6
37 KALEMİNDEN SAÇAKLAR “Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay tabağının ortasına, sıvı ha- liyle yapıştırılan mumu sakince yaktım. Derin bir gök altında, elimde mum, kabuslarımı koşturuyor; sonra onları ruhuma di- kiyordum. Yer ile gök arasında sıkışmış, yerden yukarıda gökten aşağıda; gök altında dolanan saçaklı ruhumun dikişli kabusları karşıma geçip oturunca mumun alevi titreyiverdi. Gözlerim du- vardaki zifiri gölgemin hareketinde, ellerim ruhumun boynunda bekledim yeni bir nefes kesintisini. Nefesim tıkanıp kalınca ci- ğerlerime, ellerimle boğdum ruhumu, fırlatıp attım bir köşeye.” Parkeler soğuk, oda küçük, benim aklım daha küçüktü. Ka- lemi yanı başıma bırakıp derin bir nefes çektim ciğerlerime doğ- ru; ama sanki az önce yazılanlar nefesime karışmış da ciğerlerime batmış gibi rahatsız bir his duydum. Sessizliği yarıp geçen bir saat tıkırtısını bile hasretle anımsadım o an. Sağır bir gecenin ortasını biraz geçmiş... Bu yüzden olduğum yerde soluklanmıştım. Sura- tımda tek bir mimik kıpırdamaksızın bomboş odanın cama bakan köşesinde kıvrılıp kalmıştım. Elimde, yüzü yırtık sararmış günlüğüm duruyor, az önce son sayfalara yazılan paragrafın mürekkebi kuruyordu, ondan önce- GÖNÜL KARATEPE Merkez Çanakkale Anadolu Lisesi / ÇANAKKALE Liseler Arası Öykü Yarışma Türkiye İkincisi

GÖNÜL KARATEPE KALEMİNDEN SAÇAKLAR - … file37 KALEMİNDEN SAÇAKLAR “Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: GÖNÜL KARATEPE KALEMİNDEN SAÇAKLAR - … file37 KALEMİNDEN SAÇAKLAR “Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay

37

KALEMİNDEN SAÇAKLAR

“Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay tabağının ortasına, sıvı ha-liyle yapıştırılan mumu sakince yaktım. Derin bir gök altında, elimde mum, kabuslarımı koşturuyor; sonra onları ruhuma di-kiyordum. Yer ile gök arasında sıkışmış, yerden yukarıda gökten aşağıda; gök altında dolanan saçaklı ruhumun dikişli kabusları karşıma geçip oturunca mumun alevi titreyiverdi. Gözlerim du-vardaki zifiri gölgemin hareketinde, ellerim ruhumun boynunda bekledim yeni bir nefes kesintisini. Nefesim tıkanıp kalınca ci-ğerlerime, ellerimle boğdum ruhumu, fırlatıp attım bir köşeye.”

Parkeler soğuk, oda küçük, benim aklım daha küçüktü. Ka-lemi yanı başıma bırakıp derin bir nefes çektim ciğerlerime doğ-ru; ama sanki az önce yazılanlar nefesime karışmış da ciğerlerime batmış gibi rahatsız bir his duydum. Sessizliği yarıp geçen bir saat tıkırtısını bile hasretle anımsadım o an. Sağır bir gecenin ortasını biraz geçmiş... Bu yüzden olduğum yerde soluklanmıştım. Sura-tımda tek bir mimik kıpırdamaksızın bomboş odanın cama bakan köşesinde kıvrılıp kalmıştım.

