Upload
kapsul-plus
View
220
Download
0
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Kapsul Plus
Citation preview
G Ü N C E L B İ Y O L O J İ D E R G İ S İ
YIL 3 HAZİRAN 2014
20
KOMODOEJDERİ
ROBERT HOOKE
GERİARTİCAMDAN PALAJ
Editörden
Değerli Kapsul Plus Okuyucuları;
Yenilenmiş formatımızın istikrarı olarak gördüğümüz bir sayı daha sizlerle buluştu. Konularımızın kalitesi olsun okuyucu kitlemiz olsun bunu doğrular
nitelikte. Siz değerli okurlarımızın görüşleriyle yeniliğimizi sürdüreceğimizden emin olabilirsiniz.
İçeriğe bakacak olursak,'Bir yandan Sevinelim, Bir Yandan Düşünelim' yazımızla Amerika'da yaşayan ve ilk kadın Profesör olan Hayat Anyüksel'in araştırması yer alıyor. Kanserli hücre üzerine çalışmalarını beyin göçü üzerinden anlatan bir keşfediş bilim
öyküsü araştırmanın temel konusu. Daha sonra ‘Kanser immünolojisine Moleküler Biyolojik Yaklaşım’ yazısıyla Uzman Dr. Aysel Yurtsever'in bilimsel
makalesi yer almaktadır. Sayfayı çevirmeye devam ettiğinizde Kalifornia eyaletinde dikkatinizi ve beğeninizi çekeceğine inandığımız,göz zevkinizi
dolduran, camdan ve herkesin görmesi gerekli büyüleyici bir plaj sayfalarımız arasında gizli tutulmaktadır.Canlılar dünyasından bu ay Komodo Ejderini işledik,dünyanın en büyük kertenkele çeşidi olmasıyla dikkat çeken,50 yıl kadar yaşayabilen ve ilginç beslenme şekilleriyle diğer hemcinslerinden
ayrılan bir canlı Komodo ejderi. Bitkiler dünyasından Lotus çiçeği okuyucuların zevkine sunulan bitkimiz olup,mühendislikte bile kullanım alanı gösteren özellikleri sınırsız bir bitki. Hayatı incelenmeyi hak kazanmış bir bilim
adamı olan Robert Hooke , bir fizikçi olmasına rağmen hücreyi ilk defa incelemiş bir bilim insanı. Belirli günler ve haftalar köşemizde içinde
yaşadığımız ve günden güne kirlilikle mücadele eden Çevre Haftasının önemini vurguladık. Tanıtılmasını gerekli bulduğumuz ne meslekler varmış
diyeceğiniz Geriatri bir yaşlılık hekimliliğidir ve dikkate şayan bir konusu vardır. Güncel haberleri takip etmek ise sadece iki parmağınızı yoracak
uzaklıktadır. İlgilenenlerin, bu sayıyı da keyifle okuyayım da neler öğreneceğim bakalım
diyenlerin dikkatine! Keyifli yolculuklar…
Kapsül Plus Ailesi
Bir ağaç, herhangi bir prensten daha soyludur.
(Alexander Pope)
47
>
89
>
ROBERT HOOKE
CANLILARDÜNYASI 1
2
13>
19
20
22
>
CAMDAN PLAJ 2
3
225
4>
HABERLER
26
27
>
DANIŞMAN
Doç.Dr.Fulya Dilek Gökalp MURANLI
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Mete Arslan KONAK
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRLERİ
Tayfun GÖZLER
Emine Ceyda SÖZÜER
EDİTÖRLER
Aslıhan DİKMEN
Özge BİÇEROĞLU
GRAFİK TASARIM/BASKI
İLETİŞİM BİLGİLERİ
https://www.facebook.com/KapsulPlus2013
https://twitter.com/kapsulplus
http://issuu.com/kapsulplus2013
http://kapsulplus.blogspot.com/
mos.com.tr
0212 274 8948
BİRAZ SEVİNELİMBİRAZ DÜŞÜNELİM
KOMODO EJDERİ
KANSER İMMÜNOLOİSİNE MOLEKÜLER YAKLAŞIM
ÇEVRE KORUMA HAFTASI
içind
ekile
r
GERİATRİ
10
11
>
4>
5
rof. Dr. Hayat Önyüksel, 20 yıllık Pçalışma sonucunda kanserli hücreleri tamamen yok eden bir ilaç geliştirdi.Sadece kanserli bölgeyi hedef alan ve hiçbir yan etkisi olmayan ilaç hayvanlar üzerinde çok başarılı sonuçlar verdi
DİREKT HÜCREYİ BULUYOR 2003'te Illinois Üniversitesi tarafından kanser ilaçları alanında yaptığı buluşlar ve araştırmalar nedeniyle "Yılın Mucidi" ve ayrıca aynı yıl "Yılın Kadını" seçilen Prof. Önyüksel BUGÜN'e konuştu. Bu ödülleri aldığı sırada henüz çalışmalarına yeni başlayan Önyüksel, çalışmalarında geldiği son noktayı aktardı: Kanser hücrelerinin çeperinde çeşitli uyarıları alabilen bir protein (reseptör) saptadık. Laboratuvarımda geliştirdiğimiz hedeflendirilmiş kanser nano ilaçlarını yani 'Nanomedicines'i, kana enjekte ediyoruz. Kana giren 'Nanomedicines, reseptör aracılığı ile önce hücreyi buluyor. Ardından kanserli hücreye girip tamamen hücreyi yok ediyor. Bunu hem laboratuvar deneylerimizde hem hayvanlar üzerindeki gösterdik.
HİÇBİR YAN ETKİSİ YOK Geliştirdiğimiz ilaçların en büyük avantajı sadece hasta bölgeye hedeflenmesi ve sağlıklı bölgeye hiçbir zarar vermemesi. Böylece yan etkileri söz konusu değil. İlacı verirken direkt kansere enjekte etmiyoruz. İlacı kana veriyoruz. Nanomedicine kanda dolaşıp kanserli dokuyu kendi başına buluyor. Sadece bilinen bir kanseri değil başka yere sıçramış (metastaz) bir kanseri de bulup yok edebilir.
5 YIL SONRA PİYASADA Bu gelişmeler çok heyecan verici. Şayet bu hedefli tedavi hastaların kullanabilecek haline geliştirilebilirse kanser ve romatizma gibi bir takım hastalıklar için en etkin tedavi yöntemi olacak. Bu şekilde hastaların
tamamen iyileştirilmesi mümkün olacak. Ancak bunun için para ve zamana ihtiyaç var. Ne yazık ki ekonomik nedenlerden dolayı bugün insanlar böylesi yatırımlara girmiyor. Parası olanlar kısa zamanda geri dönüşü olan işlere yatırım yapıyor. Eğer gerekli yatırım yapılırsa önümüzdeki 5 yıl içinde insanlar üzerinde de deneyip piyasaya sürebileceğiz.
Yeni hedefimiz kanserli kök hücre Yeni araştırmalarında 'Kanserli hücreyi öldürürken acaba kanserli kök hücreyi de mi öldürüyoruz' sorusuna cevap aradıklarını söyleyen Prof. Dr. Hayat Önyüksel, "Bir kanser dokusu düşünün, ilacı bu dokuya uyguladığınızda kanser hücrelerini öldürüyor. Kanser büyükken gözle görülemeyecek kadar küçücük oluyor ve kanserin öldüğü düşünülüyor. Başta 'tamamen bitti' dediğimiz kanser 5 sene sonra kanser kök hücrelerinin etkinliğinden tekrar ortaya çıkabiliyor. Bu kök hücreler çok tehlikeli. Tedavide yani kemoterapide bu kök hücrelerin de öldürülmesi gerekiyor. Biz aynı reseptörlerin kök hücrelerin üzerinde de etkili olduğunu kanıtladık. Bu nedenden ilacın kanserli kök hücreyi de öldürebileceğini düşünüyoruz. Zira laboratuvar deneylerimizde bunu kanıtladık. Sıra hayvanlar üzerinde denenmesine geldi. Eğer hayvanlar üzerinde yaptığımız deneylerde aynı sonucu alırsak o zaman ilacımız kanserli kök hücreyi de öldürüyor diyebileceğiz" diye konuştu.
