18
III.Cilt

III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

  • Upload
    others

  • View
    16

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

III.Cilt

Page 2: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

EditörProf.Dr. Cengiz GÜNDOĞDU

Editör YardımcısıYrd.Doç.Dr. Muammer CENGİZ

Erzurum 2015

ULUSLARARASI SEMPOZYUMİNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI

(19-21 HAZİRAN 2014 ERZURUM)

TEBLİĞLER

Page 3: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve BatılıDüşünürlerden Farkı

Giriş

İnsanlık adına ileri sürülen herhangi bir düşünce, fikir, değer ve değer yargılarınınönemi, büyüklüğü, üstünlüğü, evrensel bir nitelik taşıyıp taşımadığı, ancak o konudaortaya atılan diğer düşünce ve değer yargılarının mukayesesiyle mümkündür.

Dolayısıyla ünlü düşünürümüz Hz. Mevlana’nın, insanın mahiyeti, değerleri,kâinattaki yeri ve görevleriyle ilgili görüş ve düşüncelerini toplum hayatında insanideğerlerin temel taşını oluşturan aile yapısı, evliliklerin önemi, kadının ailedeki yeri,eğitimi ve kadına bakışı konularında ki uygulamaya yönelik öğretilerini bazı batılıdüşünürlerinki ile karşılaştırmanın konumuza ışık tutacağına inanıyoruz. Ama önce,bugün sorgulamak istediğimiz insani değer yargılarına nasıl geldiğinin çok kısa daolsa irdelenmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

Başlangıçta yaratılışı gereği tüm varlık bilgisine, ilahi isim ve sıfatların tamamınasahip olan insan, varlık âleminin en seçkin üyesi olarak dünyaya gönderilmiş vekendisine verilen akıl melekesi ile insani değerlerin tespitinde hür iradesiyle baş başabırakılmıştır. Fakat yaptığı her iş, her yenilik, her plan, “akıl” yaftası ile takdir edilirken,her yöntem her program aynı isim altında “akıldışı” ve “çağdışı” diye terk edilmiştir.Oysa eskiyi de yeniyi de bulan aynı akıldır. Bu da bize insan aklı ve mahiyetinin mutlakolmadığını, bu yüzden olayları algılamadaki düşünce ve görüşlerinin göreceliolduğunu göstermektedir.

Kısaca yaşadığı dünyayı kendi düşüncesine göre algılayan insan, kendi hayatınayön vermek istemiş, hatta bu yolda sayısız mesafeler kat etmiştir. Ama her şeye rağmenbazı olayların kendi iradesi dışında oluştuğunu anlayan insanoğlu evrendeki hayatınınbir başı birde sonu olduğunu görmüş ve kendisine hep şu soruları sormuştur: Benkimim? Nereden gelip nereye gidiyorum? Hayatımın bir anlamı var mıdır? Kendihaki katinin esrarını anlamaya çalışan insanoğlu, insanlık tarihinin geçirdiği evrelereparalel olarak dinlerin mitolojilerin ve ilimlerin ışığı altında hep bu soruların cevabınıaramıştır (Bucaille, 1981).

Page 4: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

Paleontolojik araştırmalara baktığımız zaman, ilk insanların da bu sorulara karşıduyarsız kalmadıklarını görüyoruz. Ölen insanların mezarlarına yiyecekleri, paraları,silah ları veya atlarıyla gömülmeleri, o insanlara göre, hayatın ölümle son bulmadığıve bilinmeyen bir âlemde sürüp gittiği inancını ortaya koymaktadır.

Yine aklıyla diğer canlılardan farklı olduğunu idrak eden insan, bazen dininöğrettikleri ile aklın öğrettiklerini birleştirmiş, bazen de dini reddederek her şeyi aklınsınırları içinde açıklamaya çalışmıştır. Bugün hâkim konumda olan Batı medeniyeti17. asırdan itibaren ilahi mesajlara sırt çevirip, yalnız aklın kılavuzluğunu kabul eden,pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire,önceleri “Bu kâinat çok iyi çalışan bir saat gibi olduğuna göre, bunun da mutlakazembereğini kuran birisi vardır.” demesine rağmen, daha sonraları “Bırakın benimşoförüm, terzim, uşağım Tanrıya inansın, böylece beni daha az kandırır; ama bizfilozofların aklının Tanrı’nın ahlakına ihtiyacı yoktur.” demiştir. (Lagarde-Michard,1970).Yani Filozoflar aklıyla iyiyi kötüden ayırt edebilecek yetenektedir ve dinideğerlerin öğretisine ihtiyaçları yoktur. Ama cahil halkın ihtiyacı vardır. OnlarınTanrının ahlakına uyması da işimizi kolaylaştırır, böylece onları daha iyi yönetiriz,diyen aydınlanma çağının düşünürleri yavaş yavaş Tanrının yerine modern insanıngeçmesini istiyorlar.

İnanç boyutunda ciddi çelişkiler yaşanan Batı dünyasında, bilimsel gelişmelererağmen, üretim ve pazar ekonomisi adına materyalist eğitim anlayışıyla moderninsanın nasıl insani değerlerden uzaklaştığını çeşitli eserlerinde vurgulayan Fransızfilozof Roger Garaudy, en son 1993 yılında Hristiyan dünyası için yazdığı Tanrıyaİhtiyacımız var mı? adlı eserinde, insani değerlerin eğitimden nasıl soyutlandığını bizide konumuz açısından yakından ilgilendiren şu görüşlere yer veriyor:

Batının yeniden doğuş adını verdiği “Rönesans” terakkisi ile XVI. yüzyıldanitibaren kendini Tanrı yerine koyan modern insan, kâinatı Tanrı’nın yerine yönetmeiddiasına kalkışmıştır. Bilim ve tekniğin kendisine verdiği güçle, başka insanlara, başkakıtalara hükmetmeye çalışan bu insan, tabiatın mucidi ve sahibi olmak gibi başka birmutluluğu hayal etmiştir. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda hüküm süren ve doruğa ulaşanbu geçici zaferin sarhoşluğuna kapılan ve yeniden doğduğuna inanan modern insan,hayatın felsefesini yeniden yazmaya başlamıştır (Garaudy, 1993).

Tanrı’nın yerinde modern insanın hüküm sürmesini isteyen Rönesansfilozoflarının bu umutları XX. yüzyılın birinci yarısında yani Birinci ve İkinci DünyaHarbiyle sona ermiş ve yerini umutsuzluğa bırakmıştır. Önce Tanrı’yı öldüren sonraiçindeki Tanrılık duygusunu yitiren modern insanın ümitsizliği Heidegger, Sartre veFoucault gibi ideologları isyan edebiyatına itmiştir. Kendisini 1942 yılında bubunalımın ortasında bulan Jean Paul Sartre, “Varlık ve Yokluk” adlı eserinde aynenşunları söylemiştir: “İnsan Tanrı olmayı tasarlayan bir varlıktır. Fakat Tanrı fikri

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve Batılı Düşünürlerden Farkı • Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK

210

Page 5: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

çelişkilidir. Kendimizi boşuna yoruyoruz. İnsan ihtirazsız bir tutkudur.” (Sartre, 1977)Yine varoluşçu yazar Albert Camus “İsyan Eden İnsan” (l’Homme Révolté) adlıeserinde, “hayat saçmadır, hayatın hiçbir anlamı yoktur” demiştir (Camus, 1951).Fransız komünist yazar Andre Malraux da “Hayatın anlamı var mıdır? sorusunu ilksoran ve bilmiyorum cevabını veren bizim medeniyetimizdir” demiştir.

