin tasdiki için enformasyon teminatının olması önemli şarttır. AzerTAc, böyle bir ihtiyaçtan kurulmuş ve mevcut olduğu tarih boyu Azerbaycan`ın en önemli enformasyon mekanı ve enformasyon üreticisi gibi tanınmasında önemli rol oynamıştır.

AzerTAc`ın tarihi ve onun karşılaştığı sorunlarla ilgili günümüze kadar ayrıca bilimsel araştırma yapılmamıştır. Bir takım jubile makalelerini, bazı gazeteci anılarını dikkate almazsak, bu yönde her hangi bir iş neredeyse yapılmamıştır. İlk kez bu makalede AzerTAc`ın kurulması, onun gelişme dönemleri, ajansın yenidən teşkili ve maddi-teknik temelinin güçlendirilmesi konuları detaylı biçimde ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: AzerTAc, Azerinform, ROSTA, SİTA, ajans, enformasyon, Haydar Aliyev

FORMATION PROCESS OF AZERTAC AND HISTORICAL DEVELOPMENT PERIODS

ABSTRACT

The founding of the Azerbaijan State Telegraph Agency (AzerTAc), its development history and analysis of the problems the Agency faced during the process of political changes prove that information provision is a vital condition for the existence of every state and consolidation of its national and secular ideals. Established by this necessity during the first democratic state in the Muslim East, AzerTAc has been playing a crucial role in implementing Azerbaijan’s information policy and popularizing it in the world.

There has not been a single analysis of AzerTAc`s history and the problems it faced. Nothing has been done in this context except for several jubilee stories and journalists` memories. The article highlights the founding of AzerTAc, its development stages, reorganization of the Agency and the strengthening of its financial and technical resources.

Keywords: AzerTAc, Azerinform, agency, information, ROSTA, SITA, Heydar Aliyev

* Azertac Genel Müdürü

Page 262: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

252

Güz 2010, Sayı:31

GİRİŞ

Enformasyon kurumlarının ortaya çıkması tarihi durumla, siyasal ve toplumsal taleplere dayanan toplumsal gelişim süreçleri ile ilgili konudur. Geçmiş imparatorluklar kendi sömürge politikalarını uygularken yalnız siyasal baskı araçlarını değil, aynı zamanda ideolojik araçları da kullanıyorlardı. 20. yüzyılın başlarında dünyada ve aynı zamanda Rusya`dakı demokratik devrimci hareketler, ulusal bağımsızlık mücadeleleri, ifade, basın ve bilgi özgürlüklerini de gündeme taşımış ve halkın en önemli ihtiyaçları haline getirmişdir. Bu yüzden bağımsızlık için yapılan devrimci mücadeleler döneminde bilgi işi çok önemli unsur haline gelmiştir.

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`nin kurulduğu ilk dönemlerden itibaren onun siyasal ve ulusal çıkarlarına hizmet eden, politikasını dünyaya duyuran, tarafsiz bilgileri ise halka ulaştıran bir haber ajansına ihtiyaç vardı. Böyle bir durumda milli haber ajansının – AzerTAc`ın kurulması bir zorunluluk olarak, ulusal, siyasal ve toplumsal ihtiyaçlardan kaynaklanıyordu.

Yöntem: Konunun araştırılması zamanı tarihsel tartışmalı analiz yönteminin kullanılması daha uygun görülmüştür. Ayrıca, araştırmada sistemli yanaşma, kuramsal fonksiyonel ve diğer yöntemler de kullanılmıştır. Bu, gelişmeyi göstermeye, onun gidişini canlandırmağa olanak tanımaktadır.

1. AzerTAc`ın Kurulması

Azerbaycan`ın en önemli haber ajansının – 90 yılda zorlu bir yol kat etmiş Azerbaycan Devlet Haber Ajansı`nın – AzerTAc`ın kurulması tümüyle Azerbaycan Halk Cumhuriyeti hükumetinin adı ile bağlıdır.

AzerTAc`ın tarihine kısa bir goz atarsak “zorlu yol” ifadesi basit bir kavram gibi kabul edilmemelidir. Ajansın yalnız adının 7 kez değiştirilmesi – 1920 yılında AzerTAc, aynı yılda AzKafROSTA, 1921`de AzerTA, 1922 yılında ZagTA, 1936 yılında tekrar AzerTAc, 1972 yılında Azerinform, nihayet 1992 yılında AzerTAc olarak değiştirilmesi geçilmiş tarihi yolun zorluklarını göstermektedir. Bu zorluklara rağmen AzerTAc tüm zamanlarda halka ve devlete sadakatla hizmet etmiş, halkın iradesini yansıtan haberleri dünyaya yaymıştır. Zorluklara rağmen o dönem için çağdaş sayılan teknik araçları kullanmakla kendi görevini başarıyla yapmıştır.

Radyotelgrafın teknik kapasitesi o zaman dünyanın ekonomik, siyasal ve kültürel başkentlerinden, uzak noktalarından en yeni bilgileri kabul etmeyi sağlıyordu.

Page 263: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri

253

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Bu yöntemle elde edilen bilgi aynı zamanda telgrafla ulaştırılan bilgilerden daha ucuza maloluyordu. Batılı ülkelerde, ABD`de daha geçen yüzyılın başlarında radyotelgrafların geniş kulanımına başlanılmıştı. Wolff, Reuter gibi ajanslar kendi bilgilerini yaymak için özel radyoistasyonlardan (kablosuz telgraf) oluşan ağlarla temin olunmuş durumdalardı. Kararların ve diğer resmi bilgilerin yayılması için hükumetler radyoistasyonları önemli ölçüde kullanıyorlardı.

Çar Rusyası`ndaki Kiev, Harkov, Odessa gibi eyalet şehirlerinin büyük yayınevlerinde bu tür radyoistasyonların kurulması için çabalar gösterilmişdi. Fakat devrimcilerin bu radyoistasyonlardan yararlanabileceklerinden kaygılanan Çar hükumeti bu alanı kendi tekeline almış ve bu şehirlerde radyoistasyonların kurulması projesini geri çevirmişti. En son 1918 yılında Çar hükumeti yıkıldıktan sonra radyoistasyonların kurulması ile ilgili plan hazırlanmış ve zamanla bu planın gerçekleştirilmesine başlanmıştır.

Azerbaycan`da ise Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra radyoistasyonların işini gereken seviyeye ulaştırmak için önemli adımlar atılmaya başlanmıştır. Bakü`nün kıyısında bulunan radyoistasyonun Posta ve Telgraf Bakanlığına verilmesi bu yönde atılmış en önemli adımlardan biri olmuştur. Ancak bilgilerin kabülü ve devredilmesi, bültenlerin hazırlanması ve baskısı, yerel haberlerle ilgili bilgi sayfalarının hazırlanması üçün özel araç ve ilave işçilere ihtiyaç duyulmaktaydı. Tüm bu işlerin görülmesi için ise küçük radyoistasyonların kapasiteleri yeterli değildi. Bu yüzden en yeni tekniklerle donatılmış bir ajansın kurulmasına ihtiyaç vardı.

Bu amaçla 3 mart 1919 yılında Bakanlar Konseyi toplantısında Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın teşkili ile bağlı konu müzakereye çıkarılmıştır. Toplantıda Bakanlar Konseyi`nin başkanı Fetheli Han Hoyskinin bu konudaki raporu dinlenmiş, Halk Eğitim bakanı Nesib bey Usubbeyov Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın kurulması ile ilgili görevlendirilmiştir (ACDA, f.51, s.b.33: 104).

Ajansın tüm faaliyetini, bilginin kabülü ve devredilmesini ise radyo-teknik araçlar dışında düşünmek mümkün değildir. Aynı araçların Posta ve Telgraf Bakanlığı’nın kullanımında olması ve bu alana uygunluğu dikkate alınarak sonradan ajansın teşkili görevi Eğitim Bakanlığı`ndan alınarak Posta ve Telgraf Bakanlığı`na verilmiştir.

