Upload
others
View
11
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
2918 SAYILI KARAYOLLARI TRAFİK KANUN’UNDA KUSURSUZ SORUMLULUK
I.SORUMLULUĞUN HUKUKİ NİTELİĞİ VE KONUYA İLİŞKİN KAVRAMLAR
Karayolları Trafik Kanuna göre sorumluluk, önce 6085 ve sonra 232 sayılı yasa ile
yapılan düzenleme ile 1985 yılına kadar uygulanmışsa da, 18.06.1985 tarihinden sonra 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile düzenlenmektedir1.
Sorumluluk, 2918 sayılıKarayolları Trafik Kanunu’nun “Hukuki Sorumluluk ve
Sigorta” başlıklı 8.kısmında düzenlenmiştir. Kanun Koyucu 8.kısmın 1.bölümünü “İşletenin
Hukuki Sorumluluğu” şeklinde düzenlemiştir. Yine bu bölümün ilk maddesi olan
85.maddesinin başlığı da “İşleten ve Araç İşleticisinin Bağlı Olduğu Teşebbüs Sahibinin
Hukuki Sorumluluğu” olarak düzenlenmiştir. Bu bölümde işleten ve teşebbüs sahibinin
sorumluluktan kurtulması veya sorumluluğunun azaltılması imkânı( m.86), sorumluluk ile
ilgili genel hükümlerin uygulanması (m.87), zarar verenlerin birden fazla olması hali (m.88)
ve işletenlerin veya teşebbüs sahipleri arasında zararın paylaştırılması(m.89) hususları
düzenlenmiştir.
A.SORUMLULUĞUN HUKUKİ NİTELİĞİ
1.Genel Olarak Hukuki Sorumluluk ve Kusur Sorumluluğu
Hukuk düzenince, hukuka veya sözleşmeye aykırı bir fiil ile başkasına maddi veya
manevi zarar veren kimsenin, bu zararı tazmin etmekle yükümlü olmasına “hukuki
sorumluluk” denir. Dolayısıyla, hukuki sorumluluğun konusunu, zarar görenin uğramış
olduğu zararın tazmin edilmesi oluşturur. Sorumluluk terimi ise, bir kimsenin bir başkasına
karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu şeyi ifade etmektedir. Bu anlamda sorumluluk “borç”
anlamına da gelmektedir. Başkasına borçlu kalmayı gerektiren hukuki sebepler; “hukuki
işlemler”, “haksız fiiller”, “sebepsiz zenginleşme” olarak belirtilmektedir.
1Güleç, Sema; Maddi Tazminat Esasları ve Hesaplanması, Ankara,2007,s.222-223
2
Hukuki sorumluluk, zarar veren veya zarardan sorumlu olan ile zarar gören arasında
önceden bir hukuki ilişki bulunup bulunmamasına göre, akdi sorumluluk ve akit dışı
sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Dar anlamda sorumluluk, akit dışı sorumluluğu
ifade ederken; geniş anlamda sorumluluk hem akdi hem de akit dışı sorumluluğu
kapsamaktadır.
Çalışmanın kapsamı yalnız Karayolları Trafik Kanunu’ndan kaynaklanan sorumluluk
olduğundan, yalnızca haksız fiilden kaynaklanan borçlar incelenecektir.
Geniş anlamda haksız fiil sorumluluğunun içerisine, kusur sorumluluğu ve kusursuz
sorumluluk da girmektedir. Ancak dar anlamda haksız fiil sorumluluğu kusur sorumluluğu ile
eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Yani; haksız fiil sorumluluğu aynı zamanda kusur
sorumluluğunu işaret etmektedir. Kusur sorumluluğu ise; sorumluluğu ortaya çıkaran olayın
kusura dayanmasını gerektirmektedir.
Dar Anlamda Haksız Fiil Sorumluluğu (Kusur Sorumluluğu)
Kusur sorumluluğu, hukuka aykırı, kusurlu bir davranışla bir kimseye verilen zararın
giderilmesi( tazmini ) amacına yönelmektedir. Burada kusur, sorumluluğu ortaya çıkaran
kurucu unsur olduğundan, bu tip sorumluluğa “kusur sorumluluğu” denmektedir.
Haksız fiil sorumluluğu Borçlar Kanunu’nu 41.maddesinde düzenlenmiştir. Bu
maddeye göre;
“Gerek kasten gerek ihmal yahut teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer
kimseye bir zarar ika eden şahıs o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başkasının zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren
şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
Haksız Fiilin unsurları ise; hukuka aykırı fiil, zarar, hukuka aykırı fiil ile zarar
arasında uygun nedensellik( illiyet ) bağının bulunmasıdır.
3
Haksız fiil sonucunda meydana gelen zararlar ise maddi ve manevi zarar olmak üzere
ikiye ayrılır.
Maddi zararları oluşturan kalemler, fiili zarar ve yoksun(mahrum) kalınan kar şeklinde
ikiye ayrılmaktadır. Fiili zarar; Malvarlığının mevcut durumunda zarar görenin iradesi
dışında meydana gelen azalmayı ifade etmektedir. Yoksun kalınan kar ise, haksız fiil
olmasaydı elde edilecek olunan aktifin elde edilememesinden doğan zarardır.
Manevi zarar, bir kişinin kişilik değerlerinde, şahıs varlığında iradesi dışında meydana
gelen eksilmeyi ifade etmektedir.
Haksız fiil sorumluluğunu ortadan kaldıran neden ise, zarar ile hukuka aykırı fiil
arasındaki uygun illiyet bağının kesilmesidir. Uygun illiyet bağının kesilmesi ise; mücbir
sebep, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü kişinin davranışı olarak sayılmaktadır. Bu husus
ileride ana hatlarıyla inceleneceğinden, burada üzerinde durulmayacaktır.
2.Kusursuz Sorumluluk( Sebep Sorumluluğu )
a. Genel Olarak Kusursuz Sorumluluk
Sebep sorumluluğu, endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşların,
makineleşmenin ve karmaşık sosyal ilişkilerin biçimlendirdiği modern toplum ve uygarlığın
zorunlu kıldığı bir sorumluluk türüdür. Başka bir deyişle, sebep sorumluluğu her şeyin
makineleştiği, işbölümü ve ekonomik birimlerin geniş ölçüde organize olduğu gelişmiş sanayi
toplumunun bir ürünüdür2.
Kusursuz sorumluluğun varlığının dayandığı ana düşünce zarar sebep olma olgusuna
dayanmaktadır. Bu tür sorumluluğun gerçekleşmesi için, “zarara sebep olma” yeterlidir;
ayrıca kişinin kusurlu olması aranmaz. Kusursuz sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu
unsuru değildir. Sorumluluk kanunun öngördüğü belirli birtakım olayların cereyan etmesine
2Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, �stanbul,2006,s. 449
4
bağlanmıştır. Bu tür olaylar ile gerçekleşen zarar arasında uygun bir illiyet bağı( sebep- sonuç
ilişkisi) bulunması sorumluluğun ortaya çıkması için yeterlidir.
Doktrinde sebep sorumluluğunu gerektiren fikirler olarak, hakkaniyet fikri, tehlike
fikri ve hâkimiyet fikri ileri sürülmüştür.
b. Kusursuz Sorumluluk Halleri
aa. Olağan Sebep Sorumluluğu
Sebep sorumluluğu, olağan sebep sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu olmak üzere
ikiye ayrılır.
Sebep sorumluluğunun en hafif şeklini olağan sebep sorumluluğu oluşturmaktadır. Bu
haliyle olağan sebep sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu arasında yer
alır. Olağan sebep sorumluluğu, tehlike sorumluluğuna nazaran sorumluluğun daha hafif
şeklini ifade etmektedir. Olağan sebep sorumluluğu, kişinin objektif özen gösterme, gözetim
ve denetim yapma yükümlülüğünün ihlaline dayanır3.Zararın doğumunda kişinin herhangi bir
kusuru bulunmamasına rağmen, zarara neden olan kişinin özen ve dikkat yükümlülüğünün
ihlal etmesi sorumluluğun temelini teşkil etmektedir. Bu bakımdan olağan sebep
sorumluluğunu, sadece kanunda öngörülen objektif özen ödevinin ihlaline dayanan bir
kusursuz sorumluluk türü olarak tarif etmek mümkündür4.
bb. Tehlike Sorumluluğu
Sebep sorumluluğunun ikincisi, tehlike sorumluluğu olup, sorumluluk hallerinin en
ağırını teşkil etmektedir. Tehlike sorumluluğu adı üzerinde olduğu gibi, tehlikeli faaliyetler
dolayısıyla üstlenilen sorumluluk türüdür. Burada kişinin sorumlu olması için, kusurlu olması
3Gökcan, Hasan Tahsin/ Kaymaz, Seydi; Karayolları Trafik Kanunu’na Göre Hukuki Sorumluluk, Tazminat, Sigorta, Rücu davaları ve Trafik Suç ve Kabahatleri, Ankara,2010,s. 34 4Eren; s. 452
5
ya da objektif özen veya gözetim ödevini ihlal etmesi gerekmez. Kanun Koyucu, özel bir
kanun ya da bir kanun hükmü ile bazı olgulara tehlike sorumluluğunu sonucunu
bağlamıştır5.Bu olgular belirli bir kuruluş, işletme veya faaliyet dalıdır. Ancak sorumluluğun
doğması için kuruluş veya faaliyetin varlığı tek başına yeterli değildir; bunun yanında bu
kuruluş yahut faaliyetin varlığı veya niteliği zarar vermeli yahut zarar verme ihtimali
bulunmalıdır. Böyle bir ağır sorumluluğun kabul edilmesi sayesinde, tehlikeli faaliyetlerde
bulunanların zararın doğmaması için daha özenli ve dikkatli davranmaları, böylece zarar
riskinin mümkün mertebe indirilmesi temin edilmek istenmiştir6.
cc. Hukuka Uygun Müdahaleden Doğan Sorumluluk
Hukuk düzeninin cevaz verdiği bir müdahalede bulunulması durumunda, yapılan
müdahale hukuka uygun olarak gerçekleştiğinden, kural olarak müdahale eden kişinin
sorumluluğunun bulunmaması gerekir. Ancak, bu tür olaylarda müdahale eden ile
müdahaleye uğrayan kişilerin menfaatinin çatıştığı görülmektedir. Her ne kadar hukuk düzeni,
çerçevesini çizdiği şartların varlığı halinde müdahalenin hukuka uygun olduğunu kabul etse
de hakkaniyet gereği, müdahale sebebiyle neden olan zararın kısmen de olsa tazmin edilmesi
gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, belirtilen bu sorumluluk türü “hakkaniyet ilkesi” ile
pekiştirilmiştir.
3.2918 Sayılı Yasayla Düzenlenen Sorumluluk ve Dayandığı İlke
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda, birbirinden farklı esaslara dayanan dört ayrı
sorumluluk türü düzenlenmiştir. Bu sorumluluklardan ilki Karayolları Trafik Kanunu’nun
85.maddesinin 1.fıkrasında düzenlenmiştir. İlgili kanun hükmüne göre; “ Bir motorlu aracın
işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına
sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bir teşebbüs
tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu
teşebbüsün sahibi, doğan zararlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” Kanunda
öngörülen bu sorumluluk, sebep sorumluluğunun ağırlaştırılmış şekli olan tehlike
5 Eren; s.454 6Kılıço�lu, Ahmet M.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara,2007,s.224
6
sorumluluğudur. Sorumluluk için, aracın işletilmesinin bir zarara sebebiyet vermesi gerekli ve
yeterlidir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85.maddesinin 3.fıkrasında ise, işletilme
halinde olmayan motorlu araçların sebep olduğu zararlardan, duruma göre olağan sebep
sorumluluğu veya kusura dayanan sorumluluk öngörülmüştür7.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85.maddesinin 4.fıkrasında ise; İşleten
kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından ötürü, yardım edenin uğradığı zararlardan da
hakkaniyete dayalı kusursuz sorumluluk esaslarına göre sorumludur.
B.İŞLETEN KAVRAMI
1.Tanım ve Unsurları
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3.maddesinde işleten kavramı
tanımlanmıştır;
“İşleten:Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla
sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı,
ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına
ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat
edilirse, bu kimse işleten sayılır.”
Yukarıdaki tanım göz önüne alındığında, işleten sıfatının tayininde iki ölçü nazara
alınmaktadır. Bunlar “Şekli Ölçüt” ve “Maddi Ölçüt” dür.
