43
Hacı Ömer Şark 438 HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) Her toplumun bir “yüzyıl” tanığı vardır. İnsanlar onun isminde ve kişiliğinde geride bıraktıkları yüzyılı hatırlar, onun yaşamında kendi aile serüvenlerinin izlerini yakalar veya onun yaşam mücadelesinde asırlık bir aynanın önünde oturmuş gibi kendilerini enine boyuna incelerler. Hacı Ömer Şark, savaşların ve sürgünlerin geride bıraktığı küller üzerinde kendisini yeniden yaratmış, zekâ ve çalışkanlığıyla yoksul ailesinin yaşam koşullarını zorlayıp aşmış ve durmadan daha iyiyi yakalamak için mü- cadele etmiş, Iğdır’ın en önemli “yüzyıl” tanığıdır. İlk gençlik yıllarımda, torunu Hasan Alagöz’le arka- daşlığım nedeniyle, sık sık Hacı dedemle aynı odada oturup özel sohbetlerine katılma şan- sım olurdu. Hacı dedem, beni büyük bir adam yerine koyarak günün önemli siyasi, sosyal ve ekonomik konularına ilişkin, ilginç sorular yöneltirdi. Beni o zamana kadar kimse ne o denli ciddiye almış, ne de söy- lediklerimi o denli ciddiyetle dinlemişti. Bu kısa fakat yoğun sohbetler, daha sonraki yıllar kendime olan bir özgüven duygusu geliştirip, kişiliğimin ve dünya anlayışımın erken yaşta olgunlaşmasına neden olmuştu. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, babamın vefatı nedeniyle geldi- ğim Iğdır’da, ilk fırsatta Hacı dedemi ziyaret edip özlediğim nasihatına tekrar kavuşmak istemiştim. “Hacı, bizim kuşak artık değil Iğdır,Türkiye’ye bile zor sığıyor. Her- kes çekip uzak bir yerlere gidiyor. Bu kuşakta neleri eksik görüyorsun, bu kuşak neleri ihmal ediyor?” diye sormuştum. Hacı, söyleyeceklerine derin bir anlam vermek için gözlerini kapatıp başını hafifçe birkaç kez salladı. Sakin bir sesle, “Eser yaratın evladım, eser!” dedi. Bu kitap, eğer bir gün “ eser” olarak yaşamını devam ettirme şansı bulursa Hacı’nın bu nasihatına çok şey borçlu olduğunu asla unutmayacak- tır. Kitapla ilgili çalışmalara başladığım zaman (2000 Yaz), Hacı, yaşlı- Mücahit Hun, Hacı Ömer Şark’la (1998)

Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

  • Upload
    phamdan

  • View
    240

  • Download
    1

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

438

HACI ÖMER ŞARK (1901-2001)

Her toplumun bir “yüzyıl” tanığı vardır. İnsanlar onun isminde ve kişiliğinde geride bıraktıkları yüzyılı hatırlar, onun yaşamında kendi aile serüvenlerinin izlerini yakalar veya onun yaşam mücadelesinde asırlık bir aynanın önünde oturmuş gibi kendilerini enine boyuna incelerler.

Hacı Ömer Şark, savaşların ve sürgünlerin geride bıraktığı küller üzerinde kendisini yeniden yaratmış, zekâ ve çalışkanlığıyla yoksul ailesinin yaşam koşullarını zorlayıp aşmış ve durmadan daha iyiyi yakalamak için mü-cadele etmiş, Iğdır’ın en önemli “yüzyıl” tanığıdır.

İlk gençlik yıllarımda, torunu Hasan Alagöz’le arka-daşlığım nedeniyle, sık sık Hacı dedemle aynı odada oturup özel sohbetlerine katılma şan-sım olurdu. Hacı dedem, beni büyük bir adam yerine koyarak günün önemli siyasi, sosyal ve ekonomik konularına ilişkin, ilginç sorular yöneltirdi. Beni o zamana kadar kimse ne o denli ciddiye almış, ne de söy-lediklerimi o denli ciddiyetle dinlemişti. Bu kısa fakat yoğun sohbetler, daha sonraki yıllar kendime olan bir özgüven duygusu geliştirip, kişiliğimin ve dünya anlayışımın erken yaşta olgunlaşmasına neden olmuştu.

Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, babamın vefatı nedeniyle geldi-ğim Iğdır’da, ilk fırsatta Hacı dedemi ziyaret edip özlediğim nasihatına tekrar kavuşmak istemiştim.

“Hacı, bizim kuşak artık değil Iğdır,Türkiye’ye bile zor sığıyor. Her-kes çekip uzak bir yerlere gidiyor. Bu kuşakta neleri eksik görüyorsun, bu kuşak neleri ihmal ediyor?” diye sormuştum. Hacı, söyleyeceklerine derin bir anlam vermek için gözlerini kapatıp başını hafifçe birkaç kez salladı. Sakin bir sesle,

“Eser yaratın evladım, eser!” dedi. Bu kitap, eğer bir gün “ eser” olarak yaşamını devam ettirme şansı

bulursa Hacı’nın bu nasihatına çok şey borçlu olduğunu asla unutmayacak-tır.

Kitapla ilgili çalışmalara başladığım zaman (2000 Yaz), Hacı, yaşlı-

Mücahit Hun, Hacı Ömer Şark’la (1998)

Page 2: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

439

lığın vermiş olduğu yorgunluk ve unutkanlık içindeydi. Söyleşinin bazı kısım-larını torunu Hasan Alagöz tamamlamak zorunda kaldı. Okuyucuya kolay geleceği düşüncesiyle, Hacı Ömer Şark’ın kendi sözlerini ve aynı zamanda Hasan Alagöz’ün kendi değerlendirmelerini, anlatıcı Hasan Alagöz olacak şekilde sizlere sunuyorum. Hacı Ömer Şark’ın Hayatı

Dedem Hacı Ömer Şark’ın doğum tarihin tam olarak bilinmez. Ancak aile ve aşiret içindeki yaşlı insanlar arasında yaptığım soruşturmalar beni bu tarihin ya 1901 ya da 1903 olabileceği sonucuna itti. Bu soruşturmada insan-lara ‘Osmanlı-Rus savaşı, Ağrı Dağı isyanı vb. sırasında kaç yaşındaydınız ?’ gibisinden sorular yönelttim. Elde ettiğim verileri dikkatlice değerlendirdim. Kişisel tahminim dedemin doğum tarihinin 1901 yılı olduğu yönündedir.

Dedem, bugün Ermenistan sınırları içindeki Elegez yaylasında (Alagöz Dağları) dünyaya gelmişti. O zamanlar Aralık bölgesindeki Kürt aşiretlerinin tamamı, Ağrı dağı bölgesi verimsiz ve kurak olduğundan Elegez dağlarına yaylaya giderler, birbirleriyle barış ve uyum içinde çadırlarını aynı bölgede yan yana koyarlarmış.

Aşiretimiz Redkanlıların “zoma”sıyla (aşiret obası) Gêloi ve Burukan aşiret obaları birbirine yakınmış. Sakan aşireti ve Torun ailesi de o bölgede yaylaya çıkanlar arasındaymış.

Aşiretimizin KışlağıAşiretimizin kışlağı Çamurlu köyü imiş. 300-400 yıllık bir zaman

boyunca aşiretimizin yerleşim yeri olan bu köy o zamanlar Karasu ırmağı-nın Sürmeli ovasına taraf kısmında, kıyı üzerinde kurulmuştu. Yanın başında ‘Öküzler’ denilen bir Azeri köyü varmış. Bir Ermeni köyü olan Alıkızıl da köyümüze yakın bir mesafedeymiş. Birinci Dünya Savaşı ve onu izleyen yıl-larda aşiretimiz köyünü terk etmek zorunda kalmıştı. Bugünkü Çamurlu köyü Hacı Ömer Şark ve kardeşleri tarafından 1950’li yıllarda Aras nehrine yakın yerde aynı isimle yeniden kurulmuştu.

Bütün Köyler SubaşındaRus yönetimi zamanında Kürt aşiretlerinin çoğunluğu bugünkü Aralık

ilçesi sınırları içinde yerleşikti. Iğdır tarafında sadece Asma gibi birkaç dağ köyünde Kürt aşiretleri varmış. Bunun nedeni aşiretlerin, Karasu ve Aras su kaynaklarına yakın olmak arzusuydu.

Bulakbaşı köyüne yakın bir noktadan kaynağını alan Karasu, dağ ve ovanın birleştiği çizgi üzerinde güneye doğru uzanır. O zamanlar bugünkü Devlet Üretme Çiftliği’nin yerinde 18 Burukanlı 8 Helikanlı köyü varmış.

Page 3: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

440

Bunların hepsi Karasu boyunca sağlı sollu sıralanırlarmış.Ayrıca Eski Ça-murlu köyü, Kolukent, Adetli, Hıdırlı, Kafirköy de Karasu’ya yakın kurulmuş diğer yerleşim yerleri idiler.

Sone KöprüsüElegez yaylasına gidebilmek

için her ilkbaharda aşiretimizin insan-ları ve hayvanları Aras nehrinin azgın sularını aşmak zorundaydılar. Bu o ka-dar kolay değilmiş. Geniş sallar üzerine konan hayvanlar en ufak hatada sulara kapılıp telef oluyorlarmış.

Dedem Hacı Yusuf, aşiretinin ileri geleni, Hacca gitmiş, ticarete yat-kın ve yetenekli birisiymiş. Disiplin ve çalışmasıyla büyük servet edinmişti.

Hacı Yusuf, geçişi kolaylaştır-mak için Aras nehrinin bir kolu üzerinde bir köprü inşa ettirmiş, annesi Sone Ha-nım’ın adını da köprüye vermiş.

Rus hükümeti, Hacı Yusuf hak-kında köprüden dolayı dava açmıştı. Güya Hacı Yusuf, Osmanlı’dan aldığı di-rektif ve parayla bu köprüyü inşa ettirmişti! Öyle ya, savaş sırasında Osmanlı ordusu Aras’ı rahatça geçebilecekmiş!

Hacı Yusuf Moskova’ya gidip bir avukat tutmak zorunda kalmıştı. İslam’ın kurallarını bilen avukat etkili bir savunma yapmış:

“İslam dininde zenginlerin cami, köprü, yol gibi hayır işlerine para ayırması dini bir görevdir. Müvekkilim Hacı Yusuf da bölgesinin zengin bir tüccarıdır. Dininin ona yüklediği vecibeyi yerine getirmiştir. Bu davranışında başka bir niyet aramamak gerekir.”

Toruna Mala KosaDedemin çocukluk ve gençlik yıllarında Kürtlerin en ileri geleni Eleş-

ref Bey imiş. Eleşref Bey babası Gulicevher Ağa gibi Erivan Hanı imiş. Rivayete göre Gulicevher Ağa’nın en büyük korkusu olabilecek bir

Osmanlı-Rus savaşında dindaşı Osmanlı’ya karşı savaşmakmış. Bu yüzden hep şöyle dua edermiş:

“Allah’ım sen bana Müslüman kardeşlerime karşı silah kullanacağım günü gösterme!”Gulicevher Ağa, 1877 Osmanlı-Rus savaşından bir yıl önce hakkın

Hacı Ömer Şark 40’lı Yıllarında

Page 4: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

441

rahmetine kavuşmuştu. Erivan nüfusunun yüzden sekseni Azeri ve Kürt Müslümanlardan

oluşuyordu. Erivan şehir merkezinde, Kürt nüfusu hayli fazlaymış. “Toruna Mala

Kosa” ailesinden bir Bey 19.yüzyılın başından itibaren “Erivan Hanı” sıfatıy-la bölgeye hükmetmiş.

Aralık ve Iğdır bölgesi Kürt aşiretleri birkaç yılda bir toplanır, kendi aralarında bir ‘Glava’, yani nahiye müdürü seçerlermiş. Bu nahiye müdürleri Erivan Han’ına bağlı olarak çalışırlarmış.

Son Glava SeçimiGlavalık yani nahiye müdürlüğü seçimi, bölgedeki Kürt aşiretlerinin

katılımıyla olurmuş. Aşiret liderlerinin yanı sıra küçük boyları temsil eden “Mir” ve “Paşmir” isimli toplum liderleri de bu önemli toplantıda yer alırlar-mış. Ayrıca Erivan’dan gelen Rus müfettiş heyeti de, seçim çalışmalarını ve oylamayı gözlemci sıfatıyla dikkatle izlermiş.

Seçimler, bugünkü anlamda katılımcı ve demokratik bir özellik arz edermiş. Adaylar kulis çalışması için kendilerine tanınan süre içinde, aşiret li-derlerini tek tek dolaşır, ayrım yapmadan herkesin oyunu almaya çalışırmış.

En son glava seçimi Bulakbaşı köyünde yapılmış.Toplantı başladığında, sağduyu ve uzlaştırıcı yanı ağır basan şahıslar

ön plana çıkıp kulis çalışmalarını ve pazarlıkları hızlandırmışlar. Bunlardan birisi de Hacı Yusuf imiş.

Hamit Bey’in oğlu Fettah Bey, “glava” unvanıyla seçimlere katılıyor, tekrar seçilmeyi ümit ediyormuş. Ancak, Fettah Bey’in sert ve haşin karak-terinin ona vermiş olduğu ürküntü nedeniyle, aşiret liderleri arasında onun adaylığı pek de hoş karşılanmamıştı.

Kimlerin aday olabileceği konusunda yapılan tartışma uzamış, saatler boyu devam eden oylama ve zorlu kulis çalışmaları sonucunda nihayet dört adayın ismi ön plana çıkmış. Şimdi en zor kararı vermek kalıyormuş: Kim?

Bu dört adaydan birisi Ali Mirze Bey, diğeri de Fettah Bey imiş.Gözler Hacı Yusuf’un üzerine kenetlenmiş. Çünkü onun vereceği

kararı tüm aşiret liderleri kabul etmeye hazır olduklarını daha önce beyan etmişlerdi.

Hacı Yusuf, üzerine düşen görevin ciddiyetinin farkındaymış. Son kararını vermeden önce düşünmek için zaman istemiş. Son Glava: Ali Mirze Bey

Hacı Yusuf kararını açıkladığında ortalığı derin sessizlik kaplamış.

Page 5: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

442

Dikkatli ve ölçülü ses tonuyla, Hacı Yusuf, “Ali Mirze Bey” demiş.Fettah Bey karara sinirlenip hayal kırıklığı içinde toplantı yerinden

ayrılmış. Akrabası, Eleşref Bey’in yanına gidip sitem ve şikayet dolu şöyle demiş:

“Gavanek, xulamek Kurmanç kırın ‘Glava’!” (Çoban Kürdün birini nahiye müdürü seçtiler)

Eleşref Bey alınan karara üzülmez:“Lao, Lao! Xulam be ji, gavan be ji, Ali Mirze serşıvan e. Merive ki zane ye.”( Çobanda olsa, hizmetçi de olsa o bir baş çobandır. Bilge insandır!)

Çok geçmeden Birinci Dünya Savaşı patlak verir ve son glava Ali Mirze Bey’in görevi de kendiliğinden sona erer.

Savaş ve MağduriyetSavaş başladığında Fettah Bey, Çamurlulardan oluşan vurucu güçle

Aras nehrinin ötesindeki Rus ve Ermeni köylerine baskınlar düzenleyip, ta-lanlar yapıyormuş. Çok geçmeden bu saldırılara bir cevap gelmiş.

Rus Kazakları Aras ve Karasu arasında kalan bölgede tam bir terör estirmişler.Eski Çamurlu köyü de bu terörden kaçamamış, Karasu üzerinde köprü olmadığından kaçıp dağlara sığınmaları da mümkün olmamıştı.

