138
Halit Çelenk, 1922 yılında Antakya’da doğdu. Birinci Dünya Savaşı sonunda Fransız topçusu Antakya’yı döverken ve ailesi Harbiye köyüne göçerken üç bu- çuk aylıktı. İlkokulu Mektebi Sultani’de okudu, orta öğrenimini Fransız mandası döneminde Fransızların yönetimindeki lisede tamamladı. 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1962 yılında eşi Şekibe ile birlikte Türki- ye İşçi Partisi’ne üye oldu. Partinin Ankara il yönetiminde sekreter ve genel yö- netim kurulunda üye olarak görev yapan Halit Çelenk, yaşamı boyunca ülkemi- zin demokratikleşmesi, hukuk devletinin tam olarak kurulup yerleşmesi, hakça bir toplumsal düzenin gerçekleşmesi için çalıştı. İnsan hakları savaşımında, dü- şünce ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasında yazar ve savunman olarak yoğun uğraş verdi. 1960’lı yıllarda İlerici Avukatlar Derneği ve yine Devrimci Avukatlar Derneği’nin kurucu ve yöneticileri arasında yer aldı. 1965 yılında Fakir Baykurt’un başkanlığında kurulan Türkiye Öğretmenler Sen- dikası’nın (TÖS) daha sonra kurulan Tüm Eğitim ve Öğretim Emekçileri Birleş- me ve Dayanışma Derneği’nin (Töb-Der) hukuk danışmanlığını yaptı. 1968 yılın- da Türk Hukuk Kurumu’nun ikinci başkanlığını yaptı. 1975 yılında Çağdaş Hu- kukçular Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. Yine İn- san Hakları Derneği’nin kurucuları ve yöneticileri, ayrıca İnsan Hakları Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde, Dev-Genç, THKO, TİP, TKP, TSİP, Dev-Yol, DİSK, Barış, Türkiye Yazarlar Sendikası, Halkevleri Köy-Koop, vb. dava- larda savunmanlık yaptı. Barış davasında ve Aziz Nesin’in öncülüğünü yaptığı Di- lekçe davasında sanık olarak yargılandı ve beraat etti. Nâzım Hikmet’in kız kar- deşi Samiye Yaltırım tarafından kurulan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın yönetim kurulunda görev aldı, Nâzım Hikmet’e yapılan hakaret davalarında mü- dahil olarak Samiye Yaltırım’ın avukatlığını yaptı. Başta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan olmak üzere Taylan Öz- gür, Mahir Çayan, Gün Zileli, Melih Pekdemir, Kemal Türkler, Aziz Nesin, Mah- mut Dikerdem, İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Dr. Erdal Atabek, Vedat Türkali, Mih- ri Belli, Uğur Mumcu, Remzi İmame, Mümtaz Soysal, Bahri Savcı, Adalet Ağaoğ- lu, Işık Kansu, Muzaffer İlhan Erdost, Süleyman Ege, Melike Demirağ, Sadun Aren, Abdullah Baştürk, Vahat Erdoğdu, Seyhan Erdoğdu, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Asım Bezirci, Arif Damar, Öner Yağcı, M. Emin Değer’in de aralarında bulunduğu önemli adların savunmalığını yaptı. Halit Çelenk’in Yayımlanmış Eserleri: İdam Gecesi Anıları, 1973. THKO Davası, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Arkadaşlarının Sorgu ve Savunmaları, Yayına Hazırlayan: Halit Çelenk, 1974. Hukuk Yazıları, TÖB-DER Yayınları, 1974. Devlet Güvenlik Mahkemeleri Niçin Kaldırılmalı?, 1976. Bildiri Yayınlama, 1976. Hazırlık Soruşturması Aşamasında Savunma Hakkı, 1977. Toplantılar ve Yürüyüşler, 1977. Hukuk, (TCY'nın 141-142 ve 146. Maddeleri Uygulanmasında Mahkeme ve Yargıtay Kararları), 1985. Hukuksuz Demokrasi, 1985. 141-142. Üzerine, (Maddelerin Kaynağı, Değişiklikler, Gerekçeler ve Uygula- malar), 1985. Hukuk Açısından TÖB-DER Davası, Savunmalar, Kararlar, 1990. Umut Hangi Dağın Ardında?, 1993. Barış Savaşçıları, 1996. Beş Kapı - Beş Kilit, 1996. Türkiye İşçi Partisinde İç Demokrasi, 2002.

Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Halit Çelenk, 1922 yılında Antakya’da doğdu. Birinci Dünya Savaşı sonundaFransız topçusu Antakya’yı döverken ve ailesi Harbiye köyüne göçerken üç bu-çuk aylıktı. İlkokulu Mektebi Sultani’de okudu, orta öğrenimini Fransız mandasıdöneminde Fransızların yönetimindeki lisede tamamladı. 1944 yılında İstanbulÜniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1962 yılında eşi Şekibe ile birlikte Türki-ye İşçi Partisi’ne üye oldu. Partinin Ankara il yönetiminde sekreter ve genel yö-netim kurulunda üye olarak görev yapan Halit Çelenk, yaşamı boyunca ülkemi-zin demokratikleşmesi, hukuk devletinin tam olarak kurulup yerleşmesi, hakçabir toplumsal düzenin gerçekleşmesi için çalıştı. İnsan hakları savaşımında, dü-şünce ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasında yazar vesavunman olarak yoğun uğraş verdi. 1960’lı yıllarda İlerici Avukatlar Derneği veyine Devrimci Avukatlar Derneği’nin kurucu ve yöneticileri arasında yer aldı.1965 yılında Fakir Baykurt’un başkanlığında kurulan Türkiye Öğretmenler Sen-dikası’nın (TÖS) daha sonra kurulan Tüm Eğitim ve Öğretim Emekçileri Birleş-me ve Dayanışma Derneği’nin (Töb-Der) hukuk danışmanlığını yaptı. 1968 yılın-da Türk Hukuk Kurumu’nun ikinci başkanlığını yaptı. 1975 yılında Çağdaş Hu-kukçular Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. Yine İn-san Hakları Derneği’nin kurucuları ve yöneticileri, ayrıca İnsan Hakları Vakfı’nınkurucuları arasında yer aldı.

12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde, Dev-Genç, THKO, TİP, TKP, TSİP,Dev-Yol, DİSK, Barış, Türkiye Yazarlar Sendikası, Halkevleri Köy-Koop, vb. dava-larda savunmanlık yaptı. Barış davasında ve Aziz Nesin’in öncülüğünü yaptığı Di-lekçe davasında sanık olarak yargılandı ve beraat etti. Nâzım Hikmet’in kız kar-deşi Samiye Yaltırım tarafından kurulan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nınyönetim kurulunda görev aldı, Nâzım Hikmet’e yapılan hakaret davalarında mü-dahil olarak Samiye Yaltırım’ın avukatlığını yaptı.

Başta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan olmak üzere Taylan Öz-gür, Mahir Çayan, Gün Zileli, Melih Pekdemir, Kemal Türkler, Aziz Nesin, Mah-mut Dikerdem, İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Dr. Erdal Atabek, Vedat Türkali, Mih-ri Belli, Uğur Mumcu, Remzi İmame, Mümtaz Soysal, Bahri Savcı, Adalet Ağaoğ-lu, Işık Kansu, Muzaffer İlhan Erdost, Süleyman Ege, Melike Demirağ, SadunAren, Abdullah Baştürk, Vahat Erdoğdu, Seyhan Erdoğdu, Fakir Baykurt, TalipApaydın, Asım Bezirci, Arif Damar, Öner Yağcı, M. Emin Değer’in de aralarındabulunduğu önemli adların savunmalığını yaptı.

Halit Çelenk’in Yayımlanmış Eserleri:• İdam Gecesi Anıları, 1973.• THKO Davası, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Arkadaşlarının

Sorgu ve Savunmaları, Yayına Hazırlayan: Halit Çelenk, 1974.• Hukuk Yazıları, TÖB-DER Yayınları, 1974.• Devlet Güvenlik Mahkemeleri Niçin Kaldırılmalı?, 1976.• Bildiri Yayınlama, 1976.• Hazırlık Soruşturması Aşamasında Savunma Hakkı, 1977.• Toplantılar ve Yürüyüşler, 1977.• Hukuk, (TCY'nın 141-142 ve 146. Maddeleri Uygulanmasında Mahkeme ve

Yargıtay Kararları), 1985.• Hukuksuz Demokrasi, 1985.• 141-142. Üzerine, (Maddelerin Kaynağı, Değişiklikler, Gerekçeler ve Uygula-

malar), 1985.• Hukuk Açısından TÖB-DER Davası, Savunmalar, Kararlar, 1990.• Umut Hangi Dağın Ardında?, 1993.• Barış Savaşçıları, 1996.• Beş Kapı - Beş Kilit, 1996.• Türkiye İşçi Partisinde İç Demokrasi, 2002.

Page 2: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Halit Çelenk

Demokrasi Masalı

Halit ÇelenkDemokrasi Masalı

ISBN 975-533-381-9© İmge Kitabevi Yayınları, 2003

Tüm hakları saklıdır.Yayıncı izni olmadan, kısmen de olsa

fotokopi, film vb. elektronik ve mekanik yöntemlerle çoğaltılamaz.

1. Baskı: Mayıs 2003

Yayın YönetmeniŞebnem Çiler Turan

DüzeltiAlaattin Topçu

DizgiYalçın Ateş

KapakLeyla Çelik

Baskı ve CiltPelin Ofset (312) 418 70 93/94

İ m g e K i t a b e v iYayıncılık Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti.

Konur Sok. No: 3 Kızılay 06650 AnkaraTel: (312) 419 46 10 - 419 46 11 • Faks: (312) 425 29 87İnternet: www.imge.com.tr • E-Posta: [email protected]

İ m g e D a ğ ı t ı m

A n k a r aKonur Sokak No: 43/A Kızılay

Tel: (312) 417 50 95/96 - 418 28 65Faks: (312) 425 65 32

İ s t a n b u lMühürdar Cad. No: 80 Kadıköy

Tel: (216) 348 60 58Faks: (216) 418 26 10

Page 3: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

İçindekiler

Giriş.................................................................................. 11Önsöz Gibi ....................................................................... 15

I - DEMOKRATİKLEŞME

1. Düşünce Suçu Yetmiş Yaşında .................................. 212. Yaratıcı Aklın Sentezi ................................................ 293. “Düşünce” Ameliyat Masasında ................................ 324. Düşünce Açıklama ve Güzeli Öpme.......................... 365. Aşiyan’ın Açılışı......................................................... 396. Demokrasi Aldatmacası............................................. 427. Anayasa Sorunu......................................................... 458. İşkence Sorunu Çözülmelidir ................................... 499. Tehlikeli Girişimler ................................................... 5310. Silahlı Çete ................................................................ 5811. Kapatma Davası......................................................... 6312. Laikliği Savunma Suçu!.. .......................................... 6713. Yerinde Uyarılar ........................................................ 70

14. Otuz Yedi Güzel İnsan .............................................. 7415. Bir Direnişin Yıldönümü........................................... 7716. Kimi Gizli Güçlerin Düzenlemesi ............................. 8017. Batı Cephesinde Yeni Bir Şey .................................... 8418. Bir TV Programının Düşündürdükleri ...................... 8819. Yeni Ceza Yasası Öntasarısı....................................... 9120. İMF'ye Endeksli Demokrasi ...................................... 9521. 8. Maddeye İptal İstemi............................................. 9922. Laiklik ve Anayasa Değişiklikleri ............................ 10223. 163. Madde.............................................................. 10624. Polisin Görev ve Yetkisi .......................................... 11025. Şevket Kazan’dan Adalet Kolluğu ........................... 11326. Düşüncede Suç Sınırı!.. .......................................... 11627. Gümrük Birliği ve Demokratikleşme ...................... 12028. Bu Kaçıncı Bahar ..................................................... 13129. Demokratikleşme Masalı......................................... 13530. 312. Madde.............................................................. 13931. Yasaya Karşı Hile..................................................... 14332. Uyum Tasarısındaki Uyumsuzluklar ...................... 14633. İşkence Ayıbından Kurtulmak ................................ 14934. Cezaevleri Sorunu ................................................... 15335. 16. Maddede Değişiklik........................................... 15736. Önce Ölümleri Önleyelim....................................... 16137. Çözüm Nerede?....................................................... 163

II - YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve YARGISIZ İNFAZ

38. Yargının Bağımsızlığı ve Eğitim .............................. 16939. Yargı Bağımsızlığına Saldırılar................................. 17440. Bir Kez Daha Devlet Güvenlik Mahkemeleri .......... 17841. Metin Göktepe Olayının Düşündürdükleri............. 18242. Metin Göktepe - Bir Yargısız İnfaz Daha................. 18643. Şeriatçıya Yargı Koruması mı? ................................ 18944. Öcalan ve Yargı ....................................................... 192

7 8

Page 4: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

45. Ölüm Cezası ve Öcalan ........................................... 19646. Yaşam Hakkı Siyasetin Üstündedir ......................... 20047. Ölüm Cezası ............................................................ 20348. AİMK’den Önemli Bir Karar.................................... 20649. Af Üzerine ............................................................... 21050. Yine Af Üzerine ....................................................... 21451. Düşünce Suçu ve Af ................................................ 21852. “Af” Ama Nasıl? ...................................................... 22153. Cezaevinde Yargısız İnfaz........................................ 224

III - DOSTLUKLAR - ACILAR - İZLENİMLER

54. Cumhurbaşkanının Vetosu ..................................... 23155. Ankara’da İlhan Selçuk İçin Düzenlenen

Toplantıda Halit Çelenk’in Yaptığı Konuşma ......... 23556. Halit Çelenk’in, Kendisine Verilen Plaket

Nedeniyle EĞİT-DER’e Teşekkür Konuşması......... 23957. İlhan Erdost’un Mezarı Başında .............................. 24358. Ekmekçi Dostları..................................................... 24559. Halit Ağabey’in ve Erdost’un Uzun

Yürüyüşüne Saygı (Ataol Behramoğlu)................... 24860. Kanlı 1 Mayıs .......................................................... 25161. Güzel Bir Yaşam ...................................................... 25562. Ankara’da 68’liler Birliği Toplantısında

Yapılan Konuşma .................................................... 25863. Üç Gülün Sonsuzluğu (Hikmet Çetinkaya) ............ 26264. Bir Hukuk Adamının Anıları (Alaattin Bilgi) .......... 26565. Anılar ve Kitaplar (Öner Yağcı) .............................. 269

9 10

İçindekiler

Page 5: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Sevgili torunlarımSanemDenizAkınve Özer’e

Bilim ve teknolojinin, insa-nın mutluluğu için kullanıl-dığı toplumsal bir düzendeyaşamanız dileğiyle.

Page 6: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Giriş

Okuyucuya sunduğum bu kitaba “Demokrasi Masalı” adınıkoymayı uygun buldum. Kitaptaki yazılarda görüleceği gi-bi, bunun yerine “Demokrasi Aldatmacası”, “Demokratik-leşme Serüveni” de diyebilirdim. Gerçekten Demokratikleş-me ülkemizde bir aldatmacaya, bir serüvene dönüşmüştür.

Türkiye'de demokratikleşme savaşımının yüz altmışyıllık bir geçmişi vardır. Buna karşın demokratikleşmedeönemli bir aşamaya ulaşılamamıştır. Bu alanda savaşım ve-ren düşün insanlarının, yazarların, sanatçıların, hukukçu-ların, insan hakları örgütlerinin, sendikaların, kurum vekuruluşların çabaları da ülkemizi amaçlanan hedeflereulaştıramamıştır. Bu çaba ve hedefleri kendi sınıfsal çıkar-larına aykırı bulan geçmiş iktidarlar bu taleplere kulakları-nı tıkamıştır. Biz daha önce yayımladığımız: Hukuksuz De-mokrasi, Hukuk Yazıları, Umut Hangi Dağın Ardında?, 12Eylül ve Hukuk gibi kitaplarımızda ve diğer yazılarımızdagörüldüğü, ayrıca örgütsel çalışmalarımızdan da anlaşıldığıüzere, bu alanda verilegelen savaşıma karınca kararınca

11 12

yaklaşık kırk yılı aşkın bir süreden beri katkılarda bulun-maya çalıştık. Bütün bunlar, ülkemizde hakça toplumsalbir düzenin gerçekleşmesi doğrultusunda bir çabaydı.

Demokratikleşme Nedir?

Demokratikleşmenin temelinde insan hak ve özgürlükleri-nin kazanılması ve yaşama geçirilmesi yatar. Demokrasi sa-vaşımı gerçekte bir sınıf savaşımıdır.

Hak ve özgürlük kavramlarının tarihsel gelişimine gözatıldığı, bunların nereden kaynaklandığı ve nasıl ortayaçıktığı araştırıldığı zaman bu gerçek anlaşılır. Hak ve öz-gürlük kavramlarına yüzeysel olarak bakıldığında bunlarınsoyut kavramlar olduğu sanılır. Tanrı, Ruh, Adalet, Eşitlik,sayı ve benzeri kavramlar gibi. Ancak tarihsel kökenineinilerek, derinlemesine incelendiği zaman bunların soyutdeğil somut kavramlar olduğu ve sınıf savaşımından kay-naklandığı anlaşılır.

Hak haksızlığın, özgürlük baskının ürünüdür. Başkabir deyişle, haksızlık olan yerde hak, baskı olan yerde iseözgürlük savaşımı vardır. İnsanlık, gelişmesinin ilk dö-nemlerinde hak ve özgürlük savaşımına gereksinme duy-madan yaşadı. Çünkü toplumda sınıflaşma başlamamıştı.Yöneten ve yönetilen, sömüren ve sömürülen yoktu. Dahasonraları özel mülkiyet ortaya çıkıp sınıflar oluşunca güç-lüler ve güçsüzler, yönetenler ve yönetilenler, sömürenlerve sömürülenler toplumda yerlerini aldılar. Baskı altına alı-nanlar, baskıları uygulayanlara karşı özgürlük savaşımınagiriştiler. Yine sömürücülere ve emeklerine el koyanlarakarşı da hak savaşımı verildi. Bu gelişmeler, insanlık tari-hinde binlerce yılı kapsayan bir süreci oluşturdu. Feoda-lizm ve kapitalizm dönemlerinde de, bu savaşım değişik bi-çimlerde sürerek günümüze kadar geldi. Yüzyıllar boyuncaçoğu kez kanlı biçimde süren bu savaşımlar sonunda belli

Page 7: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

hak ve özgürlükler kazanıldı. Bunlar anayasalarda ve ulus-lararası belgelerde yer aldı. Böylece, kazanılan hak ve öz-gürlükler ezilen, sömürülen sınıfların hukukunu (buna“karşı hukuk” da diyebiliriz) oluşturdu. Günümüzde gerçekhukuk, egemen sınıfların tarih boyunca kendi çıkarları içindüzenledikleri baskı kuralları değil, sınıf savaşımları sonun-da ezilen halk yığınlarının kazandığı hak ve özgürlüklerinoluşturduğu hak ve özgürlükler demetidir.

Kapitalist emperyalizm yaşadığımız dönemde de ege-menliğini ve sömürü sistemini, Yeni Dünya Düzeni adı al-tında sürdürüyor. İşte demokratikleşmeye bu açıdan bak-mak gerekir. Başka bir deyişle işçi, emekçi, memur sınıf vekesimlerinin, üzerindeki baskı ve sömürüyü hafifleten yada ortadan kaldıran iyileştirmeler ancak demokratikleşme-nin başarıları sayılabilir. Başka bir deyişle, demokratikleş-menin ölçüsü bu iyileştirmenin gerçekleşmesidir.

Düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, basın öz-gürlüğü, sendika kurma, toplu sözleşme ve grev hakkı,toplantı ve yürüyüş hakkı, bağımsız bir mahkemede yargı-lanma hakkı, savunma hakkı vb. hak ve özgürlükler (tümkısıtlamalara ve sınırlamalara karşın) bu kazanımların ör-nekleridir. Unutmamak gerekir ki, insanlık hakça toplumsalbir düzene ancak sosyalizm ile ulaşabilir. Bu aşamaya var-mak da, demokratik bir düzenin gerçekleşmesinden geçer.

Bu kitapta yer alan yazılar toplumsal, hukuksal ve si-yasal gelişmeler göz önüne alınarak demokratikleşme sava-şımına katkılarda bulunmak amacıyla yazılmıştır.

Halit ÇelenkÖren, 12.8.2001

13 14

Giriş

Page 8: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Önsöz Gibi

Çok istenip de gidilemeyen yerler vardır, çok özlenip degerçekleştirilemeyen amaçlar, çok sözü edilip de elde edi-lemeyen düşler!

Halit Çelenk'in “Demokrasi Masalı” adlı yeni kitabın-daki yazıları okurken bunu çok düşündüm. Altmış yıldırne çok demokrasi sözü ettik! Sağcısı solcusu, ortacısı içinvarılması gereken yer demokrasiydi. Sanki bir düş ülke!..

“Demokratikleşme ülkemizde bir masala, bir serüvenedönüşmüştür” diyor Çelenk yeni kitabına yazdığı girişte.Bu yazılar bize bir masalı mı anlatıyor? Elle tutulur gözlegörülür bir şey olmayınca sözcüklerin anlamı kalır mı?Türkiye'de ‘hukuk’ işte öyle bir şey! Bütün geri kalmış top-lumlarda olduğu gibi, egemenlerin istedikleri anlamı vere-rek kullandıkları bir boş söz!..

Halit Çelenk'i tanıtmak elbette gereksiz. O, hem birhukuk adamı hem de eylem... Bir hukuk düşünürü, öncü-sü, savunucusu... Herkes hukukçu olabilir, okursun dörtyıl, biraz da deneyim kazanırsın, ünlenirsin! Böyle onbin-

15 16

lercesi var! Ama gerçek hukuku arayan, hukuk adına hu-kuksuzluk yaratanlara karşı çıkan, ezilmişliklere, horgö-rülmüşlüklere, zaman zaman toplumda etkin olan zorba-lıklara karşı direnen, uygarca, bilimce, insanca!

Prof. Bahri Savcı, Çelenk'i “12 Eylül ve Hukuk” adlıkitabına yazdığı önsözde onu şöyle tanıtmış:

“Halit Çelenk'i bir gün sağlığını da göğüsleyerek birmahkeme salonunun savunman yerinde görürsünüz. Erte-si gün, bir başka kentte, hukuk ve araçları üzerinde bilim-sel saptamaları, çözüm yollarını arayan bir panelin konuş-macıları arasında bulursunuz. O her zaman üretenler ara-sındadır.”

Kitaplar, makaleler, konuşmalar!.. İnsan haklarını de-mokrasinin, demokratikleşmenin başlıca sorunu saymak!..Her derdi, her acıyı yüklenerek hukuk adına işlenen hu-kuksuzluklara karşı savaşmak... Böyle hukukçular ne ka-dar az!..

Büyük bir hukukçunun yeni kitabına önsöz yazmakbir edebiyat adamının, bir gazete yazarının işi mi diyecek-siniz! Siz de benim gibi yaşam boyunca hukuk adına işlen-miş nice suçlara, çekilmiş acılara tanık olmuşsanız, buduygularınızı sürekli yazarak bir katkıda bulunmak iste-mişseniz, elbet Çelenk ile aynı yolda, aynı safta olmanınonurunu duyardınız. Bir türlü kurulamayan, yerleşeme-yen, belki de yerleştirilemeyen demokrasi ve insan hakları-nın egemen olacağı bir düzenin hayalini kurmuşsanız...

Yaşam boyunca unutulmaz anlar vardır. Saklanamaya-cağınız, kaçamayacağınız görevler, hayır demenin çok zor,çok tehlikeli, ama aynı zamanda onurlu olduğu zaman par-çaları... Halit Çelenk, böyle anların insanıdır. Zweig'in ‘Yıl-dızların Parladığı Anlar’ındaki gibi değil, tüm yıldızlarınsöndüğü, karanlıkların çevremizi sardığı anda güvenli biraydınlığı bizlere sunan insan...

Page 9: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Sözü, Çelenk'in gerçek hukuku tanımlayan şu sözle-riyle bitirmek istiyorum.

“Günümüzde gerçek hukuk, egemen sınıfların tarihboyunca kendi çıkarları için düzenledikleri baskı kurallarıdeğildir. Sınıf savaşımları sonunda ezilen halk yığınlarınınkazandığı hak ve özgürlüklerin oluşturduğu hak ve özgür-lükler demetidir.”

Oktay Akbal

17 18

Önsöz Gibi

Page 10: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

I. Bölüm

DEMOKRATİKLEŞME

19 20

Page 11: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Düşünce Suçu Yetmiş Yaşında

Ülkemizde insanların, düşünceleri nedeniyle yargılanarakcezalandırılmaları yetmiş yıl öncesine kadar uzanıyor.1925 yılında Nâzım Hikmet, Sadrettin Celal Antel, ŞevketSüreyya Aydemir ve arkadaşları şiir ve yazıları nedeniyleyargılanmışlar ve değişik hapis cezalarına çarptırılmışlardır.Daha sonraları 1927, 1928, 1930, 1931 yıllarında benzerdavalarla yargılamalar sürmüştü.

141-142’li Yıllar

1936 yılında Mussolini İtalyası Ceza yasasından alınarakceza yasamıza aktarılan ve düşünce açıklamasını suç saya-rak cezalandıran 141.-142. maddelere dayanılarak 1949 yı-lında Samsun ağır ceza mahkemesinde bir dava açılmıştı.Makedonyadan gelerek Samsun'a yerleşen Ahmet Özparlakve Şevket Özparlak kardeşler hakkında açılan bu davayasavunman olarak katılmıştım. Sözü geçen dava, 142. mad-deyle ilgili savunduğum ilk davaydı. Samsun barosuna

bağlı olarak görev yapan avukatlar davayı üstlenmemi hoşkarşılamamışlar ve yargılama sonunda mahkeme sanıkla-rın beraatlarına karar vermişti.

O günden bu yana kırk altı yıl geçti. 1991 yılında, ya-ni dört yıl önce Turgut Özal, Terörle Mücadele Yasası'nıgetirerek ceza yasasının 140., 141., 142. ve 163. maddele-rini yürürlükten kaldırdı. Bu olay kamuoyuna düşünce suç-larını kaldırma ve ülkemize demokrasiyi getirme girişimi ola-rak açıklandı ve propagandası yapıldı. Ancak olayın perdearkası başkaydı. Amaç, laiklik karşıtı girişimleri cezalandı-ran, teokratik bir devlet kurma girişimlerine yaptırımlar geti-ren ceza yasasının 163. maddesini kaldırmaktı. SovyetlerBirliği'nin dağılmasından sonra, egemen sınıflarca 140.,141., 142., maddelere bir gereksinme kalmamıştı. Böylece,Turgut Özal ve ekibi bir yandan 163. maddeyi kaldırmışöte yandan da Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesiyledüşünce açıklamalarını, yine suç sayan bir hükmü sürdür-me ereğine ulaşmıştı. Bir elle verilen öteki elle geri alın-mıştı.

Uygulamalar

Ceza yasasının kaldırılan 140., 141., 142. maddeleri elli beşyıl boyunca ülkemizde bilim, sanat ve kültür alanlarındakigelişmeleri köstekledi. Düşünce yaşamını geriletti. 1936 yı-lında İtalya'dan alınan maddeler, düşünceyi değil şiddeticezalandırıyordu. Başka bir deyişle, maddeler “zor öğe-si”ni, yani şiddet koşulunu içeriyordu. 1938 yılında, yaniiki yıl sonra TBM Meclisince maddedeki “şiddet” öğesikaldırıldı ve 140., 141. ve 142. maddeler salt düşünceyi ce-zalandıran bir nitelik kazandı.

Yarım yüzyılı aşkın bir süre uygulamalar bir kasırgagibi sürdü. Bilim adamları, sanatçılar, şairler, işçiler, öğ-renciler, öğretmenler, demokratik kitle örgütü yöneticileri,

21 22

Page 12: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

siyasal parti başkan ve yöneticileri, sendika başkanları tu-tuklandı, yargılandı ve on beş yıla varan ağır hapis cezala-rıyla cezalandırıldılar. Uygulamalar hukuk tarihimizde birgüldürü konusu olabilecek (Sayın Aziz Nesin'in kulaklarıçınlasın) bir düzeye ulaştı. Örneğin Gelir dağılımındakiadaletsizlikleri eleştirme gibi en masumane düşünceler da-va konusu yapıldı. 1970 yılı sonlarında bilimsel araştırma-lar yapmak üzere Sovyetler Birliği'ne giden ve oradan Tür-kiye'deki dostlarına, rahmetli Osman Korkut Akol'a, OğuzOnaran'a, Dursun Akçam'a ve Taner Timur'a, üzerinde Le-nin'in resmi bulunan pullarla mektuplar gönderen Prof. Dr.Türkkaya Ataöv hakkında “komünizm propagandası” yap-ma suçuyla sıkıyönetim askeri savcısı Baki Tuf tarafından(şimdi DYP milletvekili) dava açılmıştı. Yine Ulukışla'da,Cerhi dağına bir kireç parçasıyla SOL diye yazan köylü ço-cukları hakkında Ulukışla cumhuriyet savcısı tarafındankomünizm propagandası suçundan dava açılmıştı. (Bkz.141-142. H. Çelenk. Sa: 323-324.) Böylece elli beş yıl acı-lar, çileler ve güldürülerle geçti.

Terörle Mücadele Yasası

Terörle Mücadele Yasası gereksiz bir yasaydı. Bu yasanınsuç saydığı ve cezalandırdığı eylemler genel ceza yasasındavardı. Bu yasada birtakım değişiklikler yapılarak istenilengereksinmeler karşılanabilirdi. Ama öyle olmadı. Döneminiktidarı, 12 Eylül baskı rejiminin ve Mussolini İtalyasınınkutsal devlet anlayışının yörüngesindeydi. Böylece, bu yasa,otoriter bir devlet anlayışının ürünü olarak ortaya çıktı.

1. Yasa, terörü tanımlarken o kadar geniş ve elastikibir çerçeve çizmiştir ki, düşünce açıklamaları bile terör ta-nımının içine girebilmektedir.

Nitekim terör ve şiddetle ilgisi bulunmayan yazılar vedüşünce açıklamaları, yasanın 8. maddesine göre yargılan-

mış ve sahipleri, yazarları terör suçlusu gibi cezalandırıl-mışlardır.

2. Yasa, tek ya da toplu olarak düşünce açıklamayı suçsayan ceza yasasının 140., 141., 142. maddelerini kaldırmagörüntüsü altında yeni düşünce suçları getirmiştir. Yasa-nın 8. maddesi bunun örneğidir.

3. Yasa, adaletsiz ve eşitlik ilkesine aykırı bir “şartlı sa-lıverme” düzenlemesi getirmiştir ki, bu eşitsizlik AnayasaMahkemesi kararıyla bir oranda düzeltilebilmiştir.

4. Yasa, cezaların indiriminde eşitsiz hükümler getir-miştir.

5. Yasa, işkence suçlusu emniyet görevlilerinin tutuk-suz yargılanması, bu sanıklar için devlet tarafından avukatgörevlendirilmesi, ücretlerinin devlet tarafından ödenmesi,işkence suçlusu görevlilere sahte kimlik verilmesi, makyajyapılması böylece tanınmamalarının sağlanması, hakların-da Memurin Muhakematı hakkındaki yasanın uygulanma-sı gibi işkenceyi ve işkence suçlularını teşvik eden hüküm-ler koymuştur.

6. Yasa, cezaların kişiselliği ilkesine aykırı düzenleme-ler getirmiştir. (Bkz. Terörle Mücadele Yasası. İHD Yayın-ları: 2, Mayıs 1991)

Terörle Mücadele Yasasının insan hakları, düşünceaçıklama özgürlüğü ve hukukun temel ilkeleri açılarındansakıncaları zamanla ve uygulamalarla açık seçik ortaya çık-mıştır. Biz burada sadece yasanın düşünce açıklamasınısuç sayan 8. maddesi ve bu maddeyle ilgili partiler arasıtartışmalar üzerinde durmak istiyoruz.

8. Madde

Bu maddenin salt düşünce açıklamasını suç sayarak ceza-landırdığı açıktır. Bu konu tartışmaların dışındadır.

Daha önce koalisyon ortağı olan SHP ve bugünkü koa-lisyon ortağı CHP ilke olarak maddenin kaldırılmasını iste-

23 24

Düşünce Suçu Yetmiş Yaşında

Page 13: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

mektedir. Koalisyonun büyük ortağı DYP'nin şahinler ka-nadı buna karşı çıkmakta, madde kaldırıldığı takdirde bö-lücülük propagandalarının serbest kalacağını ileri sürmek-tedir. Konu aylardan beri tartışılagelmiştir.

Tartışmalar sürerken MGK, Adalet Bakanlığı'na bir ya-zı göndererek “düşüncede suç sınırı”nın saptanmasını iste-miştir. Bu yazı üzerine Adalet Bakanlığı bir komisyon ku-rarak konuyu incelemeye başlamıştır. Ancak komisyonüyelerinden Prof. Dr. Bülent Tanör ile Prof. Dr. ÇetinÖzek, “Düşünce özgürlüğü sorunu bir sivil iktidar sorunu veparlamentonun görevidir, ayrıca biz düşünce özgürlüğününsınırsız olduğuna inanıyoruz” gerekçesiyle komisyondan çe-kilmişlerdir. Daha sonra eski Ankara Baro Başkanı ErdalMardol da komisyon üyelerinden ayrılmıştır. Bu komisyo-nun hazırladığı rapor kamuoyuna açıklanmamış ve basın-da da yer almamıştır.

Adalet Bakanlığı, kısa bir süre sonra düşünce özgürlü-ğünün sınırı konusunda bir inceleme hazırlamıştır. Bu in-celemeye göre, düşünce açıklama özgürlüğüne sınırlar ge-tirilmeli ve yürürlükteki yasa maddesine “kamu düzeni” ve“kamu güvenliği” gibi öğeler eklenmelidir. Bu görüş veöneriler basında tartışılmış ve tarafımızdan da yazılan yazı-larla Anayasa Mahkemesi kararlarına dayanılarak eleştiril-miştir. Bu tartışmalardan sonra Adalet Bakanlığı TerörleMücadele Yasası'nın bazı maddelerini değiştiren bir yasataslağı hazırlamış, bu taslakta teröre daha açık ve kısa birtanımlama getirilmiş ve yine taslağa “dini amaçlı terör”başlıklı bir madde eklenmiştir. Yasanın 8. maddesi de aşa-ğıdaki biçimde değiştirilmiştir:

“Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü boz-mak amacıyla terör örgütlerini açık veya yakın tehlike yara-tacak biçimde desteklemek için propaganda yapanlar... ce-zalandırılır.”

Yine bu maddede terör suçlarını tahrik, teşvik ve övme ey-lemleri de suç sayılmıştır.

Taslak Değişiyor

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız yasa taslağı hazırlandık-tan sonra 13/10/1994 günü akşamı yapılan bir toplantıda,koalisyon ortağı DYP'nin komisyon üyeleri taslakta bulu-nan “dini amaçlı terör” maddesini tümden çıkarmışlar ve8. maddedeki “terör örgütleri” sözcüklerini de metindençıkararak maddeyi salt düşünce açıklamasını cezalandıranbir niteliğe dönüştürmüşlerdir.

DYP temsilcileri tarafından yapılan bu değişikliklertaslağın yeniden tartışılmasına neden olmuştur. Yapılantartışmalar sonunda, 17/Ekim/1994 günü akşamı yapılanson bir toplantıda taslağın 8. maddesi yeniden değiştiril-miş ve SHP ile DYP temsilcileri tarafından imza edilmiştir.Buna göre 8. madde şu biçimde düzenlenmiştir:

“Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü boz-ma amacıyla inceleme, tartışma ve eleştirme sınırlarını aşa-rak açık ve yakın tehlike yaratacak biçimde veya terör ör-gütlerini desteklemek için propaganda yapanlar... cezalan-dırılır.”

Yine taslakta, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bü-tünlüğünü bozmak amacıyla terör örgütlerini açık ve ya-kın tehlike yaratacak biçimde destekleyenler”den söz edil-dikten sonra terör suçlarını tahrik, teşvik edenler ya daaçıkça övenler de suç işlemiş sayılıp cezalandırılmaktadır.

Maddenin bu son biçimi, “inceleme, tartışma, eleştir-me” niteliğindeki konuşma ve yazılara bir güvence getir-miş; daha çok bilim adamı, üniversite öğretim üyeleri araş-tırmacı konumunda olanları maddenin kapsamı dışına çı-

25 26

Düşünce Suçu Yetmiş Yaşında

Page 14: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

karmıştır. Bu düzenleme de DYP'nin şahinler kanadı tara-fından beğenilmemiş ve DYP Sinop milletvekili Yaşar Top-çu açıklanan bu düzenlemeyi hedef alarak: “Kim bu taslağadestek verirse onu hain ilan ederiz, bu başbakan da olsakonunun takipçisi oluruz” açıklamasını yapmıştır. (Cum-huriyet, 17/11/1994).

Bu gelişmelerden sonra, araya SHP-CHP birleşme ça-lışmaları, CHP-DYP koalisyonunun göreve başlaması, Güm-rük Birliği, AB toplantıları girmiş ve bugünlere gelinmiştir.

8. Maddede Son Durum

Gümrük Birliği anlaşmasının imzalanmasından sonra Tür-kiye'nin Avrupa Birliği'ne girebilmesi, demokratikleşme so-runlarının 1995 yılı Ekim ayına kadar çözüme kavuşturul-ması koşuluna bağlanmıştır. AB'nin en yetkili ağızları yapı-lan basın toplantısında, “İnsan haklarında, demokratikleş-mede beklenen iyileşmeler olmazsa son bahardaki toplantı-da Avrupa Parlamentosu anlaşmayı onaylamaz, erteler”demişlerdir. AB bu yılın Ekim ayına kadar Türkiye'yi de-netleyecek, göndereceği temsilcilerden alacağı raporlaragöre demokratikleşme alanında yapılan çalışmaları incele-yecek, değerlendirecek ve ona göre karar verecektir. Başba-kan Tansu Çiller son Amerika gezisinden dönerken, “8.maddeyi kaldıracağız” açıklamasını yapmış ve demokratik-leşme çalışmalarını başlatacağını söylemiştir.

Geçtiğimiz hafta içinde başbakan Tansu Çiller, başba-kan yardımcısı Hikmet Çetin, devlet bakanı Bekir Sami Da-çe, adalet bakanı Mehmet Moğultay ve DYP grup başkanvekili Nevzat Ercan arasında başbakanlıkta yapılan zirvetoplantısında 8. madde üzerinde çalışmalar yapılmış, bumaddenin Terörle Mücadele Yasası'ndan çıkarılması, ancakbölücülüğü engelleyecek benzer bir hükmün ceza yasası-nın, “Suç İşlemeye Tahrik”i düzenleyen 311. maddesine

eklenmesi üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Adalet bakanıbu görüşe katılmamıştır.

Bu yazının yazıldığı 29 Nisan 1995 günlü basın haber-lerinden, 311. maddeye eklenecek hükmün, “Teröre açıkve yakın destek oluşturacak şekilde propaganda yapılması”biçiminde olacağı, ancak kesin metnin önümüzdeki haftaiçinde saptanacağı anlaşılmaktadır.

Anlaşmaya varılan bu görüşe göre:1. Ülkemizde yetmiş yıldan beri süregelen düşünce

suçu yine sürecek ve Türkiye, 21. yüzyılın eşiğinde kendi-ni bu ayıptan kurtaramayacaktır. Oysa düşünce açıklamaözgürlüğünün sınırı yine düşünce açıklama özgürlüğüdür.

2. 8. maddenin kaldırılması, bunun yerine aynı nite-likte hükümlerin ceza yasasına eklenmesi, Avrupa Birli-ği'ne karşı görüntüyü kurtarmak, 8. maddenin kaldırıldığı-nı (sözde de olsa) söyleyebilmek için bulunmuş bir for-müldür, bir aldatmacadır.

3. Böyle bir düzenlemenin uygulamada büyük karma-şalara neden olacağını söylemek bir kehanet olmayacaktır.Hangi sözlerin ya da açıklamaların, “teröre açık ve yakındestek” oluşturacağını ya da oluşturmayacağını saptamakkolay değildir. Bu da, yargıcın terör anlayışına, destek anla-yışına, yakın anlayışına göre değişecektir.

Oysa yasa hükümlerinin, ceza hukukunda önemliolan “yasallık ilkesi”ne uygun olarak düzenlenmesi gere-kir. Yani yasa metninde kullanılan sözcüklerin açık ve se-çik, duraksamaya yer vermeyecek biçimde yazılması gere-kir. Unutmamak gerekir ki, “yasallık ilkesi” toplum düze-ninde kişinin savunma hakkının güvencesidir.

30.4.1995

27 28

Düşünce Suçu Yetmiş Yaşında

Page 15: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Yaratıcı Aklın Sentezi

“Felsefenin, insan zekâsının bulduğu bu en anlamlı uğra-şın amacı, doğa, toplum ve insan, giderek evren üstüne tu-tarlı, sistemli ve bütünlüğüne bir görüşe varmaktır. Bir yer-de dinden bağımsız yürütülen bu uğraş, ‘Özgür aklın sorgu-laması’na dayanır. Matematikten fiziğe, teknikten sanata,tarihten politikaya ve hukuka değin bütün bir bilgi biriki-mini yeniden ele alıp ‘eleştirel aklın süzgeci’nden geçirerekbir bütün içinde yoğurmak, eski Yunandan beri sürüyor veinsan soyu akla saygısını yitirmedikçe de sürecek. Söz ko-nusu uğraşa, çağımızda, daha insanca bir düzen kurmanınkaygısı da eklenmiştir. Böylece felsefe, çoğu kez sanıldığınıntersine, bulutlarda dolaşan, soyut anlaşılmaz bir dille örtülüesrarlı bir şey değil, daha güzel bir dünya yaratmayı amaçedinmiş somut, açık, aydınlık bir aranıştır.”

Yukarıdaki satırlar Server Tanilli’nin Ekim 1997’de Ya-ratıcı Aklın Sentezi-Felsefeye Giriş adıyla yayımladığı kita-bın başındaki Birkaç Söz bölümünden alınmıştır.

Tanilli, bu kitabında, bir yandan kendine özgü anla-tım biçimiyle felsefenin niteliğini, geçmişten günümüzedeğin geçirdiği gelişme aşamalarını anlatıyor, öte yandanda felsefenin hemen tüm sorunlarını tam bir kavrayışla in-celiyor. Düşünce ile Varlık, Bilinç ile Madde arasındaki iliş-kiler gibi önemli konuları herkesin anlayabileceği bir dilleaçıklıyor.

İnsan nedir? Evren içindeki yerimiz, Doğa-insan vekültür, Dil sorunu, Emekteki yaratıcılık, Düşüncenin diya-lektiği, Düşüncenin kaynağı, Bilinç, Doğru düşünme sana-tı; Mantık, Sanat, Bilim neyi anlatıyor?, Savaş ve Barış, Öz-gürlük, Bir insan yaratma sanatı: Eğitim, Teknik insanlığı-mızdan bağımsız mıdır? Din, Ahlak vb. sorunlar kitabınönemli başlıklarından bir bölümünü oluşturuyor.

Yaratıcı Aklın Sentezi’ni okurken göze çarpan önemlibir nokta da, kitabın içerdiği konular üzerinde yapılan in-celeme ve açıklamaların bilimsel sosyalist bir dünya görü-şünden kaynaklanmasının yapıta bilimsel açıdan ayrı birdeğer katmasıdır.

Ülkemizde, özellikle 1980’lerden sonra uygulanan tu-tucu eğitim politikaları, lise ve üniversite gençliğini düşün-cenin bilimi olarak tanımlanan felsefe kültüründen yoksunbırakmış ya da bu konuda yeterli bir eğitim almalarını en-gellemiştir. Tanilli'nin kitabı, bu açıdan özellikle lise veüniversite öğrencileri, gençler ve yetişkinler için kaynakbir yapıt oluşturmaktadır. Sağcı iktidarların öteden beri iz-leyegeldikleri politikaların sonucu olarak bilime, sanata vekültüre karşı bir ilgisizliğin yaratıldığı günümüz Türkiye-sinde, bu kitabın uyarıcı ve aydınlatıcı değeri yadsınamaz.

Yazar bu yapıtında, ayrıca değişik bir yazı yöntemi iz-lemiştir. Her biri özel önem taşıyan felsefe konularını açık-ladıktan sonra; bilim ve düşün adamı, yazar, sanatçı ve ga-zetecilerin konuyla ilgili inceleme yazılarını aktarmış, bun-lardan sorular üreterek tartışma yolları açmış ve okuyucu-

29 30

Page 16: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

nun daha da kapsamlı düşünmesine yardım yolunu seç-miştir.

Yaratıcı Aklın Sentezi, düşünce tarihinde, bağnazlığınçeşitli görüntülerinden aklın ve bilimin yol göstericiliğine,İdealizm-Materyalizm savaşımının tutarlı, ölçülü ve doğruaçıklamasına, Emek’in yaratıcılığından Aydınlanma'nın kay-naklarına, dahası çağımızda daha insancıl bir düzen kurmaçabasına kadar her aydının ilgi duyacağı sorunları duru birdille açıklayan bir başucu kitabı niteliğindedir.

Anımsatmakta yarar vardır ki, 12 Mart baskı dönemi-nin en karanlık günlerinde, İstanbul Şişli Siyasal BilimlerYüksek Okulu'nda öğretim üyesi olarak vermekte olduğuUygarlık Tarihi ders notları hakkında TCY'nin ünlü 142.maddesine dayanılarak dava açıldıktan, yargılama sonundaaklandıktan ve faşist bir saldırı sonunda bacaklarını yitir-dikten sonra hasta yatağında yazdığı “Mutlaka Bir Gün”adlı şiirindeki şu dizeler, bu bilim adamının sahip olduğudüşüncelere ve dünya görüşüne bağlılığını, bu uğurda sa-vaşım kararlılığını göstermektedir:

... Ve işte şuradaDost ve düşmanHerkese ilan ederim ki;Ayaklarımı bir savaşta kaybettimYine bir savaşta kazanacağım.Ve mutlaka, ama mutlaka bir günKaranlığın ve zulmünSığındığı son kaleyi fethe gidenKitlelerin içinde olacağım.”

10.12.1997

“Düşünce” Ameliyat Masasında...

Demokratikleşme konusu bir serüvene dönüştü. Hemenher gün yeni gelişmeler, anlaşmazlıklar, koalisyon ortakla-rı arasında karşılıklı suçlamalar birbirini izliyor. MGK'nin“düşünceye suç sınırı” saptanması doğrultusundaki istemiüzerine Adalet Bakanlığı, Terörle Mücadele Yasası'nda de-ğişiklik çalışmalarına başladı. Bir inceleme kurulu oluştu-ruldu. Kuruldan çekilmeler oldu. Uzun süren tartışmalar-dan sonra Adalet Bakanlığı tarafından Terörle MücadeleYasası'nın bazı maddelerini değiştiren bir yasa taslağı ha-zırlandı. Bu taslağın önemli maddeleri, 13 Ekim 1994 ta-rihli Cumhuriyet gazetesinde açıklandı. Taslak, birincimaddesiyle ‘terör’e yeni bir tanımlama getirdi. Buna göre,“Terör, cumhuriyetin anayasada belirtilen niteliklerini de-ğiştirmek, ülke veya millet bütünlüğünü bozmak amacıylatoplumu veya kişileri korku veya paniğe düşürebilecek şe-kilde şiddet veya tehdide başvurulması”dır.

Taslak, daha sonraki maddelerinde Ceza Yasası'nın“Devlet İdaresi Aleyhine Cürümler” bölümünden kimi

31 32

Yaratıcı Aklın Sentezi

Page 17: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

maddeleri terör suçu olarak nitelemiş ve kimi suçların daterör amacıyla işlenmesi halinde terör suçu sayılabileceğiniöngörmüştü.

Hazırlanan metnin dördüncü maddesiyle, “Dini Amaç-lı Terör” başlığı altında “Devletin sosyal, ekonomik, siyasiveya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarınadayandırmak amacıyla şiddet veya tehdide başvuranlar” te-rör suçu işlemiş kabul edilerek anayasanın laiklik ilkesikorunmaya çalışılmış ve şeriat devleti kurma girişimleri ya-saklanmıştı.

Yine taslakta, Terörle Mücadele Yasası'nın düşünceaçıklamasını suç sayan ünlü 8. maddesi değiştirilmiş,“Tahrik ve Yardım” başlığı altında terör suçlarını tahrik,teşvik etmek ve bu suçları açıkça övmek terör suçu sayıl-mıştı. Taslağın bu maddesi, ikinci paragrafıyla “devletin ül-kesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıylaterör örgütlerini açık ve yakın tehlike yaratacak biçimdedesteklemek için propagandayı” suç saymış ve bu suçu iş-leyenlere bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis, ayrıca para ce-zası öngörmüştü. Böylece yasanın 8. maddesi doğrudandoğruya propagandayı değil, “terör örgütlerini açık ve ya-kın tehlike yaratacak biçimde destekleyen propagandaları”suç sayıyordu.

Gel Gör ki...

Yukarıda önemli yönlerini açıkladığımız taslak hazırlan-dıktan sonra, 13 Ekim 1994 günü akşamı yapılan bir top-lantıda koalisyon ortağı DYP temsilcileri, taslaktaki “DiniAmaçlı Terör” başlıklı maddeyi tümden çıkarmışlar ve 8.maddedeki ‘terör örgütleri’ sözcüklerini de metinden çıka-rarak maddeyi salt düşünce açıklamasını suç sayan ve ce-zalandıran bir niteliğe dönüştürmüşlerdir. DYP tarafındanyapılan bu değişiklikler, yeni tartışmaların ortaya çıkması-

na neden olmuş ve taslak üzerinde anlaşma sağlanmasınaengel olmuştu. 17 Ekim 1994 günü akşamı yapılan son birtoplantıda, taslağın 8. maddesi yeniden değiştirilmiş veSHP-DYP temsilcileri tarafından imza edilmiştir. Buna gö-re, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünübozma amacıyla inceleme, tartışma ve eleştirme sınırlarınıaşarak açık ve yakın tehlike yaratacak biçimde veya terörörgütlerini desteklemek için propaganda yapanlar...” biryıldan üç yıla kadar ağır hapis ve iki yüz milyon liradanbeş yüz milyon liraya kadar para cezasıyla cezalandırıla-caklardır.

1. Bize göre, yukarıya alınan 8. maddenin tamamenkaldırılması gerekir. Çünkü madde, düşünce açıklamasınasınır getirmekte ve düşünce açıklama özgürlüğünü yarala-maktadır. Düşünce özgürlüğünün sınırı, yine düşünce öz-gürlüğüdür. Bu, demokrasinin bir gereğidir. Ayrıca, mad-denin bugün verilen biçimi, uygulamada duraksamalaraneden olacak ve mahkemelerden değişik kararların çıkma-sına olanak sağlayacaktır. Bir propagandanın “inceleme,tartışma ve eleştiri” sınırlarını aşıp aşmadığını, “yakın veaçık bir tehlike” oluşturup oluşturmadığını saptamak güç-tür. Bu konuda değişik değerlendirmeler yapılabilir, deği-şik bilirkişi raporları ortaya çıkabilir ve değişik kararlaroluşturulabilir. Maddenin düzenleniş biçimi, bu sakıncala-rı da beraberinde getirmektedir.

2. Öte yandan “Dini Amaçlı Terör” maddesinin metin-den çıkarılması, dinci terör eylemlerini yaptırımsız bıraka-bilecektir. Her ne kadar taslakta terör tanımlanırken ana-yasanın ikinci maddesine gönderme yapılarak bu maddedegösterilen cumhuriyetin niteliklerini değiştirmeden sözedilmekte ise de, bir ceza yasası hükmü bu tür gönderme-lerle düzenlenemez. Bu, açıklıktan uzak, anlaşılması güç,her yöne çekilebilir bir düzenleme olur. Oysa ‘suç’u, dü-zenleyen ceza hükümleri açık seçik ve suçun öğelerini du-

33 34

“Düşünce” Ameliyat Masasında...

Page 18: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

raksamaya yer vermeyecek biçimde göstermek zorunda-dır. Buna “suçların yasallığı” ilkesi denilir. Ceza Yasası'nınikinci maddesi, temel bir ilke olarak bunu düzenler. Bu il-ke, yargılanan kişi için bir güvence oluşturur.

3. Taslağın 8. maddesine konulan ve terör suçlarınıtahrik ve teşvik etme ve bu suçları övme hükümleri de ge-reksizdir. Çünkü yürürlükte bulunan Ceza Yasası'nın 311.maddesi tahrik suçlarını, 312. maddesi övme suçlarını ve64. maddesi de suça değişik biçimlerde katılma eylemleri-ni, tüm suçları kapsayacak biçimde düzenlemiştir. TerörleMücadele Yasası'nda sayılan terör suçları zaten Ceza Yasa-sı'nda vardır ve oradan alınmıştır. Eğer isteniyorsa, bu suç-ların cezaları artırılabilir. Bu açıdan tahrik, teşvik ve övme-ye ilişkin hükümler yersiz ve yasa düzenleme yöntemineaykırıdır.

İçinde bulunduğumuz olağanüstü koşullar geçicidir.Demokratik ilke ve kurallar kalıcıdır. Düşünce açıklamaözgürlüğü gibi demokrasinin temelini oluşturan ilkelerdesık sık yasa değişiklikleri yapmak hem güçtür hem sakın-calıdır. Bu açıdan eleştiri ve önerilerimizin dikkate alınma-sında ve ileride yeni yeni düşünce suçluları yaratılmama-sında demokrasimiz açısından büyük yararlar vardır.

Düşünce Açıklama ve Güzeli Öpme

Basına yansıyan haberlere göre Düşünce Özgürlüğü Ko-misyonu'na seçilen Porf. Dr. Bülent Tanör ve Prof. Dr. Çe-tin Özek, çalışmalar henüz somut bir aşamaya varmadankomisyondan çekilmişlerdir. Cumhuriyetin haberine göre,anayasa hukuku profesörü sayın Bülent Tanör ve Ceza hu-kuku profesörü Çetin Özek, “çalışmaların düşünceyi suçsayan hükümlere sınır arayışı” yönünde yürütülmesinekarşı çıkmışlar, “MGK'nın isteği ile düşünce özgürlüğüsağlanamaz, bir Terörle Mücadele yasasının tamamen kal-dırılmasından yanayız, ancak bu görüşten daha ağırlıklıolarak sınır arayışı gündeme geliyor. Düşüncenin sınırı ol-madığı düşüncesindeyiz. MGK'dan gelen bir izinle de ça-lışmak istemiyoruz. Böyle olunca MGK izin vermedikçe buyasa kaldırılamaz, bize düşünce özgürlüğünün sınırı ne ol-sun diye sormak, çalışmaları baştan itibaren kısıtlamakta-dır” gerekçesiyle çekiliş nedenlerini açıklamışlardır.1

35 36

1 Cumhuriyet gazetesi, 11/9/1994.

“Düşünce” Ameliyat Masasında...

Page 19: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Devlet bakanı sayın Esat Kıratlıoğlu da bu konuyla il-gili olarak yaptığı açıklamada, “Yasalardan ülkenin birliğive bütünlüğü koşulunun kaldırılmasına izin vermeyece-ğiz... Türkiye'nin gerçeğini bilmeyenler bilgiçlik yapıyor.Düşünce özgürlüğü tanımını anlamak mümkün değil. Butanım sakat ve münasebetsizcedir. Düşündüğünüzü söyle-diğiniz zaman bu bir eylem olur... başkasının hürriyetininbaşladığı yerde benimki biter” açıklamasını yaptıktan son-ra; “Yolda güzel bir kadının gittiğini gören bir kişi onu öp-meye kalktığında bu bir eylemdir. Yoldaki bir kadını öpe-rek onu rahatsız ettiğiniz zaman, güzel diye öptüm diye-mezsiniz” demiştir. Anayasa hukuku ve ceza hukuku uz-manlığını da üstlendiği izlenimini uyandıran sayın Kıratlı-oğlu'nun, bu tür özentilerine karşın bu alanlarda yabancısıolduğu konular da bulunduğunu anımsatmakta yarar var-dır.

1. “Düşünce özgürlüğü” kavramı yanlıştır. “Düşünceaçıklama özgürlüğü” denilmelidir. Çünkü düşünce insandimağında gelişen ve oluşan bir şeydir. Ceza hukuku bukonuyla ilgilenmez. Açıklanmayan düşüncenin, toplumsalilişkilerde ve toplumda bir etki ve rolü olmadığı için bu türdüşünceler hukuk alanının dışında kalır.

2. “Düşünce açıklanınca eylem olur” yargısı yanlıştır.Ceza hukukunda düşünce başka şeydir, eylem (fiil) başkaşeydir. Eylem, yani ceza yasasının deyimiyle fiil denilinceakla icra hareketleri gelir. Eylem yani fiil, icra hareketleri-nin varlığıyla oluşur. İcra hareketleri maddi hareketlerdir.İcra hareketleri varsa eylem (fiil) de vardır. İcra hareketleriyetersizse bu takdirde “suç işlemeye kalkışma” durumu or-taya çıkar. Bu da koşullara göre tam ya da eksik kalkışmaolur. Yani özetle eylem icra hareketlerinin varlığına bağlı-dır. Düşünce açıklamasında ise icra hareketinden söz edile-mez.

3. Düşünce açıklama özgürlüğü, kural olarak kişiselhaklara dokunmaya olanak vermez. Başkasına hakaret yada onu küçük düşürme suçlarında olduğu gibi.

4. Sayın Kıratlıoğlu, ülkenin birliği ve bütünlüğü ko-nusundaki düşüncelerinde kendi açısından haklı olabilir.Ancak önemli olan bu birlik ve bütünlüğün düşünce açık-lama özgürlüğünü zedelemeden korunmasıdır. Bunun yol-ları da vardır.

5. Sokakta görülen “güzel bir kızı öpme”ye gelince, buörneğin düşünce açıklama özgürlüğüyle ya da düşünce öz-gürlüğüne sınır koymayla uzaktan yakından bir ilgisi yok-tur. Kız ve kadın öpme bir eylemdir. Düşünce açıklamadeğildir. Bu eylemin adı da “sarkıntılık”tır. Ceza yasasınagöre de suçtur.

Bu tür hazırlık çalışmalarında, özellikle düşünce açık-lama özgürlüğü gibi demokrasi ve hukuk devletiyle yakın-dan ilgili konularda siyasal partiler tarafından komisyonla-ra uzman kişilerin gönderilmesi ve sözcülerin de bu nite-liklere sahip kişiler arasından seçilmesi yararlı olacaktır.

37 38

Düşünce Açıklama ve Güzeli Öpme

Page 20: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Aşiyan’ın Açılışı

1940-1944 ders dönemi İstanbul Hukuk Fakültesi'nde öğ-rencilik yıllarımız. Tan gazetesi sürekli ve en çok severekokuduğumuz gazete. Sabiha Sertel beğendiğimiz bir yazar.Ses, Yürüyüş, Akbaba okuduğumuz dergiler arasında. Da-ha sonra 1946 yılında yayımlanan, kısa zamanda geniş birokuyucu topluluğu bulan, Aziz Nesin ile Sabahattin Ali'ninçıkardıkları siyasal güldürü dergisi Marko Paşa'yı elimiz-den düşürmüyoruz. Dergi dönemin siyasal iktidarının bas-kılarını ve antidemokratik uygulamalarını büyük bir usta-lıkla eleştiriyor ve yeriyor. Böylece “zülfü yare” dokunanderginin sık sık kapatılması ve her kapatmadan sonra deği-şik adlar altında (Merhum Paşa, Malum Paşa, 7-8 HasanPaşa, Hür Marko Paşa, Bizim Paşa ve Öküz Mehmet Paşa)yeniden yayımlanması, Aziz Nesin ile Sabahattin Ali'nin sa-vaşım kararlılığını gösteriyor.