“Çok karmaşık olan dünyanın pilotluğunu insanın yapması çok zordur.Problemlerimizin çözümünü bilgisayarlara bırakmamız lazım” diyen Nobert Wienerile daha birçoklarının sibernetik uygulamaları da insanın mahiyetini anlamada yetersizkalmıştır.

İnsanda manayı öldüren, onu madde âlemine hapseden bu materyalist anlayış,önce batı insanını, sonra onun hayranlarını ancak maddi tatminlerle son bulan uzvîarzulara köle etmiştir.

Kendisine has gözlemleri sonucu geliştirdiği bilim ve teknoloji sayesinde ilkelinsanla modern insan arasındaki yaşam tarzını zirveye ulaştıran modern insan, birza manlar ilkel insanın ilah olarak kabul ettiği Ay ve yıldızlara seyahati bile ger -çekleştirmiş, ama insanlığın özlemini duyduğu, insani değerlere sahip “kâmil insan”aulaşamamıştır.

Mevlana’da Akıl ve Mahiyeti

İnsani değerler açısından batılı Rönesans filozoflarının insana bakışınıincelediğimiz zaman modern insanın aklın sınırlarına hapsedildiğini, yanihedeflerinin sadece bu âleme göre programlandığını görmekteyiz. Hâlbuki insanoğluyaratılış icabı her iki âlem için de programlanmıştır. Allah’ı inkâr ederek manevi âlemireddeden ve aklı ile kâinatı idare edeceğine inanan materyalist filozoflara Mevlana’nıncevabı gayet açık olup sanki kendinden yıllar sonra maddeye kul olan modern insanınbuhranını ve isyanını görmüş gibidir.

“-A aşağılık kişi, Âdem’in kulluğuyla iblisin ululanmasını gör; ayırt ed de seçiminiyap.

-Bu bölgeden ayrılır, benliğe gidersen tezce azarsın, yol yitirir gidersin. -Sır bilen her şeyden haberi olan ustadan baş çekersen, istidattan da olursun. -Kendisini felsefeye veren adama dönersin; o da ölüm gününde, aklı pek kolsuz

kanatsız, pek yemsiz yiyeceksiz görmüştü. -O vakit garezsiz olarak gerçeği söylemiş, akılla olmayacak yerlere at sürmüşüz

demişti.”(Mesnevi, IV/3343,3358)

Hz. Mevlâna’ya göre iki türlü akıl vardır. Birincisi küllî akıl (yaratıcının aklı),diğeri ise “cüz-i akıl” insan aklıdır. Kâinatı yöneten akıl ise Külli akıldır. “Cüz’i akıl”her zaman külli akla muhtaçtır. İnsan aklının asli görevi “külli aklı” tanıması vebilmesidir. Zira Mevlana’ya göre akıl Allah’ın yarattığı en yüce şeydir; Allah akılla

ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI

211

Page 6: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

tanınır ve ona kulluk ancak akılla yapılır. (Mesnevi, 6/1939) “Cüz’i akıl” değerini vegücünü “külli akıl”dan alır. Mevlana akla karşı değildir. Fakat bilgilerimizin tek kaynağıolarak aklı esas alan ve aklın mutlak bilgi kaynağı olduğunu iddia eden materyalistfilozoflara karşıdır. Bu sebeple Mevlana filozof kelimesinden hoşlanmaz. Ona göre“cüz’i akıl” parça akıl olup mezara kadar olandan fazlasını göremez.

“Bu akıl mezar ve toprağı aşamaz; Bu ayak, şaşılacak şeyler alanında yol alamaz. Bu ayak ve bu akıldan git, usan; gayb gözünü ara ve yararlan.” (Mesnevi, 4/3310)

Mevlana’da Kamil İnsan

Bütün dinlerin özünü bünyesinde taşıyan İslamın evrenselliğini ele alan Hz.Mevlana tüm insanlığa huzur ve barış getirecek İslami esasları; İslamın sevgi, hoşgörü,eşitlik ve kardeşlik gibi insani, ahlaki ve manevi değerleri çağlar üstü bir anlayışla dilegetirmiştir.

Yukarıda gördüğümüz gibi insanlığa ekonomik refah getireceğini iddia edenliberalizm, açgözlü, amaçsız, doyumsuz bir insan tipi yaratmıştır. Dünyayı geniş birPazar yapan serbest pazar ekonomisinin vahşi rekabet kanunları Hobbes’in desöylediği gibi: “İnsanı insan yiyen bir canavar hâline getirmiştir.” (Hobbes, 1651).İnsanda ruhun eserini yok eden bu materyalist değişim, insanları şiddete, alkolizmeve uyuşturucu kullanmaya itmiştir. Hz. Mevlana’ya göre insanın mutluluğu en çokkâmil insan vasfına ulaşmasıyla mümkündür. Yoksa sadece maddi boyutla beslenenve gelişen insanoğlu, cüz’i arzularından, cüz’i ihtiraslarından, çevresiyle, kültürüyle,kendine özgü kurallarla kul köle olduğu nefsinden arınamaz. Böyle bir insan hayvaniboyutundan ileri geçemez.

Zaten kendi değerlerini ve hakikatini tanımayan insanın, tabiatın hakikatinitanıması da mümkün görünmemektedir. Tabiat, materyalistlerin düşündüğü gibiarzularımızı tatmin etmek için kendisine hâkim ve malik olduğumuz ölü bir maddedeğildir. Aksine tabiattaki varlıklar yüce yaratıcıyı işaret eden göstergelerdir. Bugöstergeler bize vakıadan manaya geçmemiz için ışık tutmaktadırlar.

Bu ışığı göremeyen cüz’i aklın hayat ve aşk felsefesi de insanın biyolojik ölümüyleson bulacaktır. “Cüz’i akıl mezara kadar götürür ilerisini göremez”(Mesnevi, 4/3311)diyen Hz. Mevlana külli ve cüz’i aklın bildirdiklerini aşk potası içinde birleştirerekfizik ötesini görmeği başarmıştır. Bu yüzdendir ki Hz. Mevlana’nın zaman ve mekântanımayan mesajları Mutlak Hakikate karşı çıkan zevatlara sanki yeni söylenmişcevaplar gibidir.