1919 yılının ikinci döneminde bakanlığa bağlı Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın kurulması ile ilgili kanun tasarısı ve onun tüzüğü hazırlanmıştır. Tasarıda AzerTAc`ın amaç ve görevleri, 1920 yılı için gelir ve masrafları hesaplanmış, bu

Page 264: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

254

Güz 2010, Sayı:31

hesaba uygun olarak Devlet Hazinedarlığı`ndan ajansın masrafları için 1.843.400 ruble miktarında paranın ayrılması ile ilgili karar verilmiştir (ACDA, f.895, s.b.292: 9-12).

AzerTAc`ın kurulmasında amaç Avrupa, Asya ve Amerika`nın siyasal merkezlerinden alınmış bilgilerle Azerbaycan Cumhuriyeti`nin devlet kurumlarını, basın kuruluşlarını, toplumsal ve sanayi müesseselerini temin etmek, aynı zamanda Azerbaycan Cumhuriyeti`nin toplumsal, askeri, ekonomik hayatı, hükumetin faaliyeti ve parlamentonun işi ile ilgili bilgileri Kafkasya, Avrupa ülkeleri ve eyaletlere göndermek olmuştur. Tasarıya göre ajans kendi görevlerini gerçekleştirmek için elde ettiği bilgilere dayalı “Bültenler”, en önemli bilgilere dayalı ise “Haberler” yapmalı ve kendi yönetimindeki araçları kullanarak onları yaymalıydı.

Tüzükte ajansın 1 Ocak 1920 tarihinde Posta ve Telgraf Bakanlığı`nın yönetiminde, bakanlığın özel bölmesi hukukunda, Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın teşkili, genel editör makamını tutan şahsın da aynı zamanda kuruma başkanlık edeceği kaydedilmiştir. İşin teşkili ile ilgili disiplin kurallarını belirlemek, projeler, masrafların hesabını yapmak için genel redaktörün başkanlığında Konsey toplanması öngörülmekteydi. Ajansın başkanı Posta ve Telgraf Bakanlığı tarafından atanır, diğer çalışanların işe alınması ise genel redaktörün yetkileri dahilinde olmuştur.

Ajansın gelirinin yayınladığı bültenlere abone olunmakla oluşması öngörülüyordu. Abone miktarı yayın evleri için 9000, özel aboneciler için 6000, hükumet abonecileri için ise ayda 4000 ruble miktarında tespit edilmişti.

Ajansın çalışanlarının sayısı, karşılaşılan sorunlar, işin yoğun ve acil olması, talep ve teknik şartlar dikkate almakla 13 kişi olarak belirlernmişti. Bunlardan biri genel editör, biri editör, beşi daktilocu (bunlardan dördü abunecilere gönderilen bültenleri çöğaltıyor, biri ise ajansın kontörünün ve redaksiyonun yazışmalarını yapıyordu), hükumet kurumlarına, gazetelere ve diğer adreslere bültenlerin hızla ulaşıltırılması için üçü postacı, biri muhasebeci, biri korrektör ve biri de güvenlik görevlisi olarak belirlenmiştir.

Yabancı radyoistasyonlarından alınmış haberlerin çevirisi, muhabir haberlerinin ajansa ulaştırılması, radyotelgrafcılara kabul edilmiş telgraf haberlerine göre ödenecek para her satıra göre hesaplanıyordu. Böyle bir yöntemin uygulanması bilgiyi kabül edenlerin kendi işlerini daha istekli yapmaları ve ajansın devamlı enformasyon ile sağlanmasından kaynaklanıyordu. Ajansın çalışanları için harçlar 1.433.600, idari harçlar ise 142.000 ruble olarak beilirlenmişti. Ajansın yıllık

Page 265: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri

255

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

gelirinin 1.884.000 civarında olduğunu düşünürsek, o zaman ajansın net gelirinin yılda 297.600 ruble olduğu ihtimal edilmektedir.

Gereken malzemelerin alınması için ajansa 245.000 rublenin ayrılması belirlenmişti. Ajansın 1 Ocak 1920 tarihinden itibaren faaliyete başlayacağını düşünerek bu paranın aynı tarihden itibaren ayrılması düşünülmüştü. Fakat bazı nedenler yüzünden ajans belirtilen tarihde faaliyete başlayamamıştır. O dönemde basında AzerTAc`ın adı ile basılmış her hangi bir habere rast gelinmemesi bunu doğrulamaktadır.

2 Şubat 1920 tarihinde yapılan hükumet toplantısında Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın – AzerTAc`ın yönetim yapısının taslağı ve kurumun tüzüğünün belirli sayıda değişikliklerle parlamentonun gündemine çıkarılmasına karar verildi. Kararda şunlar vardı:

1. Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın yönetim yapısının taslağı ve kurumun tüzüğünün aşağıdaki değişikliklerle Parlamentonun gündemine çıkarılması için onaylansın:

a) Editör yardımcısı makamı kaldırılsın.

b) Genel editörün aylık maaşı 6000 ve onun yardımcısının ise 4500 manat olarak hesaplansın.

c) Abone ücreti 4000 manata kadar artırılsın

2. Parlamento çalışan sayısını ve tüzüğünü onaylayana kadar posta ve telgraf bakanına harçları radyobültenler için abone ücretletinden elde edilen gelirlerle karşılanmakla, yukarıda kaydedilmiş Telgraf Ajansı`nı kurma yetkisi verilsin (ACDA, f.24, s.b.412: 19).

Bundan bir kaç gün sonra 23 Şubat 1920`de parlamentonun 127. toplantısında “Bakü kıyısındakı radyoistasyonların işçi sayısı hakkında” kanun tasarısının müzakeresi zamanı parlamento üyeleri Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın kurulmasının zorunluluğunu, daha yeni bağımsızlığını elde etmiş bir ülke için böyle bir ajansın önemini belirtmişlerdir. Konuşmacı milletvekili Ağa Eminov kıyıdaki radyoistasyonun üç cihazdan oluşduğunu söylemiştir. Bunlardan iki tanesi kabuledici, diğeri ise kabuledici olmanın yanısıra, verici olmuştur. Onun sözlerine göre, teknik imkanların kısıtlı olması sebebinden Avrupanın üç büyük istasyonundan aynı anda gelen haberleri kabül etmek imkansız oluyordu.

Böylece, Azerbaycan ile ilgili haberler yalnız bir cihaz aracılığıyla gönderiliyordu. Radyoisrasyonlardaki cihazların bir günde 70 binden fazla kelime

Page 266: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

256

Güz 2010, Sayı:31

kabül edemediğini hatırlatan konuşmacı, hükumetin telgraf ajansı kurma niyetinin olduğunu ve bu yönde proje hazırlandığını belirtmiştir.

Daha sonra milletvekili Ağa Aşurov konuşma yaparak müzakereye çıkarılmış konu ile ilgili kendi düşüncelerini söylemiştir. Aşurov radyocihazların yetersiz olduğu ve telgraf ajansının olmayışının neden olduğu zorluklara değinerek söylemiştir: “...bunların yokluğu yüzünden düşmanlarımız hakkımızda ve Bakü hususunda çeşitli yalan ve iftiralarla dolu dedikodu ve haberler yaymaktalar. Eğer bizim kendi ajansımız olursa o zaman biz bu ajansın yardımıyla hakkımızda yayınlanan haberleri görür ve gereken cevapları de vermiş oluruz” (Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, c.2: 150).

Nihayet, 2 Mart 1920 yılında “Azerbaycan” gazetesinde ilk kez olarak “AzerTAc” imzası altında haberler yayınlandı. Gazetenin 3 Mart sayısında ise “AzerTAc`ın yerel haberleri` adıyla Şuşa, Karyagin (günümüzdeki adı Füzuli) ve Hankendi`nden alınmış küçük haberler yer almıştı. 9 Mart 1920 tarihinde yine aynı gazetede AzerTAc`ın 7 Mart tarihli 7 sayılı bülteninden “Gürcüstan`a yardım” başlığı ile haber yayınlanmıştı. Bu olay ajansın 1 Mart 1920 yılında faaliyete başladğını ıspatlamaktadır. Bu haberin kendisi de çok ilginçtir ve genç Azerbaycan hükumetinin humanist karakterini göstermektedir. Haberde belirtiliyor ki, Bakanlar Konseyi`nde depremden zarar görmüş Gürcüstan halkına parasal yardım yapmak için Maliye Bakanlığı`nın, hükumete 2 milyon manat ayırması hakkında kanun tasarısı hazırlayarak parlamentoya sunmasına karar verilmiştir.

