20

ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki
Page 2: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

حيم حمن الر الر

�سم �Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

يتهم واشهدهم على انفسهم الست برب ﴿ ي ادم من ظهورهم ذر كم واذ اخذ ربك من بنا عن هذا غافلين قالوا بلى او تقولوا انـما اشرك شهدنا ان تقولوا يوم القيمة انا كن

ية من بعدهم افتهلكنا بما فعل المبطلون ا ذر ﴾اباؤنا من قبل وكن

Rabbin Âdemoğulları’ndan -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? "Elbette

öyle! Tanıklık ederiz" dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, "Bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz Yahut "Önce atalarımız Allah’a ortak koştu. Biz de

nihayet onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi bâtıla saplanıp kalanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin!" demeye kalkışmayasınız.

(Araf 172-173. Ayetler)

Page 3: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

3 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir?

TEKFİR FETRET DÖNEMİNDE DE

DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR?

Hazırlayan

Abdulhakîm Hanif

MUVAHHİD YAYINLARI

www.almuwahhid.com

Page 4: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

Soru:

Silsile Tekfir hakkındaki yazınızda bir kişi şöyle bir soru sorar:

Eğer ki tekfir Dinin aslı ise o zaman fetret ehlinden yaşayan bir kişi de tekfir meselesini bilmesi lazım ama bu kişi risalet hücceti gelmeden bu meseleleri bilmesi imkânsız. Allah Subhanehu ve Teâla Araf:172-173.

ayetlerinde misaktan bahseder ama herhangi bir tefsirde biz burada tekfire rastlamadık.

Bir insanın fetret döneminde şirk işlememesi ve şirki yanlış olarak görmesi ve üstelik şirk işleyeni sapıklık ile

itham etse, bu yeterli değil mi?

Biz ise bu konuda ancak delilleri görmekteyiz.

Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl veya Amr bin Abese olarak delil getirenlere deriz ki, Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl

demek ki İbrahim’in milletinden haberi vardı yani ona hüccet ulaşmış ki o kureyş’e "bir tek ben milleti İbrahim

üzereyim" dedi.

Tekfiri dinin aslından görmek için en açık deliller nedir? Dinin aslı asla değişmemesi lazım.

Page 5: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

�سم هللا الرحمن الرحيم

الم ع�� من ال الة والس ن�ي �عده، و�عد ا�حمد � وحده، والص

Bu bahsettiğiniz mevzu, yani müşrikleri tekfir etmek bizzat dinin aslından olan bir mesele midir yoksa ancak risalet hüc-cetiyle bilinebilecek bir konu mudur meselesi günümüzde bir-takım batıl davetçilerinin sıkça dillerine doladıkları meseleler-den birisidir. Maalesef çoğu kimsede tefekkür yani meseleler üzerinde düşünme diye bir alışkanlık olmadığı için batıl davet-çilerinin ortaya attığı yukardaki gibi süslü kelamlarla ikna olu-vermektedirler. Hâlbuki birazcık ilim ve söylenen söz üzerinde beş dakikalık bir tefekkürle dahi bu kelamın batıllığı anlaşıla-bilir.

Şimdi demişsiniz ki: “Tekfiri dinin aslından görmek için en açık deliller nedir?” Biz bahsettiğiniz ‘silsile tekfir’ adı verilen meseleyle alakalı yazımızda buna dair en açık delilleri yazdık. Orada konuyla alakalı delil ve nakilleri verdikten sonra da şöyle dedik:

“Alimlerin kitap, sünnet ve icmadan delillere dayalı olarak yaptıkları açıklamalardan anlaşıldığı üzere “kafiri tekfir etmeyen kafirdir” kaidesinin dayandığı üç temel il-let söz konusudur:

1- Nassı yalanlamak: Kitap ve Sünnette kâfirlerin ve müşriklerin kim olduğu açıkça tayin edilmiştir. Şu halde her kim bu vasıfları taşıyan birisine kâfir hükmü ver-mezse bu kimse Allah ve Resulünü (Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem) yalanlamıştır ve dolayısıyla o da aynı şekilde kâfirdir.

Page 6: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

6 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir?

2- Kâfirleri veli edinmek: Kâfirleri tekfir etmeyen, on-ları müslüman gören bir kimse onlarla din kardeşi oldu-ğunu itiraf etmiş ve de onlarla dostluk bağını kesmemiş-tir. Müşrikleri bu şekilde dost ve kardeş edinmeye devam eden bir kimse “la ilahe illallah” kelime-i tevhidinin bil-hassa redd kısmını yerine getirmemiştir.

3- İmanla küfrün arasını ayırt etmemek, imanla küfrü eşit tutmak: Kâfirleri ve müşrikleri müslüman saymaya devam eden birisi bu şekilde imanla küfrün, tevhidle şir-kin farkını bilmediğini ortaya koymuştur. Bu kimse imanı ve tevhidi bilmediği için Müslümanlar sınıfında yer ala-maz yani tıpkı tekfir etmediği kimseler gibi kâfirdir.

