158
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI İSLAM TARİHİ BİLİM DALI KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İNSANI Yüksek Lisans Tezi Halime ÖZDEMİR İstanbul, 2006

KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

  • Upload
    others

  • View
    17

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI

İSLAM TARİHİ BİLİM DALI

KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İNSANI

Yüksek Lisans Tezi

Halime ÖZDEMİR

İstanbul, 2006

Page 2: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI

İSLAM TARİHİ BİLİM DALI

KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İNSANI

Yüksek Lisans Tezi

Halime ÖZDEMİR

Danışman PROF. DR. MUSTAFA FAYDA

İstanbul, 2006

Page 3: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

IV

KISALTMALAR

a.g.e : Adı geçen eser

a.g.m : Adı geçen makale

as: : Aleyhisselem

A.Ü.İ.F.D. : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

b. : İbn, Bin

bint : Binti

Bkz. : Bakınız

dğr. : Diğerleri

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

H. : Hicrî

hşy. : Haşiye

Hz. : Hazreti

İ.A. : MEB İslam Ansiklopedisi

İ.Ü.İ.F.D. : İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

s. : Sayfa

S.D.Ü.İ.F.D. : Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

şrh : Şerh eden

thk. : Tahkik

trc. : Tercüme

ts. : Tarihsiz

U.Ü.İ.F.D. : Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

vb. : Ve benzeri

Y.Y.Ü.İ.F.D. : Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

Page 4: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

V

ÖNSÖZ

Hz. Peygamber’den kısa bir dönem öncesi ve onun dönemindeki Câhiliye Çağı

İnsanının âyetlerde nasıl tanıtıldığını tespit ederek tanımlamaya çalıştığımız “Kur’ân-ı

Kerîm’e Göre Câhiliye Çağı İnsanı” adlı bu çalışmamızla, Hz. Peygamber’in nasıl bir

toplumla, hangi geleneklerle mücadele ettiğini göstererek o dönem insanının karakterini tespit

etmeye yardımcı olmaktır.

Tezimiz iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Câhiliye Çağı İnsanının dîni

hayattaki özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Allah inançları, şirk, peygamberlik ve Hz.

Peygamber, kitap ve ahiret hakkındaki düşünce ve inançları incelenmiştir. İkinci bölümde ise

o dönem insanının evlenme, boşanma, evlat edinme gibi özelliklerinin anlatıldığı sosyal

hayatı ele alınmıştır.

Çalışmamızın temel kaynağı Kur’an-ı Kerîm oldu. Klasik tefsirlerden Taberi’nin

Câmiu’l-Beyân an-Te’vîli’l-Kur’ân’ı, modern tefsirlerden İzzet Derveze’nin et-Tefsîru’l-

Hadîs Nüzûl Sırasına Göre Kur’ân Tefsiri en çok başvurduğumuz iki tefsir oldu. Kütüb-i

Sitte’yi tarayarak konuyu hadîs-i şeriflerle zenginleştirdik. Bunun yanında Câhiliye dönemini

ele alan İslâm tarihi kaynakları, Arap edebiyatına dair kitaplar, araştırma ve makalelerden de

istifade ettik.

Bu konuyu tez olarak almamızı tavsiye eden ve çalışmamızın her aşamasında

yardımlarını esirgemeyen saygıdeğer danışman Hocam Prof. Dr. Mustafa FAYDA’ya,

tezimizi aldığımız ilk andan itibaren değerli yardımlarını esirgemeyip kıymetli mesailerinden

bize vakit ayıran saygıdeğer Hocam Prof. Dr. İsmail YİĞİT’e, bize mesai ayırarak tezimizi

ayrıntılı bir şekilde okuyan ve değerli katkılarını esirgemeyen saygıdeğer Hocam Prof. Dr.

Metin YURDAGÜR’e, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Bilim Dalı’ndaki

tüm değerli hocalarıma, tezimizi okuyarak değerli görüşlerinden faydalanmamızı sağlayan

değerli Hocam Dr. Casim AVCI’ya, değerli büyüğüm, saygıdeğer ablam Dr. Gülgün

UYAR’a, değerli Hocam Nuh ARSLANTAŞ’a, şahsi kütüphanesinden faydalanmamıza izin

veren değerli Hocam Doç. Dr. Emin AŞIKKUTLU’ya, akademik çalışma ortamının en güzel

örneğini vermeye çalışan İSAM Kütüphanesi yöneticileriyle çok değerli çalışanlarına da

sonsuz teşekkürlerimi sunmayı bir borç addederim. Ayrıca bizleri maddî-manevî anlamda

destekleyen herkese teşekkür ederim. Sevgili arkadaşım Ayşe UYGUN’a bu tezin oluşumu

sırasındaki paylaşımları için müteşekkirim. En özel teşekkürü ise her an yanımda olan ve her

zaman beni destekleyen sevgili aileme sunuyorum.

Halime ÖZDEMİR

BATMAN-2006

Page 5: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

I

İÇİNDEKİLER

KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İNSANI

KISALTMALAR……………………………………………………………….IV

ÖNSÖZ…………………………………………………………………………...V

GİRİŞ……………………………………………………………………………..1

I. BÖLÜM

CAHİLİYE ÇAĞI İNSANININ DÎNÎ HAYATI 1 Allah İnancı……………………………………………………………………..8

1.1 Allah’ı Yaratıcı Olarak Kabul Etmeleri……………………………….......10

1.2 Zorda Kaldıkları Zaman Allah’ı Anmaları………………………………..11

1.3 Allah’a Çocuk İsnat Etmeleri……………………………………………..12

1.4 Allah ile Cinler Arasında Soy Bağı Kurmaları……………………………13

1.5 Allah’a Yalan İftira Etmeleri………………………………………….......16

1.6 Allah Hakkında Tartışmaları………………………………………….......17

1.7 Allah’ı (Rahman’ı) İnkâr Etmeleri………………………………………..19

2 Şirk…………………………………………………………………………….21

2.1 Putlara Tapma Sebepleri…………………………………………………..23

2.2 Putlar……………………………………..………………………………..25

2.3 Putlar Hakkındaki İnançları……………………………………………….36

2.4 Allah’ın Putların Vasıflandırması……….…………………………….......49

3 Arapların Peygamber Beklentisi İçerisinde Olmaları ve Hz. Peygamber

Hakkındaki Düşünce ve Davranışları…………………………………………40

3.1 Peygamber Beklentisi İçerisinde Olmaları……...…………………….......40

3.2 Hz. Peygamber’in İnsan Olmasına Şaşırmaları……………………….......41

3.3 Hz. Peygamber’den Peygamberliğini Doğrulayıcı Mucizeler

İstemeleri…………………………………………………………………42

3.4 Hz Peygamber’e “Sihirbaz, Deli, Büyücü, Yalancı, Şair, İftiracı ve Ataların

Dininden Uzaklaştıran” Demeleri………………………………………..45

Page 6: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

II

3.5 Hz. Peygamber’in Görevini Yapmasını Engellemeye Çalışmaları……….51

3.6 Hz. Peygamber ile Alay Etmeleri…………………………………………54

3.7 Hz. Peygamber’e Eziyet Etmeleri…………………………………….......57

3.8 Hz. Peygamber’i Kabullenmeme Sebepleri………………………………65

3.9 Allah’ın Peygamber’e Düşmanca Davrananların Karşısında Nasıl

Davranması Gerektiğini Peygamberine Bildirmesi………………………69

4 Kur’an-ı Kerim Hakkındaki İnançları……………………………….......73

4.1 Kendilerine Kitap İstemeleri ve Kur’an-ı Kerim’in Arapça İndiriliş

Sebebi…………………………………………………………………………73

4.2 Kur’an-ı Kerim’e “Sihir, Eskilerin Masalı, Peygamber Uydurdu, Yalan”

Demeleri ve Kur’an-ı Kerim’i İnkâr Etmeleri……………………………75

4.3 Kur’an-ı Kerim Dinlemeleri………………………………………………80

4.4 Kur’an-ı Kerim’e Yüz Çevirmeleri……………………………………….82

4.6 Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’in Özelliklerini Bildirmesi……………………..86

5 Ahiret İnançları………………………………………………………........87

5.1 Yeniden Dirilişi Kabul Etmemeleri……………………………………….88

5-2 Azabı Sormaları ve Onu Hemen İstemeleri………………………………93

5.3 Azabı Hak Etmeleri……………………………………………………….94

5.4 Kıyametin Kopuş Zamanını Sormaları……………………………………95

5.5 Ahiretteki Halleri……………………………………………………….....96

II. BÖLÜM

CAHİLİYE ÇAĞI İNSANININ SOSYAL HAYATI

2.1 Evlenme……………………………………………………………………...119

2.2 Boşanma……………………………………………………………………..122

2.3 Evlat Edinme………………………………………………………………...124

2.4 Hayvan……………………………………………………………………….125

Page 7: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

III

2.5 Atalarının Yolundan Gitmeleri ve Evlatla Övünmeleri…………………..128

2.6 Müslümanlarla Alay Etmeleri ve Onlara Eziyet Etmeleri……………….132

2-7 Allah’ın Cahiliye Çağı İnsanının Vasıflarını Bildirmesi…………………134

SONUÇ…………………………………………………………………………..141

BİBLİYOGRAFYA……………………………………………………………..143

Page 8: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

The Characteristics of the Pre-Islamic Society according to the Holy Koran

Prior to the arrival and enforcement of the Holy Koran, the Arabic society was led by

a system of faith controversial to Islam. Thus, both, the religious and social life were also

containing aspects contradicting the Islamic belief. The Holy Koran is pointing out at these

aspects by the orders and prohibitions it introduces. When we review Koran, we observe that

in spite of their recognition of Allah as the creator, yet, the members of the Pre-Islamic

society were deifying angels and idols as Allah’s associates. Furthermore, although they were

wishing for a prophet, they were in denial of both, the messenger sent for them and the holy

book conveyed, claiming that this prophet would not qualify due to the lack of prosperity and

descent.

The social life in that era allowed little to no status for women. The masculine

dominance was evident in both, the process of matrimony and divorce. Adopting children was

a quite common practice since the amount of male descents was considered a status of

superiority. Muslims were subject to derogation and even torture since they were believed to

betray their ancestors. Also, they used to set free some livestock and avoid benefiting from

them considering their amount of birth.

Page 9: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Câhiliye Çağı İnsanı

Kur’ân-ı Kerîm nâzil olmadan önce Arap toplumunda İslâma aykırı bir inanç sistemi

bulunmaktaydı. Bu doğrultuda oluşturulmuş olan dîni ve sosyal hayat da İslam dinine ters

unsurlar ihtiva etmekteydi. Kur’ân-ı Kerîm getirmiş olduğu emir ve yasaklarla bunları

bildirmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’e bakıldığı zaman Câhiliye Çağı’ndaki insanların Allah’ı

yaratıcı olarak kabul etmelerine rağmen O’na yaklaşmak gayesiyle melekleri ve putları onun

ortağı olarak kabul ettikleri görülmektedir. Ayrıca kendilerine bir peygamber gelmesini

istemelerine rağmen kendilerine peygamber olarak gelen kişiyi mal ve evladının çok

olmaması sebebiyle peygamber olarak kabul etmemişler, tebliğ ettiği kitabı da

reddetmişlerdir.

O dönemin sosyal hayatında kadınların değeri yok denecek kadar azdı. Gerek

evlenirken ve gerek de boşanırken erkek egemenliğinin hakim olduğu görülmektedir. Çok

erkek çocuğa sahip olma üstünlük vesilesi olduğu için evlat edinme sistemi uygulanırdı.

Atalarına son derece saygı duyduklarından onların yolundan ayrılan ve onları kötüleyen

Müslümanlarla alay ederler hatta onlara eziyet dahi ederlerdi. Ayrıca doğum sayıları dikkate

alınarak bazı hayvanlar serbest bırakılarak hiçbir şekilde onlardan faydalanılmazdı.

Page 10: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

1

GİRİŞ

İslâmiyetten önceki döneme Câhiliye Çağı denilmektedir. İslâmiyetle birlikte

kullanılmaya başlanan bir terim olan Câhiliye, Arapların İslâmdan önceki hayatlarını ifade

eder. Bu dönemde Arapların çevrelerinde bulunan insanlara göre kültür ve medeniyet

bakımından daha aşağı bir seviyede bulunmaları, yakın dönemde bir peygamber gelmemiş

olması neticesinde dinden yoksun olmaları, toplumun genel olarak nizam ve intizamdan

yoksun olup, zayıfların ezilip, güçlülerin güçlerine güç kattıkları için döneme câhiliye

denilmiştir.1 Ancak ne kadar bilgisizlik manasında kullanılsa da asıl anlamının sert, kaba ve

hoyrat manalarına geldiği de ifade edilir. Hatta “câhiliye” kelimesine “barbarlık, zorbalık”

manası da verilmektedir.2

Câhiliye, Arapça “chl” kökünden cehileden türemiş bir kelime olup üç ayrı manaya

gelmektedir. Bilgisizlik, bir şeyi olduğundan farklı şekilde düşünmek ve yapılmayacak bir

şeyi bile bile yapmak manalarına gelmektedir. Câhiliye kelimesinin de bu üçüncü mânada

kullanıldığı yani o dönem insanının bile bile bazı şeyleri yanlış yaptığı için bu ad verildiği

bildirilir. Hatta Araplar da câhiliye denildiği zaman bu son manayı anlamışlardır.3

Câhiliye Çağı Hz. Peygamber’in peygamber olarak görevlendirilmesiyle bitmiştir.

Bununla birlikte Mekke’nin Fethi’yle (630) sona erdiği de söylenmektedir. Câhiliye Çağı,

Ahzâb Sûresi’nin otuz üçüncü âyetine4 binaen ilk ve ikinci Câhiliye diye ikiye ayrılmıştır.

İlk Câhiliyenin hangi dönemde olduğu konusunda farklı görüşler vardır. İlk Câhiliyenin

Âdem-Nûh; Âdem-İbrâhim; Nûh-İdrîs; Nûh-İbrâhim; Dâvûd-Süleymân veya Mûsâ-Îsâ

peygamberler arasındaki dönem olduğu söylenir. İkinci câhiliye ise Hz. Îsâ ile Hz.

Peygamber arasında geçen dönem olarak tanımlanmıştır. Bu dönemin V. yüz yıl ile Hz.

Peygamber’in doğumundan az önceki dönem olduğu da söylenir. Bazı âlimler ise ilk

1 Câhiliye kelimesininin anlamı hakkında bkz. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Dâru’s Sâdır, XI, 130; Mustafa Fayda, “Câhiliye”, DİA, VII, İstanbul 1993, 17 2 T. H. Weir, “Câhiliye”, İA, III, İstanbul 1988, 11; Nafiz Danışman, “Câhiliye Kelimesi”, AÜİFD, V, Ankara 1956, 1-4 sayı, 192 3 Nafiz Danışman, a.g.m, 192-193 4 … eski câhiliye adetinde olduğu gibi …

Page 11: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

2

câhiliyenin Hz. Peygamber’den önceki tüm devirleri kapsadığını söylerken ikinci

câhiliyenin İslâm döneminde görülen bazı Câhiliye tezahürleri olduğunu söylemişlerdir.5

Biz tezimizde Hz. Peygamber’in doğumundan az önceki dönem ile onun

dönemindeki Câhiliye anlayışını âyet-i kerîmeler ışığında ele alıp inceleyeceğiz.

5 Fayda, a.g.m., s. 19

Page 12: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

3

I. BÖLÜM

CÂHİLİYE ÇAĞI İNSANININ DÎNÎ HAYATI

Page 13: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

4

I. BÖLÜM

CÂHİLİYE ÇAĞI İNSANININ DÎNÎ HAYATI

Arapların en eski dinlerinin tevhid dîni olduğu söylenebilmektedir. Bu dinden

uzaklaşan Câhiliye Arapları, yine de Allah’ı en yüce varlık olarak kabul ederler ve

putlarından ayrı olarak “Ya Allah!” veya “Allahümme” diye dua ederlerdi. Hz. İbrahim’e

gönderilen Haniflik dinini tahrip Allah’a yaklaşmak için aracılar ortaya çıkarmışlar ve bu

şekilde putlara tapınmaya başlamışlardı. Bu dönemde putperestlerle birlikte sayıları az da

olsa Hanîf olduklarını söyleyen putları reddedip Allah’a inanan kimseler de vardı.6 Bu

kimseler, tek başlarına dîni bir hayat yaşarlardı. Hz. Peygamber’in dünyaya geldiği

dönemde Hanîf olarak bilinenlerin başında Varaka b. Nevfel, Ubeydullah b. Cahş, Osman

b. Huveyris, Kus b. Sâide geliyordu. Güney Arabistan’da ise ay, güneş ve Zühre

yıldızından oluşan bir tanrılar sistemi vardı.7

Onlar, tabiatın üstünlüğünü kabul etmekle birlikte, onu kendi hizmetlerine

alabileceklerine inanırlardı. Ağaçlar, mağaralar ve büyük kayalıklarda ruhlar olduğuna

inanılırdı. Kişinin cinin adını bildiği takdirde ona hükmedebileceğine inanırlardı. Her

kabilenin kendi putu vardı fakat başka kabilelerin tanrılarına da saygı gösterilirdi. Kabile

yerini değiştirdiği zaman, kabilenin tanrısı yerinde kalır ve o, oraya yerleşen başka

kabilelerin tanrısı olurdu ve senede birkaç defa da bu tanrılar ziyaret edilirdi.8

Câhiliye Çağı’nda en yaygın olan ibadet ise hac idi. Müşrikler, haccı her yıl bahar

mevsimine denk düşürmek için iki veya üç yılda bir tekrarlanan nesî’ ile ayların yerini

değiştirdiklerinden hac, asıl zamanı olan Zilhicce ayı yerine başka aylarda yapılır, ancak

hac yirmi dört yılda bir gerçek Zilhicce’ye rastlardı. Hacı adayları, hac mevsiminin

başlatıldığı ayın ilk günü ihramlı olarak yirmi gece Ukâz panayırı’nda kalırlar ve orada

alışveriş yaptıktan sonra on gece Mecenne Panayırı’nda , sekiz gece Zülmecâz Panayırı’nda

6 el-Hac 22/31 7 Mustafa Çağrıcı, “Arap, İslâmdan Önce Araplarda Din”, DİA, III, İstanbul 1991, 316-320 8 Carl Brockelmann, İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, (trc. Neşet Çağatay), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1964, s. 7-8

Page 14: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

5

kalırlar ve terviye günü Zülmecaz’dan ayrılarak arefe günü Arafat’a çıkarlardı. Kureyş ve

ona mensup olanlar Müzdelife’de vakfe yapıp kendilerine “hums” derlerdi. Ebrehe’nin

ordusunun Allah tarafından hezimete uğratılması üzerine Araplar Kâbe’ye ve hac ibadetine

daha önce görülmemiş derecede değer vermeye başladılar. Bu olay Kâbe’de “ehlullah”

kabul edilen Kureyş’e de çok büyük bir itibar kazandırdı. Başta Kureyş olmak üzere

Kinâne, Huzâa ve Benî Âmir gibi kabileler Hz. İsmail’in soyundan geldikleri, Mekke’de

oturdukları ve Kâbe’nin hizmetinde bulundukları için kendilerini diğer Arap kabilelerinden

daha üstün bir mevkide görmeye başladılar ve bazı imtiyazlı adetler edinip çeşitli kurallar

koydular. Dini inanç ve yaşayışları konusunda katı ve tavizsiz, savaşta güçlü ve cesur

olmaları sebebiyle kendilerine bu ad verilmiştir. Buna göre humsa mensup olanlar, yalnız

humsa mensup olanlar evlenecekler, hilleye mensup olanlar (harem bölgesi dışında oturan

kimseler) tacirler Mekke’ye yiyecek ve içecek sokamaz ve ihtiyaçlarını oradan karşılar, hac

sırasında Kâbe’yi ziyaret edecekleri zaman üzerindeki elbiseleri çıkarıp Mekkelilerden

alacakları elbiseleri giyerler ve ayrılırken bunları mübarek yerde kalmasını düşünerek orada

bırakılırdı. Leka adı verilen bu elbise kimse tarafından alınmaz ve orada çürümeye terk

edilirdi. Bir kimse tavaf ettiği çok sevdiği elbisesini atıp ona yaklaşamazken şöyle demiştir:

“Hüzün olarak onun üzerine dönmem kâfidir.

Sanki o elbiseler tavaf edenlerin önünde haram kılınmış bir leka gibidir.”

Elbise bulamayanlar ise kadınlar da dahil tavafı çıplak yaparlar, bundan çekinenler

ise gece tavafını tercih ederlerdi. Humslar, hacda ihrama girdikten sonra süt içmez ve

ondan yapılmış herhangi bir şey yemez, avlanmaz, saç ve tırnak kesmez, koku sürünmez ve

kadınlara yaklaşmazlar, ayaklarına sandal, üzerlerine de yeni bir elbise giyerlerdi; bu

elbisenin kıl veya yünden olmaması gerekirdi. Ayrıca deve tüyünden yapılmış çadırlarda

oturmaz, evlerine kapılarından girip çıkmaz, yasak saydıkları bazı bitkileri de yemezlerdi.

Hums mensupları diğer Arapların kendileriyle bir olamayacağını iddia ettiklerinden başka

kabileler Arafat’a ve Mina Vadisi’ne gittikleri halde onlar gitmezler, güneş ufka

yaklaşıncaya kadar Nemîre’de kalıp sonra Müzdelife’ye akın ederlerdi; çünkü Arafat ve

Mina harem sınırları dışındaydı. Humsa mensup olanlar, “Biz, Allah Teâla’nın kavmîyiz

yani Beytullah’ın komşularıyız, biz O’nun hareminden dışarı çıkmayız” derlerdi.

Page 15: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

6

Müşrikler, güneş doğmadan Müzdelife’den Mina’ya gitmez ve “Ey Ebû Kubeys Dağı!

Güneş ziyâsıyla yıldıra da biz, Minâ’ya gidelim” diyerek güneş doğuncaya kadar

Müzdelife’den ayrılmazlardı. O gece Müzdelife’de geçirilir, ertesi gün fecirden önce

vakfeye başlanıp güneş yükselinceye kadar vakfeye devam edilir, arkasından da Mina’ya

doğru gidilirdi. Mina’da üç gün boyunca şeytan taşlanır, ayrıca kurban kesme menâsiki

tamamlandıktan sonra çeşitli toplantılar düzenlenir, şiirler okunur ve kabileler atlarıyla

övünürdü. Mina’dan Mekke’ye geldiklerinde şehir halkının evlerinde kalır ve buna karşılık

onlara bazı hediyeler verirlerdi. Kâbe’yi tavaf ettikten sonra Safâ ile Merve arasında sa‘y

yapılır akabinde İsâf putunun yanında kurbanlar kesilir, kanından Kâbe’nin duvarlarına

sürülürdü. Fakat kurban kesenler bu etlerden yemezdi. Daha sonra her kabile hangi tanrı

için ihrama girmiş ve telbiye getirmişse onun putunu ziyaret eder, yanında traş olur ve

ihramdan çıkardı. Câhiliye Arapları Kâbe dışında Lât, Menât, Uzzâ ve Zülhalesa gibi

tanrıların tapınaklarını, ileri gelenlerin kabirlerini ve dikili taşları da tavaf eder ve buna

“devâr” derlerdi. Her iki grup da haram aylara hürmet gösterirdi. Hums ile hille arasında

yer alan “tıls” adlı bir gruptan daha vardı. Bunlar Kâbe’yi çıplak tavaf etmezler, evlerine

kapılarında girer ve hille mensuplarıyla birlikte vakfe yaparlardı. Yemen, Hadramut, Ak,

Acîb ve İyâz Arapları bu gruba dahildi.

Umre ise nesî’ yoluyla hurma mevsimine rast getirilen recep ayında yapılır,

Kâbe’nin ziyaret edilmesi ve Safa ile Merve arasında say ile tamamlanırdı. Câhiliye

devrinde müşrikler hac aylarında umre yapmayı yeryüzünde işlenen günahların en büyüğü

zannederlerdi. Bunlar Muharrem ayındaki hürmeti de Safer ayına naklederek: “Devenin

arkasındaki yara iyi olur, huccâcın ayak izleri gider, Safer ayı da çıkarsa artık umre etmek

umreciye helâl olur” derlerdi. 9

Câhiliye Çağı’nda insanlar, birbirleriyle sürekli savaş halinde oldukları için

savaşmanın yasak olduğu haram ayları haram olmayan bir ayla değiştirirler ve savaşa

devam ederlerdi. Bu uygulama Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle işaret edilmektedir: “O nesi’

9 Buhârî, Tefsîr, 25, 31; Hac, 34, 92, 101, Menâkıbu’l-ensâr, 25, Ebvâbu’l-umre, 18; Müslim, Hac, 121, 152, 198; Tirmizî, Hac, 53; Ebû Dâvûd, Menâsik, 57, 64, 79; İbn Mâce, Menâsik, 58, 61; Nesâi, Hac, 213, Menâsikü’l-Hac, 213; Zeynüd-dîn Ahmed b. Ahmed b. Abdi’l Latîfi ez-Zebîdî, Sahîhi Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, (trc. Ahmed Naim-Kamil Miras), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, ts., VI, 93, 145-146; İbn Hişam, I, 149-150; Mustafa Çağrıcı, “Arap, İslâmdan Önce Araplarda Din”, DİA, III, İstanbul 1991, 320; Abdülkerim Özaydın, “İslâmda Hac”, DİA, XIV, İstanbul 1996, 387; Recep Uslu, “Hums”, DİA, XVIII, İstanbul 1998, 364

Page 16: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

7

denilen haram ayları ertelemek sadece kafirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla kafirler

şaşırtılır. Allah’ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O’nun haram kıldığını helal

kılmak için haram ayını bir yıl helal sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. Bu şekilde

onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. ...”10 Müşriklerin haram aylarını11

hangi aylarla değiştirip helali haram yaptıkları konusunda farklı görüşler mevcuttur.

a) Müşriklerin elebaşlarından biri, bir yıl Muharrem ayını, diğer yıl Safer ayını

haram ederdi ve diğer insanlar buna uyarlardı. Bu uygulama ile hem haram ayı ertelerler,

hem de yeni bir haram ay meydana getirirlerdi.

b) Hac yaptıkları zaman Muharrem ayına Zilhicce, Recep’e Şaban, Şaban’a

Ramazan diyerek ayların yerlerini değiştirirlerdi.

c) Bazen de Muharrem ayına Safer deyip o ayı helal ederler ve böylece haram

ayların sayısı üçe inerdi. Ertesi yılda Safer ayına Muharrem derler, bununla da haram

ayların sayısını beşe çıkarırlardı.

Haram aylarda hiçbir surette kavga edilmez, adam öldürülmez hatta düşmana

dahi el kaldırılmazdı. Bu uygulamayı başlatanın Cünâde b. Avf b. Ümeyye olduğu,

onun, halkın karşısına çıkarak kendisine karşı gelinemeyeceğini söyledikten sonra haram

olan ayı helal, helal olan ayı da haram yaptığı rivâyet edilir.12

Ayların yerlerinin değiştirilmesi iki sebebe bağlanmıştır. Birincisi Câhiliye

Arapları zamanlarının büyük bir çoğunluğunu kan davaları, yağma, çapulculuk ve

talanla geçirdiklerinden haram ayların kurallarına uymakta zorlanmaları, ikincisi ise

kameri takvimde ayların her yıl on bir gün önce gelmesi sebebiyle hac mevsimi olan

Zilhicce’nin kötü hava şartlarına rastlaması ve insanların da bundan hoşnut

olmamalarıdır.

10 et-Tevbe 9/37 11 Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb 12 Taberi, XI, 449-457

Page 17: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

8

Bu aylarda savaş yapılmaması, sevap ve günahların kat kat olacağının düşünülmesi

onların bu aylara önem vermelerine neden olmuştur.13

Câhiliyede insanlar, mukaddes saydıkları Ebû Kubeys Dağı’na giderek itikâf

ederlerdi hatta o dönemde Hz. Ömer’in de Kâbe’de itikâf yapmayı adadığı bildirilir. 14

Ayrıca onlar, aşure orucu da tutarlardı.15

Bu dönem insanlarının bir takım hurafelere inandıkları da bildirilmektedir. Bu

hurafeler; hastalığın geçmesi için teşe’üm, öğey ve baykuş ötmeleri, safer ayının hayır ve

şerle alametinin olmaması gibi şeylerdir.16

Câhiliye Çağı insanı Zülkarneyn’i merak eder ve Hz. Peygamber’e sorular sorar17

“Bir de sana Zülkarneyn’den soruyorlar. ...”18 ve onunla zaman zaman da kader meselesini

tartışırlar ve onu inkar ederlerdi.19

Câhiliye Çağı insanının genel olarak bazı ibadet şekilleri ve inançları hakkında kısa

bir bilgi verdikten sonra şimdi âyet-i kerîmeler ışığı altında onların dînî inançlarından

bahsedeceğiz.

1. ALLAH İNANCI

Câhiliye Arapları’nın Allah’a inandıkları Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerden açıkça

anlaşılmaktadır. Bu dönemde yaşayan Araplar, Allah’ın varlığını kabul ediyorlar ancak

O’nu müdahalesi sınırlı bir varlık olarak düşünüyorlardı. Onlar, Allah’ı, dünyadaki her

şeyin yaratıcısı,20 önemli bir şey için kendisine yemin edinilen,21 zor durumda kalındığında

kendisinden yardım istenilen, dinin sadece O’na has kılındığı varlık22 ve Kâbe’nin Rabbi23

13 Hüseyin Algül, “Haram Aylar”, DİA, XVI, İstanbul 1997, 105 14 Buhârî, Ebvâbu’l-i’tikâf fi aşri’l-evâhir, 5, 15, 16, el-Eymân ve’n-nuzûr, 29, Meğâzî, 20, 55, Humus, 19; Ebû Dâvûd, Sıyâm, 80; el-Eymân ve’n-Nüzûr, 25; Nesâi, Eymân ve’n-Nüzûr, 36; Tecrîd-i Sarîh, VI, 327; Abdullah Boks, “Ebûkubeys”, DİA, X, İstanbul 1994, 280 15 Buhârî, Tefsîr, 20; Müslim, Sıyâm, 113, 114, 116, 117, 118, 119, 121; Tirmizî, Oruç, 48; Ebû Dâvûd, Sıyâm, 64; İbn Mâce, Sıyâm, 42; Tecrîd-i Sarîh, VI, 307 16 Buhari, Tıbb, 19; Tecrîd-i Sarîh, XII, 84 17 Taberi, XV, 368 18 el-Kehf 18/83 19 İbn Mâce, Mukaddime, 10 20 el-Mü’minûn 23/84-89 21 el-Mâide 5/53; Ayrıca bkz. el-En’âm 6/109; en-Nahl 16/38; el-Fâtır 35/42 22 Lokmân 31/32 23 Kureyş 106/3

Page 18: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

9

olarak kabul ederlerdi. Âyette de ifade edildiği gibi Allah’ı, Kâbe’nin sahibi (Rabbu’l-

Kâbe), Evin sahibi (Rabbu’l-Beyt) ve Mekke’nin sahibi (Rabbu Mekke) olarak düşünürler

ve bu kavramlardan da en çok Rabbu Mekke kavramını kullanırlardı. Hatta bu kavram,

sadece Mekke’de değil Mekke’ye yakın yerlerde de kullanılırdı. Câhiliye Arapları

hakkındaki temel bilgi kaynaklarından olan Câhiliye şiirlerinde de bu kavrama

rastlanmaktadır. Hîre24 Sarayı’nın Hıristiyan Arap şairi Adî b. Zeyd25’in şu mısraları buna

örnektir:

“Düşmanlar, bana karşı kötülük yapmak için gayret ettiler.

Mekke’nin sahibi’ne ve salîbe and olsun ki bana yapacakları hiç bir kötülüğü geri

koymuyorlar.”26

Câhiliye Arapları’nda, Allah ve diğer tanrılar arasında hiyerarşik bir sistem vardı.

Bu sistem içerisinde Allah, hiyerarşinin en üst noktasında yer alırdı. Hiyerarşinin zirvesinde

olan Allah, günlük hayatla ilgili konularda rahatsız edilmez, onun yerine hiyerarşinin alt

tabakasında olduklarını düşündükleri diğer tanrılara başvururlardı.27 Arapları böyle bir

düşünceye sevk eden ise tanrıların, Allah katında şefaat etme yetkilerinin olduğu inancı28

ve onların Allah’ı kral gibi düşünmeleriydi. Çünkü krala ulaşmak için araya başka kişiler

konulduğu gibi Allah’a ulaşmak için de Allah ile kendileri arasına bu tür tanrıların

konulması gerektiğine inanıyorlardı. Böylece tanrılara iyi muamele ederlerse onların

sayesinde Allah katında yüksek bir mevkiye sahip olabilirlerdi.29 Hac zamanlarında

24 Hîre, bugünkü Irak’ın Necef iline bağlı bir ovada kurulmuştur. Hîre Devleti’nin kuruluşu M.Ö 605-562 yıllarına kadar gider. III. Münzir zamanında en gösterişli günlerini yaşamıştır. Hıristiyanlık en yaygın din idi. Şehir, 602 yılında hükümdar III. Numan b. Münzir’in ölümü üzerine Sâsâniler’in eline geçti. (Geniş bilgi için bkz. Hüseyin Ali Ed-Dakûkî, “Hîre”, DİA, XVIII, İstanbul 1998, 122-124) 25 Milâdî 550 yıllarında Hire’de doğan Adî ve Medâin Sarayı’nda eğitim görmüştür. Arapça ve Farsça’yı çok iyi bildiği için sarayda mütercimlik görevinde bulunduğu rivâyet edilmektedir. Hîre Hükümdarı III. Numan’ın kızıyla evlenerek saraydaki nüfuzunu artırdı. Bu durumu kıskananlar, İran’ın çıkarlarını düşünmeyip Arapların çıkarlarını düşündüğünü söyleyerek onun hükümdarın gözünden düşmesine ve hükümdar tarafından boğularak öldürülmesine neden oldular. (Geniş bilgi için bkz. Muzaffer Özcanoğlu, “Adî b. Zeyd”, DİA, , I, İstanbul 1988, 382) 26 Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, (trc. Süleyman Ateş), Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul ts., s. 128-133 27 Izutsu, s. 54 28 Yûnus 10/18 29 Murat Sarıcık, İnanç ve Zihniyet Olarak Câhiliye, Nesil Yayınları, İstanbul 2004, s. 112-113

Page 19: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

10

“Lebbeyk, Allahümme lebbeyk” şeklinde telbiye getirmeleri de mevcut hiyerarşi içerisinde

Allah’ın ayrıcalıklı konumunu göstermesi açısından önemlidir.30 Fakat Kâbe’yi tavaf

ederken zaman zaman da “Lebbeyke lâ şerîke leke. Yalnız bir şerîk müstesna, o senin

şerîkindir, sen ona da, onun mâlik olduğu şeylere de mâliksin” diye telbiye getirirlerdi.31

Bu bilgiler, Arapların Allah’ı yüce varlık olarak kabul ettiklerini, ulaşılması zor olan

Allah’a yaklaşmak için aracı tanrılara başvurmak suretiyle şirke düştüklerini

göstermektedir.

1. 1 Allah’ı Yaratıcı Olarak Kabul Etmeleri

Araplar, Alllah’ı yeryüzünde olan her şeyin yaratıcısı olarak kabul ediyorlardı. “De

ki: “(Resûlüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), Yeryüzü ve onda bulunanlar

kime aittir?” “Allah’a aittir.” diyecekler. De ki: “O halde hiç düşünmez misiniz?” Sor

onlara, de ki: “Kimdir o yedi kat göklerin Rabbi ve o büyük arşın sahibi?” “Allah’ındır.”

diyecekler. De ki: “O halde korkmaz mısınız?” Her şeyin mülkiyeti ve yönetimi, kudreti

elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan kimdir? diye

sor.” “Allah’ındır” diyecekler. De ki:“O halde nasıl büyüleniyorsunuz?”32

Âyetlerden de anlaşıldığı üzere Araplar, Allah’ın yaratıcı olduğunu kabul

ediyorlardı. Fakat bu yaratmanın nasıl olduğu konusunda fazla bilgiye sahip değillerdi.