Şekli ölçüte göre, motorlu aracın trafik sicilinde veya trafik belgesinde maliki gözüken
yahut sigorta poliçesinde adı yazılı olan kimse işleten sayılır8.
7Yılmaz, Zekeriya; Trafik Kazaları ve Ta�ımacılıktan Do�an Hukuki Sorumluluk, Tazminat, Sigorta ve Rücu Davaları, Ankara,2010,s. 24 8Kılıço�lu; s. 263
7
Maddi ölçüte göre, araç üzerinde hukuki hâkimiyetten ziyade fiili hâkimiyeti olan,
araçtan ekonomik yarar sağlayan veya aracın masraf ve rizikolarına katlanan kişi işleten
sayılır9.
Doktrin ve yargı uygulamalarının esas aldığı görüş, maddi ölçüttür. Zira maddi ölçüt,
menfaat ve hâkimiyet ilişkisine dayandığı için sorumluluk hukuku açısından gerçekleri daha
iyi yansıtmaktadır. Bu suretle, bir aracın verdiği zarardan, bu araçtan yararlanan ve onun
üzerinde fiili hâkimiyeti bulunan kimsenin sorumlu tutulmasına olanak sağlanmış olacaktır.
Bu hususla ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun2004//10-165 Esas, 2004/171 Karar
numara ve 24.03.2004 tarihli ilamında;
“2918 sayılı yasanın 3.maddesinde araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla
satışta alıcı sıfatı ile sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya
rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişinin işleten olduğu, ancak ilgilisi
tarafından bir başka kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere
işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu olduğu ispat edilmişse, bu kişinin işleten
sayılabileceği hükme bağlanmıştır.”10
2.İşleten Çeşitleri
a. Gerçek İşleten
Yukarıda tanımı yapılmış maddi ölçütteki nitelik ve unsurlara sahip olan her işleten,
gerçek işletendir. Gerçek işleten sıfatını haiz kişiler, K.T.K madde 3’de,araç sahibi, aracı
mülkiyeti muhafaza kaydıyla satın alan alıcı, aracın uzun süre kiralanması, ariyet veya rehin
alınması gibi hallerde kiracı, ariyet ve rehin alan kişiler şeklinde sayılmıştır.
9Kılıço�lu; s.263 10 www.corpus.com.tr
8
aa. Motorlu Araç Sahibi (Malik)
İşleten olarak ilk akla gelen ve sorumluluğu cihetine gidilen kişi araç sahibidir.
Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi, aracı, kendi hesabına ve kendine ait olmak
üzere kullanıyor ve araçtan çıkar sağlıyorsa, kişiliğinde hem şekli hem de maddi anlamda
işletenlik sıfatını birleştirmiş olur11.Ancak araç sahibi her zaman işleten olmayabilir.
K.T.K madde 3’e göre,” Araç sahibi, araç için adına yetkili idarece tescil belgesi
verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir.”
Araç sahibi aracını trafik tescil şubesine tescil ettirmek zorundadır. Ancak, trafik sicili
ve buradan alınacak olan tescil belgesi, mülkiyet ilişkisinin belirlenmesinde sadece bir karine
fonksiyonuna sahip olduğu için, sicildeki kayda rağmen aracın gerçek sahibi bir başka kişi
olabilir. Zira Karayolları Trafik Kanunu’na göre, aracın mülkiyeti, trafik siciline tescil ile
değil, noter tarafından düzenleme yoluyla yapılan satış veya devir işlemi ve aracın
zilyetliğinin devriyle kazanılmaktadır. Buradaki devir ve satış işleminin şekle bağlanması
geçerlik şartıdır. Keza, Karayolları Trafik Kanunu’nun 20.maddesi noter dışında yapılan devir
ve satışların geçersiz olduğunu belirtmiştir. Ancak bu husus yalnızca tescil edilmiş araçlar
bakımından geçerlidir.(K.T.K. m.20/ 1,d). Bu şekilde aracı devralan kişi bir ay içinde trafik
tescil dairesinden kendi adına tescil belgesini almak zorundadır.( K.T.K m.20/e)
Henüz trafiğe tescil edilmemiş olan ve bu nedenle noter yoluyla satışı yapılmayan,
ancak yeni malik tarafından satın alınıp tescil için götürülen aracın yaptığı kazada sorumlu
gerçek işleten, yani satın alan kişidir12.
bb. Aracın Mülkiyeti Muhafaza Kaydıyla Alıcısı
K.T.K madde 3’de, aracı mülkiyeti muhafaza kaydıyla satın alan ve noterdeki
mülkiyeti muhafaza sicilinde kayıtlı görünen kişi de, gerçek işleten sayılmıştır. Türk Medeni
Kanunun 764.maddesinin 1.fıkrasına göre, mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışın; resmi şekilde 11Yılmaz; s.50 12Gökçan/Kaymaz; s. 40
9
yapılması ve alıcının yerleşim yerindeki noterlikte tutulan özel sicile kaydedilmesi gerekir.
Mülkiyeti muhafaza kaydıyla araç satışının da, noter tarafından düzenleme yoluyla yapılması
gerekir. Bu şekilde, mülkiyeti muhafaza kaydıyla satılan aracın sebebiyet verdiği zarardan,
işleten sıfatını kazanmış olan alıcı sorumludur.
cc. Aracın Uzun Süreli Kiracısı, Ariyet ve Rehin Alanı
K.T.K madde 3 ‘de aracı uzun süreli kira, ariyet ve rehin ilişkisine dayanarak kiracı,
ariyet ve rehin alan sıfatıyla işleten kişilerde gerçek işleten sayılmıştır.
Ariyet Sözleşmesi, aracın kullanımının ücretsiz olarak başkasına verilmesidir. Ariyet
nedeniyle kişinin işleten olabilmesi için, aracın her türlü bakım, onarım ve sorumluluklarını
üstlenmesi, çalıştırılmasından doğan menfaatin de kendisine ait olması gerekir13.
Kiracı, motorlu aracın kullanımı bir ücret karşılığında devralan kişidir. Kira
sözleşmesiyle bir aracın bakım, onarım, sorumluluk ve karı kiracıya ait olmak üzere zilyetlik
telim alınmaktadır. Ancak kanunda “uzun süreli kiralama” dan ne anlaşılması gerektiği, aracın
hangi süre zarfında kiralanması durumunda uzun süreli kiralama sayılacağı hakkında bir
netlik yoktur. Bu durumda doktrinde hâkim olan görüş Borçlar Kanunu’nun belli olmayan
süreli menkul kiralarında feshi ihbar süresine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmektedir. Borçlar Kanunu’nun 262.maddesinin 3.fıkrasına göre, belli olmayan süreli
taşınır kiralarında kiralayan 3 günlük feshi ihbar süresine uymak suretiyle kira sözleşmesine
son verebilir. İşte bu hükümden hareketle, üç gün veya daha uzun süreli kira sözleşmeleriyle
belirli olmayan süreli kira sözleşmeleri Karayolları Trafik Kanunu anlamında uzun süreli
sayılabilir14.
b. Farazi İşleten
Kanun, birtakım kimseleri gerçek işleten olmadıkları halde farazi işleten saymış ve bu
kişileri meydana gelen zarardan gerçek işleten gibi sorumlu tutmuştur. Burada bazı kimseler
13Gökçan/Kaymaz; s. 43 14Kılıço�lu, Ahmet; s. 267
10
“işleten yerine”, “işleten gibi” sorumlulukları söz konusudur15.Farazi işletenler, Motorlu
Araçla İlgili Mesleki Faaliyette Bulunanlar, Yarış Düzenleyicileri, Motorlu Aracı Çalan ve
Gasp eden Kişiler, Devlet ve Diğer Kamu Tüzelkişileridir.
c. Ortak İşleten Kavramı
Aynı araç üzerinde birden çok kişi gerçek işleten durumunda olabilir. Eğer aracın
meydana getireceği tehlike ve aracın masrafları birden çok kişi tarafından üstlenilmiş ve
bunlar aynı zamanda araç üzerinde fiilen hâkim durumda iseler, birden çok işleten söz
konusudur16.Özellikle adi ortaklık ve miras şirketinin sahip olduğu araçlarda birden çok
işleten vardır17.
Adi ortaklık durumunda ortaklardan biri veya miras şirketinde mirasçılardan biri, araç
üzerinde fiili hâkimiyet kurmuş ve aracın yarar ve hasarı kendi hesabına olmak üzere aracı
kullanmışsa, o ortak veya mirasçı işleten sayılır. Aksi takdirde, adi ortaklık veya miras şirketi
sorumlu tutulmalıdır. Ortak işletenler, zarar görene karşı zararın tamamından müteselsilen
sorumludurlar.
C.İŞLETENİN BAĞLI OLDUĞU TEŞEBBÜS SAHİBİ KAVRAMI
Teşebbüs sahibi işleten değildir. Ancak teşebbüs sahibi, sorumluluk bakımından
işletenle bir tutulmuştur. Zira Karayolları Trafik Kanunu’nun 85.maddesinin 1. Fıkrası
uyarınca: “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir
şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı
altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni
ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu
olurlar.” Dolayısıyla kanun hükmüne göre, teşebbüs sahibi işletenle birlikte müteselsilen
sorumludur. Buna karşılık motorlu araç, bir teşebbüse bağlı olarak, yani teşebbüsün unvanı
15Eren; s.649 16Yılmaz; s. 65 17Karahasan, Mustafa Re�it; Sorumluluk Hukuku Birinci Kitap: Kusura Dayanan Sözle�me Dı�ı Sorumluluk; �kinci Kitap: Kusura Dayanmayan Sözle�me Dı�ı Sorumluluk, �stanbul, 1995,s. 965
11
veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmiyorsa, meydana
gelen zarardan araç işleteni tek başına sorumludur18.
( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas:1998/19-468 Karar:1998/529 Tarih:24.06.1998)
“Teşebbüs sahibi işleten değildir fakat gerek motorlu araç sahibi ve gerekse araç işleticisiyle
birlikte müteselsilen zarar görene karşı sorumludur. Kısaca teşebbüsün sorumlu olması
gereken durumlarda işletenin sorumluluğu kalkmış olmaz. Bundan başka, ilgili tarafından
başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç
üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse bu kimse de işleten sayılır19
D. İŞLETENİN EYLEMLERİNDEN SORUMLU OLDUĞU KİMSELER
K.T.K m. 85/5 e göre, “ İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, aracın sürücüsünün
veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi
sorumludur.” Bu maddeye göre, araç sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan diğer
yardımcı kişilerin kusuru, işleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibinin kendi kusurları gibi
değerlendirilerek, başkasının eylemlerinden sorumlu tutulmuşlardır20. Ancak, K.T.K madde
85/5 deki işleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibinin sorumluluğunda kurtuluş imkânı mevcut
değildir. Dolayısıyla işleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, dikkat ve özen yükümlülüğünü
yerine getirdiği, aracın işletilmesine katılan yardımcılarını gerektiği şekilde denetlediğini ispat
etse bile sorumluluktan kurtulamaz.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibinin eylemlerinden sorumlu olduğu kişiler;
sürücü ve diğer yardımcı kişilerdir.
1.Sürücü
K.T.K 3.maddesinde sürücü; ”Karayolunda, motorlu veya motorsuz bir aracı veya
taşıtı sevk ve idare eden kişidir.”
18 Eren; s. 657 19 www.corpus.com.tr 20 Yılmaz; s. 82
12
Benzer bir kavram olarak şoför ise aynı maddede şu şekilde tanımlanmıştır:”
Karayolunda ticari olarak tescil edilmiş bir motorlu aracı süren kişidir.” Buna göre sürücü
kavramı her iki kavramı da içine alacak kadar geniş bir kavramdır. Sürücüler K.T.K 85/5
maddede belirtilen yardımcı kişilerin en başında yer alır. Sorumluluk hukuku bakımından
sürücünün sürücü belgesinin olup olmamasının hiçbir önemi yoktur.
Sorumluluk açısından sürücüler yetkili ve yetkisiz sürücüler olmak üzere ikiye
ayrılırlar.
Yetkili Sürücü; İşletenin sarih(açık) veya zımni(kapalı) rızasıyla motorlu aracı süren
kişidir21.
Yetkisiz Sürücü; Aracı işletenin rızası hilafına hukuka aykırı olarak geçiren ya da
kullanan kişidir. Karayolları Trafik Kanunun 107.maddesine göre aracı çalan veya gasp eden
kişi yetkisiz sürücüdür. İşleten kural olarak yetkisiz sürücünün eylemlerinden sorumlu
değildir22. Zira anılan madde hükmüne göre aracı çalan veya gasp eden işleten gibi
sorumludur.