Kazakların talanı öylesine acımasızdı ki kimsede yatacak döşek, yor-gan bile kalmamıştı. Sürülerini, mallarını hepsini alıp gitmişlerdi.

Bu olay en çok da Hacı Yusuf’u mağdur etmişti. Tüm zenginliği savaş vurgunları arasıda bir günde yok olmuştu. O günden sonra da bir daha belini doğrultamayacaktı

Hacı Yusuf bir gün dalgın oturuyormuş. Aşiretinden Reso Nevo adın-da yoksul birisi hem Hacı’nın başına gelenlerden üzgün hem de içten sevinçli bir şekilde:

“Yusuf Beg, ez û tu, em teze eşit bun!” (Nihayet zenginliğimiz eşitlendi!)Hacı Yusuf’un bu söze cevabı anlamlıdır:“Lo, lo! Ez disa Hacı Yusuf ım, tu disa Reso yi!” (Ama unutma ki ben yine Hacı Yusuf’um, ama sen hala Reso’sun)

Bayat, Dize ve Gacer köyü Azerileri, talana uğrayan köylerin yardı-mına koşmuşlar. Hacı Ömer Şark, o günleri hatırladığında, Azeri komşuları-nın göstermiş olduğu fedakarlığı minnetle anardı. Gülümseyerek,

“O gün çok heyecanlanmıştık. Ben de sevinçle bir minderi alıp kaç-mıştım!” derdi.

Page 6: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

443

Hacı Yusuf, eli boş durmaz. Kazak süvarilerin vahşeti ve vurgunu nedeniyle uğramış olduğu mağduriyet için tazminat davası açar. Mahkeme başvuruyu haklı bulur, ancak zararın onda birini ödemeyi kabullenir.

Muş’a GöçRedkan aşireti, Hacı Yusuf’un önderliğinde 1924 yılında Aralık böl-

gesinden Muş’a göç eder. “Sorunlar” adında Ermenilerden metruk bir köye yerleşirler.

Sorunlar, bir yanı ovaya bir yanı ormana bakan güzel bir köy imiş. Bölge o zamanlar Nuh Bey Xoyti ve Musa Bey Xoyti ismindeki Kürt

Ağalarının denetiminde imiş. Çok geçmeden aralarında sürtüşme çıkar, yıllar süren kavga ve çekişmeden yorgun düşen aşiretimiz Iğdır’a geri dönmek is-ter.

Muş mutasarrıfı (kaymakamı) Hacı Yusuf’u bu kararından vazge-çirmeye çalışır. Hacı Yusuf, bu olaylardan ve güvenlikten sorumlu tuttuğu kaymakama kızgındır. Kaymakam, görev bölgesindeki halkın mal ve can güvenliğini sağlayacak, kararlı ve cesur bir idareci değildir. Nuh Bey gibi bir ağaya karşı direnecek gücü ve kişiliği de yoktur.

Hacı Yusuf dayanamaz: “Söyler misiniz, Kaymakam Bey! Nuh Bey 200 askeriyle Muş’a gir-diği zaman sizin rütbeniz ne oluyor?” - ...............!“Ben söyleyeyim. Nuh Bey oluyor başçavuş, siz oluyorsunuz er! Ben böyle bir yerde yaşayamam!”

Kaymakam bu cevaptan etkilenir, Hacı Yusuf’a sarılarak özür diler. Hacı Yusuf bu iltifattan tatmin olmaz, üç yıllık bir aradan sonra Iğdır’a geri döner.

Aşiretimizin bir kısmı Muş’ta kalır. Bugün halen Muş’ta o yıllardan

Page 7: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

444

kalma akrabalarımız yaşamaktadırlar.

Ağrı Dağı İsyanı Yıllarıİsyanın gittikçe şiddetlendiği yıllardır. Eski Çamurlu ve civar köyler

yasak bölge içine alınınca, Hacı Yusuf ve aşireti, devletin kendilerine iskan yeri gösterdiği Hakveyis köyüne gidip yerleşir.

Yasak bölge geniş bir alanı kapsıyormuş. Suveren köyünden Markara sınır köprüsüne uzanan yolun Aralık tarafı Kürtlere tamamen yasaklanmıştı. Bu yasak Azerileri kapsamıyordu.

Hakveyis köyüne yerleşen ailemiz mağdurdu. Ev ve ahır yapacak ne ağaç kütüğü ne de tahta varmış. Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar...

Çamurlu köyüne gidip oradaki ağaçlar kütüklerini nasıl getiririz diye kafa patlatmışlar.

‘Seni Şeytan Sakallı’İlk girişim Hacı Yusuf’tan gelmiş. Elinde bastonu Iğdır Askeri garni-

zonundan içeri girmiş. Askeri garnizon, daha sonra “Güneş Sineması”na da mekân olan

Mecit Güneş’e ait bugünkü gayri menkullerin olduğu yer imiş. Garnizonun başında da bir Albay varmış.

Hacı Yusuf yılların verdiği tecrübe ve bilgiyle Albaya hitap etmiş:“Sayın Albayım, Muş muhaciriyiz. Mağdur durumdayız. İzin verin de

Çamurlu köyüne gidip ağaç kütüklerini getirip ev yapalım”

(1) Atila Hun, (2) Selahattin Hun, (3) Hacı Ömer Şark, (4) Hasan Alagöz, (5) Mücahit Hun, (6) Safiye Alagöz, (7) Halime Alagöz, (8) Ümit Alagöz

Page 8: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

445

“Seni şeytan sakallı seni. Söyle bakalım kaç askerin kafasını kestin, ha!”Albay, Ağrı Dağı İsyanını ima ederek Hacı Yusuf’u aşağılamış, guru-

runu rencide etmişti. Hacı Yusuf, kör pişman eve gelip, ‘Torunum yaşımdaki birisi bana ‘şeytan sakallı’ diye hitap etti”, di-

yerek ağlamış. Azeri Kirve Hacı Celil

Torunu Hacı Ömer Şark öne çıkıp, “Siz bu işi bana bırakın!” demiş. Hacı Ömer, kıvrak zekasıyla çözüm yolu aramış. Develeri alarak

yasak bölgeye sınır Gökçeli köyüne gitmiş. Amacı yasak bölge içinde kalan Bayat köyündeki kirvesi Hacı Celil’e ulaşabilmekmiş.

Azeri bir dostundan şu ricada bulunmuş: “Kürt olduğum için karşı tarafa geçmem yasak. Bayat köyünden Hacı

Celil Bey’e buraya gelmesi için haber gönderir misin?”Çok geçmeden Hacı Celil Bey, Gökçe köyüne gelir. Hacı Ömer:“Kirve! Çamurlu köyüne gidip oradaki ağaç kütüklerini evlerden ve

ahırlardan söküp şu develere yükleyip bana getirmeni istiyorum.”

Hacı Celil Bey’in yardımı sayesinde ailemiz ev inşa edip, o kışı sıcak bir yuvada geçirebilmişti.Cin Deresi

Yasak bölge nedeniyle Aralık bölgesindeki tüm Kürt aşiretleri Iğdır tarafına iskan ettirilmişti.

1920’den sonra, Iğdır’ın Kurtuluşu’nu takip eden yıllar, Aralık böl-gesindeki Kürt aşiretlerinin Elegez’e gitmeleri artık mümkün olmadığından, kendilerine yayla yeri bulmak zorunda kalmışlar. 1920-30 arasında Ağrı Dağı-’nı tercih etmişler ama yasak bölge kararıyla tamamen yaylasız kalmışlardı.

Iğdır tarafında, Kerem Bey, ne dese o olurmuş. Bizim aşirete Zor köyündeki Cin Deresi yayla olarak verilmişti. Hacı Kasım Ağrı İsyanında

Aşiretimiz Ağrı Dağı İsyanına katılmamıştı. Sadece Hacı Ömer’in kardeşi Hacı Kasım milliyetçi duygulara kapılıp eline geçirdiği kırık bir silahla tek başına Ağrı Dağı’na gitmiş, Bıro Heseki Telli’nin karşısına çıkıp görev istemişti. İsyan hareketinin son günleriymiş.

“Ey Hacı Yusuf’un torunu! Bizi hepimiz can derdine düşüp başımızı bir taşın altına sokmaya çalışıyoruz, sen de gelmiş savaşa daha yeni başlıyor-sun. Evine dön gözüm görmesin!”

Page 9: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

446

Mametkanlı Çobanın HatıralarıAğrı Dağı isyanı sona erer. Ailemiz Hakveyis’te yaşamaya devam etmektedir. Hakveyis köyünün çoğunluğu Azeri imiş. Kaça-Kaç’tan evvel Sıçanlı

dağ köyünde oturdukları için de Kürtçe’yi rahat konuşabiliyorlarmış. Mametkan aşiretinden, saf ve cahil birisi Azerilerin yanında çoban ol-

muştu. Köyün gençleri fırsat buldukça çobana takılırlarmış. Onu ortaya alıp, “Hele bir daha anlat! İsyana nasıl katıldın?” derlermiş. Çoban da:“Vallahi bir gün Bıro Heseki Telli ve İhsan Nuri Paşa haber göndertip,

babamı yanlarına çağırttılar. Babam gitmek istemeyince beni yanına çağırdı, ‘Oğlum hele git bak bunlar ne istiyorlar?’

Ben de çıktım onların huzuruna. Bıro Heseki Telli, babamın gelmedi-ğini görünce elini üzüntüyle dizine vurdu:

‘Tuh! Eğer baban gelseydi Alay komutanı yapacaktık, ama neyse, madem ki sen geldin orada ki tüfeklerden birini al, artık yüzbaşısın!”

Çoban her defasında bu hikâyeyi anlatırmış. Köyün gençleri de ne-şeyle gülermiş.

Çobana yapılan bu davranışı ve anlatılan hikayeyi milli duygularına yediremeyen Hacı Feyzullah ve Hacı Kasım, Mametkanlı çobanı bir fırsatını bulup iyice dövmüşlerdi. Niçin dövüldüğünü bilmeyen çoban, saygın Kürt Şeyhi Hacı Mıhemed’e (Barbaros) gidip yardım istemiş. Zavallı çobanın ha-line acıyan Hacı Mıhemmed, Hacı Ömer’e kardeşlerini şikayet eder.

Hacı Ömer, iki kardeşini yaka paça yakalatıp Hacı Mıhemed’in hu-zuruna çıkartır:

“Söyleyin o zavallı çobanı niçin dövdünüz?”“İsyan hakkında hikayeler anlatıp halkı güldürüyordu. Zorumuza gitti!”

Amansız AçlıkAçlık o denli azgın imiş ki, çocuklara verilecek ne ekmek ne de aş

varmış. Hacı Ömer’in annesi Hacı Bahar ninemden bizzat dinlemişimdir.

Zavallı kadın topladığı “pancar” denilen yabani otları kaynatıp çocuklarına yedirirmiş. En gözde yemekleri sıcak suda haşlanmış buğday imiş!

Bazı günler pişirecek buğday bile olmaz, ağlayan çocukları susturmak için kocaman bir tencerede su kaynatılırmış. Çocuklar ağladıkça, ninem,

“Kurreder! (Canınız cehenneme!) Kesin sesinizi! Gözünüz kör mü yemek pişiriyorum!”, diyerek azarlarmış.

Kaynayan suyun fokurtusu yemek umuduna kapılan çocukları, sessiz-leştirir, uyuya kalırlarmış.

Page 10: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

447

Hacı Feyzullah’ın Açlık Hatırası Hacı Feyzullah amcam bana şu anısını anlatmıştı:

“Açlığa tahammülümüz kalmamıştı. Redkan aşireti gençlerinden 15-20 tanemiz elimize yaba, kazma ve tırpanları alıp Iğdır şehir merkezine indik. Karaağaçların gölgesinde oturup gelecek herhangi iş teklifini ümitle beklemeye koyulduk.

Karşımıza bir çavuş dikildi:“Haydi! Hepiniz benimle gelin yapılacak iş var!”

Askeri garnizon binasına geldik. Kocaman bahçenin dört yanı at ahırlarıyla çevrelenmişti. Motorize

birliklerin olmadığı o dönemlerde süvari birlikleri ordu için çok önemliydi. Ahırlardan içeri girdik. Uzun zamandan beri temizlenmeyen zeminde,

at pislikleri üst üste yığılmış, sertleşmiş taş gibi olmuştu. Çavuşun bizden istediği bu pislikleri kırıp parçalamak sonra da dışarıda uygun bir yere taşı-maktı.

Aç karnına işe koyulduk. Birkaç genç, “basma” denilen betonlaşmış pisliği kırıyor, diğerleri de “tejkere”ye -basit bir taşıma aleti- yükleyip dışarı çıkarıyordu..

Akşama doğru işimizi bitirmiştik. Yorgun ve aç, alacağımız parayı beklerken, çavuş çıkıştı:

“Kaybolun! Gözüm görmesin!”Kör pişman köye döndük. Hacı Mıhemmed adlı köyün yaşlısı:“Ne oldu, ne yaptınız bugün?”, diye sorunca,“Hiç! Askeriyeye bok taşıdık. Aç gittik aç geldik! Hepsi bu!”“Allah’tan ümidinizi kesmeyin! Yarın yola çıkmadan önce Allah’tan

hayırlı bir iş isteğinde bulunun!”

Sabahleyin, yaşlı amcanın nasihatını hatırlayıp hayırlı bir iş temenni-sinde bulunarak yolu adımladık, karaağaçların gölgesine sığınıp iş beklemeye koyulduk.

Karakoyun köyünden bir Azeri karşımıza dikildi. Bir ekin işi varmış. Ücreti konuşup anlaştık.

Bize ikram ettiği cömert bir kahvaltıdan sonra işe koyulduk. İşi bitirip ayrılacağımız zaman: “Kirve! Benim ekin yerimde bu sene mahsul az oldu. Ama dost düş-

manın içinde “ekin kaldırıyor” desinler diye sizi kiraladım”Yevmiyemizi cebimize koyup köye döndük. İlk kez o gün hayırlı iş

temennisinde bulunmanın ne kadar önemli olabileceğini anlamıştım.

Page 11: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

448

“Topal” ÖmerGenç Ömer’in ticarete ilgi ve merakı erken yaşta başlamıştı.

20 yy’ın başlarında, Kürt köyleri ve yayladaki oba halkı, çay, şeker, sigara gibi ihtiyaçlarını “Çerçi” denilen gezici satıcılardan temin ederlerdi. Bakkal veya buna benzer bir dükkan yoktu.

Genç Ömer, aileye yük olmamak için, kendi kaderini kendi eline al-mış, “Çerçi” işine merak sarıp, ticarete atılmıştı. İyi para kazanan genç Ömer, bir gün mesleğinin kendisine getirdiği bir tehlikeden kaçamamıştı.

1913’de bir kış günü, -12 yaşı civarı- genç Ömer, atının üzerinde dağlık bir arazide yorgun argın yol alıyormuş. Kar gittikçe şiddetleniyor, genç adamın yolculuğunu zorlaştırıyormuş.

Sıçanlı köyü yakınında Şerqi denilen bir mevkii vardır. Tam orada genç adam amansız bir tipiye yakalanır. Saatlerce soğuktan ve kardan kurtul-mak için mücadele eder ama etrafta ne sığınabileceği bir ev, ne de mağara...

Genç Ömer atın üzerinde soğuktan kaskatı kesilir. Tipi dindiğinde, bir köylü, genç Ömer’in yardımına koşar, evinde

misafir eder.Soğuk özellikle ayaklarını etkilemişti. Yürümeye başladığında, sol

bacağının dizden aşağısının sallandığını, fonksiyonunu kaybettiğini acı şekil-de anlamıştı.

