85

Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan
Page 2: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

HALİDE EDİP VE AMERİKAFRANCES KAZAN

İngilizceden Çeviren: Bernar Kutiuğ

a BAĞLAM

Page 3: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan
Page 4: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Bağlam Yayınları/ 95 Înceleme-Araştırma/ 52 Birinci Basım: Ekim 1995

ISBN- 975-7696-79-X

Kapak Tasarımı; Canan Suner

© Frances Kazan ve Bağlam Yayıncılık

Baskı; Bayrak Matbaası

BAĞLAM YAYINOLIK Ankara Caddesi, 13/1 34410 Cağaloğlu-İstanbul Tel; 513 59 68

Page 5: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Edip’in Amerika Birleşik Devletleri’yle ilk ilişkilerinin bir çözümlemesi ve 1928 yılında Williamstown Siyaset Enstitüsü’nde Yeni Türkiye üzerine yaptığı konuşmanın tematik sunumu.

Page 6: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan
Page 7: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

İÇİNDEKİLER

Giriş ...........................................................................................9

Birinci Bölüm: Amerika Öncesi Halide Edip.................. 15

ikinci Bölüm: Halide Edip Amerika’d a ........................... 45

Sonuç ............................................. ....................................... .8 1

Halide Edip’in Kitapları................... .................................. 83

Page 8: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan
Page 9: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

giriş

Halide Edip Adıvar (1882-1964) modern Türk tarihinde benzersiz bir yere sahiptir; buna karşın, Batı’ da Edip hakknı- da çok az şey bilinir. Edip, Atatürk’ ün yakm çevresindeki ye­gane kadın olmanın yanısıra, bir milliyetçi, çevirmen, gazete­ci, eğitmen ve tanınmış bir roman yazarıydı. Yirminci yüzyıl başlarında Edip’le aynı sınıf ve dinsel inançtan gelen kadınla- nn öğretim kurunılanndan ziyade evde eğitim aldıkları ve si­yasete atılmadıkları düşünüldüğünde, onun kaydetmiş olduğu başanlann önemi daha iyi anlaşılır. Bir Osmanh ailesinin kızı olarak dünyaya gelen Edip, çocukluk dönemini, imparatorlu­ğun yönetici sınıfına üye insanlann oluşturduğu seçkin bir çevrede geçirdi. Eşine ender rastlanır zekası ve liberal bir dü­şünce tarzına sahip olan babasının bilgeliği, ona, o günlerde İstanbul’da kızlar için mümkün olan en iyi eğitim kurumlarma girme fırsatı verdi. İstanbul’daki Amerikan Kız Koleji’nden mezun olan ilk Türk öğrenci Edip oldu. Bir matematikçi olan Salih Zeki ile evlenmesi. Jön Türk hareketinin entellektüel ka­nadı ile ilişki kurmasına vesile oldu; Ziya Gökalp yakın çalış­ma arkadaşları arasındaydı. Edip, ulusal mücadele yıllarında Bağımsızhk Savaşı’na aktif olarak katıldı. Siyasal faaliyetleri yüzünden Padişah hükümeti tarafından gıyabında ölüm ceza­sına çarptırıldı. Atatürk’ ün liderlik yöntemlerine karşı çıkma-

' Ziya Gökalp (1876-1924); Bir Türk sosyploğu, dü§ünüı-ü ve milliyetçisi olan Gökalp Atatürk’ün yaptığı refornılarnı pek çoğunun entellektUel mi­marı idi. Türk-Islanı halkının Batı uygarlığını nasıl benimseyebileceği so­runuyla ilgili çalışmalar yürüttü. Gökalp’in yaşamı ve çabşmaları ile ilgili kapsamlı bir çalışma için bkz. Uriel Heyrf, Foundatioııs o f Turkish Natioualism, Luzac, Loııdou 1950.

Page 10: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

sı, onu ve ikinci eşi Dr. Adnan Adıvar’ ı ülkeden aynbp sür­günde yaşamaya zorladı; 1939 yılında Türkiye’ye döndükten sonra, uzun yıllar ders vereceği İstanbul Üniversitesi Edebi­yat Fakültesi Ingiliz Edebiyaü bölümüne girdi.

Bu tezde, Halide Edip’in Amerikan yanlısı düşüncelerinin kökenlerini ve bu düşüncelerin daha sonraları Türk ulusal sir yasetinin fiili dünyasındaki cisimleşmesini inceliyorum. Ardın­dan, Edip’ in 1928 yıhnda bir dizi konferansta konuşma yap­mak üzere ilk kez gittiği Amerika’da Amerikalı aydınlardan, gazetecilerden ve yorumculardan oluşan bir dinleyici toplulu­ğuna hitaben yaptığı konuşmalarda anlattığı Yeni Türkiye’ nin tarihsel ve siyasal tablosunu çözümlüyorum. Edip ve Dr. Ad­nan, Mustafa Kemal’le aralarındaki ciddi ideolojik aynhklar sonucu siyasi birer sürgün olarak ülkelerinden uzakta yaşa­maya zorlanmış olmalarına karşın, yaşamlarını ateşli birer va­tansever olarak sürdürdüler. Edip’ in [Yeni Türkiye’ye ilişkin -ç.n.] bu anlatısı, Amerikalılara Türk bakış açısını anlamaları­na yönelik bir çağn niteliğindeydi.

Halide Edip’in, Amerika Birleşik Devletleri hakkında, gel­diği sınıftan ve kadın olmasından kaynaklanan Özgül, bu ülke­yi idealleştiren bir babşa (vision) sahip olduğunu düşünüyo­rum. O yıllarda görevleri gereği Türkiye’ de yerleşik yaşam süren Amerikan vatandaşları belli bir grubun temsilcileriydi­ler; fakat, bunlar Edip’ e Amerika’ daki demokratik sistemin yarattığı en iyi’yi (the best) simgeleyen insanlar olarak görün­düler. Amerikan Kız Koleji’nde aldığı eğitim onun bu kanısını güçlendirdi. Bu söylediklerim Edip’ in bakış açısını yerme, ona olumsuz bir anlam yükleme anlamına gelmiyor. Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en eski denıokrasisiydi ve bu ko-

Adnan Aciıvar (1881-1955), 1917 yıhnda Halide Edip ile evlendi. Tıp eğilimi alan Dr, Adnan Birinci Dünya Savaşı sıvasında bir Kızılay görev­lisi olarak çalıştı. İmparatorluk zamanında Tıbbiye Mektebi’niiı yönetici­liğini yapan Adıvar, son Osnıanlı nıecb'sinde İstanbul milletvekili idi. Daha sonralan Büyük Millet Meclisi’nde sağlık bakam olarak görev yap­tı. Daha aynniıb bilgi,için bkz. 'Adnan Adıvar', Türk Ansiklopedisi,1. Cilt, Ankara 1946, s. 139.

10

Page 11: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

numunu sürdürüyordu; dolayısıyla, Edip, Amerika’yı, Yeni Türkiye’nin günün birinde onun düzeyine erişebileceği örnek ülke olarak gördü.

Tezimin Edip’in Türkiye’deki Amerikan vatandaşlarıyla ve eğitim kurumlanyla olan ilişkilerine özel bir yer ayırdığım bi­rinci bölümünde, Edip’in yaşamının 1893 ile 19,24 yıUan arasında kalan döneminin bir değerlendirmesini sunuyorum. Edip, Osmanb seçkinler grubuna üye bir aileden geliyordu; fakat, ondokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren İmparator­luk sistemi yenileşme ve batılılaşma sürecinin yarattığı basın­cın etkisiyle dağılma sürecine girmiş bulunuyordu. Tezimde, bu değişimlerin Edip’ in aile yaşamı üzerindeki etkilerini, genç Halide’nin iç dünyasında yol açtığı gerilimlerin sonuçla- nm çözümlüyorum. Edip, Amerikan Kız Koleji’ne kaydoldu­ğu zaman kendisini farklı bir dünyada buldu; okulda yüz yüze kaldığı bu dünyanın çarpıcı aykırılığını ondokuzuncu yüzyıl Osmanb dünyasını göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekir. Bu yüzden, Edip’ in M em oirs (Anılar)* adlı kitabın­da sunduğu aynntıh bilgilerin ışığında, dikkatimi Edip’ in ev yaşantısının ve kolejdeki deneyimlerinin özgül koşuUan üze­rinde yoğunlaştınyorum. Edip, daha erken yaşlardan itibaren son derece akıcı bir İngilizce’ye sahipti; yüzyıbn sonlarında İstanbul’ daki batılı diplomatik temsilcilerin pek çoğunun bir kelime bile Türkçe konuşamadıkları düşünülürse, Edip’in bu başansının değeri daha iyi anlaşıhr. Amerikan topluluğu ile kurduğu yakın ilişki, Edip’i, Birinci Dünya Savaşı’nın sonun-

Edip’in kaleme almış olduğu anılarınm 1917’ye kadar olan birinci bölü­mü, Memoirs of Halide Edip (Mor Salkımlı Ev, 1963j başlığıyla ilk kez İngilizce olarak 1926 yılında İngiltere’de yayınlandı. Anıların 1918-1923 dönemini kapsayan ikinci bölümü, yine İngilizce olarak İn­giltere’de The Turkish Ordeal (Türkün Ateşle İmtihanı, 1962) adıyla 1928’de yayınlandı. Yazav Edip’ in yapıllanna ilişkin tüm değiııileviude yapıüarm İngilizce versiyonlannı esas aldığı için, muhtemel bir karışıklı­ğa yol açmaması için yapıtların isimlerini İngilizce bırakmayı ve Türkçe isimlerini parantez içinde vermeyi uygun gördük. -Ç.N.

11

Page 12: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

da ülkenin Amerikan mandası altma girmesi fikrini destekle­meye götürdü; bu görüş, onu milliyetçi dosüanyla anlaşmazlı­ğa sürükledi. Mustafa Kemal, Amerikan desteği fikriyle kendi arasına net bir mesafe koymuş olmasına karşın, bir yandan Ankara’da ulusal dava için çalışmalar yürütürken diğer yan­dan Edip’in İstanbul’daki Amerika Birleşik Devletleri temsil­cileriyle bağlanın sürdürmesine göz yumdu. Tezimde, Edip’ in Amerikan yanlısı tavnnın nedenlerinin ve bunun kar­maşık doğasının kavranmasına yardımcı olacağı düşüncesiyle, her iki ülkenin o dönemdeki siyasal durumunu kısaca çözüm­lüyor ve halkın içinde bulunduğu durumla Edip’in tavrını et­kilemiş olan fikirleri değerlendiriyorum.

Tezin ikinci bölümünde, Edip’ in 1928 yıhnda Williams- tovn Siyaset Enstitüsü’ndeki konuşmasında merkezi ve özgül bir yere sahip dört temayı irdeliyorum. Bu olay, ilk kez Türk/MiUiyetçi seçkinler grubunun bir üyesinin cumhuriyetin kurulmasıyla sonuçlanacak olan dünya olaylarına ilişkin Türk bakış açısını doğrudan sunması açısından önemli bir anlama sahip bulunuyor. Halide Edip ne tarih eğitimi almış bir tarih­çi, ne de profesyonel bir siyasetçiydi; buna rağmen, yaptığı konuşmada Türk tarihinin ve siyasal evriminin çözümsel ve kronolojik bir dökümünü sundu. Konuşmasını 'Sıradan Türk’ ve onun bir Yunan işgali girişimiyle yüz yüze bulunduğu ko­şullarda demokratik bir devlet yaratmak için verdiği mücade­le üzerinde yoğunlaştırarak, ortaya tarihsel kavrayış açısından yeni ve dinleyicinin ufkunu genişleten bir bakış açısı koydu. Edip, bu iki özgül ve birbiriyle çelişkili temayı birlikte ele ahp irdelemek suretiyle Türklere ve onlann henüz kurulmuş ulu­sal birliğine yönelik batılı önyargıları değiştirmeyi âmaçlamış- ü. Bildiğim kadarıyla, daha önce hiç kimse Edip’ in bu konuş­malarını incelemedi, ya da, onun İngilizce kaleme aldığı diğer çalışmaları çerçevesinde bu konuşmalar üzeride bir çalışma yürütmedi.

Edip, bir Türk kadını oluşunun özgül anlamının bilincin­deydi ve Türk kadınları hakkında Batı’da geçerliliğini koru­

12

Page 13: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

yan basmakalıp yargılarla mücadele etmek için çaba harcadı. Kadınların özgürleşmesi teması ile -Ortadoğu’da anlaşıldığı şekliyle- milliyetçilik teması arasında bir paralellik kurdu. Çünkü, Edip’e göre, bu ikisinin evrimi ve cisimleşmesi birbi- riyle iç içe geçmiş durumdaydı. Tezimde bu dört temayı -Sı­radan Türk, Yunanlıların Türk tarihindeki rolü, Türk feminiz­minin evrimi ve milliyetçilik- sahip olduklan tarihsel ve siya­sal bağlam içine oturtarak değerlendirmeyi amaçlıyorum. Bunların sunumuna anlam kazandıran entellektüel ve toplum­sal güçlerin bazılannı ele ahp çözümlemeye tabi tutuyorum. Edip, geçmişin ancak bugünün ışığı altında kavranabileceği inancındaydı ve sürgün koşuUanyla eski bir vatansever olarak yaşadığı duyguların düşüncelerini kısmen belirlemiş olduğunu düşünüyordu.

Edip’ in 1923 ile .1930 yıllan arasında kalan dönemde yü­rüttüğü İngilizce çabşmalannın Özgül niteliği, Edip’ in bu çalış­malarda kendi yaşantısının hem faih hem yorumcusu olmasıy­dı; Edip, biyografi, roman ve siyasi yorum türünde yazılar ka­leme aldı; ancak, bunlara konu olan olayların seçimi ve dü­zenlenişi bir kitaptan diğerine değişildik gösterir. Edip’ in ça- hşmalarmın birbirleriyle karşılaştırılması, onun yaşantısının erken dönemlerini biçimlendiren etkilerin, iç dünyasının, si­yasal ve kişisel inançlannın, bu inançlar arasındaki karşıllıkleı- rın derinlemesine ve kapsamh olarak kavranmasına yardımcı olabilir. Nitekim, bu tez, M em oirs ’in ilk cildine, Shirt o f Flam e (Ateşten Gömlek) adlı romana, Williaınstown’daki ko­nuşmasından uyarlanmış T urkey Faces West. (Batı Kargısın­da Türkiye) adh kitaba ve -daha sınırlı biı düzeyde- Edip’in Bağımsızhk Savaşı İrasındaki faaliyetlerinin bir dökümünü sunduğu The Turkish O rdeal (Türk’ ün Ateşle İmtihanı) başlıklı çabşmasına ilişkin değinilen de içeriyor.

Edip’ in İngilizce kaleme aldığı romanlarla diğer türden (non-fiction) çabşmaları arasında ifade tarzı açısından öııeşmli bir fark vardır. Tarihsel ve siyasal anlatılarında sahip olduğu entellektüel fikirleri coşkusallıktan uzak yalın bir dille ifade

13

Page 14: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

ederken, romanlannda kişisel ilgileri öne çıkaran sıcak ve duygusal bir üslup hakimdir. Bununla birlikte, tarihe ilişkin herhangi bir yazısı -kendi bağlamında- yaratıcı bir girişime karşıbk düşer. Olayları düzenleyiş ve sunuş tarzı, kendi ka­rakterine ve içinden geldiği toplumun doğasına özgü öğeleri dışa vurur. Edip, roman türü dışında kalan eserlerinde, çalış­masının felsefi yönleri üzerinde fazlaca durmamayı yeğlemiş­tir; sahip olduğu düşsel dünya onu insana ve yaşamın gizemli yanlarına daha da yakmlaştırmıştır. Kendisini bir roman yaza­rı olarak düşünmüş' ve okurlarından gördüğü ilgiden gurur duymuştur:

Eğer benim mütevazı sanatımın tutkulu üslubu Türk okurlar tarafından güçlü bir beğeniyle karğılandıysa, bunun nedeni onun kaleme aldığım eserlerde ifade kazanmış saflığında aramak gerektiğine inanıyorum. Bu insanca feveranları kendi içimde, ya da roman sınırlan içinde tutmak için ver­diğim mücadele, kalbimde duygusal olarak hala yoğun, sa­mimi bir çocukluk ve gençliğin canlı kalmasına yol açmış­tır M em oirs’ de açığa vurulan kişisel gizler, düşsel ile gerçek

arasında bir yerdedir. Gerçeğin ve aynntılann böylesine ileri düzeyde kişisel bir yoldan sunulması, bellek ve yorumun ken­dine özgü gizli .dünyasının bir sonucudur. Bununla birlikte, bu kitaplar o dönemde yaşamış bir Türk kadını için oldukça açık sözlüdür. Belki de. Edip, ansızın yüz yüze kaldığı sürgün hayatının beraberinde getirdiği şaşkınlık karşıöında, kendi ya­şantısına ve hayatındaki bu kritik gelişmeye yol açan olaylara yönelik bir duygudaşlığa sığınmıştır. Bunu akılda tutarak, bu tezin biyografik verileri değerlendiren bölümlerinde, Edip’in bizzat kendisinin önemli olduğunu düşündüğü anıların yol göstericiliğinden yararlanıyorum.

’ Halide Edip’in 1924’de Florence BiUings’e yazdığı kişisel mektup, Smith CoUege, Sophia Smith Koleksiyonu’nun izniyle.

' Halide Edip, The Memoirs o f Halide Edip, Arno Press, New York City, yenibasım 1972, s. 205.

14

Page 15: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

b ir in c i b o l u m

Edip’e sağlanan Amerikan eğitiminden yararlanma olana- ğmın ve Edip’in daha sonralan oynayacağı benzersiz tarihsel rolün öneminin daha iyi anlaşılabilmesi için, ilkin Amerikan Kız Koleji’nin kuruluşuyla sonuçlanan gelişmeleri ana batla­rıyla aktaracağım. Sonra, Edip’ in aile yaşantısını biçimlendi­ren ve sonralan öğrenim gördüğü kolejdeki dünya ile evdeki dünyası arasında çatışmaya yol açan toplumsal etkenleri açık­lamaya girişeceğim.

Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında Osnıanlı dünyası bir deği­şim süreci içindeydi. Bir yüzyılı aşkın zamandır süregelen modernleşme süreci, §u ya da bu biçim altında varlığını de­vam ettiriyordu. Geleneksel yaşam tarzlan bozulmaya uğra­mıştı; eski anlayışlar ve inançlar Batı’ dan gelen düşüncelerin tehdidi altına girmişlerdi. Yönetici seçkinler grubunun bir üyesi olan Edip’in ailesi, bu değişmelerle ilk elde karşılaşan ve bunlardan etkilenen ailelerden biriydi.

Türkiye’deki Amerikan varlığının ilk işaretleri Edip dünya­ya gelmezdrâ yarım yüzyıl kadar önce, 1830 ’da Boston Mis­yonerler Kurulu Harisson Gray Otis Dwight ve Eli Smith adla- nnda iki Protestan ilahiyatçıyı bölgedeki Nasturi mezhebin­den Hristiyanlarla birlikte çalışmalarda bulunmak üzere Doğu Anadolu’ya göndermesiyle birlikte görüldü. Osmanlı yasaları Hıristiyanlann Müslümanlar arasında misyonerlik faaliyetle­rinde bulunmasını yasakladığı için, bu ilahiyatçılann kendi dinlerine taraftar kazanma çabşmalan'sınırh kaldı. Bu ilk mis­

15

Page 16: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

yonerler insancıl bir bakış açısına sahiplerdi ve kötü koşuUar- cla yaşayanların durumlarını iyileştirmenin Hıristiyan olmaı^n kendilerine yüklediği bir sorumluluk olduğuna inanıyorlardı. Bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için hastalıklara ve benzeri sıkıntılara kadandılar; aileleriyle birlikte güç yaşam koşulları­na göğüs gerdiler. Bu ilk misyonerleri Osmanb Asyası’nın gözden ırak bölgelerine sürüklemiş olan şeyin olağanüstü bir inanç ve kararlılık olduğunu söyleyebiliriz. Muhtemelen, bu insanlar, yöre halkını kolonileştirme ya da boyunduruk altına alma gibi bir niyete sahip olmaksızın dünyanın bu bölgesine ayak basmış ilk yabancılardı -tezimizin ilgi alanı dışında kaldı­ğı için burada söz konusu misyonerlerin amaçlanna ayrıntıla­rıyla değinmiyoruz.

Ondokuzuncu yüzyıl ortalarında, Anadolu’nun Osmanb idaresinin o güne kadar ihmal ettiği ıssız bölgelerinde Ameri- kablar tarafmdan işletilen okullar ve sağhk ocakları kurulmuş­tu. Mary MiUs Patrick, fedakarhkçı ve kısmen serüvenci bir duygunun etkisiyle, elçiliğe bağlı bir okulda dersler vermek üzere 1871 yıhnda Erzurum’a geldi. Doktor Patrick ilk femi- nisüerdendi ve kişisel amacı Türk kadınlannm eğitim ve ya­şam koşuUanmn geliştirilmesiydi. Dr. Patrick, Türkiye’ye ge­lişinden yirmi yıl kadar sonra genç Halide Edip’ in yaşamında önemli bir rol oynayacaktı. Söz konusu rol, İstanbul’ da Ro- bert Koleji ile Amerikan Kız Koleji’nin kurulmasıyla bağlantı­lıydı.

Erkek çocuklar için İstanbul’ da bir Amerikan koleji kurul­ması, Harrison Dv fight’ın oğuUan James ve WiUiam’ın Ya- le’ den^ mezun olduktan sonra ortaya attıklan bir fikirdi. Bun­ların zihinlerinde canlandırdıklan okul, mali açıdan kendine yeterli, dinsel etkilerden ve önyargılardan uzak bir okuldu. James ve William bu amaçla 1857 ’de New York’ a gittiler ve

Osınanh topraklarına ayak basan ilk misyonerlerin çoğu Yale, Williams, Hamilton vc Amherst gibi eski New England kolejlerinden mezun ol­muşlardı. Bunlar özgür düşiinen, özgeci bir bakış açısına sahip, derin dinsel inancı olan insanlardı.

16

Page 17: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

tasarılannı gerçekleştirmek için gerekli olan maddi kaynağı temin etmek üzere hayırsever bir kişi olan Christopher Rhine- lander’ i*" ziyaret ettiler. Dwight kardeşler Anadolu’ da dünya­ya gelmişlerdi ve ülkeyi çok yakından tanıyorlardı. OsmanlIla­rın modernleşme çabalarının ve Abdülmecid yönetimi altında ilerleyen reform hareketinin farkındaydılar. Gerçekten, Padi- şah’ ın görece liberal bir dünya görüşüne sahip olması bir Amerikan koleji kurulması fikrinin yaşama geçirilebilirliği ko­nusunda onlan yüreklendiriyordu.

Dwight kardeşler gelecekteki Robert Kolej’ in yaratılmasın­da fiilen rol üsÜenmediler; fakat bunlann fikir babası olarak bu sürece yaptıklan katkı paha biçilmez değerdeydi. Onların uzak görüşlülüğü olmasaydı, Türkiye’ de liberal bir eğitimin gerçekleştirilmesi fikri gelişmeyebilirdi. 1863 yıhnda Cyrus Hamlin’in yönetiminde öğretime başlayan Robert Kolej’in müfredatı herhangi bir dinsel ya da siyasal anşajmana sahip değildi ve kapılan her ulustan öğrenciye açıktı. Robert Kolej

Christopher Rhinelander Robert (1802-1878); Long Isiand’da doğdu ve daha on beş yaşında olduğu sıra bir gemicilik şirketinde katip olarak çaLşmaya başladı. Giriştiği yatınmlar ve kurduğu işler sayesinde önenıh bir maddi sei'vete kavuştu. Hayırseverliğe duyduğu ilgi, 1885 yıhnda Misyonerler Topluluğu’nun mali müşavirliğine getirilmesine vesile oldu. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki pekçok koleje para yardımında bulmı- du. Robert Kolej'e yaklaşık 400.000 dolar bağışladı; bu, o yıllar için ol­dukça önemli bir miktardı. Uzun yıUar bu okulun gehşme süreciyle ya­kından ilgilendi.Cyrus Hamlin (1811-1900); teolog, eğitmen, hekim, mimar olan Ham­lin Maine’de doğdu ve Amerikan Misyonerler Kurulu tarafından Hıristi­yan çocuklar için bir okul kurması için 1838’de Türkiye’ye gönderildi. Sahip olduğu enerji ve yetenekleriyle Rhinelander Robert’ın hayranhğı- nı kazandı ve Robert tarafından kendisine Amerika Birleşik Devletleri dışındaki ilk Amerikan kolejinin geliştirilip kurumlaştıniması sorumlulu­ğu verildi. Yaşamının sonlanna doğru R. Robert ile bazı anlaşmazhklara düştü ve Amerika Birleşik Devletleri’ne geri dönerek Middlebury Colle- ge’in başına geçti. Daha ayrıntıh bilgi için bkz. Cyrus Hamlin, My Life and Times, Boston Pilgrim Press 1893 ve Among the Tm-ks, Sanıson Lovf, London 1878.

° May Financi, Robert College Old and New, İstanbul 1983, s. 6-7.