Bu tarihten bir ay sonra 25 Mart 1920`de Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın Halk Eğitim Bakanlığı`na gönderdiği 17 saylı resmi mektup ajansın 1 Mart’ta kurulduğunu açık göstermektedir. Mektupta hükumetin 1 Mart tarihli yasaya uygun olarak Posta ve Telgraf Bakanlığı`na bağlı Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın kurulduğu ve onun oluşum dönemini yaşadığı gösterilmiştir. Bundan başka mektupta, 1 Nisan tarihinden itibaren hükumetin yönetimi altında olan müessese ve yetkililerin AzerTAc`ın bültenlerine abone olmağa başlayacakları ile ilgili bilgi de yer almıştır. Abone ücretleri ulaştırma ücreti de dahil Bakü`de 3000, Azerbaycan`ın diğer şehirlerinde ise 300 ruble olarak belirlenmiştir. Resmi mektupta ajansın geçici olarak Posta ve Telgraf Ajansı`nın Naberejnaya ve Sadovaya sokaklarının kesiştiği binada yerleştiği kaydedilmiştir (ACDA, f.51, s.b.12: 18).

AzerTAc`ın haber bültenleri, bayram günleri de dahil, her gün iki dilde – Azerice ve Rusca yayınlanıyordu. Bültenlerde Azerbaycan`daki önemli olaylar yer alıyor, hükumetin gördüğü işler tarihin hafızasına yazılıyordu. Bültenlerde Moskova,

Page 267: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri

257

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Paris, Basra, Roma, Tiflis, Taşkent, Kuzey Kafkasya, Hazarötesi, Karadeniz kıyıları radyoistasyonlarından, telefon, telgraf ve muhabirlerden alınan haberler de basılıyordu.

2. AzerTAc`ın Sovyet Dönemindeki Faaliyeti

28 Nisan 1920 yılında Azerbaycan bolşevikler tarafında işgal edildi. Sovyet yönetiminin kurulduğu ilk aylarda AzerTAc formal olarak kendi bağımsızlığını korusa da, aslında Rusya Telgraf Ajansı – ROSTA`ya bağlı bir kurum gibi faaliyet gösteriyordu. Bölgelerden gönderilen haberler dışında AzerTAc diğer haberleri ROSTA`dan alıyordu. Bu haberler arasında Moskova, Petrograd, Çelyabinsk, Saratov, Vladivostok`tan ve Rusya`daki iç savaş hakkında haberler geniş yer alıyordu. AzerTAc bu haberleri genellikle duvar ve yerel gazetelere gönderiyordu.

Ajansın ROSTA`nın bir bölümü gibi resmi statü alması 9 Haziran 1920`de Neriman Nerimanovun “Azerbaycan Merkez Basın Birliği`nin Kurulması Hakkında” kararnameyi imzalamasından sonra gerçekleşmiştir. Aynı kararnameyle o zaman faaliyet gösteren ROSTA`nın Kafkasya eyalet şubesinin Azerbaycan bölümü de (AzKafROSTA) önemli şubelerden biri olarak Birliğe dahil edilmiştir. Kurumun başkanlığını ROSTA`nın Kafkasya üzere yetkili temsilcisi, 1903`ten Komünist Parti üyesi S.Y.Bogdatyev yürütüyordu. Enformasyon işinin teşkilinde birliğin başkanı, ünlü gazateci Agababa Yusifzade`nin büyük hizmetleri olmuştur.

AzKafROSTA`nın faaliyeti sadece Bakü ile kısıtlı değil, ülkenin diğer şehirlerinde de (Gence, Şuşa, Lenkeran ve diğerleri) kurumun şube ve birimleri faaliyet gösteriyorlardı. Aynı birimler bölgelerdeki olaylarla ilgili merkeze haber göndermenin yanısıra, kendi olanaklarını kullanmakla bilgi karakterli gazete ve teşvikat plakaları yayınlıyorlardı. Bu konuda ünlü ressam Azim Azimzade de büyük gayret sarf ediyordu. Savaşa çağrı ve devrimci şiirlerin yer aldığı plakalar dükkanların camlarına, şehir ve köylerde evlerin duvarlarına, demiryolu istasyonlarına yapıştırılıyordu.

O zaman AzKafROSTA Milyutinski sokağındaki (günümüzde Terlan Aliyarbeyov) geçmiş banka binasına yerleşmişti. Burada gece ve gündüz, hatta hafta sonlarında bile işler durmadan yürütülüyordu. Haftanın bütün günlerinde kurumun adresine sayısız telgraf ve radyogramlar dahil oluyordu ve onların üzerine bültenler hazırlanarak ülkenin basın kurumlarına, parti teşkilatlarının başkanlarına, kültür müesseselerine gönderiliyordu. En önemli haberler AzKafROSTA`nın yayınladığı

Page 268: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

258

Güz 2010, Sayı:31

haber bültenleriyle ülke genelinde yayılıyor ve en ilginç haberler ise yurtdışına gönderiliyordu.

1921`de Azerbaycan müzik kültürü tarihi ve Üzeyir Hacıbeyli`nin faaliyetinin en önemli araştırmacılarından olan Gubad Gasımov, 14 Temmuz`da ajansın direktörü makamına atanır. Gubad Gasımov kendi hatıralarında bu konuda yazıyordu: “1921 yılında beni yeni haber kurumunun başkanı makamına atadılar. O zaman ben askeri kışlaların birinde askerler arasında eğitimsizliğin ortadan kaldırılması üzere olağanüstü komisyonun başkanlığını yapıyordum. Siyasal ve kültürel iş alanında belirli tecrübe sahibi olsam da gazetecilik alanında tecrübem yoktu. O zaman genç Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti`nde kadro problemi en ağrılı konulardan biriydi ve böyle beklenmedik atamalar sık sık oluyordu. O yüzden tamamen yeni ve sorumluluk gerektiren bu işi çok kısa bir zaman diliminde öğrenmek gerekiyordu. Bilgiyi yaymak için teknolojik imkanlar yetersiz olduğundan mümkün olan tüm yöntemleri kullanmaya çalışıyorduk. Örneğin, Komünist ve Caparidze (İstiklaliyet ve Aziz Aliyev – Red.) sokaklarının kesişmesinde kurulmuş dev ekranda gösterilen “ışık gazetesi” haberlerin yayılmasında önemli yol oynamaktaydı. Sonradan Bakü`nün işçilerin çoğunlukta olduğu bölgelerinde de gösterilen “ışık gazeteleri” merakla karşılanmıştır (“Bakinskiy raboçiy” gazetesi, 8 Mayıs 1990).

Bir süre sonra AzKafROSTA, Genel Siyasal Eğitim İdaresi`ne bağlı kurumlardan birine bağlanır. Aynı bölümdeki iş disiplininin normal faaliyet için verimli olmaması kurumun faaliyetini kötü yonde etkilemiştir. Sonuçta, komşu ülkeler arasında en iyi ajanslardan biri olan, ülke dahiline ve yurtdışına haber dağıtan kurum zamanla çökmeğe ve yabancı ülkelerle ilişkilerini kaybetmeğe başlamıştır.

Ajansın Genel Siyasal Eğitim İdaresi`nin yönetiminde olarak yürütülen faaliyetinin imkansız olduğu fark edildikten sonra Ağustos 1921`de AzerTA adıyla tekrar bağımsız kurum olarak faaliyete başlanmasına karar verilmiştir. Eski şöhretini geri getiren ajans kısa sürede sadece kendisinden onceki AzKafROSTA seviyesine yükselmemiş, hatta ondan daha yüksek düzeye ulaşabilmiştir.