BİR YANDAN SEVİNELİM BİR YANDAN DÜŞÜNELİM
Amerika'da yaşayan Türk bilim insanı kanserde çığır
açacak bir çalışmaya imza attı. Dünyanın en iyi eczacılık
fakültelerinden biri sayılan ABD'deki Illinois Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi'nin ilk kadın profesörü Hayat
Önyüksel, kanserli hücreleri tamamen yok eden bir ilaç
geliştirdi
Türkiye'den mecburen ayrıldım
Türkiye'den hiç istemeyerek, mecbur kaldığı için ayrıldığını söyleyen Prof. Dr. Hayat Önyüksel,
"Ama Amerika'da yaptıklarımdan çok mutlu oldum. Bundan sonra Türkiye'ye gelmeyi düşünsem
bile bu pek mümkün değil. Orada kurulu bir düzenim var. Buraya dönmek her şeyi sıfırdan
başlamak gibi olur benim için. Türkiye daha işin başında ve kuruluş safhasında. Ancak ileride
daha güzel çalışmalar çıkacaktır. Türkiye'ye benim gibi belli seviyeye gelmiş kişilerden ziyade yeni
yetişmiş enerji ve fikirlerle dolu kişileri bulup iyi olanaklar verilmeli. Bu şekilde başarı elde edilmesi
mümkün" dedi
Prof. Dr. Hayat Önyüksel'in ortaya koyduğu bilimsel veriler tüm kanserli hastaların umutla
beklediği ilaç olabilir mi? Bunu sonraki çalışmalar ve zaman gösterecek. Ancak şu açıktır ki
yıllardır söylenen ancak önüne geçilemeyen gerçek ile bir kez daha yüzleştik; BEYİN GÖÇÜ! Bizim
insanımızın başarısı, bizim ülkemizim başarısı olabilirdi. Yani “Sevinelim ve Düşünelim” Hala
istenilen seviyede olamamamızın sebebi bilime destek için çok geç kalmamız. Bir telgraf Prof.Dr.
Sadi Irmak'ın bir bilim adamı olarak yetişmesine ve ülkesine hizmet etmesine sebep olmuş.
6>7
Prof.Dr.Sadi Irmak'ın kaleminden öğrencilik yıllarında gelen telgraf:
“İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm:“Avrupa'ya talebe
yollanacaktır. “
Allah Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa'ya talebe… Lüks
gibi gelen bir şey…
Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, “Berlin
Üniversitesi'ne gitsin.” diye yazmış.
Vakit geldi, Sirkeci Garı 'ndayım; ama kafam çok karışık.
Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?
Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir post müvezzi ismimi çağırdı.“Mahmut Sadi! Mahmut
Sadi! Bir telgrafın var.”
“Benim” dedim. Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu:
“Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.”
İmza Mustafa Kemal
Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını
verme” dedim.”
“Düşünün 1923 te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre
telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?”
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce Istanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji
Enstitüsü'nü kurdum.
Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ım.”
Mustafa Kemal Atatürk' ten beri her bir olumsuzlukta her bir kötü şartta hep bir kurtarıcı bekledik. Bir
şeyler yapmak yerine ezelden beri bu kötü mirası kalıtsal hastalık taşıyan bir gen gibi nesillerce aktardık.
Artık bir kurtarıcı bekleyemeyeceğimizi ve yol haritamızın ne olduğunu onun sözüyle anlatarak bitirmek
istiyorum. ' Şayet bir gün, çaresiz kalırsanız bir kurtarıcı beklemeyin, kurtarıcı kendiniz olun '
Umarım bu sözler bu vatanın bilim çitasını çağdaş uygarlıklar düzeyinin üzerine çıkarmak isteyenler
için bir ilham kaynağı olacaktır. . .
ZAFER ŞAKACI /TRAKYA ÜNİVERSİTESİ BİYOLOJİ BÖLÜMÜ
Kaynaklar: http://saglik.bugun.com.tr/turk-profesor-kanseri-yendi-haberi/204588
http://yeniyasamokulu.com/iki-satirlik-telgraf-ve-ataturk.html
Yeni araştırmalarında 'Kanserli hücreyi öldürürken acaba kanserli kök hücreyi de mi öldürüyoruz' sorusuna cevap aradıklarını söyleyen Prof. Dr. Hayat Önyüksel, "Bir kanser dokusu düşünün, ilacı bu dokuya uyguladığınızda kanser hücrelerini öldürüyor. Kanser büyükken gözle görülemeyecek kadar küçücük oluyor ve kanserin öldüğü düşünülüyor. Başta 'tamamen bitti' dediğimiz kanser 5 sene sonra kanser kök hücrelerinin etkinliğinden tekrar ortaya çıkabiliyor. Bu kök hücreler çok tehlikeli.’’ dedi.
8>
9
Tüberküloz konusundaki keşifleri nedeniyle 1905 yılında Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülünü almıştır. Bakteriyolojinin kurucularından biri olarak görülür.İlk verem aşısını bulan kişidir.
Kaynaklar
http://tr.wikipedia.org/wiki/Robert_Hookehttp://www.hayatimizfen.com/?pnum=154&pt=Robert+Hookehttp://www.kimdirnedir.com/robert-hooke-kimdir.html
Robert Hooke, (d. 18 Temmuz 1635 – ö. 3 Mart 1703) hem teorik hem de pratik açıdan yaptığı çalışmalarla bilimsel rönesansta büyük rol oynamış doğa felsefecisi , mimar , mühendis , filozof ve bilimadamıdır.''Robert Hooke, bilim dallarından özellikle biyolojiye daha küçükken ilgi duymuştur. Daha sonra kilisede çalışan üç abisi gibi
onun da iyi bir eğitim alıp kiliseye katılacağı düşünülüyordu. Ancak, ailesi,
Hooke'un çalışırken kronik baş ağrılarından dolayı çok
yaşamayacağından korkup okuldan almışlardır.
Wight Adası'ndaki Freshwater'da doğan Hooke, ilköğretim eğitimini Isle of
Wight'ta aldıktan sonra, 13 yaşında, Dr. Busby'nin altında Westminster
Okulu'nda almıştır. 1653'te, Hooke, Oxford'daki İsa Kilisesi'nde koroculuk
yerini aldı. Burada, Robert Boyle'la tanışıp onun asistanlığını yaptı. Boyle,
bir matematikçi olmadığından, ideal gaz yasasının bir parçası olan Boyle yasasını,
formülize edenin Hooke olma ihtimali yüksektir. Hücre ilk defa 1665 yılında bir
ingiliz bilim adamı olan Robert Hooke tarafından ölü mantar dokusunda boş odacıklar şeklinde keşfedildi. Robert
Hooke incelemeleri sırasında gördüğü bu odacıklara hücre (cellula) adını verdi.