17

Page 18: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

ondokuzuncu yüzyıl boyunca gelişimini sürdürdü; Amerika Birleşik Devletleri ekonomisinin genişlemesiyle birlikte ka­zançları giderek artan hayırsever Amerikalılann verdikleri mali destek, okulun bu gelişiminde pay sahibi oldu. Rhinelan- der Robert, kızlar için de benzer bir kolejin kurulması fikrine pek ilgi duymadı; bunun üzerine bu fikir bir tasan olarak Boston’daki Kadın Misyonerler Kurulu’na önerildi. Bir grup kadın eğitmen, genç kızlar için bir yüksek okul kurulması için bir fon oluşturdular. 1871 yılında öğretime açılan okul gide­rek büyüdü ve Boğaz’dan Üsküdar’ daki yeni binasına taşın­dı.'

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki eğitim kurumlarma ben­zer bir eğitim veren ve bilimsel öğretime dayalı iki liberal okulun kurulması, Osmanh toplumu içindeki köklü değişimle­rin bir göstergesiydi; batıhlaşmanın etkileri siyaset alanının ötesine geçmiş, toplumsal yaşamın diğer alanlannda da hisse­dilir hale gelmişti. Köklü Islami değer ve inançlara yönelik meydan okuma, Osmanlı yaşam tarzı ile batıh yaşam tarzının kendilerine özgü değerleri arasında bir ikilik (dualism) yaratı­yordu. Edip’in içinde büyüdüğü Hamid’ in baskıcı yönetimi boyunca, 'o sıralar Osmanh toplumunda yaşanan Doğu-Batı geriliminin başta gelen odak noktalarından biri aile kurumu oldu’ . ’ ” Edip’ in aile yaşantısındaki olayların seyri bu tezi açıkça doğrular; geleneksel Islami değerler modern liberal anlayışların ördüğü duvara çarpıyor, aile üyeleri ve bunlann hizmetçileri arasında bir kanşıkhk ve gerginlik yaratıyordu...

Reformlar ve Avrupa’ nın giderek artan etkisi şehrin çehre­sinde de gözle görülür durumdaydı. Osmanlı başkentini Batı tarzında bir metropole dönüştürme çabası, Tanzimat Döne-

Bu iş için gerekli para, Womens Mission Board ile kadınların eğitimi ko­nusuna özel bir ilgi duyan hayırsever insan WiUiam Chapin’in çabalan sonucu kurulan fon tarafından teinin edildi.Alan Duben ve Cem Beliar, İstanbul Hovıseholds, Matriage, Family and Fertility in Constantinople 1880-1940, Cambridge University Press 1991, s. 194.

18

Page 19: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

mi’nden (1839 -18 78 )" beri süregelen bir çabaydı.. Haliç’ in iki yakası sağbk işleriyle diğer kamu hiznıeüerindeki iyileştir­melerden eşit oranda yararlanamamıştı; bu eşitsizlik şehirdeki kolonileşmenin, biçimlenişine de katkıda bulunuyordu. Eski İstanbul dar, dolambaçlı sokaklarıyla ve Galata Köprüsü’ne bakan alanlardaki biçimsiz yapılaşmayla bir ortaçağ şehri gö­rüntüsünü korurken, şehrin çeşiûi bölgelerinde Avrupa tarzı binalar yükseliyordu. Beyoğlu bölgesi Osmanb Türkiye- si’ nden çok Paris’i çağrıştıran bir görünüme sahipti. Edip, şehrin bu çeUşküi karakterinden, romanlarında ulusalcı güçle­rin yandaşlarıyla Padişah hükümetini ve işgalci İtilaf kuvveüe- ri destekleyenler arasındaki gruplaşmayı simgesel düzeyde ifade etmek için yararlandı.

Edip, "konak" olarak anılan ve ahşaptan eski tarzda inşa edilmiş büyük evlerde yetişmişti. Bağımsızlık Savaşı’nı izleyen kaos ortamında, Türk toplumunda mimari alanda gözle görü­lür bir yıkım yaşandı. Pek çoğu harabe haline gelen bu güzel,

" Türkçede yapılandırmak/yeniden yapılandırmak (organize/re-organize) anlamına gelen tanzim etmek fiilinden türetilmiş olan Tanzimat, Osman- blann kendi siyasal sistemlerini yeniden yapılandırmayı ve Batı Avrupa tarzı siyasal kuı-umlarla yasalan benimsemeyi amaçlayan ilk resmi giri­şimdi. Aynntıb bilgi için bkz. Şerif Mardin, The Geııesis of Young Ottoman Thought, Princeton University Press 1962, ve Stanford ve Ezel Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey,2. cilt, Cambridge University Press 1977, s. 55-172.Zeynep ÇeHk, The Remaking of İstanbul, California University Press 1986.Halide Edip, Shu-t of Flame, Duffield, New York 1923, s. 24: "İstan­bul kadınlan ne zaman İtilaf devletlerinin büyükelçiliklerinden birine Türk davasından yana bir "muhtıra" gönderseler, Şişlili kadınlar hemen orta yağlarda, eski hariciye memurlannın hanımlanndan oluşan zarif ve iyi Fransızca konuşan kadınlardan kurulu bir karşı heyetle karşı bir "muhtıra" gönderirler. Bunlar "Türkiye’nin Soylu Kadınlan" diye imza atarlar ve kendilerini İtilaf devletlerinin asil dostlan olarak adlandırıp İs­tanbul kadınlannı 'düşük’ Alman dostları olarak nitelendirirler. İstanbul kadınlan bir müsamere tertiplediğinde, Şişlih kadınlar hemen karşı bir müsamere düzenlerler. Şişüli kadınların yabancılar ve İtilaf devletlerinin elçileri arasında pekçok dostlan vardır. Buna karşılık, İstanbul kadınlan elçiliklere "muhtıra" götürmenin dışında yabancılarla asla temas kur­mazlar. "

19

Page 20: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

heybetli konaklar geleneksel Osmanlı yaşam tarzıyla birlikte ortadan kayboldular. Kemalist Cumhuriyet , kendisine yeni bir toplumsal ve moral temel yaratırken toplumda yaşanan bu kaos ortamından da yararlandı. 'Konak’ hayatının sona erme­si, eski seçkinlerin pek çoğu için, toplumda yaşanan krizin ve alışılageldik aile yaşantısının çöküşünün bir simgesi gibiydi. Edip, sürgün yaşamının ilk yıllarında, artık ortadan kaybol­muş olan bu dünyayı M em oirs adb eserinde yeniden yarattı. Edip’ in bu girişiminin içerdiği yoğun duygusallık, ifadesini, onun konak yaşamının yitik dünyasının anılarını yeniden di­rilttiği bu çalışmasının Türkçe versiyonuna verdiği isimde bu­lur: Mor Salktmiı Ev.

Edip’in çocukluk yıllarında gündelik yaşamın ritmi Islami takvim tarafından belirleniyordu. Dindar bir kadın olan bü­yükannesi ile inançları esas olarak eski folklorik anlayışlara ve efsanevi motiflere dayanan hizmetçiler, dini bayramlann ge­reklerini titizlikle yerine getirirlerdi. Edip’in çocukluk dünya­sı, ruhani açıdan selamete ermekten yeniden sağlığa kavuş­turmaya varıncaya kadar her şeye kadir oldukiannı söyleyen falcdann, şifa dağıtıcıların, hocalann cirit attığı canb bir gün­delik yaşamla kuşatılmıştı. Ruhani açıdan, yönetici çevreler İslamın bu aşın tezahürleriyle sıkı bir yakınlık içindeydiler; hatta Padişah’ ın bir karar almadan önce müneccimlere danış- üğı hemen herkesçe bilinen bir şeydi. Abdülhamid rejimi, ha­lifeliğin gücünü artırmak için Pan-İslamcılığın karmaşık bir biçimini benimsemişti. Geleneksel İslamın mutlakçı kuraUa- nna geri dönüş fikri ülkenin bir ucundan diğerine yaygın des-

İstanbul Households, s. 200-202.Pan-İslami ideoloji köklü İslanii değerlere ve geleneklere geri dönülmesi çağnsında bulunan bir ideolojiydi. Padişah ve Halife sıfatlarının ikisini birden elinde bulunduran Abdül-Hamid, bütün Müslünıanlan kendi li­derliği altında bir araya getirebileceği düşüncesiyle bu ideolojiyi benim­sedi. Tanzimat’ın Müslüman olanlarla Müslüman olmayanlan bir pota içinde eritme doktrinine karşı bir tepki olan Pan-Islanii hareket önemli ölçüde başanh oldu. Aynntıh bir bilgi için bkz. Niyazi Berkes, The De- velopment o f Secularism in Turkey, McGill University Press 1964, ve Stanford Shaw, 2. cilt, s. 259-60.

20

Page 21: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

tek görüyordu. Reformasyon süreci ekonomik sıkıntılar yarat­mış ve ülkeyi bir belirsizlik içine sürüklemişti; din aracılığıyla selamete kavuşma iddiası insanlara daha iyi bir gelecek vaad ediyordu. Dinsel inançlar, küçük yaşlardan itibaren Islami inancın nüfuzuna açık bir ortamda yetişmiş olan Edip üzerin­de kimi kalıcı etkiler yaratmıştı. Bununla birlikte, Edip, inançlı bir Müslüman olmasına karşın, ortodoks dogmatikliğe kuşkuyla yaklaştı. Çocukluk dönemi boyunca ruhani ve ahlaki değerlerle insana ilişkin bir sorgulama içine girmiş olduğu M em oirs ’de çok açık olarak hissedilir.

Islamın temel ilkelerinden biri olan kazancın bir bölümünü zekat olarak yoksullara verme öğretisi, zamanla Osnıanlı yö­netici sınıfının belli bazı unsurlarım karakterize eden bir 'noblesse oblige’ * geleneğine dönüşmüştü. Her dini bayram­

da Edip’in büyükannesi giysilerin, yiyeceklerin ve çocukların eğitimi amacıyla verilen paralann mahallenin yoksuUan ara­sında bölüştürülmesi işine gözcülük ederdi. Edip, zenginliğin paylaşılmasına ve yoksulların gözetilmesine ilişkin ahlaki yü­kümlülüğün ayırdına henüz yaşamının erken yıllarında vardı. Yoksul bir yaşam sürenler yararına özveride bulunma eylemi­ne duyduğu hayranlık, daha sonraları, onu, ilk Protestan mis­yonerler tarafından yaratılmış geleneğin mirasçısı olan Orta­doğu’ daki Amerikan topluluğuyla yakınlık kurmaya yöneltti.

Annesinin erken ölümüne karşın evde mutlu ve sevgiye dayak bir hava egemendi. O yıUarda Padişah’ın ikametgahı­nın bulunduğu Yıldız Parkı’na komşu küçük bir köy olan Be­şiktaş’ ta yaşayan çok sevdiği büyükannesi ve büyükbabasıyla birlikte yaşadı. Halide, Abdülhamid’in hükümet sarayında yüksek düzeyde bir katip olarak çahşan babasının ısrarı üzeri­ne, İngiliz eğitim sistemine uygun tarzda yetiştirildi. Kışın yünlü kumaştan yapılmış koyu elbiseler, yazın ise beyaz bluz­lar giyerdi. Sonuç olarak, 'yaşıtlanndan ve kendi sınıfından’ gelen diğer kızlardan farklı göründüğünün ve farklı şeyler his­

(*) Noblesse oblige: soyluluğun gerektirdiği bir davranış ya da yaşam tarzı ç.n.

21

Page 22: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

settiğinin bilincindeydi/'’ Halide’ nin babası bir önceki ev kahyasının kızıyla evlendiği zaman, onun ailenin sahip olduğu toplumsal statünün gerisinde bir kadınla evlenmiş olması Ha­lide’nin büyükannesini derinden sarstı. Edip için, sınıf farklı- hklan yaşamın doğal ve kaçınılmaz bir parçası gibiydi; Os- manh dünyasında erkekler (ve kadınlar) arasında eşitsizlikler olması ona doğal görünüyordu.

Edip’in amcası ve büyükbabası üç gün arayla öldüklerinde evdeki atmosfer ansızın değişiverdi. Halide’nin büyükannesi bu acı olayın anılanndan kurtülamaymca. Edip Bey evi şehrin Anadolu yakasında bulunan Üsküdar semtindeki yeni ve di­ğerinden daha büyük olan bir konağa taşıdı. Yeni konak, bu tür köşklerde erkeklere aynlan ve selamhk olarak isimlendiri­len bölümden, kadınlara ait odalardan ve Halide’nin üvey kızkardeşiyle oyun oynadığı çok geniş bakir bir bahçeden olu­şuyordu. Ev, gerek görünüm gerekse düzenleniş biçimi açı­sından geleneksel Osmanh yaşam tarzının özelliklerini muha­faza ediyordu. Edip’ in 'yeni eşyalan kaba ve çirkin bularak reddeden’ büyükannesi, batı tarzı mobilyalan ve dekorasyon anlayışını aşağıhyordu. Piyano, yeni evin donatılması sırasın­da varlığına izin verilmiş birkaç modem eşyadan biriydi.

Üsküdar, en ciddi aile sıkıntılannın yaşanmaya başladığı yer oldu. Liberal ve ilerici bir kişi olan Edip Bey, her nasılsa Edip’ in Teyze olarak isimlendirdiği üçüncü bir kadın daha al­dı ve onu Halide’nin üvey annesi ve çocuklanyla birlikte Üs­küdar’ daki eve yerleştirdi. Evin olağan yaşantısındaki bu de­ğişildik, tüm ev halkının psikolojik ve duygusal sağhğında yıkı­cı etkiler yarattı;

Unutmamak gerekir ki, yalanan sıkıntılar çoğu zaman bü­yük önem arz eden ve karşılıklı bir güvensizlik ve üstünlüğü

Memoirs of Halide Edip, s. 23.Mary Mills Patrick, Under Five Sıdtans, EP Dutton, New York 1929. Dr. Patrick, 1870^erin Türkiyesi’nde halk içindeki sınıfsal ve dinsel bö­lünmeler karşısında şaşkınhğa uğramıştı: "Bulunduğum çevre içinde be­ni ençok şaşırtan şey halk arasındaki mutlak ayrımlardı..." s. 15.

22

Page 23: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

ele geçirme mücadelesinin yıkıcı atmosferi içinde yalayan iki grubu -çocuklar, hizmetçiler ve akrabalar- da içine alı­yordu.Çokeşlilik ve bunun sonuçlan çocukluğumda üzerimde çok çirkin ve itici bir izlenim yarattı. Evimizde sürekli var olan gerginlik en basit aile törenini bile adeta fiziksel bir acıyü dönüştürüyordu; bunun zihnimdeki izleri hemen hiçbir za­man silinmedi.Edip Bey’in bu hareketi [eve yeni bir kadın alması -ç.n.]

beklenmedik bir olaydı. ÇokeşliHk yasal olmakla birlikte mo­dası geçmiş bir uygulamaydı. 1885 yılında yapılan nüfus sa­yımı, İstanbul’un erkek nüfusu içinde birden çok kadınla evli erkeklerin oranının yüzde üçün altında olduğunu gösterir. Bu modası geçmiş olgu, kentsoylu grubuna dahil ve eğitim düzeyi görece daha yüksek kişiler başta gelmek üzere giderek daha çok insan tarafından uygunsuz bulunuyordu. Halide Edip, çok sevdiği babasının bile kendisinin neden olduğu bu sıkıntı verici durumdan üzüntü duyduğunu belirtir. Teyze da­ha sonralan Edip Bey’den boşanacaktır. Edip Bey ikinci karı­sı ve kızlanyia birlikte Beşiktaş’a geri döndü, Halide ise bü­yükannesi ve Teyze ile birlikte Anadolu yakasında görece kü­çük bir evde yaşadı. Duygusal bir krize yol açan bu dönem boyunca Halide kendisini kitaplara vermiş, kitapların düşsel dünyasında teselli bulmuştur.

Abdülhamid rejimi boyunca, diğer liberal ve demokratik yenilikler ağır bir baskı cdtına alınmış olmiasına karşın, eğitim alanındaki reformlar sürdürüldü. Türk kadınlan okula gitme­ye başladılar, ancak bu durum ilköğrenim düzeyiyle sınırlı kaldı;. Türk kızlan koleje ve diğer yüksek eğitim kurumlarına girme olanağından büyük ölçüde yoksun kaldılar. Genç kız­lar, eğitim şansına eriştikleri durumda bile, genel olarak eği­timleri evde özel hocalardan ders alma şeklinde oluyordu. O

Memoirs, s. 145.İstanbul Hoııseholds. s. 122-3.

23

Page 24: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

yıllarda toplumda eğitimli kadınlara kuşkuyla b a k ılır d ı.B u açıdan Edip’ in babası hem aydın fikirli, hem de zamanının değerlerinin ötesine geçmiş bir insandı. Edip’ in şehirdeki en iyi hocalardan özel ders almasını sağladı ve Edip gerekli yaşa erişir erişmez onu evin hemen yakınındaki eski bir yahda fa­aliyet gösteren Amerikan Kız Koleji’ ne kaydettirdi.^* Sarayda katiplik yapan Edip Bey’in kızını bu koleje kaydettirmesi, onun Osmanh ailelerin çocuklarının yabancı okullarda eğitim görmesini uygun bulmayan Padişah’ın gözünden düşmesine yol açtı ve mesleki kariyerini olumsuz yönde etkiledi.

O sıralar sekiz ya da dokuz yaşında olan Halide Edip’in Amerikan Kız Koleji’ne girmesi, onu ev merkezli yaşantısın­dan uzaklaştırdı. Edip, M em oirs ’de, söz konusu döneme iliş­kin çok az şey hatırladığını söyler; fakat, 1928 yıhnda kaleme aldığı bir makalede, çevresinin çeşitli ırklardan gelen giriş­ken, eneqik öğrencilerle kuşatılmış oldu|unu, kendisine sıkın­tı veren bir ürkeklik yaşadığını hatırlar. Birkaç kez okuldan kaçmayı planlamış, fakat öğretmenlerinin duyarbğı onu bu planını yaşama geçirmekten alıkoymuştur.^^ Edip, yaşadığı bu deneyimlerden hareketle, Amerikalı kadınlara ilişkin ola­rak -izleri yaşamı boyunca sürecek olan- kendi izlenimini ya­ratmaya başlamıştın

Under Five Sultans, s. 14. 1870’lerin başlannda Türkiye’nin iç ke­simlerinde uzun yolculuklara çıkan Dr. Patrick, buralarda gördüğü Çer­kez ve Türk kadmlanna ilişkin olarak şu gözlemde bulunur; "... Muhte­melen Türkiye’nin iç bölgelerinde haremlerde yaşamaya yazgjlı kıLnmış bu genç ve güzel kadmlar okuma yazma bilmiyorlar; eğer biraz eğitim görmüş olsalardı bu duruin efendilerinin gözlerinde sahip oldukları cazi­benin azalmasma yol açardı..."Edip Bey, -Halide’nin yaşça kendisinden büyük üvey kızkardeşi- üvey kızı Mahmure Abla dışında bütün kızlanm Amerikan Koleji’ne kaydet­tirdi.Dr. Patrick, ünlü bayan mezunla ilk karşılaşmasını şu şekilde hatırhyor: "Kırmızı, hoş bir ipekli cüppe giymişti; parlak gözleri ışıltılar saçan utangaç, mütevazı, küçük bir kızdı." Under Five Sultana, s. 189. Halide Edip, "A Turkish Feminist Views Women Here", New York Times Magazine, 7 Ekim 1928, s. 6-7.

24

Page 25: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Bunlar, çoğunlukla, ağızlan sımsıkı kapalı, donuk gri göz­lü, özenle dikilmiş elbiseler giyen orta ya§ta kadınlardı. Zihninizde ve ruhunuzda olan biten her §eyi anlamaya çalı- §ır, üzerinizde, yaladığınız sıkıntılar ve zihninizi nıe§gul eden sorular konusunda her an yardıma hazır oldukları yo­lunda bir izlenim uyandırırlardı. Kendilerinden çok diğerle­rinin iyiliği için yakıyor, onlar için çalınıyor gibiydiler; ken­di özel yaşamlarında son derece bağımsız ve güçlüydüler. İngiliz dilini çok iyi düzeyde öğrenmesi kolejdeki ilk yıUa-

nnın belki de en önemli başansıydı. Dr. Patrick’ in söylediği­ne göre. Edip The M other in the H om e (Evdeki Anne) adı­nı taşıyan bir kitabı İngilizce’den Türkçe’ye çevirdiğinde he­nüz on beş yaşındaydı. Babası onun bu başarısından öylesine büyük bir memnuniyet duymuştu ki, kitabı bastınp binlerce kopyayı ordudaki subayların eşlerine ve saraydaki kadınlara dağıtmıştı. Hatta Padişah da kendisi jgin bir kopya almış ve Edip’i bir hediyeyle ödüllendirmişti. Edip’in Abdülhamid rejimine karşı duyduğu soğukluk öylesine derindi ki, M em o- irs ’ te bu olaydan hiç söz etmedi. Bu olaydan kısa bir süre sonra da Padişah’m emriyle kolejden alındı.

Edip, birkaç yıUık aradan sonra, ikinci sınıf öğrencisi ola­rak Amerikan Kız Koleji’ndeki öğrenimine geri döndü. Ara­dan geçen zaman içinde eğitimini evde sürdürmüş. Doğu ede­biyatı, müzik ve Arapça konusunda dersler almıştı. Evdeki yaşantısı, giderek artan ölçüde, düşünsel çatışmalar ve duygu­sal başkaldırı tarafından belirlenir olmuştu. Edip, kolejdeki dünyaya geri döner dönmez duyumsadığı enteUektüel ve duy­gusal özgürlük hissini kendisine özgü bir yoldan ifade eder:

Kolejin yaşantım üzerindeki etkisi öylesine güçlüydü ki, bu­nun bende yarattığı genel ve özgül etkiler üzerinde kısaca durmayı gerekli görüyorum.... Yaşantım, yakın çevremin bana verdiği hergünkü sıkıntı ve acıların işgaline uğramıştı. Bunun duygu ve düşüncele­

Ibid, s. 6.Under Five Sultana, s. 192.

25

Page 26: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

rim üzerindeki etkisi öylesine derindi ki, giderek kendi içime kapanıyordum; zâten çekingen ve suskun bir yaradılı§a sa­hiptim ve mizacımın bu özellikleri anormal bir düzeye erili­yordu. Kişiliğimin özgürce gelişmesi ciddi bir tehditle yüz yüzeydi.Kolej bir bütün olarak yaşantımın üzerinde özgürleştirici bir etkiye sahipti; yaşantıma büyük bir denge getiriyor, bana çok daha farklı keyifler bulduğum kişisel bir yaşam olanağı sunuyordu. Halihazırda güçlü bir niteliğe sahip düşünsel eğilimlerimden bazıları, bu yaşamın getirdiği yeni olaylarla birlikte kendilerine daha geniş sahalar buluyorlardı.Diğer dünya dinlerinin ilkeleri ve inançları Edip’in ruhsal

evrenini genişletti. Kendi rızası ve gönüllülüğüyle bu alternatif dinsel değerleri Islamla ilişkili olarak değerlendiriyor, kendi dinsel inancı çerçevesinde yeni edindiği bu bilgileri bir yere oturtmaya çalışıyordu. Edip, edindiği bilgileri sınıflandırmak ve onları kesin kategoriler içinde düzenlemek gibi bir eğilime sahipti. Bu, daha sonraları kaleme aldığı siyasi yazılarda özel­likle belirgindi. Edip, dinsel öğretilerin içsel ve dışsal içerikle­ri arasında tutarh bir birlik bulmaya da çahştı. Kolej, ona, sa­natsal anlatımın gerek sanatçıyı gerekse seyirciyi maneviyatın 'düşünce ve duygusu’na yakınlaştırdığını öğretmişti. Öğret­

menlerinden Bayan Fensham, kendi örnek yaşantısıyla, dinsel bir mesajın aktarılmasında içtenHğin ve yahn gerçeğe bütü­nüyle sadık kalmanın ne denh önemli olduğunu göstermişti. Edip, anlatımda yahnlığın en yüce duyguları harekete geçirdi­ğinin ayırdına vardı.

Edip, fiziksel olarak geleneksel Osmanh ev yaşantısının sı­nırlan içine hapsolmuştu. Kolej, ona o güne değin tanımadığı bir fiziksel özgürlük kazandırdı; bu özgürlükle birlikte Edip kişisel mutluluğun yeni bir boyutuyla tanıştı. Yitirmiş olduğu zamanın acısını çıkarırcasına bir çocuk gibi oyunlar oynadı; öğretmenleriyle, okul arkadaşlarıyla kurduğu dostluklar he­nüz >eni yeni kazanmaya başladığı özgüven duygusunu gehş-

Meınoirs, s. 190.

26

Page 27: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

tirdi. Daha önce ilişkileri aile bireyleri ve onların dost çevre­siyle sınırlıyken, toplumsal ilişkileri Amerikalı, Bulgar ve hatta Ermeni arkadaşlarmın da dahil olduğu yeni dosduklarla ani­den genişledi ve renklilik kazandı.