Ayağındaki sakatlık genç Ömer’i ticari hayattan vazgeçirmez. Eline baston alıp, işlerine kaldığı yerden devam eder.

Edê Bey’in DükkanıYoksulluk ve açlık ailemizi kemiriyormuş. Aile fertleri parçalanmış,

herkes can derdine düşmüştüİşte böyle bir zamanda genç Hacı Ömer, her gün Abdürrezak (Güneş)

Bey’in – halk arasında “Edê Bey” olarak bilinirdi- Iğdır şehir merkezindeki manifatura dükkanına (bugünkü Pamir İşhanı’nın bitişiği) gidiyor, verilen görevleri azimle yerine getiriyordu.

Sakat bacağıyla gücü yettiğince çalışan, dürüstlük ve doğru sözlülüğü elden bırakmayan genç Ömer, çok geçmeden insanların ve özellikle de Edê Bey’in güvenine mahzar olmayı başarır.

Edê Bey’in manifatura dükkanı, bildiğimiz anlamda bir mağaza sa-yılmazdı. İlçenin kalbur üstü bey ve ağaları, her gün orada buluşur sohbet ederlerdi.

Çoğu, yasak bölge yüzünden yerlerinden yurtlarından olmuş bu bey ve ağaların sıkıntıları ve dertleri çokmuş. Bir araya geldiklerinde, eski günle-

Page 12: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

449

rini hatırlayıp birbirlerine destek çıkarlarmış.Edê Bey’in mağazasının müdavimlerinden birisi de Ali Mirze Bey

imiş. Arada bir uğrar, çay içer, gönülsüz de olsa konuşmalara katılırmış. Her-kes, bir zamanların “glava”sı Ali Mirze Bey’in bu şekilde yüreğinin buruk ve mağdur olmasından özel bir üzüntüye kapılırmış.

Sigarayı bırak yoksa...Aşiretimiz Muş’a gittiğinde Ömer henüz sigara içmeye başlamıştı.

Muş tütünü de oldukça lezzetliymiş. İnce uzun parmaklarıyla sigarasını zevk-le saran Ömer, çok geçmeden sigara tiryakisi olmuştu.

Şehir merkezinde sigarasını tüttürürken yaşlı bir bey amca kendisine yaklaşmış:

“Sigarayı bırak evladım! Zaten topalsın bir gün sigarayı da bulama-yınca düşmanına el açacaksın!”

Ömer bu sözlerden etkilenmiş ve o günden sonra sigaraya el sürme-mişti.

İlk SermayeSermayenin önemini kavrayan Ömer, bir gün “xurc” denen heybesini

tıka basa tütün doldurur, atla dağ köylerine doğru yola çıkar. Bir oba yerinden geçerken Mıhemede Dırbê isminde bir şahıs Ömer’i

yanına çağırır:“Kimsin?”“Hacı Yusuf’un torunuyum” “Tu çı dıdi?” ( Ne satıyorsun?)“Tutın! “(Tütün)Mıhemmede Dırbê, kıl çadırın önüne yığılmış peynir ve çökeleği

işaret ederek:“Tu xurca tutuna bıda mın, ez ji penıra xwe bıdıma te!”(Tütünlerine karşılık peynirlerimi sana vereyim, kabul mü!)

Ömer, atından inip, peynirlere göz atar. Farelerin kemirdiği, kedilerin tırmıkladığı, rengi sararmış peynirleri almaya pek istekli olmamış. Bir baha-neyle uzaklaşmak ister:

“Apo, ne têre mın tune!” (Amca bunu götürecek büyüklükte heybem yok!)“Ez têre xwe bıdıma te! Tu nevê Hecı Yusuf i. Têre mın bıni!” (Kendi torbalarımı vereceğim. Hacı Yusuf’un torunu herhalde torba-larımı geri getirir)

Page 13: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

450

Ömer, köşeye sıkıştığını anlar, isteksiz değiş tokuşa mecbur olur. Pey-nirin sararmış yüzünü, fare ısırıklarını kesip atar. Malını torbalara doldurup oba yerinden ayrılır.

Kısmet! Ömer bu peynirden çok para kazanır. Ticaretin başka alanla-rına yönelebilecek sermayesi artık vardır!

Ömer, “Şöllüler” gibi ticarete yatkın ailelerle ticaret ortaklığı yapar, Çaldıran ve Van bölgesinin ücra köşelerinde, Kürtçe “pırti” denilen manifa-tura ve kumaş satar. Sermaye birikimini ve ticaret bilgisini böylece daha da artırır.

Markara Sınır Kapısı ve Reşit KekiMarkara’dan büyük ölçekte ihracat-ithalat yapılırmış. Bitlisli tüc-

cârların ağırlıkta olduğu sınır ticareti nedeniyle, birçok yabancı aile Iğdır’a yerleşmişti. Bunlardan birisi de Reşit Keki idi.

Kerem Bey’in kızı Kudret Hanım’la evlenen Reşit Keki, Rusya’ya canlı hayvan ihraç eden en önemli tüccardı. Bir gün Reşit Keki, Edê Bey’in dükkanına uğrar. İş ve ticaretten ko-nuşurlar. Ömer de bir köşede oturmuş bunları dikkatle dinliyormuş.

Konuşmanın bir yerinde Edê Bey, Ömer’i işaret ederek:“Reşit, iki parça koyunu da Ömer’e teslim edelim”, demiş.“Parça”, beş yüz koyundan oluşan sürü anlamındadır. Canlı hayvan ticareti şöyle düzenlenirdi: Sermaye sahipleri güven-

dikleri kimseleri “simsar” tayin eder, besiye alınması için de belli bir koyun miktarını onlara teslim ederlerdi.

“Simsarlar”, tamamen otonom bir yapıya sahiplerdi. İstediklerini ço-ban olarak tutar, sürünün beslenme tekniğini istedikleri biçimde tayin ederler-di. Koyunlar satıldığında kâr üzerinden belli bir komisyon alırlardı. Koyunun besi kalitesi ne kadar iyiyse, elde edilen kâr yüzdesi de elbette o kadar yüksek olurdu.

Edê Bey’in önerisi Ömer’i heyecanlandırmıştı. Kalbi küt küt atıp, gözleri sevinçle ışıltıya boğulmuş, Reşit Keki’nin vereceği cevabı merakla beklemeye koyulmuştu.

Reşit Keki, tanımadığı genç adama gayri ihtiyari bir göz atmış. Bir ayağı sakat, ticaret tecrübesi sınırlı (!) bu genç adam gözünü pek ısırmamış. Başını önüne çevirip, Edê Bey’le sohbete devam etmiş.

Araya derin bir suskunluk girince, Edê Bey sorusunu hatırlamış:“Reşit, ben sana dedim ki, iki parça koyunu da Ömer’e teslim ede-

lim!”

Page 14: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

451

Reşit Keki, Edê Bey’in bu ısrarını geri çevirmekte zorlanmış, eline al-dığı bir kağıda bir şeyler karalamış. Bu pusula, “simsarlık” mesleği jargonun da, “Evet, seni simsar olarak tayin ediyorum!” anlamındaydı.. Ömer, hayatının kaderini değiştirecek kağıt parçasını yakalayıp, se-vinçle dükkandan uzaklaşmış.

Disiplin ve ÇalışkanlıkVerilen sorumluluğun bilincinde olan Ömer, bir yandan kendisine

arka çıkan Edê Bey’i mahcup etmemek, bir yandan da önüne çıkan fırsatı iyi değerlendirmek amacıyla büyük bir ciddiyetle işe atılmıştı.

Ömer, sürünün besiye alındığı ahırları gezdiğinde, şaşkınlığını gizle-yememiş. Çobanlar, ot ve yoncayı sonbahar yağmuruyla çamurlaşmış zemine atıyor, koyunları yağmur altında ota çıkarıyorlarmış. Bu şekilde yapılan besi-nin iyi sonuç vermeyeceğini anlayan Ömer, kendi payına düşen koyunları alıp diğer “simsarlar” dan ayrılmış.

Kozası henüz toplanmış pamuk tarlası kiralayıp sürüyü içine bırak-mış. Sürü çok geçmeden et tutmaya başlamıştı.

“Simon hepsine ‘geç’ dedi”.

Koyunların Rusya’ya ihraç zamanı gelmişti.Bütün “simsarlar” kendilerine emanet edilen koyun sürülerini önleri-

ne katıp Markara köprüsüne doğru yola çıkmışlar. Sermaye sahibi Reşit Keki, Gulem Çağlar’a ait Chevrolet marka ara-

bayla köprüye gelmiş, uzakta durarak koyunların geçiş işlemlerini dikkatle izlemeye koyulmuş.

Sürüler sırayla kantara giriyor, sonra da bir veterinerin önünden tek tek kontroldan geçiyorlarmış. Simon adlı Ermeni Veteriner, elini koyunların sırtını atıyor, beğendiklerine “geç” diyor, zayıf ve hastalıklı bulduklarını da geri çeviriyormuş.

Reşit Bey’in yüzü Simon’un her “geç” demesinde gülüyor, her geri çevrilen koyunla da ciddileşiyormuş.

Sıra Ömer’in “simsar” olarak besiye aldığı sürüye gelmişti. Simon bütün sürüye ‘geç’ deyince, bu duruma çok sevinen Reşit Keki, elindeki bir deste parayı dedeme uzatmış:

“Ömer, bundan sonra bütün koyunları böyle istiyorum!” demiş.

Reşit Keki, Chevrolet arabasına binip uzaklaşırken, dedem de atına binip Alican üzerinden Hakveyis köyüne doğru yola çıkmış. Yüreği gururla doluymuş.

Page 15: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

452

“Çok yüz verme..”Ömer, baş “simsar” olarak bir zaman Reşit Keki’nin işlerine yardımcı

olur. İşini severek yapıyor, verilen talimatları harfiyen uyguluyor, masrafları en ince detayına kadar yazıp hazırlıyormuş.

Bir gün Ömer, Edê Bey’in Iğdırmava sokağındaki evine gidip yapılan işler hakkında patronu bilgilendirmek istemiş.

Reşit Keki ve Edê Bey semaveri kurmuşlar, geniş balkonda çay içi-yorlarmış. Edê Bey dedemin geldiğini görünce, Reşit Bey’e dönerek, Ömer’-in duyabileceği bir sesle:

“Reşit, bak o geliyor. Çok yüz verme!”Bu söz Ömer’in zoruna gitmişti. Yüreğine saplanan bir bıçak gibi

hissetmiş. Kendi kendine söylenmiş:“Hey Allah’ın adamı! Bu işi bana veren sen, bu güvensizliği de yara-tan sen!”

‘Emer, Allah bizi sana kurban etsin!’Ömer fırsat buldukça kardeşlerine de simsarlık işini öğretiyormuş.

Bunlardan birisi de Kasım imiş. Bir gün dedem, kardeşi Kasım ve babaları Hasan, üçü birlikte Edê

Bey’in dükkanında oturuyormuşlar. Simsarlar, Kürtçe “cıri” denilen, yapılan masrafları çizelge halinde

gösteren bir hesap tutmakla yükümlüydüler. Bu kağıt parçasında yemeden içmeye iğnede ipliğe tüm harcamalar yazılı olurdu.

Kasım elindeki “cıri”yi, Edê Bey’e açıklamak ister ama Edê Bey sert müdahale eder:

“Olamaz birader! Olamaz birader! Bu kabarık bir cıri! Bu kabarık bir cıri!”, diye bağırmış.

Edê Bey’in sert çıkışı Ömer’i çok etkiler. Hem kardeşi zan altında bırakılıyor, bu yetmezmiş gibi oğul, babası-

nın yanında küçük düşürülüyordu.Ömer’in babası Hasan, kendi halinde ve sakin yaratılışlı bir insandı.

Edê Bey’in azarlamasını ses çıkarmadan karşılamak durumundaydı. Aile onuruna son derece düşkün Ömer, bu sözleri hakaret kabul eder:“Edê Bey bizi töhmet altında bırakıp, hırsız muamelesi yapıyorsunuz.

En doğrusu, çobanları çağırmanız, bu masrafların yapılıp yapılmadığını birin-ci elden kontrol etmenizdir!”

Edê Bey, Ömer’in çıkışını suskunlukla karşılar.Baba ve iki oğul, dışarı çıkarlar. Köşeyi döner dönmez baba, oğlu

Ömer’in elini tutar, övgü ve sevgiyle:

Page 16: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

453

“Xude me kurbane te ke! Ez ber kure Hemit Bege nukare xeberde!”( Hepimiz sana kurban olalım! Hamit Bey’in oğlunun önünde konu-şamamıştım)

Bu olaydan sonra, Ömer, aile onur ve değerlerine gösterdiği duyarlı-lıkla, ticari ve sosyal anlamda aile liderliğini ele geçirir.

‘Torune Hacı Yusuf e’Ömer’in, “aile onuru”na düşkünlüğü daha çocuk yaşta kendisini belli

etmişti. Bir davranışı nedeniyle Hacı Yusuf, torunu hakkında hep övgüyle söz edecekti:

Kürt aşiretleri şehir merkezindeki manifaturacı yada tuhafiyeci dük-kanlarına gider, yıllık ihtiyaçlarını alır, nakit paraları olmadığından masraflar deftere borç yazılırdı. Dükkan sahipleri yılda iki kez, ilkbahar ve sonbaharda, yanlarına defterlerini alıp, oba ve köyleri tek tek dolaşırlar, borçlarını tahsil ederlerdi. Nakit para yerine aldıkları hayvanları önlerine katıp kasabaya dö-nerlerdi.

Nevruz bayramının kutlandığı günlermiş. Dükkan sahibi, borç defteri-ni koltuğunun altına koymuş, Alıkızıl köyü açıklarında çadır açmış olan Red-kan aşiretinin obasına gitmişti. Hacı Yusuf’un evinde kamp kurup, borçlarını tahsil etmeyi planlamaktadır.

Dükkan sahibi bir yandan ikram edilen yemekleri yiyor, bir yandan da köylülerin önlerine katıp getirdikleri koyun ve keçilere el koyup, borçlarını defterinden düşüyormuş.

Sıra gelmiş Ömer’in babası Hasan’a...Hayvancılık yapanlar “qır ketine” sözünü ne anlama geldiğini çok iyi

bilir. Hayvanlar zayıflar bir deri bir kemik kalırlar. İşte Hasan’ın koyunları o yıl bu belâya uğramış, 3-4 tanesi hariç, hepsi hastalıklı ve bakımsız neval’ler-de dolaşıyorlarmış.

Hasan, önüne bu koyunlardan birkaçını katar, çadırın önüne gelir.Dükkan sahibi, koyunları görür görmez, yüzünü diğer tarafa çevirir:“Bavo, çıma ez hatıme reci te dıxazım! Ez hatıme heqe xwe! Te çı qır

quttana derxıstıya ber peşiyamın!” (Senden sadaka dilenmeye gelmedim. Hakkımı istiyorum. Bu ölü ko-

yunları ne diye karşıma çıkarmışsın)“Walle tune! İsal qır ketıye nav peze mın”(Vallahi başka da bir şeyim yok! Hastalık hepsini mahvetti)

Hasan, boynu bükük, kendisini savunmaya çalışır. Hacı Yusuf, oğ-lunun bu beceriksiz ve lakayt tutumuna sinirlenir, ayaklar altına alınan aile

Page 17: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

454

onurunu tekrar nasıl geri kazanabileceği düşüncesiyle sabırsızlanır.Olup bitene şahit olan çocuk yaştaki Ömer, topal ayağının ona izin

verdiği ölçüde, sıkı bir koşuyla vadiye iner, bir köşede otlayan sağlıklı koyun-ları önüne katar. Obaya yaklaşınca uzaktan bağırır:

“Xalo! Xalo!” (Bey amca, Bey amca)“Çı ye? Çı ye?” (Ne var, ne oldu?)“Xalo ew pez bave mın ne dıtiye!” ( Bey amca, babam bu koyunları görmemişti!)