İleriki yıllarda bu odacıkların boş olmadığı içinde canlıların yaşamsal olaylarını gerçekleştiren en küçük
organizmalar olduğu anlaşıldı. Hooke yasası olarak bilinen ( σ = E.Ԑ Gerilme =
ELastisite Modülü*Birim uzama ) in mucididir. Hooke Yasası elastik
deformasyon durumunda mühendislerin kullandığı başlıca kanunlardan biridir.En başarılı yapıtı, 1665'te yayınlanan
Microsgraphia'dır. Bu, içinde çok güzel resimler bulunan ünlü bir mikroskobik
araştırma kitabıdır. Kitapta, ilk kez bir at sineğinin, bir pirenin ayrıntılı yapıları
gösterilmekte ve bir sineğin bileşik gözü incelenmekteydi.
3 Mart 1703 'te 68 yaşında Londra'da öldü.
ROBERT HOOKE
aa
Bir şişe mantarından incecik bir parça kesip onu
mikroskop altında incelediğinde, bu kesitin
gözenekli bir yapıda olduğunu gördü.
Manastırlarda rahiplerin kaldığı hücrelere
benzedikleri için, bu gözeneklere “hücre” adını
verdi.
10
-11
‘
Lotus ya da diğer adıyla su nilüferi, genellikle çamurlu
nehir yatağında ya da durgun sularda yetişen geniş yapraklı,
kokulu ve parlak çiçek açan bir Nymphaea bitkisidir. Yaprakları ve
çiçekleri içerisinde hava bulunduran uzun sapları sayesinde suda
yüzer. Büyük çekici çiçekleri birbiri üzerine simetrik şekiller
oluşturacak şekilde yatan taç yapraklarına sahiptir. Kök işlevleri
yelpaze şeklinde yatay olarak suyun altındaki çamur boyunca
uzanan kök saplarıyla sağlanır. Lotus Çiçeği mikrop öldürücüdür.
Havuzlarda süs bitkisi olarakta kullanılabilir.
Lotus bitkisi, ” gerçek nazik çiçekler” olarak bilinmektedir.
Lotus bitkisi çamurlu ve kirli ortamlarda yaşamaktadır. Lotus
bitkisinin muhteşem özelliği ise bu kadar kirli ve çamurlu bir
ortamda yetişmesine rağmen yapraklarının tertemiz olmasıdır. Bu
olayın gerçekleşme şeklini inceleyecek olursak;
Lotus bitkisi üzerine en ufak toz parçası geldiğinde hemen
yapraklarını sallar ve tozu belli bölgeye doğru iter. Ve yağmur
yağmaya başladığında ise yağmur damlalarını aktif bir biçimde
kullanarak temizlenir. Yaprağının üzerine düşen yağmur
damlalarının üzerindeki kirli bölgelere aktarmaktadır. Lotus çiçeği
genel olarak Nelumbo diye tabir edilen yağmur ormanlarında
yetişmektedir. Lotus bitkisinin bu özelliği mimari alanda bir çok
projeye örnek olmuştur. Binaların dış kaplaması lotus bitkisinin
yapraklarına benzetilmektedir. Böylece yağmur yağdığında bina
yüzeyi daha çok temizlenmektedir. Daha iyi bir temizlenme
sağlanması için benzer özelliklere sahip boyalar üretilmiştir.
Lotus çiçeği çeşitli mit ve efsanelere konu olmuştur. Budizm
ve Hinduizm'de mükemmelliğin sembolüdür. Mısır kültüründe
güneşi ve yeniden doğuşu simgelemektedir. Hint lotusu Hindistan
ve Vietnam'ın ulusal çiçeğidir. En eski Budist sutralardan birinde,
lotus yapraklarının üstündeki çiğ damlacıkları ve lotus tohumları
arzuyla kirlenmemiş hayatı ifade eder. Lotus tohumunun içindeki
besleyici beyaz özsuyu, "insanların Budist doğasına" benzetilir.
Küçük lotus çanağı ve tohumular, insanın iç dünyası gibi geniş ve
sınırsız kabul edilmiştir. Tohumları taşıyan çanak insan ruhuna
açılan kapı gibidir.
Bilinen bazı kültür çeşitleri:
N. aureavallis
N. lutea Willd
N. nucifera
CANLILAR DÜNYASI(Nelumbo)Lotus
Kaynaklarhttp://www.bilgiustam.com/lotus-bitkisi-ve-inanilmaz-ozellikleri/
http://www.pfaf.org/user/Plant.aspx?LatinName=Nelumbo+nucifera
http://en.wikipedia.org/wiki/Nelumbo_lutea
12
-13
Komodo Ejderi'nin ısırığında yılana benzer bir
zehir bulunur. Bu zehir kurbanlarını şoka sokar,
kanın pıhtılaşmasını engeller, kan akışının
hızlanmasına, böylelikle kan basıncının düşmesine
ve bilincinin kapanmasına neden olur. Ayrıca
Komodo Ejderi avını ısırdıktan sonra hemen
yemeyebilir, avı zaten girdiği şok sonucu
öleceğinden daha sonra geri dönüp beslenebilir.
Yavru komodolar böcekler, kertenkeleler, kemiriciler,
yere yuva yapan kuşlar ve onların yumurtalarıyla
beslenirler.Büyükler leş yerken eti pençe ve dişleriyle
parçalar.İri et parçalarını olduğu gibi yutarlar.Bir
komodonun bir geyiğin bütün arka kısmını, bir
başkasının bir maymunu olduğu gibi yuttuğu
görülmüştür.
Aynı zamanda dişi komodo ejderlerinin içinde erkek
üreme hücresi oluşturacak bir kısım bulunur ve bu
kısım zor durumlarda kullanılarak dişinin kendi
kendine üremesini sağlar. Yeni doğan komodo
ejderleri kendi başlarının çaresine bakmak
zorundadırlar ve pek çoğu savunmasızdır. Bu yüzden
çoğu yavru ilk yıllarında pek çok yırtıcıya, yamyam
yetişkinler dahil, yem olurlar. Yavrular yetişkinliğe
kadar olan sürelerini daha güvenli ve potansiyel av
olan böceklerle dolu ağaçlarda geçirirler. Yavruların
yetişkinliğe ulaşması 1-2 yıl sürer ve yetişkinliğe
ulaştıktan sonra genellikle 50 yıl yaşarlar.
Yamyamlık, hemen herşeyi yiyebilme ve yüzme
yeteneği komodo ejderlerine adada hayatta kalma
şansı sağlar; fakat aslında bu tür şu anda adada
soyu tükenmiş bir pigme fil türünü avlamak üzere
evrimleşmişlerdir. Komodo ejderlerinin soyu insan
baskısı yüzünden tehlike altındadır. Kolayca
yayılabilmelerine rağmen insanların onların
adalarına yerleşmesi, komodo ejderlerini ve onların
avlarını avlamaları türü soy tükenmesiyle karşı
karşıya getirmiştir. Ortalama bir sürüngene göre
oldukça zekilerdir. Yalnızca birkaç hayvanat
bahçesinde ve doğal parklarda görülürler. Türü
ehlilleştirmek imkansız ve tehlikelidir.
CANLILAR DÜNYASI
Komodo Ejderi
Kaynaklar:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Komodo_ejderi
http://www.discoveranimal.com/surungenler/kertenkeleler/komodo-ejderi.html
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/canlilar/animalia/omurgali/reptilia/kertenkeleler.htm
KANSER İMMUNOLOJİSİNE
Kanser immunolojisi 3 başlık altında incelenmektedir. Birincisi, tumor antijenleri,
ikincisi effektör mekanizmalar, üçüncüsü ise kanserin immuniteden kaçış mekanizmalarıdır.
Tümor antijenleri, organizmada immun yanıtı uyaran tümore ait antijenik yapıların tümünü,
effektör mekanizmalar, tumore ait antijenik yapıya karşı yanıt veren hücresel ve humoral
immun mekanizmaları, kanserin immuniteden kaçış mekanizmaları ise immun yanıtın kanser
üzerinde etkili ve geriletici olmasını önleyen mekanizmaları irdeler (1).