Okul yaşantısı, Edip’ i, Abdülhamid rejimi yıllarında toplu­ma derinliğine nüfuz etmiş olan baskıcı kuşku atmosferinden de uzaklaştırdı. Kolejin sınırlan içinde, ters tepkiyle karşılaş­ma korkusu duymadan kendisini özgürce ifade edebiliyordu. Edip’in çocukluk ve gençlik yıUannda son derece ayncahklı ve sıradışı bir konuma sahip olduğunu hiçbir zaman kabul et­memiş olması, günümüz okurlarını şaşırtan bir durumdur. Edip bunu doğru ve doğal bir şey olarak mı görmüştür, yoksa kendi sınıfından gelen ve benzer bir geçmişe sahip kadınların pek çoğunun aynı koşuUan yaşadığını mı varsaymıştır? Ger­çek şu ki, hem erkeklere hem de kadınlara açık liberal bihın- sel eğitim geleneği o yıUarda yalnızca Amerika’ya özgü bir uy­gulamaydı. O dönemin Avrupası’nda kadınlann yüksek öğre­nim kurumlannın kutsal salonlanna adım atmalanna izin ve­rilmiyordu. Edip’in sahip olduğu eğitim olanaklarının ne denli istisnai olduğunu anlayabilmek için, Virginia WoolPun 'Oxb- ridge’de yalnızca erkeklere ait kütüphaneye girmesini kendisi­ne yasak eden öğretim üyesini anlattığı pasajı hatırlamak ye- terlidir. Bağımsız bir kişiliğe sahip Mary Mills Patrick gibi bir kadın bile, Almanya’ da yalnızca erkeklere açık olan bir dok­tora programına girebilmek için bu ülkedeki önyargılann üs­tesinden gelmek, bu yolda epeyce çaba harcamak zorunda kalmıştı.

Psikanalitik yaklaşım, Edip’in İngilizce kaleme aldığı eser­lerin genel çerçevesini oluşturmuştur -bu M em oirs için özel­likle geçerlidir. Böyle bir metodolojiye başvurma Türk aydın­

"...aniden ortaya çıkıp beyaz kanatlar yerine siyah bir cübbenin etekle­rini dalgalandıran koruyucu bir melek gibi yolu kapayan kır saçb, nazik, durumdan duyduğu hoşnutsuzluğu açıkça dışa vuran bir beyefendi cli\ - le geri dönmemi işaret etti; alçak bir sesle, bayan öğrencilerin kiilüpİM neye girmesinin ancak bir fakülteü eşliğinde gelmeleri veya biı izin İn I gesi getirmeleri durumunda mümkün olabileceğini söyledi."

2 :

Page 28: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

lan için 1920 ’lerde bile son derece istisnai bir durumdu. Berlin Üniversitesi’nde psikoloji eğitimi görmüş olan Mary MiUs Patrick’in Edip’in yenilikçi düşüncesini etkilemiş oldu­ğu çok açıktı. Dr. Patrick, psikoloji alanında akademik bir eğitimden geçmiş ve buna ek olarak uzmanbk düzeyinde bi­limsel araştırmalarda bulunarak doktor ünvanına ulaşmış ilk Amerikalı kadınlardan biriydi. Dr. Patrick, yaşamını öğreti­me, diğer ülkelere yaptığı uzun yolculuklara ve bilimsel araş­tırmalara adamış sıradışı bir kadındı. Türkiye’ ye geldiğinde 21 yaşında olan Patrick, eş, anne gibi geleneksel roUerden bi­linçli olarak sakınarak alışılmışın dışında bir kariyer peşinde koştu. Genç Halide Edip’ in Dr. Partrick’e bağımsızlık ve ce­saretin eşsiz bir örneği olarak baktığı kuşkusuz gibidir. Dr. Patrick gibi kadınlar, Edip’ in Amerika Birleşik Devletleri’ne ilişkin belli bir bakışı formüle etmesinde .merkezi bir rol oyna­dılar. Edip’ in kolejdeki öğretmenlerinde bulduğu kişisel özel­liklere duyduğu hayranlık, onun yaşantısının daha sonraki dö­nemlerinde sosyal yardım kuruluşlannda çabşan Amerikalı­larla geliştirdiği dostluklarında belirleyici öğe olmuştur.

Kolejdeki değer sistemiyle evdeki değerler arasındaki kar­şıtlığın son derece hassas, kırılgan bir yapıya sahip genç Edip’in zihninde bir kanşıkhk yarattığı kesindir. Babası, aile­sinin duygu ve kanaiatlerine aldırmadan evlenip yeniden bo­şandığı eşlerine adeta birer mal gibi davranıyordu; ama aynı baba, kızlannı genellikle yalnızca erkeklere açık eğitim ola­naklarından yararlandırabilmek için Padişah’ı öfkelendirme riskini göze alabiliyordu. Dönemin yaşam standartlânna göre Edip’in akrabaları ayncahklı bir yaşam sürüyorlardı. Bununla birlikte, sonuç olarak onlar da diğer kadınlar gibi peçe giyi­yorlardı ve gündelik yaşantılan yalnızca kadınlardan kurulu, yahtılmış bir dünyada geçiyordu. Kanunlar meşru saydığı için gurur kinci bir uygulama olan ikieşüliğe karşı çıkamayan ka­dınlar, toplumsal ilişkiler kurmada fazla yürekli davranamı- yorlardı; aile dışından erkeklerle dostluk kurmaya asla cesa­

Under Five Sultans, s. 182.

28

Page 29: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

ret edemezlerdi. Bu açıdan Edip’in öğretmenlerinin konumu çok farklıydı; bunların özgürlüğü de kısmen sınırlanmıştı, ama bu sınırlamanın nedeni Osmanlı kanunları ve yasaları değil, mesleki gerekliliklerdi.

Edip, mezuniyetinin hemen ardından, son sınıf öğrencisi olduğu yıl kendisine özel ders vermiş olan Salih Zpki Bey’le evlendi. Çok başarılı bir matematikçi ve bilim adamı olan Ze­ki Bey, Edip’in babası sayılabilecek kadar yaşlıydı. Edip, ev­lendikten sonra kendi rızasıyla evli Osmanlı kadınlarına özgü geleneksel, kısıtlı bir gündelik yaşam sürmeye başladı. Eve kapalı yaşam tarzı pek çok açıdan Edip için yararh oldu; bu şekilde okul yıUarında kazandığı enteUektüel yetenekleri kul­lanma olanağı buldu. Doğu ve Batı edebiyatı üzerinde çalış­malar yürütüp çeviriler ve uyarlamalar yaparak yaşantısının daha sonraki dönemlerinde kendisi için paha biçilmez bir de­ğere sahip olacak dil yeteneğini daha da geliştirdi.

II

Edip’in mezuniyeti (1901) ile Bağımsızlık Savaşı’nın baş­langıcı (1920) arasında kalan yıUarda Türkiye’ deki siyasal ve toplumsal durumunda köklü bir değişim yaşanmıştı. Baskıcı Abdülhamid rejimine karşı muhalefet giderek büyüyordu; or­dudaki subaylar bile 1876 Anayasası’nın restorasyonu tale­binde bulunuyorlardı. Ne var ki, 1908 Devrimi’ ni izleyen coşku ve dinamizm uzun ömürlü olmadı. Abdülhamid’i des­tekleyen gerici ve dinsel güçler, ittihat Ve Terakki taraftarları­na yönelik şiddetü bir karşı ayaklanmaya giriştiler ve yeni hü­kümet derin bir kanşıklık içine sürüklendi. Nihai olarak Padi­şah iktidardan uzaklaştınidı; ancak, padişahın yerini alan as­keri rejim en az onun kadar zorba ve acımasızdı. Edip, Türk- lerin Birinci Dünya Savaşı’na katılmasını 'Makedon soyun­dan’ gelen liderliğin saldırgan eğilimlerine ve İstanbul’daki Alman varhğmm nüfuzuna bağladı.

29

Page 30: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

OnyıUar boyunca sürekli savaş halinde olması ülkeyi eko­nomik ve moral açıdan tüketmişti. Balkan Savaşı’nm yarattığı mülteciler İstanbul’a doluşmuş, her iki tarafa da büyük kayıp­lar verdiren savaş kırsal bölgeleri yoksulluk ve yıkım içine it­mişti. Modernleşme ve reformlar bütün bu olumsuz koşullara rağmen devam etti. Telefon ve elektriğin kullanıma girmesiyle birlikte İstanbul’ un altyapısında önemli bir gelişme kaydedil­di. Eğitim olanaklan yaygınlaştı ve onaylanıp yürürlüğe soku­lan yeni kanunlar laikleşme sürecini hızlandırdı.

iyimserlik ve yatırım şevki, yirminci yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri’ni belirleyen ruh haliydi. Ameri­kan ulusu gerek ekonomik, gerekse coğrafi açıdan genişleme­ye devam etti, ilkenin ekonomik temeli tarımdan sanayiye kaydı ve büyük özel işletmeler ülkenin doğal kaynaklanndan yararlanır hale geldiler. Bu zenginlikten pay kapma beklenti­sindeki Avrupah göçmenler ülkenin doğu kıyılanndaki liman kentlerine doluştular. İspanyol-Amerikan Savaşı’ nda elde edi­len zafer (1898), Amerikan ulusunun ülkenin dünya sahne­sindeki gücünün giderek arttığı yolundaki kanısını pekiştirdi. Monroe Doktrini’nin ilkelerini yaşama geçiren Theodore Ro- osevelt, ülkenin Güney Amerika’yla ilişkilerini güçlendirmeye ve Avrupa emperyalizminin bölge üzerindeki basıncını azalt­maya girişti. İzlenen bu siyaset, çok bilgili bir aydın olup bir süre sonra Amerika Birleşik Deyletleri’ni kendi liderliğinde Birinci Dünya Savaşı’na sokacak olan Woodrow Wilson’ın si­yasi ilkeleri için uygun bir zemin hazırladı. Amerika, başlan­gıçta gösterdiği bir isteksizhk döneminin ardından 1917 ’de savaşa katıldı. Bundan bir yıl sonra, Amerikan Başkanı "On- dört Madde"den oluşan barış yönergesini ilan etti. Woodrow Wilsori, ulusların toprak bütünlüğünü korumayı ve muhafaza etmeyi taahhüt eden bir Uluslar Birliği örgütünün uluslararası işbirliği ve uluslararası güvenliği ilerleteceğine çok inanıyor­du. Başkan’ ın -özellikle Osmanlı topraklarına ilişkin olarak- uluslann kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesine verdiği destek.

.50

Page 31: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Paris Barış Konferansı’nda Avrupa ülkeleri karşısında muha­lif bir konuma sürükledi.

Edip, evlüiğinin ilk yıllarında (1901-5) inzivai bir yaşam sürdü; bu yıUarda babasının arkadaşlarıyla olan ilişkisi bile kesintiye uğradı. Zamanının büyük bölümünü kocasının araş- tırmalanna yardımcı olmak için harcıyordu. Okumak ve araş­tırmalar yapmak, yalnız geçen günlerinin başta gelen uğraşısı idi. Eski öğretmenlerinden bazılarıyla olan ilişkileri devam et­mekle birlikte, Edip’in enerjisi esas olarak ailesi ve yürüttüğü çalışmalar üzerinde yoğunlaşmıştı, ikinci oğlunun dünyaya gelmesinin ardından bir sinir bunalımına sürüklendi. Elntel- lektüel ve duygusal içe kapanıldığm olumsuz etkilerine karşı en etkili çare toplumsal bir faaliyet içine girmekti. Böylece dış dünya ile yeniden ilişki kurmaya başladı ve hem bir gazeteci hem de bir aktivist olarak siyasi arenaya katıldı. Jön Türk- ler’ in çıkardığı bir gazete olan Tanin gazetesine yazı gönder­menin yanısıra, feminizmle ilgili konularda ciddi tartışmalar yürüten kadın gazetesi K adınlar Dünyası için de yazılar ya­zıyordu. Bir düzineyi aşkın kadın derneği kurulmuştu ve bun- lann bazıları Edip’ in nüfuzu ve yönetimi altındaydı. Edip, bu yoğun faaliyet dönemi boyunca Amerikah arkadaşlarıyla bir­likte çahştı:

Yaşantımın belli bir faaliyet içinde olduğum dönemlerinin pek çoğunda, Amerikalı kadınlarla bir §ekilde ili§ki içindey­dim. 1908 ’den sonra, okullar açmak, yardımseverlik hiz­metleri ya da eğitim hizmetleri veren dernekler kurm,ak için mücadele ettiğimiz yıllarda her zaman bunlardan birkaçıy­la bağlantı halindeydim. Teâli-i Nisvan adlı kadın derneği­ni kurduğumuz zaman, üyelerimiz arasında bazı değerli Amerikalı kadınlar da vardı. Bunlar ya Türkçe öğreniyor, ya İngilizce öğretiyor, ya da konferans ve toplantılar yapma­mız için kendi okullarının salonlarını bize tahsis ediyorlar­dı. ilginçtir ki, Türk erkeklerinin Türk kadınlarına konfe­rans vermeleri ilk kez 1908 yılından sonra Amerikan okul-

31

Page 32: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

larında gerçekleşmiştir.Jön Türkler’m idaresi altında, feminist amaçların gerçek­

leştirilmesine yönelik çabalar milliyetçi Türk hareketinin geli­şimiyle yakından bağlantıbydı. Edip, hareketle olan ilişkisi derinleştiği oranda gericilerin boy hedefi haline geldi ve geri­ci ayaklanma sırasında evini terk etmek zorunda kaldı. îlkin çocuklarıyla birlikte Amerikan Kız Koleji’ne sığındı; okulun yeni müdürü Dr. Vivian onu 'soğukkanhhkla ve büyük bir ne­zaketle’ karşıladı.G üvenlik kaygısıyla bir süre tanıdık kişile­rin yanında kalan Edip, güvenUk içinde olacağı daha iyi bir dönemin özlemiyle yanıp tutuşmaya başladı, içinde bulundu­ğu durumun yol açtığı gerginlik onu iyiden iyiye tüketti.

Edip, bu olayı M em oirs ’ de ve Amerika Birleşik Devletle- ri’ni ilk ziyareti sırasında kendisiyle yapılan röportajlarda tek­rar tekrar anlatmıştır. Edip’ in bu olayın taşıdığı önemi vurgu­lamasının nedeni, AmerikaL okurlanna kendisi hakkında da­ha iyi bir fikir verebilmek olabilir. Yaşamına ihşkin kaleme al­dığı yazılarına bakıhrsa. Edip güvenlik kaygısıyla sık sık Ame- rikah arkadaşlannın yardımına sığınmıştır. Dr. Adnan Adıvar ve üvey kızkardeşi Mahraure Abla gibi en yakın aile üyeleri dışında hemen hiç kimseye yeterince güven duymamıştır.

1910 yıhnda Salih Zeki Bey’den boşanmasıyla birhkte Edip’in yaşamında yeni bir dönem başladı. Kendisini iki kü­çük oğluyla birlikte yalnız halde bulmuş olmasına karşın, kay­dettiği mesleki başarılar onun özgüvenini daha da artırmışü. Bundan sonra dikkatini eğitim reformu üzerinde yoğunlaştı­ran Edip, kız okuUan kurmayı amaçlayan çahşmalan dolayı­sıyla bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. Bu yeni serüvende kendisine eşUk eden çahşma arkadaşlanndan bir kısmı. Ame­rikan Kız Koleji’nden mezun iki Rus ile Anadolu’daki Ameri­kan okullarından mezun olmuş kimi Türk kadınlarıydı.' Edip, sağhk bilgisi ve toplumsal sağhk konularına özel bir

"A Turkish Feminisl Views Women Here", s. 6.Meınoirs, s. 282.

” Gerlıucle Emerson, "Halideh Hanoum", Asia, Ocak 1920, s. 86-89.

32

Page 33: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

önem veriyordu; bu iki konu, Amerikan Koleji’nin müfredat programınm iki önemli öğesiydi., Beyrut’ ta yaşadığı günlerde Arap dünyasında çalışma yürüten Amerikalı misyonerlerle ilişki kurdu:

Amerikalılar önemli iğler başarıyorlardı. Finansmanı bütü­nüyle Dr. Bliss’in damadı olan Bay Dodge tarafından sağ­lanan bir yetimhane vardı. Dodge ailesinin DeynâHa kaldı­ğım yıl boyunca tanık olduğum özveriye dayalı yabamı ger­çekten övgüye değerdi.'Suriye’deki kolejin kökeni ve geçmişi, İstanbul’ daki Ame­

rikan Koleji’nin kuruluş süreciyle büyük bir benzerlik taşıyor­du. Ortadoğu’ya gelen Protestan misyonerler, ondoku'/Auıcvı yüzyılın ortalanndan itibaren sadeliği, disiplini ve çalışmayı il­ke edinen bir ahlak anlayışını destekleyip yaygınlaştırmayı amaçlayan eğitim kurumlan oluşturmuşlardı. Edip’ in heye­canla benimsemiş olduğu bu ahlaki ilkeler, onun kuruluşuna yardımcı olduğu pek çok okulun işleyişindeki temel prensipler oldu. Beyrut ve İstanbul’ daki kolejler eşitlikçi bir yapıya sa­hiplerdi ve Amerikan toplumunun belli bir kesiminin karakte­ristik geleneklerini yansıtıyorlardı.

Edip, 'Osmanh İmparatorluğu perdesinin kapandığı’1918 yıLnın Mart ayma kadar Beyrut’ ta kaldı. Mondros Ateş­kes Antlaşması’nm imzalanmasından (Ekim 1918) sonra. Edip ülkenin varbğını sürdürebilmesinin yegane yolunun Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin koruyuculuğuna gir­mekten geçtiğine iyice ikna oldu. T he Turkish O rdeal (Tür­kün Ateşle İmtihanı) adlı çalışması, o sıralar İstanbul’ da bulu­nan Amerikalı çalışma arkadaşlanna ilişkin çeşitli değiniler içerir. Söz konusu eserde adı geçen Amerikalılardan biri de, işgale refakat eden gözlemci sıfatıyla o sıralar İstanbul’da bu­lunan ve daha sonraki yıllarda Edipler’ in kadim dostu olan Phillip MarshaU Brovvn idi. Brown, Türk halkını seven ve Wo- odrow Wilson’ ın "ondört maddesi"ni destekleyen bir Ameri-

Memoirs, s. 455.’ ■* Memoirs, s. 472.

3.3

Page 34: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

kalıydı. Brown’ ın Wilson BirHği (Wilsonian League)’ne katıl­ma konusunda Edip’ i etkilemi| olduğu, Edip’ in yazılarının sa­tır aralarında açıkça hissedilir' :

Bir grup yazar, gazeteci ve avukat, sava§ta yenilgiye uğra- rnı§ ülkelerin tümünde destek bulan Wilson ilkelerinin ver­diği ilham ve cesaretle, İstanbul’da Wilson Birliği adı veri­len geçici bir cemiyet kurmu§tu. Derin bir nefret duygusu­nun yalandığı ve ^mağlup devletlere bir karı§ toprak bırakıl­mamalı’ haykırırlarının i§itildiği o günlerde, bu ilkeler ye­gane hakkaniyet ve sağduyu parıltısı olarak görünüyordu. Çirkin bir paylarımın gölgesi altında yalayan Türkler, do­ğal olarak, yüzlerini umutla Ba§kan Wilson’a ve Türki­y e ’den herhangi bir toprak beklentisi olmayan Amerika’ya çevirdiler.... Söz konusu Birlik Aralık 1 9 1 8 ’de kuruldu ve iki aylık bir süre sonra tamamen ortadan kalktı.Bu son cümle bütünüyle doğru değildi; fakat, Edip anıları­

nı kaleme aldığı sıra ününe ve prestijine gölge düşmemesi ko-. nusunda özellikle duyarlıydı. Atatürk’ün Millet Meclisi’nde yaptığı yirmi altı saatlik ünlü konuşması sırasında Edip’ e yö­nelik sözlü bir saldırıya girişmiş olması Edip’ i oldukça sars­mıştı ve gerçekleri olduğu gibi ortaya koymakta kararlıydı. Adı geçen Birlik 'ortadan kalkmış’ olmasına rağmen. Edip Amerikan mandasının koşuUannın kabulü konusunda Mustafa Kemal’ e ve henüz kurulmuş Ulusal Kongre’ye (Kongre Si-

Halide Edip, Turkey Faces West, Yale Press, New Haven 1930, s. 10. "Bay Philip Browne 1908’den önce Damat Ferit Paşa’nm bir arka­daşıydı ve Aralık 1918’deki bu ziyareti sırasında Damat Ferit Paşa’yla da görüştü ve ona halkına sahip çıkmasını önererek kendi düşüncesini ona empoze etmeye çalıştı; o sıralar Padişah’ın kısa bir süre sonra Ferit Paşa’yı işbaşına getireceğine inanılıyordu. "Ibid., s. 15." İstanbul’da -aralannda kadınlann da bulunduğu- önde gelen beUi şah­siyetler, ülkenin gerçek kurtuluşunun Amerikan koruması altına girmek­ten geçtiğine inanıyorlardı. Bunlar bu fikir üzerinde inatla ısrar ettiler ve bu görüşlerinin kabul edilmesinin mümkün olan yegâne çözüm olduğu­nu kanıdamaya çalıştılar." A Speech delivered by Mustapha Kemal Atatıu'k 1927 , MiUi Eğitim Bakanlığı Basımevi, İstanbul 1953.

34

Page 35: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

vas’ta toplanmıştı) yönelik çağrılarını sürdürdü. Bu amaçla, Mustafa Kemal’e 13 Ağustos 1919 tarihini taşıyan ve Ameri­kan koıumasının kabul edilmesini öneren kişisel bir mektup yazdı;

Bir ülkenin ruhunun ne anlama geldiğini ve demokratik bir rejimin nasıl tesis edileceğini bilen yegane ülke Amerika’dır. Bunu (yabancı ulusların rekabetinden korunma) elde etme konusunda biricik umudumuz, Avrupa sınırlarının dışında kalan ve ondan daha kuvvetli olan bir ülkedir. Yüz yüze bulunduğumuz paylaşımın kötülüklerinden kurtulabilmek ve dünyanın gözünde davamızı daha büyük bir enerjiyle sa­vunabilmek için, bize destek verecek kadar güçlü bir ülkenin yardımına başvurmamız kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu­nun için Amerika’yı kendi yanımıza çekebilmeli ve onun önüne bizi Emperyalist Avrupa’nın binbir çeşit baskı yön­temlerinden koruyabileceği bir manda formülü koyabilmeli-

• 37yız."Bir ulusun ruhu" Edip’ in siyasal metinlerinde sık sık ge­

çen bir terimdir. "Ruh", siyasal anlamda, derin bir kan bağı­na, bir öze, kesin bir biçimde tanımlanmış kimliğin değişmez bir içsel bileşenine göndermede bulunur. "Ruh" duygusal bir terimdir ve İngilizce’deki "Soul" sözcüğüyle paralel bir anlam- taşımaz. Türkçe’deki can sözcüğü, birey, kişi, canlıhk ve güç anlamlarına gelir; ruh bütün bir varoluşu tanımlayan bir bi­reyselliktir. Edip’ in, Woodrowf Wilson’ ın bir halkın kendi ba- ğımsızhğını ve özgürlüğünü koruma hakkına sahip olması ge­rektiğini düşündüğüne inandığı açıktır. Bilgili ve kent kültürü almış bir insan olan Wilson, toplumsal ülkülerin gücüne ve bunların sıradan insan için taşıdığı anlamın önemine inanan bir kişiydi. Avrupa ülkelerinin niyetlerine karşı çıkıyordu. Do­layısıyla, Princeton’dan gelen bu aydın insan Edip’de bir ya-

Halide Edip’in 13 Ağustos 1919’da Karahisar'dan Mustafa Kemal’e gönderdiği mektup. Yenibasınıı A Speech delivered by Mustapha Kemal Atalurk 1927 içinde, çeviren: K.F. Koehler, MiUi Eğitini Ba­kanlığı Basımevi, İstanbul 1963.

3.5

Page 36: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

kinlik hissi uyandırmış olabilir; muhtemelen. Edip, Wilson’ın kigiliğinde, demokrasi ilkesinin kentsoylu, bilge bir devletada- mı kılığına bürünmüş bir formunu bulmuştur.

1919 yıhnın ilk aylannda, Yakm Doğu Yardım Komitesi için oluşturulan fonlarda biriken miktar yükselmiş durumday­dı. Bu fonlardaki paralar yalnızca Amerikan halkının bağışla- nndan değil, bunun yanısıra Amerikan hükümetinin kendi fonlarından aktardığı paralardan oluşuyordu. Dr. James Bar- ton adında bir kişi, ülkenin giderek kötüleşen durumunu ye­rinde incelemek üzere Anadolu’ya gön d erild i.B arton ’ ın Pa­ris Konferansı’ndaki Amerikan delegelerine gönderdiği rapor­lar ülkenin bir kaos içinde olduğunu, başta Ermeniler olmak üzere nüfusun çoğunluğu oluşturan bir bölümünün Ameri­ka’nın korumasına girmekten yana olduğunu ortaya koyuyor­du. Eşanlı olarak, Küçük Asya’da yaşayan diğer Amerikan vatandaşları, Amerika’nın Osmanb topraklarının güneyinde bulunan bölgelerdeki petrol haklarinın önemi konusunda Amerikan hükümetine uyarılarda bulunuyorlardı. Barton’ ın, Edip’in Yardım Komitesi’yle müşterek faaliyet yürüten arka- daşlan Florence BiUings ve Annie T. Ailen i le ' bir noktada ilişkiye geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Edip, yazılann- da. Dr. Barton’ın vardığı hükümler konusunda, ya da onun Amerika’nın petrol çıkarlarının gözetilmesine yönelik gizH ni­yetlerine ilişkin bilgi sahibi olup olmadığı konusunda bize ipucu verecek herhangi bir imada bulunmamıştır.