Elimde, yüzü yırtık sararmış günlüğüm duruyor, az önce son sayfalara yazılan paragrafın mürekkebi kuruyordu, ondan önce-

GÖNÜL KARATEPE

Merkez Çanakkale Anadolu Lisesi / ÇANAKKALE

Liseler Arası Öykü Yarışma Türkiye İkincisi

Page 2: GÖNÜL KARATEPE KALEMİNDEN SAÇAKLAR - … file37 KALEMİNDEN SAÇAKLAR “Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay

38 39

ki sayfalardan taşan ne varsa havaya karışıyor, her kelime buram buram geçmiş kokuyordu. Tepeden basmalı siyah tükenmez ka-lemi yanı başımdan aldım, elimde eğreti durduğuna mı; yoksa mürekkebinin harcandığı kelimelere mi üzüleyim kestireme-dim. Mumun kör alevinin yankı yaptığı duvarlarda parıldayan cümlelere göz gezdirdim buruk bir halde. Kolumun yettiği yere yeni bir cümle yazmadan önce gözümün takıldığı bazı tümceler uzaktan bir ses gibi yankılandı beynimde.

Adım ne? Kaç yaşındayım? Kime benziyorum? Gözlerim ne renk? Kimim ben? Bu boş odaya ne zaman gelmiştim, bunları duvarlara neden

yazmıştım bilmiyordum. Oda küçük, boş ve soğuktu. Duvarlarda cümlelerim, bir kutu kibrit, üç mum, üç tükenmez kalem ve iki defter -biri benim günlüğümdü- ve ben yalnızdık. Kafamın içi bir savaş meydanıydı. Düşüncelerim, anılarım, benliğim amansız bir savaşa tutuşmuş ve yenilen sadece “ben” olmuştum. Yarısı ölü düşüncelerin içinden kendimi bulmaya çabaladıkça yeni katli-amlara yol açıyordum.

Ruhumda kaç kabusluk yer kaldı? Şekli gittikçe bozulan harflerle yamuk yazdığım cümle diğerleri-

ne karışırken şakaklarıma saplanan keskin acıyla kesikçe soludum.“Yetmez mi?” Cenin pozisyonu almadan hemen önce mumu suratımın

önüne getirmiş, kendime daha berrak bir görüş alanı elde etmeyi ummuştum. Göz bebeklerime ulaşan alev oradan damarlarıma akmış, beni yakıyordu. Başımı istemsizce kaldırıp birkaç kere parkeye vurdum.

“Bitir!” diye bir feryat koptu dudaklarımdan, boş duvarlara sinmeden tekrar bana uğradı.

Burada ne arıyordum? “Düşün, düşün, düşün, hatırla!”Yeni bir haykırışla sarsılan duvarlardaki cümlelerin sallandı-

ğını gördüğümü sandım, kafamın içinde tıkır tıkır işleyen oyun-ların gürültüsü kulağımda yankılanıyor; ama bir türlü netleştire-miyordum.

Yeni bir nöbetin habercisi titreme ellerimde baş kaldırdığı anda olduğum yerden kalkıp kalemi aradım, duvarın dibinde unutulmuş gibi bekliyordu. En çok muhtaç olduğum şeymiş gibi kavradıktan sonra başka bir cümlenin üzerine yeni bir cümle karaladım süratle:

“Aklım oyun oynamayı çok sever.’’Kalem hislerini kaybeden parmaklarımdan kayıp düştüğü

anda, günlüğüme aç bir aslan gibi saldırıp hızla sayfaları karıştır-dım. Sessizlikle harmanlanmış geceme ne kadar da ağır gelmişti bu hışırtılar...

Gözlerim sayfaları çevirdikçe firari kelimelerde takılıp kalıyordu:“Korkularım, başa çıkamıyorum, yüzleşmek zorundayım, dayanamı-

yorum, beni tüketiyor, bitir, sıyrı...’’Düşüncelerim bir şimşek olmuş çakıp duruyordu zihnimin

sularında, boğuluyordum. Günlüğü fırlattım, keşke tüm her şeyi de böyle fırlatıp atabilseydim, diye geçirdim içimden.

Vücut ısımdan faydalanan duvara yeniden yaslandığımda his-settiğim o ılıklık, akıp gitti ciğerlerimden aşağıya doğru.

Kafamdaki parçalar eşlerini arıyor, koşturuyor, gürültü ediyor-lardı. Ellerimle kulaklarımı kapattım tüm sesler sussun, diye; ama içimde kopan curcunaya söz dinletemiyor; iç içe geçiyordum.