Şair olarak Nâzım Hikmet'i, Tevfik Fikret'i, A. Kadir'i,H. İ. Dinamo'yu, Sait Faik'i, Suat Taşer'i, Mücap Ofluoğ-lu'nu seviyoruz. Tam anımsamadığım o günlerden bir gün,

Boğaz'da Fikret'in Aşiyan'ının açılacağını öğreniyoruz.Eşim Şekibe ile birlikte Bebek tramvayına binerek açılışakatılıyoruz. İstanbul valisi Lütfi Kırdar, Milli Eğitim Baka-nı Hasan Ali Yücel, filozof Rıza Tevfik, Vatan gazetesi baş-yazarı Ahmet Emin Yalman, Tasviri Efkâr gazetesi başyaza-rı Ebüzziya Zade Velid, birçok gazetenin başyazarı ve ünlüşairin sevenleri oradalar.

Vali Lütfi Kırdar bir açılış konuşması yapıyor ve Tev-fik Fikret'in değerli bir şair olduğunu, yaşadığı dönemdeistibdada (baskı rejimi) karşı şiirleriyle savaşım verdiğinianlatıyor. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Aşiyan'ınaçılış nedenlerini açıklıyor, Fikret'in kültür tarihimizdekiyerinin önemini vurguladıktan sonra, sözlerini bitirirkenşu değerlendirmeyi yapıyor:

– Tevfik Fikret, “Hak bildiğin yola tek başına gideceksin”diyordu. Biz de “Hak bildiğin yola halkla beraber gidecek-sin” diyoruz.

Daha sonra filozof Rıza Tevfik, sık sık “Nazır beyefendininbuyurdukları gibi” sözcükleriyle başlayan tümcelerle Fik-ret'i öven bir konuşma yapıyor.

Açılışın bitiminden sonra Fikret'in evini, yatak ve ça-lışma odalarını geziyor, kitaplarını, kullandığı ev eşyasınıinceliyoruz. Aşiyan'ı gezerken Fikret'in büyük bir beğeniy-le ezberlediğimiz şiirleri belleğimizde canlanıyor: “YırtılırEy kitabı köhne yarın / Medfeni fikrolan sayfaların / Fakatbunu kimden ümit edelim / Bu azim inkılabı hilkati kim /Hangi kuvvet teahhüt eyleyecek” vb.1

“Ben fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim” di-yen Fikret, şiirlerinde karanlığa karşı aydınlığı, bilgisizliğe

39 40

1 Yeni dile çevirisi: “Yırtılacak, ey köhne kitap, yarın / Düşünceye mezar olansayfaların. / Fakat bunu kimden bekleyelim? / Bu büyük yaratma devriminikim, / Hangi güç gönülden üstlenecek?” Asım Bezirci.

Page 21: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

karşı bilimi, baskıya karşı özgürlüğü savunuyordu. Bu ne-denle, tutucu ve gerici çevrelerin saldırısına hedef oldu,ama yılmadı.

Öğrencilik yıllarımızda gericilerin, tutucuların, şeriat-çıların büyük şaire karşı duydukları düşmanlığı dile geti-ren ve bir dergide okuyup belleğimize yerleştirdiğimiz şuşiir günümüz için yazılmış gibi:

“31 Mart isyanı var / Tarihi kadim'ini mızrağa takacaklar /Sisli bir akşamüstü Ferda'yı yakacaklar / Göründü kara cüb-beleriyle yeşil sarıkarı / Sebilürreşatçılar uluyor / Bir tek sa-tırından senin hâlâ / Heey koca Fikret / Bak ki nasıl korku-luyor.”2

Aydınlanma ve laik, demokratik cumhuriyet karşıtı kesim-ler gittikçe güçlenerek subaşlarını tuttular. Kemalist ilkele-ri ve laik devleti savunduklarını söyleyenler de, Aziz Ne-sin'in bir gülmece öyküsünde anlattığı gibi; sokakta kendi-sini izleyen çapkın erkeğin her yaklaşımını “dur bakalımbu işin sonu nereye varacak” diye merakla bekleyen ve so-nunda adam yatak odasına kadar girip soyunmaya başladı-ğı halde, yine bu işin nereye varacağını merak eden kadı-nın yaptığı gibi heyecanla beklemektedirler.

Demokrasi Aldatmacası

Demokrasi ve demokratikleşmeden sık sık söz edilen gü-nümüzde, demokrasinin anlam ve amacı üzerinde düşün-mek önem kazanıyor. Demokrasi kavramını temel içeriğin-den ve hedefinden uzaklaştırma çabaları böyle bir yaklaşı-mı daha da zorunlu hale getiriyor. Demokrasinin temelin-de gelir dağılımının, ulusal gelirden emeğin ve sermayeninaldığı pay oranlarının bulunduğu unutulmuş görünüyor.

İşçinin, emekçinin, memur ve sözleşmeli personelinulusal gelirden aldığı ve alacağı paya genişleme olanakla-rı sağlayan yasal düzenlemeler demokratikleşmede önem-li adımlar sayılabilir.

Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteriyürüyüşleri hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı vb. özgür-lükler bu gelişmede kilometre taşlarıdır. İnsanoğlu, tarihboyunca bu amaçlarla, sözü edilen ve insan hakları deni-len haklar için mücadele veregelmiştir. Bu açıdan, insanhakları mücadelesi, temelde emeğin hakkını almak müca-delesi olarak nitelenebilir.

41 42

2 Bu şiiri 1940'lı öğrencilik yıllarımda bir dergide okumuştum. Unuttuğum ya-zarını bilen ve bildiren olursa sevinirim (H. Ç.).

Aşiyan’ın Açılışı

Page 22: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Geçen ayların, ekonomik ve toplumsal gelişmelerinibu açıdan değerlendirmek gerekir. Son olarak siyasal ikti-dar tarafından getirilen ve “İstikrar Programı” adı konanzamlar paketi, yüzde yüzü aşan fiyat artışlarıyla işçi veemekçi halk yığınlarının, memurun, emeklinin yaşamlarınıçekilmez hale getirmiştir. Bu sınıf ve katmanların ulusalgelirden aldıkları pay, gitgide azaldığı gibi (sermayenin al-dığı pay aynı oranda çoğalmıştır) Türk parasının değerinihızla yitirmesi bu yoksullaşmayı daha da yoğunlaştırmıştır.

Getirilen ekonomik zam paketinin gerekçesi olarak gös-terilen kamu açıkları ve dış borçların oluşma ve birikme-sinde, hiçbir dönemde yönetime katılmasına olanak veril-meyen işçi ve emekçi sınıf ve katmanlarının bir rolü ve gü-nahı olmadığı, bu borçların siyasal iktidarı elinde bulundu-ran sermaye çevreleri ve temsilcileri tarafından yaratıldığıgerçeği ortadayken fedakârlık, olayda kusuru bulunmayanemekçi halktan ve memurdan istenmektedir.

Demokrasinin işleyişinde, ulusal gelirden bu gelirleriemeğiyle yaratan halk yığınlarının aldığı pay ölçü olduğu-na ve hak edilen payın sahibine verilmemesi halinde hakçabir düzenden söz edilemeyeceğine göre, siyasal iktidarınbu uygulaması onun demokrasiden ne anladığını ve halkavaat ettiği demokratikleşme konusundaki niyet ve tavrınıortaya koymaktadır.

Hükümet programında demokratikleşme, kamu görev-lilerine sendika ve toplusözleşme hakkı, temel hak ve öz-gürlüklere dayalı bir hukuk devletinin kurulması, sendikalhakların ILO sözleşmesi standartlarına uygun bir çerçevedekurumsallaştırılması halkımıza vaat edilmiş olduğu halde,verilen bu sözlerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Adalet Ba-kanlığı'nın demokratikleşme çerçevesinde iyi niyetlerle ha-zırladığı CMUK (Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'ndadeğişiklik) Meclis tarafından kabul edilmiş, ancak döne-min Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından Meclis'e geri

gönderilmiş ve sonunda antidemokratik bir hale dönüştü-rülmüştür. Bakanlığın öteki tasarıları da komisyonlarda veBakanlar Kurulu'nda bekletilmektedir.

Öte yandan devlet memurları, sendikal haklarının ta-nınması amacıyla düzenledikleri toplantı ve yürüyüşlerdepolisin copuyla karşılaşmışlardır. Şeriat devleti sloganları-nın atıldığı Taksim mitinginde (Taksim alanı mitinglereyasaklanmışken alana girilmiş ve izinsiz miting yapılmış-tır) polis göstericilere seyirci kalırken, aynı polis İstanbulve Ankara'da yapılan izinli 1 Mayıs yürüyüşlerinde gösteri-cilere, kadınlara ve milletvekili Salman Kaya'ya copla sal-dırmış ve yaralamıştır. İçişleri Bakanı, dövülen ve kanlariçinde bırakılan milletvekili Salman Kaya için, “1 Mayısmitinglerinde ne işi vardı?” diyebilmiştir!..

Artık Cumhurbaşkanlığı, “insan hakları alanında ülke-mizin karşılaştığı güncel sorunlar” başlıklı raporunda dadile getirildiği gibi; insan haklarına saygı, işkencenin ön-lenmesi, düşünceyi suç sayan Terörle Mücadele Yasası'nın8. maddesinin değiştirilmesi, yargısız infazların durdurul-ması, CMUK'un getirdiği demokratik haklardan Güneydo-ğu insanının yararlanabilmesi vb. hakların tanınması, ken-di insanımızın yakışır olduğu bu haklara sahip olması ge-rektiği düşüncesiyle değil, dış ilişki ve siyasal iktidarlarındış yardım hesaplarıyla çözüme kavuşturulacaktır!..

Bir yandan zam paketiyle demokratik ilkelerin tersineişçinin, emekçinin ve halkın alın terinin karşılığına el ko-nulurken, öte yandan demokratikleşme paketi sözleri biraldatmaca olmuyor mu? Bugüne kadar olduğu gibi.

12.6.1994

43 44

Demokrasi Aldatmacası

Page 23: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Anayasa Sorunu

Parlamentoda, basında ve kamuoyunda anayasa tartışmala-rının yapıldığı bugünlerde, kimi gerçekleri anımsamaktayarar vardır. Çağımızın ulaşabildiği en gelişmiş devlet şeklidemokratik, laik ve sosyal cumhuriyettir. Anayasalar budevlet şeklinin köşetaşlarını oluşturur. Ancak Anayasa de-diğimiz zaman, devletin temelini oluşturan bu kurallar de-metinin insan hak ve özgürlüklerini koruma amacıyla ka-bul edildiklerini de unutmamamız gerekir. Başka bir deyiş-le, çağcıl bir anayasa “devlet, tüm değerlerin yaratıcısı insaniçin vardır” felsefesine dayanmak zorundadır. Bilindiği gibitarihte anayasa niteliğini taşıyan ilk belgeler ve anayasalar,siyasal iktidarların halk üzerindeki baskılarını önlemek,yetkilerini kısıtlamak ve vatandaşın hak ve özgürlüklerinigüvence altına almak amacıyla ortaya çıkmıştır. Yani ana-yasaların varlık nedeni halkın, yönetilenlerin haklarını, öz-gürlüklerini güvence altına almak, onları tebaa durumun-dan kurtararak özgür vatandaş durumuna getirmek, eko-nomik, etnik ve siyasal her türlü baskıdan kurtarmaktır.

12 Eylül faşizmi, demokratik ilkeleri ortadan kaldır-mış, insan hak ve özgürlüklerini, düşünce ve örgütlenmehaklarını kısıtlayarak kullanılamaz hale getirmiş, Türki-ye'yi her alanda karanlık bir yörüngeye itmiştir. Bu baskı-ların yasal belgesi olan 1982 Anayasası sorgulanamaz ilanedilmiş, dönemin en yetkili kişisi tarafından, “bu Anayasa-yı deldirtmem” naraları atılmıştır. Ama zamanla gerçeklersu yüzüne çıkmış, bu anayasanın Türkiye insanına yaraş-madığı anlaşılmış ve yeni bir anayasanın hazırlanması ge-reği ortaya çıkmıştır. Bu gerçeğin anlaşılmasında hukuk-çuların ve basının büyük rolü olmuştur. Günümüzde ikti-dar ve muhalefet partileri anayasa değişiklikleri üzerindetartışıyorlar, değişiklik tasarılarını hazırlıyorlar ve koalis-yon hükümeti “Demokratikleşme Paketi” adı altında Ana-yasanın kimi maddelerinin değiştirilmesi için çalışmalaryapıyor.

SHP ile DYP tarafından kabul edilen ortak hükümet pro-tokolünde “Devletin, toplumun maddi ve manevi varlıklarınıözgürce geliştirebilmeleri için var olduğuna” değinildiktensonra, “Başta anayasa olmak üzere birçok yasa bütünüyle yada bölümler halinde ele alınacak ve yeni düzenlemelere gidi-lecektir” sözlerine yer verilmiştir. Hükümet programındada Türkiye'nin çağdaş bir anayasaya gereksinmesi olduğu,bu nedenle hukuk sistemimizde evrensel demokrasiye ay-kırı hükümlerin hangi yasada olursa olsun değiştirileceği,12 Eylül hukuku kalıntılarının tasfiye edileceği vaat edilmiş-tir.

Hükümet programının okunmasından bu yana, iki bu-çuk yılı aşkın bir zaman geçmiştir. Yakın zamanlara kadarkoalisyon hükümeti anayasa değişiklikleri ya da yeni biranayasa hazırlanması konusunda suskun kaldıktan sonra,son aylarda bu temel yasanın kimi maddelerinin değiştiril-mesi üzerinde çalışmalara başlamış ve “DemokratikleşmePaketi” ile bunları kamuoyuna açıklamıştır.

45 46

Page 24: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Hemen söyleyelim ki, bir anayasanın en önemli ve onademokratik olma niteliğini veren bölümü temel hak ve öz-gürlüklerle ilgili hükümleridir. Bu bölüm; düşünce ve ör-gütlenme, basın ve yayın, kişi güvenliği, yaşam hakkı, iş-kence yasağı, bağımsız bir mahkemede yargılanma hakkı,savunma hakkı, din ve vicdan, bilim ve sanat, toplantı vegösteri, sendika, toplu sözleşme, grev, siyasal parti kurmavb. hak ve özgürlüklerini içerir.

O halde, 12 Eylül kalıntılarının tasfiyesi hükümet prog-ramında hedef olarak alındığına ve başta anayasa olmaküzere bütün yasaların ele alınacağı konusunda halkımızasöz verildiğine göre, her şeyden önce yukarıda açıkladığı-mız ve anayasanın 12.-74. maddelerinde yer alan bölümünyeniden düzenlenmesi gerekir.

Oysa gerek koalisyon hükümeti ve gerekse muhalefetpartileri, böyle bir düzenlemeye yanaşmamakta, iktidar vemuhalefet partilerinin propaganda çalışmalarına ve oy he-saplarına ilişkin kimi maddeleri değiştirme çabalarına gi-rişmektedirler. Kadın ve gençlik kollarının kurulması,seçme ve seçilme yaşlarının değiştirilmesi, siyasal partile-rin demokratik kitle örgütleri ve meslek kuruluşlarıyla iliş-kileri, öğretim üyelerinin partilere üye olmaları bunlar ara-sındadır. Bunun yanında laiklik, TBMM üyeliğinin düşme-si, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin ve uygulama sırasındaortaya çıkan sakıncalarla ilgili parçalı değişiklik tasarılarıda hazırlanmaktadır. 12 Eylül'ün baskıcı zihniyeti 1982Anayasası'nın tüm maddelerine bulaşmış olduğundan, buparçalı değişiklikler başka maddelerle çelişkilerin doğması-na, boşluk ve uyumsuzlukların oluşmasına neden olabile-cektir.

Kaldı ki, anayasanın temelini oluşturan hak ve özgür-lükler bütünüyle ele alınmadan yapılacak bu tür peraken-de değişikliklerin, hükümet programında, ülkemizin bek-lentisi olan “hukukun üstünlüğünü vazgeçilmez ilke sa-

yan, tam demokratik ve çoğulcu sistemi öngören çağdaşbir anayasa” olarak nitelenen ve vaat edilen bir anayasayıgerçekleştiremeyeceği ortadadır.

Bu nedenle kişinin temel hak ve özgürlüklerine ilişkintüm maddelerin yeniden düzenlenmesi zorunludur. Gün-demde bulunan din ve vicdan özgürlüğü ile laiklik konula-rı üzerindeki düşüncelerimizi ayrıca ele alacağız.

47 48

Anayasa Sorunu

Page 25: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

İşkence Sorunu Çözülmelidir

İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı olduğu sıradaAzimet Köylüoğlu, Türkiye'de on sekiz çeşit işkence yön-temi uygulandığını söyler ve bunları açıklarken, İnsanHakları Vakfı buna on çeşit işkence yöntemi daha ekleye-rek sayıyı yirmi sekize çıkardı ve işkence uygulamalarının% 64.9'unun emniyet müdürlüklerinde yapıldığını açıkla-dı.

İşkence, öteden beri Türkiye'nin bir insan hakları so-runu olarak gündeminde olmuştur. Siyasal iktidarlar önce-leri işkence olaylarını yadsımış, daha sonraları bunların te-kil (münferit) olaylar olduğunu ileri sürmüştür. 12 Eylüldöneminde de uygulamaların varlığı kabul edilmiş, ancakbunun sistematik bir uygulama olmadığı söylenmiştir. Ger-çek odur ki, ülkemizde işkence öteden beri sistematik bi-çimde ve bir sorgulama yöntemi olarak uygulanagelmiştir.

Bu çağdışı uygulamalar karşısında, bir yandan Batı ül-kelerinin, Uluslararası Af Örgütü'nün gösterdiği tepkile-rin, öte yandan içeride artan yakınmaların etkisiyle Mart1988'de uluslararası bir sözleşmeyi, “işkenceye ve diğer za-

limane, gayri insani veya küçültücü muamele veya cezayakarşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”ni Türkiye kabul etmiş-tir. Yasalarımızda o güne kadar tanımlanmamış olan işken-ce olgusunu tanımlayan, işkenceye dayalı ikrar anlatımları-nın yargı organlarınca gerek tek başına gerekse başka kanıt-larla birlikte dayanak olarak ele alınamayacağı hükmünügetiren; savaş ve sıkıyönetim hallerinde de uygulanacakolan bu sözleşme, kamuoyunda olumlu karşılanmış ve siya-sal iktidar tarafından Türkiye'de önemli bir demokratikleş-me göstergesi olarak propaganda konusu yapılmıştır. An-cak hemen söylemek gerekir ki, bu sözleşme kâğıt üzerindekalmış, güvenlik görevlileri tarafından uygulanmadığı gibisıkıyönetim askeri mahkemelerince de dirençli istemlerimi-ze karşın göz önüne alınmaktan kaçınılmıştır.

Yetersiz Önlemler

DYP ve SHP koalisyon hükümeti kurulduktan sonra Ada-let Bakanlığı'nda toplantılar düzenlenmiş, 12 Eylül döne-minde içeride ve dışarıda yoğun yakınmalara neden olanişkence uygulamalarının önlenmesi için Ceza Yargılamala-rı Usulü Yasası'nda yapılması düşünülen değişikliklerle il-gili çalışmalar olmuştu. Bu çalışmalar sonunda, basındaCMUK adı verilen yasal düzenlemeleri içeren bir yasa öne-risi hazırlanmış, gözaltına alınan sanığa avukatıyla her za-man görüşebilme, avukata da zanlının muayenesini istemevb. demokratik haklar tanınmıştı. Dönemin Adalet BakanıSeyfi Oktay'ın çabalarıyla Meclis'te oybirliğiyle kabul edi-len bu yasa, Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından geriçevrilmiş ve yasanın demokratik hükümlerinin olağanüstühal bölgelerinde ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin gö-revine giren suçlarda uygulanmaması istenilmişti. Eşitlikilkesine aykırı olan bu istem, Meclis tarafından kabul edil-miş ve CMUK antidemokratik bir kimliğe büründürülerekamacından uzaklaştırılmıştı.

49 50

Page 26: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Biz, Adalet Bakanlığı'nda yapılan toplantıda bu yasanınişkenceleri önleme bakımından kimi yararlar sağlayabilece-ğini, ancak işkence uygulamalarını tümüyle önleyemeyece-ğini açıklamıştık. Çünkü yürütme organından bağımsız,cumhuriyet savcısına bağlı bir adalet kolluğu kurulmadanbu sorunun çözülemeyeceğine inanıyorduk. Nitekim CezaYargılamaları Usulü Yasası'nda yapılan bu değişikliklerekarşın, işkence uygulamaları süregelmiş ve daha da yoğun-laşmıştır.

Günümüzde Birleşmiş Milletler İşkence Sözleşmesi'nindevletçe kabul edilmesine ve yürürlüğe konulan CMUK'akarşın işkence olaylarının her gün gazete sayfalarını dol-durması, insanlık dışı bu uygulamaların iç ve dış kamu-oyunda bıraktığı olumsuz etki, yarattığı tepkiler ve AvrupaBirliği'ne girme çabaları, siyasal iktidarı bu konuda yeniönlemler almaya itmiş görünmektedir. Basına yansıyan ha-berlere göre Başbakan Tansu Çiller, İçişleri Bakanlığı'ndanişkencelerin önlenmesi için gerekli çalışmaların yapılması-nı istemiş ve İçişleri Bakanlığı da emniyet müdürlüklerine,vatandaşlara işkence yapılmaması doğrultusunda genelge-ler göndermiştir.

Bir süre önce Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar,Türkiye'de insan hakları ihlalleri konusunda, “Avrupalı he-yetlerin hazırladıkları raporların kendilerini endişelendir-diğini, bunlarda haklı yönlerin bulunduğunu, polisin insanhakları konusunda eğitiminin yetersiz olduğunu” söyledik-ten sonra, “insan hakları konusu sadece bir hukuk mesele-si değildir” demiştir (Cumhuriyet: 29/3/1995).

Çıkar Yol

Çözüm, adalet kolluğudur. Adalet kolluğu; ülkemizde öte-den beri, eski Barolar Birliği Başkanı Hocamız sayın FarukErem başta olmak üzere, insan haklarına saygılı ve işkenceuygulamalarına içtenlikle karşı üniversite öğretim üyeleri,

Türkiye Barolar Birliği ve çağcıl bir hukuk anlayışını be-nimsemiş hukukçular tarafından önerilen bir yöntemdir.Bu öneriye göre, cumhuriyet savcısına bağlı, yürütme or-ganından bağımsız bir kolluk birimi kurulacaktır. Bu kol-luğun atama, yer değiştirme ve özlük hakları, Hâkim veSavcılar Yüksek Kurulu'nda olduğu gibi, benzer bağımsızbir kurul tarafından yapılacaktır. Cumhuriyet savcısınabağlı olarak oluşturulacak bu kolluk yakalama, ev ve işye-rinde arama, kanıt toplama ve cumhuriyet savcısının vere-ceği emirleri yerine getirme görevlerini yapacak, bu işlertamamlandıktan sonra ifade alma işlevini cumhuriyet sav-cısı yapacaktır: Böylece hazırlık soruşturması güvence altı-na alınacak, işkence uygulamaları da önlenmiş olacaktır.

Emniyet görevlilerinin, yasalarca kendilerine tanınanyetki sınırlarını aştıkları, verilen emirlere aykırı hareket et-tikleri ve suç işledikleri durumlarda (ki bu durumlar özel-likle son yıllarda artmıştır), bu kolluğun ve önerilen dü-zenlemenin önemi büsbütün artmaktadır. İstanbul'da Ga-ziosmanpaşa olaylarında polisin verilen emirlere uymadığı,hedef gözeterek topluluğa ateş ettiği ve yirmi beşi aşkın in-sanın öldüğü, çok sayıda insanın kaybolduğu resmi açıkla-malardan, gazete haberlerinden ve televizyon çekimlerin-den anlaşılmıştır. Böyle bir olayın soruşturmasında, suçlupolis memurlarını kim arayacaktır? Zanlı polis görevlisininifadesini yine polis mi alacaktır? Böyle bir soruşturmadanyansız, nesnel bir sonuç beklemek nasıl mümkün olacak-tır? Adalete nasıl ulaşılacaktır?

Sonuç

Siyasal, partisel hesaplar bir yana bırakılarak cumhurbaş-kanları, başbakanlar, bakanlar, generaller, siyasal parti baş-kanları için de adaletin gerekli olduğu göz önüne alınarakbir adalet kolluğu yasasının gecikmeden çıkarılması siyasaliktidarın önde gelen görevlerinden biridir.

51 52

İşkence Sorunu Çözülmelidir

Page 27: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Tehlikeli Girişimler

Hukuk tarihi, insanlığın geçmişte başlıca üç tür devlet biçi-mi yaşadığını söyler. Bunlar sırasiyle Polis devleti, Yasa dev-leti ve Hukuk devleti'dir. Yine hukuk bilimine göre, toplum-ların tarihinde devlet sınıflaşma süreciyle birlikte siyasal veekonomik gücü elinde bulunduran sınıfların temsilcisi ola-rak tarih alanına çıkmış ve süregelmiştir. Günümüzde dedevlet bu niteliğini korumaktadır.

Toplumlar, binlerce yıl polis devleti koşulları içindeyaşadılar. Bu devletlerde siyasal iktidar bir kişinin ya da birgrubun elindedir. Yasama, Yürütme, hatta Yargı erki dedoğrudan ya da dolaylı olarak bu kişide toplanmıştır. Budevlet biçimi, yönetilen sınıf ve katmanların ve temsilcile-rinin belli oranda bilinçlenmesi aşamasına kadar binlerceyıl sürmüştür. Bilinçlenen insanlar, bu devlet anlayışınakarşı çıkmışlar, toplumun bir kişi ya da grubun istencinebağlı olarak yönetilemeyeceği, bu iktidarların yetkilerinin

sınırlandırılması gerektiği düşüncesine ulaşmışlar, sonun-da yöneticilerin seçimler yoluyla belirlenmesini ve toplu-mun seçilecek meclisler tarafından çıkarılacak yasalarlayönetilmesini istemişlerdir. Bu doğrultuda yüzlerce yıl ve-rilen mücadeleler sonunda amaca ulaşılmış, emirler ve fer-manlar yerlerini yasalara bırakmıştır. Böylece, yasa devleti,polis devletinin yerini almıştır. Ancak yasa devleti koşulla-rında yüzlerce yıl yaşayan insanlar şunu görmüşlerdir: Ya-salar da haksız olabilir, belli bir sınırın çıkarlarını koruya-cak nitelikte düzenlenebilir ve giderek yönetilen sınıflar,halk yığınları üzerindeki baskılar sürebilir, böylece kişiselve keyfi yönetimin yerini aynı nitelikte bir meclis yönetimialabilir.

İşte bu uygulama ve deneyler karşısında yönetilen veçeşitli baskılar altında yaşamlarını sürdüren halk yığınlarıve onların temsilcileri, yasa devletinin de hakça, halktanyana, adaletli bir düzeni gerçekleştirmekten uzak olduğu-nu görmüşlerdir. Böylece, çıkarılacak yasaların belli ölçüt-ler temel alınarak çıkarılması, işçi ve emekçi halk yığınla-rının çıkarları doğrultusunda, onların mutluluğuna hizmetedercek nitelikte düzenlenmesi gereği ortaya çıkmıştır.Başka bir deyişle, insanlar, yasaların hukuk ilkeleri'ne, yaniinsan hakları denilen ve insanlığın binlerce yıldan beri ver-diği mücadeleler sonunda elde ettiği temel hak ve özgür-lüklere uygun olarak hazırlanmasının zorunlu olduğunuanlamışlardır. Bu uyanışın sonucu olarak yasa devletininyetersizliği anlaşılmış ve hukuk devleti aşamasına gelin-miştir. Hukuk devleti kavramı, çağdaş anayasalarda, gide-rek 1961 ve 1982 Anayasalarında yer almıştır. Anayasamahkemesi, hukuk devletini tanımlarken bu gerçeği dilegetirmiş ve “Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösterenve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran...devlettir” demiştir (27.12.1967 gün ve 966/11-44 S.K.).

53 54

Page 28: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Temel İlke Laiklik

Gerek 1924 ve 1961, gerekse 1982 Anayasalarında kabuledilen devlet biçimi “laik cumhuriyet”tir. Hemen söyleye-lim ki, ülkemizde değişik din ve mezhep inançlarının bu-lunması, çoğunluğun inancını oluşturan İslam dininin dinve devlet işlerini ayırmak şöyle dursun, devlet yönetiminide dinsel kurallara bağlama amacını taşıması, tarihimizdebu doğrultuda görülen deney ve gelişmeler, laiklik ilkesi-nin yurdumuz için ne kadar zorunlu ve yaşamsal öneme sa-hip olduğunu göstermeye yeter sanırız. Yürürlükteki ana-yasa, birinci maddesinde “Türkiye devleti bir cumhuriyet-tir” dedikten sonra, ikinci maddesinde, “Türkiye cumhuri-yeti... demokratik, laik bir hukuk devletidir” vurgusunuyapmaktadır. Yine bu anayasanın 2. maddesinde, cumhuri-yetin niteliklerini saymış ve laiklik ilkesine de bu nitelikler-den biri olarak yer vermiştir. Bu ilkeleri saptayan anayasa-nın dördüncü maddesinde: “Anayasanın birinci maddesin-deki devlet şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hükümile 2. maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri... değiştirile-mez ve değiştirilmesi teklif edilemez” demektedir. Yani la-iklik, cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilmiştir. Ohalde anayasaya göre cumhuriyetin niteliklerinden birisiolan laiklik ilkesi değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edi-lemez.

24. Maddeye Gelince

RP ve sağ partiler bu maddenin son fıkrasının kaldırılması-nı istemektedir. Anayasa, 2. maddesiyle laiklik ilkesini cum-huriyetin niteliklerinden biri olarak düzenlemiş ve değiş-tirmezliğini kabul etmiştir. Yine bu anayasanın ikinci bölü-münde, “Kişinin Hak ve Ödevleri” başlığı altında vatandaş-ların hak ve yükümlülükleri düzenlenmiştir. Bu ödev ve

yükümlülükler arasında 24. maddenin son fıkrası yer al-maktadır. Yani anayasa, “Din ve Vicdan Hürriyeti” başlığıaltında cumhurbaşkanı olsun, başbakan, milletvekili ya dasade vatandaş olsun herkese laiklik ilkesini koruma ödevivermiştir. “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veyahukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına da-yandırma... amacıyla... din duygularını, dince kutsal sayı-lan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” hükmübunu açıkça göstermektedir. Bu açıdan 24. maddenin yu-karıya alınan hükmü laiklik ilkesiyle bağlantılı olup onunbir uzantısı ve koruyucusudur.

Ceza Yasasının laiklik karşıtı girişimlere yaptırım geti-ren ve düşünce suçuyla ilgisi bulunmayan 163. maddesininsağ partilerce bilinçli olarak kaldırılmış olması (ki biz öte-den beri buna karşı olduk) sözü geçen 24/son. maddeninde kaldırılmasını gerektirmez. Çünki 163. madde ceza yap-tırımı getiren bir maddeydi, bir ilke maddesi değildi. Oysaanayasanın 2. maddesi ile 24/son. maddeleri ilke maddele-ridir ve bunlar bir bütündür. Laiklik ilkesinin bir tamamla-yıcısı ve bir güvencesi olan 24/son. madde kaldırıldığı tak-dirde, laiklik ilkesi içi boşaltılmış bir kavram olarak kalmatehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Ceza yaptırımı olma-yan, her türlü güvenceden yoksun, içi ve dışı boşaltılmışbir Laiklik ilkesinin topluma ne gibi bir yarar sağlayacağıve nasıl bir işlev yapacağı şimdiden düşünülmelidir.

Anayasa mahkemesi, geçmişte verdiği kararlarda cum-huriyet devlet biçiminin bir ilkeler demeti niteliğinde ol-duğunu, böyle bir devletin ancak kendi ilkeleriyle birliktevar olabileceğini, bu ilkelerin bir bütün olarak değerlendi-rilmesinin anayasa koyucunun amacına uygun bulunduğu-nu belirtmiştir. Gerçekten bu tür kavramları tek başına de-ğil, onu temellendiren, koruyan, ayakta tutan öteki ilke vehükümlerle birlikte değerlendirmek gerekir. Laiklik ilkeside anayasadaki kendi bağlantılarıyla, dayanaklarıyla, ona

55 56

Page 29: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

canlılık veren, onu yaşama geçiren hükümlerle birlikte elealınarak değerlendirilmelidir. Bu açıdan Anayasanın 24/son. maddesinin kaldırılması laiklik ilkesini bu dayanak-lardan ve bağlantılardan yoksun bırakacaktır. Bunun hu-kuksal sonuçları ile ceza hukuku bakımından ortaya çıka-racağı sorunların (anayasanın ihlali vb.), anayasa ve cezahukuku uzmanları tarafından tartışılması ve irdelenmesigerektiğine inanıyoruz.

7.7.1995

Silahlı Çete

Ceza Yasasının 168. maddesi silahlı çete kurma suçunu ce-zalandırıyor. Bu madde, 12 Mart faşizmi ve özellikle 12Eylül faşizmi dönemlerinde yoğun uygulama gördü. Dahasonraları, biraz seyrek de olsa uygulamalar sürdü ve sonolarak da TBMM'de slogan atıp pankart açan üniversite öğ-rencilerine uygulandı.

Son zamanlardaki yargılamalar ve oluşturulan karar-lar, yürürlükteki yasa maddeleri ve yasa koyucunun amaç-larıyla uygulama arasında bir uyum bulunup bulunmadığısorununu gündeme getirdi. Uygulamalar kamuoyunda,hukuk çevrelerinde ve basında tartışmalara neden oldu.Ortaya çıkan adaletsiz ve kamu vicdanını tedirgin eden ka-rarlar bu tartışmaların daha da süreceğini gösteriyor. Birsınırlı yazı çerçevesinde, silahlı çete hakkındaki hukuksaldurumu yasa, kaynak yasa ve yüksek mahkeme kararlarıaçısından özetlemeye çalışmakta yarar görüyoruz.

57 58

Tehlikeli Girişimler

Page 30: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Suçun Niteliği

168. maddeye göre; “Her kim 125., 131., 146., 147., 149.ve 156. maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı çeteteşkil eder ve çetede amirliği, kumandayı veya hususi birvazifeyi haiz olursa 15 seneden aşağı olmamak üzere ağırhapis cezasına mahkûm olur. Çetenin sair efradı 10 yıldan15 yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılırlar.” Bumaddenin gönderme yaptığı 125. ve öteki maddeler, cezayasasının en ağır cezalarını içermekte ve ölüm, ömür boyuağır hapis ve on beş-yirmi yıl ağır hapis cezalarını getir-mektedir. 168. maddenin düzenlemesine göre; ceza yasası-nın 125., 131., 146., 147., 149. ve 156. maddelerinde gös-terilen suçlar silahlı çete yönetici ve mensupları için amaç-suçu oluşturmakta ve çetenin yöneticileri ve üyeleri silahlıçeteyi bu amaçlara ulaşmak için oluşturmuş bulunmakta-dırlar. Başka bir deyişle, 168. maddenin kabul amacı; dev-let topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı birdevletin hâkimiyeti altına koymak (125.), askeri olan veyadevletin silahlı kuvvetlerinin hizmetine tahsis edilmiş bu-lunan gemileri, hava vasıtalarını, nakil vasıtalarını, yolları,depoları, müesseseleri kısmen veya tamamen tahrip etme(131.), anayasal düzeni ortadan kaldırma, Büyük MilletMeclisini zor kullanarak iskata (düşürme), görevini yap-maktan mene kalkışma (146.), bakanlar kurulunun görevyapmasını engelleme (147.), halkı, silah, yıkıcı, boğucugazlar ve patlayıcı maddeler kullanarak isyana ve mukate-leye (toplu kırım) teşvik etme (149.), Cumhurbaşkanınasuikastte bulunma (156.) amaçlarından birini gerçekleştir-mek için kurulan silahlı çeteyi ve mensuplarını cezalandır-maktır.

Suçun Oluşma Koşulları

Yasaya, doktrine, yargıtay, askeri yargıtay daire ve dairelerkurulu kararlarına göre, bir olayda 168. maddenin uygula-nabilmesi için kimi öğelerin (koşulların) gerçekleşmesi ge-rekmektedir.

1. Başta, sanık durumunda olan kişilerin, silahlı cemi-yeti, yani çeteyi, 168. maddenin başında sayılan 125., 131.,146., 147., 149. ve 156. maddelerde yazılı ve yukarıdaaçıklanan amaç-suçları işlemek amacıyla kurmuş ve çeteyeüye olmaları gerekir. Bu amaç (kast), silahlı çeteyi oluştur-ma suçunun manevi öğesidir, koşuludur. Böyle bir amaçyoksa suç da oluşmayacaktır. Buradaki suç kastı genel birkast değil özel bir kasttır. Yani maddede sayılan suçları ey-lemsel olarak işlemeyi hedefleyen bir kast'tır. Çeteye üyeolarak katılanların da bu amacı bilmeleri ve benimsemelerigerekir.

“Çetenin muayyen bir maksad için kurulması gerekti-ğinden bu suç için ‘genel kast’ yeterli değildir, ‘özel ka-sıt’da aranacaktır. Genel kasıt ‘silah’ için de mevcut olmalı-dır. Çetenin maksadının katılanlarca da bilinmesi gerekli-dir.”1 Bu nokta uygulama açısından dikkatle incelenmelive göz önünde bulundurulmalıdır.

2. Silahlı Olmak: Silahlı çetenin çoğunun silahlı olma-ları, katılanlar da dahil silah kullanmasını bilmeleri gere-kir. Çünkü amaç-suçu işleme aşamasında başarılı olabil-meleri çetenin çoğunluğunun silahlı olmasına ve silah kul-lanmasını bilmesine bağlıdır. Amaç-suç'u işleme olanağıyoksa, silah ve lojistik durum buna elverişli değilse suçoluşamayacaktır.

“Çetenin silahlı olması şartının tahakkukunda (ger-çekleşmesinde) çeteyi teşkil eden efraddan (bireylerden)

59 60

1 Prof. Faruk Erem, Ceza Hukuku, Hususi Hükümler, 1968, c. 1, s. 129. YineAs. Yarg. I.D.K. 25/6/1980 T. 197-232 Es. ve Kar.

Page 31: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

birkaçının silahlı olması kâfi midir, değil midir? meselesimünakaşa edilmiştir. Bizce silahlı olma kaydı cürmü teşkileden esbabtan (nedenlerden) olmak itibariyle cürmün te-hakuku için her halde çeteyi teşkil eden efradın kaffesi(hepsi) silahlı olmalıdır...” “Roma kanununda silahlı çeteteşkil etmek için herhalde on veya on beş kişinin mevcudi-yeti farz olunuyordu. Kanunumuz bu ciheti hâkimin takdi-rine bırakmıştır.”2 “Silahlı çete'de... çoğunluğun silahlı ol-ması zorunludur.”3

Yine Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararlarına göre,“Çete, devletin emniyetine karşı belli suçları işlemek içinkurulan çok failli silahlı (çoğunluğun silahlı olması asıl-dır), organize bir teşkilattır. Çeteye katılanlar, maddede‘çetenin sair efradı’ olarak gösterilmiştir. Bunların çeteningayesini bilerek örgüte girmeleri lazımdır. Aksi takdirdemanevi unsur yönünden bir suç oluşamaz.”4

3. Çete'de Askeri Organizasyon: Türk Ceza Yasasınakaynaklık eden İtalyan ceza yasasının hazırlayıcılarındanBesina bu konuda “Silahlı çetede muntazam ve askeri revabıt(bağlantı, disiplin) olmalıdır. Silahlar mevcuttur. İrtikâp et-mek istedikleri cürüm devletin emniyetine karşıdır” di-yor.5 Ülkemizin yetiştirdiği büyük hukukçu ve cezacı Prof.Dr. Faruk Erem'e göre: “Bu suç sadece birden ziyade kim-senin birleşmesi şeklinde düşünülemez. Maddede zikredilenamirlik, komuta, hususi vazife gibi kavramlara ve nihayetsadece katılma haline bakılırsa cemiyet ve çetenin az veyaçok bir hiyerarşiyi, teşkilatı gerektirdiği sonucuna varmaklazımdır. Taarruz ve mukavemete hazır hale gelmiş bir teşki-lat bahis konusudur.”6 Yine As. Yarg. Daireler Kurulunun

yerleşik kararlarına göre, “Maddede yazılı cürümleri işle-mek maksadiyle çok sayıda kişilerin iradelerinin birleşme-si ve sistemli, hiyerarşik bir organizasyonun mevcudiyeti çe-tenin en belirgin özelliğidir.”7

Özetlemek gerekirse, bugüne kadar açılmış ve açılacaksoruşturma ve davalarda açıklanan suç öğelerinin, amaç vekoşulların, amaca ulaştırıcılığı belli olan silah, araç ve ge-reçlerinin, askeri, hiyerarşik bir organizasyonun, emir vekumanda düzeninin bulunup bulunmadığının araştırılma-sı ve sonuca göre kararlar oluşturulması adalet açısındanve yasa koyucunun amacına uygun düşecektir.

2.1.1998

61 62

2 As. Yarg. I.D. 25/6/1980 T. 197-232 Es. ve Kar.3 As. Yarg. Daireler Ceza Kanunları Açıklaması, Adliye Vekaleti 1927, c. 2 s.

70.4 As. Yarg. Daireler K. Kararları, 3/12/1981 T. 141-140 ve 130-136 S. Kararlar.5 Türk İtalyan Ceza Kanunları Açıklaması, Adliye Vekaleti 1927, c. 2, s. 70.6 Prof. Faruk Erem, age, s. 126. 7 As. Yarg. I.D. 21/10/1981 T. 388-373 Esas ve K. sayılı.

Silahlı Çete

Page 32: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Kapatma Davası

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Refah Partisi hakkındaanayasanın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı duru-muna geldiği savıyla Anayasa Mahkemesi'nde kapatma da-vası açtı. Bu dava, anayasanın 2. maddesinde gösterilen,cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yineanayasanın 4. maddesine göre değiştirilemeyecek ve değiş-tirilmesi önerilemeyecek olan laiklik ilkesinin ihlali savınadayanmaktadır. Anayasa Mahkemesi, başsavcılığın bu gö-rüşlerini anayasa ve Siyasal Partiler Yasası'na uygun görürve ileri sürülen kanıtları yeterli bulursa Refah Partisi hak-kında kapatma kararı verebilecek, partinin kapatılmasınaeylem ve konuşmalarıyla neden olan yöneticiler hakkındasiyasal faaliyet yasağı koyabilecektir.

Önceki Kapatma

Anımsatmakta yarar vardır ki, 1971 yılında yine NecmettinErbakan'ın başkanlığını yaptığı Milli Nizam Partisi de Ana-

yasa Mahkemesi tarafından, anayasanın laiklik ilkesine ay-kırı çalışmalarda bulunduğu gerekçesiyle kapatılmıştı. Ka-patma kararında, parti genel başkanı Necmettin Erbakan'ınve partinin genel yönetim kurulu üyelerinin konuşmaları,Necmettin Erbakan tarafından yazılan ve partinin yetkiliorganlarınca onaylanarak yayımlanan ve parti üyelerinedağıtılan kitaplar kanıt olarak ele alınmıştı. Bu kapatmakararında şöyle deniyordu:

“... Din bir vicdan, inanç ve kanaat konusu, Tanrı ileinsan arasında manevi bir ilişki olmaktan çıkarılarak ana-yasa ile çizilmiş sınırlarından taşırılmakta; siyaset, idare,iktisat, öğretim, bilim, teknoloji alanlarında, toplumsal veözel ilişkilerde, sözün kısası bütün dünya işlerinde uyula-cak tek kaynak, dayanak ve düzen olarak gösterilmek is-tenmektedir. Parti, halkla olan temaslarında karşısındaki-leri yalnızca bir dinin temsilcileri gibi görme ve ele almave din fikrini hayatın tek egemeni kılma eğiliminde ve tel-kinlerinde başarı kazanabilmek, kendisine olabildiğinceçok yandaş, başka deyimle oy toplayabilmek için de dinive din duygularını sömürme ve kötüye kullanma yolunda-dır” (Anayasa Mah. K. 20.5.1971 gün ve 971/1-1 sayılı).

Kısa bir süre önce, Yargıtay Cumhuriyet BaşsavcısıVural Savaş tarafından RP'nin kapatılması için AnayasaMahkemesi'nde dava açıldığı haberi üzerine RP başkan veyöneticileri davaya büyük tepki göstermişler, Başsavcı Vu-ral Savaş hakkında eleştiri sınırlarını aşan ve onu kamuo-yunda küçük düşürücü konuşmalar yapmışlardır. RefahPartisi yanlısı kimi gazete ve yazarlarla partili belediye baş-kanları da Başsavcı Vural Savaş'a karşı yoğun bir saldırıyageçmişlerdir. Genel Başkan Necmettin Erbakan'ın, “Buadam birilerine yaranmak istiyor, suç işlemiştir, hakkındabir dosya hazırlayın ve bana getirin” dediği; Devlet BakanıAbdullah Gül'ün, “Vural Savaş'ın Türk demokrasisine göl-ge düşürdüğü, Türkiye'nin itibarını içeride ve dışarıda

63 64

Page 33: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

sarstığı, politize olduğunu” söylediği; Refah yanlısı gazete-lerde de, “Bu savcı raporluk”, “Eşi görülmemiş hukuk re-zaleti”, “Başsavcı cezalandırılsın”, “Dengeli bir hukukçu-dan beklenmeyen bir tutum” vb. suçlamaların ve hakaret-lerin yer aldığı basın haberlerinden anlaşılmaktadır.

Haksız, Saygısız Tepkiler

Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyetebağlı kalacağına, “Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hu-kuk devletidir” diyen anayasaya sadakat göstereceğine ye-min etmiş bir partinin yöneticilerinin, devletin temel ku-rumlarından olan yargının üst düzey bir kamu görevlisineyaptıkları saldırıları nasıl açıklamalı?

Böyle bir tavır, bağımsız yargı kurumlarına bir saygı-sızlık, yasaların kendisine verdiği görevi yapan bir makamayapılmış bir haksızlık değil midir?

Böyle bir tablo karşısında bugüne kadar Anayasa Mah-kemesi'ne açılan parti kapatma davalarını, bu mahkemeceverilen kapatma kararlarını ve bu kararlar karşısında RPyöneticilerinin nasıl sessiz kaldıklarını, anımsamamakmümkün müdür? 1983 yılından bu yana Anayasa Mahke-mesi tarafından kapatılan siyasal partiler, gazete haberleri-ne göre şöyledir: Büyük Anadolu Partisi, Sosyalist Parti, Ye-şiller Partisi, Halk Partisi, Türkiye Birleşik Komünist Parti-si, Halkın Emek Partisi, Özgürlük Demokrasi Partisi, De-mokrasi Partisi, Sosyalist Türkiye Partisi, Demokrat Parti,Demokrasi ve Değişim Partisi, Diriliş Partisi ve Emek Parti-si. Bu dava ve kapatma kararları konusunda hiçbir tepkigöstermeyen, bir tavır koymayan RP'nin kendisi hakkındaaçılan dava karşısında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nadayanaksız, belgesiz yakıştırmalarda bulunmasına ne de-meli?

Anayasanın 68. maddesine göre siyasal partiler, isteriktidarda ister muhalefette olsunlar demokratik siyasal ya-şamın vazgeçilmez öğeleri olduğuna göre Refah Partisi'ninbu tutumu hukuksal ve ussal açıdan nasıl açıklanabilir?Kuşkusuz, biz burada, yukarıda sözü edilen siyasal partilerhakkında verilen kararları tartışmıyoruz. Konumuz bu de-ğildir. Amacımız “Dinime küfreden bari Müslüman olsa”deyiminde olduğu gibi, davaya tepki gösterenlerin tek yan-lı bir tutuma sığınmalarını anımsatmaktır. Kendine güve-nen ve anayasanın laiklik ilkesine uygun bir çalışma içindeolduğuna inanan bir parti için tek yol, ağırbaşlılıkla davayakarşı savunmasını yapmak, savların yersizliğini kanıtlamakve aklanmaya çalışmaktır.

Parti kapatmanın demokratik ilkelere uygun olup ol-madığına gelince... Bu, demokrasi açısından önemli bir tar-tışma konusudur. İlgi çekici olan, 1970 yılından beri deği-şik adlar altında partileşen Refah Partililerin bu konuyuancak şimdi düşünmeye başlamalarıdır. Katılalım katılma-yalım, demokrasiyle yönetildikleri söylenen gelişmiş ülke-lerde devlete, kendi siyasal ve toplumsal sistemini korumave bu sistemi yıkmak isteyen siyasal partileri kapatma hak-kı tanınmıştır. Uygulamada bunun örnekleri çoktur.

Son olarak bir düşünelim: Kendini meclis araştırmala-rından kurtarmak ve yine ortağı DYP'nin genel başkanınıen ağır suçlamalardan korumak için, çoğunlukta olduğuMeclis komisyonları aracılığıyla yargılanmasını engelleyen,yargı yollarını kapatan, Susurluk olayı sanıklarının fezle-kelerini üç aya yakın bir süre Başbakanlık çekmecesindetutarak işleme koymayan, yasaya aykırı kararlarla bunlarıhasıraltı eden, böylece devlet bürokrasisi içinde çete kur-makla suçlananların yargılanmasına engel olanlardan hu-kuk devletine saygı beklenebilir mi?

28.5.1997

65 66

Kapatma Davası

Page 34: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Laikliği Savunma Suçu!..

Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir habere göre, geçtiği-miz haftalarda yapılan Şeriat'a karşı kadın yürüyüşü hak-kında Akit gazetesinin şikâyeti üzerine Türk Ceza Yasa-sı'nın 312. maddesine dayanılarak soruşturma açılmış.Şikâyete göre anılan yürüyüşü düzenleyenler, bu eylemle-riyle “cemiyetin muhtelif sınıflarını umumun emniyeti içintehlikeli bir tarzda kin ve adavete (düşmanlığa) tahrik” et-mişler! Anımsanacağı gibi, geçtiğimiz 15 Şubatta ÇağdaşHukukçular Derneği tarafından, Refah ve DYP koalisyonu-nun, Anayasanın laiklik ilkesine aykırı politika ve uygula-malarına karşı demokratik ve laik cumhuriyeti savunmakamacıyla bir toplantı ve yürüyüş düzenlenmişti. Yaklaşıkon bin kadının katıldığı yürüyüşte, bu amacı dile getiren“devrim kanunları uygulansın,” “kadınız güçlüyüz, irticayakarşıyız,” “bağımsız, demokratik, laik Türkiye,” “şeriata ge-çit yok,” “Türkiye laiktir laik kalacaktır” sloganları atılmışve ÇHD genel başkanı Şenal Sarıhan da, iktidarın antilaikpolitikalarını yeren bir konuşma yapmıştı.

Refah Partisi yöneticileri ve şeriatçı basın bu yürüyüş-ten rahatsız olmuş, şeriatçı Akit gazetesi olayı, bir avuç ko-konanın düzenlediği ve fahişelerin tezgâhladıkları bir yürü-yüş olarak nitelemiş, Milli Gazete de olayı feministlerin pro-vokasyonu olarak göstermeye çalışmıştı.

Olayın hukuksal yönü konusunda kast öğesi açısın-dan şu soruyu sormak gerekiyor: Toplantıyı düzenleyenlerhangi amaçla (kastla) hareket etmişlerdir? Toplantıya katı-lanlar toplantının amacını nasıl açıklamışlardır? Hangi slo-ganları atmışlardır? Yukarıya alınan ve toplantıda atılansloganlar incelendiği zaman, bunların Türkiye'de laikcumhuriyeti ortadan kaldırma ve yerine bir şeriat devletikurma çalışmalarını, girişimlerini protesto niteliği taşıdığı,toplantıda yapılan konuşmanın da bu içerik ve doğrultudaolduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Anayasanın ikinci maddesinde yazılı cumhuriyetin la-iklik ilkesini savunmayı, toplumdaki sınıfları halkın gü-venliği için tehlikeli görme ve kin ve düşmanlığa tahrikolarak niteleme olanağı var mıdır? Bu soruyu hem soruyorhem de bunun abesle iştigal olduğunu düşünmekten ken-dimizi alamıyoruz.

Laiklik ilkesinin savunulması ve korunması, toplumdaayrılıklar yaratma şöyle dursun birliği, dayanışmayı ve ba-rışı sağlayacak önemli bir yöntemdir. Ceza hukuku bilginiProf. Dr. Faruk Erem'e göre: “Laiklik başlıca iki fikri bir-likte ifade eden bir tabirdir. Bu tabir evvela vicdan ve dinhürriyetini sağlayacak bir serbestiyi ifade eder. Saniyen(ikincisi) bu tabirle devletin, dini otoritenin tesirleri dışın-da kalması zarureti kasdolunur” (Türk Ceza Hukuku, s.103). Yine “Laiklik ile vicdan hürriyeti hiç şüphesiz farklışeylerdir. Fakat birinin olmadığı yerde diğerinin yaşaması-na imkân yoktur. Bu sebeple ‘ancak laik memleketlerdehakiki vicdan hürriyeti bulunur’ yolundaki düşüncede isa-bet vardır. Hukuk devletinde devletin dini olmaz. Çünkü hu-

67 68

Page 35: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

kuk devleti fikri ile mevcut dinlerden birini tercih fikri kaabilitelif (barışık) değildir... ‘Devlet dini’ ayrı dinlere mensup veyadine inanmayan vatandaşların kanun önünde eşitliği prensibi-ne aykırı düşer. Din ve devlet birbirinden sarahaten (açıkça)ayrı ve farklı şeylerdir. Eğer birbirine karışacak olurlarsa herikisi de hakiki mahiyetlerini kaybederler. Tarih bunun misal-leriyle doludur... Taassup dinde hürriyetin inkârıdır... Dininsahtesi, taassup ve irticadır... İrtica inkılapçılığın düşmanı-dır” (Aynı Yapıt, s. 201-202).

Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi, laikliğin toplumyaşamında ayrılıklar yaratmayıp tersine birliği ve beraberli-ği sağladığı ortadadır. Anayasanın ikinci maddesi, laiklikilkesini cumhuriyetin temeli kabul etmiş ve 24/son. mad-desi de bu ilkeyi güvence altına almıştır. Yürüyüşçü kadın-lar, şeriat devleti kurma girişimlerine karşı anayasanın butemel ilkelerini, yani demokratik laik cumhuriyeti savun-mak amacıyla yürümüşlerdir. Böyle bir yürüyüşün suçlan-ması, demokratik laik cumhuriyeti savunmanın suçlanma-sı anlamına gelecektir. Uygulayıcılarımız, Türkiye'nin yar-gı sisteminde böyle bir ayıbın yer almasına izin vermemeli-dir.

Yerinde Uyarılar

Yeni Adalet Yılı'nın açılış töreninde Adalet Bakanı ŞevketKazan ve giderek Refahyol iktidarı, cumhuriyetin temel il-kelerinden biri olan laiklik konusunda uyarıldı. Yargıtaybaşkanı Müfit Utku törende yaptığı konuşmada cumhuri-yetin niteliklerine, Atatürk ilke ve inkılaplarına saldırılarıhiçbir şekilde hoşgörüyle karşılayamayız” dedikten sonra:“Devletin temeline aklı koyduğumuz zaman ulaşacağımıznokta laikliktir. Devletin temeline hakkı koyduğumuz zamanulaşacağımız nokta, gideceğimiz yer cumhuriyet ve demokra-sidir. Devletin temeline din duygusunu koyduğumuz takdirdekarşımıza çıkacak olan şeriattır. Laik sistemi sanki dinsizlik-miş gibi gösterip halkımızın mukaddes dini duygularını istis-mara çalışarak onu laikliğe karşı kışkırtan dış destekli örgüt-lerin amacı ülkenin bütünlüğünü bozmaktır” dedi. Yargıtaybaşkanı, ayrıca yargıç güvencesi ve yargı bağımsızlığı bakı-mından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yenidenyapılandırılmasını ve adalet bakanı ile müsteşarın kurulundışına çıkarılmasını istedi.

69 70

Laikliği Savunma Suçu!..

Page 36: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Eralp Özgende, Türkiye'de uzun zamandan beri laiklik ilkesinin adımadım törpülene törpülene yok edilmeye çalışıldığını, sonzamanlarda laiklik ilkesine en büyük darbenin, “İslam Ül-keleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu Ku-ruluş Anlaşması”nın cumhurbaşkanı tarafından onaylan-masıyla kurulduğunu, böylece Şer'i hükümlerin Türkiye'degeçerli hukuk kuralı haline getirildiğini, bunun, anayasa-nın laikliği koruyan 24. maddesinin son fıkrasına aykırı ol-duğunu, laiklik ilkesinin çiğnendiğini açıkladıktan sonra,yargıda en önemli sorunun yargı bağımsızlığı ve yargıç gü-vencesi olduğunu, yargı bağımsızlığı olmadıkça, siyasal ik-tidarın etkisinde kalabildikçe adalet ilkesinin gerçekleşe-meyeceğini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda ada-let bakanı ile müsteşarın bulunmaması gerektiğini söyledive adalet bakanını hazırladığı 1291 kişilik yargıçlar ve sav-cılar kararnamesinin görüşüleceği toplantıya katılmamayaçağırdı.

Adalet Bakanı Şevket Kazan, açılıştan sonra yaptığı ba-sın toplantısında TBB'nin, TBMM'de temsil edilen bir siyasigörüş tarafından yönetildiğini, bunu önlemek için nisbitemsil sistemini getireceklerini, tek ideolojinin saltanatınason vereceklerini, Eralp Özgen'in hükümete hakaret ettiği-ni ve suç duyurusunda bulunacağını söyledi (Cumhuriyet7.9.1996).

TBB'nin otuz yıla yakın bir süreden beri çalışmalarınıizleyen, yargının bağımsızlığı ve yargıç güvencesi konula-rında araştırma ve raporlarını irdeleyen, tartışmalara katı-lan, bu konularda inceleme yazıları yazan bir hukukçu ola-rak şu gerçekleri açıklamayı bir görev sayıyorum:

1. Yargıtay başkanının ve TBB başkanının eleştiri veuyarıları hukuk bilimine uygun olduğu gibi, uygulamalarkarşısında da yerindedir. Yargının bağımsızlığı ve yargıçgüvencesi adaletin temelidir. Bu ilkelerin sağlanması; (yar-

gıçların meslekten çıkarılması, yargı çevresinin değiştiril-mesi ve özlük haklarını düzenleyen) Hâkimler ve SavcılarYüksek Kurulu'nun bağımsız ve yürütme organının hertürlü müdahalesinden uzak olmasına bağlıdır. Geçmişteyargıçların atanmaları, yer değiştirmeleri, meslekten uzak-laştırılmaları, siyasal iktidarı elinde bulunduran güçler ta-rafından yapılırken, adalet ve yargı bağımsızlığı açısındanbüyük sakıncaları görülen bu yöntemler terk edilmiş veçağdaş demokrasilerde Yasama, Yürütme ve Yargı olarakGüçler Ayrılığı ilkesi kabul edilerek, bu işlev bağımsız yar-gı organına verilmiştir. 1961 ve 1982 Anayasaları da bu il-keyi temel almıştır. Anımsamakta yarar vardır ki, GüçlerAyrılığı ilkesinin sonucu olarak bir yargı birimi olan Hâ-kimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na anayasanın yürütmebölümünde değil, yargı bölümünde yer verilmiştir.

Anayasa ve uygulamada adalet bakanı, yürütme orga-nında görevli ve yetkili bir kişi olup onun temsilcilerindenbiridir. Adalet bakanının ve müsteşarın Hâkimler ve Savcı-lar Yüksek Kurulu'nda bulunmaları ve bakanın kurula baş-kanlık yapması, yürütme organının yargı organına müda-halesi sonucunu doğurmakta, bu da yargının bağımsızlığı-na ve Anayasanın Güçler Ayrılığı ilkesine aykırı düşmekte-dir. Bu eleştiri, TBB'nin otuz yıla yakın bir zamandan beriileri sürdüğü haklı bir eleştiridir. Bu açıdan Adalet BakanıŞevket Kazan'ın, “TBB, TBMM'de temsil edilen siyasi birgörüş tarafından yönetilmektedir” biçimindeki savı yersiz-dir. Kaldı ki, bağımsız bir meslek kuruluşu ile bir siyasalpartinin belli bir konudaki görüşlerinin çakışması bu mes-lek kuruluşunun o siyasal parti tarafından yönetildiğinigösteremez. Önemli olan, eleştirinin çağdaş hukuk ilkele-rine uygun olup olmamasıdır.

