12
Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için Bilim-Teknoloji Dergisi Yıl : 4 Sayı : 2 Nisan 2004 Başkan M. Kürşat Gümüş Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Kaba Yayın Kurulu Erkin Karakaya Nurettin Sezgin Didem Kaya F.Betül Güney Pınar Öner Tevfik R. Akbaş Mehmet Doğan Turgay Sert Reklam Kurulu Kadir Oruç Ferahnaz Tırnaklı Esra Toptaş Özgür Artar Adres T.C. Balıkesir Üniversitesi Müh-Mim Fak. Endüstri Mühendisliği EBİTET İletişim Tel : 0 266 612 11 94 ebitet@balıkesir.edu.tr EBİTET EBİTET EBİTET EBİTET Merhabalar; Ayrılık meğer ne zormuş…BAÜ Endüstri Bilimleri ve Teknoloji Topluluğu olarak nisan bültenimizde yine sizlerle birlikteyiz ve en az önceki bültenimizdeki kadar mutluluk ve heyecan duyuyoruz. Bu sefer biraz daha tecrübelendik ve kadromuzu genişlettik. Daha titiz çalışmaya ve daha güzel ürünler ortaya çıkarmaya uğraştık. Bu bültende yine ayrılmaz bir bütün olan bilim ve teknoloji konularından bahsettik. Yurtdışında eğitime bu sayımızda da yer verdik. Mart ayı içersinde gerçekleştirdiğimiz E.C.A teknik gezisine de bir sayfamızı ayırdık ve sizin için bölüm başkanımızla çok özel bir röportaj yaptık. Ayrıca iletişimin bizim için ne kadar önemli olduğunu araştırdık. Sizi çok yormalıyım istedik. Rahat okunan ilgi duyduğunuz konulardan , geniş yelpazede (ve sayıda) haberlerden oluşan bir çalışma yapalım dedik. Her zaman mükemmelin peşindeyiz ve okurlarımızın, günlük yaşamın insanı sınırlayıcılığının ötesine geçerek, hep daha fazlasını istediğini bilmekteyiz. Bültenimizin ikinci sayısının okurlara ulaşılabilmesi için her türlü fedakarlığı gösteren ve maddi manevi desteğini bizden esirgemeyen bütün arkadaşlarımıza teşekkür eder ve bundan sonraki sayımızda tekrar birlikte olmayı temenni ederiz…

Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için

Bilim-Teknoloji Dergisi

Yıl : 4 Sayı : 2 Nisan 2004

Başkan

M. Kürşat Gümüş

Genel Yayın Yönetmeni

Selçuk Kaba

Yayın Kurulu

Erkin Karakaya Nurettin Sezgin Didem Kaya F.Betül Güney Pınar Öner

Tevfik R. Akbaş Mehmet Doğan Turgay Sert

Reklam Kurulu

Kadir Oruç

Ferahnaz Tırnaklı Esra Toptaş Özgür Artar

Adres T.C.

Balıkesir Üniversitesi Müh-Mim Fak. Endüstri Mühendisliği

EBİTET

İletişim

Tel : 0 266 612 11 94

ebitet@balıkesir.edu.tr

EBİTETEBİTETEBİTETEBİTET

Merhabalar; Ayrılık meğer ne zormuş…BAÜ Endüstri

Bilimleri ve Teknoloji Topluluğu olarak nisan bültenimizde yine sizlerle birlikteyiz ve en az önceki bültenimizdeki kadar mutluluk ve heyecan duyuyoruz.

Bu sefer biraz daha tecrübelendik ve kadromuzu genişlettik. Daha titiz çalışmaya ve daha güzel ürünler ortaya çıkarmaya uğraştık.

Bu bültende yine ayrılmaz bir bütün olan bilim ve teknoloji konularından bahsettik. Yurtdışında eğitime bu sayımızda da yer verdik. Mart ayı içersinde gerçekleştirdiğimiz E.C.A teknik gezisine de bir sayfamızı ayırdık ve sizin için bölüm başkanımızla çok özel bir röportaj yaptık.

Ayrıca iletişimin bizim için ne kadar önemli olduğunu araştırdık.

Sizi çok yormalıyım istedik. Rahat okunan ilgi duyduğunuz konulardan , geniş yelpazede (ve sayıda) haberlerden oluşan bir çalışma yapalım dedik.

Her zaman mükemmelin peşindeyiz ve okurlarımızın, günlük yaşamın insanı sınırlayıcılığının ötesine geçerek, hep daha fazlasını istediğini bilmekteyiz.

Bültenimizin ikinci sayısının okurlara ulaşılabilmesi için her türlü fedakarlığı gösteren ve maddi manevi desteğini bizden esirgemeyen bütün arkadaşlarımıza teşekkür eder ve bundan sonraki sayımızda tekrar birlikte olmayı temenni ederiz…

Page 2: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

“ÇİN”SEL PROBLEMLERİNİZ VE ÇÖZÜM YOLLARI

nceleri ucuz oyuncak satışı ile başlayan ve çoğumuzun hoşuna giden Çin malları kısa sürede ciddi

bir tehdide dönüştü. 30 ayrı sektöre geçen gün artan oranlarda Türk mallarının yerini Çin malları almaktadır.Ankara Ticaret Odası tarafından yapılan araştırma, Türkiye’de 30 sektörün Pazar payını ele geçiren Çin mallarının piyasayı istila ettiği belirlendi.