Bilhassa son iki maddenin dayandığı deliller gösteri-yor ki kafirleri tekfir etmek dinin aslına dahil olan bir me-seledir ve asla risalet hüccetine bağlı değildir, dolayısıyla bu husustaki nasslara ve hüccetlere vakıf olmayan kişinin cehaletle mazur olacağı iddiası doğru değildir. Zira kâfir-leri tekfir etmeyen bir kimse imanın aslını yerine getir-memiştir. Allaha iman etmeyen bir kimse ise risaletten önce de sonra da kâfirdir. Silsilenin üçüncü, beşinci kişisi denilen kişilerin durumu da böyledir.”

Şimdi burada zikredilen illetler görüldüğü üzere hüccetin ulaştığı veya ulaşmadığı herhangi bir yerde müşrikleri tekfir etmenin imanın aslından olduğunu ve bunu yerine getirmeye-nin asla mümin olamayacağını ortaya koymaktadır. Zira kâfir-leri tekfir etmeyerek veli ve din kardeşi edinen birisi, keza bu surette imanla küfrün arasını ayıramadığını ortaya koyan bi-risi zaten iman etmemiş demektir. Bu meselenin hüccete ulaş-mayla vesaire ile alakası yoktur, çünkü böyle bir kişi Allah’a iman etmeyen birisidir, iman etmiş olsaydı Onun düşmanlarını kardeş edinmezdi ve Ona iman etmeyenleri, Onun düşmanı

Page 7: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

7 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? olanları Onun dostu ve bağlısı olarak vasıflandırmazdı. İşte sorduğunuz tekfirin dinin aslından yani risalet hücceti gerek-meden bilinen meselelerden olduğunun ve fetret dönemi de olsa bunun şart olduğunun delilleri bunlardır. Siz veya bir baş-kası eğer bu delillerin delil olmayacağını iddia ediyorsanız önce bunları çürütmeniz gerekir ki başka daha açık delil arayı-şına giresiniz.

Bahsettiğiniz diğer meselelere gelince; evvela şunu belirt-memiz gerekir ki bu konulardan bahseden birtakım kişilerin esas problemi mevzunun hakikatini tam olarak idrak etmeden mesele hakkında konuşmaktır. Yani, tekfir dinin aslındandır sözü ne anlama geliyor? Âlimler; kâfir, müşrik, münafık, fasık, bidatçi, mümin, Müslim gibi sınıfları ve de bu insan sınıflarına ait dünyevi ve uhrevi hükümleri ‘Esma ve Ahkam’ yani isimler ve hükümler başlığı altında incelemişlerdir. Elbette ki bu isim-leri ve de bu isimlerin sahiplerine verilecek dünyevi ve uhrevi ceza ve mükâfatları belirleyen bizzat Şari’dir ve Şari’den gele-cek bir beyan haricinde hiç kimsenin mücerred içtihat ve rey ile bu konularda konuşma yetkisi yoktur. Dolayısıyla bu mese-leler genel anlamda şeriatla belirlenir, aklın bunda dahli yok-tur. Yani müşrik ve kâfir gibi isimlendirmeler -lügatte yani dilde dayandıkları esaslar olsa da- genel olarak Şari tarafından belirlenmiş ve belli bir zümreye isim olarak verilmiştir. Bunla-rın dünyadaki ahkâmı yani kendileriyle savaşılması, malları-nın ganimet alınması, kestiklerinin yenilmemesi, miras alınıp verilmemesi gibi hükümler; keza cehennemde ebedi kalma-ları, şefaatten ve bağışlanmadan mahrum olmaları gibi uhrevi hükümlerin hepsi risalet hüccetiyle beyan edilmiştir. Biz gü-nümüzde birisini tekfir etmek deyince aklımızda doğrudan bu hükümlerin hepsiyle beraber şekillenen bir tekfir gelmektedir, bundan dolayı bazı kimseler tekfir dinin aslındandır, bunun

Page 8: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

8 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? için hüccet gerekmez, bu mesele fıtridir gibi sözleri işittikle-rinde şaşırmakta ve buna bir anlam verememektedirler. Hâl-buki buradan kastedilen şey üzerinde az bir müddet düşünse-ler bu işkale düşmeyeceklerdi.

