12
1657 II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE MÜCADELE: KOCAELİ ÖRNEĞİ Gülşah ESER * Giriş Türkiye’de sıtma olarak bilinen hastalık, dünyada daha çok malarya olarak bilinen ve tıbbın tanımladığı ilk hastalıklardandır. 1 Malarya [Malaria], İtalyanca olan iki sözcüğün birleştirilmesinden oluşmuştur. Male sözcük anlamı olarak fena, Aria ise hava demektir. Hastalığa malarya denilmesinin nedeni, eskiden bataklık yerlerin havasının zehirli olduğuna inanıldığından bu fena havanın solunmasıyla birlikte sıtmanın meydana geldiğinin sanılmasıdır. Türkçede sıtma denmesinin nedeni ise malaryanın en belirgin arazı olan ısıtmak’tan ileri gelmektedir. 2 Sıtma mikrobunu taşıyan Anofel ismindeki sivrisineklerin sağlam insanları ısırmasıyla bulaşan ve ateşli bir hastalık olan sıtma 3 , tarih boyunca Anadolu’da salgınlara neden olmuş ve Ege ile Akdeniz kıyılarında yer alan antik medeniyetlerin birçoğunun çöküşünde önemli bir rol oynamıştır. 4 Anadolu’nun Trablusgarp, Balkan, I. Dünya Savaşları ve Milli Mücadele gibi büyük savaşlara sahne olduğu dönemlerde savaş nedeniyle yaşanan sıkıntılar ve mevcut koşullarla birlikte ihmal edilen sağlık politikalarından dolayı bulaşıcı hastalıklar hızla yayılmıştır. Özellikle de sıtma gerek ordu içerisinde gerekse halkta en çok yakınılan hastalıklardan biri olmuştur. Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde halkı muzdarip eden bu hastalıkla mücadele unutulmamış ve genç devletin sağlık politikaları oluşturulurken sıtma ile savaş ön planda tutulmuştur. Cumhuriyet Döneminde Sıtma ile Mücadele (1923-1938) Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde devletin idari teşkilatlanması yapılandırılırken üzerinde en çok durulan alanlardan biri sağlık alanı olmuştur. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılışını müteakiben ilk hükümetle birlikte çeşitli * Yrd. Doç. Dr., Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: gulsaheser@harran. edu.tr 1 Recep Akdur, Sıtma Temel Bilgiler, Palme Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 1. Bu hastalık ilk kez tıbbın babası olarak adlandırılan Hippocrates tarafından tetkik edilmiştir. İbn-i Sina ise Kanun adlı kitabında sıtmanın klinik şekillerinden uzun uzadıya bahsetmiş ve sıtmanın zararlarını anlatmıştır. Ata Ünalan, Sıtma, Titaş Basımevi, Ankara, 1943, s. 1-2. 2 Ünalan, a.g.e., s. 1. 3 Ünalan, a.g.e., s. 9. Sıtma, Plazmodium adı verilen, tek hücreli ve hücre içi parazit ile oluşan bir hastalıktır ve parazit esas olarak karaciğer hücrelerini ve alyuvarları tutar. İnsan kanı ile beslenen sivrisinekler tarafından, hasta ya da paraziti taşımakta olan insandan alınarak sağlam insanlara taşınır ve onlar da hastalandırılır. Recep Akdur, Sıtma, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü, Ankara, s. 2. 4 Recep Akdur, Sıtma Eğitim Notları, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü, Ankara, 1997, s. 3.

II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1657

II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE MÜCADELE: KOCAELİ ÖRNEĞİ

Gülşah ESER*

Giriş

Türkiye’de sıtma olarak bilinen hastalık, dünyada daha çok malarya olarak bilinen ve tıbbın tanımladığı ilk hastalıklardandır.1 Malarya [Malaria], İtalyanca olan iki sözcüğün birleştirilmesinden oluşmuştur. Male sözcük anlamı olarak fena, Aria ise hava demektir. Hastalığa malarya denilmesinin nedeni, eskiden bataklık yerlerin havasının zehirli olduğuna inanıldığından bu fena havanın solunmasıyla birlikte sıtmanın meydana geldiğinin sanılmasıdır. Türkçede sıtma denmesinin nedeni ise malaryanın en belirgin arazı olan ısıtmak’tan ileri gelmektedir.2

Sıtma mikrobunu taşıyan Anofel ismindeki sivrisineklerin sağlam insanları ısırmasıyla bulaşan ve ateşli bir hastalık olan sıtma3, tarih boyunca Anadolu’da salgınlara neden olmuş ve Ege ile Akdeniz kıyılarında yer alan antik medeniyetlerin birçoğunun çöküşünde önemli bir rol oynamıştır.4

Anadolu’nun Trablusgarp, Balkan, I. Dünya Savaşları ve Milli Mücadele gibi büyük savaşlara sahne olduğu dönemlerde savaş nedeniyle yaşanan sıkıntılar ve mevcut koşullarla birlikte ihmal edilen sağlık politikalarından dolayı bulaşıcı hastalıklar hızla yayılmıştır. Özellikle de sıtma gerek ordu içerisinde gerekse halkta en çok yakınılan hastalıklardan biri olmuştur. Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde halkı muzdarip eden bu hastalıkla mücadele unutulmamış ve genç devletin sağlık politikaları oluşturulurken sıtma ile savaş ön planda tutulmuştur.

Cumhuriyet Döneminde Sıtma ile Mücadele (1923-1938)

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde devletin idari teşkilatlanması yapılandırılırken üzerinde en çok durulan alanlardan biri sağlık alanı olmuştur. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılışını müteakiben ilk hükümetle birlikte çeşitli * Yrd. Doç. Dr., Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: gulsaheser@harran.

edu.tr1 Recep Akdur, Sıtma Temel Bilgiler, Palme Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 1. Bu hastalık ilk kez tıbbın babası olarak

adlandırılan Hippocrates tarafından tetkik edilmiştir. İbn-i Sina ise Kanun adlı kitabında sıtmanın klinik şekillerinden uzun uzadıya bahsetmiş ve sıtmanın zararlarını anlatmıştır. Ata Ünalan, Sıtma, Titaş Basımevi, Ankara, 1943, s. 1-2.