1919 yılının Eylül ayında, King-Crane Komisyonu üyele­ri, önceliği ülkenin çıkarlannm gözetilmesine verdikleri yoluıı-

Arthur Walworth, Wilson and his Peace Makçrs, Norton, New York ve London 1986, s. 489.Ibid-, S . 489.Zengin bir hayırsever, sanayici ve sadık bir Demokrat olan Richard Cra- ne ile OberKn Koleji Müdüı-ü olan Henry C. King, daha önce Osmanhla- nn egemenliği altında olan topraklardaki çevrelerin ağızlarını arayıp bunlann siyasal düşüncelerini öğrenmeleri için Başkan Wilson tarafın­dan bölgeye gönderildiler. Bu, WiIşon’ın bölge halkına yönelik özgeci tutumunun kanıtlanmasına yardımcı oldu.

36

Page 37: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

da aldatıcı bir savla Ermenilerle görüşmelerde bulunmak üze­re İstanbul’a geldiler. Son anda hem Türklerin, hem de ülke­deki azınhkların şikayetlerini dinlemek istediler; Edip bunla­rın yaptıkları görüşmelere çevirmen olarak katıldı. Edip, ko­misyon üyelerinin art niyeüerini sezmiş ve bundan rahatsızlık duyduğunu da itiraf etmişti. Buna karşın, gayriresmi bir sıfat taşıyor olmakla birlikte, Crane’nin 'Türklere karşı çok dosta­ne bir tavır içinde’ olduğunu söyledi. Sonuçta, komisyonun hazırladığı raporda Türklerin kendi kendilerini yönetme kapa­sitesinden yoksun olduklan hükmüne varıhyor ve bir Ameri­kan mandasının derhal uygulamaya sokulması isteniyordu. Raporun nihai şekli Wilson’ ın çalışma odasına ulaştırıldığında Başkan bir felç sonucu yatağa düşmüştü ve rapora ilgi göste­remeyecek durumdaydı'. Bu zor günlerde Edip’in varhğını 'geleceğin tarihçileri için bir şans’ olarak gördüğü bir diğer

Amerikalı Profesör Albert Lybyer’ in^' İstanbul’da olması Edip’i rahadatıyordu; Lybyer, sorunlara Türkler açısından da bakabilen birkaç batılı tarihçiden biriydi. Edip, yazılarında, Lybyer’in aynca Türkiye üzerinde bir Amerikan mandasının uygulanabilirliği konusunu araştıran ve bu konuda Amerikan hükümetine 'teknik danışmanhk’ yapan bir kişi olduğundan bahsetmedi.

İ9 2 0 yıhnın Ocak ayına gelindiğinde bile, Edip Türki­ye’ nin Amerikan yardımına ihtiyacı olduğu fikrini Amerikan basınında ısrarla öne sürüyordu. Edip’ e göre, ekonomik geliş­menin sağlanması ulusun gündemindeki birinci sorundu ve, dış yardım olmaksızın bu amaca ulaşılamazdı. Avrupa ulusları kendi çıkarlannı düşünüyorlardı ve bunlara güvenilemezdi;

41 Dr. Albert Lybyer (1876-1949); Harvard ye Oberün’de ortaçağ Avrupa tarihi üzerine dersler verdi. 1918 yıhnda barışın tesisi için çaba göste­ren Albay House komisyonundaki üyelerden biriydi. 1919’da, Türki­ye’deki Amerikan mandasıyla ilgili olarak Amerikan hükümetine teknik danışmanlıkta bulundu. 1928’de Williamstown Ko^feransı’na katıldı. L,ybyer, Govemmenl The Ottoman Empire in the Time of Sule- iınan ihe Magnificent (Harvard University Press 1913) adlı eserin ya­zandır.

37

Page 38: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

önyargılara sahip olmayan ve Türk halkı için yardımı kabul edilebihr yegane dış güç Amerika’ydı:

Böylece, varlığı eski imparatorluk topraklarının her kölesin­de açıkça hissedilen bir Amerikan propagandasını örgütle­dik. En sıradan insanlar bile bizim iddialarımızın gerçekçi­liğini görüyor; bu yüzden onları Amerikan kontrolü altına ginne fikrine ikna etmek güç olmuyor.Bu arada Müttefik Kuvveüer ordusu İstanbul’u işgal etmiş,

Edip ve kocası Dr. Adnan Mart 1920 ’ de Ankara’daki ulusal kurtuluş yandaşlarına katılmaya karar vermişlerdi. Yaşamları tehdit altındaydı ve hareket alanları giderek daralıyordu. Edip, ogullannın yaşamını daha fazla tehlikeye sokmamak için Crane ile ilişki kurdVve ondan oğuUannı kendi refakatin­de Amerika’ya götürmesini rica etti. Crane bunu kabul etti; böylece Edip çocuklannı pek tanımadığı bir yabancının koru­masına teslim etmiş oluyordu. Haşan ve Ali Amerika’ya gitti­ler ve sonraları uzun yıllar bu ülkede kaldılar.

Edip’in İstanbul’ daki Amerikan topluluğu ile yakın ilişki kurabilmesi, büyük ölçüde onun İngilizce’yi kusursuz bir bi­çimde konuşuyor olmasının sonucuydu. Türkçe konuşabilen Amerikalılann sayısı çok azdı. Henüz Türkiye’ye turist akını- mn başlamamış olduğu o günlerde, Türkiye’deki Amerikalılar -birkaç istisna dışında- ülkeyi ve Türk halkını çok sevdikleri için burada yaşıyorlardı; iyi eğitim görmüş ve Protestanhğa inanan bu insanlar Amerikan halkının bir kesitini temsil edi­yorlardı. Edip, Amerikah tanışlarının ve dostlannın dar bir bakış açısına sahip olduklannı sezebilecek denli zeki bir insan olmasına karşın, toplumun küçük bir kesiminin toplumun bü­tünü adına karar alma hakkına sahip olmasını doğal ve makul bir şey olarak kabul etmiş görünür. Ne var ki, bunlar gerçek­ten zor günlerdi; Anadolu’nun yoksul, okuma yazma bilme­yen halkı yaşammı idame ettirmek için çabalıyor, ulusalcı güçler ise bağımsızhk için savaşıyorlardı. İdealizm zorunluy-

"Halideh Hanoum", ş. 87.The Turkish Ordeal, s. 80.

38

Page 39: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

du; geleceğe ilişkin büyük umutlara sarılmamak, ülkeyi yok pahasına elden çıkarmak anlamına gelecekti. Böylesine büyük düşlere ve ülkülere sahip olunmasının önemini Edip’den da­ha iyi kavramış çok az insan vardı.

Edip, Anadolu’da goçen ilk aylarında Amerikan Yakın Do­ğu Yardım Komltesi’nin Anadolu’daki temsilcileri olan Annie T. AUcîh ve Florence BiUings’e dostça davrandı. Stanford Üni­versitesi mezunu olan Miss BiUings, başanh hizmetleri dolayı­sıyla Croix de Guerre ile ödüllendirilmiş olduğu Fransa’dan henüz dönmüştü. .Dr. Patrick gibi oldukça erken yaşlarda eğitim alanında uzmanlaşmak üzere Amerika’dan aynimıştı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Fransa’da gönüllü olarak Kı­zılhaç’ ta çahşmış ve bu deneyiminden sonra bütün eneıjisini ve zihnini diğer insanlara yardım etmeye vakfetmişti. Annie Allan da Anadolu’da yaşamış ve burada misyoner olarak ça­lışmış anne babasını kendisine örnek almış bir kadındı. Har- put’ ta dünyaya gelmişti ve Türkçe’ yi güçlü bir yöre aksanıyla konuşuyordu. Dr. Lowry, hem Türk ulusal kurtuluşçulannın hem de İstanbul’daki Amerikan diplomatik temsilcilerinin gü­venini kazanmış kişi olarak sıradışı bir konuma sahip bu in­sandan 'gerçek bir insansever’ olarak söz ediyordu. Bu kadın- lann ikisi de kendi işlerini kendi gören, bağımsız ruhlu, ilkeli insanlardı ve Edip onlann bu özelliklerinin hayranıydı. 1928 yılında bu arkadaşlarının o zor yıllarda sergiledikleri cesareti yeniden anımsayan Edip, ciddi ve içtenlikli olarak, bu iki ka­dının Amerikalı olmasının bir rastlantı olmadığı yorumunda

” Bu bölümdeki matei7alin büyük bir kısıra herhangi bir yerde yayınlan­mamış olan §u çalışmadan alınmıştır: Profesör Heath Lovvıy, "Halide Edip Hanım in Ankara; April 2nd 1920-August 16th 1921", Institute ofTurkish Studies Inc. Washington.Ölüm İlam. The Redlands Facts, 10 Eylül 1954.

39

Page 40: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

bulunuyordu.'^^ Edip’in bu dostlanna olan derin bağlılığı, T he Turkish O rdeal adb eserinin giriş bölümünde net ola­rak hissedilir:

Mis$ Ailen ve Miss Billings, tarihi mücadelesinin babından ^ ’^una kadar Türk halkının yanında yer almı§ yegane ya- bancılarat sınıftan Türkün içten saygı ve sevgisini ka­zandılar... Gerek Mtss millngs ve gerekse Miss Ailen orada bulunduğum yıllarda çok gedmeden yaşantımın ayrılmaz birer parçası haline geldiler; onların ki§is<ıl dostluğu, büyük mücadele günlerinde benim için her zaman bir teselli ve moral kaynağı oldu.O yıllarda, birkaç yabancı dışında, Ankara’ da İngilizce ko­

nuşabilen ve okuyabilen yegane kişi Edip’ ti. Atatürk’ ün en yakın çevresine mensup bir insan olarak, benzersiz ve güçlü bir konuma sahip olduğu kuşkusuzdur. Edip, ulusalcı güçle­rin başkenti konumundaki Ankara’ya gelen her yabancı gaze­teci ve siyasetçiye rehberlik ediyor, çevirmenlik yapıyordu. Bu arada gelen bilgileri toplamak ve dış dünyaya duyurmak üzere Ankara’ da Anadolu Ajansı adında bir haber bürosu kuYdu. Amerikan Hükümeti, Bağımsızlık Savaşı boyunca bu ajansı haber konusunda daha tarafsız davranan ajans olarak gördü. Edip’in önde gelen amaçlanndan biri. Amerikan hü­kümetinin ve Amerikan kamuoyunun ulusal davanın hakhlığı- na inanmasını sağlamaktı.

Edip, Ankara’da kaldığı zaman diHminin ilk on yedi ayı boyunca, '...Mustafa Kemal’den İstanbul’ da bulunan Ameri­ka Birleşik Devletleri Yüksek Komiseri Amiral Mark L. Bris- tol’a mesaj aktaran kişi’ olarak faaliyet yürüttü. Profesör Lowry, yaptığı araştırmalar neticesinde, Edip’ in bu rolünün ülkeden kaçmadan önce İstanbul’ da başlayan rolünün bir de­vamı olduğu sonucuna varmıştır. Philadelphia Public Led-

"A Turkish Feminist Views Women Here", ş. 7.Halide Edip, The Turkish Ordeal, Hyperion Press, Conııecticut

. 1928, s. 200.Lowry, s. 1.

40

Page 41: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

ger’in gazetecisi olan ve o sıralar Ankara’da görev yapan Cla- rence Streit, Edip’ in statüsünün Mustafa Kemal’ in genelkur­mayında görev yapan bir istihbarat subayı olduğunu resmen doğrulamıştır.^^ Mustafa Kemal, o tehlikeli ve ne getireceği belirsiz günlerde, 'İstanbul’daki Amerikalılarla sülrekli ilişki içinde kalmak” gerektiğini düşünecek kadar dikkaüi ve ze­kiydi. Annie Ailen- da bu istihbarat faaliyetlerinde önemli bir rol oynadı:

Ailen, ulusalcı güçlerden AmiraVe bilgi getiren ve onun ver­diği mesajları Mustafa Kemal’e ileten aracı ki§i olarak fa ­aliyet yürüttü. Bristol, Miss Ailen ve ona yardım eden birkaç ki§i aracılığıyla, ulusal kurtulu§çulann amaçları, güçleri, zaafları, tavırları konusunda diğer herhangi bir komiserin sahip olabildiğinden çok daha doğru bilgiler ediniyordu.' Bristol’ın 'Anadolu’daki gözü ve kulağı’ olan Robert

Dunn, Miss AUen’ ın Ankara’da yaşadığı sıra 'İstanbul’daki Amerikan Yükcak Komiserliği’ nin gayriresmi delegesi’ oldu­ğunu doğrulamıştır. Bunlar, ulusal hareketin önemi konu­sunda Amiral Bristol’ ı ikna etmişlerdi. AUen’ın tifüs hastahğı- na yakalanıp 1922 yılının Şubat ayında aniden ölmesinden sonra, pek çok ordugahtan AUen’ ın cesaretine yönelik övgüler gelmişti. Amiral, AUen’ın 'açık fikirli, korkusuz kişiliği’ ni öv­müş, onun 'doğru olanı yapmaya yönelik güçlü kararlılı- ğı’ndan söz etmişti. Arkadaşının beklenmedik ölümü Edip’ i derin bir üzüntüye boğdu; yalnızca çok sevdiği bir insanı de­ğil, aynı zamanda Türkiye’nin sadık ve değerli bir dostunu yi­tirmişti.

"Ankara’da siyasi bir göreve sahip birkaç kadından biri olup Milliyetçi hükümette yüksek bir mevkide bulunan yegane kadın olan Halide Hanım, Genelkurmay’da askeri istihbaratla ilgili çalışmalarda bulunan büroların sorumlusudur." Lowry, s. 11.Ibid.,s. 22.

’ ’ Peter A. Buzanski, "Admiral Mark Bristol and Turkish-American Relati- ons 1919-1922", yayınlanmamış doktora tezi, Berkeley 1960, aktaran Dr. Heath Lowry, s. 16-17.Lowi7, s . 18.

41

Page 42: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Edip’in Ankara’da bulunduğu günlerde, Paris’te batılı ül­keler Türkiye’ nin yazgısını belirliyorlardı; 10 Ağustos 1920 günü Sevr Antlaşması imzalandı. Antlaşma koşulları İstan­bul basını tarafından kınandı. Türk halkı Mustafa Kemal’ in çağrısının yaşamsal önemini nihayet anlamaya başlamıştı; gö­nüllüler ulusalcı kuvvetlere katılmak üzere Ankara’ya akmaya başladılar. Sevr Antlaşması Amerika Birleşik Devletleri’ nin izolasyonist siyasetine bir son verdi ve Wilson kendisini dün­ya olaylarının içine çekilmiş halde buldu. İstanbul ile Was- hington arasında diplomatik ilişkiler olmamakla birlikte, ulu­salcı güçler yakın gelecekte iki ülke arasında yakın bir ilişki kurulacağını umuyorlardı. Diplomatik ilişki kurulduktan son­da Edip’ in Amerika Birleşik Devletleri’ne büyükelçi atanacağı yolunda söylentiler dolaşıyordu; Clarence Streit, Mustafa Ke­mal’e bu söylentinin doğru olup olmadığını soracak kadar ile­ri gitti. Mustafa Kemal, bu soruya net bir karşıhk vermekten kaçındı; ancak, Annie AUen’a yazdığı tarihsiz bir mektupta Halide Edip’ in böyle bir beklenti içinde olduğu açıktı;

Eğer bu arada ban§ olur ve Amerika ile Türkiye arasında diplomatik ilişkiler kurulursa, Amerika'ya (ilk kadın büyü­kelçi olar,ak) geleceğimi umuyorum; bu bana oğullarımı görme fırsatı da verecek. Amerikalılara ulusal savunmanın ba§ında özveriyle nice sıkıntıya katlanmış insanların bulun­duğunu söyleyebilirsin.^'^

Sevr Antlaşması koşullan sonucu Türkler ellerindeki bütün Arap toprak­larını yitirdiler. Birkaç şehir bütünüyle Yunan devletine bırakıhrken İz­mir şehri ve çevresi beş yıl için Yunan idaresine verildi. Ege Adaları Yunanislan’a, Oniki Ada (Menteşe Adaları) İtalya’ya bırakıldı. Ermenis­tan bağımsız bir devlet olarak tanındı ve sınırlannm Başkan Wilson'ın hakemliğinde belirlenmesi kararlaşhrıldı. Kürdistan olarak anılan top­raklar bağmısızhk istemeleri durumunda Kürtlere verilecek ve Boğazlar uluslararası bir komisyon tarafından kontrol edilecekti. Türklerin ege­menlik hakkı sımi'lanmıştı; ordu, yabancı subayların denetimi altında olacak en çok 50.000 askere sahip olabilecekti. Kapitülasyonlar yeni­den yürürlüğe sokulacak ve itilaf devletlerinden oluşturulacak bir komis­yon bütçe ve vergileri idare edecekti.Halide Edip’in Annie AUen’e yolladığı tarihsiz mektup. Snıith College, Mass., Sophia Snıith Araştırma Kütüphanesi’nin izniyle.

42

Page 43: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Böyle bir göreve atanma, Edip’in Amerika Birleşik Devlet­leri ile Türkiye arasında sağlam bir ilişkinin yaratılmasma yö­nelik umutlannnı gerçekleşmesi açısmdan son derece önemli bir gelişme olurdu. Ne var ki, olaylar Edip’in umduğu yönde gelişmedi; Ekim 1924’te Edip’in yaşantısmm akışmda köklü bir değişiklik oldu. .Dr. Adnan parlamentodaki görevinden is­tifa etti ve bir grup arkadaşıyla birlikte Terakkiperver Cumhu­riyet Fırkası’nı kurdu. Bu muhalefet grubu, henüz kurulmuş ulusal devletteki her hoşnutsuzlukta bir çekim merkezi haline geldi. 1925 yılında bağımsız mahkemeler yeni partinin lider­lerini ciddi bir Kürt ayaklanmasını kışkırtmakla suçladılar ve parti resmen feshedildi. 0 arada Dr. Adnan ve Halide Edip ülkeden ayrılarak 1939 yılma kadar kalacaklan Avrupa’ya kaçmışlardı.

Edip ulusal harekete katılmamış, İngilizce yerine Almanca öğrenmiş olsaydı devrimin gidişatı farklı olur muydu? Bu so­runun muhtemel yanıtı "hayır"dır; ancak, böyle bir durumda Amerika ile Mustafa Kemal’ in ulusal hükümeti arasındaki ile­tişim var olmaz. Amerikan hükümeti ile Amerikan kamuoyu onlann gücü ve amaçları konusunda bir bilgiye sahip olamaz­lardı. Muhtemelen Avrupalıların tutumunu izler ve Türki­ye’nin kendi kaderini tayin hakkına karşı çıkarak diğer ülkele­rin siyasal ve ekonomik çıkarları doğrultusunda davranırlardı. Halide Edip olmasaydı, biz, Batı kamuoyu, bu en kritik yıUa- nn olaylannı birinci elden Ingihzce olarak okuyup öğrenme olanağına sahip olamazdık. Osmanlı toplumu üzerine batıhlar- ca kaleme alınmış metinlerle ve bugün büyük ölçüde ortadan kaybolmuş bir yaşam tarzına ilişkin birkaç izlenimle yetinmek zorunda kalırdık.

4.3

Page 44: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan
Page 45: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

ik in c i b o lu m

Edip, kendisinden Wilüamstown Siyaset Enstitüsü’nün se­kizinci yazlık konferansında baş konuşmacı olması istendiğin­de, Dr. Adnan Adıvar’la birlikte Londra’da, Hampstead He- ath’e çok yakın bir evde yaşıyordu. Oğullan Haşan ve Ali Amerika’da Öğrenim görüyorlardı; aile geçimini yazılardan ve derslerden gelen sınırL bir gelirle sağbyordu. Önceki yıl Edip’ in Zeyno’nun Oğlu adlı romanı Türkiye’de dizi olarak yayınlanmıştı. Hemen hemen aynı günlerde Memoirs İngiliz­ce olarak yayınlandı. 1928’de The Turkish Ordeal’ın Londra ve New York’ta yayınlanmasının ardından Türk bası­nında Edip’ i suçlayan makaleler çıktı.

1927 yıbna gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti kültürel ve etnik açıdan homojen bir yapıya bürünmüştü. Atatürk hükü­meti köklü bir modernleşme programı uyguluyor, ülkenin darmadağın olmuş altyapısını yeni baştan inşa ederek ekono­miyi yeniden yapılandırıyordu. Bu amaca uygun olarak, Ke­malist politikalar Halkçılık, Laiklik ve Cumhuriyetçilik dok­trinleri üzerinde yoğunlaşmıştı. 1924 Anayasası gereğince Türkiye’deki tüm yurttaşlar yasa önünde eşit bireyler olarak kabul ediliyorlardı. Sınıfa, mevkiye ya da dine dayalı ayrımcı- bğa son verilmişti. Edip Türk arkadaşlarıyla bağını koruyor­du, ancak Kızılhaç aracıhğıyla sürdürdüğü yazışmalan düzen-

’ ’ İnci Enginün, H alide Edip A dıvar’ ın Eserlerinde D oğu ve Batı M eselesi, İstanbul 1978.Ibid., s. 70-71.

45

Page 46: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

sîzdi.Sürgünde olması, onu Türkiye’de yaşanan bu hızlı ve köklü değişimlerle doğrudan ilintilenmesini engelliyordu. "Yeni Türkiye" onun bildiği ve aşina olduğu Türkiye’den çok farklı bir ülke haline gelmişti.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, Başkan Wilson geçirdiği beklenmedik rahatsızlık sonrası seçimde yenilgiye uğramış ve iktidara Cumhuriyetçi Parti gelmişti. Temkinli bir enternasyo­nalizm siyaseti, yerini izolasyonizme ve kapitalist genişlemeye dayalı yeni bir siyasete bırakmıştı. "Kükreyen yirmili yıllar" olarak anılan dönem bir tezatlıklar dönemiydi. Büyüyen eko­nomi maddiyatçılığı kışkırtıp insanların kendi bireysel yaşanı­lan üzerinde yoğunlaşmalarını teşvik ediyordu. Ülkenin tüm sathında şehirler genişlemiş, otomobil sahibi olmak sıradan bir olay haline gelmişti. Ulusal gurur şoven ve maneviyatçı bir niteliğe bürünmüştü;- Hıristiyan köktendincilik ivme kazanı­yordu. Ekonomik gönencin bunlardan daha iç karartıcı bir di­ğer sonucu, yabancılara, liberallere, Yahudilere ve Afrika kö­kenli Amerikahlara yönelik bir düşmanbğın hortlamasıydı.

Edip’in misyonerler, eğitmenler ve diplomatlar dışında di­ğer Amerikahlarla ilk karşılaşması Trans-Adantik seyahati sı­rasında oldu. O sıra kırk altı yaşındaydı ve, son derece sıradı- şı bir yaşam sürmüş olmasına karşın, görece yüzeysel ve saf bir düşünüş tarzı içindeydi. Edip, değerli takılarla, 'göz ka­maştırıcı zarif gece elbiseleriyle’ ve smokinlerle akşam yemeği için geminin yemek salonuna gelen Amerikahların kendinden emin tavırlarından etkilenmişti. Kadınların 'egemenlik bilinci’ (ruling consciousness) Edip’in ilgisini çekti ve böyle bir özgü­ven duygusuna nasıl sahip olduklannı merak etti. Edip, Ame- rikah kadınlann oy hakkını kısa bir süre önce elde etmiş ol­duklarını göz önüne alarak, söz konusu özgüven duygusunun doğuştan kazanılan ve yaratılıştan gelen karakteristik bir özel­lik olduğu sonucuna vardı. 'Sahip oldukları erkek egemen tavn bir yana bırakıp eşlerine ve kızlarına son derece nazik

Edip, Florence Billings’le olan mektuplaşmasında yerine geç ulaşan veyolda kaybolan mektuplardan söz eder.

46

Page 47: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

bir şeklide davranan’ Amerikalı erkekler Edip’ i çok şaşırttı; onlann karakterlerindeki bu 'seçkin niteliğin’ Amerikalı ka­dınlara böyle bir ayncalık verdiğini düşündü.' Edip’in özgü­ven duygusunun kazanılması ile oy hakkı arasında bir bağ kurmuş olması ilginçtir. Şu halde, özgüven duygusu doğuştan kazanılan bir karakter özelliği olamazdı. Edip için, oy vermek suretiyle demokratik sürece katılma hakkı özgüven duygusu­nun önemli bir bileşeni idi.

Amerikan basını Edip’i ateşh bir feminist, Türk kadın ha­reketinin lideri olarak resmetti.’ Edip’in New York’a geKşi sırasında çekilmiş fotoğraflar, onun dönemin modasına uygun giyindiğini gösteriyor. Düzgün, parlak saçlarının bir kuciförün elinde biçimlendiği belliydi; giysisi sade ama zarifti. ’ Edip, Amerika’da film yıldızlarına benzer bir ilgiyle karşılanmıştı ve "egzotik", sıradışı ama aynı zamanda "kadın bir devrimci" olarak ilgi çekmekten hoşnuttu. Sayısız röportaj ve makalede Yeni Türkiye’nin genel bir resmi veriliyor, böylece harem ve çokeşlilik konusunda yaratılmış olan modası geçmiş yanhş ka­nıların ortadan kalkması süreci hızlanıyordu. Bu makaleler, Edip’in Amerikan kadmlanna büyük saygı duyduğunu açıkça ortaya koyuyordu.