Mevlana bize bazı mesajları anlamanın zor olduğunu, zira aklın sınırlarınınolduğunu, ancak insan (ruhsal) gücünün aklın sınırlarını aşabileceğini anlatmaktadır.Ona göre akıl, varlık dünyasındaki her şeyi çözüp anlayabilecek yetenektedir. Ama

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve Batılı Düşünürlerden Farkı • Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK

212

Page 7: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

gaybın sınırına gelindiğinde aklın gücü bitmektedir. İnsanı, aklın sınırları dışınagötürüp buradan hakikate yaklaştıracak veya ulaştıracak olan aşktır. Aşk insan veevrenin yaratılış sebebidir. Kutsi bir hadiste yer alan “Ben gizli bir hazineydim, bilinmekistedim ve onun için mahlûkatı yarattım.” ifadesi de insanın yaratılmasındaki yegânemaksadın Allah”ı tanımak, sevmek ve kulluk etmek olduğunu açıkça anlatır. İslamagöre insan “Eşref-i Mahlukat” ve “Zübde-i Âlem” yani “yaratılanların en şereflisi” ve“kâinatın özüdür.” Mevlana yaratanın kemalini insanda görür. O tanrının sevgilisidir.Bunun için Mevlana’da merkez insandır. İnsan görünüşte küçük, gerçekte ise en büyükâlemdir. Mesnevi’sinde bunu şöyle dile getirir: “Görünüşte dal meyvenin aslıdır. Fakatdüşünülecek olursa dal meyve için var olmuştur.” Kâinattaki tüm yaratıklar O’nu aşklazikrederler. Nitekim Kur’anı Kerimde:

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nuhamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halim’dir (hemencezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” (İsrâ, 17/44) şeklinde beyan edil-miştir.

Hz. Mevlana’nın icra ettiği ve sonradan oğlu Sultan Veled ile sanatsal boyutkazanmış olan, sema ayini de Yüce Yaradan’ı zikreden kâinatın zikrine katılmaktır.Kamil insanın da ancak bu aşk ile hakikate ulaşabileceğini ifade eder.

“Görüyorum… sular kaynaklarından coşup akmakta… ağaçların dalları tevbekârdervişler gibi oynuyor, yapraklar çalgıcılar gibi el çırpmakta…”(Mesnevi, IV, 3265-3268)

“Ey başlarımızın etrafında çember misali dönen gök! Güneşin aşkına düşmüş sende benimle aynı mesleği icra etmektesin.” (Eflâkî, 1980: I,548)

“Ey gün kalk! Atomlar raksetmekte, Ruhlar vecd ile çılgına dönmüş raksetmekte, Raksın nereye götüreceğini söyleyeceğim senin kulağına, Havada ve çöldeki bütün atomlar, Şunu iyi bilin ki kendinden geçmiş haldeler. Mutlu ve bedbaht her atom, Hiçbir şey söylemeyen bu güneşe tutkun…”(Mevlana, 1987)

Mevlana’ya göre gerçek bilgiyi elde etmek ve onun şuuruna varmak da aşk ileolur. Buna bir örnek olarak Hz. Mevlana’nın Şems ile karşılaşmasını verebiliriz.Konya’da Hz. Mevlana Katırının üzerinde Şekerciler Çarşısı’ndan geçerken, ŞemsHazretleri, Mevlana’nın yolunu keser ve katırının yularından tutarak kendisine üç sorusorar. Bunlardan birisi aşk üzerinedir. Hz. Şems Mevlana’ya “Bütün bu namaz, oruç,diğer ibadetler ve uğraşların gayesi nedir?” der. O da “İslam hukukunu (şeriat bilgisini)öğrenmek ve öğretmek” diye cevap verir. O zaman, Hz. Şems şöyle devam eder: “Eğerbu şeriat bilgisi, seni senden almıyorsa bu bilgi neye yarar? Böyle bir durumda bencahilliği tercih ederim.” der. Bu sözü duyan Mevlana aniden düşer ve bayılır. O günden

ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI

213

Page 8: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

sonra Konya’daki medresesine kapanıp, Şems ile kırk gün istişare eder. Şems ile aşkınhikmetini kavrayan Mevlana bambaşka bir Mevlana olur.

Kendi hayatımızdaki örneklere baktığımız zaman faydasına inandığınız veyapmak zorunda olduğunuz eğitim öğretim, inanç, ibadet gibi görevlerimizi aşksızisteksiz yaptığınız zaman, bunun bize ne kadar zor geldiğini görür ve hatta çoğu zamanbu uğraşlarda başarısız olduğumuza şahit oluruz. Eğitimde kullandığımız metotlarınve uzmanların kalite düzeyi ne olursa olsun, öğrencide öğrenme aşkı ve iradesiolmadığı sürece beklenen neticeyi alamayız.

Mevlana’ya göre üç çeşit âşık vardır. Bunlardan birincisi; ben şayet şu yasaklarıyapmaz, haramdan kaçınırsam Allah beni cehennemine koymaz diyen âşıktır. Bukölenin efendisine olan aşkı ve sevgisidir. İkincisi; ben şunları şunları yaparsam Allahbeni cennetine koyar diyen âşıktır. Bu da tüccarın aşkıdır. Üçüncüsü ise; ben ne cennetisterim ne cehennem, ben seni isterim seni diyen âşıktır. Bu da gerçek Hak aşığıdır.

Maalesef günümüzde birçok batılı ülke, bireylerin cinsellik özgürlüğü adına yahomoseksüel evliliği resmen kabul etmiş ya da etme yolundadır. Daha da kötüsü,homoseksüel evlilik yapanlara da evlatlık edinme hakkının da verilecek olmasıdır.Resmi olmayan evliliklerin yaygınlaştığı, gayri meşru ilişkilerin normal görülmeyebaşlandığı, aile birliğinin adeta yok olduğu batı toplumlarında yine sık görülenayrılıkların kurbanı ortada kalan çocuklar olmaktadır. Bu çocukların bakımlarınıüstlenen aileden sorumlu bakanlıklar, çocukların kimliğini tespit ederken, olağandurumlara göre bazen sadece annenin veya babanın isminin yanına, örneğin: Yolarkadaşından doğma, iş arkadaşından doğma, metresinden doğma gibi değişik kütükkimlik, bilgi ve kayıtları yapılmaktadır.

İnsani Değerler Açısından Mevlana’nın ve Batılı Filozofların Kadına Bakışı

Mevlana’nın kadına bakışını daha iyi anlamak ve değerlendirmek için,Mevlana’dan önce ve sonraki dönemlerde, dünyanın çeşitli ülkelerindeki bazı önemliyazar ve düşünürlerin kadına bakış açısını birkaç cümleyle belirtmek yerinde olacaktır.