Sağlıklı ve etli koyunları gören dükkan sahibi, borcun üzerine bir çizik atarken,

“Ha! Xarze kiye! Ha!”, demiş. (Aferin kimin yeğeni bu böyle!)

Hacı Yusuf, torununun bu çıkışından son derece memnun kalmıştı. Dükkancının onu sahiplenmesine ise hiç tahammülü yoktu:

“İyyyy! Devé diya te ...! Kuro, kuro! Xarz nine toxume Hacı Yusuf e!” (Adama bak be! O yeğen değil, o Hacı Yusuf’un aslan torunudur!)

Borcuna Sadık AdamÖmer, ticarette başarının sırrının çalışma ve disiplin olduğunu öğren-

mişti. Ama bir koşul daha vardı ki, onu da prensip olarak asla ihmal etmiyor-du: Dürüst olmak. Ömer’in babası Hasan’ın bir dükkancıya borcu vardır. Hasan borcu ödemediği gibi, bu yönde bir çaba içinde de değildir. Ömer, babasının bu tu-tumuna içerliyor, borcumu temizlemek için fırsat kolluyormuş. Bir sabah, ahırdan çıkardığı 3-4 koyunu hayvan pazarında satar, bor-cu öder. Hasan, haberi duyduğunda iki elini dizine vurarak üzüntüsünü belli eder:

“Xelke kur derket mın ji loti derket!”(Allah el aleme oğul veriyor, bana da bir berduşt!)

Ömer, babasının kendisi hakkında bu şekilde laf etmesine içerlemişti: “Şu işe bak! Ben aile borcunu ödüyorum, babam da beni küçük dü-

şürüyor!”

Reşit Kekiyle koyun ticaretine devamHacı Ömer hep söylerdi: “Ben dünyayı Reşit Bey’in yanında tanıdım. Dünya da beni Reşit

Bey’in sayesinde tanıdı”Hacı Ömer, Reşit Keki’yi velinimeti olarak kabul eder, anısını saygıy-

la yad ederdi.

Page 18: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

455

Reşit Keki, zeki ve çalışkan Ömer’i kaybetmek istemediği için ken-disine göre bir tedbiri elden bırakmamıştı. Ne yapıp edip, komisyonun bir kısmını kendi hesabında tutar, Ömer istedikçe, “Gelecek sefere!” diyerek oyalardı. Böyle yaparak, Ömer’i kendisine bağlı tutacağına inanmıştı.

Ömer, hakkının verilmemesinden rahatsız oluyor, ama yapacak bir şey de bulamıyordu. Ta ki Reşit Keki’in teyzesi oğlu İsmail Şefkatli’yle tanı-şıncaya kadar...

İsmail Şefkatli’yle özel bir dostluk sağlayınca:“İsmail Bey, Reşit Bey’deki param alamıyorum. Yoksa sizinle çalış-

mayı çok isterdim!” demiş.“Elbette! Ama önce Reşit’ten paranı alıp ayrılmalısın!”

Ömer, Reşit Keki’den ayrılmak için fırsatı kollar olmuştu.

Erhacı’da yılanların arasında Hacı Ömer’in ürpererek anlattığı bir anısı vardı. Her anlatışında o anı

yeniden yaşar, sesi titrer, sözleri ağırlaşır ve yüzü tedirginleşirdi: “Reşit Bey’in hesabına ‘simsarlık’ işine girdiğim günlerdi. Ağrı Dağı-’nın eteğindeki sürünün içine gidip, vaziyeti yakından incelemem istenmişti. Sabahleyin, erken vakit atla yola koyuldum. Gün doğumundan çok önce, Erhacı dağına varmıştım.

“Delav” denilen, su birikintisinin olduğu bir bölgeye yakın bir yer-den geçiyordum. Atım huysuzlandı. Önce ne olduğunu anlayamamıştım. Yere bakınca, her tarafın yılanlarla dolu olduğunu gördüm. Binlerce, on binlerce yılan! Yılanlar, aynı istikamette, verilmiş bir komuta uyar gibi, hızla hareket ediyorlardı. Atın önünden ve bacaklarının arasından geçiyor, birbirleriyle ya-rış havasında sürünerek uzaklaşıyorlardı.

Hareket etmemiz mümkün değildi. At ve ben, ikimiz de korkudan tit-riyorduk. Atın boynuna sarılmış, artık yaklaşan kötü sonu bekler olmuştum. Güneşin ilk ışıkları dağlara vurunca, yılanlar, yavaş yavaş gözden kayboldular. Çok geçmeden, yılan göçünün, susuzluklarını gidermek için “delav”e doğru bir akın olduğunu anlayacaktım. İki titrek can, at ve ben yeniden yola koyulmuştuk.” Diyarbakır’a on bin koyun

Yıl 1943. İkinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam etmektedir... Ömer, Reşit Keki’nin hesabına Diyadin’de on bin koyun alır ancak

Iğdır son derece kurak olduğunda, besiden vazgeçerek koyunları Diyarbakı-

Page 19: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

456

r’da satmaya karar verirler. Sürü yola çıktığında mevsim sonbahardır. Soğuklar iyiden iyiye ken-

disini hissettiriyormuş. Öyle ki zahmetli yolculuğa dayanamayan çobanlar yarı yolda bırakıp kaçıyorlarmış.

Bolşevik ordusunun Iğdır’a girdiği dedikoduları da çabası. Ailesini merak eden çobanlar da, gizliden ortadan kayboluyorlarmış.

Güvenebileceği çoban bulmakta zorlanan Ömer, on bin koyunun sevk ve idaresini Sofi Hamit ve 5-10 çobanla sağlamak durumuyla baş başa kal-mıştı.

Muradiye Karakolu

Sürü Muradiye karakoluna yakın bir yerden geçer. Eşkıyalık ve sınır kaçakçılığının yoğun yaşandığı bölgede jandarmalar kimlik kontrolü yapma-dan kimsenin geçişine izin vermiyormuş.

Çobanların çoğunun kimlik kartı yokmuş. Ömer, “Allah’ım bu badire-yi nasıl atlatacağız?” diye düşünürken aklına iyi bir fikir gelir.

Önüne çıkan jandarmalara“Komutanınıza selam söyleyin, kimlikleri toplayıp hemen geliyo-

rum!”Eşeğin sırtına iki koyun bağlar, içinde birkaç kimlik olan naylon tor

bayı da elin alıp, yola koyulur. Ömer, sakatlığı nedeniyle askerlikten muaf olmuştu. Bu yüzden rüt

beleri tanımazdı. Karakoldan şatafatlı yürüyüşle çıkan adamın, “komutan” olduğunu

tahmin edip, koyunlardan birisini yere atar, tek kelime etmeden kurban eder. Komutan:

“Evladım ne yapıyorsun?”“Ne demek komutanım! Güvenliğimizi sağlıyorsunuz! İşte kimlikler-

de bu torbada başka bir isteğiniz var mı?”Ömer, güya elindeki torbadan kimlik çıkarıyormuş numarasını yapın-

ca, komutan: “Ne demek! Kimliğe falan gerek yok. Geçiş serbest! Sürülerinizi gö-

türün!”Ömer derin nefes alır.

Tarlada KavgaSürü aç susuz yoluna devam ede, bir köyün yakınına kadar gelir. Köyün girişinde geniş tarlalar varmış. Yeni yeni filizlenen buğdayı

gören koyunlar hışımla tarlalara girerler. Önlerine gelen her şeyi silip süpü-rürler.

Page 20: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

457

Köylüler bağırıp çağırır; Ömer, zararı ödeyecek parası olduğunu söy-leyerek onları yatıştırmaya çalışır.

İstenmeyen bir olay meydan gelir. Kır bekçisi küfür edince Sofi Hamit tokadı basar, bekçi yardım için köyün yolunu tutar.

Yüzlerce insan, çoluk çocuk demeden ellerinde kazma, kürek ne bulmuşlarsa sürüye doğru gelirler. Ömer, sıkıntılı durumdan kurtulmanın hal çaresini arar. Develerden birini yere çökeltip arkasına saklanır. Elindeki bas-tonun ucuna bez parçası bağlayarak, silah görüntüsü verir.

Kalabalık yaklaştığında:“Neyıne ser mın! Hun bene ez wa qır kım!” (Üzerime gelmeyin ateş açarım!)

20 Temmuz 1943 tarihinde bu bölgede “General Mustafa Muğlalı” olayı yaşandığında, köylerdeki silahlar toplatılmıştı.

Durumun ciddiyetini (!) gören yaşlı bir köylü öne çıkar:“Lao bıde xatıre xude!”, diyerek Ömer’i sakinleştirmeye çalışır. (Aman evladım kendine gel!)

Kalabalık olduğu yerde durur. Çobanlar da mevzilenmiş, silahlarını (!) kalabalığa doğrultmuşlardır.

Ömer, konuşmalardan, köyün ağasının hasta olduğunu, kaldığı evi öğrenir. Bir fırsatını bulur, eve doğru koşturur. Ağa hasta yatmaktadır. Ömer,

“Mala te ava. Me hev qır kırın!”(Evi yıkılmamış! Nerdeyse katliam olacak! Bir şeyler yap!)Ağanın müdahalesiyle kavga yatışmış. Ömer zarar ziyanı ödemiş. Taraflar sakinleşince, ağa herkesi bahçesinde yemeğe davet etmiş.

Yemeğin ortasında, ağa, köylülerden birisine olayın nasıl geliştiğini sorar. Köylü:

“Ağa! Ez xude mın bı çave xwe dit bı beşlıye...”(Yemin ederim gözlerimle gördüm. Aha bu adam elinde bir mavzer..)Ömer gülerek lafını kesmiş:“Walle lao! Beşli meşli tune. Ev baston e, ev gopal a.” ( Ne mavzeri, ne silahı be adam! Hepsi bu baston, işte o kadar!)

Ömer, Diyadin’de çiftini 40-45 liraya mal ettiği on bin koyunun çifti-ni Diyarbakır’da 110 liradan satar, iyi bir kâr elde eder.

Iğdır’a döndükten sonra da bir yolunu bulur Reşit Bey’den ayrılır Yıl 1944’tür.

Page 21: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

458

Yeni İş Ortağı: İsmail Şefkatliİsmail Şefkatli pamuk işiyle ilgiliymiş. Ömer, canlı hayvan ticare-

tinden vazgeçip pamuk işine girer. Bu yeni dönemde o artık adıyla sanıyla “Topal Ömer”dir.

“Simsar”ın pamuktan para kazanmasının iki yolu varmış: Ya üretici-den toplanan pamuğu fabrikalara satmak, ya da fabrikalardan balyalanmış pamuğu tüketiciye ulaştırmak.

Topal Ömer ve İsmail Şefkatli her ikisine de el atarlar.

Yeni bir pamuk tüccarı: Topal ÖmerPamuk tüccarları kendi aralarında bir kulüp oluşturmuşlardı. Orada

herkes sermayesi oranında söz hakkına sahipmiş. Hacı Nağdali ve Gulem Parlar kardeşler yüzde elli, tüm diğer tüccarlar da diğer yüzde elliyi temsil ediyormuş.

Tabii, bu kulüpte “Topal Ömer” isminin emaresi henüz okunmazmış. Topal Ömer’in ticari yeteneğini ilk fark eden Dizeli Süleyman olur.

Bir zamanlar Topal Ömer’e hayvanlarını teslim eden ve bu işten iyi para ka-zanan Dizeli Süleyman bir gün tüccarlar kulübünde:

“Bir tüccar var ki kimse ona kıymet vermiyor.” “Kim o?”, diye sormuş oradakiler merakla.“Hacı Yusuf’un torunu Topal Ömer!”Gulem Parlar yarı şaşkın yarı alaylı elinde tutuğu cep saatinin zinciri-

ni masada şaklatarak:“Bizim Süleyman da çıldırmış! Mal meydanından bir cambaza tüccar diyor!”

Topal Ömer fırsat buldukça kulübe uğrarmış. Bir gün Gulem Parlar:“Herkes parası kadar konuşsun!”, diyince Topal Ömer işin ciddiyetini anlamıştı.

Pamuk tüccarlarının Topal Ömer’i bu şekilde küçük görmeleri uzun sürmez. Birkaç yıl sonra şöyle bir olay gelişir:

“Parlar” çırçır fabrikası, Kayserili tüccarlar için piyasadan pamuk toplar. Her yıl bu işi yapan Dizeli Süleyman, Hacca gittiğinden görevi oğlu İsmail’e verir.

Üreticiden topladığı pamuğu 3% komisyonla fabrikaya teslim eden İsmail Bey, dünya pamuk piyasasında fiyatlar düşünce, pamuğun parasını üreticiye ödeyemez duruma düşer.

Dizeli Süleyman’a Hac dönüşü köylüler: “Oğlun paramızı vermi-

Page 22: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

459

yor!” diyerek şikayette bulunurlar. Bu istenmeyen durum Dizeli Süleyman’ın onuruna dokunur.

Oğluna, “Bize ancak Topal Ömer yardım edebilir. O ne yapıyor?” diye sormuş.

İsmail Bey, “Bildiğim kadarıyla Halef Boran ve İsmail Şefkatli’yle birlikte Resul

Taner’in fabrikasına pamuk alıyor” Dizeli Süleyman, “Git Topal Ömer’e derdimizi anlat belki yardımı dokunur” demiş.

İsmail Bey, Topal Ömer’e meramını anlatır. Hacı Ömer, “Pamuğunuzu alacağım!” der. Hacı Ömer’ın yardımı, güç durumdaki

Dizeli Süleyman’ı rahatlatır.

Dizeli Süleyman, “ebabê” denilen Rus paltosunu giyip, gururla, pa-muk tüccarlarının kulübüne gitmiş. Kalabalığa,

“Ben size fi tarihinde ‘Topal Ömer büyük bir tüccârdır’ dememiş miydim, ama siz inanmamıştınız. Hacdan geldim, Topal Ömer yardım elini uzattı. Evet, sizin “cambaz” dediğiniz adam ticari onurumu kurtardı” demiş. “Topal Ömer” adı artık Pamuk Kulübünde her gün konuşulur olmuş-tu.

Resul Taner’in fabrikasının ihtiyaca cevap vermemesi yüzünden, Ha-lef Boran, Topal Ömer ve İsmail Şefkatli, 1950 yılının sonbaharında yeni bir fabrikanın temellerini atarlar. Fabrika 1951 yılında hizmete girer.

“Şark Çırçır Fabrikası”nın Kuruluş Öyküsüİsmail Şefkatli, Doğu bölgesinin en büyük tüccarı idi. Bir yandan can-

lı hayvan, yapağı, pamuk diğer yandan ihracat ve ithalatla kısa sürede Kars, Ağrı ve Erzurum’un en zengini olmuştu. “Bayraktarlar” gibi Gaziantep ve Kayserinin en zenginleriyle iş ortaklığı vardı.