2 Ünalan, a.g.e., s. 1.3 Ünalan, a.g.e., s. 9. Sıtma, Plazmodium adı verilen, tek hücreli ve hücre içi parazit ile oluşan bir hastalıktır ve parazit

esas olarak karaciğer hücrelerini ve alyuvarları tutar. İnsan kanı ile beslenen sivrisinekler tarafından, hasta ya da paraziti taşımakta olan insandan alınarak sağlam insanlara taşınır ve onlar da hastalandırılır. Recep Akdur, Sıtma, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü, Ankara, s. 2.

4 Recep Akdur, Sıtma Eğitim Notları, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü, Ankara, 1997, s. 3.

Page 2: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1658

bakanlıklar oluşturulmuş ve 2 Mayıs 1920 tarihinde kurulan5 Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti diğer bir deyişle Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bunlar arasında yerini almıştır.6 3 Mayıs’ta gerçekleştirilen toplantıda hükümet üyelerinin seçimi yapılmış; oylama sonucunda Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekili olarak 127 kabul oyu ile Dr. Adnan Bey (Adıvar)7 seçilmiştir.

11 Mayıs 1920’de yanına aldığı sıhhiye memuru ile göreve başlayan Vekil Dr. Adnan Bey’in sağlıklı nesillere ulaşabilmek amacıyla bir çalışma programı hazırladığı ve programın birçok projeyi içerdiği bilinmektedir. Bunlar devletin sağlık teşkilatını ülke genelinde yaygınlaştırmak, yetiştirilen doktor sayısı ile köylerin de ebelik hizmetinden yararlanabilmesi için ebe sayısını arttırmak, küçük sıhhat memurlarının sayısını ve bilgisini yükseltmek, anne-çocuk sağlığı için doğum ve çocuk bakımevleri açmak, verem sanatoryumlarını çoğaltmak, sıtma v.b. sosyal hastalıklarla mücadele etmek şeklinde sıralanabilir:8

Dr. Adnan Bey’in daha sonraları Atatürk ile olan siyasi fikir ayrıları nedeniyle siyasetten uzaklaştığı ve yurtdışına çıktığı bilinmektedir.9 Adnan Bey’in ardından Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen süreçte vekillik görevine sırasıyla Dr. Refik Saydam ve Dr. Rıza Nur getirilmiştir. Her üç vekilin görev yaptığı dönemlerde ve sonrasında bulaşıcı hastalıklar Türkiye’nin gündeminden düşmemiş; bunlar arasında özellikle de sıtma halkın en çok yakındığı ve problem yaşadığı hastalıklardan biri olmuştur.

Millet Meclisi’nin dördüncü açılış yılı söylevinde Mustafa Kemal, sıtma salgınlarına karşı yapılması gereken sıtma savaşını ilk kez dile getirmiş ve salgınlara karşı alınacak önlemlerin kendisince nasıl olması gerektiğini açık bir şekilde anlatmıştır. Sıtma konusunun resmi bir ağızdan dile getirilmesiyle birlikte sıtma ile mücadele girişimi resmen başlatılmıştır.10

Cumhuriyet’in ilan edildiği dönemde Ankara’ya yağan tebrik telgraflarının arasında “sıtmadan kırılıyoruz” ibaresini taşıyan telgraflar da karışması ise dikkat çekicidir. Öyle ki mebuslar, vekiller ve hatta Lozan’dan henüz dönen Hariciye Vekili İsmet Bey [İnönü] bile sıtmaya yakalanmıştır. 1924 yılına gelindiğinde salgın neredeyse bir felaket boyuna ulaşınca11 Temmuz ayında Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti tarafından bir komisyon oluşturulmuş ve Refik Bey’in [Saydam] başkanlığını yürüttüğü bu komisyonda sıtma hastalığına karşı en kısa yoldan çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Komisyonun çalışmaları neticesinde bir sıtma mücadele talimatnamesi hazırlanmış ve yurdun sıtma haritası çizilmiştir. Sıtma ile mücadeleye Ankara’dan başlanmış,12 ardından Aydın ve Adana’da faaliyete geçilmiştir. 1926 yılında ise Samsun, Kocaeli, Konya, Bursa ve Balıkesir mıntıkalarında mücadele teşkilatları kurulmuştur.13

5 Umut Karabulut, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Sağlık Hizmetlerine Toplu Bir Bakış: Dr. Refik Saydam’ın Sağlık Bakanlığı ve Hizmetleri (1925-1937)”, ÇTTAD, VI/15, (2007/Güz), s. 152.

6 Yusuf Öztürk-Osman Günay, Atatürk Döneminin Sağlık Politikası, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı, Yayın No: 2, 1991, s. 10-11

7 Ayhan Vergili, Türkiye’de Modern Tıbbın Kurumsallaşması ve Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikaları, İstanbul Üniversitesi SBE, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2011, s. 85.

8 Fatih Tuğluoğlu, “Türkiye’de Sıtma Mücadelesi (1924-1950)”, Türkiye Parazitoloji Dergisi, 32 (4), 2008, s. 351.9 Vergili, a.g.t., s. 86.10 Erdem Aydın, “Türkiye’de Sıtma Mücadelesi”, III. Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildirileri (20-23 Eylül 1993, İstanbul),

TTK, s. 302.11 Tuğluoğlu, “Türkiye’de Sıtma Mücadelesi (1924-1950)”, s. 353.12 “Sıtma mücadele merkezlerinde hastaların tedavisine başlanırken ilk aşamada Ankara ve civarında sıtmaya neden olan

büyük bataklık ve küçük sıtma kaynaklarının ortadan kaldırılmasına çalışıldı. Bu konuya ilk olarak Sıhhiye Vekili Refik Bey tarafından Babaharman bataklığının kurutulması ile başlandı.” Tuğluoğlu, a.g.m., s. 355.

13 Dr. Rükneddin Fethi, “Türkiyede Sıtma”, Cumhuriyet, 13 Mart 1939, s. 5., Ayrıca bkz.: Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-1940, Yayın Kurulu: Hasan Ersel v.d., YKY, İstanbul, 2005, Cilt I, s. 85.