Çünkü onlar, yaratmanın nasıl olduğunu düşünmezlerdi. Araplara göre Allah, ilk

yaratmadan sonra insanı serbest bırakır ve insan artık hayatı boyunca dehrin33 yani zamanın

yönetimi altına girerdi ve dehr, kişinin ölümüyle vazifesine son noktayı koyardı. Bu

noktada Allah, İzutsu’ya göre “çocuğunun işine karışmayan baba” olarak tasavvur

30 Mahmud Esad Seydişehri, Târih-i Dîn-î İslâm, Matbaa-î Hayriyye, I, Dersaadet 1327-1329, 543; Mücteba Uğur, Hicrî Birinci Asırda İslam Toplumu, Çağrı Yayınları, İstanbul 1980, s. 11 31 Müslim, Hac, 22 32 el-Mü’minûn 23/84-89; Ayrıca bkz. el-Ankebût 29/61-63; Lokmân 31/25; ez-Zümer 39/38; ez-Zuhruf 43/9, 87 33 “O hayat ancak bizim şu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” (el-Câsiye 45/24); Dehr; dünyada yaşanılan uzun zaman dilimidir. Câhiliye Arapları, kainatta olup biten her şeyi dehrin gücüne bağlarlar ve ahireti de reddederlerdi. Her şey dehrin elinde olduğu inancından dolayı da zamana küfrederlerdi. (Geniş bilgi için bkz. İbn Manzûr, Lisânu’l Arab, IV, 292-295; Hayrani Altıntaş, “Dehriyye”, DİA, IX, İstanbul 1994, 107-109)

Page 20: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

11

edildiğinden O’nun yaratıcılığı da hayatın başlangıcındaki yaratma ile

sınırlandırılmaktaydı.34

1. 2 Zor Durumda Kaldıkları Zaman Allah’ı Anmaları

Araplar, hayatın başında Allah’ı pasif bir duruma getirirken zor bir durum ile

karşılaştıkları zaman diğer tanrılarını bir tarafa bırakarak Allah’ı tekrar aktif hale getirmeye

çalışmaktaydılar. Bu durumda yalvarma ve yardım isteme mevkiini sadece Allah’a mahsus

kılmaktaydılar. “De ki: “Kendinizi bir düşünür müsünüz, Allah’ın azabı başınıza gelse veya

kıyamet başınıza kopsa Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru söylüyorsanız

söyleyin bakalım!” Doğrusu yalnız O’na yalvarırsınız. O dilerse yalvardığınız belayı

üzerinizden kaldırır ve o an O’na koştuğunuz ortakları unutursunuz.”35

Bu konudaki bir diğer âyet ise şöyledir: “Baksana gemiye bindiklerinde dini Allah’a

has kılarak O’na ihlâsla dua ederler. Derken kendilerini karaya çıkardı mı derhal (Allah’a)

ortak koşmaya koyulurlar.”36 Rivâyete göre bu âyet, İkrime b. Ebû Cehil ile arkadaşlarının

yaşadığı bir olaya işaret etmektedir. Mekke’nin fethinde ismi kanı heder edilenler arasında

geçen İkrime b. Ebû Cehil ve arkadaşları gemi ile Habeşistan’a gitmek üzere yola

koyuldukları zaman, fırtınaya yakalanırlar. Onlar, kendilerini denizdeki bu zor durumdan

ancak Allah’ın kurtarabileceğini söyleyerek Allah’a duâ etmeye37 başlarlar. İkrime ise

kendilerini bu zor durumdan ancak Allah kurtarıyorsa her yerde yegâne yaratıcı ve

kurtarıcının da O olduğunu söyler ve bulundukları durumdan kurtuldukları takdirde Hz.

Peygamber’in yanına giderek Müslüman olacağını ilâve eder. İkrime, fırtınadan kurtulunca

sözünü tutarak Müslüman olur.38 Diğerleri ise tekrar Allah’a şirk koşmaya devam ederler.39

34 Izutsu, s. 154-158, 164 35 el-En’âm 6/40-41 36 el-Ankebût 29/ 65; Ayrıca bkz. Lokmân 31/32 37 el-Furkân 25/77 38 Taberî, Câmiu’l-beyân an te’vîli’l-Kur’ân, Dâru Â’limi’l-Kütüb, XVIII, Riyad 2003, 441; İzzet Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis Nüzûl Sırasına Göre Kur’an Tefsiri, (trc. Şaban Karataş ve dğr.), Ekin Yayınları, III, İstanbul 1997, 179 39 Derveze, II, 89-90

Page 21: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

12

Kur’ân-ı Kerîm’de, bu durumun, sadece Araplara has bir özellik olmadığını genel

olarak bütün insanların zor durumda kaldıkları zaman Allah’ı daha fazla hatırlayarak

O’ndan yardım istedikleri bildirilmektedir.40

1. 3 Allah’a Çocuk İsnat Etmeleri

Câhiliye Arapları, yegâne yaratıcı ve kurtarıcı olarak Allah’ı kabul etmelerine

rağmen bazen de Allah’a çocuk isnat ederlerdi: ““Allah çocuk edindi.” dediler ki ...”41

Melekleri cinsiyet bakımından dişi42 kabul eden Araplara göre melekler, Allah’ın

kızları idi: “(Ey müşrikler!) Şimdi Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi

meleklerden kız çocukları mı edindi? ...”43 Herhangi bir bilgiye dayandırmaksızın söylemiş

oldukları bu nitelendirmenin44 kaynağı, Allah’ın kızlarının yani meleklerin Allah katında

şefaat etme yetkilerinin olduğu inancıydı. Bu inanca göre meleklere iyi davranılırsa

meleklerin hoşnutluğu kazanılacak ve bu takdirde kendilerine “uzak” gördükleri Allah’a

yaklaşmış olacaklardı.45

Ayrıca Allah’ı dişi kabul etmeleri ve melekleri hiç görmemiş olmaları da meleklerin

kız olarak düşünülmesine sebep olmuştur. Çünkü onlara göre melekler erkek olsalardı

muhakkak görünürlerdi. Bu ise o zamana kadar hiç gerçekleşmemişti.46

Araplar, Allah’ın kızları olarak kabul ettikleri meleklere bazen de tanrılık

atfederlerdi. Bu nedenle meleklere taparak onları aracısız olarak şefaat yetkisine sahip

kılarlardı. Bazen de atfettikleri bu tanrılık vasfını onlardan alarak melekleri tabiatüstü

40 Yûnus 10/12; Ayrıca bkz. ez-Zümer 39/8, 49 41 Yûnus 10/68; Ayrıca bkz. el-Kehf 18/4; Meryem 19/88, 91; el-Enbiyâ 21/26; ez-Zuhruf 43/15 42 es-Sâffât 37/150; Ayrıca bkz. ez-Zuhruf 43/19; en-Necm 53/27 43 el-İsrâ 17/40 44 en-Necm 53/28 45 Derveze, II, 349; IV, 128, 190; Mustafa İslamoğlu, Âlemlerin Rabbi Allah(cc) Bilmek-Tanımak-Anlamak, Denge Yayınları, İstanbul 2006, s. 25 46 Sarıcık, s.145-146

Page 22: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

13

güçlerle donanmış kabul ederek onları Allah katında şefaat edecek varlık konumuna

çıkarırlardı.47

Yukarıda söylenenlere aykırı bir şekilde Arapların, melekleri kız olarak

nitelendirmelerinin sebebi, onların nazarında kızın değersiz olması olabilir. Çünkü Kur’ân-ı

Kerîm’de Arapların kızlardan hoşlanmadıkları48 ve bundan dolayı kız çocukları olduğu

zaman evden dışarıya çıkamadıkları, kavimlerinden gizlendikleri ve yüzlerinden

anlaşılacak kadar da doğan o kız çocuğundan utandıkları bildirilmektedir.49

Onlar, kızları “Onlar, kızların Allah’a ait olduğunu iddia ediyorlar.”50 isnat ettikleri

gibi bazen de hem kızları, hem erkekleri “... bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar

...”51 şeklinde Allah’a çocuklar isnat ederlerdi.

1.4 Allah ile Cinler Arasında Soy Bağı Kurmaları

Câhiliye Arapları’nın cinler hakkındaki düşünceleri ile ilgili âyetlere geçmeden

önce, onların cinlerle ilgili genel anlayışlarının bilinmesi ayetlerin anlaşılmasına katkı

sağlayacağından öncelikle Araplar’ın genel cin anlayışı hakkında bazı bilgilerin verilmesi

yerinde olacaktır.

Araplar, şair, kâhin ve sihirbazların gibi kimselerin yaptıklarının kaynağı olarak

cinleri kabul ederler ve onların her an kendilerine zarar verebileceğine inandıkları için

cinlerden korkarlardı. Her hangi bir olayda cinlere sığınarak bu korkularını yeneceklerine

inanırlardı. Çünkü Araplara göre cinlerin Allah’a yakın olması onların da Allah’a yakın

olmasını sağlayabilirdi.52 Yukarıda çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz gibi aslında onlar

yaptıkları her şeyde Allah’a yakın olmak gayesi güdüyorlardı.

47 Izutsu, s. 23 48 en-Nahl 16/62 49 en-Nahl 16/58-59; Ayrıca bkz. ez-Zuhruf 43/17 50 en-Nahl 16/57; Ayrıca bkz. ez-Zuhruf 43/16, 18; es-Sâffât 37/149 51 el-En’âm 6/100 52 Derveze, II, 6

Page 23: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

14

Cinler, tıpkı insanlar gibi yeryüzünde toplu halde yaşarlar ve zaman zaman da

birbirleriyle çatışma içerisine girerlerdi. Şekil olarak insana benzemez, ateş ve havadan

yaratıldıkları için de insana çok nadir görünürlerdi. Tenha ve kuytu yerlerde yaşarlardı.

Onların taş ve ağaç gibi yerlerde yaşadıklarına olan bu inanç, bu nesnelere tapınılmasına ve

onlara ibadet edilmesine neden olmuştur. Yararlı oldukları gibi zararlı da olurlardı. Onlara

göre zararlı cinler, doğal afetlere, salgın hastalıklara sebep olur ve delilere musallat

olurlardı.53 Cinler, insanların karşısına genelde hayvan şeklinde çıkarlar ve çoğunlukla da

yılan şekline bürünürlerdi. O hayvanların, gerçekte hayvan mı, cin mi olduğu gözlerinin

titremesinden anlaşılırdı. Ağaçlarda, dağ başlarında yaşadıklarına olan inanç, ağaçlardan

dal koparılmasını engeller, koparıldığı takdirde koparan kişinin cinler tarafından zarara

uğratılacağına inanılırdı. Bu yüzden onlara karşı son derece saygı duyulurdu. Nitekim yeni

bir yere yerleşecekleri zaman orada yapılan ilk yemek cinlere takdim edilir, ev yaparken

onlara keçi kurban edilir ve kurbanın kanı evin duvarlarına sürülerek onun kendilerine zarar

vermesi engellenir, cin, hastaya musallat olduğu zaman da hastanın kolları ve bacakları

bağlanarak hasta tütsülenirdi. Böyle yapıldığı zaman hastanın cinden kurtulacağına

inanılırdı.54

Yukarıda özelliklerini vermeye çalıştığımız cinlerden başka, Câhiliye Arapları, bu

cinlerin karaya düşmeleri sonucu meydana gelen ve gûl adı verilen cinlerin varlığına da

inanırlardı. Her türlü renge ve şekle girebildikleri için sürekli olarak değişim geçirmeleri

onların tanınmasını engellerdi. Ayrıca ayaklarının hiç değişmemesi gibi bir özelliğe sahip

olmaları da ayaklarından tanınmalarına neden olur ve insanların onları öldürmelerini

kolaylaştırırdı. Gûl, bir vuruşla ölür, ikinci defa vurulduğunda ise tekrar hayata dönerdi.

53 Neşet Çağatay, İslâm Dönemine Dek Arap Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989, s. 103; Bahriye Üçok, İslamdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1967, s. 9; M. Süreyya Şahin, “Cin”, DİA, VIII, İstanbul 1993, 8 54 Ernst Zbinden, İslam’da ve Eski Ortadoğuda Cin ve Ruh İnançları, (trc. Ekrem Sarıkçıoğlu), Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul ts., s. 59-71

Page 24: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

15

Genellikle geceleri dolaşırlar ve insanlara güzel kadınlar şeklinde görünürlerdi. Bu cinler,

musallat oldukları o kişilerle evlenerek onların hayatlarına dahi son verebilirlerdi.55

Cinlere bu şekilde olağanüstü özellikleri verenler daha ziyade bedevîlerdi. Bunun

sebebi olarak onların yaşam tarzları gösterilebilir.56 Çünkü çölde hiçbir zaman ne ile

karşılaşılacağının bilinmemesi onların hayal gücünü bu şekilde düşünmeye sevk etmiş

olabilir.

Câhiliye Arapları, Allah ile cinlerin akraba olduğuna inanıyorlardı: “Bir de Allah ile

cinler arasında nesep bağı kurdular. ...”57 Ayetteki cin kelimesine farklı manalar

vermişlerdir. Burada kastedilenin cinler gibi görünmeyen varlıklardan olan melekler

olduğu, Câhiliye Arapları’nın cinlerin atası olarak kabul ettikleri İblis’in melek olduğuna,

Allah ile İblis’in kardeş olduğuna inandıkları, cinlere tapındıklarına ve Allah’ın cinlerle

evlenmesiyle meleklerin de bu akrabalık sonucunda olduğuna inandıkları bildirilmiştir.

Onlar, meleklerle cinleri akraba sayarlardı. Hz. Ebû Bekir ile müşrikler tartışırlarken

müşrikler, meleklerin Allah’ın kızları olduğunu söylemişlerdir. Bunun üzerine Hz. Ebû

Bekir, onların annelerinin kim olduğunu sorduğunda onlar, cinlerin zenginlerinin kızları

olduğunu söylemişlerdi.

Onlara göre cinler ateşten, melekler de nurdan yaratılmışlardı. Allah, ateş olan

cinlerle evlenince onların ateşini nura çevirmiş ve bu evlilik neticesinde O’nun kızları olan

melekler meydana gelmişti.58

Araplar’ın, cinlerin Allah’ın kızları olduğuna inanmalarını Arabistan’ın iklim

şartları ile coğrafi konumuna bağlayanlar da olmuştur.59 İnsanoğlu, her dönemde

görünmeyene karşı özel anlamlar ve görevler yüklemeye meyillidir. Bunun sebebi, insanın

görünmeyene olan merakı ve onlara duyulan korkudan başka bir şey değildir. Çünkü

55 D. B. Macdonald, “Gûl”, İA, IV, 822; İlyas Çelebi, “Gûl”, DİA, XIV, İstanbul 1996, 177 56 Zbinden, s. 67 57 es-Sâffât 37/158 58 Taberî, XIX, 644-646; Derveze, III, 150-151 59 Üçok, s. 9

Page 25: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

16

insanda var olan kaygı, bir durum, olay veya nesneyle irtibatlandırıldığı zaman korku

oluşur. Bunda da hem toplumun, hem doğal çevrenin etkisi vardır ve bu korkular, nesilden

nesile anlatıldıkça artarak devam eder.60 Bununla alakalı olarak Huxley’in şu sözünü

aktarmak yerinde olacaktır: “Bilinende sınır vardır, bilinmeyende sınır yoktur. İnsan aklı

anlaşılmazlığın engin okyanusunda barınacak bir ada sağlar. Her kuşağa düşen iş, bu

okyanustaki adayı biraz daha toprak katarak büyütmektir.”61 Çünkü ne zaman, nerede

karşılaşılacağı belli olmayan ve insanın etkisinin olmadığı her varlık korkulacak, düşman

bir varlık olarak kabul edilebilir. Araplar da bu şekilde cinlerden korkarak onları hayal

dünyalarında genişletmişler ve yukarıdaki benzetmeleri yakıştırmışlardır. Onlardan fayda

gelebileceği gibi zarar gelme ihtimali de yüksek olduğundan her zaman temkinli

davranmayı tercih etmişlerdir.

Onların bu yaptıkları aslında Allah hakkında yalan uydurmadan başka bir şey

değildi ki Allah, onların diğer yalanlarını da bildirmektedir.

1.5 Allah’a Yalan İftira Etmeleri

Câhiliye Arapları, gerek yaptıkları işleri ve gerekse söyledikleri sözleri Allah’a isnat

ederek onlara meşruluk kazandırma yoluna gitmişlerdir. Allah adına söz söylemeleri

neticesinde onlar, Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allah’a iftira ederek yalan uyduran ...”62 olarak

tanıtılmıştır.

Genel olarak Allah’a yalan isnat etmeleri yanında bazı hayvanlar konusunda da

dolaylı olarak Allah adına yalan uydurmuşlardır. Araplar, bazı hayvanları -özellikle

develeri- belirli sayıda doğum yaptıktan sonra serbest bırakarak hiçbir surette onlardan

faydalanmazlardı. O hayvanlar da ölünceye kadar başıboş bir şekilde gezerlerdi: “Allah, ne

kulağı yarılan (bahîra), ne salma bırakılan (sâibe), ne erkek-dişi ikizler doğuran (vasîle),

ne de on defa doğurması yüzünden yük vurulamayan (hâm) hayvanların (adanmasını)

60 Özcan Köknel, Korkular Takıntılar Saplantılar, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul 1990, s. 20 61 Köknel, s. 22 62 el-En’âm 6/21; Ayrıca bkz. el-En’âm 6/93; Yûnus 10/59-60; Hûd 11/18; el-Ankebût 29/68, ez-Zümer 39/32; es-Saff 61/7

Page 26: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

17

meşru kılmadı. Fakat, kafirler, Allah’a karşı yalan uyduruyorlar. Zaten çoklarının da aklı

ermez.”63

Araplar, bazı hayvanları helal addederek yerler, bazılarını da haram addederek

yemezlerdi: “De ki: “Baksanıza Allah sizin için rızık olarak neler indirdi de siz ondan bir

kısmını haram, bir kısmını da helal yaptınız.” De ki: “Size Allah mı izin verdi, yoksa

Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” Yalanı Allah’a iftira edenler kıyamet gününü ne sanıyorlar.

...”64

Araplar, bu adetleriyle yeni dinî emirler ortaya koyuyorlardı. Allah da onların bu

yaptıklarının karşılığını kıyamette muhakkak göreceklerini ondan kurtulamayacaklarını ve

muhakkak azabı tadacaklarını,65 Allah’ın lânetine uğrayacaklarını,66 onların uydurdukları

yalanın başlarına belâ olacağını zira bu yalanın onları cehenneme götüreceğini67 haber

vermektedir.

1.6 Allah Hakkında Tartışmaları

Câhiliye Araplarının elebaşıları, büyüklüklerine, zenginliklerine çok güvenirlerdi.

Onlardaki bu güven duygusu, Allah hakkında tartışmaya, yerli yersiz konuşmaya götürecek

kadar büyüktü. Bu konuşmaları herhangi bir bilgiye de dayanmamaktaydı: “Gök gürültüsü

Allah’ı hamd ile tesbih eder; melekler de O’nun korkusundan dolayı tesbih ederler.

Yıldırımlar gönderir de onunla dilediğini çarpar; onlar ise Allah hakkında mücadele edip

duruyorlar. Oysa O’nun gücü çok şiddetlidir.”68 Bu âyet, rivâyete göre zalim bir kimse

hakkında nâzil olmuştur. Hz. Peygamber, bu zalim kimseye bir sahabisini gönderdiğinde o

kişi, Allah’ın ve peygamberin kim olduğunu, Allah’ın altından mı, gümüşten mi, yoksa

inciden mi olduğunu, Allah’ı görüp görmediklerini sormaya kalkışmıştı. Bu sırada Allah

tarafından gönderilen yıldırımın çarpmasıyla o kişi ölmüşyür. Başka bir rivâyet ise bu

63 el-Mâide 5/103; el-En’âm 6/138-139; Ayrıca bkz. İshak Yazıcı, “Bahîre”, DİA, IV, İstanbul 1991, 487. 64 Yûnus 10/59-60 65 el-En’âm 6/21, 93 66 Hûd 11/18 67 el-Ankebût 29/68; Ayrıca bkz. ez-Zümer 39/32; es-Saf 61/7 68 er-Ra’d 13/13

Page 27: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

18

şiddet verici sonun, Hz. Peygamber’i ve Kur’ân-ı Kerîm’i yalanlayan bir kimsenin başına

geldiğini bildirmektedir.69

Kur’ân-ı Kerîm, onların, bilgisiz bir şekilde Allah hakkında tartıştıkları zaman hangi

duruma düştüklerini ortaya koymaktadır: “İnsanlardan kimileri de Allah hakkında

bilgisizce tartışır da her azgın şeytanın ardına düşer.”70 Bir rivâyete göre, buradaki

şeytandan kasıt Mekke müşriklerinin ileri gelenleridir. Çünkü onlar, hem tartışmayı

başlatırlar, hem de ona devam ederek insanları peşlerinden sürüklerlerdi. Onların Hz.

Peygamber ile tartışmaları, Alah’ın varlığı, birliği gibi konular etrafında cereyan ederdi. Bu

tartışmaların kaynağı, onların Hz. Peygamber’in risâlet görevini yapmasını engellemek

istemeleriydi. Çünkü Araplar, Allah ile ilgili olarak Hz. Peygamber’in bildirdiği bu

doğruları kabul ederlerse, kendilerinin nüfûzu üzerinde önemli paya sahip olan putlarını

yok saymış olacaklardı. Bu da onları sıradan bir insan durumuna düşürmekten başka bir işe

yaramayacaktı. Bu âyetteki tartışmanın kahramanının Nadr b. Hâris olduğu söylenmekle

birlikte, genel olarak tüm müşrik zenginlerinin tavrı olduğu da ifade edilir.71

“İnsanlardan kimi de vardır ki, ne bir bilgiye, ne bir yol göstericiye, ne de

aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır. Yanını bükerek -büyüklük

taslayarak- Allah yolundan saptırmak için ki, dünyada ona bir rüsvaylık vardır; kıyamet

günü de kendisine o yangın azabını tattıracağız.”72 Bu ayette anlatılan durumun da yine

Nadr b. Hâris’le ilgili olduğu ifade edilmekle beraber, Ebû Cehil’le ilgili olduğu da

bildirilmektedir. Âyet, aynı zamanda onların tartışma esnasındaki tavırlarını da gözler

önüne sermektedir. Sûrenin devamındaki ayetlerden73 kendi yaptıklarının karşılığı olarak

cezalarını çekeceklerini öğrenmekteyiz. Onların dünyadaki cezaları, Bedir Savaşı’nda

69 Taberî, XII, 479-482 70 el-Hac 22/3 71 Taberî, XVI, 459; Derveze, IV, 406 72 el-Hac 22/8-9 73 “Yanını bükerek -büyüklük taslayarak- Allah yolundan saptırmak için ki dünyada ona bir rüsvaylık vardır; Kıyâmet günü de kendisine o yangın azabını tatıracağız. “Bu yaptığın işlerden dolayıdır” diye, yoksa Allah kullarına zulmeden değildir.”(el-Hac 22/9-10)

Page 28: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

19

öldürülmeleri; ahiretteki cezaları da cehenneme girecek olmalarıdır.74 Çünkü Allah, kendisi

hakkında ileri geri konuşan ve tartışanların muhakkak cezaya çarptırılıp azabı tadacaklarını

haber vermiştir.75

1.7 Rahmân’ı (Allah’ı) İnkâr Etmeleri

Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerden Arapların, Allah’ın varlığını kabul ettiklerini

öğrenmekteyiz. Fakat bazı âyetlerde de onların, Allah’ı yani Rahmân’ı inkar ettikleri açıkça

ifade edilmektedir. Nitekim: “... onlar Rablerini (Rahmân’ı) inkâr ederlerken ...”76

meâlindeki ayet bunu doğrulamaktadır. Ra’d Sûresi’nin otuzuncu âyeti, onların Hudeybiye

Antlaşması77 esnasındaki tavırlarını sergilemektedir. Çünkü Mekkeli müşrikler, bu

antlaşmayı imzalarken antlaşmanın başına yazılan “Bismillâhirrahmânirrahîm” yazısına

Rahmân’ın ne olduğunu bilmediklerini söyleyerek itiraz etmişler ve “Bismikellâhümme”

yani “Allah’ın adıyla” yazılmasını istemişlerdir. Ayrıca “Allah’ın elçisi” sözüne de

Allah’ın elçisi olduğunu kabul etmediklerinden dolayı onunla harb ettiklerini söyleyerek

itirazda bulunmuşlardır. Bunun üzerine Hz. Peygamber de onların dediği gibi yazdırmıştır.

Başka bir rivâyette ise onların, Rahmân ile alakalı olarak Hz. Peygamber’i “Ya Allah! Ya

Rahmân!” diye dua ederken işittiklerinde kendilerini, hem tek Allah’a ibadete çağırıp hem

de kendisi Allah ve Rahmân adında iki varlığa dua ediyor diye şaşırdıkları zikredilir. Bütün

bu rivâyetler, Câhiliye çağı insanının, tanrı olarak kabul ettikleri Allah’ı inkar

etmediklerinin, aksine Rahmân ismine yabancı olduklarından dolayı Rahmân olan Allah’ı

inkâr ettiklerinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.78

74 Taberî, XVI, 468-471; Derveze, IV, 409-410 75 el-Hac 22/9; eş-Şûrâ 42/16 76 er-Ra’d 13/5; Ayrıca bkz. er-Ra’d 13/30 77 628 yılında Hz. Peygamber ile Mekkeli müşrikler arasında imzalanmıştır. Müşrikler, bu antlaşmayı imzalamakla Medine İslâm Devleti’ni tanımış oldular. Antlaşma, on maddeden müteşekkil olup birinci maddesinde “bismikellahümme” yani “senin adınla Allah’ım” yazılıdır. (Geniş bilgi için bkz. Muhammed Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye Hz. Peygamber Döneminin Siyasi–İdari Belgeleri, (trc. Vecdi Akyüz), Kitabevi, ts., s. 88-97; İslâm Peygamberi, (trc. Salih Tuğ), İrfan Yayınevi, I, İstanbul 1980, 271-283; Muhammed Hamidullah, “Hudeybiye Antlaşması”, DİA, XVIII, İstanbul 1998, 297-299) 78 Taberî, XII, 530-531; Derveze, IV, 388-389; V, 85; Buhârî, Sulh, 6, Meğâzî, 45; Müslim, el-Cihâd ve’siyer, 90, 92, 93; Cevâd Ali, el-Mufassal fi Târihi’l Arab Kable’l İslâm, VII, Beyrut 1966-1972, 39

Page 29: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

20

Onlar, Rahmân ismine şaşırıyor ve onun, Hz. Peygamber’e Kur’ân-ı Kerîm’i ilham

eden kişi olduğuna inanıyorlardı. Bu tezlerinin doğruluğuna da Rahmân Sûresi’nin ilk

âyetlerini79 delil olarak gösteriyorlardı. Kur’ân’da ismi geçen bu Rahmân’ın, Yemameli

Rahmân adında bir kimse olduğunu söyleyerek Hz. Peygamber’i suçluyor ve ona asla

inanmayacaklarına dair yemin dahi ediyorlardı. Hatta söylediklerini doğrulamak için göğe

merdiven çıkarsa veya Hz. Peygamber’e kendisini doğrulayan dört melek dahi gelse

inanmayacağını söyleyecek kadar ileri gidenler80 de vardı.81

“Rahmân’a secde edin denildiği zaman, “Rahmân da neymiş?” Bize emrettiğin şeye

secde eder miyiz hiç?” derler ve bu emir onların nefretini artırır.”82 Müşrikler, bu âyette

geçen rahmândan kastın peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetü’l-Kezzab83

olduğunu ifade etmişlerdir.84

Allah’ın isimleri konusunda ilhâda düştükleri için onların cezaya uğrayacakları

dabildirilir: “... O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Yarın onlar

yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.”85 Onların, Allah’ın isimleri konusunda yaptıkları

şeyler arasında Allah’ın isimlerini kısaltmaları veya bu isimlere ekleme yapmaları

gösterilebilir. Allah isminin Lât; Azîz isminin Uzzâ olması gibi.86

79 “Rahmân, Kur’ân’ı öğretti.” (er-Rahmân 55/1-2) 80 Bu kişi, Hz. Peygamber’in halası Atîke bint Abdulmuttalib’in oğlu, Abdullah b. Ümeyye idi. Annesi Atîke, Peygamberimizin babası Abdullah’ın vefat etmesi üzerine kardeşinin adı olduğu için oğluna Abdullah ismini koymuştur. (Martin Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı, (trc. Nazife Şişman), İz Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 115 81 Cevâd Ali, VII, 39-40; Martin Lings, s. 115 82 el-Furkân 25/60 83 O kendisini “Yemâme Rahmânı” olarak adlandırarak bahçesine de “Rahmân’ın Bahçesi” adını vermiş ve oraya bir put dikerek kendisine vahyedilen dini bu bahçede anlatmaya başlamıştır. Söz konusu olay üzerine de müşrikler, Hz. Peygamber’in ona secde edilmesini emrettiğini zannederek âyette ifade edildiği gibi ona itirazda bulunmuşlardır. (Geniş bilgi için bkz. Derveze, II, 79; Bahriye Üçok, İslamdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1967, s. 96) Üçok 96 84 Derveze, II, 79 85 el-A’râf 7/180 86 Taberî, X, 595-598; Derveze, I, 501

Page 30: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

21

Rahmân olan Allah’ı inkâr eden müşrikler, zaman zaman da Hz. Peygamber’e

gelerek kendilerine Allah’ı tanıtmasını da istemişlerdir.87

Gerek âyet-i kerîmelerden gerekse diğer bilgilerden Câhiliye Çağı insanının Allah’ı

kabul ettikleri anlaşılmaktadır. Fakat onların ilâhi dine bağlı inançlardan yoksun olmaları,

onların zamanla Allah hakkında yanlış inanç ve düşüncelere yönelmelerine neden olmuştur.

Biz de onların bu, yanlış inanç ve düşüncelerini ayetler ışığı altında izah etmeye çalıştık.

2 ŞİRK

Câhiliye Çağı Araplarının en belirgin özelliklerinden birinin de şirk olduğunu

Kur’ân-ı Kerîm bildirmektedir. Onlar, Allah’ı bırakıp çeşitli şeylere tapmak suretiyle

O’na ortaklar koşuyorlardı.88 Allah’a ortak koşanların kimler olduğu konusunda iki

farklı görüş vardır:

Bu konuda Abdullah b. Abbâs, bu kimselerin bütün müşrikler olduğunu, Arap

veya ehl-i kitap müşrikleri diye bir ayrımın yapılmadığını söylerken, Mücâhid ise

bunların Yahudi ve Hıristiyanlar olduğunu, zira onların Tevrat ve İncil’den Allah’ın bir

olduğunu öğrendikleri halde Allah’a bile bile denkler koştuklarını söyler. Taberî ise İbn

Abbâs’ın görüşünü kabul ederek bütün müşriklerin bu sınıfa dahil olduğunu ifade eder.89

“İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları Allah’ı

sever gibi severler. ...”90 Burada zikredilen “endâd” kelimesi hakkında farklı iki görüş

mevcuttur:

Katâde, Mücâhid, Rebi’ b. Enes ve İbn Zeyd, “endâd”dan maksadın müşriklerin

Allah dışında taptıkları her tanrı olduğunu, çünkü onların, putlarını Allah’ı sever gibi

sevip, onlarla da övündüklerini ifade etmektedirler. Süddî ise buradaki “denkler”den

87 Tirmizî, Tefsir, 91 88 Âl-i İmrân 3/151, Ayrıca bkz. el-Bakara 2/22; Âl-i İmrân 3/186; el-En’âm 6/1, 14, 19, 41, 137, 148, 150; Yûnus 10/104; Yûsuf 12/106; er-Ra’d 13/33; el-Hicr 15/94, 96; en-Nahl 16/1, 3; el-Mü’minûn 23/92; en-Neml 27/59, 63; el-Ankebût 29/42; el-Kasas 28/68; es-Sebe’ 34/27; el-Fussilet 41/9 89 Taberî, I, 147 90 el-Bakara 2/165

Page 31: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

22

maksadın Allah’a ortak koşanların elebaşları olduğunu, çünkü diğerlerinin Allah’a asi

olmak suretiyle elebaşlarına itaat ederek onların sözlerinden çıkmadıklarını söyler.91

Kur’ân-ı Kerîm’de Araplar’ın, Allah’tan başka taptıkları şeylere ibadet ettikleri,

“De ki: “Ben sizin Allah’tan başka taptıklarınıza ibadet etmekten men edildim. ...”92 ve

onların zor durumda kaldıkları zaman da Allah’a yönelip, zor durumdan

kurtulduklarında ise tekrar O’na ortaklar koşmaya devam ettikleri bilgisi de mevcuttur:

“De ki: “Karanın, denizin karanlıklarından, gizliden gizliye yalvara yalvara: “Ahdimiz

olsun eğer bizi kurtarırsan, hiç şüphesiz şükredenlerden oluruz” dediğinizde kim

kurtarır sizi? De ki: “Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine

de O’na ortak koşarsınız”93

Câhiliye Araplarının şirk anlayışları sadece putlarla sınırlı değildi. Onlar, cinlere

de taparak Allah’a ortak koşarlardı: “Cinleri Allah’a ortak koştular Oysaki onları da

Allah yaratmıştı. ...”94 Müfessirler, bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları

bu ayette zikredilen cinden maksadın melek olduğunu, çünkü cinin “gizlenen” manasına

geldiğini ve hem cinler hem de melekler için kullanılabileceğini söylerken; bazıları da

buradaki cin kelimesinden maksadın sadece cin olduğunu, kimileri de buradaki cin

kelimesinin şeytan olduğunu, ona itaatin ibadet olduğunu söylemişler ve Arapların fiili

olarak şeytanı Allah’a ortak koştuklarını söylerken “Şeytanın hakimiyeti sadece onu dost

edinenler ve onu Allah’a ortak koşanlar üzerinedir.”95 âyetini de buna delil olarak

göstermişlerdir. Bazıları da bu ayetin Mecûsilerin hayır ve şerr veya karanlık ve aydınlık

ilâhları konusundaki inançlarına atıfta bulunduğunu, çünkü onların, şeytanların veya

cinlerin şerr ve karanlık ilâhları olduğuna inandıklarını söylemiştir. Derveze, buradaki

cin kelimesinin kendi manasında, yani sadece “cin” olarak kullanıldığını, başka mana

vermek için çalışılmaması gerektiğini ifade eder.96

91 Taberî, I, 391 92 el-En’âm 6/56; Ayrıca bkz. Yûnus 10/104; el-Mü’min 40/66 93 el-En’âm 6/63-64; Ayrıca bkz. en-Nahl 16/54 94 el-En’âm 6/100 95 en-Nahl 16/100 96 Derveze, III, 79-80

Page 32: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

23

Onlar, taptıkları şeyleri dost olarak kabul ederlerdi. Allah da onların bu yaptığını

şöyle bir benzetme ile açıklıyor: “Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu,

örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü

şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!”97

2.1 Putlara Tapma Sebepleri

Câhiliye dönemi insanı, Allah’a ortak koştuklarını bilir ve bunu da çeşitli

sebeplere bağlardı: “Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi biz de

ortak koşmazdık, babalarımız da.” ...”98 Bu ayette müşriklerin Hz. Peygamber’i

susturmaya çalıştıkları, buna binaen Allah’ın da yalancıların her devirde aynı karakterde

yani “kurnaz, kendini üstün görme ve karşı koyma ruhuna sahip” oldukları

bildirilmektedir.99

Onların, putlara tapmalarının en önemli sebebi, putların Allah katında şefaatçi

olacağına olan inançtı: “Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda

verebilecek şeylere tapıyorlar ve: “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır”

diyorlar. ...”100 Onlar putlara, Allah katında onları kendileri için şefaatçi gördükleri ve

Allah ile kendi aralarında vasıta olarak kabul ettikleri için tapıyorlardı. Bu şirkin ortaya

çıkmasında önemli bir unsurdu.101Allah, onların gerçek olmayan batıl bir sözün peşinden

gittiklerini, çünkü onların asla şefaatçi olmayacağını haber vermektedir:102

“... Onlar, yalnızca önceden atalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onlara

azaptan nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz.”103 Onların bu yaptıkları sapıklık

olarak kabul edilmekte ve Allah’ın, onların bu yaptıklarını hayırda, şerrde ve azapta

noksansız olarak takdir edeceği de bildirilmektedir.104

97 el-Ankebût 29/41-42; Ayrıca bkz. eş-Şûrâ 42/6, 9 98 el-En’âm 6/148; Ayrıca bkz. Yûnus 10/18; en-Nahl 16/35; ez-Zümer 39/3; ez-Zuhruf 43/20 99 Derveze, III, 112-113; IV, 15-16 100 Yûnus 10/18 101 Cevâd Ali, VII, 161 102 Taberî, XII, 142-143 103 Hûd 11/109 104 Taberî, XII, 590-592; Derveze, II, 487-488

Page 33: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

24

“(İnsanları) Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a ortaklar koştular. ...”105

Bu kimseler, Kureyş’in elebaşlarıdır ve onlar, kendilerine peygamber olarak gelen kişiye

nankörlük ederek Allah’a ortak koşmak suretiyle ona karşı gelmişlerdir:106 “Sonra o

sizden o zararı giderdiğinde, içinizden bir zümre, derhal Rablerine ortak koşarlar.

Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etmek için böyle yaparlar. ...”107

“Onlar, kendilerine bir itibar ve şeref sağlasın diye, Allah’tan başka ilâhlar

edindiler.”108 Rivâyete göre bu ayetteki ilâhtan maksat, meleklerdir. Çünkü onlar,

melekleri Allah’a ortak koşarak, Allah katında onların şefaatlerini umuyorlardı.109

Kendilerine yardım etmeleri için de ortaklar koşmuşlardır. “Belki kendilerine

yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler.”110

Câhiliye Çağı insanını puta tapmaya iten güç; onların Mekke’ye ve Kâbe’ye olan

saygılarıyla alakalıydı. Onlar, Mekke’den ayrıldıkları zaman dahi putlara olan

bağlılıklarını devam ettirmek için yanlarında götürdükleri taşı, karşılarına koyarak

Kâbe’yi tavaf ediyormuş gibi onu tavaf ederler ve ona olan bağlılıklarını bu şekilde

gösterirlerdi.111 Bu putların içlerinde ilâhi bir güç olduğuna inanıldığından o ilâhi güçten

yararlanmak için putlara taparlardı.112

Câhiliye Çağı insanının putlara tapmalarının başka bir sebebi olarak da onların

zayıf bir ruh yapısına sahip olmaları gösterilebilinir. Zira bu durum, Allah’ı

düşünebilecek bir kapasiteye sahip olmalarını engelleyen bir unsurdur. Bu yüzden de

put, taş, vb. şeylerle irtibat kurarak onlar kutsallaştırılmıştır.113

105 İbrâhim 14/30 106 Derveze, IV, 103 107 en-Nahl 16/54-55 108 Meryem 19/81 109 Derveze, II, 154 110 Yâsin 36/74 111 İbnü’l-İbnü’l-Kelbî, Kitâbu’l-Esnâm, (trc. Beyza Düşüngen), 1969, s. 26 112 Ekrem Sarıkçıoğlu, “Kur’an’a Göre Müşrikler ve Putperestler”, İslâmi Araştırmalar, Ankara 1986, sayı 1, s. 30 113 Muhammed Heykel, Hz. Muhammed’in Hayatı, I, 133

Page 34: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

25

2.2 Putlar

Câhiliye Çağı putları hakkında bilgi vermeden önce putperestliğin kökeni ve

putperestliğin Arabistan’a nereden geldiği konusunda bilgi vermek yerinde olacaktır. Bu

konuda Şemsettin Günaltay şunları söylemektedir:

“Câhiliye devrinin dini hakkında tarihin zapt edebildiği an’aneler, bütün iptidâî

kavimler gibi şimâl Araplarının da totemizm, animizm ve fetişizm gibi merâhili

geçirmek suretiyle putperestliğe kadar çıkmış olduklarının derin izlerini muhafaza

etmektedir.

Arabistan’da pederşâhîlik şekl-i ictimâiyyesinin zuhûru İslâm tarihlerine doğru

nispeten yeni bir müessese olduğu muhakkaktır. Arap heyet-i ictimâiyyesinin menşeine

doğru çıkıldığı surette ilk şekli ictimâiyyenin mâderşâhî ve totemi esasa müstenid

olduğu anlaşılmaktadır. Arap neseplerinin nispeten muahhir zamanlarda mevcut birer

şahıs ve kahraman haline kalb eyledikleri kabile isimlerinden bir çoğu üzerlerinde totem

damgası muhafaza etmektedir.

Demek ki kabilelerin ilk nüvesi semiyyedir. İptidâi insanların ilk kümesi olan

semiyyenin ilk vasf-ı mümeyyizi vardır ki bunlar eski Arap kabilelerinde görülmektedir.

Evvelâ her semiyyede, o semiyyeyi teşkil eden fertler kendilerini bir râbıta-i garâbetle

yekdiğerlerine merbût zannederler. Bu garâbet, onların aynı ismi taşıdıklarından neş’et

eder. Semiyye efrâdı kendilerini akraba tanıdıkları için birbirlerine karşı muâvenet,

ekzeşâr, mâtem ... gibi vezâifin ifâsını mecbur görürler. Semiyyenin bu ilk vasf-ı

mümeyyizinin izleri eski kabilelerde vâzıhan seçilebilmektedir.

Sâniyen her semiyyenin kendine mahsus bir totemi vardır. Aynı kabilenin

muhtelif iki semiyyesi aynı toteme malik olamazlar. Arap kabilelerinin muhtelif batınları

arasındaki münasebete dair tarihin verdiği malûmat bu ikinci vasf-ı mümeyyizin

vücudunu tasdik ettirecek bir mahiyettedir. Devr-i Câhiliyede yaşayan Arap kabile ve

batınlarının taşıdıkları totem damgası taşıdıkları isimlerdir. Esasen totem, bir semiyyenin

taşıdığı isim değildir. Totem, hayvanî veya nebâtî olurlar. Fakat ekseri ahvalde

hayvandır. Câmid şeyler nâdiren totem olmaktadır. Bu hal, aynen Arap kabilelerinde

Page 35: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

26

görülmektedir. Filhakika Arap kabile ve batınlarından bir çoğunun ismi hayvanî, bir

kısmının nebâtî ve pek azının da hayvan ve nebattan ayrı şeylerdir.

Kabile isimlerini tetkik ettiğimiz zaman bunların aslan, kaplan, köpek, köpek

balığı, keler, çakal, sırtlan yavrusu, tilki, yılan, âta tavşanı, müshil otu, Ebû Cehil

karpuzu, çakıl taşı, keskin sirke ... manalarını ifade ettiği görülmektedir. Demek ki

bunlardan Benî Esed Kabilesi’nin totemi arslan, Benî Nemr Kabilesi’nin kaplan, Benî

Kelb Kabilesi’nin köpek balığı ve Benî Dıbbâ Kabilesi’nin dişi keler, Benî Dail

Kabilesi’nin çakal, Benî Behdel Kabilesi’nin sırtlan eniği, Benî Sa’lebe Kabilesi’nin

kancık tilki, Benî Vebre Kabilesi’ni âta tavşanı, Benî Sasaa Kabilesi’nin müshil otu,

Beni Hanzala Kabilesi’nin Ebû Cehil Karpuzu, Benî Fehr Kabilesi’nin küçük bir taş,

Benî Sakîf Kabilesi’nin de keskin sirkedir.”114

Putperestlikte, her kabilenin kendine has bir putu vardı ve bu puta dayanarak

yüce bir varlığa ulaşılmaya çalışılırdı. Bu yüce varlık Allah olduğu için O’nun evi olan

Kâbe kutsallaştırılmış ve haccın, önemli “inanç ve ritüellerini” oluşturmuştur. Ayrıca

Allah ile kendileri arasında putları şefaatçi kabul etmeleri onları tevhide yöneltmiştir.115

Câhiliye Çağı putlarının o dönemin kültürü hakkında bilgi verdiği için önemlidir.

Fakat Arap Yarımadası’nda putların birliği olmaması da dikkatten kaçmaması gereken

bir durumdur.116

O dönemde diğer ülkelerde putlar heykel şeklinde idi. Fakat Arabistan’da

hayvan, bitki ve kayalardan müteşekkil putlar vardı.117 Putların taş ve kayalardan ibaret

olmasının sebebi, o dönem insanın bu nesnelere ilâhî bir ruh atfettiklerinin ve bunlara

taparken de sadece tanrı olarak değil “uluhiyetin odağı” olarak baktıklarının göstergesi

olarak kabul edilir.118

114 Şemsettin Günaltay, “Kable’l-İslâm Araplar ve Tedeyyünleri”, Darulfünûn İlahiyat Fakültesi Mecmuası, Evkâf Matbaası, İstanbul 1926”, sayı 3, s. 146-147 115 Abdulaziz Durî, İlk Dönem İslam Tarih-i -bir önsöz-, (trc. Hayrettin Yücesoy), Endülüs Yayınları, İstanbul 1991, s. 70-71 116 Mücteba Uğur, s. 11 117 Seydişehrî, I, 486 118 Şinasi Gündüz, “Câhiliye Dönemi”, Dinler Tarihi Araştırmaları, I, Ankara 1998, 359

Page 36: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

27

Putlar, taş, tahta ve madenden yapılmakta ve yapıldıkları malzemeye göre isim

almakta idiler. Zira insan şeklinde olup madenden yapılan putlara sanem (çoğulu

esnam), insan şeklinde olup taş veya ağaçtan yapılan putlara vesen (çoğulu evsân), her

hangi bir şekli olmayıp da sadece tapınmak gayesiyle yapılan putlara ise nusûb (çoğulu

ensâb) adı verilirdi.

Arapların önemli putları Kâbe’de bulunurdu ve bunların sayısı 360 idi. Kâbe’de

360 tane putun olmasının sebebi, bir ayda 30 gün ve bir yılda 12 ayın olması ve ikisinin

çarpımının da 360’a tekabül etmesi sonucunda her güne ibadet için bir putun karşılık

gelmesi gösterilmektedir. Mina’da da 7 putun olmasının sebebi ise ibadet için haftanın 7

gününe bir putun ayrılmasıydı. Ayrıca Kâbe’de bulunan putlardan başka yaklaşık olarak

yüz kadar da tağut denilen tapınakları vardı ki, Kâbe’ye gösterdikleri saygıyı bu

tapınaklara da gösterirlerdi. Hem Kâbe’deki putlara, hem de bu tağutlara kurban

kesilirdi. Putlara çocuk, köle ve esirlerin az da olsa kurban edildikleri bilgisinin yanında,

asıl olarak hayvanlar kurban edilirdi. Putlara kurban kesmelerinin sebebi, putlara olan

bağlılıklarını göstermek ve onlara yaklaşmaktı. Onlar, koyun, sığır, deve ve ceylan gibi

hayvanları keserler ve kanlarını putun üzerine döktükten sonra, etlerini parçalayıp

putların üzerine koyarlar ve bu etleri yırtıcı hayvanların ve kuşların yemesini beklemeye

başlarlardı. Onların huzurunda fal okları çekilir, onlar tavaf edilir ve tağutların yanında

hacipler bulunurdu. Özel olarak kestikleri kurbanları da vardı. Bunlardan biri fer’edir.

Bu deve ve koyunların ilk yavrularının putlara kesilmesidir. Bir diğeri ise Recep ayının

ilk on gününde kesilen ve kanını putlarının başlarına sürdükleri koyun kurbanı olan

Atîre’dir. Bu kurbana ve kesilen puta da ıtr denildiği gibi, Recep ayında kesildi için bu

kurbana recebiyye de denirdi. Bazen cimri davranarak koyun yerine ceylan keserlerdi.

Bu durum Araplar arasında darb-ı mesel haline gelmişti. Başkasının yerine suçsuz olarak

cezalandırılan birine “koyun yerine ceylan tutulması gibi başkasının günahından da bizi

sorumlu tutunuz.” derlerdi. Bu iki kurbanın özel bir zamanı yoktu. Kâbe, her zaman için

Allah’ın evi (Beytullah) olarak kabul edilirdi. Putların en önemlileri; Batn-ı Nahle’de

bulunan Uzzâ, Taif’te bulunan Lât ve Kudeyf’te bulunan Menât’tı. Aynı zamanda

evlerinin bir köşelerinde putları olup ona karşı ibadetlerini de yerine getirirlerdi. Kişi

Page 37: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

28

hadarî ise putunu değiştirmesi oldukça zordu. Ancak kabilesinden ayrıldığı zaman

putunu değiştirmesi ve yeni bir ma’bûd edinmesi mümkün olurdu.119

Bu dönemdeki din anlayışı hakkında Maxime Rodinson şöyle diyor:

“Bazı ağaçlarla bazı taşlar (özellikle gök taşları ve insan şeklini andıran taşlar),

ruhların ve ulûhiyet sahibi varlıkların makamı bilinirdi. Ulûhiyet sahibi varlıklar

arasında gökyüzünü mekan edinmiş olanlar ve hatta yıldız şeklinde tezahür edenler de

vardı. Bunlardan bazıları da, uluhiyet kazanmış eski bilgeler diye kabul edilirdi. Bu ilâhi

varlıkların sayısı ve her birine verilen önem, gerçi kabileden kabileye değişmekteydi

ama en önemlileri bütün Arap Yarımadası’nda saygınlık kazanmıştı. Bunların başında da

Allah (el-İlâh, Tanrı) gelmekteydi. İlâhi ve kutsal dünyayı en yüksek şeklinde benliğinde

toplayan Allah, evrenin yaratıcısı ve imanın bekçisi sayılırdı. Hicaz’da üç ilâhe (tanrıça)

“Allah’ın kızları” olarak başta geliyordu. Önce Heredotos’un Alilat şeklinde zikrettiği

Ellat (el-Lât veya Lât) vardı. ismi doğrudan doğruya “ilâhe” anlamına gelen Ellat’ın,

Sabah Yıldızı’nı (Venüs veya Zühre) temsil ettiği söylenebilir. Elenleşmiş Araplarsa

Ellat’ı, eski Yunan tanrıçalarından Atena’yla özdeşleşir. Ellat’ın ardından başka bir

takım kaynakların Venüs ile özdeşlediği ve ismi “pek kudretli” anlamına gelen Uzzâ yer

almaktaydı. Üçüncü büyük ilâhe de kader iplerini kesen makasları elinde tutan ve deniz

kıyısında bir tapınağı bulunan kader tanrıçası Menât idi. Kırmızı akik suretli Hübel ise,

Mekke’nin büyük tanrısıydı.

Şu ya da bu biçimde bir tanrının varlığının izini taşıyan bazı yerler kutsal

sayılmaktaydı. Bu gibi yerlerin sınırları iyiden iyiye belirlenir ve bu sınırlar içinde hiçbir

canlı varlık yok edilemezdi. Bu bakımdan böyle yerler, bir öç alıcının takibine

uğrayanlar için, eşi bulunmaz birer sığınak teşkil ederdi. Bu yerler rahip aileleri

119 Buhârî, el-Mezâlim ve’l-gasb, 32, Meğâzî, 50, Tefsîr, 192, Menâkıbu’l-ensâr, 23, Akîka, 3, 4; Müslim, Cihad ve’s-siyer, 87, Edâhî, 38; Tirmizî, Tefsir, 18; Ebû Dâvûd, Menâsik, 92, ed-Dahâyâ, 19-20; İbn Mâce, Zebâih, 2; Nesâi, Fer’a ve Atîre, 1, 2, 3; Tecrîd-i Sarîh, X, 35-36, 311, XI, s. 404; Cevâd Ali, VII, 64, 71-73; Mahmud Esad Seydişehri, I, 484; Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara 1993, s. 300; Muhammed Hamidullah, İslam Tarihi Dersleri, (trc. Ruhi Özcan), Erzurum 1976, s. 43; Sadettin Ünal, “Kâbe”, DİA, İstanbul 2001, XXIV, 16; Ali Bardakoğlu, “Kurban”, DİA, XXVI, Ankara 2002, 436; Halit Ünal, “Atîre”, DİA, IV, İstanbul 1991, 79

Page 38: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

29

tarafından korunmaktaydı. Bu ilâhlara çeşitli armağanlar sunulur, adaklar adanır ve

(hatta bazen belki de insan da) kurban edilirdi. Bazı tapınaklar, belirli ayinlerin yapıldığı

birer hac yeri haline gelmişti. Bu ayinler çoğunlukla, kutsal bilinen nesnenin çevresinde

durmadan dönme şeklinde cereyan ediyordu. Ayinler sırasında bazı haller, örneğin

cinsel bağlantı hali yasaklanmıştı.”120

Câhiliye Çağı insanının taptığı putların bazılarının özel isimleri mevcuttu.

Bunlardan üçü Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Siz de gördünüz değil mi Lât ve Uzzâ’yı? Üçüncü olarak da öteki Menât’ı?”121

diye zikredilmektedir. Lât kelimesi, Allah lafzının müennesi olarak kabul edilir. Eski

Irak bölgesi putlarından olan Lât, Hz. Peygamber’den yaklaşık bin yıl öncesine kadar

Arap Yarımadası’nın putudur. Bu isim, Nebât, Lihye ve Semud yazıtlarında “el-Lat”,

“el-Let” şeklinde olup, bu yazıtlar, bi’setten üç yüz ila sekiz yüz yıl önce yazılmıştır.

Derveze, Lât isminin, Allah lafzının müennesi olduğu görüşünü kabul etmemekte; Allah

lafzının “vehile”, “elîhe” veya “lâhe”’den türemiş olabileceğini, Lât putunun ise Arap

Yarımadası’ndan Irak’a veya Irak’tan Arap Yarımadası’na gelmiş olduğunu

söylemektedir.122

Lât, Tayy Kabilesi’nin putu olup dört köşe bir kayadan oluşturulmuştu. Bu

kayanın üzeri örtülmüş, herkes ona saygı göstermeye başlamıştır. Bir rivâyete göre de

Lât, yağ ve seviği karıştırarak hacılara yiyecek dağıtan bir kişidir. Onun bekçileri Sakif

Kabile’sinden Attâb b. Mâlikoğulları idi. Araplar, ona nispetle “Taym al-Lât” ve “Zeyd

al-Lât” gibi isimler kullanmaktaydılar.123

Putlar içerinde en eskisi Menât idi. Bu ismin ona önünde kurban kanları akıtıldığı

için verildiği söylenir. Müfessirlere göre bu kelime, “nev” kökünden türemiştir.

Derveze, buna dayanarak Arapların istedikleri her şey için ayrı putlar edindiklerini ifade

eder. Araplar bu puta atfen çocuklarına “Abd Menât” ve “Zeyd Menât” gibi isimler

120 Maxime Rodinson, Hazreti Muhammed, (trc. Attilâ Tokatlı), Sosyal Yayınları, İstanbul 1994, s. 18-19 121 en-Necm 53/19 122 Derveze, I, 241-242 123 Buhârî, Tefsîr, 287; İbnü’l-Kelbî, Kitâbu’l-Esnâm, (trc. Beyza Düşüngen), s. 30-31

Page 39: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

30

koyarlardı. Menât, Mekke ve Medine arasında bulunan el-Müşellel yöresindeki

Kudayd’da sahilde dikil idi. Ona en çok saygıyı Evs ve Hazrec Kabileleri göstermekle

beraber, diğer kabileler de saygıda kusur etmezler, ona kurban keser, hediyeler takdim

eder ve telbiyede bulunurlardı. Menât’ın karşısında olan putlara say etmek günah

sayılırdı. Ona telbiye getirenler Safâ ile Merve arasında tavaf etmekten çekinirler ve

koşarak “Biz Bathâ’yı (vadinin dibini) ancak koşarak geçeriz” derlerdi. Araplar

haccedip, vakfede bulunduktan sonra başlarını Menât’ın yanında traş olurlardı. Bu

şekilde yapmazlarsa; haclarının makbul olmayacağına inanırlardı.124

Lât ve Menât dışında bir diğer put ise Uzzâ’dır. Zâlim b. Es’ad adındaki bir kişi

bunu put edinmiş olup, mevki itibariyle Suriye Nahlesı’nın kuzeyinde el-Gumayr’ın

karşısında, Mekke’den Irak’a gidişte sağda Hûrâz adlı bir vadide bulunmaktaydı.

Uzzâ’ya nispetle çocuklara “Abdu’l-Uzzâ” diye isim koyulurdu. O da diğer putlar gibi

ziyaret edilir, ona kurbanlar kesilir ve hediyeler takdim edilirdi. Kureyşliler, Kâbe’yi

tavaf ederken şu mısraları söyleyerek tavaflarını yaparlardı:

“Lât hakkı için, Uzzâ hakkı için

Onlar yüksek turnalardır.

Onların şefaatine ümit bağlanabilir.

Üçüncüleri Menât hakkı için

Derlerdi ki: Onlar Allah’ın kızlarıdır. O’nun yanında şefaatçilerdir.”125

Câhiliye insanı, Hz. Peygamber’i Uzzâ putu ile korkutmaya çalışmışlardır: “...

Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar ...”126 Bir rivâyete göre bu âyet, Hz. Peygamber,

Uzzâ putunu kırmak üzere Hâlid b. Velîd’i Sukam Vadisi’ne gönderdiği sırada, putun

bekçisinin, ona bu putun çok güçlü olduğunu, bu yüzden de hiçbir şeyin onun karşısında

124 Buhârî, Ebvâbu’l-umre, 10, Hacc, 79-80, Tefsîr, 17, 288, Menâkıbu’l-ensâr, 26; Müslim, Hac, 259, 260, 261, 262, 263; Tecrîd-i Sarîh, VI, 129; İbnü’l-Kelbî, s. 29-30; Derveze, I, 242 125 İbnü’l-Kelbî, s. 31-32 126 ez-Zümer 39/36

Page 40: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

31

duramadığını söylemesi üzerine, Hâlid b. Velid’in putun burnunu balta ile kırması

üzerine nâzil olmuştur.127

Lât, Menât ve Uzzâ’nın bulundukları mevki itibariyle birbirlerinden farklı

yerlerde olduğu rivâyeti yanında, üçünün de Kâbe’nin avlusunda olduğu rivâyeti de

mevcuttur. Derveze şu delilleri öne sürerek bu üç putun da Mekke’de olduğunu söyler:

Bilindiği üzere Hz. Peygamber’in davetinin ilk önce Mekke’de başladığı ve bu

ayetlerin de (Necm 53/19-20) ilk inen ayetlerden olduğu, hitabın yakına yönelik olarak

sorulduğu, Mekkelilerin Lât ve Uzzâ adına yemin ettikleri konusundaki bilginin

sağlamlığı, Mekkelilerin bu putlara nispetle çocuklarına Abduluzzâ, Abdullât ve

Abdumenât isimlerini koymalarının onların putlara mabud gözüyle baktıklarını, Ebû

Cehil’in “Muhammed sizi Lât ve Uzzâ’dan döndürmek istiyor” ve Ebû Süfyân’ın da

Uhud Savaşı sonunda Müslümanlara karşı “Bizim Uzzâ’mız var, sizin Uzzâ’nız yok”

demesi delil olarak gösterilebilinir.128

Câhiliye Çağı insanları ilâhlık atfettikleri bu putlar üzerine yemin ederlerdi. Bir

gün Ebû Cehil, Hz. Peygamber’in hala namaz kılıp kılmadığını sorduğunda evet

cevabını alınca “Lât ve Uzzâ’ya yemin olsun” diyerek yemin etmiştir. Hatta yeni

Müslüman olmuş kimseler dahi ağız alışkanlığı olarak zaman zaman bu şekilde yemin

ederlerdi.129

Sa’d putu, Kinâneoğulları’ndan Mâlik ve Milkân boylarının Cudda (Cidde)

kıyısında bulunan ve uzun bir kayadan oluşan putudur. Bu putla alakalı olarak rivâyet

edilen bir hadise şöyledir: “Bir kişi, bir gün develerini Sa’d’a vakfetmek ve onun

tarafından takdis olunmak gayesiyle yanına vardığı zaman develeri ürker. Zira putun

üzerine kan dökme adeti vardı. Develerin her biri bir tarafa dağılarak oradan uzaklaşır.

Adam, bunun üzerine çok üzülerek, yerden bir taş alır ve puta fırlatarak: “Allah, senin

127 Taberî, XX, 210-211; Derveze, III, 240 128 Derveze, I, 239-240 129 Nesâî, Eymân,12

Page 41: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

32

ilâhlığını kaldırsın! Develerimi kaçırttın” diyerek develerini aramaya başlar. Develerini

bulduktan sonra tekrar putun yanına gelerek:

“Biz, Sa’d’a bizi birleştirsin diye geldik.

Fakat Sa’d, bizi darmadağın etti. Öyleyse biz, Sa’d’dan değiliz

Sa’d artık çöldeki bir kayadan başka bir şey değil.

Ona ne eğri, ne de doğru için dua edilir.”130 diye serzenişte bulunur.

Cüsse olarak putların en büyüğü, kırmızı akikten, insan şeklinde, sağ kolu kırık

olduğu için Kureyşlilerin altından bir kol taktıkları Hübel putu idi. Onu ilk diken kişi

Huzeyme b. Mudrika b. el-Ya’s b. Muzâr olduğu için ona “Huzeyme’nin Hübeli” de

denirdi. Hübel, Kâbe’nin içinde bulunur ve önünde çeşitli fonksiyonlara sahip yedi tane

fal oku vardı. Bu fal oklarının birinde “sarih” (saf), diğerinde “mulsak” (saf değil, eğreti)

yazılı olup bir doğumdan şüphelendiklerinde ona hediye takdim edilir ve sonra önünde

fal okları çekilirdi. Çekilen bu oklardan eğer “sarih” yazılı ok çıkarsa çocuk kabul edilir,

“mulsak” yazılı ok çıkarsa çocuk kabul edilmezdi. Ölüm ve nikâh için de ayrı bir okları

vardı. Ayrıca her hangi bir konuda anlaşmazlığa düştüklerinde, ticaret için yola çıkmaya

karar verdiklerinde de yine onun önünde bulunan fal oklarına müracaat edilirdi. Nitekim

Hz. Peygamber’in dedesi Abdulmuttalib, oğullarını kurban etme konusundaki adağını

yerine getirmek için onun önünde fal oku çekerek oğlu Abdullah ile ilgili kararı orada

sonuca bağlamıştı. İbnû’l Kelbî, diğer üç okun ne amaçla kullanıldığını öğrenemediğini

söyler.131

Sayısı ve yanında bulundukları kimselere göre ikiye ayrılır:

a) Üçlü Fal Okları: Bu fal okları herkesin yanında bulunurdu ve birinin üzerinde

“Rabbim bana emretti” veya “yap” yazılı iken diğerinde “Rabbim bana yasak etti” veya

“yapma” şeklinde yazı bulunurdu. Üçüncüsünde ise hiçbir yazı bulunmazdı. Çekilen

130 İbnü’l-Kelbî, s. 41 131 İbnü’l-Kelbî, s. 36

Page 42: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

33

okta ne yazılı ise ona göre amel edilirdi. Eğer çekilen okta yazı yoksa yazı çıkana kadar

ok çekme işlemine devam edilirdi.

b) Yedili Fal Okları: Bu oklar Kâbe’nin içinde bulunan Hübel’in yanında,

kahinlerde ve hakimlerde bulunur ve üzerlerinde “evet”, “hayır”, “sizden”,

“başkasından”, “açık değil”, “diyet”, ”su” gibi ibareler yer alırdı. Kişi, çocuğun babasını

tespit etmek, su kuyusu açmak, evlenmek gibi sebeplerle hediyelerle bu okların

bulunduğu kimsenin yanına gelir ve çıkan oka göre amel ederdi. Bu işten putun da razı

olduğu anlaşılırdı.

2) Kumar Okları: On ok bulunur ve bunların üç tanesinde yazı olmaz diğer yedi

tanesinde ise birden yediye kadar rakamlar yazılıdır. Kişi çektiği bu oklara göre maldan

pay alırdı. Eğer yazısız okları çekerse hem maldan pay alamaz, hem de kumar oynanan

malın parasını öderdi. Bu oklara daha ziyade devenin kesilip paylara ayrılacağı zaman

başvurulurdu.132

Câhiliye insanının oklardan başka bir de falları vardı. Cahiliye insanının bildiği

fallar ise şunlardır:

Hattü’r-Reml: Kuma çizilen çizgilerle bakılırdı.

Zecr, tıyare ve iyâfe: Hayvan ve insanların seslerine ve davranışlarına bakılarak

sonuca varılan faldır.

Irâfe: Suya bakılarak bir sonuca varılan su falıdır.

İhtilâc: İnsan davranışlarına bakılarak bunları iyi veya kötüye yorumlamaktır.

Ketfe: Kürek kemiğinin rengine bakılarak fal bakma yöntemidir.

Tark (Kehânet): Çakıl taşları, hurma çekirdeği, nohut gibi bakliyat türü ürünlere

bakılarak fal bakmadır.

132 Mustafa Öz, “Ezlâm”, DİA, XII, İstanbul. 1995, 67

Page 43: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

34

Firâset (Kıyâfe): İnsan fiziğinden yola çıkarak insanların huylarını

belirlemedir.133

Bir işin hayırlı olup olmadığına kuş uçurularak karar verilirdi. Bu işe

zacuratutu’t-tayr, bu işle uğraşana da “zâcir” denirdi. Bu işlem şöyle yapılırdı: “Bir kuş

uçurulur, kuş soldan sağa doğru uçarsa uğursuzdur; zira avlanması biraz güç olur.

Birinciye sanih, ikinciye bârit derler. Bu nevi kehânete “ıyâfe” denildiği gibi “tıyare” de

denirdi. Herkes bu şekilde kendine fal açabilirdi. Önce niyet eder, yanından bir kuşun

yahut başka bir hayvanın yukarıda söylenildiği şekilde uçması ve geçmesinden hüküm

çıkarırdı. Fal uğursuz çıktığı takdirde kâhin, kişinin söz konusu işi yapmamasını yüksek

sesle kendisine söylerdi.134

Kâbe’de İsâf ve Nâile adında iki büyük put daha vardı. Bunlara nasıl tapınılmaya

başlandığına dair rivâyet şu şekildedir: Cürhüm Kabilesi’ne mensup İsâf, Yemenli

Nâile’ya aşık olmuştur. Nâile, hac için Mekke’ye geldiğinde, İsâf ile Kâbe’ye girerek

orada cinsel ilişkide bulundukları esnada ikisi de taşa dönüşmüşlerdir. İnsanlar, sabah

olduğu zaman, o iki kişiyi taş olmuş bir şekilde Kâbe’de bulunca onları taş oldukları

yere dikmişlerdir. Bir müddet sonra da hac için Kâbe’ye gelen herkes, onlara tapınmaya

başlamışlardır.

Câhiliye Arapları’nın bunlar dışında taptıkları başka putlar da vardı. Menâf putu

Kureyşliler’e; el-Ya’bûb putu, Tayy Kabilesi’nden Cedîla’ya; Bâçâr (Bâçar veya Bâcir)

putu Ezd, Tayy ve Kuzâa’ya komşu olanlara; Yenbu Bölgesi’nin Ruhat yöresinde

bulunan Suvâ putu, Lihyanoğulları’na; Dûmetu’l-Cendel’de Vedd putu, Kelb

Kabilesi’ne; Balha’da bulunan Nasr putu, Himyerililer’e; Yağûs Putu, Mazhic Kabilesi

ve Curaş halkına; Ye’ûk putu Hayvan Kabilesi’ne; Zu’l-Keffeyn putu, Devsoğulları’na;

Zu’şşarâ putu, el-Haris b. Yeşkur b. Mubaşşıroğulları’na; el-Ukaysir putu, Kuzâa, Lahm,

Cüzâm, Amila ve Gatafan’ın Suriye dolaylarındaki putu; Nuhm putu, Müzeyne

Kabilesi’ne; Âlim putu, Ezd es-Sarât’a; Su’ayr putu, ’Anaza’na; Mekke ile Yemen

133 İlyas Çelebi, “İslâmda Fal”, DİA, XII, İstanbul 1995, 138; Müslim, Mesâcid, 33; Ebû Dâvud, Salât, 171; Nesâî, Sehv, 20 134 Lütfi Doğan, “Batıl İtikadlar: Cahiliye Devri Arap Adetleri”, İslam, III, Ankara 1960, sayı 31, s. 220

Page 44: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

35

arasındaki Tabala bölgesinde bulunan Zü’l-Halâsa putu, Umâmeoğulları’na; Havlân

bölgesi’nde bulunan ’Umyanis putu ise Havlanlılar’a aitti.

Havlanlılar, putun rızasını kazanmak için, gerek hayvanlarından ve gerekse elde

ettikleri ürünlerinden bir kısmını Allah ile put arasında bölüştürürlerdi. Putun hakkı

Allah’a geçerse onu hemen geri alarak puta verirler, Allah’ın hakkı puta geçerse de onu

puttan geri almazlardı. Nitekim aşağıda meâli verilen âyet-i kerîmede bu husus şöyle

ifade edilmektedir: “Tutup Allah’ın yarattığı ekin ve davardan O’na pay ayırdılar ve

kendi kanaatlerince: “Bu Allah için, bu da ortaklarımız için” dediler. Fakat ortakları

için olanlar Allah tarafına geçmez, Allah için ayrılmış olan ise, ortaklarının tarafına

geçer.”135 Bir rivâyete göre bu put isimleri ve onlara tapınma şu şekilde başlamıştır. Bu

yukarıda sayılan put isimleri Nûh kavmindeki salih kimselerin isimleri idi. Şeytan, bu

salih kimseler ölünce kavimlerine gelerek onların hatırasına dikitler dikmelerini ve bu

dikilen dikitlere de onların isimlerini vermelerini söyledi. Bunun üzerine halk, şeytanın

dediğini yaptı. İlk zamanlar bu dikitlere tapınılmıyordu. Ancak daha sonraki nesil, o

dikitlerin neden dikildiğini bilmediği için o putlara tapmaya başladı.

Bazı putlar, ancak belirli zamanlarda ziyaret edilirdi. Hevâzinliler, Ukaysir

putunu, Kuzâa, Lahm ve Cüzam Kabileleri’nden bir kişi saçını traş ettikten sonra her saç

demetiyle beraber bir avuç unu karıştırıp attığı esnada ziyaret ederlerdi. Şayet onlar,

karıştırılmış unla saç atılmadan önce ziyarete gelirlerse, saçın sahibinden unu isterlerdi.

Eğer bu karışım atıldıktan sonra gelirlerse, saçı, bitleri ile beraber yerden alarak onunla

ekmek pişirirler ve o ekmeği yerlerdi. 136

Yine bu dönemde bazı kimselerin güneş ve aya taptıkları da şu âyet-i kerîmeden

anlaşılmaktadır: “Gece ve gündüz, güneş ve ay, Allah’ın varlığının delillerindendir.

Güneşe ve aya secde etmeyin. ...”137 . Güneşe tapma milattan önceki zamanlara kadar

gitmektedir. Abdüşems ismini ilk kullanan kişi, ilk defa güneşe tapmayı başlatan kişi

135 el-En’âm 6/136 136 Buhârî, el-Cihâd ve’s-siyer, 153, 191, Tefsîr, 329, Menâkıbu’l-ensâr, 20; Müslim, el-Fiten ve eşrâti’s-sâ’a, 51; İbnü’l-Kelbî, s. 28-29, 38, 40-44, 46, 53 137 el-Fussilet 41/37

Page 45: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

36

olan Sebe el-Kebîr idi. Lât, Menât ve Uzzâ’nın da güneşi temsil ettiğine inanılırdı.

Onların çocuklarına “güneşin kulu” anlamındaki “Abdüşems” ismini koymaları bunun

delili olarak gösterilebilinir. Ayrıca Benî Ümeyye’nin dedesinin ismi de Abdüşems olup

bu kabile, güneşin heykelini yaparak onu mâbetlerine koymuşlardır.138

“Onlar (müşrikler), onu bırakıp da yalnız dişilere tapıyorlar ve sadece inatçı bir

şeytandan dilekte bulunuyorlar.”139 meâlindeki âyet, müşriklerin taptıkları şeyleri dişi

kabul ettiklerini ortaya koymaktadır. Burada kastedilen dişilerin ne olduğu konusunda

farklı görüşler vardır.

Ebû Mâlik, Süddî, Mücâhid, Urve, İbn Zeyd ve Taberî’ye göre burada zikredilen

dişilerden maksat, Lât, Menât ve Uzzâ gibi kendilerine dişi ismi verilen putlardır. İbn

Abbas, Katâde ve Hasan-ı Basrî’ye göre tahta ve taş gibi ruhu olmayan, ölü şeyler veya

putlardır. Çünkü onlar, putlar hakkında konuşurken “filan kabilenin dişisi” derlerdi.