Ancak bu yükseliş fazla devam etmemiştir. Halk Komiserleri Konseyi`nin kararı ile Ocak 1922`de devlet teminatı ve her türlü mali yardımları kesilerek kendi başına faaliyet gösteren ajansın zor günleri tekrar başlamıştır. Bültenlere abone yazılımının azalması, ajansın gelirlerinin de azalmasına neden olmuştur. Örneğin, eğer Ocak ayında ajansın yayınladığı günlük bültenlere abone yazılanların sayısı 14 olmuşsa da

Page 269: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri

259

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Temmuz`da bu rakam 8`e kadar inmişti. Ama bu azalmanın ajansın faaliyeti ile hiç bir ilgisi olmamıştır. O dönemde faaliyet gösteren “İzvestiya”, “Zahmet”, “Komünist” gibi bir çok gazetelerin satışlarında da azalmalar olmuştu. Tüm bu zorluklara rağmen, ajansın faaliyetinde gecikmelere rastlanılmamaktaydı. Sovyetler Birliği`nin farklı bölgelerindeki olaylar, yabancı basında çıkan haberleri yerel gazetelere ulaştırır, Azerbaycan SSC hakkında bilgileri diğer sovyet cumhuriyetlerine iletiyordu. Azerbaycan`ın toplumsal, siyasal ve ekonomik hayatı ile ilgili ajansın bilgileri “Radyo haberleri”, “Telgraf haberleri” ve “Azerbaycan`dan mektuplar” programlarında seslendiriliyordu.

Ajansın mevcut durumu ve kendi hesabına faaliyete başladıktan sonra karşılaştığı zorluklar Halk Komiserleri Konseyi`nin raporunda da detaylı gösterilmiştir. Raporda bölgelere ücretsiz bilgilerin gönderilmesinin durdurulması ve verilen bilgilere göre ücretlerin alınması teklif edilmiştir. Bundan başka, toplantıda Haziran ayında verilen bilgilere göre her bölgeden 100, Temmuz ayında verilen her bilgiye göre 150 milyon ruble alınması, ilerleyen aylarda ise bölgelere gönderilen bilgilere göre ücretin nereden ödeneceğinin belirlenmesi ile ilgili tafsiyeler seslendirilmiştir (ACDA, f.411, s.b.82: 14-16).

ROSTA Kafkasya`da faaliyet gösteren ajansları KafROSTA adı altında birleştirmeğe ve AzerTA`nı da şube kısmında kendisine bağlamağa çalışıyordu. Bu teklif 1922`de Zakafkasya ajanslarının toplantısında da seslendirilmişti. Fakat hiç bir hazırlık önlemleri yapılmaksızın ajansların KafROSTA`ya birleştirilmesi farklı yapıya sahip kurumların gelecek faaliyetlerinin verimliliği konusunda şüpheler yaratıyordu. AzerTA`nın işi hakkında, hatta onun kendi hesabına faaliyet göstermesi ile ilgili bilgi sahibi olmayan ROSTA, ajansın Nisan ayındakı harçları için 50 milyon ruble ayırmıştı. Nitekim bu para kurumun aylık masraflarının onda bir kadarı bile değildi.

Bu konu İşler İdaresinin 13 Mayıs 1922 tarihli toplantısında da detaylı müzakere edilmiş ve konuşmacı kısmında konuşan şahıs ajansın gelecek durumu ile ilgili karar vererken bu hususları dikkate almanın önemini belirtmiştir. ROSTA`nın hakkında hiç bir bilgi sahibi omadığı bir kurumu tekrar oluşturmağa çalışmasını konuşmacı haklı olarak, “affedilemeycek bir aptallık” olarak nitelendirmiştir. Onun sözlerine göre, eğer böyle devam ederse, ajansa yardım etmek, onun faaliyeti için daha verimli olanak sağlamak yerine son yıllarda kurumun elde ettiği tüm uğurların üzerinden kırmızı çizgi çekilecek, kurumlar gelecekte “bağımlılık ve bürokratik resmiyetcilik” sorunlarıyla karşı karşıya kalacaklar. Toplantının sonunda AzerTA`nın acilen KafROSTA`yla birleştirilmesinin doğru karar olmadığı, parti kurumuna yaklaştırılması için kurumun Merkez Kurulunun Teşvikat şubesinin hükmüne verilmesi, ekonomik teminat açısından ise Halk

Page 270: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

260

Güz 2010, Sayı:31

Komiserleri Konseyi`nin hükmüne geçmesi ile ilgili teklifler seslendirilmiştir (ACDA, f.411, s.b.74: 13-14).

1922`de SSCB`nin kurulmasından sonra diğer cumhuriyetlerin haber ajansları gibi AzerTA da Sovyetler Birliği Telgraf Ajansı`nın (SİTA) bir bölümüne dönüşmüştü. Fakat maddi ve teknik imkanların zamanın taleplerini karşılayamaması ajansın faaliyetinde ve verimliliğin temininde bir takım zorluklar ortaya çıkartıyordu. Ajansın 50. yıldönümü ile bağlı yayınlanmış kitapta o dönem kurumun karşılaştığı zorluklar şöyle gösterilmektedir:

“Gelişen olaylarla ilgili haberler Bakü`ye uzun süre SİTA aracılığıyla ve hem de genel kullanımda olan telgrafın yardımıyla dahil oluyordu... AzTAG`ın redaktörleri “telgraf dilini” genel dile çevirir, sonra daktilocular düzelmiş metni yazıyor, aynı metin dikkatle okunuyor, çoğaltılır ve sonra SİTA haberleri gazetelere gönderiliyorlardı. Yerel basın için büyük haberler hazırlandığı dönemlerde redaksiyon masalarında telgraf kağıtları birikiyor ve belgelerin içerisinde kaybolmuş editörü bu kağıt birikiminin içerisinde görmek hiç de kolay

olmuyordu” (AzerTAg, 1971: 11).

Zakafkasya Federasyonu kurulduktan sonra Mart 1923`te her üç Güney Kafkasya cumhuriyetinin haber ajansları ZakTA adlı altında birleştiler (ACDA, f.379, s.b.1738: 56). 1936`da ise AzerTA tekrar bağımsız haber ajansı olarak faaliyetini sürdürmeğe başlamıştır.

1932`de Azerbaycan Halk Komiserleri Konseyi`nin özel olarak ayırdığı para ile yurtdışından alınmış “Kleinschmidt” teletayp makinesi kurulduktan sonra mevcut durumda önemli ölçüde düzelme olmuştur. Bu, ülkenin habercilik hizmetinde dönemin koşullarına göre gerçekten devrim sayılırdı. Teletayp Sovyetler Birliği ve dünya haberlerinin alınarak basın ve radyoya devredilmesinde prosedürü hızlandırma olanağı sağlıyordu.

Tüm bunlar Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın faaliyetinin yalnız bir yönünü göstermektedir. Ajansın faaliyetinin daha bir önemli tarafı ise tabii ki AzerTA muhabirlerinin emeği olmuştur. Onlar Azerbaycan halkının – işçi ve köylülerin, bilim adamlarının, kültür, eğitim alanında çalışan insanların fedakar gayretleri sonucunda ülkemizdeki büyük değişimin tarihini yazıyorlardı.

Fakat faşist Almanya`nın SSCB`ye saldırısı huzur ve ülke genelindeki yapım çalışmalarını durdurdu. O zaman SSCB`de ve dolayısıyla Azerbaycan`da toplumun hayatı savaş psikolojisi ile yüklendi ve yalnız bir temel amaç – zafer için ve zafer yolunda bütün işleri yapmağa yönlendirildi.