Araştırmaya göre, piyasadaki 100 oyuncaktan 95’i, 100 armatürden 45’i, 100 halının 25’i, 100 kilimin 50’si Çin’den kaçak olarak ülkeye getiriliyor. Yasal ithalat da dikkate alındığında Çin malları istilasının maliyetinin 5-7 milyar dolar arasında olduğu belirlenen araştırmanın sonucuna göre, 2003 ‘de Çin’den yapılan ithalatın 2 milyar dolara tahminen ulaştığı belirtiliyor. Yapılan araştırmaya göre Çin malları, Türkiye’de en çok oyuncak sektörünü ve inşaat malzemeleri sektörünü etkiledi. Ayrıca, pamuklu mensucatın yüzde 75’i, kadifenin yüzde 50’si Çin malı. Elektrikli cihaz ve malzeme sektöründe de malların yüzde 60-70’i Çin malı. Ayrıca, Çin’den yapılan camdan tencere, tava, çaydanlık kapakları ve halkalı zincir ithalatına, dampingli olduğu gerekçesiyle vergi konuldu. Kaçakçılık yöntemleri arasında, ithal edilen malın miktarını düşük göstermenin yanı sıra ücra gümrük kapılarından giriş yapılması ilk sırada yer alıyor. Elektronik alanında faaliyet gösteren Türk markalarının, Çin firmaları tarafından taklit edilerek İran, Irak ve Ortadoğu ülkelerine satıldığına da dikkat çekiliyor. Konu ile ilgili olarak Devlet bakanı Kürşad Tüzmen bir yandan Çin’in çok ucuz ürünlerine karşı TL’nin de

değerlenmesiyle, gelecek malların çok daha ucuzladığının görüldüğünü

vurgulayarak, Türkiye olarak başka tedbirler alınması gerektiğini söyledi.

Bu sorunun ciddiyetinin bütün kurum, kuruluş ve özel sektör tarafından bilincinde olunmasına rağmen, henüz ortak bir çözüm planı geliştirilebilmiş değil Kamu Kuruluşlarının alacağı önlemler, esastan çözümü için tek yol. Bu bağlamda malların yurda girişini kontrol altına almak için sadece belli gümrüklerin (ihtisas gümrüklerinin) kullanılması sorunun önemli bir kısmını çözmüş olacak. Ayrıca ithal edilen malda aranacak standartlar her türlü malın yurda girişini engelleyecektir. Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin, bu tür ucuz malları alarak kısa süre sonra mağdur olmasının da önüne geçilecek. Konu tüketici açısından bu şekilde önlemler ile çözülebilir, ancak burada asıl tehlike Türk Üreticiler ve özellikle KOBİ olarak tanımladığımız işletmeler için.Varlıklarını sürdürebilmek için ülkedeki tüm olumsuz koşullarla mücadele ederken, birde ürettikleri malların maliyetinin de altında muadili malların piyasada gittikçe artan oranda çoğalması birçok işletmenin ne yazık ki kapanmasına yol açıyor.

Ayakkabıdan oyuncağa, gözlükten halıya, televizyondan fotoğraf makinesine kadar 30 sektör Çın mallarının istilasına uğradı. Öyle ki, sofralarımızın vazgeçilmezlerinden sarımsağın bile Çin’den geliyor olması vahim bir durumdur. 2002 yılında Çin’den yapılan 1 milyar 125 milyon dolarlık ihracatın 2003’ün sadece ilk 6 ayında 1 milyar 37 milyon dolar olarak gerçekleşmesi sanırım tehlikenin boyutlarını ortaya koyuyor. Kaçak yollarla giren mallar da hesaba katıldığında Çin istilasının Türkiye

Ö

Page 3: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

ELEKTROMANYETİK DALGALARIN İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ

1-Elektromanyetik Dalgaların İnsan Sağlığına Nasıl Bir Etkisi Vardır?

lektromanyetik dalgalar foton enerjileri, atomları ve molekülleri iyonlaştıracak düzeyde değildir.

Günümüzde güncel olarak bilinen bu tarzdaki radyasyonlar görünen ışık, kızılötesi,radyoaktif dalgalardır.

Canlılar radyasyon altında iki tür etkinin altında kalırlar. Bunlar, ısıl etkiler ve ısıl olmayan etkilerdir.

Isıl etkiler vücut tarafından absorbe edilen enerjinin ısıya dönüşmesi ve vücut sıcaklığının artmasıdır. Bu artış kan dolaşımı sayesinde vücut içinde dengelenir.Cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik ışınlar ise vücut ısısını ancak 0,2 C° artırır. Aynı şekilde konuşurken kulağımıza dayadığımız cep telefonlarımız ise beynimizin sıcaklığını ancak 0,1 C° kadar artırmaktadır.

Isıl olmayanlar ise daha çok fiziksel ve psikolojik eksikliklere sebep olmaktadır. Ancak bunlar deneme amaçlı yüksek dozda elektromanyetik dalgalara maruz kalan insanlarda tespit edilmiştir. Cep telefonu ve günlük hayatımızda kullandığımız mikrodalga fırın,bilgisayar …vs. gibi araç ve gereçler ise bu etkiyi yaratacak kadar yüksek etkiye sahip değildirler.Ancak aşırı radyasyona maruz kalan canlı yapıların DNA’larında ve genetik malzemeyi taşıyan biyolojik dokularda hasarlar meydana gelmektedir ki bu yapısal bozukluklar genetik olduklarından kalıtsal olurlar ve nesilden nesile değişerek iletilmektedir.

