Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi
I. 'I'ürk liültiirii ve
Hae:ı Bektaş Veli
eınpozyrunu Blldirileri (22 - 24 Elrnn - 1998)
ANKARA - 1999
HACI BEKTAŞ-I VELİ VE "İNSAN İMAJI"
Prof. Dr. Önder GÖÇGÜN
Pamukkale Üniversitesi Rektör Yardımcısı
13. Yüzyılda, birçok bilgin, şair ve sanatkar yetiştir
m~ bulunan Horasan'ın Nişabur şehrinde, 1210 yılında
dünyaya gel~ olan Hacı Bektaş-ı Veli; ilk din ve ıasavvuf terbiyesini Hoca Ahmed Yesevi'nin halifesi Lokman Perende'den almış; Moğol istilası ve baskılan sebebiyle Nişabuı'dan ayrılmak zorunda kalarak önce Hicaia gidip Hacı olmuş, daha sonra Anadolu'ya geçerek Sivas'a gelm~. oradan Amasya'ya, Kırşehire ulaşıp Sulucakarahöyük'e yerleşmiştir(l).
Burada kurduğu tekkede yetiştirdiği öğrencilerini,
Anadolu'nun Türk egemenliğinin hüküm sürdüğü losımianna gönderen ve buralarda ilim, sanat ve ıasavvuf yoluyla milli birliğin, bütünlüğün sağlanrna~ı yolunda son derece önemli, büyük gayretler gösterm~ bulunan Hacı
Bektaş-ı Veli'nin kurduğu Bek1a~lik tarika!l ise, 14. yüzyıldan itibaren ve özellikle 15.-19. yüzyıllar arasında Os-
manlı İmparatorluğu bünyesi içinde dini ve siyasi nüfuza, etkinliğe sahip olmuştur. Hatta Anadolu'da büyük bir sosyal kuruluş olan Ahilik teşkilatı ile çok iyi anlaşarak; türk esnafının, halkının, köylüsünün değer ve önem verdiği
bir tarikat hüviyetini kazanmışllr. Öte yandan, İlk osmanlı hükümdarlannın takdir ve teşvikleriyle, Yeniçeri Ocağı'nın manevi hayatının da öZÜnü oluşturmuştur. o kadar ki, Fuad Köpıülü'nün ifadesiyle; "Bektaşilik, 15.-16. asırlarda
Yeniçeri Ocağı'nda adeta resmi bir kült mahiyeti almış"!lr (2) Merhum, Nihad Sami Eanarlı'nın da yerinde tesbitiyle; "Yeniçeri Ocağı'nın bir ıasavvuf inanışıyle terbiyesi, bu ordunun manevi hayatında müsbet izler bırak!l. Oynı ordunun fethedilen ülkelere bir kan ve ateşseli halinde değil de, medeni bir istila ordusu halinde girişinde, Müslüman, Hristiyan her insanı Allah'ın bir tecellisi kabul eden bu inanışın (Bektaşiliğin) büyük tesiri vardır. Yeniçerilerin savaşa alllırken söyledikleri (Allah Allah, Eyvallah, baş uryan, sine püryan ... Allah Allah nfir-ı Muhammed Nebi; pirirniz, hünkanmız Hacı Bektaş-ı Veli...) alıengindeki
gülbanki, naralan tamamıyle bir Bektaşi gülbanki, narası
haykınşı idi."C3).
Hacı Bektaş-ı Veli'nin çeşitli kerametlerle dolu hayatı, Bekta~ geleneği hakkında, "Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli "veya kısaca "Vilayetname" adı alunda kaleme alınan eserlerde, menkıbelere dayalı bilgiler sunulmaktadır. Bunlann en eskisi, 1034 yılı Rebiü'l-evvel ayında Ali Çelebi isimli birisi tarafından istinsah (kopya) edilmiş ve· 12 Aralık
1624'te tamamlanııuş bulunan "Vilayetame" nüshasıdır( 4).
Burada ifadesini bulan birkaç menakıb şöyledir:
"Hacı Bektaş, taşı hıyar gibi kesiyor• :
Hacı Bektış, bir gün, mescid önündeki bir taşın üstüne oturmuştu. Elindeki bıçakla bir hıyan kesip yemedeydi. Birisi gelip derviş dedi, o hıyan biçim bıçağımız da keser, ersen şu taşı kes de erliğini bilelim ve oradaki bir sivri taşı gösterdi. Hacı Bektaş, hemen o taşa bir bıçak vurdu, taşı, hıyar gibi ikiye böldü. O adam, Rünkar'ın elini öptü, ayaklanna kapandı.
O taşın iki parçası da hala, Akkapı'nin dibinde durur, erenleri ziyaret edenler, o taşlan da ziyaret ederler.
Haa Bektaş'ın buğdayı, merdmeği taş etmesi :
Haa Bektaş, birgün, Sulucakarahöyük'ün doğu tarafına çıkmıştı. Köylüler, ekini biçerlerdi. Kuşehir'den şahne gelir, ölçerdi, ondan sonra onları çeç ederler, üstünü sapla örterlerdi. Gene, adet olduğu gibi buğday, arpa ve çavdan döğüp savurmuşlar, çeç etmişler, yağmur bozmasın
diye üstÜnü sapla örtmüşlerdi.
Haa Bektaş, eteğini açıp harman sahiplerinden birşey · istedi, birşeyimiz yok dediler. Hünkar, birşey ohmsın de
di, geri döndü, Çeç sahipleri, çeçlerini açtılar, gördüler ki ne kadar arpa, buğday, mercimek, nohut varsa hepsi taş olmuş. Bu, büyü dediler, onlar taş olduysa ne çıkar, altınımız, akçemiz çok. Hünkar, giderken bu sözleri duydu, güvendiğiniz altırunız, akçeniz de öyle olsun dedi. Hepsi de koşup evlerine vardılar. Gördüler ki altınlan, akçeleri de taş olmuş. Hünkar'a vardılar, Erenler Şahı dediler, insana nasip olacak tanelerin hepsi taş olmuş, hiç bir işe
yaramaz. Haa Bektaş işe yarar dedi, bizi sevenlere armağanımız olsun, oğlu kızı olmayan kadınlar, üç gün oruç tutsunlar, cuma gecesi, d~lerini değdirmeden bu tanelerden birini yutsunlar, o gece helaileriyle Ulu Tann ona bir oğlan nasip eder. Mercimek yutarsa kızı olur. Kesesinde taşırsa altını, akçesi eksik olmaz.
