45
İBNÜ’L-MEYLAK İHLÂS SÛRESİ TEFSİRİ

İHLÂS SÛRESİ TEFSİRİ - Çelik Yayınevicelikyayinevi.com.tr/Content/bookSummaryFiles/... · 7 ÖNSÖZ Allah’ın yarattığı eşsiz ve sayısız güzelliklerin örnekle- riyle

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

İBNÜ’L-MEY L A K

İHLÂS SÛRESİ TEFSİRİ

İbnü’l-Meylakİhlâs Sûresi Tefsiri

1. Baskı: Mart 2015

Kültür Bakanlığı Sertifika No: 14710

ISBN978-605-5094-98-0

Yayın YönetmeniSerdar Çelik

MizanpajAdem Şenel

Kapak TasarımYunus Karaaslan

Baskı-CiltŞenyıldız Yayıncılık Hediyelik Eşya ve Tekstil San. Tic.Ltd.Şti.Gümüşsuyu Cad. No.3 K.2 Topkapı/İSTANBULTel: 0 212 483 47 91 Sertifika No: 11964

Genel Dağıtım

ÇELİK YAYINEVİ(Sertika No, 14710)Ticarethane Sokak No: 19/A Cağaloğlu - Fatih / İstanbulTel: +90 212 511 28 11 • Fax: +90 212 511 28 12www.celikyayinevi.com.tr • info@celikyayınevi.com

Tercüme: Betül Güçlü

İBNÜ’L-MEY L A K

İHLÂS SÛRESİ TEFSİRİ

Dr. Betül GÜÇLÜ

2006 yılında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl başladığı yüksek lisans eğitimini, 2009’da “Sadred-din Konevî’ye Nispet Edilen Mevâridü Zevi’l-İhtisâs ilâ Makâsıdı Sûreti’l-İhlâs Adlı Eserin Tahkik ve Tahlili” konulu çalışmasıyla ta-mamladı. 2008 yılında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ta-savvuf Anabilim Dalı’na araştırma görevlisi olarak atandı. 2014 yı-lında “Molla Fenârî’nin Bilgi ve Varlık Anlayışı” adlı doktora tezini tamamlayarak doktor ünvanı kazandı. Halen Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı’nda öğre-tim görevlisi olarak çalışmakta, İngilizce ve Arapça bilmektedir.

5

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ........................................................................................................................... 7KISALTMALAR ......................................................................................................... 9GİRİŞ ............................................................................................................................11

İŞÂRÎ TEFSİR...........................................................................................................11I. İŞÂRÎ TEFSİR ...............................................................................................13II. İŞÂRÎ TEFSİRİN DOĞUŞU ....................................................................16III. İŞÂRÎ TEFSİRİN GELİŞİMİ .................................................................18IV. İŞÂRÎ TEFSİRİN DAYANDIĞI DELİLLER .....................................20V. BAZI MEŞHUR İŞÂRÎ TEFSİRLER ....................................................22

BİRİNCİ BÖLÜMİBNÜ’L-MEYLAK VE ESERİ MEVÂRİD

I. İBNÜ’L-MEYLAK ................................................................................................25A. HAYATI ..........................................................................................................25B. ESERLERİ .....................................................................................................27C. TASAVVUF TARİHİNDEKİ YERİ .......................................................30D. VEFATI ...........................................................................................................30E. TARİKATİ: ŞÂZİLİYYE ...........................................................................31

II. MEVÂRİDÜ ZEVİ’L-İHTİSÂS İLÂ MAKÂSIDİ SÛRETİ’L-İHLÂS ...........................................................................35

A. ESERİN ÂİDİYETİ VE MÜELLİFİNİN TESPİTİ ..........................35B. ESERİN TANITIMI ..................................................................................38

1. KİTABIN ADI ........................................................................................382. NÜSHALARI .........................................................................................393. YAZILIŞ SEBEBİ ..................................................................................414. MUHTEVASI ........................................................................................415. KAYNAKLARI ....................................................................................426. ÜSLÛBU ..................................................................................................43

C. İHLÂS SÛRESİ ...........................................................................................451. SÛRENİN GENEL TANITIMI ........................................................452. SÛRENİN DİĞER İSİMLERİ ..........................................................46

6

3. SÛRENİN NÜZÛL SEBEBİ .............................................................484. İHLÂS SÛRESİ’NİN KUR’ÂN’IN ÜÇTE BİRİNE DENK OLMASI .......................................................................495. İHLÂS SÛRESİ ÜZERİNE YAPILMIŞ MÜSTAKİL ÇALIŞMALAR ..................................................................51

D. MEVÂRİD’DE TASAVVUF .....................................................................541. İBÂDET ...................................................................................................552. İHLÂS .....................................................................................................563. DUA ...........................................................................................................584. ZİKİR ........................................................................................................595. ZÜHD ......................................................................................................606. SEYR U SÜLÛK ..................................................................................627. MÜCÂHEDE .........................................................................................638. UZLET ....................................................................................................659. LEDÜNNÎ İLİM ...................................................................................6610. VAHDET-İ VÜCÛD ..........................................................................68

SONUÇ ..................................................................................................................71

İKİNCİ BÖLÜMMEVÂRİD’İN TERCÜMESİ

MEVÂRİDÜ ZEVİ’L-İHTİSÂS İLÂ MAKÂSIDİ SÛRETİ’L-İHLÂS (İHLÂS SÛRESİ’NİN MAKSATLARI HUSUSUNDA HAVÂS EHLİNİN GÖNLÜNE DOĞAN İLHAMLAR) ....................................................................77

I. İHLÂS SÛRESİ’NİN FAZÎLETİ ..............................................................79II. İHLÂS SÛRESİ’Nİ OKUMANIN FAZÎLETİ ....................................89III. İHLÂS SÛRESİ’Nİ OKUMANIN MÜSTEHAP OLDUĞU DURUMLAR ..................................................................................89IV. İHLÂS SÛRESİ’NİN KUR’ÂN’IN ÜÇTE BİRİ OLMASI ............89V. İHLÂS SÛRESİ’NİN NÜZÛL SEBEBİ ............................................104VI. İHLÂS SÛRESİ’NİN MAKSATLARI .............................................106

BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................ 219YAZMA NÜSHALARDAN ÖRNEKLER .....................................................225

7

ÖNSÖZ

Allah’ın yarattığı eşsiz ve sayısız güzelliklerin örnekle-riyle dolu olan kâinatın onca çeşitliliği ve zenginliğinin

yanında, aslında en önemli tarafı, vahdet-i vücûd anlayışına göre Yaratıcısı’nın birliğini sürekli dile getirmesidir. Bu du-rum güneşin ışığının tek olup, bir cama aksettiğinde farklı renklerde görünmesiyle benzerlik arz etmektedir. Bu dü-şünce kalbinde ve aklında yer edince her şeyin “Hak” oldu-ğunu fark eden sûfîlerden kimisi “Ene’l-Hak”, kimi “Sübhânî…” diyerek bu vahdeti kelimelere dökmüştür. Birçok mutasavvı-fın hâl olarak tecrübe ettiği vahdet-i vücûd, eşyâyâ sıradan insanlarınkinden farklı bir boyutta bakışı yansıtır ki, bu da tasavvufî düşüncenin zirvesidir. Her şeyi Hakk’ın birliğinin tezâhürü olarak kabul eden bu anlayış, tevhidin farklı bir ifadesidir. “De ki: O Allah’tır, birtektir” cümlesiyle başlayıp, Cenâb-ı Hakk’ın birliği ve samediyeti gibi sadece O’na has ni-teliklerini tanıtan İhlâs Sûresi, tevhidi veciz ve bir o kadar da iddialı ifadelerle anlatan tek sûredir. Nasıl ki, kâinat yalnızca Hak’tır; İhlâs Sûresi de sadece Hak Teâlâ’nın vahdâniyetini anlatmaktadır.

Îcâzı ve muhtevâsı yönüyle son derece önemli olan İhlâs Sûresi üzerine, gerek mutasavvıflar, gerekse müfessirler ta-rafından pek çok tefsir yazılmıştır. Mevâridü Zevi’l-İhtisâs ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs adlı eser de bunlardan biridir. VIII/XIV. yüzyılda yaşamış şâzilî sûfîlerden biri olan İbnü’l-Meylak ta-rafından kaleme alınmış olan bu eser, şimdiye kadar yapılmış

8

İbnü’l-Meylak

İhlâs Sûresi tefsirlerinde yer alan birçok bilgiyi ihtiva etmesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Mevârid, zengin içeriği-nin yanı sıra İhlâs Sûresi nezdinde, pek çok kelâmî ve ictimâî meseleye dikkat çekici atıfların yapıldığı, konuyla ilgili âyet ve hadislerin özenle aktarıldığı bir eserdir. Diğer İhlâs Sûresi tefsirlerine göre hacminin geniş olmasının sebebi de bahsi geçen muhtevâ genişliğidir. Bu nedenle eserin, tefsir litera-türünün güzel ve faydalı bir örneği olduğunu rahatlıkla söy-leyebiliriz.

Çalışmamızda, Mevârid’de geçen âyetlerin Türkçe karşı-lıklarını, farklı Kur’ân meallerinden istifade ederek verdik. Hadislerin kaynaklarına ulaşabildiklerimizin tamamının kaynaklarını belirttik. Eserin tercümesinde ise Süleyma-niye Kütüphanesi, Ayasofya, 79 numarada kayıtlı olan nüs-hayı esas aldık.

Çalışmam süresince destek, teşvik ve yardımını gördü-ğüm Prof. Dr. Dilaver Gürer’e teşekkürü bir borç bilirim. Gay-ret bizden tevfik Allah’tandır.