2-Baz İstasyonları Nükleer Radyasyona Sebep Olur mu? Nükleer Radyasyon, çok yüksek enerjiye sahip ışınların yol açtığı ısıl bir etkidir.Baz istasyonlarının neden oldukları ışınım ısıl olmayan (antiiyonlaştırıcı) olduğundan nükleer radyasyona sebep olmazlar. Normal bir nükleer radyasyonun ışınım derecesi baz istasyonunkinden 1 milyon kere daha etkilidir. Bu konu ilgili olarak cep telefonunun etkileri ile ilgili ayrıntılı broşürü Karahallılar Cep Tel. Center’inden temin edebilirsiniz. 3-Baz İstasyonları ve Cep Telefonlarının Kanserojen Etkisi Ne Derece Doğrudur?

Isıl (İyonlaştırıcı) radyasyo-nun DNA ve genetik yapılarda mutasyon (Zaralı kalıtsal değişiklik.) etkisi oluşturduğundan bu yapılarda

kansere yol açtığı bilinmektedir.Ancak elektromanyetik dalgaların da bu etkilerinin olduğu ispatlanmamıştır. Her ne kadar günümüzde cep telefonlarının beyin tümörlerini artırdığı söylense de bu kesin bir şekilde ispatlanmamıştır. En son A.B.D ve Danimarka’da yapılan araştırmalarda cep telefonlarının beyin tümörlerini artırmadığı açıkça ortaya koymuştur. Ancak bu bilgiler yine de cep telefonu ve diğer günlük kullanılan eşyalarla kanser arasında bir ilişki yoktur dedirtmez. Bunun için Dünya Sağlık Örgütü bu konu ile ilgili kapsamlı bir çalışmaya başlamıştır.

E

Page 4: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

YAŞAMDAN GERÇEK BİR HİKAYE

ğrenci gecmeli mi? Bu soru Kopenhag’daki bir üniversitenin fizik sınavından

alınmıştır: Bir gökdelenin yüksekliğini barometre

ile nasıl bulursunuz? Öğrencilerden birinin cevabi: "Barometrenin ucuna bir ip bağlarsınız.

Sonra gökdelenin tepesinden asıp sallarsınız. Barometre yere değdiğinde

ipin boyuyla barometrenin boyunun toplamı gökdelenin yüksekliğini verecektir."

Bu oldukça orjinal cevap hocayı çileden çıkartmaya yetti ve öğrenci dersten kaldı. Öğrenci cevabının doğruluğu konusunda itirazda bulundu ve üniversite durumu çözmek için başka bir hoca gönderdi.

Yeni hoca, cevabın aslında doğru olduğuna, fakat kayda değer bir fizik bilgisinin varlığını göstermediğine karar verdi. Sorunu çözmek üzere öğrenciyi en azından asgari bir temel fizik bilgisi olup olmadığını anlamak için, ona altı dakika vererek sorunun sözlü cevabını vermesi kararını aldı. İlk beş dakika, genç sessizliğe gömüldü. Alnı düşünceden kırış kırış olmuştu. Hoca zamanın tükenmekte olduğunu hatırlattığında genç çeşitli cevaplarının olduğunu, fakat hangisini kullanacağına karar veremediğini söyledi. Tekrar acele etmesi tavsiye edilince genç şöyle cevapladı:

"İlk olarak, barometreyi gökdelenin tepesine çıkartıp kenarından aşağı bırakıp yere inene kadar geçen süreyi ölçersiniz.

Binanın yüksekliği H = 0.5 x g x t2

formülü uygulanarak hesaplanabilir. Fakat barometre için kötü bir seçim."

"Veya güneş parlıyorsa, barometrenin yüksekliğini ölçersiniz. Sonra onu bir yere dikip gölge uzunluğunu ve sonra da gökdelenin gölge uzunluğunu ölçebilirsiniz. Bundan sonrası basit bir orantıyı çözmek olacaktır. "Fakat bu konuda gökbilimsel bir cevap istiyorsanız, barometrenin ucuna bir sicim bağlayıp onu

bir sarkaç gibi sallandırabilirsiniz. Önce yer seviyesinde, daha sonra da gökdelenin tepesinde. Yüksekliği, T=2 kvk (I/g) formülündeki farktan yararlanarak bulabilirsiniz.

"Yahut da gökdelenin dışarısında bir yangın merdiveni varsa, barometreyi bir cetvel gibi kullanarak yukarıya çıkarken gökdelenin boyunu barometre yüksekliği biriminden sayıp bunları toplayabilirsiniz."

"Eğer ille de sıkıcı ve Ortodoks olmak istiyorsanız, tabii ki barometre ile gökdelenin tepesindeki yer seviyesindeki basıncı ölçer, milibar cinsinden çıkan farkı feet'e çevirebilirsiniz ve yüksekliği bulursunuz. Ancak bizler daima zihnin bağımsızlığı ve bilimsel metotlar kullanma konusunda teşvik edildiğimiz içindir ki, en iyi yol şüphesiz hademenin kapısını çalmak ve yeni bir barometre isteyip istemediğini sorarak, gökdelenin yüksekliğini söylemesi durumunda, ona bu barometreyi vereceğimizi söylemek olurdu."