Kollarım gücünü yitirmiş gibi yanı başıma düşüverince derin bir nefes aldım, mumu önüme çekip ürkütmekten kaçınır gibi uzan-dım. Hayır, henüz kendime zarar verecek kadar delirmemiştim.

Parmağımı hızla alevin ortasından geçirdiğimde yana doğru yatan alev hoşuma gitmişti, aynı hareketi ters yöne yaptım ve son-

Page 3: GÖNÜL KARATEPE KALEMİNDEN SAÇAKLAR - … file37 KALEMİNDEN SAÇAKLAR “Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay

40 41

ra diğer tarafa... Kısır bir döngü haline gelene kadar devam ettir-dim bunu. Şimşekler kafamın içinde çakmaya devam ediyor, ku-laklarım buna doğru orantılı olacak şekilde çınlıyordu. Gözlerimi kapatıp karanlığıma sığınmak istedim; ama işgal altındaydım.

Parmağımdaki sızıyla reflekslerim devreye girdi, parmağımı hızla alevden uzaklaştırdım ve bir işe yaramayacağını bile bile dilimle ıslat-tım. Dikkati başka yöne kayan odağımla parmağım alevin ortasında kalmıştı, tıpkı buna benziyordum işte ... Bu oda koca bir yangın, yan-gının içinde ben...

Ruhum bedenime bol geliyordu. Kesip biçiyor, dikiyor sonra yeniden ölçüyor bir daha kesiyordum. Ya eksik kalıyordu ya fazla geliyordu. Garip korkularım zamanla sarmaşık olmuş ilmek il-mek donatmıştı zihnimi. Kendimle yüzleşemiyordum, kendimle anlaşamıyordum, kendimle tanışamıyordum.

Her şeyi uzaktan izlediğim hissine kapılıyordum bazı saatler. Her şey olup bitiyor ve ben sadece kendimi o bedenin yerine koymuş, duyguyu almaya çabalıyor gibiydim. Belki kahramanı olduğum bir romandaydım ya da bir hayalin yırtık parçasıydım.

“Hatırlıyorum.”Her yanımı saran bir urdu, korkular. Kendimi bu odaya kapa-

tırsam onlardan kurtulabileceğimi düşünmüştüm, tüm korkular bir gün bir kılıf dikecek kendine ve karşıma dikilip benden he-sap sorduktan sonra beni öldürecekti. Kurtulmak için gelmiştim buraya, korkularıma kaynak olan şeyi bulup yüzleşmek için.

“Hatırlıyorum.’’Zihnimde meşakatli bir kazı başlatmış, elimde ruhumun

fırçası bir arkeolog salınmasıyla kazıp duruyordum aklımın ço-rak topraklarını. Her yeni bulguya fırçamla şöyle bir dokunu-yor, daha da derine inmek için bir daha başlıyordum çalışmaya. Zamanla öyle derine inmiştim ki kendimi kaybetmiştim. Kendi çorak topraklarımdan kopup, el değmemiş anılara ulaşınca sap-lanıp kalmıştım; yani ben kendi içimde kaybolmuş, yok olmuş-

tum; sonra da bir daha iflah olmamıştım zaten. Bu yüzdendi benliğimi bilmeyişim.

Korku adını telaffuz bile etmeden sadece düşüncelerim arasında anmak bile gelip beni ziyaret etmesini sağlıyordu. Günlüğüme uzan-dım yorgunca, gözümü başka yere çevirmek şöyle dursun kırpamı-yordum bile.