Page 271: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri

261

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Savaşın neredeyse ilk günlerinden itibaren Moskova ile irtibat kesildiği için AzerTA Moskova`dan haberleri yine telgrafla, sonra ise hatta radyo aracılığıyla alıyordu. Ajansın bütün çalışanları – daktilocular, redaktörler, korrektörler gündüz ve gece iş başında olmuşlardı. AzerTA`nın savaş muhabirleri savaş alanlarından yaptıkları röportajları ajansa gönderiyorlardı. Kalemlerini silaha dönüştürerek, Azerbaycan Telgraf Ajansı kimliği ile kanlı savaş yollarında ilerleyenler sırasında Resul Rza, Gılman İlkin, Abbas Zamanov, Cemşid Emirov, Nüsret Bağırov, Mihail Pleskaçevski ve diğer ünlü isimler vardı. Ünlü bilim adamı, Tarih Enstitüsü`nün direktörü İsmayıl Hüseynov da “Kızıl ordu” savaş gazetesine redaktör yardımcısı olarak gönderilmişti. O, aynı zamanda AzerTA`nın savaş muhabiriydi. Onların kışın soğuğunda, yazın sıcağında ateş yağmuru altında siperlerde yazdıklarını, Azerbaycanlı askerlerin savaştakı kahramanlıklarını konu alan haberleri AzerTA hızla yaymaktaydı. Bu haberler radyoda seslendiriliyor, gazete sayfalarında basılıyordu. Ülke halkı kendi topraklarında uzaklarda hem de Azerbaycanı koruyan Hezi Aslanov`un, İsrafil Memmedov`un, Mezahir Abasov`un ve yüzlerle, binlerle diğer Azerbaycanlı askerin kahramanlığından AzerTA`nın bilgileri ile haberdar oluyorlardı.

Savaş muhabiri olarak çatışma alanına giden ünlü şair Resul Rza ajansın ve onun çalışanlarının fedakarlığı hakkında kendi hatıralarında yazıyordu:

“...1941 yılının sonlarında ülkenin önde gelen şair ve yazarları ile birlikte ben de Novorossiysk`e geldim. Burada ordu Kırım`a askeri çıkarma yapmaya hazırlanıyordu. Askerler arasında çok sayıda Azerbaycanlı asker de vardı. Samed Vurgun ve ben bir kaç gün defalarca askerler karşısında konuşma yaptık. O zaman

ben kendimi savaş muhabiri gibi denemeye karar verdim.

Azerbaycanlılardan oluşan askeri birliklerin olduğu Kırım cephesine siyasal birim elemanlarından oluşan grup gönderiliyordu. Grupa beni de dahil etdiler. AzTAg`ın başkanlığı ile anlaşarak bana savaş muhabiri kimliği verdiler. Bir gün sonra akşam

ben sevgili şehrime – savaşın en önemli yakıt rezervi olan Bakü`ye veda ettim.

Görünüş itibarile Bakü`yü hatırlatan Kerç şehri ilk andan bana çok yakın gözüktü. Almanlar her gün bir kaç kez şehri bombalıyorlardı. Bizim cephe gazetesinin

redaktörü sığınaklara taşınmağa mecbur kaldı.

Sık sık ön cepheye gidiyor, geceyi yeraltı sığınaklarda, siperlerde 396. Azerbaycan birliğinin komutanları ve askerleri ile geçiriyorduk. Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın savaş muhabiri olduğumu onaylayan kimlik bana ordunun haberleşme idaresine gitmeğe olanak sağlıyordu. Askeri telgrafla Kırım cephesi askerlerinin fedakarlıkları hakkında kısa haberler, kendi vatandaşlarımın hünerlerinden

bahseden küçük makaleler gönderiyordum.

Page 272: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

262

Güz 2010, Sayı:31

Uzun zamandı Bakü`den haber almıyordum, yazılarımın ulaşıp ulaşmadığını bilmiyordum. İki aydan sonra Bakü`den cepheden gönderdiğim yazılarımın basıldığı bir bavul gazete aldığımda nasıl sevindiğimi anlatamam” (Aslanov,

Musayev ve İsmayılov, 2008: 26).

AzerTA ülke yayınlarını savaş haberleri ile temin etmenin yanısıra, sivil hayattaki insanların kahramanlığı, onların zafer yolunda fedakar ve vatansever gayretleri hakkında da savaşan askerler için haberler yayınlamaktaydı. Özel baskılar için düşünülen ve savaş alanına gönderilen bu yazıların kahramanları “makina savaşı”nda önemli rol oynamış Bakü`de petrol çıkaran işçiler, savaş için yüksek kaliteli benzin ve diğer petrol malzemeleri üretilmesi için laboratuvarlarda araştırmalar yapan bilim adamları, silah, savaş malzemeleri üreten işçiler oluyorlardı.

Maalesef Azerbaycan`ın zaferin elde edilmesindeki hizmetleri ne o zamanki, ne de sonrakı dönemlerde Sovyet yönetimi tarafında yeterince değerlendirilmemiştir. Yalnız şunu belirtmek gerekir ki, 1941-1945 yıllarında ülkede çıkartılmış petrolün yüzde 75`ini, uçak benzininin ve diğer petrol malzemelerinin ise yüzde 85-90`ını Azerbaycan karşılıyordu. Yani o zaman Bakü petrolu olmasaydı savaşın sonunu tahmin etmek neredeyse imkansızdı.

Savaşdan sonraki yıllarda ekonomik, toplumsal-siyasal, kültürel hayattaki başarılar tekrar AzerTA`nın haberlerinin önemli konuları olmuştur. Ülkenin hayatının farklı alanlarından - Hazardan petrol çıkaran kahraman işçilerin, pamuk toplayan insanların başarıları, Bakü`nün, Sumgayıt`ın ve diğer şehirlerin tamamen yeniden inşası çalışmalarından, bilim adamlarının bilimsel araştırmalarından, sanatçıların başarılarından, nihayet toplumsal-siyasal hayattaki değişimlerden bahseden AzerTA`nın çeşitli haberleri, SİTA aracılığıyla Sovyet ve yabancı ülke basınında yer alıyordu.

Temmuz 1969’da Haydar Aliyev’in Azerbaycan’ın siyasi yönetimine gelişi Cumhuriyetin hayatında dönüm noktasını simgelemekteydi. O dönemde Azerbaycan, sosyo-ekonomik açıdan tüm birlik cumhuriyetleri arasında sonuncu sıralarda bulunmaktadır. Ekonomik krize girmiş ülkenin düştüğü zor durumdan kurtarmanın yollarını aramak, ilkesel olarak yeni kavramsal yanaşma esasında gelişim planları hazırlamak, planlı ekonomide yapısal değişim gerçekleştirmek ve diğer önlemler almak gerekmekteydi. Haydar Aliyev’in yoğun çabaları sayesinde Azerbaycan’da tüm alanlarda hızlı gelişme sağlandı. Haydar Aliyev’in inisiyatifi ile Sovyet hükümeti Azerbaycan ekonomisinin çok yapılı gelişimini konu alan beş özel karar kabul etmiştir. Bunu dikkate alarak diye biliriz ki, çağdaş Azerbaycan’ın halk egemenliği ve ekonomik bağımsızlığının, onun dünya ekonomisine daha derin entegrasyonunun temelleri 1970’lerin sonu 1980’lerin başlarında Haydar Aliyev tarafından koyulmuşdur. Bu büyük

Page 273: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri

263

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

çabalar sayesinde Azerbaycan, Sovyetler Birliği mekanında öncül yerlerden birini tutmuş, ülke ile ilgili negatif imaj tamamen ortadan kaldırılmış ve onun dünyada tanınması istikametinde önemli işler görülmüştür.

Azerinform o dönemde SİTA’nın enformasyon bültenlerini teslim alarak Güney Kafkasya Cumhuriyyetleri’ne ulaştıran bir merkez rolünü icra etmekteydi. Bu kurumun çalışanları SİTA çalışanlarının terkibinde yabancı ülkere giderek orada çalışmakta ve buradan da bu veya başka ülkede baş tutan Azerbaycan günleri, Azerbaycan ressamlarının sergilerinin açılışı, kültür günleri ve diğer olaylardan haberler vermekteydiler. Bu yerler arasında Paris, Prag, Havana, Montreal, Rotterdam, Hamburg, Sofya ve Zair de vardır. Ajansın muhabirleri Küba, Kanada ve İtalya’nın çeşitli gazete ve dergilerinin siparişleriyle geniş bilgiler hazırlayıp göndermekteydiler.