Âlimler, -ilgili yazıda Hamd bin Atik ve başkalarından nak-ledildiği üzere- müşrikleri tekfir etmeyi İslam dininin aslı içe-risinde mütalaa edip bunun resullerin ortak daveti olduğunu söylerken elbette ki şeriatta şu anki sabit olduğuyla şekliyle bir tekfir ahkâmının La ilahe illallah’ın içerisinde yer aldığını kasdetmemektedirler. Zira biz biliyoruz ki İbrahim (Aleyhis-selâm) müşriklerden beraatını ilan etmesine rağmen babasına mağfiret dilemiş ve onun bağışlanacağı ümidini taşımıştır. Ra-sulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve ashabı da bu durumdaydı. Müşriklerle alakalı cihad, nikâh, miras vb. tafsili hükümler ise zaten Medine döneminde çok sonradan nazil olmuştu. Hatta müşrik, kâfir, mümin gibi isimlendirmeler dahi böyledir. Neti-cede bunlar Arapça isimlerdir. Ehli kitap arasında da buna benzer isimlendirmeler mevcuttur ki bunlar da yine Tevrat ve İncil kaynaklı İbranice ve Süryanice isimlerdir yani risalet hüc-cetinden kaynaklanan isimlerdir. Bazı hadislerde 124 bin pey-gamberden bahsedilmektedir ve Kur’an’da her peygamberin kendi kavminin diliyle gönderildiği ifade edilmektedir. Muhte-lif milletlere gönderilmiş olan bu peygamberler Allah’a iman etmeyen ve Ona ortak koşan kimselere ne isim vermişlerdir, bunlarla alakalı hangi hükümleri beyan etmiştir bilemeyiz.

İşte tam burada anlaşılması gereken nokta şudur: Bir ka-vimde, bir dilde müşriklere ne isim verilirse verilsin ve onlara uygulanacak hangi hükümlerden bahsedilirse bahsedilsin ne-ticede Allah’a ortak koşanların doğru yolda olmadıkları, sap-mış oldukları, Allah’ın düşmanı oldukları, bunlarla Allaha iman eden müminlerin aynı dinden, aynı inançtan olmadıkları, dini manada dost ve kardeş olmadıkları hususu bütün şeriatlarda

Page 9: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

9 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? ortak olarak tebliğ edilmiş hususlardır ve bütün bunlar fıtridir. Tekfir dinin aslındandır derken kasıt da budur. Kişi, ister hüc-cete ulaşmış olsun ister olmasın, yaptığı bu işin adına tekfir de-sin veya başka bir şey desin, Allah’a iman ettiği zaman o iman ona bunları telkin eder ve kişi müminse bunları yapar, kâfirse yapmaz. Aslında iyi düşünüldüğünde tersi de geçerlidir. Al-lah’a iman etmeyen birisi de müminleri sapık olarak görür, on-larla kendisini aynı dinin, aynı inancın mensubu olarak gör-mez, buna bağlı olarak müminlere buğz eder ilh… Biz çevre-mizdeki müşriklerde dahi bunu görmekteyiz, çünkü bir inanca mensup olan birisinin kendi inancında olmayan kişilere buğ-zetmesi, onları sapık olarak görmesi, onlarla dini manada dost-luğunu ve kardeşliğini kesmesi fıtratta var olan bir şeydir. Bu-nun hüccetle vesaireyle bir alakası yoktur. Hüccet ancak bu-nun tafsilatını, uygulama şeklini beyan eder. İşte bu anlamda tekfir de dinin aslındandır, vela-bera da dinin aslındandır.

Şu halde küresel ölçekteki bazı batıl davetçilerin veya yerel bazda Ebu Hanzala, Murat Gezenler gibi davetçilerin tekfir usuli, fıkhi bir meseledir veya dinin aslından değildir, hüccetle bilinen bir konudur gibi kelamlarının hatta Ebu Hanzala’nın vela-bera akidesini dahi hüccetle bilinen bir mesele olarak lanse etmesinin1 -eğer bununla bizzat dostluğun ve düşman-lığın tarif ettiğimiz aslını kastediyorsa- bir dayanağı olmadığı ortaya çıkmaktadır. Keza Gezenler’in ‘Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) risaletten önce müşrikleri tekfir ediyor muydu’ gibi lüzumsuz sorular üzerinden yürüttüğü demagojilerin de bir geçerliliği yoktur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve di-ğer Hanifler, Zeyd bin Amr bin Nufeyl ve emsali, elbette ki şirk-ten ve bu şirki icra edenlerden nefret ediyorlar, onların Al-lah’ın yolunda gitmediklerini ve sapmış olduklarını biliyor-lardı. Kavimlerine müşrik veya kâfir ya da buna benzer bir 1 Akaid dersleri sf. 78