Kalem ben farkında bile olmadan parmaklarım arasındaki yerini almıştı, mürekkep duvara en çok gördüğü tek kelimelik cümleyle birlikte sakince yayıldı;

“Korkuyorum.”Kalemi bırakmadan günlüğümün son sayfasını açtım, tek boş

sayfa burasıydı yarısı az önce yazdığım cümlelerle gelinlik kız gibi salınırken kırık gülümsemem dudaklarıma yerleşti, yazmaya de-vam ettim:

“Fırlayan, sonra da bu sararmış sayfalara yapışıp kalan kaç boynu bükük kelimem kaldı elimde? Kendimde kayboluşu-mun şerefine harcıyorum bu son sayfamı. Tanrı’ma şükranla-rımı sunmadan önce, ellerimle boğduğum ruhumu bu geceyle kefenlemek istiyorum. Ay ışığıyla yıkayacağım dikişli ruhu-mun soğuk varlığını, geceye saracağım kırılgan elbisesini öyle uğurlayacağım. Kendimi bulacağım sonra, bilirsin her şeyin başlangıcı var oluşumda.

Cansızlığındaki çırpınışın gümbürtüsü ulaşıyor bana son sayfa, bu kelimeleri istemiyorsun üstünde. Ölmüş tüm ruhla-rın vedası sessizlik olur, sessizlik uğramayı unutsun sana. Hoş musun can çekişmiş bunca kelimeden sonra bilmem o yüzden sadece; kal.”

Günlüğümün son sayfasının- sessiz vedalarıyla dolduran keli-meleri daha fazla görmemek için -kapağını kapattım ve günlüğü yanı başıma koydum. Mum sakinlikle erirken şakaklarıma yeni-den daha keskin bir acı girdi. Acıyla birlikte tüm o şimşekler bir araya geldi ve içten daha keskin bir dizi acı duydum. Cenin

Page 4: GÖNÜL KARATEPE KALEMİNDEN SAÇAKLAR - … file37 KALEMİNDEN SAÇAKLAR “Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay

42 43

pozisyonu aldım yeniden, bir şey aradım; tüm bunları dindire-cek ufacık bir şey. O an yeniden bir şimşek çaktı kafamın içinde. Beynim sarsılıyor zannederken düşünceler dağıldı, yavaşlamaya başladı, söndü. Kocaman gülümsedim, korkularımla yüzleşmek için hazır olduğumu fark etmiştim. Zihnimdeki arayışım son bul-muştu. Her şeyin başlangıcı, çocukluğum...

Koca bir karanlık kaplarken içimi yeniden gülümsedim, baş-lıyordum. Huzur içinde kendimden geçtim.

“Buluta bak! Nasıl hareket ediyor? ”Işığını üzerimize doğru salan dolunayın önünden geçen bulutlara

baktım. Bir görüntünün içinde, kendi zihnimde olduğumu biliyordum. Korku kavramının tek bir hecesini hissetmeden yanı başımda umutla parlayan çocukluğuma baktım.

Ne yapacaktım? Elimle ilerlemekte olan bulutu işaret edip ona biraz daha yaklaştım,

sanki bir kuklacının son kez gösteriye çıkan kuklasıydım birazdan ışıklar kapanacak ve bir sandıkta unutulup gidecektim. Yönetmiyordum, yöne-tiliyordum.

“Koşan bir çitayı andırıyor.” Benden tarafa bakmadan bulutu incelemeye devam etti. Hemen

ardındaki başka bir buluta bakıp kafamda şekillendirmeye çalıştım. Onca zaman zihnimi kazmış sonunda çocukluğumun anılarını bul-muştum. Şimdi yanı başımda merakla bulutlara bakan çocukluğumla sohbet etmek için didiniyordum.

“Bu da bir dinozor; ama önden bakınca ördeğe benziyor.”Öylece durmaya devam etti; ama buluta bakıp dediğim şekillere ben-

zetmeye çalıştığını sezinliyordum. Elimi indirmeden arkadan gelen daha ufak olan bulutu işaret ettim.

“Bu da bir ejderha önünde de bir civciv var, ona nasıl alev çıkarttı-ğını anlatıyor.”

Düşünürmüş gibi yapıp derin bir nefes aldı, buluta bakmaya devam ederken kafamdaki şekli değişti.