Erenlerin kerametiyle bu ana kadar o taş olan taneler, yerin dibinden, taş içinden kaynayıp çıkar.
Bir avuç unla kırk gün ekmek pişirmek :
Haa Bektaş, gah Kadınak'ın evinde, gah evinin yanındaki halvet yurdunda, gah da "Kızılca Halvet"'te karar ederdi. Kerametini ~itenler, kendisini görmeye, hayır duasını almaya gelenleri, idris'le Kadınak karşılarlar, yaptırdıklan
konuk evinde konuklar, sofra çıkanrlar, yoğurt, bal sunar-. lar, ağrrlarlardı. Rünkar da gelip onlarla sohbet ederdi.
Birgün,kalabalık _bir topluluk geldi. Kadıncık, Hünkar'a gidip erenler dedi, ekmek yapmak için un yok, değirmene gönderdiğimiz buğday, öğünüp gelmedi dedi. Hünkar, komşudan isteyin buyırrdu. Komşuya başvurdular, andada bulunmadı. Bunun üzerine Hünkar, çuvallan silkin dedi. Silktiler, bir avuç kadar un çık-ıı. Rünkar'ın
ernrirle onu bir tekneye koyup yoğurdular, üstünü bir
bezle örttüler, huzuruna getirdiler. Hünkar, mübaret ellerini bezin üstüne koyup (Bismillahirrahmanirrahim, Allah bereketler versin, pi~rin, fakat teknenin üstündeki bezi açmayın) dedi.
Kadıncık,köylünün kızını, gelinini çağırdı. Geldiler, bir kaç yere saç koydular, tam kırk gün, o teknenin hamurunu pişirdiler, takatlan kalmadı, adz kaldılar. Kadın
cık, Hünkar'a gelip Erenler Şahı dedi, artık gücümüz, kuvetirniz kalmadı. Hünkar, tekneyi getirin dedi. Getirdiler, üstündeki örtüyü açtı, hamuru dört parça yaptı. Bunlan bazlama yapın pişirin, tükensin dedi. Dediği gibi p~irdi
ler, hamur tükendi."(5).
Nihayet Haa Bektaş-ı Veli'nin ölümünden önceki vasiyeti, ölümü ve ölümünden sonraki kerametiyle türbesinin kuruluşu da, gene Vilayetname'de şu şekilde anlatılmaktadrr:
"Haa Bektaş'ın Sanı İsmail'e vasiyeti :
Haa Bektaş Hünkar, birgün namaz kıldı, evradını
okudu, halvete vardı. Sanı İsmail'i çağırdı. Dedi ki :
- Sen benim has halifemsin. Bugün perşembe, ben bugün ahirete göçeceğim. Göçünce kapıyı ört, dışanya
çık, Çiledağı tarafinı gözle. Ordan bir boz atlı gelecek, yüzüne yeşil nikap urunacak. Bu zat atını kapıda bırakıp içeriye girecek, bana yasin okuyacak. Attan inip selam verince selamını al, onu ağrrla. Hulle donundan kefenirni getirir, beni o yıkar. Beni yıkarken su dök, yardım et ona. Ceviz ağacından tabut yapar, beni tabuta kor, ondan sonra beni gömüİı. Onunla söyleşmeyin sakın. Benden sonra Fatıma Ana (Kadınak) oğlu Hızrr Lale Cüvan, yerime geçsin. O, elli yıl hizmet eder, ondan sonra yerine oğlu Mürsel geçer. O, kırk sekiz yıl şeyhlik eder, ölür, yerine oğlu YOsuf Bali geçer. O da otuz yıl hizmet eder, sonra Hak yakınlığına ulaşır. dünyanın hali budur, gelen gider. Sen de hizmet et, sofra yay. Himmet dilersen cömertlikte bulun. Murtaza'dan halk, erlik, keramet, istediler. Kanbere sofrayı yay buyurdu. Benden kisvet giyen her mürid, konuk istesin,konuğa hizmet etsin. Şeytan gibi kendisini göm1esin, kimsenin yatan itini kaldırma
sın.Kimseye karşı ululanmasın, hased etn1esin. Sana bir vasiyetim daha var :
- Öğüdümü tut, ölümümden sonra bin koyunla yüz sığır kurban et, bütün halkı çağır, hizmet et, onlan doyur. Yedinci günü, kırkıncı günü, helva dök, korkına, erin harcı eksilmez. Ne kadar mürid, muhib varsa davet et, onlan topla. Öğüt var, ağlamasınlar. Bir halifem de (Barak Baba'dır: Ali Emiri), gerçek bir erdir. Ona da söyleyin, karesi'ye varsin, B4lıkesiri'ye gidip arasını yurd edinsin.
Hüıılcir, böylece vasiyette bulunduktan sonra Saru İs
mail, ağlamaya koyuldu, Tann bana o günü göstermesin dedi. Hüıılcir, (biz ölmeyiz, sılret değiştiririz) diyerek onu teselli etti. Sonra Tann'ya niyazda bulundu, Peygambere salavat getirdi. Kendisi, kendisine yasin okudu, Tann'ya can verdi.
Saru İsmail, vasiyetine uyup hırkasıyla yüzünü örttü, halvetin kapısını örttü, dışan çıktı. Erenler anası Fatıma Bacı, Seyyid Mahmud-ı Hayran, Karaca Ahmed, Kolu Açık Hacım Sultan, Resili Baba, eeınaı Seydi, hasılı bütün erenler, atlı-yaya, hep geldiler, yanıp ağlaştılar. Derken bir de baktılar ki Çiledağı tarafından bir tozdur koptu. Bir anda yaklaştı. Rünkar'ın dediği gibi bu zatın elinde bir mızrak vardı, yüzüne yeşil nikap örtmüştü, altında da boz bir at vardı. Erenlere selam verdi, selamını aldılar. Mızrağını yere sançtı, atından indi, doğruca halvete girdi. Kendisiyle beraber içeriye yalnız Saru İsmail girdi. Karaca Ahmed kapıda durdu, kimseyi içeriye sokmadı.
Saru İsmali, su döktü, yüzü ilikaplı er yıkadı. Yanındaki hulle donlannı kefen etti, kefenledi, tabuta koydular. Alıp musallaya götürdüler. Boz atlı er, önce geçti, imamlık etti. Erenler yetm~ saf olup: uydular. Namazı kılındı, götürüp mezanna gömdüler. Boz atlı, erenlerle vedalaşıp atma atladı,i yürü da.