Betül GÜÇLÜ

Konya 2014

9

KISALTMALAR

a.s. : aleyhi’s-selâmb. : bin bkz. : bakınızbyy. : baskı yeri yokc. : ciltd. no: : demirbaş noDİA : Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisiedt. : editörHz. : Hazret-iİA. : İslâm Ansiklopedisikrş. : karşılaştırınızm. : miladîM.Ü. : Marmara Üniversitesir.a. : radıyallâhü anh/anhâ/anhümr.a.h. : rahmetullâhi aleyhs. : sayfas.a.v. : sallallâhü aleyhi vesellemS.B.E. : Sosyal Bilimler EnstitüsüS.Ü. : Selçuk Üniversitesitah. : tahkiktrc. : tercümetrs. : tarihsizv. : vefatı

vr. : varak

GİRİŞ

İŞÂRÎ TEFSİR

13

I. İŞÂRÎ TEFSİR

İnsanlığı iki cihanda da mutluluğa ulaştırmak üzere indi-rilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm murâdına uygun şekilde anla-

şılmak için Hz. Peygamber zamanından itibaren açıklanagel-miştir. Bunda Kur’ân’ın ihtiva ettiği veciz ve mücmel âyetlerin tefsire ihtiyaç duyması etkilidir. Rasûlullah mânâsı açık ol-mayan bu âyetleri ashabına açıklamış onlar da duyduklarını kendilerinden sonraki nesillere aktarmışlardır. Bu şekilde ri-vayet zincirleri vasıtasıyla bu bilgiler satırlara dökülene ka-dar nakledilmiştir. III/X. asırların başlarında ise Vâkıdî (v. 207/822), Taberî (v. 310/922) gibi büyük müfessirlerin ön-cülüğünde tefsir kitapları oluşmaya başlamıştır.1 Zaman içe-risinde Tefsir ilmi sistemini kurarken çeşitliliğin artmasıyla ‘rivâyet ve dirâyet tefsirleri’ ortaya çıkmıştır. Bu iki metoda da âlimler başka tefsir yöntemleri ilave ederek bu alandaki zenginliği artırmışlardır. İşârî tefsirler de tasavvuf ehlinin kalplerine doğan mânâları vermeleriyle Kur’ân-ı Kerîm’i tef-sir etme yöntemleri arasına girmiştir.

İşârî tefsirin özelliklerinden bahsetmeden önce söz-lük anlamları üzerinde durmak istiyoruz. Sözlükte bir nes-neyi gösterme; bir anlamı üstü kapalı ifade etme; kinâyeli bir sözle anlatma gibi mânâlara gelen “işâret”, tasavvufta maksadı söz aracılığı olmadan başkasına bildirme; ibâreyle anlatılamayan, yalnızca ilham, keşf gibi yollarla elde edil-miş bilgi ve sezgi sayesinde anlaşılabilecek kadar gizli olan

1 Cerrahoğlu, Tefsîr Usûlü, s. 210.

14

İbnü’l-Meylak

mânâ şeklinde tanımlanmıştır.2 İşârî tefsir ise yalnızca sülûk erbâbına açılan ve zâhirî mânâ ile bağdaştırılması mümkün olan bir takım gizli anlamlara ve işâretlere göre Kur’ân’ı tef-sir etmektir. Bu tefsir sûfînin sadece kendi fikirlerine dayan-maz. Bulunduğu makama uygun olarak kalbine doğan ilham ve keşiflere dayanır.3 Tasavvuf literatüründe bir metnin gizli anlamının açığa çıkarılması yapılan yorumun serbestlik de-recesine göre “istinbat, işâret, i’tibar” gibi kelimelerle ifade edilmiş ve bu metodla ulaşılan anlam için de “hakikat, latîfe, sır” vb. terimler kullanılmıştır. Birçok sûfînin tefsiri bu ke-limeler kullanılarak isimlendirilmiştir. Meselâ Sülemî’nin (v. 412/1021) eseri Hakâiku’t-Tefsîr, Kuşeyrî’ninki (v. 465/1072) Latâifü’l-İşârât, Necmeddin Dâye’ninki (v. 604/1207) Bahru’l-Hakâik adlarını taşır.

Sûfîlere göre Kur’ân-ı Kerîm’in Kehf Sûresi’nde4 anlatıl-dığına göre Allah tarafından insana lütfedilen ve öğrenile-rek elde edilmeyen ilme “ledünnî ilim” denir ki Hızır (a.s.)’a bu ilim verilmişti. İşte sûfîler yaptıkları riyâzet ve ibâdetler sonucunda böyle bir ilme ulaşırlar. Elde ettikleri bu ilmi her-kes tam olarak idrâk edemeyeceğinden insanları yanlış anla-maya sevk etmekten kaçınmak için sûfîler kalplerine doğan bu bilgiyi kapalı bir üslûpla sembol ve işâret yoluyla ifade et-miş, bu şekilde yaptıkları tefsirlere de işârî tefsir adını ver-mişlerdir.5

Sûfîler, işâret yoluyla verdikleri mânânın geçerli sayılması için onun zâhirî mânâya aykırı düşmemesini, ayrıca başka

2 Uludağ, “İşârî Tefsir”, DİA, XXIII/424.3 Ateş, İşârî Tefsir Okulu, s. 19.4 “Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet

vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” (Kehf, 18/65) Daha sonraki âyetlerde Hz. Mûsâ ile Hızır (a.s.) arasında geçen konuşmalar ve yaşanan olayların içyüzü anlatılmaktadır.

5 Ateş, İşârî Tefsir Okulu, s. 19.

15

İhlâs Sûresi Tefsiri

bir nasta bu anlamı doğrudan veya dolaylı olarak destekle-yen açık bir ifadenin bulunmasını gerekli görürler. Ebû Said el-Harrâz’ın (v. 277/890) zâhire aykırı düşen her bâtının bâtıl olduğunu söylemesi, Ebû Süleyman ed-Dârânî’nin (v. 225/839) “Kalbime gelen bir ilhâmın doğruluğunu iki âdil şâhit (Kur’ân ve hadis) tasdik etmedikçe doğru kabul etmem” demesi on-ların bu konudaki hassasiyetini ifade eder. Sûfîler işârî tef-sir alanında bir başıboşluğa da engel olmak için bâtınî ola-rak verilen mânânın sahih olması için birtakım şartlar ileri sürmüşlerdir.

Bâtınî yorumun kabul edilmesi için gereken hususlar:

1. Bâtın mânânın lafzın zâhirî mânâsına aykırı olma-ması

2. Başka bir yerde bu mânânın doğruluğuna nassan veya zâhiren bir şâhidin bulunması

3. Bu mânâya şer’î veya aklî herhangi bir zıtlığın söz ko-nusu olmaması

4. Bâtın mânânın tek mânâ olduğunun ileri sürülmeme-si.6

6 Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 25.

16

II. İŞÂRÎ TEFSİRİN DOĞUŞU

Hz. Peygamber’den sonraki Tâbiûn ve Tebe-i Tâbiûn de-virleri İslâm ilimlerinin ve mezheplerin oluşma devri-

dir. Meydana gelen fırkalar Kur’ân âyetlerini kendi doğrultu-larında tefsir etmeye, kendi görüşlerini âyet ve hadislerden çıkarmaya çalışmışlardır. Böylece başlangıçta sahâbe ve tâbiûnun açıklamalarından ibaret olan naklî tefsire aklî tef-sir de eklenmiştir. Fırkaların görüşlerini yansıtan tefsir ekol-leri doğmuştur. İşte bu oluşma safhasında mutasavvıflar da kendi görüşlerine uygun düşen tefsirler ortaya koymaya baş-lamışlardır. Yaşadıkları zevk haline göre âyetlerden mânâlar çıkardılar.7 Hadis, Fıkıh ve Kelâm âlimlerinin dil kurallarına, âyet ve hadislerle diğer rivâyetlere, akıl ve duyu verilerine dayanarak ortaya koydukları tefsirlerin yanında zâhidlerle mutasavvıflar da kendilerine has bir bilgi aracı olarak ka-bul ettikleri ilham ve manevî tecrübelerine göre Kur’ân’ı yo-rumlamaya çalışmışlardır. Bu yorumlar h. II ve II. (m. VII ve VIII.) yüzyıllarda nispeten zâhirî anlamından farklı şekilde açıklanmaya uygun az sayıdaki âyetlerin tefsiri ile başlamış daha sonra bu sınır genişletilerek, âyetlerin tasavvufî yoru-munu içeren tefsirler ortaya çıktı.8

II ve II. (m. VII ve VIII.) yüzyıllarda yaşayan âbid ve zâhidler Kur’ân’ı derin bir dikkat ve duyarlılıkla okumaya büyük önem veriyorlardı. Kur’ân’ın bu şekilde okunmasıyla

7 Ateş, İşârî Tefsir Okulu, s. 18.8 Uludağ, “İşârî Tefsir”, DİA, XXIII/425.

17

İhlâs Sûresi Tefsiri

giderek zühd, takvâ, ihlâs, niyet, korku ve ümit gibi ahlâkî ve manevî konulara ağırlık veren yorumlar yapılmaya başlandı.

İlk dönemlerden itibaren sûfîler ahlâk, ibâdet ve kıssa-lara dâir âyetler yanında fıkhî hükümlerle ilgili âyetlerin de batınî anlamlara işâret ettiğini söylemişlerdir. Zira bir hük-mün dış görünüşte bir hukuk normu olarak sunulması veya ibadetlerle alâkalı olması o âyet ve hüküm üzerinde düşü-nülüp işârî yorumlar yapılmasına engel değildir. Sehl et-Tusterî’ye göre abdest âyetindeki9 dört organın yıkanmasıyla helal lokma, doğruyu söyleme, günahlardan uzak durma ve mânen huzur halinde olmaya işaret vardır.

9 Âyet için bkz.: Mâide, 5/6.

18

III. İŞÂRÎ TEFSİRİN GELİŞİMİ

Tefsir ilminin doğuşundan bugüne birçok örneklerinin ser-gilendiği işârî tefsir alanı, doğuşundan itibaren çeşitli dö-

nemler geçirmiş ve o zaman dilimlerinde hâkim olan anlayış yazılan eserlere yansımıştır. Bunlara örnek olarak işârî tef-sirde çok büyük bir dönüşümü gerçekleştiren İbn Arabî (v. 638/1240) verilebilir. Onunla birlikte artık basit mânâda işârî tefsirler yerine gayet kompleks felsefî yorumlar ve vahdet-i vücûd yönünde nazarî teviller devri başlamıştır.