“Önden bakınca yaşlı bir adam karşısında da bir kuzu ona masal anlatıyor. ”

“Bu gece yıldız yok.” dedi söylediklerime tepki vermeden. “Var ama biz göremiyoruz.” Benden ürkmesinden çekinirken içimdeki huzuru bozmamak için ne

isterse yapabileceğimi düşünüyordum. İnsanın korkuları çocukluğunda başlıyorsa ve bir gün zihninde onunla oturup sohbet edebilme şansı bu-lursa elbette ki huzurla dolardı.

“Bulutlar pamuk şeker gibi. Uzanıp yiyesi geliyor insanın. Sanki şu binanın tepesinde, oraya çıksan uzanacakmışsın gibi.”

Kendi içimde, çocukluğumu bulduğumdan emin olmak ister gibi sordum;

“Siz yapmaz mısınız? Böyle bulutlara bakıp onları bir şeylere ben-zetmek... ”

Gözlerini karşıya dikip bana dönmeden hızlıca cevapladı. “Bizim bulutlarla falan zorumuz yok.”Bakışlarım üzüntüye bulanırken bedeni küçük, içi yetişkin çocuklu-

ğuma baktım. Bu beş kelimelik cevapta gizliydi mahvoluşum, çocuk olan hiçbir şey yoktu bende. Onca arayışın içinde nasıl fark edememiştim? Korkuların besleneceği bir çocukluğum yoktu, o da ruhumu almıştı.

“Kaç günde gidilir acaba?” Kendi kendine konuşur gibiydi. “Nereye?” “Bulutlara.” dedi ifadesiz bir sesle. “Aya gidiyorlar, uzay mekiğiyle yanından geçersin.” dedim omuz silkip. “Aya gidilmez ki. Baksana ufacık, avuç içi kadar.” dedi şeffaf bir

saflıkla. “Olur mu? Kocaman o. Çok uzakta olduğu için öyle görünüyor. ”İçim ürpermişti bir an için. Kolumu sıvazlayıp ısınmaya çalışırken

dolunayı işaret ettim. “Ayın üzerindeki lekeleri görüyor musun?” dedim, başını sallayıp ha-

fifçe bana döndü.

Page 5: GÖNÜL KARATEPE KALEMİNDEN SAÇAKLAR - … file37 KALEMİNDEN SAÇAKLAR “Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay

44 45

“Göktaşları ona çarptığı için o halde. Bir nevi yegâne âşkı dünyayı korumak için kendini feda etmiş. Dünya için yaptığı fedakarlıkların izleri onlar.” dedim vereceği tepkiyi görmek için sabırsızlanırken.

“Ay olmasaydı?” dedi dikkatle. “Göktaşları dünyaya düşerdi.”“O zaman bizde mi lekeli olacaktık?”“Hayır.” dedim kendimi öne doğru çekerken. Meraklı gözlerle beni süzdüğünü görünce; “Dünya zarar görürdü.” diye devam ettim. Başını sallayıp aya bakma-

ya devam etti. Rüzgar tenimizi yalayıp geçerken ayaklanıp bana döndü.“Keşke şimdi bulutların üzerinde bağdaş kurup otursam. Bir parça

da koparıp tadına bakardım.” Yetişkin doğduğum dünyanın dertleri küçücük gelmişti o an bana.

Fotoğraf albümlerinde, arkasında, “Oğlumuz falanca yaşta.” yazılı o fotoğraflardan biriydi yanı başımda bulutlarla ilgili hayal kuran çocuk. Bu hale gelmemin sebebi ise, o oğlan çocuğunun sadece benim zihnimle sınırlı olmasıydı. Hatırlayacak çocukluğu olmayan bir insandan başka kim unuturdu kendini?

“Hadi gel, geç kalınmışlığın türküsüyle yıkayalım seni.”Minik elini bana uzatan çocukluğuma bakarken dolan gözlerimi

saklama gereği duymadım. Kendi içimde, kendi gözyaşımı istediğim gibi dökebilirdim; ama zaten her yanım bu kadar saçılmışken bir de göz-yaşlarımı akıtıp sonra onları toplamakla uğraşmak istemiyordum. Ne zaman toplamaya kalksam daha da gömülüyordum içine.