Mevlana’dan önce ve sonra gelen bazı önemli düşünürlerin kadına bakışı

Birliktelikleri, tüm canlıların yaşaması için gerekli olan havayı oluşturan, azot veoksijene benzeyen ve insanlığın varlık nedeni olan erkek ve kadın, maalesef tarihboyunca sanki iki ayrı varlık gibi algılanmış, kadınlar çeşitli haksızlıklara maruzkalmışlardır. Genelde erkeğin egemen olduğu insanlık tarihinde, kadın hep horgörülmüş, aşağılanmıştır. Ne yazık ki, ilk çağlardan günümüze, düşüncelerini hâlâörnek aldığımız, çeşitli din ve kültürlere mensup birçok doğulu ve batılı düşünür vedin adamlarının da kadına bakışı hiç parlak değildir. Eski Yunan medeniyetinde, ünlüfilozof Eflâtun; “Kadın cehennemin kapısıdır. Kadın orta malı olarak elden ele

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve Batılı Düşünürlerden Farkı • Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK

214

Page 9: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

gezmelidir.” demiştir. “Ruhlarda cinsiyet yoktur.” diyen Platon’a rağmen, yarım asır sonraöğrencisi Aristo “Kadın yaratılışta yarım kalmış bir erkektir.” demiştir. Ünlü hatipÇiceron ise, “Kadın yeryüzünde erkekler büyük işler yapmasın diye yaratıldı. Kadınyaratılmasaydı, erkek Tanrılaşırdı.”(Can, 1997) demiştir. Eski Hint’te Kadını dinesonradan kabul eden Buda, yakın dostu Anenda’ya “Kadını dine kabul etmeseydik,Budizm saf bir şekilde uzun süre yaşayabilirdi, bunun Budist toplumu için çok tehlikeliolduğunu düşünüyorum.” (Sergen, 1985) demiştir.

Hristiyan dünyasında da durum farklı değildir. Hazreti Havva’yı ilk günah işleyenkadın olarak bilen Hristiyanlar kadını küçük görmüşler, ona daima bir şeytan gözüylebakmışlardır. Eski İngiltere’de, kirli bir varlık sayıldığından İncil’e el süremeyen kadın,ancak “(VIII. Henry 1509–1547) devrinde parlamentodan çıkan bir kararla İncilokuyabilmiştir”. Eski Çin’de kadın insan sayılmaz, ona ad bile takılmaz, bir iki, üç diyesayı ile çağrılırdı.”. (Sergen, 1985) “Eski İsrail hukukunda, erkek ailenin hâkimidir. . .Yahudi kızları babalarının evinde hizmetçi gibiydiler. Baba isterse onları satabilirdi”(Sergen, 1985). Eski Arabistan’da ise, “Kız çocuğu ailede maddi bakımdan bir yük,manevi yönden bir utanma vesilesi idi. . Ailede sonsuz haklara sahip olan baba, onu diridiri toprağa gömerek öldürebilirdi” (Can, 1997).

Modern çağda, batıda kadının eşitliğini ve özgürlüğünü dile getiren düşünürlerolmasına rağmen, erkeklerin kadına bakış açısı yine de pek fazla değişmemiştir. ÜnlüAlman filozofu Friedrich Nietzche (1844-19002) kadın hakkındaki düşüncesinibelirtirken “Kadınla konuşacağın zaman kırbacı eline almayı unutma” (Can, 1997)demiştir. Kadınla erkeği kıyaslayan Chamfort (1741-1794) kadının her zaman çokkötü düşüncelere sahip olduğunu ileri sürer: “Bir erkek kadınlar hakkında ne kadarkötü düşünürse düşünsün, hiçbir kadın yoktur ki, ondan daha da kötüsünü düşünmüşolmasın.”(Chamfort Nicolas. S.R., 1977), Montesquieu’ye göre (1689-1755): “Gençkadınlarda güzellik zekayı telafi eder, yaşlılar da ise zeka güzelliği ikmal eder.”(Montesquieu, 1977). Charles Baudelaire (1821-1867) ise, kadının kilisedekiilişkisine bir türlü anlam veremez: “Kadınların kiliselere girmelerine izin verilmişolmasına her zaman şaşırmışımdır. Onlar Tanrı ile hangi dialogu kuruyorlar?”(Baudelaire, 1977) der. Komedi yazarı Armond Salacrou da (-1899) “Papazlar günahçıkartan kadınları dinledikleri zaman evlenmemiş olmakla teselli buluyorlar.” (Armond,1977) demiştir.

Rönesans’la kısmen dinin tesirlerinden sıyrılan batıda, XVIII. ve XIX. yüzyıldakiansiklopedilerde “Kadının erkekten aşağı oluşunun nedeni, doğasından mı, yoksaeğitiminden mi?”(Fevrier Chantal-Rouquier Annie, 2000.) tartışmaları, kadına bakışınbatı düşüncesini oluşturan mimarlarda da fazla değişmediğini açıkça göstermektedir.Ancak yine batı medeniyetindeki gelişmelerin bir sonucu olarak, Anayasalarındayapılan bazı yasal düzenlemeler sonucunda birçok sosyal haklar elde etmiş olmalarınarağmen toplumda hak ettikleri eşitliği bulamayan kadınlar XX. yüzyılda feminist

ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI

215

Page 10: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

hareketleri başlatmışlardır. Uygulamada batılı kadınların XX. yy. da elde ettiklerihakları Türk kadını da Atatürk’ün kadına bakışı sayesinde kazanmış, hatta toplumdaseçme ve seçilme hakkına Fransız kadınlardan yaklaşık on yıl daha önce sahipolmuşlardır.

Mevlana’da Kadın

Hayatı ve eserlerinde tüm öğretisini insan üzerine kuran Mevlana için kadınimajı, özünde bir insan imajından başka bir şey değildir. İnsanın cinsiyeti, milliyetiyahut dini onu ilgilendirmemektedir. Çünkü bütün insanlar aynı Tanrı’nın kullarıdır.Bu nedenle Mevlana için kadın öncelikle insandır. O, kadını yaşamın içerisine almayagayret etmiş ve insanlığın ancak kadınla bir bütün olabileceğini vurgulamıştır.

Kadının toplum hayatına karışmasından yana olan Mevlana hayatında iki defaevlenmiş ama hep tek eş ile yaşamıştır.” Kendine gel her müşteriye el atma, iki sevgiliyisevmek kötüdür” (Mesnevî I/1465), diyen Mevlana köle ve cariye de edinmemiş, ilkhanımının ölümünden sonra ikinci sefer evlenmiş ve bu eşi ile evli iken vefat etmiştir.

Mevlana toplum ve aile hayatının ayrılmaz bir parçası olarak gördüğü kadınlarıilim ve sema meclislerine kabul etmiş, ayrıca hiçbir ayrım gözetmeden kendisini daveteden, kadınların toplantılarına katılmıştır. Mevlana’nın kadınlar meclisindebulunduğunu anlatan Eflaki de, “Peygamber’in, kadınları irşat ettiğini, bunun ancakpeygamber’e mahsus bulunduğunu, fakat Mevlana’ya kadar hiçbir asırda, hiç bir velininkadınlarla bu derece ilgilenmediğini kaydetmek zorunda kalır” (Gölpınarlı, 1999).