İbn Arabî’nin işârî tefsirciliği konusunda Keşfü’z-Zunûn’da ona nispet edilen bir tefsir bulunduğunu söyleyebiliriz.10 Ay-rıca İbn Arabî, Konya Yusuf Ağa Kütüphanesinde bulunan ve kitapları hakkında bilgi verdiği risâlesinde de tefsirinden bahsetmektedir. Adı Kitâbü’l-Cem’ ve’t-Tafsîl fî Esrâri Maâni’t-Tenzîl (Yusuf Ağa Kütüphanesi, d. no: 7838/9) olan eser Kehf Sûresine kadar yapılmış bir tefsîrdir. İbn Arabî’nin bu kita-bında izlediği metot şu şekildedir. Her âyete üç türlü mânâ vermiş, önce celal makamı, sonra cemâl makamı son ola-rak da itidal makamı olan berzahtan kalbine gelen yorum-ları dile getirmiştir. Maalesef bu tefsir günümüze geleme-miştir. İbn Arabî tefsiri diye bilinen iki ciltlik tefsir ise onun değil Abdürrezzak Kâşânî (v. 730/1330)’nindir.11 Vahdet-i vücûd etkisi altında tefsir yazanlar İbn Arabî’nin başlattığı gelenek içinde buna devam etmiştir. Bunlara örnek olarak

10 Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, I/438.11 Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, s. 178.

19

İhlâs Sûresi Tefsiri

da Sadreddin Konevî (v. 673/1274), Cemâleddin Safedî (v. 696/1296) ve Abdürrezzak Kâşânî verilebilir. Bu sûfîlerden sonra işârî tefsir yazma işi Osmanlı Devleti zamanında da devam etmiştir. Bunların meşhurları arasında Molla Fenârî (v. 834/1431), Yazıcızâde Muhammed Bîcân (v. 855/1451), Alaeddin Semerkandî (v. 860/1455), İsmail Ankaravî (v. 1041/1631), Niyazi Mısrî (v. 1105/1694), Şehâbeddin Mah-mud Alûsî (v. 1270/1854)’yi sayabiliriz.12

Kur’ân-ı Kerîm’e sûfî bakış açısıyla yazılmış daha birçok tefsir bulunurken bir tefsir çalışması olmayıp Kur’ân’dan öğütler çıkarmaya, sûfînin ahlakını güzelleştirmeye yöne-lik Kur’ân-ı Kerîm âyetleri yorumlanarak oluşturulan bir-çok eser yazılmıştır.

12 Güllüce, Mevlânâ ve Kur’ân Tefsiri Açısından Mesnevî, s. 23

20

IV. İŞÂRÎ TEFSİRİN DAYANDIĞI DELİLLER

Sûfîler Kur’ân-ı Kerîm’de İşârî ve bâtınî mânâlar bulundu-ğunu kanıtlamak üzere Kur’ân’ı tefekkür, tedebbür, te-

zekkür ve tertîl ile okumayı öğütleyen âyetler13 başta ol-mak üzere bazı âyet ve hadisleri delil gösterirler. Çünkü bu tefsîr yöntemi sonradan ortaya konulmuş bir tarz değil Hz. Peygamber’in nübüvvetinden beri bilinen bir tefsir metodu-dur. Kur’ân-ı Kerîm’de, hadislerde ve sahabe sözlerinde bu-nun varlığını gösteren deliller vardır.

1) Kur’ân’dan Deliller

Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde onun zâhirî mânâsının ardında birtakım sırlar olduğunu îmâ eden âyetler mevcut-tur. İşârî tefsirlerin bu âyetlerin bir gereği mesabesinde ol-duğu söylenebilir. Bu âyetlere örnek verecek olursak “Al-lah size zâhir ve bâtın nîmetlerini bolca ihsan etti.”14 Allah Teâlâ’nın verdiği nimetler içerisinde Kur’ân-ı Kerîm en bü-yük olandır. Nitekim bâtınî mânâyı kasteden Yâkup (a.s.) Mısır’dan Yusuf’un kokusunu alınca kendisine bunadığını söyleyenlere “Ben Allah’tan verilen bir ilimle sizin bilmedikle-rinizi bilirim”15 demiştir.16

13 Âyetler için bkz.: Bakara, 2/219; En’âm, 6/50; Sa’d, 38/29; Muhammed, 47/24; Müzzemmil, 73/4.

14 Muhammed, 47/2415 Yusuf, 12/96.16 Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, s. 28.

21

İhlâs Sûresi Tefsiri

2) Hadisten Deliller

Sûfîleri işârî tefsîr yapmaya yönlendiren âyetlerin yanı sıra Hz. Peygamber’in sözlerinde Kur’ân’da gizli birtakım bil-gilerin olduğu îmâsı vardır. Bunlara bazı rivâyetleri örnek ola-rak verebiliriz: “Eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az gü-ler, çok ağlardınız. Döşekte rahat edemez, dağlara çıkardınız.”17 Bu konuda Serrac (v. 378/988) şöyle demektedir: “Eğer Hz. Peygamber’in işâret ettiği bu ilim herkesçe bilinen bir ilim olsaydı, Rasûlullah ‘Benim bildiklerimi bilseydiniz’ dediği vakit işitenler “Senin bildiğini biliyoruz” derlerdi. Hz. Pey-gamber ashabının anlayacağı kadarını söylerdi. Çünkü Al-lah Teâlâ “Bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur.”18 ve “Rabbim il-mimi artır, de”19 buyurmuştur.

Sahâbîler de İşârî tefsire îmâlarda bulunan birçok söz söy-lemiştir. Meselâ Hz. Ali “Kur’ân’dan yalnız Fâtiha hakkında bildiklerini söylese bunların yetmiş katır yük edeceğini” söy-lemiştir.20 Hz. Ebu Hüreyre’nin (r.a.), “Allah Rasûlü’nden iki kap dolusu ilim belledim. Bunlardan birini saçtım, neşrettim. Diğerini de neşredecek olsam, başım gider”21 sözünü dikkate aldığımızda, bu iki hadisin de işarî tefsirin dayanakları ara-sında olduğunu söyleyebiliriz.

17 Buhârî, Kusûf, 2; Nikah, 107; Rikâk, 28.18 Muhammed, 47/19.19 Tâhâ, 20/114.20 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, III/3921 Buharî, İlim, 42.

22

V. BAZI MEŞHUR İŞÂRÎ TEFSİRLER

Tefsîr ilminin zenginleşmesine katkıda bulunan pek çok işârî tefsir yazılmıştır. Bunlardan önemli olan birkaçı

şunlardır:1- Ebû Muhammed Sehl b. Abdullah et-Tusterî (v. 283/986),

Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Matbaatu’s-Saade, Kahire 1908.2- Ebû Abdurrahman Muhammed b. Musâ es-Sülemî (v.

412/1021), Hakâiku’t-Tefsîr, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2001.

3- Abdülkerim b. Havâzin Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî (v. 465/1072), Latâifü’l-İşârât, tah.: Said Kuteyfe, byy. trs.

4- Ebû Muhammed Ruzbihânî eş-Şirâzî (v. 606/1209), Arâisü’l-Beyân fî Hakâiki’l-Kur’ân.

5- Necmeddin Dâye (v. 604/1207)’nin yazmaya başla-yıp Alaaddin es-Simnânî (v. 659/1262)’nin tamamla-dığı et-Te’vîlât en-Necmiyye.

6- Nîmetullah Nahcivânî (v. 920/1514), el-Fevâtihu’l-İlâhiyye, İstanbul 1325.

7- İsmâil Hakkı Bursevî (v. 1137/1725), Muhtasar Rûhu’l-Beyân Tefsîri, trc.: Abdullah Öz, Ali Rıza Temel, Cüneyt Gökçe, İstanbul 1995.

Birkaç örneğini verdiğimiz işârî tefsirlerin zaman içe-risinde örnekleri artmıştır. Her biri, müellifinin Kur’ân-ı Kerîm’in esrârına dair gönlüne doğan ilhamları yansıttığı bu eserler, Kur’ân ilimleri arasında önemli bir yere sahiptir.

BİRİNCİ BÖLÜM

İBNÜ’L-MEYLAK VE ESERİ MEVÂRİD

25

I. İBNÜ’L-MEYLAK

A. HAYATI

VIII/XIV. asrın sonunda Mısır’da yaşamış sûfîlerden biri olan İbnü’l-Meylak 731/1331 tarihinde doğmuştur. Tam adı Nâsıruddin Muhammed b. Abdüddâim b. Muhammed b. Selâme eş-Şâzilî eş-Şâfiî İbn Binti’l-Meylâk’tır. Kısaca “İbnü’l-Meylâk” ismiyle meşhur olmuştur. Yetişmesinde çok fazla emeği olan dedesinin (annesinin babası) vefatının ardından irşat ve ter-biye görevini üstlendiği için kendisine İbn Binti’l-Meylak adı verilmiştir. Bazı kaynaklarda İbnü’l-Meylak’ın hayatı hak-kında verilen bilgi, dedesi İmam Şahâbeddin Ebû Abbas Ah-med b. İbnü’l-Meylak anlatılırken dile getirilmiştir.22 Ailesi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız İbnü’l-Meylak’ın oğluna nispet edilen er-Risâle fi’l-Hadîs adlı eserde Alaaddin İbnü’l-Meylak’ın İbnü’l-Meylak’ın oğlu olduğunun söylenmesi bize müellifimizin bir oğlu olduğu bilgisini, vermektedir.23

İbnü’l-Meylak, ilim öğrenmek için birçok zorlukla müca-dele etmiş, Ahmed b. Muhammed el-Hakemî gibi zamanın-daki birçok önemli şahsiyetten ders almıştır. Yine ders aldığı hocaları arasında Hadis ilmi tahsil ettiği Ahmet b. Keştefdî ve Aişe binti Sanhâcî’nin isimleri sayılmaktadır. Bunların yanında Şahâbeddin Belbîsî, Şahâbeddin el-Ensârî ve Bahâeddin b. Akîl de İbnü’l-Meylak’ın üstadlarındandır. Ayrıca İbnü’l-Meylak da