Page 10: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

10 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? isimlendirme yapıyorlar mıydı, yapmıyorlar mıydı? Daha ön-ceki kitaplardan kalan birtakım bilgi ve ıstılahlara dayanarak böyle bir şey yapmış olmaları mümkündür, yapmadılarsa da işin esasını yerine getirdikten sonra bunun bir zararı yoktur, önemi de yoktur. Ancak Zeyd bin Amr ve benzerlerinin müş-riklere buğz etmeyi, onlara düşman olmayı dahi öğrenmeleri için geçmiş peygamberlerden kalan bir hüccete tabi olmaları-nın şart olduğu kastediliyorsa bu batıldır. Dostluk ve düşman-lık insanın kalbindeki bir hakikattir, kalp amellerindendir, bunlar öğrenilecek şeyler değildir, kişinin imanına ve küfrüne göre kalpte şekillenecek şeylerdir. Bu tip iddiaları ortaya atan-lar İslam dinini ve tevhidi bilmedikleri gibi, insanı da tanıma-makta, insan psikolojisini de bilmemektedirler. Veyahut da sırf günümüzde bazı kâfir olduğu belli olan birtakım cemaatleri ya da kendi geçmiş durumlarını Müslüman ilan edebilmek için bu tarz teorileri düşünmeden ortaya atmışlar, belki de batıl oldu-ğunu bilerek uydurmuşlardır. Lakin durum ne olursa olsun bunların batıl olduğu gerek şer’an gerekse de aklen sabittir.

Aynı şekilde bu konulardaki batıl düşüncelerin esas kayna-ğını teşkil eden Ebu Muhammed el Makdisi’nin şu sözlerinin de bir kısmı laf kalpazanlığı, bir kısmı ise kendisiyle batıl kas-tedilen hak sözlerden ibaret olmaktadır:

“Tekfir konusunda yapılan yaygın hatalardan biri de “Kâfiri tekfir etmeyen, kâfir olur” kuralının, gerekli ayırım yapılmaksızın herkes için kullanılmasıdır. Bu kuralın kötüye kullanılması genç-ler arasında genel bir musibet ve umumi bir bela olmuştur. Öyleki aşırıların liderliğini yapan kimileri bu kuralı dinin aslı ve sıhhati-nin şartı olarak saymakta, İslam’ın varlığını veya yokluğunu ona bağlamakta, vela ve bera ilişkilerini bu kurala göre uygulamakta ve bu kuralı mutlak olarak kullanan kişileri Müslüman dostları olarak kabul edip, bu kuralın bazı unsurlarında onlara muhalefet

Page 11: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

11 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? edenleri ise düşman sayarak tekfir etmektedirler. Hatta birbirle-rini bile tekfir etme boyutuna kadar gelmişlerdir. Çünkü insanları tekfir ederken, ister istemez birbirine aykırı düşmüş ve birbirlerini de tekfir etmişlerdir. Böyle davrananlara şunu soruyoruz: Açık-lama ve değerlendirme yapmadan, bu kuralın bu şekilde kullanıl-ması size göre İslam’ın sahih olmasının şartı ise, insan bu şartı doğuştan itibaren mi bilir, yoksa sonradan mı öğrenir?

Eğer ki bu sorumuza cevap olarak, insanların bu kuralı doğuş-tan itibaren biliyor olmaları gerektiğini söylerler ise, Allah-u Teâlâ’nın “Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın kar-nından çıkardı. Şükredersiniz diye size kulaklar, gözler ve kalp-ler verdi” ayetine muhalif konuma düşmüş olurlar.

Eğer ki cevapları, insanların bu kuralı sonradan öğre-necekleri yönünde ise, onlara bu kuralı öğrenme vaktinin kişinin buluğa ulaşmadan önce mi yoksa sonra mı olduğu-nu sorarız. Mutlaka önce veya sonra diye cevap verecek-lerdir. Eğer ki cevapları, buluğa ulaşmadan önce öğrenil-mesi gerektiği ise, Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyu-yandan, buluğa ulaşıncaya kadar çocuktan, aklı başına gelinceye kadar deliden” hadisine muhalefet etmiş olurlar.

Buluğa ulaştıktan sonra öğrenilmesi gerektiğini söylerler ise, buna bir sınır getirilmesi gerektiğini söyleriz. Bununla birlikte eğer ki buluğa ulaştıktan sonra belli bir döneme kadar bu kuralın öğrenilmiş olması gerektiğini söylerler ise, bu durumda çelişkiye düşmüş ve buluğa ulaştıktan sonra gencin ne kadar süreceği belli olmayan bir döneme kadar küfür üzere devam etmesine, hatta o durumda ölme ihtimaline göz yummuş olurlar.

Eğer ki kişinin buluğa ulaştıktan hemen sonra bu kuralı öğren-mesi gerektiğini söylerler ise, kendilerine şöyle deriz: Özellikle bozuk ilim ehlinin ve kötü liderler önderliğinde şüphelerin ve ka-

Page 12: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

12 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? rıştırmaların hâkim olduğu bir ortamda bu mesele okuma, ince-leme, araştırma ve değerlendirme gerektirir. Bu ise en azından bir kaç saat de olsa belli bir vakit ister. Nitekim sizler bunu ancak uzun yıllar sonra öğrenebildiniz. Bu meselede cahil ve inatçı dı-şında kimse tartışmaz. Bunu öğrenmek uğruna belli bir vakit için de olsa kişinin küfür üzere kalmasını caiz görüyorsanız (İslam’ın şartı olarak saydığınıza göre bu kaçınılmazdır) bu durumda Allah-u Teâlâ’ya küfretmeyi caiz görmüş, buluğa ulaştıktan sonra Allah-u Teâlâ’ya küfretmedikçe kimsenin İslam’ının sahih olmayacağını kararlaştırmış ve siz de böylece kâfir olmuş olursunuz. Ya da bu kuralı doğru olduğu hali ile kullanırsınız ve âlimlerin bu kural hakkındaki değerlendirmelerine bakarsınız.