• ! i Saru Ismail, açaba bu kim, eğer Hızır'sa görüşmüş-
tüm, mutlaka tanının dedi, koştu, ardından yet~ti. Namazını kıldığın, yüzümü gördüğün er hakkın için dedi, kimsin? Bildir bana.
Boz atlı er, Saru İsmail'in niyazına dayanamadı, nikabıni açtı .. · Saru İsmail, ne gördü? Birden karşısında Hacı B~ktaş Hünkar beliriverdi. Saru İsmail, atının ayağına düŞÜp hayranlığını bildirdi, lutfen Erenler Şahı dedi, otuz üç yıldır hizmetindeyim, kusururu var, seni bilernernişim, su-
çumu bağışla. Hünkar, er odur ki dedi, ölmeden ölür, kendi cenazesini kendi yıkar. Sen de var, bana gayret et. Bu sözleri söyleyip birden, gözden kayboldu.
Ölümünden sonraki kerameti ve Türbenin kuruluşu :
Rünkar'ın zamanında padişah, Gazi Murad'dı. Edirne'yi alınış, çok savaşlar etmişti. Bursa şehrinde otururdu. Atası Osman, Rünkar'ın kisvesini giydiği için o da Hünkar'a pek düşkündü. Gidip ziyaret etmek isterken Bur- ~
sa'da, Hünkar'ın ölümünü duydu. Pek ağladı, sonunda türbesini yapmayı kurdu. Mimar istedi. Birçok mimarlar geldi, fakat hiçbirini beğenmedi. nihayet kaplıca mirnan geldi, bu mimann adı, Yanko Madyan'dı.
Padişah, mimara emretti, kubbesini sağlam yap, fakat sekizinci imam aşkına, kubbeyi sekiz köşe yap dedi. Aynı zamanda Hızır Lale'yi çağırdı, ona niyaz etti, hirnmetlni aldı, harcını verdi, yolladı.
Mimar, Sulucakarahöyük'e geldi, hazırlık yapıldı, türbe kuruldu. Kubbe yüceldi,tamamlandı. Şimdi gelelim, Hünkar, ölümünden sonra ne keramet gösterdi, iıice gösterdi?
Mimar, kubbeyi tamamlayınca, oraya bir tunç mil dikmek ister, mili alıp kubbeye çıkar, tam dikeceği sırada birdenbire ayağı sürçmez ml? Mimar yere düşerken : (Tut beni, ya Hacı Bektaş) der, gönlünden de : (Ben, kafirliğinıle sana geldim, gerçekten ersen) der, (kurtar beni, iman edeyim sana.) Derken, hemen sağ esen, yere ayak basar.
Derler ki, o sırada elinde bir bardak su vardı, mimar,
baktı ki yerde, elindeki bardakta dolu olan suyun bir katresi bile dökülınerniş. Bu kerameti gören mimar, derhal imana geldi, traş ettiler, tae tekbirlediler, adını deıviş Sadık koydular. Altı yıl dergahta hizmet etti, altı yıl sonra vadesi yetti. Öleceği vakit, tekkede şeyh olan Hızır Lale Cüvan'a vasiyet etti: (Tuz ekmek hakkı için) dedi; (LOtfet, beni Rünkar'ın eşiğinin altına göm. Onu ziyarete gelenler, benim kabrime basıp içeriye girsinler.) Derviş Sadık ölünce Hızır Lale, vasiyetini tuttu, onu eşiğin dibine gömdü. Şimdi türbeye girenler, onun üstüne basıp girerler.
Kubbenin kurşunlanması :
Bu tarihten sonra nice dem-devran geçti. Rfim ülkesi- · ne Sultan Bayezid padişah oldu, Sultan Muhanuned'in ·;
tahtı, onunla bezendi. Bu padişah nice köprüler, keıvan- rame! ve inayederini duyduğu Hacı Bektaş Veli'ye gelip saraylar yaptı. Bu arada altı tane de büyük tekke yaptırdı. yardım isıemek fikrine düştü. Sığınnın üstüne bir miktar Atası Osman, Haa Bektaş Rünkar'ın kisvetini giydiği için alıç koyup dergaha gelid. Pir'in ayağına yüz sürerek hedi-onun da Hünkar'a çok saygısı vardı. Haa Bektaş türbesi- yesini vardi ve kendisine bir miktar buğday istedi. Hacı ni ziyaret etti, vaklinı arttırdı. Emretti, kubbenin üstünü Bektaş Veli ona lutf ile muamele ederek birkaç gtin der-kurşunla~ılar. Allah devletle ömrünti ziyade etsin."(6) gahta misafir etti. Yunus geri dönmek için acele ediyor-
1270/1271 yıllannda öldtiğti aşağı-yukan kesinlik ka- du. Deıv~ler Pir'e Yunus'un acelesini anlattılar. O da : zanmış bulunan Haa Bektaş-ı Veli'nin; Hz. Mev'a!!a'run ve "buğday rru ister, yoksa erenler hirnmeti mi?" diye haber
· Yunus Emre'nin çağdaşı olduğunu, her üçünün de ilahi gönderdi. Gafd Yunus buğday istedi. Bunu duyan Hacı aşk vadesinde göniil bağlarıyla birbirlerine çok yakın du- Bektaş tekrar haber gönderdi : "isterse o altan her dane-mmda bulunduklarrru; insana, dtinyaya ve ahirete bakışla- sine nefs edeyim" dedi. Yunus buğdayda ısrar ediyordu. nrun, İslamiyet'in özünti oluşturan temel değer htikürnle- Haa Bektaş üçüncü defa yine haber gönderdi : "İsterse riyle bir btitünltik arz ettiğini, rahatlıkla söyleyebiliriz. her çekirdek sayısınca himmet edeyim" dedi. Yunus tek-
Bu anlayış doğrultusunda; Beklaşi an'anesi, geleneği rar buğdayda ısrar edince artık emretti, buğdayı verdiler, içerisinde önce Tapluk Emre'ye, sonra Yunus Emre'ye de Yunus da dergahdan çekilip gitti. Lakin biraz yürüdtikten-önernli biryer verildiğini ve bu husll~ta da şu menkıbenin sonra işlediği hatanın büyüklüğünil anladı. Çok pişman güntimtize kadar ulaştığını görüyoruz: oldu. Derhal geri dönerek kıısurunu itiraf etti. o vakit
Haa Bektaş, onun kilidini Tapduk Emre'ye verdiğini, bu "Haa Bektaş-ı Veli, Rum diyanna (Anadolu'ya) geldi- yüzden isterse ona gitmesini söyledi."(?)