New York’ta geçen günleri boyunca Beşinci Cad- de’de*^ oturan eski bir arkadaşının yanında kaldı; burada, Gatsby döneminin henüz yeni yeni zenginleşen "kendi başına buyruk insanları"yla yüz yüze geldi. Karşılaştığı bu insanlar, onun Amerikalılara ilişkin zihninde yaratmış olduğu idealleşti­rilmiş görüntüye uymuyorlardı; onlann delibozuk tavırlannı bir hayli yadırgamıştı. Edip, sade bir yaşam süren hayırsever

"A Turkish Feminist Views Women H ere", s. 7.Mildred Adams, "The Mother o f Turkey", T h e W om an ’ 8 Journal,Kasım 1928.Edip, giysilerde ve dış görünüşte içkin olan sembolizmin farkındaydı."Ateşten Gömlek’teki kadm kahraman Ayşe her zaman, 'Şişlili kadınla-nn süslü, şık giysileriyle’ (s.25) karşıtlık içinde kalan 'yalın, siyah bir el­bise giyerdi’ (s.40)Halide Edip A dıvar’ ın E serlerinde D oğu ve Batı M eselesi, s. 71.

47

6 il

Page 48: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

soylu ailelere duyduğu hayranlığı muhafaza etti ve onlardan temin ettiği parayı hayır işlerinde kullandı. Bunlar, Ortado­ğu’da tanıdığı, eski düzenin "soylu sahipleri" olan tipte Ame­rikalılardı:

Zengin sınıfın birinci örneği olan insanlar, kucaklar boyun­ca kurup topladıkları milyonları hatta milyarları bulan ser­vetleriyle büyük vakıflar kurmuşlardır; bu vakıflar sadece Amerika'nın değil, ba§ka kıtalardaki insan topluluklarının da bilimsel, sıhhi, insani, vs. esas ihtiyaçlarına yardım et­miştir. Camegie, Rockefeller’ler, Ford’lar hep bu sınıfa da­hildirler. Sahipler çok sade yaşa,r...... ikinci zengin sınıfıoluşturan birtakım türedi kişiler, servetlerini yaratıcılık ve yetenekten çok birtakım çarpık araçlarla elde etmişlerdir... ’ Williamstown Konferansı’nın başhğı "Modern Türkiye Ve

Sorunları" şek lindeydi.E dip ,, böylesine önemli bir konfe­ransa katılan ilk Türk, Müslüman kadın oldu. Amerika’yı zi­yareti sırasında, konferansla ilgili olarak bir Amerikalı gazete­ciye şunlan söylemişti: "Bu olay yaşantımda bir dönüm nok­tası, bir ayrıcalık ve şeref olmuştur".*’"' Daha önemlisi, konfe­rans Edip’e Türklerin davasını Amerikan kamuoyuna anlatma şansı verdi. Konferans yaklaşık üç hafta sürdü; Edip’ in yaptı­ğı konuşmaların metinleri birkaç yüz sayfayı buluyordu.

Konferansa katılım oldukça yüksek boyuttaydı; Edip’ih ko­nuşmacı olarak kaühmı Amerika Birleşik Devletleri’nin dört bir yanındaki feministleri konferansa çekmişti. Dışa vurmak­tan sakınmadığı bir gururla şunlan söylüyordu; "Bunlann yüzlercesi konuşmaları dinledi, yuvarlak masa toplantılanna iştirak etti, konferansın çetrefilli tartışmalanna katıldı."*"'’ Di­ğer konuşmacılar arasında Osmanh İmparatorluğu’nda çalış-

Halide Edip, Y eni İstanbul no. 2332, 15 Mayıs 1956, Aktaran Prof.Dr. i. Enginün, s. 71-72.Konferans 1928 yıbnın 2 Ağustosu’ndan 30 Ağustosu’na kadar devametti."A Turkish Feminist Vieıvs Women Here", s. 6.

“ Ibid., s 6.

48

Page 49: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

mış ya da bulunmuş seçkin aydınlar, siyasetçiler, eğitmenler ve gazeteciler de vardı.^ Bunlann çoğu kendisini "Türki­ye’nin dostu" olarak niteliyordu. Amerikan halkının çoğunlu­ğundan farklı olarak, bunlar Ortadoğu’nun karmaşık, çetrefıUi doğasına aşina kişilerdi. Edip, eski dostu Dr. Philip Marshall Brown" tarafından resmi olarak karşılandı. Brown, Edip hak­kında yaptığı sunuş konuşmasında, onun mesleki başarılarını vurguladı ve himaye edici bir tarzda Türk halkına ve Türk kültürüne duyduğu yakınlığı dile getirdi.

İlk oturum, henüz doğmuş Türk ulusunun yüz yüze bulun­duğu güçlüklerin değerlendirilmesine aynimıştı. Edip, Türki­ye’nin tehlikeli ve sözüne güvenilmez komşu ülkelerle çepe­çevre sarılmış durumda olduğuna dikkat çekti. Kuzey’deki Rusya, yayılmacı emellerle Türkiye’yi gözlüyordu. Doğu’da Kürder özerklik talebinde bulunuyor, giriştikleri protesto ha- rekeüeriyle Kemalist rejimin istikrarını tehdit ediyorlardı. Yu­nanistan ve İtalya’nın hala Ege kıyılarında gözü vardı. Onyıl- larca süren savaşlardan sonra Türkiye ekonomisi dış yardıma çok büyük ihtiyaç duyuyordu. Eğitim en öncelikli meseleydi. Bütün bu zorluklara ye Batı’daki kuşkuculuğa karşın, Türk halkı varlığını korumaya devam edecekti, çünkü Türk halkı demokratik bir geleneğin mirasçısıydı. Edip, bunu izleyen günkü konuşmasına, geçmişin gerektiği gibi kavranmasının

Mr. Leland Sage, Prof. Philip Marshall Brown, Mr. Luther Fowle, Mr. Albert Staub, Albay Rodney Berg, Mr. Stephan Radeff, Mr. Polyzoides, Mrs. McLennan, Prof. A. H. Lybyer ve Mr. Sangsong F. Wang."Philip Brouınh geçtiğimiz y^l tanıdım... Doğıı şiirinin yanısıra Türklere ve Türklerin yaşantısına karşı çok büyük ilgi duyuyordu ve bunun bu ilgisi bir süre bizi birbirimize yakınlaştırdı... Bütün dünya bize kanun kaçağı insanlarmışız gibi davranırken ülkeme ve halkıma dostluk ve ilgi gösteren birkaç kişiden biriydi. " M em oirs, s. 198."Bayan Halide Edip'i tanıtmadan önce, arkadaşım Abdullah’ı sizlerle tanıştırmak istiyorum. Tann’nın bir hizmetkarı olan Abdullah, basit, sıra­dan bir Türk... Herhangi bir ulusta esasen önemsenmesi gereken insanla­rın Abdullahlar olduğu, biz her şeye meraklı aydınlar gerçekten uzaklaşır­ken bu basit insanlar bir şekilde hakikate ulaşıyorlar..." Dr. Philip Mars­hall Brown, WiUianıstown, 3 Ağustos 1928.

49

Page 50: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

geleceğe ilişkin değerlendirmelerde bulunmak açısından bü­yük önem taşıdığını vurgulayarak başladı:

Modem Türkiye ’nin çokyönLü sorunlarım kavramaya çalı§- mazdan önce Türk tarihinin belli ba§h olaylarına kısaca göz atmak son derece yararlı olur....Türklerin nerede muzaffer olduklarım ve nerede yenilgiye uğradıklarını net bir §ekilde yeniden hatırlamadıkça, onla­rın bugünkü varlığını etkileyen sorunlun gerektiğince kavra­yanlayız. Bunun yanışım, Müslüman Doğu’nun Batı ile olan ilişkileri Türkiye’nin yaşadığı sorunlardan, onun bu sorunlarla, şimdiye kadar hangi yoldan ba§a çıkmış oldu­ğundan ve gelecekte hanşi yoldan başa çıkacağından bü­yük ölçüde etkilenecektir.Edip’in meseleleri ortaya koyuşu son derefce başarılıydı.

Jön Türk aydınları arasında İngilizce yazılmış tarihi kaynakla­rı incelemiş, ya da kendi fikirlerini Fransızca dışında bir Av­rupa dilinde ortaya koymuş başka bir aydın yoktu. Gerçekten, bunlann sahip olduklan ideolojinin entellektüel ve felsefi te­meli Comte, LeBon, Durkheim gibi Fransız pozitiyisderine dayanıyordu. Ayrıca, Jön Türk liderhği yalnızca erkeklerden oluşuyordu. Edip’ in Osnıanh İmparatorluğu’nun çöküş dö­nemlerine ilişkin ortaya koyduğu kronolojik çözümleme, Tür­kiye tarihiyle ilgili herhangi bir Avrupab öğrenciye hiç yaban­cı gelmeyecektir. Edip, 1699 ile 1923 ydları arasında kalan tarihsel dilimi, modernleşme sürecinin özgül aşamalarına kar- şıbk düşen beş döneme ayırmıştır.^” Edip’in tarihsel çözümle­mesinde kendisine esas aldığı tema, "sıradan" ya da "basit"

Halide Edip, Birinci Konferans, WilIiamstown, 4 Ağustos 1928, Cumar­tesi.Edip’ in tanımladığı gelişme modeK dört aşamalıydı: 1699-1807; 1807-1839; 1839-1876; 1876-1908; 1908-1923. Bernard Lewis, Ni­yazi Herkes ve Stanford Shaw’un da aralarında olduğu modern tarihçiler de Modern Türkiye’nin gelişimine ilişkin yaptıkları çözümlemelerde bu dönemlemeyi kullandılar.

50

Page 51: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Türk’ün^' dünya tarihinde oynadığı roldü.

II1928 yıbnda, Batılı gözlemciler Osmanb kimliğinin dışında

bir Türk kimliğinin var olduğunun pek farkında değillerdi. Edip, dinleyicilerine, Batı’da uzun zamandan beri toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir öğesi olarak algılanan ulusun Do- ğu’da yeni bir olgu olduğunu hatırlattı. Ondokuzuncu yüzyıl boyunca ve yirminci yüzyılın başlannda çeşitb’ uluslar Osman- h imparatorluğu içinde kendilerini bağımsız bir güç olarak in­şa ediyor, Türkleri değişen bir dünyada kendilerini dine da­yalı geleneksel Türk tanımlamasının yeterliliği üzerinde yeni­den düşünmeye zorluyorlardı. Olumsuz bir anlam içeren ve Türk Müslümanlann kendilerinin bile aşağılayıcı buldukları "Türk" sözcüğü, tedrici olarak yeni bir anlam kazanmaya başlamıştı. Jön Türk aydınlan örgütlü dinin ruhani alanının ötesinde bir geçmiş ve gelecek duygusu içeren bir tarihsel bi- Unç formüle ettiklerinde, Türk halkı etkin bir biçimde modem tarih içindeki yerini almış oldu.

Yusuf Akçura^^ ve Ziya Gökalp, Türk halkını ulusal köke­ne dayah kuramlarla tanımlayan ve ortaya ırksal bir Türk

' ' Ne yazık ki Edip kullandığı terimleri dinleyicilerine açıklamamıştır ve bu yüzden İngilizce 'simple Turk’ terimi bir yanıltıcılığa sahiptir. Türkçede 'basit’ sözcüğü 'yalın' ya da 'sıradan’ anlamına gelir. İngilizce’de ise,

bir kişiyi ya da kişileri tanımlamak için kullanıldığında, 'budalalık’ , 'akılsızlık’ anlamı içerir.E. H. Carr, W hat Is H istory?, NYC 1961.Yusuf Akçura (1876-1933); Rusya’da doğdu ve çocuk yaşlarda Türki­ye’ye geldi. Fransa’da siyaset biünıi ve tarih öğrenimi gördü. Türk ulu­sal kimliğinin Islami, Osmanh ve Türk bileşenleri üzerinde çahştı ve ya­zılı eserlerinde bu soruna bir açıklık getirmek için çabaladı. Aynntılı bil­gi için bkz. T ü rk Yılı 1 9 2 8 , İstanbul 1928, s. 396-411 ve M. F. To- gay, Y usuf A kçura, İstanbul 1944.

51

Page 52: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

kimliği koyan ilk düşünürler oldular/"^ Bu milliyetçi ideolog­lar, ilk kez Ahmet Cevdet Paşa’mn çalışmasmda görülen bir anlayış geliştirdiler. Cevdet Paşa, Osmanbnm ondökuzuncu yüzyıl başlanndaki tarihini konu alan bir araştırmaya yazdığı sunuş metninde, Osmanh Islamının dayanıklıhk gücünü onun "Türk" kökenlerine bağlıyordu. Bundan elli yıl sonra, Ah­met Mithat Paşa Osmanblann Türk soyundan geldiklerini keşfediyor ve bunlann Orta Asya’dan aldıkları mirasın önemi­ni vurguluyordu. Akçura, bir topluluğun soyağacını bir grup kimliğine temel olacak şekilde uyarlayarak tarihçiliğe (histori- cism) siyasal bir içerik kazandınyordu. Ondökuzuncu yüzyıhn sonlanna doğru, Türk gazeteleri "Türk" terimini Türk ırkına yönelik yeni bir anlayışı nitelemek üzere kullanmaya başladı­lar. O sıralar Jön Türklerin çoğu Paris’te yaşıyor, bunlann çı- kardıklan yayınlar Türkiye’de yaşadışı kabul ediliyordu. Jön Türk devriminin bu konularda açık bir tartışma ortarlıı yarattı­ğı 1908 yıhna gelinceye kadar. Edip Türklük kavramının içe­riğine tam olarak vakıf d e ğ i l d i . '

1908, Yeni Türkiye’nin tarihinde kritik bir yıl oldu. Edip, 1908 yıhnı, 'geçmişle şimdiki zaman arasında psikolojik ve si-

M em oirs, s. 312;Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895); tarihçi, eğitmen ve hukuk reformcusu olan Cevdet Paşa MeceUe kohıisyonunun başkanıydı ve bu görevi yaşan- tısmm son yirmi yıh boyunca sürdürdü. Bulgaristan’da doğmuş olan Cevdet Paşa öğrenimini İstanbul’daki bir medresede devam ettirdikten sonra mühendislik okuluna geçti. Bir tarihçi olarak kariyeri Encümen-i Daniş’ in kendisine Osmanh împaratorluğu’nun 1774-1826 arasmdaki tarihini derleyip yazıya dökmesi görevini vermesiyle birlikte 1852 yıhn- da başladı.Kushner, David, T h e R ise o f Turkish Nationalism, London 1977, s. 28.Ahmet Mithat Paşa (1822-1884); Tanzimat’ın taşradaki idarecilerinden ve reform yanhsı başvezir (1872, 1876-77). 1876 Anayasası’nm baş miman olan Mithat Paşa Abdülhamid’ın emriyle ilkin görevden ahndı, ardından öldürüldü. Edip, Mithat Paşa’dan "Özgürlük için verilen ilk şehit" ve "Batı değerlerini benimsemiş ve ismi birinci sınıf idareci ile özdeşleşmiş büyük Türk" olarak söz etmiştir. Halide Edip, Tui'key Fa- ces W est, yenibasım Arno Press, New York 1972, s. 87.M em oirs, s. 256.

52

Page 53: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

yasal bir aynm, ruhsal ve siyasal bir yeniden doğuş dönemi’ olarak tanımladı. Edip’e göre, bu tarihten itibaren, anlamını "sıradan Türk" teriminde bulan ulusal duygu ulusun tüm olumsuz koşullara rağmen ayakta kalmasına yardımcı olmuş­tu.®” Edip, Türklerin ulusal karakteri konusunda Amerikalı dinleyicilerine da:ha iyi bir fikir verebilmek için Türkleri "say- gıh, ağırbaşh, gerçekçi, değişen koşullara uyarlanma yetene­ğine sahip, ahlaklı, cesur, dürüst" kişiler olarak tanımladı. Edip’e göre, göçebe bir kökenden geUyor olmaları Türklere hem demokratik hem de otokratik özellikler kazandırmıştı; Türkler siyasal yenihğe ve reformlara ayak uydurma konusun­da içgüdüsel bir yeteneğe sahip gerçek kahramanlardı. Os- manhlann zayıflatıcı etkisinden bağışık kalan "sıradan Türkler", gerek zihinsel gerekse moral açıdan saf ve yenilmez kalmasını bilmişlerdi. Buna karşıhk, Türklerin yaşama geçir­diği demokratik sürece karşı çıkan Öteki 'ırksal gruplar’ , diğer özelliklerinin yanısıra, Avrupalı devlederin piyonu olup dost­larını 'arkadan hançerleyen’ nankör , soysuzlaşmış, yozlaş­mış, enteUektüel açıdan felç olmuş gruplardı.®^

Edip’in Tüîklere duyduğu hayranlık, onun Türklerin başa- nsızhklannı görmesine engel değildi. Jön Türk pozitivistleri- nin yeğledikleri bilimsel tutumu benimseyen Edip, WiUiams-’’ town’daki konuşmalannda Türkleri üç kategoriye ayırarak ta­nımladı. İstanbul Türkleri bencil ve yozlaşmış bir karaktere ve, fanatik ve patlamaya her an hazır Makedon Türklerden farklı olarak, 'bayağı’ bir kozmopolitliğe sahiplerdi. Saflığı bo­zulmamış olanlar yalnızca Anadolu Türkleriydi. Bunlar sevgi dolu ve yardımsever insanlardı; Bağımsızhk Savaşı sonrası ik-

Ib id .,s . 240.1908 ’de Türkler hükümette üstünlüğü ele geçirdiklerinde, 'sıradan Türkler’ imparatorluk nüfusunun yaklaşık yüzde kırkını temsil ediyorlar­dı; Araplar da nüfusun en az yüzde kırkhk bir bölümünü oluşturuyorlar­dı.T urkey Faces W esl, s. 4.Ibid., s. 36.WiUiamstown Konferansı, 18 Ağustos 1928, Cumartesi.Ibid., 4 Ağustos 1928, Cumartesi.

Page 54: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

tidan ele almış olanlar bu 'tip’ Türklerdi. Geçmişlerinin bü­yük bölümünde çiftçilikle uğraşmış olan Anadolulular, sessiz fakat kararlı bir biçimde, Ankara’daki iktidann resmi binala­rına 'insan unsuru’nu kazandırmışlardı. Edip, Enver hükü­metinin acımasız ve zalim yanlanyla yeni rejimin yüz yüze bu­lunduğu güçlüklerin nedenini Makedon 'unsurlar’ ın varlığına bağbyordu. ^

Edip’in çakşmalan, insan doğasının bu birbirinden farklı yanlarını kategorize etme eğilimine sahip olmakla birlikte, bil­gi dolu ve kavranabilir bir niteliğe sahipti. Aldığı batı tarzı eğitim, onun görece yeni bir bilim dah olan psikolojiyle içli dışL olmasına vesile olmuştu. Kendisinden önceki Türk tarih­çilerden farklı olarak, ulusal motivasyon ve karakteristiklerin uygarlıkların karşılıklı etkileşimi üzerindeki etkisini araştırma­ya girişti. Tarih, Edip i^in, 'Türklerin yaşam anlayışı’ ve 'es­nek Türk psikolojisi’nin özgül kıldığı bir süreklilik idi. Edip, Türklerin kendi İslam kardeşlerinden farkh olduklanna, Türklerin kendi davâlannın daha sonraları seçkin bir modern tarihçinin çaLşmalannda yansımış olduğuna inanıyordu. Bu­rada, Edip’ in Yeni Türkiye’nin batdı demokratik sisteme uyarlanma konusunda gösterdiği başarının nedenlerine ilişkin çözümlemesi ile Bemard Lewis’ ın geliştirdiği çözümlemeyi karşılaştırmak yerinde olabilir. Edip şunları söylüyordu:

Asli Türklerin başlangıçta sahip oldukları özellikler. Do­ğu’dan çok Batı ile müştereklik içinde görünürlen Türklerin

Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938); O sıralar Osmanlı İmparatorlu- ğu’nun bir parçası olan Selanik kentinde doğdu. Bu yüzden 'Makedon tipi’ bir kişiydi.Bu kategoriler anakronistik ve modası geçmiş olmakla birlikte, Edip bu sınıflandırma yöntemini önemsedi. 1931 ’de New York Barnard Kole- ji’nde ileri düzeyde bir tarih kursu verdi. "Modern Türkiye’nin Siyasal, Toplumsal ve Ekonomik Gelişimi" başlığını taşıyan kurs programının gi­rişinde şu dersler yer alıyordu; "X . dersten XX. derse; Anayasanın Res­torasyonu, Genç Türkler ve bunlann politikası, Makedonya, İstanbul ve Anadolu Türkleri ve bunların karakteristik özellikleri, toplumsal değişim sürecindeki rolleri..."İbid ., s. 28.

54

Page 55: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

genliğinin yanısıra diğer doğulu halklara olan üstünlüğü­nün nedenlerinin yattığı yer de burasıdır; Batı, kendi sorun­larım acımasız bir gerçekçilikle ve hakikate bütünüyle sadık kalarak ele alır ve kendi gelinim sürecinde yeni aramalara geçerken. Doğu dünyasının çok büyük bir bölümü, gerçek Doğu, konulmakla, tanımakla, uzun uzun düşünüp takın­makla zaman kaybeder.Bernard Lewis ise şöyle söylüyordu:Modern Türkiye’yi kendi Müslüman kom§ulanndan ayıran ve onu Batı dünyasının hem faziletlerine hem de kusurları­na yakınlaştıran iki olgu var. Bunlardan birisi süreç anlayı- ği -olayların ardışıklığını basit bir olaylar dizisi olarak değil bir zaman süreci olarak görmek... ve bir bütünü birbirinden ayn, bağlantısız varlıkların basit bir toplamından ziyade birbirlerlyle bağlantılı olan ve karşılıklı etkileşim içinde bu­lunan parçaların birlikteliği olarak görme yeteneğine sahip olmak.^^Edip "sıradan Türk"ü ırksal olarak Avrupalı anlamda ta­

nımlamanın olanaksız olduğunu kabul etmekle birlikte, Ana- dolululann sahip olduklan farklı geçmişinin onlann yaranna işlemiş olduğunu öne sürdü. Türk karakterinin bu çeşitli unsurlan, halkın kendi Islaıni-Bizans-Osmanlı geçmişini özümsemesine ve oluşturduğu sentezi Realpolitik* alanında yeniden sahneye koymasına izin vermişti. Türkler, diğer Is- lami toplumlardan farkb olarak, batıh fikirlere yatkınlardı ve eski Türki aşiretler batıL anlamda devlet kurma konusunda doğal bir yeteneğe sahiplerdi.

(*) Realpolitik: Siyasetin moral değerlere veya ülkülere göre değil, nesnel koşuUann maddi gereklerine göre yürütülmesi Ç.N.

Ib id .,s . 35.Bernard Lewis, T he E m ergeııce o f M odern Turkey, Oxford Univer- sity Press, 1968 basımı.

^ Turkey Faces W esl, s. 251.Ib id .,s . 250.WiUiamstown Konferansı. Birinci Oturum, 4 Ağustos 1928 Cumartesi.

5.S

Page 56: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Her şeyden önce, Türk karakterinde içkin olan sağduyu ve bilgelik, Özgürlük ve demokrasi arayışına yardımcı olmuştu.'’ Edip’ in "eski Türklerin psikolojisi" konusundaki anlayışı, Na- ima’nuı vakayinamelerinin titiz bir incelemesinin ürünüydü; Naima’nın eseri, 'tarihimizin erken dönemlerinin pek çok ta­rihsel anının psikolojik önemine’^ belli bir yorum getiriyor­du.

Edip, Batı Avrupa’nın durağan ve dilsel açıdan homojen topluluklarına özgü kavramlann çok-diUi, çok-ırklı ve 'inişli çı- kışL’ Osmanh dünyasına tatbik edilmesinin güçlüklerine iliş­kin karmaşık (mixed) fikirlere sahip olan Arnold Toyn- bee’nin çahşmasından haberdardı. Bir yandan, Avrupa kö­kenli siyasal formülasyonlann kaba bir biçimde batıh olma­yan toplumlara tatbiki girişimi genellikle kiüesel kınmlara (massacre) yol açıyor, diğer yandan, milliyetçilik bu iki uygar- hğa birlikte yaşamaları için bir temel sunuyordu. "Sıradan Türk"ün geleceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Edip, düşüncelerini insanlığın müşterek deneyimlerinden yararlana­rak geliştiriyordu. Edip, milliyetçilik ile Türkçülük arasında bir fark gözetiyordu. Milliyetçi anlayışlar ayrımcı ve baskıcı bir niteliğe sahiplerken, Türkçülük bir ulusun karakteristiği­

WiUiamstown Konferansı. Altıncı Oturum, 20 Ağustos 1928, Pazartesi. Mustafa Naima Osmanblann 1591-1659 (Hicri 1000-1070) dönemi ta­rihini olaylann tarihsel sırasına uygun olarak kaleme aldı. Naima'nın va­kayinamesi 1147 (Hicri)’de İstanbul'da basıldı.M em oirs, s. 282.Arnold Toynbee (1889-1975); Oxford Balliol Koleji’nde eğitim görmüş bir İngiliz tarihçisi. Latince ve Yunanca’yı çok iyi bilen Toynbee 1924 yılına kadar Londra Üniversitesi Bizans Araştırmaları Kürsüsü’ne baş- kanhk etti. Paris Banş Konferansı’na katılan İngiliz delegasyonundaki üyelerden biriydi. En önemli çalışması olan A Study o f H islory 1934 ile 1961 yıUan arasında on iki cilt olarak basıldı. Edip, Turkey Faces W esl adb kitabında Toynbee’den alıntılar yapar (s. 13 ve 142) ve WiUi- amstown’daki konuşmalannda sık sık Toynbee’nin yapıtına gönderme­lerde bulunur. Toynbee’nin iki kitabı WiUiamstown bibliyografyasına dahil edilmiştir.Toynbee, Arnold, T h e W egtern Q uestion in G reece and Turkey, New York 1922, s. 15-16.