İşleten ve teşebbüs sahibi, yetkili her türlü sürücünün eyleminden sorumludur. İşleten
ve teşebbüs sahibinin, eyleminden sorumlu olduğu ilk sürücü, aracı rızasıyla bıraktığı,
genellikle hizmet sözleşmesine dayanarak veya belli bir kadroya bağlı olarak çalışan
sürücüdür. İşletenin bu tür normal sürücü dışında eylemlerinden sorumlu olduğu diğer
sürücüler, tesadüfî ve geçici sürücülerdir23.
Aracın işleten dışında bir başkası tarafından kullanılıyor olması, bu kullanıma işleten
tarafından rıza gösterildiğine karine teşkil eder. Bu karinenin aksini ispat, işletene düşer.
Sürücü işletenin rızası olmadan aracın kullanımını bir başkasına vermişse, bu kişinin vermiş
olduğu zararlardan da işleten sorumludur. İşleten ve teşebbüs sahibinin, aracı, sürücüye
bırakması yeterli olup, sürücünün aracı tahsis amacı dışında kullanmış olması, onları
sorumluluktan kurtarmaz. Sözgelimi, işleten, aracı sürücüye garaja götürmesi için vermiş
21Eren; s. 655 22Eren; s.655 23Eren; s.655
13
olmasına rağmen, sürücü aracı özel işleri için kullanmış ve üçüncü kişiye bir zarar vermişse,
işleten söz konusu zarardan sorumludur.
Yargıtay 4.H.D 16.03.1987 tarih – 1987/ 865 E. 1987/ 1883 K. Sayılı ilamında:
“Davalı Ayten’e ait aracın, kocası tarafından bir tamirhaneye götürülmesi için davalı
Osman’a verildiği ve onun tarafından kullanıldığı sırada olayın gerçekleştiği tartışmasızdır.
O halde, aracın izinsiz kullanılması sözkonusu değildir; sürücünün, aracı başka bir amaçla
kullanılması izinsiz kullanma anlamına gelmez. Bu nedenle, aracın; yarar ve hâkimiyetinin
aracın maliki olan Ayten’e ait olmak üzere işletildiğinin kabulü gerekir.”
Sürücü, kusuruyla bir zarar sebep olmuşsa, zarar gören Borçlar Kanunu’nun
41.maddesine göre ona tek başına veya işleten ve teşebbüs sahibi ile birlikte Borçlar
Kanunu’nun 51. Maddesi uyarınca müteselsil olarak tazminat davası açabilir.
2. Diğer Yardımcı Kişiler
İşleten, sürücü dışında, aracın kullanılmasına katılan diğer yardımcı kişilerin
eylemlerinde de sorumlu tutulmuştur. Bunların başında, K.T.K m.3 ‘de “ Araçlarda, sürücü
hariç, araç veya taşıma hizmetlerinde süreli veya süresiz çalışan kişiler ile iş makinelerinde
sürücüden gayri kişiler” olarak tanımlanan “hizmetliler” gelmektedir. Bununla birlikte,
maddede belirtilen “yardımcı kişiler” kavramı geniş yorumlanmalı ve hizmetliler dışında
kalan bazı kişiler de duruma göre aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişiler kapsamında
değerlendirilmelidir24.Buna göre, sürücü yardımcıları, aracın manevra yapması sırasında
sürücüye işaret verenler, aracın işletilmesinde veya kullanılmasında fiilen yada hukuken
yararlanılan kişiler, şoför adayları yetiştiren öğretmenler, aracın kullanılması, sevk ve idaresi
konusunda bilgi veren veya rehberlik eden elemanlar yardımcı kişi sayılır.
24Yılmaz; s.84
14
İşleten ve teşebbüs sahibiyle yardımcı kişiler arasında bir hizmet akdinin mevcudiyeti
gerekmez, aradaki ilişki hukuki veya fiili olabilir25.Ancak, yardımcının hizmetinin mutlaka
aracın işletilmesiyle ilgili olması gerekir.
Yolcular, kural olarak yardımcı kişi sayılmazlar. Ancak yolcuların kendi davranışları
ile aracın kullanılması ya da işletilmesi faaliyetine katılmaları halinde yardımcı kişilerden
sayılır ve eylemlerinden işleten sorumlu olur26. Sözgelimi, sürücü manevra yaparken yolcu
yön ve yol göstermiş ise veya bir süre direksiyonu tutmuş yahut el frenini çekmiş ise, artık
yardımcı kişilerden olmuştur. İşleten bu durumda, üçüncü kişinin kusurunu ileri
süremez27.Ancak bu durum aracın işletilmesi hali için geçerlidir. Şayet aksi halde, yani aracın
işletilme faaliyeti dışında bir davranışta bulunmuşsa yolcu artık yardımcı kişi sayılmayacaktır.
Sözgelimi, aracın içindeki yolcu aracın penceresinden fırlattığı şişeyle bir başka kişinin
yaralanmasına sebebiyet verirse bu durumda, işleten, bu eylemden sorumlu olmayacaktır. Zira
bu eylem aracın işletilmesi ile ilgili bir davranış değildir28. Bu tür durumlarda işleten K.T.K
86/1 maddeden yararlanarak yolcunun ağır kusurunu ispat etmek suretiyle sorumluluktan
kurtulabilir.
II. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNUNA GÖRE SORUMLULUĞUN GENEL
ŞARTLARI
A.ZARARIN VARLIĞI ŞARTI
Zarar, genel anlamıyla bir şeyin bütünlüğünde, niteliğinde veya niceliğinde azalmayı
yada değer veya miktar artışından yoksun kalmayı ifade etmektedir.
K.T.K 85/1 maddesinde zarar kavramı tanımlanmamakla birlikte, zarar kavramının
kapsamı belirtilmiştir. Buna göre kaza sonunda “… bir kimsenin ölümüne veya
yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına” neden olunursa sorumluluk ortaya
25Yılmaz; s. 85 26Gökçan/ Kaymaz; s. 50 27Eren; s.657 28Bolato�lu, Bolat; Karayolları Trafik Kanunu’na Göre Motorlu Araç ��letenin Hukuki Sorumlulu�u, Ankara,1988, s.127
15
çıkacaktır. Zarardan söz eden diğer hüküm ise Borçlar Kanunu’nun 41.maddesinde yer
almakta ancak burada da zarar kavramı tanımlanmamaktadır.
Zarar bir kimsenin ya malvarlığında yahut kişilik değerlerinde yok olmaya yahut bir
azalmaya sebebiyet verir.
Yapılan bir tasnife göre zarar, maddi ve manevi zarar olmak üzere ikiye ayrılır,
Manevi Zarar, bir kişinin kişilik değerlerini oluşturan manevi varlığının saldırıya
uğraması sebebiyle uğradığı kayıp veya eksilmeleri ifade etmektedir. Bu bağlamda, kişinin
yaşama hakkı, vücut bütünlüğü hakkı, şeref ve itibarı, ticari itibarı, özel hayat ve aile
hayatının gizliliği ve saygınlığı manevi değerlerini oluşturur. Kişilik haklarına saldırılan
mağdurun yaşama, zevk ve sevinci azalmakta, ruhsal bütünlüğü, iç dengesi, mutluluğu, huzur
ve güveni sarsılmakta ve bu saldırıdan dolayı büyük elem ve acı içerisinde hayatını
sürdürmektedir.
Maddi Zararın yöneldiği değerler, kişiye ilişkin olabileceği gibi mala(şeye) ilişkin
olabilir. Bu kapsamda kişiye ilişkin zararları, adam öldürülmesinden doğan zararlar ile vücut
bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlar olarak ikili bir tasnife tabi tutmak mümkündür.
Adam öldürülmesinden doğan zarar, motorlu araçla bir kimsenin ölüme neden
olunması durumunda, ölenin yakınlarının uğradığı destek kaybından doğan bir zarar
sözkonusu olmaktadır. Zarara uğrayanlar, ölenin desteğinden mahrum kalanlardır. Ölenin
desteğinden yoksun kalanlar ölenin yakınları olabileceği gibi, ölenin sürekli olarak fiilen
ekonomik yardımda bulunduğu kimselerdir. Ölüm nedeniyle doğan bütün zararlar K.T.K
kapsamında bulunmaktadır.
Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlar ise, kaza sonucu kişinin yaralanması ile
meydana gelebilecek; tedavi giderleri, tedavi süresince çalışmamaya taalluk edecek gelir
kaybı, çalışma gücünde azalma sebebiyle oluşan gelir kaybı, ekonomik geleceğin
sarsılmasından doğan zararlardır. Bu zararlar da K.T.K kapsamındaki zararlardır.
16
Mala(şeye) ilişkin zararlar ise, maddi bir cisim (eşya) dolayısıyla uğranılan zarardır.
Bu zararların bir kısmı T.T.K hükümlerine tabi iken, diğer kısım B.K hükümlerine tabi
tutulmuştur29.
Trafik kazası sonucu bir şeyin tahribi, kaybedilmesi, hasara uğraması nedeniyle
meydana gelen zararlar mala ilişkindir. Bu zarar motorlu araç da oluşabileceği gibi, araçta
taşınan eşyalarda yahut aracın çarpması sonucu başka bir şeyde oluşabilir30.
Kaza nedeniyle aracın veya malin tahribinden doğan zararlar;fiili zarar ve yoksun
kalınan kâr olarak ikiye ayrılır.
Fiili zarar, malvarlığının mevcut net durumunda zarar görenin iradesi dışında
meydana gelen fiili azalmaya denir31.Burada, zarar verici olay sonucunda malvarlığının
miktar ve değeri azalmaktadır. T.T.K kapsamında fiili zarar, hasarın onarımı için gereken
bedel ve tahrip edilen otobüs, otomobil gibi aynı nitelikte bir aracı sağlamak, satın almak için
ödenecek para ile bunları temin için yapılan seyahat, gezi ve araştırma masraflarını kapsar.
Ayrıca, tahrip olan araç veya mal kullanılmış, eski araç ya da mal ise, değer farkı gözönünde
tutulur.
Yoksun kalınan kar, olayların normal akışına, genel hayat tecrübelerine göre
malvarlığında meydana gelebilecek artışların zarar verici fiil nedeniyle kısmen veya tamamen
önlenmesi sonucu meydana gelen azalmayı ifade eder32.Dolayısıyla burada meydana gelen
zararlar, malvarlığında kesin olarak yahut büyük ihtimalle meydana gelebilecek bir artışın,
kısmen veya tamamen önlenmesi yoluyla ortaya çıkacaktır33.T.T.K kapsamındaki yoksun
kalınan kar, tahrip edilen araç yada malın, gelir sağlayan bir iş veya meslekte kullanılması
durumunda söz konusudur34.Sözgelimi, zarar gören taksinin bu sürede çalışamamasından
doğan gelir kaybı bu kategoride değerlendirilir.
29Bolato�lu; s. 136 30Gökçan/Kaymaz; s. 62 31Eren; s. 477 32Eren; s.478 33Eren; s. 478 34Gökçan/Kaymaz; s. 63
17
O halde, K.T.K kapsamındaki zararlar kişiye ve şeye(mala) ilişkin zararlardır. Bunlar
dışındaki salt ekonomik nitelikteki zararlardan doğan sorumluluk KTK kapsamı dışında,
ancak B.K kapsamı içinde değerlendirilmektedir. Zarar gören kimseler, aracın işleteni,
sürücüsü veya işletmeyle ilgili diğer yardımcı kişiler olabileceği gibi, yaya ve araçtaki
yolcular da olabilir. Yine zarar gören şeyler ise, aracın çarptığı evin veya dükkânın kapısı,
duvarı, içindeki eşyalar olabilir35. Bu anlamda yukarıda belirtilen maddi zararlar K.T.K
hükümlerine tabidir.
Ancak, genel hükümlere tabi olan maddi zararlar ise şunlardır;
-Hatır taşıması veya aracın hatır için verilmesi nedeniyle yaralama yahut ölüm
meydana gelmesi durumunda(K.T.K 87/I)
-Malik ile işleten arasındaki ilişkide araca meydana gelen zararlardan
sorumluluk(K.T.K 87/I-c)
-Zarar görenin, araçta taşıdığı ve zarar görenin bagajı ve benzeri eşyası dışındaki
eşyaya verilen zararlardan işletenin sorumluluğu(K.T.K 87/II)
-Çekilen aracın yol açtığı zararlardan dolayı işletenin sorumluluğu( K.T.K 102/I)
-Motorsuz taşıtlar ve motorlu bisiklet sürücülerinin verdiği zarardan sorumluluk(
K.T.K 103)
-Çalınan yada gaspedilmiş araca bilerek binen yolcuya karşı sorumluluk( K.T.K
107/II)
-Yarışlarda yarışçı veya onlarla beraber araçta olanların uğrakları zararlar ile gösteride
kullanılan diğer araçların uğradığı zararlardan sorumluluk( K.T.K 105/II)
35Eren; s.237
18
Manevi Zararlar Bakımından
Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. Maddesi; “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile
manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.”