22 Abdülvehhâb Ferhad, Ebu’l-Hasen eş-Şâzîlî, s. 253.23 Alaaddin İbnü’l-Meylak, er-Risâle fi’l-Hadis, 1b.

26

İbnü’l-Meylak

çok meşhur talebeler yetiştirmiştir. Bunlardan biri Şâziliye tarikatında önemli yeri olan Abdullah b. Esad el-Yafiî (v. 768/1367)’dir.24 Yâfiî ilimde ve marifette ilerlemek için bir-çok yere yolculuk etmiş ve Şeyh Ali et-Tâvâşî gibi âlimlerin tedrîsinden geçmiş bir süre sonra da Mısır’a gitmiştir. Mısır’da gerek tasavvufta gerekse kadılıkta oldukça önemli bir yere sahip olan İbnü’l-Meylak ile tanışmıştır. Yâfiî ondan Şâzilî ta-rikatının âdâb ve usûlünü öğrenmiş, onun rehberliğinde seyr u sülûkünü tamamlamıştır.25 Yine İbnü’l-Meylak’ın öğrenci-leri arasında sayılan Seyyid Ebu’l-Hasen eş-Şâzilî el-Yemenî (v. 821/1418) Mısır’da hocası ile karşılaşmış ve onun tedri-sinden geçtikten sonra Yemen’e dönmüştür.26

Fıkıh ve hadiste oldukça geniş bir ilme sahip olan İbnü’l-Meylak, kaynaklarda zamanının en büyük kadısı olarak an-latılmaktadır. Büyük bir âlim ve güçlü bir hatip olması dö-nemin yöneticilerinin dikkatini çekmesine sebep olmuştur. Öyle ki, 784/1382-801/1398 yılları arasında idarecilik ya-pan el-Melik ez-Zâhir, kadı Bedreddin Muhammed b. Ebi’l-Bekâ’nın kadılıktan azledilmesinden sonra İbnü’l-Meylak’tan onun yerine geçmesini istemiş ve kadılık kaftanını ona bizzat kendisi giydirmiştir.27 İbnü’l-Meylak’ın hayatına yer verilen hemen hemen tüm kaynaklarda, onun Mısır’da çok meşhur bir kadı olması ve hitabetinin çok güçlü ve etkileyici olduğu hususları mutlaka zikredilmiştir.28 Bununla ilgili olarak en-Nücûmü’z-Zâhira’da edebî bir hitabetin usûlüne dair kuralları

24 Tu’mî, Tabakâtü’ş-Şâziliyyeti’l-Kübrâ, s. 196. Yafiî’nin hayatı hakkında ay-rıntılı bilgi için bkz.: İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-Zâhira, II/93; Bağdatlı, Îzâhu’l-Meknûn, II/6; Nebhânî, Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, III/385; Kehhâle, Mu’cemü’l-Müellifîn, V/34.

25 Kûhen, Tabakâtü’ş-Şâziliyyeti’l-Kübrâ, s. 134. 26 Kûhen, Tabakâtü’ş-Şâziliyyeti’l-Kübrâ, s. 155.27 İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-Zâhira, XII/146.28 Bkz.: Zirikli, el-A’lâm, VII/60, İbnü’l-Imâd, Şezerâtü’z-Zeheb, VI/351; Tu’mî,

Tabakâtü’ş-Şâziliyyeti’l-Kübrâ, s. 196; Kehhâle, Mu’cemü’l-Müellifîn, X/131.

27

İhlâs Sûresi Tefsiri

ortaya koyduğu ve kalabalık insan topluluklarına vaazlar verdiği belirtilmektedir. Vaazlarında çok etkileyici konuş-tuğu için o bölgede saygın bir konuma yükselmiş ve kadılar arasında diğerlerinden öne çıkmıştır. Veciz bir üslûba sahip olan bir hatip olmasının yanında İbnü’l-Meylak’ı yaşadığı dö-nemde meşhur yapan bir diğer özelliği de güzel şiirler yaz-masıdır.29 Zaten eserleri arasında zikredilen Divân’ı şairlik yönünü de ortaya koymaktadır.

Nebhânî ve bir Şâziliye tabakâtı sahibi ve aynı zamanda çağdaş yazarlardan biri olan Muhyiddin Tu’mî, İbnü’l-Meylak’ın yine kendisi gibi meşhur bir âlim olan dedesinin bir kerâmetinden bahsetmektedirler. Buna göre, Nâsıruddin İbnü’l-Meylak’ın dedesi Şihâbüddin İbnü’l-Meylak kalemi bir kere mürekkebe batırdıktan sonra onunla on yaprak yazı yaz-maktadır. Halk bunu duyunca onun mümkün olmayacağını düşünerek inanmak istemez. Bunun üzerine, öğrencisi Sey-yid Muhammed el-Hanefî ona herkesin gözü önünde mürek-kebe bir batırışla yirmi yaprak yazı yazdırmıştır.30

B. ESERLERİ

Anadolu’da fazla bilinmeyen İbnü’l-Meylak’ın tespit edebildi-ğimiz kadarıyla sekiz tane eseri vardır. Bu eserlerden onun İslâmî ilimlerde zengin bir birikime sahip olduğu anlaşıl-maktadır. İbnü’l-Meylak hitabetteki başarısından kaynakla-nan edebî üslûbunu eserlerine yansıtmıştır. Eserleri arasında bir de Dîvân’ın bulunması bu edebî maharetini kitaplarında da gösterdiğine işaret eder. Kitaplarında bu zengin içeriğin yanı sıra bir Şâzilî sûfî olması hasebiyle tasavvufî unsurlar da önemli yer tutmaktadır. Ancak İbnü’l-Meylak eserlerinde

29 İbnü’l-Imâd, Şezerâtü’z-Zeheb, VI/351.30 Nebhânî, Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, II/124; Tu’mî, Tabakâtü’ş-Şâziliyyeti’l-

Kübrâ, s. 150.

28

İbnü’l-Meylak

yalnızca tasavvufî yorumları veya işârî hususları belirtme-miş, meselenin klasik islâmî ilimdeki boyutuna da yer ver-miştir. Bu da onun temel İslâmî ilimlere hâkim bir donanıma sahip olduğunu gösterir. İbnü’l-Meylak’ın bu birikiminin birer meyvesi olan eserlerinden isimlerini bildiklerimiz şunlardır:

1. Hâdi’l-Kulûb ilâ Likâi’l-Mahbûb: Adı “Kalpleri sevgili ile kavuşmaya yönlendiren” anlamına gelen eser İbnü’l-Meylak’ın Müslüman olarak ölmenin gerekliliği ve keyfiyetinden bahset-tiği eseridir. Mevârid’de takip ettiği yönteme benzer şekilde burada da düşüncelerini ilgili hadisleri zikretmek sûretiyle delillendirerek açıklamıştır. Süleymaniye Kütüphanesi, Şehid Ali Paşa, 1357 nolu nüsha otuz dokuz varaktan oluşmakta-dır. Yine Süleymaniye Kütüphanesi, Veliyyüddin Efendi, 1666 numarada eserin bir başka nüshası bulunmaktadır.

2. el-Envâru’l-Lâyiha min Esrâri’l-Fâtiha: Bir Fâtiha Sûresi Tefsiri olan eserin 80 varaklık bir nüshası Süleymaniye Kü-tüphanesi, Ayasofya 79 numarada bulunmaktadır. Müel-lif bu eserini Mevârid’den önce yazmıştır, çünkü Mevârid’de daha önce bir Fâtiha tefsiri yaptığını ve Mevârid’dekine ben-zer bir takım hususları belirttiğini anlatır.31 İbnü’l-Meylak’ın Fâtiha tefsirinde de kendine has tefsir metodunu kullan-dığını görmekteyiz. Nitekim eser sûrenin fazîleti, isimle-rinden bahseden bir girişle başlamakta Besmele tefsirinin akabinde Fâtiha’nın yorumlanmasına geçilmektedir. Kitap tıpkı Mevârid gibi maksatlar halinde yazılmıştır. el-Envâru’l-Lâyiha’nın İbnü’l-Meylak’ın diğer eserlerine göre daha fazla nüshası bulunmaktadır. Bunlardan tespit edebildiklerimiz şunlardır: Kastamonu İl Halk Kütüphanesi, 3148/2; Köprülü Kütüphanesi, 47/1; el-Mektebetü’l-Ezheriye, 215/1.32

31 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 1b.32 Esed, el-Fihrisü’ş-Şâmil li’t-Türâsi’l-Arabî el-İslâmî el-Mahtût, I/432.

29

İhlâs Sûresi Tefsiri

3. Cevâbü men İstefheme an İsmillâhi’l-A’zâm: İbnü’l-Meylak’ın İsm-i A’zâm ile ilgili olarak kaleme aldığı eseridir. Onun ha-yatından bahseden birçok kaynakta33 bu eserin ismi zikre-dilmektedir, ancak bu kitaba kütüphane kayıtlarında rastla-yamadığımız gibi herhangi bir yerde baskısını da bulamadık.

4. el-Meşrebü’l-İhnâ fî Esmâillâhi’l-Hüsnâ: İbnü’l-Meylak’ın Mevârid’de belirttiği34 Esmâ-i Hüsnâ şerhi olan bu eserin is-mine ve herhangi bir nüshasına bir kaynak ve kütüphanede rastlayamadık. Ancak her iki kitabın isimlerinden anladığı-mız kadarıyla Cevâbü men İstefheme an İsmillâhi’l-A’zâm adlı eseriyle bir önceki kitapla aynı olacağı kanaatindeyiz.

5. Kasîde: İbnü’l-Meylak’ın çok meşhur eserlerinden biridir. Üzerine İbn Allân35 tarafından bir şerh yapılarak basılmıştır.

6. el-Vücûhu’l-Müsfira an Teysîri Esbâbi’l-Mağfire: Bağdatlı ve Dernîka tarafından eser, İbnü’l-Meylak’ın kitapları ara-sında zikredilmektedir36, ancak biz baskı ve yazma hiçbir nüshasına rastlayamadık.