Bir gün Halef Boran ve İsmail Şefkatli, Topal Ömer’e:“Resul Taner’in fabrikası artık ihtiyaca cevap vermiyor. Yeni bir fab-

rika açmak istiyoruz. Kadir Çoksu Usta’yla anlaştık.”Topal Ömer, fabrikaya istekli değilmiş. Ses çıkarmamış. Üsküp muhaciri, Tatar asıllı Kadir Usta yetenekli ve çalışkan birisiy-

di. Bugünkü Sebze Pazarından, Şevki Alagöz’ün gayrimenkuluna kadarki araziler ona aitti.

Fabrikayı önce bu arazide kurmayı planlamışlardı. Bilinmeyen bir nedenden dolayı anlaşma bozulur, fabrika fikri ertelenir. Kadir Usta, İsmail Şefkatli’den aldığı kaporayı geri vermekte zorlanınca, bu paraya karşılığı 1.5 dönümlük –bugün Şevki Alagöz’ün evinin olduğu yer- arsayı elden çıkarır.

Page 23: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

460

Bir yıl sonra, Halef Boran ve İsmail Şefkatli, Topal Ömer’i Ağrı’ya davet ederler. Fabrika açılması konusu yeniden gündeme gelmiştir. Topal Ömer düşünmek için izin isteyip oteline çekilir.

Topal Ömer otel odasında uyumadan bütün gece düşünür:“Ağrılı iki iş adamı Iğdır’a fabrika açmak istiyor, ben niçin hayır di-

yeyim ki! Yardımcı olmam şart.!”Sabah olunca öneriyi kabul ettiğini söyler.

Fabrikanın üzerine kurulduğu arsanın iki sahibi varmış.(Fabrika yeri Kâr Kâzım’a aitti. Etrafı duvarlarla çevrili Ermeni ba-

ğıydı. Hamza Aygün’ün anlatımından. Mücahit)Yola yakın tarafı üzüm bağıymış. Arka taraf, ambarların olduğu yerler

de, Hacı Taşkınsu ailesine aitti. Topal Ömer, fabrikanın nereye kurulması gerektiğine karar vermeye

çalıştığı günlermiş. Asri Hamamda yıkanırken, Keseci Hasan Emmiyle tatlı bir sohbete dalar. Topal Ömer, fabrika için yer aradığını söylediğinde Hasan Emmi:

“Karşıdaki üzüm bağlarının sahibi yerini satıyor”, der.

Topal Ömer 25000 lira karşılığı 5600 metre karelik arsa satın alır. İnşaat hemen başlar. Traktörle taşınan kaya taşlar kırılıp, ufak parçalar halinde açılan teme-

le atılıyormuş. Bir Azeri tandık duruma müdahale eder:“Bina temelinin sağlam olmasını istiyorsanız, temeli genişletin, kaya

taşları kırmadan olduğu gibi atın. Boşluklara toprak doldurup bol bol sula-yın”.

Topal Ömer nasihate kulak asar. Geniş temel üzerinde taş ve kerpiçten 80 cm’lik duvarlar sayesinde, fabrika Iğdır depreminde zarar görmez.

Ambarların yapımından sonra, fabrikayı çalıştıran makine 1951 yılın-da İngiltere’den Fuat Şefkatli tarafından ithal edilir.

Ağrı Dağı yasak bölge kararını delen adam 1930’dan itibaren Kürtlerin yasak bölgeye girmesi ve ekonomik fa-

aliyette bulunması tamamen yasaklanmıştı. Yasağı ilk delen de Topal Ömer olmuştu.

Yıl 1943 veya 1944 olmalıydı. Topal Ömer, iş nedeniyle Erzurum’a gitmişti. Bir konuda avukatın bilgisine ihtiyaç duyar. Kafasını kurcalayan soru şöyle idi: “Acaba yasak bölgede kalan Çamurlu köyüne dönmek mümkün olur muydu?”

Page 24: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

461

Topal Ömer, avukata Iğdır’ı, yasak bölgeyi ve eski köyleri Çamurlu’-yu anlatmış. Ailesinin ve akrabalarının Ağrı Dağı isyanına katılmadığını buna rağmen köylerinden men edildiğini bu haksızlığı telafi etmenin yollarının olup olmadığını sorar. Tecrübeli avukat:

“Oğlum, anlıyorum. Kurunun yanında yaş da yanar. İstediğim üç şeyi getirirsen davanızı üstlenir ve kazanırım. Evraklar sırasıyla: Ağrı Dağı İsya-nı’nda aile fertlerinin askerlik yaptığını gösteren belge, vergi ödediğinize dair makbuz ve eskiden oraların ailenize ait olduğunu gösteren bir belge”

Ali Mirze Bey ‘glava’ iken bir gün Hacı Yusuf’la arası açılmıştı. Vergisini ödemediği için de Hacı Yusuf’a “Qoma Şorbecik” denilen bir ceza kesmişti. Bu kağıt Hacı Yusuf’un sahip olduğu köy ve arazi isimlerini de içer-diğinden yarı resmi tapu gibiymiş.

Belge Mecit Şek’in babası Hacı Şebap Bey’in yanındaymış. Topal Ömer belgeyi isteyince, Hacı Şebap Bey şart koşmuş: Mecit Şek’i üçte bir ortak edeceksin. Topal Ömer şartı kabul edip belgeyi almış.

Aileden 3-4 kişinin Ağrı Dağı İsyanı sırasında askerde olduğunu ka-nıtlayan askerlik belgelerini de dosyasına eklemiş. Oba köyleri düzenli vergi ödedikleri için en son belgeyi tanzim etmekte de zorlanmaz. Tamamladığı dosyayı avukata gönderir.

Topal Ömer’in girişimi halk arasında duyulur, alaya alınır. Edê Bey’in mağazasında toplanan aşiret ileri gelenleri birbirlerine anlatıp gülüyorlarmış:

“Topal Ömer, dıbeje ez ordıya romê bıdıme mehkeme. Ew qafe xwe xwarıye!

(Şu işe bakın! Topal Ömer kalkmış diyor, ‘Ben Türk Ordusunu mahke-meye vereceğim’. Herhalde kafasını yemiş olmalı!)

Dinleyenler de keyifle ‘Haa Haaa!’ diye gülerlermiş. Bu durum öyle bir vahim hal almış ki insanlar Topal Ömer’i yolda durdurup:

“Te ordıye da mehkeme!”, diye laf atar, katıla katıla gülerlermiş..(Demek orduyu mahkemeye verdin ha!)

Topal Ömer, mahkeme kararıyla 3000 dönümlük tapunun sahibi olur. Yasak Bölge kararının devam ettiği o dönemde Topal Ömer, elinde tapusu gururla Edê Bey’in dükkanından içeri girer.

“İşte 3000 dönümlük tapum!”“Helal olsun! Helal olsun! Bravo!”

Page 25: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

462

Bitlisli Mehmet EfendiBüyükbabam Mehmet Kakioğlu, Bitlislidir. Babası Farız ve amcası

Davut Ağalar Erzurum’da ikamet etmişlerdi.İkinci sırada vergi rekortmeni Davut Ağa, zengin bir tüccardır; buna

karşılık Farız Ağa kendi halinde, yalnızlığı seven, sofu yaratılışta birisidir. Tek oğlu Mehmet Kakioğlu, toplum insanı, sözünü eri, baş eğmeyen

hatta belalı, yemeye içmeye ve gece hayatına düşkün bir gençtir. Davut ve Farız kardeşler, Varto İsyanı nedeniyle borçlarını tahsis ede-

meyince iflas ederler, Davut Ağa Ağrı’ya taşınır. Farız Ağa Erzurum’da vefat eder. Oğlu Memet Kakioğlu, yalnız ka-

lınca, sınır ticaretine heveslenip, ailesini de yanına alarak Iğdır’a gider; aske-riyeye iaşe müteahhitliği ve sınır ticareti yapar.

Bitlisli Mehmet’in yanından ayırmadığı üç dostu vardır: Melekli Fer-man, Pulurlu Ahmet ve Topal Ömer.

‘Mecit, ah şu Süphan’ın kepçesi...’Fi tarihinde Mecit Hun, Iğdır belediye başkan vekili olmuştu. Cema-

lettin Güneş’e bir konuda yardımı dokunur, bazı sıkıntılarını giderir. Cemalet-tin Bey son derece memnundur.

Akşamları, hoş kafayla Mecit Hun’a hayranlığını gizleyemez, bağıra bağıra:

“Mecit Hun! Peh! Peh! Heykeli dikilecek adam! Kimmiş Ali Mirze, kimmiş Ahmed Şemo! Mecit Hun, varsa yoksa Mecit Hun!”

Aradan zaman geçmiş. Mecit Hun reis vekilliği görevinden düşmüş. Bilinmeyen bir nedenle de Cemalettin Bey’le arası açılmış.

Cemalettin Bey artık fikir değiştirmiştir. Mecit Hun’a verir veriştirir. Bir gün Süphan Güneş’in lokantasında Paşa Turan’a:

“Ah! Şu Mecit Ah! Ahmed Şemo’nun hırsız oğlu! Iğdır böyle birisini daha görmedi!”, der.

Paşa Turan’la Mecit Hun çocukluk yıllarından ayrılmayan iki dost-turlar. Arkadaşı hakkında yapılan aleyhte konuşmalar Paşa Turan’ın yüreğini incitmiştir:

“Mecit, Cemalettin senin aleyhinde konuşuyor. Haberin olsun!”“Siz ne zaman sofraya oturacaksınız?”“Bu akşam!”“İyi! Sen onu konuşturmaya tut. Ben gizliden geleceğim.”

Paşa Turan Cemalettin Bey’i tongaya düşürür, lokantada en uygun gördüğü masaya oturtur. Kendi sırtını duvara dayar, Cemalettin Bey’i de kar-

Page 26: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

463

şısına alır. Sohbet faslı devam ederken, Paşa Turan: “Cemalettin, Mecit Hun nasıl bir adamdır? Hele biraz anlat!”“Mecit Hun mu? Hırsızın biri. Beş kuruş etmez!”. “İyi ama sen bir zamanlar ‘heykeli dikilecek adam’ diyordun...”Mecit Hun lokantanın arka kapısından gizliden girer. Görünmeden

Cemalettin Bey’in arkasında dikilir. Cemalettin Bey serzenişine devam et-mektedir:

“Ne heykeli! Beş para etmez!”Kararlaştırıldığı gibi Paşa ayağa kalkar:“Ooo! Mecit Bey! Buyurun oturun!” diyerek yer açar.Cemalettin Bey aleyhine konuştuğu adamın hemen yanı başında oldu-

ğunu anlayınca bozuntuya vermez, ayağa kalkar:“Mecit! Şu Süphan’ın kepçesine bilmem ne edeyim... Kepçeyi doldu-

rup doldurup bize veriyor, dostlarımıza küfrettiriyor.”

Ermeni güzeli NinoÇocukluk yıllarımda yaşı yüzü aşkın Evdıle Sano amcam şu olayı

anlatmıştı:

General Eleşeref Bey’in iki hanımı varmış: Birisinin Aliye, diğerinin Nino imiş. Aliye’nin çocuğu olmayınca, Eleşref Bey Ermeni güzeli Nino’yu almış.

Nino’nun gözü bir Ermeni’deymiş. Bir gün sevgilisiyle kaçıp gitmişti. Eleşref Bey bu ihaneti affetmek niyetinde değildi. Sözünden dışarı çıkmayan, en sadık vurucu gücü “Çamurlular”ı yanına çağırmış:

“Gidin, ne yapın edin, Nino’yu geri getirin!”

“Çamurlular”, içlerinde Evdıle Sano’nun da olduğu 13 kişilik özel bir muhafız gücü hazırlamışlar. Hacı Yusuf’un oğlu Ali’nin komutasındaki birlik Nino’yu geri getirmek için yola çıkmış.

Nihayet Nino’nun kaçtığı Ermeni’nin evini bulmuşlar. Evin geniş bir bahçesi, etrafında da azgın köpekler varmış. Yapılacak bir saldırıya uygun değilmiş. En ufak gürültü veya silah patlamasında köy halkı yardıma gelebi-lirmiş.

Evin arka duvarı tepeye yaslanıyormuş. Sabahın erken saatinde, “Çamurlular” evin damına çıkmışlar. Açtıkları delikten içeri girip Ermeni’yi öldürmüşler, Nino’nun da ağzını bağlayıp köyden uzaklaşmışlar.

Nino’yu Çamurlu köyünde bir odaya kapatmışlar. “Çamurlular” olayı değerlendirmek için bir araya gelmişler. Tartış-

Page 27: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

464

malar uzamış, görüşler ayrılmış. Bir kısmı, “Eğer Nino’yu teslim edersek Bey yine kendisine hanım yapacak, öldürmeyecek, namus meselemiz orta yerde kalacak, iyisi mi kendi ellerimizle öldürelim!”, demiş. Diğerleri, “Bey, Nino’yu sorgulayacak ama ölüme mahkum edecek” diye karşı görüşü savun-muşlar.

Karar alınmış: İki kişi Bey’e gidecek, onun niyetini anlamaya çalışa-caktı.

Eleşref Bey Ramazankent’te oturuyordu. Huzura varıp şöyle demiş-ler:

“Beg, me Nino ani!” (Bey’im, Nino’yu getirdik)“Hun sağ u mırin ani! (Ölü mü, sağ mı getirdiniz?)“Çamurlular”, Bey’in tepkisini öğrenmek için, mahsustan, Nino’nun

Aras’ta boğulduğunu söylemişler. Haber üzerine Eleşref Bey elini dizine vu-rup, üzüntüyle:

“Aha! Male mın şevıti! (Evim yıkıldı!), diye yakınmış.

Çamurlular köye dönüp, Bey’in sözlerini ve tepkisini değerlendirmiş-ler. Ortak bir karar alınmış:

“Geriye dönüş artık mümkün değil. Nino’yu öldürmek zorundayız.”

Çamurlu köyünde “Gerıye Rez” denilen bir yer vardır. Talihsiz Nino, infaz edilip oraya gömülür.

“Rehmete gora Bro Hseke Telli!”Yıl 1972. Akrabalarımızdan Yusuf Beko’nun oğlu Eyüp Bey’in düğün

merasimiydi. Tatar Mustafa Bey’in kızıyla evleniyordu.Mevsim yazdı. Geniş bahçede kayısı ağaçlarının altında yapılan düğü-

nün hizmet başı bendim. Hangi yemeğin pişirileceğine, nasıl servis yapılaca-ğına ve misafirlerin hangi düzende sofraya oturtulacağına ben karar veriyor-dum. (Övünmek gibi olmasın organizasyon işinde yetenekliyimdir!).

Koyunlar kesilmiş, pilavlar ve çorbalar hazırlanmıştı. Geleneklerimizde köyün ve aşiretin yaşlı ve bilge insanı sofranın baş

yerine oturtulurdu. Özel bir araba gönderterek yüz yaşını aşkın Evdılle Sano amcamı düğün yerine misafir ettim.

Elinde bastonu, Evdılle Sano amcam ağır ve titrek adımlarla kendisi-ne ayrılan baş köşeye kuruldu. Bir yanına Hacı Feyzullah, bir yanına da Hacı Mecit saygıyla oturdular.

Evdılle Sano amcam şaşkın şekilde düğünün haşmetine, kaysı ağaç-larının güzelliğine, yemek servisinin zenginliğine baktı. Her şeye gönlünü kaptırdığı belliydi.