Doktrinde ve uygulamada çoğunlukla manevi tazminatın KTK kapsamı dışında olduğu,
manevi tazminat yönünden BK’nın haksız fiile ilişkin hükümlerin geçerli olacağı yorumu
kabul görmektedir36.Bu durumda trafik kazalarından dolayı manevi zararlar, işletenin KTK’ya
dayalı tehlike sorumluluğu kapsamına girmemektedir.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre, işleten aracı bizzat sürerken ölüme veya
yaralanmaya sebep olmuşsa, BK 47.maddeye göre manevi zarardan ancak kusurlu olduğu
takdirde sorumlu olur. Buna karşılık, işleten “ adam çalıştıran sıfatıyla” aracı bir yardımcıya
teslim etmiş ve zarara o sebep olmuşsa, işleten veya sürücü yada diğer yardımcı kişi, kusursuz
olsa bile, işleten kusursuz sorumluluk ilkesine dayanarak gerçekleşen manevi zarardan B.K 47
maddesi uyarınca sorumlu olur37.
B. ZARARIN TRAFİK KAZASINDAN DOĞMASI ŞARTI
Karayolları Trafik Kanunu’nun 3.maddesindeki tanımına göre Trafik Kazası ;”
Karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm,
yaralanma ve zararla sonuçlanmış olan olaydır.”
Her şeyden önce bir kazaya trafik kazası denebilmesi için söz konusu kazanın,
karayolunda veya karayolu sayılan yerde meydana gelmiş olması gerekir. Zira K.T.K
2.maddesinde “bu kanun karayolunda uygulanır” denilerek kanunun yer bakımından
uygulanma alanı “karayolu” olarak belirtilmiştir. Karayolları Trafik Kanunu’nun 3.maddesine
göre Karayolu ;” Trafik için, kamunun yararlanmasına açık olan arazı şeridi, köprüler ve
alanlardır “Karayolu kavramını, herkesin kullanabilmesi için trafiğe açılan ve bu amaca
tahsis edilen yol, köprü ve alanlar şeklinde açıklayabiliriz. Dolayısıyla bu tanım gereği bir
yerin karayolu sayılabilmesi için kamunun yararlanabileceği şekilde trafiğe tahsis edilmiş
arazi bölümünün bulunması gerekir. Şu halde karayolunun sözkonusu olabilmesi için “trafiğe
36Gökçan/ Kaymaz; s. 64 37Bolato�lu; s. 141
19
tahsis edilmek ve kamunun yararlanmasına açık olmak” şeklinde iki unsurun birlikte varlığı
aranmaktadır. Bu iki unsurun birlikte bulunmadığında 2918 sayılı Kanun anlamında karayolu
kavramından söz edilemez38.
Hal böyle olmasına rağmen Ahmet Kılıçoğlu, motorlu aracın sorumluluk alanının
sınırlandırılmaması gerektiğini ileri sürmektedir.Kılıçoğlu’na göre, araç işletenin kusursuz
sorumluluğu cihetine gidilebilmesi için kıstas, aracın işletilme alanı değil; aracın işletilmesi
olgusudur39.
Bununla birlikte, karayolu tanımına girmediği halde, genel trafiğin kullanımına açık
olan yerler “karayolu gibi” kabul edilmiştir. Bu yerler KTK’nın 2.maddesinin 2.fıkrasının (a)
ve (b) bentlerinde sayılan yerlerdir;
a. Karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj,
yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği
için faydalanılan yerler ile
b. Erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya
açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve
akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan
kısımlarında da 2918 sayılı kanun hükümleri uygulanır.
2918 sayılı Kanunun devam eden maddelerinde dolaylı biçimde karayolu gibi
değerlendirilen bazı yerlerde kanun kapsamına dâhil edilmiştir. Bu yerler, motorlu araçla ilgili
mesleki faaliyette bulunulan yerler( park yeri, tamirhane, galeri vb- KTK m.104), yarış
parkurları( KTK m.105) ve devlete ait araçların görev gereği bulundukları güzergâhlar olarak
sıralanabilir. Belirtilen yerlerdeki kazalarda da ilgili kanun hükümleri dolayısıyla KTK
hükümleri uygulanmalıdır40.
38Gökçan/Kaymaz, s. 70-71, A�çıo�lu, Çetin; Trafik Kazalarından Do�an Hukuk ve Ceza Sorumlulukları, Ankara,2008, s. 58-59 39Kılıço�lu, Ahmet; s.283 40Gökçan/ Kaymaz; s:71
20
Bir kazanın, trafik kazası niteliği kazanabilmesi için, kazanın karayolu üzerinde olması
şartının yanında, olayda en azından hareket halinde olan bir aracın bulunması şartı da
aranmaktadır. İşletilme halinde olmayan bir aracın trafik kazasına karışabilmesi için ona,
hareket halindeki bir motorlu aracın çarpması gereklidir.
Trafik kazasının söz konusu olabilmesi için son şart ise; kaza sonucu kişiye ve mala
ilişkin bir zararın doğmasıdır.
C. KAZA VE ZARARA MOTORLU BİR ARACIN SEBEP OLMASI ŞARTI
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda “motorlu araç” doğrudan
tanımlanmamıştır. Ancak, 3.maddedeki kavramlar dikkate alınarak bir tanım yapılacak olursa,
Toprak üzerinde/karayolunda, makine gücüyle kendi kendine hareket eden taşıt olarak
tanımlanmaktadır41. Tanıma göre motorlu aracın üç unsuru vardır; hareket unsuru, makine
gücüyle hareket unsuru ve toprak üzerinde hareket unsudur.
a. Hareket Unsuru: Bir aracın motorlu araç olabilmesi için ilk önce hareket
kabiliyetinin bulunması gerekir. Hareket, teker üzerinde olabileceği gibi palet veya
kızak üzerinde de gerçekleştirilebilir. Hareket edemeyen bir makine motorlu araç
kavramında yer alamayacağı gibi KTK bu makinelere uygulanamaz.
b. Makine Gücüyle Hareket Unsuru: Motorlu araç, bizzat kendi iç düzeninden
kaynaklanan itici güç ile hareket edebilen araçtır. Kendisi dışında bir unsur
tarafından çekilen yada hareket ettirilen araçlar motorlu araç değildir. Bu nedenle
bisiklet, at arabası, fayton gibi araçlar motorlu araçlar kategorisine girmezler.
Yine, motorlu bisikletler de KTK m.103 uyarınca KTK’ya tabi olmayıp genel
hükümlere tabidir. Buna karşın, KTK 3.maddesinde tanımlanan “motosiklet”
ve”triportörler”motorlu taşıt olup KTK hükümlerine bağlıdırlar.
c. Toprak Üzerinde Hareket Unsuru: Motorlu araç, toprak üzerinde hareket eden
araçtır. Bu özellik onları hava ve su üzerinde hareket eden araçlardan ayırır.Hava
araçlarının pistlerdeki harekeleri KTK’ya tabi değildir. Bunlar hakkında 2920
sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu uygulanır42.
41Gökçan/Kaymaz; s:73 42Gökçan/Kaymaz; s. 74
21
D. UYGUN İLLİYET BAĞI BULUNMASI ŞARTI
KTK. m.85 uyarınca araç işletenin sorumlu tutulabilmesi için, araç işletme faaliyeti ile
zarar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağının bulunması gerekir. Uygun illiyet bağı, bir
olayın, olayların normal akışına göre ve olağan hayat tecrübelerine göre, gerçekleşen zararı
meydana getirmeye elverişli bulunmasıdır. Başka bir ifade ile, neden sonuç ilişkisi içinde bir
olay diğerinin sebebi sayılıyorsa, olay gerçekleşen sonucun doğmasına neden oluyorsa veya
bu sonucun doğumunu kolaylaştırıyorsa, bu durumda olay ile sonuç arasında illiyet bağı
vardır43.
KTK açısından uygun illiyet bağı, motorlu araç işletme faaliyetinin bir zarara sebep
olmasıdır. Zararın motorlu aracın işletilmesi nedeniyle meydana geldiği kabul edilebiliyorsa,
başka bir ifade ile araç işletilmeseydi zarar meydana gelmezdi denilebiliyorsa, bu durumda
uygun illiyet bağının varlığı kabul edilir. Meydana gelen zarar ile motorlu araç işletme
faaliyeti arasında ilgi bulunmasına rağmen, işletme faaliyeti zararın sebebini oluşturmuyorsa
diğer bir deyişle, işletme faaliyeti o zararın doğumu için yetersiz kalıyorsa bu durumda uygun
illiyet bağı bulunmadığı için işleten KTK. m.85 uyarınca sorumlu tutulamayacaktır44.
İlliyet bağının bulunduğunu kabul etmek için, işletilen aracın zarar gören kişi veya
eşyaya temas etmesi gerekli değildir. Sözgelimi, bir aracın uzun hüzmeli farlarından çıkan
ışığın karşı yönden gelen başka bir aracın sürücüsünün gözlerini kamaştırması nedeni ile bir
kazanın meydana gelmesi halinde olduğu gibi. Aracın işletilmesi ile zarar arasındaki illiyet
bağı dolaylı da olabilir45.
İşletenin KTK uyarınca sorumlu tutulabilmesi için zarar görenin, zarar ile motorlu
aracın işletilmesi arasında uygun illiyet bağı olduğunu ispat etmesi gerekir. Burada ispat yükü
zarar görendedir.
43Bolato�lu; s.144 44Eren; s.246 45Karahasan; s. 789- Kılıço�lu, Ahmet; s. 33
22
III. MOTORLU ARACIN “İŞLETİLMESİ” SIRASINDA MEYDANA GELEN ZARAR
NEDENİYLE SORUMLULUK( KTK 85/ I )
A.SORUMLULUĞUN HUKUKİ NİTELİĞİ
Karayolları Trafik Kanunu’nun 85.maddesinin 1. Fıkrasında, işletilme halindeki bir
motorlu aracın sebep olduğu zararlardan araç işleten ile işletenin bağlı bulunduğu teşebbüs
sahibinin hukuki sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre: “Bir motorlu aracın işletilmesi bir
kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa,
motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından
kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi,
doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”Sözkonusu madde hükmüne
göre motorlu aracın işletilmesine bağlı bir sorumluluk öngörülmüş olup, işleten ve işletenin
bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu için, zararın aracın işletilmesinden
kaynaklanmış olması gerekir.Kanunda öngörülen bu sorumluluk, sebep sorumluluğun
ağırlaştırılmış şekli olan tehlike sorumluluğudur. Buna göre işleten hiçbir kusuru bulunmasa
dahi aracın işletilmesin doğan zararı tazmin etmekle yükümlüdür46. Sorumluluğun doğması
için aracın işletilmesinin bir zarara sebebiyet vermesi yeterlidir.
KTK 85/I maddesindeki sorumluluk olağan sebep sorumluluğu olmadığından, işleten
objektif özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispat etse bile zarar aracın işletilmesinden
doğmuşsa sorumluluktan kurtulamaz47.
B. İŞLETME KAVRAMI
46Yılmaz; s.32 47Gökçan/ Kaymaz; s. 75
23
Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/ I. fıkrasına göre sorumluluğun sözkonusu
olabilmesi için öncelikle motorlu aracın “işletilmesi” gereklidir. Zira bu hüküm, işletme
halindeki araçların sorumluluğunu düzenlemektedir.
İşletilme kavramını açıklayan iki görüş vardır48.
Bunlardan ilki; makine tekniğe dayanan işletmegörüşüdür. Bu görüşe göre; aracın
mekanik aksamının çalışması ve kullanılması halinde işletildiği kabul edilmektedir49.Bu
görüşte aracın mekanik donanımının çalışması özellikle motor ve farlarının çalışması esas
alınmaktadır. Kaza, aracı harekete geçiren mekanik aksamın, motor ve ışık donanımının
çalışmasının ortaya çıkardığı tehlike sebebiyle doğmuş olmalıdır50.