2. Baro seçimlerine nisbi temsil yöntemi getirerek birdüşüncenin saltanatına son vereceğini söyleyen adalet ba-kanı, avukatlık yasası ve baro seçimleri hakkında yeterli

71 72

Yerinde Uyarılar

Page 37: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

bilgiye sahip olmadığını ortaya koymuştur. Bireysel seçimyönteminin uygulandığı, avukatların birey olarak kendiadaylıklarını serbestçe koyabildiği bugünkü seçim siste-minde nisbi temsil yönteminin nasıl uygulanacağını anla-mak olanaksızdır.

3. TBB başkanının, bir eleştiri sınırını aşmayan konuş-masında, adalet bakanının, hükümete hakaret suçununoluştuğu yolundaki savını bir ceza hukukçusu olarak anla-makta güçlük çekmekteyiz.

11.9.1996

Otuz Yedi Güzel İnsan

17. Yüzyılın dev adamı Galile: “Sanıyorum bu dünyada bil-gisizliğin bilime karşı duyduğu kin ve nefretten daha zorlubir kin ve nefret yoktur” diyordu. Bu sözler aydınlıkla ka-ranlığın, bilgi ile bilgisizliğin tarihsel çatışmasını yansıtı-yordu. Bu çatışma tarih boyunca sürdü. Oluşan süreç için-de bilgisizliğin ürettiği karanlık güçler; bilime, sanata, kül-türe, aklın egemenliğine ve aydınlanmaya karşı çıktı veona sürekli saldırageldi.

Üç yıl önce bugün Sivas'ta Madımak Oteli'nde otuz ye-di yazar, sanatçı, şair ve aydının şeriatçılar tarafından yakı-larak öldürülmesi ülkemizde karanlığın aydınlığa, eğitim-sizliğin bilim ve sanata yeni bir saldırısı olmuştur.

2 Temmuz 1993 öncesinde, Sivas'ta her şey hazırlan-mış ve planlanmıştı. Yerel gazeteler, yayınlarıyla halkı,Aziz Nesin'in de içinde bulunduğu yazar, sanatçı, şair veaydın kişiler aleyhine bir saldırıya hazırlamış ve 2 Tem-muz gününde Müslüman Kamuoyuna, Halkımıza Çağrı,Müslüman Halkımıza Duyurulur başlıklı ve “Müslümanlar”

73 74

Yerinde Uyarılar

Page 38: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

imzalı bildiriler dağıtılarak tasarlanan planın uygulamasısürdürülmüştü. 2 Temmuz gününde amaca ulaşıldı. “Şeri-at gelecek, laiklik gidecek”, "Cumhuriyet burada kuruldu, bu-rada yıkılacak”, “Sivas Aziz'e mezar olacak” sloganları atıla-rak Madımak Oteli ateşe verildi. Gözü dünmüş saldırganla-rın: “Yak! Yak!” sesleri alanda yankılandı. Sivas'a barış, öz-gürlük ve kültür taşıyan yazarlar, sanatçılar, şairler ve ay-dınlar yakılarak öldürüldü.

Emniyet görevlileri ve öteki kolluk güçleri bu inanıl-maz vahşet karşısında seyirci kaldılar. Hükümet yetkilileri-ne yapılan başvurulardan bir sonuç alınamadı. Aziz Ne-sin'in başbakan yardımcısı Erdal İnönü ile yaptığı telefonkonuşması, yaşamsal tehlikeyi anlatarak ivedi yardım iste-mesi, aradan sekiz saat geçmesine karşın sonuç vermedi.Tepe'den Sivas valiliğine gelen “polisi halkın üzerine salma”önerisi ile İçişleri Bakanlığı'nın, “halkla güvenlik güçlerinikarşı karşıya getirmeme” tavrı, yaşamsal bir tehlikeyle karşıkarşıya kalan demokratik, laik, sosyal cumhuriyet savunu-cularını korumasız bıraktı. Devlet yöneticileri bu toplu öl-dürüm olayı karşısında gece yarısına kadar suskunluklarınıkorudular.

Olay o kadar da önemli sayılmazdı! Resmi ve özel tele-vizyonlar, eğlence yayınlarını bütün gece ve insanlar yakı-lırken sürdürdüler. Daha sonra suçlu arandı ve sonundabulundu. Suçlu Aziz Nesin'di; saldırganları o tahrik etmiş-ti. Aziz Nesin'in Sivas'ta yaptığı konuşma banttan yazıyadökülerek kelimesi kelimesine Cumhuriyet gazetesinde ya-yımlandı. Burada tahrik edici tek bir sözcük yoktu, amasuçlu oydu. Geçmişte de böyle olmamış mıydı? Gerçeksuçlular görmezlikten gelinmiş, korunmuş ve birileri suçluilan edilmemiş miydi? Oysa gerçek suçlular 1947 sonlarıve 1950 başlarından beri ortadaydı. Bunlar, Türkçe ezanıArapçaya çevirenler, 1924 yılında demokratik laik cumhu-riyetin temellerinden biri olan Öğretim Birliği'ni kaldıran-

lar, imam hatip okullarını açanlar, Kuran kurslarına izinverenler, din dersini ilk ve orta öğretimde mecburi dershaline getirenler, “siz isterseniz hilafeti de getirebilirsiniz”diyenler, Köy Enstitülerini kapatanlar, Ceza Yasası'nın şe-riat devleti girişimlerini yaptırıma bağlayan 163. maddesi-ni kaldıranlar, ezan bayrak edebiyatıyla dini siyasete aletedenler, dinsel duyguları sömürerek oy avcılığı yapanlardı.

Emperyalizme karşı verdiği Kurtuluş Savaşı sonundaMustafa Kemal'in kurduğu demokratik, laik cumhuriyetinsavunucuları, laikliğin olmadığı yerde demokrasi olamaya-cağı gerçeğinin bilincinde olanlar, Türkiye'nin çağcıl uy-garlık düzeyine ulaşmasından yana olanlar, bütün bunlarıve Sivas'ta hunharca yakılarak öldürülen otuz yedi güzelinsanı unutmayacaktır.

75 76

Otuz Yedi Güzel İnsan

Page 39: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Bir Direnişin Yıldönümü

Bugün 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 26. yıldönümü.15-16 Haziran 1970 tarihlerinde Türkiye işçi sınıfı demok-ratik ve sendikal hakları için tarihimizde görülmemiş birdirenişe girmiş ve bu haklı eyleminde başarıya ulaşmıştır.

Olay nedir? 1961 Anayasası ülkemiz insanına her alan-da demokratik haklar getirmiş, işçi sınıfımıza da sendikakurma, toplu sözleşme ve grev haklarını tanımıştır. Bu te-mel yasanın getirdiği hak ve özgürlükler, toplumumuzundemokrasi yolunda yeni açılımlara doğru yol almasına veuygarlık yörüngesinde ilerlemesine olanak sağlamıştır.Gerçekten 1961 Anayasası 46. maddesiyle işçi sınıfına“sendika kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ay-rılma hakkını” tanımıştır. Bu maddenin bir gereği olarak274 sayılı Sendikalar Yasası ve 275 sayılı Toplu Sözleşme,Grev ve Lokavt Yasası bu hakları düzenlemiştir.

Halkımız tarafından demokratik hakların ve işçi sınıfıtarafından yukarıda açıklanan hakların kullanılması serma-ye çevrelerini ve onların temsilcisi olan siyasal parti ve ikti-

darları tedirgin etmiştir. Çıkarları bozulmaya başlayan bukesimler yasaya büyük tepki göstermişlerdir. SüleymanDemirel “Bu anayasa ile memleket idare edilemez” demiş,başbakan Nihat Erim de 1961 Anayasasını halkımız içinlüks ilan etmiştir.

O yıllarda tek bir İşçi Sendikaları Konfederasyonu var-dır: TÜRK-İŞ. Bu konfederasyon, o dönemde işçi sınıfınındeğil, sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda çalışmalaryapmıştır. Bu nedenle 13 Şubat 1967 gününde KemalTürkler'in başkanlığında Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK)kurulmuştur. DİSK kısa zamanda büyük bir gelişme gös-termiş, üye sayısı artmış ve TÜRK-İŞ'e bağlı sendikalardanda konfederasyona kaymalar başlamıştır. Sermaye kesimive temsilcileri, gerek DİSK'e bağlı sendikalara üye olmayıgüçleştirmek, gerekse TÜRK-İŞ'e bağlı sendikaların üyeli-ğinden ayrılmayı zorlaştırmak amacıyla 274 sayılı Sendika-lar Yasası'nda değişiklik yapma yoluna başvurdular. Çokkısa bir sürede, adeta gizli denilebilecek bir biçimde kamu-oyuna bile açıklanmadan bir yasa değişikliği tasarısı hazır-lanarak Meclis'e getirildi. Bu değişiklik tasarısı, işçininsendikalara üye olma ve üyelikten ayrılma özgürlüğüne sı-nırlamalar getiriyor ve DİSK'in gelişmesi karşısında TÜRK-İŞ'i korumayı hedefliyordu. Bu olay, işçi sınıfında ve de-mokrat kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu.

DİSK ve ona bağlı sendikalar bildiriler yayımlayarakyöneticilere ve kamuoyuna protestolarını açıkladılar. De-mokrasi güçleri, bu arada Türk Hukuk Kurumu, AnkaraÜniversitesi'nden altmış iki öğretim üyesi bildiriler yayım-layarak değişikliğe karşı çıktılar. Profesörlerden Bahri Sav-cı, Muammer Aksoy, Cahit Talas tasarıyı eleştirdiler. Bunakarşı Adalet Partisi, TÜRK-İŞ başkanı Seyfi Demirsoy,Hayrettin Uysal ve Reşit Ülker tasarıyı savundular. Mec-lis'te tasarı görüşülürken, başbakan Süleyman Demirel, ta-sarıyı şiddetle eleştiren TİP milletvekili Rıza Kuvas'ı kaste-

77 78

Page 40: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

derek: “Bu TİP'li milletvekili bu kürsüden zorla, kanla par-lamentoyu tehdit etmiştir” sözlerini söylemiş, GP başkanıTurhan Fevzioğlu da, DİSK'in ihtilalci sosyalist bir sendikaolduğunu söyleyerek sermaye kesiminin sözcülüğü görevi-ni bir kez daha yerine getirmiştir. Konunun ilginç bir yönüde, CHP grubu adına söz alan Burhanettin Asutay, yaptığıkonuşmada tasarıyı desteklemiş ve CHP'nin tasarı lehindeoy kullanacağını söylemiştir.

11.6.1970 tarihinde Meclis'te yapılan görüşmeler so-nunda tasarı dörde karşı iki yüz otuz oyla kabul edilmiş veiki yüz on dört milletvekili oylamaya katılmamıştır. Cum-huriyet senatosunda tabii senatör Ahmet Yıldız, Vehbi Er-sü, senatör Fikret Gündoğan ve Hüseyin Öztürk tasarıyakarşı oy kullanmışlardır. Ancak yasa onaylanmıştır. Bu ara-da TİP ve CHP, yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi'nebaşvurmuş ve yüksek mahkeme 274 sayılı yasada değişik-lik yapan ve işçinin dilediği sendikaya üye olma ve ayrılmaözgürlüğünü kısıtlayan hükmü iptal etmiştir.

Görülüyor ki, 15-16 Haziran olayları, egemen sınıfla-rın göstermeye çalıştıkları gibi “kanlı bir ihtilal provası” de-ğil, demokratik ve anayasal haklarını arayan işçi sınıfınınhaklı bir direnişidir. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıve dönemin hükümetinin 275 sayılı Toplu Sözleşme veGrev Yasası'nda değişiklik isteyen tasarısını Meclis'e gön-dermekten vazgeçmesi bunu doğrulamaktadır.

13.6.1996

Kimi Gizli Güçlerin Düzenlemesi

İşçi sınıfının “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” ola-rak tüm dünyada kutlanan 1 Mayıs, İstanbul'da Kadıköyalanında yine kana bulandı. Basına yansıyan haberlere gö-re, 1 Mayısta sabah saat 10 sularında Hasanpaşa semtindemiting alanına girmek isteyen kimi kişiler polis tarafındanaranmak istenmiş, bu kişiler kendilerini aratmak isteme-yince tartışma çıkmış ve bu arada polis onlara ateş açmış-tır. Açılan ateş sonunda seramik işçisi Hasan Albayrak ba-şından, Dursun Adabaş adındaki kişi de göğsünden vuru-larak yaşamını yitirmiştir. Haber kısa bir zamanda mitingalanına yayılmış ve mitinge katılanlar arasında büyük tep-ki ve heyecan yaratmıştır. Miting sürerken gençlerden birgrup, mikrofonda konuşma yapan sendika temsilcilerininkonuşmalarına engel olmak istemiş ve daha sonra mikro-fonu ele geçirmiştir. Sendika temsilcileri alandan ayrılır-ken toplantının başında iki kişinin öldürülmesinin yarattı-ğı gerginlik sonucu, alandaki gençlerden bir grup mağaza-ların camlarını kırmış, kimileri de iki arabayı ateşe ver-

79 80

Bir Direnişin Yıldönümü

Page 41: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

mişler ve aralarına girmiş olan bir sivil görevliyi dövmüş-lerdir.

Emniyet görevlileri, her nedense bu saldırılara müda-hale etmeyerek beklemeyi yeğlemişlerdir. Olayların sonu-na doğru polis yeniden olaylara müdahalede bulunmuş,sonunda emniyet görevlileri tarafından bir kişi daha vuru-larak öldürülmüştür. İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Ya-zıcıoğlu, güvenlik görevlilerinin, sabahleyin iki kişi öldü-rüldükten sonra müdahaleye ara verilmesi konusundaşunları söylemiştir: “Orada müdahale etsek üç ölü, yüzolurdu; kan akıtmak istemedik, bir de kamuoyu bunlarıngerçek yüzünü görsün istedik. Bir daha karşımıza çıkma-sınlar.”

Yine kimi sivil polislerin göstericiler arasında yer aldı-ğı ve silah kullandığı tanıkların anlatımından ve gazete ha-berlerinden anlaşılmıştır. Yaşamını yitirenler, baş ve göğüsgibi vücutlarının yaşamsal bölgelerinden tek mermiyle vu-rulmuşlardır. Ceza hukuku açısından bu tür ateşler, genel-likle öldürme amacıyla yapılmış sayılır.

Kalın çizgileriyle böyle meydana gelen bu olay, olağanbir “zabıta vakası” mıdır? Yoksa bir tertip, bir provokas-yon mudur? Olayın bir tertip olduğunu, daha önceden ta-sarlandığını ortaya koyan göstergeler bulunmaktadır. Mi-tingin daha başında saat 10 sularında, insanlar miting ala-nına gelmeye başladığı bir sırada, ortada silah kullanmayıgerektiren bir durum yokken, polis neden iki kişiye ateşetmiş ve öldürmüştür? Neden ölenlerin baş ve göğüs gibibedenlerinin yaşamsal bölgelerine ateş etmiştir? Polis Gö-rev ve Yetki Yasası'nın 16. maddesine göre polis, bu gibidurumlarda ancak “meşru müdafaa halinde, kendisinekarşı yaşamsal bir tehlike doğuracak, başka türlü önlen-mesi olanaksız silahlı bir saldırı olması halinde” silah kul-lanabilir. Öldürülenlerin silahlı olduklarına ve polise karşısilah kullandıklarına ilişkin bir bilgi bulunmadığı gibi,

böyle bir sav da ileri sürülmemiştir. Benzer koşullarda po-lis, korkutmak amacıyla havaya ateş açabilir, ama öldür-mek için ateş edemez. Yürürlükteki yasa ona böyle biryetki vermez.

Öte yandan, gerek bu olayda ve gerekse kimi kişilerincamları kırması, araba yakması ve benzer saldırı olaylarıkarşısında polis neden göz yaşartıcı bomba kullanmamış-tır, göstericilerin üzerine neden tazyikli su sıkmamıştır?Ankara'da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi önündeki küçüköğrenci olayında bu yola başvurmuşken böylesine büyükbir mitingte bunu neden düşünmemiştir? Fenerbahçe Sta-dı'nda bekletildiği anlaşılan askeri birliklerden neden yar-dım istenmemiştir? Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğ-lu'nun “Müdahale etmedik, halk onların gerçek yüzlerinigörsün istedik” şeklindeki sözleri, bu sorulara inandırıcıyanıt olabilir mi? “Bir daha karşımıza çıkmasınlar” biçi-mindeki tehditlerin anlamı nedir? Bu tutumun arkasındabaşka bir hesap yok mudur? Olaydan hemen sonra açıkla-ma yapan üst düzey yetkililerinin ve adalet bakanı eski po-lis şefi Mehmet Ağar'ın, yürürlükteki yasalara yeni hüküm-ler getirileceğine, CMUK, Polis Görev ve Yetki Yasası vb.yasalarda değişiklik yapacaklarına ilişkin sözleri anlamlıdeğil midir? Olay yerinde üç kişiye ateş ederek ölümüneneden olan emniyet görevlileri, sanki görevlerini yapmışgibi, “Bundan sonra polis müsamahalı davranmayacaktır”biçimindeki açıklamalar, yeni baskılı bir dönemin haberci-si değil midir?

6-7 Eylül olaylarında da böyle olmamış mıydı? 1977 1Mayısında, otuz yedi kişi gözlerimizin önünde uzun nam-lulu silahlarla öldürülmüş, panzerler altında ezilmiştir vesuçluların bugüne kadar bulunmadığı bir gerçek değil mi-dir? İşçi ve emekçi halk yığınları aleyhine ekonomik baskıönlemleri getiren 24 Ocak 1980 kararlarının normal koşul-larda uygulanamayacağı görüldüğünden, doğacak tepkileri

81 82

Kimi Gizli Güçlerin Düzenlemesi

Page 42: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

önlemek için önce sıkıyönetim ilan edilmiş, daha sonra da12 Eylül darbesi gelmemiş midir?

Ülkemizde ne zaman ekonomik ve siyasal baskı ön-lemleri getirilmek istense, benzer tertiplere başvurulagel-miştir. 1 Mayıs olaylarının görünmeyen kimi gizli güçlerinbir düzenlemesi (tertibi) olduğu ve kimi grupların da budoğrultuda kullanıldığı inancındayız.

20.5.1996

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey

Büyük Türk şairi Nâzım Hikmet, 1938 Harp Okulu olayın-da düşünceleri nedeniyle ve komünizm propagandası yap-ma savıyla Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ndeaçılan düzmece bir dava sonunda “yirmi yıl ağır hapis ce-zası”na çarptırıldı. Dört kıta subayı ve bir askeri yargıçtanoluşan mahkeme, daha önce Harp Okulu Askeri Mahke-mesi tarafından Nâzım Hikmet hakkında yine düşüncelerinedeniyle verilen on beş yıl ağır hapis cezasını birleştire-rek, şairin yirmi sekiz yıl dört ay ağır hapis cezasıylamahkûmiyetine karar verdi. O günkü Askeri Ceza Yasa-sı'nda 141.-142. maddeler bulunmuyordu. Yasada yer al-mayan suçlar nedeniyle kimseye ceza verilemezdi (TCYM:2). Ama baskı altında bulunan mahkeme, bu kuralı bir ya-na bırakarak suçu Askeri Ceza Yasası'nda bulunan “askeriisyana teşvik” olarak kabul etmiş ve hüküm oluşturmuştu.Bu hukuksuzluk karşısında Nâzım Hikmet'in, “Ceza huku-kunda kanunsuz suç olmaz, Askeri Ceza Yasası'nda böylebir suç yoktur (propaganda suçu). Mahkeme bana ceza ve-

83 84

Kimi Gizli Güçlerin Düzenlemesi

Page 43: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

remez” şeklindeki itirazına mahkemenin verdiği yanıt şöy-le olmuştu: “İddia olunan komünistlik fikirlerinin neşrineteşebbüs keyfiyeti davaya mevzu teşkil etmiş, ancak AskeriCeza Kanunu'nda ayrı bir hüküm bulunmadığından hadiseaskeri isyana teşvik mahiyetinde telakki olunarak 94. mad-deye tevfikan hüküm verilmiştir.”

Böylece, Ceza yasasının temel ve genel kuralı olan“Kanunsuz suç olmaz” ilkesi çiğnenmiş, yasaya aykırı birkarar oluşturulmuş. Daha sonra da Askeri Ceza Yasa-sı'ndaki boşluğu doldurmak için sonradan çıkarılan bir ya-sayla 141.-142. maddeler Askeri Ceza Yasası'na eklenmişti.Bu da Nâzım'ın itirazının ne kadar haklı olduğunu açıkçagösteriyordu.

141.-142. maddeler 1936 yılından, Terörle MücadeleYasası'nın 8. maddesi yürürlüğe girinceye kadar elli beş yılyazarlar, sanatçılar, şairler, yayıncılar, öğretim üyeleri, öğ-retmenler, öğrenciler, bilim adamları, işçiler, sendikacılar,özetle düşünen tüm insanlar ve tüzel kişilerin tepesindebir Demokles kılıcı gibi sallandı. Sovyetler Birliği'nin dağıl-masından sonra egemen sınıflar açısından artık gereksinmekalmayan bu maddeler yürürlükten kaldırıldı, ama (siyasaliktidarlara göre düşünce açıklama özgürlüğü tehlikeli ka-bul edildiğinden!) yerine Terörle Mücadele Yasası'nın yinedüşünce açıklamasını cezalandıran 8. maddesi getirildi.

141.-142. maddelere dayanılarak Samsun Ağır CezaMahkemesi'nde açılan ve savunman olarak bulunduğumdavadan bu yana kırk altı yıl geçti, Nâzım Hikmet'in anlatı-mıyla, o günden beri “Kürenin etrafında 46 kerre döndü şudünya”. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde yine savunmanolarak bulunduğum Dev-Genç, Türkiye Öğretmenler Sen-dikası, Aydınlık Dergisi, Köy-Koop, Barış, DİSK, TÖB-Der,TİP, TSİP, TKP, Halkevleri, Türkiye Yazarlar Sendikası vedaha birçok davada binlerce insan düşünceleri nedeniyletutuklandı, yargılandı, cezaevlerinde çile doldurdu. Bu dö-

nemlerde adliye binalarında toplu basın mahkemelerininkoridorları yazarlar, şairler, öğrenciler, yayınevi sahiplerive basın mensuplarıyla dolup taştı. Günümüzde de yineyüzlerce kişi düşünceleri nedeniyle yargılanıyor.

Üniversite öğretim üyeleri Haluk Gerger, Fikret Baş-kaya, ayrıca İsmail Beşikçi düşünceleri nedeniyle içeride-ler. Sendikacı Münir Ceylan, cezasını çekerek geçenlerdetahliye edildi. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek,elinde valizi infaz bekliyor. Yaşar Kemal sıradadır.

Her devletin kendi varlığını koruma hakkı vardır. Ka-mu hukuku böyle söylüyor. Ama devlet, kendi varlığınıdüşüncelere karşı değil, şiddete ve eyleme karşı koruyabi-lir. Düşünce açıklamalarıyla mücadeleye kalkan devletindemokraside yeri olamaz. Açıklanan düşünceler doğru ola-bilir, yanlış olabilir... Özgür bir tartışma ortamında karşıtdüşünceler açıklanarak gerçeğe varılabilir. Düşünce açıkla-manın tek sınırı: Şiddettir. Şöyle de diyebiliriz: Düşünceaçıklama özgürlüğünün sınırı yine düşünce açıklama öz-gürlüğüdür.

Adnan Özyalçıner, geçen günlerde yazdığı “DüşünceÖzgürlüğü” başlıklı yazısında: “Edebiyat, sanat bir tanık-lıktır. Edebiyatçılar, yazar ve sanatçılar her çağda, her yer-de günün tanığı olmuşlardır. Yaşadığı dönemde yaşadıkla-rını, yaşananları anlatarak bu tanıklığı gerçekleştirirler...Yalancı tanıklık yazar ve sanatçının işi değildir” diyor.

Nâzım Hikmet, “Memleketimden İnsan Manzaraları”ve “Kurtuluş Savaşı Destanı” ile Ulusal Kurtuluş Savaşı'nınşiirsel tarihini yazmıştı. Otuz dört yıl ağır hapis cezasınaçarptırıldı, on dört yıla yakın bir süre cezaevlerinde yattı.Haklı bir değerlendirmeyle Günümüz Türkiyesinin Nasret-tin Hocası olarak nitelenen Aziz Nesin, çağının büyük birtanığıdır. Bu tanıklıktan rahatsız olanlar, onu yok etmekiçin planlar tezgâhlıyorlar.

85 86

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey

Page 44: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Yazar, sanatçı ve şair halkının gözü, kulağı, dili ve öz-gür ortam da bilimsel ve sanatsal gelişmenin önkoşuludur.Düşünce açıklamasına konulan sınır, sonuçta toplumsalgelişmeyi köstekliyor. Çağdaş kimyanın kurucusu, “Doğa-da hiçbir şey kaybolmaz, hiçbir şey yeniden var olmaz” ku-ralını bulan Lavoisier'nin, “Cumhuriyetin bilginlere ihtiya-cı yoktur” gerekçesiyle giyotine gönderilmesinden bu yanaiki yüz yılı aşkın bir zaman geçti. Lavoisier bugün de yaşı-yor. Tüm asılanlar, zindanlara atılanlar, asanları ve uydula-rını sorguluyorlar. Yönetilenler yönetenleri yargılıyorlar.Bu, tarihin şaşmaz yargısı. Artık insanlar, batı cephesindenyeni haberler bekliyorlar: Aydınlık, özgürlük haberleri...

3.3.1995

Bir TV Programının Düşündürdükleri

14 Haziran Çarşamba günü akşamı atv'nin Mini SiyasetMeydanı'nda, eski adalet bakanı Seyfi Oktay ile RP genelbaşkan yardımcısı Oğuzhan Asiltürk, anayasa değişiklikçalışmalarında anlaşmazlıklara neden olan, anayasanın 24.maddesini tartıştılar. RP, din ve vicdan özgürlüğünü dü-zenleyen bu maddenin, “kimse, devletin sosyal, ekonomik,siyasal veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, dinkurallarına dayandırma... amacıyla... dini ya da din duygu-larını istismar edemez ve kötüye kullanamaz” diyen sonfıkrasının kaldırılmasını istiyor. Oğuzhan Asiltürk konuş-masında, ceza yasasının 163. maddesi de aynı içerikteydi,bu maddeyi kaldırdık, artık anayasanın anlamını yitirmişve dayanaksız kalmış olan 24/son. maddesini de kaldırmakgerekir, diyor. CHP adına konuşan Seyfi Oktay da düşün-celerini özetle: “Bu madde din ve vicdan özgürlüğünü gü-vence altına almıştır, vatandaş dinsel inanç ve ibadetlerin-de özgürdür, ancak hiç kimse devletin sosyal, ekonomik,siyasal veya hukuki temel düzenini din kurallarına dayan-

87 88

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey

Page 45: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

dırma amacıyla din duygularını istismar edemez ve kötüyekullanamaz, bu madde devletin temel düzenini koruyanbir maddedir, anayasada kalması gerekir” biçiminde açıkla-yarak 24/son. maddeyi savunuyor.

Nesnel gerçek odur ki, ülkemizde sağ iktidar ve parti-ler öteden beri laik demokratik cumhuriyet devlet şeklini veözellikle laiklik ilkesini kendi çıkarlarına aykırı görmüşler,bu ilkenin içini boşaltmak için her türlü çabayı gösteregel-mişlerdir. Turgut Özal, ceza yasasının 140., 141., 142. ve163. maddelerini kaldırıyoruz diyerek, düşünce özgürlüğü-nü engelleyen maddeleri kaldırma maskesi altında, düşün-ce özgürlüğüyle ilgisi olmayan ve laik cumhuriyet ilkesinikoruyan 163. maddeyi ortadan kaldırmıştır. Böylece TurgutÖzal, laik devleti ortadan kaldırma ve teokratik devletinyollarını açma, giderek dini ve din duygularını kötüye kul-lanarak iktidarda kalma çalışmalarına kapıları açmıştır. Ogünlerde 163. maddenin gerçek nitelik ve amacını değer-lendiremeyen sol kesimden birçok kişi de, bu maddeninkaldırılmasına destek vermiştir.

163. maddenin kaldırılması teokratik devlet yanlılarıiçin önemli bir adım olmuştur. Sağın temsilcileri bunukendileri açısından bir zafer, büyük bir kazanım olarak ka-bul etmiş ve açıklamışlardır. Nitekim eski başbakan Yıldı-rım Akbulut, Terörle Mücadele Yasası'nın düşünce açıkla-masını suç sayan 8. maddesi değişiklikleriyle ilgili olarak:“Cumhuriyet tarihinin en büyük demokratikleşme hareketinibiz yaptık. 163. maddeyi kaldırdık. Terörle mücadele yasası-nı çıkardık, şimdi hükümet yeni yasa tasarısı ile 163. madde-yi geri getirmeye çalışıyor” açıklamasını yapmış, ANAP ge-nel başkanı Mesut Yılmaz da, bu konuda, “163. maddeyikaldırdık, artık bundan bizi kimse geriye döndüremez” de-miştir.

Şimdilerde laik demokratik Cumhuriyete karşı başkal-dıran gerici bir akım amacına ulaşabilmek için adım adım

ilerlemektedir. Erekleri, cumhuriyet devlet şeklinin temeliolan laiklik ilkesini ortadan kaldırmak ve dini ve din duy-gularını politikalarına alet ederek iktidarlarını sürdürmekya da iktidara gelmek, adil nizam iddialarına karşın işçi veemekçi halk yığınlarını ezen bir düzeni ayakta tutmak yada sürdürmektir.

19.6.1995

89 90

Bir TV Programının Düşündürdükleri

Page 46: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Yeni Ceza Yasası Öntasarısı(Işık Kansu’nun Sorusuna Yanıt)

Türk Ceza Yasası, ülkemizin iki temel yasasından biridir(diğeri de Türk Medeni Yasası). Geçtiğimiz günlerde “TürkCeza Yasası Öntasarısı” adı altında hazırlanmış bir tasarıbasına açıklandı. Yapılan açıklamaya göre bu öntasarı; 22Eylül 1984 tarihli ve 18523 sayılı Resmi gazetede yayımla-nıp yürürlüğe giren “temel kanunlarda çalışmalar yapmaküzere kurulacak komisyonların kuruluş ve çalışma usulle-rine ilişkin yönetmelik” hükümlerine göre kurulan bir ko-misyon tarafından hazırlanmış.

Bu öntasarı, hukuk açısından yaşamsal bir önem taşı-yor. Çünkü ceza yasası temel bir yasadır. Değiştirilmesigüç ve bu nedenle de kalıcı bir yasadır. Bunu anlayabilmekiçin 1926 yılında yürürlüğe giren ceza yasasının altmış ikiyıldan beri yürürlükte olduğunu ve daha ne kadar süre uy-gulanacağını düşünmek yeterlidir sanıyorum. Yine bu yasaelli dört önemli değişiklik görmüş, ama varlığını sürdür-müştür.

Temelde bu yasa tümden değiştirilmelidir. Hümanistbir hukuk anlayışına uygun çağcıl bir yasa kendini uzunzamandan beri çok yönden dayatmaktadır. Bizim buradaöne süreceğimiz düşünceler, ceza yasasının değiştirilme-mesi doğrultusunda değil, zamanlama, yöntem, komisyon-ların oluşturulması biçimi, bu komisyonlara katılması ge-reken kuruluşlar vb. bunlara ilişkindir. Yöntem'in, çoğukez çalışmayı ve içeriği olumlu ya da olumsuz doğrultudaetkilediği de bilinmektedir.

Komisyon başkanı sayın Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'inaçıklamasına göre, adı geçen yönetmelik hükümleri gere-ğince komisyonda yirmi bir kişi görev almıştır. Bunlar ara-sında, Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri, yargıtay ve askeriyargıtay başkan ve üyeleri, hâkimler, yargıtay cumhuriyetsavcıları, kanunlar genel müdürü, Türki Barolar Birliği adı-na Prof. Dr. Faruk Erem, profesörler, sekreter olarak gö-revlendirilen tetkik hâkimleri de vardır.

Komisyon listesinin incelenmesinden; TBB adına ko-misyona katılan Prof. Dr. Faruk Erem'in sağlık nedeniylekomisyondan çekildiği, ceza hukuku öğretim üyesi Prof.Dr. Çetin Özek'in komisyon üyeliğinden istifa ettiği, Prof.Dr. Duygun Yarsunat'ın ilk beş toplantıya katıldıktan son-ra öteki toplantılara katılmadığı ve komisyondan ayrıldığı,hâkim Mahmut Acar'ın ilk üç toplantıya katılıp sonrakitoplantılara katılmayarak üyelikten çekildiği, tetkik hâ-kimleri Mehmet Atatap ile Haluk Çolak'ın sekreter olarakgörevlendirildikleri, kimi üyelerin kanunlar genel müdür-lüğünde görevli kadrolu hâkimler olduğu anlaşılmaktadır.

Bu çekilmeler üzerine ayrılan komisyon üyelerinin,TBB temsilcisi Prof. Dr. Faruk Erem'in ve öteki öğretimüyelerinin yerlerine yeni komisyon üyelerinin seçilmediğive bu konuda herhangi bir işlem yapılmadığı, buna karşınkomisyonun, çalışmalarını kalan üyelerle sürdürdüğü an-laşılmaktadır. Başta komisyona niçin yirmi bir kişinin se-

91 92

Page 47: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

çildiği, bunun hangi gerekçelere dayandığı, ayrılmalardansonra eksik sayıların neden tamamlanmadığı anlaşılama-mıştır. Böyle bir çalışma yönteminin ciddiyet kurallarıylaaçıklanamayacağı ortadadır.

Konunun en önemli yönlerinden biri de şudur:Ceza yasası gibi çok önemli bir konunun, 12 Eylül

baskı rejimi koşullarında ve bu koşullar ele alınması (Yö-netmelik tarihi 1984'tür) ve değiştirilmek istenmesidir. Si-yasal partilerin, basının, sivil toplum kuruluşlarının, üni-versitelerin, hukukçuların şikâyetçi oldukları ve kamuoyu-nun huzursuz bulunduğu bir ortamda (ki bu ortam günü-müzde de sürmektedir), bütün bunların temel nedeni olan12 Eylül anayasası değiştirilmeden, baskıcı öğelerindenarındırılmadan, daha doğrusu onun yerine demokratik birAnayasa getirilmeden, Ceza yasasının değiştirilmesi hatala-rın en büyüğü olacak, bunun tüm olumsuz sonuçları biz-den sonraki kuşaklara yüklenecektir. Ceza yasasının bir-çok önemli ilkesi bu baskı anayasasıyla bağlantılıdır. Baskı-cı bir kaynaktan Hukuk devletine uygun yasalar üretilemez.Bizler gibi 12 Eylül koşullarını yaşayanlar, 12 Eylül anaya-sası döneminde çıkarılan, hak ve özgürlükleri temelden kı-sıtlayıcı yasaları görenler, uygulamaların içinde bulunanlarbunun tanığıdırlar. Kutsal devlet kavramının anayasadançıkarılması yeterli değildir. Geçtiğimiz ay ve yılların uygu-lamaları (Manisa, Meclis'te pankart açma, Gazi, MetinGöktepe, gösteri yapan öğrenciye idam istemi vb.) bu zih-niyetin ve ortamın sürdüğünü göstermektedir. Bu açıdan,yeni ceza yasa tasarısı hazırlanırken en azından 1982 Ana-yasasının baskı hükümlerinin de göz önünde tutulması vebirlikte yeniden düzenlenmesi zorunludur.

Çalışmalardaki önemli bir eksiklik de üniversitelerin,Yargıtay'ın, Türkiye Barolar Birliği'nin, baro ve hukuk ku-ruluşları temsilcilerinin görüşlerinin alınmamış ve çağrıl-mamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Ceza hukuku'nun

bilimini yapan üniversitelerin tasarıya bilimsel açıdan çokşey kazandıracağı kuşkusuzdur. Ayrıca, uygulama dene-yimlerinin biriktiği Türkiye Barolar Birliği, barolar ve hu-kuk kuruluşlarının görüşleri de tasarıya önemli katkılardabulunacaktır. Bu tür konularda siyaset, bilimin önüne çı-karılmamalıdır.

Gerekçede haklı olarak üzerinde durulan hukuk dilisorunu da çözüme kavuşturulmalıdır. Hukukun dili çokeskimiştir. Hukuk fakülteleri öğrencileri yanında kırk-elliyaşlarındaki yargıçlar içinde bile bu dili anlamakta güçlükçekenlere rastlanmaktadır. Oysa hukuk herkes için geçerliolduğuna göre, halk bu dili anlamalıdır. Sayın adalet baka-nı bütün bu eleştirilerimizin zaman kaybına neden olabile-ceğini düşünebilir. Bunu açıkladılar da. Siyasal dürtülerdeböylesine temel bir yasanın Meclis'ten ivedilikle geçmesiniuygun görebilir. Ama anımsatalım ki ivedilik iyidir, amagüvenlikle birlikte yürütülürse.

9.2.1988

93 94

Yeni Ceza Yasası Öntasarısı

Page 48: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

IMF’ye Endeksli Demokrasi

Demokrasi ve demokratikleşme sözcüklerinin sık sık kul-lanıldığı, demokratikleşme paketlerinin hazırlandığı ve tar-tışıldığı, hâlâ tartışılmakta olduğu günlerde demokrasidenve demokratikleşmeden ne anlaşılmak gerektiği üzerindedurulmasında yarar vardır. Böylece, yapılmakta olan yasa-ma çalışmaları, bu çalışmaların amacı, anlamı ve değişikkurum ve kitle örgütlerinin açıklamaları daha doğru değer-lendirilebilecektir. Demokratik hak ve özgürlükler dediği-miz zaman akla gelen yaşama hakkı, düşünce açıklama öz-gürlüğü, örgütlenme, toplusözleşme ve grev hakkı ve ben-zerleri, temel hakların başlıcalarını oluşturmaktadır. Yinesöylemek gerekir ki, sözü geçen düşünce özgürlüğü ve ör-gütlenme haklarının temeldeki amacı, yönetilen sınıf vekatmanların kendi yaşam koşullarını, geçim olanaklarınıiyileştirmek, emeklerinin karşılığını almak, yarattıkları de-ğerlerden hakları olan paya sahip olmak ve onurlu bir ya-şama kavuşmaktır. Bu hakları kullanarak işçi ve emekçiler

hakları olan ücreti, kamu görevlileri de hakları olan maaşıalma savaşımı verebilecektir.

İşte işçinin, emekçinin, kamu görevlilerinin ve tümemeğiyle geçinen halk kitlelerinin bu yolda verecekleri sa-vaşımda, hak ve özgürlüklerini genişleten yasal düzenle-meler demokratikleşme doğrultusunda atılmış adımlar ola-rak değerlendirilebilir; bu yolları tıkayan, zorlaştıran, en-gelleyen düzenlemeler ise antidemokratik ve baskıcı bir yö-netimin uygulamaları olmaktan başka bir anlam taşıyamaz.

İnsanlık tarihi yaklaşık beş bin yıldan beri sınıflaşmasürecine girmiş ve sınıflar arası savaşım (mücadele) başla-mıştır. Yönetilenler, yönetenlere karşı ekmek ve özgürlüksavaşımı, emeğin karşılığını alma ve onurlu bir yaşama ka-vuşma savaşımı veregelmişlerdir. Yüzlerce yıldan beri sınıfsavaşımı tarihsel gelişmenin motoru, itici gücü olmuştur.Bu süreç içinde dünyanın değişik ülkelerinde bu alandameydana gelen gelişmeler, o ülkelerin demokrasi alanındaulaştıkları aşamaları göstermektedir. Siyasal iktidarın veonların temsilcilerinin bu hak ve özgürlük mücadelesi kar-şısındaki tutumları da gelişmede önemli bir rol oynamıştır.

Ülkemizde yüz elli yılı aşkın bir zamandan beri de-mokrasi doğrultusunda şu ya da bu oranda, şu ya da bu bi-çimde savaşım verilegelmektedir. İstanbul Üniversitesi Hu-kuk Fakültesi'nde öğrencilik yaşamımızın başladığı 1940'lıyıllarda antidemokratik yasalara karşı bir savaşım başlatıl-mış, bu savaşımın başını Tan gazetesi yazarları çekmişti.Bu gazete, yasaların antidemokratik hükümlerden arındı-rılması ve bu nitelikteki yasaların değiştirilmesi doğrultu-sunda bir kampanya açmıştı. Aradan yarım yüzyılı aşkınbir zaman geçmiş olmasına ve demokrasi güçlerine gösteri-len tüm çabalara karşın Türkiye'de düşünce açıklama veörgütlenme özgürlükleri hâlâ gerçekleşememiştir.

27 Mayısın getirdiği 1961 Anayasası işçi sınıfına,emekçi halk yığınlarına, kamu görevlilerine ve öteki halk

95 96

Page 49: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

kesimlerine demokratik haklar tanımış, demokrasi savaşı-mında ileriye dönük atılımlara, açılımlara olanaklar sağla-mıştır. Ancak bu haklardan rahatsız olan ve çıkarları bozu-lan egemen sınıflar, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri so-nunda bu anayasayı ortadan kaldırmışlar, kendi deyimle-riyle 1961 Anayasasını “Türk ulusu için lüks” olarak nitele-mişler, Türkiye insanını demokratik haklara yakışır, yaraşır(layık) görmemişlerdir. 12 Eylül faşizmi, bu anayasa yerinebugün tüm partilerin sözde antidemokratik bulduğu, amadeğiştirmeye yanaşmadığı, baskıcı bir anayasayı, 1982 Ana-yasasını getirmiştir. (Son on altı maddelik değişiklik, kısıt-lanan temel haklara değinmemiş, gümrük birliğine girmekamacıyla yapılmış göstermelik bir düzenlemedir.)

Türk-İş, DİSK ve Hak-İş, anayasanın ve sendikal yasa-ların işçinin özellikle grev ve toplusözleşme hakkına getir-diği kısıtlamaların kaldırılmasını istemektedir. Kamu gö-revlileri, kendilerine daha önce 1961 Anayasasıyla tanınansendika kurma hakkının verilmesini, toplusözleşme hakkı-nın da tanınmasını savunmaktadırlar. Ama siyasal iktidar-lar, emek-sermaye terazisinde ağırlıklarını sermaye kefesi-ne koyarak bu haklı ve demokratik istekleri geri çevirmek-tedir.

Eski cumhurbaşkanı Turgut Özal, “Ben zenginleri se-verim” sözleriyle kendi sınıfsal konumunu gözler önüne se-rerken, başbakan Tansu Çiller de, Odalar ve Borsalar Birli-ği'ni ziyaretinde, birlik yönetici ve temsilcilerine: “Sizlere,ülkemizin cefakâr ve vefakâr insanlarına hesap vermeyegeldim” diyerek sermaye temsilcilerinin yanında yer aldığı-nı açıkça ortaya koymuştur. Yine başbakan, emeklilik yaşı-nın elli beş mi olsun altmış mı olsun tartışmalarında ve işçi-nin ücret zammı istemlerinde bu isteklere karşı çıkmış ve“Ben IMF'ye söz verdim” diyerek tartışmaları noktalamıştır.

Oysa Türk-İş'e bağlı iki yüz bin işçi gülünç bir zam ka-rarına karşı çıkma ve haklarını isteme amacıyla Ankara so-

kaklarında yürürken ve yine yüz elli bin kamu görevlisi,sendikal hakları için Kızılay alanını doldururken, başba-kan bunları görmezlikten gelmiştir. Anlaşılmıştır ki, baş-bakanın bir eylem karşısında duyarlılık göstermesi için bueylemin sermaye kuruluşları tarafından yapılması ya daIMF'den talimat verilmesi gerekmektedir. IMF'nin ulusla-rarası sermayenin parasal örgütü ve emperyalizmin biruzantısı olduğu düşünülürse konu daha da açıklığa kavuş-maktadır. Başbakan Tansu Çiller, özelleştirme konusundada aynı tavrı sergilemiştir. Koalisyon ortakları özelleştirmeve demokratikleşme konularının birlikte ve eşzamanlı çö-zümü için anlaştıkları halde başbakan, Meclis'i geceleri sa-bahlara kadar çalıştırarak, milletvekillerine gece yarılarıyemekler vererek halkın çıkarlarına ters düşen özelleştir-me yasa tasarısını Meclis'ten geçirmiş, ama koalisyon orta-ğını oyalayarak demokratikleşme programını sürekli erte-lemiştir. CHP'nin katkılarıyla Meclis'ten geçirilen on altımaddelik anayasa değişikliği, demokratikleşme konusundadevede kulak bir değer bile taşımadığı, gümrük birliğinegirmek için uygulanmış bir taktik olduğu halde halkımıza,“sivillerin bir anayasa zaferi” olarak sunulmuş ve kamuo-yunu aldatma çabasına girilmiştir.

Önümüzdeki aylarda demokratikleşme, ücret zamları,grev erteleme girişimleri yine Türkiye'nin önemli gündemmaddeleri arasında yer alacaktır. İşçi ve emekçi sınıfların,kamu görevlilerinin ve tüm emeğiyle geçinenlerin açıkla-maya çalıştığımız bu gerçekleri gözden uzak tutmadan,tüm hukuksal ve yasal olanakları kullanarak IMF ve ben-zeri yabancı sermaye kuruluşlarının isteklerinden bağımsızbir tavırla haklarını savunmaları tarihsel görevleri olduğugibi kendilerinin, ailelerinin ve aynı konumda bulunantüm yurttaşların çıkarları gereğidir.

5.10.1995

97 98

IMF’ye Endeksli Demokrasi

Page 50: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

8. Maddeye İptal İstemi

Terörle mücadele yasası ve yasanın yoğun tartışmalara ko-nu olan 8. maddesi Turgut Özal'ın girişimiyle 12.4.1991tarihinde yürürlüğe girdi. Dört yılı aşkın bir süreden beriuygulanmakta olan bu yasa yoğun eleştirilere konu oldu.Böyle bir yasaya gerek bulunmadığı, ceza yasasında terörüönleyici hükümlerin var olduğu, gerek görülüyorsa bu ya-sada değişiklikler yapılarak amaca ulaşılabileceği, yasanınterörü tanımlayan 1. maddesiyle 8. maddesinin her yöneçekilebilir, elastiki ve bu nedenle de “suçların yasallığı” il-kesine aykırı bulunduğu, düşünce açıklamasını cezalandı-ran 8. maddenin, kaldırılan 141.-142. maddelerin yerini al-dığı, bunun bir aldatmaca olduğu ve yine yasanın sözü ge-çen 1. ve 8. maddelerinin Anayasaya aykırı bulunduğu, bueleştirilerin bir bölümünü oluşturuyordu.

SHP, bu yasanın 12. maddesi ile geçici 4. ve 9. madde-lerinin anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, 10.5.1991tarihinde Anayasa Mahkemesi'nde iptal davası açtı. Davayakonu yapılan on iki madde arasında 8. madde de vardı; an-

cak SHP bu maddenin yoğun tartışmalara konu olan, dü-şünce açıklamasını cezalandırdığı açık olan ve geçtiğimizgünlerde İstanbul Devlet Güvenlik mahkemesi savcısı Ay-taç Tolay tarafından anayasaya aykırı olduğu ileri sürülenbirinci fıkrasını dava konusu yapmamış ve dava dışı bırak-mıştı. Yani bu fıkra yargı denetimi dışında kalmıştı. Açılandava sonunda Anayasa Mahkemesi, 31.3.1992 tarih ve991/18-992/20 sayılı kararıyla yasanın terörü tanımlayan1. maddesi ve bu madde kadar önemli öteki maddelerihakkındaki istemleri ret etmiş, iptal istemlerinin küçük birbölümünü kabul etmiş ve karar oyçokluğuyla alınmıştı.

Yasanın yürürlükte bulunduğu dört yıllık süre içindeyazarlar, sanatçılar, bilim adamları, parti başkanları, sendi-ka başkanları, yayıncılar 8. maddenin birinci fıkrasına veöteki maddelere göre yargılanmışlar ve cezalandırılmışlar-dır. Yazarlar ve yayınevleri milyarlarca lira para cezasınaçarptırılmışlardır.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Devlet Güvenlik Mahke-meleri savcısı Aytaç Tolay, “Düşünceye Özgürlük” kitabı-nın doksan dokuz yayıncısıyla ilgili düzenlediği iddiana-mede, 8. madde hakkında Anayasa Mahkemesi'ne iptal da-vası açılması isteminde bulunmuştur. Devlet GüvenlikMahkemeleri savcısı bu isteminde: “Anayasanın uluslara-rası sözleşmelerle birlikte yorumlanması gerektiğini, bu-nun yapılması halinde de devletin ülkesi ve milletiyle bö-lünmez bütünlüğünü bozmayı hedef alan propaganda ya-pılmasını cezalandıran 8. maddenin Avrupa İnsan Haklarısözleşmesinin 10/2. ve 17. maddelerine aykırı düştüğünü vemaddenin başında yer alan “hangi yöntem, maksat ve düşün-ceyle olursa olsun” biçimindeki genellemenin düşünceyi açık-lama hak ve özgürlüğünü “zedelemekten öte ortadan kaldır-dığını” ileri sürmüştür (Cumhuriyet, Hürriyet 25.5.1995).

Öte yandan Anayasanın 13. maddesi, “temel hak vehürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik top-

99 100

Page 51: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

lum düzeninin gereklerine aykırı olamaz” demektedir. Dü-şünce açıklama özgürlüğü demokratik toplum düzenininayrılmaz bir parçası olduğuna göre, 8. maddenin anayasa-nın 13. maddesine aykırılığı kendiliğinden anlaşılır.

Savcının iddianamesinde, ayrıca ceza yasasının 162.maddesinin de, “insan hakları sözleşmesi ve anayasanındemokratik hükümleriyle bağdaşmadığı” ileri sürülmüş-tür. 162. madde, çeviri yayınların yoğunluk kazandığı 12Mart öncesinde uygulanmaya başlandı. Bu maddeye göre,yasanın suç saydığı yayınları nakletmek de suçtur ve aynıcezayla cezalandırılır. Böyle bir yayını nakleden, yani yeni-den yayımlayan kimse, bu yayının içeriğine katılmadığınıya da sorumluluğu başka bir kimsenin üstlendiğini yayın-da açıklamış olsa bile sorumluluktan kurtulamaz. Bu mad-de, geçmişte, daha çok yabancı ülkelerin sosyal mücadeletarihlerini çevirerek yayımlayan yayınevleri ya da çevir-menler hakkında uygulanagelmiştir. Şimdi de, yerli yayın-lar hakkında uygulanmak isteniyor. Böylece, yurttaşların,aydınların, bilim adamlarının yabancı ülkelere ilişkin sos-yal ve siyasal tarihleri, gelişmeleri okumaları, öğrenmeleriyasaklanarak kültürel çalışmalara engeller getirilmiştir.Böyle bir yayın; eleştiri, bilimsel araştırma ve incelemeamacıyla nakledilmiş (yeniden yayımlanmış, alıntılanmış)olsa da yayımlayan sorumluluktan kurtulamamaktadır. Buaçıdan 162. madde anayasanın bilim ve sanat özgürlüğünüdüzenleyen 27. maddesine aykırı düşmektedir.

Bu duruma göre inceleme konusu maddelerin, Anaya-sa Mahkemesi'nin denetimine sunulması, konulara açıklıkgetirecek ve tartışılmasına olanak sağlayacaktır.

28.5.1995

Laiklik ve Anayasa Değişiklikleri

Anayasanın yirmi bir maddesine değişiklikler getiren yasatasarısı TBMM başkanlığına verildi. Meclis başkanı sayınHüsamettin Cindoruk, bu tasarı için, “Bu bir devrimdir” de-di. Nedense, benzer konularda abartılı deyimler kullanma-yı seviyoruz. Ceza Yargılamaları Usulü Yasasında (CMUK)değişiklikler yapıldığı zaman, kimi değerli hukukçular,“Bu bir devrimdir” demişlerdi. Oysa bu yasa değişiklikleri,olağanüstü hal bölgelerinde işlenen suçlarla Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin görevine giren suçları (bunlar siyasal suç-lardı) yasanın kapsamı dışında tutarak ve böylece yasalarıngenellik, eşitlik, nesnellik ilkelerini bir yana iterek CMUK'uhedefinden uzaklaştırmış, antidemokratik bir hale getirmişti.Uygulamalar da 12 Eylül döneminden farksızdır.

Anayasanın yirmi bir maddelik değişiklik tasarısınınbir devrim niteliği taşıyıp taşımadığı, bu değişiklik önerile-rinin geçtiğimiz yıllarda en çok yakınma konusu olan dü-şünce, örgütlenme, basın, işkence vb. insanın temel hak veözgürlükleriyle ne oranda ilgili bulunduğu ve 12 Eylül fa-

101 102

8. Maddeye İptal İstemi

Page 52: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

şizminin getirdiği 1982 Anayasasından sonra, halkımızınbeklentilerine yanıt verip vermediği incelenebilir ve ince-lenmelidir. Başka bir yazının konusu olabilecek böyle birincelemenin, sayın Cindoruk'un nitelemesine hak verme-yeceği inancında bulunduğumuzu belirttikten sonra biz,bu tasarıda yer verilmeyen, SHP-CHP ortak kurultayındansonra ele alınacağı açıklanan ve vicdan özgürlüğü ile laik-lik konularını düzenleyen anayasanın 24. maddesi üzerin-de kimi noktalara değinmek istiyoruz.

Ülkemizin geleceği bakımından yaşamsal önemi gözönüne alınarak bu konunun enine boyuna tartışılması veçağdaş toplumsal bir düzeni gerçekleştirecek ve güvencealtına alacak bir doğrultuda çözüme kavuşturulması, inan-cımıza göre zorunludur.

Laiklik ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen anayasanın24. maddesinin partiler arasında tartışma konusu yapılanson fıkrası 1961 Anayasasından aynen alınmıştır. (Mad.19) Bu maddeye göre:

“Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki te-mel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırmaveya siyasal veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıylaher ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahutdince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kulla-namaz.”

Görüldüğü gibi bu madde demokratik ve laik cumhuriyetdevlet şeklini güvence altına alan bir hüküm getirmiştir.

İşte Refah Partisi ile ANAP ve DYP'nin büyük bir bölü-mü bu maddeyi değiştirmek ve ülkemizde teokratik bir devletegiden yolları açmak istemektedirler. Geçtiğimiz yaz ayların-da sayın Mesut Yılmaz 24. madde tartışmaları yapılırken,“Biz 163. maddeyi kaldırdık, eserimize sahip çıkıyoruz” de-miş ve Refah Partisi de ANAP'ı desteklemişti (Cumhuriyet

16.6.1994). Ceza yasasının Turgut Özal döneminde kaldı-rılan 163. maddesinin laikliği koruyan bir madde olduğudüşünülürse, bu eser'in “şeriat devletine giden yolun kapı-larını açmak”tan başka bir anlam taşımadığı kendiliğindenanlaşılır. Böylece, bu partiler, “biz daha önce laiklik karşıtıçalışma ve örgütlenmeleri yasaklayan 163. maddeyi kaldır-dık, şimdi sıra bu maddenin anayasal temeli olan 24. mad-deyi değiştirmekte” demektedir.

Anımsanacağı gibi Terörle Mücadele Yasası'nda yapıl-ması düşünülen değişiklikler tartışılırken, ANAP taslaktabulunan “Dinci Terör” maddesine karşı çıkmış ve taslağınyasalaşmasına engel olmuştu. Madde şöyleydi:

“Devletin sosyal, ekonomik veya hukuki temel düzenini kıs-men de olsa din kurallarına dayandırmak amacıyla şiddetveya tehdide başvuranlar...” terör suçu işlemiş sayılırlar.

Görüldüğü gibi bu madde dinsel inançları değil, şeriat dev-leti kurmak için şiddete baş vuranları cezalandırmak isti-yordu. Sıvas'ta otuz yedi yazar, şair, sanatçı ve aydın insa-nın “şeriat isteriz, Kemalizm ve laiklik gidecek, şeriat gele-cek” sloganları atarak tahrik edilmiş gerici bir topluluk ta-rafından yakılarak öldürülmesi, İstanbul'da Taksim ve An-kara'da Kızılay alanlarında şeriat sloganlarıyla toplantı veyürüyüşlerin yapılması (ki daha sonra Anıtkabir'de şeriat-çı saldırı olayı gelecektir), dinci terör örgütlerinin ve ey-lemlerinin ceza yaptırımı altına alınmasını zorunlu halegetirmişti. Demokratik ilkelerin şiddeti reddettiği gerçeği-ni unutan ya da unutmuş görünen ANAP, her nedense te-rör konusunda ikili ölçüler kullanmakta, dinci terör dışın-daki terör hareketlerine karşı çıkarken dinci teröre kapıla-rı açık tutmaktadır.

Demokratik, laik ve sosyal cumhuriyeti, teokratik birdevlet yörüngesine itmenin tehlikelerini görme, anlama ve

103 104

Laiklik ve Anayasa Değişiklikleri

Page 53: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

ülke çıkarlarını politik çıkarlara yeğ tutma zamanı gelmiş-tir.

Günümüzde önemli sorun şudur:Şeriat devleti mi? Laik demokratik cumhuriyet mi?Kişisel, sınıfsal ve partisel çıkarlar mı? Yoksa çağdaş

bir Türkiye mi?

23.1.1995

163. Madde

28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu,hükümetin dikkate almasını istediği önlemleri içeren dörtmaddelik bir bildiri yayımlamış ve bu bildiri oybirliğiylekabul edilmiştir. Bildiri'nin 4. maddesinde şöyle denilmiş-tir: “Toplantıda bilhassa Anayasa ve Atatürk milliyetçiliği-ne bağlı demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarakbelirlenen Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı çağdışı birkisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarıfaaliyetler de gözden geçirilmiş... Türkiye'de laikliğin sade-ce rejimin değil aynı zamanda toplum huzuru ve demok-rasinin de teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu” saptanmış;“... aksine davranışların toplumumuzda huzur ve güvenibozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağıdeğerlendirilmiştir...”

Milli Güvenlik Kurulu alınmasını uygun gördüğü ön-lemler konusunda yirmi maddeden oluşan ikinci bir bildirihazırlamış ve bunları başbakan ve başbakan yardımcısınagöndermiştir. Bu ikinci bildiride, “Türk Ceza Yasasının 163.

105 106

Laiklik ve Anayasa Değişiklikleri

Page 54: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

maddesinin kaldırılmasından sonra aşırı dinci akımlara yöne-lik önlemlerde bir aksama olmuştur. Bu eksikliğin giderilme-sini sağlayacak bir yasal düzenleme yapılmalıdır” denilmiş-tir.

Milli Güvenlik Kurulu'nun yukarıya alınan saptamala-rı, değerlendirme ve önerileri, öteden beri bu alanda uz-man anayasa hukuku profesörlerinin ve bizim savunageldi-ğimiz düşüncelerdir.

163. maddenin amacı nedir? Bu madde “laikliğe aykırıolarak, devletin içtimai veya iktisadi veya siyasi veya huku-ki temel nizamlarını, kısmen de olsa dini esas ve inançlarauydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevkve idare eden kimseleri” cezalandırmıştır. Maddenin dör-düncü fıkrası da, bu amaçla, “veya siyasi menfaat veya şahsinüfuz temin ve tesis eylemek maksadiyle dini veya dini hissi-yatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek” her nesuretle olursa olsun propaganda yapanlara ceza yaptırımıgetirmiştir. Görülüyor ki, ceza yasasının bu maddesi, ana-yasanın 2. maddesinde tanımlanan demokratik ve laik cum-huriyeti gerici (İrtica) girişimlere karşı güvence altına al-mak ve onu olası saldırılara karşı korumak amacıyla dü-zenlenmiştir.