Mevlana’nın kadın imajına ait görüşlerini, tıpkı erkeklerde olduğu gibi bazı anabaşlıklar altında incelemek mümkün.

1) Kadının Doğasına ait Özellikleri.

Mevlana, kadını hem ulvi yönüyle düşünmüş ve onu yüceltmiş hem de insanaözgü zaaf, tutku, kapris ve eğilimleriyle ele alarak gerçekçi bir tavır sergilemiştir.Özellikle Mesnevî’de hikâyeler eşliğinde belirttiği bu görüşlerini kadının meziyeti vezaafı altında toplayabiliriz.

“Kadın Hak nurudur, sevgili değil.. Sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil”(Mesnevî, I/2437) diyen Mevlana kadını yaratan kudret mertebesine çıkartmış ve yaratıcılığınsimgesi olarak göstermiştir. Onun bu düşüncesi, kadının bir anne olarak, insanlıkadına yeni bir varlığın dünyaya gelişinin en büyük sebeplerinden birisi olmasındankaynaklanmaktadır. Ona göre, “Allah kadının kalbine erkekten daha çok sevgi ve şefkatvermiştir. Çünkü doğurmadaki zorluğu ana olmanın müşkülatını göze alması için Allahkadını bu tabiatta yaratmıştır. Kadın daha sabırlıdır, erkekten daha çok ıstıraba acıyadayanır. . Kadının sevgisinin, şefkatinin, merhametinin erkekten çok oluşu, yalnızçocukları için değil, eşleri için de Allah’ın bir lütfüdür. Çok başarıya ulaşmış büyük

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve Batılı Düşünürlerden Farkı • Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK

216

Page 11: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

insanlar, sanatkârlar, mucitler, başarılarını eşlerinin ihtimamına, şefkatine vemuhabbetine borçludurlar.” (Can, 1997).

Mevlana’ya göre kadın, erkeğin sükûnu için yaratılmıştır. Ayrıca erkek kadındangüçlü görünmesine rağmen gerçekte kadın, yaradılışındaki bazı özellikleri dolayısıylaerkeğe galip gelir. Bu konuda, bazı metaforlar kullanarak kadın ve erkeği kıyaslayanMevlana, ancak cahil erkeklerin kadınlarına galip gelebildiğini, akıllı erkeklerin ise,eşlerine mağlup olduğunu şu sözlerle dile getirir:

“Tanrı; kadını, erkek onunla yatışsın, erkeğe eş olsun diye yarattı. Âdem nasıl olurdaHavva’dan ayrılabilir?

Erkek, Zaloğlu Rüstem olsa, yiğitlikte Hamza’yı geçse yine hükmetme hususundakarısının esiridir.

Dünyayı sözleriyle sarhoş eden bile, Ey kızıl saçlı kadın! Benimle konuş dedi. Heybet bakımından su, ateşten üstündür ama su bir kaba kondu mu ateş, onu fokur

fokur kaynatır. İkisinin arasına, engel olarak bir tencere girdi mi, ateş, o suyu yok eder, hava haline

getirir. Görünüşte su nasıl ateşten üstünse, sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona

mağlupsun, sen onu istemektesin.” Peygamber dedi ki: “Kadınlar; akıllı kişilere, ehli dil olanlara fazlasıyla galip olurlar. Fakat cahiller, kadına üstün gelirler !.” Çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar. Onlarda acıma, lütfetme, sevme azdır. Çünkü tabiatlarında, yaratılışlarında

hayvanlık üstündür.

Sevgi ve acıma, insanlık vasfıdır; hiddet ve şehvetse., hayvanlık vasfıdır.”(Mesnevi,I/2426-2436) Kadın ve erkeğin doğasından gelen ruh yapısını çok iyi çözümleyenMevlana, aile ve toplum hayatında kadına baskı yaparak yön vermeye çalışan erkekleride eleştirir. Eğitim boyutunda kadına nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda önemlitavsiyelerde bulunur.

2) Kadının Eğitimi ve Örtünmesi

Mevlana, yaşadığı dönemde bile, din adına kadının zorla kara çarşaf ve peçeyehapsedilerek toplumdan ve yeteneklerinden uzaklaştırılmasına karşıdır. Doğası gereğiinsana gerek dinde, gerek eğitimde baskıya dayalı bir davranışta bulunmanın çokyanlış olacağını açık bir dilde vurgulayan Mevlana, kadınların zorla örtünmeyezorlanmasının da yine kadınlara yapılan bir diğer istismar konusu olduğunu belirtir.“Fîhi Mâ Fih” adlı eserinde, karısını kapatıp kimseye göstermeyen erkeği, koltuğununaltına bir somun ekmeği saklamaya çalışan insana benzeterek kınamaktadır. Böyle birdavranışın, gizlenmenin ve örtünmenin karşısındaki insanın daha çok merakınıartıracağını ve görme duygusunu kamçılayacağını belirten Mevlana, bunun sadecekötülüğü artıracağını şu cümlelerle ifade etmiştir:

ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI

217

Page 12: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

“. . . İnsan men edildiği şeye düşer. Kadına “gizlen” diye emrettikçe onda, kendinigösterme isteği çoğalır durur. Halkta da o kadın ne kadar gizlenirse, onu görmek isteğio kadar artar. Şu hâlde sen oturmuşsun, iki tarafın da isteğini kızıştırıyorsun. Sonra dabunu doğru düzgün bir şey sanıyorsun; oysaki bu iş bozgunculuğun ta kendisi. Kadınınmayasında kötü bir işte bulunmamak varsa, yapma desen de, demesen de, o, iyi huyuna,temiz yaratılışına uyacak, ona göre hareket edecektir. Yok tersine, mayası pisse, o genekendi yolunu tutacaktır. Gerçekten de yapma, etme, görünme demek, sadece isteği artırırbaşka şeye yaramaz.” (Mevlana, 2001).

Görüldüğü gibi, insan ruhunun derinliklerini çok iyi tanıyan Mevlana, kadınınbaskıyla düzeltilemeyeceğini, onu eğitip güzelleştirmenin, onun özündeki cevherinortaya çıkarılmasının ancak yumuşak ve iyi huylu davranışlarla mümkün olacağınıvurgulamış, erkek için en iyi yolun, onun davranışlarına katlanıp sabır ve tahammülgöstermek olduğunu belirtmiştir. Böylece sevgi ve hoşgörüye dayalı Mevlanaanlayışının evlilikteki ilişkilere nasıl yansıması gerektiğini görmekteyiz.