56

Page 57: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

nin tanımlanmasına yönelik bir çabanın ifadesiydi.*^* Toyn- bee, Batı’nın nüfuzunun Do|u üzerine 'soğuk bir gölge’ (chilly shadow) gibi düştüğünü ifade ederek temkinli bir tu­tum sergilerken, Edip iyimser yaklaşımını koruyordu. Türk- 1er, Baü’da kendi bireysel özgürlük ruhunun ve demokrasi­nin ışığının bir yansımasını görmüştü; Yeni Türkiye’nin gele­ceği Türklerin bu duyarlılığı tarafından güvence altına alın­mıştı:

Türkiye’nin kendi somniannı çözmesi ve kağıt üzerinde bı­raktığı pek çok reformu hayata geçirmesi bir ku§ak boyu sü­recek uzun bir zamana mal olacaktır. Cumhuriyet 'in gelece­ğine -hepimizin Tanrısı olan- tek bir Tanrı’nın varlığına inandığım kadar inanıyorum. Ancak, bu, duygusallıktan kaynaklanan bir inanç değil. Bana bu inancı kazandıran şey, kendilerine yeni bir ülke kurmak için nasıl çabaladıkla­rına gözlerimle tanık olduğum Anadolu erkeklerinin ve ka- dınlannm sahip oldukları niteliklerdir.Edip, WiUiamstown Konferansı’nda yaptığı konuşmalar sı­

rasında kendisinden bir Müslüman, Batı uygarlığını benimse­miş bir Türk olarak söz etmekle birlikte, hiçbir zaman kendi­sini "Sıradan Türk" olarak tanımlamadı. Gerçekte, Edip Bi­rinci Dünya Savaşı sonrası ortadan kaybolmuş saray sınıfına üye bir Osmanlı ailesinden geliyordu. Ailesi, pek çok Türkün yaşadığı çile dolu yoksul yaşamın dışında bir hayat sürmüştü. Edip’in kitaplan, 'nazik, iyi huylu, inançh ve kültürlü’ insan­lar olan 'Eski Tarz Türkler’e duyduğu hayranhğı dışa vuran ifadelerle doluydu. Savaş sırasında sıradan Türklerle yan ya­na çalışmıştı; bununla birlikte, onlarla kendi arasında farklı sınıftan ve eğitimden gelen bir kadın olmasının beraberinde getirdiği bir mesafe vardı. Savaşın yıkıma uğrattığı Anado­lu’nun en derin köşelerinde olduğu zamanlarda bile, kendisi­ne göz kulak olan bir hizmetçi ya da emir erini yanından hiç

WiUiamstown Konferansı, 20 Ağustos 1928, Pazartesi.The W estern Questiolı in C reece and Turkey, s. 362.Turkey Faces W est, s. 250.WiUiamstown Konferansı, 22 Ağustos 1928.

57

Page 58: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

eksik etmemişti ve bu durumu son derece normal bulduğu çok açıktı/”^

Edip, ülkenin yaşadığı ölünıcül sıkıntıların hala çok canlı olduğu Bağımsızhk Savaşı’nın sonlanna doğru Shirt of Fla- me (Ateşten Gömlek) adlı eserini yazdı. Kitabındaki derin va­tanseverlik duygusu, eserin Türkiye’de büyük bir başanya erişmesine katkıda bulundu. Eser aynca filme de aktarıldı; Türk ordusu askerlerinin figüran olarak kullanıldığı film bü­yük ölçüde yazarın istekleri doğrultusunda çekildi. Bakir Ana­dolu topraklarının arka fonu oluşturduğu filmde, Peyami ile Ayşe arasındaki aşk, bunların 'İzmir davası’ uğruna kendi­lerini feda edişlerinin dokunaklı öyküsüyle iç içe veriliyordu. Edip’ in roman kahramanlan, yaşamlannı özgürlük savaşma adamış, kişisel arzulanın bir yana bırakmış kişilerdi. Edip, yaşadığı ve tanık olduğu olaylann kendisini bu romanı yazma­ya zorlamış olduğunu itiraf eder °"*; romanı duyduğu sınırsız heyecanın verdiği yaratıcılıkla kaleme almıştır. Roman, "Sıra­dan Türk" ün duygu yüklü bir biçimde dile getirilişidir:

Hepsi çok basit, hepsi iyi çocuklardı. En kanlı olayları en tabii bir §eymi§ gibi anlatıyor, en tahammül edilmez fela­ketleri sabırlı ve dayanıklı genç omuzlarında ta§ıyorlg.rdı. isyanlarının felsefesi me^ru ve açıktı. Birtakım yabancılar, mütareke aldatmacasıyla hakları olmayarak memleketleri­ne sokulmuşlar, vatanı soyuyorlardı. Ne kadar zor olursa ol­sun... bu davetsiz misafirlere karşı savaşmaktan asla vaz­geçmeyeceklerdi. Ayşe, bunların samimi yakınlığını hemen hissetmişti. İzmir'in güzelim dağlarında özgürce serpilmiş ruhu, kurtuluş askerlerini oldukları gibi, bütün erdemleriyle ve hatalarıyla seviyordu.^°^

Florence Billings’e mektvıp, 1928. Sophia Smith Araştırma Kütüphane­si, Smith College.Halide Edip, T he Shirt o f Flam e, Duffîeld&Co. New York 1924, s.216.

lO"! »ı_ • tIbıd., s. X X I.

Ibid., s. 92.

58

Page 59: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Edip, daha çocukluğundan itibaren roman dünyasının çe­kiciliğine esir düşmüştü. Yetişkin bir kadın haline geldiği yıl­larda, çok yoğun bir şekilde yaşadığı deneyimlerim roman aracıhğıyla ifade etme yeteneği daha da gelişmiş durumdaydı. Kitapları, mutluluğu geleneksel normlann dışında arayan ba­ğımsız kadın kahramanlarla doludur. Shirt of Flame adlı ro­manında, sıradan Türklerin özelliklerini insanüstü bir düzeye çıkarmıştır.

'Benliğin güçlendirilmeye ihtiyaç duyduğu zamanlarda’ kahramanlara ve kahramanhk sembollerine duyulan ihtiyaç derinleşir. Bilinçaltı, ; a|amda bir neden ve anlam arayışında bireye yardımcı olur. Edip, yaşamı boyunca Anadolu’nun sıradan insanlannı birer kahraman düzeyine çıkarmış olmakla birlikte, romanlarındaki insanlar yalnızca birer roman kahra­manı değillerdi. Kendi geleceğinin bile belirsiz olduğu bir za­manda, dört elle sarıldığı davanın bir mantığa ve akla yakın bir gerekçeye dayandırılması gerekiyordu. Eğer ortada bir kahraman var idiyse, mantıksal bir zorunluluk olarak, aynca bir de "kötü" olmalıydı.

III1928’de, Avrupalıların sonuçsuz kalan Yunan işgaline

verdiği desteğin anılan Türk aydınlannın zihninde henüz çok tazeydi. Türkiye’nin dört bir yanında Yunan karşıtı duygular bir hayli güçlenmişti; eski bir azınlığın Anadolu topraklannı işgal etmeye hakkı olduğunu iddia etmiş olması 'Türklerin ö f­kesini söndürülmesi mümkün görünmeyen bir ateşe çevirmiş­ti’ .B a ğ ım s ız h k mücadelesi sırasında binlerce insan ölmüş­tü. Türkler, nihai olarak zaferi kazanmış ve yeni bir Türk cumhuriyeti kurmuş olmalarına karşın, Batı’da varbğını sür­

Joseph L. Henderson, "Ancient Myths and Modern Man", M an and His Sym bols, ed. Cari Jung, New York 1963.T h e E m ergence o f M odern T urkey, s. 241.

59

Page 60: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

düren Yunan yanbsı eğilimlere karşı son derece duyarlıydılar. Batılı komşularıyla Hıristiyanbk gibi ortak bir paydaya sahip olan Yunanistan, onlarla kimi kültürel ve ticari bağlara da sa­hipti. Öte yandan, çağdaş Yunanhlar Klasik Çağ’ ın mirasçıları olduklannı ileri sürüyorlar ve yüzyıllarca "Asya’nın Yedi Kili­sesi "ni arayan seyyahların uğrak yeri olarak kalmış Ege kıyı­larının bir zamanlar Aristo ve Homer’in vatanı olduğuna ina­nıyorlardı.

Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru. Jön Türler kendi milliyetçi kuramlarını desteklemek üzere tarihten yararlanma­ya ve Anadolu topraklannm Türklere ait olduğu savına meş­ruluk kazandırmaya başladılar. Türkçü yazarların amacı yal­nızca birer Türk tarihçisi olarak dünya tarihine katkıda bulun­mak değildi; bunun yanısıra Osmanh toplumunun olumlu yanlarına işaret etmek gibi bir kaygıya da sahiplerdi. Avru­pa’daki imajlarını iyileştirmek isteyen Jön Türk tarihçileri,' Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasındaki ilişkinin eşit­liğine ve özelikle de imparatorluk topraklarında yerleşik ya­şam süren Ortodoks Yunanhların varlığına dikkati çekiyorlar­dı. Bunlann yazılan çeviriden kaynaklanan güçlükler nede­niyle Türkiye dışında çok sınırh bir okur kitlesine sahipti.

Edip, Lozan Konferansı’nı izleyen dönemde Batı’nın Türk-Yunan anlaşmazlığı konusundaki tek yanlı bakış açısını değiştirmek için çaba gösterdi.WiUiamstov»rn Konferansı, Edip’e, Türk bakış açısını anlatma ve Batı’nın bu konudaki düşüncelerini düzeltip onlara bir denge getirme fırsatını ver-

Edip’in İngiliz arkadaşı Grace EUison, Edip’ in 1921 ’de yunan vahşetiy­le ilgili veri topladığı sıra ikisi arasında geçen bir sohbeti aktarır: "....Bir Hıristiyan öldüğünde, olması gerektiği üzere bütün Hıristiyan dünyası bu­nu kendisine kaygı edinir; ama, öte yandan, bütün bir Müslüman toplulu­ğu yok edildiğinde bununla hiç kimse ilgilenmez... Dünya, Yunanhlar hakkında hükme varırken bu durumu göz önüne almalıydı... Çok öteden beri varolagelen bu haksız eleştiri,, yalnızca onun ruhunu yaralamakla kalmaz, fakat aynı zamanda onu yapmayı aklına bile getirmeyeceği pey­leri yapmaya kışkırtır." Grace EUison, An EnglİEhwoınan in Angora, EP Dutton, NYC 1923, s. 212.

60

Page 61: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

di. Arnold Toynbee’nin Yunan topluluğunun sahip olduğu propaganda yeteneğiyle Avrupa ile Amerika’da hükümetleri etkilemiş olduğu yolundaki gözlemlerine atıfta bulunan Edip, argümanlarını mantıkh bir yoldan ortaya koymaya özel bir dikkat gösterdi. Metinlerindeki bibliyografyaya bakıldığm- da Edip’in konuşmalarını Batıh kaynaklara dayandırdığı ve Türk bihm adamlannın eserlerini referans göstermekten özel­likle kaçınmış olduğu görülür. Edip’in öne sürdüğü argüman­lar esas olarak iki teze dayanıyordu; bunlar, Osmanhnın geri­lemesinin Bizans-Yunan etkisinin sonucu olduğu, modern Yu­nan devletinin Klasik Çağ’la ırksal ya da kültürel bir bağa sa­hip olmadığı savlarıydı.

Edip, Osmanh kurumlarının Türk-Islami bir kökene sahip olduğu tezini yaygınlaştırmış olan Fuat Köprülü’nün tarih tezi­ni benimsedi. Balkan Savaşlan (1912-1913) sonrasında yaşa­nan, Slav ve Yunan karşıtlığının öne çıktığı dönemde bu tarih kuramlan milliyetçi hareket içinde ivme kazandılar. Anado­lu’daki Türki işgali, Islamın Orta Asya’nın batısından kopup gelen Türkmen boylarıyla bölgeye taşınmasından beş yüzyıl önce başlamıştı. O sıralar. Ortaçağ Helenizmi Anadolu halkı üzerine örtülmüş 'ince bir örtü’den başka bir şey değildi. Çı- karcıhk ve istismar yüzünden harabeye dönmüş ve ruhani otoritesini yitirmiş Bizans Kilisesi’nin yerli halk üzerindeki nü­fuzu çok zayıftı. Bölgeye gelen ve dinamik bir güce sahip Tür­ki aşiretler köylüye cazip bir seçenek olarak göründüler. Bun- lann giriştikleri akınlar Küçük Asya’nın hızla ve tamamen Türkleşmesiyle sonuçlandı. Yalnızca -Bizans’ın kültürel ve si­

"Batı, aşağılayıcı bir tavır takınıp soğuk davrandıkça Ortadoğu’yu kendi­siyle bir yakınlanma içine girmekten o denli uzaklaştırıyor ve onu kendi içine kapanmaya itiyor. Eğer ortada bir propaganda sorunu varsa, bunu diğer tarafta aramak gerek. Yunanlılar bu propaganda sanatında... eşine ender rastlanılır bir beceri, kazandılar. Batı dünyasının önde gelen kent merkezlerindeki Yunan kolonilerinin -ticaret, o ülkenin vatandaşlığına geçme, karşılıklı evlilik gibi yollarla- Batılı toplumlarla ve bu toplumların nüfuz sahibi çevreleriyle kurdukları sıkı ilişkiler, bu sanatı gerçekleştirme­leri için onlara eşsiz olanaklar sunuyor." T he W estern Questioıı in G reece and Tıu-key, s. 345.

61

Page 62: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

yasal yaşamının merkezi durumunda olan- İstanbul’ un çevresi 'Latin Kilisesi’nin nüfuzu altında kaldı. Edip, Ortaçağ Yunan

kültürünün gerileme içine girdiğini göstermek üzere Gibbon ve Prof. T. W. Arnold’ın çalışmalarından çeşitli abntılar yapı­yordu.

Türkler 1453’te İstanbul’a 'girdikleri’ zaman (Edip çalış­malarında "fetih" sözcüğünü kullanmamıştır) Bizans’ın 'kur­naz ve yozlaştıncı’ etkisine maruz kalmışlardı. Osmanlı yöne­ticileri, Bizans kurumlanm benimsemekle kendi çöküşlerini kendi elleriyle hazırlamış oluyorlardı. Edip bu noktaya kadar tezini akla yatkın, bilimsel bir tarzda sunmuştur. Ancak man­tıksal doğrultudan aniden sapmış ve sözü birden İmparatorluk Haremi meselesine getirmiştir. Edip’e göre, harem, 'ahmh yabancı kadınların’ yöneticileri kuvvetten düşürdükleri bir 'entrika ve fesat’ merkezi idi.

IstanbuVdaki Saray kötülük ve siyasi entrikanın gizli, uğur­suz, son derece tehlikeli bir merkezi, aile hayatından ziyade ahlaksızlık ve düşkünlüğün yaşandığı bir yer haline geldi. Padişahlar artık Türk kadınlarıyla evlenmez oldular -belki de Türk kadınlan artık onlarla evlenmek istemediler. Türki­ye ’nin kadınlan her zaman müstesna ve buyurgandılar ve kendilerine mevki ve güç getirecek olsa bile çokeşliliğe asla nza göstermediler. Diğer ırklardan güzel kızlar -özellikle Çerkezler- saraya geldiler, ya da kendi anababalan tarafın­dan yollandılar. Ancak Türk kızlan kendilerini bunlardan uzak tuttular. Yabancıların anladığı şekliyle Türk Haremi, güzel kadınlann bir araya gelip kötü zevkler için erkekleri kandınp baştan çıkardıklan ve onlann erkeksi yeteneklerini dumura uğrattıkları bir günah ve ayartma yeridir. Batıklar bazen haremdeki kadınlara, bazen de erkeklere acıyor. An­cak bunların hepsinin Bizanslılardan alınmış bir kurum

Ahmet Refik, Kadınlar Saltanatı adlı kitabında benzer görüşler ileri sürmüştür. Refik ikinci cumhuriyet döneminin tanmmış bir tarihçisiydi. Çalışmalan o dönemin gazetelerinde dizi yazılar olarak' yayınlanıyordu. Edip’in onun düşüncelerini kendisine adapte etmiş olması muhtemeldir.

62

Page 63: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

olarak bu aynı musibetin kurbanları olduğunu asla göremi­yorlar. Söz konusu sistem Osmanlıların çöküğünde belli bir rol oynamıştır.Düşünülmeden söylenmiş bu yanhş ifadeler, çokeşlilik ola-

yınm Edip’te yaratmış olduğu aşırı duygusal tepkiyi ortaya koymaktadır. Yanısıra, bu ifadelerdeki kadın karşıtı tutum onun kendi cinsine karşı duyduğu şaşırtıcı antipatiyi yansıt­maktadır. Bu konferansın önemi, bir dizi batıb bilim adamı­nın ve feministin konferansta hazır bulunduğu düşünülürse, Edip’in bu aşırı duygusaUığm mantıklı ve bilimsel araştırmala­ra dayalı konuşmasını sekteye uğratmasına nasıl olup da izin verdiğini anlamak gerçekten güçtür.

Edip, çözümlemesini Osmanlı sisteminin zayıfbğımn 'Bi­zans zehiri’nin bir sonucu olduğunu vurgulayarak sürdürdü. Edip’e göre, Osmanlıcılık Türk toçlumunun yüzeyindeki ince bir zırhtan başka bir şey değildi. Türk halkı, sıradan Türk göçebe yaşamın kendisine miras bıraktığı 'yalın ve saf karak­teristikleri koruduğu için varbğını sürdürmesini bilmişti. Bun­lar, Bizanshlann her yeri kaplayan etkisinden bağışık kalmış­lardı. Onsekizinci yüzyılda Padişahlar ve onların danışmanları yüzlerini Avrupa’ya çevirip Hıristiyan dünyasının kaydetmiş olduğu bilimsel ve teknik ilerlemeleri örnek almaya giriştikle­rinde, imparatorluğun siyasal yapısı değişimin ağırlığıyla ted­rici olarak çökmüştü.

Bu arada Balkanlar’ın Hıristiyan yerleşik nüfusu 'batıhlaş- maya yönelik reformlar’dan etkilenmiş ve 'dar’ bir milliyetçi­lik anlayışını benimsemişlerdi. Yunan halkı Doğu Ortodoks hiyerarşisinin desteğiyle ayaklanmış ve 'Osmanb Imparatorlu- ğu’ndan doğan ilk devlet’ (1821-9) olmuştu. Modern Yuna­nistan’ ın yaratılmasının ardından kilise kendi gücünü artır­mak için kültürel canlanışı teşvik etmişti. Edip, o zamanın Helen edebiyatının ve vatansever cemiyetlerinin devrimci fa-

Halide Edip, Willianıstown Konferansı, İkinci Oturum, 2 Ağustos 1928, Sab.T urkev Faces W est, s. 63.

63

Page 64: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

aliyederin üstünü örten birer araçtan ibaret olduğunu ileri sü­rüyordu. Modern Yunan kültürünün "Perikles Çağı" ile tarih­sel da kültürel bir bağa sahip olduğu savını reddediyor­du. Edip, bu tezini desteklemek üzere Arnold Toynbee’nin Yunanistan ve Türkiye’ye ilişkin araştırmalanndan kimi ahntı- 1ar aktardı. Gerçekten, Edip’in metni ile Toynbee’nin metni arasında yapılacak bir karşılaştırma, Edip’in tezinin Toyn­bee’nin argümanlannıh bir uyarlaması olduğunu açığa çıka- nr. Edip’e göre, Modern Yunanlılar, Küçük Asya’nın kıyı kesimlerinde yerleşmiş Klasik Çağ’ ın Eski Yunanlılarından farklı olarak, Slav bir kökene sahiplerdi:

Yakın Doğu’da etnik arılığa pek rastlanmaz. Hepimiz az çok birbirine karı§mı§ durumda bulunuyoruz; milliyetçiliği en güçlü olan Yunanlılar bile her peyden çok Slav bir köke­ne sahip görünüyorlar. Ne yazık ki, bu sözler Edip’ in diğer uluslann ve azınhkla-

nn 'sıradan Türk’ üzerindeki 'zararlı etkileri’ konusunda da­ha önce yaptığı bütün yorumlan geçersiz kılar. Kendisinin de itiraf ettiği üzere, imparatorluk çokırkb bir yapıdaydı ve Türk- lerin -diğer azınbklardan herhangi biri gibi- ırksal ve etnik olarak saf kalma konusunda fazlaca bir şansı yoktu. Konuş-

Yunan halk edebiyatını ve modern Yunanistan’ın kültürel canlanışını temsil eden isimler arasında en tanınmış olanı Constantine Cavafy (1863-1932) idi. İstanbul’da zengin bir tüccar ailenin oğlu olarak dün-* yaya gelen Constantine Cavafy, yaşantısının büyük bir bölümünü İsken­deriye’de geçirdi. Siyasetten kaçınmış olmakla birlikte, Yunan Tannlan ve Bizans’a ilişkin imgelerle dolu olan şiiri milliyetçilik duygularına ses­lenen öğeler içeriyordu. Şiirleri Fransızca, İtalyanca, Almanca ve İngi­lizce’ye çevrildi; Ancient Tragedy:"Ancient tragedy, ancient tragedyis as holy and wide as the universal heart.A Demos gave birth to it, one city in Greece,but quickly it soargd and set the stage in heaven..........

’ Edip, Yunan milliyetçiliğini "ırksal bir hareketten çok zihinsel bir durum, kültür ve dilin bir ürünü..." olarak tanımladı. Toynbee, ".... nıilliyetçilik ırksal değil zihinsel bir durumdur" diyordu.

” ’ WiUiamstown Kongresi, 2 Ağustos 1928 Sah.

64

Page 65: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

masjnda kullandığı terimlere pek açıkLk getirmediği için Edip’in "ulus", "ırk", "kültür" gibi kavramlarla tam olarak neyi kastetmiş olduğunu kestirmek oldukça güçtü.

Edip, konuşmasını banş çağrısında bulunarak tamamladı. Yunanistan ve Türkiye birbirine komşu ülkelerdi ve bu iki ül­kenin yurttaşlarının geleceği bir arada ve dostane ilişkiler içinde yaşamalarına bağlıydı. Edip, dinleyicilerinden, Yakın Doğu’nun küçük devlederini kendi hallerine bırakmalan ko­nusunda Batılı hükümetleri etkilemelerini istedi. (Edip Yuna­nistan’ı da bu coğrafi bölgeye dahil ediyordu). Yunan halkı değerli bir komşu, Türklerin ticari ortaklık kurabilecekleri ba- nşçı bir halktı. Bölge istikrannı tehdit eden şey, ^^nızca 'di­ğer Yünanistan’ , yani Venizelos’un Yunanistanı ile onun savaşçı müttefikleri idi;

Yakın Doğu’nun barışı büyük ölçüde Yunanistan ile Türki­ye arasındaki dostane ilişkilere bağlıdır. Yunanistan’ın Kü­çük Asya’da giriştiği emperyalist savaş kendisine çok paha­lıya mal olmuştur; bu savaşa iştirak eden üçyiiz bin askerin­den dörtte üçü hayatını kaybetmiştir. * Edip, siyasi retoriğin içeriğini kişisel duygularla pekiştirme

konusunda çok becerikliydi. Üretken bir gelecek, ancak iki taraf arasında karşılıklı saygı ve anlayışın inşa edilmesiyle mümkün olabilirdi. Bu ifade, Edip’in o dönem kaleme almış olduğu İngilizce yazılmış kitaplarının hepsinde geçiyordu. Edip’ in Bağımsızhk Savaşı Ü7,erine yazdığı ilk eseri olan The Turkislı Ordeal (Türkün Ateşle İmtihanı), bu dileğin en ba­riz ve vurgulıı bir biçimde dile getirildiği kitaptı. Edip, l.ozan Konferansı toplanmazdan önce İç Anadolu’yu köy köy dolaşıp

Eleutherios Venizelos (1864-1936); 1910-1915; 1917-1920; 1928-32 ve 1933 yıUannda Yunanistan’ın başbakanı olan Venizelos, Paris Ban§ Konfernnsı’na İzmir’in ve Güneydoğu Anadolu’nun büyük bölümünün işgalini öngören (Edip’in sözleriyle) "Megalo Idea"ya sahip olarak geldi. Ege’nin bah ve doğu kıyıları arasında uzun bir tarihsel bağ olduğunu ileri sürdü ve birleşik bir gelişmeden söz etti. İngiliz Başbakanı David Lloyd George onun bu iddiasına destek verdi.Turkey Faces W est, s. 198.