İkinci görüş ise, aracı trafiğe çıkarmagörüşüdür. Bu görüşe göre, motorlu araç, trafiğe
çıkarıldığı andan itibaren burada kaldığı sürece işletilme halindedir. Bu görüşe göre,
motorundaki arıza nedeniyle yolun kenarına çekilmiş bir araç işletilme halindedir. Bırakmanın
veya yolda kalmanın süresinin kısalığı ve uzunluğunun hiçbir önemi yoktur. Yine, inerken
kapısı açık olan araç bir bisikletlinin çarparak kaza yapması halinde araç işletilme
halindedir51. Aracınbir kez trafiğe sokulup trafik kurallarına tabi olması yeterli olup; gidişini
tamamlayıp genel yoldan çekilmedikçe işletme halindedir; aracın hareket veya durma halinde
olmasının, motorun ve diğer mekanik aksamın çalışma halinde bulunup bulunmamasının bir
önemi yoktur52.
Doktrinde her iki görüşü de savunan yazarlar vardır. Ancak Yargıtay temelde mekanik
görüşü esas almaktadır.
48Eren; s. 658. 49Gökçan/ Kaymaz; s. 76 50A�çıo�lu; s. 51 51Bolato�lu; s. 170 52Eren; s. 659
24
1.Aracın Hareket Halinde Olup Olmamasına Göre İşletme Kavramı
a. Hareket Halindeki Araçlarda İşletme Kavramı
Motor gücüyle hareket halinde olan aracın sebep olduğu trafik kazasından doğan
sorumluluk, işletenin tehlike sorumluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Türk Hukukunda hareket
halindeki aracın hız yönünden bir sınırı bulunmamaktadır53.
Hareket halindeki aracın işletenin arzusu yada arıza nedeniyle motorun durmasına
rağmen o an mevcut hızından ve yolun meyilli olmasından dolayı bir müddet daha gitmesi
sırasında da işletme hali devam etmektedir.
Araç hareket halinde olmamakla birlikte, motoru çalışıyor veya durdurulmuş ancak bu
sırada bir zarar meydana gelmiş, örneğin garajda bulunan bir aracın motoru çalışırken
egzozundan çıkan gazla bir zehirlenme olayı cereyan etmiş ise, işleten bundan tehlike esasına
göre sorumlu değildir54. Ancak garaja girip çıkılırken verilen bir zarar işletilme sözkonusu
olduğundan tehlike sorumluluğu bulunmaktadır55.
Hareket halinde iken, araçtaki arıza ya da başka bir sebepten kaynaklanan ve çarpma
dışındaki bir nedenle meydana gelen zararlar da işletme halinde verilen zararlardan sayılır.
Sözgelimi, aracın elektrik kontağında yangın çıkması, işletme halinde verilen zararlardan
sayılır.
Motorlu aracın işletilmesi sırasında yoldaki küçük taşların veya diğer cisimlerin
çevreye fırlatılması ve araçtan damlayan yağın yolu kaygan hale getirmesi ve bunların da
başkalarına zarar vermesi durumunda işletenin sorumluluğu cihetine gidilecektir.
53Eren; s.600 54Eren; s.661 55Gökçan/ Kaymaz; s.78
25
b. Duran Araçlarda İşletme Kavramı
Park edilen araçlarla yolda durdurulan araçlar kural olarak işletilme halinde değildir.
Sözgelimi, bir yolculuk sırasında aracın yol kenarına çekilip durdurularak lastiğinin
değiştirilmesi halinde durum böyledir. Zira bu durumda yol kenarına çekilen bir aracın
motorsuz bir araçtan hiçbir farkı yoktur. Bu sebeple gerçekleşen zararlardan ötürü; KTK 85/1
değil KTK 85/ 3 uygulanır. Buna karşılık, araç trafik akışı içerisindeyken durdurulup bir zarar
doğmuş ise, bu halde aracın işletilme hali içinde olduğu kabul edilerek KTK 85/1 fıkrası
hükmünün uygulanması gerekir56.
Yine elle itilen yada hayvan tarafından çekilen araçta işletme halinde değildir.
Yargıtay, trafiğe çıkılması ve fakat kırmızı ışıkta beklerken aracın durdurulması yahut
sürücünün adres sormak üzere yol kenarında durması yahut bir şey satın alma sebebiyle
aracın kenara çekilmesi durumunda da aracın işletilme halinde olduğunu kabul etmektedir.
Yargıtay bu kararında işletilme halinde olmadığını belirlemek için aracı terk etme
maksadının bulunması şartını aramıştır. Yine aynı karara göre, aracın otoparka
bırakılmasında aracı terk iradesi bulunduğundan, araç işletilme halinde sayılmamalıdır.
Yargıtay’ın bir kararına göre;
(Yargıtay 11. H.D Esas:2005/12177,Karar:2006/13107,Tarih:11.12.2006)
“Anılan Yasa'nın 85/3 üncü maddesinde düzenlenen sorumluluğun ise bir tehlike
sorumluluğu olmayıp, madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere bir kusur sorumluluğu
olduğu ihtilafsızdır. Buna göre, anılan 85/3 üncü maddenin unsurları, işletilme halinde
olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazası, işletenin, yardımcılarının kusuru ya
da aracın bozukluğunun zarara neden olması şeklinde sayılabilir. İşletenin buradaki
sorumluluğu, tehlike sorumluluğuna göre daha hafifletilmiş olağan sebep sorumluluğudur.
(Bkz. Çetin Aşçıoğlu-Trafik Kazalarında Hukuki Sorumluluk ve Tazminat Davaları. 1989
Ankara. Sayfa 73-76.) Şu halde, somut olayda ilk halli gereken husus davalı işletenin
sorumluluğunun bir tehlike sorumluluğu mu, yoksa kusur sorumluğu mu olduğu hususudur.
Bu noktada üzerinde durulması gereken en önemli husus ise aracın işletilme halinde
olmasından neyin anlaşılması gerektiğidir. Bu hususta bir kısım yazarlar aracın işletilme 56Eren; s.662
26
halinde olmasından anlaşılması gerekenin (ki bu görüş mekanik görüş olarak
adlandırılmaktadır.) tehlikenin motorlu aracın mekanik aksamının çalışması, özellikle motor
ve ışık düzeninin çalışması veya bunlar çalışmasa dahi aracın kendiliğinden de olsa (örneğin
park halinde bulunan bir aracın freninin veya vitesinin boşalarak kendiliğinden hareket
etmesi gibi) hareket halinde olmasını ararken, karşı görüşte olanlar ise aracın trafiğe
çıkarılmasının ve karayolunda bulunmasının işletilme halinde olduğunun kabulü için yeterli
bulunduğunu ve dava konusu olayda olduğu gibi karayolu sayılan yerlerde park halinde
bulunan bir aracın işleteninin sorumluluğunun da tehlike sorumluluğu olduğunu kabul
etmektedirler. (Bu konudaki tartışmalar için Bkz. Tekinay/Akman/Burcuoğlu-Altop, Borçlar
Hukuku, İst. 1985,s.710 vd, ayrıca Bkz. Çetin Aşçıoğlu, Trafik Kazalarında Hukuki
Sorumluluk ve Tazminat davaları, Ank, 1989,S.37 vd)”
Yasa'nın 85/3 üncü maddesinin açık hükmü karşısında mekanik sistemin benimsenmesi
gerekir ise de, bunun her somut olayın ve özellikle sürücüsünün amacı nazara alınarak
değerlendirilmesi gerekeceği de açıktır. Örneğin kırmızı ışıkta beklemek durumunda olan bir
araç sürücüsünün aracı stop etmesi veya sürücünün yol kenarındaki bir yerden adres sormak,
herhangi bir şey almak için aracı kısa süreli hareketsiz bırakması, yani aracı terk maksadı
taşımaması durumunda işletenin sorumluluğunun tehlike sorumluluğu olmadığını kabul etmek
de yasa koyucunun amaçları ile bağdaşmayacaktır.”57
C. KTK 85/I MADDESİNE GÖRE SORUMLULUĞUN ŞARTLARI
Karayolları Trafik Kanunu’na göre sorumluluğun genel şartları II. bentteki başlıkta
incelenmiştir. Burada yalnızca bu şartlar, maddeler halinde sayılacaktır.
Buna göre KTK 85/I. maddeye göre hukuki sorumluluğun varlığı için mahkemece
aranması gereken şartlar şunlardır;( Anılan ilk dört şart sorumluluğun genel şartları olup aynı
II.bentteki başlıkta incelenmiştir.)
1. Bir “zarar” mevcut olmalıdır. Buradaki zarar daha önce irdelendiği gibi kişiye
veya eşyaya ilişkin zarardır.
57www.corpus.com.tr
27
2. Zarar, “trafik kazasından” doğmuş olmalıdır.
3. Kaza ve zarara “motorlu bir araç” sebep olmalıdır.
4. Kaza ve zarar ile motorlu araç arasında “uygun illiyet bağı” bulunmalıdır.
5. Kaza motorlu aracın “işletilmesi” sırasında meydana gelmelidir.
6. İşleten KTK 86.maddesinden yararlanamamalıdır.( işletenin veya araç işleticisinin
bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluktan kurtulma veya sorumluluğun
azaltılması hükümlerinden yararlanamamalıdır.)
IV. İŞLETİLME HALİNDE OLMAYAN MOTORLU ARACIN NEDEN OLDUĞU
ZARARLARDAN SORUMLULUK( KTK 85/III )
A.SORUMLULUĞUN HUKUKİ NİTELİĞİ
KTK 85/III.: ”İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik
kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda
işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya
araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir.”
Sözkonusu hüküm ancak, aracın işletilmesinden doğan sorumluluğun uygulamadığı
durumlarda geçerli olmaktadır. Dolayısıyla, işletenin, işletilme halinde olmayan bir aracın
sebep olduğu zarardan sorumluluğu, niteliği itibariyle ikincil(tali) nitelikte bir
sorumluluktur58. Burada işletenin, işletilme halinde olmayan bir aracın sebep olduğu trafik
kazası ve dolayısıyla bu kazadan doğan zarardan sorumluluğu sözkonusudur. Sözgelimi, yol
kenarına park etmiş olan bir araca hareket halindeki bir aracın çarpması veya park halindeki
aracın yanması durumunda KTK 85/ III hükmüne göre sorumluluk söz konusu olmaktadır.
İşletilme halinde olmayan bir aracın işleteni, tehlike esasına göre sorumlu olmasa bile,
ilke olarak olağan sebep sorumluluğuna göre sorumlu tutulmuş, BK 41 veya 55’te
58Eren; s.663
28
düzenlenmiş olan sorumluluk hallerinde daha sert bir sorumlulukla karşı karşıya
bırakılmıştır59.
KTK 85/III fıkrasındaki sorumluluk üç halde sözkonusu olmaktadır:
1. İşletenin Kusuru: İşletenin kusuru ile zararın meydana gelmesinde sorumluluğun
hukuki niteliği doğrudan “kusur sorumluluğu” dur. Bu halde zarar gören, kazada
işletenin kusuru olduğunu ispat etmelidir.
2. İşletenin Eylemlerinden Sorumlu Tutulduğu Kişilerin Kusuru: İşletenin
eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin( sürücü, sürücü yardımcıları vs)
kusurlarından meydana gelen zararlarda tehlike sorumluluğu değil; olağan sebep
sorumluluğu uygulanmaktadır. Görünüş olarak benzese de bu sorumluluk türü BK
55. maddeden iki yönüyle farklıdır. İlk olarak, işleten zararın meydana gelmemesi
için her türlü dikkat ve özeni gösterdiğini ispat etse bile sorumluluktan kurtulma
olanağı bulunmamaktadır. İkinci olarak, işleten yalnızca eylemlerinden sorumlu
olduğu kişilerin kusurlarından dolayı sorumludur.
3. Araçtaki Bozukluk Hali: Araçtaki bozukluk hali olağan sebep sorumluluğun tipik
uygulama şeklidir. İşleten zarar veren araca sahip olması nedeniyle sorumlu
tutulmaktadır. Arızanın yapım ve bakım eksikliğinden ileri gelmesi durumunda
ise, kusur işletende ise kusur sorumluluğu, eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerde
ise olağan sebep sorumluluğu sözkonusu olacağından; BK 58 değil; KTK 85/ III
uygulama alanı bulacaktır60.
B.KTK 85/III. MADDESİNE GÖRE SORUMLULUĞUN ŞARTLARI
Karayolları Trafik Kanunu’na göre sorumluluğun genel şartları II. bentteki başlıkta
incelenmiştir. Burada bu şartlar yalnızca maddeler başlık halinde sayılacaktır.