Haziran 1972’de Cumhuriyet Bakanlar Kurulu’nun kararıyla Azerbaycan Enformasyon Ajansı - Azerinform isimli ajans o dönem için çağdaş teknolojiyle donatıldı. Tabii ki, o dönem için bu o kadar da kolay bir mesele değildi. Lakin Haydar Aliyev’in şahsi nüfuzu tüm zorlukları aradan kaldırmaktaydı. SİTA gibi büyük enformasyon merkezini yönetenler Sovyet idarecilerinin büyük saygı ve rağbet beslediği, hesaplaştığı bir kuruma dönüşürken, Haydar Aliyev sayesinde Azerbaycan’ın kazandığı başarılarla ilgili Azerinformun hazırladığı haberleri dünyaya ulaştırmağa çalışmaktaydılar. Geçen asrın 70’li yıllarında SİTA Moskova ofisini bilgisayarla donatmaya başladığında Haydar Aliyev’e saygı göstergesi olarak, Sovyetler Birliği’nde Ukrainform`dan sonra o dönemin en çağdaş bilgisayar sistemi- Olivetti bilgisayarları ile Azerinform da donatıldı. Böylelikle 1970-1980’ci yıllarda o dönemin en ileri teknolojileri ile donatılan Azerinform geçmiş Sovyet Cumhuriyyetleri arasında maddi ve teknik temeline göre, aynı zamanda üst düzey yaratıcı potansiyeline göre en üst mevkide konuşlandı.

1982`den itibaren Moskova`da Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Kurulu`nun, Politbüro`nun üyesi, SSCB Bakanlar Konseyi başkan yardımcısı gibi yüksek makamda görev yapan Haydar Aliyev`in, 1987 yılında “sağlık durumu” bahane gösterilerek istifaya gönderilmesi, başta M.Gorbaçov olmakla, merkezin Azerbaycan`a karşı sergilediği olumsuz politikaların hayata geçirilmesi yolunda ilk adım olmuştur. Diğer tarafdan merkezin her dediğini yerine getiren ülkenin o zamanki yöneticilerinin halkın isteklerinin tersi yönünde sergiledikleri politikalar Azerbaycan`da toplumsal-siyasal durumu önemli ölçüde zorlaştırmıştı.

Bu yüzden geride bıraktığımız yüzyılın 80`li yıllarının sonu – 90`lı yılların başlarında Azerinform`un gazetecileri ve bütüm diğer çalışanları için yüksek

Page 274: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

264

Güz 2010, Sayı:31

profesyonellik, vatandaşlık bilinci, vatanseverlik sınavı olmuşdu. Maddi, manevi, siyasal ve ideolojik temellerden mahsur bırakılan Azerbaycan basını bir takım zorluklarla karşı karşıya kaldı. O dönemin zor koşullarında Azerbaycan`dakı olaylara SSCB mekanında ve tüm dünyada oluşmuş önyargılı tutumların en önemli nedenlerinden biri bu olmuştur.

1990 yılının “Kanlı Ocak” günlerinde Sovyet imparatorluğunun orduları hiçbir uyarı yapmaksızın Azerbaycan`a saldırarak, İttifak üyesi olan ülkenin sivil halkına tarihte benzeri olmayan saldırılar yapmıştır. Gazeterin yayınlanmasına olanak sağlanmadığı, enerji paylayıcıların patlatılması yüzünden radyo ve televizyonların faaliyet göstermediği günlerde insanlar olaylardan sadece ajansın Bakü`nün çeşitli semtlerinde duvarlara yapıştırdığı bültenlerinden haber alıyorlardı.

Bültenlerdeki haberler aslında ülkenin o zamanki yöneticilerini rahatsız ediyordu. Buna rağmen Azerinform gazetecileri kendi görevlerini yerine getirerek, gerçek olaylara dayalı doğru haberleri halka ulaştırıyorlardı. Bu haberlerin en önemli değeri, ilk önce, onların hızla iletilmesindeydi. Haberler Azerbice ve Rusca yayınlanır ve bazen Azerinform`un kendi muhabirlerince ülkenin diğer bölgelerine de dağıtılıyordu. Haber yaprakları gizlin şekilde, askeri sansürden (Azerinform`un binasında onun daimi temsilcisi faaliyet göstermekteydi – A.A) habersiz olarak hazırlanır ve hava karardığı zaman Bakü`nün mahellelerinde evlerin duvarlarına yapıştırılıyordu. Fakat gündüz olduğunda imparatorluğun askerleri bu haberleri duvarlardan koparıyorlardı. O günlerin acı gerçeklerini tüm çıplaklığı ile yansıtan Azerinform`un fotovitrinlerinin de sonucu böyle olmuştur.

Yukarı Karabağ`da ermeni ayırımcılarının aktifleşmesi ve daha sonra Ermenistan`ın askeri tecavüzü, bağımsızlığını daha yeni elde etmiş Azerbaycan`ın savaşa sürüklenmesine neden oldu. Yabancı ülkelerdeki güçlü ermeni lobisinin, bazı devletlerin maddi ve askeri yardımlarına güvenen Ermenistan`ın Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgalı, yürüttüğü etnik temizlik politikası ülkede gergin durum oluşturmuştu. Ermenistan`daki kendi tarihi topraklarından zorla kovulmuş 250 bin Azerbaycanlı da dahil, toplam 1 milyondan fazla mültecinin durumu Azerbaycan`ı tam bir felaketle karşı karşıya getirdi. Böyle bir durumda Azerinform`un muhabirleri hem savaş alanına, hem de kendi evlerinden kovulmuş insanların geçici olarak yaşamak zorunda kaldıkları kamplara giderek haberler hazırlıyor ve ülkemizin bu zor durumu ile bağlı acı gerçekleri dünya kamuoyuna duyurmağa çalışıyorlardı.

O dönem Azerinform`un ve “Azerbaycan” yayınevinin çabası ile çeşitli yayınlar – Ermenistan`ın uluslararası normlara aykırı tezavüz politikasını, onun tarihi Azerbaycan toprağı olan ve Ermenilerin sadece 19. yüzyılın 30`lu yıllarından sonra Çarlık

Page 275: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri

265

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

Rusya`sının isteği ile göç ettirildikleri Yukarı Karabağ`a yönelik aşırı iddaalarını ifşa eden kitaplar yayınlanmaktaydı. “Denizden denize Ermenistan devleti kurmak” yolunda hayali fikirlerin peşinde koşan ermeni ayırımcılarının çirkin niyetlerinden kaynaklanan olayların gerçek yüzünü, ilk kez bu kitaplar tümüyle açık ve net gösteriyorlardı.

3. AzerTAc`ın Bağımsızlık Dönemindeki Faaliyeti

Azerbaycan`ın bağımsızlığını ilan ettikten kısa bir süre sonra, 18 Aralık 1992 tarihinde Azerinform`un tarihi ismi geri getirilmiş ve kurum Azerbaycan Telgraf Ajansı – AzerTAc adlanmağa başlanmıştır. Fakat Azerbaycan`ın o zamanki yöneticileri ajansın faaliyetinin çağdaş talepler doğrultusunda teşkili hakkında düşünmemişlerdir. Keza mevcut durum ajansın işinin yeni dönemin talepleri doğrultusunda maddi ve teknik temele dayalı ve dünya standartları seviyesinde kurulması ve geliştirilmesini zorunlu kılıyordu. Bunun için de ilk önce mali kaynak gerekiyordu. Ancak dönemin bütce kaynaklarından yoksun bırakılan AzerTAc ağır günlerini yaşamak zorunda kalmıştı.

Fakat AzerTAc muhabirleri böyle zor bir durumda çalışıyor, Ermenistan`ın tecavüzüne uğramış, enformasyon ablukası ile karşı karşıya kalmış Azerbaycan ile ilgili gerçekleri dünyaya duyurmağa çalışıyorlardı.

Haydar Aliyev`in 1993 yılının yazında halkın talebi üzerine tekrar siyasal iktidara dönüşü Azerbaycan için bir kurtuluş olmuş, devlet bağımsızlığının kaybedilmesi tehlikesi ortadan kalkmıştır. Haydar Aliyev`in ülkenin çıkarlarına yönelik faaliyeti, zengin tecrübesi sayesinde Azerbaycan`da toplumsal-sıyasal istikrar sağılanmış, ekonomik kriz ortadan kaldırılmış, ülke zamanla kalkınma yolunda hızla ilerlemeye başlamışdı.