ği sırada, arada Seyyid Mahmud Hayrani, Celaleddin-i Rumi, Haa İbrahim sultan gibi birtakım büyük mutasav- Hz. Mevlana ile Haa Bektaş-ı Veli'nin, birbirlerine vıflar arasında Emre adlı kuvvetli velayet sahibi bir şeyh karşı besledikleri son derece samimi, takdir dolu hisleri; vardı. Hacı Bektaş'ın daveti üzerine btitün Rum erenleri ilim, bilgi ve görgtilerine duyduklan derin htinneti, bağlı-onun yanına geldikleri halde, bu şeyh, her nedense dave- lığı ortaya koyan, -merhum Prof. Dr. Arıtil Çelebiağ-te icibet etmedi. Diğer Rum (Anadolu) erenleri onun gel- lu'ndan vaktiyle dinlediğim- şu menkıbeyi de, bu vesile
ile aklaralım : mek istemediğini Hacı Bektaş Veli'ye haber verdiler; o da, daha önce Karaca Ahmed ile beraber yanına gelmiş "Çaldığı koyun postunu koltuğunun altına alan bir olan San İsmail ismindeki deıvişini gönderip Emre'yi ya- genç, Hz. Mevlana'ya gelir. Hz. Pir, postun çalıntı ve gen-nına çağırttı ve gelmemesindeki hikmeti sordu. Emre, per- cin de hırsız olduğunu "gönül gözti" ile derhal anlar, an-de arkasından çıkan bir elin kendisine "nasib" verdiğini, cak belli etmez. Genç : . hazır bulunduğu o erenler bezminde (meclisinde) Hacı - Postumu derha.lunıza serebilir miyim? (Yani, burada Bektaş adlı kimseyi hiç gönnediğini söyledi. Hacı Bektaş kalabilir miyim?
Veli o elin bir ~eti olup olmadığını sorunca, ayasında ye- • diye sorar. Hz. Mevlana : şil bir ben gördüğtinti söyledi. O vakit Haa Bektaş elini uzattı; ayasındaki yeşil !;>eni hayretle gören Emre, kendisine - Hayır, buraya seremezsiniz! HarJ Bek1aş-ı Veli'ye gi-evvelce el veren mtirşid karşısında bulunduğunu anlayınca, diniz. cevabını verir. Genç postu alır, Hacı Bektaş'a gider. tamarn üç kene hayretle "Taptuk Padişahım!" dedi ve ismi Bu defa O'ndan izin ister. Kendisi de :
işte o zamandan başlayarak Taptuk Emre oldu. - Hay hay; postunu dergahımıza serip, bizde kalabilir-
O civar karyelerinden birinde Yunus isminde rençber- sin! der. Genç postunu serer; Hacı Bektaş dergahında ka-likle geçinir çok fakir bir adam vardı. Bir sene kıtlık ol- br, çile çıkanr, nefsini terbiye eder ve uzun zaman sonra, du; Yunus'un fakirliği btisbtitün arttı. Nihayet, birçok ke- memleketine dönmek ÜZere izin ister. Kendisine izin veri-
lir. Ancak, ~in başından beri gendn zihnini, "beni, Hz. Mevlana niye kabul etmedi de, Haa Bektaş-ı Vell derhal kabul etti? " sorusu kemirip dumıaktadır. Durumun çok iyi farkında olan Hacı Bektkaş-ı Vell, gence:
- Sen bizden önce Hz. Mevlana'ya uğradın; lakin kabul görmedin. Sen demedin, ama biz ~ından beri bunu biliriz. Şimdi de, bizim seni neden kabul ettiğimizi merak eder durursun ... deyince, delikanlı hayretten donakalır ve :
- Evet efendim, aynen öyledir.. ..
şeklinde karşılık verir.
Haa Bektaş-ı Vell, sözlerine devamla şunlan söyler :
- Bak delikanlı; Hz. Mevlana o kadar saf, duru, ber-rak bir denizdir ki; senin o kirli, çalıntı postun o denize ve o makama yakışmazdı. Biz ise, O'nun kadar saflığa,
berraklığa ulaşamadığtnuz için, zaten kirlere batıruşız! diyerek seni kabul ettik, postunu ser! dedik.
Genç, şükür ve dualada oradan ayıılır. Dönüşte Konya'ya uğrayarak, doğruca Hz. Mevlana'yı ziyaret eder. Kendisini güler yüzle karşılarlar. Hz. Mevlana'run huzuruna vardığında, bu defa büyük Vell :
- Hoş geldin, safalar getirdin delikanlı! Biliriz içindeki merakı, aklını, ruhunu kemiren düşünceyi.. Biz vaktiyle seni ve postunu kabul etmedik, gittiğin, gönderdiğimiz
yer kabul etti; çile çıkardın, nefsini terbiye ettin tekrar merakını yenmek için bize geldin. Şimdi beni iyi dinle. Biz geldiğinde, seni neden kabul etmedik de, Hacı Bektaş-ı Veli'ye gönderdik bilir misin?
- Hayır Pirirn; bilemem efendimiz!.
- Biz, kendi halimizde küçük bir su birikintisi, bir göl gibiyiz. Onun için, senin postunu temizlerneye gücümüz yetmezdi. Onun ancak bir okyanus temizlerdi ve o postun serildiği, atıldığı okyanusa hiçbir şey olmazdı! O okyanus da, ~te seni kendisine yolladığırnız Hacı Bektaş-ı
Vell idi!."
Her iki Veli'nin de, tam bir olgunluk içerisinde o gence göre birbirinden habersiz-gerçekte ise, gönül yoluyla birbirinden haberli- bu son derece alçak gönüllü,
nül<teli sözleri, delikaniıyı ve dinleyenleri hayretler içinde bırakır. ~te gerçek büyüklük, gerçek verılik, olgunluk, dostluk, yücelik budur.