Page 3: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1659

1926 yılı aynı zamanda sıtma ile mücadelenin kanunlar çerçevesinde takip edildiği bir yıl olmuştur. Türkiye’de sıtma ile mücadele esasları ilk defa Mayıs 1926’da kabul edilen 839 sayılı Sıtma Mücadelesi Kanunu, 826 sayılı Etibbanın Sıtma Enstitülerinde Staj Mecburiyeti Hakkında Kanun ve Kinin Tedarik ve Füruhtu Hakkında Kanun’un Dördüncü Maddesinin Tadiline Dair Kanun ile belirlenmiştir. Böylelikle 1926’da çıkarılan kanunlarla konunun yasal ve örgütsel alt yapısı oluşturulmuş ve hizmetin yürütülebilmesi için gerekli paranın bulunması amacıyla ulusal kaynaklar seferber edilmiştir. Bu dönemde Sağlık Bakanlığı bütçesinin %10-20 arasında değişen bir bölümü sıtmayla mücadeleye ayrılmıştır.14

Yine bu dönemde Almanya’dan davet edilen Prof. Dr. E. Martini ve Dr. H. Vogel Türkiye’deki sivrisinek türlerini incelemişler ve etkin mücadele yöntemlerini belirlemişlerdir. Akabinde 1928 yılında Adana Sıtma Enstitüsü hizmete girmiş ve burada açılan kursta sağlık personellerine sıtma ile mücadele yöntemleri öğretilmiştir. Enstitüyü burada açılan 20 yataklı bir sıtma hastanesi takip etmiş ve sıtmalılar için dispanserler açılmıştır. Aynı yıl Samsun’da ve 1929 yılında ise İstanbul, Kocaeli ve Konya vilayetlerinde sıtma mücadele heyetleri kurulmuştur.15

1930 yılında yürürlüğe giren Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile sıtma, bildirimi zorunlu hastalıklar kapsamına alınmıştır.16 1932 yılında Eskişehir, Konya, Bursa, Manisa, Kocaeli, Samsun, Antalya ve İstanbul’da açılan mücadele merkezleri ile mevcut merkez sayısı 11’e yükseltilmiştir.17 Sıtmanın yayılmasında etkin bir rol oynayan çeltik tarlaları 1936 yılında çıkartılan Çeltik Ekimi Kanunu ile kontrol altına alınmıştır. 1938 yılına gelindiğinde sıtmayla mücadele kapsamına Balıkesir, Diyarbakır, Eskişehir, İçel, Kayseri, Manisa, Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18

Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma v.b. salgın hastalıklarla mücadelesinde köye kadar götürülebilen bir sağlık örgütünün oluşturulmaya çalışılması da önemli bir gelişmedir. Bu bağlamda, hastalıklar karşısında koruyucu etki taşıyor olması nedeniyle aşı uygulamasının yaygınlaştırılmasına rağmen yine de yurt genelinde birçok hastalık baş gösterdiği ve bunlarla mücadelenin de kapsamlı ve zor olduğu bilinmektedir. İstatistiklere göre 1925 ile 1939 yılları arasında Türkiye’de görülen bulaşıcı hastalıklar ansefalit, boğmaca, cüzam, çiçek, difteri, dizanteri, haşevî leşmanyoz, hummai racia, hummayi nifasî, kabakulak, karahumma, kızamık, kızıl, kolera, kuduz, lekeli humma, malta humması, puliyomiyelit, paratifüz, ruam, sarî sahaya iltihabı, suçiçeği, şarbon, trahom, tetanoz, veba ve yılancık şeklinde sıralanabilir.19 Bu hastalıkların hepsi önlem alınmadığında ölüme kadar götürülebilen hastalıklar olmakla birlikte çiçek20, trahom21 14 Cumhuriyet Ansiklopedisi, s. 85.15 Cumhuriyet Ansiklopedisi, s. 85; Kocaeli’de kurulan heyetle ilgili bkz.: BCA, 030.18.01.02/5.48.2.16 Cumhuriyet Ansiklopedisi, s. 85.17 Tuğluoğlu, “Türkiye’de Sıtma Mücadelesi (1924-1950)”, s. 355.18 Cumhuriyet Ansiklopedisi, s. 85; Fatih Tuğluoğlu, bu merkezlerin 1936-37 döneminde açıldığını nakletmiştir. Tuğluoğlu,

a.g.m., s. 355.19 İstatistik Yıllığı (Ankara 1938/1939), İstanbul, Hüsnütabiat basımevi, C.XI., , neşriyat no: 159, s. 174-175.20 Türkiye’de 1940-1955 yılları arasında en çok aşı uygulaması yapılan hastalık olarak çiçek hastalığı dikkati çekmektedir.

Çiçek hastalığı, tıp tarihinde çok eskiden beri tanınan ve yaptığı salgınlar neticesinde meydana gelen büyük oranlardaki ölüm vakalarıyla toplumları tehdit eden bir tür bulaşıcı hastalıktır. Sultan Abdülmecid döneminde, Osmanlı Devleti’nin her tarafına gönderilen tüzüklerle bu aşı dünyada ilk kez zorunlu kılınmış ve aşı uygulaması da ciddiyetle takip edilmiştir. Aşı üretimi için ülkemizde ilk olarak 1892’de İstanbul’da Telkihhane (Aşıhane) kurulmuştur. Aşı ihtiyacı 1934 yılına kadar İstanbul Aşıhanesi tarafından karşılanmış ve bu tarihten sonra da Aşıhane’nin Ankara Hıfzıssıhha Enstitüsü’ne nakledilmesiyle aşı üretimi daha modern ve teknik usullerle yapılmaya başlanmıştır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra bütün dünyada görülen çiçek salgınları ülkemizde de görülmüş ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde aşı uygulamalarının arttırılması oranında azaltılmıştır. Bununla birlikte, 1929 ve 1938 yıllarında İran’dan gelen mülteciler arasında görülen çiçek vakaları Türkiye’de bazı bölgelerde salgınlara neden olmakla birlikte alınan tedbirlerle salgınların genişlemesi önlenmiştir. Birkaç yıl sonra daha geniş bir çiçek salgını 1942-44 yılları arasında görülmüş ve bu salgın, hastalığın sürekli olarak bulunduğu Suriye ve Irak’tan gelerek Mardin’in Midyat ilçesine ve oradan da tüm yurda yayılmıştır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl, SSYB Yayınları, Ankara, 1973, s. 80-84.