Dehhâk’a göre ise bunlar, meleklerdir. Çünkü o dönemin insanı melekleri “Allah’ın

kızları” olarak görürdü.140

2.3 Putlar Hakkındaki İnançları

Câhiliye Çağı insanının inancına göre putlar, Allah’ın komutanları olup

istediklerini Allah’a yaklaştırma gücüne sahip varlıklar olarak kabul ediliyordu.141

O dönem insanı, kolay bir şekilde put edinirdi. Mesela sıradan bir taşa secde

eder, daha güzel bir taş bulduğu zaman ise onu bırakarak yeni bir taşa tapınmaya

başlardı. Civarda taş yoksa, bir kum yığını oluşturup yığına devenin sütü akıtılarak buna

ibadet ederlerdi. Bazen de toprağı koyun sütüyle karıştırarak onu put haline

dönüştürürlerdi.142

Yolculukta acıktıkları takdirde yenilebilecek un veya helvadan put yapılır

acıkınca da bunlarla açlıklarını giderirlerdi. Bu tuhaf uygulama hiçbir zaman

138 Derveze, III, 310; Mustafa Çağrıcı, “Arap, İslâmdan Önce Araplarda Din”, DİA, III, İstanbul 1991, 318 139 en-Nisâ 4/117 140 Taberî, VII, 486-490 141 Murat Sarıcık, İnanç ve Zihniyet Olarak Câhiliye, Nesil Yayınları, İstanbul 2004, s. 122 142 Buhârî, Mağâzî, 72; Seydişehri, I, 486-487

Page 46: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

37

garipsenmezdi. Nitekim önceleri putperest olup zamanla HIristiyanlığı kabul eden Benî

Hanîfe’nin, putperestlik dönemlerindeki bir kıtlık anında un ve hurmadan yaptıkları

putlarını yediklerini nakleden rivayet bunun bir örneği teşkil etmektedir.143

Mekke’de ikamet eden herkesin bir putu vardı. Evden ayrılmadan önce en son

yaptıkları şey o puta dokunmaktı. Eve döndükleri zaman yaptıkları ilk şey de yine puta

dokunmaktı. Yolculuk esnasında ise konakladıkları yerlerde dört tane taş seçerek

bunların en güzelini put olarak kabul ederler, diğer üç taşın üstünde yemek pişirirlerdi.

Ayrıldıkları zaman bunları orada bırakırlar ve yeni konaklama yerinde de yine aynı

yöntemle put edinirlerdi. Bir putu veya tapınağı olmayan kimse ise beğendiği bir taşı,

Kâbe’nin veya tapınağın önüne koyarak onu tavaf ederdi. Bütün bunlara rağmen

Kâbe’nin üstünlüğü kabul edilirdi. Yolculukl esnasında taş seçerek tapınma uygulaması

da onların Kâbe’ye olan derin saygılarından kaynaklanmaktaydı.

Hayızlı kadınların putlara dokunması kesinlikle yasaktı. Ancak onların belirli bir

mesafede durmalarına izin verilirdi. Hayızlı kadınlar, temiz kabul edilmediklerinden

ancak yıkandıkları zaman putlara dokunmalarına müsaade edilirdi.144

Putların, kendilerini her türlü kötülükten koruduğuna olan inançları, onların

savaşa gittikleri zaman putlarını da yanlarında götürmelerine sebep oldu. Bedevîler,

konakladıkları zaman putu karşılarına koyarak ona tapınmaya başlardı. Eğer kişi hadarî

ise putunu değiştirmesi oldukça zordu. Ancak kabilesinden ayrıldığı zaman putunu

değiştirebilir ve yeni bir ma’bud edinebilirdi.145

Bunaldıkları, sıkıntıda oldukları bir zamanda putlara kurban kesmeyi adarlar,

fakat sıkıntıdan kurtuldukları zaman ise “bir taş parçası öyle şeyleri fark etmez” diyerek

adadıkları koyunu kesmekten vazgeçerek avladıkları her hangi bir geyiği adak olarak

keserlerdi.146

143 Murat Sarıcık, s. 103-104; Mehmet Ali Kapar, “Hanîfe (Benî Hanîfe)”, DİA, XVI, İstanbul 1997, 42 144 İbnü’l-Kelbî, s. 38-39; Ali Osman Ateş, İslâma Göre Câhiliye ve Ehl-i Kitâb Örf ve Âdetleri¸ Beyan Yayınları, İstanbul 1996, s. 41-42 145 Cevâd Ali, VII, 64 146 Seydişehri, I, 487

Page 47: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

38

Câhiliye insanı putlara o derece bağlıydı ki kendileri ölünce onlara tapılmayacak

diye ağladıkları dahi olurdu. Onlardan biri de Ebû Uhayha’dır. O, ölmek üzere iken Ebû

Leheb, kendisini ziyarete geldiğinde ağlamaya başlar. Kendisine neden ağladığı

sorulduğunda Ebû Uhayha, öldükten sonra kimsenin Uzzâ’ya tapmayacağını söyleyerek

ağlamaya devam eder. Ta ki Ebû Leheb, o olsa da olmasa da Uzzâ’ya tapılacağını

söyleyinceye kadar.147

Onlar bazen de putlarına rızıklarından pay ayırırlardı: “Bir de onlar kendileri için

verdiğimiz rızıklardan tutup o hiçbir şey bilmeyen nesnelere bir pay ayırıyorlar.”148

Câhiliye Çağı’nda bazı hayvanlar putlara adandığı için hiçbir şekilde kullanılmazdı. Bu

hayvanlar şunlardı: Bahîre, Câhiliye Araplarınca sütü putlara bağışlanan, bu sebeple hiç

kimse tarafından sağılmayan deve idi. Sâibe, ilâhlar için serbest bırakılan, üzerine hiçbir

yük yüklenmeyen deve idi. Vâsile, ilk doğumunu dişi yapıp sonra ikinci doğumunu da

dişi yapan ve araya erkek doğum girmeyen devedir. Bu da putlar için salıverilir ve

bundan sonra ondan hiçbir şekilde istifade edilmezdi. Hâm, dölünden muayyen batın

yavruya ulaşılan erkek devedir. Bu da putlara adanır ve yükte kullanılmazdı. Bu

uygulamayı Arap Yarımadası’nda ilk başlatan Amr b. Âmir el-Huzâî idi ve bu kişi

putlara adak olsun diyerek hayvanları serbest bırakmıştır.149

Câhiliye Arapları putlarını o derece yüceltirlerdi ki onlara yalvarırlardı: “Allah

onların kendisini bırakıp da hangi şeylere yalvardıklarını biliyor. ...”150 ve putlarının adı

anıldığı zaman sevinçleri yüzlerinden belli olurdu: “... Allah bir olarak anıldığında,

ahirete inanmayanların yürekleri burkulur. Ondan başkaları anıldığı zaman hemen

yüzleri güler.”151

147 İbnü’l-Kelbî, s. 34 148 en-Nahl 16/56 149 Buhârî, Tefsîr, 112, Menâkıb, 12, Ebvâbu’l-amel fî’-salat; 11; Müslim, Cennet ve sıfatı naimihâ ve ehlihâ, 50, 51; Tecrîd-i Sarîh, IV, 244, IX, 234; Abdulkerim Özaydın, “Amr b. Luhay”, DİA, III, İstanbul 1991, 87-88 150 Ankebût 29/42; Ayrıca bkz. el-Mü’min 40/66 151 ez-Zümer 39/45

Page 48: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

39

Câhiliye Arapları, putlarını her şeyden ve herkesten üstün görürlerdi: “Meryem

oğlu İsa bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar. “Bizim

tanrılarımız mı hayırlı, yoksa İsa mı?” dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için

ortaya attılar. ...”152 Bir rivâyete göre müşriklerin âyet-i kerîmede Hz. İsa’nın misal

olarak verilmesini Hristiyanlar İsa’yı ilâh edindiği için Muhammed de kendisinin ilâh

edinilmesini istiyor diyerek yaygara kopardıkları bildirilir. Başka bir rivâyette ise Hz.

Peygamber ile taptıkları ilâhlarını veya Hz. İsa ile taptıkları ilâhlarını kıyasladıkları

bildirilmektedir.153

2.4 Allah’ın Putları Vasıflandırması

Allah Teâlâ, putları çeşitli şekillerde vasıflandırmıştır: Allah’ın haklarında hiçbir

delil indirmedikleri,154 kendilerine zarar ve fayda vermeyecekler,155 yaratamamaları,156

yaratılmış olmaları,157 işitmeyip, görmemeleri,158 hep ölü olmaları ve ne zaman

diriltileceklerini bilmemeleri,159 hiçbir şey bilmemeleri,160 hiç bir rızka sahip

olmamaları,161 cehennem mermileri oldukları ve cehenneme girerek orada ebedi

kalacakları ve orada olanları işitmemeleri,162 kendilerini kurtaramayıp Allah’tan da

himaye göremeyecek olmaları,163 batıl olmaları,164 zararı yararından daha fazla

olmaları,165 cahiller,166 hiç bir şeye güçleri yetirememeleri,167 kıyamet günü kendilerine

tapıldığını inkar edecekleri,168 şefaat edememeleri,169 duaya cevap verememeleri ve

152 ez-Zuhruf 43/57-58 153 Taberî, XX, 621-629 154 el-En’âm 6/151; Ayrıca bkz. el-Hac 22/71 155 el-En’âm 6/71; Ayrıca bkz. el-A’râf 7/ 192, 197; Yûnus 10/18, 106; er-Ra’d 13/14, 16; en-Nahl 16/75-76; el-İsrâ 17/56; el-Hac 22/12; el-Furkân 25/3, 55; es-Sebe’ 34/22; Yâsin 36/75 156 el-A’râf 7/191; Ayrıca bkz. en-Nahl, 16/17, 20; el-Hac 22/73; el-Furkân 25/3 157 el-A’râf 7/191; Ayrıca bkz. en-Nahl 16/20 158 el-A’râf 7/195, 198; Ayrıca bkz. el-Fâtır 35/14 159 en-Nahl 16/21 160 en-Nahl 16/56 161 en-Nahl 16/73; Ayrıca bkz. Lokmân 31/30 162 el-Enbiyâ 21/98-100; Buhârî, el-Cihâd ve’siyer, 22 163 el-Enbiyâ 21/43 164 el-Hac 22/62 165 el-Hac 22/13 166 el-Hac 22/71 167 el-Fâtır 35/13 168 el-Fatır 35/14; Ayrıca bkz. el-Ahkâf 46/6 169 ez-Zuhruf 43/86

Page 49: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

40

duadan habersiz olmaları,170 onların sadece Arap atalarının uydurduğu isimler

olmaları.171

3. Arapların Peygamber Beklentisi İçerisinde Olmaları ve Hz.

Peygamber Hakkındaki Düşünce ve Davranışları

3.1 Peygamber Beklentisi İçerisinde Olmaları

Kur’ân-ı Kerîm’de, bu dönem insanının, kendilerine bir peygamber gelmiş olsa ona

ve onun getirdiklerine uyup, diğer kavimlerden daha mutlu olacaklarına dair yemin ettikleri

bildirilmektedir: “Onlar, kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelirse kesinlikle herhangi bir

milletten daha çok doğru yolda olacaklarına dair bütün güçleriyle Allah’a yemin

etmişlerdi. ...”172 Yahudi ve Hıristiyanlar arasında meydana gelen tartışmalara onların böyle

düşünmesine neden olmuştur.. “Hepsi de Kitab’ı (Tevrat ve İncil) okumakta oldukları halde

“Yahudiler: “Hıristiyanların dayandığı bir şey yoktur.” derken, Hıristiyanlar:

“Yahudilerin dayandığı bir şey yoktur.” dediler. ...”173 Kendilerine peygamber geldiğinde

ona uyacaklarına dair yemin etmelerine karşılık, o geldiği zaman yeminlerini bozarak ona

karşı cephe almışlardır.174

O dönem insanının, mevcut dinlerdeki bozulmalar neticesinde insanlar arasında

devam eden savaşları yadırgadıkları ve bu sebeple bazı kimselerin, kavimlerinin içine

düştüğü durumdan kurtulması için Yahudiliği, hrıstiyanlığı ve az da olsa hanifliği kabul

ettikleri görülmektedir. Ayrıca Yahudilerin, Arap toplumuna kendi içlerinden bir

peygamber geleceğini ve kendilerinin de ona uyacaklarına belirttiklerine ancak, o

peygamber gelince inkar ettiklerine dair de ayet mevcuttur: “Daha önce kafirlere karşı

170 el-Ahkâf 46/5 171 en-Necm 53/23 172 el-Fâtır 35/42 173 el-Bakara 2/113, Ayrıca bkz. el-Bakara 2/253; Âl-i İmrân 3/ 19; el-Mâide 5/13-14 174 Taberî, XIX, 392-395; Derveze, II, 115-117

Page 50: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

41

zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat’ı) doğrulayan bir kitap

(Kur’ân) gelince onu inkâr ettiler. ...”175

3.2 Hz. Peygamber’in İnsan Olmasına Şaşırmaları

Câhiliye Çağı insanının tasavvurundaki peygamberle, kendilerine gönderilen

peygamber arasında oldukça fazla fark vardı. Onlar, Hz. Peygamber’in kendileri gibi bir

insan olmasına şaşırıyor ve peygamberin bir insan olmaması gerektiğine inanıyorlardı: “...

Allah bir insanı mı peygamber olarak gönderdi?”176 Yine Kur’ân-ı Kerîm, bu şekilde

davrananların sadece o dönem insanına has bir özellik olmadığını ve insanlık alemine bir

peygamber gönderildiği zaman onun, kendileri gibi oturan-kalkan, yiyen-içen bir insan

olmasının yadırgandığını haber vermektedir: “... Bu nasıl peygamberdir ki, yemek yiyor ve

çarşılarda dolaşıyor. ...”177 Bu ayet, müşriklerin, Kâbe’de toplanarak Hz. Peygamber’e bazı

teklifler sunmaları üzerine nâzil olmuştur.178

Allah, onların bu şaşkınlıklarına, iki ayetle cevap vermektedir. Birincisinde Allah,

peygamberi insanlara gönderdiği için, gelen peygamberin de insan olduğu ve bunun da

şaşılacak bir durum olmadığını bildirmektedir:179 “Söyle onlara: “Eğer yeryüzünde uslu

uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek

gönderirdik!””,180 ikincisinde ise Allah’ın, diğer peygamberleri de insan olarak gönderdiği

ve bunu da insanları imtihan etmek için yaptığı vurgulanmıştır. “Senden önce

gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler ve çarşılarda dolaşırlardı.

...”181

175 el-Bakara 2/89 176 el-İsrâ 17/94; Ayrıca bkz. el-Enbiyâ 21/3; el-Furkân 25/7 177 el-Furkân 25/7 178 Taberî, XVII, 402-404 179 Derveze, II, 380 180 el-İsrâ 17/95 181 el-Furkân 25/20

Page 51: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

42

3.3 Hz. Peygamber’den Peygamberliğini Doğrulayıcı Mucizeler İstemeleri

Câhiliye Çağı insanı, peygamberi insanüstü tasavvur ettiği için Hz. Peygamber’den

Allah ile irtibatlı olduğunu göstermesini istiyorlardı.182 Hz. Peygamber’e inanmak için,

peygamberliğini doğrulayıcı karineler getirmesini söyleyerek ancak bu takdirde kendisine

inanacaklarını iddia ediyorlardı. İstedikleri karinelerden biri Hz. Peygamber’e bir meleğin

gelmesi idi: “Bir de “Şuna bir melek indirilse de görsek” diyorlar. ...”183 Onların, Hz.

Peygamber’den melek istemelerinin sebebi, onun peygamberliğinin doğrulanmasını ve Hz.

Peygamber’i aciz bırakarak ona meydan okumak istemeleriydi. Allah’ın onlara melek

göndermemesi de iki sebebe bağlanmıştır. Birincisi, eğer onlara melek gönderilmiş olsaydı;

onlar için ecellerinin tamamlanarak Allah’ın onlar üzerindeki emrinin uygulanması

gerekirdi. Bu da onların bulundukları zor durumdan kurtulma imkanının kalmamasıydı.

İkincisi eğer Allah, onlara melek göndermiş olsaydı; onu insan suretinde gönderirdi. Bu

takdirde de yine onların istekleri gerçekleşmemiş olacaktı. 184

Bahanelerinden biri de Hz. Peygamber’in, kendilerine mucize gösterdiği takdirde

ona inanacaklarını iddia etmeleriydi: “Durmuşlar: “Ona Rabbinden bir mucize indirilse

ya!” diyorlar. ...”185 Bazen de hazine istedikleri veya meleğin gelmesini istedikleri dolurdu.

“... onların: “Ona bir hazine indirilse veya beraberinde bir melek gelse ya!” demeleri …

”186 “ ... ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı. Veya kendisine

bir hazine verilmeli veya onun ürününden yiyeceği güzel bir bahçesi olmalıydı.” ...”187

Kur’ân-ı Kerîm’deki ayetler, onların mucize isteyerek meydan okumalarına rağmen

mucizeyi gördükten sonra da tavırlarında bir değişiklik olmadığını, hatta gerek Hz.

Peygamber’e ve gerekse Kur’ân-ı Kerîm’e karşı daha da şiddetlendiklerini bildirmektedir:

“Onlar bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve: “Eskiden beri devam eden bir büyü.”

182 Derveze, II, 53-54 183 el-En’âm 6/8; Ayrıca bkz. Hûd 11/12; el-Hicr 15/7; en-Nahl 16/33; el-Furkân 25/7, 21 184 Taberî, IX, 160-162; Derveze, II, 63; III, 3-4, 29 185 el-En’âm 6/37, Ayrıca bkz. el-En’âm 6/109; Yûnus 10/20; er-Ra’d 13/7, 27; Tâhâ 20/133; el-Enbiyâ 21/5; el-Furkân 25/ 7-8; el-Kasas 28/48; el-Ankebût 29/50 186 Hûd 11/12 187 el-Furkân 25/7-8

Page 52: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

43

derler. Peygamberi yalanladılar ve kendi heveslerine uydular.”188 “Bir mucize gördükleri

zaman onunla alay ederler.”189

“Bir de onlar en ağır yeminleriyle Allah’a yemin ediyorlar ki kendilerine bambaşka

bir mucize gelseymiş, muhakkak ona inanacaklarmış. ... Biz onlara, dedikleri gibi melekler

indirmiş olsak da ölüler kendileriyle konuşsa da bütün varlıkları kümeler halinde toplasak

da, Allah dilemedikçe iman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu bu gerçeği bilmezler.”190

Ayetlerinin sebeb-i nüzûlü olarak rivâyet edilen hadise şudur: “Kureyş Müşrikleri, Hz.

Peygamber’e gelerek “Sen, Musa’nın asası olduğunu ve onu yere vurduğu zaman yerden su

gözeleri çıkardığını; İsa’nın ölüleri dirilttiğini; Semûd Kavmi’ne mucize olarak deve

verildiğini söylüyorsun. Sen de bize bir mucize göster ki seni tasdik edelim” demişlerdir.

Hz. Peygamber de “Size mucize gösterdiğim takdirde bana inanacak mısınız?” diye

sorduğu zaman onların hepsi, kendisine tâbi olacaklarını söylemişlerdir. Bunun üzerine Hz.

Peygamber, onlara mucize olarak ne istediklerini sorduğunda onlar, Safa Tepe’sini altın

yapmasını, bazı ölüleri diriltmesini ve kendilerine peygamberliğini tasdik eden melekler

getirmesini istemişlerdir. Hz. Peygamber, onların bu isteklerini gerçekleştirmek için

Rabbine dua etmeye başladığı esnada Cebrail ona gelerek isteklerinin gerçekleşmesi

halinde yine de iman etmemeleri durumunda onların azaba duçâr olacaklarını, fakat orada

bulunan kimselerden bazılarının daha sonra iman edebileceklerini söylemesi üzerine Hz.

Peygamber, dua etmekten vazgeçmiştir.191 Ancak “İsnat, ritim ve ayetlerin metinleriyle

uyumu” açısından bu rivâyeti güvenilir bulmayanlar da vardır.192

Diğer bir rivayete göre, Utbe b. Rebîa, Şeybe b. Rebîa, Ebû Süfyân, Esved b.

Muttalib b. Esed, Zem’a b. Esved, Abdullah b. Ebî Ümeyye, Ümeyye b. Halef, Âs b. Vâil,

Nübeyh ve Münebbih b. Haccac, Ebû Cehil ve Velid b. Muğîre gibi Mekke’nin elebaşları

Hz. Peygamber’in yanına gelerek dinlerini yalanlayıp, atalarını ve ilâhlarını kötüleyerek

188 el-Kamer 54/2-3; Tirmizî, Tefsir, 54 189 es-Saffat 37/14 190 el-En’âm 6/109-111 191 Taberî, IX, 484-489; Derveze, III, 84-85; Muhammed Abdulmelik b. Hişâm, es-Sîretu’n-Nebevî, Dâru’l- CîI li’t-Tabaat, I, Kahire, ts., 391-392 192 Derveze, III, 85

Page 53: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

44

toplumu birbirinden ayırdığını söyledikten sonra, bunu zengin olma, topluma lider olma

gibi bir maksatla yapıyorsa isteğini derhal yerine getireceklerini, eğer hasta ise hemen

tedavi ettireceklerini belirtmişlerdi. Hz. Peygamber’in sadece Allah’ın emrini yerine

getirmeyi amaç edindiğini söylemesi üzerine ise ondan peygamberliğini doğrulamak için

dağı hareket ettirmesini, şehri genişletmesini, Mekke’de Şam ve Irak’taki gibi nehirler

akıtmasını, kendileri gibi çarşıda pazarda gezdiğinden dolayı meleklerin onun peygamber

olduğuna şahitlik etmelerini, atalarından birini -dürüst bir ihtiyar olan Kusayy b. Kilâb’ı-

diriltmesini ve ona İslâmiyet'in hak mı batıl mı olduğunu soracakları şeklinde talepte

bulunmuşlardır. Bu talep üzerine şu ayetler nâzil olmuştur:193 “Ve dediler: Biz sana asla

inanmayız, ta ki bizim için şu yerden bir pınar akıtasın, veya hurmalıklardan ve

üzümlüklerden bir bahçen olsun da aralarında şarıl şarıl çaylar akıtasın, yahut iddia

ettiğin gibi göğü üzerimize parça parça düşüresin veya Allah’ı ve melekleri kefil getiresin,

veyahut altından bir evin olsun ya da gökyüzüne çıkasın; ona çıktığına da asla inanmayız;

ta ki bize okuyacağımız bir mektup indiresin ...”194

Bir rivâyete göre Nadr b. Hâris195 başka bir rivâyete göre ise Ebû Cehil196 Hz.

Peygamber’den; “Bir zaman da onlar: “Ey Allah, eğer senin tarafından gelmiş bir hak

kitap ise, durma üzerimize gökten taşlar yağdır veya bize daha acı bir azap ver”

demişlerdi.”197 şeklinde isteklerde bulunmuşlardır.

Bazen de Rablerinin gelmesini veya onu görmeyi istedikleri olurdu: “Onlar ...

Rabbinin gelmesini ya da Rablerinin bir takım alametlerinin gelmesini gözetliyorlar. ...”198

Onlara mucize verilse dahi Allah istemedikçe onların o mucizeye inanmayacağı ve

bunu da onların bilmediği ifade edilir: “... Allah dilemedikçe iman edecek değillerdi. Fakat

onların çoğu bu gerçeği bilmezler.”199

193 Taberî, XV, 87-90; Lings, s. 114 194 el-İsrâ 17/90-93 195 Taberî, IX, 144-145 196 Buhârî, Tefsîr, 131, 132; Müslim, Sıfâti’l-kıyâme ve’l-cenne ve’n-nâr, 37 197 el-Enfâl 8/32 198 el-En’âm 6/158; Ayrıca bkz. el-Furkân 25/21 199 el-En’âm 6/111

Page 54: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

45

Müşriklerin mucize istemelerine karşılık Allah’ın mucize vermeyişinin sebebi,

geçmiş ümmetler örnek verilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Çünkü geçmiş

ümmetlere mucize verilince inanmamışlar ve bunun neticesinde helak olmuşlardır: “Bizi

mucizelerle peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak önceki milletlerin onları

yalanlamış olmalarıdır. ...”200 Çünkü bunun, Allah’ın kanunu olup, onda asla değişme

olmayacağı, mucize geldiği zaman inanmazlarsa onların da helak olacağını ve bu da onlar

için kaçınılmaz bir son olacağı söylenmektedir.201

Topluluk halinde iman etmek için karineler istedikleri gibi şahıs olarak da isteyenler

vardı ve bunların gerçekleşmesi halinde iman etmedikleri de olurdu. Bunlardan bir tanesi

de Rukâne b. Abdi Yezid olup o güne kadar hiç kimsenin kendisini yenemediğini

düşünerek Hz. Peygamber’e kendisini güreşte yendiği takdirde ona inanacağını şart koşarak

güreş teklif etmiş. Hz. Peygamber onu yenince istekte bulunmaya devam ederek

yakınlarındaki ağacın yanlarına gelmesini istedi. Hz. Peygamber o isteğini de yerine

getirince bu sefer de ağacın yerine gitmesini söyledi. Ve isteği tekrar yerine getirdi. Ancak

Rukâne sözünde durmadı ve bütün gördüklerine sihir diyerek inkara devam etti.202

3.4 Hz Peygamber’e “Sihirbaz, Deli, Büyücü, Yalancı, Şair, İftiracı ve

Ataların Dininden Uzaklaştıran” Demeleri

Kur’ân-ı Kerîm, Câhiliye Çağı insanının Hz. Peygamber’in söylediklerini kabul

etmemek ve insanların ona inanmamasını sağlamak için ona bir takım sıfatlar taktıklarını

haber vermektedir. Müşrikler, Hz. Peygamber’in tebliğe başlamasından sonra onu

küçümseyerek Allah’ın onun gibi birini peygamber olarak göndermeyeceğini söyleyerek

onun sihirbaz olduğunu söylediler:203 “… Kafirler: “Bu, kesinlikle bir sihirbazdır”

200 el-İsrâ 17/59 201 Derveze, II, 359 202 İbn Esîr, II, 77 203 Taberî, XII, 113

Page 55: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

46

dediler.”204 Hz. Peygamber’e sihirbaz demeleri, peygamberlik hakkındaki cahilliklerini ve

şaşkınlıklarını ortaya koyması açısından önem taşımaktadır.205

“Bir de onlar: “Ey kendisine kitap indirilmiş olan, sen mutlaka delisin.” dediler.”206

Hz. Peygamber’i delilikle suçlamalarının sebebi, onun tebliğini kötü kabul etmelerinin yanı

sıra yeni bir şeye davet edilen tüm insanların genel tepkilerini göstermektedir. Çünkü insan,

yabancısı olduğu her yeni şeyi tepkiyle karşılar.207

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’e sihirbaz ve deli diye lakap takanlara bu

yaptıklarının sadece kendilerine has bir özellik olmadığını, diğer topluluklara da peygamber

gönderildiği zaman peygamberlerine karşı aynı tepkide bulunduklarını ve onları bir noktada

birleştiren şeyin de onların azgınlıkları ve taşkınlıkları ile kötü ahlakları olduğunu

belirterek Hz. Peygamber’in onlardan uzaklaşmasını istemişti:208 “Böyle, onlardan

öncekilere bir peygamber gelince hemen: “O bir büyücüdür, veya delidir” dediler. Bunu

birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır onlar azgın bir topluluktur. Onun için onlardan yüz

çevir, artık sen kınanacak değilsin.”209

Câhiliye Arapları kahinleri cin ve şeytanlarla irtibatlandırarak onların meleklerin

konuşmalarını dinleyen cinlere sahip olduğuna inanırlardı. Onlar, toplumdaki ihtilafları

çözer, rüya tabir eder, kayıpları bulur, zina olayını aydınlatır, suçluları tespit eder ve

toplumdaki suçların açıklığa kavuşturulmasını sağlarlardı. Onlara aşırı derecede

güvendikleri için onların söylediklerine göre davranırlardı. Toplumsal olaylara açıklık

getirerek kabilelerin ihtiyaçlarını karşıladıkları için her kabilenin bir kahini bulunurdu. Bu

yüzden kahinler, toplumda önemli bir mevkide bulunurlardı. Onlar, taş ile vurarak,

parmaklardaki çizgilere bakarak, yere önce iki, sonra bir parmak ile çizgi çizip kuş

uçururlar ve onun sesine, uçmasına ve konmasına bakarak kehanette bulunurlardı. Bu

204 Yûnus 10/2; Ayrıca bkz. es-Sâd 38/4; ez-Zâriyât 51/52 205 Derveze, II, 390-391 206 el-Hicr 15/6; Ayrıca bkz. ez-Zâriyât 51/52; el-Kalem 68/51 207 Derveze, I, 61 208 Derveze, III, 465 209 ez-Zâriyât 51/52-54

Page 56: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

47

kahinler, yaptıkları işler karşılığında ücret alırlardı. Hem kadınlar, hem de erkekler

kehanette bulunabilirlerdi. Bu kahinlerin en önemlilerinden bir tanesi tek eli, tek gözü ve

tek ayağı olan Şık idi. Bir diğeri ise sadece kafatasında kemik bulunan ve vücudunda kemik

olmadığı için de katlanabilen Satîh idi. Ayrıca Hanayir b. Tev’em el-Himyerî, Sevâd b.

Karîb ed-Devsî, Yemen kadın kahinleri Tureyfe, Sevdâ bint Zühre ve Zerâ b. Zuhayr da

meşhur kahin ve kahineler idi.210

Kahinlerin nasıl kehanette bulunduklarına Hz. Ebû Bekir ile Câhiliyede kahinlik

yapan kölesi arasındaki diyalogdan anlaşılmaktadır. Köle, bir gün Hz. Ebû Bekir’e bir

miktar para ile gelerek kazandığı paranın Câhiliyede kahinlik yaparken kendisine kehanette

bulunmasını isteyenlere kafadan atmak suretiyle insanları aldattığını ve onların bu şekilde

paralarını aldığını söylemişti.211

“Eğer sen yalan söylüyorsun diye ısrar ederlerse …”212 ayeti, Kureyş’ten bazı

kimselerin, Kur’ân-ı Kerîm’in doğruluğunu anladığı halde inat ve kibri yüzünden onu

yalanladığı; bazılarının ise hiç iman etmediğini göstermektedir. Bunlardan biri olan Velid

b. Muğîre, Hz. Peygamber’i, Kur’ân-ı Kerîm okurken dinlemiş, daha sonra onun

okuduğunun ne insan, ne cin sözüne benzediğini, sözünde hoşluk olduğunu, sözünün

başının “sağlam bir hurma ağacına” sonunun ise “onun meyvelerine” benzediğini

söylemişti. Ebû Cehil’in, bu yüzden Velid b. Muğîre’yi azarladığı rivâyet edilir. Başka bir

rivâyette ise Velid b. Muğîre’nin, Ebû Bekir’den Kur’ân-ı Kerîm okumasını istediği, onu

dinleyip de Kureyş’in elebaşlarının yanına gittiği zaman Kur’ân-ı Kerîm’in muhakkak

Allah kelâmı olduğunu söylediği onun bu sözlerinden Ebû Cehil’in onun gibi Kureyş’in

elebaşlarından birinin ağzından böyle bir sözün çıkmasının iman edebileceği endişesini

doğurunca onu hırpaladığı bildirilir.213

210 İbn Haldun, Mukaddime, (trc. Zakir Kadiri Ugan), Maarif Basımevi, I, İstanbul 1954-1957, 282; Corci Zeydan, Medeniyeti İslâmiyye Târihi, (trc. Zeki Meğamiz), Akdem Matbaası-Kanaat Matbaası, III, Dersaadet 1328-1330, 29; İlyas Çelebi, “Kâhin”, DİA, , XXIV, İstanbul 2001, 171; Lütfi Doğan, “Batıl İtikadlar: Câhiliye Devri Arap Adetleri”, İslam, III, Ankara 1960, 31. sayı, s. 220 211 Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr, 25 212 Yûnus 10/41; Ayrıca bkz. el-En’âm 6/34, /147; el-Fâtır 35/4, 25; es-Sâd 38/4; eş-Şûra 42/24 213 Derveze, II, 415-416

Page 57: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

48

“Yoksa “o bir şairdir…”214, “... “Biz hiç deli bir şair için ilâhlarımızı bırakır

mıyız?” diyorlardı.”215 ve “O küfredenler: “Sen peygamber değilsin” diyorlar.…”216

“Şimdi gördün ya, o haktan yüz çevireni, azıcık verip de vermemekte direneni?

Acaba gaybın bilgisi kendi yanında da o görüyor mu? Yoksa Musa’nın ve ahdine vefa

gösteren İbrahim’in sahifelerinde yazılı olanlar kendisine haber verilmedi mi? Gerçekten

hiçbir günahkar başkasının günahını çekecek değildir.”217 ayetleri Velid b. Muğîre

hakkında nâzil olmuştur. Rivâyetlerde bildirildiğine göre onun dine yönelmesine sebep olan

şey, ahiret azabından korktuğunu bilen bir müşriğin kendisine gelerek günahının çok

olduğunu biraz para verirse onun günahlarını da yüklenebileceğini söylemesidir. Bunun

üzerine Velid b. Muğîre onun bu teklifini kabul etmiş, fakat daha sonra vaad ettiği paranın

hepsini vermeyince bu ayetleri nâzil olmuştur. Ayrıca bu ayetlerin, Hz. Osman’ın süt

kardeşi Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh hakkında nâzil olduğu da bildirilmektedir. Bu

rivâyetlere göre ise Abdullah b. Sa’d, Hz. Osman’a gelerek, Allah yolunda malını çok

harcadığını, bu yüzden malının biteceğini, kendisinin de günahları olduğunu ancak Allah’ın

rızasını da istediğini, Hz. Osman’ın devesi ile yükünü ona verdiği takdirde onun

günahlarını da yüklenebileceğini söylemiş, bunun üzerine bu ayetler nâzil olmuştur.218

“Tek olarak yaratıp, kendisine geniş servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim,

kendisi için nimetleri önüne serdikçe serdiğim o kimseyi bana bırak. Üstelik o nimetlerimi

daha da artırmamı umuyor. Asla ummasın. Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı alabildiğince

inatçıdır. Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım. Zira o düşündü, taşındı, ölçtü biçti.

Kahrolası, nasıl ölçüp biçti. Sonra (yine) kahrolası nasıl ölçüp biçti. Sonra baktı, sonra

kaşını çattı ve suratını astı. Sonra arkasına döndü büyüklük taslayarak: “Bu, başka bir şey

değil sadece öteden beri nakledilegelen bir sihirdir, insan sözünden başka bir şey

değildir.” dedi.”219 Bu ayetlerin Velid b. Muğîre hakkında nâzil olduğu bildirilmektedir.

214 et-Tûr 52/30 215 es-Saffat 37/36 216 er-Ra’d 13/43 217 en-Necm 53/33-38 218 Derveze, I, 247 219 el-Müddessir 74/11-25

Page 58: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

49

Onun bin veya dört bin dinar civarında serveti ve on oğlunun olduğu ifade edilir. Onun Hz.

Peygamber’i dinlediğini öğrenen Ebû Cehil, yanına gelerek kavminin onun için mal

topladığını, çünkü onun Muhammed’de bulunan şeyleri istediğini söylemiştir. Bunu

reddeden Velid, kendisinin kavminin en zengini olduğunu söyleyince Ebû Cehil, ondan Hz.

Peygamber hakkında kötü şeyler söylemesini istemiştir. Velid b. Muğîre, kendisinin şiiri,

recezi çok iyi bildiğini, ondan dinlediklerinin bunların hiç birine benzemediğini söyler. Ebû

Cehil, kavminin ondan razı olasını istiyorsa muhakkak bir şeyler söylemesi gerektiğini

ifade edince, o da onun söylediklerinin başkasından alınan sihir olduğunu söylemesi

üzerine bu ayetlerin nâzil olduğu bildirilir. Yine Velid b. Muğîre’nin Hz. Ebû Bekir’i

Kur’ân-ı Kerîm okurken dinlemesi üzerine, Ebû Cehil ile arasında yukarıda geçen diyalog

gibi bir diyalogun geçtiği rivâyet edilir.220

“Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz

işaretiyle alay eden her kişinin vay haline! O malının kendisini ebedileştireceğini sanır.

Hayır! And olsun ki o, Hutâme’ye (cehennem) atılacaktır.”221 Bu ayetlerin de Velid b.

Muğîre hakkında nâzil olduğu bildirilmekle beraber, Ümeyye b. Halef veya Ahnes b. Şerik

hakkında indiği ve bu tavırların genel olarak zengin elebaşların tavrı olduğu ifade edilir.222

Onların Hz. Peygamber’i yalanladığı olaylardan bir tanesi de İsrâ ve Mi’râc

mucizesidir. Hz. Peygamber, onlara Mi’râc’ı anlattığı zaman onlar, el çırparak ve ıslık

çalarak onu yalanlamışlar ve anlattığı şeylerin kesinlikle mümkün olmayacağını

söylemişlerdir.223 ardından onun doğru söylemediğini ispatlamak için de peygambere çeşitli

sorular sormuşlar ve sorularının hepsini doğru bir şekilde cevaplandırmasına rağmen iman

etmemişlerdir.224

Hz. Peygamber’e iftiracı dahi demişlerdir: “Biz, bir ayetin yerine başka bir ayeti

getirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini çok iyi bilir- “Sen ancak bir iftiracısın”

220 Taberî, XXIII, 421-431; Derveze, I, 89-92 221 el-Hümeze 104/1-4 222 Derveze, I, 313 223 İbn Kesir, IV, 280-281 224 Buhârî, Tefsîr, 182, Menâkıbu’l-ensâr, 40; Müslim, Îmân, 276, 278; Tecrîd-i Sarîh, X, 59

Page 59: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

50

dediler.…”225 Araplar, Kur’ân-ı Kerîm ayetlerinin değiştirilmesine şaşırarak onun gerçekten

Allah kelamı olmadığına hükmetmişlerdir. Çünkü onlara göre eğer o, Allah kelamı olsaydı

herhangi bir şekilde değişme olmazdı. Böyle düşündükleri için de şeytana uyarak Hz.