163. madde, bir yandan laikliğe karşı eylemleri yaptı-rım altına alırken, vatandaşların din ve inanç özgürlükleri-ni koruyup güvence altına almıştır. Başka bir deyişle, mad-denin amacı, anayasanın güvencesi altında bulunan din veinanç özgürlüğünü sınırlamak değil, laiklik ilkesine aykırıolarak devletin temel düzenini dinsel inançlara uydurma,yani şeriat devleti kurma girişimlerini önlemektir. Temeldelaikliğin niteliklerinden biri de din, vicdan ve inanç özgür-lüğünü sağlayan ve onu güvence altına alan bir ilke olması-dır.

Türk Ceza Yasası'nın değiştirilmesi hakkında adaletbakanlığınca hazırlanan raporda, bu amaçla ilgili ilginç bir

saptamaya yer verilmiştir: “Devlet nizamını, dini esaslarauydurmak isteyen bir cemiyet, vicdan ve din hürriyetine engeniş tahdidi (sınırlamayı) koymuş olur... Millet efradının(bireylerin) tam bir vicdan hürriyeti ile dilediği dine intisapetmesi ancak devlet nizamının dinlerin müdahalesinden ma-sun (korunmuş) kalmasıyla mümkün olur” (TBMM tutanakdergisi, c. 20, s. 18).

Başbakanın geçtiğimiz günlerde ileri sürdüğü, “163.madde insan haklarına aykırı olduğu için kaldırılmıştır”savı gerçek dışı ve sadece laiklik karşıtı girişimleri gözler-den saklama amacı gütmektedir. Maddenin gerekçesi vedüzenlenme amacı bu savı yalanlamaktadır.

163. maddenin kaldırılış nedenine gelince: İktidarda bu-lunan sağ partiler, öteden beri halkın din duygularını ken-di politikalarına alet etme ve oy avcılığı yapmada yarışiçinde oldu. Onlar için önemli olan, iktidar olma ve iktida-rın nimetlerinden yararlanmaydı. 1950'lerden bu yana(özellikle) sürekli laiklik ilkesinden tavizler vererek, hattaonu bir kenara iterek bugünlere doğru yol aldılar. BaştaÖğretim Birliği Yasası olmak üzere devrim yasalarını yoksaydılar. Kuran kursları ve gereğinden çok fazla imam ha-tip okulları açarak şeriat devletine giden yollara taş döşedi-ler. Turgut Özal, bu yolu daha da açmak için ceza yasası-nın laiklik ilkesini koruyan, şeriat devleti kurma girişimle-rini cezalandıran, bu niteliğiyle devrimci bir madde olanve yukarıda niteliği ve amacı açıklanan 163. maddeyi kal-dırdı. Bununla da kalmadı. Terörle Mücadele Yasası'nın23. maddesiyle, 29 Nisan 1336 tarihli Hiyaneti VataniyeKanunu'nu da kaldırdı. Bu tür yasama çalışmalarının ger-çek amacını anlayabilmek için, bu yasanın 1. maddesininikinci ve üçüncü fıkralarını okumakta yarar vardır. Bunagöre: “Dini ve mukaddesatı diniyeyi siyasi gayelere esas vealet ittihazı maksadıyla cemiyetler teşkili memnudur. Bukabil cemiyetleri teşkil edenler veya cemiyetlere dahil

107 108

163. Madde

Page 55: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

olanlar haini vatan addolunur” (Fıkra 2). “Dini veya mu-kaddesatı diniyeyi alet ittihaz ederek şekli devleti tebdil vetagyir alet ittihaz ederek her ne suretle olursa olsun ahaliarasına fesat ve nifak ikası için gerek münferiden ve gerekmüçtemian kavli veya tahriri (sözlü veya yazılı) veya fiilibir şekilde veya nutuk iradı veyahut neşriyat icrası suretiy-le harekette bulunanlar kezalik (yine) haini vatan addolu-nur” (Fıkra 3).

Turgut Özal ve yandaşları, düşünce özgürlüğünü ger-çekleştirme ve ceza yasasının 140., 141., 142. maddelerinikaldırma maskesi altında 163. maddeyi ve Hiyaneti Vatani-ye Kanunu'nu kaldırmış ve bugünkü şeriat devletine doğrugidişin hazırlıklarını yapmıştı. 163. maddenin düşünce açık-lama özgürlüğüyle ilgisi yoktu. Halkın din duygularını si-yasete alet etmenin, laik demokratik cumhuriyeti yıkarakyerine şeriat devleti kurma girişimlerinin düşünce açıkla-ma özgürlüğüyle ilişkisi olamazdı. Bu, aynı zamanda biranayasa suçunu oluşturabilirdi.

Nitekim, Türkiye'nin yetiştirdiği ve üniversitelerde gö-rev yapan özgün öğretim üyeleri Prof. Hıfzı Veldet Velide-deoğlu, Prof. Bahri Savcı, Prof. Muammer Aksoy, Prof. Tu-ran Güneş, daha sonraları Prof. Mustafa Altıntaş ve biz163. maddenin devrimleri koruyan bir hüküm getirdiğinive kaldırılmaması gerektiğini savunduk. Gelişmeler bu de-ğerlendirmeleri haklı çıkardı.

MGK'nın bildirisinde gündeme getirdiği 163. madde-nin niteliği, amacı ve kaldırılış nedenleri bunlardır.

Görülüyor ki, 163. maddenin Ceza Yasasından çıkarıl-ması, laiklik karşıtı örgütlenme, eylem ve girişimleri yaptı-rımsız ve başıboş bırakmıştır.

Polisin Görev ve Yetkisi

Geçtiğimiz 24 Haziranda Ankara'da Hatay sokakta emniyetgörevlilerinin Emek Partisi tarafından düzenlenen basıntoplantısına karşı giriştiği saldırıyı televizyon ekranlarındaizledik ve basında okuduk. “Saldırı” sözcüğünü gelişigüzelkullanmıyoruz. Çünkü daha önce meydana gelen birçokolayda olduğu gibi bu olayda da polis, yasanın kendisineverdiği görev ve yetkileri bir yana bırakarak toplantıya ka-tılanları dövmüş, kafalarına, yüzlerine copla vurarak yara-lamış ve tekmelemiştir. Bu, yasal bir görev yapma değil,bir saldırıdır.

Eski polis şefi, olay tarihinde adalet bakanı MehmetAğar, yaptığı açıklamada, Toplantı ve Gösteri YürüyüşleriYasası'na aykırı toplantı yapıldığını ve polisin bu nedenletoplantıya müdahale ettiğini ileri sürmüştür. Bu açıklama,olay yerinde polisin uyguladığı yasadışı şiddete, zorbalığave işlediği suçlara kılıf bulma çabasından başka türlü açık-lanamaz. 12 Eylül yasalarından olan Toplantı ve GösteriYürüyüşleri Yasası'na göre bile yasadışı bir toplantı karşı-

109 110

163. Madde

Page 56: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

sında polisin, önce topluluğa megafonla uyarıda bulunma-sı, toplantının yasadışı olduğunu ve dağılmalarını söyleme-si, dağılmadıkları halde zor kullanılarak toplantının dağıtı-lacağını bildirmesi gerekir.

Olay yerinde bulunanların anlatımlarından ve basınayansıyan haberlerden, polisin böyle bir uyarıda bulunmadı-ğı, yasa hükümlerini yerine getirmeden saldırıya geçtiği,topluluğun içine dalarak insanları gelişigüzel dövdüğü,copladığı ve yaraladığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, yasanınpolisten istediği “uyarıda bulunma” görevinin amacı toplu-luğun kendiliğinden dağılmasını sağlamaktır. Uyarıya uyul-maması halinde, polis zor kullanarak toplantıyı dağıtabile-cektir. Zor kullanma demek de insanları dövmek, kafa veyüz gibi yaşamsal yerlerine copla vurarak yaralamak değil,onu toplantı yerinden uzaklaştırmaktır. Oysa polis, televiz-yon ekranlarında gördüğümüz gibi dağıtma görevi yapma-mış, kadın-erkek-çocuk ayırımı yapmadan insanları döv-müş ve yaralamıştır. Dayaktan ayakta duramaz hale gelerekyere yığılmış, hareketsiz kalmış bir insanı dövmeye devametmenin ve onu tekmelemenin dağıtmakla ne ilgisi olabilir?

Polis Görev ve Yetki Yasası polise, vatandaşın canınıkoruma ve ona yardım etme görevini vermiş, ama dövmeve yaralama yetkisi tanımamıştır. Dövmek ceza yasasınagöre suçtur. İstanbul emniyet müdürünün daha önce söy-lediği, “bir daha karşımıza çıkmasınlar” biçimindeki inti-kam yüklü sözleri, bu tür olaylarda görev alan polislerinbaşvurduğu şiddeti ve zorbalığı açıklıyor sanıyoruz.

Öfkeli yargıç nasıl adalet üretemezse, öfkeye ve inti-kam duygularına bürünmüş emniyet görevlisi de yansızgörev üretemez, vatandaş bundan tedirgin olur ve devletegüvenini yitirir.

Ayrıca, polisin şeriatçı, sağcı, ırkçı gösteri ve eylemlerkarşısında suskun ve seyirci kalırken; demokrasiyi, insanhaklarını, emeğin hakkını, maaş ve ücretlerin artırılmasını

isteyen ve savunan işçi, memur ve emekçi kesimlerin et-kinlikleri karşısında saldırıya geçmesi ve şiddete başvur-ması, böylece vatandaşlar arasında düşüncelerine göre çif-te standart uygulaması nasıl açıklanacaktır? Kamu görevli-lerinin ve polis memurlarının vatandaşlar arasında ayırımyapmaması, yansız davranması anayasanın ve yasaların ge-reği olduğu halde, olaylar ve uygulamalar polisin görev ya-parken yan tuttuğunu, kimilerini kimilerine karşı korudu-ğunu, kimilerine de peşinen karşı bir tutum içinde olduğu-nu göstermektedir. Bu da polis kadrolarının oluşturulma-sında egemen olan partizan tutumun bir sonucudur.

Yöneticilerin “Polisi korumazsak görev yapamaz” dü-şüncesi yanlıştır. Tüm kamu görevlileri ve polis, görevleri-ni yasalara uygun olarak yapmalıdılar. Görev ve yetki dışı-na çıkılması ve giderek suç işlenmesi, hangi gerekçeyleolursa olsun hukuk devletinde koruma göremez. Aksi hal-de, koruyan da suça katılmış olur.

27.6.1996

111 112

Polisin Görev ve Yetkisi

Page 57: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Şevket Kazan’dan Adalet Kolluğu

Adalet bakanı Şevket Kazan'ın “adli kolluk yasa tasarısı”adıyla bir yasa tasarısı hazırladığı, yüz altmış bin kişilikemniyet örgütü dışında, cumhuriyet savcılarının emir vegözetiminde on bin kişilik bir adli kolluk örgütünün kuru-lacağı gazete haberleri arasında yer aldı.

Adalet kolluğu (adli zabıta) ülkemizde öteden beri ce-za adaletinin gerçekleşmesini amaçlayan ceza hukuku öğ-retim üyelerinin, Türkiye Barolar Birliği'nin ve çağcıl birhukuk anlayışını savunan hukukçuların üzerinde önemledurdukları bir konudur. Böyle bir kolluk kurulmak isten-mesinin amacı, ülkemizde öteden beri uygulanagelen iş-kencenin önlenmesi, hazırlık soruşturması aşamasında zan-lının her türlü baskıdan uzak, serbest iradeyle anlatımdabulunması ve dava açıldığı hallerde yargı organlarının doğ-ru ve haklı bir karara varabilmesi ve giderek adaletin ger-çekleşmesidir.

Bu amaca ulaşabilmek için emniyet örgütünün dışında(ya da ondan bağımsız) cumhuriyet savcılarının emir ve

gözetiminde bir kolluk oluşturulacak, zanlı kişiler bu kol-luk tarafından savcılıklarca verilecek emirler çerçevesindeizlenecek, yakalanacak, ev ve işyerlerinde arama yapılacak,kimlikleri saptanacak ve hazırlanan dosya toplanan kanıt-larla birlikte cumhuriyet savcılarına teslim edilecektir.Zanlının anlatımı, cumhuriyet savcısı tarafından alınacak vesaptanacaktır. Böylece, zanlıya işkence yapılması, baskı al-tında gerçeklere aykırı anlatım düzenlenmesi önlenecek vevatandaş güvence altına alınacaktır. Kurulacak bu kolluktagörev yapacak emniyet personelinin atama, yer değiştirmeve özlük haklarının, bağımsız görev yapmalarını sağlaya-cak bir statü çerçevesinde düzenlenmesi sağlanacaktır.

Daha önceki koalisyon döneminde adalet bakanı SeyfiOktay tarafından yine “adli kolluk yasa tasarısı” başlığı al-tında bir adalet kolluğu yasa tasarısı hazırlanmış, ancak sa-yın bakanın tüm çabalarına karşın, bizim de kimi yönlerinieleştirdiğimiz bu tasarı komisyonları aşarak TBMM'ye ula-şamamıştır.

O günlerde emniyet örgütü bu tasarıya karşı çıkmış,İstanbul'da Sepetçiler Kasrı'nda bu konuda düzenlenen veProf. Dr. Köksal Bayraktar tarafından yönetilen bir paneldedönemin İstanbul emniyet müdürü Necdet Menzir tasarı-nın “otoriteyi dağıtmakta, yetkiyi bölmekte” olduğunu söy-lemiş ve sorumluluğun İçişleri Bakanlığı'ndan alınarakAdalet Bakanlığı'na verilmesinin yanlış olduğunu savun-muştur.

Panelden sonra bu sütunlarda yazdığımız bir yazıylasözü edilen görüşün; yürütme ve yargı erklerinin yanlışanlaşılmasından, konuya sadece yürütme, yönetim ve oto-rite açısından bakılmasından ve çağdışı kalmış kutsal birdevlet anlayışından kaynaklandığını açıklamıştık. Oysa ger-çek, bu itirazın tam tersiydi. Sorgu yapma yargı organınıngöreviyken yargının bu görevini, yürütme organının bir me-muruna vermesinin, anayasanın yasama, yürütme ve yargı

113 114

Page 58: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

olarak düzenlediği güçlerin ayrılığı ilkesine aykırılığı açıktı.Uygulamada işkence ve insan haklarının ihlali biçimindeortaya çıkan sonuçlar da düşüncemizi doğruluyor ve bu-gün de doğrulamaktadır.

Özet olarak söylemek gerekirse diyebiliriz ki, her türpartizan tutumlardan uzak, nesnel bir yaklaşımla ve sadececeza adaletini sağlamak amacıyla düzenlenecek bir adaletkolluğu yasası, işkence olgusunu büyük oranda önleyecek,adalete uygun karar vermede yargı organlarına yardımcı ola-caktır.

Ancak burada, içinde bulunduğumuz siyasal ortamı gözönüne alarak bir kuşkumuzu açıklamayı görev sayıyoruz:

REFAHYOL'un uzun olmayan iktidarı döneminde gö-rülmemiş aşırı partizanca uygulamaların içine girdiği, yan-sız hareket etmediği, her kurumu şeriatçı bir anlayışla elealdığı ve o doğrultuda kullandığı, bu tutumunu komşu şe-riatçı ülkelerin çağdışı ceza hukuku sistemlerine eğilim gös-termeye kadar götürdüğü, tüm çalışmalarında şeriat kural-larını ölçü olarak göz önünde tuttuğu görülmüştür. Buaçık durum karşısında REFAHYOL'un, demokratik ve çağ-daş bir kurum olan adalet kolluğu yasa tasarısını yansız,amacına ve hukuk devleti ilkelerine uygun olarak düzenle-yeceği konusunda şimdiden kaygı duyduğumuzu açıkla-mak istiyoruz.

Bu konuda duyarlı, titiz ve uyanık olmak tüm hukuk-çuların ve hukuk kuruluşlarının görevi olmalıdır.

22.2.1997

Düşüncede Suç Sınırı!..

Yarım yüzyılı aşkın bir süreden beri ülkemizde siyasal ikti-darlarca kabul edilip yasal düzenlemelere konu olan “dü-şünce suçu” yeniden tartışılmaya başlanıldı. Bu süre içindebinlerce bilim adamı, yazar, sanatçı, politikacı, öğretmen,işçi, sendikacı ve aydın insan düşünceleri nedeniyle işken-ce gördüler; yargılandılar ve cezalandırıldılar. Günümüzdede birçok bilim adamı, üniversite öğretim üyesi ve aydındüşünceleri nedeniyle cezaevlerinde çile dolduruyor.

Basına yansıyan haberlere göre, Milli Güvenlik Kuru-lu'nun isteği üzerine Adalet Bakanlığı tarafından bu konu-da “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Özgürlüğünün Suç Sı-nırı Hakkında İnceleme” başlıklı bir rapor hazırlanmıştır.Raporun giriş bölümünde, “Düşünceyi açıklama ve yaymaözgürlüğünün suç sınırının ne olabileceği ya da olması ge-rektiği konusu incelenirken mevzuatımızda Batı standart-larına koşut olarak yapılması gereken değişikliklerin dedeğerlendirilmesi gerekmektedir” denilmekte ve böyleceülkemizde düşünce suçlarını düzenleyen yasa maddelerin-

115 116

Şevket Kazan’dan Adalet Kolluğu

Page 59: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

de değişiklik yapılmasının düşünüldüğü anlaşılmaktadır.Bu da, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere resmi ağızların“Türkiye'de düşünce suçu yoktur” biçimindeki ısrarlı açık-lamalarının gerçeği yansıtmadığını bir kez daha ortayakoymaktadır.

Raporda neler var? Hazırlanan inceleme yazısındaABD Yüksek Mahkemesi'nin, Alman anayasa mahkemesi-nin kimi kararlarına gönderme yapılarak düşünce açıklamaözgürlüğünün sınırlanması gerektiği sonucuna ulaşılmak-ta; “Aşırı fikir akımlarının aksiyon haline gelmesine engelolmak için önlem alınması” gereğine dikkat çekilmekte;“Düşünce düzeyinde kalan görüşlerin açıklanması ile de-mokrasi karşıtı akımların siyasi alanda örgütlenerek iktida-rı ele geçirmeye çalışmaları aynı şey değildir. Buradan ha-reketle bir toplumun iç yapısı buna elverişli değilse, de-mokratik düzeni yıkmayı hedef alan siyasi kuruluşlar ikti-dar yarışının dışında tutulabilir... Söz ve fikir, doğrudandoğruya harekete geçerek zor ve şiddet yoluyla rejimi de-virmeye teşvik, başka bir deyişle ihtilalci aksiyonu açıkçakışkırtma şeklini aldığı zamandır ki, yüksek mahkeme içti-hadına göre suç ortaya çıkmış olacaktır” denilmektedir.Raporun sonuç bölümünde, Terörle Mücadele Yasası'nındüşünce açıklamasını suç sayan 8. maddesinin somutlaştı-rılması gereği üzerinde durulmakta, bu amaçla maddeyekamu güvenliği, kamu düzeni gibi öğelerin eklenmesi öne-rilmekte, suç sınırının saptanmasına yarayacak tahrik, teş-vik, kışkırtma, ayaklanma, ayırıcı ve savaş yanlısı gibi öl-çütlerin ve yine laiklik ilkesine aykırı propagandaları ya-saklayan hükümlerin eklenmesi gerektiği ileri sürülmekte-dir.

Değerlendirme: Hemen söyleyelim ki, raporun temeldüşüncesi, düşünce açıklamanın suç oluşturabileceği ve bunedenle onun sınırlandırılması gerektiği yolundadır. Böylebir önyargıdan hareket edilince, yapılacak yasa değişiklik-

lerinin bugünkü antidemokratik yasal durumda bir iyileş-tirme getirmeyeceği ortadadır. Unutmamak gerekir ki, dü-şünce özgürlüğünün sınırı yine düşünce özgürlüğüdür.Düşünceler arasında ayırım yapmak, kimi düşüncelere sı-nır getirirken, kimi düşünceler için serbestlik tanımak dü-şünce özgürlüğünün doğasına aykırıdır. Raporda sözü ge-çen aşırı fikir akımları değerlendirmesi de çok gerilerdekalmış ve geçerliliğini yitirmiş bir değerlendirmedir. Çün-kü düşüncelerin aşırısı ya da ılımlısı değil, doğrusu ya dayanlışı olabilir. Hangi düşüncenin doğru, hangisinin yanlışolduğu da bu düşüncelerin açıklanması ve tartışılmasıylaortaya çıkar.

Günümüzde en çok tartışılan, düşünce açıklamasınısuç sayan ve raporda da somutlaştırılması gereği üzerindedurulan Terörle Mücadele Yasası'nın 8. maddesine, kamugüvenliği ve kamu düzeni öğelerinin eklenmesi de bumaddeyi soyutluktan uzaklaştıramaz ve düşünce açıklama-sını suç sayma niteliğinden kurtaramaz. Çünkü AnayasaMahkemesi kararlarında da kabul edildiği gibi bu kavram-lar elastiki, her türlü yoruma elverişli ve soyut kavramlar-dır. “... Aynı suretle bu konuda bir diğer sınır olmak üzerekabul edilmiş bulunan ‘kamu düzeni’ deyimi ise belli edil-mesi daha güç bir anlam kapsamaktadır. Nitekim yerli veyabancı birçok hukuk eserinde, çeşitli alanlardaki kişi hak-larını sınırlayan bu terim sık sık görülmekte fakat tarifinepek az rastlanmaktadır. Yapılan açıklamalarda ise bununtarifinin güç olduğu kabul edildikten sonra çeşitli açılar-dan izaha çalışıldığı görülmektedir.”1 Kamu düzeninin vekamu güvenliğinin ne zaman bozulduğunu saptamak veyere, olaya ve zamana göre değişiklikler gösteren bu kav-ramları doğru değerlendirmek güçtür. Bu öğelerin madde-ye eklenmesi uygulamada somutlaştırma yerine duraksa-

117 118

1 R.G. 28.2.1996 gün, 965-58 S.lı K. R.G. 17.12.1964-61 S.lı K.

Düşüncede Suç Sınırı!..

Page 60: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

malara neden olacak ve giderek adaletin gerçekleştirilmesi-ni de zorlaştıracaktır.

Öte yandan, raporda ileri sürüldüğü gibi, düşünce su-çu sınırının saptanması konusunda suç işlemeye tahrik,teşvik ve kışkırtma gibi ölçütlerin de 8. maddeye eklenme-si gereksiz ve yararsız yasa değişiklikleri olacaktır.

Çünkü herhangi bir kimseyi suç işlemeye tahrik, teş-vik ve kışkırtma, Ceza Yasası'nın 311. maddesine göre za-ten suç oluşturduğu gibi, aynı yasanın 65. maddesinde de“suça iştirak”in (katılma) değişik biçimleri ceza yaptırımı-na bağlanmıştır. Raporda savlanan “Zor ve şiddet yoluylarejimi devirmeye teşvik” suçu Ceza Yasası'nın 146/2. mad-desinde düzenlenmiş olduğundan, Terörle Mücadele Yasa-sı'na yeniden benzeri bir değişiklik getirilmesinin anlam-sızlığı da ortadadır.

Laiklik karşıtı eylemlere gelince; ülkemizdeki son ge-lişmeler ve özellikle Sıvas'ta otuz yedi sanatçı, yazar ve ay-dın insanın köktendinci grupların tahriki sonunda yakıla-rak öldürülmesi olayı, bu tür eylemlerin ceza yaptırımınabağlanmasını zorunlu hale getirmiştir.

Özetle, kamu düzeni, kamu güvenliği ve benzeri kav-ramlar tanımlanması, saptanması güç, değişik anlamlaragelebilen kavramlar olduğundan, bunların Terörle Müca-dele Yasası'nın 8. maddesine eklenmesi uygulamada durak-samalar yaratacak, değişik kararların oluşmasına ve adaletegölge düşmesine neden olabilecektir. Suç işlemeye tahrikve teşvik, zor kullanarak rejimi devirmeye teşvik suçları daCeza Yasası'nın öteki maddelerinde vardır. Bu açıdan 8.madde yürürlükte bırakılmak isteniyorsa laiklik karşıtıpropagandalar maddeye eklenmeli ve düşünce açıklamanınsuç sayılmasını önleme bakımından maddenin tümü içinşiddet öğesi getirilmelidir.

Gümrük Birliği ve Demokratikleşme

Gümrük Birliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göreTürkiye'nin Avrupa Birliği'ne girebilmesi için Demokratik-leşme sorunlarını Ekim 1995'e kadar çözmesi gerekiyor.AB'nin en yetkili ağızları yapılan basın toplantısında, “İn-san Haklarında, demokratikleşmede beklenen iyileşmelerolmazsa son bahardaki toplantıda Avrupa Parlamentosuanlaşmayı onaylamaz, erteler” demişlerdir. AB Ekim 1995'ekadar Türkiye'yi denetleyecek, göndereceği temsilcilerdenalacağı raporlara göre demokratikleşme alanında yapılançalışmaları inceleyerek, değerlendirecek ve ona göre kara-rını verecektir.

Başbakan Tansu Çiller'in girişimiyle Türkiye'de görev-li yabancı büyük elçilere insan hakları konusunda ve ülke-mizdeki uygulamalar üzerinde bir brifing verilecek, MilliGüvenlik Kurulu'nun hazırladığı bir rapor da büyük elçi-liklere gönderilecek, daha sonra da yetmiş altı ilin valileriAnkara'da toplanacak, önlemler değerlendirilecek ve baş-

119 120

Düşüncede Suç Sınırı!..

Page 61: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

bakan Gümrük Birliği ve demokratikleşme konularındaonları bilgilendirecektir.

Demokratikleşme sorunu koalisyon hükümetinin prog-ramında yer almış, halkımıza kesin vaatlerde bulunulmuşolduğu halde aradan üç buçuk yıl geçmesine karşın ciddiolarak ele alınmamış, çözümü için içten bir çaba gösteril-memiş, sürekli ertelenmiş ve DYP tarafından göstermelikolarak kullanılmıştır. SHP'nin beceriksizliği ve kararlı ol-maktan uzak tutumu da bunda önemli rol oynamıştır. Böy-lece, düşünce açıklama özgürlüğü, laikliğin korunması,dinci terör sorunu, kamu görevlilerine toplu sözleşme vegrev hakkının tanınması, anayasada yapılacak değişiklik-ler, adalet kolluğu vb. sorunlar çözülememiş ve askıda kal-mıştır.

Bütün bunlar; son günlerde başbakan Çiller'in bu ko-nularda çalışmalara başlamasının, siyasal iktidarların veözellikle DYP'nin demokratikleşmeyi, insan haklarını Tür-kiye insanına layık gördükleri için değil, temsil ettiklerisermaye çevrelerinin ve yabancı ortaklarının çıkarlarınahizmet edeceği için gerçekleştirmek istediklerini açıkça or-taya koymaktadır.

Üç buçuk yıldan beri hükümet programının demokra-tikleşme vaatlerine kararlılıkla eğilmeyen DYP'nin ve sağmuhalefet partilerinin, bu yönde sağlıklı ve gerekli anayasadeğişikliklerini, yasa değişikliklerini içtenlikle yapacaklarıkonusunda kuşkularımızı belirtmekle beraber, bu alandayapılacak çalışmalar üzerinde düşüncelerimizi açıklamaktayarar görüyoruz. Anayasa, yasalar ve uygulamalara ilişkinyapılması gereken değişiklikler ve düzeltmeler çok genişbir çalışma programı gerektirmektedir. Bunların hepsineayrı ayrı değinmek bir yazının sınırlarını çok aşar. Bu ne-denle, çok güncel olan birkaç konu üzerinde durmakla ye-tinmek istiyoruz.

I. Anayasa Değişiklikleri

A. Hemen söylemek gerekir ki, anayasa değişikliği derkenbu temel yasanın şu ya da bu maddelerini, yeni bir bölümmaddelerini değiştirmeyi amaçlamıyoruz. 1982 Anayasasıfaşist bir dönemin kendi devlet anlayışına uygun olarakgetirdiği bir anayasadır. Bu devlet anlayışı anayasanın tümmaddelerine yansıtılmıştır. Bu nedenle, 12 Eylül anayasası-nın tümden değiştirilmesi, yeni bir anayasa hazırlanmasıgerekir.

B. İki ay kadar önce yirmi bir maddelik bir anayasa de-ğişiklik tasarısı hazırlandı ve TBMM başkanlığına verildi.

Burada açıklamakta yarar vardır ki, anayasalar vatan-daşın devlet karşısında hak ve özgürlüklerini güvence altı-na almak için yapılır. Anayasacılığın temel gerekçesi bu-dur. Bu da, devlet insan için vardır felsefesine dayanır. 1982Anayasasının öncelikle değiştirilmesi gereken maddeleriTemel Haklar bölümüdür. Oysa yirmi bir maddelik bu de-ğişiklik tasarısında kişinin haklarıyla ilgili hiçbir maddebulunmamaktadır. Değişiklik önerileri milletvekili sayısı-nın artırılması, partilerin gençlik ve kadın kolları kurabil-mesi, milletvekili sıfatının hangi hallerde düşmesi ya dadüşmemesi gerektiği vb. konuları içermekte, partilerin yanörgütlenmelerini düzenlemektedir. Bu değişiklik tasarılarıarasında demokratik kitle örgütlerinin ve sendikaların si-yaset yapma hakları ve üniversite öğretim üyelerinin partiyönetimlerinde görev almaları gibi olumlu hükümler devardır.

Anayasa değişikliği konusunda gündeme getirilenmaddeler arasında, üzerinde anlaşma sağlanamayan ve da-ha sonraya ertelenen vicdan özgürlüğü ve laiklik ile ilgilianayasanın 24/1. ve 14. maddeleri de vardır.

Son aylarda en çok tartışılan bu 24/5. madde şöyledir:

121 122

Gümrük Birliği ve Demokratikleşme

Page 62: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temeldüzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veyasiyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla herne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut din-ce kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullana-maz.

Görüldüğü gibi bu madde, anayasanın 2. maddesinde dü-zenlenen ve cumhuriyet devlet şeklinin nitelikleri arasındakabul edilen laiklik ilkesinin güvencesini oluşturmaktadır.

İşte DYP, ANAP ve RP, 24. maddenin bu son fıkrası-nın kaldırılmasını istemektedirler. Bu hükmün kaldırılma-sı, açıktır ki laiklik ilkesini güvenceden yoksun bırakacakve teokratik bir devletin yollarını açacaktır. Turgut Özalzamanında kaldırılan ve teokratik devlet kurma girişimleri-ni ve propagandalarını cezalandıran Türk Ceza Yasası'nın163. maddesi gibi.

Ayrıca RP, anayasanın 14. maddesinde yer alan “Ana-yasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri... din ve mez-hep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kav-ram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak ama-cıyla kullanılamaz” hükmünün de kaldırılmasını istemek-tedir. Bu istemin de amacı, laiklik ilkesini boşaltmak ve so-yutlamaktır.

İnancımıza göre, yeni anayasa düzenlenirken bugünküanayasanın 24/5. maddesi ve 14. maddesinin yukarıya alı-nan hükmü aynen kalmalı; ancak 24. maddenin üçüncüfıkrasındaki din derslerinin ilk ve ortaöğretimde zorunludersler arasında yer alacağına ilişkin hükmü kaldırılmalı-dır.

Özetle, anayasa yeniden ele alınmalı, 12 Eylül felsefe-sinden tamamen arındırılmalı, temel hak ve özgürlükleryeniden yazılmalı, demokratik, laik ve sosyal cumhuriyetbütün kuralları ve gerekleriyle yeniden düzenlenmelidir.

II. Yasa Değişiklikleri

A. Terörle Mücadele Yasası

Türkiye insanı yarım yüzyılı aşkın bir zamandan beri dü-şünce açıklama özgürlüğü savaşımı veriyor. 1991 yılına ge-linceye kadar yürürlükte bulunan TCY'nin 140., 141., 142.maddeleri düşünce açıklamasını yasaklamış, binlerce in-san bu maddelerle yargılanmış, cezaevlerine kapatılmıştır.Maddeler, ülkemizde bilim, sanat ve kültür gelişmelerinikösteklemiş ve bu alanlardaki açılımları engellemiştir.1991 yılında Terörle Mücadele Yasası adı altında demokra-tik ilkeleri ve hukukun temel kurallarını yok eden bir yasayürürlüğe konulmuştur. Bu yasa TCK'nın 140., 141., 142.maddelerini yürürlükten kaldırmış, bu arada 163. maddeyide kaldırarak teokratik devlet kurma girişimlerini ve pro-pagandalarını yaptırımsız bırakmıştır. Yasayı çıkaranlar(ANAP iktidarı), bir yandan düşünce özgürlüğünü getiri-yoruz propagandasını yapmışlar, öte yandan Terörle Mü-cadele Yasası'nın 8. maddesini getirerek salt düşünceyi ce-zalandırmayı sürdürmüşler ve yine ceza yasasının 163.maddesini kaldırarak şeriatçı faaliyetlere kapıları açmışlar-dır. 140., 141., ve 142. maddelerin kaldırılmasının asıl ne-deni, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu madde-lere gerek kalmadığı düşüncesidir. Ama bu arada bir oyu-na girilmiş ve 163. madde kaldırılmıştır.

163. Madde tartışılırken, hukuk devletinin, laikliğinöteden beri savunucuları olan değerli hukukçular Prof.Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Prof. Muammer Aksoy, Prof.Mustafa Altıntaş, Prof. Bahri Savcı vb. maddenin kaldırıl-masına karşı çıkmışlar ve maddenin laikliği koruyan birmadde olduğunu savunmuşlardır. Bizim de katıldığımız bugörüşe karşın, Özal iktidarı maddeyi yürürlükten kaldır-mıştır. Hocalarımızın ne kadar haklı oldukları son yıllarda-

123 124

Gümrük Birliği ve Demokratikleşme

Page 63: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

ki ve yakın zamanlardaki gelişmelerle anlaşılmıştır. (Sivasolayları, İstanbul Taksim yürüyüşü, Kızılay mitingi, Ata-türkçü Düşünce Derneği'nin bombalanması girişimi, Anıt-kabir olayı ve 12 Mart 1995 gününde İstanbul'da beş kah-vehanenin taranması.)

Terörle Mücadele Yasası'nın 8. maddesi, salt düşünceaçıklamasını cezalandıran bir hüküm getirmiştir. Dört yıl-dan beri yazarlar, parti başkanları, sendikacılar, bilimadamları, aydınlar, yayıncılar bu maddeye göre yargılan-mışlar, cezaevlerine kapatılmışlardır. Suçları, düşünceleri-ni açıklamaktır. Yıllardan beri bu yasa tartışılıyor. Benimde içinde bulunduğum hukukçular, dernek başkanları, öğ-retim üyeleri, yazarlar bu yasaya karşı çıkmışlar ve kaldırıl-masını istemişlerdir. Koalisyon hükümeti bu konuda çalış-malar yapmış, ancak bugüne kadar bir sonuç alınamamış-tır. Sağ partiler maddenin kaldırılmasına, hatta yumuşatıl-masına karşı çıkmışlar ve bu nedenle de çalışmalar sonuç-suz kalmıştır.

Terörle Mücadele Yasası tamamen kaldırılmalı, en azın-dan bu yasanın 8. maddesinin yürürlüğüne son verilmelive yasanın burada üzerinde durma olanağını bulamadığı-mız antidemokratik öteki hükümleri de değiştirilmelidir.

Dinci Terör Sorunu

Sivas'ta yazar, sanatçı, şair ve aydın otuz yedi insanın şeri-atçılar tarafından yakılarak öldürülmeleri, İstanbul Tak-sim'de ve Ankara Kızılay'da şeriat sloganlarıyla yapılantoplantı ve yürüyüşler ve benzeri gelişmelerden sonra, koa-lisyon ortağı SHP'nin girişimiyle terörle mücadele yasası-nın değişiklik tasarısına “dinci terör” başlığıyla bir maddeeklenmiş ve dinci terör eylemleri “terör suçu” sayılarakbu suçu işleyenlerin cezalandırılması istenilmiştir. AncakDYP'nin komisyon temsilcileri bir gecede bu maddeyi tasa-

rıdan çıkarmışlardır. Böylece, bu tür terör eylemleri yaptı-rımsız bırakılmıştır. Daha sonra bir şeriatçı Anıtkabir'e gir-miş, devletin üst yöneticileri merasim halindeyken “putla-ra tapmayınız” diye bağırarak olay yaratmıştır. Bu olaydanbir süre sonra Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Ankara'dakimerkez binasına bomba konulmuş, ancak bombayı koya-nın acemiliği sonunda bombayı koyan kişi yaşamını yitir-miştir. 12 Mart 1995 tarihinde de İstanbul'da Gazi Osman-paşa'da beş kahvehane taranmış, bir Alevi dedesi ve on ye-di vatandaş yaşamını yitirmiş, yüz elliye yakın Alevi vatan-daş yaralanmıştır.

Bu gelişmeler, dinci terör eylemlerinin ceza yaptırımı-na bağlanmasını zorunlu hale getirmiştir.

B. CMUK (Ceza Yargılamaları Usulü Yasası)

12 Eylül faşizmi döneminde, ülkemizde öteden beri varolan işkence olgusu daha da yoğunlaşmış, bu işkencelersonunda ölen ve sakat kalanların sayısı daha da artmıştır.Sistematik biçimde uygulanan bu işkencelerden kaynakla-nan yakınmalar, yerli ve yabancı basının sayfalarında dal-galanmıştır. DYP ve SHP koalisyon hükümeti programın-da, işkencelerin önlenmesi için önlemler alınacağı açıklan-mıştır.

Hükümet kurulduktan sonra Adalet Bakanlığı'nda birtoplantı düzenlendi. Bakanlık hukuk danışmanlarının, An-kara ve İstanbul üniversiteleri ceza ve usul hukuku öğre-tim üyelerinin, İstanbul, Ankara ve İzmir barosu temsilci-lerinin ve yine Türk Hukuk Kurumu, İnsan Hakları Derne-ği, Çağdaş Hukukçular Derneği temsilcilerinin katıldıklarıbu toplantının amacı, işkencenin önlenmesi için ceza yar-gılamaları usulü yasasında ivedi olarak yapılması gereklideğişiklikleri görüşmek ve bir yasa taslağı hazırlamaktı.

125 126

Gümrük Birliği ve Demokratikleşme

Page 64: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Bizim de katıldığımız bu toplantıda, gözaltı sürelerininkısaltılıp, yirmi dört saate indirilmesi, tutukluluk nedenle-ri, avukatın gözaltına alınan kişiyle emniyette görüşmesi,karakolların şeffaflığı vb. konular görüşülmüş ve sözü edi-len konularda insan haklarına ve demokratik ilkelere uy-gun kararlar alınmış ve bir yasa değişikliği taslağı hazırlan-mıştı. Emniyet, avukatın gözaltında bulunan sanıkla kara-kollarda görüşebilmesine karşı çıkmıştı. Hazırlanan bu tas-lak, yasa önerisi haline getirilerek Meclis'e gönderildi.TBMM yasayı kabul ederek olumlu bir görevi yerine getir-di. Demokratik hükümleri içeren bu yasa gözaltına alınan,karakollarda bulunan vatandaşlar için bir güvence getiri-yordu.

Ancak ne olduysa köşkte oldu. Cumhurbaşkanı Tur-gut Özal yasayı veto ediyor ve yasanın demokratik hüküm-lerinin olağanüstü hal bölgelerinde ve Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin görevine giren suçlarda uygulanmaması-nı istiyordu. Yani anayasanın eşitlik ilkesi çiğneniyor. Ola-ğanüstü hal bölgesi olan Güneydoğu'da işlenen suçlarda vebu yörede yaşayan insanlar için demokratik hükümleringeçerli olmadığı ve siyasal suçlarda, yani Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin görevine giren suçlarda demokratik hü-kümlerin uygulanmaması isteniyordu. Oysa, yasa işkence-yi önlemek için çıkarılmıştı ve işkenceler en yoğun biçim-de siyasal suçlarda uygulanıyordu, güneydoğu bölgelerindevardı. Böylece, vatandaşlar arasında, bölgeler arasında, suçtürleri arasında eşitsizlik yaratılmış oluyordu. Koalisyonundemokratikleşme dediği paket de, böylece delinmiş oluyor-du. Yasa, anayasanın eşitlik ilkesine tamamen aykırıydı,ama bu yasayı Anayasa Mahkemesi'ne götürecek parti yok-tu. Yasa oybirliğiyle kabul edilerek Resmi gazetede yayım-landı. Bu yasaya göre hırsızlar, katiller, sahtekârlar, yanke-siciler demokrasiden yararlanıyorlar, ama düşünce suçlusukabul edilen yazarlar, sanatçılar, şairler, parti başkanları,

sendikacılar demokrasiden yararlanamıyorlardı. Bu yasabugün de yürürlüktedir.

Bu yasanın açıkladığımız antidemokratik hükümlerikaldırılmalı ve eşitlik sağlanmalıdır.

C. Grev ve Toplu Sözleşme Hakkı

Günümüzde işçinin sendikal hakları ve grev hakkı üzerin-de kısıtlamalar vardır. Bu kısıtlamaların açıklanması veeleştirisi bir inceleme yazısının sınırlarını aşmaktadır. Bukonuda “12 Eylül ve Hukuk” adlı kitabımda yer alan “12Eylül Anayasası ve İşçi Hakları” başlıklı yazıya başvurula-bilir. Yine kamu görevlilerine sendika kurmak, toplu söz-leşme yapmak ve gerektiğinde grev yapmak hakları tanın-malıdır. Bu konuda kamu görevlileri etkin çalışmalar yap-mışlar, sendikalar kurmuşlardır. Yargı organları bu haklarıtaşımıştır. Ancak bu hakların bir iç hukuk kuralı halinegetirilmesi, yani yasalaştırılması gerekmektedir. Bu da de-mokratikleşmenin vazgeçilmez bir gereğidir.

Ç. YÖK Olayı

Demokratikleşmenin en önemli öğelerinden biri de YÖKsorunudur. Yüksek öğrenim kurumları ve üniversiteler bi-limsel ve yönetsel alanda özerkliklerine kavuşturulmalıdır.Günümüzde YÖK, bilimsel çalışmalarını engellemekte vehaklı yakınmalara neden olmaktadır. Sorunun çözüm za-manı gelmiş ve geçmiştir.

D. Devlet Güvenlik Mahkemeleri

Bu mahkemeler yarı askeri mahkemelerdir. Sivil kişilerinaskeri mahkemelerde yargılanması, ülkemizde önemli birdemokrasi sorunudur. Çünkü sivil kişilerin yargı yeri sivil,yani genel mahkemelerdir. Devlet Güvenlik Mahkemeleri,

127 128

Gümrük Birliği ve Demokratikleşme

Page 65: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

sıkıyönetim askeri mahkemelerinin yerine kurulmuştur. Sı-kıyönetim dönemlerinin dışında, sıkıyönetim askeri mah-kemeleri gibi görev yapmaktadırlar. Bu mahkemelerin as-ker üyeleri yürütme organı tarafından görevlendirilmekte,tüm özlük hakları bu organa bağlı bulunmaktadır. Bu ne-denle de, bağımsızlıktan yoksundurlar. Yine bu mahkeme-ler tabii hâkim (doğal hâkim) ilkesine aykırı olarak kurul-maktadır. Zaten Devlet Güvenlik Mahkemesi kavramı, mah-keme kavramı ile bağdaştırılamaz. Mahkemeler halk adına,ulus adına yargılama yapar ve hüküm verir. Devletin mah-kemesi olamaz, devlet adına yargılama da yapılamaz.

Öte yandan, bu mahkemeler siyasal mahkemelerdir.Siyasetin bulunduğu yerde adalet olmaz. Devlet GüvenlikMahkemeleri, uygulamada da bu nitelemeleri doğrulamış-tır. Sıvas davası, Terörle Mücadele Yasası'na göre açılan da-valar vb. bunun örnekleridir. Bu ve burada açıklama olana-ğını bulamadığımız öteki nedenlerle bu mahkemeler kaldı-rılmalıdır.

E. Siyaset Yasağı Kaldırılmalıdır

Demokratik kitle örgütlerine ve sendikalara siyaset yasağıkaldırılmalıdır. Tüm gerçek ve tüzel kişiler yurt sorunlarıüzerinde düşüncelerini açıklayabilmeli, siyaset çalışmaları-na katılmalıdırlar. Siyaset yapma, sadece parlamenterlerinve siyasal partilerin tekelinde olmamalı, demokratik yöne-timin temeli olan halk da siyasete katılmalıdır. Bu, çoğulcuve katılımcı demokrasi anlayışının vazgeçilmez bir gereği-dir. Bu nedenle, anayasada buna ilişkin değişiklikler yapı-lırken, yasalarda da buna koşut değişiklikler yapılmalıdır.

F. Adalet Kolluğu Yasası Çıkarılmalıdır

12 Eylül faşizmi döneminde işkence olayları sistematikolarak uygulanmış ve büyük bir yoğunluk kazanmıştır. Ko-

alisyon hükümeti, programında bu işkencelerin önlenmesiiçin gereğini yapacağını vaat etmiş ve bu amaçla yukarıdasözünü ettiğimiz CMUK'u çıkarmıştır. Adalet Bakanlı-ğı'nda yapılan toplantıda da ileri sürdüğümüz gibi, CezaYargılamaları Usulü Yasası'nda yapılan bu değişiklikler tekbaşına işkenceyi önleyemez. Nitekim, CMUK yürürlüğegirdiği halde işkence olayları sürmüştür. Gümrük anlaş-masından sonra sayın başbakanın, 13.3.1995 tarihli gaze-telerde yazılı olduğu gibi, İçişleri Bakanlığı'na işkencelerinönlenmesi için talimat vermesi ve bakanlığın da bunu ge-nelgeyle emniyet birimlerine bildirmesi de işkencelerin ha-len devam ettiğinin bir göstergesidir.

İşkencenin önlenmesinin sonuç verici yolu, adaletkolluğunun kurulmasıdır. Bu kolluk İçişleri Bakanlığı'nadeğil Cumhuriyet Savcılığı'na bağlı olarak çalışacak, özelbir eğitim görecek, zanlıyı yakalama, evinde ve işyerindearama yapma, kanıtları toplama görevini yapacak, sanığınsorgusunu polis değil cumhuriyet savcısı yapacaktır. Savcı-dan başka kimse sorgu yapamayacaktır. Eski adalet bakanıSeyfi Oktay, bu amaçla bir yasa tasarısı hazırlamış, ancakbu tasarı komisyonda kalmış ve yasalaşamamıştır. Bu yasa-nın bir an önce çıkarılması zorunludur.

Bu yasalar dışında avukatlık yasası, işsizlik sigortasıyasası, asgari ücretin vergi dışı bırakılması yasası ve benze-ri yasaların da ele alınarak gerekli düzenlemelerin yapıl-ması gerekir.

Türkiye'nin 21. yüzyıla düşünce açıklama suçu, işken-ce, faili meçhul cinayet ve yukarıda açıklanan ayıplardanarınmış olarak girmesi (hangi dürtüyle olursa olsun) halkı-mızın ivedi beklentisidir.

129 130

Gümrük Birliği ve Demokratikleşme

Page 66: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Bu Kaçıncı Bahar?

İnsan haklarının izlenmesi, korunması ve geliştirilmesi ama-cıyla oluşturulan İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu,yeni hükümetin devlet bakanı Hikmet Sami Türk'ün baş-kanlığında toplantılarını sürdürüyor. Sayın Türk, yaptığıaçıklamada, “Demokratikleşmenin önünde engel olarakgörülen bazı yasalardaki sınırlayıcı hükümlerde değişiklikyapmayı hedeflediklerini” söylüyor.

Türkiye insanı, özellikle yarım yüzyıla yakın bir süre-den beri insan hakları ve demokrasi özlemiyle, “bu kaçıncıbahar... ne zaman geleceksin” şarkısını söylüyor. Gerçek-ten iktidara gelen hükümetler, bol bol demokrasi ve insanhaklarından, demokratikleşmeden, demokratikleşme prog-ramlarından söz ediyorlar, ama bu programlar ya daha ha-zırlanırken ya da hazırlandıktan sonra insan haklarını vedemokratik ilkeleri dayandıkları sınıfların çıkarlarına aykı-rı gören siyasal partiler tarafından yozlaştırılıyor ve komis-yonlarda sürüncemede bırakılıyor. Kimi kez de Meclis'ekadar ulaşan yasa tasarıları, amacına aykırı bir doğrultuya

sokuluyor ve göstermelik bir nitelik kazanıyor (CMUK gi-bi).

Yaşadığımız bu son koalisyon döneminde yeni bir giri-şimle karşı karşıyayız. Konuşmalar yapılıyor, sivil toplumörgütlerinin yöneticileri toplantılara çağrılarak dinleniyor.Bu iç açıcı gelişmelere karşın, elli yıldan beri sütten ağzı-mız yandığı için yoğurdu üfleyerek yemeye hazırlanıyoruz.Acaba bu da geçici baharlardan biri midir?

Demokratik, laik cumhuriyete sahip çıkan kamuoyu-nun, basının ve sivil toplum örgütlerinin savaşımı ile Tür-kiye'yi karanlığa sürükleyecek şeriat devleti tehlikesi orta-dan kalktıktan sonra kurulan ve sekiz yıllık kesintisiz eği-tim yasası çalışmalarıyla demokrat ve ilerici kamuoyu vebasından büyük destek gören yeni koalisyon hükümeti,demokrasi ve insan hakları konusunda ciddi, tavizsiz, kalı-cı adımlar atabilecek midir? Yoksa bu, sermaye çevreleri-nin çıkarlarını yakından ilgilendiren AB toplantısı öncesiiçin bir gösteri hazırlığı mıdır?

Anımsatalım ki, sekiz yıllık kesintisiz eğitim konusun-da hükümetin başarılı bir sınav verememesi, Eğit-Der Ge-nel Başkanı, CHP Parti Meclisi üyesi, eğitimci Mustafa Ga-zalcı'nın söylediği gibi, yeni Kuran kursu yönetmeliğininanayasanın 42. maddesine aykırı olarak düzenlenmesi,böylece sekiz yıllık kesintisiz eğitim ilkesinin de bozulma-sı, örtülü biçimde 5+3 anlayışının ortaya çıkması, Türkiyeiçin böylesine yaşamsal önemde bir sorunun cesaretle vegerektiği gibi çözülememesi rahatsızlığımızı artırmıştır.

Biz burada insan haklarının ön planda gördüğümüzkimi sorunlarıyla ilgili öneri ve düşüncelerimizi açıkla-makta yarar görüyoruz:

1. Bu konuda göstermelik işler yapma alışkanlığınakapılmamalı; içten, doğru, sonuç alıcı ve kalıcı çalışmalaryapılmalı; geçmiş deneyimlerden yararlanılmalıdır.

131 132

Page 67: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

2. Türkiye'de insan hakları ihlallerinin başında işken-ce ve ölüm cezası gelmektedir. İşkence olgusu, üst yöneti-cilerin de kabul ettiği gibi ülkemizin yaşamsal bir sorunu-dur. Bu insanlık suçunun kesinlikle önlenmesi zorunlu-dur.

A. Bu konuda daha önce eski adalet bakanı Seyfi Ok-tay tarafından hazırlanan, ancak yasalaşamayan adalet kol-luğu yasa tasarısı yeniden ele alınmalı, eksikleri giderilmeli(biz bu tasarıyı kimi yönlerden eleştirmiştik), amaca uy-gun bir niteliğe kavuşturularak yasalaşması sağlanmalıdır.Böylece, gözaltına alınanların sorgusu emniyet tarafındandeğil, cumhuriyet savcıları tarafından yapılacak, emniyetingörevi izleme, arama, yakalama, mesken ve işyerinde ara-ma yapma, kanıt toplama, kimlik saptama ve hazırlanandosyayı sorgu yapmak üzere cumhuriyet savcısına vermekolduğundan, emniyette işkence yapılmasını gerektiren birdurum kalmayacaktır.

B. Ölüm cezası, çağdışı bir cezadır. Yaşam hakkını or-tadan kaldıran, bu niteliğiyle insan haklarını inkâr eden biryaptırımdır. Öç alma gibi ilkel bir ceza anlayışına dayanan,hata halinde dönüşü olmayan, caydırıcılığı bulunmayan,ünlü düşünürlerce “önceden düşünülmüş, tasarlanmış veplanlanmış bir cinayet” olarak nitelenen bu vahşet, yasala-rımızdan çıkarılmalıdır.

C. CMUK denilen ve Ceza Yargılamaları Usulü Yasa-sı'nda değişiklikler yapan yasa yeniden ele alınmalı; yasadayer alan eşitlik ilkesine aykırı, çifte standartlı hükümler çı-karılmalı; yasa bir kez daha gözden geçirilerek amacına uy-gun hale getirilmelidir. Böylece, sanık gözaltına alındığıandan itibaren savunmanın güvencesi altına girecek, işken-ce ve baskı olasılıkları en aza indirilebilecektir. Tansu Çil-ler'in başbakanlığı döneminde karakollardaki işkence alet-lerinin kaldırılması yönünde emniyete talimat verildiği, ka-rakolların sürekli denetleneceği, işkenceye son verileceği

basına açıklanmışsa da daha sonra böyle bir uygulama vedenetlemenin yapılıp yapılmadığına, ne gibi sonuçlar alın-dığına ilişkin bir bilgi edinilememiştir. İşkencenin, siyasalpropaganda aracı olarak kullanılamayacak kadar ciddi veyaşamsal bir konu olduğunun bilincine ulaşılmalıdır.

4. Osmanlı döneminden kalma, anayasanın eşitlik, yar-gı birliği, güçler ayrılığı ilkelerine aykırı olan MemurlarınYargılanma Yasası (Memurin Muhakematı hakkında kanu-nu muvakkat) kaldırılmalıdır.

5. Düşünce özgürlüğüyle ilgisi olmayan, şeriat devletikurma çalışmalarını yaptırıma bağlayan ve niteliği bilin-mediği için daha önce kaldırılan TCY'nin 163. maddesi ye-rine şeriat yanlısı ve laiklik karşıtı eylemleri cezalandıranbir hüküm düzenlenmelidir.

6. Sorumlu yönetmenleri, genel yayın müdürlerini ya-zar ve çizerle birlikte cezalandıran hükümler ile TerörleMücadele Yasası'nın düşünceyi suç sayan hükümleri kaldı-rılmalıdır.

7. Polisin çifte standartlı uygulamalarının önlenmesiiçin emniyet kadroları incelenmeli ve bu uygulamanıneğitsel yönü üzerinde çalışmalar yapılmalıdır.

8. Yaşam hakkını hiçe sayan yargısız infazlar, failimeçhul cinayetler, kayıplar vb. gündeme alınmalı, yasa veuygulama açılarından irdelenmeli, gerekli önlemler alın-malıdır.

Ülkemizdeki çok çeşitli insan hakları ihlallerini anım-satmanın bile böyle bir yazının çerçevesini aşacağı açıktır.Gelişmelere göre konuya yeniden dönmek istiyoruz.

5.9.1997

133 134

Bu Kaçıncı Bahar?

Page 68: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Demokratikleşme Masalı

Geçen ay (22 Şubat gününde) bu sayfada yayımlanan “Çö-züm Nerede?” başlıklı yazımda, Türkiye'nin çözüm bekle-yen sorunlarının başında demokratikleşme sorununun gel-diğini, yeterli bir demokratikleşme programı gerçekleştiril-mediği sürece yargı alanındaki adaletsizliklerin, yargısızinfazların, faili meçhul cinayetlerin, kayıpların, çete-mafyafaaliyetlerinin, şeriat devleti kurma girişimlerinin, hatta iş-sizlik, enflasyon, sendikasızlaştırma vb. ekonomik, sosyalve hukuksal aksaklıkların önlenemeyeceğini açıklamayaçalışmıştık.

Geçen hafta içinde, kamuoyunda “Gazi olayları” ola-rak adlandırılan ve on yedi kişinin öldürülmesiyle sonuçla-nan olayla ilgili yirmi polis memuru hakkında adam öldür-me suçlamasıyla açılan dava, sonunda on sekiz polis me-murunun beraatına, bir polis memurunun üç yıl dört ay,bir diğerinin altı yıl sekiz ay ağır hapis cezasıyla cezalandı-rılmasına ve bu iki polis memurunun tahliyelerine ilişkinverilen karar, demokratikleşmenin yaşamsal önemini gös-

teren yeni bir örnek oluşturmuştur. Hazırlık soruşturması,ceza davalarının belkemiğidir. Bu soruşturmanın yanlı, ek-sik ya da yanlış yapılması davanın sonucunu olumsuz yön-de etkiler ve adaletin gerçekleşmesine engel olabilir. Butür soruşturmaların doğrudan doğruya cumhuriyet savcısıtarafından bizzat yapılması, ifade alma ve kanıt toplama iş-lemlerinin bu konuda yeterli bir eğitim görmemiş emniyetgörevlilerine bırakılmaması gerekir. Bu gerçek, günümüzekadar yapılan uygulamaların ortaya koyduğu bir sonuçtur.Onlarca yıldan beri Türk Hukuk Kurumu ile demokrat hu-kukçular tarafından önerilen ve bizim de savunageldiğimizadalet kolluğu (adli zabıta), bu sakıncaların önlenebilmesiiçin zorunludur. Özellikle polisin polisi sorgulamasından,polisin polis hakkında kanıt toplamasından adalet bekle-nemez. Bu, bir eğitim ve yansızlık sorunudur. Nitekim budavada mahkeme, on sekiz polis memuru hakkında delilyetersizliği nedeniyle beraat kararı vermiş, ayrıca öldürü-len öteki kişilerin suçlularının bulunması için cumhuriyetsavcılığına yazı yazılmasını kararlaştırmıştır (4.3.2000 ta-rihli gazeteler).

Eski bir masal: Evet demokratikleşme masalı eski birmasal... 1940'lı yıllarda İstanbul Hukuk Fakültesi'nde öğ-renciyken okuduğumuz gazetelerin başında Tan gazetesigeliyordu. Bu gazeteyi, haber ve yorumları nedeniyle beğe-niyorduk. M. Zekeriya Sertel'in başyazarlığını yaptığı, de-ğerli yazar Sabiha Sertel ve Naci Sadullah'ın günlük köşeyazıları yazdığı Tan gazetesi, o dönemde bir kampanyabaşlatmış ve yürürlükte bulunan yasalarda yer alan antide-mokratik hükümlerin ayıklanarak kaldırılmasını ve tümhukuk kurallarının demokratik ilkelere uygun duruma ge-tirilmesini istemişti.

Önemli atılım: Bu, çok önemli bir demokratikleşmegirişimiydi. Siyasal iktidar, açılan kampanyadan ve yapılaneleştirilerden rahatsızlık duyuyordu. Sonunda, 1945 yılın-

135 136

Page 69: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

da dönemin siyasal iktidarının desteği ve girişimiyle, gaze-tenin demokrat ve sol düşünceli yazarlarını susturmak ama-cıyla gazeteye acımasız bir saldırı düzenlendi. Eşim Şekibeile birlikte tanık olduğumuz bu saldırıda, ne idüğü belirsizkişiler tarafından rotatiflerin dişlileri arasına sokulan de-mir çubuklarla baskı makinelerinin parçalandığı haberleriyayılmıştı.

Tan gazetesinin demokratikleşme taleplerinden bu ya-na altmış yıl geçti. 27 Mayıs Anayasasıyla gelen demokra-tik açılım olanakları, gerici ve tutucu egemen güçler tara-fından engellendi. 12 Mart ve 12 Eylül faşist müdahalele-riyle sözü edilen demokratik atılımlar karanlığa boğuldu.1961 Anayasası ve bu anayasaya göre çıkarılan demokratikyasalar (toplu sözleşme ve grev hakkı, sendikal haklar, ör-gütlenme hakkı, savunma hakkı, bağımsız yargı, yargıç gü-vencesi, doğal hâkim ilkesi, kamu görevlilerine sendikakurma hakkı, sansür yasağı vb.) kaldırıldı ya da geriyedoğru değiştirildi. Osmanlı döneminden kalma memurla-rın yargılanmasına ilişkin Memurin Muhakematı HakkındaKanunu Muvakkat kaldırılıp yerine yargı bağımsızlığı veyargı birliğine aykırı, dahası anayasanın güçler ayrılığı veeşitlik ilkelerine ters düşen Memurlar ve Diğer Kamu Gö-revlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun getirilmesigibi.