Haa Bektaş-ı Veli'nin dünyevi,dini ve tasavvufi yoldaki duygulanru, düşüncelerini ve nihayet bütünüyle "insan
irnapru" en açık, sade, anlaşılır tabü söyleyişlerle ortaya koyduğu eseri hiç şüphesiz "Makalat"ıdır. Aslı Arapça olan bu kitabın; önce, bu büyük Veli'nin müridierinden Saaddin Efendi isimli birisi tarafından mensur; sonra da, 14. yüzyılın sonlannda ve 15. yüzyılın başlarında yaşayan Hatiboğlu tarafından "Bahrü'l-Hakayık" adı altında manzum olarak yapılmış iki Türkçe terdirnesi vardır.(8)
8 ayn bölümden oluşan Makalat'ın, ı. bölümünde; "An:isır-ı Erbaa", yani hava, su toprak, ateş'ten ibaret 4 unsura bağlı olarak 4 çeşit müslüman imajı, tipi bulunduğundan balıisle, bunlann sırasıyla Abidler, Zahidler, Marifet Ehli ve Muhibler olduğu belirtilir :
Abidler, "Şeriat Ehli" olarak bilinen "rüzgar tabiatlı,
huylu" kimselerdir. Rüzgar, özellik itibariyle hem saf, hem de kuvvetlidir. Rüzgar esınezse her yer kokar, ıüzgar esmezse harman savrulmaz.
İnsan, Kuran'dan ve O'nun yolundan aynlrnamalıdır. Sen Kuran'dan aynlma ki, Kuran da senden aynlmasın. Şeytan Kuran'ın emrine uymadığı için Allah, ona lanet etti. Sen de, İblis gibi olma.
zahidler, "ateş tabiatlı, huylu" kimselerdir. Bunlara, "tarikat ehli" adı verilir. Bunlar, daima Allah'ı zikrederek, anarak ateş gibi kalbierini yakarlar. Tek istekleri,dünyayı
terk ile ilahi bilgileri, ilmi, irfaru kazanrnaktır. Bunlar ne olduklarının, ne yaptıklannın, nereden gelip nereye gittiklerinin de farkında değillerdir.
Marifet Ehli, "su tabiatlı, huylu" kimselerdir. Su; saflı
ğın, temizliğin sembolüdür. Hangi kaba girerse, derhal onun şeklini alır. Suyun girdiği yerde pislikler dışan atılır. ~te Marifet Ehli de, su gibi saf ve temizdir. İçlerinde kötülük yoktur; kötülükleri saklarnazlar, dışan atarlar. Onlara göre, asıl olan dış temizliği değil; iç temizliğidir.
İnsan gerektir, suya yaraya; su gerektir, abdeste yaraya; abdest gerektir, namaza yaraya; namaz gerektir, kulu Hakk'a ulaştırmaya yaraya ..
İnsanın içinde, her daim şeytan bulunur. İnsan ondan sakınmasını bilmelidir. pis olan şeyler haramdır ve haram da şeytan işidir.
İçi hırs, riya (ikiyüzlülük), kibir, gıybet gibi seytan iş
leri ile dolan bir insan dı.şandan abdest alsa içi temizlenir mi? Temizlenmez! Ve bu dediğimiz şeylerin biri bir insanda olsa, onun bütün ibadeti boşuna olmuş olur.
Ariflerin içinde murdar, pislik durmaz. Arillerin ibatleti tefekkür etmek, inceden ineeye düşünmek ve dünyayı, kainatı, ~ütün yaradunuşlan ibret gözü ile seyretmektir. Arifler, dünyayı terk edip kendilerini yalnız Allah'a veren, yalruz O'nu seven; O'nun da kendilerini sevdiği olgun kirnselerdir.
Muhibler, "toprak tabiatlı, huylu" kirnselerdir. "Hakikat ehli" olarak bilinirler. Toprak, gerçekleri görerek Hakk'a nza gösermek, Allah'a teslim olmaktır. Hz. Muhammed'in buyıırduğu gibi; "herşey aslına döner." Kim neden yaraddnuşsa ona döner, dönecektir. Toprak toprağa, su suya, rüzgar rüzgara, ateş ateşe gider.
Üç iyi dostum vardır : Ben ölünce bunlardan biri evde kalırki ; o, rnalımdır. İkincisi yolda kalır ki; o akrabalanm, dostlanmdır. Üçüsüncüsü benimle gelir ki; o da, yaptığım iyilikler, güzelliklerdir.
İnsanın nefsi, şeytanın içindeki vekilidir. Kin,su başı-.dır. Haset, ötke, gıybet, tamah, hırs, şehvet şeytaJ)ln, nef-
. sin kapıcısıdır.
Burdardan haset,tamah, hırs dünyadan elini çekmekle kaybolur. Ötke, gıybet, şehvet perhizle, riyazetle, az şeylere kanaat etmekle giderilir. Hasislik, şeytanın işidir. Açık
elli, cömert olmak Allah'tandır. Cömertlik ise, dörde ayrdır:
ı. Mal cömertliği; bu beylere, ağalara rnahsustiır:-
2. Ten ömertliği; Z:1hidlerin cömertliğidir.
3. Can cömertliği; Aşıklaiın cömertliğidir.
4. Gönül cömertliği; Ariflerin cömertliğidir(9).
Hacı Bektaş-ı Vell'nin, "Makalat" adlı eserinde; "irısan
irnajı"run milll, manevi bir platfonnda mensur ve manzurn olarak çeşitli özdeyişler halinde ele alındığını görüyoruz. Şimdi bu öz deyişlerden bazılannı, Kur'an-ı Kerim'in buy-
ruklan doğrultusunda, Hz. Mevlfuıa'ya ve Yunus Fmre'ye de temasla, -sınırlı ölçüler içerisinde açıklayarak- ele alalım :
-,ilimden gidilmeyen yolun sonu karardıktır.
Hacı Bektaş-ı Vell'nin bu sözünde açıkça ifadesini bulduğu üzere ilim, bilgi; insanın ve insardığın yolunu aydırdatan i bir ı.şıktır İnsan; bilmek, tanımak, öğrenmek ve öğretm$ için yaratılmı.ştır. O, bir değerler menzumesidir ve bilgi 1 insanın en önerilli cephesini oluştunır.
1
Kutan-ı Kerlm'de; "De ki, bilerderle bilmeyerder bir midir?" (Zümer Sfiresi, 9. Ayet) dendikten sonra; bilgiyi ve bilgili kimseleri aydırdığı, gerçeği görene, ı.şığa, rahat ve huzurlu gölgeye (Cennet'e) ve diri olardara; bilgisiz, cahil ve görgüsüzü de köre, karardığa, aşın · sıcağa (Cehennem' e) ve ölülere benzetilerek şöyle buyurulur:
"Kör ile gören, karanlık ile aydırdık, gölge (Cennet) ile sıcak (Cehennem) bir değildir. Dirilerle ölüler de bir değildir." (Patır Sı1resi, 19. ve 20. Ayetler).
Hz. Muhanırned, bir Hadis'lerinde:
"İlim, Çin'de bile olsa gidip, alınız."
Hz. Ali de:
"Bana bir harf öğretenin kölesi olurum." demişlerdir.