Page 28: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

465

Yemekten sonra içten bir duyguyla:“Rehmete gora Bro Hseki Telli!” dedi. (Allah Bıro Heseki Telli’ye rahmet etsin!) Doğrulup sofradan ayrıldı. Cemaat bu söze bir anlam verememişti. Ağrı Dağı İsyanı lideri Bıro

Heseki Telli’nin bu yemekle, bu düğünle ne ilgisi olabilirdi! Her kes bu söze bir anlam yükledi. Fakat hiçbir açıklama doyurucu değildi. Nihayet Evdılle Sano Amca’dan bu işin doğrusunu öğrenmeye karar verdik.

Vakıflar Bankası’nın yanındaki “Abbas’ın Kahvehanesi”nde Evdılle Sano Amca’yı orta yere alıp:

“Apo, hayırdır sen niye “Rehmet gora Bıro Heseki” dedin. Bu düğü-nün, bu şatafatın, bu yemeğin Bro’yla, Ağrı Dağı İsyanı’yla ne ilgisi var?”

Evdılle Sano Amca gülümsedi, gözleri parladı:“Ağrı Dağı’nda isyan çıkmasaydı, Beko şimdi dağda çobandı, torunu

Eyüp de serşıvandı (başçoban) . Bugün bakıyorum Eyüp öğretmen olmuş, kaysı ağaçlarının gölgesinde, binbir çeşit yemeğin arasında evleniyor. Bunları Bıro’ya borçlular.”

Evdılle Sano amcam bilge ruhluydu. Söylediğinde gerçek payı var-dı. Ağrı Dağı İsyanı nedeniyle aşiretler yer değiştirmiş, önemli bir kısmı da şehirle tanışmıştı. Çocuklarını okullara göndermiş, kör talihlerini bir ölçüde değiştirmişlerdi.

“Barış görüşmelerinde inisiyatif önemlidir”Adam öldürme, kız kaçırma veya mera davası... Bu türden sorunların

tümü, mahkeme kararı ne olursa olsun, aileler ve aşiretler arası bir toplantıda konuşulup bir karara bağlanması şarttır. Yüzyıllardan beri, Kürt toplumunun bağlı olduğu bu yöndeki adalet sistemi varlığını hâlâ çok canlı bir şekilde devam ettirmektedir.

Barış görüşmesi için taraflar bir araya gelir. Peki bu toplantının nasıl yürütüldüğünü hiç merak ettiniz mi? Toplantı başkanı için bu fevkalade zor bir görevdir. Zamanlama, sabır, inat, zeka hülâsa her meziyete sahip olmanız ve hepsini kullanmaya hazır olmanız gerekir.

Barış görüşmelerinde demokratik ilke uygulanmaz. Herkese söz hak-kı vererek bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.

Heyet başkanı inisiyatifi elinde tutmalıdır. Bu duruma örnek olarak şu olayı anlatmak isterim:

Adam öldürme nedeniyle yapılan bir barış görüşmesindeydim. Baş-kan olarak barış heyetini yönetiyor, tarafları birbirine yakınlaştırmaya çalı-şıyordum. Konuşma inisiyatifi büyük ölçüde elimdeydi. Tarafları yakınlaş-

Page 29: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

466

tırmak ve barış için inisiyatif ve özgüven gerekliydi. Elimden geldiğince bu meziyetlerimi sergilemeye çalışıyordum.

Sevdiğim bir amcam demokratik bir çıkış yaptı:“Hele ew gence çı dıbeje?”, dedi. ( Bu gençlerin görüşü ne?)Başladı tek tek herkesin görüşünü almaya. Ortalık karman çorman

olmuştu. Her kafadan bir ses çıkıyor, insanlar bağırıp duruyordu. “Barış gö-rüşmesi” birden yön değiştirmiş “ölüm görüşmesi” olmuştu.

Bu davranış barış heyetinin gücünü ve inandırıcılığını zedelemişti. Amcamın kulağına uzanıp:

“Te xerav kır mal ava! Merıf qotına wan nake! ( Her eyi berbat ettin! Herkesin düşüncesine göre hareket edilemez ki!)

Böyle toplantılarda ipler heyet başkanın elinde olur, daha doğrusu olmalıdır. Ağlaması gerekiyorsa ağlatacak, gülmesi gerekiyorsa güldürecek, sinirlendirilmesi gerekiyorsa de sinirlendireceksin. Yani bir aktör olmak zo-rundadır. Vedalaşma

İki kardeş, Hamit ve Mecit Hun, arkalarında büyük bir boşluk bırakıp Allah’ın rahmetine kavuştular.

Mecit Hun vefat ettiğinde sadece değerli bir amcamı değil aynı za-manda bir arkadaşımı, üzüntü ve sevgisini benimle paylaşan bir dostumu ve her şeyden önce bana politikayı öğreten bir hocamı kaybetmiştim.

Aramızdaki yaş farkı büyüktü. Fakat Mecit Hun insanları yaşlarına göre değil, düşünce ve eylemlerine göre yargılardı. Halkı ve aşiretleri tanıyor olmam gerçeği Mecit Hun’la iki arkadaş gibi sohbet etmeme imkanı veri-yordu. Oturup kendisinden politika sanatının inceliklerini öğrenir, bunların uygulamada nasıl biçim kazandığını ve günlük yaşamı nasıl yönlendirdiğini uzun uzadıya konuşurduk. Allah rahmet etsin.

Hamit Hun sık sık sohbet eder, geçmişten bugüne her şeyi masaya yatırırdık.

Hamit Hun, gergin ve mutsuz insanları yumuşatır, karamsarlığa bo-ğulmuş toplumlara nefes aldırtırdı.

Son görüşmem şöyle olmuştuArabamın içindeydim. Hamit Hun yanımdan geçerek, dalgın adımlar-

la evine dönüyordu. Çay içemeye davet ettim

Page 30: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

467

Mart ayının soğuğunda sobanın başına üşüşüp, çaylarımızı yudum-lamaya başladık. Başka misafirler de bize katıldılar. Sohbetin bir yerinde, birisi:

“İki kardeşten hangisi, Edê Bey mi, Kerem Bey mi daha iyiydi?”, diye sordu.

Hamit Hun:“Kerem Bey sert mizaçlıydı. Edê Bey makul yaratılışlıydı”.

İtiraz ettim:“Bana göre Kerem Bey!”, dedim“Peki! Ya Hacı Ömer bu soruyu nasıl cevaplardı?”, diye karşılık verdi Hamit Hun.“Hacı da sizin gibi düşünüyor, Edê Bey’in daha makul olduğu söylü-

yor. Ama müsaade edin görüşümü savunayım. Xoybun cemiyeti kongresi Zor köyünde olacaktı. Toplantıya Halis

(Öztürk)Bey, Bıro Heseki gibi önemli isimler katılacakmış. Toplantı nedeniy-le iki kardeş karşı karşıya gelmişler. Edê Bey, Kerem Bey’i toplantıya katıl-maması için uyarmış. Kerem Bey, karşı gelince, Edê Bey yetkililere ihbarla tehdit etmiş. Bu hikâye doğruysa ben Kerem Bey’i tercih ederim.”

Hamit Hun:“Ru spi ez ım u tu yi?”, dedi. (Görmüş geçirmiş olan ben miyim yoksa sen misin?)Gülerek elimi göğsüme bastırdım:“Benim!”, diye cevapladım ukalaca. Konuşmalar bu yönde devam etti. Hamit Hun vedalaşıp ayrıldı.Ertesi gün, Hamit Hun’un sabah namazı vaktinde, kalp krizi sonucu vefat ettiğini öğrenecektim.Allah rahmet etsin.

“İlk belediye başkanı İbrahim Ağa “

Kurtuluştan sonra ilçe merkezi Kürtler tarafından işgal edilmişti. İlk belediye başkanı da atamayla bu görevi üstelenen Ali Mirze Bey’in oğlu İb-rahim Ağa’dır.

Kâzım Karabekir Paşa’nın Mustafa Kemal’le arası açılınca, siyasi karışıklığın yansıması olarak bölgede koyu bir istibdat ve sindirme hareketi başlatılmıştı. 1926 yılında Beyazıt Sancağına bağlı 60 ailenin sürgün kararı çıkartılır. Beyazıt vilayetine bağlı Iğdır’dan da 18-19 Kürt ve Azeri ailesi bu sürgün listesine dahil edilmiştir. Bunlar arasında Kerem (Güneş) Bey, Ali Mirze (Yiğit) Bey, Paşa (Ekinci) Bey, Ekber (Tufan) Ramazanof gibi saygın isimler de vardı.

Page 31: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

468

Ekber Ramazanof Rusya’ya, Ali Mirze Bey de İran’a kaçarlar. Bu istibdat dönemine en büyük tepki Ali Ataman’dan gelir. Hükümet

yetkililerine telgraf çeker, “Kazak askerleri hiç olmasa bizleri namazda rahatsız etmiyorlardı

ama siz, kapıyı kırıp insanların mahrem odasına giriyorsunuz” diyerek pro-testo eder.

“Piç Hamit”Iğdır Pamuk Satış Kooperatifi’nde yolsuzluk dedikoduları ayyuka

çıkınca, kaymakam, “Mecit Hun gitsin bunu muhakkik (uzman kişi) olarak araştırsın”

demiş. Mecit Hun, kooperatif başkanın arkasından İstanbul’a gider. Aksara-

y’da dolaşırken Iğdır’dan tanıdığı Piç Hamit’le karşılaşır. Meğerse her ikisi de aynı otelde kalıyorlarmış!

Hal hatır sorup günü birlikte geçirirler. Olayın bundan sonrasını Mecit Hun şöyle anlatırdı:

“Akşam üzeriydi. Taksiyle otele dönüyorduk. Piç Hamit: “Mecit, otele gelmek üzereyiz. Odamıza çıkıp, kazak ve paltolarımızı

giyinip yıldırım hızıyla geri döneceğiz. Girişimiz çıkışımız saniyelik olacak, tamam mı?”

“Tamam” dedim. Yıldırım hızıyla söyleneni yapıp taksiye koşturdum. Piç Hamit, şofö-

re: “Arkadaş, Çamlıca tepesine çek” dedi.Mevsim sonbahardı. Çamlıca tepesinde soğuk bir esinti içimizi titre-

tiyordu. Kazak ve paltomuz üzerimizde bahçede oturduk. Önümüze konan çayları yudumlarken, kendi kendime:

“Demek Piç Hamit, Çamlıca tepesinde açık havada çay içmeyi özle-miş o yüzden kazak ve paltoyla gelmemizi istedi” diye akıl yürütüyordum.

O sırada Piç Hamit kendi kendi yüksek sesle konuşuyor, “Siz orada bekleyin köpoğulları!”, diye söylenip duruyordu. Aradan biraz zaman geçti. Gömlek ve yelek giyinmiş iki adam, titre-

yerek yanımıza geldiler: “Yahu Allah’tan korkun, soğuktan mahvolduk! Gidin de kurtulalım”

dediler. Piç Hamit’e dönüp, “Bunlar da kim?” diye sordum. “Bunlar polis arkadaşlar” dedi. Piç Hamit vurdumduymazlıktan ge-

lince polislerden biri:

Page 32: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

469

“Aman Hamit Bey, biz de görevliyiz, napalım!” diye yalvarmaya baş-ladı. Piç Hamit’in kolundan tutup,

“Memur arkadaşları soğukta bekletmeyelim, hadi gidelim” dedim.

Sonradan anladım ki sivil polisler Piç Hamit’e aman vermiyorlarmış. Gün boyu peşine takılıp, adım adım izliyorlarmış. Piç Hamit de intikam için uygun bir fırsat kollarmış. Adamları öldürecek değil ya! Kendisine göre bir plan yapmıştı. Biz üzerimizde kazak ve paltomuzla zevkle çayımızı yudum-larken, sivil polisleri gömlek katına tir tir titreterek intikam almaya heveslen-mişti.”

“Demek rüşvet bu..”.Köylünün biri her oturduğu yerde, “Mecit Hun rüşvet yedi” diyormuş. “Rüşvet” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeyen bu talihsiz köylü

bir gün nasıl olmuşsa, Mecit Hun’la kasaba lokantasında aynı masaya otur-muştu. Mecit Hun, kendisi hakkında yersiz dedikodu çıkartan bu köylüye acı bir ders vermeye kararlıydı.

Yemekten sonra masaya hesap konunca, köylü, zengin ve cebi dolu Mecit Hun’un bu işi üstleneceğini ümit ediyormuş. Mecit Hun,

“Şimdi sıra geldi rüşvet yemeye!” deyip masadan ayrılıp gitmiş. Önündeki hesapla baş başa kalan köylü, eli titreyerek parasını masaya koyar-ken, yanındaki arkadaş dönüp,

“Demek rüşvet buymuş ha!” demiş.

“Sevmediğim insanlar orada park etmiş”Cemalettin Bey’in Hacı Ömer’le kırgınlığının devam ettiği günlerdi. Mecit Şek’in babası ve Hacı Ömer’in amcası Hacı Şebap vefat et-

mişti. Hacı Ömer, geleneklere uygun, taziye yerinde oturmuş, ziyaretçileri ağırlıyordu. Merhum Hacı Şebap, Halife İbrahim’le kan kardeşi olduğundan, o da taziye yerinden ayrılmıyordu.

Cemalettin Bey’in fabrikasının önünden geçiyordum. Yanına çağırıp çay, kahve ikram etti. Sonra da elime bir kağıt parçası uzattı:

“Evladım, şu telgraf metnini bir daha okur musun?” diyerek ricada bulundu.

Telgraf metni şöyle idi: “Mecit Şek Iğdır. Çok sevdiğim Merhum Hacı Şebap Amcamın vefatını üzüntüyle öğ-

rendim. Sevmediğim insanlar (Hacı Ömer, Halife İbrahim kastediliyor) orada park ettiğinden, oraya gelememenin üzüntüsünü içimde taşıyorum. Merhuma

Page 33: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

470

Allah’tan rahmet diliyorum. Size de baş sağlığı dilerim. Cemalettin Güneş”

Pişika reş (Siyah kedi)Hacı Ömer 1948-49 yıllarda başından geçen bir anısını şöyle anlat-

mıştı: “Mecit Hun askerden yeni dönmüştü. Hareketli ve karizmatik bir

gençti. Bütün Kürtler onu candan destekliyordu. Mecit Hun’un bu yükselişi belasız da değildi. Aleyhinde bazı dediko-

dular çıkartılıyor, gözden düşürülmeye çalışılıyordu.Sık sık Edê (Abdürrezak) Bey’in yazıhanesine uğrar, hal hatırını so-

rardım. Konuşmalar sırasında en çok da Mecit Hun’un lafı geçerdi. Mecit Hun’u çok beğendiğimi, böyle bir gencin istikbâlini parlak olduğunu söyler, onun lehinde konuşurdum. Mecit Hun’u yakından tanıma şansı olmayan Edê Bey, söylediklerimi sessizce dinlerdi.

Bir gün Mecit Hun tüm ağırlığıyla kasabanın gündemine oturmuştu.Pamuk Satış Kooperatifinde yolsuzluk yapıldığı söylentileri vardı.

Soruşturma ve araştırma için Mecit Hun müfettiş olarak atanmıştı. Mecit Hun İstanbul’a gitmiş, çalışmalarına başlamıştı. İstanbul’day-

ken, bazı çevreler, “Mecit Hun, kooperatif başkanından rüşvet alıp sorgula-maktan vazgeçmiş” şeklinde bir dedikodu çıkarmışlardı.

Edê Bey’in yazıhanesine uğramıştım. Edê Bey, “Mecit Hun, Mecit Hun! Bak gördün mü! Göndermişler hırsızlığı

ortaya çıkarsın diye, suçlularla anlaşmış. Söylendiğine göre savcı ve hakim tevkifini kesmiş, geri dönmesini bekliyorlarmış.”