Peygamberin Allah’a iftira ettiğini, onun yalancı olduğunu söylemişlerdir.226

Kureyşli müşrikler, Hz. Peygamber’e şair227 nitelemesini de yapmışlardır. “Yoksa

onlar: “O bir şairdir, onun zamanın felaketine uğramasını bekliyoruz” mu diyorlar?”228

Bu âyet, Kureyşliler’in, Hz. Peygamber’in elini kolunu bağlayarak hapsetmeyi ve ölünceye

kadar hapiste tutmayı istemeleri üzerine nâzil olmuştur. Onlar, Züheyr ve Nabiğa gibi

şairleri de bu şekilde cezalandırmışlardır. Hz. Peygamber’in de onlardan farksız olduğunu

söyleyerek aynı muameleyi yapmayı uygun görmüşlerdir.229

Velid b. Muğîre başta olmak üzere Kureyş’in elebaşları ortak karar almak

maksadıyla yaptıkları toplantıda yukarıda zikredilen sıfatları dile getirdiler. Hac mevsimi

yaklaştığı zaman Hz. Peygamber’in insanları etkileyeceğini düşünerek ona kâhin, deli, şair

demeyi teklif ettiler. Ancak sonunda bu sıfatların peygamberde olmadığını da kabul ettiler

ve onun sihirbaz olduğunu söylemede karar kıldılar. Çünkü o, söylediği sözlerle anayı

evlattan ayırıyordu. Neticede o yıl hac için Mekke’ye gelen herkese peygamberin sihirbaz

olduğunu söylediler.230

Câhiliye Arapları atalarına son derece önem verirler ve onlara yapılan saygısızlığı

da asla affetmezlerdi: “Karşılarında apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman o zalimler: “Bu

225 en-Nahl 16/101 226 Derveze, IV, 50-51 227 O dönemde şairler, “nübüvvet ve peygamberlik”e yakın bir konumda görüldükleri için son derece saygı görürlerdi. Bu nedenle önemli şairlerin şiirleri altın suyuyla yazılıp, Kâbe’nin duvarına asılırdı. Hatta Kâbe’deki putlara secde ettikleri gibi bu şiirlere de secde ettikleri olurdu. (Şakir Gözütok, “Câhiliye Aydınları”, YYÜİFD, Van 1998, sayı 2, yıl 2, s. 172) 228 et-Tûr 52/30; Ayrıca bkz. el-Enbiyâ 21/5 229 Taberî, XXI, 593 230 İbn Hişâm, I, 280-281

Page 60: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

51

yalnızca sizi atalarınızın taptığı putlardan çevirmek isteyen bir adamdır” dediler. ...”231

Genel olarak bu ifadeler müşriklerin elebaşlarına ait olan ifadelerdir.232

3.5 Hz. Peygamber’in Görevini Yapmasını Engellemeye Çalışmaları

Kur’ân-ı Kerîm’de, Câhiliye Çağı insanının, Hz. Peygamber’i tebliğinden

döndüremeyeceklerini anladıkları zaman, onu çeşitli şekillerde yolundan uzaklaştırmak için

çalıştıklarını haber veren ayetler mevcuttur: “Müşrikler, sana vahyettiğimizden başkasını

bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklar ve ancak o takdirde seni

candan dost kabul edeceklerdi.” “Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için neredeyse

dünyayı başına dar getireceklerdi.bunu yapabilselerdi senin ardından orda pek az

kalırlardı.”233 Bu ayet, onların Hz. Peygamber’e gelerek geleneklerine bağlı kalmalarını,

ilâhlarına söz söylememeyi kabul ederse ona inanacaklarını ve onu Kâbe’de ibadet

etmekten men etmeyeceklerini bildirmeleri üzerine nâzil olmuştur. Bu ayetin Hz.

Peygamber’in Kâbe’nin önünde içinde secde âyeti bulunan Necm Sûresi’ni okuduktan

sonra secdeye kapanması sırasında, orada bulunan Müslümanlarla birlikte kafirlerin de

secdeye kapanmaları bu ayetlerin nâzil olduğu rivâyeti vardır.

Derveze, İsrâ Sûresi’nin 76. ayetiy ile alakalı olarak şunları söylemektedir: bazı

müfessirler, Medine’deki Yahudilerin, Hz. Peygamber’e “Bütün peygamberler, Şam

diyarına gönderilmişlerdir. Senin de oraya gitmen iyi olur” diye söylediklerini, bununla Hz.

Peygamber’e tuzak kurduklarını, Hz. Peygamber’in Tebük seferine hazırlanırken bu ayetin

Medine’de nâzil olduğunu söylemişlerdir. Ancak âyet, Mekkeli müşriklerin durumunu

gözler önüne sermektedir. “Az daha seni bu yerden çıkarmak için rahatsız edeceklerdi”

cümlesindeki çoğul zamir ile Mekkeli müşrikleri kastedilmiştir. Dolayısıyla bu âyet

Medine’de değil, Mekke’de nâzil olmuştur. Diğer bazı müfessirler de ayetin Mekke’de

nâzil olduğunu kabul ederler. Çünkü İsrâ Sûresi, Müslümanların Habeşistan’a hicret ettiği

zaman nâzil olmuştur. Habeşistan hicreti dolayısıyla müşriklerin Hz. Peygamber’e

231 es-Sebe’ 34/43 232 Derveze, III, 207 233 el-İsrâ 17/73, 76

Page 61: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

52

yaptıkları eziyetleri artırmaları üzerine Hz. Peygamber’in de oraya hicret etmeyi

düşündüğü, Allah’ın da onda hasıl olan bu düşünceyi uzaklaştırarak onu bu âyetle

Mekke’de sağlamlaştırdığı söylenmiştir.234

Garanik Hadisesi235 istisna diğer rivâyetlerin ayetlerin özüne uyduğu fakat bu

söylenilen şeylerin hiçbirinin fiiliyata geçmediği, sadece zihindeki düşünceden ibaret

olduğunu kabul edinler de vardır.236

Onların, Hz. Peygamber’i davasından vazgeçirmek için yaptıkları bir başka plan ise

şudur: “Hani o kafirler, seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için

sana tuzak kuruyorlardı. ...”237

Ayette geçen “seni bağlamak” diye tercüme edilen kelimeye farklı şekillerde

manalar verilmiştir. Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katâde, Miksem ve Süddî “seni

bağlamak”; Atâ ve İbn Zeyd “seni hapsetmek”; Ubeyd b. Umeyr ve İbn Cüreyc ise “seni

sihirlemek” manalarını vermişlerdir. Mekkeli müşrikler, birincisine göre Hz. Peygamber’i

bağlayıp tutmak, ikincisine göre bir yere hapsetmek, üçüncüsüne göre ise onu büyüleyip

şaşkın hale getirmek istemişlerdir. Bu üçüncü mana hakkında Ubeyd b. Umeyr, şunları

söylemektedir: Ebû Tâlib’in, Hz. Peygamber’e kavminin ona ne gibi tuzaklar kurduğunu

sorması üzerine, Hz. Peygamber de kavminin kendini büyülemeyi, öldürmeyi veya

yurdundan çıkarmayı düşündüğünü söylemişti. Bu cevaba şaşıran Ebû Tâlib’in, bütün

bunları nereden bildiğini sorması üzerine Hz. Peygamber Rabbi tarafından kendisine

bildirildiğini söyledi. Bunun üzerine Ebû Tâlib, “Rabbin ne kadar güzel bir Rab! O’na iyi

234 Derveze, II, 370-371; İbn Mâce, Mukaddime, 14 235 Garanik Hadisesi, İslâm tarihinde Hz. Peygamber’in müşriklerin isteklerine uyarak şeytanın telkiniyle ayetlerin arasına Allah’a ait olamayan sözleri kattığına ve Cebrail’in ikazıyla bundan vazgeçtiği belirtilmiştir. Necm Suresi’nin 19-20. ayetleri ile Hacc Sûresi’nin 52-54. ayetlerinin nâzil olduğu zamanda olduğu iddia edilen bir durumdur. Hz. Peygamber, Necm Sûresi’ni okurken “Gördünüz mü Lât ve Uzzâ’yı” meâlindeki 19. ayeti okuduğu zaman şeytan: “And olsun ki bizi Allah’a yaklaştırmaları için onlara tapıyoruz” cümlesini söylemiş ve hem müslümanların bir kısmı, hem de müşrikler tasdik etmişler ve secdeye kapanmışlardır. Hatta Habeşistan’a giden Müslümanlar, müşriklerin Müslüman olduğunu zannederek geri dönmüşlerdir. (Geniş bilgi için bkz. İsmail Cerrahoğlu, “Garanik”, DİA, XIII, İstanbul 1996, 361-366) 236 Derveze, II, 367-369 237 el-Enfâl 8/30; Ayrıca bkz. en-Nahl 16/127

Page 62: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

53

davran” dedi. Hz. Peygamber: “Ben mi ona iyi davranacağım. Bilakis O bana iyi davranır”

diye cevap verir. Bu olay, bu âyetin sebeb-i nüzûlü olarak da rivâyet edilir.

Başka bir rivâyet ise şu şekildedir: “Kureyş’in elebaşları, Hz. Peygamber’e ne

yapacakları konusunu tartışmak üzere Dârunnedve’ye giderken, Dârûnnedve’nin kapısının

önünde önemli bir kişi şekline bürünmüş olan şeytanı görürler. Ona kim olduğunu

sordukları zaman o, kendisinin Necidli bir şeyh olduğunu, bugün önemli bir konu üzerinde

konuşacaklarını ve kendisinin de bu konuda fikir beyanında bulunmak istediğini söyler.

Neticede onun da içeriye girmesine müsaade ederler. Hz. Peygamber hakkında fikir beyan

etmeye başlarlar. Orada bulunanlardan bir tanesi, onun elini kolunu bağlayıp hapsetmeyi

teklif eder ve Zuheyr ve Nâbiğa gibi şairleri de böyle yaptıklarını, onun da bu şairlerden

farklı olmadığını ve böylece ölmesini beklemelerini söylediğinde Allah’ın düşmanı Necidli

Şeyh, bu görüşün uygun olmadığını, çünkü ona böyle bir şey yaptıkları takdirde Rabbinin

onu bulunduğu kötü durumdan kurtarıp, arkadaşlarına kavuşturacağını ve onların da ne

pahasına olursa olsun onlara karşı cephe alacaklarını ve onları memleketlerinden

çıkartıncaya kadar onlarla çarpışacaklarını söyler. Dârunnedve’de bulunanlar şeyhin doğru

söylediğini kabul ederler. Bunun üzerine başka birisi onu sürgün etmeyi, böylece ondan

kurtulacaklarını ve kendilerine zarar veremez hale geleceğini, gittiği yerde de ne yaparsa

yapsın diye bir teklif öne sürünce Necidli Şeyh, bu görüşün de doğru olmadığını çünkü

onun sözlerinin ne kadar hoş ve etkili olduğunu, gittiği yerdeki insanları kolayca

etkileyebileceğini, onları kendilerine karşı kışkırtabileceğini, bu takdirde de

memleketlerinde huzur kalmayacağını hatta elebaşlarının dahi öldürülebileceğini söylemesi

üzerine orada bulunanlar tekrar doğru söylediğini kabul ederler. Bunun üzerine Ebû Cehil,

orada toplananlardan hiç kimsenin düşünemeyeceği ve bundan başka da yapılacak hiçbir

çarenin kalmadığını söyleyerek fikrini şöyle açıklamaya başlar: “Her kabileden bir genç

eline kılıç alıp onu kılıçtan geçirecek ve böylece onun kanı bütün kabilelere dağılacağı için,

Hâşimoğulları kan talebinde bulunmayıp, diyete razı olacaklarını ve bu sayede de ondan

kurtulacaklarını söyleyince” Necidli Şeyh, bu görüşün en doğru görüş olduğunu söyler ve

orada bulunanlar da onu tekrar tasdik ederler. Bunun üzerine Cebrail(as), bu durumu Hz.

Page 63: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

54

Peygamber’e haber vererek o gece yatağında yatmamasını söyler. Hz. Peygamber,

Medine’ye hicret eder ve hicretten sonra da bu ayet nâzil olur.238

Müşriklerin Hz. Peygamber’e uzlaşma teklif ettikleri de olmuştur: “İstediler ki, sen

onlara yumuşak davransan, onlar da sana yumuşak davransınlar.”239 Kureyş’in elebaşları,

Hz. Peygamber’e gelerek onların taptıklarına ve inançlarına saygı gösterir ve onlar

hakkında kötü bir söz söylemezse ona karşı daha anlayışlı davranacaklarını söylemişlerdir.

Bunun üzerine Hz. Peygamber de onlara karşı anlayışlı olmayı düşündüğü için bu âyet

nâzil olmuştur.240

Ellerinden hiçbir şey gelmediğinde ise Hz. Peygamber’i korkutmaya

kalkışmışlardır. “... seni Allah’tan başkalarıyla korkutuyorlar. ...”241

3.6 Hz. Peygamber ile Alay Etmeleri

Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok âyette kendilerinden önceki ümmetlerin yaptıkları gibi

Câhiliye Çağı insanının da kendilerine elçi olarak gönderilen peygamberle alay ettikleri

bildirilmiştir. Aslında bu alay etme sadece o dönem insanına has bir özellik değildi. Allah,

geçmiş ümmetlerin de peygamberleriyle alay ettiğini ve onları yaptıkları sebebiyle cezaya

duçar ettiğini haber vermektedir: “And olsun ki senden önceki peygamberlerle de alay

edildi. Ben o küfredenlere bir süre için mühlet verdim. Sonra da onları yakalayıverdim.

Benim cezalandırmam nasılmış!”242 İnsanların bu şekilde alay etmelerinin sebebi; Allah’a

karşı isyan ve peygamberlere olan inattan başka bir şey değildi.243 Müşriklerin alay

etmelerine sebep olan hadiselerden biri Cebrail’in bir süre de olsa Hz. Peygamber’e vahiy

238 Taberî, XI, 131-141; Derveze, V, 347-348 239 el-Kalem 68/9 240 Derveze, I, 42-43 241 ez-Zümer 39/36 242 er-Ra’d 13/32; Ayrıca bkz. el-En’âm 6/10; el-Hicr 15/ 11, 95; el-Kehf 18/106; Meryem 19/64; el-Enbiyâ 21/41; el-Furkân 25/41-42; es-Saffat 37/12 243 Taberî, XIV, 20

Page 64: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

55

indirmemesi gösterilmektedir.244 Onların sözlerine karşılık olarak Allah, peygamberine şu

âyeti nâzil etmiştir: “... Rabbin seni unutmuş da değildir.”245

Onların alay şekillerinden biri peygamberi küçümsemek şeklinde idi: “Seni

gördükleri zaman:“Bu mu Allah’ın peygamber olarak gönderdiği?” diyerek hep seni alaya

alıyorlar. “Şayet tanrılarımıza sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse

tanrılarımızdan saptıracaktı.” diyorlar. Fakat ileride azabı görecekleri gün kimin yolunun

daha sapık olduğunu bilecekler.”246 Kur’ân-ı Kerîm onların Hz. Peygamber’ karşı

büyüklük taslamak suretiyle alay ettiklerini de haber vermektedir. “Çünkü onlar

kendilerine: “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman inanmayıp büyüklük

taslıyorlardı.”247

Hz. Peygamber ile alay edenler, Kureyş’in elebaşları olan kimselerdi. Bedir

Savaşı’nda veya Bedir Savaşı’ndan önce helak olmuşlardır. O alay edenlerden bazısı: Velid

b. Muğîre, Âs b. Vâil, Ebû Zem’a b. Abdi’l Esed, Esved b. Abdi Yeğus, Esved b. Muttalib

ve Hâris b. Gaytalate (veya Aytalate)dir.248

Esved b. Abd Yeğus, Hz Peygamber’in dayısının oğludur. Peygamberi gördüğü

zaman “Ya Muhammed! Bugün gökten kimse seninle konuşmadı mı?” derken, fakir

Müslümanları gördüğü zaman da yanında bulunanlara hitaben “Bunlar, yeryüzünün

krallarıymış. Kisra’nın mülküne konacaklarmış.” diyerek onlarla alay ederdi. Onun,

Samyeli rüzgarının etkisiyle yüzünün kararması sonucu ailesinin onu tanımadığı ve

sonunda da susuzluktan öldüğü rivâyeti yanında; derisinin soyularak irin toplaması üzerine

öldüğü rivâyeti de mevcuttur.

Esved b. Muttalib, Hz. Peygamber’in duasıyla kör olarak Bedir Savaşı’nda veya

Uhud Savaşı’nda öldürülmüştür.

244 Derveze, II, 146 245 Meryem 19/64 246 el-Furkân 25/41-42; Ayrıca bkz. el-Enbiyâ 21/36 247 es-Saffat 37/35 248 Taberî, XIV, 144-153

Page 65: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

56

Velid b. Muğîre’nin iki oğlu Ümeyye b. Halef ve Ubey b. Halef de bu sınıfın içinde

yer almaktaydı. Ubeyy, bir gün elinde kemiklerle Hz. Peygamber’in yanına gelerek elindeki

kemikleri ufaladıktan sonra “Sen, Rabbinin bu kemikleri dirilteceğini mi ileri sürüyorsun?”

diye sorması üzerine: “Sahi biz bir kemik yığını kokuşmuş bir toprak iken yepyeni bir

dirilişle diriltileceğiz öyle mi?”249 âyeti nâzil olmuştur. Ümeyye Bedir Savaşı’nda, Ubey ise

Uhud Savaşı’nda öldürülmüştür.

Nübeyh ve Münebbih İbn Haccac adındaki kardeşler ise “Allah, peygamber olarak

göndermek için senden başkasını bulamadı mı? Burada senden daha yaşlı ve senden daha

zengin kimseler var.” diyerek Hz. Peygamber ile alay etmişlerdir. Hz. Ali her ikisini de

Bedir Savaşı’nda öldürmüştür.

Züheyr b. Ebî Ümeyye Hz. Peygamber’in halası Âtike’nin oğludur. O, Hz.

Peygamber’i yalanlar ve vahyi reddederdi. Fakat bu kişi Müslümanlara yapılan boykotun250

kaldırılmasına yardım etmiştir. Nasıl öldüğü konusunda kesin bilgi yoktur.

Âs b. Vâil ise Hz. Peygamber’in oğlu Kasım vefat ettiği zaman, “Muhammed, soyu

kesik birisidir. Onun erkek evladı yaşamıyor.” diyerek Hz. Peygamber ile alay etmiştir.

Ayrıca Âs b. Vâil’in, Hz. Peygamber’in oğulları Kasım ve Abdullah vefat ettiği zaman

“Ben Muhammed’i sevmiyorum. Çünkü onun soyu kesiktir. Bırakın şu nesli kesilmişi!

Ölümünden sonra onun adını anan bulunmayacak.” da demiştir.Bunun üzerine Allah:

“Doğrusu sana kin besleyendir soyu kesik olan!”251 âyetini indirmişitr. Âs b. Vâil zehirli bir

hayvan tarafından ısırılması sonucu ayağının deve boynu kadar şişmesi üzerine ölmüştür.252

Ukbe b. Muayt da Hz. Peygamber’in hiç erkek çocuğu kalmadığı için onun soyu kesik

249 Yasin 36/78 250 Habeş kralının müslümanları muhafaza etmesi üzerine Kureyşliler, peygamber ve ailesini boykot etmeye karar verdiler. Ben-i Haşim’den kız alıp vermeyecekler, onlarla konuşmayacaklar, ticaret yapmayacaklardı. Ve bu durum, Hz. Peygamber’in başı kendilerine teslim edilinceye kadar devam edecekti. Bunun için Ebu Leheb hariç tüm Beni Haşim, Şi’b Ebî Tâlib adlı vadiye toplanarak boykot edildi. (Geniş bilgi için bkz. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, (trc. Salih Tuğ), İrfan Yayıncılık ve Ticaret, I, İstanbul 1993, 113-114) 251 el-Kevser 108/3 252 İbn Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, Dâru’l Ma’rife, II, Beyrut, Lübnan 2002, 61-66

Page 66: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

57

olduğunu söyleyerek Hz. Peygamber ile alay etmiştir. Yukarıdaki ayetin Kureyş’ten bir

grup hakkında nâzil olduğu da bildirilir. buna göre âyet, onlar, Ka’b b. Eşref’e hacılara

yardım eden kendileri mi daha hayırlı, yoksa kavminden koparılmış olan Muhammed mi

daha hayırlı? diye soru sorduklarında Ka’b b. Eşref’in onların daha hayırlı olduğunu

söylemesi üzerine bu ayetin nâzil olmuştur. Taberî ise genel olarak Hz. Peygamber’e buğz

eden herkesin soyunun kesik olduğunu söyler.253

3.7 Hz. Peygamber’e Eziyet Etmeleri

Câhiliye Çağı insanı, Hz. Peygamber’in görevini yapmasını engelleyemeyeceklerini

anladıkları zaman ona gerek sözlü, gerekse fiili bir takım eziyetler yapmışlardır.

Mekkeliler, Hz. Peygamber’e lanet etmişler, o, övülmüş olduğu halde

“müzemmem” yani zemmedilmiş diyerek onunla eğlenmişlerdir.254 Ebû Cehil daha da

ileriye giderek Hz. Peygamber’e sövmüştür.255

Kureyş’in elebaşları içinde Hz. Peygamber’i en çok yalanlayıp, ona eziyet

edenlerden biri Nadr b. Hâris’tir. O, İranlıların kitaplarını okuyup Yahudiler ve

Hıristiyanlarla beraber olduğu için, yeni bir peygamberin geleceğini biliyordu ve onun bir

peygamber gelse, Yahudi ve Hıristiyanlardan daha doğru yolda olacağına dair yemin ettiği

ayetle bildirilmektedir: “Kendilerine başka bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına

dair kuvvetli bir şekilde Allah’a and içtiler. ...”256 Ayrıca Hz. Peygamber’e “eskilerin

masallarını anlatıyor” dediği için de pek çok ayet nâzil olmuştur. Hz. Ali, Nadr b. Hâris’i

Bedir Savaşı’nda öldürmüştür.257

253 Taberî, XXIV, 697-701; Derveze, I, 184-185; Mustafa Fayda, “Âs b. Vâil”, DİA, III, İstanbul 1991, 449 254 Buhârî, Menâkıb, 17; Tecrîd-i Sarîh, IX, 252 255 Buhârî, Humus, 18 256 el-En’âm 6/109 257 İbn Esîr, II, 63-64

Page 67: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

58

Kureyş’in Hz. Peygamber’e karşı şiddete başvurmasının sebebi olarak onun, onların

ecdadı hakkında ebediyen cehennemde kalacaklarını söylemesi ve onların da bunu atalarına

karşı -özellikle Mekke’nin kurucusu Kusayy’a karşı- hakaret saymaları gösterilir.258

Bazları ise daha da ileri gitmek suretiyle fiili olarak eziyette bulunmuşlardır. Hz.

Peygamber’i Mekke’den çıkarmışlar,259 umre için Mekke’ye girmek istediğinde ise şehre

girmesine mani olmuşlardır.260 Müşrikler, Uhud Savaşı’nda şehitlerin burunlarını,

kulaklarını keserek ve gözlerini de oyarak Müslümanlara da eziyet etmişlerdir.261

Bu eziyet edenlerin başında Hz. Peygamber’in amcası Ebû Leheb gelmektedir.

Nitekim onun yaptıklarına karşılık Tebbet Sûresi nâzil olmuştur: “Ebû Leheb’in iki eli

kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak.

Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da

ateşe girecek.”262 Şuarâ Sûresi’nin iki yüz onaltıncı ayetiyle Hz. Peygamber’e yakın

akrabasının uyarılması emredildiği zaman, akrabalarını Safa Tepesi’ne toplayarak tepenin

arkasında bir ordu olduğunu ve onlara saldırmak üzere olduğunu söylese, ona inanıp

inanamayacaklarını sorduğu zaman; orada bulunanlar inanacaklarını çünkü onun şimdiye

kadar hiç yalan söylemediğini söylediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, önlerinde onları

bekleyen şiddetli bir azabın olduğunu söylediği zaman Ebû Leheb, “kahrolası, bizi bunun

için mi buraya topladın?” demesi üzerine bu ayetlerin nâzil olduğu bildirilir. Başka bir

rivâyette ise Ebû Leheb’in Hz. Peygamber’e gelerek “eğer Müslüman olursam bana ne

var?” demesi üzerine Hz. Peygamber’in de “herkese ne varsa sana da o var.” dediği, Ebû

Leheb’in de başkalarıyla onu aynı tutan dine yuh olsun demesi üzerine nâzil olduğu

bildirilir. Onun asıl adı Abduluzzâ olup Kur’ân-ı Kerîm’in ona Ebû Leheb adını

vermesinden sonra bu lakapla anılmıştır. Ebû Leheb’in Hz. Peygamber’in komşusu olduğu

ve ona karşı sok sert bir tavır takındığı da bildirilir. Nitekim onun Hz. Peygamber’in

258 Leoni Caetani, İslam Tarihi, (trc., Hüseyin Cahid), II, İstanbul 1924-1927, 167-168 259 Nesâi, Cihad, 1, 2, 6 260 Tirmizi, Sevabu’l-kur’an, 24; Ebû Dâvûd, Sünnet, 22 261 Buhârî, el-Cihâd ve’s-siyer, 12 262 et-Tebbet 111/1-5

Page 68: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

59

ardından dolaşarak ve onun İslâmiyeti anlattığı kimselerin yanına giderek peygamberin

amcası olduğu ve onun dediklerine inanmamalarını, çünkü onun, aklını kaybetmiş biri

olduğunu söylediği gibi onun sihirbaz, yalancı, kavmini birbirine düşüren biri olduğunu da

söylemiştir.

O ve karısı Ümmü Cemil, Hz. Peygamber’in kapısının önüne pislik atmışlardır.

Bunun üzerine Hz. Hamza o pislikleri alıp Ebû Leheb’in başından aşağıya dökmüştür.

Onlar, Hz. Peygamber’in kızlarıyla evli olan oğullarını263 sırf peygambere düşmanlık olsun

diye peygamberin kızlarından boşandırtmışlardır.

Ebû Leheb ve karısı Ümmü Cemil’in peygambere düşmanlık yapmalarında, Kur’ân-

ı Kerîm’de ikisinin adı zikredilerek ebediyen cehennemde kalacaklarının bildirilmesi,

ayrıca Ümmü Cemil’in odun taşıyıcı olarak nitelendirilmesi ve buna binaen Ümmü

Cemil’in Ebû Leheb’i düşmanlık yapmaya sevk etmesi, Ümmü Cemil’in Ebû Cehil’in kız

kardeşi olması ve Mekke’de nüfuzlu bir aileye mensup olması, Emevî-Hâşimî mücadelesi

ve Ebû Leheb’in peygamberin amcası olması nedeniyle olumsuz etkisi, sebep olarak

gösterilebilir.264 Ebû Leheb’in Hâşimoğulları'nın başına lider olarak geçmesinden sonra Hz.

Peygamber’e karşı plan yapmıştır. Ona kabilesi için önemli bir kimse olan

Abdulmuttalib’in, cehennemlik olduğunu söylettirerek peygamberi kabile üyelerinin

himayesinden mahrum bıraktırmak istemiş olabilir. 265

Ümmü Cemil, bu sûre nâzil olduktan sonra avucuna doldurduğu taşlarla Kâbe’nin

yanına gelerek orada oturan Hz. Peygamber’i göremeyip yanında duran Hz. Ebû Bekir’e

arkadaşının onu hicvettiğini, bu yüzden de onu bulduğu zaman elindeki taşları onun ağzına

263 Hz. Rukiyye ile Utbe, Hz. Ümmü Gülsüm ile Mu’teb evli idi. 264 İbn Esîr, II, 61; Derveze, I, 118-120; Buhârî, Cenâiz, 98, Tefsîr, 111; 361, 362, Tefsîr, 233; Müslim, Îmân, 355; Tirmizî, Tefsir, 90; Tecrîd-i Sarîh, XI, 167-168; M. Ali Kapar, “Ebû Leheb”, DİA, X, İstanbul 1994; 178 265 W. Montgomery Watt, “Hz. Muhammed”, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, (trc. İlhan Kutluer), Kitabevi, I, İstanbul 1997, 53

Page 69: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

60

dolduracağını söyler. Ayrıca kendisinin de şair olduğunu söyledikten sonra peygambere

isyan edip onun emirlerini reddederek dinine de buğz eder.266

Hz. Peygamber’in kapısının önüne ve geçtiği yollara diken ve işkembe atanlardan

bir de Ukbe b. Ebî Muayt’tır. Onun yaptıklarını gören Abdulmuttalib’in kızı Erva’nın oğlu

Tulayb b. Umeyr b. Vehb b. Abdi Menâf b. Kusayy, o pisliği alarak Ukbe’nin başından

aşağıya dökerek ona vurur. Bunun üzerine Ukbe, annesi Erva’ya “Oğlun da artık

Muhammed’e yardım eder oldu.” diye şikayet ettiğinde Erva’dan beklediğinin aksine cevap

alır. O, kendilerinden önce ona yardım edecek kimsenin olmadığını ve malları ve canlarının

peygambere feda olduğunu söyler.267

Yine Kureyş’in elebaşları Hz. Peygamber Kâbe’de namaz kılarken onun başından

aşağıya yeni öldürülmüş bir devenin döl eşini atarak gülerler. Hz. Peygamber namazını

tamamladıktan sonra teker teker isimlerini sayarak “İlâhî! Ebû Cehil’i, sana havale ederim,

Utbe b. Rebîa’yı sana havale ederim, Şeybe b. Rebîa’yı sana havale ederim, Velîd b.

Utbe’yi sana havale ederim, Ümeyye b. Halef’i sana havale ederim, Ukbe b. Ebî Muayt’ı

sana havale ederim.” diyerek hepsine beddua etti. Nitekim bir süre sonra bu saydıklarının

hepsi Bedir Savaşı’nda öldürüldü.”268

“Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık, sayılarını da sadece inkarcılar

için bir fitne vesilesi kıldık ki, kitap verilenler kesin inanç edinsin, inananların imanını

artırsın, kitap verilenlerle, mü’minler şüphelenmesin, kalplerinde hastalık bulunanlarla

kafirler: “Allah bu misalle ne demek istedi?”desin. ...”269 Bu ayet de Ebû Cehil

hakkında nâzil olmuştur. Çünkü o, bu sûrenin “üzerinde on dokuz (bekçi-melek) vardır.”

266 İbn Hişam, Târih, I, 473 267 İbn Esîr, II, 65; M. Ali Kapar, Hz. Muhammed’in Müşriklerle Münasebeti, İlim Yayınları, İstanbul 1987, s. 128 268 Buhârî, Vudû, 74, Salat, 109, el-Cihâd ve’s-siyer, 97, Menâkıbu’l-ensâr, 28, Meğâzî, 7; Müslim, el-Cihâd ve’s-siyer, 107, 108, 109, 110; Tecrîd-i Sarîh, I, 191-193 269 el-Müddessir 74/31

Page 70: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

61

ayetini duyduktan sonra, müşriklere hitaben on dokuz kişiye güç yetirebileceklerini

çünkü kendilerinin sayıca daha çok olduğunu söyler.270

“O, peygamberin getirdiğini doğrulamamış, namaz da kılmamıştı. Fakat

yalanlamış ve yüz çevirmişti. Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti. Bu azap sana

layıktır, layık! Evet layıktır sana layık!” denecektir”271 Ebû Cehil, Hz. Peygamber’e

gelerek “Ne Rabbin, ne de sen bana güç yetiremezsin. Çünkü iki dağ arasında en zengin

kişiyim.” demesi üzerine bu ayetler nâzil olmuştur. Aynı tavrı Bedir Günü de takınan

Ebû Cehil bu savaşta öldürüldü.272

“Namaz kılarken bir kulu engelleyeni gördün mü? O doğru yolda giderse ya da

takva sahibi olmayı emrederse? Ne dersin engelleyen, peygamberi yalanlamış ve yüz

çevirmişse? O Allah’ın her şeyi gördüğünü bilmiyor mu? Hayır! And olsun, eğer

vazgeçmezse,muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden

yaklarız.”273 Ebû Cehil, Hz. Peygamber’i namaz kılarken gördüğü takdirde ayağını

peygamberin boynuna asacağına dair Lât ve Uzzâ adına yemin etmişti. Peygamberin

yanına vardığı zaman o namaz kılıyordu. Dediğini yapmayı isteyerek tuhaf hareketler

yapmaya başladı. Daha sonra neden böyle yaptığı sorulduğunda Peygamber ile kendisi

arasında çukur ve uçurumlar olduğunu söyledi. Hz. Peygamber ise şayet Ebû Cehil

kendisine yaklaşsaydı meleklerin onu paramparça edeceğini ifade etti.274

“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar. Yoksulu doyurmaya

teşvik etmez.”275 Bu ayetler, Ebû Cehil’in vasisi olduğu yetim, malını kendisinden

istemesi üzerine yetimi kovduğunda nâzil olmuştur. Başka bir rivâyette ise bu ayetlerin

270 Taberî, XXIII, 436-438 271 el-Kıyâmet 75/31-35 272 Taberî, XXIII, 524-525 273 el-Alak 96/9-16 274 Taberî, XXIV, 533-541; Buhârî, Tefsîr, 355; Müslim, Sıfati’l-kıyâme ve’l-cenne ve’n-nâr, 38; Tirmizî, Tefsir, 83; Tecrîd-i Sarîh, XI, 220 275 el-Mâûn 107/1-3

Page 71: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

62

onun haftada iki koyun kestiği halde kendisinden et istendiğinde isteyeni kovması

üzerine nâzil olduğu rivâyet edilmektedir.276

Ebû Cehil’in asıl adı Amr olup künyesi de Ebû’l-Hakem’dir. Hz. Peygamber,

onun İslâm’a olan düşmanlığından dolayı künyesini Ebû Cehil olarak değiştirmiştir. O

ve Velid b. Muğîre, Hz. Peygamber’i sırf kendi kabilelerine mensup olmadığından

dolayı kabul etmemişler ve bunu da alenî bir şekilde ifade etmekten kaçınmamışlardır.

Ebû Cehil, Hz. Peygamber’e leş atmaya, Safa Tepe’sinde kendisine kötü sözler

söylemeye, Müslümanların Ebû Tâlib Mahallesi’nde tecrit edilip üç yıl müddetince

boykot edilmesine, Kureyş’in elebaşlarını Dârûnnedve’de toplayarak Hz. Peygamber’in

öldürülmesine karar verilmesine kadar bir çok olayın baş kahramanlarındandır.

Müslümanları dinlerinden vazgeçirmek için her yolu deneyen Ebû Cehil, Müslüman

olan kişi şayet zenginse, onu iflas ettirmekle korkutmuş, fakirse onu döverek dininden

vazgeçirmeye çalışmıştır. Bütün bu yaptıklarından dolayı Hz. Peygamber, “Her ümmetin

bir Firavun’u vardır. Bu ümmetin Firavun’u da Ebû Cehil’dir” buyurmuşlardır. Ebû

Cehil öldürülüp son nefesini verirken dahi kendisinin sıradan bir insan olmadığını ve

kavmi içinde kendisinden daha üstün bir insan olmadığını söyleyecek kadar mağrur ve

mütekebbir bir kişiydi.277

İbn Abbas: “o gün zalim kimse ellerini ısırarak şöyle diyecektir: “Eyvah! Keşke

peygamberin maiyetinde bir yol tutsaydım. Eyvah! Keşke falancayı dost edinmeseydim.