59Eren; s.664 60Gökçan/ Kaymaz; s. 125
29
Buna göre KTK 85/I. maddeye göre hukuki sorumluluğun varlığı için mahkemece
aranması gereken şartlar şunlardır;( Anılan ilk dört şart sorumluluğun genel şartları olup aynı
II.bentteki başlıkta incelenmiştir.)
1. Bir “zarar” mevcut olmalıdır. Buradaki zarar kişiye veya eşyaya ilişkin zarardır.
2. Zarar “ trafik kazasından “doğmalıdır.
3. Kaza ve zarara “motorlu araç” neden olmalıdır.
4. Kaza ve zarar ile motorlu araç arasından “uygun illiyet bağı” bulunmalıdır.
5. Zarar, işletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından
doğmalıdır.
6. Zarar gören, kazaya işletenin veya yardımcılarının kusurunun yada aracın
bozukluğunun sebep olduğunu ispat etmelidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas:2003/10629 Karar: 2003/10572 Tarih: 10.11.2003
“Dava, kasko sigorta sözleşmesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir. Dava,
konusu hasar, davalıya ait aracın park halinde iken yanması nedeniyle yangının sirayet
etmesi sonucu oluşmuştur. KTK.nun 85/3.maddesi işletilme halinde olmayan motorlu aracın
neden olduğu zarardan kaynaklanan sorumluluğu düzenlemektedir. Buna göre, maddenin
unsurları, işletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazası, işletenin,
yardımcılarının kusuru yada aracın bozukluğunun zarara neden olması şeklinde sayılabilir.
İşletenin buradaki sorumluluğu, tehlike sorumluluğuna göre daha hafifletilmiş olağan sebep
sorumluluğudur. (Bkz.Çetin Aşçıoğlu-Trafik Kazalarında Hukuki Sorumluluk ve Tazminat
Davaları. 1989 Ankara. Sayfa 73-76.) Davacı da, davalının Karayolları Trafik Kanunu´nun
85/3 ncü maddesi uyarınca sorumlu olduğunu ileri sürmüştür. Bu itibarla mahkemece, dava
30
konusu olayda, KTK.nun 85/3 ncü madde hükmü tartışılmadan ve sonuçları kararda
gösterilmeden, eksik incelemeyle karar verilmesi doğru görülmemiştir.”61
V. KAZADAN SONRA YAPILAN YARDIM ÇALIŞMALARDA YARDIM EDENİN
MARUZ KALDIĞI ZARARDAN DOLAYI SORUMLULUK( KTK 85/ IV )
KTK 85/IV:İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hâkimin takdirine göre kendi
aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından dolayı yardım edenin
maruz kaldığı zarardan da sorumlu tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs sahibinin
sorumlu kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan
doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü kişilere yapılması
gerekir.”
Yukarıdaki madde hükmünün yanında aynı kanunun 82/1-a madde hükmünün de
irdelenmesi gerekir. Zira anılan madde hükmü kaza yerinden geçen veya kazaya karışan
araçların sürücülerine yardımı etme yükümlülüğü getirmiştir.
KTK m. 82:” Karayollarında meydana gelecek trafik kazalarına hemen el konmasını,
ölü ve yaralıların taşınmasını veya yaralıların tedavisini veya sanıkların yakalanmasını
sağlamak için,
a) Kaza yerinden geçmekte olan veya kazaya karışmış bulunan araçların sürücüleri
kaza mahallinde ilk yardım önlemlerini almaya ve en yakın zabıtaya veya sağlık kuruluşuna
haber vermeye ve yetkililerin talebi üzerine yaralıları en yakın sağlık kuruluşuna götürmek
zorundadırlar."
İşte KTK 85/ IV maddesi ile de, bu yardım çalışmaları sırasında yardım edenin
uğrayacağı zararın karşılanacağı belirtilerek yardım çalışmaları özendirilmiş ve bu çalışmalara
katılanların karşılıksız bir zarara uğramaları önlemek istenmiştir62.Ancak, kanunda böyle bir
hükme yer verilmemiş olsaydı dahi, kazaya uğrayan bir işleten veya teşebbüs sahibine yardım
eden kimse, yardım nedeniyle uğramış olduğu zararları, vekâletsiz iş görenin iş sahibine karşı
61www.corpus.com.tr 62Gökçan/ Kaymaz; s.133
31
haklarını düzenleyen BK 413’e göre talep edebilirdi63.Fikret Eren’e göre hâkim, KTK 85/IV
ve BK 413 hükümlerini birlikte gözönünde tutmalıdır64.
Yardım edenin yardım çalışmaların sırasında uğradığı zarardan dolayı sorumluluk
hâkimin takdirine bağlı tutulmuştur. Bu takdir hakkaniyete göre kullanılacaktır. Buradaki
sorumluluğun hukuki niteliği hakkaniyet esasına dayalı sebep sorumluluğu (kusursuz
sorumluluk) dur.
KTK 85/ IV. Maddeye göre işletenin veya araç işleticisi teşebbüsün sahibinin sorumlu
tutulabilmesi için kazadan ya kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan doğruya
kendisine veya araçta bulunanlara yapılması gerekmektedir. Şayet dava sırasında işleten
yardımımın kendisinden veya taşıdığı yolculardan başka kimselere yapıldığını ispat ederse
KTK 85/IV maddeye göre sorumlu tutulamaz. Bu halde yardım edenin zararını, kendisine
yardım ettiği kişiden BK 413. Maddesi gereği talep etmesi düşünülebilir65.
Bu madde gerek işletilme halindeki araçların sebep olduğu kazalarda gerekse işletilme
halinde olmayan aracın katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından doğan
zararın tazmininde uygulanır. Kanun ikisi arasında hiçbir fark görmemiştir66.
VI. İŞLETENİN, ARACIN SÜRÜCÜSÜ VEYA YARDIMCI KİŞİLERİN
KUSURUNDAN DOLAYI SORUMLULUĞU
KTK 85/ V: “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya
aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.”
Yukarıdaki bölümlerde sürücü ve yardımcı kişilerin kimler olduğu, tanımları ve
çeşitleri üzerinde durulduğundan, bu bölümden yeniden bahsedilmeyecektir.
63Bolato�lu; s.181 64Eren; s.668 65Gökçan/ Kaymaz; s. 134 66Yılmaz; s. 96-97
32
Kanunun 85.maddesinin V. Fıkrasında düzenlenen hükmün amacının, işleten ile
sürücü ve işletme yardımcılarının eylem ve davranışlarını özdeşleştirilmek istenildiği,
hepsinin davranışlarının eş değerde tutulduğu ileri sürülmektedir. İşleten, her türlü özen
ödevini yerine getirdiği, yardımcılarını gereği gibi denetlediğini, gözetim görevini ihmal
etmediğini ispat etse bile, BK 55 maddesinin aksine sorumluluktan kurtulamaz. Eren ve
Bolatoğlu’na göre fıkrada geçen “kusur” kelimesinin hatalı olduğu bunun yerine “davranış”
ya da “eylem” kelimelerinin kullanılması gerekir. Şu halde 85/ V fıkrası, 85/ I maddesini teyit
ederek kusursuz sorumluluk ilkesini teyit etmektedir.
VII. İŞLETENİN SORUMLULUKTAN KURTULMASI
A.GENEL KURTULUŞ NEDENİ; MÜCBİR SEBEP VEYA AĞIR KUSUR( KTK 86/I)
1.Genel Olarak
KTK 86. Maddesi hükmüne göre: “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru
bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir
sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat
ederse sorumluluktan kurtulur.
Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs
sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hâkim, durum
ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir.”
KTK 86/1.fıkrasında işletenin sorumluluktan tamamen kurtulması düzenlenmiştir.
Buna göre işletenin sorumluluktan kurtulabilmesi için iki grup iddiayı ispat etmek zorundadır.
Birinci kısım, kendisi ya da eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurlarının olmadığı
33
veya kazayı araçtaki bir bozukluğun etkilemediği hususlarıdır. İkinci ispat konusu ise kazanın
mücbir sebepten yahut zarar görenin ya da üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiği
hususlarıdır67.
2.Sorumluluktan Kurtulma Şartları
a. İşleten veya Araç İşleticisinin Bağlı Olduğu Teşebbüs Sahibi, Kendisinin veya
Eylemlerinden Sorumlu Olduğu Kişilerin Kusursuz Olduğunu İspat Etmelidir.
İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluktan
kurtulabilmeleri için, öncelikle, kazada, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu
kişilerin kusurunun bulunmadığını ispat etmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde kusurlu
sayılırlar ve m 86.’daki sorumluluktan kurtulma imkânından yararlanamazlar.
Buradaki kusur, trafik kurallarının ihlali şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla
işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden
sorumlu olduğu kişilerin trafik kurallarına harfiyen riayet ettiklerini, sözgelimi hız sınırlarını
aşmadıklarını, trafik levha ve işaretlerine uyduklarını, sağa sola dönüşlerde dönüş işaretlerini
verdiklerini, takip mesafesini koruduklarını vs. ispat etmeleri gerekir.
Ayrıca, işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin, eylemlerinden
sorumlu olduğu kişilere aracı bırakmada, talimat vermede ve denetlemede de kusurlarının
bulunmadığını ispat etmelidirler. Bu husus özellikle, motorlu aracın, temyiz kudretine sahip
olmayan kişilere veya küçüğe verilmesinde önem taşır. Aracın bu kişilere verilmesi başlı
başına bir kusur teşkil edip, bunların kazada kusurlu olmamaları, işleteni sorumluluktan
kurtarmaz68.
b. İşleten veya Araç İşleticisinin Bağlı Olduğu Teşebbüs Sahibi, Araçtaki Bir
Bozukluğun Kazayı Etkilemediğini İspat Etmelidir.
67Kılıço�lu, Mustafa; Sorumluluk Hukuku, Ankara, 2002,s.493-494 68Yılmaz; s.100
34
Araçtaki bozukluk, umulmayan hal olduğundan, kazanın oluşumuna etki eden, ona
sebebiyet veren bozukluk, işletenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla işleten
veya teşebbüs sahibinin, sorumluluktan kurtulabilmeleri için, araçtaki bozukluğun, kazayı
etkilemediğini ve kazanın oluşumuna da sebebiyet vermediğini de ispat etmesi gerekir.
Burada kanunun işleten veya işletenin bağlı olduğu teşebbüs sahibine yüklediği ispat yükü,
aracın bütün parça ve aksamının bozuk olmadığı yönünde değil; kazaya sebep olan kısım ve
parçalarıyla ilgilidir. Sözgelimi; arka lambaları çalışmayan bir araç gündüz kaza yapmışsa bu
durumun kazanın oluşumuna hiçbir etkisi olmayacağından ispatın bir önemi
bulunmamaktadır69.
Kazaya sebep olan bozukluk, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusuruna
dayanıyorsa, bu halde de sorumluluk sözkonusu olmaz. Ancak sürücü ile aracın işletilmesine
yardım eden kişiler üçüncü kişi olmadığından, bunların kusuruna dayanan ve kazaya
sebebiyet veren bozukluklardan işleten sorumludur70.
Aracın muhtelif aralıklarla muayenesinin yapılmış olması ve sağlamlığının onaylanmış
olması, aracın bozuk olmadığına ilişkin kesin delil oluşturmaz. Zira kazaya etkisi olan veya
oluşumuna sebebiyet veren bozukluk, muayene sırasında gözden kaçabileceği gibi sonradan
da ortaya çıkabilir71.
c. İşleten veya Teşebbüs Sahibi, Kazanın İlliyet Bağını Kesen Sebeplerden
Birinden İleri Geldiğini İspat Etmelidir.
İşleten veya teşebbüs sahibinin, sorumluluktan kurtulmak için, kazanın meydana
gelmesinde, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurunun bulunmaması
ve araçtaki bir bozukluğun kazayı etkilememiş olması şartlarının yanında, illiyet bağını kesen
sebeplerden birinin bulunduğunu da ispat etmesi gerekir.
İlliyet bağını kesen sebepler, mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü
kişinin ağır kusurudur.