Bir yurttaş olarak altmış yılı aşkın bir süreden beri iz-lediğim siyasal iktidarların bu tutumu neden değişmiyor?“Hukukun üstünlüğü ve herkesin insan haklarından yarar-lanma hakkı” üzerine ant içenler (anayasa, m. 81), nedenbu antlarını unutarak hukukun üstünlüğünü ve hukukdevletinin gereklerini bir kenara iterek kendilerinin vetemsil ettikleri sınıfların çıkarlarını korumayı yeğliyorlar?Bu soruya nasıl yanıt verebilirler? Gerçek şudur ki, demok-ratikleşme gerçekleştirildiği zaman bu ülkenin insanlarıaydınlanacak, bilinçlenecek, örgütlenecek, kaderlerini öz-

gürce çizebileceklerdir. Günümüzün sağ siyasal partileribugünkü konumlarını yitirecekler, demokratikleşme ma-sal olmaktan çıkacak, gerçek demokrasi toplumsal geliş-menin yollarını açacaktır.

9.3.2000

137 138

Demokratikleşme Masalı

Page 70: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

312. Madde

Türk Ceza Yasası'nın bu maddesi üzerinde aylardan berisüregelen tartışmaları, değişiklik önerilerini, maddenin tüm-den kaldırılmasını ya da ikinci fıkrasının değiştirilmesiniisteyenlerin düşüncelerini burada yinelemekte yarar gör-müyoruz. Bunlar basında ve televizyon ekranlarında çokkonuşuldu, lehte ve aleyhte görüşler açıklandı.

Cumhuriyet gazetesinin 23.9.2000 tarihli sayısındaAdalet Bakanlığı'nın, AB üyeliği için gerekli olan yasa deği-şikliklerini son aşamaya getirdiği haberine yer verilmiş vekomisyonca hazırlanan Türk Ceza yasası taslağında 312.maddenin ikinci fıkrasına, “Kamu düzeni için tehlike teşkiledecek biçimde” tümcesinin suç öğesi olarak (unsur) ekle-neceği bildirilmişti. Daha sonra maddenin somut bir halegetirilmesi gerektiği açıklanarak çalışmalar sürdürülmüş veaynı gazetenin 6.10.2000 tarihli sayısında Adalet Bakanlığıtarafından oluşturulan komisyonda, sözü geçen maddeninikinci fıkrasının şöyle düzenlendiği açıklanmıştır:

Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayana-rak insanları biribirine karşı kamu düzenini (altını biz çiz-dik) veya toplumun bütünleşmesini bozmaya elverişli bi-çimde düşmanlığa veya kin beslemeye tahrik... eden kimse-ye bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

Bu değişikliği açıklayabilmek için bu ikinci fıkranın bugünyürürlükte olan biçimini görelim:

Halkı; sınıf, din, ırk ve mezhep veya bölge farklılığı gözete-rek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldanüç yıla kadar hapis... cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrikumumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıl-dığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadarartırılır.

Yürürlükteki 312/2. madde ile değişiklik taslağı karşılaştı-rıldığı zaman, görülür ki suçun oluşabilmesi için maddeye,“Kamu düzenini veya toplumun bütünleşmesini bozmaya el-verişli biçimde düşmanlığa ve kin beslemeye tahrik” öğesi ek-lenmiştir. Başka bir deyişle, yürürlükteki maddede bulu-nan “kin ve düşmanlığa açıkça tahrik” öğesi yeni bir koşu-la bağlanmış ve bu tahrik eyleminin kamu düzenini veyatoplumun bütünleşmesini bozmaya elverişli olması koşulugetirilmiştir.

Bilindiği gibi 312. madde hakkındaki eleştiriler, yü-rürlükteki metnin soyut nitelikte olduğu ve bunun somut-laştırılması gerektiği yönünde bulunuyordu. Anılan maddeiçin yeni taslağı hazırlayanlar, bu soyutluğu kaldırdıklarınıve maddeye somutluk kazandırdıklarını savlamaktadırlar.

Bu Sav Gerçek midir? Hukuka Uygun mudur?

Bu yasa değişikliğinin, son yıllarda daha da yoğunlaşanpartizan yönetim tarzını ve kişiye özel yasa çıkarılması tar-

139 140

Page 71: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

tışmalarını bir yana bırakarak ve hukuk alanında kalarakbu soruya şu yanıt verilmelidir:

Böyle bir değişiklik taslağı önce anayasanın 38. mad-desinde açıklanan suçların yasallığı ilkesine aykırıdır. Suç-ların yasallığı ilkesi, bilindiği gibi suç ve suç öğelerinin ya-sada açık seçik, hiçbir duraksamaya ve değişik yoruma yervermeyecek biçimde açıklanmasıdır. Vatandaş hangi eyle-min suç oluşturduğunu bilmeli, davranışlarını buna göreayarlamalıdır. Bu da, suça ilişkin yasaların değişik anlayış-lara neden olmayacak biçimde düzenlenmesine bağlıdır.Bu, aynı zamanda insan hak ve özgürlüklerinin de güven-cesidir. Oysa maddeye konulmak istenen kamu düzeni kav-ramı böyle bir niteliğe sahip değildir. Kamu düzeni ne de-mektir? Bu düzen hangi hallerde bozulmuş kabul edilecek-tir? Bir eylem ne zaman toplumun bütünleşmesini bozma-ya elverişli bir tahrik sayılabilecektir? Bunu yargıç nasıl de-ğerlendirecektir? Bunun ölçüsü ne olacaktır?

Anayasa Mahkemesi Ne Diyor?

1. Yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyen yüksekmahkeme şunları söylüyor: “... Aynı suretle, bu konuda birdiğer sınır olmak üzere kabul edilmiş bulunan, kamu düze-ni deyimi ise belli edilmesi daha güç bir kavram kapsamakta-dır. Nitekim, yerli ve yabancı birçok hukuk eserinde, çeşitlialanlardaki kişi haklarını sınırlayan bu terim sık sık görül-mekte, fakat tarifine pek az raslanmaktadır. Yapılan açıkla-malarda ise, bunun tarifinin güç olduğu kabul edildiktensonra çeşitli açılardan izahına çalışıldığı görülmektedir. Busuretle yapılmış olan tariflerin incelenmesi sonucunda ka-mu düzeni deyiminin; toplumun huzur ve sükununun sağ-lanmasını, devletin ve devlet teşkilatının muhafazasını he-def tutan her şeyi ifade ettiği, bir başka deyimle cemiyetinher sahadaki düzeninin temelini teşkil eden bütün kuralla-

rı kapsadığı sonucuna varılmaktadır”.1 Yerli ve yabancıyapıtların tanımlayamadığı, sadece açıklamasına çalıştığı,devletin ve devlet örgütünün korunmasını hedef alan herşeyi ifade ettiği söylenen bu tür kavramların, madde içinekonulmasının uygulamada doğuracağı sakıncaları şimdi-den düşünmekte yarar vardır.

2. “Toplumun bütünleşmesini bozmaya elverişli bi-çimde insanları kin beslemeye tahrik” sözcüklerine gelin-ce:

“Toplumun bütünleşmesini bozmaya elverişli tahrik”sözcükleri, toplumun günümüzde bütünleşmemiş, bütün-lüğünü kazanmamış olduğunu anlatmaktadır. Bütünleşme-miş olan, bütünlüğü bulunmayan bir toplumun bütünlü-ğünü bozmak için tahrik etme anlamsızdır.

Öte yandan hangi eylemlerin insanları biribirlerinekarşı toplumun bütünleşmesini bozmaya elverişli biçimdedüşmanlığa ve kin beslemeye tahrik ettiği ya da etmediğinasıl anlaşılacaktır? Yargıç bunu nasıl değerlendirebilecek-tir?

Böyle bir yasa değişikliği, 312/2. maddeyi, ileri sürü-len savların aksine soyutlaştıracak, geniş yorumlara açıkbir duruma getirerek suçların yasallığı ilkesi'ni bozacak,mahkemelerin değişik kararlar vermesine neden olabile-cektir. Görülüyor ki, son değişiklik taslağıyla yapılan dü-zenleme yetersiz ve amaca uygun olmaktan uzaktır.

10.10.2000

141 142

1 Resmi gazete 28.2.1966 gün ve 1965/58 S.lı K.Yine R.G. 17.12.1964 gün. 1964/61 S.lı K.

312. Madde

Page 72: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

“Yasaya Karşı Hile”

Anayasanın 37. maddesinde değişiklik içeren yasa tasarısıTürkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Avrupa parlamenterleri-ni bile hayrete düşüren bir hızla görüşüldü ve sonunda 34.madde değiştirildi. Değiştirilen maddeler şimdi Çanka-ya'nın kararını ve görüşünü bekliyor.

Ancak bu anayasa değişiklikleri görüşülürken beklen-medik bir gelişme oldu. Görüşmeler sona ererken arayamilletvekillerinin maaşlarına yedi yüz milyon lira zam geti-ren bir madde eklendi ve hemen kabul edildi. Bu olay,medyada ve kamuoyunda büyük tepkiler yarattı. IMF veDünya Bankası tarafından hazırlanan ve işçilerin, emekçi-lerin, memurların, esnafın yoğun eleştiri ve itirazlarınakarşın, siyasal iktidar tarafından uygulanan hükümet prog-ramının yarattığı açlık, yoksulluk, işsizlik ve pahalılık halkyığınlarını perişan duruma sokmuşken, milletvekillerininbunu görmezlikten gelerek kendi kişisel çıkarlarını düşün-meleri halkın Meclis'e olan güvenini sarstı. “Hukukun üs-tünlüğü, toplumun huzur ve refahı... ve adalet anlayışı

içinde herkesin insan haklarından yararlanması ülküsü”üzerine ant içen bu temsilciler antlarını unutmuş görünü-yorlardı.

Oysa bu konuda daha önce çıkarılan ve Meclis'e yetkiveren yasalar, Anayasa Mahkemesi tarafından yasaya vehukuka aykırı bulunarak sekiz kez reddedilmiş ve geriçevrilmişti. Şimdi ise, böyle bir hüküm anayasa maddesihaline getirilerek yüksek mahkemenin iptal kararları ge-çersiz ve etkisiz bırakılıyordu.

Hukukta Bunun Adı, “Yasaya Karşı Hile”dir

Geçmiş yıllarda Türk Hukuk Kurumu tarafından yapılanbilimsel çalışmalar, sonunda hukuk uzmanları ve öğretimüyelerine hazırlatılan ve yayımlanan, “Türk Hukuk Lügati(Sözlüğü)” Yasaya Karşı Hile'yi şöyle tanımlıyor: “Yasanınyasakladığı bir sonucu yasanın izin verdiği başka araçlarlaelde etmek”tir (biz Türkçeleştirdik). Yani yasanın koyduğubir yasağı etkisiz duruma düşürmek amacıyla kaçamakyollara başvurularak yasaklanmış sonucun elde edilmesinihukuk, yasaya karşı hile olarak tanımlamaktadır. Bu türbir işlem, yine yasanın izin verdiği başka bir yolla (örneği-mizde anayasa değişikliği yoluyla) yapılmakta ise de, te-melde Hukuk açısından “haksızlık”, hukuka aykırılık'tankendini kurtaramaz.

Belleğimizi yokladığımızda, benzer hukuk dışı bir ya-sama işlemine 1975 yılında başvurulduğunu anımsıyoruz.Gerçekten 1973 yılında 1773 sayılı yasa ile Devlet Güven-lik Mahkemeleri kurulmuştu. Bu mahkemelerin kuruluşyasası, gerek mahkemelerin bağımsızlığı, doğal hâkim ve ge-rekse yargı birliği ilkelerine aykırı olması nedeniyle yoğuntartışmalara konu olmuş, sonunda konu Anayasa Mahke-mesi'ne götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi tarafından ip-tal kararı verilmiştir. Bu mahkemeleri kurmakta kararlı

143 144

Page 73: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

olan dönemin siyasal iktidarı konuyu Anayasa Mahkeme-si'nin denetiminden kurtarmak amacıyla Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin kuruluşunu bir anayasa hükmü halinegetirerek ve anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesitarafından esas yönünde incelenemeyeceği, yalnızca “şekilbakımından” incelenebileceği hükmünü getirerek DevletGüvenlik Mahkemelerine bir tür dokunulmazlık sağlamış-tır. Bu düzenleme TBMM'den geçerek yasalaşmıştır.

Burada hemen anımsatalım ki, yıllar sonra bu konuAvrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürülmüş, bu uluslara-rası mahkeme Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kuruluşu-nun, “anayasanın mahkemelerin bağımsızlığı” ilkesine ay-kırı olduğuna karar vermiş ve bu karara uyularak bu mah-kemelerdeki askeri hakimlerin görevine son verilmiştir.Böylece, yanlış hesap Bağdat'tan dönmüştür.

Günümüzde, son anayasa değişikliğinden sonra hukuk-çular, üniversite öğretim üyeleri, yazarlar, sanatçılar, de-mokratik kitle örgütleri ve sendikalar, milletvekillerininmaaşlarına yapılan bu zammın ve buna ilişkin düzenleme-nin kaldırılmasını istemektedirler.

Yasaları yapanların, bu yasaların sözüne ve ruhuna uy-gun davranmaları, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygıgöstermeleri hukuk devletinin gereğidir. Anayasa hüküm-lerinin tüm kişileri (öncelikle milletvekillerini) bağlayankurallar olduğu unutulmamalıdır.

17.10.2001

“Uyum Tasarısı”nda Uyumsuzluklar

“Uyum Yasaları” adı verilen Türk Ceza Yasası'nın 159. ve312., Terörle Mücadele Yasası'nın 7. ve 8. maddeleri veDevlet Güvenlik Mahkemeleri yasası ile Ceza YargılamalarıUsulü Yasası'nın kimi maddelerinde yapılan değişiklik ta-sarısı Adalet Komisyonu'nda bir günde görüşülerek TBMMbaşkanlığına gönderildi. Biz, konuya kişiler ve siyasal par-tiler açısından değil, hukuk ve demokratik ilkeler açısın-dan bakarak kimi noktalara değinmekte yarar görüyoruz:

1. Değiştirilmesi istenen 312. maddenin ikinci fıkra-sındaki, “Halkı, sınıf, din, ırk, mezhep veya bölge farklılık-ları gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kim-se...” sözcüklerine, getirilen taslakta tahrik biçimi olarak“Kamu düzenini bozma olasılığı” sözcükleri eklenmektedir.Başka bir deyişle, kamu düzenini bozma olasılığı görülenbir konuşma ya da eylem bu maddeye göre suç oluştura-caktır.

Oysa maddenin bu biçimde düzenlenmesi ceza hukukve yargılamasında önemli bir ilke olan, “Suçların yasallığı

145 146

“Yasaya Karşı Hile”

Page 74: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

ilkesi”ne aykırı düşmektedir? Suçların yasallığı ilkesi, suçöğelerinin açık seçik, duraksamaya yer vermeyecek biçim-de saptanması demektir? Bu da, anayasada temel haklar-dan sayılan “kişi güvenliği”nin en önemli koşullarından bi-risidir. Bu, yaşam hakkı kadar önemlidir. Bunun aksi “key-fi”liktir. Bu nedenlerle, ceza hâkimi kesinlik ister, kesin ol-gulara ve kanıtlara dayanmak ister. Olasılıklar ona yaban-cıdır.

Anayasa Mahkemesi; “kamu düzenini bozma olasılığı”deyimi bir yana, sadece “kamu düzeni” deyimini bile belliedilmesi, saptanması, tanımlanması güç bir deyim olaraknitelemiştir. Yüksek mahkeme bu konuya ilişkin kararında:

“... Aynı suretle, bu konuda bir diğer sınır olmak üze-re kabul edilmiş bulunan, kamu düzeni deyimi ise belliedilmesi daha güç bir kavram kapsamaktadır. Nitekim yer-li ve yabancı birçok hukuk eserinde, çeşitli alanlardaki kişihaklarını sınırlayan bu terim sık sık görülmekte, fakat tari-fine pek az rastlanmaktadır. Yapılan açıklamalarda ise bu-nun tarifinin güç olduğu kabul edildikten sonra çeşitli açı-lardan izahına çalışıldığı görülmektedir.” deniliyor. (R. G.28.2.1966 gün ve 1965/58 S.lı K. Yine R. G. 17.12.1964gün, 1964/61 S.lı K.)

Kamu düzeninin hukuksal niteliği bu iken, “Kamu dü-zenini bozma olasılığı” kavramının “belli edilmesi, saptan-ması” güç bir öğe olacağı da kuşkusuzdur. Böyle bir dü-zenleme, hâkimin anlayışına göre değişen, birbiriyle çeli-şen kararlara neden olabilecek ve vatandaşın geleceği böylebir olasılığa terk edilmiş olacaktır. Bu da, anayasanın kişigüvenliği ilkesine aykırı düşeceği gibi, yargıya ve adaleteolan güveni de sarsacaktır.

2. Tasarıda 159. maddeyle korunmak istenen kurum-lar sayıldıktan sonra, “emniyet ve muhafaza kuvvetlerini”sözcüklerine “veya bunları temsil eden bir kısmını” sözcük-leri eklenmiştir. Eklenen bu sözcükler yanlıştır. Uygulama-

da karışıklıklara neden olabilecektir. Örneğin, bir toplantı-da emniyetin gönderdiği bir iki görevliye yapılan hakaret159. maddenin kapsamına girecek ve suç ağırlaşacaktır.Oysa bu konularda, memura hakareti cezalandıran aynıyasanın 266. maddesi yürürlüktedir. Böylece, 159. madde-nin alanı genişletilmekte, “uyum yasası” adı altında yenihaksızlıklara ortam hazırlanmaktadır.

3. Yine tasarıda, Terörle Mücadele Yasası'nın terör ey-lemlerine yardım edenleri tanımlayan 7. maddesinin ikincifıkrasına “terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek şekildeörgütle ilgili propaganda yapanlar” sözcükleri eklenmekteve maddenin kapsamı genişletilmektedir? Eklenen “özen-direcek nitelikte” sözcükleri elastiki, her yöne çekilebilir,açıklıktan uzak sözcüklerdir. Uygulamada haksızlıklaraneden olabilecektir.

Bu gerekçeler, yasa tasarısının 8. maddesi için de ge-çerlidir.

Yasa tasarısı, bu niteliğiyle kişinin hak ve özgürlükleriüzerindeki baskıları bir kat daha artıracaktır.

147 148

“Uyum Tasarısı”nda Uyumsuzluklar

Page 75: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

İşkence Ayıbından Kurtulmak

Çoğulcu ve katılımcı demokrasilerde basın, üniversiteler,halk, demokratik kitle örgütleri ve sendikalar yazarak, çi-zerek, toplantılar ve yürüyüşler yaparak, böylece kendi so-runlarını yönetime ileterek bunlara çözüm yollarının bu-lunmasına katkılarda bulunmaya çalışırlar. Siyasal iktidar-lar da, kendilerine iletilen öneri ve istekleri ciddiyetle, par-tizanlıktan uzak, nesnel bir bakışla ele alarak çözme yolu-na giderler. Deyim yerindeyse, bu yöntem demokratik biryönetimin vazgeçilmez kuralıdır. Böylece, yönetilenlerinyönetime katılmaları ve çoğulculuk ilkesinin gerekleri ye-rine getirilmiş olur.

Hemen söyleyelim ki, iktidarlar demokratik rejimlerinbu kurallarından tamamen habersiz görünmektedir. Dü-şünce ve örgütlenme özgürlüğü, demokratik bir anayasa, iş-kencenin önlenmesi, sosyal güvenlik, tahkim, kıyak emek-lilik, bağımsız yargı, hukuk reformu vb. konularında işçi veemekçi sendikaları konfederasyonlarının, demokratik kitleörgütlerinin çeşitli etkinlikleri ve istekleri karşısında yöne-

timi elinde bulunduranlar öteden beri ya sessiz kalmışlarya da işçi, emekçi sınıf ve tabakalarına, yani emeğiyle geçi-nenlerin çıkarlarının tersine yasal düzenlemeler yoluna git-mişlerdir. Sosyal güvenlik, tahkim, düşünce ve örgütlenmeözgürlüğü, demokratik bir anayasa, yargı reformu vb. so-runlarında olduğu gibi.

İşkence olayı da bunlardan biridir.Biz bugün Türkiye'nin gündeminden düşmeyen ve

TBMM insan haklarını inceleme komisyonunun ele alma-sıyla yeniden güncellik kazanan işkence sorununa bir kezdaha değinmek istiyoruz.

Adı geçen komisyon, çalışmaları sırasında bir karakol-da kimi işkence aletleri ve bu arada bir filistin askısı bul-muş ve bunu bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklamış,konu basına ve televizyon ekranlarına da yansıtılmıştır.Karakollarda, emniyet binalarında, cezaevlerinde ve kont-rgerilla merkezlerindeki işkence uygulamaları; işkence gö-renlerin tanıklıkları, (İlhan Selçuk'un Ziverbey Köşkü Anı-ları gibi) sayısız adli tıp ve doktor raporları, mahkeme ka-rarları, (İlhan Erdost'un Mamak Askeri Cezaevi'nde üç gö-revli tarafından dövülerek öldürülmesi gibi) tanık sözleri,işkence yara ve kalıntılarını görenlerin anlatımları vb. ka-nıtlarla öteden beri saptanmış ve kanıtlanmıştır.

Yukarıda açıklanan mekânlarda, filistin askılarının daişkencelerde kullanıldığı yıllardan beri bilinmektedir.

Yarım yüzyılı aşkın bir süreden beri işkence davaları-nın içinde bulunmuş, dava dosyalarını, işkence raporları-nı, buna ilişkin belgeleri incelemiş, işkence görenlerin anı-larını okumuş, yargılamaları ve savunmaları izlemiş bir ki-şi olarak Türkiye'de işkence uygulamalarının öteden berivar olduğuna ve günümüzde de sürdüğüne inanıyoruz.

Türkiye, “İşkence ve öteki zalimane, insanlık dışı veonur kırıcı davranış ve cezaya karşı sözleşme” gibi BirleşmişMilletler Genel Kurulu tarafından 1984 yılında kabul edi-

149 150

Page 76: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

len ve TBMM tarafından onaylanan sözleşmeleri de imzaetmiş, ama buna karşın işkence uygulamaları süregelmiş-tir. Geçmiş siyasal iktidarlar, önceleri Türkiye'de işkencebulunmadığını savunmuş, yıllar sonra gerçekler daha dayadsınamaz duruma gelince işkence olgusunu kabul etmiş,ancak bunların tekil (münferit) olaylar olduğunu ileri sü-rerek konuyu geçiştirmek istemiştir. En sonunda da, işken-celerin sistematik olmadığını söylemeye başlamıştır. OysaTürkiye'de öteden beri işkence sistematik olarak uygulana-gelmektedir.

TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun sonçalışmaları, kuşkusuz sevindiricidir. Ancak bu komisyo-nun işkence olgusunun kaynağına inmesi, oluş biçiminiincelemesi, hangi görevliler tarafından hangi amaçlarla ya-pıldığını düşünmesi ve önleme yollarını buna göre sapta-ması ve Meclis'e önerilerde bulunması gerekmektedir. Buyapılmadıkça, çalışmanın eksik kalacağı inancındayız. İş-kence gözaltına almayla başlamaktadır; gözaltı yerleri kara-kollardır, emniyet binaları ve kontrgerilla merkezleridir.İşkence bu yerlerde yapılıyor. Amaç, zanlıdan ikrar elde et-mektir. Sorguda avukatın hazır bulunmasına ilişkin yasaldüzenlemeler de işkenceye engel olamamıştır. Avukat yir-mi dört saat karakolda bulunamaz, emniyet görevlileri ta-rafından engellenebilir. Zanlı mali durumu nedeniyle avu-kat tutamayabilir, mahkemelerin barolardan avukat iste-meleri de sorunu çözemez, çünkü bu avukatlar da yukarı-da yazılı engellerle karşılaşabilirler.

Türkiye'de öteden beri uygulanagelen böyle bir soruş-turma tarzı çağdışıdır. Elinde suç işlendiğine ilişkin kanıtbulunmayan emniyet görevlisi, kanıt elde etmek için sor-guya başvurmakta ve işkenceli bir sorgu yoluyla ikrar eldeetmeye çalışmaktadır. Bu yöntemin yanlışlığı, çağdışılığıbir yana, işkence altında, yani serbest iradeyle verilmeyenikrar anlatımları tek başına zaten suç kanıtı sayılamaz. Ce-

za yargılaması tarihinde bunun sayısız örnekleri olduğu gi-bi, Yargıtay'ın da bu doğrultuda birçok kararı vardır. Buçağdışı ve insan haklarına aykırı yöntem bir an önce terkedilmelidir.

İşkence sorunu, geçici önlemler yerine sonuç vericiönlemlerle çözüme kavuşturulmalıdır. Hazırlık soruştur-ması ve gözaltı aşamasında emniyet görevlilerinin yetkileriyeniden düzenlenmelidir. Bu yetkiler, zanlının yakalanma-sı, kimliğinin saptanması, üstünde, evinde, işyerinde ara-malar yapılması, kanıtların toplanmasıyla sınırlanmalıdır.Bu aşamada sanığın ifadesi yalnızca ve yalnızca cumhuri-yet savcısı tarafından alınmalıdır. Başka hiçbir görevliyebu hak tanınmamalıdır. Bu çalışmaları yapacak kolluk gö-revlileri, özel bir eğitimden geçirilmeli ve İçişleri Bakanlı-ğı'nın emrinde değil cumhuriyet savcısının emrinde görevyapmalı, yani yürütmenin değil, yargının emrinde çalışma-lıdır. İfadeler karakolda değil (çünkü geçmişte emniyet bi-nalarında ifade alan cumhuriyet savcıları görülmüştür),cumhuriyet savcısının adliye binasındaki çalışma yerindealınmalıdır. Bu konuda “yeterince cumhuriyet savcısı bu-lunamayacağı” gibi kadro gerekçeleri öne sürülmemeli, de-mokrasi ve insan hakları açısından böylesine yaşamsal birkonuda insan hakları kadro sorununa feda edilmemelidir.Özetlemek gerekirse, yeterli bir Adalet Kolluğu kurulmalı-dır. Bunun yanında işkence suçlarının cezası artırılmalı,bu cezalarda indirim yapılmamalı, ertelenmemeli ve paracezasına çevrilmemelidir. Bu önlemler alınmadıkça, bir ya-sayla düzenlenmedikçe işkence olaylarının önlenmesi ola-naksızdır.

10.6.2000

151 152

İşkence Ayıbından Kurtulmak

Page 77: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Cezaevleri Sorunu

Adalet Bakanlığı'nın yaptırmakta olduğu F Tipi cezaevleriüzerindeki tartışmalar, Türkiye'nin Ceza İnfaz Sisteminingündemine oturdu. Hukukçular, yazarlar, sanatçılar, baro-ların büyük bir bölümü bu yeni cezaevlerine karşı çıktılar.Adalet Bakanlığı'nın oda olarak adlandırdığı yerlerin ger-çekte tecrit hücresi olduğunu, şimdiye kadar olduğu gibibundan sonra da bu hücrelerde tutuklu ve hükümlülere iş-kence yapılacağını, çeşitli baskıların daha da kolay ve göz-lerden uzak olarak uygulanacağını ileri sürdüler.

Cezaevlerinde günümüze kadar süregelen uygulama-lar, yapılan işkenceler, yürürlükteki yasalara bile aykırı dü-şen baskılar, hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar,özellikle öldürme olayları ve yargısız infazlar, kuşkusuz bueleştirilere, karşı çıkışlara haklılık kazandırmaktadır. Di-yarbakır, Ankara Ulucanlar, İstanbul Bayrampaşa, Metris,Burdur vb. cezaevlerinde yapılan baskınlarda yaşamlarınıyitiren ve ağır yaralanan onlarca hükümlü ve tutuklu, F Ti-pi cezaevleri karşısında duyulan tedirginliğin ve protestola-rın somut nedenlerini oluşturmuştur.

Biz, Ulucanlar cezaevinde hükümlü ve tutuklulara ce-zaevi emniyet görevlileri tarafından 26.9.1999 gecesi dü-zenlenen bir operasyon sonunda yaşamını yitiren on kişi-nin otopsi raporlarını incelemiş, görevliler tarafından kul-lanılan ateşli silahların açtığı yaraların baş, göğüs ve karınbölgelerinde bulunduğunu görmüş ve bu olayın açık yargı-sız bir infaz niteliğinde olduğunu yazmıştık (Cumhuriyet,6.10.1999). Aradan bir yıla yakın bir zaman geçtiği halde,cezaevi duvarları arasında geçen, suçluları ve kanıtları or-tada olan bu cinayet kesin bir sonuca bağlanmamıştır. Buve benzeri olayların kamuoyunda haklı kuşkulara nedenolması ve yönetime güvensizlik yaratması kadar doğal birolgu olabilir mi? İşte F Tipi cezaevlerine karşı gösterilentepkilerin haklı nedenlerini benzer olaylarda ve günümüzekadar süregelen bu tür uygulamalarda aramak gerekir.

12 Eylül baskıcı rejiminin ve “kutsal devlet” anlayışı-nın (devlet insanın üstündedir) bir ürünü olan TerörleMücadele Yasası, 16. maddesiyle infaz hukuku alanına dagirmiş ve çağdaş infaz hukukunun insan haklarına ilişkinilkelerini de bir kenara iterek anılan yasaya göre hükümgiyen, hatta tutuklanan (ki tutuklunun suçlu olduğu bellideğildir) kişilerin tek ya da üç kişilik odalarda, yani tecrithücrelerinde muhafaza edileceği ve birbirleriyle irtibatları-na (ilişki kurmalarına) engel olunacağı yolunda hükümlergetirmiştir. İşte F Tipi cezaevleri, bu zihniyetin ve hukuk(ya da hukuksuzluk) anlayışının bir ürünü olarak ortayaçıkmıştır.

Yaklaşık on yıl önce avukat eşim Şekibe ile birlikteStokholm'e gitmiş, bir yüksek mahkeme üyesinin yardı-mıyla cezaevlerini gezmiş, incelemelerde bulunmuştuk.Orada tek kişilik odalar da, üç-beş kişilik odalar da bulu-nuyordu. Bu odalarda temiz yataklar, masa, gardırop, ban-yo, tuvalet vardı. Ayrıca, daktilo makinesi ve televizyon dabulunuyordu. Bu odaların büyük bir koruluğa bakan geniş

153 154

Page 78: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

pencereleri içeriyi aydınlatıyordu. Gardiyanların çoğunlu-ğu bayan olan cezaevinin bayan müdüründen aldığımızbilgiye göre, hükümlüler istedikleri zaman odaların önün-de bulunan büyük bir koridora çıkabiliyorlar, öteki hü-kümlülerle görüşebiliyorlar, duvarda bulunan genel tele-fon makinesiyle kent içi ve kent dışındaki tanıdıklarıylakonuşabiliyorlardı. Yemekler geniş bir yemekhanede topluhalde yeniyordu. Hükümlünün eşi ya da arkadaşı onu oda-sında ziyaret edebiliyor, gece kalabiliyor, isterse bir görevligözetiminde evine giderek geceyi eşiyle birlikte geçirebili-yor ve ertesi sabah dönebiliyordu. Yine hükümlüler, cezae-vinin kitaplığına gidebiliyorlar, öteki hükümlülerle birliktekitaplıkta bulunan ya da kendilerine ait kitapları okuyabi-liyorlardı. Bu kitaplığı incelerken orada Yaşar Kemal'in İs-veççeye çevrilmiş İnce Memed adlı romanını görmüş veduygulanmıştık. Havalandırma geniş, etrafı dikensiz birtelle çevrili, ağaçlıklı bir bahçede yapılıyordu. F Tipi ceza-evleri konusundaki tartışmaları izlerken, İsveç'te gezdiği-miz cezaevleri gözlerimin önünde canlanıyor.

İnancımıza göre öteden beri kanayan bir yara niteliğikazanan cezaevlerimizin düzeltilmesi demokratikleşmeninönemli bir parçasıdır. Bu sorunun çağcıl bir hukuk ve in-faz anlayışına göre yeniden ele alınması ve düzenlenmesigerekir. Cezaevlerine şimdiye kadar olduğu gibi bir baskı,işkence, öldürme, yargısız infaz yeri gözüyle bakmak çağ-dışı, insanlık dışı ve ilkel bir tutumdur. Buraları, rehabili-tasyon amacına yönelik bir infaz yeridir. Hükümlü bura-dan çıktıktan sonra yaşamını, kişiliğini sürdüreceği toplu-ma geri dönecektir. Cezaevinde hükümlünün kimi özgür-lükleri elbette sınırlanacaktır. Aksi halde hapis cezasınınbir anlamı kalmayacaktır. Ancak bu özgürlükler kısıtlanır-ken, özgürlükleri kısıtlananın bir insan olduğu, bu niteli-ğiyle yeniden toplum yaşamına döneceği ve dönmesi ge-rektiği unutulmamalıdır. Bu nedenle de, hükümlünün ya-

şamsal yönü olan sosyal niteliği göz ardı edilmeden ötekihükümlülerle konuşma, görüşme, tartışma özgürlüğü, en-telektüel varlığını sürdürebilme hakkı yok edilmemelidir.Bu konuda cezanın amacı ile kişinin insancıllığı ve sosyal-liği arasında doğru bir denge kurulmalıdır. Bunun için de,cezaevi görevlileri insan hak ve özgürlükleri konusundabir eğitimden geçirilmeli, infaz kurumlarına sınav siste-miyle alınmalıdır. Devletin güvencesi altında bulunan hü-kümlü ve tutuklunun bütün bu özgürlüklere sahip olmayahakkı vardır ve bu, çağdaş bir infaz hukukunun gereğidir.

Cezaevi binaları ne kadar güzel, ne kadar iyi döşeliolursa olsun tek başına insanın ruhsal ve düşünsel yete-neklerini koruma ve geliştirmesi için yeterli olamaz. Bu,ancak anılan özgürlüklerin tanınmasıyla sağlanabilir. Hü-kümlülük geçici, ama yaşam süreklidir. Hükümlülerin içe-ride örgüt çalışması yapması gerekçeleri, özgürlükleri veinsancıl gereksinmeleri kısıtlayarak değil, denetim ve di-siplin önlemleriyle, yani akılcı yöntemlerle engellenmeli-dir. Çağdaş bir cezaevi anlayışına ve infaz uygulamasınaulaşabilmek için, infaz işleriyle görevli tüm kişilerin ve ce-zaevi personelinin hükümlüye ve cezaevlerine bakış açısıdeğiştirilmeli, bunun için eğitim ve benzeri yöntemler, ön-lemler eksiksiz alınmalı ve yerine getirilmelidir. TerörleMücadele Yasası'nın 16. maddesi değiştirilmeli, hükümlüve tutukluların insani ilişkilerine getirilen kısıtlamalarason verilmelidir. Bu yoldaki uygulamaların başarıya ulaşa-bilmesi için, ciddi bir denetim mekanizmasına gereksinmeolduğu da açıktır.

7.8.2000

155 156

Cezaevleri Sorunu

Page 79: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

16. Maddede Değişiklik

F Tipi cezaevlerine ayırma (tecrit) sistemini getiren TerörleMücadele Yasası'nın 16. maddesi, yürürlüğe girdiği 1991 yı-lından beri tartışılmaktadır. Sağlık uzmanlarının, hukuk-çuların, mühendis ve mimarların, tutuklu ve hükümlülerinbu maddeye ilişkin itirazlarının başında, bu düzenlemeylecezaevlerine hücre sisteminin yerleştirilmiş olması gelmek-tedir. 16. maddenin birinci fıkrası, “Bu kanunun kapsamı-na giren suçlardan mahkûm olanların cezaları, tek kişilikveya üç kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz ku-rumlarında infaz edilir” demektedir.

Her ne kadar maddede “tek veya üç kişilik oda”lardansöz edilmekteyse de, bu sözcüklerin kullanılması, odalarıhücre olmaktan çıkarmak için kuşkusuz yeterli değildir.

Önemli olan gerçek durumdur. Tutuklu ve hükümlü-lerin kendi iradeleriyle gidip gelebileceği, kullanabileceğiortak mekânlar bulunmadıkça, onların sosyal ve insancılgereksinimleri karşılanmadıkça, yemekleri bile bir köpekkulübesinde olduğu gibi bir tabağın sığabileceği ve getireni

bile göremeyecekleri bir gedikten verildikçe, bu odalarıntecrit hücresi olmadığını savunmak olanaksızdır.

Bu cezaevlerini gören ve inceleyen hukukçular, tabip-ler, mimarlar, mühendisler ve değişik bilim dallarından bi-lim insanları ve kuruluşlar sözü geçen odaların hücredenfarkı bulunmadığını açıklamışlardır.

Bu konuda aylarca süren incelemeler ve tartışmalaryapılmıştır. İkisi jandarma, otuz iki hükümlü ve tutuklu-nun ölümüyle sonuçlanan ve belleklere yerleşen kanlı ope-rasyondan önce adalet bakanı; kamuoyuna, tutuklu ve hü-kümlülere ve kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlarıntemsilcilerinden oluşan TBMM İnsan Hakları Komisyonuüyesi milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'nun başkanlı-ğındaki kurula, 16. maddenin kaldırılması için girişimler-de bulunacağı, makul sayıdaki hükümlü ve tutuklunun birarada kalmasını sağlayacak mekânsal düzenlemelerin yapı-lacağı konusunda söz vermiştir. Yine başbakan ve adaletbakanı, F Tipi cezaevleri, uluslararası standartlara ve insanhaklarına uygun hale getirilmeden bu cezaevlerine nakille-rin yapılmayacağı konusunda açıklama yapmışlardır. Busözler yerine getirilmediği gibi, arkasından cezaevlerinekanlı bir operasyon düzenlenmiştir.

Bugün getirilen değişiklik tasarısı, 16. maddenin yu-karıda açıklanan birinci fıkrasında bir değişiklik öngörme-mekte, yani bu fıkraya dokunmamaktadır. Getirilen deği-şiklik tasarısı, ikinci ve üçüncü fıkralarla ilgilidir. Bu tasarışöyledir:

“Bu kurumlarda hükümlüler, işledikleri suçlara, ku-rumdaki davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre gruplan-dırılarak güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde,kendileri için hazırlanmış iyileştirme ve eğitim programla-rı çerçevesinde eğitim ve spor meslek kazandırma ve işyur-du çalışmalarıyla, diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katı-lırlar.

157 158

Page 80: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

“Programların süresi ve katılacak hükümlülerin sayısı,her programın özelliği, güvenlik koşulları ve kurumun ola-nakları dikkate alınarak belirlenir. İyileştirme ve eğitimprogramlarının amaca aykırı sonuçlar verdiği gözlemlenenhükümlüler yönünden bu uygulamaya son verilebilir veyagerekli değişiklikler yapılabilir. Haklarında kınama dışındadisiplin cezası uygulanan hükümlülere bu ceza kaldırılın-caya kadar açık görüş yaptırılmaz.”

Hemen itiraf edelim ki biz, bu maddenin bir yenilikgetirip getirmediğini, getirmişse nasıl bir yenilik getirdiği-ni, tutuklu ve hükümlülerin hangi şikâyetlerini karşıladığı-nı açık seçik anlayamamış bulunuyoruz. Kimi konuşmacı-lar vardır, birçok şey anlatırlar, ama ne söylediklerini anla-yamazsınız, kendimizi onların karşısında sanıyoruz.

Tasarı metninin anlamak için kendimizi zorlayarak se-zinlediğimize göre, hükümlüler gruplara ayrılacaklar (ni-çin?), “güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde”eğitim, spor, sosyal ve kültürel faaliyetlere katılabilecek-ler... Programların amaca aykırı sonuçlar verdiği gözlemle-nirse, buna son verilebilecek ve yine haklarında kınama ce-zası dışında disiplin cezası uygulanan hükümlülere açıkgörüş yaptırılmayacaktır.

Tasarıda geçen: “Güvenlik bakımından tehlike yarattı-ğı ölçüde”, “programın özelliği... güvenlik koşulları ve ku-rumun olanakları”, “iyileştirme ve eğitim programlarınınamaca aykırı sonuçlar verdiği gözlemlenen hükümlüler yö-nünden bu uygulamaya son verilebilir” gibi “durum, ko-şul, özellik, amaca aykırı sonuçlar” kimler tarafından tak-dir edilecektir? “Güvenlik bakımından tehlike” söz konusuolup olamayacağını hangi ölçüye göre, hangi makam de-ğerlendirip karar verecektir? “Güvenlik” kavramı gibi so-yut kavramların değerlendirilmesi bilgi ve deney isteyenkonulardır.

Bu konuda yeterli eğitim görmemiş, uzmanlıkla ilgisibulunmayan cezaevi personelinin bunu başarabilmesi ola-naksızdır. Ayrıca, böyle bir uygulama haksızlıklara, adamkayırmalara, görevi kötüye kullanmalara elverişli bir ortamyaratabilecektir.

Ayrıca, değişiklik tasarısında “ortak mekânlar” konu-sunda açık bir hüküm de getirilmemektedir. Oysa hüküm-lülerin sosyal gereksinmelerini karşılayacak, onları soyut-lanmış olmaktan kurtaracak ortak mekânlardır.

Sorunun önemli bir yönü de, tasarının hazırlanmasın-da kamuoyu, hukukçular, yazarlar, hükümlüler ve tutuk-luların göz ardı edilmesidir.

Biz tasarıyı Cumhuriyet Gazetesi Haber Merkezi'ndenözel olarak alıp inceleme olanağı bulabildik.

Görülüyor ki, bu yasa değişiklik tasarısı soyut, açıklık-tan uzak, her yöne çekilebilir, uygulamada duraksamalaraya da kötüye kullanmalara elverişli yeni rahatsızlıklarındoğmasına olanak sağlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Dahaönemlisi, hükümlüler için ortak mekânlar konusunda birdüzenleme getirmemesidir.

İnancımıza göre, ciddi ve haklı yakınmalara nedenolan tecrit durumunun ortadan kalkması için 16. madde-nin tümden yürürlükten kaldırılması gerekmektedir.

30.4.2001

159 160

16. Maddede Değişiklik

Page 81: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Önce Ölümleri Önleyelim

1. Ölüm oruçları kırk dokuzuncu gününe ulaşmış ve ya-şam bakımından tehlikeli bir noktaya gelmiştir. Her anölüm haberleri beklenmektedir. Bu eylemin temelindekinedenlerin başında F Tipi cezaevleri geliyor. Hükümlü vetutuklular bu cezaevlerindeki odaların tecrit hücresi olarakkullanılacağını, sosyal ve kültürel yaşamlarının sona erece-ğini, bunun sağlık açısından da tehlikeler yaratacağını ilerisürmektedirler. Adalet Bakanlığı da koğuş sisteminin bü-tün dünyada terk edildiğini, her yerde oda sisteminin uy-gulandığını söylemekte, koğuşların örgüt yuvası haline gel-diğini savlamaktadır.

2. F Tipi cezaevlerinin incelenmesinden; ortak me-kânların bulunmadığı, ortak mekân olarak gösterilen yerle-rin dar ve yetersiz olduğu, örneğin on beş-yirmi hükümlü-nün bir araya gelerek görüşme ve söyleşmesine olanak ver-mediği, ortak bir yemekhanenin bile bulunmadığı, kitaplıkve spor salonu gibi yerlerin de buna elverişli bulunmadığı,böylece insanın sosyal bir yaratık olmasından kaynaklanan

görüşme, dertleşme, söyleşme vb. gereksinmeleri karşıla-yamayacağı anlaşılmaktadır. Yine su, elektrik, doğal gazınyönetim tarafından istenildiği zaman kesilebileceği, bununbir baskı aracı olarak kullanılabileceği de görülmektedir.

Bütün bunlar, bu cezaevlerindeki odaların istendiğin-de bir tecrit yeri olarak kullanılabileceğini gösteriyor. Ulu-canlar, Bayrampaşa, Ümraniye vb. cezaevlerindeki geçmişuygulamalar ve yöneticilerin öteden beri, tutuklu ve hü-kümlülerin de insan olduklarını ve temel insan hakların-dan yararlanmak hakkı bulunduğunu düşünmeyen tavırla-rı, hükümlülerin böyle bir uygulamayla her zaman karşıkarşıya kalabileceklerini göstermektedir.

3. Burada gelinen noktada önem kazanan sorun ölümorucuna yatan hükümlü ve tutukluların yaşamlarıdır, yaşa-tılmalarıdır. İnsan haklarına saygılı, hukuk devletine ina-nan hiç kimse onların kendi hallerine terk edilmelerine ra-zı olamaz. Ölüme ramak kalan bu noktada F Tipi cezaevle-rinin yapısı, tecrit yeri olarak kullanılıp kullanılamayacağı-nın tartışılmasından önce bu kişilerin yaşama kavuşturul-maları, ölümden kurtarılmaları acil sorundur; öncelik bu-radadır. Bunun yöntemi bulunmalıdır.

İnancımıza göre, üniversite öğretim üyelerinden, de-neyimli hekimlerden, barolardan, sanatçı ve yazarlardan,düşün insanlarından, uzmanlıkları ve yansızlıkları belli ki-şilerin oluşturdukları, Adalet Bakanlığı'nın da uygun göre-ceği bir kurulun konuyu incelemesi, açık bir oturumda ko-nuyu her yönüyle tartışması sağlanır, uygun bir ertelemeyapılırsa ölüm oruçları da sona erdirilebilir; F Tipinde yan-lışlıklar varsa (ki vardır) bunlar da düzeltilebilir. Bu ya dabenzer bir yöntem kabul edilmezse, hiçbir vicdanın razıolamayacağı ölümlerin ortaya çıkması adalet tarihimizdekara bir sayfa oluşturacak, unutulmaz bir acı yaratacaktır.Önce kapımızı çalan ölümleri önleyelim?

7.12.2000

161 162

Page 82: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Çözüm Nerede?

Haftalardan beri basında ve televizyon ekranlarında Hizbu-lah örgütünün inanılmaz vahşetini okuyor ve seyrediyo-ruz. Türkiye'nin her tarafından örgüte ait evlerin bodrum-larından, bahçelerinden cesetler çıkarılıyor. Sayıları yetmi-şe ulaşan ve her gün giderek artan bu cesaretler arasındaişkence yapılarak, boğazı kesilerek, boğularak, diri diri gö-mülerek öldürülenler de var. Alman Nazilerinin toplamakamplarında yaptıkları insanlık dışı işkence ve öldürümle-ri andıran, hiçbir inancın, dinin ve siyasetin kabul edeme-yeceği bu vahşet görüntüleri halkımızın insancıl duyguları-nı altüst etmiş, kamuoyunda büyük bir tedirginlik yarat-mıştır. Soruşturmalar, araştırmalar, kazılar sürmekte ve ce-set sayısının nereye varacağı bilinmemektedir.

Bu vahşetin kaynağı nedir? Hiçbir ülkede, hiçbir top-lumda işkenceciler, caniler, katiller patolojik nedenler dı-şında kendiliğinden ortaya çıkmazlar. Eğer çıkıyorlarsa, bu-nun nedenlerini toplumsal koşullarda aramak gerekir. Si-yasal bilimler açısından olaya bakıldığı zaman, ülkedeki si-

yasal iktidarın sınıfsal niteliği, yöneticilerin eğitim düzey-leri, insan hakları karşısındaki tavırları ve politikaları, top-lumun çeşitli kesimlerinin bilinç ve örgütlenme durumu,özetlemek gerekirse toplumun sosyal, siyasal ve ekonomikyapısının anılan sorunlara kaynaklık ettiği görülür.

Ülkemizde öteden beri işlenegelen suçlar, işkenceler,işleyeni belirsiz (faili meçhul) cinayetler, kayıplar, devletiçinde işlenen yolsuzluklar, Susurluk olayı, devlet bürok-rasisi içinde ortaklaşa faaliyet gösteren çeteler, yargısız in-fazlar, İBDA-C ve Hizbullah cinayetleri ve benzeri olayla-rın da günümüze kadar uygulanagelen politikaların, yöne-tim biçimlerinin bir ürünü olduğu ortadadır. Kriminolojiuzmanlarının söylediği gibi “suçları toplumsal düzen”lerve bu düzeni kuranlar hazırlar, bireyler de işler. Fransızhukukçusu ve yargıtay başkanı, 1748 yılında yazdığı Yasa-ların Ruhu adlı yapıtıyla bütün dünyada ün kazanan ve ki-mi düşünce ve saptamalarıyla günümüzde de yaşayanMontesquieu; değişik ülkelerdeki siyasal rejimleri incele-dikten sonra, eğitim ve bilinç düzeyi açısından toplumlarlayöneticiler arasında gördüğü sıkı ilişkilerin altını çizmiştir.Buna göre, her ülkede toplumsal gelişmelerle, toplumunkültür düzeyi ile yöneticilerin niteliği arasında bir uyum(koşutluk) vardır.

Elli yıldan beri ülkemizde iktidarı elinde bulunduransiyasal partilerin yönetim kadrolarına, dayandıkları sınıfla-rın çıkarlarını halkın çıkarlarına yeğleyen tutumlarına, ba-ğımsızlık, antiemperyalizm, devrimcilik, laiklik, emektenyana olma gibi değerlere ters düşen politikalarına bakıldı-ğı zaman, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu çıkmazla-rı, sorunları ve son gelişmeleri olağan karşılamak gerekir.Gerçekten uygulanagelen antilaik eğitim sistemi, kurulanimam-hatip okulları, Kuran kursları, uygulanan zorunludin dersleri ve politikacılarca sürekli dinin siyasete aletedilmesinin, Anayasa Mahkemesi tarafından üç kez kapatı-

163 164

Page 83: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

lan şeriatçı siyasal partilerin oluşmasına ortam hazırladığıtartışmasızdır. Ayrıca, bunlar İBDA-C ve Hizbullah gibi ör-gütlenmelerin doğmasında da rol oynamıştır.* Burada laikcumhuriyeti ortadan kaldırarak yerine şeriata dayalı teok-ratik bir devlet kurma girişimlerine karşı yaptırım getirenTürk Ceza Yasası'nın 163. maddesinin kaldırılmasının daetken olduğu unutulmamalıdır.

Yine izlenen siyasal ve ekonomik politikalar, IMF ileyapılan anlaşmalar ülkenin emperyalizme bağımlılığını da-ha da artırmıştır. Bağımsızlık ilkesinin yerini, yeni dünyadüzeninin propagandalarından biri olan “karşılıklı bağımlı-lık” almıştır. (Uluslararası emperyalizm Türkiye'ye nasılbağımlı olacaksa!..) Yargı reformunun yapılmaması, adaletkolluğunun kurulmamış olması, dolayısıyla emniyet ope-rasyon ve takiplerinde olay yerindeki inisiyatifin cumhuri-yet savcılarının değil, polisin kararına bırakılması açısın-dan yargısız infazlara ve bir insanlık suçu olan işkence uy-gulamalarına yol açmıştır. Yürürlükteki yasaların bile uy-gulanmaması devlet katında yolsuzlukları, bürokrasi için-deki çete faaliyetlerini ve Susurluk gibi olayların bir tür“dokunulmazlık” kazanması sonucunu doğurmuştur.

Geçmiş yıllarda Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı yakı-cı sorunların ortaya çıkmasını büyük oranda önleyebilecekolan bu ve benzeri demokratikleşme önerileri artık unutul-du. Demokratikleşme sözcüğü, bir oyalama deyimi olarakkullanılmaya başlandı.

Demokratikleşmeyi kim gerçekleştirebilir? Gerek işba-şındaki koalisyon iktidarı ve gerekse daha önceki sağcı ik-tidarlar; işçiden, memurdan, emekliden, emeğiyle geçinen-lerden, yani halktan yana bir demokratikleşme programınıgerçekleştiremez. Bu partilerin dayandıkları sınıfın ve feo-dal güçlerle emperyalizmin çıkarları buna izin vermez. Bu-

güne kadar vermediği gibi... Geçen yılda büyük bir çabuk-lukla ve emekçi sınıfların, sendikaların tüm karşı çıkmala-rına karşın çıkarılan özelleştirme yasaları, koalisyon hükü-meti tarafından çıkarılan IMF'nin dayattığı ve halk arasın-da mezarda emeklilik yasası denilen ve işçinin, emekçinin,emeklinin haklarını gasp eden Sosyal Güvenlik Yasası, yi-ne anayasanın güçler ayrılığı, yargı birliği ve eşitlik ilkele-rine aykırı “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargı-lanması hakkında kanun” vb. bunun göstergeleridir.

Bütün bu sorunların tek çözümü, kapsamlı bir demok-ratikleşmenin gerçekleşmesine bağlıdır. Böyle bir progra-mı, ancak emekçi halk yığınlarının çıkarlarını koruyabile-cek devrimci bir iktidar yaşama geçirebilir.

22.2.2000

165 166

* Burada devletin Hizbullah örgütünü kullandığı ve bunun araştırılması gerek-tiği konusundaki haber ve yorumları anımsamak gerekir.

Çözüm Nerede?

Page 84: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

167 168

II. Bölüm

YARGI BAĞIMSIZLIĞIve

YARGISIZ İNFAZ

Page 85: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Yargının Bağımsızlığı ve Eğitim

Başlıktaki konuyu bir inceleme yazısıyla gerektiği ölçüdeaçıklamanın güçlüğünü biliyorum. Ancak içinde bulundu-ğumuz evrede tanık olduğumuz gelişmeler karşısında özetolarak kimi noktalara değinmekte yarar görüyorum.

Yargının bağımsızlığı konusuna çağdaş anayasalarınkabul ettiği “Güçler Ayrılığı İlkesi”ni anımsatmakla başla-mak gerekir. Constitutionalisme'in (meşrutiyetçilik) babasısayılan Fransız düşünürü Baron de Montesquieu, yirmi yıl-da hazırladığı ve 1748 yılında yayımlanan Yasaların Ruhuadlı yapıtında şöyle diyordu:

“Kötülüklerin kaynağı siyasal iktidarların keyfi yöne-timleridir. Bu yönetimler siyasal hak ve özgürlükleri orta-dan kaldırmaktadır. Bunları korumak için geçerli ve etkinbir yöntem bulmak gerekir. Devlet işlerinde ‘güçlerin ayrıl-ması’ bize bu yöntemi sağlayabilir. Yasama, yürütme veyargı güçlerinin tek bir organda toplanması büyük sakınca-lar doğurmakta, iktidar kötüye kullanılabilmektedir. Bunuönlemenin yolu ‘iktidarın, iktidarı durdurmasıdır.’ Bu ne-

denle iktidarı bir güç ve yetki olarak parçalara bölünüz,güçlerin her birini bir organa veriniz. Organlar bağımsızolarak bu güçleri kullansınlar. Bu organlar arasında birdenge kurunuz. Böylece Güç, Güç'ü durduracak, güçlerarasında dengeli bir düzen sağlanmış olacak ve bu yolla ki-şinin doğal hak ve özgürlükleri güvence altına alınmış ola-caktır.”

Bu düşünceler kısa zamanda dünyaya yayıldı. 1789Fransız Devrimi'nden sonra yayımlanan İnsan ve YurttaşHakları Bildirisi'nde şu düşüncelere yer verildi: “Vatandaşhaklarının güvence altına alınmadığı ve Güçler Ayrılığı'nınsağlanmadığı bir toplumda anayasa yok demektir.” Güçlerayrılığı ilkesi, Amerikan anayasasında da yer almakta ge-cikmedi. Prof. Münci Kapani bu konuda şöyle diyor: “An-cak bu prensibin, dün olduğu kadar bugün de önem ve de-ğerinden hiçbir şey kaybetmeyen bir yönü vardır ki, o dayargı organının diğer organlar karşısında bağımsızlığıdır...Bu, demokrasinin temel şartlarından biridir... Montes-quieu'nün bu konuda söyledikleri bugün hiç kuşku yok kiaynı tazelikle tekrarlanabilir. Mahkemelerin yasama ve yü-rütme organlarından ayrılmadığı ve hâkim güvencesiningerçekleştirilmediği yerlerde, hürriyetlerin güvenlik altın-da olduğundan söz etmek de imkânsızdır.”

Güçler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı ilkeleri 1961ve 1982 anayasalarında yer almıştır.

Yargı Bağımsızlığının Koşulları

Anayasa ve yasalarda Güçler Ayrılığı'nı kabul ederek yargı-nın bağımsızlığına ilişkin hükümler koymak sorunu çözermi? Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri yargıç ve savcıları-nın, Devlet Güvenlik Mahkemeleri asker yargıç ve savcıla-rının atama, yer değiştirme ve özlük hakları kullanma yet-kisini yürütme organına tanırsanız ve yine genel mahke-

169 170

Page 86: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

melerin yargıç ve savcılarının atama, yer değiştirme vb.işlemlerini yapma yetkisini, hükümetin bir üyesi olanadalet bakanının başkanlık görevi yaptığı ve Adalet Bakan-lığı müsteşarının da üye bulunduğu Hâkimler ve SavcılarYüksek Kurulu'na verirseniz, bu yargıç ve savcılar yürütmeorganı karşısında bağımsız olabilirler mi?

Dava dosyaları yargıç önüne gelmeden önceki aşama-da, hazırlık soruşturmasını yapan ve yürütme organınınemrinde olan emniyetin alacağı anlatımların ve hazırlaya-cağı fezlekelerin, ülkemizde sistematik işkence uygulama-larının yapıldığı da yadsınamaz bir gerçek iken, gerçeğe uy-gunluğu ve yansızlığı düşünülebilir mi? Yoksa cumhuriyetsavcısının emrinde, ona bağlı özel bir adalet kolluğu kuru-larak sorgu yapma yetkisi dışındaki hazırlık işlemlerininböyle bir kolluğa verilmesi ve anlatım alma yetkisinin yal-nızca cumhuriyet savcısına tanınması mı daha güven veri-cidir? Ceza davalarında hazırlık soruşturmasının davanınbelkemiği olduğu, yanlı ve eksik hazırlanmış böyle bir so-ruşturmanın adalet üzerinde şaşırtıcı etkiler yapacağı, yar-gıcın adil karar vermesini zorlaştıracağı göz önüne alınırsabu düşüncenin önemi anlaşılır.

Öte yandan, suç işleyen memurun her vatandaş gibidoğrudan doğruya cumhuriyet savcısı karşısına çıkarılmasıgerekirken, onun yargılanıp yargılanmayacağı konusunudeğerlendirme yetkisini yargıç olmayan yönetim kuruluüyelerine, yani yürütme organına tanıyan 1913 tarihli Os-manlı döneminden kalma Memurin Muhakematı Hakkın-da Kanunu Muvakkatı (Memurların Yargılanması Hakkın-da Geçici Yasa) hükümleri karşısında Güçler Ayrılığı ilke-sinden, yargının birliği ve bağımsızlığından, vatandaşıneşit yargılanma hakkından söz edilebilir mi? Bütün bunlaryargının bağımsızlığını yaralayan ve giderek yargı organla-rının adil kararlar oluşturmasını engelleyen düzenlemelerolduğu için, kuşkusuz kaldırılmaları ve değiştirilmeleri ge-rekir.

Bunlar Yeterli mi?

Ülkemizde yargı alanındaki son gelişmeler, yargıç bağım-sızlığı açısından dikkatleri iki konu üzerine çekmektedir:Birincisi, yasama ve yürütme organlarının yargıya yardım-cı olmaları, yargının işlevini yapabilmesi için istediği belgeve kanıtları göndermeleri, dokunulmazlık fezlekeleri vb.işlemleri geciktirmeden yaparak davaların çözümüne kat-kıda bulunmaları, bu çalışmaları yaparken partizan tutum-lara girmemeleri, devlet bürokrasisi içinde yuvalanan çete-lerin yargı önüne çıkarılmaları için çaba göstermeleridir.Bu, çağdaş anayasalarca kabul edilen Güçler Ayrılığı felse-fesinin bir gereği ve yüklediği bir görevdir. Bu konudaanayasaya ve yargılama yasalarına daha açık ve kesin hü-kümler konulmalıdır.