And olsun Kur’ân bana geldikten sonra, beni ondan o saptırdı.” Öyle ya şeytan insanı

yapayalnız, yardımsız bırakır. Peygamber de: “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı

büsbütün terk ettiler.” der.”278 ayeti hakkında şu açıklamayı yapmıştır:

Ayette zikredilen zâlim, Ukbe b. Ebî Muayt; dost (halil) olarak nitelenen ise

Ümeyye b. Halef’tir. Dostun Übeyy b. Halef olduğu da söylenmiştir. Rivâyete göre

Ukbe, yemek hazırlatır ve Kureyş’in eşrafı ile Hz. Peygamber’i de bu yemeğe davet

276 Derveze, I, 192-193 277 Buhârî, Meğâzî, 8; Tecrîd-i Sarîh, X, 150; Belâzûrî, Ensâb, s. 141; M. Ali Kapar, “Ebû Cehil”, DİA, X, İstanbul 1994, 117-118 278 el-Furkân 25/27-30

Page 72: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

63

eder. Ancak davete katılan Ukbe’ye Hz. Peygamber’in, kelime-i tevhid getirmediği

takdirde yemeğini yemeyeceğini söylemesi üzerine, Ukbe şartı yerine getirir. Bunun

üzerine Ümeyye b. Halef (veya Übeyy b. Halef), Ukbe’nin yanına giderek ona saabiî mi

oldun”der. O da peygamberin evinden yemek yemeden ayrılmasının kendisini

utandıracağını, bu yüzden de kelime-i tevhid getirdiğini söylediğinde Übeyy, bu hatasını

ancak peygamberin yüzüne tükürdüğü takdirde affedeceğini söyler. Ukbe b. Muayt da,

onun dediğine uyarak Hz. Peygamber’in yüzüne tükürür. Ukbe, Bedir Günü

öldürülmüştür.279 Başka bir rivâyette ise Ukbe b. Muayt’ın, önce Müslüman olduğu

ancak daha sonra Ümeyye b. Halef’in tehdidi üzerine irtidat ederek Hz. Peygamber’e

yönelik eziyetlerini artırdığı bildirilir. Hatta namaz kılarken Hz. Peygamber’in başından

aşağıya hayvan pisliği atacak kadar ileri gitmiştir.280 Bir defasında da namaz kılarken

peygamberin ridasını başına geçirerek onu boğmaya da çalışmıştır.281

Fecr Sûresi’nin Ümeyye b. Halef hakkında nâzil olduğu rivâyet edilir.282 Sa’d b.

Mûaz, Ümeyye b. Halef’e gelerek Hz. Peygamber’in onu öldüreceğini söyler. Ümeyye

b. Halef, Hz. Peygamber’in yalan söylemediğini bildiği için hiç tepki göstermeden “eğer

Muhammed söylediyse doğrudur” demekle iktifa edinir nitekim o, Bedir Günü

öldürülür.283

Hz. Peygamber, Necm Sûresi’ni okuduğunda mecliste bulunan herkes secde

eder. Fakat Ümeyye b. Halef, yerden bir miktar toprak alarak “bu bana yeter” diyerek

alnını toprağa sürmek suretiyle secde etmekten kaçınmıştır.284

“Kendini muhtaç hissetmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Oysa ki onun

temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin”285 âyetlerinin de Ebû Cehil veya Utbe b.

279 Buhari, Sücûdû’l-Kur’ân, 4, 1; Menâkıbu’l-ensâr, 29; Meğâzî, 7; Müslim, Mesâcid, 105; Ebû Dâvûd, Salat, 330; Nesâî, İftitah, 49; Tecrîd-i Sarîh, IX, 312; Derveze, II, 63 280 Derveze, II, 63 281 Buhârî, Tefsîr, 40, Menâkıbu’l-ensâr, 28 282 Derveze, I, 154 283 Buhârî, Meğâzî, 2; Tecrîd-i Sarîh, IX, 312; 284 Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr, 28, Meğâzî, 8; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-salat, 105; Tirmizî, Sefer, 400; Ebû Dâvûd, Sûcûdû’l-Kur’ân, 3 285 Abese 80/5-7

Page 73: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

64

Rebîa hakkında nâzil olduğu rivâyeti yanında, bunların Ebû Cehil, Utbe b. Rebîa ve

Abbas b. Abdulmuttalib üçlüsü hakkında nâzil olduğu da rivâyet edilmiştir.286

Yukarıda nakledilen eziyetlerle ilgili rivâyetlerin aksine, Hz. Peygamber’in

kapısına sadece bir kere pislik döküldüğü, bunun haricinde başka bir hiçbir hakaret ve

eziyete maruz kalmadığını söyleyenler de vardır.287

Bu görüşü savunanlardan biri olan Leoni Caetani:

“Kureyşîlerin muhalefetinin tarzı ve derece-i şiddeti hakkında kat’î bir fikir

dermeyân etmek kâbil değildir. Bu muhalefet, ehâdisin zannettirmek istediği gibi hakiki

bir zulüm ve teaddî derecesine varmış, fiiliyata çıkmış muhakkırâne iftiralar, işkenceler

yapılmış mıdır? Kureyşîlerin en tercih ettikleri silâhın Müslümanları gülünç bir hale

sokmaktan ve onlarla acı acı eğlenmekten ibaret olduğu muhakkaktır. İhtimal ki bazı

ailelerde, bazı babalar Arabistan’ın iptidâi âdâtı ve ahlâkının genç ve âteşîn efrâdı aile

üzerinde kendilerine verdikleri hüküm ve nüfûzu isti’mâl ederken ibrâz-ı şiddet etmiş

olacaklardır. Yahut yeni din vasıtasıyla nâil-i hürriyet olmaya hevâheş besleyen bazı

kölelerin temâyülatını ve hoşyâne bir şiddetle tenkîl eylemişlerdir. Yeni din, bütün

dünyada bir musibet vukua gelerek heyet-i ictimaiyyenin herc-ü merc olacağını va’d

eder gibi görünüyordu. Mamafih bunlar şayet sahih ise daima istisnâi bir hal teşkil

etmişlerdir. Muhaddisinin bir çok mübalağalara düştükleri kabul olununca o

mübalağalar bertaraf edilirse Kureyşîlerin aleyhinde söylenecek pek az bir şey kalır.

Muhaddisinin beyânâtına Kur’ân’dan delil ararsak bu beyânâtın kıymeti bütün azalır.

Metn-i Mukaddes’te hakiki bir zulüm ve teaddiye delalet edecek hiçbir şey yoktur.

Şahsa tecâvüzattan hiç bahsolunmaz. Eğer böyle bir şey olsa idi Kur’ân’da defaatla

bahsi geçerdi. Halbuki Kur’ân’da, Kureyşîlerin en büyük kabahati din-i İslâma inanmak

istememelerinden ve peygamber ile istihzâ etmelerinden ibaret olduğunu tekrâren

görüyoruz. Yalnız bu vakadan dolayı Allah, Kureyşîleri azab-ı ebedî ile tehdit ederse

âtiyedeki fıkrâlarda bahsedeceğimiz teaddüyât sahih olsa idi ne tehditlerde bulunmazdı!

286 Derveze, I, 253 287 W. Montgomery Watt, “Hz. Muhammed”, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, (trc. İlhan Kutluer), Kitabevi, I, İstanbul 1997, 53

Page 74: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

65

Mekkelilerin atâleti ve lakaydi deynîleri hakikatta o derece ziyâde idi ki on seneden çok

uzun bir müddet zarfında hakiki mühtedîlerin miktarını yetmişten fazla tahmin

edemeyiz. İhtimal ki bu miktar bile hakikatin fevkindedir.”288

Caetani, eziyetlerin Kur’ân-ı Kerîm’de yer almamasından dolayı böyle bir şeyin

olmadığını savunurken, eserini meydana getirirken başvurduğu İslâm tarihi kaynaklarını

görmezden gelmektedir.

“Bak onlar Peygamber’den (düşmanlıklarını) gizlemeleri için göğüslerini

çevirirler (gönüllerinden geçeni gizlerler). İyi bilin ki, onlar elbiselerine büründükleri

zaman dahi ...”289 Ayetle alakalı olarak çeşitli rivâyetler vardır. Onlar; toplantı yaptıkları

zaman gökyüzüne bakarak utandıklarını ve bunu gizlemek için elbiselerini üzerlerine

kapatıp göğüslerini başka tarafa çevirdikleri, kötülük yaptıkları zaman Allah’tan

saklandıkları, Hz. Peygamber’i gören kafir ve münafıkların onu görmemek için

elbiselerini üzerlerine çektikleri bildirilmiştir.290

3.8 Hz. Peygamber’i Kabullenmeme Sebepleri

Câhiliye Dönemi insanının -özellikle de zengin sınıfın- Hz. Peygamber’i

kabullenmemesinin sebepleri Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilmektedir: “Onlara bir ayet geldiği

zaman, “Allah’ın peygamberlerine verilenin bir benzeri bize de verilmedikçe sana asla

inanmayız.” derler. ...”291 Başka bir ayette ise “Biz seninle beraber doğru yola uyarsak,

yurdumuzdan atılırız.” dediler.”292 Bu ayet, Hâris b. Osman b. Nevfel hakkında nâzil

olmuştur. Hâris, Hz. Peygamber’e gelerek “Biz, senin söylediğinin gerçek olduğunu

biliyoruz. Bizden daha fazla başı dertte olan kimse bilmiyoruz.” demiştir. Derveze, bu

olayın ayetin içeriğine uygun olduğunu kabul etmekle beraber bu ayetin sadece bir kişi için

nâzil olmadığını, çünkü ayette çoğul kipinin kullanıldığını, bu ve buna benzer ifadelerin de

bir grup kafir tarafından söylenebileceğini savunur. Bu bağlamda Hz. Peygamber’e karşı

288 Caetani, II, 173-175 289 Hûd 11/5 290 Derveze, II, 448 291 el-En’âm 6/124 292 el-Kasas 28/57

Page 75: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

66

çıkan elebaşları, inatçı, kibirli, kendini beğenen ve her türlü fenalığı yapmaktan

çekinmeyenler ve Hz. Peygamber’e gelenin hak olduğunu kabul etmekle beraber, iman

ettikleri takdirde çıkarlarının ortadan kalkacağını düşünerek iman etmeyenler şeklinde iki

iki kategoride ele alabiliriz.293

Peygamberin, kendi sınıflarına ait olmayan başka bir tabakadan seçilmiş olması,

onların iman etmesini engelleyen önemli bir unsur idi. Çünkü onların anlayışına göre, bir

kişi peygamber seçilecekse, kendileri gibi servet sahibi, itibarlı, çok erkek çocuğa sahip ve

kendileriyle aynı tabakadan olmalıydı. Zira onlar, “Bu Kur'ân, iki şehirden birinden bir

büyük adama indirilmeli değil miydi?” diyerek serzenişte dahi bulunuyorlardı. Mele’294 ve

üyeleri, tüm nüfuzlarını Mekkeli bir yetime terk edemezlerdi. Zayıflarla aynı ortamda

bulunmalarına sebep olan bir din, onların anlayışlarına kökten tersti. Çünkü zayıflar ve

güçsüzlerle aynı ortamda oturulmaz bilakis onlara ancak, eziyet edilir ve insafsızca

davranılırdı ve kimse de buna bir şey diyemezdi. Yeni gelen bu din ise onların bu

davranışlarını yasaklıyor, maddi ve manevi yönden onların zenginliğini bozan, itibarlarını

zedeleyen ve onlar için önemli gelir kaynağı olan putların kötülenmesine sebep oluyordu.

Sosyal sınıf diye bir şey bırakmıyor, köle ile efendinin aynı mecliste oturmasını sağlıyordu.

Onlar için son derece önem arz eden atalarına dahi dil uzatıyor ve gelenekleri-görenekleri

yok sayıyordu. Ayrıca o dönemde Hz. Peygamber’in mensubu olduğu kabile ile

Ümeyyeoğulları kabilesi arasında öteden beri devam eden bir sürtüşme mevcuttu. Zemzem

kuyusunu bulduğu için liderlik makamını elde eden Abdulmuttalib ile Hâşimoğulları

itibarını artırmıştı. Onun vefat etmesi, liderliğin Ümeyyeoğulları’na geçmesine neden

olmuştu. Mekke’de Hz. Muhammed’e peygamberlik görevinin verildiği sırada

Ümeyyeoğulları, Hâşimoğulları’ndan daha itibarlıydı. Savaşta komuta da onların elindeydi.

Şimdi peygamberin, Hâşimoğulları’ndan çıkması, henüz daha yeni elde ettikleri bu dengeyi

293 Derveze, II, 306-307 294 Topluluk, kavmin seçkin, şerefli ve sözlerine itibar edilen önde gelen reisleri manalarına gelmektedir. Kureyş’in şereflileri için de kullanılır. Bu kimseler kendilerine gelen peygamberlere çeşitli şekillerde karşı koymaktaydılar. Onlara şair, kâhin, sihirbaz deyip, onlarla alay ederler ve onlara eziyet ederlerdi. Bu hareketler bütün peygamberlere yapılmıştır. Hz. Peygambere de yukarıda söylediklerimizi yapmışlar hatta onu hicrete zorlayıp, öldürmek için harekete dahi geçmişlerdir. Bazıları şunlardır: Ebû Cehil, Ebû Leheb, Ebû Süfyân, Velîd b. Muğîre, Utbe b. Rebîa, Şeybe b. Rebîa, Nadr b. Hâris, Ukbe b. Ebî Muayt, As b. Vâil, Ümeyye b. Halef, Übeyy b. Halef. (Daha geniş bilgi için bkz. İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, Dâru Sâdır, I, Beyrut ts., 158-160; İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt

Page 76: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

67

Ümeyyeoğulları aleyhine bozacak ve Hâşimoğulları’nı Mekke’de tekrar lider konumuna

getirecekti. Oysa Hz. Peygamber’in nübüvvetini reddederlerse, böyle bir durum

engellenmiş olunurdu.295

Başka bir yerde ise Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği dinin zenginler tarafından kabul

görmemesi konusunda iki sebep öne sürülmektedir: Birinci sebep, Hz. Peygamber’in,

onların yaptıkları ticareti eleştirmesi ve Kur’ân-ı Kerîm’in onların hayatlarına dair vermiş

olduğu malûmata kızmalarıdır. İkincisi ise Hz. Peygamber’in vahiy alması, Mekke

hiyerarşisinin alt tabakasındaki insanlar tarafından onun üstün vasıflara sahipmiş gibi

algılanarak bir çok kişinin desteğini kazanarak kısa zamanda “Mekke’nin yöneticisi”

konumuna geleceğini düşünmeleridir.296

Nitekim Kureyş’in reislerinden Velîd b. Muğîre, Hz. Muhammed’i peygamber

olarak kabul etmemelerinin sebebini şöyle açıklıyordu:

“Ben, Kureyş’in en üstünü ve şefi olduğum halde vahiy bana gelmiyor da

Muhammed’e mi geliyor? İkimiz de iki şehrin büyüğü olduğumuz halde, vahiy ne bana, ne

de Sakif’in reisi Ebû Mesûd’a gelmiyor da ona mı geliyor?”

Ebû Cehil ise aynı konuda şunları söylüyordu:

“Biz ve Abdû Menâf Oğulları aramızda şeref konusunda yarış ederiz. Onlar

başkalarını doyurur ve korurlar, biz de aynısını yaparız. Onlar verir, biz de onlarla aynı

yarışta burun buruna giden atlar gibi eşit oluncaya dek veririz. Şimdi onlar, “Bizim

adamlarımızdan biri peygamberdir, ona gökten vahiy geliyor.” diyorlar. Biz onun bir eşini

ne zaman elde edeceğiz. Tanrıya and olsun! Ona hiçbir zaman inanmayacağız ve onun

gerçeği söylediğini kabul etmeyeceğiz.”297 Ebû Cehil, bu sözleriyle peygamberliğin,

Güçler, Bursa 2001; “Mele’”, DİA, XIX, Ankara 2004, 36-37; İbrahim Çelik, “Kur’an’da Mele’ Terimi Peygamberler ve Onlara Uymak İstemeyenler”, UÜİFD, Uludağ Üniversitesi Yayınları, I, Bursa 1986, sayı 1, 75-83 295 Derveze, II, 117-118, 306-307; Mustafa Fayda, Allah’ın Kılıcı Halid b. Velid, Çağ Yayınları, İstanbul 1992, s. 34-35; Abdulaziz Durî, İlk Dönem İslam Tarih i-bir önsöz-, (trc. Hayrettin Yücesoy), Endülüs Yayınları, İstanbul 1991, s. 79-80; Bernard Lewis, Tarihte Araplar, (trc. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1979, s. 41-42 296 W. Montgomery Watt, “Hz. Muhammed”, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, (trc. İlhan Kutluer), Kitabevi, I, İstanbul 1997, 51 297 Lings, s. 118

Page 77: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

68

çalışmakla kazanılabilecek bir şey olduğunu zannediyor, bu konudaki cehaletini ortaya

koyuyordu. Nitekim Arnold da onların nübüvvet ve vahiy bilgisinden habersiz olduklarını,

sadece dünya saadetine önem verip, Kâbe’de bulunan ve kendilerinin diğer kabilelere üstün

olmalarını sağlayan “millî putların irsî muhafızları” olma düşüncesinin onların Hz.

Peygamber’i reddedişlerine sebep olduğunu savunur.298

Kureyşlilerin, Hz. Peygamber’i kabullenmemelerinin başka bir sebebi de onun

“beşer cinsinden” olmasıydı. Çünkü onlar, insanın bu işi yapamayacağını

düşünüyorlardı.299

Auguste Bebel, Hz. Peygamber’e en çok karşı çıkanların, Kureyş Kabilesi’ne

mensup olduklarını, bunun yazı bilimci Judas’ın Îsâ’ya karşı çıkışıyla aynı olduğunu

belirtir. Aynı müfellif bu konuda “Hiçbir peygamber, kendi memleketinde etkin olamaz”

diyerek peygamberlik hakkındaki genel bir anlayışa dikkat çekmektedir.300

Kureyş’te her kabilenin yapmakla yükümlü olduğu görevleri vardı. Yeni din,

toplumdaki gerek ictimaî ve gerekse siyasi dengeyi tam anlamıyla bozuyordu. Kureyş’in

elebaşları, kolayca bu yeni dinin tesirinde kalabiliyordu. Bu da onların iktidarını yok

ediyordu. Yani onlar, tabi olunanlar iken tabi olanlar durumuna düşeceklerdi. Bu ise Hz.

Peygamber’i kabullenmemek için yeterli bir sebepti.301

Ümeyye b. Ebî Salt gibileri, Kureyş’in okuma-yazma bilen nâdir şahsiyetlerindendi.

Bu istisnaî özelliklerinden dolayı da, kutsal metinleri inceleyebildikleri için geniş bir bilgi

birikimine sahiptiler. Onların düşüncesine göre şayet, bir kişi peygamber olacaksa, bu

298 T. W. Arnold, İntişâr-ı İslâm Tarihi, (trc. Hasan Gündüzler), Akçağ Yayınları, Ankara 1971, s. 51; Muhammed Kamil Hatte, Muhammed Aleyhisselâm’ın Peygamberliği, (trc. İsmail Ezherli-M. Asım Köksal), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1967, s. 11 299 Nadim Macit, Kur’ân ve Hadîse Göre Şirk ve Müşrik Toplum, Damla Matbaacılık ve Ticaret, Konya 1992, s. 255 300 Auguste Bebel, Hz. Muhammed ve İslam Kültürü, (trc. Veysel Atayman), Süreç Yayıncılık ve Tanıtım Ticaret Şirketi, İstanbul 1987, s. 26 301 Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, s, 111

Page 78: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

69

kendileri gibi okuma-yazma bilen bir kişi olmalıydı. Bu yüzden de okuma-yazma bilmeyen

bir kimseye tabi olamazlardı.302

Bir âyette onların peygamberi reddedişlerinin sebebi şöyle açıklanmaktadır:

“Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep

etmekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerinin başına gelenlerin kendi başlarına da

gelmesini, veya azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir.”303

Müşriklerin elebaşları, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmedikleri halde,

darda ve zorda kaldıkları zamanlarda, kendisinden dua istemekten de çekinmemişlerdir.

Mekke’de kıtlık yaşandığı bir sırada insanlar, ölü ve kokmuş hayvanları hatta hayvan

derilerini dahi yemeye başlayınca, Kureyş’in elebaşlarından Ebû Süfyân, kıtlığın kalkması

için Hz. Peygamber’den Allah’a dua etmesini istemiştir.304

3.9 Allah’ın Peygamber’e Düşmanca Davrananların Karşısında Nasıl

Davranması Gerektiğini Peygamberine Bildirmesi

Hz. Peygamber, ilâhî davetin gereğini yerine getirmek için elinden geleni yapmış,

ancak Kureyş’in elebaşlarından gördüğü zulüm sonucunda ne yapması gerektiği hususunda

zaman zaman kaygılanmıştır. Böyle zamanlarda Allah’ın, peygamberine onlar karşısında ne

yapması gerektiğini bildirdiği pek çok ayet-i kerîme mevcuttur.

Bu ayetlerde Allah, genellikle Hz. Peygamber’i onların hidayete gelmemesine

üzülmemesini, zira hidayete erdirmenin Allah’a ait olduğunu,305 onları yalnız başına

bırakmasını,306 ellerinden geleni yapmalarını çünkü kendisinin görevini yaptığını,307

kendini bilmeyenlerden yüz çevirmesini,308 onlara iyi davranmasını,309 onlara verilen güzel

302 Şakir Gözütok, “Câhiliye Aydınları”, YYÜİFD, Van 1998, sayı 2, yıl 2, s. 182 303 el-Kehf 18/55 304 Buhârî, İstiska, 2, 12, Tefsîr, 267, 268; Müslim, Sıfatu’l-kıyâme ve’l-cenne ve’n-nâr, 39;40; Tecrîd-i Sarîh, III, 272 305 el-Bakara 2/272; Ayrıca bkz. Yûnus 10/99-100 306 el-En’âm 6/112; Ayrıca bkz. el-Hicr 15/3 307 el-En’âm 6/135; Ayrıca bkz. Yûnus 10/102; er-Ra’d 13/40 308 el-A’râf 7/199; Ayrıca bkz. es-Sâffât 37/174, 178 309 el-Hicr 15/85

Page 79: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

70

şeylerden istemeyip onlar için üzülmemesini,310 onların sözlerine üzülmemesini,311 onlara

uymamasını,312 onların söylediklerine sabretmesini,313 onları bulundukları durum üzerine

bırakmasını,314 câhillerden olmamasını,315 yalanlamalarına sabretmesini,316 kendisinin

Allah’ın bir elçisi olduğu ve Allah’ın kendisine vermediği hiçbir şeyin onun elinde

olmadığını,317 kendisinin Allah’tan başka bir şeye tapmayacağını ve onların arzularına

uymayacağını söylemesini,318 Allah’ın âyetleri hakkında münasebetsizliğe dalanlardan yüz

çevirmesini,319 dinlerini oyun ve eğlence edinenleri ve dünya hayatının kendilerini aldattığı

kimseleri bırakmasını,320 daha önce gelen peygamber, kitap ve hükme inanmazlarsa

yerlerine bunları inkâr etmeyen bir kavim getirileceğini,321 diğer peygamberler gibi doğru

yoldan ayrılmamasını ve tebliğ ettiği dine karşılık kendilerinden hiçbir ücret

istemediğini,322 onların üzerine vekil olmadığını,323 mü’minlerin kafirlerin taptığı şeylere

sövmemelerini, bu emre uymadıkları takdirde onların da Allah’a sövebileceğini,324

inkârlarından vazgeçmeleri halinde Allah’ın onları bağışlayacağını, şayet devam ederlerse

Allah’ın diğer ümmetlere uyguladığı kanunun onlara da uygulayacağını,325 gözledikleri

günü, onun da gözlediğini kendilerine bildirmesini,326 onların taptıklarına tapmamasını,327

onlar ne yapıyorsa kendilerinin de aynısını yaptığını bildirmesini,328 onlara aldırmayıp

sadece görevini yapmasını,329 onların doğru yola gelmesini istese de, Allah’ın sapıklıkta

310 el-Hicr 15/89; Ayrıca bkz. el-Fâtır 35/8 311 Yûnus 10/65; Ayrıca bkz. el-Hicr 15/97; Yâsîn 36/76 312 el-En’âm 6/150; Ayrıca bkz. el-Furkân 25/52, el-Ahzâb 33/1, 48; el-İnsân 76/24 313 es-Sâd 38/17 314 el-İsrâ 17/107; Ayrıca bkz. el-En’âm 6/91; ez-Zümer 39/39; ez-Zuhruf 43/89 315 el-En’am 6/35 316 el-En’âm 6/34 317 el-En’âm 6/50 318 el-En’âm 6/56 319 el-En’âm 6/68 320 el-En’âm 6/70 321 el-En’âm 6/89 322 el-En’âm 6/90; Ayrıca bkz. el-Furkân 25/57; es-Sâd 38/86 323 el-En’âm 6/66, 107; el-İsrâ 17/54 324 el-En’âm 6/108 325 el-Enfâl 8/38-40, 70-71 326 Yûnus 10/102 327 Yûnus 10/104 328 Hûd 11/121-122 329 el-Hicr 15/94

Page 80: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

71

devam edenleri doğru yola ulaştırmayıp bırakacağını,330 onların yaptıklarına karşı

sabretmesini, onlar için üzülmemesini ve onların tuzakları karşısında telaşlanmamasını, zira

Allah’ın yardımının onun yanında olduğunu,331 onlara üzülmeyip yaptıkları hileler

yüzünden sıkıntıya düşmemesini,332 tüm gerçekleri kendilerine açıkladığı halde Müslüman

olmayı kabul etmezlerse, tehdit edildikleri azabın yakın mı uzak mı olduğunu

göreceklerini,333 onları Rabbe davet etmesini ve yaptıkları her şeyi Allah’ın bildiğini,334

onları dalgınlıkları içinde bırakmasını,335 yapılan kötülükleri güzel bir davranışla def

etmesini,336 onlara mühlet vermesini,337 onların taptıklarına tapmayacağını, onların da

kendisinin taptığına tapmayacaklarını,338 onlar gibi kendisinin de gözetlediğini,339 onlar

hakkında acele etmemesini,340 onlardan yüz çevirmesini,341 gözlerini onlardan

ayırmamasını ve onlara asla uymamasını,342 kendilerini uyarsa da uyarmasa da fark

etmeyeceğini, zira onların asla inanmayacağını343 hatırlatmak suretiyle Sevgili

Peygamberini teselli etmektedir.

Meallerinden bölümler sunduğumuz bu ayetlerden: “Allah’tan başkasına tapanlara

(ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilgisizce Allah’a söverler. ...”344 meâlinde âyetin

sebeb-i nüzûlü ile alâkalı olarak çeşitli görüşler rivâyet edilmektedir:

a) Abdullah b. Abbas’a göre bu âyet, müşriklerin Hz. Peygamber’e gelerek “Ya

bizim ilâhlarımıza hakaret etmekten vazgeçersin, ya da biz de senin Rabbini alaya alırız”

demeleri üzerine nâzil olmuştur.

330 en-Nahl 16/37; Ayrıca bkz. eş-Şuarâ 26/3 331 en-Nahl 16/127 332 en-Neml 27/70 333 el-Enbiyâ 21/108-109 334 el-Hac 22/67-68 335 el-Mü’minûn 23/54; Ayrıca bkz. el-Meâric 70/42 336 el-Mü’minûn 23/96 337 et-Târık 86/17 338 el-Kâfirûn 109/1-6 339 et-Tûr 52/31; Ayrıca bkz. es-Secde 32/30 340 Meryem 19/84 341 es-Secde 32/30 342 el-Kehf 18/28; Ayrıca bkz. en-Necm 53/29 343 Yâsin 36/10 344 el-Enâm 6/108

Page 81: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

72

b) Katâde ise, bu âyetin Müslümanların müşriklerin putlarına sövmesi üzerine

onların cahil bir kavim oldukları için Allah’a sövebileceklerini, bunun üzerine de Allah’ın

Müslümanlara onların putlarına sövmeyi yasaklaması mahiyetinde nâzil olduğunu bildirir.

c) Süddî ise bu âyetin sebeb-i nüzûlü olarak aşağıda özetlenen hadiseyi zikretmek

suretiyle konuya açıklık getirmeye çalışır: Ebû Tâlib, ölüm döşeğindeyken Kureyşliler, bir

araya gelip o ölmeden yeğeninin kendilerine sataşmasını engellemesini, aksi halde öldükten

sonra kendilerinin Muhammed’i öldüremeyeceklerini, çünkü şayet onu öldürürlerse

Arapların kendilerini ayıplayacaklarını söylerler. Bu maksatla Muttalib adındaki bir kişiyi,

Ebû Tâlib’e göndererek kendisiyle görüşmek için izin isterler. Ebû Tâlib, kendilerine izin

verince Ebû Cehil, Ebû Süfyân, Nadr b. Hâris, Ümeyye b. Halef, Übey b. Halef, Ukbe b.

Muayt, Amr. b. As ve Esved onun yanına gidip ondan, Muhammed’in ilâhlarına

sataşmasını bırakmasını, kendilerinin de ona ve ilâhına sataşmayacaklarını söylemesini

istediklerinde Ebû Tâlib, Hz. Peygamber’i yanına çağırarak onların söylediklerini yeğenine

aktarır ve Hz. Peygamber’den onların bu teklifini kabul etmesini ister. Bunun üzerine Hz.

Peygamber, “Eğer ben, bu teklifinizi kabul edeceğime dair size söz verecek olsam, sizler de

söylediğiniz takdirde Araplara hakim olacağınız ve Arap olmayanları da haraç alarak boyun

eğdireceğiniz bir sözü söyleyeceğinize dair bana söz verir misiniz?” diye bir teklifte

bulununca Ebû Cehil, “Baban hakkı için evet söyleriz ve onun on mislini de söyleriz. O söz

nedir?” diye sorduğu zaman Hz. Peygamber bunu: “La ilâhe illallah” diye cevaplayınca;

orada bulunanlar bunu söylemeyi kabul etmezler. Bunun üzerine Ebû Tâlib, ondan

kavminin bu sözden rahatsız olduğunu başka bir söz söylemesini istediği zaman Hz.

Peygamber: “Ey amca! Onlar, güneşi getirip sağ elime koysalar yine de ben bunun dışında

bir söz söylemem.” der. Bunun üzerine Kureyş’in elebaşları da “Ya ilâhlarımıza sövmekten

vazgeçersin; ya da biz de sana ve seni gönderene söveriz” cevabını verirler.345

345 Taberî, IX, 480-483

Page 82: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

73

4 Kur’ân-ı Kerîm Hakkındaki İnançları

4.1 Kendilerine Kitap İstemeleri ve Kur’ân-ı Kerîm’in

Arapça İndiriliş Sebebi

Allah, Kur’ân-ı Kerîm’in indiriliş sebebini ayetlerde açıklamaktadır: “Kitap bizden önceki iki topluluğa (Hıristiyanlara ve Yahudilere) indirildi. Biz, onların okumasından gerçekten habersizdik” demeyesiniz diye. Yahut “Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk.” demeyesiniz diye Kur’ân’ı indirdi. İşte size Rabbinizden apaçık bir delil, bir hidayet, bir rahmet geldi. ...”346 Bu ayetler, “Semâvi kitaplar, iki grubun

diliyle indirildi. Biz ise o kitapların dillerinden ve okumalarından habersizdik. Eğer bize,

bizim dilimizle Allah’tan bir kitap gelseydi onlardan daha doğru yolda olurduk.”

demelerine karşılık nâzil olmuştur. “... biz, onların okumasından habersizdik. ...” cümlesi

onların itirazlarını ortadan kaldırmaktadır.

Yukarıdaki ayetler, Câhiliye Çağı insanının kendilerine bir kitap indirilmesini

beklediklerini göstermektedir. Çünkü onlar, kendilerine kitap indirilen milletlerin -

Yahudiler ve Hıristiyanlar- taşkınlık içerisinde olmalarına şaşırıyor ve eğer kendilerine

kitap indirilmiş olsa onlardan daha iyi olacaklarını iddia ediyorlardı. Bazı bilgileri

Tevrat ve İncil’den öğrendiklerinden doğru yolu bulmanın ilâhi kitapları okumaktan

geçtiğine inanıyorlardı.347

Câhiliye Çağı insanı, Hz. Peygamber’den dediklerinin doğruluğunu ispat etmesi

için kendilerinden her birine kitap indirilmesini istiyordu: “Daha doğrusu onlardan her

biri, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor.”348 Müfessirlerin bir kısmına göre

müşrikler, Hz. Peygamber’e gelerek ona tabi olmanın şartı olarak içlerinden bazılarına

peygambere tabi olmaları gerektiğini söyleyen bir kitap getirmesini istemişlerdir. Bir

kısım müfessir ise peygambere tabi olmanın şartı olarak her birine kendisinin, Allah’ın

346 el-En’âm 6/156-157; Ayrıca bkz. es-Sâffât 37/168-169 347 Taberî, X, 5-10; Derveze, III, 118-120 348 el-Müddessir 74/52

Page 83: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

74

elçisi olduğunu ve ona tabi olmalarının gerektiğini bildiren birer kitap istemeleri üzerine

bu ayetin nâzil olduğunu söylerler.349

Bazen de daha ileri giderek kendilerine peygamberlik de verilmesini, aksi

takdirde ona inanmayacaklarını söyledikleri de olurdu. “Onlara bir ayet geldiği zaman,

“Allah’ın peygamberlerine verilenin benzeri bize de verilmedikçe kesinlikle sana

inanmayız.” derler. ...”350 Bu ayet, Velid b. Muğîre (veya Ebû Cehil) hakkında nâzil

olmuştur. Nitekim onlar, Hz. Peygamber’e gelerek nübüvvet gerçek olmadığını, eğer

gerçek olsaydı da kendilerinin bu göreve ondan daha layık olduklarını, çünkü

peygamberden hem daha yaşlı, hem de daha zengin olduklarını söylemişlerdir. Ayet,

müşriklerin kibirli, zengin elebaşlarının Hz. Peygamber’i kıskandıklarını göstermesi

açısından önem arz etmektedir.351

Kur’ân-ı Kerîm’i Hz. Peygamber’e indirildiğinden dolayı kabul etmediklerini,

eğer o, onların zenginlerinden birine nâzil olsa kabul edeceklerini gösteren âyetler de

mevcuttur. “Ve: “Ne olurdu şu Kur’an, iki şehirden bir büyük adama indirilseydi ya?”

dediler.”352 Âyette kendisinden söz edilen “büyük adam” ile kimin kastedildiği

konusunda farklı görüşler vardır. Bazı rivâyetlerde bunun Mekke’den Velîd b. Muğîre

el-Mahzûmî veya Taif’ten Habîb b. Amr b. Umeyr es-Sakafî olduğu bildirilir. Bazı

rivâyetlerde ise Mekke’den Utbe b. Rebîa veya Taif’ten İbn Abdi Yalil es-Sakafî; başka

bir rivâyette ise Mekke’den Velîd b. Muğîre veya Taif’ten Urve b. Mesûd, bir başka

rivâyette ise Mekke’den Velîd b. Muğîre veya Taif’ten Kinâne b. Amr b. Umeyr olduğu

kaydedilir.353 Kureyş’in ileri gelenleri, peygamberliğe kendilerinin daha layık olduğu

kanaatine sahiptiler. Çünkü yukarıdaki isimler, mal, mevki ve evlat itibarıyla toplumda

üst tabakada olan kimselerdi. Eğer kendilerine kitap getiren bir peygamber olacaksa da

onun bu özelliklere sahip birisi olması gerekirdi. Oysa kendilerine peygamber olarak

349 Derveze, I, 111 350 el-En’âm 6/124 351 Derveze, III, 95-96 352 ez-Zuhruf 43/31 353 Taberî , XX, 580-582

Page 84: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

75

gönderildiğini söyleyen kimse ne zengin idi, ne de erkek evladı vardı. Bu ise onların,

onun getirdiklerini reddetmeleri için yeterince önemli bir konuydu.354

Âyetin devamında “Ben de âyet indireceğim” diyen kişinin, bir süre Hz.

Peygamber’in vahiy katipliğini yapan ancak daha sonra irtidat eden Abdullah b. Sa‘d b.

Ebû Serh olduğu kaydedilir..355 Vahiy katipliği yaptığı sırada Hz. Peygamber’in

söylediklerinin aksini yazan, “gafûru’n rahîm” yazması gerekirken “azîzun hakîm” yazdığı

rivâyet edilen bu zât, Mü’minûn Sûresi’nin on dördüncü ayetini356 yazdırırken Hz.