3) Evlilikte Kadın Erkek Eşitliği ve Uyumu

Tıpkı Kur’ân da kullanılan zevç kelimesinin ifadesinde belirtildiği gibi Mevlana’dakadın, bir bütünün yarısı anlamına gelen “eş” veya “bir çiftin diğer tekidir.” Bu açıdankadın ve erkek bir bütünü tamamlayan birbirine eşit iki varlık gibidir.

Mevlana’nın kadınla erkeğin aynı cevherden gelişini onun ruh hakkındakigörüşlerinden de anlayabiliriz. . Nitekim Mevlana’nın ifadelerine göre “erkek ve kadınınruhlarında herhangi bir cinsiyet farkı yoktur. Çünkü ruh cevherdir, cinsiyeti yoktur.Cinsiyet bedendedir. Kadın bedenine giren ruh kadınlık temayüllerini tezahür ettirir.Erkek bir bedene giren ruh da erkeklik temayüllerini tezahür ettirir. Bir başka ifadeyle,girdiği bedene göre fonksiyonlarını tezahür ettiren nötralize edilmiş bir ruh anlayışıdoğrultusunda, kadın ve erkeğin temelde bir ve aynı cevherden geldiği fikri, Mevlana’yıkadınla erkek arasında eşitlik düşüncesine sevk eden önemli bir amildir.” (Yakıt, 2000).

Böylece Mevlana düşüncesinde kadın yaradılış, inanç ve evlilik bakımındanerkekle devamlı eş değerli bir varlıktır. Hikâyelerinde kadın erkek arasındaki iyiilişkinin karşılıklı sevgi, sadakat ve hoşgörüye bağlı olduğunu işleyen Mevlana, bununsağlıklı olabilmesi için de evlenecek kadın ve erkek çiftinin bazı nitelikler bakımındanbirbirlerine eşit ve uyumlu olmaları gerektiğini Mesnevî’de şu beyitlerle ifadeetmektedir.

“Sen benim eşimsin. İşlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olmaları lâzımdır. Eşlerin birbirine benzemesi gerekir. Ayakkabı ve mest çiftlerine bir bak!Ayakkabının bir teki ayağına biraz dar gelse ikisi de işe yaramaz. . Hiç kapı kanadının biri büyük biri küçük olur mu? Ormandaki aslanlakurdun çift olduğunu hiç gördün mü? Biri boş diğeri malla dolu iki çuval devenin sırtında muvazeneli duramaz.”

(Mesnevî, I/ 2308- 2312)

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve Batılı Düşünürlerden Farkı • Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK

218

Page 13: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

Mevlana’nın kastettiği bu denklik, İslam’ın da öngördüğü aile yaşamı, eğitim,kültür, terbiye, hatta boy, post ve güzellik gibi konularda bile birbirine eşit olmakıstaslarını içermektedir.

Mevlana evlilikte kadınla erkek arasında çıkabilecek bazı sorunları daha iyianlatabilmek için Mesnevî’deki bir anlatım metodu olan metaforlara başvurur ve birhikâyesinde erkeği akıl, kadını nefis kavramlarıyla simgeleyerek şu dizeleri dile getirir:

“Erkekle kadının hikâyesini anlattık ya; sen onu nefsinle aklına örnek bil. Nefisle akıldan ibaret olan bu kadınla erkek, iyinin kötünün ayırt edilmesi için

gerek mi gerek. İkisi de şu toprak yurtta gereklidir; gece gündüz savaştadır, ikisi de olaylar içindedir. Kadın durmadan evin ihtiyaçlarını diler durur; yani şeref İster, ekmek ister, sofra

ister, mevki ister. Nefis, kadın gibi her şeye bir çare bulmak peşindedir; Kimi toprağa döşenir, kimi

yücelik arar.” (Mesnevî, I / 2628-2635).Mevlana yoksulluk yüzünden, devamlı karısının şikâyetleri karşısında zor ve

komik duruma düşen yoksul bir bedevi ve karısının hikâyesinde evli çiftlere önemliöğütlerde bulunur ve sonunda kadının meziyetini ön plana çıkarır.

“Bütün bu yoksulluğu, bu cefayı biz çekmekteyiz. Âlemin günleri mutluluklageçiyor. Sadece biz kötü bir haldeyiz.

Açlığımızdan ay yuvarlağını somun ekmek sanıp elimizi gökyüzüne uzatıyoruz. Kocası dedi ki: “Daha ne vakte kadar para ve mahsul arayıp duracaksın; zaten

ömrümüzden ne kaldı ki? Çoğu geçip gitti. Akıllı kişi, artığa eksiğe bakmaz; çünkü ikisi de sel gibi geçer. Gönlümüzdeki bütün bu gamlar, heva ve hevesimizin, varlığımızın tozundan,

dumanından meydana gelir. Gece geçti, sabah oldu. Sen ne vakte kadar bu altın masalını yeni baştan söyleyip

duracaksın?Gençken daha kanaatkârdın; şimdi altın istiyorsun, halbuki sen altındınÜzümlerle dolu asmaydın; nasıl oldu da kesata uğradın; üzümün tam olacakken

bozulup gittin?Meyvenin günden güne daha tatlı olması lazım. İp eğirenler gibi gerisin geriye

gitmenin lüzumu yok!Sen bizim eşimizsin; işlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olması lazımdır. Kadın ona haykırdı: “Ey namustan gayrı bir şeyi olmayan! Artık bundan fazla senin

efsununu istemem. Yürü git, artık bu davadan bahsetme; ululanıp böbürlenerek saçma sapan şeyler

söyleyip durma!Ne vakte kadar bu şatafatlı sözler, bu işler güçler? Kendi halini, kendi işini gör de

utan! Bana öyle aşağılayarak kötü kötü bakma; damarlarının içinde dolaşan sırlarısöylemeyeyim!

Kendi aklını benimkinden üstün sanıyorsun. Benim gibi aklı kısa birini kim bilirnasıl görüyorsun?

ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI

219

Page 14: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

Çirkin kurt gibi üstümüze atılma! Senin gibi, insanı utandıracak akla sahipolmaktansa akılsızlık daha iyi!

Aklın, insanlara ayak kösteği olunca o akıl, akıl değildir; yılan ve akreptir. Senin hile ve zulmünün hakkından Allah gelsin; hile elin bize uzanmasın!Ne şaşılacak şey ki sen hem yılansın, hem efsuncu! Ey Arap, sen yılansın, hem de

çirkin (bir) yılan!Hak’kın adıyla beni yaraladığın için, Allah ya can damarını koparsın, yahut seni

de benim gibi mahpus etsin!”Kadın bu şekilde sert sözlerle genç kocasına (çok şeyler söyledi.)Bedevi dedi ki: “Ey kadın, sen kadın mısın yoksa hüzün ve keder kaynağı mı?