Allah-u Teâlâ’ya şükrederek diyoruz ki dinimiz konusunda şe-riatın söylediğinden başkasını kabul etmiyoruz. Daha önce de be-lirttiğimiz gibi, tekfir şer’i bir hükümdür ve ancak kesin olan şer’i deliller ile sabit olur. İbn-i Hazm’ın dediği gibi, kim dinden bir mesele hakkında, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem bilmediği bir şeyi bildiğini iddia ederse tartışmasız yalancı ve kâfir olur. Ra-sulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İslam’ın ancak kendisiyle sa-hih olacağı bir şeyi insanlara bildirmeyi unutmuş veya gizlemiş olması veya sahabenin bunu bile bile gizlemede ittifak etmesi âlim-lerin ittifakıyla mümkün değildir. Bu nedenle Kur’an ve Sünnet’te bulunmayan her şartın batıl olduğunu söylüyoruz. Şeriata dayan-mayan her görüş, kural ve düşünce reddedilir. Dolayısıyla her ku-ralda olduğu gibi, bu kuralın da kaynağına bakmak, anlamak ve sınırlarını belirlemek için hangi kaynağa dayandığını bilmemiz gerekir.” 2

O böylece “Kâfire kâfir demeyen kâfirdir” kaidesinin sa-dece lafzı üzerinde yoğunlaşmış ve bir kimsenin bu lafzı -bu

2 Tekfirde Aşırılıktan Sakındırma Konusunda 30 Risale, “KÂFİRİ TEKFİR ETMEYEN, KÂFİR OLUR” KURALININ, GEREKLİ AÇIKLAMA VE AYIRIM YAPILMADAN UYGULANMASI başlıklı 11. Risale

Page 13: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

13 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? lafzın içerdiği hakikati değil!- ilim olmadan öğrenemeyeceği hakikatinden hareketle bu kaidenin dinin aslından olmadığını gevelemeye kalkışmıştır. Gerçi açıkça onu da belirtmiyor, lakin insan bunu doğuştan mı öğrenecek gibi demagojilerle işi su-landırarak muhataplarının kafasında bu mevzunun dinin as-lından olmayabileceği şüphesini uyandırmaya çalışmaktadır. Hâlbuki bu söylediği şey bütün şirk ve küfür çeşitleri hakkında söylenebilir ve böylece dinin aslında cehalet özürdür, fikrine veya küfrüne ulaşılır! Ama bu kaidenin ve dinin aslıyla alakalı diğer meselelerin lafızları üzerinde değil de hakikati üzerinde yoğunlaşıldığı zaman bunların fıtratta var olan bir mesele ol-duğu ve kalbinde iman olan herkesin bunları yerine getirdiği ortaya çıkar. Tekfirin şeri bir hüküm olduğu hususu ise doğru-dur, ancak bundan kasıd yukarda belirttiğimiz esma ve ahkâma dair tafsilat anlamındadır. İslam milleti, tevhid akidesi haricindeki bütün dinlerden ve mensuplarından teberi etmek ise asılların aslıdır, bunu yerine getirmeyen hiç kimsenin Müs-lüman olma gibi bir ihtimali mevcut değildir, bu mücerred fıkhi ve şeri bir hüküm değil, bizzat akidenin temelidir. Eğer böyle olmasaydı âlimler kâfirleri tekfir etmeyenin kâfir olaca-ğını söylemez ve bu meseleyi akide kitaplarına dercetmez-lerdi, bu zaten kadının ve müftünün işidir, der geçerlerdi. Bu kimselerin tekfirin itikadi boyutunu görmezden gelip fıkhi yö-nüne dikkat çekerek avamı nasıl aldatmaya çalıştıklarına dik-kat edilsin. Bu saptırmaların asıl kaynağı olan Makdisi’ye ve malum eserine de bu vesileyle dikkat çekmek istedik.