65

Page 66: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Yunan ordusunun vahşetine kanıt oluşturacak deliller topla­mıştı. Edip ile komutanı İsmet Paşa, aralarında yaptıkları bir dizi müzakere sonrasında söz konusu kanıtlar ne denli çarpıcı olursa olsun yersiz ve aşın duygusal ifadelerden kaçınmanın daha doğru olacağı sonucuna vardılar. Babedarın işlediği gü- nahlan oğuUannın üstüne yıkmamak gerekirdi:

• Suçlu halk diye bir §ey yoktur. Halkların çektikleri çileleri siyasi amaçlarla isterik ve mübalağalı bir propagandanın malzemesi haline getirmek, bancın önündeki engellerden bi­ridir. Bu, hiçbir rolleri olmadığı halde babalarının imledik­leri suçların sorumluluğunu genç ku§aklann üzerine yıkmak anlamına gelir.Edip, kişisel düzeyde, tek tek Yunanlılarla olan dostlukla­

rının hoş anılarını korudu; hemşire okulundaki öğretmeni ve 'ilk büyük aşkı’ Kyria Ellenie de bunlar arasındaydı. Edip’in ailesi bir aralar Yunan mahallesine oldukça yakın bir yerde yaşamıştı; Edip, gerilim dolu günlerinde kendisini teselli eden Yunan komşulannın dostane tavırlarını unutmamıştı. Salih Zeki ile evlendikten sonra ilk çocuklanna bakan ve nekahat döneminde kendisine göz kulak olan bakıcı bir Yunan kadı­nıydı. Ancak Yunanlılarla olan yakınlaşması birkaç seyrek olaydan ibaretti; İstanbul’daki Yunan azınhğı üyeleri onun ge­lişim döneminde önemli bir rol oynamadılar.

Edip’ in önyargısı zaman zaman aşın boyutlara vardı; bu, kendisinin de itiraf ettiği heyecanh ve ateşli mizacıyla banşık kalma isteğinden ve bir bilim adamının sahip olması gerektiği tarafsız bakış açısıyla arasının pek iyi olmamasından kaynak­lanıyordu. Edip, Memoirs adh eserinde klasik Yunan kültü­rünün batı uygarlığı üzerindeki etkisine yalnızca bir yerde de- ğjniyordu ve bu değini de olumsuz bir içeriğe sahipti.

119Halide Edip, T he Turkish OrdeaI, Hyperion Press, Conn. 1928."O [Dr. Patrick -ç.n.J, bize İncil üzerine dersler verdi; onun Incil’e ilişkin bilgi dolu ve bir dereceye kadar yaratıcı sunumu İncil'in sanata ait nite- liklenne derinlik kazandırıyor, Avrupa edebiyatı ve sanatının eski Yunan edebiyatının etkisiyle açıklanamaz olan eğilimlerini tam olarak anlama­ma yardımcı oluyordu." M em oirs, s. 193.

66

Page 67: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Edip’in bu konunun üzerinden atlamış olması eğitim ya da bilgi eksikliğinden kaynaklanmıyordu. Eski Yunan edebiyatın­da temel bilgilere sahip olmaksızın Edip’ in Amerikan Kız Ko- leji’nden Edebiyat Ve Beşeri Bilimler’de uzman bir öğrenci olarak mezun olması olanaksızdı. Dahası, Dr. Patrick eski Yu­nan ve Latin edebiyatı üzerinde çalışmış, Sapho* ve Yunan septikleri üzerine üç kitap yazmış bir araştırmacıydı. Edip’ in okuduğu dönemde, Dr. Patrick üeri sınıflardaki kızlara felsefe ve psikoloji dersleri de veriyordu. Dolayısıyla, Edip’in Yunan kültürünün batı uygarlığı üzerindeki etkisine değinmeden geç­mesi, bilinçli bir isteğin sonucuydu.

WiUiamstown Konferansı’ndan iki yıl sonra Edip’in Tur- key Faces West (Batı Karşısında Türkiye) adlı eseri yayın­landı. Arada geçen zaman içinde Yunanistan ile Türkiye ara­sındaki üişkilerin durumu değişikliğe uğramıştı. Nüfus müba­delesi tamamlanmış; Mustafa Kemal ve Venizelos rejimleri aralarındaki görü aynlıklannı giderme yolunda karşıbklı adımlar atmaya başlamışlardı. Bu değişikliklerin Edip’ i tarih­sel söyleminin vurgusunu değiştirmeye sevk etmiş olması muhtemeldir. Bu eserde, OsmanL İmparatorluğu’nun çöküş nedeni artık 'Bizans zehiri’nin öldürücü etkisiyle değil, Os- manh yönetici sınıfın soysuzlaşmasıyla açıklanıyordu. Düşün­celerini Ziya Gökalp’in kültür kuramlanna'^° ve eşi Dr. Ad­nan Adıvar’m tarih tezine uyarlayan Edip, Osmanh uygarlığı­nın "Doğu Roma İmparatgrlu’nun uygarhğı" olduğunu ileri sürüyordu. Bizans kültürü, Arap ve Farsça öğrenim aracılı­ğıyla Osmanlı kültürüne nüfuz etmişti. Çeviri yoluyla yaşanan söz konusu sulandırma (dilution) Osmanlı kültürüne 'yüzeysel bir hava’ vermişti. Osmanb kurumlan ve yönetici azmhk sıra­dan Türk halkı üzerinde ince bir zırhı andırıyordu ve bu ne­

(*) Sapho: Eski Yunan’da Lesbos Adası’nda yaşayan ve eşcinselliğiyle tanı­nan kadın ozan Ç.N.

Ziya Gökalp, T h e Princip les o f Turkisın (Türkçülüğün İlkele­ri),çeviren; Robert Devereux, Leiden Brill 1932, s. 32.Turkey Faces W est, s. 30.

67

Page 68: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

denle de Türklerin kendileri zararlı yabancı etkilerden bağışık kalmışlardı. Diğer bir deyişle, söz konusu olan şey Bizans’tan Osmanh’ya olan bir isim değişikliğinden ibaretti.

IVYirminci yüzyıl içinde yaşayan bizler, milliyetçiliğin önemli

bir rol oynamadığı bir dünyayı tasavvur edebilmek için düş gücümüzü biraz zorlamak zorunda kalıyoruz.Geçmişte, in­sanın kimlik ve toplumsal örgütlenme arayışı dinsel, ailesel ve kavimsel bağblık üzerinde yoğunlaşmıştı. Toplumun kurumsal biçimi Doğu’dan Batı’ya farkLlık gösteriyordu, ancak bu fark- lılaşmanm temel nedeni din olgusuydu. Edip, toplumsal ör­gütlenişe ilişkin her kanaatin radikal bir yeniden gözden ge­çirmeye tabi tutulduğu bir dünyada doğmuştu. İnançlı bir Müslüman olmakla birlikte, batılılaşmanın kaçınılmazlığına olan inancı, onu kendi dinsel inancının demokrasinin gerekle- jiyle çatışma içinde olan yanlarına karşı çıkmaya zorladı. Edip’in yaşamı boyunca nıiUiyetçiliğin ve demokrasinin anla­mını Türk halkıyla iHntili olarak sürekli yeniden değerlendir­meye tabi tutmuş olduğu kaleme aldığı yazılardan açıkça an­laşılır.

Milliyetçilik, Avrupa’da uzun bir geçmişe, sahipti. Ulusal kimlik bilinci ilkin Ortaçağ sonlarmda, özellikle Fransa ve In­giltere’de ortaya çıkmıştı. Bundan sonra, yaşanan Reformas- yon hareketi Katolik Hıristiyan kurumların çökmesine yol aç­mış, bu toplumsal altüst oluş sürecinden yeni devleder ve sı­nıflar doğmuştu. Ve bu toplumsal değişimler nihai olarak 1789 Fransız Devrimi’yle sonuçlanmıştı. Bu olay, o güne ka­dar insanların zihinlerinde derin bir biçimde kökleşmiş varsa­yımlardan ve anlayışlardan bazılannı, bir daha eskiye dönül­

Isiah Berlin, T h e C rook ed T im ber o f Humanity, Rnopf, New York1991, s. 238.

68

Page 69: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

memek üzere ciddi bir değişikliğe uğrattı. ' '’Bunun aksine olarak, Osmanlı/Türk dünyasında dinsel ya­

kınlığın kimlik üzerindeki belirleyiciliği ondokuzuncu yüzyıla kadar devam etti. Osmanlı sözlüğü, Aydınlanma’nın entellek- tüel fikirlerinin kavranmasını kolaylaştıracak sözcükleri içer­miyordu/^^ 1860’lara, bir gazete yazan, dil reformu progra­mının öncüsü ve "millet" sözcüğünü "ulus" anlamında kulla­nan ilk Türk olan İbrahim Şinasi’ye gelinceye kadar, ulus söz­cüğü kullanılmadı. Serbesdik, anayasa, ulus, özgürlük gibi anlayışlar siyasal değişim süreci devam ettiği sürece giderek aşina anlayışlar haline geldiler; bunların Türk siyasal yaşamı­na girmesi -"Milliyetçilik" anlayışının Atatürk Cumhuriye- ti’nin temel ilkelerinden biri durumuna geldiği dönemde- 1924 Anayasası ile sonuçlandı.

Türk milliyetçiliğinin geçirdiği evrimi ana batlarıyla Edip’in tarihsel söylevinde gözlemek mümkün. Edip’in söyle­vi, Osmanb rejiminin onsekizinci yüzyıldan itibaren düşünce­de ve pratikte demokratik bir karaktere bürünmüş olduğu, buna karşıhk Hıristiyan azınlıklann milliyetçi ve bencil olduk­ları şeklindeki dayanaksız inançta ifadesini buluyordu. Edip’e göre, bu bölünme Fransız Devrimi’nin doğurduğu fikirlerin etkisiyle ve '...yeni bir bağımsızhk ruhu her halkı etkisi altına aldığı zaman’ daha da şiddeûenmişti. imparatorluk içinde, Balkanlar ve Yunanistan’daki azınhklar baskı altında tutul­duklarını ileri sürmeye başlamışlardı. Ancak, bunlar bireysel özgürlüğün baskıcı kurumların yıkılması sonucu elde edildiği­

Ibid., s. 238.Fransız Devrimi’nin hemen ardmdan İmparatorluğun Paris büyükelçisi olan Morah Esseyid Ali Efendi, Osmanlı sarayına sunduğu raporlarda Fransız devletinden ve ulusundan bahsediyordu; ancak Ali Efendi’nin raporlannda kullandığı bu sözcüklerin anlamlarına bütünüyle vakıf oldu­ğu §üphelidir.Niyazi Berkes, T h e D evelopm ent o f Seeularism in T urkey, McGiU University Press 1964.Stanford ve Ezel Shaw, T he Rise o f M odern T ıırkey, 1 9 0 8 -1 9 7 5 ,Cambridge University Press 1977.

69

Page 70: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

ni görüyor, ve Avrupa ülkelerinin de teşvikiyle batıLlaşmaya yönelik reform sürecini önlemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı.

Tanzimat dönemi boyunca, siyasetçiler Gülhane Sözleşme­si ile azınLklara "eşitlik ve özgürlük" sunarak onlan Osmanlı vatandaşları durumuna "dönüştürmek" istemişler, ancak azınlıklar bunu reddetmişlerdi. Azınbk statüsünde olmanın kendilerine getirdiği avantajların farkında olan 'Kilise ulusla- n ’ (church nations) statükoya dört elle sarılmışlardı. Edip’e göre, 'eğer yabancı güçler ve Kilise devletleri müdahalede bulunmamış olsalardı demokrasinin yaratılması mümkün ola­bilecekti’ .

Edip, azınlıklann kendi durumlanna ilişkin yanlış bir kav­rayışa sahip olduklarını ileri sürüyordu; azınLklai: gerçekten eziliyorlardı, ama onlan ezenler Türkler değildi. Yunanhlar ve Ermeniler siyasi açıdan Osmanlılann idaresi altında olma- lanna karşın 'Kilise’nin dinsel yönetimi Eiltındaydılar’ . Os- manlılara karşı sonu kan dökülmesiyle biten ayaklanmanın sorumluluğu, gerçekte kendi konumunu daha da güçlendir­mek isteyen ve bu nedenle milliyetçi duygulan kışkırtan Orto­doks kilisesine aitti. Milliyetçi liderlerin şovenist tutkulannın bir sonucu olarak hoşnutsuzluk bütün Balkanlar’a yayılmış, "töpyekün kıyını" atmosferini daha da koyulaştırmıştı. Bunun bir sonucu olarak, Türkler de kendilerini Slav ve Yunan dev­letlerine karşı koruyabilmek için milliyetçiliği benimsemek zo­runda kalmışlardı.

Ziya Gökalp, ulusal bilincin her türden ilerlemenin kayna­ğı ve bağımsızhğın temel taşı olduğuna inanıyordu. Türk milliyetçiliğini Pan-Türkçülük, Pan-İslam ve Pan-Osmanlı ide­olojilerinin unsurlarının birleşimi sonucu oluşmuş bir kolektif kimlik biçimi olarak tanımlamıştı. Edip, M em oirs’in sonlan- na doğru Gökalp’ in çalışmasından taktirle söz etmiş, onun

WiUiamstown Konferansı, 11 Ağustos 1928 Cumartesi.Ziya Gökalp, T h e Principles o f Turkism (Türkçülüğün İlkele­ri),çeviren; Robert Devereux, E. J. BriU, Leiden 1968.

70

Page 71: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Türklerin batılılaşmaya yönelmesi gerektiği fikrindeki ısranm övgüye değer bulmuştu:

Türklere atfettiği tanımlamalar arasında en iyi olanı sonun­cusudur: ''Türk ırkından, Müslüman dininden, ve Batı uy­garlığından geliyorum.''Bu almtı, Edip’ in WiUiamstown Konferansı’nda yaptığı ko­

nuşmada Gökalp’e ya da onun felsefesine herhangi bir refe­ransta bulunulmaksızın Edip’in kendi kişisel ifadesi gibi yer almıştı. Burada dikkate değer husus, gerek Edip’in gerekse Gökalp’in miUiyetçiHği kendi tanımlamalanna dahil etmede başansızhğa uğramış olmalandır. Edip, yaptığı konuşmalarda milliyetçiliğin modernleşme sürecinde oynadığı rol konusuna geniş yer ayırmış olmakla birlikte, siyasi bir ülkü olarak milli­yetçilik kavramı Edip’i tedirgin etmiştir. Edip’e göre, milliyet­çiliğin 'olumsuz ve dar’ yanları şovenizmi yaratmış ve sonuçta baskıya ve kitlesel kıyıma yol açan yanlış bir gururun doğma­sına neden olmuştu. Milliyetçilik, en olumlu anlamında, ken­dine dönük bir çözümleme biçimiydi:

Bir birey ya da ulus, kendi karde§i olan insanları ya da ulusları anlayabilmek, güzellikler yaratabilmek ve kendi ki­miliğini ifade edebilmek için kendi benliğinin kökenini de­rinliğine ve samimi olarak arattırmak zorundadır. Milliyet­çilik, bu kendine kar§ı görev sürecinin kendisi ve onun so­nuçlarıdır. Milli kökene ilişkin bu tür bir arattırmanın ve bunun bulgularının karşılıklı olarak müzakere edilmesinin enternasyonal bir anlayışa, halklara ve uluslara yönelik sevgiye giden yolda atılmı§ ilk ve doğru bir adım olduğuna içtenlikle inanıyorum. 'Bu ifadeler, WiUiamstown’daki tartışmalardan iki yıl önce

yazılmışlardı. Edip’in Yunan hükümetinin ve özellikle de Ve- nizelos’un "Megalo Idea" siyasetinin girişimlerine karşı yö­nelttiği saldırgan eleştiriler, Williamstown Konferansı’ na katı­lan bir diğer konuşmacı olan Yunanh Admantis Polyzoides ta­

MemoİTB, s. 320. Ibid., s. 326.

71

Page 72: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

rafından yanıdandı. Polyzoides, Amerikan kamuoyunun soy­kırım iddialarından, suçlamalardan ve karşı suçlamalardan bıktığını söyledi. Yunanistan demokratik bir Türk devletinin yaratılmış olmasından memnuniyet duyuyor, eski düşmanla­rıyla barış içinde yaşamayı arzu ediyordu.

Edip’ in konuşma metninde ele alman konular ârasında belki de en karmaşık olanı, kadınların Modern Türkiye’deki rolüydü. Bu, Edip’ i hem kişisel hem de siyasi olarak bir hayli etkilemiş olan bir konuydu. Çocukluğu sırasında, kendisini erkeklerin yanında kadınlarla olduğundan daha rahat hissedi­yordu; bir keresinde, erkeklere ilişkin olarak safça diyebilece­ğimiz bir ifadeyle şöyle söylemişti; " Kadınlardan farkb olarak bir insanın görünüşüne pek aldınş etmiyorlar." Genç bir ga­zeteci olarak ataerkil Osmanlı sisteminin kadınlara getirdiği kısıtlanıalann bilincine yarmış ve onların sorunlarına daha büyük bir duygudaşbkla yaklaşır olmuştu. Bununla birlikte, feminizme ve kadınların oy hakkına iUşkin olarak İngilizce ka­leme aldığı yazılarında ortaya koyduğu düşünceler çoğu za­man negatif bir içeriğe sahiptirler. Edip’in bu düşüncelerini geliştirildikleri koşullar içinde verebilmek için, ilk olarak, Türkiye’deki kadınlann 1928’e kadar olan dönemdeki özgül koşullarını tarihsel olarak gözden geçireceğim. Sonra, Edip’ in kadınlann Türk tarihindeki rolü konusunda konuşmalarında aktardığı genel özeti irdeleyeceğim.

"Kadın sorunu", ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru si­yasal tartışma ortamına dahil oldu. Genç Osmanlı aydınları ve yazarları, kadınlara yönelik tutumu da dahil olmak üzere ata-

72

Page 73: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

erkil düzenin baskıcı yanlarını eleştiriyorlardı. Ziya Paşa'*', Namık K e m a l ' v e diğerleri, kadınların özgürleşmesi talebin­de bulunuyor ve bunu kapsamb bir batıblaşma programının bir parçası olarak görüyorlardı, ikinci Abdülhamid yönetimi sırasında pek çok reform Pan-Islami hareketin tutucu güçleri tarafından dizginlendi. Devrimin ardından, toplumsal yaşama ilişkin reformlar kadın hakları sorununu da içine almış, ancak söz konusu sorun Jön Türkler’in gündeminde önemli bir yere sahip olamamıştı.

Edip, kadınların özgürlüğü hareketinde ilk yer alan aydın­lardan biriydi ve 1908’de Teâli-i Nisvan Cemiyeti (Kadınların Durumunu Yükseltme Derneği)’ni kurmuştu. '' O zamana ge­linceye kadar korunakh, ayrıcahidı bir yaşam sürmüş olan Edip, gazetecilik faaliyetleri dolayısıyla toplumun daha geniş ve farkh kesimleriyle ilişki içine girdi. Kadın okuyucularının ziyaretleri ve onlardan aldığı mektuplar, Edip’e 'eski toplum­sal düzenin trajik sorunlarını’ gösterdi. ' Türkiye Birinci Dünya Savaşfna dahil olduğunda, her sınıftan kadın tarımda, sağlık işlerinde, cephe gerisi hizmetlerde gönüllü olarak çalı­şarak sahip olduğu işgücünü toplumun hizmetine sundu. "Is-

*■’ ' Abdülhamid Ziya Pâ|a (1825-1880); Genç Osmanb idareci ve kuramcı­sı. Anadolu’da ikinci dereceden bir devlet memurunun oğlu olarak dün­yaya geldi. Aydınlanma'nın öne çıkardığı düşüncelerle Islanıın öğretile­rini kaynaşlırmaya girişen küçük bir entellektueller grubunun bir parça­sı oldu. İyi bir hükümet olmaksızın uygarlığın var olamayacağı inancın- daydı. Aynntıh bilgi için bkz. Şerif Mardiiı, T lıe Genesis o f Youııg Ottoman Tlıoııglıt, s., 337-360.Namık Kemal (1840-1888) Ziya Paşa’mn çahşma arkadaşı ve Genç Os- manhlarm en ünlü üyesiydi. Babası sarayın astrologu idi ve ailesinin kökleri İran Şahlarından Nadir Şah’a kadar uzanıyordu. Kemal, Türk dilini anndırmaya çah|an, Farsça ve Arapça sözcükleri kullanmaktan kaçınan bir şairdi. "Özgüllüğe Dair" adlı şiiri hala sık sık söylenir. Siya­si küramlannda liberalizmin gerekleri ile Islaıııi kültür arasında bir den­ge kurmaya çahşınıştır. Aynntıh bilgi için bkz. Şerif Mardin, s. 283-336.Deniz Kandiyoti, "End of Emipe. İslam, Nationalism and Women in Turkey", W om en , İslam and the State, Columbia University Press 1991,'s . 23-47.Memoiı-s. s. 270.

73

Page 74: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

lami Osmanlı Kadınlarının İstihdamı Cemiyeti" dahi kadınla-"Lrın bu hizmeûere katılmalarını teşvik ediyordu. ' Kadınlar

hükümetten gelen muhalefete (Enver Paşa son derece tutucu bir kişiydi) karşın 'vatanseverlik bayrağı altında’ ' kendi haklarını talep etmeyi sürdürdüler. Edip’ in kişisel özgürlüğü bu görece daha geniş sosyal hareketle aynı ana rastladı.

Mustafa Kemal’in hükümeti 1926 yıhnda Türk Medeni137Kanunu’nu yürürlüğe koydu. ' Çokeşlilik kaldınidı, boşan­

ma ve çocuğun velayetini üstlenme konusunda evli eşlerinjıer ikisine de eşit haklar tanındı. Bu yasal değişiklikler, modern ve laik bir devlet yaratılmasını amaçlayan bütüncül bir prog­ramın bir parçasını teşkil ediyordu. Tarihçiler, Mustafa Ke­mal’in kadınların oy hakkını desteklemesinin onun Islama duyduğu derin antipatiden kaynaklandığını belirtirler. Musta­fa Kemal, kendi modernleşme programının bir parçası olarak kadınlara peçeyi bir kenara bırakıp batılı giyim tarzını benim­semeleri çağnsmda bulunmuştur. Ortaçağa özgü bir impa­ratorluktan demokratik bir devlete geçiş süreci, kadınlann toplumsal konumunda köklü bir dönüşümü de içermiştir. Edip’e göre, Türkiye’de kadınların özgürlüğü milliyetçi hare­ketin iç bileşenlerinden biriydi.

Baü’da kadınlara oy hakkı verilmesi talebi, demokrasi ve genel oy hakkının elde edilmesi için verilen bir ulusal müca­dele şeklinde yaşanmadı. Kadınlar, erkeklerle aynı ekonomik temelde çahşıyor olmalanna karşın, toplumsal yaşama erkek-

136

1.17

"Nationalism and Women in Turkey", s. 30.Ibid., s. 31.Kanun, İsviçre Medeni Kanunu’nun hemen hemen aynısıydı. Edip, ta- sannm kabul edilip yasalaşmasıyla ilgili olarak şu yorumda bulunuyor­du: "Diktatörlük boyunca gerçeklemen en dikkate değer ve en önemli iki deği^iklikterı biri..." T urkey Faces W est, s. 227."Kadınlar ulusun toplumsal yaşamına katılmazlarsa, tam gelişimimizi hiçbir zaman gerçekleştiremeyiz. Düzeltilmesi mümkün olmayan bir şe­kilde geri, Batı uygarhklanyla eşit koşullan paylaşmaktan yoksun bir ül­ke olarak kahnz." Mustafa Kemal, aktaran Lord Kinross, Atatürk için­de, s. 343."Nationalism and Women in Turkey", s. 39.