1994 yılında dünyanın en önemli petrol şirketleri ile imzalanmış ve Azerbaycan`ın yeni petrol stratejisinin temelini koymuş olan, “Yüzyılın anlaşması” ismi verilen ilk petrol anlaşması ve ilerleyen dönemlerdeki diğer anlaşmalar ülkenin kalkınmasında yeni dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Hazar denizinin Azerbaycan`a ait bölgesindeki zengin petrol ve doğal gaz rezervleri dünya piyasasına açıldı. Ülkenin kalkınma yolunu net belirleyen Haydar Aliyev genç Azerbaycan devletinin dünya birliğinde layikiyle yer tutmasını başarmış, Ermenistan`ın ve ermeni lobisinin Azerbaycan`a karşı hain tebliğinin oluşturduğu enformasyon ablukasını kırmış, ülkemiz hakkında asıl gerçeklerin dünyaya duyurulmasını sağlamıştır.

Bu yıllarda ve genellike toplumun hayatında basının, ilk önce de haber ajansının rolünü yüksek değerlendiren Haydar Aliyev bağımsız Azerbaycan`ın devlet haber kuruluşunun işinin çağdaş talepler seviyesinde teşkiline çok önem vermekteydi. AzerTAc

Page 276: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

266

Güz 2010, Sayı:31

ise bu işde ajansa her zaman hassasiyyet gösteren halkımızın büyük önderinin layikli yardımcısı olmağa çalışmış, Azerbaycan gerçeklerini dünyaya iletmiştir.

3 Mart 1995 tarihinde Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev Azerbaycan Telgraf Ajansı`nın yeniden teşkil edilmesi hakkında kararname imzaladı (“Azerbaycan” gazetesi, 7 Mart 1995). Bu kararname ile ajansın tarihi adı korunmakla ona devlet haber kurumu statüsü verilerek, Azerbaycan Cumhuriyeti`nin Bakanlar Kurulu yanında Devlet Telgraf Ajansı kuruldu. AzerTAc`ın mali sıkıntılarını dikkate alarak, onun genellikle devlet bütcesinden maliyeleştirilmesi belirlendi. Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanının imzaladığı kararnamenin hayata geçirilmesi ile bağlı karar vererek, bir takım tedbirler planı hazırladı. Söyleyebiliriz ki, bu kararname ile AzerTAc`ın hayatında yeni bir dönemin temelleri atılmış oldu. Devlet bütcesinden maliyeleştirilmeye geçilmesi, borçların silinmesi, ajansın tümüyle bilgisayarlarla donatılması için maliye kaynağının ayrılması, bir çok yabancı devletlerde ajansın muhabir birimlerinin kurulmasına başlanması, AzerTAc`ın faaliyetini önemli ölçüde yükseltmiş oldu.

29 Haziran 1996 `da ise “Azerbaycan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulunun yanında Azerbaycan Devlet Telgraf Ajansı`nın (AzerTAc) işinin iyileştirilmesi ile ilgili Cumhurbaşkanının kararı verildi (ACC KK, Nisan-Hazıran 1996: 170-171) ve onun hayata geçirilmesi için Bakanlar Kurulunun da uygun kararı çıktı (Aslanov, A. 2005: 19). Aynı kararla işin kendine özgü özellikleri dikkate alınmakla AzerTAc`ın maddi ve teknik temeli iyileştirilerek onun faaliyetini güçlendirmek amacıyla bir takım önlemler alındı. Ajansın, tarihinde ilk kez olarak ABD, İran, Almanya, Fransa, Türkiye, Londra, Aşkabat, Tiflis, Moskova ve Daşkent`te muhabir birimleri açılarak, yabancı dillerde haber hazırlayan ve yayan genel redaksiyon (bölüm) kuruldu.

Yapılan bu işlerin sonucunda AzerTAc`ın faaliyetinde de önemli gelişmeler yaşandı. Teknik teminatın yükseltilmesi ajansın faaliyetinde verimliliğin artmasına, bilginin kabülü, hazırlanması ve devredilmesinde hızın artmasına neden olmuştur. Sonuçta önceki yıllara oranla dağıtılmış haberlerin sayısı on kattan fazla artmıştır.

17 Ocak 2000 yılında AzerTAc`ın 80. yıldönümü öncesinde Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev AzerTAc`ın faaliyetinin geliştirilmesi hakkında kararname imzaladı (“Azerbaycan” gazetesı, 18 Ocak 2000). Bu, devlet başkanının ülkede iletişim sektörüne nasıl önem verdiğine örnektir. Yıldönüm ile bağlı Azerbaycan Cumhuriyeti`nin Cumhurbaşkanının kararıyla ajans çalışanlarının bir grubu ödüllendirilmiştir.

Cumhurbaşkanı Haydar Aliyevin Şubat 2000`de AzerTAc`ın 80. yıldönümü öncesinde ajansın kolektivine gönderdiği tebrik mektubunda şunlar bulunmaktaydı:

Page 277: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Azertac`ın Oluşum Süreci ve Tarihi Gelişme Dönemleri

267

İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

“Son yıllar AzerTAc`ın faaliyetinde kesin dönüş olmuş, maddi ve teknik temelinin iyileştirilmesi, işinin geliştirilmesi, daha hızlı ve verimli kurulması için önemli adımlar atılmıştır. Ancak bilimsel ve teknolojik gelişimin medya için, özellikle de elektronik iletişim araçlarının sınırsız gelişimi için sağladığı bütün olanaklar her gün yenilenmeli ve dünya biliminin bu alandaki başarılarının aktif şekilde tatbiki zorunlu hale gelmektedir. Bu yüzden AzerTAc`ın kolektivi milli gazeteciliğimizin yüksek ahlaka sahip değerlerini şerefle devam ettirmenin yanısıra, dünya enformasyon mekanında layikli yer edinmek için daha gayretle çalışmalıdır” (“Azerbaycan” gazetesi, 1 Mart

2000).

2005 yılı AzerTAc`ın tarihine önemli bir yıl olarak dahil olmuş, ajans kuruluşunun 85. yıldönümünü kutlamıştır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`in yıldönüm öncesinde – Şubatın 28`de imzaladığı Karar ile AzerTAc`ın çalışanlarından 13 kişi “Tarakki” madalyası, 5 kişi ise “Emektar kültür hizmetcisi” fahri adları ile ödüllendirilmiştir (“Azerbaycan” gazetesi, 1 Mart 2005). Bu, Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in AzerTAc`a gösterdiği dikkat ve hassasiyetin Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından devamına en bir örnek, ajansın faaliyetine verilen kıymettir.

Hızla sosyo-ekonomik kalkınma yolunda ilerleyen Azerbaycan`ın bütün alanlarında giden kökten değişim AzerTAc`ın haberlerinin esas konusudur. Demokratik sivil toplum oluşturulması yolunda yürüyen, dünya ekonomisine hızla entegre olan, kendisinin zengin doğal kaynaklarını dünyaya açan ve Avrupa`nın enerji güvenliğine kendi katkılarını sağlayan Azerbaycan’ın bütün alanlardaki başarıları ile ilgili haberler AzerTAc aracılığıyla sadece ülke dahilinde değil, yabacı ülkelere de yayılmaktadır.

SONUÇ

AzerTAc`ın kurulması, siyasal değişiklikler döneminde karşılaşdığı sorunların yorumu demokratik gelişme sürecinde devletin enformasyon teminatının teşkilinin ve ulusal enformasyon politikasının belirlenmesinin önemini göstermektedir. Doksan yıllık faaliyeti döneminde AzerTAc, Azerbaycan`la ilgili bilgilerin uluslararası düzeyde tanıtılmasına gayret etmiş ve kara propagandaya karşı durmuştur.

AzerTAc`ın gelişme tarihinin büyük bir dönemi Haydar Aliyev ile bağlıdır. Haydar Aliyev`in siyasal iktidarda olduğu yıllarda gösterdiği dikkat sayesinde ajansın faaliyeti geliştirilmiş, en modern teknik ve teknolojilerle donatılmıştır. Bu, AzerTAc`ın dünya enformasyon mekanına ulaşmasına ve Azerbaycan haberlerinin daha geniş biçimde duyurmasına olanak tanımıştır.