Yoksulluk benim için iftihar edilecek bir şeydir, başıma kakma!Mal ve para, başta külah gibidir; külaha sığınan, keldir. Kıvırcık ve güzel saçları olan kişi (nin başından) külahı gitse, ona (bu durum) daha

hoş gelir. Hiddetle bana lakap da taktın. Ben sevgilimin dostuyum, onu elde etmeye

(çalışırım). Hâlbuki sen bana yılancı ve efsuncusun dedin. Ey kadın! Eğer beni tamahkâr görüyorsan, bu kadınca düşünceden (sıyrıl, ) yüksel!Kanaate dair söz söylemek, tamaha benzer; ama hakikatte rahmettir. O nimetin

bulunduğu yerde tamah ne gezer?Sen de bir iki günceğiz yoksulluğu dene de ondaki iki misli zenginliği gör. Yoksulluğa sabret, bu gamı kederi bırak; çünkü ululuk sahibi Mevla’nın yüceliği

yoksulluktadır. Dünyayı en değerli incilerle doldursam, nasibin yoksa ne yapayım?Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!Ben iyiyle kötüyle kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak şöyle dursun,

gönlüm barışlardan bile ürkmekte. Susacaksan sus, yoksa öyle bir iş ederim ki şu anda hemen kalkar, evimi, barkımı

terk eder giderim!Kadın onu sinirli ve hiddetli görünce ağlamaya koyuldu. Zaten ağlamak, kadının

tuzağıdır. Dedi ki “Ben, senden bunu ummazdım. Senden bambaşka ümitlerim vardı.”Sen bana dertli zamanlarda deva oldun; muhtaç olmanı istemiyorum. .”“Kadın tevazu gösterip dedi ki: ben senin sadece karın değil, ayağının toprağıyım. Her neyim varsa tende, canda hepsi senin; ferman da hüküm de hep senindir. Fakirlikten sabır ve kararım kalmadıysa, bu inleyiş senin içindir, kendim için

sanma.” (Mesnevî, I / 2396-2400).

Hikâyede yirminin üzerinde beyiti hanımın ağzından anlatan Mevlana, evli çiftlerarasındaki isteklerden doğan bu tür problemlerin nasıl çözümlenmesi konusunda iknaedici yöntemler önermektedir. Devamında erkeklerin de dikkatini çekerek, nefislerineuyarak kadın ve paraya düşkün olan erkeklerin bu uğurda canlarını bile ortaya

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve Batılı Düşünürlerden Farkı • Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK

220

Page 15: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

koyduğunu, (V/1114; V/956) hatta Allah’ı bile unuttuklarını Mesnevi de (VI/1662)dile getirerek erkeklerin zaafını anlatır.

Mevlana, kadınların erkekler üzerindeki tesirlerini maddi boyutta ele alarak şuçarpıcı beyitleri söyler:

“Niceleri, kazançla padişah kesildiler; niceleri de kazanç peşinde çırılçıplakkaldılar.

Niceleri, kadın alarak Karun gibi zengin oldu; niceleri de kadın yüzündenborçlandı gitti.”(Mesnevi, VI/3688-3689).

4) Kadının Zaafı

Mevlana’nın Mesnevi’sinde erkekler için olduğu kadar kadınlarında zaaflarınıanlatan birçok hikâye vardır. Kadınların insana özgü zaaflarını bazen tüm çıplaklığıile anlatan Mevlana’nın amacı kadınları hor görmek değil, hislerine yenik düşen,nefsanî duygulardan kendini kurtaramayan kadınların ne tip sıkıntılara sebepolduklarını çarpıcı örneklerle anlatmaktır.

Tüm kadınları suçlamamakla birlikte, tarihte birçok cinayet ve kötülüklerin kadınyüzünden meydana geldiğini belirten Mevlana, kadınların hile ve tuzağına maruzkalan erkeklerin ne gibi sıkıntılara düştüklerini dile getirmektedir.

Ona göre iblis yasak olan meyveyi Âdeme Havva’nın teşviki ile yedirmiş, İlk kanÂdemin oğulları Habil ile Kabil arasında kadın yüzünden dökülmüştür. Dolayısı ilezaafın girdabında olan kadınların erkekleri birçok sıkıntılara sürüklediğinivurgulamaktadır.

“İblis, kaç kere masallar söyledi Âdem’ e; sonunda Havva, ye deyince yedi Adem omeyveyi.

Zulüm ve adalet dünyasında ilk kan, Kabil elinden döküldü; döküldü ama kadınyüzünden döküldü.

Nuh, tavada kebap kızartmak istedikçe Vahide, tavaya taş atardı. Kadının düzeni, onun işini şaşırtır, arı-duru öğüt suyunu bulandırır giderdi. Topluma gizlice haber yollar, bu yol yitirmişlerden dininizi sakının derdi. Kadınların düzenine son yoktur. . .”(Mesnevî, VI/4481-4486)

Aşırı hırs ve şehvetine düşkün bazı kadınların bazen nasıl komik durumadüştüklerini Mesnevîsinde ki bazı hikâyelerde dile getiren Mevlana, hikâyenin özü veamacı doğrultusundaki inceliği görmeyen bazı kişiler tarafından müstehcenliklesuçlanmışlardır. Kaldı ki dünyaca ünlü birçok yazarın eserlerinde benzer hikâyelererastlamak mümkündür. Örneğin Latin yazar Aptemius (m. s. 125-180)’un “Altın Eşek”hikâyesi, Beydaba’nın “Kelile” ve “Dimme”si, İtalyan yazar Boccaccio (1313-1375)’nun“Decameron” adlı eseri; Sheaksper (1564-1616)’in “Hamlet”i, Goethe (1739-1832)’nin“Faust”u kadını küçük düşürecek müstehcen hikâyeler içermesine rağmen herhangibir suçlamaya maruz kalmamışlardır(Can, 1997).

ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI

221

Page 16: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

Mevlana kendinden önce konuşula gelen bu hikâyelerden yararlanarak halkıaydınlatmak ve eğitmek istemiştir.

Mesnevi’de bulunan bu hikâyeler hem nefsi tanımak hem de kadını, doğasını,eğilimini belirtmek içindir.

Engin hoş görüsüyle tüm insanlığı kucaklayan Mevlana şehvetin girdabınadüşmüş toplumun kurbanı fahişe kadınlarla da ilgilenmiş onları içinde bulunduğuortamlardan kurtarmaya çalışmıştır. Eflaki’nin Ariflerin Menkıbeleri kitabındabahsettiği Rabia adındaki kadın ve kızlarının Mevlana ile karşılaşmaları, bu konununcanlı örneklerinden biridir. Özel hayatında kadınlara çok saygılı olan MevlanaSelahattin’i, Zerkubi’nin kızı Fatma Hatun ile evlendirdiği oğlu Sultan Veled’e şiirlersöyleyerek şu tavsiyelerde bulunmuştur.