Niels Bohr, Fizik'te Nobel ödülü kazanan tek Danimarkalı 1943’ten Bugüne… Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler. Beyhude inat etme, salla hemen başını Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını" Bir yolsuzluk görünce köpürme, isyan etme Bir hak için kendine, dik başlıdır dedirtme Doğru yolu dostuna göster ama, sen gitme. Ne derlerse huuu... diye salla hemen başını Dilini tut, uslu dur, al gitsin maaşını. Bu güvercin eder mi atmacalarla yarış Öğrenmeden dünyayı gezdim de karış karış Vazgeç hak sevdasından sende kervana karış, Ne derlerse huuu diye, salla hemen başını Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını" Unutma bu ocağın adı asiyaptır Sen de bir dolap çevir, apartmanlar yaptır. Hakikat nene gerek o memnu bir kitaptır. Sana lazım olan şey, sallayarak başını El öpüp, etek öpüp almaktır maaşını."

Abdullah Çağlayan / 1943 Kadir ORUÇ

Ö

Page 5: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

GÖRMEDİM, DUYMADIM, SÖYLEMEDİM... n eski uygarlıklardan beri insanoğlu hemcinsleriyle iletişim içindedir. Bunda topluluk halinde yaşamanın

getirdiği sorumluluklar, ihtiyaçlar ve her an kendini ifade etme arzusu oldukça büyük rol oynamaktadır. Bilinen şu ki; gerçekte bizler, hal ve davranışlarımızı, duygularımızı, fikirlerimizi ve kişiliğimizi sözlü ya da sözsüz şekilde ortaya çıkararak iletişim kurarız.

İletişim, farklı şekillerde

tanımlanmıştır ancak temel olarak “insan ilişkilerini düzenleyen çok önemli bir süreçtir.” diyebiliriz. Bir başka şekilde D. Cüceloğlu ise iletişimi; “kişiler arasında yer alan düşünce ve duygu alışverişini dile getiren bir sistem” olarak tanımlar. Yani iletişim insanlara anlamak, anlatma k ve anlaşılmak fırsatı veren, böylece insanoğlunun toplumsal bir varlık olarak yaşayabilmesini sağlayan bir sistemdir.

Daha önce de

belirttiğim gibi iletişim, sözlü ve sözsüz olmak üzere ikiye ayrılıyor. Sözlü kısmını ‘konuşma dili’ ve ‘ses tonu’; sözsüz kısmını ise;

‘beden dili’ oluşturuyor. Sanılanın aksine, süslü cümlelerin, uzun teşbihlerin etkisi iletişimde yaklaşık %7. Coşkulu, dingin, duru ya da buğulu tonlarıyla karşımızdakini etkilemeye çalıştığımız sesimizin ise %28. Yani karşımızdaki kişiye onun derdini ne kadar iyi anladığımızı müşvik bir ses ve teselli sözleriyle anlatma çabamızın başarısı sadece %35. Çünkü asıl mesajı beden dilimiz veriyor. Yani karşımızdaki kişi bakışlarımızdan, jest-mimiklerimizden, vb. hareketlerimizden anlıyor derdini ne oranda paylaştığımızı.

Madem iletişim kurmak bu kadar

kolay, herşey bu kadar açık o halde neden milletçe bu konuda böylesine başarısızız dersiniz? Belki suçu yine ekonomik krizlere, bitmeyen işsizliğe, düşük eğitim seviyesine atabilirdik ama, bu aslında tüm dünyaya egemen bir sorun bence, küreselleşen bu dünyaya...

Artık

Sanayi Devrimi’nin bitip Teknoloji Devrimi’nin başladığını savunanlar sanırım oldukça haklılar. Nasıl ki Sanayi Devrimi ile isanların gözünü para bürümüş, fabrikalara tapılmış ve tek amaç daha çok kazanmak olmuştu; işte Teknoloji Devrimi ile birlikte de yeni güçler elde etmek isteyenler, dünyaya böyle hakim olmayı düşleyenler -teknolojinin nimetlerinden faydalanarak güzel yaşamlar sürdürmek yerine gittikçe birbirinden kopuk, iletişimi zayıf, mailler ve chatlerle selamlaşan- nesiller mi yaratmaya çalışıyorlar acaba? Elbette birer mühendis/yönetici adayı olarak teknolojiye sırt çevirmemiz düşünülemez ancak “herşeyin bir dengesi olmalı” felsefesi bunları sorgulamaya yöneltiyor insanı. Yada diğer bir değişle Üstün Dökmen’in;

E

Page 6: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

AKIL ÇALIŞTIRMA

Bir tren istasyonunda şekildeki gibi makaslar bulunuyor. A ve B vagonları sol ve sağ bağlantı yollarında , D lokomotifi ise ana yolda bulunmaktadır. C kısmı ancak bir vagon ya da lokomotif alacak büyüklüktedir. Lokomotif , vagonları birlikte veya tek tek itebilir ya da çekebilir. Bu lokomotife gerekli manevraları yaptırarak A ve B vagonlarının yerini değiştirin. Koşulumuz manevralar sonunda lokomotifin ilk konumda bulunması.