Misak ayetine gelince; Rabb Teâlâ’mın kullarına ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim’ diye sorması, onların da bunu tasdik et-mesi; tevhidin bütün meselelerini içeren bir tasdiktir. Kişi Al-lah’tan başka kimseye ibadet edilmeyeceğini bildiği zaman On-dan başka ilahların batıl olduğunu, bunlara ibadet edenlerin de doğru yolda olmadığını, bunların Allah düşmanı olduğunu

Page 14: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

14 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? fıtraten bilir. Bu ayette tekfir kavramı geçmiyor diye tekfirin dinin aslından olmadığını ileri sürmek dünyadaki en batıl is-tidlal şekillerinden birisidir. Bu mantıkla bakıldığında tevhid de dâhil neredeyse dinin aslından olan hiçbir şey kalmaz. Çünkü ayette sadece insanların Allah’ın rububiyetini tasdik et-tikleri söylenmektedir, o kadar. Ayetin zahirinde –bütün din mensuplarının genel anlamda kabul ettikleri- Allah’ın Rabbli-ğini kabul etmenin haricinde tevhidden, Allah’ı ilahlığında hatta rabliğinde birlemekten dahi bahsedilmemektedir. Bun-dan dolayı bazı kimseler, Allah’ın yaratıcı olduğunu bilmenin fıtri olduğunu, onun haricinde ulûhiyet tevhidinin, şirkin batıl-lığının vesairenin ancak hüccetle bilinecek meseleler oldu-ğunu iddia edebilmiştir. İşte bu tarz anlayışlar meseleyi fık-hedememekten kaynaklanmaktadır. Zira ayetin devamında şöyle denilmektedir:

ا عن هذا هدنا أن تقولوا يوم القيامة إنا كن ــــ ت بربكم قالوا بلى ش ــــ ألسية ا ذر رك آباؤنا من قبل وكن ــــ من بعدهم أفتهلكنا غافلين أو تقولوا إنما أش

بما فعل المبطلون

“…Ben sizin Rabbiniz değil miyim, dediğinde ‘Evet, şa-hid olduk’ dediler ta ki kıyamet günü biz bundan haber-sizdik demeyesiniz veyahut da daha önce babalarımız şirk koştu, biz ise onlardan sonra gelen bir nesiliz, şimdi bizi batıla dalanların yaptığından dolayı helak mı edecek-sin, demeyesiniz.” 3

Görüldüğü gibi alınan misak, her ne kadar mücerred Al-lah’ın rububiyetini tasdikle alakalı gözükse de insan fıtratına yerleşen bu misak hücceti bütün çeşitleriyle şirki iptal etmek-tedir. Çünkü bunun vasıtasıyla şirk hususunda atalarını taklid 3Araf: 172-173

Page 15: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

15 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? eden müşriklerin hücceti iptal edilmekte ve bu kimseler fıtrat-larına dönmedikleri için yerilmektedir. Ebu Zerka gibi batıl eh-linin ibadetlerin tafsilatı hüccete bağlıdır, gibi kelamlarının bir aslı yoktur. Zira dinin aslını ortadan kaldıran bütün küfür ve şirk çeşitlerinin batıllığı insan fıtratında mündemiçtir. Kâfir-leri veli edinmek, onları Müslüman görmek suretiyle imanla küfrü eşit kılmak da küfür olduğuna göre bunlar imana muha-lif fiillerdir manasına gelir. Bunlar imanın aslına muhalif ol-masa küfür olmazdı. Yani Allah’a iman eden birisinden bunlar asla sadır olmaz, sadır oluyorsa o kişinin kalbinde iman yoktur demektir. Kısacası, Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab Rahme-tullahi Aleyh’in şu kavlinde bahsedilen her bir mesele için insan-lardan misak alınmıştır, çünkü bunların hepsi birbirini gerek-tiren, asla birbirinden ayrılamayacak olan cüzlerdir.

“İslâm dininin aslı ve kâidesi iki husustan müteşekkil-dir.

Birincisi:

Bir olan ve ortağı bulunmayan Allah'a ibâdeti emre-dip, buna teşvîk etmek ve dostluğu bunun üzerine binâ ederek, bunu terk edenleri tekfîr etmektir.

İkincisi:

Allah'a ibâdet husûsunda şirk koşmaktan sakındırıp, bu husûsta sert davranmak ve düşmanlığı bundan dolayı yapıp, şirk işleyenleri tekfîr etmektir.”

Şirkten ve müşriklerden beri olmak, bunları tekfir etmek hepsi dinin aslındandır, Rabbim Allah’tır diyen birisi bu sö-züyle bunları yerine getirmiş olmaktadır, diliyle böyle söyleyip amelde bunları yerine getirmiyorsa o kimse verdiği misaka ihanet etmiş demektir.

Page 16: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

16 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir?

Umarız, tekfir dinin aslındandır derken ne kasdedildiği an-laşılmıştır. Bu tarz meseleler üzerinde konuşmadan önce biraz olsun tefekkür edilmesini bu vesileyle tekrar tavsiye etmek is-tiyoruz. Yoksa her şeye böyle bire bir lafzen mutabık bir delil aramaya kalkılsa, mesela fetret-döneminde-bile-tekfir-dinin-aslındandır şeklinde bir nass aramaya kalkılsa bu elbette bu-lunamayacaktır. Zaten bu yöntemle dinde hiçbir meseleye de-lil bulunamaz. O yüzden daha çok hükümlerin dayandıkları il-letler üzerinde ve söz konusu hükmün anlamı üzerinde, me-sela tekfir dinin aslıdır ne demek, bunun manası üzerinde dü-şünülmesi ve içerdiği anlam tesbit edildikten sonra bu olma-dığı takdirde dinde ne gibi esasların zail olduğu üzerinde kafa yorulması gerekir. Bu yöntemle meseleler tefekkür edildiği takdirde hakikate ulaşılacaktır inşaAllah.