Page 278: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

A. Aslanov

268

Güz 2010, Sayı:31

KAYNAKÇA

Aslanov, A. Musayev, V. İsmayılov, D. (2008) AzerTAc`tan AzerTAc`a zorlu ve şerefli yol, Bakü: “Şark-Garb” Yayınevi.

Aslanov, A. (2005) Haydar Aliyev ve AzerTAc, Bakü: “Nurlan" Yayınevi

Calagoniya, V. (1971) AzTAG, Bakü: “Kommunist” Yayınevi

ACC KK (“Azerbaycan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu yanında Azerbaycan Devlet Telgraf Ajansı`nın – AzerTAc`ın işinin iyileştirilmesi hakkında” Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının kararı, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının kararnameleri ve kararları), Nisan-Haziran 1996.

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti. Parlamento. 1918-1920 (Stenografik hesabatlar) (1998), 2 ciltte, cilt 2, Bakü, “Azerbaycan” Yayınevi.

ACDA (Azerbaycan Cumhuriyeti nin Devlet Arşivi), fon: 51, liste: 1, saklama birimi: 33.

ACDA, fon: 895, liste: 1, saklama birimi: 292.

ACDA, fon: 24, liste: 1, saklama birimi: 412

ACDA, fon: 51, liste: 2, saklama birimi: 12.

ACDA, fon: 411, liste: 1, saklama birimi: 82.

ACDA, fon: 411, liste: 1, saklama birimi: 74.

ACDA, fon: 379, liste: 3, saklama birimi: 1738.

“Azerbaycan” gazetesi, (7 Mart 1995).

“Azerbaycan” gazetesi, (18 Ocak 2000).

“Azerbaycan” gazetesi, (1 Mart 2000).

“Azerbaycan” gazetesi, (1 Mart 2005).

Kazımzade, A. “Ot AzKavROSTA do Azerinforma” (“AzKafROSTA`dan Azerinforma kadar)”, “Bakinskiy raboçiy” gazetesi, 8 Mayıs 1990.

Page 279: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

DÜZELTME Bir önceki sayı olan 30. Sayının 12. sayfasındaki tablonun eksik ve hatalı basılmasının anlaşılması üzerine doğru şekli 31. sayıda aşağıdaki gibi düzeltilmiş

olarak yeniden basılmıştır.

GAZETELERDE ÖTEKİLEŞTİRME PRATİKLERİ:

Türk Basını Üzerine Bir İnceleme

Yurdagül BEZİRGAN ARAR- Nuri BİLGİN

Ötekinin Yıllara Göre Dağılımı

Dr., Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü. Prof. Dr., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü.

Page 280: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

270

Güz 2010, Sayı:31

Boş Sayfa

Page 281: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

İletişim 2003/18

Yazı Teslim Kuralları

1. Dergiye gönderilen makaleler başka bir yerde yayınlanmamış veya değerlendirmeye alınmamış olmalıdır.

2. Makalelerde yazı tipi “Times New Roman 12 punto” ve satır aralığı “1.5 satır” olmalıdır. Sayfa yapısı soldan 4, diğer taraflardan 3 cm boşluk bırakılmalıdır. Renkli grafik, şekil ve tablo kullanılmamalıdır.

3. Makalelerin 150-200 sözcük civarında İngilizce ve Türkçe özetleri de yazıyla birlikte gönderilmelidir. Özetlere Türkçe ve İngilizce anahtar kelimeler eklenmelidir.

4. Çalışmalarda şu sıranın takip edilmesi uygun olacaktır: Başlık, Özet, Anahtar Sözcükler, Yabancı Dildeki Başlık, Abstract, Key Words, Giriş, Yöntem, Ana Metin, Bulgular, Tartışma, Sonuç ve Kaynakça.

5. Gönderilen basılı kopyalarda kapak sayfası olmalı, kapak sayfasında yazar ismi ya da isimleri, adresler, e-mail ve telefonları bulunmalıdır. Bu bilgiler makaleye ait kapakta bulunmamalıdır. Yazılı kopyalar hakeme isimsiz gönderileceği için makalenin iç sayfalarında değil, makaleye iliştirilecek kapak sayfasında yer almalıdır.

6. Makalelerin kaynakça ile birlikte 20 sayfayı geçmemesi tavsiye edilir. 7. Basılı kopyalar A4 boyutunda dijital kopyalar “Word” formatında

olmalıdır. 8. Dergiye gönderilen makaleler 2 basılı ve 1 dijital kopya olmalı ve

“İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Bişkek Caddesi 81.Sokak No:9 06510 Emek/Ankara” adresine posta yoluyla gönderilmelidir.

9. Hakem raporları doğrultusunda yazarlardan, yazılarında bazı düzeltmeler yapmaları istenebilir. Makalenin düzeltilmeden yayınlanmasına veya yayınlanmamasına karar verilebilir. Makaleyi Hakemlerden birisi yayınlanmasına ikincisi yayınlanmamasına karar verdiği takdirde makale üçüncü bir hakeme gönderilir. Makaleye ilişkin raporlar ve makale metni makale yazarına iade edilmez.

10. Yazının yayımlanması konusunda son karar yayın kuruluna aittir. 11. Yasal ve etik her türlü sorumluluk makale yazarlarına aittir.

Kaynakların Düzenlenmesi 1- Kaynakçada, sadece yazıda gönderme yapılan kaynaklara yer verilmeli ve

yazar soyadına göre alfabetik sıralama izlenmelidir. 2- Bir yazarın birden çok çalışması kaynakçada yer alacaksa yayın tarihine

göre eskiden yeniye doğru bir sıralama yapılmalıdır. Aynı yılda yapılan çalışmalar

Page 282: Gazi Üniversitesi İletişim FakültesiTürk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İletişim 2003/18 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Güz 2010, Sayı : 31 Autumn

272

Bahar 2009, Cilt 7, Sayı 2

için “a”, “b”, “c,” ibareleri kullanılmalıdır ve bunlar metin içinde yapılan göndermelerde de aynı olmalıdır.

Kaynakça ve Alıntı Kuralları Metin içi kaynak örnekleri: (Duran, 2003), (Tas, 2005: 16), (Hemdi, 2004; Kimy, 2001) Günay’a göre (2005), (Vert ve Hale, 2005: 71), (Lazersfeld vd., 1944: 23). Kaynakça örnekleri: Tek Yazarlı Dergide Makale Varis, T (1984) International Flow of TV Programmes, Journal of

Communication, 34(1), s.143-152.

İki Yazarlı Dergide Makale McCombs, M E ve Shaw D L (1972) The Agenda-Setting Function of Mass Media,

The Public Opinion Quarterly, 36, (2), s.176-187. Tek Yazarlı Kitap

McQuail, D (1987) Mass Communication Theory: An Introduction, Beverly Hills, CA: Sage Pulication Inc. İki Yazarlı Kitap

Perelman, C ve Olbrechts-Tyteca, L (1971) The New Rhetoric, Notre Dame: University of Notre Dame Pres. İkiden Çok Yazarlı Kitap

Lazarsfeld, P F, Berolson, B ve Gaudet, H (1944) The People Choice, London: Colombia University Press. Editörlü Kitapta Bölüm

Schramm, W (1992) Haberleşme Nasıl İşler, Ünsal Oskay (Der.), Kitle Haberleşme Teorilerine Giriş, İstanbul: Derya Yayınları, s.95-134. Çeviri Kitap

Mattelart, A ve Mattelart M (1995) İletişim Kuramları Tarihi, M Zıllıoğlu (Çev.), İstanbul: İletişim. İnternet

Elçi, O (1991) Futbol, Business Journal, s.11-12. (Erişim: EBSCO Masterfile database, 2 Mayıs 1999)

Mel, H (2005) Vücudun dili olmaz, http://www.dnr.org/hra.htm. (Erişim: 12 Mayıs 2005)

Türkiye İstatistik Kurumu (2001) Zenginlik indeksleri. http://www.trkist..tr/hra.htm. (Erişim: 1 Mart 2002)