21 Cumhuriyetten önceki dönemlerde de ülkemizin geniş bir kısmında çok yaygın olarak görülen ve önemli oranda göz sakatlıklarına ve körlüklere neden olan trahom hastalığı ile ilk mücadele 1925 yılında, trahomun meydana getirdiği

Gülşah ESER

Page 4: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1660

ve kolera22 halkın korkulu rüyası haline gelmiştir. Ancak bunların yanı sıra halk arasında yaygın olarak görülen başka hastalıklar vardı ki, bunların başında verem23, tifüs24 ve frengi25 ve sıtma gelmekteydi.

II. Dünya Savaşı Sürecinde Sıtma ile Mücadele (1939-1945)

Tarih 1 Eylül 1939’u gösterdiğinde II. Dünya Savaşı patlak vermiş ve Türkiye savaşa girmemesine rağmen savaşın olumsuz koşullarından etkilenmiştir. Bu olumsuz koşullardan fazlasıyla etkilenen alanlardan biri de sağlık alanı olmuştur. Bu dönemde daha önce azaltılan ya da hemen hemen yok edilen salgınlar tekrar baş göstermiş ve savaş koşulları nedeniyle bu hastalıklarla mücadele zorlaşmıştır. Savaşın ticareti sekteye uğratmasından dolayı bulaşıcı hastalıklarla özellikle de sıtma ile yapılan mücadelede gerekli olan ilaç ve malzemelerin tedarikinde güçlükler yaşanmıştır. Örneğin, 1940-1941 yıllarında sıtmanın tedavisinde kullanılan kinin yeterli miktarda elde edilememiş; aynı şekilde mazot da savaş dolayısıyla zor bulunabilen maddelerden biri olmuştur. Bununla birlikte, savaş öncesi dönemde anofel sürfesi mücadelesinde kullanılan parisyeşili denilen kimyasal madde de dönemin koşulları nedeniyle tedarik edilememiştir.26 Bütün bu sıkıntılar sıtmanın savaş boyunca salgınlar haline dönüşmesine neden olmuş ve halk cephede savaşmamakla birlikte salgınlarla savaşmak zorunda kalmıştır.

Savaşın başlarında dahi yeterli miktarda elde edilemeyen kininin tedariki savaşın ortalarına doğru iyice güçleşmiş ve yurt dışından kinin ithal edilmeye çalışılmıştır. Örneğin, İngiltere’den İstanbul’a gönderilen beş ton kinin Kızılay’ın satış deposu tarafından teslim alınmış ve önce ordu daha sonra ise halkın ihtiyacına sarf edilmek üzere depolanmıştır. 26 Mart 1943 tarihli bir arşiv belgesinde kinin ithali ile bilgi ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır:

“Sıtma mücadelesine sarfedilmek üzere kinin darlığı his edildiğinden beri Devlet hesabına kinin getirilmesi için ötedenberi Hariciye Vekâletimiz delaletiyle yapılan müteaddid teşebbüsler neticesinde bu defa İngiltere Hükümeti tarafından gönderildiği yine mezkûr Vekâlet tarafından bildirilmiş olan beş ton kinin ahiren İstanbul’a gelmiş ve

sakatlıklar nedeniyle “Körler Memleketi” denilen Adıyaman’da ve yine aynı yıl Malatya’da birer trahom hastanesi ve dispanseri açılmasıyla başlamıştır. 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 99-102. maddelerinde trahom savaşına daha çok önem verilmiş; hastalığın bildirimi zorunlu kılınarak Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılacak koordineli bir çalışmayla okullarda gerekli tedbirlerin alınması öngörülmüştür. Hastalıkla mücadele kapsamında hastaneler ve dispanserlerin yanı sıra köy tedavi evleri de kurulmuştur. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, a.g.e., s. 130-131. Öztürk-Günay, Atatürk Döneminin Sağlık Politikası, s. 22.

22 I. Dünya Savaşı süreci ve öncesinde özellikle Hac mevsiminde Hicaz’a giden hacıların ülkeye taşıması sonucunda görülen kolera, 1918 yılında itibaren yurdumuzda yaygın olarak görülmeye başlanmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında yasaklanan Hac yolculuğuna 1947 yılında izin verilmesiyle birlikte kolera tehlikesiyle tekrar karşı karşıya kalınsa da hastalıkla mücadelede başarılı bir sınav verilmiştir. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, a.g.e., s. 85-86.

23 Verem, gerek Türkiye’de gerekse bütün dünyada görülen; disiplinsiz yaşantı, beslenme bozuklukları, kültürel yetersizlikler ve kötü çevre sağlığı koşulları gibi faktörlerden dolayı bulaşan bir hastalıktır. Türkiye’de de Cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrasında yaygın olarak görülen verem, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın 1943-1947 yılları arasında Ankara, Bursa, Eskişehir, İstanbul ve İzmir’de yapmış olduğu ölüm tespitlerine göre daima ilk üç sırada görülmüş ve genel ölümlere oranı da ortalama %13.5 olarak saptanmıştır. Bu hastalıkla mücadelede temel taşın atılmasında ve veremin milli bir sorun olarak ele alınmasında büyük hizmetler veren gönüllü dernekler birliği olarak Ocak 1948’de kurulan “Türkiye Ulusal Verem Savaş Derneği” veremle mücadelede etkin rol oynamıştır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, a.g.e., s. 111-112.

24 Bitle bulaşan tifüs, gerek Cumhuriyet döneminde gerekse öncesinde geniş bir yayılma sahası bulmuştur. II. Dünya Savaşı sürecinin zor koşulları nedeniyle özellikle de 1942 yılıyla birlikte hastalık yayılmaya başlamış ve ertesi yıl salgın halini almıştır. Salgınla başa çıkabilmek amacıyla ülkede geniş bir aşı uygulamasına geçilmiş ve bunu sağlamak üzere Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde tifüs laboratuvarı kurularak geniş çaplı bir aşı üretiminin gerçekleştirilmesine çalışılmıştır. 1946 yılından itibaren vakalar azalmaya başladığı bilinmektedir. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, a.g.e., s. 99.