7. Hâlü’s-Sülûk: Dernîka tarafından İbnü’l-Meylak’ın eser-leri arasında zikredilmektedir37 ancak yazma ve baskı her-hangi bir nüshası bulunmamaktadır.

8. Mevâridü Zevi’l-İhtisâs ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs: Bizim de üzerinde çalıştığımız bu eser bir İhlâs Sûresi tefsiridir. İlerleyen sayfalarda eserden tafsiliyle söz edileceği için ay-rıntılı bilgi vermeye gerek duymadık.

33 Bağdatlı, Esmâü’l-Müellifîn, II/175; Zirikli, A’lâm, VII/60; Kehhâle, Mu’cemü’l-Müellifîn, X/131; Dernîka, Tarîkatü’ş-Şâziliyye ve A’lâmühâ, s. 166.

34 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 15b.35 İbn Allân 996/1077’de Mekke’de doğmuş, burada sûfî meşâyihinden ders-

ler almıştır. Fıkıh, Hadis ve Tarih alanında birçok eser vermiştir. İbnü’l-Meylak’ın Kasîdesi’ne şerh yazmıştır. 1057/1648 tarihinde vefat etmiştir. http://www.cgie.org.ir/shavad.asp?id=123&avaid=1535 (19.07.2009).

36 Bağdatlı, Esmâü’l-Müellifîn, II/175; Dernîka, Tarîkatü’ş-Şâziliyye ve A’lâmühâ, s. 166.

37 Dernîka, Tarîkatü’ş-Şâziliyye ve A’lâmühâ, s. 166.

30

İbnü’l-Meylak

9. Mektûbât: İbnü’l-Meylak’ın eserlerinden bahsedilen hiç-bir kaynakta bu kitaptan söz edilmemektedir, ancak Meh-met Emin Tokadî’nin (v. 1158/1745) Risâle-i Emânetullah’ında İbnü’l-Meylak’tan bir alıntı yapılmış ve kaynak eser olarak da Mektûbât gösterilmiştir. Bu risâleye göre İbnü’l-Meylak, sûfînin tanımını şöyle yapmaktadır: “İnsan deyû sûfiyye in-dinde tabî’iyyeti Ahmediyye ile tahakkuk edip ve min tarafillâhi Teâlâ müeyyed ve mukavvâ olan kimesneye derler.”38

C. TASAVVUF TARİHİNDEKİ YERİ

Hayatı hakkında çok sınırlı bilgiye ulaşabildiğimiz İbnü’l-Meylak’ın tasavvufî yönü ile alakalı olarak ilgili hemen he-men her kaynakta zikredilen bir husus onun Şazilî bir âlim olmasıdır. Nitekim biyografisi meşhur tabakât kitaplarının çoğunda yer almazken Şazilî tarikatının tabakât kitapla-rında ise İbnü’l-Meylak mutlaka zikredilmiştir. Bu da onun Şâziliyede önemli bir yere sahip olduğunu gösterir. Yine Şâziliyede adından bahsedilen birçok talebe yetiştirmiş ken-disinden sonra halîfe olarak Ali b. Ömer b. İbrahim el-Kureşî (v. 821/1419) ve Şemseddin el-Hanefî (v. 847/1444)’yi bırak-mıştır.39 Şâziliyye tarikatinin pîri olan Ebu’l-Hasen Şâzilî’nin halifesi olan İbnü’l-Meylak’ın Silsilesi, Şihâbüddin Ahmet b. İbnü’l-Meylak, Yâkut el-Arşî (v. 787/1385), Ebu’l-Abbas el-Mürsî v. 686/1287), Ebu’l-Hasen eş-Şâzilî’dir.40

D. VEFATI

Etkileyici ve vecîz bir üslûba sahip olan Muhammed Nâsıruddin İbn Binti’l-Meylak, on iki sene kadılık görevini yerine getirdik-ten sonra “Mıntâş” fitnesinden sonra azledilmiştir. Ölümüne

38 Tokâdî, Risâle-i Emânetullah, 9b; Şimşek, Mehmed Emin Tokâdî, s. 284.39 Abdülvehhâb Ferhad, Ebu’l-Hasen eş-Şâzilî, s. 253.40 Ahmet Himi, Hadîkatü’l-Evliyâ, s. 13.

31

İhlâs Sûresi Tefsiri

kadar ibadete devam eden İbnü’l-Meylak, 797/1395 yılında vefat etmiştir.41 Vefat tarihi olarak 790/1382 kaynaklarda yer alsa da yaygın olan kanaat onun 797’de vefat ettiği yönünde-dir. Müellifin oğlu olan Alaüddin Ali İbnü’l-Meylak’a nispet edilen er-Risâle fi’l-Hadis adlı eserde İbnü’l-Meylak’ın vefat ta-rihi 807/1405’dir.42 Mısır’da Şâziliyye mezarlığında medfûn bulunan İbnü’l-Meylak birçok öğrenci ve halife yetiştirmiştir.

E. TARİKATI: ŞÂZİLİYYE

Tasavvuf tarihinde yer alan ve birçok mürîdin yetişmesine im-kan sağlayan tarikatlerden biri de Şâziliye tarîkatidir. Ebu’l-Hasen Şâzilî tarafından kurulmuştur. Ebu’l-Hasen Ali b. Ab-dullah eş-Şâzilî 593/1196 yılında Afrika’da Tunus’un Cebel-i Zafran mevkiinde Şâzile denilen yerde doğdu. Bu yüzden Şâzilî diye isimlendirilmiştir. Soyu Hz. Hasan’a ulaştığı için Şerif kabul edilir. Babasının adı birçok kaynakta Abdullah olarak verilir, ancak Şa’rânî Abdülcebbar olduğunu belirt-miştir. Diğer kaynaklarda ise dedesi Abdülcebbar olarak ve-rilmiştir. Böyle bir karışıklığın nedeni Ebu’l-Hasen Şâzilî’nin eğitimiyle büyük ölçüde dedesinin ilgilenmiş olma ihtima-lidir. Ebu’l-Hasen Şâzilî ilme düşkün bir zât olarak bilinir. Hatta bundan dolayı gözlerini kaybettiği rivayet edilmekte-dir. Birçok ülke gezerek tanınmış bilgin ve şeyhlerle görü-şen Hasen Şâzilî, Faslı meşhur sûfî Abdüsselâm b. Meşiş’ten tasavvufî eğitim almıştır. Yine Tunus’ta o zamanlar oldukça revaçta olan kimya ilmine merak sarmış, ancak aldığı bir mânevî işâret üzerine bundan vazgeçmiştir.43 Tahsil hayatı-nın ilk yıllarında müsbet ilimlerle şer’î ilimler arasında ter-

41 Bağdatlı İsmail Paşa, Esmâü’l-Müellifîn, II/175; Zirikli, el-A’lâm, VII/60; Kehhâle, Mu’cemü’l-Müellifîn, X/131; Dernîka, Tarîkatü’ş-Şâziliyye ve A’lâmühâ, s. 166.

42 Alaaddin İbnü’l-Meylak, er-Risâle fi’l-Hadis, 1b.43 Güven, Ebu’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye, s. 54, 62.

32

İbnü’l-Meylak

cihte zorlanan Ebu’l-Hasen Şâzilî daha sonra kararını şer’î ilimleri öğrenme yönünde verdi. Küçük yaştan itibaren ta-savvuf çevrelerine yakın olması ve Mağrib’de Ebû Medyen (v. 589/1193)’in de tesiri ile halk arasında tarîkatlerin yay-gın olması neticesinde İbn Harâzim (v. 633/1236)’e intisap etti. Ancak onu aktif tasavvuf hayatında yetiştiren asıl şeyhi İbn Meşîş’tir.

Ebu’l-Hasen Şâzilî’nin tasavvuf tarihindeki önemini dile getirmesi açısından şunu belirtmeliyiz ki “Aktâb-ı Erbaa” (dört kutup) tabiri ile genellikle Abdülkâdir-i Geylânî (v. 561/1166), Ahmed Bedevî (v. 675/1276), İbrâhim Desûkî (v. 676/1277), Ahmed er-Rufâî (v. 578/1182) , kastedilir. Bazen dördüncü olarak Hasen Şâzilî de sayılmaktadır.44 656/1258’de hacca giderken günümüzde Mısır’ın Hamata sahil kentinin yakla-şık yüz kilometre batısına düşen Hümeysıra mevkiinde ve-fat etmiş ve oraya defnedilmiştir.45

Şâziliyenin tasavvuf eğitiminde beş esas vardır. Bunlar: 1. Zâhiren ve bâtınen Allah’tan korkma, 2. Söz ve fiillerde sünnete sarılma, 3. İyi ve kötü hallerde insanlardan bir şey beklememe, 4. Büyük-küçük her şeyde Allah’ın iradesine tes-limiyet, 5. Sevinç ve kederde Allah’a sığınmadır.46 Silsile iti-bariyle Cüneydî olmakla beraber, rûhânî eğitime ağırlık ve-ren bir tarikattır. Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî tarikat mensuplarına Allah için fânî varlıktan ferâgati, her saat, her yer ve şartta zikri tavsiye eder, riyâzet, halvet, âyin ve toplu zikre fazlaca rağbet göstermezdi. Müridlerine dînî amellerle birlikte ken-diişlerini de sürdürmelerini tavsiye etmiştir. Dilenciliği tas-vip etmemiş, devletin yardımlarını dergâha kabul etmemiştir.

44 Türer, Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi, s. 160. 45 Güven, Ebu’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye, s. 103; Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasav-

vuf ve Tarikatlar, s. 250.46 Bardakçı, Sosyo-kültürel Hayatta Tasavvuf, s. 262.