Vallahu a’lem. Velhamdulillahi Rabbil âlemin.

Page 17: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

NETİCE

Son zamanlarda tekfirin dinin aslına dâhil olup olmadığı meselesi etrafındaki tartışma ve ihtilaflar iyice çoğalmıştır. Gördüğümüz kadarıyla bu meseleyi tartışan taraflardan hiç bi-risi -yukarda anlatılan- temel usullere hiç girmeden meseleyi yüzeysel olarak ele almakta ve adeta konunun etrafında dolaş-maktadır. Tartışmalar şu an Mümtehine: 4. ayette İbrahim Aleyhisselâm "Keferna bikum" derken sizi tekfir ettik mi dedi, yoksa inkâr ettik mi dedi seviyesinde seyretmektedir. Hâlbuki bu tarz tartışmaların meseleye doğrudan yapacağı hiç bir katkı yoktur. İbrahim as ve beraberindekiler, tekfir ettik de deseler inkâr ettik de deseler, ikisinin de manası birdir, değişmez. Çünkü Müslüman bu şekilde inkâr edilmez. Bu hitap ancak bir kâfire, tekfir edilen birisine yapılır. Tekfir edilmeyen birisine "Sizden ve Allahtan başka ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizi reddettik. Siz bir olan Allaha iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır" denilmez! Mesele bu kadar açık olmasına rağmen, taraflar karşılıklı lu-gavi, ilmi (!) açıklamalarla birbirlerine delil getirmeye devam etmektedir. Keferna, Arapça'da inkâr ettik demektir. Tekfir et-tik ise kefferna olarak ifade edilir ki böyle bir kullanım Kur'an'da yoktur. Tekfirin dinin aslından olması için buna ge-rek de yoktur! Zira red ve inkâr tekfiri de içerir. Tekfirden kas-dımız ise yukarda açıkladığımız üzere tekfir ismi ve bu ismin ihtiva ettiği hükümlerden ziyade, bir akideyi reddetmek, onu sapıklıkla ve Allah'ın yolundan çıkmakla nitelendirmek, o batıl inancın sahiplerine de düşman olmaktır. Bu manada tekfirin dinin aslından olmadığını, bunu yerine getirmeyen birisinin buna rağmen mümin kalabileceğini; hiçbir Müslüman, hatta hiçbir Yahudi ve Hristiyan, ondan da öte aklı başında hiç kimse

Page 18: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

18 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? iddia edemez. Lakin hal böyle olduğu halde günümüzde müş-rikleri, putperestleri kâfir görmenin dinin olmazsa olmazı sa-yılmayacağını iddia edebilen dinsiz hatta aklını yitirmiş mec-nun kimseler ortaya çıkabilmiştir. Bunlar, tıpkı bütün din men-suplarının dost ve kardeş olduğunu iddia eden dinler arası di-yalogçular, hepsinin aslında aynı ilaha ibadet ettiğini iddia eden vahdeti vücutçular, hakka ulaşmak için çabalayan, içti-had eden bütün din ve mezhep mensuplarının musib yani hakka isabet etmiş olduğunu söyleyen Musavvibe görüşünü savunan safsatacılar gibi ve bunları tekfir etmeyenler gibi kâfirdirler. Bunların küfründen ne Müslümanlardan hatta ne kitap ehlinden hiç kimse şüphe etmez.

Aynı şekilde dini bilen aklı başında hiç kimse de tekfir di-nin aslındandır deyip, bununla tekfire dair bütün isim ve hü-kümleri yani “kafir” şeklinde Arapça ismi onlara vermek, kes-tiklerini yememek, onlardan miras alıp vermemek gibi bütün tekfir ahkamını işin içine dâhil etmez, bütün bunların dinin as-lına dâhil olduğunu ileri sürmez. Eğer tekfir dinin aslındandır diyenler bunu kasdetmiyorsa, aslından değildir diyenler de az önce zikrettiğimiz şeyleri kasdetmiyorsa o zaman bu tartışma-nın manası ve faydası nedir? Yoksa birileri, hiçbir din sahibinin kabul etmeyeceği küfür olan görüşleri savunup bunu gizle-meye mi çalışıyorlar?