[ Sorunun yanıtı bir dahaki sayımızda]

BİRAZ DA MİZAH

HAKKATENDE SICAKMIŞ LAN

Page 7: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

SIRADIŞI BİR SÖYLEŞİ Bu ay ki sayımızda Bölüm Başkanımız Doç. Dr. Ramazan YAMAN ile çok özel

bir ropörtaj yaptık. Soru: Hocam ilk olarak kişisel

bilgilerden başlayalım kendiniz ve özgeçmişiniz hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Cevap: 1963 yılında

Çanakkale’nin Çan ilçesinin Çakıl köyünde doğdum. İlk ve orta öğrenimimi tamamladıktan sonra üniversiteyi Uludağ üniversitesi Balıkesir Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği bölümünde tamamladım. 1986 yılında Balıkesir üniversitesinde Mak. Müh. Bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. 1989 yılında burslu olarak İngiltere’ye doktora öğrenimi için gittim. Tesis düzenleme de bilgi temelli yaklaşım konusunda doktora tezimi tamamladım ve üniversiteme geri döndüm. 1993 yılında Muzaffer Hocamızla birlikte Endüstri Mühendisliği bölümünün kurulum çalışmalarına başladık ve 1994 yılında ilk defa öğrenci almaya başladık. Sonuçta yaklaşık on yıldır bölümde sizlere hizmet vermeye çalışıyorum. Bu arada üretim planlama ve tesis planlama gibi dersleri geliştirmeye çalıştım.

Soru: Balıkesir Üniversitesi

Endüstri Müh. Bölümünün ve öğrencilerinin Türkiye’deki diğer üniversitelilerle karşılaştırıldığında yeri nedir?

Cevap: Bölümümüzün

değerlendiril-mesini genellikle tercih sırasına bağlı olarak yapmaktayız. Tercih sıralaması da bölüm panomuzda mevcuttur. Ancak bizi memnun eden

mezun olan öğrencilerimizin objektif olarak bize ilettiği bilgiler olup bunlarda genellikle olumlu sonuçlar bulmaktayız. Bu durumda bölümümüz yetiştirdiği endüstri mühendisleri açısından memnuniyet verici bir genel görünüş sergilemektedir. Bunun olumlu yönde gelişerek devam etmesi için bölüm elemanları ve öğrencilerle beraber gayret içindeyiz.

Soru: BAÜ Endüstri Müh.

öğrencilerinin potansiyellerini nasıl görüyorsunuz?

Cevap: Öğrencilerimiz ÖSS’nin

yerleştirmesi sonucu bize katılmakta ancak, çoktan seçmeli sınav sisteminin sıkıntılarıyla başlamakta fakat kısa sürede kendilerini ve düşüncelerini (projelerini) ifade etme yeteneğini geliştirmekte ve bunu okullarını tamamlarken rekabet açısından önemli bir avantaj olarak yanlarında götürebilmektedirler.

Soru: Mezun olan öğrencilerle

iletişiminiz hala devam ediyor mu? İletişimde olduğunuz öğrencilerden tanınmış firmalarda çalışan var mı?

Cevap: Mezun olan

öğrencilerimizle bir aile ferdi gibi iletişim içinde olup onların sevinç ve sıkıntılarını paylaşmaya çalışıyoruz. Ancak çok düzenli bir haberleşme ve iletişim ortamımız oluşmadı. İletişim içinde olduğumuz mezunların devlet ve özel sektörde (şahinler holding, dışbank, citybank) başarılı çalışmalar

Page 8: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

4

ADI : TEKNİK GEZİ

u ismin amaçladığı şeyi, tam olarak ifade ettiğini düşünmüyorum. Manisa gezisinden bahsedince sizde hak verirsiniz herhalde;

Sabah saat 7:15 de herkes belirlenen buluşma noktasındaydı, arabamız da geldi, gezinin heyecanından gece uyuyamayanlar dolayısıyla zamanında yetişemeyen arkadaşlarımız vardı tabi, neyse birkaç dakika rötardan sonra yola çıktık.

Okul ortamından biraz uzak, öğretmenle öğrencinin beraber yolculuk ettiği, güldüğü, muhabbet ettiği, oynadığı, bürokrasinin tatile çıktığı bir ortam...

Malum buluşma saatinin erken oluşundan, bir çoğumuz kahvaltı yapamamıştık (geç kalanlar dahil), hemen arabayı bir dinlenme tesisine çektik, çaylarımızı içtik, insanın bir bardak daha içesi geliyor ama daha yapacak çok işimiz var, ”haydi gençler arabaya”...

Tekrar yoldayız. Çok süre geçmeden sesi güzel (!) arkadaşlar ve vokalistleri bizler üstümüze düşeni yapmaya başladık, şarkılar, türküler...

Şarkının, türkünün tadına varamadan yavaş yavaş üzümlükler kendini göstermeye başlamıştı, Manisa’ya giriyoruz...

Doğruca ELGİNKAN VAKFI’na. Daha “biz geldik, ne yapacağız” demeye fırsat bulamadan, kılavuzumuz Ziya Bey bizi bulmuştu bile, çok süre geçmeden artık bizden birisi olmuştu.