69Eren; s.671 70Yılmaz; s. 101 71Kılıço�lu, Ahmet; s.288-289
35
Mücbir Sebep; mücbir sebep, araç işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibinin işletmesi veya faaliyet dışında meydana gelen, bir davranış normunun
mutlak olarak kaçınılmaz bir şekilde ihlaline yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması
mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır72.Bu unsurları olmayan bir olay umulmadık hal
niteliği taşısa da mücbir sebep olarak kabul edilemez. Burada bir olayın mücbir sebep olarak
tanımlanabilmesi için, bunun mutlaka işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs
sahibinin işletmesi( aracı) dışında oluşan bir olay olması gerekir.
Mücbir sebep genellikle tabii olaylardan oluşur. Sözgelimi, yıldırım, deprem, taşların
düşmesi, çığ, volkan püskürmesi gibi olaylardan oluşur. Uygulamada, en çok rastlanılan trafik
kazasına sebep olan olay aracın üzerine düşen taştır. Dağdan aniden yuvarlanıp araç üzerine
düşen taş, maddi veya şahsi bir zarara sebep olabilir. Güneş ışığının gözü kamaştırması, başka
bir aracın uzun farlarının başka bir araç sürücüsünün dikkatini dağıtması mücbir sebep
sayılmaz.
Mücbir sebebin en belirgin unsuru “haricilik unsuru” olup, bu unsur mücbir sebebi
oluşturan olayın, işletenin aracı dışında oluşmasını ifade etmektedir73.Bunun yanında olayın,
kaçınılmaz, öngörülemez ve olağanüstü nitelikte olması gerekir.
Mücbir sebebi ispat yükü, kanuna göre işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibine düşmektedir. İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi,
kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kimselerin kusurlu davranışlarıyla mücbir
sebep teşkil eden bir olaya, örneğin öngörülebilen bir çığ olayına maruz kalmış ve bu suretle
üçüncü kişilerin zarara uğramasına sebep olmuşsa, sorumluluktan kurtulamaz. Zira böyle bir
halde, mücbir sebebin unsurlarından olan olayın öngörülmezlik ve kaçınılmazlık unsuru
ortadan kalkmaktadır. Belirtmek gerekir ki kusur ve bozuklukla birlikte mücbir sebep bir
arada bulunmaz.
Zarar Görenin Ağır Kusuru; KTK m 86’da mücbir sebep gibi, zarar görenin ağır
kusuru da illiyet bağını kesen sebep olarak öngörülmüştür. İşleten veya araç işleticisinin bağlı
olduğu teşebbüs sahibi, kazada, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir
72Eren; s.672 73Tando�an, Haluk; Türk Mes’uliyet Hukuku, �stanbul,2010,s. 464
36
kusurunun bulunmadığını, araçtaki bir bozukluğun kazanın oluşumuna sebebiyet vermediğini
ve bunların yanında, kazanın münhasıran zarar görenin ağır kusurundan ileri geldiğini
ispatladığı takdirde sorumluluktan kurtulur.
Zarar görenin kusuru nedeniyle işletenin sorumluluktan kurtulabilmesi için, kusurun
ağır olması ve zararın tek sebebini oluşturması gerekmektedir. İşleten veya araç işleticisinin
bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluktan kurtulabilmesi için, zarar görenin kusuru,
motorlu aracın işletilmesi ile zarar arasındaki illiyet bağını kesecek ağırlıkta olmalıdır74.Şayet,
zarar görenin kusuru, motorlu aracın işletilmesi ile zarar arasındaki illiyet bağını kesecek
ağırlıkta değil ise, zararın da tek sebebi olamayacağından, işleten sorumluluktan kurtulamaz;
ancak zarar görenin hafif kusuru, tazminatta bir indirim nedeni olabilir.
Üçüncü Kişinin Ağır Kusuru; KTK m.86’da, üçüncü kişinin ağır kusuru da, illiyet
bağını kesen bir sebep olarak düzenlenmiştir. İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibi, kazada kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir kusurunun
bulunmadığını, araçtaki bir bozukluğu n kazanın oluşumuna sebebiyet vermediğini ve
bunların yanında kazanın münhasıran üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini
ispatladığı takdirde sorumluluktan kurtulur.
Üçüncü kişi kavramı; işleten, aracın sürücüsü, aracın kullanılmasına katılan yardımcı
kimseler ve zarar gören dışında kalan kimseleri ifade etmektedir. Bu bağlamda sürücü ve
aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişiler üçüncü kişi değildir. Bu bağlamda aracı çalan
veya gasp eden kişi, üçüncü kişidir. Ancak aracın çalınması veya gasp edilmesi halinde
işletenin sorumluluğu KTK 107’de özel olarak düzenlendiğinden, işleten 86.maddeye göre
değil, 107.madde hükmüne dayanarak sorumluluktan kurtulabilir.
Yine burada da, üçüncü kişinin ağır kusuru motorlu araç aracın işletilmesiyle zarar
arasındaki uygun illiyet bağını kesecek derecede ağır olmalıdır. Üçüncü kişinin hafif kusuru
illiyet bağını kesecek derecede olmaz ise, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibi sorumluluktan kurtulamaz. Böyle bir durumda hafif kusurlu kişi, işletenle
birlikte zarar görene karşı BK 51’e göre müteselsilen sorumlu olur75.
74Yılmaz; s.111 75Eren; s. 675
37
B.ÖZEL KURTULUŞ NEDENİ; ARACIN ÇALINMASI VEYA GASPEDİLMESİ
(KTK 107)
KTK 107:”Bir motorlu aracı çalan veya gasbeden kimse işleten gibi sorumlu tutulur.
Aracın çalınmış veya gasbedilmiş olduğunu bilen veya gereken özen gösterildiği takdirde
öğrenebilecek durumda olan aracın sürücüsü de onunla birlikte müteselsilen sorumludur.
İşleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden birinin, aracın çalınmasında
veya gasbedilmesinde kusurlu olmadığını ispat ederse, sorumlu tutulamaz. İşleten, sorumlu
olduğu durumlarda diğer sorumlulara rücu edebilir.
Aracın çalındığını veya gasbedildiğini bilerek binen yolculara karşı sorumluluk, genel
hükümlere tabidir.”
Çalınan veya gasp edilen araçların meydana getirdiği hasar ve zararlardan dolayı kural
olarak işleten sorumlu olmakta, ancak işletenin sorumluluktan kurtulması için Kanunun 107.
maddesi olanak sağlamıştır. İşletenin tanınan kurtuluş karinesinden yararlanabilmesi
durumunda, aracı gasp eden veya çalan kişiler işleten sıfatına bürünmekte ve işleten gibi
sorumlu tutulmakta; işleten sorumluluktan kurtulmaktadır.
VIII. İŞLETENİN SORUMLULUĞUNUN AZALTILMASI
KTK 86/ I ‘de, işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin
sorumluluktan kurtulabilecekleri hal ve şartlar düzenlenmiştir. Aynı kanun hükmünün ikinci
fıkrasında ise, sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibinin sorumluluğunu azaltan hükümlere yer vermiştir. İşleten veya araç
işleticisinin bağlı teşebbüs sahibinin sorumluluğunun azaltılmasına imkân veren bir diğer
hüküm ise KTK 87.maddesidir. Eğer zarar gören araçta karşılıksız( hatır için taşıma)
taşınıyorsa veya araç kendisine hatır için verilmişse, işleten veya araç işleticisinin bağlı
olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğunun azaltılması yoluna gidilecektir76.
76A�çıo�lu; s. 102-103
38
A. ZARAR GÖRENİN KUSURU NEDENİYLE İŞLETENİN SORUMLULUĞUNUN
AZALTILMASI( KTK 86/2)
KTK m. 86/I ‘de öngörülen şartların bulunmaması sebebiyle sorumluluktan
kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda
zarar görenin kusuru olduğunu ispat ederse, hâkim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını
indirebilir.( KTK 86/II)
Zarar görenin kusurlu olmasından anlaşılması gereken, kişisel kusur olup, zarar gören,
bu kusur oranında kendi kendine zarar vermekte; onun kişisel kusuru, zararın kısmı
sebeplerinden birini oluşturmaktadır77.
Zarar görenin kusuru, uygulamada en sık görülen tazminattan indirim sebebidir.
Bununla birlikte uygulamada “zarar görenin kusuru” yerine” müterafik kusur” gibi deyimler
kullanılmaktadır. Burada, aslında, kusuru nedeniyle zararın bir kısmını üzerine almak
zorunda kalan zarar görenin, uğradığı zarardan sorumluluğu, zararın sorumlu kişilerle
paylaştırılması sözkonusudur.
Zarar görenin kusurunun bir indirim nedeni olması “ hiç kimse kendi kusurundan
yararlanamaz” ilkesine dayanır. Buna göre, hiç kimse kendi kusuruyla kendi aleyhine
doğmasına yol açtığı bir zararı başkasına yükleyemez. Zira uğradığı zararın oluşmasında
kendi davranışları ile katkıda bulunan kişinin, bu zararın tamamının giderilmesini başkasından
istemesi, dürüstlük kuralına aykırı düşer78.
Müterafik Kusurla ilgili istikrar kazanmış Yargıtay Kararları şu şekildedir.:
“Mürisinkendisiyle birlikte içki içen davalı sürücünün aracına binmesi BK 44.
Maddesi gereğince müterafik kusur oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilip, tazminat
tutarından belirlenecek kusur oranında indirim yapılması gerekip gerekmediğinin açıklığa
kavuşturulması icap ederken, bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadan hüküm
kurulması nedeniyle dahi kararın bozulması gerekmiştir”.( 11. H.D 8.2.2007 11074/ 1485)
77Yılmaz; s. 119 78Tando�an; s. 319
39
“Alkollü olduğu bilinen sürücünün aracına binmek, ölen için müterafik kusurdur, bu
yön ve hatır taşıması nedeniyle BK 43-44 maddeler uygulanmalıdır.”( 4. HD 2.5.2007 13995/
5564)
“Sürücünün içkili olduğunu bilerek araca binen desteğin davranışı bölüşük kusur
oluşturabilir.”( 4. H.D 20.05.1999, 3376/ 4623)
“Araç sürücüsünün içkili,aşırı yorgun, ya da yetersizliği gibi nedenlerle işletme
tehlikesinin arttığını bile bile araca binen ve yolculuğun yapılmasında direnen kimsenin
ölmesi ya da cismani zarara uğraması halinde, birlikte kusurundan dolayı maddi ve manevi
tazminatta bir miktar indirim yapılmalıdır.”( 4. H.D 25.02.1986 765/ 1694)79
B. HATIR TAŞIMASI VEYA ARACIN HATIR İÇİN VERİLMESİ NEDENİYLE
SORUMLULUĞUN AZALTILMASI(KTK 87/I)
KTK 87/I:”Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu
araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya
araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile
işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere
tabidir.”
Bu hükme göre, bir kimsenin herhangi bir ivaz ya da karşı edim olmaksızın taşınması,
hatır taşıması; aracın karşılıksız verilmesi, kullandırılması ise, hatır için verme olarak kabul
edilmektedir. Kanun, sadece bir hatır ilişkisine dayanan araçta taşıma veya aracı vermeyi,
tazminattan indirim sebebi olarak kabul etmiştir. Bu madde hükmüne göre, işletenin veya araç
işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu, genel hükümlere göre yani Borçlar
Kanununun haksız fiile ilişkin( BK 41 vd md) hükümlerine (ve özellikle BK 43-44) tabi
tutulmuştur.
79www.corpus.com.tr
40
Hatır için taşıma veya aracın hatır için verilmesinin sözkonusu olması için, işleten
veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin, taşımak için araca aldığı yolcudan
veya aracını verdiği kişiden ya hiçbir karşı edim almamış olması ya da alsa bile bunun
önemsiz olması gerekir. Araçta hatır için taşıma veya aracın hatır için verilmesi, başkasına
kolaylık gösterme, iyilik etme düşüncesine dayanmalıdır. Örneğin, bir misafir veya arkadaşı
evine götürme, aynı yere gitmekte olan bir kişiyi, bir komşuyu veya otostopçuyu arabaya
alma halinde durum böyledir80.
KTK 87/I de düzenlenen hatır işinin, hukuki niteliği bir def’i olup, itiraz değildir81.Bu
nedenle araç işleticisinin ya da işletmenin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin bunu ileri sürmesi
gerekir. Aksi takdirde hâkim bunu re ’sen dikkate alamaz.