“Bugün sen oğlumuzun nikâhında, sana, seni denemekÜzere teslim edilen gönül ve gözümüzün aydınlığı, FatmaHatun’un gözetilmesi için şunu vasiyet ediyorum. :Umulur ki oğlumuz ona haksızlık etmez, bir an bile kadının gönlüne; babamın ölümünden sonra vefasızlık ediyorlar diye bir düşünce girmez. O öyle bir kadındır ki cevherinin temizliğinden ötürü şikâyette bulunmaz sabreder. Fatma Hatun’u aziz tutasın, her gün ve geceyi bayram günü ve gecesi bilsin”

(Mevlana, 1963).

Böylece, Mevlana, ileri görüşleri ile kadına layık olduğu gerçek değerin verilmesiiçin bir psikolog gibi konuyu irdelemiş ve deyişlerinde kadın ruhunun inceliklerineinmeye çalışmıştır.

Netice itibarıyla, özünde cinsiyet ayrımına yer vermeyen Mevlana’da ki kadınimajı, çağları aşan bir anlayışla hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Çünkü Mevlanadüşüncesinde kadın yaratılış, inanç, ibadet, aile ve sosyal yaşam da eşit haklara sahipolan bir varlıktır.

Maalesef kadın haklarından ve özgürlüklerinden sık sık dem vurulduğugünümüzde, moda sanat ve cinsel özgürlük gibi süslü ifadeler altında kadının bir metave porno aracı hâline getirilerek bazı çevrelerce istismar edilmesi, kadının kişiliğindençok dişiliğinin ön plana çıkarılması, podyumların ve vitrinlerin reklam aracı olmasıçok üzücüdür.

Diğer taraftan hâlâ dünyanın çeşitli bölgelerinde kadının sadece ev ortamınıtamamlayan bir eşya gibi görülmesine, insani yetenekleri, becerileri ve iradesinin gözardı edilmesine şahit oldukça yedi asır önce yaşayan Mevlana’nın kadına bakışındandaha öğrenecek çok şeylerimizin olduğuna inanıyorum.

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve Batılı Düşünürlerden Farkı • Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK

222

Page 17: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

Bugün yaşadığımız toplum hayatında en çok değer kaybı yaşadığımız kurum-lardan biri de toplumu oluşturan aile kurumudur. Maalesef bugün hala örnek alınacakmodel konumunda olan batı, büyüme ve onun altında uzanan kültür modelleri içindeinsani değerleri korumak daha da zorlaşmaktadır. Çünkü toplum hayatını ayakta tutanaile sistemi gün geçtikçe daha da kötüye gitmektedir.

Sonuç

Çağları aşan evrensel nitelikteki düşünce ve fikirleriyle tüm dünyayı etkileyenMevlana Celeleddin’in, insani değerlerin yeniden inşasında örnek alınması gerekenönemli bir düşünür, veli ve hikmet adamı olduğunu düşünüyoruz. Artık insanların içiçe yaşadığı küreselleşen dünyamızda, sorunlar evrensel boyuttadır. Evrenselsorunların çözümünde de ancak evrensel düşüncelere sahip insanlar faydalı olabilirler.Toplum ve aile hayatında insanlığın öğrenmek, öğretmek ve yaşamak zorunda olduğuinsani değerleri: adalet, eşitlik, karşılıklı sevgi, saygı, hoşgörü, inanç ve düşünceözgürlüğü, temel insan hakları gibi kavramlar altında tanımlayabiliriz. İyi ama bukavramları iyi bilen, tarif eden, hatta kendine göre değerler eğitimi veren, çağımızdaki“batılı modern insanın” başarısızlığı nereden geliyor? Yukarıda belirtmeye çalıştığımızgibi, kanaatimizce bunun tek sebebi, modern insanın, insana ve menşeine farklıbakışıdır. Yaradılışı icabı fizik ve fizik ötesi âlem için donatılmış ve programlanmışolan insanın, fizik ötesi âlemden dışlanmış olmasıdır. İnsanı, aklın sınırlarına hapsedenve hayatın mezarla son bulacağına inanan bir anlayışın, insanlığı sorumlu ve erdemlibir hayat anlayışında tutması ve ondan insani davranışlar beklemesi imkânsızdır.

Maddi ve manevi âleme ait olan insanın yapısını çok iyi analiz eden Hz.Mevlana,gerek yaşantısı, gerek eserlerindeki düşüce ve fikirleriyle insani değerlerin yenideninşası konusundaki çalışmalara ışık tutarak önemli katkılarda bulunacağınainanıyoruz.

ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI

223

Page 18: III. - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D239665/2015/2015_OZTURKA.pdf · pozitivist bir anlayışa yönelmiştir. Örneğin; aydınlanma çağı filozoflarından Voltaire, önceleri

KAYNAKÇA

Baudelaire, Ch. (1977). “Fusées”. Citations Françaises. Larousse.

Bucaille, M. (1981). L’Homme D’où Vient-il ? Ed. Seghers 75006 Paris

Camus, A. (1951). L’Homme Révolté. Gallimard

Can, Ş. (1997). Mevlana, Hayatı ve Eserleri. İstanbul: Ötüken Yay.

Eflâkî, A. (1980). Menâkibü"l-"ârifîn, (Nşr. Tahsin Yazıcı). Ankara.

Fevrier, Ch.- Rouquier, A. (2000). Brève Histoire de Femme (Femme sans Qualitéou Héroines).

Garaudy, R.(1993). Avons-nous besoin de Dieux? Desclée de Brouwer, 75007Paris

Gölpınarlı, A. (1999). Mevlana Celaleddin, Hayatı, Eserleri, Felsefesi. İstanbul:İnkılâp Yay.

Hobbes, T. (1651). Leviathan.

Lagarde, A.; Michard L. (1778). XVIII iem Siecle, Les Grads Auteurs Français duprogramme IV. Bordas Paris-Bruxelles-Montréal (Les İdées de Voltaires)

Mevlana, Mesnevi, 4/3310

Mevlana. (1987). Ruba’iyat (Fr. Çev. Eva de V. Meyaravich). Cemşid Mortazavi.Albin Michel Yay.

Mevlana. (2001). Fîhi Mâ-Fîh. (Çeviren, A. Gölpınarlı). Konya.

Mevlana. (1963). Mektubatlar. (Trc. A. Gölpınarlı). İstanbul.

Montesquieu. (1977). “Lettres persanes”. Citations Françaises. Larousse.

Nicolas, S. R. Ch. (1741-1794). “Caractères et anectotes”. Citations.

Sartre, J. P. (1977). L’Etre et le Néan Ad. Donoel

Semih S. (1985). Selçuk Üniversitesi, I. Milli Mevlânâ Kongresi,Tebliğler 3-5Mayıs.

Salacrou, A. (1977). “Une femme libre”. Gallimard, Citations Françaises. Larousse.

Yakıt İ. (2000). Batı Düşüncesi ve Mevlana, (2. Baskı). İstanbul: Ötüken Yay.

İnsani Değerlerin İnşasında Mevlana'nın Yeri ve Batılı Düşünürlerden Farkı • Prof.Dr. Abdullah ÖZTÜRK

224