‘’İmmun sistemi etkileyen bazı genetik ve edinsel hastalıklar sonucu maligniteye eğilim artarken tumör, immun servayansdan
kaçıp kurtulur. Immun düzenleme geçiren tümöre muamele etmek daha zordur.’’
(Varanus komodoensis)
Komodo ejderi (Varanus
komodoensis) , dünyanın en büyük
kertenkele çeşididir. Komodo ejderi 3 m.
boyunda uzunluğunda ve 140 kilo
civarındadırlar. Adına ejder denilmesine
karşın aslında bir varan çeşididirler.
Endonezya'ya bağlı Komodo, Rintja ve
Flores adalarında bulunurlar. Otlak
alanları tercih ederler. Komodo ejderleri
iyi yüzer ve tırmanırlar ve gün boyunca
aktiftirler. Yılanlarda olduğu gibi, uzun,
çatallı dillerini kullanarak yiyecekleri
bulurlar. Başlıca besinleri hayvan leşleridir.
Aynı zamanda geyik ve yaban domuzu da
avlarlar. Komodo ejderleri manda kadar
iri hayvanları bile öldürebilirler.
Salyasında çoğu tehlikeli 50'den fazla çeşit
bakteri bulunur. Yemeklerinden geriye
hiçbir şey bırakmazlar. Dişileri her yıl on
beş civarında yumurta yaparlar. Onları
yere gömüp, kuluçkaya yatarlar. Komodo
ejderleri 1912 yılında Komodo adasındaki
araştırmalara kadar doğal çevreleri
dışında bilinmiyordu. Uzunluklarının 7
metrenin üzerine çıktığı iddia ediliyordu,
fakat bilinen en büyük örnek, 3,50 metre
boyunda ve 166 kg. ağırlığındadır.
MOLEKÜLER BİYOLOJİK YAKLAŞIM
14-15
1. Tümör antijenleri
Antijen, vücuda girdiğinde antikor
oluşturabilen maddedir. Antijenler
genellikle protein ve polisakkarit
yapısında canlı organizma kısımları ya
da ürünleridir. Antijen, vücudumuzda
hümoral ve hücresel immun yanıtı
uyarır. Tumorle İlişkili Antijenler (Tumor
Assosiye Antijenler TAA), kanser
hücrelerinde olduğu gibi normal doku
hücrelerinde bulunur. Tumor Spesifik
antijenler ise sadece tumor hücresine
özgü antijenler olup normal hücrelerde
bulunmazlar.
Tumorle İlişkili Antijenler (TAA)
Tumor Assosiye Antijenler kanser
hücrelerine özgün değildirler. Normal
hücrelerden de eksprese edilirler.
Embriyojenik gelişme sırasında ortaya
çıkan erişkin dönemde baskılanan
onkofetal antijenler bu gruptadır.
Ekspresyon fetal gel işme CEA
(karsinoembriojenik antijen) veya kök
hücreler (hTERT) ile sınırlı olsa da,
meme kanser hücrelerinde ya aşırı
eksprese veya mutasyona uğramış
olabilir. Mamoglobin A durumunda,
hem normal hem neoplastik dokudaki
ekspresyon meme epitelyumu ile
sınırlıdır. Kanser-testis antijenleri,
New York özefageal antijen-1 (Nyeso-
1) dahil, ve melanoma antijenleri
MAGE, BAGE, ve GAGE tipik olarak
testis ve embrionik over normal germ
hücrelerinde eksprese olurlar, belli bir
kanser yüzdesiyle birliktelik gösterirler.
Aşırı düzeydeki doku özgüllüğü ve
yüksek immünojenitesi nedeniyle ilgi
çekerler. Tablo 1 (2,3,4).
Tumor Spesifik antijenler (TSA)
Tumor Spesifik antijenler, tumor hücresine özgün olup normal
hücrede bulunmazlar. Belli bir virüsle ortaya çıkan tumörlerde viruse
spesifik antijen bulunur. Virus orijinli olmayanlar da ise tumöre özgün
antijenler bulunur Tablo 2 ( 2).
Kaynaklar:
Bilim ve Teknik Ağustos,2012
http://bilimdunyasi.net/index.php?option=com_content&view=article&id=801:canllarn-vuecutlarnda-uerettikleri-ik-biyoluminesans-&catid=9:tarh-poltka-stratej
http://en.wikipedia.org/wiki/Bioluminescence
Antijen Meme kanseriyle ilgisi
HER-2 / neu Meme kanserli hastalar˜n % 20-40 sinde, kötü prognoz ile ilgili
MUC- 1 % 70 kanserle ilićkili CEA ( Karsinoembriyonik Antijen)
Kolon, rektum, meme, akciŞer, pankreas, gastro intestinal sistem kanserlerinde ekspre edilir
hTERT
Yaklaşık bütün kanser hücrelerinden ekspre edilir
P53 Meme kanserlerinin % 20 sinde mutasyona uŞram˜ć
Mamoglobin A Primer ve metastatik meme kanserlerinin % 80 ninde ekspre edilir
Kanser testis antijenleri Meme kanserli hastalarda mRNA ekspresyonlar ̃yüzdeleri
NY-eso-1 % 24
MAGE % 8
BAGE % 2
GAGE % 8
Tablo 1: Meme kanserlerine karşı aşı üretiminde hedefe yönelik antijenler
E n fek siyo n e tk en le r i İ lg ili K a n ser
İn sa n p ap illo m a v iru su
S e rv ik a l k a n se r V u lv a , v a g in a , p en is , an u s , o ra l k av ite , o ro fa rin k s k a n se rle r i
H ep a tit B / C v iru su H ep a to se lü le r k a rs in o m a
H e lik o b ak te r P ilo ri G astr ik k a rs in o m a G astr ik le n fo m a
E p ste in B a rr v iru su
B u rk it le n fo m ası, n o n h o d g k in le n fo m a , S in o n asa l a n g io sen tr ik T h ü c re li len fo m a ,
H o d g k in len fo m a , N aso fa rin g ea l k a rs in o m a
H İV k ap o si sa rk o m u , n o n h o d g k in len fo m a
Tablo 2: Kanser oluşumuyla ilişkili enfeksiyon etkenleri
Antijene spesifik antikorlar, hedeflenmiş hücrelerdeki spesifik antijenleri tanırlar ve bağlanırlar,
sonra NK hücreleri, makrofajlar, ve aktive monositler tarafından bu antikor kaplı kanser hücreleri
tanınır ve öldürülürler (6). Bu işleme antikora-bağımlı hücresel sitotoksisite denir (ADCC). Halen,
proflaktik aşıların çoğu bu tür bir yanıta dayanır. Örnekler, HBV (FDA tarafından 1981'de onaylandı),
ve HPV (FDA tarafından 2006'da onaylandı) aşılarıdır. İkisi de insanlarda kanser oluşturan viruslardır
(7).
2.Effektör mekanizmalar
Organizmanın tumöre karşı gösterdiği bağışıklık yanıtında effektör mekanizmalar çok önemli rol
oynamaktadır.
Effektör mekanizmalar, immun sistemin humoral ve hücresel yanıtı ile antikora bağımlı sitotoksitedir.
a.Hümoral yanıt
Humoral yanıtta, B hücreleri doğal halinde yabancı antijen ile etkileşerek, yardımcı T hücrelerinin ek
sinyalleriyle, B hücrelerinin, ya antijene karşı özgün antikorlar salgılayan plazma hücrelerine veya
aynı antijen ile tekrar karşılaşmalarda hızlı yanıt verebilen ve uzun ömürlü olan bellek hücrelerine
farklılaşmasına yol açar.