KTK’nun 87/1. maddesi uyarınca, hatır için ücretsiz olarak taşınan veya hatır için
aracın kullanılması ücretsiz olarak kendisine bırakılmış kişi ölmüş veya yaralanmış ise, bu
durumda araç işleten kusursuz olarak sorumlu tutulamayacaktır. İşletenin sorumluluğu bir
kusur sorumluluğu olup işleten öncelikle kendisinin zararın meydana gelmesi hususunda
kusuru bulunmadığını ispat edecektir. Ayrıca, zarar görenin ücretsiz olarak taşınan kişi olması
halinde işleten, zararın (hatır için taşınan kişiler de dahil olmak üzere) üçüncü kişilerin
kusurundan kaynaklandığını, zarar görenin aracı hatır için ücretsiz olarak kullanan kişi olması
halinde ise, araçta bir bozukluk bulunmadığını, araçta bir bozukluk bulunsa bile bu bozukluk
konusunda aracı kullanan kişiyi uyardığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir82.
Dolayısıyla, yaralanan veya ölen kişi, hatır için taşınmakta ya da araç kendisine hatır için
verilmiş ise, işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, zararın doğmasında
ancak kusuru bulunduğu takdirde sorumlu tutulabilir83.
80Eren; s.676-677 81Eren; s.678 82Kılıço�lu,Ahmet; s.42 83Yılmaz; s. 122
41
IX. BİRDEN FAZLA ZARAR VERENİN ÜÇÜNCÜ KİŞİYE VE BİRBİRLERİNE
KARŞI SORUMLULUĞU
A.ÜÇÜNCÜ KİŞİYE KARŞI( MÜTESELSİL ) SORUMLULUK
KTKm. 88/I uyarınca, “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin
uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar
müteselsil olarak sorumlu tutulur”
Trafik kazasında, zarardan birden fazla kişi sorumlu olabilir. Sözgelimi; işleten A ‘nın
sürücüsü B, yaya C’ye çarparak ona beş bin Türk Liralık maddi zarar vermiş ise, A ve B, C
‘ye karşı müteselsilen sorumlu olur.
Müteselsil sorumlular aracıyla kazaya karışan bir işletenle işleten sıfatını taşımayan
kişiler olabileceği gibi iki veya daha çok işleten de olabilir. Sözgelimi, yoldaki bir yayaya
veya araçlardan birindeki bir yolcuya zarar vermeleri halinde, işletenler zarar gören üçüncü
kişiye karşı müteselsilen sorumlu olur.
Bu madde bakımından zarar görenin üçüncü bir kişi olması gereklidir. Ayrıca,
müteselsil sorumluluğun doğması için, trafik kazasına katılanlardan her birinin zarar görene
karşı sorumlu olması gerekir. “Bu itibarla KTK 86/I ‘e göre, zarar görenin veya üçüncü
kişinin ağır kusuru nedeniyle sorumluluktan kurtulan kişinin müteselsil sorumlular
çerçevesine girmesi mümkün değildir. Birden çok zarar verenden biri, tazminattan indirim
sebeplerinden birinden yararlanmakta ise, diğer zarar verenler yanında gerçekleşen zarardan
sadece indirilmiş miktar üzerinden müteselsilen sorumlu olur.Üçüncü kişinin kusuru, illiyet
bağını kesecek yoğunlukta değilse, bu, zarar verenlerin müteselsil sorumluluklarının
miktarlarını etkilemez. Zira, üçüncü kişinin yarışan hafif kusuru, tazminattan indirim sebebi
değildir. Bu durum ancak zarar verenler arasındaki iç ilişkide(rücuda) göz önünde tutulur.”84
Müteselsil sorumlulukta, zarar verenlerden her biri, zararın ve tazminatın tamamından
sorumludur. Sözgelimi, yukarıdaki örnekte yaya C, beş bin liralık tazminat alacağının
84Eren; s.292
42
tamamını, açacağı dava ile yalnız A’dan veya B’den talep edebileceği gibi, A ve B’den
birlikte isteyebilir. KTK 109/V ‘e göre zarar verenlerden birine karşı kesilen zamanaşımı,
diğerlerine karşı da kesilmiş olur. Bu hüküm, sigortacı hakkında da geçerlidir.( KTK 109/III).
Zira sigortacı sigorta poliçesinde yer alan sigorta miktarına kadar müteselsilen sorumludur.
Ancak burada eksik teselsül söz konusudur85.
Zarar gören davayı müteselsil sorumludan yalnız birisine ve hatta kusuru daha az
olana karşı açmış ise, davalı olan müteselsil borçlu, diğer müteselsil borçlunun da hasım
gösterilmesi gerektiğini ileri süremez. Çünkü Borçlar Kanunun 142. Maddesinde “ Alacaklı
müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını
istemekle muhayyerdir. Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam
eder.” Bu nedenle tazminat davası birisine karşı açılıp nihayete erdirilebilir.
B.BİRBİRLERİNE KARŞI SORUMLULUKLARI
KTK m. 88/II:” Birden fazla kişinin sorumlu olduğu durumlarda, bunlar arasındaki
ilişki bakımından zarar, olayın bütün şartları değerlendirilerek paylaştırılır. Özel durumlar
ve özellikle araçların işletme tehlikeleri, zararın iç ilişkide başka türlü paylaştırılması haklı
göstermedikçe, işletenler ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahipleri kusurları
oranında zarara katlanırlar.”
Zararın paylaştırılmasında kural olarak “kusur” nazara alınmıştır. Sorumlular zarardan
kusurları oranında sorumlu olacaklardır. Fakat özel durumlar ve araçların işletme tehlikeleri,
zararın başka türlü paylaştırılmasını haklı kılması durumunda zarar, hakkaniyeti gerektiren bu
durum gözetilerek paylaştırılacaktır.
Kazaya katılan araçların işletme tehlikesi ile işletenlerin ek kusur derecelerinin
birbirine eşit olması halinde, zarar, işletenler arasında yarı yarıya paylaştırılır. İşletenlerin her
ikisinin de kusursuz olması durumunda, işletenler arasında zararın paylaştırılması ve rücu
ilişkisi, araçların işletme tehlikelerinin ağırlığına göre olur86.
85Eren; s.292 86Gökçan/ Kaymaz; s. 168
43
X. BİRDEN ÇOK İŞLETENİN BİRBİRLERİNE VERDİKLERİ ZARARLARDAN
DOLAYI SORUMLULUKLARI (KTK 89)
A.KİŞİYE İLİŞKİN ZARARLARDAN SORUMLULUK
KTK m. 89/I hükmüne göre farklı işletenlere ait araçların, kişiye verdiği zararlar(vücut
bütünlüğünün ihlali ve ölüm), işletenler arasında kusurları oranında paylaştırılır. İşletenlerden
biri kusursuz, diğeri kusurlu ise kusurlu işleten kural olarak zararın tamamından sorumludur.
İşletenlerden hiçbirinin kusuru yoksa bu durumda araçların işletme tehlikeleri birbirine eşit
sayılarak zarar işletenler arasında eşit olarak bölüşülür.
Kanunun 89. maddesinde “araçların işletme tehlikesi başka türlü paylaştırmayı haklı
göstermedikçe” şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Bunun anlamı, zararın doğumuna neden
olan araçların işletme tehlikeleri farklı ise işletenlerin sorumluluğunun da bu tehlike oranında
ayarlanacağıdır. Motorlu taşıtların işletme tehlikeleri bu araçların ağırlıklarına, hızlarına,
uzunluk ve genişliklerine, sürücülerinin durumlarına veya araçların bozuk olup olmamasına
göre değişir. Bir akaryakıt tankeri ile bir otomobilin işletme tehlikesi aynı olmadığı gibi,
sürücüsü sağlıklı olan bir aracın verebileceği zarar ile seyir halindeyken sürücüsü sara nöbeti
geçiren bir aracın verebileceği zarar da aynı değildir. Bu bakımdan işletenlerden biri kusursuz
olsa bile aracının işletme tehlikesi daha fazla olduğu için zararın bir bölümünden sorumlu
tutulabilir veya iki işletenin de aynı oranda kusurlu olması halinde ya da işletenlerden ikisinin
de kusursuz olması halinde, işletme tehlikesi daha fazla olan aracın işleteni daha fazla
tazminat ödemeye mahkûm edilebilir. İşletme tehlikesine göre tazminat ayarlaması yapılırken,
araçların genel işletme tehlikeleri değil, somut olayın meydana gelmesine etki eden tehlikeleri
göz önüne alınmalıdır. Ayrıca, bu kuralın uygulanabilmesi için diğer işletenin aracının işletme
tehlikesinin daha fazla olduğunu iddia eden işletenin bu durumu ispatlaması gerekir.
B.ŞEYE(EŞYAYA) İLİŞKİN ZARARLARDAN SORUMLULUK
Eşyaya ilişkin zararlarda işletenlerden birinin diğer işletenin zararından sorumlu
tutulabilmesi için kusurunun bulunması gerekir. İşletenlerin eylemlerinden sorumlu olduğu
44
kişilerin kusurları da kendi kusuru olarak kabul edilir. Bir tüzel kişi işleten konumunda ise,
araç sürücüsünün kusurlarından MK. M. 48/2 uyarınca tüzel kişi sorumlu tutulur. Eşyaya
ilişkin zarar işletenlerin araçlarının veya diğer eşyalarının hasara uğraması veya yok
olmasından doğabilir.
İşletenlerden her ikisi de kusurluysa zarara kusurları oranında katlanırlar. İşletenlerden
biri kusurlu diğeri kusursuzsa bu durumda kusurlu işleten zararın tamamını tazminle
yükümlüdür. İşletenlerden hiçbiri kusurlu değilse bu durumda her işleten kendi zararına
katlanacaktır. Eşyaya ilişkin zararlarda araçların işletme tehlikeleri göz önüne alınarak
tazminatın ayarlanması yoluna başvurulamaz.
C.İŞLETENLERİN BİRBİRLERİNE KARŞI MÜTESELSİL SORUMLULUKLARI
Birden çok işletenin zarar gören işletene karşı tazminatla yükümlü bulunması
mümkündür. Böyle bir durumda işletenler zarar gören işletene karşı, verdikleri zarardan
dolayı müteselsil sorumlu olurlar. Ancak tazminle yükümlü işletenlerin müteselsil sorumlu
tutulabilmeleri için zarara kusurları ile sebebiyet vermiş olmaları gerekir. İşletenlerden biri
kusurlu değilse veya KTK m. 86 uyarınca sorumluluktan kurtulmuşsa bu durumda müteselsil
sorumlu olmayacaktır.
45
KAYNAKÇA
AKÇAY, Osman: Trafik Hukuku ve Yönetimi, 3.Bası, Ankara 1998
AŞÇIOĞLU, Çetin: Trafik Kazalarından Doğan Hukuk ve Ceza Sorumlulukları, 2.Bası, Ankara 2008
BOLATOĞLU, Bolat: Karayolları Trafik Kanuna Göre Motorlu Araç İşletenin Hukuki Sorumluluğu, Ankara 1988
BULUT, Erhan: 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu Uyarınca Araç İşletenin Sorumluluğu (Sorumluluğun Şartları),Mevzuat Dergisi, Makale, Ankara 2001 EREN, Fikret. : Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 9.Bası, İstanbul 2006
GÖKÇAN, Hasan Tahsin/ KAYMAZ, Seydi: Karayolları Trafik Kanuna Göre Hukuki Sorumluluk, Tazminat, Sigorta, Rücu Davaları ve Trafik Suç ve Kabahatleri,7.Bası, Ankara 2010
GÜLEÇ, Sema: Maddi Tazminat Esasları ve Hesaplanması, 5.Bası, Ankara 2008
KARAHASAN, Mustafa Reşit: Sorumluluk Hukuku Birinci Kitap Kusura Dayanan Sözleşme Dışı Sorumluluk İkinci Kitap Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, İstanbul 1995
KILIÇOĞLU, Ahmet M..: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler,9.Bası, Ankara 2007
KILIÇOĞLU, Mustafa: Sorumluluk Hukuku, Ankara 2002
KILIÇOĞLU, Mustafa: Tazminat Esasları ve Hesaplama Yöntemleri, Ankara 1998
REİSOĞLU, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler,21.Bası,İstanbul 2010
TANDOĞAN, Haluk: Türk Mes’uliyet Hukuku, İstanbul 2010
ULAŞ, Işıl: Uygulamalı Sigorta Hukuku, Ankara 2010
YILMAZ, Zekeriya: Trafik Kazaları ve taşımacılıktan doğan Hukuki Sorumluluk, Tazminat, Sigorta ve Rücu Davaları, Ankara 2010
Yararlanılan İçtihat Programları
Corpus Yazılım ve İçtihat Programları
Dergiler
Terazi Hukuk Dergisi
Mevzuat Hukuk Dergisi
46