Peygamber’den önce âyeti tamamladı. Hz. Peygamber de onun doğru söylediğini, dediği

gibi yazmasını istedi. Bunun üzerine onun: “Allah’ın gönderdiği gibi âyetler

indirebileceğini” söylemesinin, bu ayetin nüzûlüne sebep olduğu rivâyet olunur.357

4.2 Kur’ân-ı Kerîm’e “Sihir, Eskilerin Masalı, Peygamber Uydurdu, Yalan”

Demeleri ve Kur’ân-ı Kerîm’i İnkâr Etmeleri

Câhiliye Çağı insanının, Kur’ân-ı Kerîm’i kabul etmemek için çeşitli bahaneler

öne sürdüklerini belirten ayetler mevcuttur. Hz. Peygamber, hak bir kitap olarak Kur’ân-

ı Kerîm’i getirdiğinde Kureyşliler, bu gelen vahiylerin Allah’tan geldiğini inkar ederek

354 Derveze, III, 371-372 355 Bu kişi, Medine’ye hicret ettikten sonra bir süre Hz. Peygamber’in vahiy katipliğini yapmış olup daha sonra sonra irtidat eden ve Mekke’nin fethi üzerine “kanı heder edilenler”dendir. Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yaptıkları eziyetlerden dolayı, Mekke’nin fethi günü Hz. Peygamber’in görüldükleri yerde öldürülmelerini emrettiği altı erkek ve dört kadından oluşan bu kişiler, İkrîme b. Ebû Cehil, Hebbâr b. Esved, Abdullah b. Sa‘d b. Ebî Serh, Mikyes b. Sabâbe el-Leysî, Huveyris b. Nukays, Abdullah b. Hilal b. Hatal el-Edremî, Hind b. Utbe, Sâre, Fertena ve Kureybe idi. Bunlardan İbn Hatal, Mikyes ve Huveyris öldürülmüştür. (Geniş bilgi için bkz. İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübrâ, Dâru’s-Sâdır, II, Beyrut 1968, 136) Bu listede yer alan Abdullah b. Ebî Serh’in de öldürülmesine karar verilmiştir. Fakat süt kardeşi Hz. Osman’a sığınması üzerine ölümden kurtulmuştur. Tekrar müslüman olup İslâm fetihlerine katılarak önemli başarılara imza atmıştır. (Geniş bilgi için bkz. Mustafa Fayda, “Abdullah b. Sa‘d b. Ebû Serh”, DİA, I, 130-131) 356 “Sonra o damlayı bir pıhtıya dönüştürdük, bu pıhtıyı bir et parçacığına dönüştürdük., bu et parçacığını bir takım kemiklere çevirdik, derken bu kemiklere bir et giydirdik; sonra ona bambaşka bir yaratık olarak hayat verdik. Bak ne şanlı o Allah, yaratanların en güzeli!” 357 Derveze, III, 74

Page 85: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

76

onun sihir olduğunu iddia etmişlerdir:358 “... Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey

değildir” derlerdi.”359

Bahanelerden bir tanesi de büyüdür: “Onlara katımızdan gerçek (Kur’ân)

gelince: “Musa’ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil miydi?” dediler. Peki,

daha önce Musa’ya verileni de inkar etmemişler miydi?” dediler. Onlar: “Birbirini

destekleyen iki büyü.” ve “Biz hiç birine inanmayız.” dediler”360 Müşrikler, Hz.

Muhammed peygamber olarak tebliğ vazifesine başladığı zaman peygamberler hakkında

bilgi sahibi olmak maksadıyla Medineli Yahudilere bir kişi göndermişlerdir. Yahudiler

peygamberlerin, doğru, dürüst ve Musa gibi vahiy aldığını söylediklerinde Kureyşli

müşrikler hem Hz. Musa’ya hem Hz. Muhammed’e sihirbaz, onlara gelen vahye de sihir

diyerek onu yalanlamışlardır. Başka bir rivâyette ise hem Kureyşlilerin, hem de

Yahudilerin yalanladıkları bilgisi vardır.361

“Sana kağıt üzerinde yazılmış bir kitap indirseydik ...”362 Bu ayet, müşriklerin

elebaşlarından bazıları, Hz. Peygamber’e gelerek üzerinde yazı bulunan bir sahife

gelmediği müddetçe ona asla inanmayacaklarını söylemeleri üzerine nâzil olmuştur.363

Başka bir bahaneleri ise Kur’ân-ı Kerîm’e eskilerin masalı demeleridir. “... “Bu

Kur’ân, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” derler”364 Ebû Süfyân, Ebû

Cehil ve Nadr b. Hâris gibi müşriklerin elebaşları Kur’ân-ı Kerîm’i dinliyorlardı. Ebû

Cehil, onu dinledikten sonra Nadr b. Hâris’e “Muhammed, ne diyor?” diye sorduğunda

Nadr, “Eskilerin masallarını anlattığından başka bir şey bilmiyorum” diye cevap

vermiştir. Ebû Süfyân ise onun söylediklerinin gerçek olduğunu söylediği zaman Ebû

358 Taberî, XX, 579-580 359 el-En’âm 6/7; Ayrıca bkz. er-Rûm 30/58; es-Sebe’ 34/43; es-Saffat 37/15; ez-Zuhruf 43/30; el-Ahkâf 46/7; el-Müddessir 74/24 360 el-Kasas 28/48 361 Derveze, II, 299-300 362 el-En’âm 6/7 363 Derveze, III, 27-28 364 el-En’âm 6/25; Ayrıca bkz. el-Enfâl 8/31; en-Nahl 16/24; el-Mü’minûn 23/83; el-Furkân 25/5; en-Neml 27/68; el-Ahkâf 46/17; el-Kalem 68/15; el-Mutaffifîn 83/13

Page 86: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

77

Cehil, ona kızarak “onu doğrulamaktansa ölmeniz daha iyidir” diyerek kızgınlığını ifade

etmesi bu ayetin sebeb-i nüzûlü olarak zikredilir.365

“Esâtîru’l-evvelîn” yani “eskilerin masalı” tabirini ilk kullanan Nadr b. Hâris’dir.

Çünkü o, ticaret maksadıyla İran’a gittiği zaman orada Kitab-ı Mukaddes’ten

Hıristiyanların efsanevi kahramanlarından olan Rüstem ve İsfendiyar’ın hikayelerini

dinler ve memleketine geri döndüğü zaman da çevresindekilere bunları anlatırdı.

Nitekim: “İnsanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve sonra

da onu alaya almak için boş lafı satın alırlar. İşte onlara aşağılayıcı bir azap vardır”366

âyeti de onun hakkında nâzil olmuştur.367

“İnkar edenler: “Bu (Kur’ân), yalnızca onun uydurduğu bir yalandır. Başka bir

topluluk da bu hususta ona yardım etmiştir.” dediler. ...”368 Bu sözleri söyleyenler de

yine Nadr b. Haris ve arkadaşlarıdır. Onlar, Hz. Peygamber’in okuma-yazma

bilmediğini bildikleri halde, yalana başvurmaktan da geri durmamışlardır. Ayette geçen

topluluktan maksat Yahudiler ve Hıristiyanlardır.369

Öne sürdükleri bir diğer bahaneleri ise ayetlere yalan diyerek onları inkar

etmeleridir: “Gerçekten onlar, kendilerine hak geldiğinde onu yalanlamışlardı. ...”370

Fussilet Sûresi 40. ayette geçen “... ayetlere dil uzatmaktan ...” maksat,

müşriklerin gürültü yaparak ve ıslık çalarak ayetleri alaya almaları, yalanlamaları,

ayetlere karşı direnmeleri, inatlaşmaları, ortak koşmaları, inkar etmeleri ve Allah’ın

kitabındaki ayetlerin yerlerini değiştirmeleridir.371

Ayetlere yalan diyenlerin sonunun nasıl olacağı da bildirilmektedir: “Ayetlerimizi

yalanlayanlar ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlar ateş onlar orada

ebedi kalacaklardır. Allah’a karşı yalan uyduran veya onun ayetlerini yalanlayanlardan

365 Taberî, XI, 141-143; Derveze, III, 37, V, 348 366 Lokmân 31/6 367 Derveze, III, 161; Şerafettin Gölcük, “Esâtîr”, DİA, XI, İstanbul 1995, 359 368 el-Furkân 25/4; Ayrıca bkz. Yûnus 10/38; el-Enbiyâ 21/5; es-Secde 32/3; es-Sebe’ 34/43; es-Sa’d 38/7 369 Taberî, XVII, 397-399; Derveze, II, 43 370 el-En’âm 6/5, Ayrıca bkz. el-En’âm 6/33, 39, 49, 57, 66;150; el-Mâide 5/86; el-A’râf 7/36, 182; Yûnus 10/39; el-Hac 22/57; eş-Şuarâ 26/6; el-Mü’min 40/70; el-Fussilet 41/40; el-Ahkâf 46/11; el-Kâf 50/5; et-Teğâbün 64/10; el-Kalem 68/44; en-Nebe’ 78/28; el-İnşikak 84/22 371 Taberî, XX, 440-442

Page 87: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

78

daha zalim kimdir? Onların kitaptaki nasipleri erişecektir. ...”372 Ayette geçen “kitaptan

nasipleri erişir” sözü hakkında farklı yorumlar yapılmıştır. Bu nasib kelimesine azab,

kişiler hakkında daha önce yazılan sıkıntı ve mutluluk, dünyada yapılan iyilik ve

kötülük, hayır ve şerr, kişinin yaptığı iftiradan dolayı yüzünün simsiyah kesilmesi, ömür,

rızık ve amel olarak mana verilirken Taberî, son görüşü yani insanın ölmeden önce elde

edeceği unsurlar olan ömür, rızık ve ameli tercih eder.373

“Ayetlerimizi yalanlayanlar ve ayetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var

ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar

cennete de giremezler. ... Onlar için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de örtüler

vardır. İşte zalimleri böyle cezalandırırı.”374 Bu ayette geçen “cemel” yani “deve” sözü

farklı şekillerde yorumlanmıştır. Abdullah b. Mesud, Hasan-ı Basrî, Ebu’l-Âli, Dehhak,

Abdullah b. Abbas kelimeyi “cemel” şeklinde okuyarak “erkek deve” manasını

vermişlerdir. Devenin iğnenin deliğinden geçmesi mümkün olmadığı için, kafirlerin asla

cennete giremeyeceklerini söylemişlerdir. İbn Abbas, Saîd b. Cübeyr ise “cümel”

şeklinde okuyarak gemi halatı manasını vermişler ve gemi halatının iğnenin deliğinden

geçmesinin imkansız olmasından dolayı da onların asla cennete giremeyeceklerini ifade

etmişlerdir.375

“Ayetlerimize yalanlayanlara gelince, yoldan çıkmalarından dolayı onlar azap

çekeceklerdir.”376 “Hayır, hayır, doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz.”377

Câhiliye çağı insanı, Hz. Peygamber’e Kur’ân-ı Kerîm’i bir kişinin öğrettiğini

düşünüyor ve bunu da ifade ediyorlardı: “... onlar: “Mutlaka onu bir insan öğretiyor.” da

diyorlar. ...”378 Ona Kimin öğrettiği konusunda farklı görüşler vardır. Onun, Mekke’de

yaşayan ve Hz. Peygamber’in de zaman zaman yanına gittiği Hıristiyan demirci Bel’am

372 el-A’râf 7/36-37 373 Taberî, X, 167-176 374 el-A’râf 7/40-41; Ayrıca bkz. el-Maide 5/86 375 Taberî, X, 188-196 376 el-En’âm 6/49; Ayrıca bkz. el-Hac 22/57 377 el-İnfitâr 82/9 378 en-Nahl 16/103

Page 88: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

79

olduğu söylenmekle beraber,. bazen de onun, Yaiş veya Hadrami Kabilesi’nden Tevrat'ı

okuyabilen Cebr adlı bir köle veya yine Tevrat'ı okuyabilen Yeşar adlı bir kimse olduğu

gibi, Selmân-ı Fârisi olduğu da söylenmiştir.379

“... Eğer onlar, bunları inkar ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir

topluluk getiririz.”380 Ayette zikredilen Allah’ın ayetlerini inkâr edebilecek olanlar ve

ayetlerin kendilerine emanet olarak bırakılabilecek kimselerin kimler olduğu konusunda

farklı görüşler vardır:

a) Katâde, Dehhâk, Süddî, İbn Cüreyc ve Abdullah b. Abbas, Allah’ın ayetlerini

inkar edecek olanların “Mekkeli müşrikler”; kendilerine Allah’ın ayetlerini emanet

edileceklerin ise “Ensar” olduğunu söylerler.

b) Ebû Recâ ise ayetleri inkar edenlerin “Mekkeliler”; emanet edilenlerin ise

“Melekler” olduğu görüşündedir.

c) Katâde, başka bir görüşünde ise ayetleri inkar edenlerin “Kureyşliler”, emanet

edilenlerin ise bundan önceki ayetlerde381 zikredilen “on sekiz peygamber” olduğunu

söyler.

d) Taberî ise bu ayetten önceki ve sonraki ayetlerde peygamberlerden bahsedildiğini

ve bu ayetin de onlarla alakalı olduğunu söyleyerek son görüşü tercih eder.382

“... zalimler Allah’ın ayetlerini açıkça inkar ediyorlar. ...”383 Ayetleri inkar

edenlerin sonunun ne olacağını da Kur’ân-ı Kerîm bildirmektedir. “... ayetlerimizi inkar

etmiş ve kafir olarak ölmüş olanlara gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların

laneti onların üzerinedir. Onlar sonsuza kadar o lanetin içinde kalırlar. Artık ne azapları

hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.”384 “Allah’ın ayetlerine inanmayanları, Allah elbette

379 Taberî, XIV, 364-369; Derveze, IV, 55 380 el-En’âm 6/89 381 el-En’âm 6/75, 84-87 382 Taberî, IX, 388-392 383 el-En’âm 6/33; Ayrıca bkz. el-Hicr 15/13; el-Kehf 18/105; el-Hac 22/57; es-Sâffât 37/170; el-Mümtehine 60/1; el-Mü’min 40/4; el-Fussilet 41/41; el-İnşikak 84/20 384 el-Bakara 2/161-162

Page 89: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

80

doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır.”385 “Kendilerine karşı

ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman, o kafirlerin yüzlerinden inkarlarını anlarsın; hemen

hemen karşılarında ayetlerimizi okuyanlara karşı saldırıverecek gibi olurlar. De ki: “Şimdi

size bundan daha kötüsünü haber vereyim mi: Ateş! Allah onu inkar edenlere va’d etti. O,

ne kötü akıbettir!”386 “Kafir olanlar dediler ki: “Biz bu Kur'ân’a da ondan önceki kitaplara

da asla inanmayız.” dediler. Fakat o zalimler Rablerinin huzurunda durduruldukları

zaman hallerini bir görsen! Birbirlerine laf atıp dururlar. Zayıf ve güçsüz görülenler,

büyüklük taslayanlara: “Siz olmasaydınız biz mutlaka mü’min olurduk” derler”387

Hz. Peygamber’e vahiy gelip gelmediğini kontrol ederler ve birkaç gece üst üste

vahiy gelmeyince sevinçlerini açıkça gösterirlerdi.388 Ayet nâzil olmadığı zaman da

peygambere, bir şeyler uydurmasını söyledikleri dahi olurdu:389 “Sen onlara bir ayet

getirmediğin zaman “onu bir yerlerden derleyip toplasaydın ya!” derler. ...”390

Ayetlere karşı tavırları da yine Kur’ân-ı Kerîm’de mevcuttur: “Rablerinden

kendilerine gelen her yeni uyarı gelse, onlar mutlaka onu alaya alarak kalpleri de

gaflette olarak dinlerler.”391 “Allah’ın ayetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl

da döndürülüyorlar.”392

4.3 Kur’ân-ı Kerîm’i Dinlemeleri

Câhiliye Çağı insanı, her ne kadar Kur’ân-ı Kerîm’i inkâr edip onu yalanlasalar

da onu dinlemekten de kendilerini alıkoyamıyorlardı: “İçlerinden bazıları da seni

Kur’ân okurken dinlerler. ...”393 Başka bir ayet de onların Kur’ân-ı Kerîm’i hangi

amaçla dinlediklerini açıklamaktadır: “Biz, çok iyi biliriz seni dinledikleri zaman ne

maksatla dinlediklerini ve birbirleriyle fısıldaşırken de o zalimlerin: “Siz, ancak

385 en-Nahl 16/104 386 el-Hac 22/72 387 es-Sebe’ 34/31 388 Buhârî, Teheccüd, 4; Derveze, I, 161-162 389 Taberî, X, 654-656 390 el-A’râf 7/203 391 el-Enbiyâ 21/2 392 el-Mü’min 40/69 393 el-En’âm 6/25, 42

Page 90: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

81

büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz!” dediklerini”394 Müşrikler, Kur’ân-ı Kerîm’i

dinledikten sonra Dârûnnedve’de toplanarak Hz. Peygamber’in sihirbaz olduğunu

söylerlerdi.395 Onlar, hem Kur’ân-ı Kerîm’i dinler, hem de onu dinledikten sonra

Allah’a, peygambere ve kitaba küfrederlerdi.396

Ebû Süfyân b. Harb, Ebû Cehil b. Hişâm ve Ahnes b. Şerîk gibi kimseler

birbirlerinden habersiz bir şekilde Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemek için bazı geceler Hz.

Peygamber’in evinin yanına gelirlerdi. Sabah yaklaşınca evlerine gitmek üzere yola

çıktıkları zaman birbirlerini görünce yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyip bir daha

böyle yapmama konusunda anlaşırlardı. Böyle bir olay üç gece arka arkaya vuku

bulduktan sonra Ahnes b. Şerik, Ebû Süfyân’ın yanına giderek dinledikleri şey

hakkındaki fikrini sorunca Ebû Süfyân, dinlediklerinden bazısını anladığını bazısını ise

anlamadığı söyler. Bunun üzerine Ahnes, Ebû Cehil’in yanına gider ve ona da aynı

soruyu yöneltir. Ebû Cehil, “Biz ve Benû Abdi Menâf şeref için münâzaa ettik. Onlar

doyurdular, biz de doyurduk. Onlar yüklediler, biz de yükledik. Onlar verdiler, biz de

verdik. Ta diz dize geldik, iki yarış atı gibi olduk. Neticede bizden bir nebi vardır ki ona

gökten vahiy gelir, diye üstünlük tasladılar. Biz, bunun gibisine ne zaman kavuşuruz.

Vallahi! Ona ne asla iman ederiz, ne de onu tasdik ederiz” diye cevap verince Ahnes

onun yanından ayrılır.397

Müşrikler, Kur’ân-ı Kerîm’i dinledikleri zaman oldukça etkilenirlerdi. Bunlardan

biri de Utbe b. Rebîa’dır. Müslümanların sayısının artmaya başlamasından endişe eden

Utbe, Hz. Peygamber’e yaptıklarından vazgeçtiği takdirde kendisini en zengin kişi

yapacakları, hasta ise tedavi ettirecekleri şeklindeki teklifleri sunmak üzere Hz.

Peygamber’in yanına gider. Konuşması bittikten sonra Hz. Peygamber de Utbe’ye

Fussilet Sûresi’ni okur. Sûreden oldukça fazla etkilenen Utbe, geri döndüğünde ondaki

değişikliği fark eden arkadaşları sebebini sorar. O dinlediği şeyin şimdiye kadar

394 el-İsrâ 17/47 395 Taberî, XIV, 611-612 396 Buhârî, Tevhid, 35, 45, 53, Tefsîr, 194; Müslim, Salat, 145; Tirmizî, Tefsîr, 18; Nesâi, İftitâh, 80; Tecrîd-i Sarîh, XI, 130-131 397 İbn Hişam, Tarih, I, 233-234

Page 91: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

82

dinlediklerine benzemediğini söyleyince onlar, peygamberin Utbe’ye sihir yaptığını

iddia ederler. Utbe ise, Peygamberi sonuna kadar koruyacağını kendilerinin de

istedikleri gibi düşünebileceğini söyler.398

Bu olay, Utbe b. Rebîa ve arkadaşları hakkında önemli bilgiler vermektedir.

Nitekim yaptığı tekliflerle onun, yeni bir şey ortaya koyan bir insanın ne isteyebileceğini

düşündüğünü; Kur’ân’ı Kerîm dinlediğinde etkilenmesinin ise onun bilgisinin

genişliğini, şair, kahin gibi kimseler hakkında bilgi sahibi olduğunu göstermektedir.

Ayrıca Utbe’nin değiştiğini fark eden arkadaşlarının da insan psikolojisinden anlayacak

kadar bilgiye sahibi oldukları anlaşılmaktadır.399

“Ayetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün vakit, kendilerinden

yüz çevir, ta ki başka bir söze dalsınlar. ...”400 Bu ayetin, Hz. Peygamber’in yanına gelerek

Kur’ân-ı Kerîm dinleyip sonra da onunla alay eden müşrikler hakkında nâzil olduğu

kaydedilir.401

Müşrik kadınları, erkekleri ve çocukları sadece Hz. Peygamber’i Kur’ân-ı Kerîm

okurken dinlemezlerdi. Onlar, Hz. Ebû Bekir’in de Kur’ân-ı Kerîm okumasını şaşkınlıklar

içerisinde dinlerlerdi. Hatta Hz. Ebû Bekir’in, Kur’ân-ı Kerîm okurken ağlaması

müşriklerin elebaşlarını korkuturdu.402

4.4 Kur’ân-ı Kerîm’e Yüz Çevirmeleri

Câhiliye Çağı İnsanı, Kur’ân-ı Kerîm’i dinledikleri olduğu gibi çoğu zaman da

ondan yüz çevirirdi: “Peygamber de dedi ki: “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı bir

398 İbn Hişam, Tarih, I, 213-214 399 Ahmet Lütfi Kazancı, “Câhiliye Devri İnsanında Akli Durum”, UÜİFD, II, Bursa 1987, sayı 2, 125-126 400 el-En’âm 6/68 401 Taberî, IX, 314; Derveze, III, 62 402 Buhârî, Salat, 86

Page 92: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

83

kenara itip bıraktılar.”403 “Kendilerine Rablerinin ayetlerinden herhangi bir ayet gelse,

mutlaka ondan yüz çevire geldiler.”404

“... Hem ona yaklaşmaktan alıkoyarlar hem de kendileri ondan uzaklaşırlar.

...”405 Müfessirlerin bir kısmı bu ayetin, müşriklere karşı Hz. Peygamber’i savunan, aynı

zamanda da onun davetine icabet etmeyen amcası Ebû Tâlib hakkında nâzil olduğunu

belirtir. Diğer bir kısmı ise söz konusu ayetin Hz. Peygamber’e engel olan müşriklerin

elebaşları hakkında nâzil olduğunu söyler. Derveze’ye göre ise bu ayet, müşriklerin

elebaşlarını tasvir etmektedir.406

Onların Kur’ân-ı Kerîm hakkında yaptıkları meydan okumalarından biri de

Kur’ân’da: “... O Kur’an ona birden indirilse ya! ...”407 şöyle nakledilmektedir. Öte

yandan müşrikler, Tevrat, Zebur ve İncil gibi Kur’ân-ı Kerîm’in de toptan indirilmesi

gerektiğini söylerlerdi. Onlar, bu bilgiyi ehl-i kitaptan öğrenmişlerdir. Ancak Tevrat,

Zebur ve İncil’in de toptan indirilmeyip peyderpey indirildiği, zira bunların içersinde yer

alan konuların birbirlerinden kopuk olduğuna dikkat çekilerek konuya açıklık

getirilmektedir.408

“Bir de küfredenler: “Şu Kur’ân’ı dinlemeyin ve ona yaygara yapın. Belki

bastırırsınız.” dediler”409 Câhiliye Çağı insanı, Kur’ân-ı Kerîm okunduğu zaman ona

uyulmamasını, onunla amel edilmemesini, onun geçersiz kılınmasını, onun

anlaşılmamasını sağlamak için birbirlerine tavsiyelerde bulunarak, el çırpmayı, ıslık

çalmayı, konuşup bağırmayı denemişlerdir.410 Böyle yaparak, Hz. Peygamber’e galip

403 el-Furkân 25/30 404 el-En’âm 6/4, Ayrıca bkz. el-En’âm 6/46; el-Kehf 18/56; el-Enbiyâ 21/32; el-Mü’minûn 23/66-67; el-Furkân 25/30; eş-Şuarâ 26/5; Yâsin 36/46; es-Sâd 38/68; el-Fussilet 41/4; el-Müddessir 74/49 405 el-En’âm 6/26 406 Derveze, III, 38 407 el-Furkân 25/32 408 Derveze, II, 66-67 409 el-Fussilet 41/26 410 Taberî, XX, 317-319

Page 93: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

84

gelmeyi ve böylece Kur’ân-ı Kerîm’in etkisini bir müddet olsun ortadan kaldırmayı

hedeflemişlerdir.411

Ayetler hakkında tartışır ve mücadele ederlerdi: “Hem ayetlerimiz hakkında

mücadele edenler. ...”412 Allah, Kur’ân-ı Kerîm hakkında mücadele edenlerin vasıflarını

da bildirmektedir. “Allah’ın ayetleri hakkında yalnızca nankörlük eden kafirler

mücadele ederler. ...” “... Allah’ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin göğüslerinde,

sadece yetişemeyecekleri bir kibir vardır. ...”413 Bu mücadeleciler, inatçı, büyüklük

taslayan ve inkarda kalmak için çalışan kimselerdir.414

Bazen de başka bir Kur’ân getirmesini veya gelen bu Kur’ân’ın değiştirilmesini

de istemişlerdir: “Böyle iken ayetlerimiz birer açık delil olarak karşılarında okunduğu

zaman bize kavuşmayı arzu etmeyenler: “Bundan başka bir Kur’ân getir veya bunu

değiştir!” dediler. ...”415 Kureyş'in elebaşlarından Abdullah b. Ümeyy el-Mahzûmi,

Velid b. Muğîre, Mükevvir b. Hafs, Amr b. Abdullah b. Ebî Kays, As b. Amir b. Hişam,

Hz. Peygamber’e gelerek ondan akıllarına uyan, ilâhlarına karışmayan, duruma göre

değiştirilebilen veya onların durumu hakkında ses çıkarmayan bir Kur’ân getirmesini

istedikleri zaman bu ayet nâzil olmuştur.416

“Allah insana hiçbir şey indirmemiştir. ...”417 Bu âyetin Medine’de nâzil olduğu

ve Hz. Peygamber ile Medineli bir Yahudi ahbar arasında geçtiği bildirilir. Bu ahbar,

Hz. Peygamber’in yanına gelerek kitaplar hakkında konuşmaya başlayınca Hz.

Peygamber, “Tevrat’ı Musa’ya indiren Allah’ın hakkı için söyle. Kitabınızda: “Allah,

şişman olan alimlere buğz eder.” diye bir ibare görmedin mi?” diye sorunca şişman bir

kimse olan ahbar, Hz. Peygamber’e kızarak “Allah, hiçbir şey indirmedi” demesi

üzerine bu ayetin nâzil olduğu bildirilir. Derveze, bu rivâyetin doğru olmadığını, çünkü

411 Derveze, III, 304 412 eş-Şûrâ 42/35 413 el-Mü’min 40/4, 56 414 Derveze, III, 261 415 Yûnus 10/15 416 Derveze, II, 398 417 el-En’âm 6/91

Page 94: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

85

Yahudi bir din adamının Tevrat’ın varlığını inkar etmesinin olanaksız olduğunu, bu

yüzden de bu ayetin, Kur’ân-ı Kerîm’in Allah tarafından gönderildiğini inkar eden

Mekkeli müşrikler hakkında nâzil olduğunu ve onlara cevap verdiğini savunur.418

Câhiliye Çağı insanının, Kur’ân-ı Kerîm’i kabul etmemesinin belli başlı sebepleri

vardı. Onlar, ahirete ve ölümden sonra hesaba çekileceklerine inanmıyorlardı. Toplumda

hüküm süren kötü alışkanlıklar bir hayli fazla olup zayıf insanlar, sürekli mağdur

durumda kalıyor, güçlüler de her zaman güçlerine güç katıyorlardı. Bunun yanında

kadın, içki gibi alışkanlıkları da vardı. Bütün bu yaptıklarının kötü şeyler olduğunu

bildiklerinden hesaba çekileceklerini düşünmek istemiyor ve hesabı da reddediyorlardı.

Ahirette putlarına adadıkları kurbanların kendilerini kurtaracağına inanıyorlardı.

Özellikle Kureyş’in ileri gelenleri, yukarıdaki kötü özellikleri yasaklayan, kötü yollardan

servetlerinin çoğalmasını yasaklayan ve öldükten sonra bu dünyada yaptıklarından

hesaba çekileceğini haber veren Kur’ân-ı Kerîm’i kabul etmiyor ve ona karşı cephe

alıyorlardı.419

Kur’ân’a karşı olanların sonlarının nasıl olacağı da yine ayetlerde belirtilmiştir:

“İşte böyle, onların cezası cehennemdir. Çünkü küfretmişler, benim ayetlerimi ve

peygamberlerimi alaya almışlardır.”420 “Kendilerine karşı ayetlerimiz birer delil olarak

okunduğu zaman, o kafirlerin yüzlerinden inkarlarını anlarsın; hemen hemen

karşılarında ayetlerimizi okuyanlara karşı saldırıverecek gibi olurlar. De ki: “Şimdi size

ondan daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş! Allah onu inkar edenlere va’d etti. O

ne kötü akıbettir!” 421 “... onlar Allah’ın indirdiğinden hoşlanmamışlardır. O da onların

bütün amellerini boşa çıkarmaktadır.”422 “Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için

yarışanlar için de pislikten acı bir azap vardır.”423

418 Derveze, III, 71-72 419 Fayda, s. 35-36 420 el-Kehf 18/106 421 el-Hac 22/72 422 Muhammed 47/9 423 es-Sebe’ 34/5

Page 95: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

86

4.5 Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’in Özelliklerini Bildirmesi

Allah, onların ayetler hakkındaki düşüncelerini yine ayetlerle şu şekilde açıklar:

“İşte ayetleri böyle çeşitli şekillerde açıklıyoruz ki, onlar: “Sen ders almışsın” desinler.

...”424 Ders almışsın kelimesine farklı manalar verilmiştir.425

“De ki: “Yemin ederim eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın bir benzerini

getirmek üzere toplansalar, birbirlerine yardımcı bile olsalar onun bir benzerini

meydana getiremezler.”426 Bazı müfessirler, Medine’deki bir grup Yahudi'nin Hz.

Peygamber’e gelerek Kur’ân-ı Kerîm’in bir benzerini getirebileceklerini söylemesi

üzerine bu ayetin nâzil olduğunu söyler. Bazıları da,“Biz, istersek Kur’ân’ın benzerini

getiririz.” diyerek meydan okuyan müşriklerin elebaşlarından Nadr b. Hâris hakkında

nâzil olduğunu söyler.427

Onların bu sözlerine Allah şu ayetlerle karşılık vermektedir: “Bu Kur’ân,

Allah’tandır, başkası tarafından uydurulamaz, ancak o, önündekini doğrulayan ve o

Kitabı açıklayıcı olarak alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Bunda hiç şüphe

yoktur. Yoksa: “Onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Öyle ise, haydi onun gibi bir sûre

getirin ve Allah’tan başka kime gücünüz yeterse çağırın, eğer sözünüzde sadık iseniz

bunu yapın.”428 “O (Kur’ân), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin sözüdür. Ve o, bir şair

sözü değildir. Siz, pek az inanıyorsunuz. Bir kahin sözü de değildir. Siz pek az

düşünüyorsunuz. O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.”429 “Ve işte biz o Kur’ân-ı

Arapça bir hüküm olmak üzere indirdik. ...”430 “Ve o Kur’ân-ı şeytanlar indirmedi. Bu,

onlara hem yaraşmaz, hem güçleri yetmez. Onlar, (vahyi) işitmekten kesinlikle mahrum

424 el-En’âm 6/105 425 Okuduğu âyetleri ehl-i Kitaptan aldı diyenler olduğu gibi onlardan almadı diyenler de vardır. Öncekilerein satırlarını okuduğunu söyleyenler de vardır. Derveze bu kelimenin sadece bir şekilde açıklanmaması gerektiğini, çünkü onun bir çok anlama gelebilecek bir kelime olduğunu söyler. (Geniş bilgi için bkz. Derveze, III, 82) 426 el-İsrâ 17/88 427 Derveze, II, 376 428 Yûnus 10/37-38 429 el-Hâkka 69/40-43; Ayrıca bkz. et-Tekvîr 81/25, 27-28 430 er-Ra’d 13/37; Ayrıca bkz. eş-Şuarâ 26/195

Page 96: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

87

edilmişlerdir.”431 Derveze, “bu, onlara yaraşmaz.” ifadesinin üstün anlamları olduğunu

savunmaktadır. Zira şeytanların pis ve kötü varlıklar olduğunu; iyiliğe ve güzelliğe

daveti esas alan Kur’ân-ı Kerîm’in onlar tarafından indirilmesinin imkan dahilinde

olmadığını kabul etmektedir. Müşrikler, cinlerin, şairlerle irtibat halinde olduklarını ve

onlara ayetleri vahyedebildiklerini, şeytanların da gökyüzünden ayetleri çalabileceklerini

düşünüyorlardı.432

“Biz, ona şiir öğretmedik, zaten ona yaraşmaz da; o, sadece bir öğüt ve parlak

bir Kur’ân’dır.”433 Câhiliye Çağı insanı, şiire çok vâkıf olduğu için Hz. Peygamber’in

okumuş olduğu ayetlerdeki derin etkiyi hissettiği zaman, okumuş olduğu şeyin duygu

dolu şiirler olduğu zannına kapıldı ve Hz. Peygamber’in de “şair” olduğunu ve bu

“şiirleri” de cin şeytanlarından aldığını iddia etti. Çünkü onlar, şairlerin cinlerle yakın

ilişki içerisinde olduğuna inanıyorlardı.434

Allah, her halükarda onların iman etmeyeceklerini de âyet-i kerîmelerle

bildirmektedir: “Eğer onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu onlara o

okusaydı, yine ona iman etmezlerdi. Biz, onu suçluların kalbine böyle sokmuşuzdur.

Onlar, acı azabı görecekleri zamana kadar ona iman etmezler.”435

5 Ahiret İnançları

Câhiliye Çağı insanı, ölümü insanlığın kaderi olarak düşünmüş ve ölümden

sonrası ile pek ilgilenmemiştir. Onlar, bu hayattan sonra hiçbir şeyin olmayacağına,

bedenin çürüyerek toz toprak olacağına ve ruhun da uçup gideceğine inanırlardı.436

Onlar ruhu merak eder, Hz. Peygamber’e zaman zaman onun hakkında sorular

sorarlardı:437 “Bir de sana ruhtan soruyorlar. ...”438 Onlar, ölümü son olarak görüyor ve

ölümden sonraki hayatı akla uymayan bir şey olarak kabul ediyorlardı. İnsanların doğup

431 eş-Şuarâ 26/210-212 432 Derveze, II, 245 433 Yâsin 36/69 434 Derveze, II, 32 435 eş-Şuarâ 26/198-201 436 Izutsu, s. 156-157 437 Derveze, II, 374-375; Müslim, Sıfati’l-kıyâme ve’l-cenne ve’n-nâr, 32 438 el-İsrâ 17/85

Page 97: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

88

yaşadıklarını, birilerinin ölüp birilerinin doğmasıyla hayatın devam ettiğini ve bunun da

sürekli olduğunu söylerlerdi.439 Buna rağmen ölülerin, hayaletler gibi düşük bir hayat

yaşadıklarına inanmaları, ölülere adak adamaya ve mezarlarına da dikme taş dikmeye de

sevk ederdi.440

“... ahirete inanmayanlar ...”441 Câhiliye Çağı insanının ahirete inanmaması,

onların gerek Hz. Peygamber’e ve gerekse Müslümanlara kötülük yapmalarının sebebi

olmuştur.442

5.1 Yeniden Dirilişi Kabul Etmemeleri

Câhiliye Çağı insanının yeniden diriliş konusundaki inançları Toshihiko

Izutsu’dan naklen şu şekildedir:

“İslâm’ın ilk günlerinde Mekkelilerden en çok ihtilaf görenler, ölünün tekrar

dirilip kalkmasıyla ilgili olanlardır. Mekkelilerin çoğu, Kur’ân’ın kıyametle, hüküm

günüyle ilgili sözleriyle alay etmişlerdi... Onlara göre insanlar asırlık kemikler haline

geldikten sonra onların tekrar bedensel bir hayata kavuşacaklarını sanmak tam aptallıktı.

...

İnsanın dirilip kalkması fikrine karşı olan bu davranış, kökünü o insanların çok

derine inen bir düşüncelerinden alıyordu. Kur’ân buna sık sık işaret eder:

“Dediler ki: Bu dünya hayatımızdan başka bir şey yoktur; ölürüz ve yaşarız. Bizi

ancak yok eder. ...” 443

İşte bunlar, Mekkelilerin, Kur’ân’ın kıyamet düşüncesine karşı sürdürdükleri

uzlaşmaz davranışlarının tipik örnekleridir. Bu davranışların temelinde bir çeşit nihilizm

(her şeyi inkar eden anarşik felsefi görüş) vardır. Kabirden sonra hiçbir şey olmaz

düşüncesinden doğan bir nihilizm. Bu nihilizm, Mekkeliler arasında da bütün

439 Cevâd Ali, VII, 165, 167 440 Rodinson, s. 18 441 el-En’âm 6/150; Ayrıca bkz. en-Nahl 16/22, 60; el-İsrâ 17/45; el-Mü’minûn 23/74; en-Neml 27/4; es-Sebe’ 34/8; ez-Zümer 39/45; el-Fussilet 41/7; eş-Şûra 42/18; en-Necm 53/27 442 Derveze, II, 256 443 el-Câsiye 45/24

Page 98: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

89

gayretleriyle bu dünyada refah içinde yaşama arzusu şeklinde kendini göstermişti.