“Ne zaman korksan, kendini unutsan, hatırla.” Adımlarımızı koca bir hiçliğin içinde atıyorduk. Eli elimde beni

boşluğa sürüklerken bir şey mırıldanıyordu. “Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor.”Bu renkleri tam yedi kez tekrar etti, anlamsızlıklar içinde anlam

arar halde dururken elimi aşağı doğru çekiştirdi, yere doğru çömelip umutla yüzüne bakarken bana gülümsedi ve mırıldandı;

“Süleyke.”

Gülümsemeye devam ederken ona yalvarır gibi baktım; tüm bu belir-sizlikten beni kurtar, der gibi. Minik eline ufak bir öpücük kondurdum. Bana gülümsemeye devam ederken kulağıma yaklaşıp derin bir nefes aldı ve fısıldadı:

“Güneşin dili.”Gözlerim aleve doğru açılırken kendimi yerde bulamadım,

ayağa kalkmış kapıya koşarken son anda tuttum anın, yakasını. Ne yaptığımı bilmez halde uzun süredir kalkmadığım köşemden uzaklaşmış, esiri olduğum kapının koluna yapışmıştım. Sebebini bilmediğim bir nedenden nefes nefese kalmıştım. Beklemeden kapının kolunu indirip kendime çektim ve kapıyı sonuna kadar açtım. Karanlığa doğru bir adım atarken dudaklarımda bir mırıl-tı, ne olduğunu bilmeden sayıklar gibi tekrarlıyordum.

“Kırmızı, yeşil, mavi, sarı...”Karanlık koridorda, kapının hemen önündeki poşeti elime

alıp odanın ortasına fırlattım ve kapıyı çarparak kapatıp poşete doğru ilerledim. Bedenim kendime yetmiyordu. Poşeti ters çe-virip içinde ne varsa odanın ortasına yığdığımda az önce biten günlükten bir düzine olduğunu gördüm.

“Madem kurtulmak için yüzleşmem gerekiyor, yakıp kül ede-lim!”

Biten günlüğümü de diğerlerinin yanına atıp hiç düşünme-den kibrit kutusunu elime aldım, delirmiş gibiydim, ben zaten deli miydim?

Kulağımda yankı kalan fısıldayışın hatrına derin bir nefes aldım, hızla inip kalkan göğsüm durdu, yok etmek isteyen iç güdülerimi sadece bir saniyeliğine susturdum. Elime günlüğün birini aldım, ilk sayfasını açtım ve o sayfayı yırtıp günlüğü geri fırlattım.

Hiç düşünmedim, tüm kibritleri tek tek tutuşturup bana ait olan ne varsa özenle yaktım. Önce temkinlice tutuştu her bir defter, günlük olduklarını hatırlayınca telaşlanıp harlandılar

Page 6: GÖNÜL KARATEPE KALEMİNDEN SAÇAKLAR - … file37 KALEMİNDEN SAÇAKLAR “Sis ile günlükler arasındaki kayıp düşlerden kurtulmak için geceyi tutuşturdum. O gece, bir çay

46

sonra geçmiş kokanlara saygıdan sakinleştiler; ama nitekim yan-dı hayatım dakikalar içerisinde.

Sönmekte olan ateşin başına rahat nefesimle oturup kal-dığımda, sona gelmenin zafer katılı gözyaşlarını akıttım, elim kopardığım sayfaya gitti tarihe baktım önce, gülümsedim; ilk yazmaya başladığım yıllar, çocuk olduğum yıllar, korkuya kapıl-dığım yıllar... Bir süre karga burga yazıya baktım sonra aleve at-tım tutuştu benimle. Birlikte kül olmadan önce tek bir cümle okudum kâğıttan:

“Güneş dile gelmiş masallar anlatıyor, kaleminden saçakların süley-kesi elimden tutuyor.”

ALİ EMİR ARAÇ

İBB Akşemsettin Orta Okulu / İSTANBUL

Ortaokullar Arası Öykü Yarışma Türkiye İkincisi

ASUS
Rectangle