Opsonizasyon ve Fagositoz:
Opsonizasyon, antijenlerin makrofaj ve nötrofiller tarafından fagasitozunu kolaylaştırmak için
antikor veya kompleman gibi opsonin denilen maddelerle bağlanması, bir organizmanın yüzeyine
antikor veya komplemanın C3b komponentinin yapışmasıyla fagositozun kolaylaşmasıdır. Tumor
antijenlerine karşı oluşan antikorlar ve kompleman tumor hücrelerine yapışarak fagositozu
artırırlar.
Endosomal mekanizmalar, fagosite edilmiş antijenlere karşı aktive olur. Sitoplasmic granüller
phagocytome doğru hareket etmeye başlar. Sitoplasmic granüller fagositom ile temas ettiği zaman,
hücrenin içinde fagositoma alınmış madde ya da yabancı hücre yok edilmeye başlanır. Bu durumda,
komplemen aktivasyonu aktif bir rol alır. Ayrıca Kaspaz proteaz kaskatı art arda, hücre tipine göre
devreye girer. Yabancı hücrelerin transmembran kanalları açılır.
HER2 reseptörü, embriyonik gelişim sürecinde normal olarak
bulunan, ve erişkin hayatta malign hücreler tarafından aşırı eksprese
edilen bir tümör spesifik antijendir. Belirli bir biçimde, invaziv meme
kanserlerinin %15'i, kolorektal kanserlerin %54-100'ü, over
kanserlerinin %25'i, pankreatik kanserlerin %17-82'i, ve prostat
kanserlerinin %34'ü HER2'i aşırı eksprese ederler ve bu özellik yüksek
tümör agresifliği, yüksek rekürens riski ve kötü prognoz ile ilişkilidir
(5).
16
-17
DÜNYA22 mart
Tumor hücrelerine karşı savaşta bağışıklık sistemi fagositoz ve endositoz ile yanıt verir.
Ayrıca fas aracılı yolakla programlanmış hücre ölümü (Apoptoz) olur. NK hücreleri
kendisinin dışında yabancı hücreyi Kaspaz proteaz kaskatı aktivasyonu ile nukleer DNA
fragmanlarına ayırır. Kanser kök hücresi artığında ortamda NK hücreleri de artar,
dentritikler içinde granulite de artar. m DC granülitesi hücre içi aktivasyonla yabancı
antijenleri parçalar, pDC granulitesi NK cell gibi hücre dışında ölüme neden olur. (7).
Kompleman ile lisis: Kompleman sistemi, plasmada bulunan enzim sistemlerinden biridir. Bir canlıdan
antijenlerin temizlenmesine yardım eden, biyokimyasal bir kaskadtır. Yirminin üzerinde farklı
protein ve protein parçalarından oluşan kompleman sistemi bir uyaran karşısında aktive
olarak kompleman kaskatıdını başlatır. Bu kaskatta her reaksiyon ürünü bir sonraki
reaksiyonun enzimatik katalizatörü olarak görev yapar ( 7 ). Bir canlının doğuştan gelen
bağışıklık sistemine ait geniş kısımlarıdır. Bununla beraber edinilmiş bağışıklık sistemiyle
birlikte işleme konulup, eyleme geçirilebilir. Tümör hücresindeki antijenlerin antikorla
birleşmesi sonucu kompleman sistemi aktive olur.
Hücre adezyonunun kaybı:
Antikorların, hücre yüzeyindeki antijenlere
bağlanması tümör hücresinin adhezyon
kaybı ile sonuçlanabilir. Bu metastaz
oluşumunda önemlidir. Metastatik tümörler
periferal kan lenfositlerinin sayıca azalması
ve dendritik hücre disfonksiyonları ile de
ilişkilendirilmiştir.
b. Hücresel yanıt:
Hücresel yanıt, T hücreleri ve doku uygunluk kompleksi (MHC) tarafından diğer hücrelerin
yüzeyinde tanıtılan yabancı proteinin işlenmiş (yani doğal olmayan) parçaları arasındaki bir
etkileşmeyi kapsar.
Sitotoksik T lenfositler (CTL): İlk adım hedef hücredeki tümör antijeninin kendisine özgün CTL
resöptörü tarafından tanınmasıdır. Tanınmanın gerçekleşmesi ve sitolitik etkinin ortaya
çıkabilmesi için tümor hücresinin 1. Klas major histo kompatibilite (MHC) antijeni ile algılanması
gerekmektedir.
2 tip MHC proteini vardır. Vücuttaki hemen her çekirdekli hücrede, Klas I MHC proteinleri
bulunurlar, ve endojen olarak üretilen (yani, hücrenin sitozolünde) protein parçacıklarıyla
yüklüdür. Bir virus nükleik asidini hücreye enjekte edersek daha sonra, doğrudan viral protein
üretimini yönlendirecektir. Bu proteinlerden bir kısmı , klas I MHC proteinleriyle kompleks
oluşturan küçük peptidlere parçalanır, hücrenin yüzeyine taşınır, ve peptid/MHC kompleksini
tanıyan sitotoksik T hücrelere (CD8+ lenfositler olarak da bilinir) sinyal oluşturur. Sitotoksik T
hücreleri, infekte hücrelerde apoptosisi tetikleyen, ve klonal ekspansiyona uğrayan, diğer
infekte hücreleri tanıyıp yok edebilen kız (daughter) hücreleri oluşturan maddeler salgılar (7).
Makrofajlar ve dentritik hücreler
Makrofajlar ve dendritik hücreler kandaki profesyonel antijen sunucu hücrelerdir (APC'ler).
Klas I MHC proteinlere ek olarak, Klas II MHC proteinleri de içermektedir. APC'ler özellikle
fagositozda etkindir, T hücreleri aktive etmek üzere gerekli olan kostimülatör molekülleri
üretirler.İnterleukin 1 salgılarlar. Tipik olarak, bu hücrelerden biri, partikül veya mikrobu içine
çekip yutarak proteinleri ayırır, ve Klas II MHC bağlamında hücre yüzeyindeki parçalıkları açığa
çıkartır. APC'ler ekstrasellüler proteinlerle yüklü şekilde yardımcı T lenfositlerini (CD4+
lenfositleri olarak da bilinir) stimüle ederler, istilacıya karşı (örn. İnflamasyon) spesifik olmayan
yanıt oluşturabilir, veya antikor üretimini balatmak üzere B hücreleri aktive edebilirler (7).
Günümüzde kanseri, immün hücrelerin tümör büyümesini inhibe etmekten ziyade aslında
artırabildiği, kronik enflamatuar bir hastalık olarak görüyoruz. Eğer kanserin kronik
enflamatuar durumunu tersine çevirebilsek ve bunun yerine doku reddine neden olan tipte bir
enflamasyon oluşturabilseydik, belki de tümörler immün efektör hücreler tarafından eradike
edilebilirdi (7).
NK (Naturel Killer) hücreler: Sitotoksik etki gösteren hücrelerdir. Sitoplazmalarında büyük
granüller bulunur.
LAK hücreleri: İnterleukin 2 adlı lenfokinle aktive edeilen lenfositler, tümor hücrelerini lizise
uğratabilme yeteneğini kazanırlar. Bunlara Lymphokine activated killer cells ( LAK) denir.
c. Antikora bağımlı hücresel sitotoksisite: IgG molekülleriyle kaplanan tümor hedef hücreleri antikorların Fc parçalarına uyan reseptörleri
taşıyan hücrelerle etkileşerek 4-6 saat içinde hasara uğratabilirler (7).