74

Page 75: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

lerle aynı düzeyde katılamıyorlardı. Söz konusu ikilik bu iki cins arasında bir gerilimin doğmasına yol açıyordu. Kadınla- nn oy hakkı ekonomik bir olgu olmanın ötesine geçip bir sınıf değil, bir cins sorunu haline geldi. Edip’in tarih söylevi Tur- key Faces W est adh çalışmasında bu birbirinden farklı iki perspektife değiniyor , ancak bunlann kavramsal bir çö­zümlemesini dinleyicilerine bırakıyordu. Bununla birlikte, WiUiamstown’da kendisiyle yapılan bir röportaj sırasında, Türkiye’deki durumun ne olduğunu bilmeyen Amerikalı din­leyicilerine bir fikir vermek için bu konuya açıklık getiriyor­du:

Sanırım yakında oy verme hakkına sahip olacağız. Ülkede­ki genel hava buna uygun. Kadınlara bu hakkın verilmeme­si için ortada bir neden görünnıüyor. Gördüğünüz gibi Tür­kiye’de kadınların özgürlenmesi feminist hareketin bir par­çası olarak gelinmemektedir; bu, Türkiye'deki topyekün de­ğinimin bir parçasıdır.Edip’in tarih tezi oldukça yabndı; Osmanlı/Bizans hege­

monyası, İslam öncesi zamanlarda iktidarı erkeklerle paylaş­mış olan özgür Türk kadınını baskı altına almıştı. Osmanlı re­jimi parçalandığı zaman Türk kadını toplumun eşit bir katı- hmcısı olarak toplumdaki haklı yerini yeniden kazanmıştı. Edip, bu konudaki argümanlarını Ziya Gökalp’in çabşmala- nndan hareketle geliştirmişti. GökeJp, 1923’te, modern Türk ailesinin evlilik ilişkisinde eşlerin eşitliği ilkesine dayandığı yolunda devrimci bir jraklaşımı öne çıkardı. Gökalp, bu savı­nı, müşterek iktidann İslam öncesinin aşiret topluluğuna var- hğını idame ettirme yeteneğini kazandırmış olduğunu ileri sü­rerek destekliyordu. "Eski" Türk kadınlan, "Amazonlar, li-

"Kadınlann özgürleşmesinin bir cinsiyet mücadelesinden ziyade parti programının bir sonııaı olarak gerçeklenmesi Türkiye açısından talihti bir durumdur." T u rkey Faces W est, s. 229.Janel Mabie, "W oman’s Influence in Politics" Christian S cience Mo- nitor, 14 Eylül 1928, s. 1.

75

Page 76: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

derlerler, yöneticiler ve e l ç i l e r " o la r a k pek çok iktidar rolü üstlenmişlerdi. Cinsel eşitlik ilk Türklerin "hakim bir karakte­ristiği" idi ve onlan Asyalı komşulanndan ayınyordu. Edip, modern Türk kadmmm bağmısızhğmı ayrıca "ırksal ve milli­yetçi eğilimlerin yeniden canlanışı "nın bir ürünü olarak görü­yordu. Bu kuramlar 1930’larda Türklerin resmi tarihinin bi­rer parçası haline geldiler.

Osmanh dönemlerinde kadınlann toplumsal statüsü gerile­meye başlamıştı. Edip’ in tezine göre, bu sorun ortodoks Isla- mın nüfuzunun ve peçe, harem, çokeşlilik gibi Bizans kurum- lannın benimsenmiş olmasının bir ürünü idi. Yönetici sınıfa dahü kadınlar yalıtılmış ve dejenere olmuşlardı. Sıradan Türkler ise bu tür etkilerden bâğvşık kalmışlardı. Edip, dir\le- yicilerine, "dişi kuşun gagaladığı" Türk kocanın sahip olduğu "Islami ayncalığa" karşın karısına itaat etmeye devam etmiş olduğunu anlatıyordu. Gerçekte ise, Anadolu’nun kırsal böl­gelerindeki Türk kadınlannın durumu son derece geriydi. Mary Mills Patrick, Doğu Anadolu’ya yaptığı gezileri sırasın­da, çok kötü koşullarda yaşayan ve çahşan kadınlann "sıra­dan bir yük hayvanı" gibi muamele gördüklerini, bütünüyle kocalarının iradesifıe tabi olduklannı gözlemişti.

Edip, Türk tarihi içinde "kadınla erkeklerin eşit oldukları­nı kabul eden" ilk önemh kişi olan Padişah III. Selim’e karşı eleştirel bir yaklaşım içindeydi. Selim, bu konudaki düşünce­lerini Fransız hükümet sarayıyla yakın ilişkiler içinde bulunan Osmanh gözlemcilerden almıştı. Edip’e göre, eğer Padişah bu konuda bir örnek olarak "Sıradan Türkler"e bakmış olsaydı ve kendi ülkesindeki sıradan Türk kadınının durumunu gözle­miş olsaydı aynı sonuca yine ulaşırdı! Edip, Yeni Türkiye ve kadınların bxı toplum içinde oynayacakları rol konusunda

The Principles o f Tıırkism , s. 113.Mustafa Kemarin evlat edindiği kızı Afet İnan, bu kuramı T h e Eman- cipalion o f the Turkish W om an (Paris UNESCO 1962) başlıklı kita­bında ayrıntılı olarak açıklamıştır, Kandiyoti, s. 40-41.U nder Five Sultans, s. 47.

76

Page 77: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

iyimser düşüncelere sahip olduğunu ifade ederek konuşması­nı bitirdi. Atatürk’ün de kadmlarm eğitimi sorununu çok önemsediğini ve eşitliğin ancak kadmlarm eğitimindeki başa­rılar sayesinde gerçekleşebileceğine inandığmı vurguladı. Ka- dınlann Islamın kendilerine biçtiği geri koşullarda yaşamaya devam etmeleri halinde Türkiye hiçbir zaman Batı’mn eşiti bir konuma yükselemeyecekti ve bu gerçek Mustafa Kemal açısından daha kritik bir öneme sahipti. Edip, Mustafa Ke­mal’in yöntemlerini eleştiriyor olmakla birlikte halihazırda bü­yük ilerlemeler kaydedilmiş olduğunu da kabul ediyordu. Gerçekten, kadınlar demokratik bir devletin yaratılmış olma­sından erkeklere oranla daha çok yararlanmışlardı. Bununla birlikte, 1930 yıhna gelindiğinde Türk kadınlan Mustafa Ke­mal’in kendilerine verdiği desteğe rağmen hala oy hakkını el­de edememiş durumda bulunuyorlardı. Edip’in bu duruma tepkisi oldukça şaşırtıcıydı:

Türk kadınlarının oy hakkına sahip olmaması belki de Tan- nnın bir lütfudur. Böylece, onlar parti politikalarıyla özde§ hale getirilme tehlikesinden korunmu§ olmaktadırlar ve si­yaset alanı diğindaki faaliyetleri siyasi gerekçelerle durdu- rulamamaktadır.Bu ifadeler, Edip’in kendi cinsine yönelik çelişkili bir tavır

içinde olduğunu açığa çıkanr. Yazılannda bunun başkaca ör­neklerine de rastlanıhr. Örneğin, onun Türk tarihine ilişkin çözümlemesi erkek egemen iktidar hiyerarşisini olumlayan ataerkil (patriarchal) bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır. Söz konusu çözümlemede kadınların yeri ancak erkeklere bağlı olarak resmedilmiştir. Edip’in tanımladığı tarihsel süreçte be­lirleyici olan padişahlann ve bunların ordulannın eylemleri­dir; kadınlar -kendilerinden bahsedildiği ölçüde- eş ve anne olarak ikincil roUerde gösterilmiştir. Edip, EMzabeth Foxe Genovese’in "feragat edilmiş kimüğin diyalektiği" olarak nite-

T urkey Faces Wesl-. s. 228. İtalikler bana ait.Edip, tarihsel söylevinde kadınlardan hiç bahsetmeyen Osmanh tarihçisiNaima’ran çalışmasına büyük hayranlık duyduğunu ifade etmişti.

77

Page 78: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

lendirdiği şeyi benimsemiştir. Diğer bir deyişle, Edip ken­disini eşanlı olarak hem egemen kültürle, hem de marjinal cinsle özdeşleştirmiştir. Edip, hem bir kadın hem de iyi eği­tim görmüş bir Osnıarıhdır ve çabşmasındaki ikilik bu konu­mundan kaynaklanmıştır. Romanlarında ise daha tutarbdır. Öyküleri ve romanları geleneksel kadın rollerine karşı koyan güçlü, kararlı kadınlan resmeder. Shirt o f Flame adlı roma­nında, Ayşe, kendi cinsi üzerindeki bsıtlamalarla yüz yüze kalmış bir kadının düşkınklığmı dile getirir. Shirt o f Fla- me’ in yazarının aynı zamanda Türk kadınlarının oy hakkın­dan yoksun olmasını haklı gösteren ifadelerin sahibi olduğuna inanmak gerçekten güçtür;

Buraya bak Peyami, en çok beni korumak, benim istekleri­me hayır demek, beni bir midye kabuğu içinde muhafaza etmek isteyenlerden nefret ediyorum. Ne İzmir için savaşabi­lir, ne de onun düşmanlarını kovalayabilirim, ama bu yol­da ölenlere teselli verebilirim... Hastalara bakabilir, yaşam­larının son anlarında gözlerini kapatmazdan Önce onlara bir annenin, bir kızkarde§in sevgisini verebilirim... Moralsiz­liğin ve bütün yoksunlukların ağırlığını onlarla paylaşabili­rim... Sen, sanki bir zamanlar ki şehirli kadınmışım gibi be­ni hep güvenlikli bir yerde tutmak istiyorsun. ...nümden ge­çenler arasında en fazla yirmisinde olan İstanbullu genç bir kadın bile vardı; omzunda asılı bir tüfekle mutluluk içinde ülkesini savunmak için savaşa gidiyordu.Edip romanlannı kaleme alırken somut, siyasi içeriği olan

amaçlar gütmüştü; ahlaki konumu olumlu ve sağlamdı. Türk romanı daha başlangıçtan itibaren toplumsal reform çağnsı- nın bir aracı olarak kullanılmıştı. Jön Türk aydınlan, kendi ideolojilerini daha da güçlendirmek için roman yazımına baş-

Elizabeth Foxe Genovese, Fem iiiism W ithout Illusion, Chapel Hili University of North Carolina Press 1991.Florence BiUings, Ateşten G öm lek adL kitabın İngilizce versiyonuna yazdığı sunuş metninde, yazann Anadolu’ya ilişkin deneyimlerinin çeşit­li yönlerini Ayşe aracüığıyla yansıtmış olduğunu ileri sürmüştür.Shirt o f Flame, s. 112.

78

Page 79: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

vurmuşlardı. Bu tür roman yazımı gücünü net bir ahlaki anla­yıştan alıyordu. Shirt of Flame bu geleneği izleyen bir ro­mandı. Usta bir roman yazannın ellerinde biçimlenmiş bu ro­man, sağlam karakterlere, iyi kurgulanmış bir öyküye dayanı­yor. Yaraücdık tutkusunun ateşi, Edip’ i eserlerine uzlaşmaz bir ahlaki yaklaşımı empoze etmekten alıkoymamışür.

Edip’in Shirt of Flame’i kaleme aldığı sıralar, Ingiliz ya­zar Virginia Woolf’ ^ , yaraücıhğın "ahlaki bakışı değişik, öz­nel ve dayalıcı olmaktan uzak" yeni bir biçimini keşfedi­yordu. Roman yazımındaki bu alternatif bakış açısı, onun in­sanlara yeni ufuklar açan A Room of One’s Own (Kendine Ait Bir Oda)adlı feminist romanının habercisiydi.

W oolfun kendisi ve sanab hakkında sahip olduğu duygu­larda kesinlik ve istikara yer yoktu:

Yazar, kendi özgür iradesi tarafından değil, fakat bir öykü, komedi, trajedi, a§k konusu bulması ve bütün bir olayı tam

Edip ile W oolf arasındaki karşılaştırma, ilk bakışta göründüğü kadar çapraşık değildi. Her ikisi de 1882 yılında büyük, hali vakti yerinde ailelerde dünyaya gelmişlerdi. Ayncahklı çevreler içinde büyümüşler, ailelerinin yoksulluktan uzak, rahat koşullan sayesinde çocukluk döne­minden itibaren iyi eğitim olanaklarına sahip olmuşlardı. Her ikisi de yaşamlannın 13 ile 19 yaş arasında kalan dönemlerinde sinirsel bir ger­ginliğe düşmüş, karmaşık iç dünyalşnnı yatışünp onu nnlamb kılmak için roman yazmaya başlamışlardı. Üslup ve kendini ifade ediş açısın­dan ildsi arasında oldukça büyük farklar olmakla birlikte, her iki yazar da kendi ülkelerindeki feminist entellektüel gelişimin en ön saflannda yer aldılar. Sahip olduklan fikirler ve bu konudaki örnek çabalan femi­nizmin ve siyasal eylemin gelişmesine katkıda bulundu.PhyUis Rose, A W om an o f Letters. A L ife o f Virginia W oo lf, Har- court Brace, New York 1978, s. 100.W oolf, 1929’da A R o o m o f O ne’ s Own (Kendine Ait Bir Oda) adb çalışmasında, tarihin yeniden gözden geçirilmesi -kadınlann deneyimini temel alan bir tarih yazımı- için açık bir çağnda bulundu. O günden iti­baren, cinsiyet bilimsel çözümlemede kendi başına bir kategori olarak gelişim gösterdi. Edip’ in kendi tarihsel çözümlemesini hazırladığı sıralar böyle bir yaklaşımın varlığından haberdar olmamasını bir talihsizlik ola­rak görmek »gerekir;,çünkü, aksi taktirde Edip’ in kendi varsayımlarını daha titiz bir şekilde gözden geçirmesi kuvvede muhtemeldi.

79

151

Page 80: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

bir kusursuzluk içinde vermesi için onu kendi kölesi haline getiren güçlü ve acımasız bir hükümdar tarafından sınırlan­dırılmış görünür; yazardan beklenen öylesine mutlak bir ku­sursuzluktur ki, onun roman kahramanlan birden canlanı- verecek olsalar kendilerini tepeden tırnağa içinde bulunulan zamanın modasına uygun bir şekilde giydirilmiş halde bul­malıdırlar... Roman yazarının görevi, bu değişik, bilinme­yen ruhu -ne denli büyük bir sapkınlık veya derin bir karma­şıklık gösterirse göstersin- kendisine yabancı olan güçten mümkün olabildiği kadar az etkilenmek suretiyle nakletmek değil midir?^^^Woolf, imparatorluk gücünün doruğundaki bir ülkenin va­

tandaşıydı. W oolfun çalışmalan verili statükoyu değiştirmeyi değü, daha çok gerçek olarak algılanan durumların algılan- dıklan perspektifi değiştirmeyi amaçbyordu. Halide Edip ise, ölüm sancılannın yarattığı kaos içinde bulunan bir ülkeden ayrılmıştı ve sürgün hay ab sürüyordu. Osmanh İmparatorluğu çökmüş, sahip olduğu güç tam bir yıkıma uğramışü. Türkler, kısmen kendilerine yabancı siyasal kavramlara dayanan yeni bir toplum kurmak için çabalıyorlardı. Böylesi koşullarda, dı­şavurum ve yaratıcılık, geçici bir süre güçlü moral duyguların çizdiği sınırlar içinde kalmak zorundaydı. Bu smırlann aşıl­ması durumunda toplumsal ya da moral çöküş büyük ölçüde kaçınılmaz olacaktı. Edip’in anlatım biçimi Batı modeline uyarlanmış olmakla birlikte. Edip Türk toplumunun amaçlan-, nı yansıtan kendisine özgü bir anlaüm biçimi geliştirmişti. Edip’in eserleri dikkatle okunduğunda, tarihinin kritik bir aşamasında bulunan Türk halkının içinde bulunduğu psikolo­jik durum bu eserlerde belirgin bir biçimde hissedilir.

Virginia Woolf, "M odem Fiction", T h e C onunon R eader, Hogarth Press, London 1962. Birinci basım 1925, s. 118.

80

Page 81: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

SONUÇ

Batı tarihinde modern Türkiye’nin kuruluşuyla karşılaştıra- bileceğimiz benzeri bir olay yaşanmamıştır. Batı’da yetişmiş olanlar için, ortaçağa ait bir Islami imparatorluğun yıkıntılan arasından yeni ve modern bir devletin yaratılması sürecinde görülen psikolojik, ruhsal ve duygusal bir başkaldmnm nasıl bir şey olduğunu zihinlerinde tasavvur etmeleri güçtür. Hali­de Edip, Türk-Osmanb tarihinin en önemli dönemlerinden, bi­rinde yaşamış olağanüstü bir kadındı. Edip, bütün bu olayları batdı okurlar için yazıh olarak kaydetmiş, kendi deneyimlerini tutarlı bir bütün oluşturacak şekilde sunmaya girişmiştir. Ge­rek geçmişin gerekse geleceğin en dikkate değer öğelerini içe­ren siyasal ve kişisel bir felsefeyi formüle etmeye çabşmıştır. Amerika Birleşik Devlederi ve bu ülkenin yurttaşları, örnek bir demokratik sistem olarak Edip’in ülküsünün önemli bir bileşenini oluşturmuştur.

Edip’in IngUizce olarak yazdığı romandışı (non-fîction) eserleri Jön Türk aydınlannm 4ü§üncelerinden çok etkilen­miştir. Baü tarzı bir eğitim almış olması, onun yaratıcı, bilgi dolu eserler vermesine katkıda bulunmuş önemli bir diğer et­mendir. Edip’in düşüncelerinin sık sık karşıtlıklar içerdiği, za­man zaman bir kitaptan diğerine değişiklik gösterdiği gözle­nir. Karşımıza, kimi zaman naif, kimi zaman derin ve karma­şık düşüncelere sahip bir entellektüel, kimi zaman deneyimli, kimi zaman ise masum ve deneyimsiz bir kadın olarak çıkar. Gözlemleri keskin bir zekanın, iyi bir eğitimin. Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan "yeni dünya düzeni" içinde kendisi­nin ve Türk halkının yerinin ne olacağını bilme arzusunun ürünleridir.

81

Page 82: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Türkiye’de karşılaştığı Amerikalılarda gözlediği karakteris­tik özellikler Edip’ in düşlerinde kendilerine önemli bir yer edinmişlerdir. Edip’in zihninde yaratıp idealleştirdiği "sıra­dan Türk", yine zihninde yarattı|ı idealize edilmiş Amerikalı ile yabn bir benzerlik içindedir. Bağımsızhk, dürüstlük, fe­dakarlıkçılık ve sanayileşme, Edip’in bunlann ikisine birden atfettiği özelliklerdir. Edip, bir Osmanh olarak, Osmanbnm en güzel karakteristik özeUiklerihi -naziklik, temizlik, eğitim ve gör^ü üe dengelenmiş mutedil bir ruhanilik- yansıtan insanla- a karşı büyük bir hayranhk duymuştur. Bir kadın olarak ise,

yu"? l'ürk devletinin tüm yurttaşlannın eşit olanaklara ,ve aynı eğitim düzeyine sahip olması gerektiğine yürekten inanmıştır. Her şeyden önce, Türkiye’nin geleceğinin uzun zamandan beri muhafaza edilen, bütün bir taıih boyunca "sıradan Türk"ü ayırt edilir blaıı ve Türk "ruh"unu besleyen birtakım değerlerin korunmasına bağh olacağını önceden görmüştür.

"Mytlı" (mit) sözcüğü, 'doğru olmayan şey’ anlamma gelmek üzere olumsuz yananlamlar kazanmıştır. Myth, "mystery" (gizem) ve "mysti- cism" (gizemcilik) sözcükleri gibi, 'göze veya ağıza yakın’ anlamma ge­len Yunanca musteion sözcüğünden türemiştir. Bu sözcüğü, Edip’in in­san ruhunun dünyasını açıklamak üzere başvurduğu simgesel Sıradan Türkler ve Sıradan Amerikalılar terimlerinde içkin olan anlamıyla kulla­nıyorum. Sıradan Türklerin ve Amerikablann nitelikleri, İNSANLIĞIN sahip olabileceği en iyi nitelikleri temsil ederler.

82

Page 83: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Halide Edip’in Kitapları

Turkey Faces West (Batı Karşısında Türkiye), Prof. Mead Earle’ün sunuş yazısıyla, New Haven ve Yale Press, New Haven 1930.

MemoirB (Hatıralar), yenibasım Arno Press, New York 1972.The Turkish Ordeal (Türk İntikamı), Hyperion Press, Connecticut

1928.Shirt o f Flame (Ateşten Gömlek), Florence Billings’ in sunuş yazısıyla,

Duffıeld, New York 1923.

Halide Edip’ in yayınlanmamış yazı ve mektupları:''M odern Turkey and its Problem s", Williams Koleji Ağustos 1928 Ta­

rihli Yuvarlakmasa Konferansı Tutanakları (yayınlanmadı), WiUiams Koleji Arşiv Ve Kütüphanesi’ nin yardımıyla, Williamstown, Mass.

"Letters to Florence Billings (1921-9) and Annie Ailen (1 9 2 0 )", Sophia Smith Araştırma Kütüphanesi ve Arşivi’ nin yardımıyla, Smith Colle- ge, Northhampton, Mass.

"Letters to Dean Gildersleeves, Barnard College and Edip’ s proposed syllabus (1 9 3 1 )" , Barnard Koleji Kütüphanesi ve Arşivi’nin yardı­mıyla; New York.

Halide Edip: Röportajlar ve Makaleler:"A Woman Speaks for the Ne-vv Turkey", New York Times, 28 Tem­

muz 1928.Adams, Mildred, "The Mother o f Turkey", Woman’s Journal, Ağus­

tos 1928.Edip, Hahde, "A Turkish Feminist Views Woman H ere", New York

Times Magazine, Ekim 1928.Edip, Halide, "Turkey and her AUies", Foreign Affaira, Nisan 1940.Emerson, Gertrude, "Hahde Hanoum", Asia, Ocak 1920, s. 86-89.Mabia, Janet, "A Woman’ s Influence in Politics", Christan Science

Monitor, 14 Eylül 1928.

83

Page 84: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Kitaplar:Atatürk, Mustafa Kem al, A Speech Oelivered by Mustapha Kemal

Atatürk, çeviren: K. F. K oehler, Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi, İstanbul 1 9 6 3 .

Berkes, Niyazi, The Development o f Sectdarism in Turkey, M cGill University Press, Montreal 1 9 6 8 .

Berlin, Isiah, The Crooked Timber o f Humanity, K nopf& C o., Nevir Y ork 1 9 9 1 .

Carr E. H ., What is History?, Vintage B ooks, New Y ork 1 9 6 1 .Çelik, Zeynep , The Re-Making o f İstanbul. Portrait o f an Otto-

man City in the Nineteenth Century, University o f California Press, Berkley 1 9 8 6 .

D uben Alan & Cem Bahar, İstanbul Households, Marriage, FamUy and Fertility 1880 -1940 , Cam bridge University Press, New Y ork 1 9 9 1 .

Enginün, İnci, Halide Edip Adıvar’m Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Y ayınlan , İstan­b u l 1 9 7 8 .

Ellison, G race, An English-vvcman in Angora, E .P. Dutton, New Y ork 1 9 2 3 .

Financi, M ay, The Story o f Robert CoUege Old and New,' R edh o- use Press, İstanbul 1 9 8 3 .

Foxe G enovese, Elizabeth, Feminism Without Illusion, University o f North Carolina Press, Chapel Hili 1 9 9 1 .

Gökalp, Ziya, Turkish Nationalism and Western Civilisation (Türk Milliyetçiliği ve Batı Uygarlığı), çeviren: Niyazi Berkes, Colum bia Press, New Y ork 1 9 5 9 .

Gökalp, Ziya, The Principles o f Turkism (Türkçülüğün İlkeleri), ç e ­viren; R obert D evereux, Leiden E. J. BriU 1 9 6 8 .

H eyd, Uriel, The Foundations o f Turkish Nationalism: T he i^ife and T each ing o f Ziya Gokalp, Luzac, L on don 1 9 5 0 .

Issawi, Charles, The Economic, History o f Turkey 1 800 -1914 , University o f C hicago Press, Chicago 1 9 8 0 .

Kinross L ord , David, Atatürk, The Birth o f a Nation, W ied en feld , L ondon 1 9 6 4 .

Kushner, David, The Rise o f Turkish Nationalism, Frank Cass, L on ­don 1 9 7 7 .

84

Page 85: Halide Edip ve Amerika / Frances Kazan

Lewis, Bernard, İslam and the Wc8t, O xford University Press, New Y ork 1 9 9 3 .

M ardin, Şerif, The Genesis o f Young Ottoman Thought, Princeton University Press, Princeton 1 9 6 2 .

Nevins, A llan ve Henry Com m ager, A Short History o f the United States, M odern Library, New Y ork 1 9 4 5 .

Ramsaur, E. R. Jr. The Young Turks. Prehıde to the Revolution,, Princeton University Press, Princeton 1 9 5 7 .

R ose , Phyllis, Vom an o f Letters. A Life o f Virginia W oolf, H arco- urt Brace Janovitch, Nevv Y ork 1 9 7 8 .

Scott, Joan W allach, Gender and the Politics o f History, Colum bia University Press, New Y ork 1 9 8 8 .

Shaw, Stanford ve Ezel Kural, History o f the Ottoman Empire and Modern Turkey, Cam bridge University Press, New Y ork 1 9 7 7 .

T oynbee, A . J;, The Western Question in Greece and Turkey, Ho- ughton Miflin, Boston ve New Y ork 1 9 2 2 .

W aW orth, Arthur, VUson and His Peace Makers, N orton, New York 1 9 8 6 .

W ooH, Virginia, A Room o f One’ s Own, Harcourt, Brace, Janovitch, New Y ork 1 9 5 7 .

Makaleler:Hanioğlu, Şükrü, "T he Y oung Turks and Constitutionalism", yayınlan­

mamış makale, Princeton 1 9 9 2 .Lowry, Heath, "H alide Edip Hanım in Ankara: April 2nd 1920-A ugust

16th 1 9 2 1 " , Institute o f Turkish Studies In c., yayınlanm amış maka­le.

Kandiyoti, Deniz, "E n d o f Em pire: İslam, Nationalism and W om en in T u rkey", Women, İslam and the State, Colum bia University Press, 1 9 9 1 .

85