25 Sosyal ve zührevî hastalıkların en önemlisi olarak bilinen frengi, XIX. yüzyılın ilk yarısında önce İstanbul’da görülmeye başlanmış ve daha sonra yurt geneline yayılmıştır. Bolu ve Kastamonu’dan İstanbul’a geçim olanakları sağlamak amacıyla gelen ve daha sonra geri dönen kişiler tarafından bölgeye yayılan frengi için mücadeleye başlanmış ve 1913 yılında hazırlanan “Kastamonu Vilâyetinde Teşkil Olunacak Memleket Hastanelerine ve Seyyar Hey’eti Tıbbiyeye Dair Nizamname” ile bu mücadeleye resmî bir hüviyet verilmiştir. Nizamname kapsamında Kastamonu bölgesinde 50’şer yataklı 6 adet hastane kurulması ve hastane yataklarının yarısının frengi için ayrılması öngörülmüştür. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, a.g.e., s. 91. Öztürk-Günay, a.g.e., s. 22.

26 Murat Metinsoy, İkinci Dünya Savaşında Türkiye, Homer Kitabevi, İstanbul, 2007, s. 386.

Page 5: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1661

Kızılayın İstanbul satış deposunca tesellüm edilmiştir. Bu kininler evvelce fazla miktarda sipariş edilen ve vüruduna çoktanberi intizar edilmekte bulunan kininlerden olup Millî Mudafaa Vekâletince sipariş olunduğu bildirilen kininler olmamak lâzım gelecektir. Âti için stok edilmiş bulunan bu kininler başta Ordu ihtiyacı göz önünde bulundurulmak üzere zamanı geldiğinde memleket ihtiyacına sarfolunacaktır. Esasen bu sene Millî Mudafaa Vekâleti emrine bir ton kinin verilmiş bulunduğunu ve yukarıki maruzatımızın cevaben Millî Mudafaa Vekâletine yazılmış olduğunu ve Yüksek derkenarlarının ilişik olarak iade kılındığını saygılarımla arz ederim. Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekili.”27

O dönemde sıtma ile mücadelede sadece kinin tedarikinin değil diğer unsurların da meclisin gündeminden düşmediği bilinmektedir. Bu bağlamda Maraş Mebusu Dr. Kemali Bayazıt’ın 27.12.1943 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdiği soru önergesi dikkat çekicidir. Önergede yer alan ilk soru, son zamanlarda zayıfladığı belirtilen Sıtma Mücadele Teşkilâtı’nın kuvvetlenmesi, tam bir randımanla çalışması ve yurdun çeşitli yerlerinde beliren mücadele ihtiyaçlarını karşılayacak derecede gelişmesini sağlamak amacıyla Sıhhat Vekâleti’nin ne gibi önlemler aldığı üzerinedir. İkinci soru, sıtmanın kaynağı olan bataklıkların kurutulması için Sıhhat ve Nafıa Vekâletleri’nin işbirliği içerisinde çalışıp çalışmadığı, eğer işbirliği varsa bir plan ve program dâhilinde olup olmadığı üzerine şekillenmiştir. Bazı yerlerde bataklıkları temizleme işi tam anlamıyla yapılmadığında orada yeniden bataklıklar oluştuğu için Sıhhat Vekâleti’nin ne tür önlemler aldığı da ayrıca sorulmuştur. Üçüncü, dördüncü ve beşinci sorular sıtma mücadelesini yasal çerçevesini irdelemektedir. Bunlar arasında üçüncü soru küçük su birikintilerinin temizlenme hususu ile ilgilidir. Dördüncü soru 839 sayılı Sıtma Mücadele Kanunu’nda 9-11. maddelerin neden bir kısım şehir kasaba ve köylerde yapılamadığı; beşinci soru çeltik ziraatının ıslahı için mevcut kanunun değiştirilmesi çerçevesindedir. 6-10. Sorularda ise sıtma ilaçları reçeteyle verildiğinden halka külfet getirmeyen daha kolay bir yolla bu işin nasıl yapılacağı, özellikle köylerde kinin ve atabrin tedariki, sıtma ilaçlarının karaborsaya düşmesi ve buna karşı alınacak tedbirler, sürfe mücadelesi ve cibinlik gibi unsurlar dile getirilmiştir.28 Buradan hareketle, II. Dünya Savaşı sürecinde Türkiye’nin sıtma ile mücadelede kolay bir sınav vermediği ve alınan tedbirlere rağmen özellikle de salgınların yurt çapında olmasından dolayı çözümlerle birlikte birçok sıkıntının da beraberinde yaşandığı dikkati çekmektedir. Bu bağlamda gerek coğrafyası gerekse merkezi konumuyla sıtma ile mücadelede dikkat çeken yerlerden biri de Kocaeli’dir.

Kocaeli’de Sıtma Mücadelesi (1923-1945)

Cumhuriyet döneminde sıtma ile mücadele kapsamında sıtmanın görüldüğü yerlerde mücadele teşkilatları kurulmuş ve teşkilatlar faaliyetlerini bir plan kapsamında organize etmiştir. Memleket ise sıtma bakımından iki mıntıkaya ayrılmıştır. Birinci mıntıkayı; Trakya ve Anadolu’nun sahilleri, büyük nehir yatakları ve Anadolu’nun Güneydoğu vilayetleri oluşturmuştur. İkinci mıntıka ise geri kalan dağlık mıntıkalarla ile yüksek platoları kapsamıştır. Birinci mıntıkada nüfus fazla olduğundan sıtma daha hızlı yayılmıştır ve sıtmanın fazla görüldüğü yerlerden biri de İzmit’tir. 29 Bu durum gazete sayfalarına şu şekilde yansımıştır:

“Dört sene zarfında (1925-1928) Türkiyede sıtma mücadelesi neticesinde (2.102.053) kişi muayene ve (363.203) hasta tedavi edilmiş ve (580.386) kan muayenesi yapılmıştır. Bu hastalardan (197.285) kişiye tevzi edilen kinin miktarı ise (9.227) kilo (931) gramdan ibarettir. Sıtma mücadele mıntakası [mıntıkası] Ankara, Adana, Aydın, Konya, Bursa,

27 BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No: 177.223.17. 28 BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No: 8.50.14.29 İsmail Çakırçoban, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’de Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele, Marmara Üniversitesi Türkiyat

Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010, s. 25.