Onun için ilirnsizlik, bilgisizlik; körlük ve karardık ge-tirir. Böyle bir durumda ve yerde ise, inancın özünü oluşturan iman ve ilahi nur, ı.şık,aydırdık olamaz. İlim; karardığı aydınlatan ve insarun yolunu açan, imanım, inancını güçlendiren yüce bir ı.şıktır. Hacı Bektaş-ı Veli'nin çok yerinde ifadesiyle : "İlimden gidilmeyen yolun sonu ka: rardıktır."
Hz. Mevlana da, bir rübaisinde; ilmi, bilgiyi insanı hakikate ulaştıran tek vasıta kabul ederek, onu kazaruna yolunda acele edilmesi gereğine temasla şu telkin ve tavsiyede bulunur:
"Müşküllerini, sıkıntılanru çözen, seni hakikate, gerçeğe ulaştıran bilgiyi, ölüm gelip çatmadan iste ve hemen öğrenmeye çalış. Aklını başına al, kendine gel şu dünyayı bırak; var gibi gördüğün yok'u (maddi alemi, hayatı)
terk et ve yok gibi zannettiğin vaı'ı (mana :1lemini, ahireti, ebedi hayatı) iste .. "
Yunus Emre de ilmi, bilgiyi; insanda varlık bilincine ermenin, kendini derinden idrak etmenin, anlamanın,
Hakk'ı tanımanın, bilmenin en önemli vasıta saymış ve bunun dışındaki gayretleri ise,l:ıoşuna çabalamalar olarak değerlendirmiştir :
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin,bu rıice okumaktır
Okumakdan matni ne kişi HakH bilmektir Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir.
Hacı Bektaş,ı Veli, şu iki dörtlüğünde de; "insan"a ve insan daki "öz"e, ve "iç benlik" e verdiği değeri dile getirirken, aynı zamanda yüce dinimizin "şekil"e, "dış görünüş"e değil; asıl, "ruh"a ve ~öz" e verdiği önemi, önceliği vurgular ve onun için de insanın ölümden, yok olmaktan korkmaması gerektiğini hatırlatarak, gerçek Hak dostlannın, erenterin izinden aynlmamayı öğütler :
Hararet niirdadır, sacda değildir Keramet bırkada, tacda değildir Her ne ararsan kendinde ara Kudüs1de, Mekke'de, Hac1da değildir.
Sakin ol kimsenin gönlünü yıkma Gerçek eren/erin izinden çıkma Eğer insan isen ölmezsin korkma Aşığı kurt yemez ucda değildir.
Bir başka özdey~inde de; "biz dile ve söze bakmayıı; içe ve hale bakanz. n tarzında dış görünüşe, lafa değil; iç dünyaya, gönüle verdiği önemi dile getirir. Kuran-ı Kerlın'de, insanın çok değerli bir varlık olduğunu göstermek üzere:
"Biz, Aademoğullannı şerefli kıldık. Ke'ndilerine temiz şeylerden nzık verdik; herşeyi insanoğlu için yarattık.
Ademoğlulannı, yarattığımız mahlukatın çoğundan bütün bütün üstün-tuttuk." buyrulmuştur. (İsra Sı1resi, 70. Ayet)
Hz. Mevlana da Mesnevrsinde gerçeği dışta değil
gönlünün içinde, derinliklerinde bulunan, gören ıve bu yolla Hakk'a, hakikata ulaşan; görünüşten, gösterişten
uzak kimseyi, şerefli, olgun insan olarak görür ve : !
"0, hünerle dopdolu, gölge içinde bir güneş gibidir. Uzaktan,sanki yeni doğınuş ay'a benzer. Böyle birisine bakanlar, O'nun varlığı ile yokluğunu bile farkedemezler.• hükmüne ulaşır.
Yunus Emre de, Allah'ın kullarındaki durağı olan gönü~ le verdiği önem ve önceliği ifade yolunda şunlan söyler :
Gönül mü yeğ Kii)e mi yeğ eyit bana aklı eren Gönül yeğ-durur zira kim gönüldedir dost durağı
Ey hoca gerekse var bin Hacc1a Hepsinden iyice bir gönüle girmektir.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin :
Gerçek erenterin izinden çıkma
Tavsiyesine karşdık Yunus Emre, daima marifet, görgü yüklü bu gönül erieri ile birlikte olmayı; bilgisiz, görgüsüz kimselerden ise uzak durmayı tercih eder :
Eren/erin sobbeti artmr marifeti Cahilleri sohbetten her dem süresim gelir.
Aynı şekilde, İslfunf tefekkür çerçevesinde olüm'ü son kabul etmeyerek :
"Eğer insan isen, ölınezsin korkma"
diyen Hacı Bektaş-ı Veli'nin yanısıra, Hz. Mevlana'nın
ölüm'ü "şeb-i an1s", yani düğün gecesi, Sevg$'ye kavuşma anı kabul ettiğini ve Yunus Emre'nin de :
ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın
tarzında, ölüm'ü yeni, ebedi, sonsuz hayatın başlangıcı
saydığını biliyoruı.
Bir özdey~inde :
"Biz olduğumuz gibiyiz ve ö~e olacağız."
diyen Hacı Bektaş-ı Veli'nin bu söıü, Hz. Mevlfuıa'da:
"Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. • şeklinde ifadesini bulur.
Bilindiği üzere, dinimizde 'niyet" çok önemlidir. Nitekim yüce Allah, Kııı'an-ı Kerim'de :
"Allah kalplerinizdekini bilir. Allah hakkıyle alimdir.• (Aiı.zab Suresi, 51. Ayet)
"Birşeyi aşikar edin (açıkta yapın), gizli tutun; Allah herşeyi hakkıyle bilir.• (Ahzab Suresi, 54. Ayet)
--"Allah elbette sadık, doğru olanlan da; yalancı,iki
yüzlü olanlan da bilir. n (Ankebut Suresi, 3. AyeQ
buyumıaktadır. O halde, insanlar; açık kalpli, doğru, içidışı bir iyi niyetli olmalıdır.