Söyleyecek laf bulamadım.Aradan bir ay kadar bir zaman geçmişti.Bir gün Mecit Hun’u belediye bahçesindeki kahvehanede çay içerken

buldum. Heyecanla:“Mecit!”“Dayı buyur, çay iç!”“Ne çayı? Duyduğuma göre senin hakkında tevkif kararı çıkmış...”“Dayı bu lafı kimden duydun?”“Edê Bey’den!”“Dayı, git Edê Bey’e söyle, Mecit Hun diyor ki, hele bakayım o sav-

cıya ve hâkime ki benim tevkifimi kesecek..”

Bu sözü duyduğumda içimden, “Mecit Hun yine kuru sıktı!” diye geçirmiştim.

Biraz araştırma yapınca gerçek ortaya çıkmıştı. Hâkim ve savcı, kasabadaki dedikodulara uyup Mecit Hun hakkın-

Page 34: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

471

da dosya hazırlatmışlardı. Mecit Hun da karşı atağa geçip savcı ve hâkim aleyhinde Adalet Bakanlığına şikayette bulunmuştu. Mecit Hun, şikayet di-lekçesini öyle okkalı hazırlamıştı ki Bakanlık, savcı ve hakimin durumlarını inceletmek için müfettiş göndermeye hazırlanıyormuş.

Zor durumda kalan hakim ve savcı, mübaşiri Mecit Hun’a gönderip, “Biz senden vazgeçtik sen de bizden vazgeç!” diye ricada bulunmuşlar.

Birkaç gün sonra Edê Bey’in yazıhanesindeydim. “Bey’im, siz diyorsunuz Mecit Hun’un tevkifini kesmişler, o da diyor

benim tevkifimi kesenin vay haline!” Edê Bey, hayranlık dolu bir ifadeyle, “Birader! Bu Mecit Hun tam pişike reş! (siyah kedi) Minareden aşağı

atıyorsun ayakları üstüne düşüyor. Ne diyeyim!”

“Kirve, bir resmimi çek!” 1950’li yıllarda Iğdır sokakları, köylerden gelen Türkçe bilmeyen,

yoksul ve gariban Kürt köylüleriyle dolup taşarmış. Böyle olunca şakalaşma-larda eksik olmazmış.

Örneğin Kürt’ün biri gelip sokak fotoğrafçısında bir resim çektirmek istediğinde, fotoğrafçı, dünyadan habersiz bu köylüyü yere uzatır, tebeşirle vücudunun şeklini kaldırıma çizermiş. Zavallı köylü, sonunda merak edip,

“Ne yapıyorsun?” diye sorduğunda, fotoğrafçı, “Kirve, kıpırdama resmini çekiyorum” dermiş.

Topal Ömer’in evliliğiAşiretimiz Muş’a doğru göç ettiğinde bazı akrabalarımız da Digor,

Kağızman, Horasan ve Sarıkamış yönlerine ayrılmışlar. Yıllar sonra bu dağı-nık gruplar arasında yeniden bir haberleşme imkanı doğmuştu.

Yaz aylarında yayla yerinde bir araya gelip hasret giderirlerdi. İşte böyle bir zamanda, 30-32 yaşındaki Topal Ömer, Eliye Keleş’in kızı Halime-’ye gönlünü kaptırır.

“Topal gence kız vermem”Eliye Keleş, Digor ilçesine bağlı Başköy-Eli-Ağa isimli köyde ikâmet

eden, ismini Kars tarihinin kurtuluşuna yazdırmış yörenin saygın bir ailesin-dendi.

Bu köyün sakinlerinden Abdullah, akrabamızdı. Kız kardeşi Xatê, To-pal Ömer’in amcası Hacı Nağdali’ye gelin gelmişti. Topal Ömer, bu akrabalık ilişkisinden yararlanarak, yengesi Xatê’yi devreye sokup,

“Abdullah, Hasan Ağadan kız kardeşi Halime’yi bana istetsin” diye

Page 35: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

472

ricada bulunmuş. Xatê, Topal Ömer’in isteğini kardeşine iletmiş. Abdullah, “Redkanlı olarak tek evim. Gücüm yok. En doğrusu sen git Hasan

Ağa’yla bizzat kendin konuş” demiş. Xatê, Hasan Ağa’nın huzuruna çıkar: “Kız kardeşini Hacı Yusuf’un torunu Ömer’e istiyorum” der. Hasan Ağa, aile meclisini toplayıp evlilik talebini değerlendirir. Şu

görüş öne çıkar:“Ömer, ayağı sakat topal bir gençtir. Şimdilik kardeşleriyle birlikte

işleri evirip çeviriyor, ama ya yarın kardeşlerinden ayrıldığında topal olarak hayatını nasıl kazanacaktı?”

Hasan Ağa, Xatê’yi yanına çağırtır şu kararı iletir:, “Kusura bakma! Aile meclisinin kararıdır. Kızı topal bir gence ver-

mek istemiyoruz”

Xatê, Topal Ömer’ olup biteni aktarır. Topal Ömer: “Bu sevgiyi kalbime gömdüm. Bir daha o kızı istemeyeceğim” der.

Diğer yandan da ne yapıp edip topal ayağını tedavi ettirmeye karar verir.

“Dr. Simon tedavi etti”Topal Ömer’in sol ayağının diz kapağında bir eklem sorunu vardı.

Dizden aşağısı sallanıyor, hareket yeteneğini azaltıyordu. 1934 yılında tedavi için gereken parayı yanına alıp, İstanbul’da Fran-

sız Hastanesine gider. Alman Dr. Simon’un yaptığı ameliyatla iki kemik kay-naştırılır, böylece diz fonksiyonunu kaybeder Koltuk değnekleriyle dolaşan Topal Ömer, ameliyat sonrası, artık bir bastonla yürüyebilmektedir.

Topal Ömer, Iğdır’a döndüğünde, bir akrabası, “Hacı Sano’nun nevesini sana alalım” diyerek öneride bulunur. Topal Ömer, Zero Hanımla evlenir.

“Her saniyenin, her dakikanın bir hükmü vardır”Hacı Yusuf ve Hacı Sano amca çocuklarıdır. Hacı Yusuf aşiretin yö-

netim, Hacı Sano da, dini yönüyle ilgiliymişler. Bu yüzden Hacı Sano, yeme-içme gibi şatafattan uzakmış.

Eleşref Bey, her hafta bir Kürt ileri gelenine misafir olur, hem aşiretin sorunlarını dinler, hem de yönetim işleriyle ilgili bazı sorunları çözermiş. Bir gün Eleşref Bey, Hacı Sano’ya,

“Haftaya senin misafirinim” demiş. Hacı Sano, yalvarır gibi, “Bey’im, benim evim seni misafir etmeye uygun değildir. Masrafla-

rını ben karşılayayım, yeter ki bu toplantıyı Hacı Yusuf’un evinde yapın!” demiş. Eleşref Bey ısrarla,

“Olmaz!” diye diretince Hacı Sano, bilge bir tavırla başını sallayarak,

Page 36: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

473

“Her saniyenin, her dakikanın, her saatin, her günün bir hükmü vardır. Allah büyüktür!” demiş.

Eleşref Bey bu söze bir anlam verememiş.Aradan bir hafta geçmiş. Eleşref Bey, atının üzerinde, etrafında yar-

dımcıları Çamurlu köyüne, Hacı Sano’nun evine doğru yola çıkar. Yarı yolda, Ramazankent yönünden gelen doludizgin bir haberci Eleşref Bey’i ulaşır:

“Bey’im Aliye Hanım vefat etti” diyerek eşinin ölüm haberini getirir. Eleşref Bey, önündeki Çamurlu köyüne düşünceli düşünceli bakmış Hacı Sa-no’nun sözlerini hatırlamış.

Sözlerdeki hikmeti anlamış olmanın verdiği heyecanla, orta ve baş parmaklarını birbirine kavuşturup üç kez şakırdatmış,

“Hacı Salih (Sano) erê vallê! Her saniyenin bir hükmü var, her daki-kanın da bir hükmü var, her saatin de bir hükmü var, her günün de bir hükmü var”

Atın yönünü Ramazankent’e çevirmiş.

“Ömer Kovan ” EfsanesiEski Çamurlu köyü İsyan nedeniyle yasak bölge içine alınmasaydı,

“Ömer Kovan” efsanesi doğmayacaktı. Topal Ömer daha 1943-44 yıllarında Çamurlu köyündeki haklarını geri

almak için dava açar, mahkeme de kendisine 3000 dönümlük bir araziyi tapu olarak hak tanır. Tapu kaydında, “Hasanhan, Alıkızıl ve Ramazankent köyleri arasında kalan bölge” diye muğlak bir ifade yer aldığından, 3000 dönümün tam olarak neresi olduğu tartışmaya açıktır. Eğer ismi zikredilen köyler sınır kabul edildiğinde, 3000 değil tam 48.000 dönüm arazi söz konusudur!

1948-49 yıllarında Topal Ömer, yanında kardeşleri Kasım ve Feyzul-lah ve kuzeni Üzeyir olmak üzere, ilk kez yasak bölgeyi delen Kürt grubu ola-rak, Hasanhan köyüne yakın bir yerde çadır kurup, araziyi ıslah çalışmalarına başlar. Topal Ömer’in bu çıkışını, kendi babası bile hoş karşılamaz,

“Sen oğullarımı ölüme götürüyorsun” diye karşı koyar. Ne var ki ge-çen zaman, Topal Ömer’in ne kadar ileri görüşlü olduğunu kanıtlayacaktı.

Altına Hücum1950 yılında “Yasak Bölge” kalkınca fiili bir boşluk doğar. Tapusuz

araziler yeni sahiplerini bekler gibi, “kim ne kaptı” yarışı başlar. Topal Ömer, fırsattan akrabalarını da yararlandırmak düşüncesinde-

dir. Dağınık aileleri bölgeye gelmeye davet eder. “Arazi kapma” yarışına katılanlardan birisi Aralık Nahiye Müdürü-

dür.

Page 37: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

474

Önceleri Iğdır-Aralık karayolu Aras nehrine yakın bir mesafede sey-rederdi. Bu karayolunun Ağrı Dağına olan tarafı “zımnen” Kürtlere yasaktı. Bu durumdan cesaret alan nahiye müdürü, Eski Çamurlu köyünün arazilerini de içine alan çok geniş bir alanı sahiplenmişti. “Ada Mudir” (müdürün adası) denilen 5000 dönümlük bu arazi bölgenin en verimli toprağına sahipti.

Topal Ömer üç yandan kuşatmaya alındığını anlamıştı. Bir yandan Hasanhan köyüne yerleşik Helikan ve Keleşkan aşiretleri, diğer yandan geniş Ermeni arazilerini sahiplenen Aralık nahiye müdürü ve sonuç olarak, Rama-zankent tarafından çıkış yapan Torun ailesi.

Acaba Topal Ömer içten ve dıştan gelen bu baskılara karşı nasıl bir yol seçecekti?

“Maquluya Edê Bey ji birnake!” (Abdürrezak Bey’in akıllı davranışını da unutma!)

Topal Ömer, ilk zaferini Torun ailesine karşı kazandı. Bölgede arazi kapma yarışına giren Cemalettin Bey, bir traktör geti-

rir, Ramazankent tarafından önemli bir bölgeyi çevirir, buğday ekimine hazır-lık olarak da toprağı sürer. Topal Ömer, sonbaharda, hayvanları ekili arazide günlerce gezdirir, sonra da,

“Bu arazide tarım yapılmamıştır” şeklinde resmi bir rapor hazırlatıp dosyasına ekler.

Torun ailesinin ileri geleni Abdürrezak Bey olup bitenden rahatsız olor. Topal Ömer’i yanına çağırtır.

Topal Ömer, Abdürrezak Bey’in dükkanından içeri girdiğinde, Şeyh Mıhemmed (Barbaros) de oradaymış. Abdürrezak Bey, suratını asar,

“Bu ne densizlik! Rapor alıp orada tarım yapılmadığını iddia ediyor-sun!” demiş.

Her saniyenin önem kazandığı bu çok kritik anda garson içeri girmiş. O anı Hacı şöyle anlatırdı:

“Ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Ortalıkta derin bir sessizlik var-dı. Abdürrezak Bey’i bana karşı hiç bu kadar kızgın görmemiştim. Garsonu görünce, beni unutup, dudağı titrer bir halde, sözlerinin anlamını tartmadan,

“Bize üç soğuk çay getir “ dedi. Sonra yaptığı hatanın farkına vardı, sinirlerine hakim olmak gereğini duyup toparlanmaya çalıştı. Şeyh Mıhem-med ortalığı yumuşatmak için müdahale etti. Cevap vermeme artık gerek kalmamıştı.

Çaydan sonra Şeyh Mıhemmed’le birlikte dışarı çıktık. Şube sokağına dönerken, bana yapmış olduğu iyiliğine karşılık kendimi tutamayıp, Şeyh’in eline uzandım. Şeyh elini çekip,

Page 38: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

475

“Buna hiç gerek yok! Ama Abdürrezak Bey’in makul davranışını da unutma!” dedi.Arazilerin ıslahı

Geniş arazilerin ıslahı için suya ihtiyaç vardı. Tek çare Karasu’dan kanalla su getirmekti. En uygun güzergâh da, açılacak bir kanalın Hasanhan yakınından geçerek, Aşağı Çamurlu’ya ulaşmasıydı.

Kanalın açılması başlı başına zahmetli ve işçilik gerektiriyordu. Önce, kanalın kendi arazilerinden geçtiğini iddia eden bir aşiret engel çıkardı. Topal Ömer, kanaldan gelecek suyun bir kısmını onlara bırakmak koşuluyla onları ikna etmiş ama işin asıl zahmetli kısmı onu bekliyordu.

İki adam boyu uzunluğundaki kamış ve sazla kaplı bataklıkta çalışa-cak işçi bulmakta zorlanır. Sivrisinek derdi yetmezmiş gibi, güçlü ve kalın ka-mış köklerini kesecek sebat ve çalışkanlıktaki insana ihtiyaç varmış. Bir işçi günde ancak bir metre uzunluğunda bir kanal açabiliyordu. İşte bu şekilde bin bir zahmetle açılan kanal sayesinde nihayet araziler ıslah edilmeye başlanır.

“Ben bırakmadım İsmail, ben!”Topal Ömer, fabrika ortağı İsmail Şefkatli’ye, yukarı tükürsen bıyık

aşağı tükürsen sakal misali, arazilerden bir hak tanımak gibi içinden çıkama-dığı bir durumla karşı karşıyaymış. Bir gün, İsmail Şefkatli’ye,

“Gel araziyi teftiş et, tapuyu senin üzerine çevireyim” demek zorunda kalmıştı. Şefkatli araziyi dolaşır, kamışlardan çamura bulanmış elbisesiyle geceyi köyde geçirdikten sonra, üç günlük bir düşünme payı isteyerek Ağ-rı’ya döner. Topal Ömer, İsmail Şefkatli’yi nasıl devre dışı bırakacağını kara kara düşünürken, Bitlisli Mehmet Efendi’yle –henüz dünür değiller- kahvede karşılaşır. Topal Ömer, sıkıntısını anlatınca, Mehmet Efendi,

“Getir bir kağıt kalem. Yaz. ‘Kusura bakma, her ne kadar seninle ko-nuştuysam da kardeşlerim kabul etmiyor. Ömer Şark’ Gönder bu telgrafı”

Topal Ömer, karşı gelmek ister ama Mehmet Efendi, “Konuşma, gön-der!” diye kesip atar.