Gülşah ESER

Page 6: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1662

Kocaeli, Samsun vilayetleri idi.”30

1928-1938 yılları arasında Kocaeli mıntıkasında açılan kanalın uzunluğunun 163 km.yi bulduğu ve yine bu müddet zarfında 43.548 dekarlık bataklık alanın kurutulduğu bilinmektedir. Kurutulan bataklıkların topraksız köylüye verilerek tarımın yapıldığı alanlara dönüştürülmesiyle birlikte tarımın geliştirilmesine katkı sağlanmış ve böylelikle ekonomik bir kazanım sağlanmıştır. 1940’lara yaklaşırken bataklık kurutma işinin hızlandırıldığı, yaygınlaştırıldığı ve bu sayede sıtma hastalığının hemen hemen yok edildiği aşağıdaki ifadelerden anlaşılmaktadır:

“İzmitte senelerdir başlıyan sıtma mücadelesi ve bataklık kurutulma ameliyesi nihayet bulmşu (bulmuş), iş pek küçük teferruata inhisar etmiştir. Sıtma mücadele doktor ve sıhhat memurları bütün İzmit köylerini her hafta birer birer gezerek hastaları muayene ve tedavi etmektedirler. Şurasını ehemmiyetle işaret edelim ki İzmitte yeni hastalığa tutulmuş sıtmalı yoktur. İçtimaî derdlerin başında gelen sıtmanın ortadan kalkması, bataklıklarda arpa, buğday, mısır istihsal edilmesi sanıldığı kadar kolay olmamıştır. İzmit sıtma mücadele heyeti, işin merkezi sıkletini şimdi mülhakata vermiştir. Bu arada bilhassa Adapazarı ön plânda gelmektedir. Burada yüz binlerce dönüm araziyi kaplıyan Keçiviran bataklığı kurutulacaktır. Kâğıd fabrikası ve mücadele heyeti birleşerek Sapanca gölünü İzmit körfezine akıtacaklardır. Yapılan keşifler bu işin 400 bin liraya kabil olacağını gösteriyor. Bu vaziyet üzerine 5 köyün ortasında bulunan Büyük Derbend bataklığı köylülerin arzusile kendileri tarafından kurutulmağa başlanmıştır. Geyve ile Akhisar arasında bulunan bataklık da kurutulmaktadır. Akyazıdaki mücadele de nihayet bulmuş olduğundan teşkilâtı Hendek kasabasına naklolunmuştur. Hendekte de mücadele başlamıştır. Gölcüğün Kazıklı mevkiindeki bataklık da kurutulmaktadır. Karasu ve Kandire ovalarındaki bataklıkların kurutulmasına da büyük bir ehemmiyetle devam etmektedir. Sonra Adapazarı, Akyazı, Karasu ovalarını daimi olarak su içinde bırakan Mudurnu çayının mecrası da değiştirilmiştir. Vilâyetin her neresine baksanız sıtma mücadele heyetinin daimi ve hummalı bir faaliyet içinde olduğunu görürsünüz. Buna inzimam ederek vilâyet hususî muhasebe bütçesinden üç ekskevatör de satın alınmıştır. İzmit sıtma mücadele sahasında 30 bin hektar bataklık vardır. Bunlar, sistemli, metodlu, ve programlı bir çalışma ile pek azalmış, hastalık miktarı da yüzde 55ten yüzde 7 ye düşmüştür. İzmitte çeltik ziraatinin menedilmesi de sıtmanın azalmasında pek ziyade amil olmuştur. İzmitin, sıtmalı diye çıkan adı tarihe karışmıştır.”31

Sıtma mücadelesinin başarılı sonuçları vermesi ve bu süreçte yapılanlar sıklıkla basına yansımıştır. Basından edinilen bilgiye göre; 1938 yılının Mart ayından Ekim ayına kadar geçen süreçte 106.603 kişi muayene ve 22.666 eski sıtmalı da tedavi edilmiştir. Yine bu müddet zarfında 6463 kan muayenesi yapılmıştır. 32 O dönemde İzmit’teki mevcut durum gazete sayfalarında şu şekilde yankı bulmuştur:

“İzmit, (Hususî)-Tabiatin, münbit ve bereket dolu Kocaeli topraklarına yaptığı yaman bir zulüm vardır ki, adına bataklık derler. İzmitte, Altıncıoğlu, Dipsiz, Bakırlı, Derbend, Kazıklı, Gölcük, Adapazarında Gökçeören, Ahyazı, daha ötesinde Hendek ve ilerisinde Karasu ovalarını kısım kısım, istilâ etmiş ölüm kaynakları, bu toprak üzerinde sakin vatandaşları, uzun ve çok uzun seneler renksiz, cılız, bitab düşürerek birer birer, mezara götürmüştür. Ekilen çeltik de, bunun üzerine tabiri mahsusile tuz, biber ekmiş ve İzmit denildiği zaman (sıtma) buna âlem olmuştur. Kocaeli havzasında, mütevali ve programlı bir şekilde devam eden sıtma mücadelesi, Cumhuriyet Türkiyesinin vatandaş sağlığına verdiği kıymet ve ehemmiyeti en bariz vasıflarla gösteren güzel bir vesikadır.”33

30 “Sıtma mücadelesi”, Cumhuriyet, 7 Kânunusani 1930, s. 2.31 Cumhuriyet, 13 Eylül 1937, s. 6.32 “İzmit vilâyetinde sıtma mücadelesi”, Cumhuriyet, 22 Şubat 1939, s. 6.33 A.y.

Page 7: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1663

Bu gazete haberinden edinilen bilgiye göre, Cumhuriyet döneminde İzmit’te bataklık alanların önemli bir yer kapladığı ve çeltik ekimiyle birlikte de sıtma denilen illet hastalıktan halkın kolay kolay kurtulamadığı göze çarpmaktadır. Buradan hareketle, devletin bu büyük sorunun farkındalığıyla Kocaeli havzasındaki sıtma mücadelesini etkin ve programlı bir şekilde yürüttüğü de dikkati çekmektedir. Aynı haberde sıtma ile mücadelede kullanılan ilaç ve kinine de değinilmiş ve mücadelenin nasıl bir çerçevede yapıldığı şu sözlerle anlatılmıştır:

“Son altı ay içinde, sıtmalılara 387 kilo kinin, 7655 tatlı kinin, 1160 kinin ampülü, zayıf hastalara 942 kuvvet ilâcı verilmiştir. Sivrisineklerin üremesine mâni olmak için 94 kilo Paris yeşili, 14500 kilo mazot sarfedilmiş ve sıtma mücadelesi sıhhat memurlar köy köy, ev ev, dolaşarak birikinti suları izale etmişlerdir. Devre zarfında, 7676 metre derin ve geniş kanallar açılmış, 19314 metre kanal temizletilmiş, 3276 metre mikâbı çukurlar doldurulmuştur. 2.065.460 metre murabbaı bataklık kurutulmuştur. 5480 metre dere, 20.035 metre uzunlukta harklar açılmıştır. Hususî Muhasebe bütçesinden büyük fedakârlıklar ihtiyarile satın alınan 3 Ekiskavatör makinesi bataklıkları kurutmıya devam etmektedir. 50 bin dönümlük araziyi kaplıyan Adapazarında Gökçeören bataklığının kurutma ameliyesi nihayet bulmak üzeredir. Bundan sonra 12 bin dekarlık Derbend bataklığı kurutulacaktır. Adapazarındaki Çeltik komisyonu, bu mıntakada [mıntıkada] çeltik ziraatinin men’ine karar vermek suretile cidden takdire değer güzel bir hareket göstermiştir.