Haa Bektaş-ı Veli, Allah'a :
"Yarabbi, yalnız Ahmed Muhtaı'ın karlemine başımı
koy.• diye dua eder. O'nun başını, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in ayağına koyma arzusu; yani bütün varlığını Hz. Peygamber'in yoluna adamış olması; bütün veliler ve samimi mürninler gibi Hz. Mevlana ve Yunus Emre'de de ifadesini bulmuştur. Nitekim, Hz. Mevlana :
Yaşadığım müddetçe Kur'an'ıız kuluyum ben ... Hz. Muhammed (SA.)qn yolımım tozuyum ben. Biri>i, benim sözlerimden; btmdan başka bir söz naklederse
O kimseden de , o sözden de şikiiyetçiyim ben ..
derken; Yunus Emre de, aynı çizgide "Aşk" ve •Aşık"'dan bahisle :
Canı aşk yoluna venneyen aşık mıdır Cehd ey/eyüp ol dosta enneyen &şık mıdır
ve:
İşidin ey yarenter kıymetli ııesnedir Aşk Değme/ere bitinmez hümıet!ıi nesnedir Aşk
Hem cefadur hem safa Hamzatyı attı Kafa Aşk iledür Mustafa devletlü nesnedir Aşk
tarzında konuşur. Alemiere rahmet olan Hz. Peygambere samimi bağlılığını ve kendisine beslediği büyük hayranlığı ise; Hz. Ali'den Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den de iftiharla söz ederek, şu gazelinde dile getirir :
Çalap nurdan yaratmış canını Muhammed1in Alemiere rahmet saçmış adını Muhammed1in
Dostum demiş yaralmış hem anın kaydın yimiş ümmetden yana komuş yönünü Muhammed1in
Muhammed bir denizdür alemi tutup-durur Yetmiş bin peygamberler gölünde Muhammed1in
Dünya malın dutmamış hiç emanet aıtmamış Ter.ıi Necib dikmemiş tonını Muhammed~n
Tann arslanı Ali sağında Muhammed~n Hasan ile Hüseyin~ solunda Muhammed1in
Yılda yelmiş bin hacı herbiri niyyet eder Varur ziyaret eder nunnı Muhammed~n
YUNUS Dede1m ışık/udur eksiklidür miskindür Her kim yemez mahrumdur hanını Muhammed1n
(ton : elbise, giyecek)
(hon : sofra, yemek, nimet)
Haa Bektaş-ı Veli'nin şu iki özdeyişi de ; insanların vakur, olgun, ağırbaşlı, yumuşak huylu ve alçakgönüllü olmalannı telkin eder :
IIMerhem ve mum gibi ol; diken gibi olma!"
ve çok tanınmış :
"İndnsen de, incitme!"
sözleridir.
Bu konularla ilgili olarak, Kııı'an-ı Kerim'de:
"Esirgeyen Zat (Allah)'ın öyle kullan vardır ki, onlar yeryüzünde tevazu, vakar; yani alçakgönüllülük ve olgun-
luk ile yürürler. Şayet onlara, kendini bilmez kimseler söz atacak olurlarsa, incitmeyerek cevap verirler." (Furkan SGresi, 63. Ayet) denilmektedir.
Mevlana Celaleddin-i Rumi de, Divan-ı Keblr'deki bir gazelinde dostluk, kard~lik ve hoşgörü çizgisinde :
"Gel de birbirimizin kadrini, değerini bilelim; çünkii ansızın aynlacağız birbirimizden."
dedikten sonra, bir başka gazelinde :
''Varlığından yola düştün, benliğinden geçlin mi, iki dünyadan da ge~rsin. Kimden ~yorsun. Söyle! Parça buçuğu bırak, bütünü sö~e. Dikeni bırak, gülden söz et. O'nun sıfatianndan geç, yüce zat'ına bak; Allah'dan söz aç." şeklinde konuşur.
Yunus Emre de bu yoldaki görüşlerini : Ben gelmedim davi için benim işim sevi için Doslun evi gönüllerdir gönüller yapınağa geldim
Ey hoca, gerekse var bin hacca Hepsinden iyice bir gönüle girmektir. ve: Bir kez gönül yıkdın ise, bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil
tarzında özetler.
Burada birkaç örnekle göstermeye çalıştığımız üzere, Hacı Bektaş-ı Veli'nin "Malcilat" isimli eserinde yer alan mensur ve manzum özdey~leri; Kur'an-ı Kerim'in buyruklan, Hz. Peygamber'in hadisleri doğrultusunda ve aynca Hz. Mevlana, Yunus Emre gibi o dönemin seçkin velilerinin duyuş, görüş ve düşünüşlerinin ifadesi olan sözleriyle bütünleşen bir platformda, tesiri bugüne ulaşan olan büyük bir anlam, değer ve önem taşımaktadır. Bu yolda yapılacak müstakil, daha detaylı çalışmalann, konuya ayn bir genişlik ve derinlik kazandıracağı muhakkaktıc
Nitekim, Hacı Bektaş-ı Veli'nin aşağıda bazı örneklerini sunduğumuz diğer özdeyişleri de; aynı çizgide insarumıza ve giderek bütün insanlığa ışık tutan, yol gösteren;
aynı zamanda milli duygulan pekiştirici, birleştirici, bütünl~tirici; bilgi, görgü, sevgi, saygı, hoşgörü yüklü, dostluğu ve kard~liği gelşitirici, "insan imajı" açısından derin anlamı olan son derece önemli mesajlardır : ·
"- Karşısındaki insarun iyi olmasım isteyen önce kendisi iyi olmalıdır.
- Hakk'a erişebilmek için, büyüklere ve doğrulara
yaklaşın.
- Düşünce, davranış ve sevgiyi, Allah lezzeti olarak tadın.
- Türk Milleti, cihana hakim olmak için yaratılmıştır.
-Kendini tanımayan, Yaratan'ı da bilmez.
- iyiliğe karşı kötülük,hayvanlıktır.
- Biz dile ve söze bakmayız; içe ve hale bakanı.
- Ayağa kalkarsan, hizmet için kalk.
- Eğer konuşacak olursan, hikmetli konuş. Oturncağın zaman da hürmetle, edeble otur.
- Hakikatın ilk makamı, toprak olacağımızın bilinmesidir.
- Şeytan, alimin ve arifın semtine uğramaz.
- İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir. Kemali, ~inin
dürüstlüğüdür.
- Ne dünyayı, ne ahireti isterim; ben Mevla'yı isterim.
- BiJiniz ve görünüz.
- A.şıkiann tenleri ve canlan ölmez.
-Malım mülküm servetim
Hepsi evde kaldı
Eşiın dostımı akrabam
Geçtiğim yolda kaldı
Dostlarımdan birisi
Benden biç aynlmadı
Allah için yaptığım
İyilikler bende kaldı
- Allah ile gönül arasında perde yoktur.
- Maddeden Allah sımna kadar her ne varsa, kişi
kendinde bile ve bula.