33

İhlâs Sûresi Tefsiri

Ebu’l-Hasen Şâzilî “Bir kimse bizim hizbimizi bizim tarif ettiğimiz şekilde okursa, bize olan şeyler ona da olur. Bizim üzerimize gelenler onun üzerine de gelir. Yani o bizim dediği-mizi yapar, bize hürmet ederse, biz de ona şefkat gösteririz.” Buradan Şâzeliye tarikatinin usûlünün evrad ve ezkârdan ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Âdab ve erkâna, kılık-kıya-fete önem verilmemiş, sağlam bir îtikad, ibadetlere titizlikle riâyet ve iyi bir ahlak esas alınmıştır.47 Ebu’l-Hasen Şâzilî tespit ettiği duaları “hizb” adı altında toplamıştır. Bunların yazma nüshaları kütüphanelerimizde mevcuttur.48

Şâzeliyye şeyhliğine Ebu’l-Hasen’dan sonra Ebu’l-Abbas el-Mürsî (v. 686/1287), onun yerine de Taceddin İbn Ataullah el-İskenderânî (v. 709/1309) geçti. İki yüz altmış kısa veci-zeden oluşan Hikem-i Atâiyye bu âlime aittir. İslâm âleminde oldukça fazla ün kazanan bu eser ve müellifi, Şâzeliye’nin yayılmasında mühim bir rol oynamıştır. Tarikat düşüncesi-nin yayılmasında önemli rol oynayan bir başka isim de Şeyh Zerruk’tur (v. 899/1493). Şâzeliye Mısır merkez olmak üzere Kuzey Afrika’nın merkez tarikatıdır. Anadolu’da yaygın de-ğilidir. Türkiye’ye Osmanlının son zamanlarında Şeyh Zâfir vasıtasıyla gelmiştir. Sultan II. Abdülhamit Şâzilî bir şeyhe intisap etmişti. Şâzilî’nin düşüncelerini Anadolu’da yayan eserlerden biri de Gümüşhânevî’nin Câmiu’l-Usûl’üdür.49

Günümüzde merkezi Mısır olan tarikatın tarih içeri-sinde birçok kolu oluşmuştur. Bunlardan bir kısmı kaybol-muş bir kısmı ise hâlâ aktiftir. Şeyh Şemseddin Muhammed

47 Türer, Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi, s. 190.48 Bu eserler meselâ şu kayıtlarda bulunabilir: Hizbü’l-Latîf, Milli Kütüphane,

d. no: 4714/3; Hizbü’l-Kebîr, Milli Kütüphane, d. no: 4714/2; Hizbü’n-Nasr, İstanbul Millet Kütüphanesi, Ali Emiri, d. no: 633/4; Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi, d. no: 1309/5; Hizbü’l-Feth, KBYK d. no: 1309/3; Hizbü’l-Felâh, KBYK, d. no: 1309/4; Dua-i Hizbü’l-Bahr, KBYK, d. no: 4731/2.

49 Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 253.

34

İbnü’l-Meylak

el-Hanefî (775-847/1373-1443)’ye nisbet edilen hanefiyye kolunda İbnü’l-Meylak yer almaktadır.50 Tarikatin yaşayan kollarından bazıları şunlardır: Cevheriye, Arûsiye, Kavuk-ciye, Feyziye, Kasımiye, Sâlimiye, Hâşimiye, Muhammediye, Vefâiye, Medeniye, İdrisiye, Afifiye, Azmiye, Hamidiye. Bu-rada konuyu biritirken, son zamanlarda Şâziliyye mensup-larının Avrupa’da büyük nüfuz kazandıklarını ve önemli bir kısmı entelektüel olmak üzere, pek çok kişinin İslam’la tanı-şıp hidayete ermesine vesile olduklarını51 belirtmek isteriz.

50 Güven, Ebu’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye, s. 314. 51 Bkz.: Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 300.

35

II. MEVÂRİDÜ ZEVİ’L-İHTİSÂS İLÂ MAKÂSIDİ SÛRETİ’L-İHLÂS

A. ESERİN ÂİDİYETİ VE MÜELLİFİNİN TESPİTİ

Bağdatlı İsmail Paşa, Mevâridü Zevi’l-İhtisas ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs’ı Îzâhu’l-Meknûn’unda52 Sadreddin Konevî’ye nis-bet etmiştir. Buradan hareketle olsa gerektir ki, Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya, 79 numarada bu eser Konevî’ye ait olarak kayıt altına alınmıştır. Nihat Keklik Sadreddin Konevî Felsefesinde Allah-Kainat-İnsan53 adlı çalışmasında zikredi-len kütüphane ve demirbaş numarasını da vererek Mevârid’i Konevî’nin eserleri arasında saymış hatta kitabında, içeri-sindeki görüşleri Konevî’ye nispet etmek sûretiyle bu esere atıflarda bulunmuştur.

Bilindiği üzere, yazma eserler müelliflerine nispet edilir-ken, kitapların kapağında veya içerisinde yer alan yazar hak-kındaki bilgiler kullanılarak o eserin yazarı tespit edilmeye çalışılır. Ancak bazen her yazma nüshanın üzerinde müellif bilgileri bulunmaz ya da yıpranma, eksik sayfa gibi nedenlerle bu bilgilere ulaşılamayabilir. Kimi zaman da kitaplar kayde-dilirken ilgili bilgiler eserin bulunduğu kütüphane görevli-lerinin belirlediği şekilde kalmaktadır. Böylece kesin olma-yan nispetler, eseri inceleyen kişileri yanlış yönlendirmekte

52 Bağdatlı, Îzâhu’l-Meknûn, II/598.53 Keklik, Sadreddin Konevî Felsefesinde Allah-Kâinat-İnsan, s. XXIII, 64,

71,74,75.

36

İbnü’l-Meylak

ve bu eserleri kullanan araştırmacıların daha dikkatli ol-masını gerekli kılmaktadır. Mevârid’in ilk sayfasında eserin adı ve müellifi Îzâhu’l-Meknûn’dan faydalanılarak muhteme-len bir araştırmacı ya da kütüphaneci tarafından not düşül-müştür. Çünkü bu yazının şekli ile eserin metnini oluşturan el yazı şekli arasında fark vardır. Bu da bu nispetin müsten-sihten farklı bir kişi tarafından yapıldığını göstermektedir.

Yazma eserlerin müelliflerine dair bilgiler, zaman zaman eserin bir kısmının kaybolması ya da yıpranması gibi neden-lerle kaybolabilmektedir. Bunun yanı sıra bazı eserler, meşhur müelliflere özellikle atfedilmiş bu vesile ile çok sayıda kişi tarafından okunacağı düşünülmüştür. Mevârid’in Sadreddin Konevî’ye nispet edilmesinde de İbnü’l-Meylak’ın Konevî’ye göre daha az tanınması hususu etkin gözükmektedir.

Îzâhu’l-Meknûn ve Hediyyetü’l-Ârifîn’de eser şu husus-lar dikkate alınarak Konevî’ye nispet edilmiş olabilir. Mü-ellif Mevârid adlı eserinde bir Fatihâ tefsiri yaptığını orada Kur’ân’ın maksatlarına değindiğini şu cümleleriyle ifade et-miştir. “Fâtihâ’da işâret ettiğim üzere Kur’ân’ın maksatları-nın tamamı yedidir.”54 Bilindiği gibi Sadreddin Konevî’nin de İ’câzü’l-Beyân fî Tefsîri Ümmi’l-Kur’ân adlı Fatihâ tefsiri var-dır. Bu ifade Bağdatlı İsmâil Paşa’ya bir Fâtiha Sûresi Tefsiri kaleme almış olan Sadreddin Konevî’yi çağrıştırmış, bu şe-kilde eseri Konevî’ye nispet etmiş olabilir.

Mevârid’in içerisinde müellifin atıfta bulunduğu bir başka eseri yine kitabın ona nispet edilmesi konusunda bize yol göstermektedir. İbnü’l-Meylak “Allah” ismi hakkında kana-atlerini belirttiği bölümde “Büyük bir topluluk Allah isminin “İsm-i A’zam” olduğunu ileri sürdü. Ben bu görüşlere Meşrebü’l-İhnâ fî Esmâillâhi’l-Hüsnâ adlı kitabımda birtakım ilaveler de

54 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 1b.

37

İhlâs Sûresi Tefsiri

yapmak sûretiyle karşı çıktım”55 diyerek bir Esmâ-i Hüsnâ şerhi yaptığını ifade etmektedir. Yine Konevî’nin Esmâ-i Hüsnâ şerhi mevcuttur. Netice itibariyle hem Konevî hem de İbnü’l-Meylak’ın Fâtiha Sûresi Tefsiri ve Esmâ-i Hüsnâ şerhi gibi aynı konuda eserlere sahip olması ikisinin karıştırılması ihtimalini gündeme getirmektedir.

Sadreddin Konevî’ye ait olarak bilinen, Mevârid dışında da eserler vardır. Bunların kendisine ait olmadığı daha sonraki araştırmalarla kesinlik kazanmıştır. Bizim üzerinde çalıştığı-mız Mevâridü Zevi’l-İhtisas ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs adlı eseri, Sadreddin Konevî’nin diğer eserleri ile kıyasladığımızda, üslûp, muhtevâ ve meseleleri ele alma tarzının farklı olması gibi hu-suslar hemen dikkati çekmektedir. Çünkü Sadreddin Konevî eserlerinin hepsinde vücûd, marifet, kevn, varlığın birliği gibi konularda çok derin tahliller yapmıştır.56 Bu eserde ise bu hu-suslara fazlaca değinilmemiş, eserin tamamında Konevî’ye göre çok daha yalın ve sade bir dil kullanılmıştır. Dolayısıyla her iki müellifin eserlerindeki üslûpları ve metodları birbirinden ol-dukça farklıdır. Bunun yanı sıra İbnü’l-Meylak’ın eserlerinde faydalandığı kaynakların isimlerini zikretmeye büyük özen gösterdiği görülmektedir. Halbuki Sadreddin Konevî, kendi fi-kirlerini üretirken kimseden yararlanmadığını, düşüncelerinin kendisine mahsus olduğunu özellikle belirtmekte ve eserle-rinde İbn Sînâ ve İbn Arabî dışında kimsenin adını zikretme-mektedir. Bu husus da eserin Konevî’ye ait olmadığının işa-retlerinden biridir. Bir diğer işaret ise Mevârid’in nüshalarının sayısıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi eserin Türkiye’de bir, diğer ülkelerde ise iki olmak üzere toplam üç nüshası bilin-mektedir. Buna mukabil, Sadreddin Konevî’nin eserleri çok sa-yıda istinsah edilerek Anadolu’nun hatta dünyanın her tarafına

55 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 15b.56 Bkz. Demirli, Sadreddin Konevî’de Bilgi ve Varlık, s. 11.