Kocaeli köylüsüne:

Sıtma var mı? diye sorulunca, gözlerinde bir övünc ateşi yanıyor; tatlı tatlı, gülüyor ve şöyle cevab veriyorlar:

Yok yok.. Soyha zıbardı gayri…”34

II. Dünya Savaşı süreci öncesinde Kocaeli ve yöresinde uzun süredir yürütülen sıtma mücadelesiyle birlikte önemli bir yol alınmış ve halkın bu hastalıktan kurtulduğu gazete sayfalarına yansımıştır. Ancak savaşın başlamasıyla birlikte oluşan mevcut koşullar salgınları yörede tekrar tetikleyecektir.

II. Dünya Savaşı Sürecinde Sıtma

Eskiden “sıtmalık” diye tabir edilen İzmit’te sıtma ile mücadele sonrasında esasen hastalık önemli oranda azaltılmış ve hastalığı tamamen yok etmek amacıyla çalışmalara ara verilmeden bataklıkların kurutulması suretiyle devam edilmiştir. II. Dünya Savaşı’nın başlangıç yılı olan 1939 yılından önceki dönemde İzmit ve çevresinde sıtma oranı % 28 olmakla birlikte 1939 yılında programlı bir çalışma ile bu oran % 6’ya kadar düşürülmüştür. Sıtma ile mücadele kapsamında muhtelif köylerde 23 km. uzunluğunda yeniden kanallar açılmış; 338 km. kanal, 2 km. dere ve 17 km. hark temizlettirilmiştir. Bunların yanı sıra hastalık saçan bataklıklar da önemli oranda kurutulmuştur.35

1940 yılına gelindiğinde, Temmuz ayında İzmit’te 70 köy teftiş edilmiş olup, yeni hastalık vakalarına rastlanılmamıştır. Bu olumlu çalışmalarda belediyenin faaliyetlerinin az olduğu ve şehrin temizliğine bakılmadığı yolundaki iddialar gazete sütunlarına yansımış ve İzmit Belediyesi’nin önceki başarılı çalışmalarına savaşın gölge düşürdüğü belirtilmiştir.36 Yine aynı yıl İzmit ve Kocaeli havzasında çeltik ziraatının sıtma hastalığını ortaya çıkarması sebebiyle yasaklandığı ve bu yasaklama sonucunda sıtmanın önemli oranda azaldığı basına yansımıştır.37 Daha önceleri % 27-28 olan sıtmalı oranı 1941 yılı itibariyle %6’ya kadar

34 A.y.35 Çakırçoban, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’de Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele, s. 28-29.36 Çakırçoban, a.g.t., s. 32.37 Çakırçoban, a.g.t., s. 33.

Gülşah ESER

Page 8: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1664

düşürülmüştür. Adapazarı’nda on bin dekar olduğu tahmin edilen Tesbihli Gölü bataklığı kurutulmuş ve 9.000 m. uzunluğunda kanallar açılmıştır. Gökçeören bataklığı da tamamen kurutulmuş, burada kanallar açılmış ve kurutulan bataklıklar topraksız köylüye verilmiştir.38

Ne var ki, savaşın ilerleyen yıllarıyla birlikte Kocaeli ve yöresindeki sıtma vakalarında tekrar artış görülmeye başlanmış ve bu vakaların bir kısmı ölümle sonuçlanmıştır. Bu durum gazete sütunlarında şu ifadelerle dile getirilmiştir:

“İzmit (Hususi muhabirimizden)- Kocaeli bölgesinde sıtma mücadelesi bu sene gevşek tutulduğu ve lâyık olduğu önem verilmediği için, hastalık bazı kasabalarda salgın halini almış bulunmaktadır. Bilhassa Geyve halkı, bu hastalıktan fazlasile muztaribdir. Mahallinden alınan haberlere göre, bu mevsmide [mevsimde] Geyvede sıtmadan 157 vatandaş ölmüştür. Ayrıca Geyve köylerinde de sıtma vardır. Hınka isimli köyde de 26 ölüm vak’ası tesbit edilmiştir. İzmit köyleri ile Adapazarı, Hendek, Karasu, Sabancadaki durum da iyi değildir. Kiniz azlığı da hastalığın çoğalmasında âmil olmuştur. Alâkadar daire, hastalığı önlemek için tedbirler ittihaz etmeğe başlamıştır. Geyvede bir tek kininin 15 kuruşa kadar satıldığı görülmüştür.”39

Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan bu haber ile ilgili olarak yetkili makamlarca bir araştırma başlatılmış ve Geyve’de sıtmadan hayatını kaybeden kişi sayısının yanlış verildiği konusunda gazetedeki yetkililer bilgilendirilmiştir. Haberde geçen şu ayrıntılar dikkati çekmektedir:

“Kocaeli vilâyetindeki sıtma salgını hakkında İzmit muhabirimizin verdiği bir haber, gazetemizin 11 teşrinievvel tarihli nüshasında çıkmıştı. Kocaeli vilâyeti, bu haber hakkında bize gönderdiği bir tezkerede diyor ki:

1 ikincikânun 943 tarihinden 11/10/943 tarihine kadar Geyvede muhtelif hastalıklardan ölenlerin sayısı (64) olduğuna göre, bir mevsimde yalnız sıtmadan gösterilen 156 ölüm vak’asının hakikate uygun olmadığı anlaşılmıştır.