Son olarak, bazı yerlerde bu konunun “tekfir fıtrattan mıdır yoksa risaletle bilinen bir mesele midir” başlığı altında konu-şulduğuna da şahit oluyoruz. Bu şekilde bir tartışma selefin usulünde ve Rabbani âlimlerin eserlerinde bulunmamaktadır. Zira bir meselenin fıtratla biliniyor olması her zaman için onu bilmemenin küfür olmasını gerektirmez. Mesela zinanın, hır-sızlığın kötü bir şey olduğu fıtratla bilinebilir, ancak kendisine delil ulaşmamış birisi bunların haramlığını hatta kötülüğünü

Page 19: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

19 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? bilmiyor diye kâfir olmaz. Âlimler, bu meseleyi bu başlıkla de-ğil, müşrikleri tekfir etmek İslam dininin aslındandır, şeklinde veya bazen kâfiri tekfir etmeyen kâfirdir şeklinde kitaplarına dercetmişlerdir. O yüzden gerek tekfir konusu, gerekse diğer tevhide dair meseleler hakkında “bu akılla mı bilinir, yoksa hüccetle mi bilinir” veya “tekfir fetrette bilinir mi, fıtratla bili-nir mi” şeklinde yürütülen tartışmaların doğru olmadığı; bun-ların bidat ehli kelamcıların tartışma yöntemlerini çağrıştıran ve üstelik asıl meseleyi de kamufle eden bir başlık olduğu ka-naatindeyiz. Zaten günümüzde hüccete ulaşmamış fetret ehli birisi de yoktur, o yüzden bu tartışma asıl mevzuyu karart-maktan öte bir mana taşımaz. Mesele, neyin akılla neyin na-kille bilineceğini tesbit etmek değil, imanın asıllarının, dinin asıllarının, tevhidin asıllarının ne olduğunu bilmektir ki bunla-rın hepsi aynı manaya işaret eder. Vela-bera ve bunun gereği olan tekfir, imanın aslına dâhildir. İman da fıtri bir konudur. Lakin buradaki asıl mevzu, imanın asıllarını yerine getirmeyen birisinin müslüman sayılmayacağı hususudur. Tekfir, fıtratla bilinir mi şeklindeki bir münazara ancak bu şekilde kasıd açığa çıkarıldığı zaman fayda verir. Putperest müşrik kâfirleri tekfir etmeyen yani onları Müslümanlarla eşit gören, sapmış görme-yen, onlarla arasındaki ihtilafı bir çeşitlilik ihtilafı veya en fazla bidat ehliyle sünnet ehli arasındaki cüzi bir ihtilaf olarak, hafi bir mesele olarak gören birisi bu haliyle Müslüman kalabilir mi kalamaz mı? Mesele bu şekilde gündemleştirildiği takdirde çok kısa sürede çözülecek veya en azından dalalet ehlinin sa-pıklığı kısa zamanda ortaya çıkacaktır. Böyle açık bir mevzuyu kelami bir ihtilaf gibi lanse edip batılları kamufle etmenin bir alemi yoktur. Tekfir dinin aslı mıdır, esası mıdır, vacibi midir gibi kelamlar eden birisine yapılacak şey onun kelamları üze-rinde durup zaman kaybetmek yerine kasdını sormaktır. Kas-dını açıkladığı zaman yukarda izah ettiğimiz seçeneklerden

Page 20: ﻢﻴِﺣِﺮﻟا ﱠﻦِﻤَﺣْﺮﻟا ﱠ ِّﻢِﺴْ...DİNİN ASLINA DÂHİL MİDİR? Hazırlayan Abdulhakîm Hanif MUVAHHİD YAYINLARI Soru: Silsile Tekfir hakkındaki

20 | Tekfir fetret döneminde de dinin aslına dâhil midir? hangisine giriyorsa ona göre hüküm alır. Müşrikleri tekfir et-mek, onların inançlarını reddetmek, onlardan beri olmak hem fıtratla bilinen dinin asıllarındandır, hem dinden zaruri olarak bilinen dinin vaciplerindendir. Bu mesele asla birilerinin iddia ettiği gibi hafi/kapalı meselelerden değildir. İhtilaflı bir konu da değildir. Bu konunun gündeme getirilme gayesi bellidir. Bazı kimseler birtakım kişi ve grupları tekfir etmemek, hatta kendi batıl geçmişlerini tekfir etmemek için, bir de müslüman dedikleri kimselerin sayısını çoğaltarak taraftar kitlesini ge-nişletmek için bu meseleleri icad etmişlerdir. Meselenin ne fet-retle, ne fıtratla bir alakası yoktur. Bu kimselerin İslam dinin-den zaruri olarak bilinen, herkesin bildiği veya en azından bi-lebileceği, hüccetin herkese ulaşmış ya da en azından ulaşabi-lir halde olduğu Allaha şirk koşanların kâfirliği meselesini çok kapalı, içtihada açık bir mesele gibi takdim edip kendi dünya-larını garantiye almaktan başka bir hedefleri olduğunu düşün-müyoruz. Bu sapmış kimselere net sorular sorulursa bu müca-delenin hakkın zaferiyle sonuçlanacağını umuyoruz.

Vallahu a’lem. Velhamdulillahi Rabbil âlemin.