İkincisi, eğitim sorunudur. Çünkü bütün bu değişik-likler yapılsa da, 12 Eylülden sonra çıkarılan ve imam-hatipçıkışlılara hukuk ve siyasal bilgiler fakültelerinde okumahakkını tanıyan yasalar değiştirilmedikçe yargı organları-nın ve yargıçların bağımsızlığını gerçekleştirmek olanaksızolacaktır. Bu sorun, genelde bireylerin laik bir eğitimle, po-zitif bilim anlayışıyla yetiştirilmeleri, çağcıl insanın oluştu-rulması sorunuyla iç içedir.

Büyük şair Tevfik Fikret, “ben fikri hür, irfanı hür,vicdanı hür bir şairim” diyordu. Bu değerler, yani özgürdüşünce, özgür bilgi ve özgür vicdan sahibi olma, her in-sanda bulunması gereken özellikler olduğu gibi bir yargıçiçin daha da öncelikli niteliklerdir. Düşüncesi özgür olma-yan, pozitif bilimlere inanmayan ve saygı duymayan biryargıcın adil kararlar oluşturması beklenmemelidir. Bu ne-denle, bir yargıç ve savcının dünyaya bakışında aklı temelalması, pozitif bilimlerin ışığıyla aydınlanmış olması kendigörevi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü adaletkişisel bir işlev değil, toplumsal bir işlevdir. Yargılama işle-

171 172

Yargının Bağımsızlığı ve Eğitim

Page 87: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

vinin gerektirdiği yansızlık, nesnellik ve eşitlikçi davranışbunsuz sağlanamaz.

Suçların ve haksızlıkların toplumsal düzen koşulların-dan değil, fizikötesi güçlerden kaynaklandığına inanan, ak-lın ve bilimin yol göstericiliğini kabul etmeyen, toplumunyarısını oluşturan kadını şeriat kurallarıyla değerlendirerekaşağılayan yargıçtan adalet beklemenin beyhudeliği açıktır.Yargıcın, yargısal görevini bağımsız, yansız, nesnel yapabil-mesi için pozitif bir bilim ve insan hakları eğitimi almış ol-ması zorunludur.

29.11.1997

Yargı Bağımsızlığına Saldırılar

Cumhuriyet gazetesinin 11 Temmuz günlü sayısında birhaber yayımlandı: Avukatlara faşist saldırı. MHP Kartal İl-çe Başkanı Nihat Uygun'un öldürülmesiyle ilgili altı sanı-ğın yargılandığı davaya ilişkin bu haberde Ülkü Ocaklıla-rın sanık avukatları Saadet Yalçın ve Zeynel Polat'a bıçaklasaldırdıkları, Avukat Zeynel Polat'ın bacağından yaralandı-ğı ve Saadet Yalçın'ın da dövüldüğü bildirilmiştir. Haberegöre ÇHD ve SİP olayı kınamıştır.

Avukatlara yapılan bu saldırılar gerçekte yargı erkineyapılmış saldırılardır. Çünkü savunma, yargının ayrılmazbir öğesidir. Her türlü baskıdan uzak, serbest ve özgür birsavunma olmadan yargıdan ve yargının bağımsızlığındansöz edilemeyeceğini ve giderek yargı organlarının adil ka-rarlar oluşturamayacağını yinelemeye sanırım gerek yok-tur. Ülkü Ocaklılar ile şeriat eylemcilerinin öteden beri sa-vunmaya ve yargı organlarına bu tür saldırılarda bulun-dukları, beğenmedikleri yargıçlara sözle ve ellerindeki çak-makları fırlatarak hakaret ettikleri bilinmekte ve bunlar

173 174

Yargının Bağımsızlığı ve Eğitim

Page 88: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

basında ve televizyon ekranlarında yer almış bulunmakta-dır. Sıvas davası duruşmalarında bunun örnekleri görül-müştür. Bir ülkede bu tür olayların meydana gelmesi, böy-le bir ortamın oluşmasına olanak sağlaması ve bunların si-yasal iktidar tarafından önlenmemesi, gereğinin yerine ge-tirilmemesi hukuk devleti adına dehşet verici bir durum-dur. Bu insanların, açıklanan ve bilinen bu tür eylemlerdebulunma cesaretini nereden, hangi odaklardan ve nasıl al-dıkları üzerinde ciddiyetle durulması ve düşünülmesi gere-ken bir olaydır. Bunlara, bir tür “zabıta vakası” olarak bak-mak olanaksızdır.

Bu olaylar yeni de değildir. 12 Eylül döneminde banave üç savunman arkadaşıma Mamak Askeri Cezaevi'ndeÜlkü Ocaklılar tarafından yapılan saldırıyı, kişisel bir olayolmadığı, yargıyı, temel insan haklarından biri olan savun-ma hakkını ve giderek hukuk devletini ilgilendirdiği içinanımsatmakta yarar görüyorum.

12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde Ülkü Ocaklı genç-ler ve komandolar tarafından öldürülen ya da yaralanandevrimci gençleri ve ailelerini müdahil avukat olarak savu-nuyor ve haklarını almalarına yardımcı oluyorduk. Bu ça-lışmalar yıllar boyu sürdü. Nitekim, daha sonra 12 Eylüldönemi başlarında MHP ve ona bağlı yan kuruluşlar hak-kında Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nde TCY'nin146/1. maddesine dayanılarak kamu davası açılmış, bu da-vada da ÇHD üyesi arkadaşlarımızla birlikte öldürülendevrimci gençlerin savunucuları ve müdahil olarak mahke-mede yerimizi almıştık. Bütün bunlardan rahatsız oldukla-rı anlaşılan tutuklu on üç Ülkü Ocaklı, Mamak Askeri Ce-zaevi'nde TÖB-DER yöneticileriyle görüşme yaparken, ce-zaevinin arka koğuşlarından, her nasılsa dört kapıyı vedört nöbetçiyi aşarak görüş yerine gelmişler ve bana saldır-mışlardı. Demir ayaklı bir taburenin kafama indirildiği veyerlerde sürüklenerek tekmelendiğim bu saldırı sonunda

orada bulunan ve tutuklu olan oğluyla görüşmeye gelendeğerli şairlerimizden Gülten Akın, Adana avukatlarındanOrhan Küreci ve Avukat Hürriyet Alpat yaralanmışlardı.Şikâyetim üzerine beni yaralayan sanıklar hakkında açılanve değerli hukukçu Avukat Veli Devecioğlu'nun beni sa-vunduğu davada ülkücü sanıklar: “Amacımız davacıyı öl-dürmek değildi” diyerek suçlarını ikrar etmişler ve mah-kûm olmuşlardı. Sayın İlhan Selçuk bu saldırı olayı üzeri-ne Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde “Dört Kilit, Beş Ki-lit” başlıklı bir yazı yazmış ve bu tür olayların önlenmesiiçin çözüm yolları göstermişti.

Türk Hukuk Kurumu Başkanı Prof. Dr. Faruk Erem,cumhurbaşkanlığına yazılı bir başvuruda bulunarak savun-ma hakkının korunması için önlemler alınmasını istemişti.Burada ayrıntılarına girme olanağımız bulunmayan benzersözlü ya da eylemli saldırılar, işkenceci polis memurlarınınyargılandıkları mahkeme salonlarında ve koridorlarındasanık polislerin arkadaşları emniyet görevlileri tarafındanmüdahil avukatlara karşı yapılagelmektedir. Aydın AğırCeza Mahkemesi'nde görülmekte olan Baki Erdoğan dava-sının duruşması sonunda sivil emniyet görevlilerinin saldı-rıları bunun başka bir örneği olmuştur. Unutmamak gere-kir ki, bağımsız yargı ve onun ayrılmaz parçası olan savun-ma hakkı cumhurbaşkanı için de, başbakan için de, bakan-lar, milletvekilleri, emniyet genel müdürleri için de gerek-lidir. Yaşadığımız yılların gelişmeleri bu gerçeği sık sıkgözler önüne sermiştir. Yasalar uygulanmak için yapılır veayırımsız tüm vatandaşlara uygulanması gerekir. Özelliklekamu görevlilerinin bu bilinç içinde bulunmaları zorunlu-dur. Sıkıyönetim ve benzeri olağanüstü dönemlerde yasa-lar, kimi kez kişiye göre uygulanmış ya da hiç uygulanma-mıştır. Bu tür yanlı, değişik ve haksız uygulamalar günü-müzde de sürmektedir. Yasaların, kimi yüksek düzeydekikamu görevlileri ve işkence sanığı polis memurları hakkın-

175 176

Yargı Bağımsızlığına Saldırılar

Page 89: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

da ya uygulanmadığı ya da savsaklandığı görülmektedir.Susurluk, Metin Göktepe, Gazi Mahallesi vb.de bu tutumaçıkça gözlenmiştir. Yargıçlara ve savunma hakkını kulla-nan avukatlara sözlü ve eylemli saldırılar sürerken, kamugörevi yapan avukatlara saldırılar düzenlenir ve bıçakla ya-ralanırlarken, kimi emniyet görevlileri bu eylemlere katılır-lar ya da seyirci kalırlarken, hükümetin üst düzey kamugörevlileri gerekli yasal girişimleri yapmazlarken ülkemiz-de bir hukuk devletinin varlığı şöyle dursun, bir yasa dev-letinden söz edilebilir mi?

22.7.1998

Bir Kez DahaDevlet Güvenlik Mahkemeleri

Anayasa Mahkemesi'nin otuz yedinci kuruluş yıldönümünedeniyle, mahkeme başkanı sayın Ahmet Necdet Sezerbir konuşma yaptı. 18 Nisan seçimlerinden sonra yeni hü-kümetin kuruluş çalışmaları sürerken yapılan bu konuş-ma, inancımıza göre yasama ve yürütme organlarına haklıbir uyarı niteliği taşımaktadır. Sayın Sezer, konuşmasında,yıllardan beri yapılması vaat edilen, ama sürekli rafa kaldı-rılan demokratikleşme konuları üzerinde durmakta ve:“Kişinin varlığının temeli olan düşünce ve düşünceyi açık-lama özgürlüğü, demokrasinin de temeli ve ayrılmaz birparçasıdır... Eylem çağrısı (suç işlemeye tahrik H. Ç.) ya-pılmayan, eyleme yönelmemiş soyut düşünce açıklamalarısuç sayılmamalıdır. Soyut bir düşünce açıklaması ile yasa-ya aykırı eylemlere çağrı niteliğindeki her türlü düşünceaçıklamalarını birbirinden ayırmak gerekir” dedikten son-ra yürürlükte bulunan dernekler, YÖK, siyasal partiler,sendikalar, toplusözleşme, grev ve lokavt, Devlet GüvenlikMahkemeleri, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, sıkıyönetim,

177 178

Yargı Bağımsızlığına Saldırılar

Page 90: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

basın, terörle mücadele, Türk ceza yasalarının düşünceaçıklama özgürlüğüne aykırı kurallar içerdiğini, bu yasalar-da demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun (Ana-yasa, 13/3. H. Ç.) değişiklikler yapılmasının zorunlu oldu-ğunu söylemektedir.

Bütün bu öneri ve değerlendirmelere katılmamak ola-naksızdır. Yine hemen söylemek gerekir ki, yıllardan beriTürkiye'de hukukçular, üniversite öğretim üyeleri, yazarlarve sivil toplum örgütleri yazarak, konuşarak, toplantı veyürüyüşler yaparak bu düşünceleri dile getirdikleri haldegeçmiş siyasal iktidarlar bu haklı istekleri yerine getirmeyeyanaşmamışlardır. Yine bu ve benzeri istekler ile demokra-tik toplum düzeninin yukarıda açıklanan gerekleri, adaletyıllarının açılış törenlerinde yargıtay başkanları, ayrıca bel-li günlerde danıştay başkanları ve Türkiye Barolar Birliğitarafından öne sürülmesine karşın, günümüze kadar gözardı edilmiştir. Bu da, halkımızın yıllanmış özlemi olan de-mokratik düzenin bir hayal-i ham olarak kalması sonucu-nu doğurmuştur.

Anayasa Mahkemesi sayın başkanının üzerinde durdu-ğu bütün hukuksal konular haklı, ciddi ve demokratik top-lum düzeninin gerektirdiği çözüm bekleyen önemli sorun-lardır. Biz bu önemli sorunlar içinde yer alan, geçen aylar-da yoğun tartışma konusu olan ve hakkında bir yasa deği-şiklik tasarısı da hazırlanan Devlet Güvenlik Mahkemeleriüzerine kimi noktaları bir kez daha anımsatmak istiyoruz.

1. Basına yansıyan haberlerden anlaşıldığına göre, si-yasal iktidar, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tarafındanDevlet Güvenlik Mahkemeleri'nin bağımsız mahkemelerolmadığı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 6. madde-sinde dile getirilen “Kişinin bağımsız bir mahkemede yar-gılanma hakkı”na aykırı bulunduğu yolunda verilen kararkarşısında ve ülkemizde yapılan yoğun eleştirileri göz önü-ne alarak bu mahkemelerin kuruluşuyla ilgili anayasa ve

yasa hükümlerinde bir değişiklik yapmayı düşünmektedir.Buna göre, adı geçen mahkemelerde görev yapan askerihâkimler kaldırılacak ve yerlerine sivil hâkimler getirilerekAvrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun kararına ve Avrupaİnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine uyulmuş ola-cak ve böylece sorun çözüme kavuşturulacaktır.

Oysa askeri hâkimlerin bu mahkemelerden alınmasıve yerlerine sivil hâkimlerin getirilmesi tek başına sorunuçözemeyecektir. Çünkü bu mahkemelerin kuruluş yasasın-da savunma hakkını kısıtlayan ve adil bir karar verilmesiniengelleyen başka hükümler de vardır. Kuruluş yasasındabu hükümler var oldukça, bu yargı yerlerinin kararlarınıadalet açısından doyurucu nitelikte görmek olanaksızdır.

2. Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kuruluşuna iliş-kin anayasanın 143. maddesinin gerekçesinde, “bu mahke-melerin görevine giren suçların özelliği göz önüne alınarakbunların ihtisaslaşmış mahkemelerde yargılanmasının ön-görüldüğü” ileri sürülmektedir. Bu gerekçe Devlet Güven-lik Mahkemeleri'nin uzmanlık mahkemesi olduğu yolun-daki görüşler gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bu mahke-melerin uzmanlıkla ilgisi yoktur. Burada görev yapanhâkimler, Türkiye'de genel ve askeri mahkemelerde görevyapan hâkimler arasından seçilmektedir. Bunlar, ötekihâkimlerden farklı özel bir eğitim görmemişlerdir. DevletGüvenlik Mahkemeleri'nin görevlerine giren suçlar TürkCeza Yasası'nda ve ceza hükmü taşıyan başka yasalarda ya-zılı suçlardır. Genel mahkemeler de aynı suçlarla ilgili da-vaları görmektedir. Bu açıdan da aralarında bir ayrım oldu-ğu söylenemez. O halde suçlar açısından da bir farklılıksöz konusu değildir.

3. Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin demokratik birülke olan Fransa'dan alındığı savı hakkında, değerli hoca-mız Prof. Dr. Faruk Erem'in düşüncelerini okuyucuyasunmakta yarar görüyoruz:

179 180

Bir Kez Daha Devlet Güvenlik Mahkemeleri

Page 91: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

“Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ni savunanların orta-ya attıkları gerekçe şudur: ‘Bu mahkemeleri kurarlarkendemokratik bir ülke olan Fransa'nın kanununu aldık.’

Bu, ‘hilaf-ı hakikat’ bir beyandır. Çünkü Fransa, Ceza-yir olayları nedeniyle olağanüstü bir mahkeme kurmak is-temiş, örnek olarak da 1926 tarihli faşist İtalyan kanununuhemen hemen aynen almıştır. O halde Fransız örneğiylebize aktarılan sistem, Fransa'dan değil ikinci elden olmaklaberaber faşist İtalya'dan gelmiştir.”1

Eğer hukuk devletinin başka bir deyişle demokratikbir düzenin ülkemizde gerçekleşmesini istiyorsak, yeterlibir demokratikleşme programını yaşama geçirmeyi amaçlı-yorsak, Yargı Birliği'ne aykırı, savunma hakkını kısıtlayıcıhükümler içeren, siyasal iktidara bağımlı Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin kaldırılması ve bu görevlerin genel mah-kemelere verilmesi gerekir. Sorun şu ya da bu kişinin, şuya da bu mahkemede yargılanması değil, sorun, tüm Tür-kiye insanı için bağımsız ve genel mahkemelerde yargılan-ma sorunu, yani demokrasi sorunudur.

23.4.1999

Metin Göktepe OlayınınDüşündürdükleri

Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe'nin görev ya-parken polis memurları tarafından dövülerek öldürülmesi,olayla ilgili soruşturma ve polis memuru Coşkun Öztürk'e,soruşturma sırasında öteki polis memurları tarafından iş-kence yapılması ve bu konuda adı geçen memurun EyüpCumhuriyet Savcılığı'na yaptığı şikâyet, demokratikleşmesorununun kimi konularını yeniden gündeme getirdi.

Bunlardan birincisi, Türkiye'de öteden beri emniyet gö-revlilerince gözaltına alınan kişilere sistemli biçimde iş-kence yapıldığının bir kez daha kamuoyunun gözleri önü-ne serilmesidir. Yapılan soruşturma, Metin Göktepe'ye öl-düresiye işkence yapıldığını ve soruşturmayı yöneten em-niyet görevlilerinin zanlı polise de işkence yaptıklarını or-taya koymuştur.

Yine bu olay ve geçmişteki uygulamalar, ülkemizdesiyasal iktidarlarca düşünce ve etkinlikleri beğenilmeyenherkese işkence yapılabileceğini, görevli polis memurları-nın ayrım gözetmeden zanlılara işkence yaptıklarını gös-termiştir.

181 182

Bir Kez Daha Devlet Güvenlik Mahkemeleri

1 ÇHD dergisi: Çağımızda Hukuk ve Toplum, Sayı 1, Ekim 1976, s. 6.

Page 92: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Daha önce de yazdığımız gibi, Türkiye'de işkence so-rununun kesin çözümü kendini çoktan dayatmıştır. Kamu-oyunda CMUK olarak bilinen ve eksiklikler, yanlışlıklar,çifte standartlarla çıkarılan yasa değişikliği bu konuda ye-tersiz kalmıştır.

İkincisi, Türkiye'de adalet kolluğunun (adli zabıta) biran önce kurulması, ifade alma yetkisinin emniyetten alına-rak cumhuriyet savcısına verilmesidir. Bizde, öteden beri“devlet haklıdır” ilkesi devlet yönetimine egemen olmuş-tur.

Sonunda bu ilke, 1982 Anayasasının başlangıç bölü-münde “kutsal devlet” sözcükleriyle yer almıştır. Son ana-yasa değişiklikleriyle bu sözcükler kaldırılmış ise de, buzihniyet görevlilerin kafasından silinmemiştir.

Metin Göktepe olayında içişleri bakanı, önce Metin'in“gözaltına alınmadığını” söylemiş; İstanbul emniyet müdü-rü, “gözaltına alma yoktur” demiştir. Yine Eyüp cumhuri-yet savcısı, Metin Göktepe'nin “çay bahçesinde sandalye-den düştüğünü” açıklamıştır.

Basının ve kamuoyunun baskısı sonunda gerçek gizle-nemeyecek duruma gelmiş, devlet bakanı Adnan Ekmen,Metin'in gözaltına alındığını ve öldürüldüğünü bildirmişve İstanbul emniyet müdürü de gözaltına alma olayını ka-bul etmek zorunda kalmıştır.

Bütün bu çelişkili açıklamalar sonunda yapılan soruş-turmada, Metin Göktepe'nin polis memurları tarafındandövülerek öldürüldüğü ortaya çıkmış ve on beş emniyetgörevlisine işten el çektirilmiştir.

Bu olayın bir kez daha gösterdiği gibi, İçişleri Bakanlı-ğı ve ona bağlı emniyet görevlileri ve giderek yürütme or-ganının birimleri adalet işlerinde yansız olamamakta, siya-sal iktidarın politikası doğrultusunda görev yapmaktadır-lar. Yukarıda açıklanan çelişkili açıklamalar, adaleti gölge-leme çabaları bunu doğrulamaktadır.

O halde, adalet soruşturmalarının yürütme organı dı-şında, bağımsız bir birim tarafından yapılması gerekir.Anayasanın güçler ayrılığı ilkesi de bunu gerektirir. İşteadalet kolluğu böyle bir gereksinmeden doğmuş ve ülke-mizde demokrat hukukçular, üniversite öğretim üyeleri veTürkiye Barolar Birliği tarafından öteden beri savunulagel-miştir. Geride bıraktığımız DYP-SHP koalisyonu dönemin-de adalet bakanı Seyfi Oktay, adalet kolluğu konusundabir yasa tasarısı hazırlamış ve basına açıklamıştı.

Biz bu yasa tasarısında gördüğümüz eksiklikleri dilegetirmiş ve tasarıyı eleştirmiştik.

Üzülerek söylemek gerekir ki, bu yasa tasarısı iktidar-ca sürüncemede bırakılmış, komisyonlarda bekletilmiştir.Dahası, bu yasa tasarısının Meclis'e ulaşması engellenmiş-tir.

Tasarı eksikleri tamamlanarak yasalaşmış olsaydı; biradalet kolluğu oluşturulacak, bu kolluk cumhuriyet savcı-sına bağlı olarak görev yapacak, kollukta görev yapan me-murların atama, yer değiştirme ve özlük hakları bağımsızbir kurul tarafından (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuru-lu'nda olduğu gibi) düzenlenecekti.

Bu kolluk suçluyu yakalama, arama yapma, kimliksaptama, kanıtları toplama görevlerini yapacak ve bu çalış-mayı cumhuriyet savcısına iletecek, zanlının anlatımınısaptama, ifadesini alma görevi cumhuriyet savcısına aitolacaktır. Böylece, işkence olayları büyük oranda önlen-miş olacak ve soruşturma hukuk eğitimi görmüş savcılartarafından yürütülerek, zanlıya İnsan Hakları Evrensel Bil-dirisi ve anayasanın tanıdığı haklar sağlanmış olacaktır.

Üçüncüsü de, Osmanlı İmparatorluğu döneminden kal-ma Memurin Muhakematı Hakkındaki Yasanın kaldırılma-sıdır.

1913 tarihli bu yasaya göre, örneğin işkence suçu işle-yen bir memurun yargılanabilmesi için il ya da ilçe idare

183 184

Metin Göktepe Olayının Düşündürdükleri

Page 93: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

kurullarının lüzumu muhakeme (yargılama yapılmalı) ka-rarı vermeleri gerekir. Böyle bir karar verilmezse suçlu yar-gılanamayacaktır.

Böyle bir yasa hükmü anayasanın yasama, yürütme,yargı güçlerinin ayrılığı ilkesine; memura vatandaşlar üs-tünde bir statü sağlaması yönünden anayasanın eşitlik ilke-sine; idare kurulları üyelerinin yargıç niteliğine sahip ol-maması ve yargılama yapma yetkisi bulunmaması yönün-den, anayasanın “yargı yetkisi bağımsız mahkemelerce kul-lanılır” diyen ilkesine aykırıdır.

Devlete ve memura vatandaşın üstünde bir yer verendevlet anlayışı çağımızın çok gerisinde kalmıştır.

Adalet kolluğu yasası bir an önce çıkarılmalı, CMUK'tagerekli değişiklikler yapılmalı, devlet memurlarının yargı-lanmasına ilişkin yasa yürürlükten kaldırılmalıdır. Yenikurulacak hükümetin demokratikleşme alanında öncül gö-revi bunlar olmalıdır.

5.2.1996

Metin Göktepe:Bir Yargısız İnfaz Daha

Ülkemizde yargısız infazlar başlangıcı bilinmeyen zaman-lara kadar uzanır. Bu uygulamalar devlet güvenlik görevli-leri ya da kontrgerilla tarafından gerçek demokrasi, insanhakları, emek savunucuları ve sol eğilimli kişiler üzerindeyapılagelmektedir. 1948 yılında Sabahattin Ali, bu tür biryargısız infaz sonunda yaşamını yitirmişti. Nâzım Hikmetiçin bir yargısız infazın hazırlıkları yapılmış, ancak bunuanlayan büyük şair, kendini kurtarmak için çok sevdiğiyurdunu terk etmek zorunda kalmıştı. Bu uygulamalar 12Mart ve 12 Eylül dönemlerinde yoğunlaşmış ve günümüzekadar sürmüştür. Yargısız infazlar, ya gözaltında ve kayıp-lar biçiminde ya da değişik yöntemlerle, üstelik bu yön-temler geliştirilerek yapılmaktadır.

Yargısız infaz, yargılamadan kişinin yaşamına son ve-rilmesidir. Bu uygulamaların hukuk açısından değerlendi-rilmesini daha önce yazdığımız yazılarda, katıldığımız pa-nellerde ve açık oturumlarda yaptığımız konuşmalardaaçıklamaya çalışmıştık. Sorun, güvenlik görevlilerinin, ya-

185 186

Metin Göktepe Olayının Düşündürdükleri

Page 94: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

sanın tanıdığı silah kullanma yetkisini kötüye kullanma-sından, yasal ve hukuksal koşullar gerçekleşmeden silahkullanarak adam öldürmesinden ve yasaları hiçe sayarakişkence yoluyla kişinin ölümüne neden olmasından kay-naklanmaktadır. Terörle mücadele yasası da, emniyet gö-revlilerinin bu uygulamalarına kolaylıklar sağlamış ve on-ları cesaretlendirmiştir. Böylece, ortaya açık seçik bir dev-let terörü çıkmıştır. Bu aşamada devlet, kendi koyduğu ku-ralları çiğnemekte ve onları yok saymaktadır. Polis görevve yetki yasasında ve Asayişe müessir fiillerin önlenmesihakkındaki yasada yer alan, kolluk güçlerinin silah kullan-ma koşulları gerçekleşmeden polis silah kullanmaktadır.Son Alibeyköy olayında polis, halkın haber alma hakkınahizmet eden ve giderek bu anlamda bir kamu hizmeti ya-pan Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe'yi, tanıkla-rın gözleri önünde gözaltına almış ve döverek, başına kaz-ma sapıyla vurarak öldürmüştür.

Yıllardan beri ülkemizin her yöresinde, özellikle olağa-nüstü hal bölgelerinde bu tür olaylar olağan uygulamalarhaline gelmiştir. Yayıncı İlhan Erdost, Ankara'da MamakAskeri Cezaevinde görevlilerce dövülerek öldürülmüştür.Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur Mum-cu, Musa Anter, Vedat Aydın vb. cinayetlerinin failleri bu-lunmazken; Tuzla olayları, Gaziosmanpaşa olayları, HasanOcak, Mustafa Selçuk vb. olayları yaşanmıştır. Son olaydaMetin Göktepe, herkesin ve basın görevlileri ve muhabirle-rinin gözleri önünde gözaltına alınmış, emniyet görevlileri-ne gazete muhabiri olduğunu söylediği halde dövülerek öl-dürülmüştür.

Sorunun ilgi çekici yanı, bu tür olaylarda soruşturma-yı suç zanlısı emniyet görevlilerinin yapmasıdır. Böyle birsoruşturma yöntemiyle gerçeğe ulaşılamayacağı açıktır.Çünkü polis bu tür olaylarda yansız olamaz. Adalet tarihibunun örnekleriyle doludur. Bu nedenledir ki, biz yıllar-

dan beri yeni bir Adalet kolluğunun kurulmasını, bu kol-luğun bağımsızlığının sağlanmasını, ifade alma yetkisininpolisten alınmasını, sorgulama yetkisinin yalnızca cumhu-riyet savcısına tanınmasını savunageldik.

Siyasal iktidarlar yargısız infazlara ve bu tür uygula-malara değişik nedenlerle, siyasal etkenlerle göz yummak-ta, bu olayların üzerine kararlılıkla gitmemekte, bu da em-niyet görevlilerinin cesaretini artırmaktadır. “Polisin üzeri-ne kararlılıkla gidilirse polis görev yapamaz” düşüncesihem yanlış hem de tehlikelidir. Suç işleyen kim olursa ol-sun cezasını çekmelidir, bundan kimse gocunmamalı, en-dişe etmemelidir. Bu, hukuk devletinin bir gereğidir.

Bir içişleri bakanının, otopsi raporu ortadayken MetinGöktepe'nin duvardan düşerek öldüğünü söylemesi acı veanlamlıdır. Gazete haberlerinden anlaşıldığına göre, olaydaMetin Göktepe'nin gözaltına alındığını gören tanıklar ol-duğu gibi, polis tarafından dövüldüğünü gören tanıklar davardır. Otopsi raporu da bunları doğrulamaktadır. Hattabu tanıklar, polisin gözaltına almada seçme yoluna gittiği-ni, başka gazetelerin muhabirlerini serbest bırakırken Ev-rensel gazetesi muhabiri olan Metin'i gözaltına aldığınısöylemişlerdir. Bu da, önyargılı bir tutumun varlığını orta-ya koymaktadır.

Hangi yönden bakılırsa bakılsın ortada bir öldürmeolayı vardır. Devlet terörü uygulamaları terk edilmedenhukuk devleti gerçekleştirilemez ve bu tür olaylar önlene-mez. Devletin üst yönetimi halka tebaa gözüyle bakmaktanvazgeçmedikçe emniyet görevlileri “Ben İstanbul'a kellekoparmaya geldim” zihniyetini sürdüreceklerdir. Böyle gel-miş'in böyle gitmeyeceği artık kabul edilmeli, eski alışkan-lıklar terk edilmelidir. Metin Göktepe'nin öldürülmesi ola-yı yansız bir tutumla soruşturmalı, suçlular yargılanmalıve suç cezasız kalmamalıdır.

Belki bu bir başlangıç olabilir.

187 188

Metin Göktepe: Bir Yargısız İnfaz Daha

Page 95: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Şeriatçıya Yargı Koruması mı?

Basına yansıyan haberlere göre TBMM Adalet Komisyonu,Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin görev alanını daraltanbir yasa önerisi hazırlamıştır. Bu öneri, Türk Ceza Yasa-sı'nın 312/2., 313. ve 314. maddelerini Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin görev alanından çıkarmaktadır. Bilindiğigibi 312/2. madde, halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölgefarklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik edeneylemleri; 313. madde, cürüm için teşekkül meydana geti-renleri, yani suç işlemek için örgüt oluşturanları ve 314.madde de bu suçları işleyenlere yardım edenleri cezalan-dırmaktadır. Önerinin yasalaşması halinde bu maddeleregöre açılan davalara Devlet Güvenlik Mahkemeleri değil,genel mahkemeler bakacaktır.

1. Son zamanlarda şeriatçı kişi ve örgütlerle tarikatçı-lar hakkında 313. ve 314. maddelere göre Devlet GüvenlikMahkemeleri'nde davalar açıldığı bilinmekte ve Susurlukolayından sonra da ortaya çıkan çeteler hakkında benzerdavaların açılabileceği anlaşılmaktadır. Sözü edilen yasa

değişiklik önerilerinin bu dava ve soruşturmalarla bir ilgisivar mıdır? Bu davaların Devlet Güvenlik Mahkemele-ri'nden alınıp genel mahkemelere götürülmesi mi isten-mektedir?

2. Hemen söyleyeyim ki biz, ilk kurulduğu gündenberi Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ne karşı çıktık. Anaya-sanın “yargının bağımsızlığı ilkesi”ne aykırı olarak 1973 yı-lında kurulan bu olağandışı mahkemelerin kaldırılmasıiçin kitaplar yayımladık, yazılar yazdık (Devlet GüvenlikMahkemeleri Niçin Kaldırılmalıdır?, ÇHD Yayınları, 1973).Bu mahkeme yargıçlarının atanma biçimleri ve yer değiş-tirme yöntemleri Yargının Bağımsızlığı ilkesine aykırıydı.Yine bu mahkemelerin kuruluşu, anayasanın “doğal hâ-kim” ilkesine ters düşüyordu. Bu mahkemeler hakkındadeğişik açılardan yapılan eleştiriler ve Anayasa Mahke-mesi'ne açılan dava sonunda Devlet Güvenlik Mahkemele-ri'nin kuruluş yasası iptal edildi.

Ancak yargının tam bağımsız olmasından öteden berirahatsızlık duyan, her zaman içlerinde, “belki bir gün biz deyargılanabiliriz” endişesini taşıyan sağ siyasal iktidarlar,anayasanın iptal kararı karşısında bir çıkar yol aradılar veçareyi anayasada değişiklik yapmada, Devlet GüvenlikMahkemeleri'ni bir anayasa hükmü haline getirmede bul-dular. Bunu yaptıktan sonra, Anayasa Mahkemesi'nin yet-kilerini de sınırlayarak yüksek mahkemenin anayasa deği-şikliklerini esas yönünden değil, sadece usul yönünden(oylamada yapılacak yanlışlıklar gibi) iptal edebileceğihükmünü koydular. Böylece Devlet Güvenlik Mahkemele-ri hakkında iptal davası açma yollarını tıkadılar.

3. Bize göre anayasanın ve yasa değerindeki İnsanHakları Evrensel Bildirisi'nin Yargının Bağımsızlığı ilkesi-ne aykırı olan bu mahkemelerin uygulamadan kaldırılmasıve görevlerinin genel mahkemelere verilmesi hukukun vedemokrasinin gereğidir. Ancak Refah ve DYP koalisyonu,

189 190

Page 96: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kaldırılması doğrultu-sunda bir girişimde bulunsaydı bunu haklı ve yerinde bu-labilirdik. Ama iktidar, bu yasa önerisiyle suç işlemek içinörgüt oluşturanları ve buna yardım edenleri cezalandıran313. ve 314. maddelerin Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ningörev alanından çıkarılmasını istemektedir. Şeriatçı kişi veörgütler, tarikatçılar ve Aczmendiler hakkında son zaman-larda bu maddelere göre açılan davalar ve iktidarın örtbasetme çabası içinde bulunduğu Susurluk olayında ortaya çı-kan çeteler hakkında yapılan soruşturmalar göz önünealındığı takdirde, bu yasa önerisinin “Devlet Güvenlik Mah-kemeleri kalsın, ama bize dokunmasın” düşüncesiyle kimigrup ve örgütleri Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nden kur-tarma amacına yönelik olduğu ortadadır. (312/2. maddegelişmelere göre ayrı bir yazı konusu yapılacaktır.)

31.1.1997

Öcalan ve Yargı

Devlet Güvenlik Mahkemeleri 1973 yılında kuruldu. Ara-dan yirmi altı yıl geçti. Biz o günlerde bu mahkemelerinyargının bağımsızlığı, hâkim güvencesi ve doğal hâkim il-kelerine aykırı olduğunu ileri sürerek kurulmasına karşıçıktık. Daha sonra 1975 yılında, insan haklarına dayalı birhukuk sistemini, çağcıl bir hukuk anlayışını savunmak veyaşama geçirmek amacıyla yetmiş dört değerli hukukçu ar-kadaşımızla birlikte kurduğumuz Çağdaş Hukukçular Der-neği bünyesinde bu savaşımımızı sürdürdük. Bu konudayazdığımız Devlet Güvenlik Mahkemeleri Niçin Kaldırılmalı-dır? adlı bir kitap yayımlayarak ve bu kitapta düşünceleri-mizin gerekçelerini açıklayarak 1961 Anayasasından, insanhakları ve demokratik düzenden yana tüm kişi ve kuruluş-ları Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ne karşı çıkmaya çağır-dık.

Aynı yılda Anayasa Mahkemesi'ne açılan bir dava so-nunda, yasanın kuruluşa ilişkin önemli maddelerini Ana-yasanın Yargı Bağımsızlığı ilkesine aykırı bulunarak iptal

191 192

Şeriatçıya Yargı Koruması mı?

Page 97: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

edildi. Bu karar karşısında dönemin siyasal iktidarı, Anaya-sanın Bağımsızlık İlkesine uygun yeni bir yasa hazırlamakyerine, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen DevletGüvenlik Mahkemeleri yasasını Anayasa hükmü haline ge-tirerek ve Anayasa Mahkemesi'nin, anayasa değişiklikleriniesas yönünden inceleyemeyeceği, sadece yöntem bakımın-dan inceleyebileceği kuralını getirerek bu konuda AnayasaMahkemesi'ne başvurma yolunu kapattı ve bu mahkemele-rin yargı sistemimiz içinde kalmasını sağladı.

Aradan yirmi üç yıl geçti; bu süre içinde binlerce in-san, siyasal iktidara bağımlı, hukuk açısından mahkemeolarak nitelenmesi olanaksız bu kurullar tarafından yargı-lanıp ağır cezalara çarptırıldılar.

AİHM kararı: 1993 yılında eski İzmir baro başkanı,değerli hukukçu Güney Dinç tarafından, Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin bağımsız olup olmadıkları konusu Av-rupa İnsan Hakları Komisyonu'na götürüldü. AİHM14.4.1997 gününde bu mahkemelerin, altında Türkiye'ninde imzası bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin“Bağımsız ve yansız bir mahkemede yargılanma hakkı”nı dü-zenleyen 6. maddesine aykırı olduğuna karar verdi.

Bu karar karşısında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşme-si'ni onaylamış olan cumhuriyet hükümetinin, Devlet Gü-venlik Mahkemeleri hakkındaki kuruluş yasasının kaldırıl-ması ya da değiştirilmesi için girişimde bulunması gerekir-ken, günümüze kadar bu görev ve yükümlülüğü yerine ge-tirmekten kaçınmıştır. Sonunda ve geçtiğimiz günlerdePKK'nın başı Abdullah Öcalan Genel Kurmay, Mit ve Em-niyet tarafından ortaklaşa hazırlanan bir operasyonla yaka-landı ve İmralı Adası'na götürüldü. Açılacak davanın hazır-lık soruşturması kısa zamanda tamamlandı. Ancak hukukaçısından önemli olan sorun, bu yargılamanın nerede, han-gi mahkemede, hangi yargılama yöntemleri uygulanarakyapılacağıdır.

Tüm Batı ülkelerinin ve dünya kamuoyunun yakındanilgilendiği bu davanın, yargılama hukukuna ve demokratikilkelere uygun olarak görülmesi ve yürütülmesi gerektiğiaçıktır. Davaya bakacak yargı organının, bu davada, her da-vada olduğu gibi, cumhuriyet yasalarını ve devletin onayla-dığı uluslararası sözleşme ve antlaşma hükümlerini uygula-ma göreviyle karşı karşıya olduğu da kuşkusuzdur. Yargıla-ma hukukunun anayasal ve evrensel ilkelerinin başında ba-ğımsız bir mahkemede yargılanma hakkı, savunma hakkı, du-ruşmaların aleniyeti (açıklığı) ilkeleri gelmektedir. Buradasorulması gereken soru şudur: Yürürlükteki yasalara ve uy-gulamaya göre bu ilkeler yerine getirilebilir mi? Biz, bunaolanak bulunmadığı inancındayız.

Çünkü Abdullah Öcalan'ın işlediği öngörülen suçlar,Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin görevine giren suçlar-dır. Yani Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kuruluş yasası-nın (2845) 9. maddesine göre bu suçlara Devlet GüvenlikMahkemeleri bakacaktır. Oysa bu mahkemelerin kurulu-şu, yargının bağımsızlığı ilkesine uygun düşmemektedir.Anayasanın “Devlet Güvenlik Mahkemeleri” başlıklı 143.maddesinin üçüncü fıkrasına göre “başkan, bir asıl ve biryedek üye ile savcı, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve cum-huriyet savcıları arasından; bir asıl ve bir yedek üye birincisınıf askeri hâkimler arasından, savcı yardımcıları ise cum-huriyet savcıları ve askeri hâkimler arasından özel kanun-larında gösterilen usule göre atanır”. Yani askeri hâkimlerve savcılar da bu mahkemelerde görev yapacaklar ve bun-ların görevlendirilmeleri, başka bir deyişle atanmaları, yerdeğiştirmeleri ve özlük hakları özel kanunlarında gösteri-len usule göre, yani yürütme organı (hükümet) tarafındanyapılacaktır. Böyle bir yöntemle atanan hâkimin siyasal ik-tidar karşısında bağımsızlığından söz edilemeyeceği gibi,hâkim güvencesinden de söz edilemez. Ayrıca, böyle birkuruluş doğal hâkim ilkesine de aykırı düşmektedir.

193 194

Öcalan ve Yargı

Page 98: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Asker ya da sivil herhangi bir hâkimin kişiliğinden veahlakından kuşku duymaya kimsenin hakkı olmaması ge-rekir. Ancak bağımsızlık ve hâkim güvencesi gibi önemlikonuların nesnel kurallarla düzenlenmesi gerektiği de açık-tır. Yirmi yıl kamu hukuku kürsüsünde başkanlık yapanProf. Münci Kapani, konuya şu açıklamayı getiriyor: “Hâ-kimlerin en kuvvetli teminatı, bizzat ahlak ve seciyelerininmetanetinde bulacaklarına dair sık sık tekrarlanan bir sözvardır. Bu söz bir hakikat payını ihtiva etmekle beraber de-magojiye de çok müsaittir. Hâkimin, yüksek ahlak ve seciyeyesahip olması şüphesiz ki lazımdır, şarttır. Fakat bu vasıflarkendisinin iktidar karşısında istiklalini temin için kâfi değil-dir. Zira unutmamak lazımdır ki, hâkim de nihayet bir insan-dır ve iktidar kendisi üzerinde tasarruf edebilmek serbestisinihaiz olduğu müddetçe onun istiklalinden bahsetmeye imkânyoktur” (İcra Organı Karşısında Hâkimlerin İstiklali, s. 84).

Sonuç olarak kuruluşu, yargının bağımsızlığı ve hâkimgüvencesi ilkelerine aykırı olan, özel ve olağanüstü bir mah-keme niteliği taşıyan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kal-dırılması ve Öcalan davasının genel bir mahkeme olan yet-kili bir Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi, inancımızagöre yargılama hukukunun gereğidir. Rahmetli Prof. FarukErem'in de dediği gibi, genel olmayan mahkeme özel mah-kemedir, özel bir mahkemenin siyasal iktidar karşısındabağımsızlığından, güvencesinden söz edilemez.

22.2.1999

Ölüm Cezası ve Öcalan

Ülkemizde uzun yıllardan beri tartışma konusu olan ölümcezası, Abdullah Öcalan'ın İmralı'da kurulan Devlet Gü-venlik Mahkemesi tarafından idama mahkûm edilmesin-den sonra yeniden Türkiye'nin gündemine oturdu.

Toplumun, şehit aileleri ve çevresini kapsayan bir ke-simi büyük bir duygusallık içinde ve kendi açılarından çokhaklı olarak, verilen ölüm cezasının infazını istiyor. Ayrı-ca, politik rant beklentisiyle ölüm cezasının uygulanması-nı savunanlar da var. Kimi aydın, yazar, hukukçu ve öğre-tim üyeleri konuya duygusallıkla yaklaşılmaması, Türki-ye'nin siyasal çıkarları açısından nesnel bir bakışla değer-lendirilmesi gereğini savunuyorlar. Avrupa ülkeleri, deği-şik anlatımlarla cezanın infaz edilmemesini, kararın gerialınmasını, Türkiye'nin idam cezasını kaldırmasını istiyorve ülkemiz üzerinde çeşitli baskılara başvuruyor. Bütünbunların yanında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin

195 196

Öcalan ve Yargı

Page 99: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

(AİHM) cezanın infazı konusunda tedbir kararı alabileceğiyorumları yapılıyor.*

Avrupa ülkelerinin bu tutumları kimi yönlerden eleşti-rilebilir; içişlerimize karışma hakları bulunmadığı, geçmiş-te bu ülkelerin kimilerinde de terör suçlularının ölüm ce-zasına çarptırıldığı ileri sürülebilir. Ancak kendi ülkelerin-de ölüm cezasını yasalarından çıkarmış olan bu devletlerinisteklerini mantıksız ya da tutarsız olarak nitelemek de ola-naklı değildir.

Avrupa Konseyi'ne üye devletlerde ve ABD'nin bir kı-sım eyaletlerinde; bu cezanın, insan haklarının başında ge-len yaşam hakkını ortadan kaldırdığı, başta İngiltere olmaküzere Avrupa ülkelerinde yapılan bilimsel araştırmalarla is-tatistiklerin (ölüm cezasının kamuoyunda caydırıcı bir et-kisi bulunmadığını) kanıtladığı, hata halinde bu cezadangeriye dönüşün olanaksızlığı vb. göz önüne alınarak ölümcezası kaldırılmıştır. Ancak kendini Avrupa'nın bir parçasısayan, Avrupa Konseyi'nin üyesi olan ve Avrupa Birliği'negirmek isteyen Türkiye; idama karşı olan düşünürlerimiz,hukukçularımız, yazar ve sanatçılarımızın yıllardan beri sü-ren tüm çabalarına karşın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşme-si'ni onayladığı halde ölüm cezasını kaldıran 6 numaralı ekprotokolü imzalamamış ve ölüm cezasını kaldırmamıştır.Her ne kadar on altı yıldan beri verilen ölüm cezaları infazedilmemekteyse de, bu olumlu tutum sadece uygulama ala-nında kalmış, yasal bir hüküm haline getirilmemiştir.

Savsaklamalar: Burada konuyla ilgili iki önemli nokta-yı anımsatmakta yarar vardır. Yıllarca komisyonlar kurula-rak üzerinde çalışılan yeni bir ceza yasa tasarısı hazırlan-mış ve dönemin iktidarına sunulmuştur. Bu tasarıyla ölümcezası çağcıl hukuk anlayışına uygun olarak kaldırılmış veyerine, bir açıdan ölüm cezasından daha ağır olan ağırlaştı-rılmış ömürboyu ağır hapis cezası getirilmiştir. Aradan yıl-lar geçtiği halde bu tasarı ele alınmamış, tartışılmamış veyasalaşmamıştır. Demokratikleşme, yargı reformu, yargıbağımsızlığı vb. tasarılar gibi demokrasinin onsuz olmazön hazırlık çalışmaları böylece raflarda bekletilmiştir. Butasarılar geç kalınmadan yasalaşmış olsaydı, günümüzdegündeme gelen ölüm cezasına ilişkin sorunlar aşılmış ola-caktı.

Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Nisan 1997'deDevlet Güvenlik Mahkemeleri'nde askeri yargıç bulunma-sını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesindeyer alan “bağımsız ve yansız bir mahkemede yargılanmahakkı”na aykırı görmüş ve bu konuda açılan davayı kabuletmiştir. Aradan iki yıl geçtiği halde siyasal iktidarlar, ya-sal olarak Türkiye için bağlayıcı olan bu kararın gereğiniyerine getirememişlerdir. Siyasal iktidarlar, geçmiş yıllardasavsaklama yollarına sapmadan görevlerini yapsaydı, bizimkuruluşundan beri karşı olduğumuz ve kaldırılmasını iste-diğimiz Devlet Güvenlik Mahkemeleri sorunuyla Türkiyekarşılaşmayacaktı.

Bilim Ne Diyor?

Bu olaylara bilimsel açıdan baktığımız zaman şu sonuçlarortaya çıkıyor: Ceza hukukunda önemli bir yeri olan kri-minoloji'ye göre (suç olayını inceleyen bilim dalı), suçla-rın kökeni toplumsal, ekonomik ve siyasaldır. “Doğuştasuçlu” yoktur. Kimi patolojik etkenler dışında suç, top-

197 198

Ölüm Cezası ve Öcalan

* Bu satırları yazarken, ta uzaklardan bir çığlık duyuyorum: Ey Avrupa'nın in-san hakları savunucuları! Yirmi yedi yıl önce hiç kimseyi öldürmemiş, döne-min başbakanı 27 Mayıs Anayasası'na karşı çıkarak, “Bu anayasa ile memle-ket idare edilemez” derken o anayasanın tastamam uygulanmasını isteyen,bunun için Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü yapan, ellerinegeçirdikleri Amerikan askeri personeline en insancıl davranışlarda bulunarakonları serbest bırakan yurtsever, bağımsızlıkçı, devrimci, yiğit Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan, Hüseyin İnan yaşamlarının ilkbaharında, yürürlükteki yasalarçiğnenerek anayasayı ihlale kalkışma suçundan asılırlarken neredeydiniz? İn-san hakları duyularınız körelmiş miydi? Yoksa antiemperyalist ve bağımsız-lıkçı oldukları için mi onları görmezlikten geldiniz?

Page 100: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

lumsal koşulların bir ürünüdür. Ekonomik, toplumsal vesiyasal alanda çıkarılan yasalar ve uygulamalar toplumdabir düzen (ya da düzensizlik) yaratır. Binlerce yıldan berisüren ve bugün de içinde yaşadığımız sınıflı toplumlarda,yukarıda açıklanan düzen, güçlü sınıfların çıkarlarına göreve bu sınıfların temsilcileri tarafından oluşturulagelmiştir.

Böyle bir toplumsal düzende haksızlıkların, adaletsiz-liklerin, işsizliğin, yoksulluğun; emekçi halk yığınları işçi,memur, emekli üzerinde çeşitli baskıların, insan hakları ih-lallerinin olacağı açıktır. İşte suçlar, böyle bir ortam içindeoluşmakta, başka bir deyişle böyle bir ortamda suç, top-lumsal düzenin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkmak-tadır. Bu nedenledir ki, dünyaca tanınmış ceza hukuku uz-manı Alfieri, “Suçu toplum (yönetenler H. Ç.) hazırlar, bi-rey işler” demiştir. Bunun sorumlusu da gerçekte o haksızdüzenin ya da düzensizliklerin yapımcıları, yaratıcıları si-yasal iktidarlardır.

Bu tür toplumlarda yürürlükteki düzen, suçu ve suçlu-yu üretiyor. Daha sonra da onu yargılıyor. Oysa toplumsaldüzen hakça olsa, ne suç üreyecek ne de suçlu. O halde,öncelikle çözülmesi gereken sorun; ekonomik, toplumsalve siyasal haksızlıkların, çelişkilerin, yani haksız düzeninortadan kaldırılması ve hakça bir düzenin kurulmasıdır.Bu yapılmadıkça yürürlükteki haksız düzen, giderek toplu-mun tüm hücrelerine yansıyan çürüme ve yozlaşma süre-cek, sonuçta daha nice suçlular üreyecektir. O halde ger-çek suçlu kim?

Sonuç olarak kriminoloji ve insan hakları açısındanolaya baktığımız zaman, Türkiye için en doğru yolun ölümcezasının tümden kaldırılması, Öcalan'ın ve dosyaları Mec-lis'te bekleyen idam hükümlülerinin cezalarının ömür bo-yu ağır hapse çevrilmesi olduğuna inanıyoruz.

16.7.1999

Yaşam Hakkı Siyasetin Üstündedir

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde anayasanın 37. madde-siyle ilgili değişiklik görüşmeleri hızla sürüyor. Basına vetelevizyon ekranlarına yansıyan haberlere göre, tartışmasıen uzun süren madde ölüm cezası olmuştur. Bu da iki-üçsaat sürmüştür. Anayasanın bu önemli maddeleri basında,üniversitelerde ve kamuoyunda genişçe tartışılma olanağıbulsaydı bu çabukluk hoşgörülebilirdi, ama yıllardan beriel sürülmeyen bu maddelere AB'nin istekleri karşısındaresmi geçit yaptırılması kamuoyunun dikkatinden kaçma-maktadır. Anayasalar sık sık değiştirilemediğine göre, uzunyıllar yürürlükte kalacak olan bu anayasa hükümlerini ka-muoyunda ve Meclis'te ince eleyip sık dokumak daha doğ-ru olmaz mıydı?

Bilindiği gibi Meclis'e gönderilen değişiklik tasarısında“Savaş, yakın savaş tehdidi ve terör suçları dışında ölümcezası verilemez” hükmü yer alıyordu. Yapılan tartışmalarsonunda, “yakın savaş” öğesi “çok yakın savaş” olarak de-ğiştirilmiş, ancak maddedeki “terör suçları” öğesi korun-

199 200

Ölüm Cezası ve Öcalan

Page 101: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

muştur. Böylece savaş, çok yakın savaş tehdidi hallerinde,ayrıca terör suçları nedeniyle ölüm cezası verilebilecektir.

Bu yasal duruma göre, ölüm cezası kaldırılmamakta,kimi koşullara bağlanarak korunmaktadır. Biz öteden beriölüm cezasının tümden ve koşulsuz olarak kaldırılmasınısavunageldik. Çünkü ölüm cezası, yaşam hakkını yok edenbir cezadır. Çağcıl hukuk anlayışı, insan haklarını huku-kun temel taşı olarak kabul eder. Başka bir deyişle, insanhaklarına aykırı bir hukuk düşünülemez. Ünlü Yunan dü-şünürü Protagoras'ın dediği gibi, “her şey insan içindir”felsefesini kabul etmeyen bir hukuka “hukuk” denilemez.

İnsan haklarının başında ise yaşam hakkı yer alır. Buhak dokunulmaz bir haktır. Ölüm cezası, işte bu hakka do-kunmakta ve onu ortadan kaldırmaktadır. Ölüm cezasınınkaldırılmasının baş nedeni budur. Konu, tamamen ilkeselbir konudur. Hiçbir ideoloji, bir siyaset ve parti çıkarı bu-nun üstünde olamaz ve ölüm cezasının kabulü için gerek-çe sayılamaz. Bu felsefe, ölüm cezasını savunanları da sa-vunan bir felsefedir.

Yine “yakın savaş, çok yakın savaş” ve benzeri öğelerdeğişken, yoruma elverişli, her yöne çekilebilir kavramlar-dır. Uygulamada keyfiliğe açık sözcüklerdir. Yaşam hakkıgibi doğal ve kutsal bir hak kişisel, partisel, siyasal hedefle-re feda edilemez ve böyle bir düzenleme suçların yasallığıilkesine de ters düşer.

“Terör suçu” öğesi MHP tarafından siyasal ve partiselnedenlerle ileri sürülmüş ve tasarıda yer almıştır. Böyle biröneriye evet diyen öteki partiler de siyasal dürtülerin etki-siyle oy kullanmaktadırlar. Burada önemle anımsatalım ki,hiçbir uluslararası sözleşmede ölüm cezası için terör öğesi-ne ve istisnasına rastlanmamaktadır.

Bu açıdan böyle bir hüküm, ölüm cezasıyla ilgili ulus-lararası ölçütlere de yabancı kalmaktadır.

İçinde bulunduğumuz siyasal ortamda, AB'nin de yön-lendirmesiyle anayasanın 37. maddesinde değişiklik yap-ma fırsatı doğmuştur. Bu yeterli olmamakla beraber (ki bizanayasanın tümden yenilenmesi düşüncesindeyiz), ölümcezasının kaldırılması konusunda ortaya önemli bir fırsatçıkmıştır. Bu fırsatın doğru ve yerinde kullanılması gere-kir. Bu fırsatın, insan haklarına aykırı ve siyasal nedenlerleyok edilmesi, Türkiye'nin insan hakları ve hukuk devletisavaşımında kara bir sayfa olarak yerini alacaktır.

Unutulmamalıdır ki terör geçicidir, yaşam hakkı veinsan hakları ise kalıcıdır.

1.10.2001

201 202

Yaşam Hakkı Siyasetin Üstündedir

Page 102: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Ölüm Cezası

Ölüm cezası, dünyada ve Türkiye'de en çok tartışılan ko-nulardan biri olmuştur. Yüzyıllardan beri bilim insanları,düşünürler, hukukçular ve toplumbilimciler bu cezanın ni-teliği, gerekli olup olmadığı, toplum yaşamına bir yararsağlayıp sağlamadığı yönleri üzerinde düşünceler üretmiş-ler, araştırmalar yapmışlardır. Konu, Türkiye'de de özellik-le hukukçular, Türkiye Barolar Birliği, üniversiteler ve hu-kuk kuruluşları tarafından enine boyuna incelenmiş ve de-ğerlendirmeler yapılmıştır. Gelinen aşamada tartışmalarölüm cezasının kaldırılması ya da kaldırılmaması, bu ceza-nın gerekli bir yaptırım olup olmadığı noktalarında odak-lanmıştır. Sonunda, 1950 yılında Avrupa İnsan Hakları Söz-leşmesi kabul edilmiş, 6 numaralı ek protokolle ölüm ceza-sı savaş ve savaş hali dışında kaldırılmıştır. Türkiye, buprotokolü imza etmemiştir. Avrupa Konseyi'ne üye devlet-lerin tümü ve ABD eyaletlerinin yarıdan çoğu ölüm cezası-nı kaldırmıştır.

Bilimsel Araştırmalar

Ölüm cezasının kaldırılmasını savunanlar, bu cezanın in-san haklarının başında gelen Yaşam Hakkı'nı ortadan kal-dırdığını, insanları suç işlemekten çekindirici bir etkisininolmadığını, hata halinde geri dönüşün olanaksız olduğunuileri sürmüşlerdir. Bu cezayı savunanlar da onun toplumdabir İBRET etkisi yaptığını, aksi halde suçların artacağınıileri sürmüşlerdir. Ancak başta İngiltere olmak üzere Av-rupa ülkelerinde bu konuda yapılan bilimsel araştırma veçalışmalar bu görüşü doğrulamamıştır. Bu araştırmalara veyapılan istatistiklere göre, ölüm cezasının kaldırılması suçla-rın artmasına neden olmamakta, uygulanması da suçlarınazalması sonucunu doğurmaktadır (bkz. Ölüm Cezası Üstü-ne Düşünceler, Camus-Koestler, çev. Ali Sirmen).

Yöntem Konusu

Ölüm cezası konusunda inceleme ve değerlendirme yapar-ken doğru sonuçlara ulaşabilmek için tek yöntem bilimselyöntemdir. Bu açıdan insan haklarının başında gelen buçok önemli sorunu, ancak anılan yöntemlerle insan haklarıaraştırmacıları düşünürler, hümanist hukuk kültürüne sa-hip uzmanlar doğru bir çözüme kavuşturabilirler. Nasıl tıpbilimini ilgilendiren bir konu, sosyoloji biliminin kuralları-na göre çözülemezse, ölüm cezası da politika ölçüleri ve oyhesaplarıyla çözülemez. Bu nedenle politikanın, hukukiçin her zaman kötü bir kılavuz olduğu söylenmiştir.

Aylardan beri medyada yapılmakta olan tartışmaları iz-liyoruz. Konuşmacıların ve yazarların çoğu, “İdam nedir?Bu cezanın insan üzerindeki etkileri, sonuçları nelerdir?İdamın toplumsal düzene bir yararı var mıdır?” konularınıtartışmıyor. Bilimsel verilere dayanan görüşler ortaya koy-muyor. Ölüm cezası politik hesaplarla, oy kaygılarıyla ele

203 204

Page 103: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

alınıyor. Oysa konu tamamen ilkeseldir, ancak bilimselyöntemlerle doğru bir çözüme kavuşturulabilir. Bunlar ya-nında, ayrıca saygı değer hukuk bilgini Faruk Erem'in dedediği gibi, ölüm cezasını sözle ya da yazıyla anlatmak ola-naksızdır. Onu görmek ve yaşamak gerek. İdam sehpası al-tında cellat tarafından tabure itilip insan ipe düşünce onunbiyolojik varlığının, entelektüel kişiliğinin, onur ve morali-nin perde perde sönerek yok olduğunu görmek gerek.Ölüm cezasının kaldırılmasının temel nedeni bu olmalıdır.

İnsanı yok etmeye, onun yaşam hakkını elinden alma-ya kimsenin hakkı yoktur, olamaz. Devletin bile buna hak-kı yoktur. Devlet cellat olmamalıdır. Suç işleyeni yasadışınadüşmekten arındırmak için ölüm cezasından başka yön-temler bulunmalıdır ve de vardır. Anımsatalım ki, ömürboyu ağır hapis cezası idamdan çok daha etkilidir.

Avrupa Konseyi

Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesinde Avrupa Kon-seyi ile ilgili bir haber yer aldı. Haber küçüktü, ama içeriğiçok büyüktü. Bu habere göre Avrupa Konseyi, Avrupa İn-san Hakları Sözleşmesi'ne ek yeni bir protokol hazırlamış.13 numaralı bu protokol ölüm cezasını kayıtsız koşulsuzkaldırıyor. Buna göre savaşta, yakın savaşta ya da başka birkoşulda ölüm cezası verilemeyecek ve imzacılar bu proto-kola çekince koyamayacaklar. Protokol 3 Mayıs 2002 gü-nünde yapılacak toplantıda imzaya açılacak.