38

İbnü’l-Meylak

ulaştırılmıştır. Meselâ Miftâhu’l-Gayb’ın otuz iki, Nusus’un otuz sekiz, Fükûk’un yirmi dört adet nüshasına ulaşmak mümkün-dür.57 Dolayısıyla Mevârid’in az sayıda nüshasının bulunması da bu eserin Konevî’ye ait olmadığını göstermektedir. Bunu destekleyen bir diğer delil ise İskenderiye Kütüphanesi web sayfasında verilen bilgilerdir. Çünkü Mevâridü Zevi’l-ihtisas ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs İbnü’l-Meylak’ın eserleri arasında zikre-dilmiş ve “Îzâhu’l-Meknûn’da Sadreddin Konevî’ye nisbet edil-miştir” denilmiştir.58

Eserin müellifinin tespiti ile ilgili olarak buraya kadar say-dıklarımız içerisinde belki de en önemli olan hususun şu olduğu kanaatindeyiz: Mevârid’in bulunduğu mecmuayı incelediğimizde bu risâlenin önünde el-Envâru’l-Lâyiha min Esrâri’l-Fâtiha isimli bir Fâtiha Sûresi tefsirine rastladık. Mevârid’de işâret edilen Kur’ân’ın maksatlarının bu risâlenin 14b nolu varağında aynı sıra ve sayı ile verildiğini gördük. Dolayısıyla İbnü’l-Meylak’a ait olan Fâtiha Sûresi tefsirindeki bu bilgiler aynen Mevârid’de de geçmektedir.59 Her iki eserin maddeler halinde yazılması, ben-zer üslup özelliği gibi hususlar ikisinin de aynı kalemden çık-tığını gösterir. Eserin diğer nüshaları onun İbnü’l-Meylak’a ait olduğunu ispatlamış durumdadır. Dolayısıyla eserin müellifi ile ilgili şüphe bu şekilde kalkmış olmaktadır. Mevârid, Sadreddin Konevî’ye değil kesinlikle İbnü’l-Meylak’a aittir.

B. ESERİN TANITIMI

1. KİTABIN ADI

Eserin tam adı Mevâridü Zevi’l-İhtisâs ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs’dır. Türkçe’ye “Havâs Ehlinin İhlâs Sûresi’nin Maksatları

57 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Güçlü, Sadreddin Konevî ve Eserleri, s. 21, 25, 29. 58 Bilgi için bkz. http://cwg.bibalex.org, 07.10.2008.59 Karş.: İbnü’l-Meylak, el-Envâru’l-Lâyiha min Esrâri’l-Fâtiha, 14b; (a. mlf.),

Mevâridü Zevi’l-İhtisâs, vr. 1b.

39

İhlâs Sûresi Tefsiri

Hususunda Gönlüne Doğan İlhamlar” şeklinde çevirmek müm-kündür. Eser Hediyyetü’l-Ârifîn60’de Sadreddin Konevî’ye nis-bet edilmiştir. Mevârid’in Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshasında, müellif adı bulunmazken diğer iki nüshada ise İbnü’l-Meylak’ın ismi zikredilmiştir. Müellif eserine Mevâridü Zevi’l-İhtisâs ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs ismini verdiğini kita-bın ilk sayfasında ifade etmektedir.

2. NÜSHALARI

a) Kahire Nüshası:

Mevârid’e ait olduğunu tespit ettiğimiz üç nüshadan en eski olanı Kahire nüshasıdır. Müstensih Ahmed b. Muhammed b. Muhammed b. Osman el-Hatib et-Tûsî’nin eserin son yaprağın-daki (43b) ferağ kaydından 17 Cemâziye’l-evvel 797/1395 ta-rihinde yazılışının sona erdiğini anlamaktayız ki, bu müellifi-mizin vefat tarihidir. Her varağı yirmi beş satırdan oluşan eser kırk üç varaktır. Bizim elimizdeki nüsha fotokopi ve siyah be-yaz görünümde olduğu için söz başlarının yalnızca koyu renkte yazıldığını bilmekteyiz, başka bir renk kullanılıp kullanmadı-ğına dair bir bilgimiz bulunmamaktadır. Fasıl başları ve her yeni maksat başlangıcı daha kalın yazıldığı için başlık görü-nümü oluşturmuştur. Açık bir nesihle yazılan eserde yıpranma ve karışık yazı olmadığı için okunmasında herhangi bir güç-lük söz konusu olmadı. Nüsha, Kahire’de Ma’hedü’l-Mahtûtâti’l-Arabiyye’de (Arapça Yazmalar Enstitüsü) 281 numarada bu-lunmaktadır ve üzerinde müellif adı zikredilmektedir.

b) Süleymaniye Nüshası

İkinci nüsha Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, 79 numa-radaki h. 859/1454 istinsah tarihli olan nüshadır ve üzerinde

60 Bağdatlı, Hediyyetü’l-Ârifîn, II/131.

40

İbnü’l-Meylak

müellif adı bulunmamaktadır. Ferağ kaydından 18 Cemâziye’l-âhir günü tamamlandığı anlaşılmaktadır. Bu nüsha müstakil bir kitap değil, içerisinde üç tane risâle bulunan bir mecmuâdır. Bu mecmua içerisinde Mevârid’den başka İbnü’l-Meylak’a ait Fâtiha tefsiri el-Envâru’l-Lâyiha min Esrâri’l-Fâtiha adlı eser ve ismi ve müellifi belli olmayan kısa bir risâle bulunmakta-dır. Müstensihi Abdurrahman b. Muhammed b. Muhammed el-Mekkî’dir. Mecmua ciltsiz olup tamamı aynı müstensih ta-rafından yazılmıştır. Yazısı açık, nesih hatlı ve siyah renkli-dir, fasıl adları ve başlıklar ise kırmızıdır.

c) Almanya Nüshası

Mevârid’in üçüncü nüshası ise Almanya’nın Gotha kentinde Universitätsbibliothek’de (Ms. Orient) A 5,2 numaralı nüsha-dır. Bu aslında eserin tam metni değil altı varaklık bir parça-sıdır. İhlâs Sûresi’nin üçüncü âyeti olan “O doğurmadı ve do-ğurulmadı” âyetinin dokuzuncu maksadından başlayıp yine aynı maksat sona ermeden bitmektedir. Bizim çalışmamızda asıl nüsha kabul ettiğimiz Kahire nüshasına göre 33a’dan baş-layıp 36b’de sona ermektedir. Her bir varağı yirmi satırdan oluşan metnin yazısı diğerlerine göre daha karmaşık olduğu için yer yer okunmayan kısımlar bulunmaktadır; ancak di-ğer nüshalarla mukayese edildiğinde bu sıkıntı giderilebil-mektedir. Nüshanın başı ve sonu olmadığı için müstensihi ve tarihine ilişkin bilgi de elimizde bulunmamaktadır. Altı va-raklık bu nüsha ise muhtemelen Süleymaniye nüshasından istinsah edilmiştir. Çünkü her ikisindeki eksikler aynıdır.

Üç nüshayı mukayese ettiğimizde en genişinin Kahire nüshası olduğunu tespit ettik. Süleymaniye metninde bazı hadislerin ve bazı tekrarların atlandığını fakat eserin muh-tevasıyla ilgili önemli bir eksik bulunmadığını görmekteyiz.

41

İhlâs Sûresi Tefsiri

3. YAZILIŞ SEBEBİ

Müellif, Kur’ân-ı Kerîm’deki her sûrenin maksat ve fâideler taşıdığını İhlâs Sûresi’nin de bunlardan biri olduğunu dile getirmiştir. Mevâridü Zevi’l-İhtisâs ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs adlı eserin müellifi de kırk üç varaklık İhlâs Sûresi için ol-dukça geniş bir çalışma ile bu sûre hakkındaki kanaatlerini ve bunlarla bağlantılı birçok hususu dile getirmiştir. Bunu kendisi “İhlâs Sûresi Kur’ân’dan çıkarılması mümkün olan maksatların tamamını taşımaktadır. Ben meseleyi açıklarken ortaya konacak îmâ ve tafsillerle birlikte bu sûrenin fâide ve maksatlarına kısa bir şekilde dikkat çekmek istedim”61 söz-leriyle ifade etmiştir.

4. MUHTEVASI

Bir İhlâs Sûresi tefsiri olan Mevâridü Zevi’l-İhtisâs ilâ Makâsıdi Sûreti’l-İhlâs adlı eser, İhlâs Sûresi’nin her bir kelime veya âyeti maksatlar halinde ele alınarak yazılmıştır. Eserin birinci va-rağındaki kısa girişte kitabın yazılış amacı, bölümleri hak-kında bilgi verilmiş ve tam adı zikredilmiştir. Sûrenin mak-satlardan oluşan tefsirine geçilmeden önce dört fasıl halinde sûre hakkında bilgi verilmiştir.62 Bu fasılların her biri ayrı konuları ele almaktadır: Birinci fasıl sûrenin fazîleti hak-kında, ikinci fasıl okunmasının müstehap olması konusunda, üçüncü fasıl Kur’ân’ın üçte biri olması konusunda, dördüncü fasıl ise nüzül sebebi hakkındadır. Bu fasıllarda İhlâs Sûresi ile ilgili çok sayıda rivâyete yer verilmiştir.

Eserde müellif, İhlâs Sûresi’nin ilk âyetini üç parçaya ayırarak “kul”, “hüvallah” ve “ehad” lafızlarının maksatla-rını ayrı ayrı incelemiştir. İkinci âyet olan “Allahu’s-Samed” bütün olarak, “lem yelid velem yûled” ve “velem yekün lehû

61 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 1b.62 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 1-8 vr.