İsmail Şefkatli apar topar Iğdır’a gider. Kahvede bulduğu Topal Ömer’e, “Ben senin oyuncağın mıyım?” diye sitem edince, Mehmet Efendi,

elini göğsüne vurur, “Ben bırakmadım İsmail ben” diyerek sorumluluğu üstüne alır. Tüm akrabaları gibi İsmail Şefkatli’nin de Mehmet Efendi’nin kar-

şısında söyleyeceği fazla sözü yoktur. “Yüzün ağ olsun!” demekle yetinir. Mehmet Efendi,

“Tabii yüzüm ağ olacak. Ben bu memlekete geldiğimde Topal Ömer beni korudu” diye ileri atılır, İsmail Şefkatli de ayrılmak zorunda kalır.

Page 39: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

476

Köylüyle çatışma1961 yılında bölgeye nihayet kadastro girer. Hacı Ömer ve kardeşleri,

bu paylaşımda 13,000 dönüm, Çamurlu köylüleri de 35 000 dönüm arazinin yasal sahibi olurlar. Ancak bir kısım köylüler Hacı Ömer’e ait arazileri işgal edip sahiplenmek isteyince, 1967 yılında Hacı Ömer, mahkemenin ve yasala-rın kendisine verdiği hakkı kullanarak köylüleri kendi arazisinden uzaklaştırır. Bu olay köylüler arasında, günün siyasal terminolojisine uydurularak “Ömer Kovan” ismiyle anıldığından, yerleştikleri köy olan Aşağı Çamurlu köyü de halk arasında zamanla “Ömer Kovan köyü” olarak bilinir oldu.

Çifte güvensizlik ve silindirli centilmenler dönemi1930’lu yıllardan itibaren devlet bölgedeki Kürt ve Azeri nüfusa karşı

şüpheli bir yaklaşım içine girmişti. Azerilerin çoğunluğu muhacir olarak Ara-s’ın öte yanından geldikleri için, devlet bunların arasında komünist ajanların olduğu varsayımıyla Azeri kesime karşı mesafeli davranıyordu.

Aynı şekilde, Kürtler, Ağrı Dağı İsyanı nedeniyle şüphe ve zan altın-daydılar. İşte bu kritik dönemde, “Silindir Şapka”lı yeni bir sınıf bölgeye ge-lerek devletle bu iki zümre arasında arabuluculuk rolünü üstlenmişti. Bunlar bir yandan Hakkı Efendioğlu (Memo Kalafat’ın babası), Rıfat Kalafat gibi Laz kökenli, diğer yandan Reşit Keki, İsmail Şefkatli, Mehmet Kakioğlu gibi Bitlis kökenli, Bayburtlu Paşa, Cevdet Ergin gibi diğer bölgelerden gelen eş-raftan insanlardı.

İki makul adamHacı Ömer şu olayı anlatırdı: “Naci Bey’in mahkeme günüydü.Burukan aşiretinden Hacı Abdulhadi ve arkadaşlarının aleyhte şa-

hitlik yapmaları nedeniyle, Naci Bey tutuklanmıştı. Bu olay Torun ailesiyle Burukan aşireti arasında bir gerginliğin yaşanmasına neden olmuştu.

Bu olayı izleyen günlerdi. Bir gün iş nedeniyle dört yola yakın bir yerde bulunuyordum. O anda bir taraftan Edê Bey’in diğer taraftan da Buru-kan aşiretinin saygın büyüğü Yakup Efendi’nin birbirlerine karşı geldiklerini gördüm. İçimden,

“Acaba bu iki makul lider, bu olaydan sonra birbirlerine karşı nasıl davranacaklar?” diye merakla geçirdim. Bir köşeye çekilip onları seyre dal-dım.

Birbirlerinin ellerini sıktılar, kısa bir sohbetten sonra, , “Xatırê te!” (Hoşça kal!) deyip ayrıldılar. İçimden,

“Bunlar gerçekten makul insanlar” demiştim.

Page 40: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

477

“Peh peh peh, Nurettin Kirman!”Hacı Ömer şu olayı anlatırdı: “1950’li yılların ortalarına doğruydu. Yaz mevsimiydi. Evlerimiz

Aladağ yaylarına çıkmıştı. Bir gün yayla yerine Ağrılı dostlar gelip misafir oldular. Konuşma sırasında birisi,

‘Geçen hafta Başbakan Menderes Kars’a gelmişti. Biz de partililer olarak Ağrı’dan otobüsle karşılamaya gittik. Bir toplantıda, Nurettin Kirman adlı Iğdırlı bir genç bir konuşma yaptı , peh peh peh, bir konuşma yaptı ki, peh peh peh, Menderes ve oradakiler, hepimiz hayran kaldık’ dedi.

Iğdırlı bir gencin bu başarısı göğsümü kabartmıştı. Ağrılı dostlarıma dönüp,

‘Siz Iğdır’ı ne zannediyordunuz? Sebzeniz, meyveniz bizden geliyor. Politika ustalarınızı da biz size veriyoruz. Nurettin Kirman, bizim faytoncu-nun oğlu hele bir de ağamızın paşamızın oğlu kürsüye çıksa siz o zaman görün!’ dedim.”

“Kaliteli tezek”Bir gün Emine (Ertan) Hanım (Arap Emine), tezek almak için Mecit

Hun’un eşi Naciye Hanım’a gider. Naciye Hanım, seyit ailesinden birisine ne yalan konuşmak ne de ka-

litesi düşük tezek verip bedduasını almak niyetindedir. Dürüstçe, “Emine Abla, bizim tezeklerin kalitesi iyi değil” der. Teyzemin bu

açık sözlülüğü Emine Hanım’ın hoşuna gider. Emine Hanım, ertesi gün Mecit Hun’un sahibi olduğu pastaneden

içeri girer, 1973 seçimleriyle ilgili bir toplantı yapmakta olan Mecit Hun’a, kalabalığın içinde:

“Mecit Bey, sizi tebrik ederim. Karınız çok açık sözlü ve dürüst bir kadın. Bana, ‘Bizim tezek kaliteli değil, demek cesaretini gösterdi’ demiş.

Mecit Hun, iltifatı gülerek karşılamış

Bitlisli Mehmet Bitlisli Mehmet (Kakioğlu) dobra dobra konuşan ve gönlünce yaşa-

yan birisiydi. Son derece cesur ve açık sözlüydü. Düşüncelerini korkmadan insanların yüzüne karşı söylerdi. Kendi yaşantısının efendisi olmasına özen gösterir, bu yüzden minnet altında kalmayı sevmezdi.

Yaşam zevklerine de aşırı derecede düşkündü. Taşra hayatı ona dar geliyor, ruhunu bunaltıyordu. Böyle günlerde onunla aynı zevki paylaşan sof-ra arkadaşlarıyla bir araya gelir, gönlünce eğlenirdi.

Mehmet Efendi, Topal Ömer’le yaptıkları bir koyun ticareti nedeniyle

Page 41: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

478

Gaziantep’e gidip gelmişti. Döner dönmez, çakır keyif, “Sarı Kız” pavyonunun yolunu tutmuştu.

Mehmet Efendi’nin Gaziantep’ten geldiğini ve cebinde paralarla eğlendiğini haber alan Topal Ömer, telâşla kardeşini, hissesine düşen parayı alması için pavyona gönderir.

Genç adamı kapıda genç ve güzel bir kız karşılar. Genç adam: “Mehmet Efendi’yi bir zahmet dışarı çağırır mısınız?” der. Mehmet Efendi dışarı çıkar, eğlencesini yarıda kesen genç adama

sinirli sinirli bakar, sert dille, “Ne var? Ne oldu?” diye çıkışır. Genç adam, ürkek ve çekingen,

“Paralar” demekle yetinir. Mehmet Efendi, Topal Ömer’in hissesini istediğini anlayınca, elini cebine atar, bir tomar parayı havaya fırlatır:

“Alın, paranızın içine .....!” Genç adam, havada uçuşan paraları toplarken, Mehmet Efendi’ni ken-

disini bekleyen eğlenceye geri döner.

“Devlet işine karışma dayı!”Jandarma Binbaşısı Kemal Bey, 12 Eylül askeri darbesini izleyen

günlerde Iğdır bölgesinde asayişi sağlamakla görevli üst düzey bir yetkiliydi. Hacı Ömer’le arası da oldukça iyiydi. Hacı Ömer aracı olur, Ağrı Dağı bölge-sinde yaşayan eşkıyaların çoğunun devlete teslim olmaya ikna eder, böylece Binbaşıyla dostluğu pekişir.

Sohbetlerine konuk olduğum Mecit Hun, bir gün bu konuyla ilgili ola-rak, “Dayım (Hacı Ömer) devletin işine karışmakla yanlış yapıyor” demişti. Mecit Hun’un bu sözünde ne kadar haklı olduğunu sonradan anlayacaktım.

Aradan 2-3 yıl geçmiş, Kemal Binbaşının yerini de başka bir subay almıştı.

Bir gün, Diyarbakırlı bir mühendis trafik kazası geçirir. Sorup soruş-turur Hacı Ömer’in jandarma komutanıyla arasının iyi olduğunu öğrenince yardım almak düşüncesiyle yazıhanemize gelir.

Hacı Ömer, yeni Binbaşıyla tanışmıyordu. Telefonu eline alıp, sekre-tere,

“Alo ben Hacı Ömer Şark, Binbaşıyla görüşmek istiyorum” dedi. Mühendis, gözleri umut dolu iskemlede oturmuş konuşmanın netice-

sin bekliyordu. Telefon bağlantısı kuruldu. Hacı Ömer kendisini tanıttı, niçin aradığını açıkladı, sonra,

“Binbaşım, bu soruna yardımcı olsanız sevinirim” dedi. Hacı Ömer henüz lafını tamamlamamıştı ki karşı taraftaki ses,

“Sen kim oluyorsun be!” diye bağırdı. Hacı Ömer, telefonu üzgün

Page 42: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Iğdır Sevdası

479

şekilde ahizeye yerleştirdi. O an Mecit Hun’un sözü aklıma gelmişti: “Devlet işine karışma!”

“Kendin konuş”Sosyal Demokrat partinin ilçe başkanlığına adaydım. Kongrede yapa-

cağım konuşmanın taslak metnini hazırlamış, cebime koymuştum. Ama acaba yazdıklarım isabetli miydi, şeklinde içimde bir tereddüt yok değildi. Yıllarını politikaya vermiş Mecit Hun’un yazdıklarım konusundaki fikrini almaya ka-rar verdim.

Kağıdı Mecit Hun’a uzattım. Mecit Hun, kağıdı okumadan bana iade etti.

“Çık bildiğin gibi konuş. Konuşman eksik olabilir ama senin eserin olmalı. Ancak bu şekilde kendini geliştirebilirsin” dedi.

Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda, siyaset hocam Mecit Hun’un bu nasihatının ne kadar değerli olduğunu anlıyorum. Çünkü siyasi kariyerim, yaptığım hatalardan ders çıkararak, hep daha iyi yakalamakla geçti. Bunun sırrını da hocamdan öğrenmiştim.

Zorzade Sait EfendiHakkari’den gelip Iğdır bölgesine yerleşen dört aile vardır. Pınarşi

aşiretine mensup bu aileler, Güngörmez köyü muhtarı Mehmet Emin Melek, Avukat Ali Karageyim, Evci köyünden Hamit Kum ve Zorzade Sait Efendi-’dir.

Sait Efendi, Gacer köyünden meşhur Muhtar Muhammed’in kızıyla evlendiği için Hüseyin Akbulut’la bacanak olmuştu.

Sait Efendi, aynı yaş grubunda olduğu Numan Efendi’nin de iyi bir dostmuş. Şık giyinen, kravatlı, halk tarafından sevilen bir kişiymiş. Uzun yıllar kahve işletmeciliği de yapmıştı. Ağrı Dağı İsyanı’yla ilgili olarak 60 sayfalık bir kitap yazmış ama ne yazık ki bu değerli el yazmalar ortadan kay-bolmuştu. Hacı Ömer’in siyaset yaşamı

Hacı Ömer’in genel siyasi eğilimi sağ ve muhafazakardı. İki siyaset adamını gönülden severdi: Adnan Menderes ve Turgut Özal.

Hacı Ömer, 50’li yıllarda her ne kadar DP’ye sempati duyuyorduysa, günün koşulları nedeniyle bu tercihini açıktan kullanamıyordu. Iğdır bölgesi, parti tercihinden çok etnik yapıya dayalı bir siyasal anlayışa yöneldiğinde, Hacı Ömer, Kürtlerin blok olarak içinde yer aldığı CHP’yi seçim zamanları desteklemiştir. Anlatıldığına göre, Sırrı Atalay Iğdır’a geldiğinde, “Barzani geliyor!” diye ortalıkta menfi propaganda dolaşınca, Hacı Ömer gibi gönül-

Page 43: Hacı Ömer Şark HACI ÖMER ŞARK (1901-2001) · Kıtlığın ve yokluğun kol gezdiği yıllar... ... Elinde bastonu Iğdır Askeri garni- ... ha! ” Albay, Ağrı

Hacı Ömer Şark

480

den DP’li olan Kürtler, bu sözlere inat, CHP saflarında yer almakta tereddüt etmemişlerdi.

1954 seçimlerinde Abdürrezak Bey’in DP tarafından veto edilmesi bu olayın tuzu biberi olmuş, Hacı Ömer hayatında ilk ve son defa kendisini aktif propagandanın içinde bulmuştu. Cihangir Turan’la birlikte Aralık bölgesin-deki köyleri tek tek dolaşıp, Kürtlerin DP’ye oy vermemesi, protesto etmesi yönünde çalışmıştı.

Hacı Ömer’in gönülden sağ ve muhafazakâr oluşu ama koşullar ne-deniyle sol bir partiye oy vermesi sonraki yıllarda da devam etmişti. Tercihini sağ partilere yapan Vahap Akar, bir konuşmasında,

“Hacı Ömer, gönülden bize bağlıydı ama hiçbir zaman da Mecit Hun’u bırakıp bizi desteklemedi” diyerek Hacı Ömer’in siyasi çıkmazını bu sözlerle güzel bir şekilde özetlemişti.

Azeri-Kürt dostluğunun mimarları1930’lu yıllardan itibaren, Azeri ve Kürtler arasında köprü olan, bu

iki zümrenin birbiriyle kaynaşmasına yardım eden önemli şahsiyetler vardır. Sırasıyla ele aldığımız zaman bunların başında Abdürrezak Bey ve Hacı Nağ-dali Parlar’ı sayabiliriz.

Abdürrezak Bey, Azeri dostluğunu o denli kazanmıştı ki vefat ettiğin-de Azeriler kepenklerini kapatarak ona olan saygılarını göstermişlerdi. Bu iki şahsiyetin dışında, Hacı Ömer Şark, Enver Güneş, Ziya Ayrım, İsmail Ağır-kaya ve Kelbe Telet (Talat Tufan) bu dostluk bağının geliştirilmesinde önemli rol oynamışlardı.

Bunlardan özellikle Kelbe Telet, kişiliği, davranışı ve sözleriyle tam bir Azeri Hanı gibi kendine öz güven ve Kürtlere saygıyla hareket etmiştir. Kelbe Telet, diyebilirim ki, Iğdır’daki Azeri-Kürt dostluğunun birincil mi-marıdır. Bunun dışında bazı isimler dönemsel olarak önem kazanmışlar sonra bir kenara çekilip görevlerini ihmal etmişlerdir. Hacı Hüdaverdi Aras, Ali Karasu ve Sadık Karasu’da bazı dönemler bu misyonun yerine getirilmesi anlamında önem kazanarak ön plana çıkanlardandır.