İnancıma göre ölüm cezası, savaş, yakın savaş, terör vebenzeri hallerde de koşulsuz kaldırılmalıdır. Bu konuda ilerisürülecek herhangi bir koşul, bu cezayı kaldırmanın temelde-ki amacına ters düşecektir.

AİHK’den Önemli Bir Karar

Türkiye'de siyasal iktidarlar demokratikleşmeyi unuttur-maya çalışır ve sürüncemede bırakırken Avrupa İnsanHakları Komisyonu (AİHK), Devlet Güvenlik Mahkemele-ri'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesineaykırı olduğuna karar verdi. Bu karar, ülkemizde bağımsızyargı açısından önemli bir karardır. Türkiye Cumhuriyetihükümetinin ve Meclis'in onayladığı bu uluslararası söz-leşmenin sözü geçen maddesi, “Herkesin bağımsız ve yan-sız mahkemede yargılanma hakkını” kabul etmiştir. Te-melde bu hak, insan haklarının en önemli ilkelerinden bi-ridir.

Karara ilişkin haber önce İstanbul'da yayımlanan AçıkSayfa dergisinin Mayıs 1997 sayısında yer aldı. Daha sonraCumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yayımlandı.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu bu kararı nasıl ver-di?

İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi, İzmir HEP Yöne-tim Kurulu üyesi İbrahim İncal hakkında, yayımladığı bir

205 206

Ölüm Cezası

Page 104: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

bildiri nedeniyle Ceza Yasası'nın 312. maddesine dayana-rak (halkı ırk ve bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlı-ğa açıkça tahrik etme) bir mahkûmiyet kararı verdi.

Yargıtay'da onaylanarak kesinleşen bu karara, eski İz-mir Barosu Başkanı değerli hukukçu Güney Dinç tarafın-dan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na götürülerek Avru-pa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğu ileri sürüldü.1993 yılında yapılan bu başvuru üzerine AİHK, 14.4.1997tarihinde bir yandan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin Av-rupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “Bağımsız ve yansız birmahkemede yargılanma hakkı”nı düzenleyen 6. maddesineaykırı olduğuna karar veriyor, öte yandan da davanın esası-na girerek Devlet Güvenlik Mahkemeleri tarafından verilenkararın aynı sözleşmenin “anlatım özgürlüğü”nü düzenle-yen 10. maddesine de ters düştüğünü kararlaştırıyordu. Ay-rıca komisyon, sanığın Yargıtay'da duruşma ve sözlü açıkla-mada bulunma isteğinin de reddedilmesini, başsavcılık teb-liğnameyle ve duruşmada bulunarak düşüncesini bildirereksanığa bu hakkın da tanınmamasını eşitlik ilkesine aykırıbuluyordu. Bilindiği gibi bizim Ceza Yargılamaları UsulüYasamıza göre Yargıtay'da duruşma ve sözlü açıklama yal-nız ağır cezalı suçların duruşmalarında yapılmakta, bunundışındaki davalarda uygulanmamaktadır.

Türkiye’de Devlet Güvenlik Mahkemeleri

Bu mahkemeler, ülkemizde 1973 yılında 1773 sayılı yasay-la kuruldu ve hukuk çevrelerinde sert tepkilerle karşılandı.Biz de Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kurulmasındanönce ve sonra bu mahkemelere karşı çıkarak bunlarınmahkemelerin bağımsızlığı, yargıç güvencesi ve doğal yar-gıç ilkelerine aykırı olduğunu yazdığımız yazılarda ve ki-taplarda açıklamaya çalıştık. Gerçekten Devlet GüvenlikMahkemeleri anayasanın 32. maddesinde (1982 Anayasası,

Mad. 37) gösterilen yargı birliği ilkesine aykırı olağanüstümahkemelerdi. Anayasa, bu mahkemeleri kişi güvenliğiaçısından yasaklıyordu. Siyasal amaçlı olan bu yargı yerle-ri, yönetimi elinde bulunduran sınıfların temsilcileri tara-fından halk kitleleri üzerinde bir baskı mekanizması kur-mak amacıyla oluşturuluyordu. Demokratik hukuk çevre-lerinin, demokrasi güçlerinin yoğun baskıları sonucu ko-nu Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü ve Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin kuruluş yasasının en önemli maddeleriyüksek mahkeme tarafından iptal edildi. Daha sonralarıdönemin iktidarı Anayasa'da değişiklik yaparak Devlet Gü-venlik Mahkemeleri'ni bir anayasa hükmü haline getirdi,(12 Eylül Anayasası, Mad. 143) ve bu anayasa değişiklikle-ri konusunda esas yönünden Anayasa Mahkemesi'nde iptaldavası açılamayacağı kuralını koydu. Böylece, bu mahke-meler hakkında Anayasa Mahkemesi'ne başvurma yollarıkapatılmış oldu (aynı anayasa, Mad. 148).

AİHK Kararı Neler Getirecek?

Komisyonun kararı henüz kesinleşmemiştir. Avrupa İnsanHakları Divanı, kararı onaylarsa hüküm kesinleşecektir.Karar kesinleştiği zaman, Avrupa sözleşmesini onaylaya-rak kabul eden Türkiye için kimi yükümlülükler getire-cektir.

Özellikle askeri yargıç ve savcılar açısından siyasal ik-tidara bağımlı olan, anayasanın bağımsız yargı ilkesine ay-kırı bulunan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin ortadankaldırılması gerekecektir. Siyasal iktidar AİHK'nin kararıkarşısında Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kuruluşunailişkin hükümlerde değişiklikler yaparak bu mahkemelerisürdürmeyi düşünebilir. Ancak bu değişiklikler, Türkiyeiçin bağlayıcı nitelik taşıyan Avrupa sözleşmesindeki ilke-ler karşısında iktidarın amacına hizmet edemeyecektir.

207 208

AİHK’den Önemli Bir Karar

Page 105: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Temelde bu mahkemeler, sıkıyönetimsiz sıkıyönetimkurallarını uygulamak amacıyla kurulmuştu. Baskıcı birdevlet anlayışının ürünüydü. Artık demokrasinin, hukukdevletinin önkoşullarından olan yargının bağımsızlığı ilke-sine aykırı bu mahkemelerin tamamen kaldırılması gere-kir. Karar kesinleştiği gün, bir yandan Devlet GüvenlikMahkemeleri'nin çalışmalarının durdurulması, bakmaktaolduğu davaların genel mahkemelere gönderilmesi, öteyandan da genel mahkemelerin bağımsızlığıyla bağdaşma-yan anayasa ve yasa hükümlerinin ivedilikle değiştirilmesi,Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısına ilişkin ana-yasa hükümlerinde Adalet Bakanlığı'nın etkilerini ortadankaldırıcı düzenlemelerin yapılması ve imam-hatip çıkışlıla-rın hukuk fakültelerine ve üniversitelere girebilmesininönlenmesi hukuk devletinin, demokratik ve laik bir düze-nin ülkemizde gerçekleşmesi açısından zorunludur.

7.7.1997

Af Üzerine

Geçtiğimiz günlerde ve beklenmeyen bir zamanda kamu-oyu bir Af önerisiyle karşı karşıya kaldı. DSP genel başkanyardımcısı Rahşan Ecevit'ten gelen bu öneri, adi suç sanıkve hükümlülerinin, kendi deyimleriyle “kader kurbanla-rı”nın affını öngörüyor, siyasal suçları ve düşünce suçları-nı af kapsamının dışında bırakıyordu. DSP tarafından elealınan bu af önerisi, kısa zamanda hükümet tarafından dabenimsendi ve basına açıklandı. Ancak siyasal suçların vebu arada düşünce suçlarının kapsam dışında bırakılmasıbasında ve kamuoyunda sert tepkilerle karşılandı. Sonun-da hükümet, 12 Eylül baskı anayasasının affa sınırlamalargetiren 14. ve 87. maddelerini dayanak göstererek görüşle-rini savundu ve anayasanın bu maddelerinin değiştirilmesikonusunda bir düşünceleri de bulunmadığını açıkladı. Bu-na karşın, basında ve medyada af konusundaki tartışmalarsürmektedir.

Bu aşamada biz, affın kimi yönleri üzerinde kısacadurmakta yarar görüyoruz:

209 210

AİHK’den Önemli Bir Karar

Page 106: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

1. Dünyada ve tarihte af, genel olarak savaş, iç savaş,devrim ve değişik ekonomik ve toplumsal nedenlerle mey-dana gelen çalkantılı dönemlerden sonra normal düzeneulaşmak ve geçmişin unutulmasını sağlamak amacıyla baş-vurulan bir yöntemdir. Gerçekten Fransızların Amistie, İn-gilizlerin Amnesty, İtalyanların Amnistia dedikleri genel afsözcükleri latince Amnistia sözcüğünden gelmekte ve geç-mişin unutulması anlamını taşımaktadır. Ancak Af düşünü-lürken hukukçuların ve düşün insanlarının bu konuda altı-nı çizdikleri bir nokta vardır: Eğer toplum yaşamındakidengesizlikler, adaletsizlikler ve çalkantılar, siyasal iktida-rın ya da iktidarların beceriksizliklerinden, yönetimde bile-rek ya da bilmeyerek yaptıkları yanlışlıklardan ve ihmaller-den doğmuşsa bunlar af nedeni olarak kabul edilemez.Başka bir deyişle af, yöneticilerin yanlışlarını, görevi sav-saklamalarını düzeltmenin bir yolu ya da yöntemi değildir.Bu tür durumlarda, iktidar değişikliği yoluyla yasalar ama-cına uygun biçimde uygulanarak, gerektiğinde yeni yasalarçıkarılarak, yasa değişiklikleri yapılarak ve gerekli tüm ön-lemler alınarak anılan dengesizlikler giderilebilir.

Günümüz Türkiyesinde toplumsal düzen bozulmuş-tur. İnsanlar huzursuzdur. Vatandaş devlete güvenini yitir-miştir. Devlet, varlığının birinci nedeni olan yaşam hakkı-nı koruma görevini yapamamaktadır. Yolsuzluklar, devletmallarını yağmalamalar, devlet içinde yuvalanan çeteler,Susurluk olayının çözüme kavuşturulmaması, görevi kötü-ye kullanmalar, yargıda ve özellikle Devlet Güvenlik Mah-kemeleri yargısında adaletsiz kararlar, kamu görevlilerininişkence altında adam öldürmeleri, sistematik işkenceler,suç işleyen polis memurlarının korunması, Cumhuriyet veHukuk devleti için gerçek bir tehlike oluşturan irtica faali-yetlerinin önlenmemesi, dinin politikaya alet edilmesi, po-litikacıların oy avcılığını ülke çıkarlarının önünde tutmala-rı vb. olumsuzluklar toplumsal düzeni çıkmaza sokmuş-

tur. Bütün bunlar geçtiğimiz yıllara iktidarı elinde bulun-duranların, halkımızın çıkarlarına aykırı politikalarının birürünü olmuştur. Bu sonucu yaratan, iktidarlardır, yöneti-cilerdir.

Ancak yukarıda da söylediğimiz gibi bütün bunlar biraffın gerekçesi olamaz. Çünki af kötü politikaların kötü sonuçlarını ortadan kaldırma yönetimi değildir, öyle olsay-dı her iktidar değişikliğinde yeni hükümetlerin bir af yasa-sı çıkarması gerekirdiki bu da Suç-Ceza-İnfaz alanında birkaos yaratırdı.

Ne Yapmalı?

2. Bu konuda bir olup bitti yaratılmıştır. Af önerisi, gerçekamacı anlaşılamayan biçimde bir iktidar ortağı tarafındanortaya atılmış, birkaç gün gibi kısa bir süre içinde hükü-met tarafından benimsenmiş ve kamuoyuna açıklanmıştır.Af, çok duyarlı bir konudur. Cezaevlerinde bulunan ya dabu infaz yerlerini yakından tanıyanlar bunu iyi bilirler. Ce-zaevlerinde af sözcüğünün tutuklu ve hükümlüler için na-sıl bir anlam taşıdığını, ne kadar duyarlı olduğunu, tümumut kapılarını aralayan büyülü ve çekici bir kavram ol-duğunu unutmamak gerekir. Bu nedenle, yapılan af öneri-sinin geriye dönüşü olmadığını düşünüyoruz. Geriye dö-nüş büyük sakıncalar doğurabilir. Birkaç gün önce değerliyazar Işıl Özgentürk'ün Cumhuriyet gazetesinde yazdığı il-gi çekici yazısının başlığını oluşturan “af şakaya gelmez”sözleri bir gerçeği dile getirmiştir. Açıklanan oldu bitti kar-şısında başka yol görünmemektedir.

3. Türkiye insanının çok duyarlı olduğu suçlar, örne-ğin Susurluk sanıkları, kamu görevi yaparken devlet malınıyağmalayanlar, görevini kötüye kullananlar, sahte belge dü-zenleyenler ve bunlara yardım edenler, devlet içinde çeteoluşturanlar, bunlara yardım edenler, işkence suçluları ile

211 212

Af Üzerine

Page 107: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

yargısız infaz ve faili meçhul cinayet suçluları, laik ve de-mokratik cumhuriyet ilkesine karşı işlenen suç ve sanıkla-rı, uyuşturucu kaçakçıları, vb. suçlular yasanın kapsamı dı-şında bırakılmalıdırlar.

Siyasal suçlara gelince. Yukarıda affın gerekçesiyle ilgi-li yapmaya çalıştığımız açıklamalar, öncelikle siyasal suçla-rın affını gerektirmektedir. Çünkü affı gerektiren toplum-sal huzursuzluklar, dengesizlikler ve çalkantılar doğrudandoğruya siyasal olaylar ve gelişmelerle ilgilidir. Öğreti'dede siyasal suçlar devletin içi ve dış düzenine karşı işlenensuçlardır. Öte yandan siyasal suçlar toplumdan topluma,dönemden döneme, düzenden düzene değişen suçlardır.Başka bir deyişle, bunlar göreli (nisbi) suçlardır. Dün suçsayılan eylem bugün suç sayılmayabilir. Bu ve benzeri ne-denlerle, bir af söz konusu olduğu zaman önce siyasal suç-ların affı düşünülür ve düşünülmelidir. Bu konularda gere-kiyorsa yasal değişiklikler ve yeni düzenlemeler yapılmalı-dır.

Yine Af Üzerine

DSP-MHP ve ANAP koalisyonunun hazırladığı Af yasa ta-sarısı, deprem felaketinin en acılı günlerinde on dört saatiçinde Meclis'te görüşülerek kabul edildi. Tasarı basında,kamuoyunda, üniversitelerde ve demokratik kitle örgütle-rinde yeterince tartışılma ve incelenme olanağı bulamadı.Hükümet, bu olayda Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısında ol-duğu gibi “ben yaptım oldu” tavrını benimseyerek, bir anönce Meclis'i tatile götürme isteğinin de dürtüsüyle kendihazırladığı yasa tasarısını hükümet ortakları arasında pa-zarlık yöntemiyle ve pek az bir değişiklikle Meclis'ten ge-çirdi. Af gibi çok yönlü, tüm ulusu ve toplumun barışını,huzurunu yakından ilgilendiren bir konuda hükümetin bututumu kamuoyunda, basında, bilim ve hukuk çevrelerin-de huzursuzluk yarattı.

Bu yasa, affın tarihsel, bilimsel ve hukuksal amaçları-na ters düşen bir yasa oldu. Koalisyon hükümetini oluştu-ran iktidar partileri, yasayı çıkarırken toplumsal barışı vehuzuru hedef alması ve bunu sağlamaya çalışması gerekir-

213 214

Af Üzerine

Page 108: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

ken kendi üyelerinin, yakınlarının ya da yandaşlarının kişi-sel çıkarlarını ön plana aldılar. Falan kişi ya da kişiler afkapsamına alınsın ya da alınmasın pazarlıkları, affı toplum-sal amacından, barış ve huzur hedefinden uzaklaştırdı, ade-ta bir alışverişe indirgedi. Bütün bu oyunlar kamuoyunungözleri önünde oynandı. Milletvekilleri, hukukun üstünlüğü,toplumun huzur ve refahı üzerine yaptıkları yemini unutmuşgibiydiler.

Böylece, affın bilimsel, toplumsal ilke ve amaçları birkenara bırakıldı. Affın, toplumların geçirdiği bunalımlı,çalkantılı dönemlerden sonra, kamu yararının ve normaldüzene geçiş sürecinin gerektirdiği bir önlem olduğu (Fransızsiyaset bilimcisi Barthélemy), “İçtimai fayda mülahazasiylebu yola başvurulması gerektiği” (Prof. Sahir Erman, Prof.S. Dönmezer), “... Kamunun menfaatı açısından alınan birtedbir olduğu, bunlarla bazı olayların unutulmasının istenil-diği ve bu tedbir karşısında hususi menfaatlerin (Özel çıkar-ların) söz konusu olamayacağı” (Magno, Türk ve İtalyanCeza Kanunları Şerhi) gerçekleri göz ardı edildi. Bilimin,Kriminoloji'nin, ceza adaleti ve hukukun yerini partisel vekişisel çıkarlar ve hesaplar aldı.

Önce Siyasal Suçlar

Türkiye'nin ünlü ceza hukuku uzmanı ve değerli hocamProf. Tahir Taner'e göre: Ceza verme hakkı toplumsal yara-rın gereği olduğu gibi, kimi kez ceza vermemek de toplu-mun yararına olabilir. İhtilal, inkılap ya da önemli toplum-sal olaylardan sonra normal duruma dönme amacıyla afilan edilebilir. Siyasal suçlar affedilebilir. Ancak adi suçla-rın affı doğru olmaz, hatta tehlikeli olabilir (Ceza Hukuku,s. 101-102).

Anayasa hukuku hocamız Prof. Ali Fuat Başgil'e görede: “Siyasi mahkûmlarda ahlaki redaet (ahlak dışılık) yok-

tur. Suç bir kanaat uğruna işlenmiştir. Suçluyu mahkûmetmek demek kanaatı mahkûm etmek demektir” (Türk Si-yasal Rejimi ve Anayasa Müesseseleri, s. 207)

Tarihte ve siyasal bilim alanında affın söz konusu ol-duğu dönemlerde, her zaman siyasal suçlara öncelik tanın-mıştır. Çünkü bu suçlar adi suçlardan farklı olarak değiş-ken ve göreli suçlardır, bir amaç için işlenmiştir, dönem-den döneme değişir, dün suçlu sayılanların bugün heykel-leri dikilebilir (Giordano Bruno örneği). Ortaçağlarda mo-narşik yönetimlerin başında bulunan kişiler devlet ile özdeşkabul ediliyor, onlara karşı işlenmiş suçlar devlete karşı iş-lenmiş sayılıyor ve siyasal suçlara adi suçlardan daha ağırcezalar veriliyordu. Siyasal suçlular “Crimen Majistratis”adı altında özel mahkemelerde yargılanıyorlar, suçluylabirlikte onun çocukları ve torunları da cezalandırılıyordu.1789 Fransız demokratik devriminden sonra siyasal suçlarhakkındaki bu düşünceler değişti. Artık kral devletle öz-deş değildi. Fransız yasalarında bu doğrultuda değişiklik-ler yapıldı (1832 yasa değişikliği). İşte çıkarılan af yasasın-da devlete karşı işlenen suçlar, yani siyasal suçların af kap-samı dışında tutulması, açıkladığımız bu çağdışı düşünce-lerin bir kalıntısıdır. Adi suçluyu kader kurbanı adı altındaaffederken siyasal suçluyu ve düşünce suçlusunu (!) ceza-evlerinde bırakmak çağcıl düşüncelerle bağdaşmayan ilkelbir tutumdur. Bilim insanlarının, yazarların ve hukukçula-rın yasaya karşı gösterdikleri tepkiler de bunu kanıtlamak-tadır.

Basın yoluyla işlenen suçlara üç yıl erteleme getirenhüküm, her şeye karşın sevindirici olmakla beraber inancı-mıza göre yapılacak şey, 12 Eylül baskı rejiminin getirdiğibaskı anayasasının 87. ve 14. maddelerinde değişiklik ya-pılarak siyasal suçlarla düşünce suçlarına (!) af getirmekti.Ülkemizin ve yargının bağımsızlığını derinden yaralayanTahkim Yasası için anayasa değişikliği yapılırken (ki biz

215 216

Yine Af Üzerine

Page 109: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

buna karşı olan kesim içindeyiz) demokratikleşmeye hiz-met edecek böyle bir değişikliği yapmak gerekirdi.

Ancak 12 Eylül faşizminin getirdiği antidemokratik,baskıcı anayasayı değiştirmeye yanaşmayanlar, bu konudagüçlerini kullanmayanlar, hatta bu anayasanın antidemok-ratik hükümlerini kendi kişisel ve sınıfsal çıkarları doğrul-tusunda uygulamayı yeğleyenlerden böyle olumlu bir tavrıbeklemenin olanaksızlığı da ortadadır. Sözüm ona işkencesuçlarının cezasını artırırken işkence suçlularına af getiren,pankart açan gençleri aftan yararlandırmazken çeteleri, ül-keyi soyanları, dolandırıcıları, ülkemizi bugünkü bunalımasokanları af kapsamına alanları halkımız artık tanımayabaşlamıştır.

Bu nitelikleriyle çıkarılan yasa, aftan beklenen barış vehuzuru getirmekten uzaktır. Tüm bu ve benzer sorunlarınçözümü, koalisyon hükümeti tarafından unutulan demok-ratikleşme programlarının uygulanmasına bağlıdır.

31.8.1999

Düşünce Suçu ve Af

Düşünce açıklama özgürlüğünü engelleyen ve bunu suçsayan Terörle Mücadele Yasası'nın 8. maddesinin değişti-rilmesine ilişkin yasa tasarısı aylardan beri TBMM'de bek-lemektedir. Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan haberleregöre, Adalet Bakanlığı basın yoluyla işlenen suçlardan ce-za alanlara örtülü bir af için hazırlık çalışmaları yapmaktave infaz yasasında değişiklikler yaparak bunu gerçekleştir-mek istemektedir. Bu çalışmalar, amacına ulaşırsa basınyoluyla işlenen düşünce suçlarından ceza alanlar af edile-cek, basın yoluyla işlenmemiş olan aynı tür suçlar af kap-samı dışında kalacaktır.

Anımsanacağı gibi uzun tartışmalardan sonra koalis-yon ortakları, yukarıda sözü geçen 8. maddeyi değiştirenbir tasarı üzerinde anlaşmışlar ve tasarıyı TBMM'ye sun-muşlardır. Buna göre, düşünce açıklaması yine suç olaraksürmekte, ancak “inceleme, tartışma ve eleştiri” sınırlarınıaşmayan düşünce açıklamaları suç sayılmamaktadır. Dahaönce de yazdığımız gibi, böyle bir değişiklik soruna çözüm

217 218

Yine Af Üzerine

Page 110: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

getirmemekte, bilim adamı ve araştırmacılar gibi, “eleştir-me, tartışma ve inceleme” konumunda bulunan kimseleregüvence sağlamakta, ama bu alanda toplumun öteki sınıfve katmanlarına düşünce açıklama özgürlüğü alanında biriyileştirme getirmemektedir.

Kaldı ki, hangi düşünce açıklamasının eleştiri, tartış-ma ve inceleme amacıyla yapıldığını ve hangilerinin bunundışında kaldığını saptamak ve değerlendirmek kolay olma-yacaktır. Kaldırılan TCK'nın 141-142. maddelerinin geç-miş uygulamalarında olduğu gibi değişik bilirkişi raporları,değişik kararlar verilecek ve güvenli bir yargılama olanağı-na ulaşılamayacaktır.

DYP'nin bir kanadı, düşünce açıklamasının önündekiengelleri tamamen kaldırmayan, toplumun sınırlı bir kesi-mine rahatlık sağlayan ve yukarıda açıkladığımız sakınca-ları da beraberinde getiren bu tasarıya bile karşı çıkmışlar,bu nedenle de tasarı Meclis genel kurulunda görüşme ko-nusu yapılamamıştır.

Basın yoluyla işlenen suçlara örtülü bir af getirilmesi,kuşkusuz yıllardan beri düşünceleri nedeniyle cezaevlerin-de bulunan insanlarımızın özgürlüklerine kavuşmaları gibiolumlu sonuçlar doğurabilir, toplumda ve kamuoyunda birrahatlık sağlayabilir. Ama sorun yine çözümsüz kalacaktır.Önemli olan, hem bugünü hem de yarınları güvence altınaalabilecek ve toplumun tüm kesimleri için geçerli olabilecekçözümler üretmektir. Bu da, ancak Terörle Mücadele Yasa-sı'nın 8. maddesini yürürlükten kaldırmakla sağlanabilir.

Türkiye'de öteden beri düşünce açıklama özgürlüğün-den korkulagelmiş ve ona bir öcü gözüyle bakılmıştır. Si-yasal iktidarlar düşünce açıklama özgürlüğünü, dayandık-ları sınıfların çıkarları açısından sakıncalı, bu çıkarları bo-zucu görmüşler, ama bu gerçeği gizlemek için özgürlükle-rin toplumun çıkarlarına aykırı düştüğünü ileri süregel-mişlerdir.

21. Yüzyılın eşiğinde bulunuyoruz. Artık açık düşün-celerden korkmamalı, açıklanmayan, açıklanmasına ola-nak sağlanmayan, gizli düşüncelerden korkulmalıdır. Açıkdüşünceler, yine açık düşüncelerle tartışılabilir, doğrularve yanlışlar ortaya konulabilir, toplumsal gelişme bundanyararlanabilir. Gizli ve saklı düşüncelerde bu yol kapalıdır.

Dolambaçlı yollara sapmadan, düşünce açıklamasınısuç sayan yasa maddelerini ortadan kaldırmak, ülkemizibu demokrasi ayıbından kurtarmak en doğru yoldur. Buyol, hem dolaylı affın getireceği iyilikleri sağlayacak hemde bundan sonra insanların düşünceleri nedeniyle yenidencezaevlerini doldurmalarını önleyecektir.

219 220

Düşünce Suçu ve Af

Page 111: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

“Af” Ama Nasıl?

Hükümet tatile girmeden önce Meclis'te görüşülecek yasatasarıları açıklandı. Yaklaşık bir yıldan beri raflarda bekle-tilen af yasası tasarısı bunlar arasında yer almıyor. Bu ya-sanın çıkarılıp çıkarılmaması tartışmasına bu aşamada ge-rek olmadığı ve affın yasalaşması kamuoyunda ve hukukçevrelerinde artık haklı olarak kabul ediliyor. Biz bu ko-nulardaki düşüncelerimizi daha önce açıklamış ve affınönemli kimi yönlerini aydınlatmaya çalışmıştık (Cumhuri-yet 1.8.1999).

Avrupa ve Türkiye'nin tanınmış hukukçuları, bilim in-sanları ve düşünürleri af olayına kamu yararı açısındanbakmakta, affı toplumların çalkantılı dönemlerinden sonranormale dönüşün bir yöntemi olarak değerlendirmektedir-ler. Fransız düşünür ve siyaset adamı Barthélemy, İtalyanhukukçusu Magno, ünlü sosyolog Emile Durkheim, ülke-mizde profesörler Tahir Taner, Ali Fuat Başgil, Sahir Er-man, Uğur Alacakaptan, Selahattin Keyman ve Sulhi Dön-mezer bu düşünceleri paylaşmaktadırlar. Yargıtay Ceza Ge-

nel Kurulu da 11.12.1933 tarih ve 351/355 sayılı kararındaaf için anılan gerekçeleri kabul etmiştir.

Ceza hukuku hocamız rahmetli Tahir Taner, dersle-rinde bizlere çok özet olarak: İhtilal, inkılap ya da önemlitoplumsal olaylardan sonra af ilan edilebilir. Siyasal suçlaraffedilebilir... Ancak adi suçların affı doğru olmaz, hattatehlikeli olabilir demişti (Ceza Hukuku, s. 101-102). Ana-yasa hukuku hocamız Ali Fuat Başgil de, “Siyasal suçlardaahlaki redaet (ahlak dışılık) yoktur. Suç bir kanaat uğrunaişlenmiştir. Suçluyu mahkûm etmek demek kanaatı mah-kûm etmek demektir” diyerek bir değerlendirme yapmıştı(Türk Siyasal Rejimi ve Anayasa Müesseseleri, s. 207). Sos-yolog Emile Durkheim'a göre de, “Siyasal suç, sosyal geliş-me için yararlıdır”.

Hukuk, anayasa hukuku, ceza hukuku, sosyoloji uz-manlarının da belirttikleri gibi tarih boyunca af hep siyasalsuçlar için kullanılmıştır. Uzmanların büyük bir bölümüadi suçların affına karşı çıkmışlar ve bunun sakıncalarınaişaret etmişlerdir. Ancak suçlar bilimine (Kriminoloji'ye gö-re) adi ve siyasal suçlar toplumsal koşullardan kaynaklan-maktadır. Bu suçlar, toplumsal düzenin bir ürünüdür. Bunedenle, siyasal suçlarla adi suçlar arasında af açısından birayrım yapmanın bilimsel gerçeklere aykırı düşeceği açıktır.

Bütün bunlar affın öncelikle siyasal suçlar için çıkarıl-ması gerektiğini göstermektedir. Siyasal suçlarla adi suçlararasında ayrım yapılması ve özellikle siyasal suçların af dı-şı bırakılmasının, toplumsal yaşamın ihtiyacı olan barışı vehuzuru getirmeyeceği, aksine yeni huzursuzluklar yarata-cağı açıktır.

Anayasanın 87. maddesi: Bu madde, Türkiye BüyükMillet Meclisi'nin görevlerini göstermektedir. Bunlar ara-sında af yetkisi de vardır. Ancak 87. madde, 14. maddeyegönderme yaparak bu maddede sayılan ve devlet idaresialeyhine işlenen suçlar olarak niteleyebileceğimiz suçlar

221 222

Page 112: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

hakkında af çıkarılamayacağını hükme bağlamıştır. Bu hü-küm, 12 Eylül askeri cuntası döneminde anayasaya konu-lan yanlış ve çağdışı bir hükümdür. Hukuka uygun, top-lumsal barışa hizmet edebilecek bir affın çıkarılabilmesiiçin, af yasası ile birlikte adı geçen 87. maddede de değişik-lik yapılması zorunludur. Bilindiği gibi, 1982 Anayasasıhazırlanırken, devleti bireyin ve toplumun üstünde görentotaliter bir devlet anlayışının ürünü olan “kutsal devlet”kavramına yer verilmiş, yıllar boyunca yapılan eleştiriler vetartışmalar sonunda bu devlet anlayışının demokratik ilke-lere aykırılığı kabul edilmiş ve bu düzenleme anayasanınbaşlangıç bölümünden çıkarılmıştır. Anayasanın 87. mad-desinde yer alan 14. maddeye ilişkin hüküm, yani devletekarşı işlenen suçların affedilemeyeceği hükmü, 1982 Ana-yasasının kaldırılan “kutsal devlet” anlayışının bir ürünüve uzantısıdır. Bu uzantının da anayasadan çıkarılması,demokratik ilkelerin ve anayasanın başlangıç bölümündehaklı olarak yapılan değişikliğin doğal ve akılcı bir gerçeği-dir. Nitekim 1961 Anayasasında böyle bir hükme yer veril-memiştir.

Öte yandan anayasanın 13. maddesinin 2. fıkrası, te-mel hak ve özgürlüklerle ilgili özel ve genel sınırlamalarındemokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaya-cağı hükmünü getirmiştir. TBMM'nin af yetkisini kullanır-ken, bir kısım vatandaşları, yani siyasal suçluları af dışın-da bırakması demokratik toplum düzeninin gereklerine ay-kırı düşer. Çünkü anayasanın eşitlik ilkesi de demokratiktoplum düzeninin gereklerindendir.

Bu nedenlerle, ülkemizde barış ve huzurun gerçekleş-mesine katkıda bulunabilecek bir af yasasının çıkarılabil-mesi için, anayasanın 87. maddesinde değişiklik yapılaraksiyasal suçların da af kapsamına alınması zorunlu görün-mektedir.

22.6.2000

Cezaevinde Yargısız İnfaz

Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde (Ulucanlar), 26 Eylülgecesi emniyet görevlilerince yapılan operasyon sonundasiyasal hükümlü ve tutuklulardan onu yaşamını yitirdi.Yirmi dört kişi de ağır yaralandı. Basına yansıyan ve yalan-lanmayan haberlere göre olayların, kapasitesi kırk olan ko-ğuşlarda yüz kişi üst üste kalan bu hükümlü ve tutuklula-rın ek koğuş istemeleri, bu isteklerinin sürekli reddedilme-si sonunda direnişe geçmeleri, on kişinin ölümüyle sonuç-lanan operasyonun bu nedenle yapıldığı anlaşılmaktadır.

Basın ve televizyon kanalları, öldürülenlerin ateşli si-lahlar kullanılarak öldürüldüklerini, ölülerin tanınamaya-cak durumda olduklarını açıkladı. Yapılan operasyon vekoğuşların zorlanması esnasında tutukluların silah kullan-dıkları ileri sürülmüşse de, emniyet görevlilerinde silah ya-rası bulunmadığı anlaşılmış ve bu savın gerçek olmadığıortaya çıkmıştır. Avukatlar otopside gözlemci olarak bu-lunmak istemişlerse de, bu talep kabul edilmemiştir. Oysayapılan operasyonun sonunda on kişinin öldüğü ve yirmi

223 224

“Af” Ama Nasıl?

Page 113: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

dört kişinin ağır yaralandığı, böylesine dehşet verici birolayda avukatların ya da ölü ve yaralı yakınlarını temsileden bir kişinin otopside bulundurulmasında hukuka aykı-rı bir yön bulunmadığı gibi, şu dillerden düşürülmeyenşeffaf devlet anlayışına da uygundur. Ayrıca, yasada böylebir uygulamayı engelleyen açık bir hüküm de bulunma-maktadır. Böyle bir konuda gösterilecek anlayış ve açıklı-ğın kamuoyunda oluşan kuşkuların dağılmasına yardımcıolacağı da kuşkusuzdur.

Ölülerin konuşamadığı ve yaralılarla görüşmeye yetki-lilerin izin vermedikleri, yaralıların kısa bir sürede başkacezaevlerine sevk edildikleri, habercilerin haber alma veverme haklarının bulunmadığı böylesine sisli bir ortamdagerçekleri öğrenmek isteyen kamuoyunun, ölü ve yaralıyakınlarının ciddi kuşku ve kaygılar içinde kalacakları or-tadadır. Güpegündüz polisler tarafından dövülerek öldürü-len Metin Göktepe olayında, daha önceki ve sonraki olay-larda kimi görevliler tarafından kanıtların karartılmaya ça-lışıldığı, olaya katılmış görevlilerin değişik biçimlerde ko-runma çabaları kamuoyu ve basın ilgilileri tarafından göz-lenmiştir. Emniyet görevlilerinin suç işledikleri hallerdesoruşturmanın yine emniyet görevlileri tarafından yapılma-sı halkımızda adalete karşı bir güvensizlik yaratmaktadır.Bu nedenlerle soruşturmayı yönetenlerin, gerçeğin ortayaçıkarılması doğrultusunda kamuoyunun da duyarlılığınıgözönüne alarak görev yapmaları gereği ortadadır.

Yargısız infaz: Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu An-kara Grup Başkanlığı tarafından yaptırılan, üç uzman dok-tor tarafından hazırlanan otopsi raporlarına ve CumhuriyetSavcılığı tarafından düzenlenen ölü muayene keşif tutana-ğına göre, emniyet ve cezaevi infaz görevlileri tarafındanAnkara Merkez Cezaevi'nde yapılan operasyon sonundaon siyasal hükümlü ve tutuklu ölmüş, yirmi üçü de ağıryaralanmıştır. Bu hükümlü ve tutuklular, ateşli silahlarla

vurularak öldürülmüşlerdir. Cesetler üzerinde, ateşler so-nunda meydana gelen yaralar baş, göğüs ve karın bölgelerin-dedir. Operasyon esnasında cezaevi ve koğuşlar kolluk güç-leri (polis, jandarma ve cezaevi infaz görevlileri) tarafındansarılmış, güvenlik güçleri duruma egemen olmuştur. Böylebir operasyonda güvenlik güçlerinin görevi, direnişe geçti-ği söylenen kişileri sağ olarak yakalamak ve adalete teslimetmektir. Bu amaca ulaşabilmek için her tür önlem alınma-lıdır. Yabancı ülkelerin uygulamalarında, benzer hallerdeolay yerini sarmak, kaçmaya engel olmak, elektrik ve sukesme, uykusuz bırakma, yemek vermeme gibi önlemlerebaşvurulmaktadır. Yani devlet, yakalamak istediği kişilerisağ ele geçirmek için her önleme başvuracak, ama öldür-meyecektir.

Tutuklu ya da hükümlü, kaçma girişiminde bulunma, sayım vermeme, hatta tünel kazma gibi yollara başvurabi-lir. Ama bütün bunların yönetmeliklerde ve yasalarda ce-zaları vardır. Ancak bütün bunlar, onları öldürmek için ge-rekçe olamaz. Çünkü devlet adam öldüremez. Hükümlüyüeğitir, rehabilite ederek toplumsal yaşama hazırlar. Bunuyapmıyor veya yapamıyorsa kusur güçlü olana, bu konudatüm olanaklara sahip bulunan devlete aittir. Bu, hukukdevletinin bir gereğidir. Olay yeri neresi olursa olsun hu-kukun kuralı budur. Özellikle olay yeri, hükümlü ve tu-tukluların sağlıklarının, yaşamlarının devlete emanet edil-diği, devletin güvencesi altında bulunduğu bir yer, yani ce-zaevi ise bu, daha da önem kazanır.

Verili durumda, olaya karışan tutuklu ve hükümlüle-rin sağ olarak ele geçirilememesi olanaksızdır. Operasyonakatılan görevlilerin sayısı, ellerindeki silah ve gereçler, da-hası gördükleri eğitim karşı bir olasılığa izin vermez. Yeterki, yakalamak istedikleri kişileri sağ olarak yakalamak içingerekli önlemleri almış olsunlar. Olayda, operasyona katı-lanların, yasaların ve hukukun bu hükümlerini yerine ge-

225 226

Cezaevinde Yargısız İnfaz

Page 114: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

tirmedikleri anlaşılmaktadır. Bu koşullarda hükümlü vetutukluların ateşli silahlarla baş, göğüs ve karın gibi ya-şamsal yerlerine ateş edilmesi ve öldürülmeleri yargısız birinfaz eyleminden başka türlü nitelenemez. Ceza yargılama-sında baş, göğüs ve karın bölgelerine ateş edilmesi öldür-me kastının göstergesi sayılmaktadır.

Ülkemizde yargısız infazlar, mağdurların, kamuoyu-nun, bir kısım basın ve medyanın uyarılarına, çabalarınakarşın sürmektedir. Böyle bir uygulama hukuk, hukukdevleti ve demokrasi açılarından bir skandaldır. İlkel birtutumdur ve günümüzün siyasal iktidarının, gelişmiş ülke-lerde kabul edilen klasik devlet kavramıyla bağdaşmayandeğişik bir devlet anlayışını benimsediğini göstermektedir.Sonu çok tehlikeli olan bu uygulama, bir süreden beri ce-zaevlerine de girmiştir. Özellikle 12 Eylül faşizminin yöne-time el koyması, insan haklarını ikinci plana iten kutsaldevlet anlayışının 1982 Anayasasında yer almasından son-ra yargısız infazlar, kayıplar, faili meçhul cinayetler yoğun-laşmıştır.

Kamuoyu bu dehşet verici uygulamalardan tedirgin-dir. Yöneticilerden açıklama ve şeffaflık istemektedir. İkti-dardan, hukuk devletini hiçe sayan bu tehlikeli gidişe sonvermesini, suçluların ivedilikle, yan tutmadan saptanarakhaklarında dava açılmasını beklemektedir. Ayrıca, yıllan-mış bir sorun haline gelen cezaevleri, tüm yönleriyle elealınmalı, çağdaş cezaevleri standartlarına göre, rehabilitas-yon amacına yönelik bir programla çözüm yolları saptan-malıdır. Cezaevi personelinin çağımızın insan haklarınasaygılı infaz sistemi konusunda eğitimden geçirilmesi, so-runun önemli bir parçası sayılmalıdır.

17.10.1999

227 228

Cezaevinde Yargısız İnfaz

Page 115: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

III. Bölüm

DOSTLUKLARACILAR

İZLENİMLER

229 230

Page 116: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Cumhurbaşkanının Vetosu

Cumhurbaşkanı sayın Ahmet Necdet Sezer, Türk Ceza Ya-sası'nın 313.-314. maddelerinde düzenlenen ve halk ara-sında Hortumlama ve Çete olarak bilinen “Suç işlemek içinörgüt kurma” suçlarını Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ningörev alanından çıkaran 4719 sayılı yasanın kimi maddele-rini veto ederek bir kez daha görüşülmek üzere TBMM'negeri gönderdi.

Bu veto olayı üzerindeki değerlendirmemizi açıklama-dan önce, Devlet Güvenlik Mahkemeleri hakkındaki dü-şüncelerimizi kısaca anımsatmakta yarar görüyoruz: DevletGüvenlik Mahkemeleri yasası, 11.7.1973 gününde resmigazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Yasa daha tasarıhalindeyken, Türkiye'de bizim de içinde bulunduğumuzdemokrat hukukçular ve hukuk kuruluşları buna karşıçıkmışlar, bu mahkemelerin, anayasada kabul edilmiş yar-gının bağımsızlığı, doğal hâkim, hâkim güvencesi ilkeleri-ne aykırı olduğunu, bu mahkemelerle sıkıyönetimsiz birsıkıyönetim uygulamasının amaçlandığını ileri sürmüşler-

di. Buna karşın tasarı yasalaşmış ve eleştiriler de sürmüştü.Konu Anayasa Mahkemesi'ne götürülmüş, yüksek mahke-me yasayı “yargının bağımsızlığı ilkesi”ne aykırı görerekiptal etmiş, ama dönemin siyasal iktidarı bu mahkemelerinkuruluşunu bir anayasa hükmü haline dönüştürerek iptalkararını etkisiz duruma getirmişti. Yıllar sonra Avrupa İn-san Hakları Mahkemesi, açılan bir dava sonunda DevletGüvenlik Mahkemeleri'nde askeri hâkimlerin görev yap-malarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı bulanbir karar almış, Türkiye de bu karara uymuştu. Ancak bu-rada ayrıntılarına girme olanağımız bulunmayan birçokanayasal ve yasal nedenlerle, biz bu olağanüstü mahkeme-lerin kaldırılması gerektiği düşüncemizi korumaktayız.

Veto Konusuna Gelince

Son yıllarda ülkemizde yeni suç türleri ortaya çıkmıştır.Halk arasında “hortumlama” ve “çete” olarak bilinen busuçları işleyenler, devlet kademeleri içinde, birçok kurumve kuruluşta ve bankalarda görevli kişilerle birlikte suç iş-lemek için örgüt kurmuşlar; bankaların, kimi kurumlarınve hazinenin para ve mal varlıklarını zimmetlerine geçir-mişlerdir. Bu kişiler arasında büyük sermaye sahipleri, fab-rikatörler, bürokraside önemli görevler yapan yüksek de-receli devlet memurları ve bakanlık yapmış milletvekillerigörülmüştür.

İşte yargılamaların sürmekte olduğu bu aşamada biryasa önerisi hazırlanarak hortumlama, çete oluşturma vebunlara bağlı rüşvet, görevi kötüye kullanma vb. suçlarınDevlet Güvenlik Mahkemeleri'nin görev alanından çıkarıl-ması ve genel mahkemelere gönderilmesi istenilmiştir. Bu-na ilişkin hazırlanan yasa tasarısı TBMM tarafından kabuledilerek yasalaşmıştır. 4719 sayılı bu yasa kamuoyundahaklı olarak çetelerin, hortumcuların, soyguncuların ve

231 232

Page 117: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

görevi kötüye kullananların korunması olarak algılanmış-tır. Sayın cumhurbaşkanının veto ettiği yasa budur.

Hemen söyleyelim ki, cumhurbaşkanının 4719 sayılıbu yasayı veto etmeden önce her yönüyle irdelediği, ko-nuyla ilgili anayasa hükümlerini, ceza yasasının 313. ve314. maddelerini, 4422 sayılı çıkar amaçlı suç örgütleriylemücadele yasasını, 1412 sayılı ceza yargılama usulü yasası-nı, 3842 sayılı yasayı gerekçeleriyle birlikte karşılaştırmalıolarak incelediği dokuz sayfalık veto gerekçesinin okun-masından anlaşılmaktadır.

Anılan gerekçeye göre incelemeler, sonuçta: Susurlukdavası diye adlandırılan dava ile görülmekte olan ötekibenzer davalara konu olan eylemlerin Türkiye'nin iç gü-venliği ve kamu düzeniyle ilgili olduğu, yine inceleme ko-nusu “4719 sayılı yasanın ikinci maddesiyle getirilen değişik-liğin terörizmle savaşım ve devlet güvenliği yönünden olum-suz etkiler, eksiklikler ve yetersizlikler yaratabileceği, genelyetkili adli yargı yerlerinde görev yapan yargıç ve savcıla-rın 4422 sayılı yasada öngörülen yetkilerle donatılmamışoldukları, dolayısıyla, bu tür suçların genel yetkili adli yar-gı yerlerinde görülmesi durumunda sanıklar arasındakiilişkilerin niteliği, derinliği ve karmaşıklığı nedeniyle ola-yın gerçek faillerinin ortaya çıkarılması her zaman olanaklıolmayabileceği; ayrıca bu yasanın birinci maddesinin yü-rürlüğe girmesi durumunda, kamuoyunun bunu kişilerinkorunması amacıyla özel nitelikte yasa çıkarıldığı biçimin-de anlamasının güçlü bir olasılık olduğu, bu durumlarınise kamu vicdanını derinden yaralayacağı, yargıya olan gü-veni sarsacağı, yine dosyaların genel mahkemelere devrininve yargılamanın yeniden başlamasının uzun süre alacağı, da-vaların sürüncemede kalacağı, hatta zamanaşımına uğrayabi-leceğini”, bütün bunların Hukuk devleti ilkesine aykırı düştü-ğünü göstermektedir.

Bu gerekçeleri bir yazı çerçevesinde ayrıntılarıyla oku-yucuya sunmanın olanaksızlığını göz önüne alarak, gerekligördüğümüz noktalarına değinmekle yetinmeyi yeğlemişbulunuyoruz.

Yukarıda açıkladığımız gibi Devlet Güvenlik Mahke-meleri'nin tamamen kaldırılması gerektiğine inanmakla be-raber, bu mahkemeler görevlerine devam ettiği süre içindehortumlama, çete oluşturma ve benzeri suçları işleyen ki-şi ve örgütler için, onları koruyucu nitelikte özel yasalarçıkarılmasını yasaların genelliği ilkesine aykırı buluyor,cumhurbaşkanının yukarıda özetlenmeye çalışılan veto ge-rekçelerini adalete hizmet yolunda atılmış önemli bir adımolarak değerlendiriyoruz.

3.12.2001

233 234

Cumhurbaşkanının Vetosu

Page 118: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Ankara’da İlhan Selçuk İçin DüzenlenenToplantıda Halit Çelenk’in

Yaptığı Konuşma

Sevgili İlhan Selçuk'u anlatmak zor, kolay değil. Bu ünlüyazı ustasını Türkiye insanları ve aydınları her gün oku-dukları için bu zorluk biraz hafifliyor.

Yıllar önce Hukuksuz Demokrasi adlı kitabımı baskıyahazırlarken sevgili İlhan Selçuk'a, bu kitaba nasıl bir ad ko-yalım diye sormuştum. Kitabı okuduktan sonra bana: Bukitaba Hukuksuz Türkiye adı uygun düşer, demişti. Ben de“çok iddialı olmaz mı?” deyince, düşünerek yüzüme bak-mış ve öyleyse Hukuksuz Demokrasi koyalım, yanıtını ver-mişti.

Böylece İlhan Selçuk kitabımın isim babası olmuş vesunuş yazısını da yazmıştı.

Bildiğim kadarıyla o, kırk yılı aşkın bir süredir yazdıve konuştu. Mahkeme, hapishane ve kontrgerilla işkence-lerine karşın ilkelerinden ödün vermedi. İnancını ve dünyagörüşünü sürdürdü.

Yorum ve köşe yazıları yazdı. Yorum yazılarında ülke-mizin güncel ve yaşamsal sorunlarını inceledi, kamuoyunuaydınlatmaya çalıştı.

Örneğin:– Düşünce açıklama özgürlüğünü gerçekleştirme,– Köktendinciliğe, gericiliğe ve bağnazlığa karşı aklın

ve bilimin egemen olduğu bir toplum aşamasınaulaşma,

– Faşist baskılara karşı savaşım,– Türkiye'nin bağımsızlığını savunma ve emperyaliz-

me karşı savaşım,– İşkenceyi önleme,– Ziverbey kontrgerilla merkezinde, işkence ve ölüm

tehditleri altında verdiği yazılı ifade de, ilk kez Ak-rostiş sanatını kullanarak içeriden dışarıya işkenceuygulamalarını duyurma,

– Laiklik ilkesini ödünsüz savunma,– Renk, din, dil, ırk ve mezhep ayırımı yapmadan in-

san hakları için savaşım,– Yargının bağımsızlığını gerçekleştirme,– Öğretim birliğini yaşama geçirme,– Devrim yasalarının uygulanmasını sağlama,– Türkiye'yi Atatürk'ün hedef gösterdiği çağdaşlaşma

düzeyine ulaştırma,– Kaynağını 18. yüzyıl Avrupasından alan, cumhuri-

yetin ilanıyla kapılarını Türkiye'ye açan Aydınlan-ma felsefesini yaymaya çalışma, bu yazılarda irdele-

nen konulardan kimileridir.Özellikle son yıllarda Türkiye için yaşamsal önem ka-

zanan köktendinciliğe karşı laiklik ilkesinin savunulmasın-da ve Aydınlanma felsefesinin ülkemizde yerleşmesi doğ-rultusunda verdiği savaşımın önemini belirtmek istiyorum.

İlhan Selçuk, köşe yazılarında kendine özgü değişikbir anlatım yöntemi oluşturdu. Bir arının bal toplaması gi-

235 236

Page 119: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

bi önce bir şiire, bir çiçeğe, bir sözcüğe, bir fıkraya, bir de-yime konar, örnek bir açıklamadan sonra yeniden kanatla-rını açarak işlemek istediği konuya girer... Bağlantıyı sizkurarsınız, mesajı siz alırsınız. Okurken hem ekinsel tat al-ma duygularınız doyuma ulaşır hem de çözüm bekleyensorunlar üzerinde bir gezintiye çıkıp düşünmeye başlarsı-nız. O, sanki sizin duygularınızı, izlenimlerinizi, beklenti-lerinizi, tepkilerinizi dile getirmektedir.

Aşırılıktan kaçınma ve ölçülülük yazılarının önde ge-len özelliklerinden biri.

Yazarlık yaşamı boyunca düşünce çizgisini yön değiş-tirmeden sürdürebilmek pek az insanın başarabileceği birşeydir. Bunun altını çizmek istiyorum. Bunca yıl her günkendini okutabilmek, okuyucunun ilgi odağı olmayı sür-dürebilmek, ancak insana, onun yaşamdan beklentilerine,özlemlerine, duygularına yanıt verebilmekle, o temayı ya-kalayabilmekle olanaklı. Bu da, ancak engin bir hümaniz-manın geniş bir kültürle kaynaşmasının ürünü olabilir.Ulusal ile evrensel arasındaki bağı, insanlığın mutluluğu vebarış çizgisinde kaynaştırma çabası da yazarın özellikleriarasında. Kalemin kılıçtan keskin olduğu özdeyişinin ör-neklerini de onun yazılarında buluyoruz.

İlhan Selçuk'un yönetimindeki Cumhuriyet gazetesiyıllardan beri bilimde, sanatta, kültürde ve yaşamda geliş-menin ve demokrasinin önkoşulu olan laiklik'i kaldırarakülkeyi şeriat devletinin karanlığına sürüklemek isteyenlerekarşı çağdaş bir Türkiye doğrultusunda savaşım vermekte-dir. İlhan Selçuk adı, bu anlamda Cumhuriyet gazetesiyleözdeşleşmiştir.

Her şeyin parayla satın alındığı bir ortamda Cumhuri-yet'i kimse satın alamamış ve gazete bağımsızlığını koru-muştur. Bunun da altını çizmek istiyorum.

Yine İlhan Selçuk, ülkesinin yurtsever, inançlı, idealistve yürekli insanlarını selamlamaktan da geri kalmaz.

Japon Gülü başlıklı yazısında, Japon gülünün özellikle-rini anlattıktan, bu çiçeğin kendince dirençli yaşamını bizeaçıkladıktan sonra o, insanları Japon gülüne benzeterekşöyle der:

“Japon gülünün açması için ne ağaçların dallarına su yürü-mesine ne toprağın buram buram bahar kokmasına ne do-ğanın içten içe kıpırdanmasına gerek var.Zor günlerin çiçeği japon gülü.Belki de bunun için onu çok seviyorum. Yeni yıla girerkenyine açtığını görünce bir sevindim, bir sevindim, elimi salla-dım pencereden:Merhaba japon gülü!Kimi insan japon gülü gibidir.En zor günleri bekler açmak için, karanlık, soğuk, fırtına,tipi vızgelir.O kişiyi ne kışın geri dönmesi korkutur ne kırağı çalmasıne de don tutması...Heey! Yurdumun japon gülleri...Hepinize merhaba!”

Biz de kaleminde ve yüreğinde zor günlerin çiçeği japongülü'nün nitelik ve özelliklerini taşıyan ve üstelik, her şeyekarşın, her gün açan sevgili İlhan Selçuk'a: MERHABA! di-yoruz. MERHABA!

28.4.1997

237 238

Ankara’da İlhan Selçuk İçin Düzenlenen Toplantıda Halit Çelenk’in Yaptığı Konuşma

Page 120: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Halit Çelenk’in, Kendisine VerilenPlaket Nedeniyle EĞİT-DER’e

Teşekkür Konuşması

Eğit-Der genel başkanı sayın Mustafa Gazalcı tarafından,genel yönetim kurulu adına hukukçu Halit Çelenk'e; TÖS,Töb-Der, Eğit-Der üyesi ve tüm öğretmenlere yaptığı hu-kuk yardımları nedeniyle Mülkiyeliler Birliği salonundaverilen ve TÖS, Töb-Der, Eğit-Der, Köy Enstitüleri ve Çağ-daş Eğitim Vakfı yönetici ve üyeleri ile Halit Çelenk'in dostve yakınlarının da katıldığı yemekte Halit Çelenk'e, üzerin-de: “Öğretmen örgütlerinin değişmez avukatı, dar günlerindostu, eşsiz hukukçu” sözlerinin yazılı olduğu bir plaketverilmiştir.

Bu yemekte Mustafa Gazalcı'nın yaptığı açılış konuş-masından sonra avukat Halit Çelenk şu konuşmayı yap-mıştır:

“Değerli dostlar, sevgili arkadaşlar,Bu dostlar sofrasına hoş geldiniz.

Derler ki, insancıl duyguları, insan sevgisini, dostluk duy-gusunu dile getiren en güzel anlatım tarzı “şiir”dir. Ben de

sizlere değerli şair Niyazi Akıncı'nın DOST başlıklı şiiri ilehoş geldiniz demek istiyorum:

Helva da demesini bilirizHalva demesini de,Min gayrı haddin biz de şairiz.Vakıa asılmadı resmimiz bir berber dükkânına olsunBahsedilmedi ismimizden minnacık puntolarla bileAma biz yine şairizDostu dost bilirizDüşmanı düşmanKapılarımız ardına kadar açıktır her zamanVe dostlar çarıklarını çıkarmadanbaş köşeye bağdaş kurup oturabilirlerBize mağripten gelirler Maşrikten gelirlerOlmuşu dost ağzına ayvanınHamı düşman başına.

Bu hoşamediden (hoş geldin) sonra, bizlere bu dost sofra-sını hazırlayan, bu güzel buluşmayı sağlayan Eğit-Der ge-nel başkanı, yılların dostu, barış davasında ben savunman-ken, daha sonra sanık sandalyesini birlikte paylaştığımız,bugünlerde de hortlayan şeriatçılığa karşı laik eğitimi sa-vunan Mustafa Gazalcı'ya ve derneğin genel yönetim kuru-lu üyelerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Yaklaşık otuz beş yıldan beri öğretmen arkadaşlarlabirlikteyiz. 1965 yılında TÖS'le başlayan, Töb-Der'de sü-ren, gittikçe pekişen beraberliğimiz bugün de bizleri biraraya getiriyor.

Osman Akol hocamızı, genç yaşta yitirdiğimiz FakirBaykurt'u, Musa Uysal'ı, yani Emmi'yi, Hamdi Konur'u, Ta-lip Apaydın'ı, Mehmet Başaran'ı, Mahmut Makal'ı, OsmanBolulu'yu, Feyzullah Ertugrul'u, Dursun Kut'u, DursunAkçam'ı, Nazım Bayata'yı, Gültekin Gazioğlunu, Öner Yağ-

239 240

Page 121: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

cı'yı, İsmet Yalçınkaya'yı ve adlarını sayamadığım öteki öğ-retmen arkadaşları unutmak mümkün müdür?

Mahkemelerde, cezaevlerinde, emniyet binalarında hepberaber olduk, ak günleri, kara günleri paylaştık.

Onların önemli bir bölümü Köy Enstitüleri'nden gel-mişlerdi. Örnek insan İsmail Hakkı Tonguç'un öncülüğü-nü yaptığı çağcıl bir eğitim sistemiyle, iş içinde, işle birlikteeğitim sistemiyle yetişmişlerdi. Tüm öğretmenlerle birlikteköleliği, kulluğu ortadan kaldırma ve çağcıl yurttaşı yarat-mayı hedeflemişlerdi. Bu, kutsal bir görevdi.

İşte bizler; avukat Nevzat Helvacı, rahmetli İlhan Diş-çi, Çetin Güner, İsmail Çevik, Akay Sayılır ve öteki arka-daşlar TÖS'ü, Töb-Der'i ve öğretmen arkadaşları savunduk,onlara destek olduk. Onlardan da çok şey öğrendik.

Böylece bu kutsal göreve katkımız olacağı düşüncesi,bizlere mutluluk veriyordu. Bu karşılıklı güzel duygular,aramızdaki sarsılmaz dostluğun temelini oluşturdu.

Sözlerime son vermeden önce şunu da eklemek istiyo-rum:

Savunma görevimi sürdürürken bir gün savunduğuminsanları, onların dünya görüşlerini, taşıdıkları idealizmi,özverilerini, yürekliliklerini düşünürken şu notları düş-tüm:

“Ben bir savunmanım. Güzel insanları savundum. Hal-kını seven, onların ‘bir orman gibi kardeşçesine’ yaşamasıiçin gencecik yaşamlarını veren insanları. Özgürlüklerini,yaşanmamış yemyeşil yıllarını ortaya koyan insanları. Hak-ça toplumsal bir düzene giden yola ışık saçan insanları sa-vundum.

Onlar bir çiçek gibi arı, taze ve renkliydiler. İnsan ol-maktı suçları. İnsanları sevmekti. Baskısız, sömürüsüz, öz-gür bir dünya istemekti.

Her biri birer dünyaydı. İdealleri için öldüler, idamedildiler, hapis yattılar.

Ben bu güzel insanları savunarak, onlarla beraber in-san sevgisini, barış dolu özgür ve mutlu bir dünyayı sa-vundum.

Bu güzel insanları seviyorum.Bir yaşam bu sevgiyle geçti. Çok mu? Kendilerini tüm

insanlığa adayanlara bir yaşam vermek...”

27.6.2000

241 242

Teşekkür Konuşması

Page 122: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

İlhan Erdost’un Mezarı Başında

Daha dün gibi. Sanki yanımızda, yanı başımızda. Sanki yi-ne gözleri ışıl ışıl, kara bıyıkları altından gülüyor...