3-Kanserin immun sistemden kaçış mekanizmaları
Tümörlerin gelişmesini ve büyümesini
engelleyen ve yok eden süreç immün
surveyans olarak bilinir. İlk kez 2001'de
tanımlanan tümörün kaçış (escape)
k a v r a m ı i m m u n d ü z e n l e m e
(immunoediting) olarak isimlendirilir
( 8 , 9 , 1 0 , 1 1 ) . K a n s e r i m m u n
düzenlemesinin tanımlanan 3 aşaması:
eliminasyon, denge, ve kaçıştır. B- ve T-
lenfositleri, NK hücreleri, dendritik hücreler
(DC), makrofajlar, ve polimorfonükleer
lökositler de dahil çeşitli immun sistem
h ü c r e l e r i t ü m ö r l e m ü c a d e l e d e
görevlendirilmiştir (9). Ancak, yine de
tümör immun surveyanstan kaçıp
kurtulabilir (10,11).
18>19
Literatür
1. Feyza Erkan, Tümor immunolojisi Endoskopi dergisi sayı 4 yıl 1991 sayfa 54-56
2. Elizabeth A. Mittendorf, George E. Peoples, S. Eva Singletary Breast Cancer Vaccines Promise for the Future or Pipe
Dream?American Cancer Society,2007
3. Slamon DJ, Godolphin W, Jones LA, et al. Studies of the HER2/neu proto-oncogene in human breast and ovarian cancer.
Science. 1989;244:707–712.
4. Sahin U, Tureci O, Chen YU, et al. Expression of multiple cancer/testis (CT) antigens in breast cancer and melanoma: basis
for polyvalent CT vaccine strategies. Int J Cancer. 1998;78:387–389.
5. Maha Zohra Ladjemi,Wiliam Jacot,Thierry Chardes,Andre Pelegrin, Isabelle Navaro-Teulon; Anti –HER 2 vaccins:new
prospects for breast cancer therapy, Cancer Immunol Immunother (2010); 59:1295-1312
6. Munn DH, Cheung NK. Antibody-dependent antitumor cytotoxicity by human monocytes cultured with recombinant
macrophage colony-stimulating factor. Induction of efficient antibody-mediated antitumor cytotoxicity not detected by
isotope release assays. J Exp Med. 1989;170:511–26.
7. Yurtsever A. Haydaroğlu A. Meme kanseri gelişiminde immunolojik mekanizmalarve immünoterapilerde stratejik
yaklaşımlar s. 131-72. Meme kanserine moleküler ve genetik yaklaşım Editör: prof.Dr.Ayfer Haydaroğlu E.Ü.T.F. yayını.
ISBN 978-975-483-928-9, 2011
8. Shankaran V, Ikeda H, Bruce AT, White JM, Swanson PE, Old LJ, et al. IFNgamma and lymphocytes prevent primary
tumour development and shape tumour immunogenicity. Nature. 2001;410:1107–11.
9. Whiteside TL, Miescher S, MacDonald HR, Von Fliedner V.Separation of tumor-infiltrating lymphocytes from tumor cells
inhuman solid tumors. A comparison between velocity sedimentation and discontinuous density gradients. J Immunol
Methods.1986;90:221–33.
10. Dunn GP, Old LJ, Schreiber RD. The three Es of cancer immunoediting. Annu Rev Immunol. 2004; 22: 329–60.
11. Dunn GP, Old LJ, Schreiber RD. The immunobiology of cancer immunosurveillance and immunoediting. Immunity.
2004;21:137–48.
12. Ugel S, Delpozzo F, Desantis G, Papalini F, Simonato F, Sonda N, et al. Therapeutic targeting of myeloid-derived suppressor
cells. Curr Opin Pharmacol. 2009;9:470–81
Eliminasyon fazı, tümör saptandığında ve IFN- , IFN- / , perforin, NKG2D ve TRAIL salgılanması gibi
doğal ve adaptif immuniteyle eradike edildiğinde gerçekleşen tümör immun surveyans sürecidir.
Eliminasyon işlemi tamamlandığında, tümör hücreleri temizlenmiş olur. Tamamen temizlenmemiş ise,
sağlam kalan tümör hücreleri denge fazına girerler (10,11).
Denge fazında, tümör hücreleri, yeni populasyonlar oluşturmak üzere, genetik instabilite ve/veya
immun seleksiyon ile kronik veya immunolojik olarak şekillendirilmeye başlar. Bu yeni populasyonlar
immun sistemden birden çok mekanizma ile kaçabilir (10,11).
Kaçış fazı, bunlar arasında MHC-I kaybı, adezyon moleküllerinin kaybı, regülatör T (Treg)-lenfositlerinin
oluşturulması, Myeloid türevi supresör hücrelerin (CD11b+ Gr-1+hücrelerin, MDSC'lerin) genişlemesi,
immunsupresyon, NKG2D-bazlı aktivasyonun blokajı, ve anti-tümör efektör hücrelerin apoptosis ile
indüksiyonu sayılabilir (12). Ayrıca, tümör hücresi membranındaki antijenik değişimleri tümör hücresi
antijenleri immun sistemi uyaracak miktarda sentez edemez. Dolaşımdaki antijen antikor kompleksleri
immun yanıtın ortaya çıkmasını, bazı tumörler salgıladıkları prostoglandinler aracılığıyla immun yanıtı
baskılayabilirler.
Sonuç
Tümör immunoterapisindeki karşılaştığımız sorunlarla başa
çıkmak açısından, nanotıp çok sayıda fırsata olanak
vermektedir. Günümüzde, kanser nanodiagnostik
uygulamalarında, kanser hücrelerinde veya onların mikro
çevrelerinde genomik ve proteomik kullanılarak özgün
“moleküler imzalar” aranmaktadır. Tumor Spesifik antijenler,
nanobiofarmasötikler, nanoteknoloji tabanlı terapötik ajanlar
ve ilaç taşıyıcılarıyla ilgili çalışmaların alanıdır. DNA, RNA,
peptidler, proteinler ve küçük moleküller, nanotaşıyıcılar
şeklinde formüle edildiklerinde, kanser tedavisinde
kullanılabilecek yeni yapılar ortaya çıkmaktadır.
Tümör hücreleriyle karşılaştıklarında, tümör spesifik immun
yanıtlar aktive adaptif immun sistemlere odaklanır. Kanser
tedavisinde bu strateji, immun sistem hücrelerine spesifik
olarak tümör hücrelerini tanımalarını öğretir.
İmmun sistemi etkileyen bazı genetik ve edinsel hastalıklar
sonucu maligniteye eğilim artarken tumör, immun
servayansdan kaçıp kurtulur. Immun düzenleme geçiren
tümöre muamele etmek daha zordur. Tümörün zayıf
immunojen olması ve kanserin immune sistemden kaçısı
nedeniyle bağışıklık sistemi tek başına kanserle savaşmakta
başarılı olamamaktadır. Moleküler İmmunobiyolojik
gelişmelerin nanoteknolojik hedefsel tedavilerle buluşması
kanser tedavilerinde yeni olanakların ortaya çıkmasında umut
vaat etmektedir.
Camdan Plajı ilgi çekici yapan, herhangi bir sahil ya da plajda karşılaşmayı beklediğiniz, kum, çakıl ya da insanoğlu icadı çimen ve betondan ziyade camlardır. Bu camların oluşumu da tıpkı çakıl taşlarının oluşumuna benzer. Yıllarca dalga, yağmur ve rüzgar gibi bir çok çevresel faktörün etkisi ile aşınan, zamanla elipsoit ya da yuvarlağımsı şekiller alan çakıl taşları.. Aynı kaderi camlar da paylaşmış.