- Varlıktan, benlikten ve nefsin hükmünden sıynlrnak gerek.
- Alimin ve olgunun sohbeti, cihilln ibadetinden daha faydalıdır.
- Özünle, gözünle, sözünle işinde ol.
- Daima iyiyi, güzeli, doğruyu öğrenebilmek içi!)_ oku-yunuz, okutunuz.
- Kadınlan okutunuz; kadınlan okumayan millet yükselemez.
- Edeb elbisesini sııtınızdan ölünceye kadar çıkarmayınız.
- Büyüklere kavuşmaya, ulaşınaya çalışınız
- Ukalalarla tartışmayınız.
· ·, - İlimsiz, bilgisiz insan, susuz değirmen gibidir.
- Az söyleyen, az yanılır.
- Allah, kuUannın kalbindedir.
- Kanaatkar olanlar, en büyük zenginliğe sahiptir.
- ilim açıklıktır.
- ilmi, bilgiyi aziz, yüce tutan kimse, hiçbir zaman küçülmez, alçalmaz.
- Adem, suretinde (insan şeklinde) olan herkes adem değildir.
- Gönül kabesini üstün tutmak gerekir.
- Ariflerin içinde murdar nesne (kötülük) eğlenmez.
- Her insanın üç yoldaşı vardır : Sabır,kanaat ve utan-mak.
-Hükümdar (idareci), ancak adaleti ile başanlı olur.
- Ellnle koymadığın şeyi alınal
- İnsanın olgunluğu, davranışlannın doğruluğundadır.
- Fikirsiz alim kanatsız kuş, Nuh'suz gemidir.
- Kimsenin ayıbını arama; kendi ayıbını görür ol.
- Sorulmadan söyleme!
- Alinılere ve kendini bilenlere alçakgönüllülük yaraşır.
- Allah düşüncesinin; şuurunun doğduğu yer kalbdir. Bu hal arife gerçektir.
- Can denen bostanı, marifet suyu ile besleyiniz.
- Hakk'a talip olan kişi Başka murad isteme Dostun seninle beraber Başka vuslat isteme
Bu dünya bir sofradır Arzular gelir geçer Eğer bizi buldun ise Başka murad isteme
- Elden gelen her iyiliği, herkese yapınız
- Nefsinin esiri olanlardan ~yda bek:Jemeyiniz.
- CahiUere ve Hak tarııınazlıira sükfit ile karşılık veriniz.
- Alinılere ve kendini bilenlere alçakgönüUülük yaraşır.
- Sevgi saygı üstüne Kurulmuştur yapımız
Ta ezelden ebede Açık durur kapımız.
- Allah, cömertleri sever.
- Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayınız.
- Dost yüzlü düşmandan kaçınız
• Sensiz benim bir dem karara mecalım yok, İhsanını ta'dada imkanım yok. Tenimdeki her tüy eğer diliense Binde bir şükrümü ifayı imkanım yok.
(karara mecal : duracak
güç ta'dad: saymak
İhsan : lütuf, iyilik, bağış.
lfa : ödeme, yerine getinne.)
- Doğruluk göster, yalanla uğraşma, konuşurken mübatağa etme; abartma.
- Cevapta acele etme, doğruyu söylemekten geri dunna.
- Alınmayacak şeyi satma.
- Çağınlmadan gitme.
-Edeb, erkana bağlıdır ayağımız, başımız Güllerden koku almıştır toprağımız, laşımız Soframızda yenilen fokma/ar hep bela/dir Yiyin/ere nur olur ekmeğimiz, aşımız.
- Hakiki derv~ , olgun kişi; kimsenin kınamasından kınlmaz.
- Sen doğru bak ve doğru oı ta ki, daha iyisini bulasın.
- Sevgi ve acıma insanlık; hiddet ve şehvet ise hay-vanlık vasfıdır.
-Hakk'a emir oldu dünyaya geldim. Gözüm açtım mail oldum o burca. Arif oldum Hak kema/in söyledim. E/if gaddim dal yazmışarn ol burca.
Gökte uçan Cebrail'dir huridir. Bir gül vardır Muhammed'in !eridir. Pfr kapısı şah-ı merdan Ali'dir. E/van e/van nurlar çıkar ol burca.
Konan bezirgandır göçenme hoca. Ne gündüzüm gündüz, ne de gecem gece. Bir burç vardır cümle burçlardan yüce. Muhammed Mirac'a gider ol burcq
Hacı Bektaş aydur ben de gelmişem. Erenler bezminden payım alinışam. Meram Kabe ise gönül yapmışam. Her gönülden bir yol gider ol burca.
- Özünde ve sözünde temiz olmayaniann imanı tam değildir.
- Yaramaz işlerden sakınmak gerekir.
- Şükredenin yardımcısı Allah'tır.
- Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyiniz.
- Allah'tan başka dost aramayınız.
- Allah'tan başka herşeyi unutunuz.
Allah'ım iyi, güzel, doğru, faydalı düşünce ve davranışla beni şerefiendir."(lO)
KAYNAKLAR
Hacı Bektaş-ı Veli'nin Afladolu'ya ge~ ve yerleşmesi
hakkında bkz:
- Aşık paşa-zade Tarihi, İst 1332, s. 204 v.d
2 Fuad Köprülü, 'Hacı Bekıaş-ı Veli' İslfun Ansk. ., C: Il,
İst 1944, s. 461.
3 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C : ~
İst 1970, s. 294.
4 Bu nüshanın faksimilesi ve d.iğer nüshalarla karşılaştırıl
malı neşri için bkz:
- Alıdülbaki Gölpınarlı, Menalab-ı Hacı Bektaş-ı Veli- Vi~
Iayetnfune, İst 1958.
5 a.g.e., s. 34-35
6 a.g.e., s. 90-92
7 Prof. Dr. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasav
vıflar, 2. bk. ank. 1966, s. 219-222.
8 Makalat'ın neşri lık. bkz.
- Prof. Dr. Esad Coşarı, Hacı Bekıaş-ı Veli; Maka!a~ Ank.
1986.
9 Bu hususta, ayrıntılı bilgi için bkz :
- Mustafa Ertuğrul Kaan, Hacı Bektaş-ı Veli-Bektaşilik
Bektaşi Nefesleri İst 1964, s. 20 v. d
10 Bu özdeyişlerin daha geniş kapsamlı örnekleri için bkz:
- Ali Sümer, Hacı bektaş Veli'nin Söyley~leri, Ank. 1974,
s.5v.d.