Öyle ya! Bu kadar güzel bir insanın yokluğuna alış-mak mümkün mü?

Sevgili İlhan; bilimsel sosyalizmi, yani insanoğlununbugüne kadar bulabildiği en doğru dünya görüşünü Türki-ye insanına ulaştırmak istiyordu. İnsanlığın kurtuluşunakatkıda bulunmak istiyordu.

Genç, inançlı, yürekli, birikimli bu güzel insan, kendi-sini inancına adamıştı.

Karanlık güçler ve odaklar aydınlığı sevmezlerdi.İlhan'ı; Mamak Askeri Cezaevinde, askeri bir araba

içinde vahşice işkencelerle katlettiler. Bugün o, Aydınlan-ma ve Uyanış savaşımımızın bir şehididir.

Tevfik Fikret'in deyimiyle:

“Göz yumama güneştenNe kadar nuru kararsaSönmez abedi,Her gecenin bir gündüzü vardır.”

İlhan'ı seviyoruz. Bu sevgi sonsuz.O düşünceleriyle, inancıyla, kişiliğiyle ve de insancıllı-

ğıyla içimizde yaşayacak.Işıklar içinde yatsın.

7.11.1999

243 244

Page 123: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Ekmekçi Dostları*

Sevgili İlhan Selçuk, “İnsan, yaşamı boyunca düşünceleri,davranışları ve eylemleriyle kendi heykelini yapar” diyor.

Sevgili Mustafa Ekmekçi de insan sevgisi, dostluğu,yardımseverliği ve çelebi kişiliğiyle kendi heykelini oluş-turdu.

Cumhuriyet'teki odası konuklarına hep açıktı, sesi vekahkahaları koridorlara taşardı.

– Abi bana pasaport vermediler.– Niçin vermiyorlar, ne varmış ki.– Bilmiyorum abi.– Ben şimdi içişleri bakanıyla konuşayım, anlarız.

Eli telefona uzanır.– Abi babamı köyden hasta getirdim, hastaneye yatır-

madılar.– Neden? Hangi hastanede?– İbni Sina'da.– Orada tanıdık doktor arkadaşım var, der.

Eli telefona gider.

Hemşerim şair Ali Yüce, Ekmekçi'ye sesleniyor:

“İnsan İnsanı sevince / Dünya güzelleşirdi haniGülmemiz sığmazdı yüzümüze / Kuşsesleri akardıçeşmelerden / Şimdi göz yaşları akıyor Ekmekçi.İnsan İnsanı sevince / Çoğalırdı kuşların kanatlarıSığmazdı göklerimize / Anımsar mısın bilmemTürküler çiçek açardı / Şimdi yara açıyor yüreğimizdeAğlamadan dinlenmiyor Ekmekçi.”

Onu herkes Köy Enstitüsü çıkışlı sanırdı. Enstitüler hak-kında belki de en çok yazı yazan odur. “Öksüz YamalığıKöy Enstitüleri” kitabını okuyunca bu anlaşılır.

Sayın Mehmet Başaran “Ekmekçi'nin Ekmeği ya da KöyEnstitüleri” başlıklı yazısında söylüyor ve şu şiiri okuyor:

“Çamlıbel'de bir gül açsa / Uykuları kaçar Bolubeyi'ninÇünkü kırmızıdır gül / Halkın ve toprağın uyanışına benzerBir değil bin gül açıyordu Anadolu'da / Ekmeği ikiye bölsenAydınlık sesi duyuluyordu halkın / Köyleri tutmuştu aşkınve terin hünerleri / Bir oldular da Bolubeyi'yle / Kapattılarenstitüleri...”

Ekmekçi derin bir soluk bırakarak:“Enstitüleri yıkmak bu halka yapılmış en büyük iha-

net azizim” der.Reşat Şemsettin Sirer, İsmail Hakkı Tonguç'a ne de-

mişti:

“Sen bu halk çocuklarını böyle yetiştiriyorsun, peki ne ola-cak sonra? Nasıl yönetiriz bu milleti? Bindiğim eşeğin akıllıolmasını istemem ben.”

Ekmekçi'nin heykelinde bu soruların hepsinin yanıtı var.

245 246

* Mustafa Ekmekçi'nin mezarı başında yapılan konuşmadır.

Page 124: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Yine son söz Ali Yüce'nin:

“Tahtadan tabut yapmışlarSeni içine uzatmışlarBayrağa sarmışlar tabutuGüllerle donatmışlarKusura bakma EkmekçiNe bilsinler şaka yaptığınıGerçekten öldün sanmışlar.”

Ekmekçi'ye sevgilerle

21.5.1999

Halit Ağabey’in ve Erdost’unUzun Yürüyüşüne Saygı...

Ataol Behramoğlu

1960'lı yılların, hayatımda ışığı hiç eksilmeyen bir güneşgibi parladığını daha önce de yazdım. Bu, ülkemiz için deböyledir... 60'lı yılları, yani üniversiteli gençliğimi, Türkiyeİşçi Partisi'ni, o yılların unutulmaz Ankara'sını, kimileri ar-tık hayatta olmayan, kimileri altmışlı-yetmişli yaşlarını sür-dürmekte olan ağabey ve ablalarımızı ve hayatta kalabilen-leri bugün ellili yaşlarındaki kuşaktaşlarımı -anımsamak nekelime-, zihnimde ve gönlümde her an duyduğumda, içim-de ağlamak duygusuyla da karışık derin bir heyecan yükse-liyor... Ülkemizin uzun bir uyku ve baskı döneminden son-ra birdenbire silkinip canlandığı, Cumhuriyet'in ilk on-onbeş yılını anımsatırcasına çağdaşlaşma yolunda devceadımlar attığı 60'lı yılların unutulmaz simaları arasında, be-nim zihnimde ve gönlümde, Halit Çelenk ağabeyin (elbetteŞekibe ablayla birlikte) ve sevgili Muzaffer Erdost'un (el-bette sevgili İlhan Erdost'la birlikte) seçkin yerleri vardır...Bu, onları tanımış, dostluklarıyla onurlanmış bütün kuşak-daşlarım ve herkes için böyledir...

247 248

Ekmekçi Dostları

Page 125: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

s

Halit ağabeyin iki kitabı günlerdir elimin altında: “BarışSavaşçıları” ve “Beş Kapı Beş Kilit”. Her ikisi de Tekin Yayı-nevi'nce yayımlanmış bu kitapları ellerimin arasında birdost eli gibi tutuyor, okşuyor, sayfalarını karıştırıyorum...Sözcüğün tam anlamıyla bir hukuk savaşımcısının, hukukbiliminde olduğu kadar insanı insan yapan en ince duygu-ları yaşayıp yaşatmada da usta bir kalemin ürünü bu “anı-lar” bir solukta okunurlarken, ülkemizde geriyle ilerinin,karanlıkla aydınlığın, yalanla gerçeğin savaşım tabloları dagözlerimizin önünden birbiri arkasına geçiyor... DenizGezmiş'lerden bu yana son otuz yılın en önemli siyasal da-valarının söz konusu edildiği kitaplarda, Halit ve ŞekibeÇelenk çiftinin üniversite öğrencilerinden (40'lı yıllardan)günümüze, tanık oldukları ilginç toplumsal olaylar ve tanı-dıkları önemli kişilikler de betimleniyor... Kimi kez kişiselbir gözlem, bir tanıklık, belgeselliğin ve yazınsallığın daüstüne yükselerek, yaşanmış bir trajediyi bir film karesin-de gibi donduruyor, yadsınamaz ve unutulmaz kılıyor...

“Nöbetçi subay bana:- İşte paltosu. Bir tek de ayakkabısı var, öteki tekini bu-

lamadık, diyor ve bir ayakkabı tekini uzatıyor... Düğmelerikopuk, kanlar içindeki bu pardösü ve tek ayakkabı bize herşeyi, İlhan'a yapılan vahşeti anlatıyor... Ertesi gün cezaevin-de Muzaffer Erdost'u görmeye gidiyorum. Görüş yapacağımıilgililere bildiriyorum. Mamak Cezaevi'nin açık görüşme ye-rinde, yani bahçede bekliyorum. Bulutlu, kapalı, baskılı birhava var. Uzunca bir süre beklediğim halde kimse gelmiyor.Tel örgülerin sonuna kadar yürüyorum. Yirmi adım kadarötede, bir ağaç gibi hareketsiz duran, gölgeye benzer bir şeygörüyorum. Daha yakından dikkatle bakınca onun bir insan,Muzaffer Erdost olduğunun farkına varıyorum. Üstünde gribir pardösü. Yakaları kalkık. Ta uzaklarda bir noktaya bakı-

yor gibi hareketsiz, sessiz ve dalgın... Muzaffer Bey! diye ses-leniyorum. Tel örgüye doğru yaklaşıyor, konuşuyoruz. Askeriarabada askerlerin kendilerini nasıl dövdüklerini, koğuşa gel-diklerinde İlhan'ın nasıl öldüğünü anlatıyor ve ekliyor:

- “İlhan'ın cenazesinde bulunmak istiyorum. Bana izinversinler. Sıkıyönetim Komutanlığı ile görüşün, bunu sağla-yın...” (İlhan Erdost'un Kanlı Paltosu).

s

Halit Çelenk, 40'lı yıllardaki üniversite öğrenciliği döne-minde başladığı uzun yürüyüşünü, önemli sağlık sorunla-rına karşın, sürdürüyor... Türkiye'nin gelmiş geçmiş enseçkin beyinlerinden, en özgün zekâlarından Muzaffer İl-han Erdost, şehit kardeşinin adını kendi adında yaşatarak,“Türkiye'nin Yeni Sevr'e Zorlanması Odağında Üç Sivas” adlıson derece önemli, antiemperyalist incelemesinin akıl al-maz bir yargı kararıyla mahkûm edilmesine, inanılmasıgüç çalışkanlığıyla, yeni bir yapıtıyla karşılık veriyor: “YeniDünya Düzenine Zorlanması Odağında Türkiye” (Onur Ya-yınları)...

s

Türkiye Halit Çelenk gibi, Muzaffer Erdost gibi aydınlarıy-la onur duyuyor... Bugün ülkemizde yeniden yükselmekteolan emekçi eylemleri, yurtseverlik ve antiemperyalizmbilinci; demokrasi, özgürlük, toplumsal adalet savaşımınındurdurulamazlığı; Çelenk'ler, Erdost'lar gibi onurlu veuzun yürüyüşçülerin eseridir...

7.8.1999

249 250

Halit Ağabey’in ve Erdost’un Uzun Yürüyüşüne Saygı...

Page 126: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Kanlı 1 Mayıs

İşçi sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olaraktüm dünyada kutlanan 1 Mayıs, İstanbul'da Kadıköy ala-nında yine kana bulandı. Basına yansıyan haberlere göre, 1Mayıs günü sabah saat 10 sularında Hasan Paşa semtindemiting alanına girmek isteyen kimi kişiler polis tarafındanaranmak istenmiş, bu kişiler kendilerini aratmak isteme-yince tartışma çıkmış ve bu arada polis onlara ateş açmış-tır. Açılan ateş sonunda seramik işçisi Hasan Albayrak ba-şından, Levent Yalçın adındaki kişi de göğsünden vurula-rak yaşamını yitirmiştir. Haber kısa bir zamanda mitingalanına yayılmış ve mitinge katılanlar arasında büyük tepkive heyecan yaratmıştır. Miting sürerken gençlerden bir gu-rup mikrofonda konuşma yapan sendika temsilcilerininkonuşmalarına engel olmak istemiş ve daha sonra mikrofo-nu ele geçirmiştir. Sendika temsilcileri alandan ayrılırken,toplantının başında iki kişinin öldürülmesinin yarattığıgerginlik sonucu alandaki gençlerden bir grup mağazalarıncamlarını kırmışlar, kimileri de iki arabayı ateşe vermişler

ve aralarına girmiş olan bir sivil görevliyi dövmüşlerdir.Emniyet görevlileri her nedense bu saldırılara müda-

hale etmeyerek beklemeyi yeğlemişlerdir. Olayların sonu-na doğru polis yeniden olaylara müdahalede bulunmuş,sonunda emniyet görevlileri tarafından bir kişi daha vuru-larak öldürülmüştür. İstanbul emniyet müdürü Kemal Ya-zıcıoğlu güvenlik görevlilerinin, sabahleyin iki kişi öldü-rüldükten sonra müdahaleye ara verilmesi konusunda şun-ları söylemiştir: “Orada müdahale etsek üç ölü yüz olurdu,kan akıtmak istemedik, bir de kamuoyu bunların gerçekyüzünü görsün istedik. Bir daha karşımıza çıkmasınlar.”

Yine kimi sivil polislerin göstericiler arasında yer aldı-ğı ve silah kullandığı tanıkların anlatımından ve gazete ha-berlerinden anlaşılmıştır. Yaşamını yitirenler baş ve göğüsgibi vücutlarının yaşamsal bölgelerinden tek mermiyle vu-rulmuşlardır. Ceza hukuku açısından bu tür ateşler genel-likle öldürme amacıyla yapılmış sayılır.

Kalın çizgileriyle böyle meydana gelen bu olay olağanbir zabıta vakası mıdır? Yoksa bir tertip, bir provokasyonmudur?

Olayın bir tertip olduğunu, daha önceden tasarlandığı-nı ortaya koyan göstergeler bulunmaktadır. Mitingin dahabaşında saat 10 sularında, insanlar miting alanına gelmeyebaşladığı bir sırada, ortada silah kullanmayı gerektiren birdurum yokken polis neden iki kişiye ateş etmiş ve öldür-müştür? Neden ölenlerin baş ve göğüs gibi bedenlerininyaşamsal bölgelerine ateş etmiştir? Polis görev ve yetki ya-sasının 16. maddesine göre bu gibi durumlarda polis, an-cak meşru müdafaa halinde, kendisine karşı yaşamsal birtehlike doğuracak, başka türlü önlenmesi olanaksız silahlı birsaldırı olması halinde silah kullanabilir. Öldürülenlerin si-lahlı olduklarına ve polis karşı silah kullandıklarına ilişkinbir bilgi bulunmadığı gibi böyle bir savda ileri sürülmemiş-tir. Benzer koşullarda polis korkutmak amacıyla havaya

251 252

Page 127: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

ateş açabilir, ama öldürmek için ateş edemez. Yürürlüktekiyasa ona böyle bir yetki vermez.

Öte yandan gerek bu olayda ve gerekse kimi kişilerincamları kırması, araba yakması ve benzer saldırı olaylarıkarşısında polis neden göz yaşartıcı bomba kullanmamış-tır, göstericilerin üzerine neden tazyikli su sıkmamıştır?Ankara'da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi önündeki küçüköğrenci olayında bu yola başvurmuşken böylesine büyükbir mitingde bunu neden düşünmemiştir? Fenerbahçe sta-dında bekletildiği anlaşılan askeri birliklerden neden yar-dım istenmemiştir? Emniyet müdürü Kemal Yazıcıoğ-lu'nun, “Müdahale etmedik, halk onların gerçek yüzlerinigörsün istedik” şeklindeki sözleri bu sorulara inandırıcıyanıt olabilir mi? “Bir daha karşımıza çıkmasınlar” biçi-mindeki tehditlerin anlamı nedir? Bu tutumun arkasındabaşka bir hesap yok mudur?”

Olaydan hemen sonra açıklama yapan üst düzey yetki-lilerin ve adalet bakanı eski polis şefi Mehmet Ağar'ın, yü-rürlükteki yasalara yeni hükümler getirileceğine, CMUK,Polis Görev ve Yetki Yasası vb. yasalarda değişiklik yapa-caklarına ilişkin sözleri anlamlı değil midir? Olay yerindeüç kişiye ateş ederek ölümüne neden olan emniyet görevli-leri sanki görevlerini yapmış gibi “Bundan sonra polis mü-samahalı davranmayacaktır” biçimindeki açıklamalar yenibaskılı bir dönemin habercisi değil midir?

6-7 Eylül olaylarında da böyle olmamış mıydı? 1977Bir Mayısında otuz yedi kişi gözlerimizin önünde uzunnamlulu silahlarla öldürülmüş, panzerler altında ezilmiş vesuçluların bugüne kadar bulunmadığı bir gerçek değil mi-dir? İşçi ve emekçi halk yığınları aleyhine ekonomik baskıönlemleri getiren 24 Ocak 1980 kararlarının normal koşul-larda uygulanamayacağı görüldüğünden, doğacak tepkileriönlemek için önce sıkıyönetim ilan edilmiş, daha sonra da12 Eylül darbesi gelmemiş midir?

Ülkemizde ne zaman ekonomik ve siyasal baskı ön-lemleri getirilmek istense benzer tertiplere başvurulagel-miştir. 1 Mayıs olaylarının görünmeyen kimi gizli güçlerinbir tertibi olduğu ve kimi grupların da bu doğrultuda kul-lanıldığı inancındayız.

14.5.1996

253 254

Kanlı 1 Mayıs

Page 128: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Güzel Bir Yaşam

Aydın Çubukçu arkadaşım bana sevgili Alaattin Bilgi içinbir kitap hazırladıklarını söylediği zaman, belleğim 1940-1945'li yılların İstanbul Hukuk Fakültesi'ndeki öğrencilikgünlerime kadar uzandı. O dönemde sosyalizm hakkındayazılmış ya da dilimize çevrilmiş kitaplar yok denecek ka-dar azdı. 141.-142. maddeler yürürlükteydi. Bu tür yayın-lar üzerinde ağır bir baskı yıllardan beri sürüyordu. Yaban-cı dil bilmeyenlerin bu konularda bilgi edinme olanaklarıçok kısıtlıydı. Muzaffer İlhan Erdost'un Sol Yayınları, Sü-leyman Ege'nin Bilim ve Sosyalizm Yayınları, İlhan Erdost'unOnur Yayınları vb.nin, düşünce yaşamımıza getirdiği açı-lımlar için daha uzun yıllar beklemek gerekiyordu.

O dönemde Babıâli yokuşunda, Beyazıt ve Yüksek Kal-dırım'daki sahaflarda, tezgâh altında gizliden gizliye satılankimi yayınlara rastlamak olasıydı. Bunlar arasında KerimSadi'nin “Kapital” çevirisinin kimi formları iple bağlı ola-rak, Haydar Rifat'ın anlaşılması güç “Kapital” özeti çevirisive Nâzım Hikmet'in kimi şiirleri vardı. Milli Eğitim Bakan-

lığı'nın yayınları arasında yer alan Max Beer'in “Sosyalizmve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi”nin, Zühtü Uraytarafından yapılmış çevirisini okumak olanaklıydı. Sol ya-yınlar hakkında gözaltına almalar, işkenceler, tutuklama-lar ve davalar sürüyordu.

Düşünce yaşamı üzerindeki bu baskılar, 141.-142.maddelerin kaldırıldığı 1991 yılına kadar yazarlar, sanatçı-lar, çevirmenler ve yayıncıların başında Demokles'in kılıcıgibi sallandı. Yukarıda sözünü ettiğim yayınevlerinin he-men yaklaşık tüm yayınları hakkında soruşturmalar yapıl-dı, kitapları toplatıldı, tutuklamalar, mahkûmiyet kararlarıbirbirini izledi. Sol kitapları çevirmek ve yayımlamak bü-yük bir yüreklilik istiyor, yıllarca zindanlarda yatmayı ge-rektiriyordu. Bunlar yaşandı.

Belleğimi topluyor ve bugünlere dönüyorum.Düşünce açıklama özgürlüğü üzerindeki baskılar gü-

nümüzde de sürüyor.Alaattin Bilgi onlarca yıldan beri “bilimsel sosyalizm”in

temel yapıtlarının çevirisi üzerinde çalışmalar yapıyor.Karl Marx'ın “Kapital” adlı başyapıtını üç cilt halinde dili-mize çeviriyor. Ayrıca Marx, F. Engels, Lenin, Mao Ze-dong ve öteki sol yazarların, düşün insanlarının önemli ya-pıtlarını Türkçeye kazandırıyor. Böylece, Türkiye insanı-nın bu alanda aydınlanmasına önemli katkılarda bulunu-yor. O, bununla da yetinmeyerek “Kapital”in bir özetiniyazıyor ve bunu Kapital, Özet ve Kılavuz adıyla yayımlıyor(Yurt Yayınları). Alaattin Bilgi, bu kitabın önsözünde şun-ları söylüyor:

“Yüz yirmi beş yıl önce, 1867 Eylülünde birinci cildiyayınlanan Kapital yalnız ekonomi politiğin tarihinde de-ğil, bütün dünyada, bilimsel ve entelektüel hayatın geliş-mesinde bir dönüm noktası olmuştur.

“Diyalektik materyalizmin ete kemiğe bürünmüş şekliolan KAPİTAL, bir yandan ekonomi politikte o gün ulaşı-

255 256

Page 129: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

lan noktayı kıyasıya eleştirirken, öte yandan da geleceğinipuçlarını eşi görülmemiş geniş bir kavrayışla sergiler. Öz-nel açıdan, Marx'ın, özel yaşamı bakımından görüldüğün-de ise Kapital, Marx'ın, ‘... sağlığını, mutluluğunu ve ailesi-ni feda ettiği’ başyapıtıdır.”

Bu önsözde Alaattin Bilgi, ayrıca Marx'ın hedefinin,bir üretim biçimi olarak kapitalizm değil, bu üretim biçi-minin sonuçları ve bu sonuçları mazur göstermek isteyenvülger iktisatçılar olduğunu anlatıyor. Yine Marx'ın buüretim biçiminin, daha öncekiler gibi geçici olduğunu vezamanı gelince yerini daha üst düzeyde bir başka üretimbiçimine bırakacağını savladığını söylüyor. Böylece, eko-nomik ve toplumsal gelişmede Marx'ın ileriye dönük öngö-rülerine de işaret ediyor.

Ayrıca çevirmen, Marx ve Engels'in Kapital'de ve ötekiyapıtlarında kullandıkları terimlerin ve kavramların dahadoğru ve daha kolay anlaşılması için Ekonomi Politik Sözlü-ğü adıyla bir kitap yazıyor (Yurt Yayınları).

Bunların dışında Alaattin Bilgi'nin, Fransızlar tarafın-dan Cezayir halkına ve onları savunanlara yapılan vahşiceişkenceleri anlatan ve dünyada büyük yankılar yaratan,Henri Alleg'in SORGU adlı yapıtını dilimize kazandırdığınıda anımsamakta yarar vardır.

Dolu dolu yaşamak ne güzel şey.

7.4.2000

Ankara’da 68’liler Birliği ToplantısındaYapılan Konuşma

Otuz yılı aşkın bir zamandan beri acı tatlı günleri sizlerlepaylaştık.

Sıkıyönetim mahkemelerinde, cezaevlerinde, işkence-hanelerde, emniyet binalarında, idam sehpaları karşısındayılmadan savaşım verdiniz, baskılara ve haksızlıklara gö-ğüs gerdiniz. Geçmişin onurlu savaşımlarla dolu günlerinianımsamamak olanaksız. Bugün önemli olan o dönemingelişmelerini doğru değerlendirmek, o günden bu yana ül-kemizde ve dünyada meydana gelen olayların doğru birmuhasebesini yapmak ve önümüzdeki dönem için doğrurotaları çizmektir.

68 gençlik hareketleri, egemen sınıflar ve onların tem-silcileri tarafından savlandığı gibi bir macera girişimi değil-di. Gerek dünyada ve gerekse Türkiye'de 68 olayları, eko-nomik ve siyasal gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmış,kapitalist sömürü sistemine karşı, faşist baskılara karşı birbaşkaldırıydı. Amerika'da, Fransa'da, İngiltere'de, Alman-

257 258

Güzel Bir Yaşam

Page 130: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

ya'da, İtalya'da benzer başkaldırılar yoğun biçimde yaşan-dı.

Önemle belirtmek gerekir ki, Türkiye'deki 68 gençlikhareketleri, Avrupa ve Amerika'daki eylemlerin bir kopyasıya da bir uzantısı değildi. Bunlar, Türkiye'nin kendi özelkoşullarından kaynaklanan eylemlerdi. Ülkemizde bu ey-lemlerin uzun bir geçmişi vardır. 60'lı yıllarda ülkemizdeegemen sınıfların baskıları daha da yoğunlaşmış, tarihimi-zin en demokratik anayasası olan 1961 anayasasına karşıçıkılmış, demokratik hak ve özgürlükler bir kenara itilmiş-ti. İşçiler, emekçiler, öğrenci gençlik üzerindeki baskılarçekilmez duruma gelmişti.

Bütün bunlara karşı toplumsal muhalefet yoğunlaş-mış, grevler yaygınlaşmış, birçok yörede toprak işgalleribaş göstermişti.

Bir yandan öğrenciler, aydınlar, emekçiler üzerinde si-yasal iktidarın baskıları sürerken, öte yandan öğrenci genç-lik üzerinde polisin de desteğini alan ülkücü faşist çetele-rin saldırıları başlamış ve Dr. Necdet Güçlü, Vedat Demir-cioğlu, Taylan Özgür, Ali Turgut Aytaş'ın da içinde bulun-dukları otuz genç insan öldürülmüştü. Yurtların, fakültele-rin basılması ve benzeri biçimlerde süren faşist baskılarkarşısında devrimci gençlik kendini savunma durumundakalmıştı.

1967 yılında faşist militanların İstanbul Teknik Üni-versitesi'ne saldırması üzerine üniversite öğrencileri saldı-rıyı protesto amacıyla Taksim'e doğru yürüyüşe geçmiş,Taksim abidesi önünde Atatürk'ün Bursa nutkunu oku-muşlar, 6. filonun İstanbul'a gelişi protesto edilmiş, dev-rimci gençlik tarafından Amerikan deniz piyadeleri denizedökülmüş, Dolmabahçe'deki bayrak direğinden Amerikanbayrağı indirilmiş ve yerine Türk bayrağı çekilmiş, İstiklalMarşı okunmuştur. Bu yürüyüşlerde “Teksas'ın ayısı Süley-

man'ın dayısı” ve “Demirel başvekil, işçi köylü aç sefil”sloganları atılmıştı.

Vietnam kasabı olarak ün yapmış Amerikan büyükel-çisi Kommer'in Türkiye'ye gelişi İstanbul'da gençler tara-fından protesto edilmiş, Amerikan bayrağı yakılmış, dahasonra Ankara'da Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde bu CIAgörevlisinin arabası ateşe verilmişti.

Öğrenci gençlik; üniversite yönetimi ve eğitimle ilgiliistek ve önerilerinin aylarca ve yıllarca görmezlikten gelin-mesi ve dikkate alınmaması karşısında, bu sorunların ge-nel yurt sorunlarına ve giderek yürürlükteki toplumsal dü-zene bağlı olduğunu, bu düzen değişmedikçe sorunlarınçözülemeyeceğini görmüş ve mücadelesini toplumsal dü-zenin değiştirilmesi hedefine yöneltmiştir.

68'li gençlik, kontrgerillanın işkenceli sorgulamaları-na, emniyetin sistematik işkence uygulamalarına, ülkücüfaşist çetelerin polis destekli saldırılarına, cinayetlerine veidam sehpalarına karşı onurlu bir savaşım vermiş, diren-miş, eğilmemiş, kimsenin adamı ve maşası olmamış, kirlibir işe karışmamış ve tüm savaşımlarından alnı ak çıkmış-tır.

Susurluk olayından sonra yapılan soruşturmalar; o dö-nemin tüm baskılarının, kontrgerilla sorgulamalarının, iş-kencelerinin, cinayetlerinin içyüzünü ortaya koymuş, ül-kücü faşist çetelerin nasıl örgütlendiğini, nasıl eğitildiğini,bunların emniyet örgütünün üst düzey görevlilerinden na-sıl yardım ve destek gördüklerini, emniyet ve MİT tarafın-dan nasıl kullanıldıklarını ve bütün bunların temel amacı-nın bu haksız düzeni korumak, buna karşı çıkanları yoketmek olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Susurluk kazasıyla ortaya çıkan pislikler, rezillikler,hırsızlıklar, soygunlar, uyuşturucu ticaretleri, mafya ilişki-leri, işlenen cinayetler ve çürümüşlük karşısında 68'ligençler ve sosyalistlerin idealizmi, yurtseverliği, kendileri-

259 260

Ankara’da 68’liler Birliği Toplantısında Yapılan Konuşma

Page 131: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

ni emekçi halk yığınlarının mutluluğuna adamaları, özveri-leri, kişilikleri ve büyük şairin dediği gibi sol memesinin al-tındaki kararmamış cevahirin pırıltısı kör gözlerin, sağır ku-lakların bile görebileceği bir güneş gibi ışımaktadır.

Bu gençliğin ilke ve hedefleri:– Ülkenin bağımsızlığı– Emperyalizme karşı savaşım– Faşizme karşı savaşım'dı.Bu ilke ve hedefler bugün de geçerliliğini korumakta,

hatta daha da yaşamsal bir nitelik kazanmış bulunmakta-dır.

Bir şeriat devleti tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ül-kemizde, bugün bu ilkelere laiklik ilkesini de eklemek ge-rekiyor.

68'liler, Türkiyenin devrimci mücadele tarihinde onur-lu yerlerini almışlar ve bu, tarihin tutanağına yazılmıştır.

Saygı ve sevgilerle.

Üç Gülün Sonsuzluğu...*

Hikmet Çetinkaya

Onlar bir çiçek gibi arı, taze ve renkliydiler. İnsan olmaktısuçları. İnsanları sevmekti, baskısız, sömürüsüz, özgür birdünya istemekti...

Kar altında bir İstanbul sabahıyla uyandım. Gökyüzükurşuni bir rengi yudumluyordu. Martılar böyle havalarısever, çığlık çığlığa uçuşuyorlardı.

Halit Çelenk'in “Umut Hangi Dağın Ardında” adlı Çağ-daş Yayınları'nca yayımlanan yeni kitabını okuyorum. Hak-ça toplumsal bir düzen için yaşamını ve özgürlüğünü yiti-renlerin anısına yazdığı kitabını.

Bir hafta önce Halit Çelenk'le konuşuyorduk. Aynenşöyle demişti:

“Coşkulu olduğum anlarda duygusal yazarım. Öyle biranımda yazdım kitap kapağının arkasındakileri...”

Coşku ve hüzün; sevgi ve sevgisizlik; umut ve umut-suzluk yaşamın içinde “bir orman gibi kardeşçesine” gibikaçınılmazdır. İşte o yüzden Halit Çelenk, yaşamı boyunca

261 262

Ankara’da 68’liler Birliği Toplantısında Yapılan Konuşma

* “Umut Hangi Dağın Ardında” adlı kitabım için yazılan yazı.

Page 132: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

dürüstlüğün simgesi olmuş bir savunman, bir yazar. HalitÇelenk bizim kuşağımızın, yani 68'lilerin çok yakından ta-nıdığı bir önemli ad.

Kitabı bir solukta okudum. Biraz hüzünlendim. İçim-de kimi kıpırtılar, beni çok uzaklara götürdü. Kimi yenilgi-leri, kimi kaçışları anımsadım. Yargısız infazlar; idam seh-paları, tutuklanmalar; Maltepe Askeri Cezaevi, Selimiye,Mamak bir film şeridi gibi geçip gitti gözlerimin önünden.

Ne diyor Halit Çelenk:“Ben bu güzel insanları savunarak, onlarla beraber, in-

san sevgisini, barış dolu, özgür ve mutlu bir dünyayı savun-dum...”

Yüreğinde hiçbir zaman sevgiyi eksik etmeyen bir in-san Halit Çelenk. Bunca hainliğe, puştluğa meydan okur-casına haykırıyor:

“Bu güzel insanları seviyorum. Bir yaşam bu sevgiylegeçti. Kendilerini tüm insanlığa adayanlara bir yaşam ver-mek çok mu?”

Çok Halit Abi, çok. Bu rezilliğin, bu üçkâğıtçılığınegemen olduğu evrende, yükselen değerlerin cirit oynadığıtoplumda geçerli olan da şu:

“Liboşizm!”Ama boş ver. Bu değerler de yıkılıp gidecek bir gün.

Siz ve sizler gibilerinin düşünceleri bir sevgi ormanında ye-şerecek inanın.

Tıpkı Nâzım Hikmet'in dediği gibi.“Bir Orman Gibi Kardeşçesine.”

s

Subutay Hikmet'in dizelerinde infaz gecesi:Eski ağacımızın civan üç dalıydılar / Toprağımızın yüre-

ğinde yeşeren / Gecemizden yıldız gibi kaydılar / Yudum yu-

dum içtik acılarını / Bir aşamanın daha, bedenlerinden /Dindirdik doğum sancıları / Üç ayaklıları kurdular / Bir şa-fağa doğru erken erken / Üç dal, yan yana, çiçeğe durdular.

Ve Halit Çelenk o geceyi yirmi bir yıl sonra anlatıyor:“Değerli ozan Tahsin Saraç'ın diliyle ‘Deniz gülü, Yu-

suf gülü, Hüseyin gülü’nün sonsuzluğa yol alışlarından buyana yirmi yıl gerilerde kaldı. O uzun gece bugün gibi gözle-rimin önünde. İşte idam sehpasının kurulduğu avlu şurada,Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin hemen girişinde. Deniz'insonsuz bir yolculuk için bekletildiği başgardiyanın odasındanidam sehpasının kurulduğu bu avlu görünüyor. Deniz, sakin,rahat sehpayı seyrediyor. Avlunun ortasında gökyüzüne yük-selen bir kara kavak. Bugün de ayakta, yaşıyor, ölümsüz birtanık gibi. Yirmi yıldır her gidişimde ben ona bakarım, o ba-na bakar ağlamaklı. Yirmi yıl öncesi, o karanlık gece gözleri-mizin önünde serilir. O ağlar, ben ağlarım için için ‘yan yanaçiçeğe duran üç dal için’...”

Server Tanilli, Halit Çelenk'in kitabıyla ilgili “BirkaçÖnsöz” bölümünde şöyle diyor:

“Hukuksuz demokrasi olmaz; demokrasisiz de hukuk!”Ve ekliyor:“Hakkın çiğnendiği yerde onu tutup kaldıran ve göğsünü

de zulmün sillesine siper eden yiğitler olmuştur hep; bir ülke-nin gerçek kahramanları da onlardır.

Halit Çelenk biridir onlardan.”Evet öyledir. Onun için yaşamı boyu güzelden ve doğ-

rudan yana oldu Halit Çelenk. Umudun hangi dağın ardın-da olduğunu bildiği halde bir türlü oraya ulaşamadı. Biryaşam bu sevgiyle geçti.

Ne mutlu!

263 264

Üç Gülün Sonsuzluğu...

Page 133: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Bir Hukuk Adamının Anıları

Alaattin Bilgi

Ülkemizde son elli yıllık barış, özgürlük, aydınlanma vebunların bileşkesi olan sosyalizm mücadelesinde, yakındantanımak ve izlemekle onur duyulan insanlarımız var. Bun-ların içerisinde, bu çetin mücadelenin daima ön safındayer alan, bir Vedat Günyol ile, bir Ali Nejat Ölçen ile, birHalit Çelenk ile aynı yarım yüzyılı paylaşmak, dostluk vegüvenlerini kazanmak az onur mu bir insan için... VedatGünyol'un, sınıf öğretmenliği bir yana -ki, öğrencisi olmak-la hep övünmüşümdür- toplum öğretmenliği, yaşları yetmi-şe ulaşan bir kuşağa çok şeyler kazandırmıştır.

Sayın A. Nejat Ölçen'in parlamentoda verdiği -ve özel-likle 1980'i izleyen yıllarda kirlenmişliğini görerek uzakdurduğu- onurlu mücadelenin yanı sıra, dört yıldır, aydın-ların (!) görmemezlikten gelmelerine karşın iki ayda biryayımladığı Türkiye Sorunları kitapçığı, içeriğini oluşturandiğer yazıları bir yana, “Sokrates ile Söyleşiler”i ile, felsefe-yi, günümüzün yakıcı sorunlarıyla bağdaştırarak, terim te-

rim, kavram kavram açıklamasıyla, değme felsefeciyi im-rendirecek denemeleri içermektedir.

Bir Hukuk Adamı: Halit Ağabey

Kırk yılı aşan bir süredir, sendikacıdan işçisine, sendika-dan siyasi partisine-derneğine, atmış sekizlisinden öğrenci-sine, yayıncısından kitapçısına, yazarından çevirmenine...Hemen her başı ağrıyanın yardımına koşan ilk insan ol-muştur Sayın Halit Çelenk. Benim burada, “Sayın Halit Çe-lenk” dediğime bakmayın siz; karakoldan tutun da, ağırce-za salonlarına kadar yanlarında olduğu/savunduğu herke-sin gözünde o, sadece “Halit Ağabey”dir. Şu sözleri sık sıkduymuşuzdur sanıkların ya da hükümlülerin ağzından:“Halit Ağabey, dosyayı inceledi/duruşmaya katıldı ya da sa-vunmasını yaptı; Halit Ağabey savcıyla görüştü, bir üst mah-kemede itirazda bulundu; Halit Ağabey cezaevinde sanıklar-la-tutuklularla konuştu...” ya da, en iç burkucu olanı: “Ha-lit Ağabey, Denizler'in idamında hazır bulundu!..”

Yeryüzünde yüz binlerce avukat vardır, savunman var-dır ama bu meslek unvanının, “Avukatlığın” yerini, “Ağa-bey” nitelemesinin aldığı acaba kaç kişi vardır? Bana kalır-sa bu nitelemenin temelinde/özünde yatan şey, hukukunsınıfsal bir gerçek olduğunu Halit Ağabey'in bilmesinde/kavramasında yatıyor. Onun sözleriyle hukuk: “Kazanılmışhaklar açısından... işçi ve emekçi sınıfların, devrimci, aydın-ların önemli bir mücadele silahıdır.”*

Barış Savaşçıları ve Beş Kapı Beş Kilit

Bu yaz okumak üzere ayırdığım kitapların hemen başındaSayın Halit Çelenk'in anılarından oluşan iki kitabı var: Ba-

265 266

* Halit Çelenk, Hukuksuz Demokrasi, Çağdaş Yayınları, 1990, s. 16.

Page 134: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

rış Savaşçıları ve Beş Kapı Beş Kilit.*Barış Savaşçıları'nın Sunuşu'nda Sayın Çelenk şöyle

diyor: “Yaklaşık yarım yüzyıldan beri savunman olarak ça-lışıyorum. Değişik ceza mahkemeleriyle Devlet GüvenlikMahkemeleri, Danıştay, Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri,Kara Kuvvetleri Askeri Mahkemeleri yanında sivil ve askericezaevleri, emniyet binaları, çalışma alanım oldu. Bu süreiçinde yazarlar, şairler, sanatçılar, üniversite öğretim üyele-ri, milletvekilleri, öğretmenler, tiyatro sanatçıları, yayıncı-lar, gazeteciler, üniversite öğrencileri, işçiler, sendikacılar,demokratik kitle örgütü yöneticileri haklarında açılan dava-larda bulundum... Savunduğum insanların sayısı onbinleribuldu...”

Eh, bunca ‘mazarrât’ örgütü ve insanı savunmanın dabir bedeli olmalı değil mi? Zaten öyle de olmuş: Sayın Çe-lenk, komünizm propogandası yapmaktan, cezaevindekitutukluları isyana teşvik etmeye; askeri savcıya hakaretten,kimi askeri hâkimlerin öldürülmeleri için gizli sol örgütle-re emir vermekten sanık sandalyesine oturtulmuş... Bu dayetmemiş, Mamak Askeri Cezaevi'nde (Hani 12 Eylülde,yayıncı İlhan Erdost'un dövülerek öldürüldüğü Cezaevin-de!), tutuklu TÖB-DER'li öğretmenlerle görüşme yapar-ken, ülkü ocaklı tutuklular, cezaevi yönetiminin göz yum-masıyla saldırıya uğramış, demir tabureler, yangın söndür-me aletleriyle vurularak başından yaralanmış, yerlerde sü-rüklenmiş ve öldürülmekten kılpayı kurtulmuş... Ve de,mektupla, telefonla tehditler: ... Muammer Aksoy'un evi-nin girişinde vurularak öldürülmesinden dört gün sonra,gece yarısı saat 02:30'da telefonla: “Sıra sende... sıra sen-de...” sözleriyle ölümle tehdit edilmeler...

Bir Ömür Boyu ‘Hukuk’ Mücadelesi

Adını andığım anılar kitabında Sayın Çelenk'in ağzından,Çağdaş Hukukçular Derneği'nin kuruluşundan, ülkemizdeverilen sosyalizm savaşımının az bilinen yönlerine, AskeriSıkıyönetim Mahkemeleri'nde ve Devlet Güvenlik Mahke-meleri'nde sözde hukuk adına yapılan uygulamalara dairpek çok bilgi ve belgeyi okumuş oluyoruz. Bunlar içerisin-de yürek burkucu, iç kanatıcı olanların yanı başında insanıacı acı gülümsetenler de eksik değil. Bunlar arasından seç-tiğim “Kitap Çarpması” başlıklı yazıdan bir bölümü burayaaktarmak istiyorum: Bilim ve Sosyalizm Yayınları sahibiSüleyman Ege, yayınladığı dört kitaptan OTUZ YIL ağırhapis cezası alır. Adana Cezaevi'ndeki tecritte, kaçakçılıksuçundan ağır ceza alan Siverekli Mahmut ile dost olurlar.Günlerden bir gün alt kattaki koğuşta büyük bir kavga çı-kar; Siverekli Mahmut kenarda olup biteni seyretmektedir.Bu kavga sırasında bir hükümlü ötekine,

– Ulan senin allahına kitabına... diye küfür eder.Siverekli Mahmut hemen ortaya atılır, küfrü savura-

nın yakasına yapışır ve ona:– Allaha küfret, kitaba küfretme, der.– Neden?– Yukarıda birisine kitap çarpmış, dört kitaptan otuz

yıl ceza almış!Koğuştan bir ses yükselir:– Emme de kitapmış he!..“Halit Ağabey”in yayımlanmış 15'e yakın kitabı var;

hukuk üzerine, daha çok da ‘hukuksuzluk’ üzerine. Gaze-telerde, dergilerde çıkan yazıları, panellerde, bilimsel top-lantılarda yaptığı konuşmaları, özellikle Türkiye İşçi Parti-si'nin kuruluş yıllarındaki çabaları, özetle bir ömür boyuverdiği Hukuk ve Sosyalizm savaşımı, şimdi artık, yüreklive uzun soluklu bir biyografi yazarını bekliyor.

267 268

Bir Hukuk Adamının Anıları

* Halit Çelenk, Barış Savaşçıları, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1996 ve Beş KapıBeş Kilit, Aynı Yayınevi, aynı yıl.

Page 135: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

Anılar ve Kitaplar

Öner Yağcı

Çağdaş Hukukçular Derneği, savaşımının 19. yılında yayınorganı Çağdaş Hukuk'u, Halit Çelenk Özel Sayısı (Tem-muz-Ağustos 1993, 14-15. sayı) olarak çıkarmıştı. Bu özelsayıda Halit Çelenk'in, “dün, bugün, yarın” olduğu söyle-niyor; “Halit Çelenk'in yaşamı bir tarihtir. Onurlu bir ta-rih. Kendi tarihimizi öğrenmek bir görevdir. Savunmanınonuru Halit Çelenk Ağabey'e teşekkür ediyoruz” deniliyor-du. ÇHD'nin, “Gelecek, geçmişin olumlu mirası üzerinekurulacaktır; belleklerimizi diri tutalım” anlayışıyla sundu-ğu bu özel sayı, anlamlı bir sahiplenmeydi.

Yıllar boyunca mahkeme kürsülerinde demokrasi vehukuk savaşımı veren, onbinlerce (evet, onbinlerce!) de-mokrasi savaşımcısı kişiye ve kuruma savunmanlık yapan,zaman zaman kendisi de sanık olan, toplumsal ve siyasalmuhalefetin hep içinde ve önlerinde yerini alan ÇağdaşHukukçu Halit Çelenk için çıkarılan bu özel sayı, toplu-mumuzda pek görülmeyen bir değerbilirlik örneğiydi. Budergideki yazıların daha da zenginleştirilerek bir “Halit

Çelenk Kitabı” ile daha çok insana ulaştırılmasının ÇHD'ningörevi olduğunu düşünüyorum.

Halit Çelenk, “insan haklarına dayalı bir hukuk içinmücadele eden” direngen bir hukukçumuzdur, “önce in-san, sonra hukukçu olacağız” diyen bir hukukçumuz. Amayalnızca bir hukukçu değildir Halit Çelenk. Savunmanlığı-nın verdiği söz ustalığını aydınlık düşünceleriyle bütünleş-tiren ve dil sevgisini de kattığı yazdıklarıyla toplumumu-zun hukuk, özgürlük ve demokrasi savaşımına katılan birdüşünce adamı; ve düşünceleri doğrultusunda siyasal vetoplumsal savaşımın içinde yer almış bir eylem adamıdırda. Ülkemizdeki hukuk ve demokrasi savaşımının yılmazadlarından biridir.

1922'de Antakya'da doğan Halit Çelenk, TİP yönetici-liği; TÖS ve Töb-Der Hukuk Danışmanlığı; Türk HukukKurumu, İlerici Avukatlar, Devrimci Avukatlar, ÇağdaşHukukçular Derneği kuruculuğu ve yöneticiliği; AydınlarDilekçesi ve Demokrasi Kurultayı çalışmaları; İnsan Hakla-rı Derneği kuruculuğu ve Onur Kurulu Başkanlığı; NâzımHikmet Kültür ve Sanat Vakfı kuruculuğu ve Yönetim Ku-rulu Üyeliği gibi görevlerinin yanı sıra, özellikle sıkıyöne-tim dönemlerindeki savunmanlık görevlerini de onurla ya-pan bir düşünce ve eylem ustamızdır.

12 Mart öncesinde TİP yönetici ve üyelerinin; RasihNuri İleri, Hasan Hüseyin, Kemal Burkay, DİSK Genel Baş-kanı Kemal Türkler ve ABD Büyükelçisi Commer'in araba-sını yakan devrimci gençlerin; Sol Yayınları ve Bilim veSosyalizm Yayınları'nca çıkarılan kitaplar hakkındaki da-vaların savunmanlığını yapan Çelenk'in, 12 Mart döne-minde üstlendiği davaların bir kısmı Dev-Genç, TÖS, Ay-dınlık, Deniz Gezmiş ve arkadaşları, THKP-C, Köy-Koop,Mihri Belli, Süleyman Ege davalarıdır. Çelenk, 12 Eylüldöneminde de DİSK, Töb-Der, Barış Derneği, TİP, TSİP,TKP, TDKP, Partizan, TKP-B, Kurtuluş, Halkevleri, TYS,

269 270

Page 136: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

İlhan Erdost, Yeşilyurt köylüleri, İlhami Soysal, SadunAren, Bilim ve Sosyalizm, Nâzım Hikmet'in Yurttaşlık Hak-kı gibi davaların savunmanıdır.

1968-1969'da Türk Hukuk Kurumu'nca Yılın Hukuk-çusu seçilen, Mülkiyeliler Birliği Vakfı'nca 1988 Rüştü Ko-ray Ödülü'ne -Yargıtay Başkanı Ahmet Coşar'la birlikte- veOrhan Apaydın Barış ve Demokrasi Vakfı'nca 1996 De-mokrasi ve Barış Ödülü'ne layık görülen; DİSK, Türk Ta-bipler Birliği, 68'liler Birliği Vakfı, Çağdaş Hukukçular Der-neği, Öğretmen Dünyası, Devrimci Yol Davası Sanıkları,Türkiye Barolar Birliği ve birçok belediye tarafından çeşitliödüllerle onurlandırılan Çelenk'in savunmanlığını yaptığıyüzlerce yazar, şair, öğretmen, öğretim üyesi, ressam, mü-zikçi, milletvekili, avukat, gazeteci, doktor, mühendis, işçi,sendikacı, yayıncı ve devrimci genç vardır.

Halit Çelenk’in Yazdıkları

Peki, neler yazmıştır Halit Çelenk?Bu yazımda Halit Çelenk'in yazdığı on dört kitaptan

kısaca söz edecek ve sözü, denemelerini ve anılarını topla-dığı son üç kitabına getireceğim.

“Ben bir savunmanım. Güzel insanları savundum. Hal-kını seven, onların ‘Bir orman gibi kardeşçesine yaşaması’için gencecik yaşamlarını veren insanları. Özgürlüklerini,yaşanmamış yemyeşil yıllarını ortaya koyan insanları. Hak-ça toplumsal bir düzene giden yola ışık saçan insanları sa-vundum” diyen ve savunduğu insanları, “her biri bir dün-ya” diye tanımlayıp içtenlikle seven Halit Çelenk'in ilk ki-tabı Hukuk Yazıları'dır (TÖB-DER Yayınları, 1974).

Gerek bu ilk kitabı gerekse bundan sonra çıkardığı141-142 Üzerine (Anka Yayınları, 1976), ÇHD'ce 1977'deyayımlanan Devlet Güvenlik Mahkemeleri Niçin Kaldırılma-lıdır?, Hazırlık Soruşturmasında Savunma Hakkı, Bildiri Ya-

yınlama Toplantılar ve Yürüyüşler, Halit Çelenk'in hukuk-sal hakların tanıtılması, kavratılması, yaygınlaşması kaygı-sını güden kitaplarıdır.

İdam Gecesi Anıları (ilk basım 1978), Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın davaları ve idam edildikle-ri gecenin tanıklığıdır. Bu kitabında Çelenk, savunmanlarıolduğu bu 12 Mart dönemi devrimci gençleriyle ilgili enyakın görgü ve duygu tanığı olarak, yakın siyasal tarihimi-zin en önemli olaylarından biri olan Deniz Gezmiş olayınıbugünlere aktarmıştır.

Hukuk (1985) adlı kitabında TCK'nın 141-142-146.maddelerinin uygulamalarını ve eleştirilerini yapan Çe-lenk; Hukuksuz Demokrasi (Çağdaş Yayınları, 1986) ve 12Eylül ve Hukuk (Onur Yayınları, 1988) adlı kitaplarında da12 Eylül dönemindeki hukuk dışı uygulamalara, çağdaşbir hukukçu gözüyle yaptığı eleştirilerini ve uyarılarını içe-ren yazılarını toplamış; Hukuk Açısından TÖB-DER Dava-sı'nda (Eğit-Der Yayınları, 1990) bu davayı siyasal ve hu-kuksal boyutlarıyla irdelemiştir.

Halit Çelenk, Umut Hangi Dağın Ardında (Çağdaş Ya-yınları, 1993) adlı kitabında yine 12 Eylül hukukununüzerine gitmiş ve incelemeleriyle demokrasi savaşımındakiinsanlara umut aktarma görevini yapmıştır. Server Tanilli,kitaba yazdığı Birkaç Söz'de, “Hakkın çiğnendiği yerdeonu tutup kaldıran ve göğsünü de zulmün sillesine sipereden yiğitler olmuştur hep; bir ülkenin tarihinin gerçekkahramanları da onlardır. Halit Çelenk biridir onlardan...Dar günlerin dostudur Halit Çelenk... Kürsüsü olmayanbir üniversite hocasıdır o!..” diyor.

Hukuk Sistemine Tutulan Ayna

Kitaptaki yazılarında 12 Eylül döneminde çıkarılan “Te-rörle Mücadele”, “Pişmanlık”, “CMUK”, “Adalet Kolluğu”

271 272

Anılar ve Kitaplar

Page 137: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

yasalarını, demokrasi, hukuk devleti, insan haklarına daya-lı bir hukuk anlayışı açılarından değerlendiren Çelenk;bunların dışında Nâzım Hikmet'in davaları, Töb-Der Dava-sı, Dikili Festivali, yargısız infazlar, DİSK ve Töb-Der'inmalları, işkence ve BM'nin işkence ve sözleşmesi, De-niz'lerin idamlarının 20. ve 21. yıldönümleriyle ilgili dü-şüncelerine de yer veriyor. Yargı bağımsızlığından yargısızinfazlara, işkenceden adaletsiz ölüm cezalarına, eşitlik ilke-sine aykırı yasalardan savunma hakkının kısıtlanmasına,düşünce suçlarından itirafçılığa hukuk sistemimize aynası-nı tutup çağdaş hukuku cesur adımlarıyla arıyor.

Halit Çelenk'in anılarını içeren ve ülkemizin siyasal,toplumsal ve hukuksal savaşımından canalıcı kesitlerle do-lu olan Barış Savaşçıları'nda (Tekin Yayınları, 1996) yakıntarihimize tutulan bir ışığı yakalıyoruz. Çelenk'in savun-manlık mesleği boyunca yaşadığı yüzlerce anının bir kıs-mını görebildiğimiz bu sıcacık demet, umudu çoğaltan birdemokrasi ve özgürlük savaşımın çiçekleriyle dolu.

Çelenk'in bir sunuşuyla yaşamöyküsünün de yer aldı-ğı anılar demeti, “Fikret'in Aşiyan'ı” adlı bir yazıyla başlı-yor. 1940'lı yıllardır ve Halit Çelenk İstanbul Hukuk Fa-kültesi öğrencisidir. “Aşiyan” açılacaktır, atlayıp tramvayagiderler. O yılların Beyazıt'ını da anlatan anısında Çelenk,Hasan Ali Yücel'in orada yaptığı konuşmayı da özetleyerek,“yaşadığı dönemin canlı tanığı ve çığlığı, büyük şair Fik-ret'i yüreğinde yaşatarak” döndüğünü söylüyor.

1966 yılının kış aylarında Sovyetler Birliği Konsoloslu-ğu'nda izlediği “Stalingrat Savunması” belgeselinden, Ma-mak cezaevinde kalan 22 yaşındaki bir delikanlının mek-tup tanışıklığıyla yaşadığı büyük aşkla ilgili anısına; 12Mart'ta sanık olan kızıyla görüşmesindeki “maddi temasyasak!” biçimindeki insanlık dışı uygulamadan, Hasan Hü-seyin'in Kızılırmak şiirinin yargılanması; 1945'teki Tan ga-zetesi ve basımevinin tahrip edilmesinden Türkiye İşçi Par-

tisi'nin kuruluş günleriyle ilgili anılarına; 1969'da “Viet-nam Kasabı Komer”in arabasının yakılması olayından AzizNesin'le ilk tanışmasına; 12 Mart'taki Mümtaz Soysal veUğur Mumcu davalarından Bilim ve Sosyalizm Yayınlarısahibi Süleyman Ege'nin “kitap çarpması”na; Çağdaş Hu-kukçular Derneği'nin kuruluşundan ilk genel kurulunaanılarını sıralıyor.

Tuncay Çelen'in, Sadun Aren'in, Nevzat Helvacı'nın,Ali Bozkurt'un, Remzi İnanç'ın, Mustafa Gazalcı'nın, Sey-han ve Vahap Erdoğdu'nun, M. Emin Değer'in Halit Çe-lenk'le ilgili birer yazılarından sonra 16 Haziran 1970 olay-larıyla ilgili duruşma tanıklıkları yer alıyor kitapta. MahirÇayan ve Cihan Alptekin'le, Aziz Nesin'le, İlhan Erdost'la,Mamak Askeri Cezaevi'ndeki “kafes”le, yakılan ve yenidenyazılan “141-142 Üzerine” adlı kitabıyla, Denizlerin mezar-ları başındaki konuşmasıyla, Teslim Töre ile Nâzım Hik-met'in Kürt halkıyla ilgili bir mektubuyla, ölüm cezasıyla,12 Mart'taki “Yıldırım Bölge” günleriyle, Mehmet Ali Ay-bar'la, pasaport verilmemesiyle, Nâzım'a yurttaşlık kam-panyasıyla, şeriat ve demokrasi paneliyle, “Solingen ve Sı-vas” yangınlarıyla süren anılarında yarım yüzyılımızın hu-kuksal ve siyasal geçidini yaptırıyor.

Halit Çelenk'in anıları “Beş Kapı Beş Kilit” (Tekin Ya-yınları, 1996) adlı kitabında da devam ediyor. “SavunmaSuç” başlığıyla sunduğu bu anılarında Çelenk, savunman-lık yaşamı boyunca karşı karşıya kaldığı baskılarla, saldırı-larla, suçlamalarla, tehditlerle, davalarla ilgili kimi anıları-nı aktarıyor. Ülkemizdeki hukukun uygulama serüveniniaktaran bu anılar dizisinde, özellikle sıkıyönetim dönemle-rindeki yargı, cezaevleri, düşünce açıklama, basın özgürlü-ğü, savunma hakkı gibi konulardaki hukuk tanımazlığın,keyfiliğin ve baskıcı uygulamaların örneklerini okuyoruz.

Çelenk, ilk Savunma Suç'unda, 1988'deki “abece” der-gisinde yayımlanan “Hukuk açısından demokrasi” başlıklı

273 274

Anılar ve Kitaplar

Page 138: Halit ‡elenk,Aren, Abdullah Baßt rk, Vahat ErdoÛdu, Seyhan ErdoÛdu, Fakir Baykurt, Talip ApaydÝn, AsÝm Bezirci, Arif Damar, –ner YaÛcÝ, M. Emin DeÛerÕin de aralarÝnda

Demokrasi Masalı

yazısı nedeniyle Devlet Güvenlik Mahkemeleri Savcısı Nus-ret Demiral'ın verdiği “yakalama emri” kararıyla önce“DAL” işkencehanesine, oradan Devlet Güvenlik Mahke-meleri savcılığına götürülüşünü, yargılanmasını, sorgusu-nu, savunmasını ve aklanmasını anlatıyor. Çelenk'in ikincisuçu, “Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını savunmak”tır ve budavada da “kovuşturmaya yer olmadığı” kararını alır. Çe-lenk'e yöneltilen bir başka suçlama, “Savunmanı olduğubir avukatı cezaevi yönetimine karşı kışkırtmak” suçlama-sıdır. Oysa Çelenk, cezaevi görevlilerini şikâyet etmek iste-mektedir. Bu suçlamada, Çelenk'in savunmanı MuammerAksoy'dur. Tutuklulara kötü davranan cezaevi görevlileriaklanınca Çelenk, “Adaletsizliğin resmini yapmak kolaydeğil” der. Bir başka suçu, “Askeri savcıya hakaret”tir veDeniz Gezmiş ile arkadaşlarının savunmalarında işlenmiş-tir bu suç. Deniz Gezmişlerin savunmanları 3'er ay hapis ve500'er lira para cezasına mahkûm edilirler, Askeri Yargıtaykararı bozar, mahkeme direnir, dosya Askeri Yargıtay'daiken sanıkların “yararlanmak istemiyoruz” demelerine kar-şın, çıkan “Af yasası” ile dava düşer. Çelenk'in bir başkasuçu, “Askeri hâkimleri öldürme emri” vermektir(!). Amaaskeri savcılar bile bu suçlamayı ciddiye almazlar ve davaaçmazlar. Metin Demirtaş'ın ve Arif Damar'ın “Türk Solu”dergisinde yayımlanan “Che Guevara” şiirleriyle ilgili dava-yı da anlatır Çelenk; şairler aklanırlar. Mamak Askeri Ceza-evi'nde TÖB-DER yöneticileriyle görüşürken “Ülkücüler”saldırır Çelenk'e. Sıkıyönetim komutanı cezaevi görevlileri-nin yargılanmasına izin vermediği için suçlular cezasız ka-lır. Sürekli ölüm tehdidi telefonları, mektupları gelir Çe-lenk'e, kendini korumak için başvurup silah alır. DİSK da-vasında avukat arkadaşlarıyla birlikte salondan atılır. Bir sı-kıyönetim yargıcının duruşma sırasında söylediği işkenceyisavunan sözlerinden acı duyar.

Hem 12 Mart dönemindeki DEV-GENÇ, hem de 12 Ey-lül dönemindeki TÖB-DER davalarında savunmanım olan,kendisine çok şey borçlu olduğum Halit Çelenk Ağabeyimi,Halit Çelenk Aydınlığı'nı, bu çağdaş hukuk anıtını tanıma-nın bir onur olduğu düşüncesiyle 75. yaşında saygıyla se-lamlıyorum.

Cumhuriyet, 2.10.1997Kitap Eki

275 276

Anılar ve Kitaplar