Kaliforniya’da bulunan Fort Bragg sahili 1949 lu yıllarda, insanların kontrolsüzce tüm çöplerini atabaliceği bir at-kurtul alanıydı. 18 yıl gibi uzun bir süre de bu şekilde kaldı. Daha sonra bir takım girişimler ile birlikte, toksik etki gösterebilecek madde yoğunluklarına ulaşıldığı tespit edilerek bölge koruma alanı olarak ilan edildi. Günümüzde bu ekosistemin kendini onarması ve okyanusun sahip olduğu çöpü geri iade etmesi, zamanla yağmur, dalga ve rüzgar etkisi ile temizlenmesi gibi nedenler artık Doğal Koruma Parkı haline sokmuş sahili. Ve doğrusu beklenmedik bir şekilde harikulade bir manzara oluşmuş, tabii ki sadece görsel olarak.
20
>21
C D P JA A LM N A
FORT BRAGG BEACH KALİFORNİYA
Günümüzde böyle çöplük niyetine kullanılacak sahiller çok kolay bulunmuyor. Artık ekosistemin ne denli önemli olduğu ve yüksek üretim kapasiteli verimli kıyı sularının kirletilmesinin en başta biz olmak üzere, milyonlarca canlının yaşamını olumsuz etkilediği ve kimi ekosistemleri ise tamamen yok ettiği bilinmekte. Hepsinden öte bu durumları kısıtlayan yasalarda mevcut zaten. Okyanus sularının sahili temizlemesinden sonra, zaman içerisinde bölge ziyaretçi akınına uğradı. İnsanların burada oluşan parlatılmış cam taşları toplamaya başlamaları bir süre sonra hükümeti harekete geçirmiş ve Doğal Park (MacKerricher State Park) olarak ilan edilmiştir. Günümüzde artık bölgeden cam taş toplamak yasak olsa da, ziyarete halen açıktır. Gidip görülebilir.Fort Bragg sahilinde görülebilecek, eski çöplük yığınları arasında oluşmuş irili ufaklı su birikintileri de bulunmaktadır. Bu su birikintileri bir çok sucul canlıya ev sahipliği yapmaktadır. Kimi molluskları, yengeçleri ve bir çok su bitkisini bölgede incelemek mümkündür. Bu tür aktiviteler düşünüldüğünde, tüm bir günü rahatlıkla bölgede geçirebileceğinizin ve yeni keşiflerde bulunabileceğinizin garantisini verebilirim. Çünkü orada herşey bir başka. Sahilin kumları bile camdan.
Cam toplanabilir mi ?
Aslına bakarsanız yukarıda da bahsettiğimiz gibi cam çakılları toplamak yasak! Park görevlisi olarak bölgede kontrolü sağlayan korucular, mümkün olduğunca işi kontrol altında tutmaya çalışarak alınan taşları tekrar sahile iade ediyor. Ancak üstünüzde taş ile yakalanmanız durumunda size karşı herhangi bir ceza uygulanmıyor. Toplanmasının yasaklanmasının ana nedeni ise, sahildeki camların yıllar boyunca bir takım ekonomik kazançlar elde edilmek maksadı ile toplanması ve takı, kolye gibi bir takım aksesuarlarda ham madde haline gelmiş olmasıdır. Korucunun da belirttiği gibi, toplayanlara para cezasının da verileceği günlerin geleceğine eminim, ne de olsa sınırlı bir kaynaktan bahsediyoruz. Ve sırf bu yüzden bu cam parçacıklarının oldukça değerli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
22
>23
Bölgede halen cam bulunuyor mu?
Evet, doğrusunu söylemek gerekirse hem de binlerce, resimlerden de anlaşılabileceği gibi güneş ışığının etkisi ile gökkuşağı oluşturucak kadar cam var. Renk renk, ışıl ışıl.
Cam örneklerini nerede görebilirim?
Sea Glass Museum (Deniz Camı Müzesi) adında ziyarete açık ve ziyaret dolayısı ile ücret talep edilmeyen müzede görebilmek mümkündür. Müzede özel kutularda her renkten ve her tipten cam sergileniyor. Müze ise gene Fort Bragg’in güneyinde otoyol üzerinde bulunmaktadır.
‘Glass Beach’ Cam Sahili nerede?
Glass BeachEnd of West Elm Streeet at Old Haul Road; Park at end of Elm and walk to beachFort Bragg, CA 95437
Kaynakhttp://akuaturk.com/2012/04/camdan-plaj-fort-bragg-beach-california/ M. Doğan ÖZDEMİR
ÇEVREKORUMAHAFTASI(HAZİRAN
AYININ2. HAFTASI
evre; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü Çdış ortamdır. Diğer bir deyişle "ekosistem" olarak tanımlanabilir.Çevre kirliliği, çevrenin doğal olmayan bir şekilde insan eliyle bozulmasıdır. Bu ekosistemi bozma eylemleri; kirlenme şeklinde tabir edilir.
Sanayileşme ve kentlerdeki nüfus yoğunlukları, çevre sorunlarının artmasına sebep olmuştur. Bütün ülkelerin ortak sorunu haline gelen çevre kirlenmesi, günümüzde insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Ölümlere neden olan solunum yolu hastalıklarının çoğu hava kirliliği sonucunda olmaktadır. Balıklar, çevre kirlenmesinden en çok zarar gören canlıların başında gelir.
Bu kirlenmeler sonucunda canlı türleri tükeniyor, ormanlar azalıyor, denizler ve akarsular kirleniyor. Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz. Cam şişenin doğada 4000 yıl,Plastiğin 1000 yıl,kola kutusunun 20-100 yıl, Sigara filtresinin 5 yıl kaldığı çevreciler tarafından tespit edilmiştir. İnsanlar bu durumda tedirgin olmaya başladılar. Doğanın korunması zorunludur. İşte bu sebeplerle Çevre Koruma Haftası ile çevre bilinci aşılanıyor ve çevreyi koruma adına bir şeyler yapanın zamanı geldiği anlaşılıyor.
1972 yılında İsveç'in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre
Konferansında alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.
Kaynaklar
http://www.belirligunlervehaftalar.com/Belirli_Gunler/Dunya_Cevre_Gunu
http://www.ogretmenlersitesi.com/bilgibankasi/belirli_gun_ve_haftalar/belge/150
24>
25
Kaynaklar
http://www.isvemeslekdanismani.net/meslekler/u-u-v-y-z-ile-baslayanlar/yasli-hizmetleri-bakimi-meslek-elemani/#ixzz30hX98vH1
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ya%C5%9Fl%C4%B1l%C4%B1k_hekimli%C4%9Fi
http://www.florence.com.tr/tibbi-birimler/geriatri.html
http://www.hastane.hacettepe.edu.tr/Bolum/171
GERİATRİ
GÖREVLER
- Yaşlı bireylere beslenme, genel vücut
temizliği, hareket, uygun yatak pozisyonu vb.
temel gereksinimlerini karşılayacak bakım
hizmeti verir,
- Yaşlının hekim tarafından planlanan
tedavisinin uygulanmasını sağlamak için
enjeksiyon, pansuman, yara bakımı, sonda
bakımı vb. tıbbi girişimleri yapar, ilaç
tedavilerini uygular,
- Yaşlının tansiyon, ateş, nabız, solunum gibi
günlük sağlık göstergelerinin kontrolünü
yapar,
- Yaşlı bireylere acil durumlarda ilkyardım
kurallarını uygular.
- Yaşlı bireylerin sosyal yönden
desteklenmeleri ve özgüvenlerini kazanmaları
için uğraş terapi programları planlar, uygular
ve katılımı sağlar,,
- Sosyal ve fiziksel rehabilitasyona
gereksinimi olan yaşlılara planlanan
programların uygulanmasında yardımcı olur,
- Yaşlı bireylerin birbirleriyle ve toplumla olan
iletişimlerinin artırılmasına yardımcı olur,
- Sosyal ve ekonomik yoksunluk içinde
bulunan yaşlılara yol gösterici olur,
- Yetişkin pedagojisi konusunda kendini
yetiştirir.