Hemen arabaya atladık, ve E.C.A’ nın armatür fabrikasındayız... Bir yandan Ziya Bey, bir yandan uzman arkadaşı bilgi bombardımanına başlamışlardı, hocalarımız ve biz can kulağıyla dinliyorduk. Bilgiye (tecrübe) aç bir endüstri mühendisliği grubu için öylesi bir ortamda sürenin nasıl geçtiğini tahmin edebilirsiniz. Öğlen olmuştu, içeride her ne kadar açlığımızı hissedemesek de yemek için vakfa dönünce ne kadar acıktığımızı anladık. ELGİNKAN VAKFI’ nın ikramı bir öğle yemeğiyle karnımızı doyurduk. Kurucularına rahmet diliyoruz.

Konusu açılmışken bahsetmek isterim; ECA’nın kurucuları Ekrem Elginkan, Cahit Elginkan ve Ahmet Elginkan, vasiyetleriyle

tüm mal varlıklarını kurmuş oldukları ELGİNKAN VAKFI‘na bağışlıyorlar ve sahip oldukları kurumlar vakıf tarafından işletilmeye başlanıyor. Ve ilginçtir ki vakıf üyeleri arasında ELGİNKAN ailesine mensup hiç kimse yok. Vakıf işlettiği kuruluşlardan elde ettiği gelirleri, ailenin vasiyeti olarak, seminerler, eğitim programları, burs… vb. şekillerde halka dağıtıyor. Bir benzeri daha yoktur diye düşünüyorum.

Vakıfta karnımızı doyurduktan sonra arabaya binip VALFSAN ve SEREL’i gezmek için yola koyulduk. Derslerde adı çok zikredilen “döküm, pres, torna, bant tipi akış...” gibi terimlerle tanışma, daha önce tanışanlar özlem giderme fırsatı bulduk. Yaklaşık 2-2,5 saatlik tanışma-özlem giderme faslından sonra artık dönüş faslı gelmişti, resimler çekildi, Ziya Bey sanki bir akrabasını yolluyormuşçasına bize el sallayarak misafirlerini uğurladı.

Arabanın içindeki yoğun sese kulağınızı verip dinlediğinizde en çok işitilen iki sözcük vardı “yoruldum”ve “acıktım”.

“Hazır Manisa’ya gelmişken...” biraz açlığımızı erteleyip “BOZYAKA” fabrika satış mağazasına uğramayı da ihmal etmedik.

Ve sıra karnımızı doyurmaya gelmişti, yolda bir o köfteci bir bu köfteci pazarlık yapıyoruz hiç birinde muvaffak olamıyoruz, sonunda 3 kuruşa 5 köfteye razı olan bir yer bulduk ve kim tutar bizi...Yemekten sonra çaylar içildi, enerji toplandı, tokluğun vermiş olduğu haz ve mutlulukla tekrar arabaya...Sıra toplanılan enerjinin tahliye edilmesine gelmişti, arabada herkes hep bir ağızdan şarkı söylüyordu, bunlara hocalarımızın da eşlik etmesi ve ilerleyen saatlerdeki stand-up lar eklenince... vur patlasın, çal oynasın... Emeği geçen kabiliyetli (!) arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz...

Geziye gelmeyenler kıskanabilirler bir mahsuru yok... bir dahaki TEKNİK (MORAL) GEZİSİ’nde buluşuruz inşallah...

Tevfik Rüştü AKBAŞ

B

Page 9: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

BİLİM VE TEKNOLOJİ ÜZERİNE

elin sizinle zamanda yolculuk yapıp birkaç bin yıl geri gidelim. Güneş batmış, hava kararmakta. Günlük

işlerimizi bitirmiş, yağ kandillerimizi yakıp ocaktaki ateşin çevresinde oturmuşuz. Yerel konuları tartışıyor ve kırsal etkinlikleri yıldızların konumuna göre nasıl planlayacağımızı konuşuyoruz. Köyümüzden gelip geçen gezginlere ve konuştukları garip dillere ilişkin öyküler anlatıyoruz. Bazen çeşitli tanrıların nelere kadir olduğu, yeni bir yasanın yaşamımızı nasıl etkileyeceği, veya belli bir bitkinin hangi hastalığa iyi geldiği gibi bir konuda tartışma çıkıyor. Bugün olduğu gibi zamanda yolculuk yaparak gittiğimiz bu geçmişte de insanlar birtakım şeyleri merak ediyorlar ve içinde yaşadıkları dünyanın sırlarını, çeşitli olguların nedenleri ve nasıllarını araştırıyorlar. Ve yine bugünkü gibi çözümler arıyorlar. Düşlerin nasıl yorumlanabileceği, gökyüzünde görülen belirtilerin anlamı ya da bir parça iple nasıl bir üçgen yapılabileceği gibi konularda sorular soruyor ve yanıtlar aranıyor.