İzmit, Adapazarı, Hendek ve Karasu köylerinin sıtma durumunda bir fevkalâdelik olmadığının ve Geyvede sıtmanın salgın bir hal almak istidadını göstermesi üzerine 15 temmuz 943 tarihinden itibaren alâkadarlarca gereken tedbirlerin alındığının ve sıtma mücadele mıntıkası dahil ve haricinde bulunan köy, kasaba ve şehirler halkından sıtmalı olanlara meccanen tevzi edilmek üzere vilâyetimizde yeter miktarda sıtma ilâcları bulunduğunun neşrini rica ederim.”40

Haberden anlaşıldığına göre, sıtmanın salgın haline dönüşmeye başlamasıyla birlikte yörede acilen tedbir alınmıştır ve savaş sürecinde sıtma ilaçları konusunda sıkıntı çekilmesine rağmen o dönemde Kocaeli’de yeter miktarda sıtma ilacı mevcuttur.

Savaşın son yılı olan 1945’te çıkartılan yasayla sıtma savaş alanı genişletilmiş ve 53 il olağanüstü savaş bölgesi olarak ilan edilmiştir. Bunlardan biri de Kocaeli’dir.41 Mücadeleyi daha etkin kılabilmek amacıyla mülki amirleri ödüllendiren hükümet, Gökçeören bataklığının kurutulmasında gösterdiği başarıdan dolayı Kocaeli Valisi Ziya Tekeli’yi de ödüllendirmiştir.42

Sonuç

Tıbbın tanımladığı ilk hastalıklardan biri olan sıtmanın Anadolu’da tarihin çeşitli dönemlerinde büyük salgınlara ve beraberinde çok sayıda insan kayıplarına neden olduğu 38 Cumhuriyet, 14 Nisan 1941, s. 2.39 “Kocaeli vilâyetinde sıtma salgını”, Cumhuriyet, 11 Birinciteşrin 1943, s. 2. 40 “Kocaeli vilâyetindeki sıtma salgını hakkında”, Cumhuriyet, 23 Birincikanun 1943, s. 2.41 Çakırçoban, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’de Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele, s. 56-57.42 Çakırçoban, a.g.t., s. 133.

Page 9: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1665

bilinmektedir. Ancak özellikle XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu coğrafyasında görülen büyük savaşlarla birlikte sıtma neredeyse bu coğrafya ile özdeşleşerek birçok bölge ve şehri adeta esir almıştır. Dolayısıyla Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde bir yandan yeni ve modern bir toplum yapısı oluşturmaya çalışılırken diğer yandan da bu toplumun içerisinde hızla yayılan salgın hastalıklarla mücadele etme zorunluluğu doğmuştur.

Anadolu’da sıtmanın hızla yayıldığı yerlerden biri de Kocaeli ve yöresidir. Kocaeli’de o dönemde çok sayıda bataklık olması, çeltik ekiminin yapılması, hastalıkla mücadele edecek sağlık işgücünün yetersizliği v.b. nedenlerden dolayı sıtma korkulan bir hastalık haline gelmiştir. Ancak planlı ve programlı bir mücadele ile sıtma zaman içerisinde önemli oranda azaltılmıştır. Hastalığın neredeyse sona erdiğinin düşünülmekte olduğu bir dönemde II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte devletin ve toplumun içerisinde bulunduğu koşullar kötüleşmiş; ticaretin sekteye uğraması, ilaç ve kinin miktarlarının yetersizliği, mazot tedarikinin zorlaşması gibi nedenlerden dolayı hastalık savaşın ilerleyen yıllarında yeniden salgın halini almaya başlamıştır. Kocaeli ve yöresinde, yeterli miktarda kinin olması, bataklıkların kurutulması, çeltik ekiminin yasaklanmasına rağmen salgınlarla mücadele yine de kolay olmamış; 1945 yılında belirlenen sıtma ile mücadelede olağanüstü savaş bölgesi ilan edilen vilayetler arasında Kocaeli de yerini almıştır.

Gülşah ESER

Page 10: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1666

KAYNAKÇAA. Kitap ve Makaleler

Akdur, Recep, Sıtma, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü, Ankara.

Akdur, Recep, Sıtma Eğitim Notları, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü, Ankara, 1997.

Akdur, Recep, Sıtma Temel Bilgiler, Palme Yayıncılık, Ankara, 2004.

Aydın, Erdem, “Türkiye’de Sıtma Mücadelesi”, III. Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildirileri (20-23 Eylül 1993, İstanbul), TTK, s. 301-308.

Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-1940, Yayın Kurulu: Hasan Ersel v.d., YKY, İstanbul, 2005, Cilt I.

İstatistik Yıllığı (Ankara 1938/1939), İstanbul, Hüsnütabiat basımevi, C.XI., , neşriyat no: 159.

Karabulut, Umut, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Sağlık Hizmetlerine Toplu Bir Bakış: Dr. Refik Saydam’ın Sağlık Bakanlığı ve Hizmetleri (1925-1937)”, ÇTTAD, VI/15, (2007/Güz), s. 151-160.

Metinsoy, Murat, İkinci Dünya Savaşında Türkiye, Homer Kitabevi, İstanbul, 2007.

Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl, SSYB Yayınları, Ankara, 1973.

Tuğluoğlu, Fatih, “Türkiye’de Sıtma Mücadelesi (1924-1950)”, Türkiye Parazitoloji Dergisi, 32 (4), 2008, s. 351- 359.

Öztürk, Yusuf - Günay, Osman, Atatürk Döneminin Sağlık Politikası, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı, Yayın No: 2, 1991.

Ünalan, Ata, Sıtma, Titaş Basımevi, Ankara, 1943.

B. Tezler

Çakırçoban, İsmail, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’de Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010

Vergili, Ayhan, Türkiye’de Modern Tıbbın Kurumsallaşması ve Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikaları, İstanbul Üniversitesi SBE, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2011.

C. Gazeteler

Cumhuriyet (7 Kânunusani 1930, 13 Eylül 1937, 22 Şubat 1939, 13 Mart 1939, 11 Birinciteşrin 1943, 23 Birincikanun 1943).

D. Arşiv Belgeleri

BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No: 177.223.17.

BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No: 8.50.14.

Page 11: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1667

Gülşah ESER

Page 12: II. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE SITMA İLE …Maraş vilayetleri ve Trakya bölgesi de alınmıştır.18 Şehir merkezlerinin yanı sıra köy ve nahiyelerin de sıtma

1668