42

İbnü’l-Meylak

küfüven ehad” âyetini de yine toplu olarak tefsir etmiştir. Bu maksatlar altında ele alınan başlıca konular Kur’ân’ın mak-satları, vahyin çeşitleri, Allah ismi, samediyet, vahid-ehad farkı, nübüvvet, Esmâ-i hüsnâ, İsmi A’zâm vb. hususlardır.

Mevârid’de muhtevâ bakımından asıl dikkati çeken hu-sus müellifin bir âyetin maksatlarını açıklamaya başladıktan sonra konuyu çok değişik mevzûlara bağlamasıdır. Meselâ “O doğurmadı ve doğurulmadı” âyetinin dokuzuncu mak-sadı olarak evlat sahibi olmak sûretiyle kulluğun şiarlarını izhâr etmeyi belirtmiştir. Bunun akabinde hangi şartlarda evlenilmesi gerektiğini dile getirmiş, evliliğin yapılmaya-cağı durumları da açıklamıştır. Burada fitne dönemlerinde çocuk sahibi olmamak gerektiğini vurguladıktan sonra kı-yamete yakın zuhûr edecek fitnelerden bahsetmeye başla-mış ve kıyamet alametlerine hadislerde zikredildiği şekilde değinmiştir. Eserde bir husus izah edilirken onunla ilgili âyetlerin hemen hemen tamamı zikredilirken konuyla ala-kalı hadislere de bol miktarda yer verilmiştir. Kısaca, müel-lif bir konunun taalluk ettiği tüm meselelere temas etmeyi tercih etmiştir. Onun bu tavrı, Mevârid’in çok geniş bir tef-sir olmasını sağlamıştır.

5. KAYNAKLARI

Müellif, İhlâs Sûresi hakkında kaleme aldığı bu eserinde fay-dalandığı müelliflerin ve kaynakların hepsinin ismini belirt-memiştir. Meselâ İbn Sinâ, Alûsî gibi bazı âlimlerden istifâde ettiği onların eserleri ile kıyaslandığı zaman anlaşılmakta-dır. Ebû Nuâym İsfehânî (v. 429/1038), Gazâlî, (v. 505/1111) ve İbnü’l-Cevzî (v. 597/1201) gibi âlimlerden alıntılar yaptı-ğını ise ifade etmiştir. Meselâ Ebû Nuaym’ın Târihu İsbehan adlı eserini kaynak göstererek “Kim her gün İhlâs’ı elli defa okursa kıyamet günü şöyle seslenilir: Kabrinden Allah’ın

43

İhlâs Sûresi Tefsiri

övgüsü ile kalk ve cennete gir” hadisini zikretmiştir.63 Yine İbnü’l-Cevzî’nin (v. 597/1201) Kitâbü’l-Cevâhir’ini zikrederek burada geçen bir hadisi aktarmıştır.64

İbnü’l-Meylak bazen de yararlandığı kaynakların isimle-rini zikretmeden sadece müellifin adını belirtmiştir. Meselâ Kur’ân’ın maksatlarını izah ederken başvurduğu müellif Gazâlî’dir. Onun Cevâhirü’l-Kur’ân adlı eserinden yararlan-masına rağmen eserinin adını zikretmemiştir.65 Mevârid’de yer alan çok sayıdaki hadisin kaynağı kimi yerde müellif ta-rafından zikredilmiş kimisinde de kaynak adından bahsedil-memiştir. İhlâs Sûresi’nin üçüncü âyeti olan “O doğurmadı ve doğurulmadı” âyetinin dokuzuncu maksadında kıyamet ala-metlerini anlatan hadislerin büyük çoğunluğu Ebû Amr ed-Dânî’nin es-Sünenü’l-Vâride fi’l-Fiten, adlı eserinden alınmış ve 36b nolu varakta da bu kitabın adı ve müellifi zikredilmiştir.

6. ÜSLÛBU

İhlâs Sûresi’nden yola çıkarak birçok konuya değinen müellif dile getirdiği hususları aklî ve nazarî olarak ispatlama gay-reti içindedir. Eserde bu metoda çok sayıda örnek verilebilir; nitekim bunlardan birisi şu şekildedir: أحد (ehad: bir, tek) ke-limesinin maksatları açıklanırken Allah Teâlâ hakkında her türlü çokluğun nefyedilmesi gerektiğini bunun aksinin mu-hal olduğunu söyler ve “Çokluk parçalardan oluşmuş demek-tir ve parçalardan oluşan her şey, onu birleştiren bir topla-yıcıya ihtiyaç duyar.”66

Eserin en dikkat çekici tarafı maksatlar halinde yazılmış olmasıdır; zira müellif bu maksatların sayıları ile adeta bir

63 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 3b.64 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 3b.65 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 5b.66 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 17b.

44

İbnü’l-Meylak

sistem kurmuş gibidir. Rasûlullah’ın “İhlâs Sûresi Kur’ân’ın üçte birine denktir” hadisini çıkış noktası kabul ederek sis-temini bunun üzerine kurmuştur. Meselâ 4b nolu varakta Gazâlî’den alıntı yaparak oluşturduğu bu düzeni izah etmeye başlar. “Gazâlî Kur’ân’ın maksatları altıdır, der. Bunlardan üçü mühim asıllar, kalan üçü ise tamamlayıcı teferruatlardır. Mühim olan asıllar Allah Teâlâ’yı bilmek, sırât-ı müstakîmi bilmek ve ahireti bilmektir. Kur’ân-ı Kerîm’in içinde bulunan her şey bu üç asıldan veya teferruattandır. Bu sûre ise Allah’ı bilmeye şâmildir; dolayısıyla Kur’ân’ın maksatlarının üçte birine eşittir.”67 Bunun örneklerini çoğaltabiliriz. “Kur’ân’ın tariflerinin tamamı şu üç tarifte toplanmıştır, denir. Onlar Allah Teâlâ’yı, sıfatlarını, hükümlerini bildirmek, onun fazi-letli fiillerini, âdil fiillerini bildirmektir. Bu Sûre Allah’ı, sıfat-larını ve hükümlerini bildirir.” Böylece Kur’ân’ın tariflerinin üçte biri İhlâs Sûresi’nde mevcut bulunmaktadır.

Eserde inşâ edilen düzen ve sistem Esmâ-i Hüsnâ ile de ilişkilendirilerek farklı bir yön kazanmıştır. Bunu müellifin şu sözleriyle aktarabiliriz: “Bil ki Kur’ân’ın tamamı muktezâsını ve mânâlarını Esmâ-i hüsnâ’nın anlamlarının gereklerine bağ-lar. Bu sûre Allah Teâlâ’nın Allah, Ehad ve Samed isimlerini kapsamaktadır ki bunlar Cenâb-ı Hakk’ı bilmeye yarayan diğer isimlerin asıllarıdır. Bu sûre Esmâ-i hüsnâ’nın anlamlarının üçte birini gerektiren isimlere şâmildir.”68 Eserin sistemiyle ilgili müellifin dikkat çektiği bir diğer husus da maksatları-nın tamamının otuz üç olmasıdır ki, bu Esmâ-i hüsnâ’nın sa-yısının üçte biri eder. Her bir maksat da muhtevâsıyla ala-kalı olan iki maksadı daha içerir ki, bu şekilde İhlâs Sûresi doksan dokuz maksat altında incelenmiş olmaktadır. Bu da Cenâb-ı Hakk’ın güzel isimlerinin sayısıdır.

67 Buhârî, Fazâilü’l-Kur’ân, 13.68 İbnü’l-Meylak, Mevârid, 6a.

45

İhlâs Sûresi Tefsiri

Eser belirttiğimiz üzere İhlâs Sûresi üzerine yapılmış ge-niş hacimli müstakil bir tefsirdir. Nazarî, kelâmî, tasavvufî birçok konuya değinmesi, sûre ilgili rivâyetlere geniş ölçüde yer vermesi ve bir sistem üzerine binâ edilmesi açısından in-celenmeye değer bir kitap olduğu kanaatindeyiz.

C. İHLÂS SÛRESİ

1. SÛRENİN GENEL TANITIMI

Kur’ân-ı Kerîm’in yüz on ikinci sûresi olan İhlâs-ı Şerîf, Al-lah Teâlâ’nın birçok kelâmında olduğu gibi mucizevî özel-likler taşır. Çünkü dört âyetten oluşan sûre, tüm kısalığına rağmen Cenâb-ı Hakk’ı bilme konusundaki yanlış düşünce-leri reddeder ve O’nu tanımak isteyeni doğru düşünceye sevk eder. Cenâb-ı Hak bu sûrede denklik, doğurmak ve doğurul-mak gibi hususları reddederek kendisini bir varlığa nispet edilmekten tenzih etmiş ve gerçek mâhiyetini açıklamıştır.69

Kendisinden önce ve sonraki sûrelerle ilişkili olarak ele alınırsa mucize olma özelliği yine dikkat çeker. Nitekim ken-disinden önceki Kâfirûn Sûresi küfür ve şirkin bütün çeşitle-rinden arınmayı konu etmektedir. Bu sûre ise kemâl sıfatlarla muttasıf, şirkten münezzeh Allah Teâlâ’yı birlemeyi işlemek-tedir.70 Yine Kâfirûn Sûresi’nde Allah Teâlâ, Rasûlullah’a iba-det ve din konusunda kâfirlerden ayrı olduğunu ilân etmesini emrederken İhlâs’ta ise Peygamberimizden ibadet etmekte ve inanmakta olduğu ilâhının sıfatlarını dile getirmesini is-temiştir.71 İhlâs Sûresi’nden bir sonraki sûre olan Felak’ta ise İhlâs Sûresi’nde tevhidi özellikleri vurgulanan yaratıcının ya-rattıkları üzerindeki gücüne, onun gücü karşısında mahlu-katın güçsüzlüğüne vurgu yapılarak mahlukatın mertebeleri

69 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, X/225.70 Zuhaylî, Tefsîrü’l-Münîr, XV/671. 71 Said Havva, el-Esas fi’t-Tefsir, XVI/450.