Bugün bulunduğumuz yerden birkaç

bin yıl geriye baktığımız zaman eski tartışma konularının bir bölümünün artık unutulmuş olduğunu görüyoruz. Örneğin binlerce yıl öncesinin tanrıları bizi artık fazla ilgilendirmiyor. Gerçi bazı soruları bugün de soruyoruz: Gerçek sanat nasıl olmalı? Bilinç nedir? Gelecek önceden bilinebilir mi? Diğer yandan, birtakım başka sorulara yanıt bulunması yolunda o zamandan bu yana yapılmış olan araştırmalar bilim ve teknolojinin dev adımlarla ilerlemesini sağlamış ve insanlığın konumunu tümüyle değiştirmiştir. İnsanlık bir ip parçasıyla bir üçgen oluşturmaya çalışırken matematiği bulmuş, yıldızların hareketini merak ederek işe koyulup mekaniği ve fiziği var etmiş, bitkilerin sağaltıcı gücünü araştırmaktan yola çıkarak çağdaş biyoloji ve tıp bilimlerine varmıştır. Görüldüğü gibi bilim ve teknolojinin ortaya çıkışının temelini insanlardaki merak duygusu oluşturmuştur.

Bilim adamları bilimsel araştırmalar

yaparak teknolojiye katkıda bulunurkenki davranışlarında, kendi ahlak kuralları ve

sorumluluk duyguları ya da bunların yokluğu tarafından yönlendirilirler ama sonuçta kendilerini bilimin temsilcileri değil, insan olarak görür ve buna uygun bir davranış biçimi gösterirler. Örneğin, bir zamanlar Doğa adını verdiğimiz şeyi bugün Çevre’ ye indirgemiş bulunuyoruz ve yakında belki de Çöplük adlandırmamız gerekecektir. Peki bu bilimin ve teknolojinin suçu mu? Doğru, Bu iki öğe doğanın ölümüne yol açan koşulların ortaya çıkmasında rol oynayabilir ama unutmamalıyız ki doğa’yı yaşatacak çözümler de yine bilimin elindedir. Bilim bize ancak çevrenin korunması ya da kirliliğin önlenmesi için gereken önlemleri sağlayabilir ve karar insanlarındır. Bilim soruları (en azından bazılarını) yanıtlar, ama karar alamaz. Kararları ( en azından bazılarını) ancak insanlar alabilir.

İnsanlığa hangi seçeneklerin açık

olduğunu belirlemek kolay değildir. Dünyanın sonu gerçekten yakın mı? Yoksa sonsuza dek ertelenebilir mi? Bugün kullanmakta olduğumuz beynimiz Taş Devrindeki atalarımızın beyninden farklı değildir. Ancak koşmak ve mızrakla avlamak yerine araba kullanıyor ve sigorta satıyoruz. Eğer yakında bizi bir felaket beklemiyorsa yeni buluşlar yapmayı ve daha iyiye giden yolda ilerlemeyi sürdüreceğiz. En azından, ciddi teknik araştırmalar için Taş Devrinden kalma beyinlerimizin yerine giderek daha hızlı, daha güçlü ve daha güvenilir makineler kullanacağız. Bilim antikalaşmış genetik kopyalama mekanizmalarımızı da güncelleştirecek ve bu yoldan birtakım korkunç hastalıklardan da kurtulmuş olacağız. Bunlara hayır diyemeyiz. Tüm bu olumlu değişiklikleri geri çevirmeyi düşünsek bile sosyolojik nedenlerle bunu yapabilme seçeneğine sahip değiliz. Ama fiziksel ve kültürel çevremize vermekte olduğumuz zararlara karşın varlığımızı sürdürebilecek miyiz? İşte bunu bilmiyorum.

Geçmişte olduğu gibi bugün de

insanlığın geleceğini kestirebilme olanağına sahip değiliz ve daha güzel bir geleceğe mi yoksa önüne geçilemez bir sona mı yaklaşmakta olduğumuzu bilmiyoruz.

Bu konunun ne kadar çetrefilli ve

derinlemesine tartışılması gereken bir konu olduğunu hepimiz biliyoruz. Derginin şartları gereği çok genel olarak düşüncelerimi paylaşmak istedim.

Didem KAYA

G

Page 10: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

YURTDIŞINA KAPAĞI ATTIKTAN SONRA NELER OLUYOR?

u yazımız ABD’de yüksek lisans veya doktora yapmayı düşünen veya "yurtdışına kapağı attıktan

sonra neler oluyor" şeklinde aklında sorular bulunan arkadaşlarımıza hitap etmeyi amaçlıyor.

Çoğunlukla ABD’de okuyanlara

"Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor musunuz?" diye sorulur. Cevap genellikle olumsuzdur. Yurtdışına geldikten sonra 2 tür öğrenci ortaya çıkıyor:

1) Eğitimi tamamlayamayanlar

veya tamamlamayanlar: Bu türden öğrenciler,

(a) Türkiye’de burs aldıkları makama (YÖK, MEB vb.) tazminat ödeyip dönmüyor.

(b) GATA aracılığı ile gelmişlerse Türkiye’ye tamamen veda edip firar ediyorlar.

(c) Ya da yurda dönüyor. 2) Eğitimini tamamlayanlar: Bu

türden öğrenciler, (a) Mecburi hizmetlerini yapmak

için dönüyorlar. (b) Dönmeyip ABD’de çoluk çocuk

sahibi oluyorlar. Yazımızın konusu bu sonuncular. Sonra neler oluyor? Konuyu 3 açıdan ele alacağız. (1) İş, (2) Aile ve (3) Günlük Yaşam.

(1) İş: Para kazanma, meslekte

yükselme ve iş olanakları açısından ABD’de ekmek aslanın ağzında ve ekonominin yasaları işlediği için üretiminizin kalitesine göre ücret alıyorsunuz. Adam kayırma, torpille iş bulma, en azından biz Türkler için olmadığı için, ABD’de kalırsanız gerçekten ölesiye çalışmak zorundasınız.