Yaşamın bu döneminde hastalıkların
yoğunlaşmasıyla birlikte koruyucu hekimlik de
ön plana çıkar. Bu hasta popülasyonunda
strese karşı rezerv düşük olduğu için koruyucu
hekimlik uygulamalarında gereksiz tahlil ve
tetkiklerden kaçınarak mümkün olan en iyi
koruyucu hekimlik hizmetini sunmak da
geriatri uzmanlarının sorumluluklarındandır.
Kronik hastalıkların tedavisindeki gelişmeler
ve buna paralel ortalama yaşam beklentisinin
uzaması ile, İç Hastalıkları disiplininin bu dalı
gelişmekte olan ülkelerde önem
kazanmaktadır. Vücutta yaşlılıkla birlikte
meydana gelen değişiklikler nedeniyle
(metabolizmanın yavaşlaması, strese karşı
direncin azalması gibi) hastalıkların tedavileri
ve hastaya yaklaşımda da nüanslar ortaya
çıkmaktadır.Geriatri, genel İç hastalıkları
konularının yanı sıra Alzheimer Hastalığı
başta olmak üzere sık görülen kognitif
problemler ve bunların tıbbi ve davranışsal
tedavileri ile de ilgilenmektedir.
Geriatri; 65 yaş ve üstü kişilerin
koruyucu hekimlik uygulamalarıyla
sağlıklı yaşlanmalarını
hedefleyen; ayrıca bu yaş grubunun sağlık sorunları, akut ve kronik hastalıklarının tanı, tedavi ve takibini yapan;
sosyal ve fonksiyonel
yaşamları, yaşam kaliteleri ilgilenen bir bilim dalıdır. İç hastalıkları uzmanı
olan hekimler geriatri yan dalı
yapıp geriatri uzmanı olurlar.
MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ ÖZELLİKLER
- Yaşlı insanlara hizmet etmeyi seven ve
onlarla birlikte olmaktan hoşlanan,
- İnsan sağlığı ve biyolojiye ilgili,
- Yaşlı ve yakınlarıyla empati kurabilen ve
onların duygu ve düşüncelerini
anlayabilen,
- Sevecen, hoşgörülü, sabırlı, güler yüzlü,
- Bir işi planlayabilen ve uygulamaya
koyabilen,
- Coşkulu, dikkatli ve işine özen gösteren,
- Sorumluluk sahibi, işbirliğine ve kişisel
gelişime açık,
- Ruhsal ve fiziksel rahatsızlığı olmayan,
kimseler olmaları gerekmektedir.
ÇALIŞMA ORTAMI VE KOŞULLARI
Çalışma ortamları temiz ve oldukça
hareketlidir.Gece ve/veya gündüz nöbet
şeklinde çalışma olabileceğinden, görev
süreçlerinde yoğun stres ve fiziksel
yorgunluk olabilir. Her zaman dikkatli
olmak zorundadırlar. Çalışırken yaşlıların
yakınları, sağlık personeli ve
meslektaşlarıyla iletişim halindedirler.
Türkiye'de 2009 yılı itibarıyla doğuştan
itibaren beklenen yaşam süresi 73,4 yıl olup bu
değer erkekler için 71,5 ve kadınlar için 76,1'dir.
Nüfus oranlarının dışında hastane hizmetlerinin ve akut hospitalizasyonların
% 36'sını ve sağlık harcamalarının %50'lere yaklaşan kısmını 65 yaş
üstü hastalar kullanmaktadır.
26-27
HABERLER
Nectarivorous Kuşu Dünyanın En Eski Fosili ve Kuşlarla Çiçekler Arasındaki Asırlık İlişkiyi
Ortaya Koydu
Bilim adamları pollinating (polen yaymak/tozlaşmak)
özelliğinde ki bir kuşun fosilini inceledi. İyi korunmuş
mide içeriği çeşitli bitki polenleri içeriyor. Bu da kuşlar ve
çiçekler arasında ki ilişkinin en az 47 milyon yıl öncesine
uzandığını gösteriyor.
Haberin devamı ;
http://www.sciencedaily.com/releases/2014/05/14
0527214938.htm
Hoş Kokular Yüz Cazibesini Artırıyor
Kadınların yüzleri yeni bir araştırmaya göre, hoş kokuların
varlığında daha cazip olarak görülüyor. Buna karşılık, kokunun
hoşluğu yaş değerlendirilmesi üzerinde daha az etkilidir. Bulgular
parfüm ve kokulu ürünlerinin, bir ölçüde, insanların birbirlerine
karşı algılarını değiştirebileceği yönünde oldu.
Haberin devamı ;
http://www.sciencedaily.com/release4/05/1405291816s/2
0152.htm
Susamuruna Barajların Etkileri?Hidroelektrik barajlar binlerce kişiye elektrik sağlayacak büyük
çağdaş harikaları olabilir. Ama dev susamuru için, o kadar basit
değildir. Dev nehir su samuru, Güney Amerika'nın en büyük etoburu
ve tehlike altındadır çünkü habitat kaybında düşüş meydana
gelmiştir. Yeni bir çalışmayla bilim adamları, sadece su ve kıyı
ekleyerek su samuru sayısında büyük bir artış garanti etmeyeceğini
söyledi.
Haberin devamı ;
https://www.sciencenews.org/blog/wild-things/otters-
provide-lesson-about-effects-dams
Görme Engelliler İçin Telefon
İngiltere'de kullanıcılara kendi cep telefonlarını tasarlama
imkânı sunan bir firma, seçenekleri arasına Braille
alfabesini de ekledi. Firma daha önce başka şirketlerin
Braille alfabeli telefon tasarladığını ancak ilk defa
kendilerinin satışa sunduğunu belirtti.
Haberin devamı ;
http://www.ntvmsnbc.com/id/25516822/
Vücut Kendi Dokularına Saldırıyor
Bağışıklık sisteminin, beyin, omurilik ve göz sinirlerini çevreleyen
dokulara saldırmasıyla ortaya çıkan Multipl Skleroz hastalığı
(MS), beyin ve omurilikteki sinirlerin miyelin kılıfını etkiliyor ve
ilerleyici bir seyir gösteriyor.
29 Mayıs Dünya MS Günü nedeniyle hastalığa dikkat çeken Hisar
Intercontinental Hospital Nöroloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr.
Göksel Somay, İskoçya, İskandinavya ve Kuzey Avrupa
ülkelerinde daha yaygın görülen hastalığın dünyada yaklaşık 1
milyon kişiyi etkilediğini söyledi.
Haberin devamı ;
http://www.ntvmsnbc.com/id/25518263/
Mühendisler Laboratuvarda İnsan Kıkırdağı Büyüttü
Mühendisler başarılı bir şekilde ilk defa kemik iliği dokusundan üretilmiş
insan kök hücrelerden in vitro olarak işlevsel bir insan kıkırdağı üretti.
Mühendislerin çalışmaları daha iyi doku gelişimini, yenilenmeyi ve
hastalığın muazzam karmaşıklığını taklit etmek için yeni yollar
gösterdi.Resim : Kıkırdak ile kemik doku yapısının tam bir kesitidir. Mavi
lekeler işaretli proteoglikan, kırmızı lekeler hücrelerin çekirdekleri.
Haberin devamı;
http://www.sciencedaily.com/releases/2014/04/140430142820.h
tm
Bu dergi Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölüm
öğrencileri tarafından aylık olarak hazırlanmaktadır.