Akademide kalmak istiyorsanız,

ABD’de doktoranızı en parlak dereceyle

tamamlamış bile olsanız okul değiştirmek,

yani iş aramak zorundasınız. Daha

sonrasında yükselmek için en iyi dergilerde

yayın yapmanız ve verdiğiniz derslerdeki

öğrenci değerlendirmelerinden iyi notlar

almanız gerek.

ABD’de iş dünyası akademiye

oranla daha zor ve

rekabet çok fazla.

Türklerin

ABD’de eşik

kitlesi henüz

mevcut olmadığı

için (yani iş ve

akademi

çevrelerinde yeterli yoğunlukta Türk

olmadığı için), örneğin, ABD’deki

Hindistan vatandaşları gibi birbirleriyle

yardımlaşamıyorlar. Bu yüzden iş çevresi

edinmeleri ve işlerinde yükselmeleri zor

oluyor. Hani derler ya, "Roma'da ikinci

olmaktansa iki evlik köyde birinci olmak

yeğdir." ABD doktoralı bir insanın

Türkiye’de yıldız olması kolaydır. Bu, hem

aldıkları öğrenim kaliteli olduğu için hem

de maalesef Türk halkımız yabancı menşeli

her şeye önem verdiği için böyledir.

(2) Aile: Biliniz ki, ABD’de doğanve okula giden çocuklarınız İngilizce

konuşacak. Bunun nesi

kötü diyenleriniz

olacaktır. Bir Türk ile

bile evli olsanız

çocuklarınız Türk

diline ve kültürüne yabancılaşacaktır.

Örneğin, Atatürk’ü, Nazım Hikmet’i,

Orhan Veli’yi, Zeki Müren’i vb.

bilmeyecek, sevmeyeceklerdir. ABD,

Almanya gibi Türk yoğunluğu fazla olan

B

Page 11: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,

SESİN FENDİ KLAVYEYİ YENDİ!

Bilim ve teknoloji asrı olan 20.yy da değişimler olanca hızıyla devam ediyor. Bu değişim her gün yeni buluş ve yeniliklerle gündemimizi meşgul ediyor. Bilgisayar teknolojisi hem donamım hem yazılımda bu yeniliklerde ilk sırayı alıyor. En son Microsoft un kurucusu Bill Gates in yaptığı açıklamalar yenilik ve değişimde gelinen aşamayı gösteriyor.

Microsoft’un kurucusu Bill Gates “bilgisayarların yakın gelecekte ses ve el yazısını tanıyacağını ve donanımların 10 yıl içerisinde neredeyse bedava olacağını” söyledi. Gates, San Diego da

düzenlenen teknoloji sempozyumunda yaptığı konuşmada “donanımların tam olarak bedava olacaklarını söylemiyorum; ama serverların gücü dikkate alındığında, şebekenin gücü kısıtlayıcı bir faktör olmaktan çıkacak” diye konuştu. Gates in bu sözler ile bir şebeke sistemi içinde birbirlerine bağlı bilgisayarları kastettiği ve internet hızındaki artıştan söz ettiği ifade edildi. “yakın gelecekte, sesle komut alan ve el yazısını tanıyan bilgisayarların, günümüzdeki Windows işletim sistemi kadar yaygın hale geleceğine” işaret eden Gates, “üzerinde 30 yıldır çalıştığımız pek çok mesele önümüzdeki 10 yıl içinde çözüme kavuşacak” açıklamasında bulundu. Uzmanlar Microsoft un daha şimdiden ses ve el yazısını tanıyan yazılımlar üreterek iş

alemine sattığına dikkat çekiyor. Gates “bilgisayar programı yazanlarında, yakın gelecekte binlerce satırdan oluşan programlar yazmak yerine “görsel sunum” adı verilen teknikten yararlanarak şimdikinden çok daha kısa sürede program yazabileceklerini” sözlerini ekledi. “Microsoft un araştırma-geliştirme için bu yıl içinde 6,8 milyar dolar harcamayı planladığını” ifade Bill Gates, konuşmasında “yazılımların güvenilir ve

güvenlikli olmasının kendileri açısından hala birinci önceliği koruduğunu” vurguladı. Gates en son işletim sistemi olan Windows-XP için çıkartılacak olan 2. hizmet paketinin “SP-2” de bu yıl yayınlanacağını kaydetti. SP-2 nin, Windows işletim sisteminin güvenliğini artırmayı hedeflediği belirtiliyor.

Tüm bu gelişmeleri şaşkınlıkla

izlerken acaba gün geçtikçe daha nelere tanıklık edeceğiz diye merakla bekliyoruz. Temennim odur ki bu gelişmeleri izlerken aynı zamanda “ben ne yapabilirim?”, “bu çorbada benimde biraz tuzum olabilir mi?” diye yeniliklere merakı olan arkadaşlar kafa yorarlar ve gayret gösterirler.

Mehmet DOĞAN [email protected]

Page 12: Kendinizi ve hayatı keşfetmeniz için EBİTETEBİTETebitet.balikesir.edu.tr/nisan.pdf · Bu sayede yakın geçmişteki yüksek enflasyonist dönemin etkisi altında bulunan tüketicimizin,