Kısacası onlar, zekî, kabiliyetli tüccarlar, dünya arzusuyla dolu iş adamları idiler.

Gelecek hayata, ahirete ait hiçbir şey öğrenmek istemiyorlardı, çünkü onlara göre böyle

bir şey olamazdı. Mekkelilerin, Kur’ân’ın tekrar dirilme fikrine karşı olan bu olumsuz

davranışları, ancak bu iş adamı olmak zihniyetiyle izah edilebilir. Bu onlarda zengin

tüccarların kendine güvenme halini, Kur’ân’ın deyişiyle istiğnâ (kendi başına

buyrukluk) halini doğurmuştu.

Böyle olmakla beraber onu genelleştirip Câhiliyye devrinde kıyamet fikrinin hiç

olmadığını söylemek hatalıdır. İslâm öncesi şiirde mezardan sonra bir hesap günü

inancının mevcudiyetine dair inkar edilemez bazı kanıtlar vardır. Bunların bazısını pek

mantıkî olarak Yahudî ve Hıristiyan kaynağına götürmek mümkündür. Züheyr İbn Ebî

Sulmâ’nın Muallaka'sındaki çok meşhur beyitler (27-28) bize açık bir misaldir. Burada

insanın yaptığı bütün kötü işleri, hesap günü için kaydeden göksel bir kitaptan söz edilir.

“Göğüslerinizde olanı Allah’tan gizlemeye çalışmayın, ne kadar gizlense Allah

onu bilir;

(Yaptığınız şeyin cezası) ertelenir, bir kitaba konulur, ya hesap gününe kadar

saklanır veya (hesabı) çabuk görülür, hemen intikamı alınır. (Hasılı yaptığınız herhangi

bir kötülükten dolayı Allah’ın cezasından kurtulamazsınız.)”444

Câhiliye Çağı insanına göre ölüm; dinlenme ve yok olma anlamına gelmekteydi.

Bu yüzden onlar, Kur’ân-ı Kerîm’deki ahiretle ilgili ayetlere karşı çıkmaktaydılar. Gerek

o dönemin dilinde ahiret ile ilgili kelimelerin kullanılması ve gerekse şiirlerinde bazı

tasvirlerin yer alması onların ahiret hayatına inanmadıklarının göstergesi kabul

edilmektedir.445

“O küfredenler şöyle dediler: “Çürüyüp paramparça olduğunuz vakit yeniden

dirileceğimizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi?” “Allah’a bir yalan mı iftira

444 Izutsu, s. 111-114 445 Bekir Topaloğlu, “Kıyâmet”, DİA, XXV, Ankara 2002, 516-522

Page 99: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

90

etmekte, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” dediler. Ahirete inanmayanlar

azaptadırlar ve derin bir sapıklık içindedirler.”446

“... Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek? dedi.”447 Bir rivâyete göre bu ayet,

Übey b. Halef hakkında nâzil olmuştur. Zira o elinde bir kemikle Hz. Peygamber’in

yanına gelerek elindeki kemiği parçalar ve sonra da “Ey Muhammed! Bu çürümüş

kemiği kim diriltecek?” diye Hz. Peygamber’e sorduğunda, Hz. Peygamber: “Onu,

Allah diriltecek, sonra seni öldürecek, sonra seni cehenneme atacak.” diye cevap

vermiştir ve Übey b. Halef Uhud Savaşı’nda öldürülmüştür. Başka bir rivâyete göre ise

bu ayet, Âs b. Vâil es-Sehmî veya Abdullah b. Übey hakkında nâzil olduğu söylenmiştir.

Yine yukarıdaki gibi bir diyalog Hz. Peygamber ile onlar arasında da geçmiştir.448

Câhiliye Çağı insanı, yeniden dirilerek Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlıyor, “...

Allah’ın huzuruna çıkacaklarını yalanlayıp da doğru yolu tutmamış olanlar şüphesiz

zarara uğramış olacaklar.”449 “... “ölüp bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz zaman

mı, sahi biz mi mutlaka diriltileceğiz? Yemin ederiz ki, bize de atalarımıza da bundan

önce bu va’dolundu; bu eskilerin masallarından başka bir şey değil”450 yeniden

dirilmeye ümit dahi etmiyor, “... doğrusu yeniden dirilmeyi ümit etmiyorlardı.”451

uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyor, “... İnkâr edenler uyarıldıkları şeylerden yüz

çevirmektedirler.”452 ahiret konusunda şüpheye dalıyor, “... Onlar, Rablerine kavuşma

konusunda şüphe içindedirler. ...”453 ve kıyametin kendilerine gelmeyeceğini

söylüyorlardı: “Küfredenler ise: “Bize o kıyamet gelmez.” dediler. ...”454

446 es-Sebe’ 34/7-8 447 Yâsin 36/78 448 Taberî, XIX, 486-487; Derveze, II, 37 449 Yûnus 10/45; Ayrıca bkz. el-İnfitâr 82/9 450 el-Mü’minûn 23/82 451 el-Furkân 25/40; Ayrıca bkz. el-Câsiye 45/14 452 el-Ahkâf 46/3 453 el-Fussilet 41/54; Ayrıca bkz. es-Sebe’ 34/53, el-Kaf 50/15 454 es-Sebe’ 34/3

Page 100: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

91

“İlk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz yeniden diriltilecek değiliz. Doğru

söylüyorsanız atalarımızı getirin.” diyorlardı”.455 Bu âyetlerde müşrikler, değer

verdikleri babalarının dünyaya geri getirilmesini isteyerek Hz. Peygamber’e meydan

okumaktadırlar. Onlar, bu tehdidi daha ziyade ahiretle ilgili ayetler kendilerine

okunduğu zaman yaparlardı. Allah da onların bu tehdidine kendilerinden önceki

milletlerin kendilerinden daha kuvvetli olmalarına rağmen helak olduklarını bildirerek

cevap vermektedir:456 “Onlar mı hayırlı, yoksa Tubbâ kavmi457 ve onlardan öncekiler

mi? Onların hepsini helak ettik, çünkü suçlu idiler.”458

“Bunlar, işte o kimselerdir ki, Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkar

etmişlerdir de hayır adına yaptıkları bütün işleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü Biz

onlara hiçbir tartı tutturmayız.”459 “Küfredenler asla diriltilmeyeceklerini iddia ettiler.

...”460 “... Bu şaşılacak şey! Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit ha? Bu çok uzak

bir dönüş!”461 “... “Hayat sadece dünya hayatımızdan ibaret; biz bir daha dirilecek

değiliz.””462 “... “Biz toprak olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi yeni bir yaratılış

içinde bulunacağız?...”463 “Onlar: “Allah, ölen kimseyi diriltmez.” diye olanca

yeminleriyle Allah’a yemin ettiler ... Allah, hakkında görüş ayrılığına düştükleri gerçeği

kendilerine anlatması ve inkar edenlerin de kendilerinin yalancı olduklarını bilmeleri

için, onları diriltecektir.”464 Puta tapanların Allah’ı yalanlaması, yeniden

yaratılmayacaklarını söylemesidir.465

455 ed-Duhân 44/35-36; Ayrıca bkz. el-Câsiye 45/25 456 Derveze, II, 411-412; III, 428 457 Tübba’, yemen hükümdarlarının ismidir. Bu hükümdarın iyi bir kimse olduğu, fakat kavminin ise yoldan çıkmış bir kavim olduğu bildirilir.(Duhân 44/37; Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara 2006; Kur’ân-ı Kerîm Meâli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2004) 458 ed-Duhân 44/37 459 el-Kehf 18/105 460 et-Teğâbün 64/7 461 el-Kaf 50/2-3; Ayrıca bkz. es-Secde 32/10; es-Saffat 37/16-17; en-Nâziât 79/10-12 462 el-En’âm 6/29 463 er-Ra’d 13/5 464 en-Nahl 16/38-39 465 Tecrîd-i Sarîh, IX, 8

Page 101: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

92

“Ayetlerimizi inkâr eden ve: “Bana muhakkak mal ve evlat verilecektir.” diyen

adamı gördün mü? O gaybı mı bildi, yoksa Allah’ın katından bir söz mü aldı? Kesinlikle

hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız. Onun dediğine biz

vâris oluruz.(malı ve evladı bize kalır) kendisi de bize yapayalnız gelir.”466 Bu ayetler, Âs

b. Vâil hakkında nâzil olmuştur. Bir rivâyete göre onun demirci ustası olan Habbab b.

Eret’e kılıç yaptırdığı için ona borcu vardı. Demirci ustası ondan borcunu almak için

geldiği zaman, Hz. Peygamber’i inkar etmedikçe ona borcunu vermeyeceğini söylediğinde

Habab da o ölüp yeniden dirilinceye kadar onu inkâr etmeyeceğini söylediğinde, As b. Vâil

onun bu söylediğini alaya alarak öleyim ve yeniden dirileyim. O zaman kendisine mal ve

evlat verileceğini ve kendisine borcunu o zaman ödeyeceğini söylemesi üzerine bu

ayetlerin nâzil olduğu bildirilir. Başka bir rivâyette ise yine onun bir kişiye borcunun

olduğu ve o kişinin borcunu almak için geldiği zaman ona cennette altın, gümüş ve her

türlü meyvenin olduğunun gerçek mi olduğunu sorduğunda o kişinin evet demesi üzerine

kendisine de mal ve evlat verileceğini söylediğinde bu ayetlerin nâzil olduğu rivâyet

edilir.467

Dini inanışın insanın hayatının her safhasında etkili olmasının doğal sonucu olarak

Câhiliye’deki insanlar da öldükten sonra dirilmeye inananlar ve inanmayanlar diye iki

grupta toplanılabilir. Ölümden sonraki hayata inananlar, ölülerini yıkar, kefenler ve tabuta

koyup dua ederler ve ailenin en büyüğü onun meziyetlerini sayar ve onu gömerek “Tanrı

ona rahmet etsin” derler. Bunun bir çeşit cenaze namazı olduğu söylenir. Bundan sonra

kabrin başına bir deve getirilir ve devenin başı sırtından veya göğsünden arkasına bağlanıp

boynuna da halka takılarak ölünceye kadar kabrin başında bırakılır veya mezara

gömülürdü. Bu deveye beliyye denirdi.

Ölen kimseye beliyye kesilmesinin sebebi; ölünün kıyamette dirildiği zaman

binecek bir hayvanı olmamasından dolayı sıradan insanlar gibi yürümek zorunda kalacağını

düşünmeleriydi. Beliyye, aslında öldükten sonra dirilme inancının olduğu zamanlarda bu

466 Meryem 19/77 467 Buhârî, İcâre, 14, Husûmât, 9, Buyû, 29, Tefsîr, 203, 204, 205, 206; Müslim, Sıfati’l-kıyâme ve’l-cenne ve’n-nâr, 35, 36; Tirmizî, Tefsir, 20; Taberî, XV, 617-619; Mustafa Fayda “Âs b. Vâil”, DİA, III, İstanbul 1991, 449

Page 102: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

93

şekilde düşünülerek yapılmasına rağmen daha sonra sadece adet olduğu için yapılan bir

davranış olarak kalmıştır. İnsanlar ölmek üzere iken çocuklarına “kıyamet günü babanı

yaya ve sürünür halde bırakma, iyi cins deveye bindir.” diye vasiyette bulunurlardı. Kesilen

deve genelde dişi olmakla beraber bazen erkek deve de kesilirdi. Bu kesilen develerle

kişinin dünyadaki cömertliğinin karşılığı olarak hayatta iken insanları doyurduğu için

ölünce de ikramının devam ettiğini sağladıklarını düşünürlerdi. Bu dönemde daha ziyade

kahraman ve elebaşlarının kabirlerinde deve kesilirdi ki Hassan b. Sabit bu konuyla ilgili

olarak şu sözleri söylemiştir:

“Devem, cömert ve eli açık kimsenin kabri üzerine bina edilmiş siyah taşlardan

ürktü. Yolculuk ve uçsuz bucaksız çöl olmasaydı onu dizleri üzerinde sürünür halde

bırakırdım.”

Ayrıca tenasühe inananlar da ölünün cesedinden yüz yılda bir kuş meydana

geldiğini ve her ölüden meydana gelen kuşun da ölünün kabrinin başına geleceğine

inanırlardı.468

5-2 Azabı Sormaları ve Onu Hemen İstemeleri

Câhiliye Çağı insanı yaptıkların karşılığı olarak görecekleri azabı merak ediyor,

hatta bazen de onun bir an önce gelmesini isterdi: “Eğer doğru söylüyorsanız bu azap ne

zaman?” diyorlar.”469 Bazen de azabın çabuk gelmesini isterlerdi: “Bir de senden acele

azap istiyorlar. ...”470 Onların, Hz. Peygamber’e karşı bu şekilde meydan okumaları

genelde Mekke’de nâzil olan ayetlerde görülür.471 “Ey Rabbimiz, hesap günüden önce

bizim payımızı hemen ver.” dediler.”472 Ayette geçen paydan maksadın onların

istedikleri azap olduğu söylenmekle beraber, dünyada cenneti görmek istemeleri veya

468 Neşet Çağatay, İslâm Dönemine Dek Arap Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989, s. 138; Izutsu, s. 116; C. Hell, “Beliyye”, İA, II, İstanbul 1988, 491; Abdülkerim Özaydın, “Beliyye”, DİA, V, İstanbul 1992, 419; Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, (Redaktör: Hakkı Dursun Yıldız), Çağ Yayınları, I, İstanbul 1986, 167 469 Yûnus 10/48, Ayrıca bkz. Yûnus 10/53; Ra’d 13/6; el-Enbiyâ 21/38; en-Neml 27/71; es-Secde 32/28; es-Sebe’ 34/29; Yâsin 36/48; el-Meâric 70/1 470 Yûnus 10/51; Ayrıca bkz. el-En’âm 6/57-58; el-Enfâl 8/32, 57-58; el-Hac 22/47; el-Ankebût 29/53-54; eş-Şûra 42/18; ez-Zariyat 51/14 471 Derveze, IV, 447 472 es-Sâd 38/16

Page 103: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

94

cennetteki nasiplerini görmek istemeleri, rızık, amel defteri olduğu, çünkü Kur’ân-ı

Kerîm’in amel defterinden bahsettiğini, defterini sağdan alanların cennetlik, soldan

alanların ise cehennemlik olduğunu473 bildirdiği için de onların Kur’ân-ı Kerîm ile alay

ettikleri de rivâyet olunmuştur.474

Ve azabı uzak görerek onun gelmeyeceğini zannettikleri de olurdu: “Doğrusu

onlar, o azabı uzak görüyorlar.”475

“And olsun ki biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirirsek, o zaman

da mutlaka: “Onu ne engelliyor? derler. …”476 Bu ayette müşriklerin, Hz. Peygamber

ile alay ettikleri ve ona meydan okudukları ifade edilir. Zaten onlar, Hz. Peygamber ile

bu konularda hep tartıştıkları da bildirilir.477

Bütün bu azap istemelerine rağmen Allah, neden azabı vermediğini de âyet-i

kerîmelerde ifade etmektedir: “Halbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azap edecek

değildi. İstiğfar ederlerken de Allah onlara azap edecek değildir.”478 “Onlar acı azabı

görecekleri zamana kadar ona iman etmezler. O azap kendilerine ansızın hiç farkında

olmadıkları bir anda gelecektir. (o zaman) diyecekler: “Acaba bize bir mühlet verilir

mi?” Acaba azabımızın gelmesini mi istiyorlar?”479

5.3 Azabı Hak Etmeleri

Câhiliye dönemindeki insanların neden azabı hak ettikleri de Kur’ân-ı Kerîm’de

bildirilmektedir: “... onlar azabın pençesine düşmüş kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden

dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve gayet acı bir azap vardır.”480 “...

Hilekarlıklarından dolayı, öyle günahkarlara, yarın Allah yanında hem bir küçüklük

473 el-Hâkka 69/19, 25 474 Taberî, XX, 36-39 475 el-Meâric 70/6 476 Hûd 11/8 477 Derveze, II, 450 478 el-Enfâl 8/33 479 eş-Şuarâ 26/201-203 480 el-En’âm 6/70; Ayrıca bkz. el-Enfâl 8/35

Page 104: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

95

hem de çok çetin bir azap isabet eder.”481 “... Rabbin onları kazandıkları günahlar

yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, elbette hemen azap ederdi. Fakat onlar için

va’d olunmuş bir zaman vardır ki, o gelince hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.”482

“İnkâr edenler Allah’ın yolundan, yerli ve yabancının eşit hakka sahip olduğu bütün

insanlar için yapılan Mescid-i Haram’dan alıkoymalara ve arada zulüm ve yanlış bir

yola saptırmak isteyene, ona muhakkak gayet acı bir azap tattırırız.”483 “Onlardan

öncekiler de yalanladılar; yalanladılar da kendilerine hatırlarına gelmeyen bir yönden

azap geliverdi.”484“... onların aleyhine de (azap) sözü hak olmuştur; çünkü hep

kendilerine yazık etmişlerdir.”485

“Her günahkar sahtekarın vay haline! Allah’ın ayetleri, karşısında okunurken

işitir de sonra kibrinden hiç işitmemiş gibi ısrar eder. İşte onu acı bir azap ile müjdele!

Ayetlerimizden bir şey öğrendiği vakit, onu alaya alır. İşte onlar için horlayıcı bir azap

vardır. Peşlerinde cehennem var. Ne kazandıkları şeyler, ne de Allah’tan başka

edindikleri dostlar, onlardan hiç bir şeyi (azabı) kaldıramaz. Onlara büyük bir azap

vardır. Bu (Kur’ân) bir irşattır. Rablerinin ayetlerini inkar edenlere ise, en kötüsünden

acı bir azap vardır.”486 Müfessirler bu ayetlerin Nadr b. Hâris veya Ebû Cehil hakkında

nâzil olduğunu söyledikleri gibi bütün kafirleri içine aldığını da ifade ederler.487

5.4 Kıyametin Kopuş Zamanını Sormaları

“Ne zaman demir atacak?” diye sana kıyametten soruyorlar. ...”488 bir rivâyete

göre bu soruyu soranlar Kureyşlilerdir. Çünkü onların, Hz. Peygamber’e gelerek

kendisiyle akraba olduklarını bu yüzden de kıyametin ne zaman kopacağını kendilerine

bildirmesini istemeleri üzerine bu âyetin nâzil olduğu bildirilir. Başka bir rivâyette ise bu

soruyu soranların Yahudilerden Cebel İbn Ebî Kuşeyr ile Semuel b. Zeyd olduğu, çünkü

481 el-En’âm 6/124 482 el-Kehf 18/15 483 el-Hac 22/25 484 ez-Zümer 39/25 485 el-Fussilet 41/25 486 el-Câsiye 45/7-11 487 Derveze, III, 420 488 A’râf 7/187; Ayrıca bkz. ez-Zâriyat 51/12

Page 105: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

96

onların Hz. Peygamber’e gelerek “eğer peygambersen kıyametin ne zaman kopacağını

söyle. Çünkü biz, onu biliyoruz” demeleri üzerine bu ayetin nâzil olduğu ifade edilir.489

Soruyu soranların Araplar ve Yahudiler olduğu söylenmekle beraber, soruların

üslûbunun Mekkelilere ait olduğu, çünkü ayetlerin de Mekke’de nâzil olması nedeniyle

Yahudilerle ilişkilerin henüz başlamadığı, onlarla ilişkilerin Medine döneminde

başlamasından dolayı yukarıdaki görüşün doğru olmadığı ifade edilmektedir. Genel

anlamda bu tarz soruların Arap müşriklerinden geldiği bilinmekle beraber, gerçekten

kıyametin ne zaman kopacağını merak edenler tarafından sorulabildiği de

söylenmektedir.490

5.5 Ahiretteki Halleri

Kur’ân-ı Kerîm, Câhiliye insanının ahiretteki durumlarını bize bildirmektedir.

“Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar,

aralarındaki bütün bağlar kopacaktır”491 Ayette zikredilen kendilerine uyulanlardan

maksat, şirkte ve kötülükte başkan, zorba ve komutanlardır. Uyanlar ise zayıflardır.

Başka bir rivâyette ise, uyulanlar şeytan, uyanlar ise insanlar; başka bir rivâyette ise

kendilerine uyulanlar, Allah’a ortak koşanların önderlerinin hepsidir. Bunların

arasındaki bağ ise bir rivâyette, dünyada aralarında kurulan sevgi ve dostluk iken başka

bir rivâyette ise itibarlar, akrabalık bağları ve dünyada yaptıkları işlerdir. Zira onlarla

ilişkileri kesilecektir. Taberî ise bu bağdan maksadın küfür ehli kimselerin, kendilerine

tabi olanlarla olan bağlarının ahirette kesileceği, dünyada yardımlarını esirgemeyenlerin

ahirette hiçbir şekilde yardımlarının olmayacağı, çünkü Allah’ın onlar arasındaki bütün

bağları koparacağı şeklinde mana vermiştir:492 “Uyanlar da şöyle demektedir: “Ah!

Bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı onlar bizden kaçtıkları gibi biz de onlardan

489 Taberî, X, 604-605 490 Derveze, I, 504-505 491 el-Bakara 2/166 492 Taberî, III, 23-30; Derveze, V, 158

Page 106: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

97

uzaklaşsaydık. İşte böyle Allah, onlara bütün yaptıklarını üzerlerine çökmüş,

pişmanlıklar halinde gösterecektir. Onlar, ateşten çıkacak değillerdir.”493

O zalimlerin haklarında Allah’ın hiçbir şeyi delil olarak indirmediği şeyleri

Allah’a ortak koştuklarından dolayı cehenneme girecekleri, 494 ayetleri yalanlayanlar

ateşe yaslanacak ve derileri pişecek ve tekrar derileri değiştirilecek,495 Allah’a ortak

koşmadıklarını söyleyecekler ve ortak koştukları putları da onları bırakacak, 496 ateşin

yanına geldiklerinde dünyada yaptıklarından dolayı pişman olarak keşke tekrar dünyaya

geri dönüp mü’minlerden olmayı isteyecekler, cezanın gerçek olduğunu görerek onu

doğrulayacaklar, hüsrana uğrayacaklar ve dünyada inanmadıkları için kendilerine

hayıflanacaklar,497 Allah o gün onları unutacak,498 kaynar sudan içecekler ve acı bir

azaba duçar olacaklar,499 ateşe girecekler,500 zarara uğrayacaklar,501 gözleri dışarıya

fırlayacak ve gaflette olduklarını itiraf edecekler ve Peygambere uymak için Allah’tan

mühlet isteyecekler,502 özürleri kabul edilmeyecek ve azabı görünce ne azapları

hafifletilecek ne de mühlet verilecek,503 ateşe atılacakları zaman orada yok olmayı

isteyecekler,504 hiç sevinçli bir haber duyamayacaklar ve yaptıkları iyi işler de değersiz

kılınacak,505 ateşten elbiseler içinde başlarından kaynar sular dökülecek ve bu kaynar

sularla iç organları ve derileri eritilecek, demir kamçılar hazırlanacak ve oradan

kurtulmak istediklerinde tekrar tekrar geri döndürülecekler,506 ölmek üzere iken geri

493 el-Bakara 2/167 494 Âl-i İmrân 3/151; Ayrıca bkz. Âl-i İmrân 3/197; el-A’râf 7/41; Yûnus 10/27; er-Ra’d 13/18; İbrahim 14/29; el-İsrâ 17/97-99; el-Kehf 18/98-102; Meryem 19/68; el-Furkân 25/34; eş-Şuara 26/91-103; el-Feth 48/6 495 en-Nisâ 4/56 496 el-En’âm 6/22-24, 93-94; Ayrıca bkz. Yûnus 10/28-30; İbrahim 14/21-22; en-Nahl 16/27-29, 86-87; el-Kehf 18/52-53; el-Furkân 25/17-19; el-Kasas 28/62-66, 74-75 497 el-En’âm 6/27-31 498 el-A’râf 7/51 499 el-En’âm 6/50, 70; Ayrıca bkz. Yûnus 10/4, 52; er-Ra’d 13/34; en-Nahl 16/88; el-Fâtır 35/7; eş-Şûrâ 42/26, 42; el-Mücadele 58/5 500 Yûnus 10/8; Ayrıca bkz. er-Ra’d 13/35 501 Yûnus 10/45 502 İbrahim 14/42-44; Ayrıca bkz. el-Enbiyâ 21/97; es-Secde 32/12-14 503 en-Nahl 16/84-85 504 el-Furkân 25/11-14 505 el-Furkân 25/22-23 506 el-Hac 22/19-22

Page 107: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

98

dönmek isteyecekler ve sura üfürüldüğü zaman da birbirlerini arayıp sormayacaklar,507

konuşamayacaklar,508 şefaatlerini umdukları ortaklarının şefaatini bulamayacaklar ve

onları inkar edecekler,509 Allah’ın huzuruna azap içerisinde varacaklar, 510 dünyada bir

saatten fazla durmadıklarına yemin edecekler,511 hiçbir mazeretleri onları

kurtaramayacak ve dertlerinin çaresine de bakılmayacak,512 onlar için çılgın bir ateş

hazırlanmıştır ve o ateşte onlar ebediyen kalacaklardır ve orada yardımcı

bulamayacaklar ve Allah’a ve peygambere itaat etmedikleri için hayıflanarak

kendilerinin büyüklere itaat ettiklerini, kendilerini yanlış yola götürdüklerini ve onlara

bu yüzden iki kat ceza verilmesini, onları lanetleyerek huzurundan kovmasını

isteyecekler,513 Allah’ın huzurunda uyanlar ve uyulanlar birbirlerini suçlayarak

kendilerini doğru yoldan uzaklaştırdıklarını söylediklerinde uyulanlar da kendilerinin

suçlu olduklarını onları zorla çevirmediklerini söyleyecekler ve her iki grup da azabı

görünce pişman olacaklar, yaptıklarının cezası olarak boyunlarına demir halkalar

takılacak,514 o gün meleklere taptıkları söylenince melekler yalan diyerek onların cinlere

taptıklarını söyleyecekler ve kimse kimseye yarar veya zarar veremeyecek ve

kendilerine azabı tadın denilecek,515 cehennem ateşine atılacaklar ve azapları da

hafifletilmeyecek ve bulundukları durumdan çıkartılarak yararlı işler yapmak için

Allah’a yalvaracaklar,516 o gün ne tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine

dönebilirler,517 hem azabın gerçek olduğunu, hem de peygamberin doğru söylediğini ve

yaptıkları kötülüklerden pişman olacaklar,518 yaptıklarının cezasını çekecekler,519

507 el-Mü’minûn 23/99-101 508 en-Neml 27/85 509 er-Rûm 30/12-14; Ayrıca bkz. es-Sâffât 37/22-33 510 er-Rûm 30/16 511 er-Rûm 30/55 512 er-Rûm 30/57 513 el-Ahzâb 33/64-68; Ayrıca bkz. ez-Zümer 39/71-72; ez-Zuhruf 43/74-75 514 es-Sebe’ 34/31-33; es-Sâffât 37/19-20 515 es-Sebe’ 34/40-42 516 el-Fâtır 35/36-37 517 Yâsin 36/50 518 Yâsin 36/52; el-Mülk 67/8-11 519 Yâsin 36/54

Page 108: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

99

ortakları ile beraber azaba ortak olacaklar,520 yaptıkları amellerle acı azabı tadacaklar,521

zakkum yemeği yiyecekler ve kaynar sudan içecekler ve çılgın ateşe atılacaklar,522

ateştekiler birbiriyle tartışacak,523 üstlerinde ve altlarında ateş tabakaları olacaktır,524 o

gün yaptıkları karşılarına çıkacak ve alay ettikleri şeyler kendilerini kuşatacak,525 bölük

bölük cehenneme atılacaklar ve orada ebediyen kalacaklar,526 günahlarını anlayarak

dışarı çıkmalarının bir yolu olmadığını Allah’a soracaklar,527 boyunlarında zincirler

olduğu halde sürüklenecekler ve kaynar suda, ateşte kaynatılacaklar, taptıkları

kendilerini terk edince hiçbir şeye tapmadıklarının ve kaçacak hiçbir yerin de

olmadığının farkına varacaklar,528 hepsi bir yere toplanılarak bütün azaları dile gelerek

haklarında şahitlikte bulunurlar,529 ateşe girdiklerinde Allah’tan kendilerini saptıran

cinleri ve insanları kendilerine gösterilmesini isteyerek onları ayaklarının altına almak

isteyecekler,530 azabı gördüklerinde titreyecekler,531 geri dönmeye yol olup olmadığını

araştıracaklar, ebedi azaba giderken boyunlarını bükerek gözlerinin altından çevreye

bakacaklar ve onları Allah’tan kurtaracak dostları da kalmayacak,532 azap

hafifletilmeyecek ve azapta bütün ümitlerini kesmişlerdir,533 cehennemin bekçisi

Malik’ten Allah’ın onların işini çabuk bitirmesini isterler,534 yaka paça cehenneme

götürülüp cehennemin ortasına sürüklenerek başından aşağıya kaynar su dökülürken

kendisine güçlü ve şerefli olduğu hatırlatılacak ve azab hakkında şüphe içinde

520 es-Sâffât 37/22-33 521 es-Sâffât 37/38-39 522 es-Sâffât 37/66-68; el-Vâkıa 56/52-56, 93-94 523 es-Sâd 38/64 524 ez-Zümer 39/16 525 ez-Zümer 39/47-48 526 ez-Zümer 39/71-72; el-Mü’min 40/76 527 el-Mü’min 40/11 528 el-Mü’min 40/71-74; el-Fussilet 41/47-48 529 el-Fussilet 41/19-22 530 el-Fussilet 41/27-29 531 eş-Şûrâ 42/21-22 532 eş-Şûrâ 42/44-46 533 ez-Zuhruf 43/74-75 534 ez-Zuhruf 43/77

Page 109: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

100

olduğundan dolayı kendisine535 azaba gireceği söylenecek,536 yaptıkları kötü işler

gözlerinin önüne serilecek ve alay ettikleri azap kendilerini kuşatacak ve onlar dünyada

Allah’ı unuttukları gibi Allah da onları unutacak, ne ateşten çıkartılacaklar, ne de

yardımcı bulacaklar,537 azabın gerçek olduğunu söyleyecekler ve gündüz bir saatten

daha az durmuş gibi olacaklar,538 almış oldukları hiçbir tedbir fayda vermeyecek ve

kurtarılmayacaklar, bütün bunlara rağmen azaba uğrayacaklar,539 o günün çok çetin

olduğunu söyleyecekler,540 cehenneme yaslanacaklar,541 cehennem azabına duçar

olacaklar ve günahlarını itiraf edecekler,542 istedikleri azabı bizzat gördükleri zaman

yüzleri kararacak ve onu istedikleri hatırlatılacak,543 cehennemde çok uzun bir süre

kalacaklar cehennem kendilerine barınak olacak, orada ne bir serinlik ne de bir içecek

olmayacak aksine kaynar su ve irin tadacaklar,544 azabları sürekli olarak artacak,545 ebedi

kalmak üzere cehennem ateşinde kalacakları546 âyetlerde bildirilmektedir.

Sonuç olarak gerek âyet-i kerîmelerden ve gerekse diğer bilgilerden Câhiliye

Çağı İnsanının Allah’ı yaratıcı olarak kabul etmelerine ve zorda kaldıklarında O’na

sığınmalarına rağmen O’na ulaşmak gayesiyle putları ortak koştukları, melekleri de

O’na ulaşmada vasıta kabul ettikleri ve onları Allah’ın kızları olarak kabul ettiklerini

görmekteyiz. Onların Allah’a ortak koşmalarının sebebi ise putları Allah’a yaklaşmada

bir vasıta saymalarından dolayı idi. Ayrıca atalarına önem vermeleri de onların putlara

olan bağlılıklarını artıran önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

535 Bu kişinin Ebû Cehil olduğu ve onun Mekke’nin dağları arasına geçerek kendisinden daha güçlü ve daha şerefli kimsenin olmadığını söylemesi üzerine bu ayetlerin nâzil olduğu rivâyet edilir. (Geniş bilgi için bkz. Taberî, XXI, 60-63) 536 ed-Duhân 44/ 47-50 537 el-Câsiye 45/ 33-35 538 el-Ahkâf 46/33-35 539 et-Tûr 52/46-47 540 el-Kamer 54/7-8 541 el-Vâkıa 56/93-94 542 el-Mülk 67/6-11 543 el-Mülk 67/27 544 en-Nebe’ 78/21-26 545 en-Nebe’ 78/30 546 el-Beyyine 98/6

Page 110: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

101

Onlar, o zamanda kendilerine bir peygamber gelmesini istiyor olmalrına rağmen,

gelen peygamberin kendileri gibi zengin ve çok erkek çocuk sahibi olmaması onu kabul

etmemelerinin önemli bir sebebiydi. Çünkü o günkü toplumda erkek çocuk bir üstünlük

sembolüydü. Bu özellikler Hz. Peygamber’de bulunmadığı için ona yalancı, şair, kâhin,

büyücü de diyerek ona karşı gelmişler hatta tebliğ ettiği dîni ve kitabı da reddetmişlerdir.

Page 111: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

102

II. BÖLÜM

CÂHİLİYE ÇAĞI İNSANININ SOSYAL HAYATI

Page 112: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

103

II. BÖLÜM

CÂHİLİYE ÇAĞI İNSANININ SOSYAL HAYATI

Câhiliye Arapları’na göre örnek insan; “mürüvvet sahibi” yani cesur, mert,

yardımsever, misafirperver, kabilesine karşı görevlerini yerine getiren bir kişiliğe sahip

olmalıydı. Üstünlük bağlı bulunulan soya göre değer kazanırdı. Onların, insanı bu

şekilde tanımlamalarının sebebi, o dönem insanının aşırı derecede şereflerine düşkün

olmalarıydı. Yukarıdaki özelliklere sahip olmayan bir kimse, toplum tarafından

dışlanırdı. Bu ise hiç kimsenin istemediği bir durumdu. Onlardaki bu mevcut şeref

anlayışı, dinin yerini almış bir durumdaydı.547 Câhiliye şairlerinin önde gelenlerinden

Tarafe, meşhur Muallaka'sında şeref konusunda şunları söyler:

“Nice günler vardır ki kadınları ve şerefimizi korumak için düşmanların

verdikleri korku ve göz dağlarına rağmen kendimi sıkmış ve savaşa devam

etmişimdir.”548

Amr da Muallaka’sında kendilerini şöyle tanıtmaktadır:

“(Sen) bizi; ırz ve namus korumakta onların hepsinden daha mukavemetli

bulursun ve bir and içilince bu anda bizi onların hepsinden daha sadık görürsün.”549

Yine bu dönemde hem dostluğun, hem de düşmanlığın karşılıklı olması

gerektiğine inanılır ve bunların her zaman fazlasıyla ödenmesi gerektiği düşünülürdi.

Ödendiği zaman kendileriyle gurur duyarlar, ödenmediği zaman da kendileri toplum

tarafından kınanılırdı. Önemli olan üç şey; kadın, şarap ve şarkı idi.550

O dönem insanına göre hayat, kavmin elebaşları ile sohbet etmek, meyhanede

şarkı söyleyen kadınlarla şarap içmekten müteşekkil idi.551 Ayrıca, kibir,552 haseple

547 Tecrîd-i Sarîh, IX, 110; Rodinson, s. 19 548 Yaltkaya, s. 4 549 Yaltkaya, s. 93 550 T. W. Arnold, s. 82-84 551 Ahmed Emin, Fecrü’l-İslâm (İslamın Doğuşu), (trc. Ahmet Serdaroğlu), Kılıç Kitabevi, Ankara 1976, s. 137 552 Ebu Dâvûd, Edeb, 120

Page 113: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

104

gurur duyma, nesepten dolayı ta’n etme, yıldızlardan yağmur bekleme ve öleninin

arkasından yas tutma önemli idi.553

Câhiliye Çağı insanının karakterini şu beyitler açıkça ortaya sermektedir:

“Ben, (konuk gelmesin diye veya düşman korkusundan) evimi bayır ve tepelere

(veya iniş yerlere) yapmam. Kavmim her ne zaman (konuk ağırlamak veya düşmanlarla

çarpışmak için) benden yardım isterlerse hazırım.

Beni, kavmimin meşveret meclisinde arasan bulursun; beni meyhanelerde de

avlamak istersen avlayabilirsin.

Ne zaman bana gelirsen sana bir dolu sabah şarabı sunar ve kendim de seninle

beraber içerim. Yok, eğer benden içmezsen kendinden iç ve bol bol iç.

Dağılmış olan kabile bir yere toplanıp ta soy sopla övünmeğe kalktıkları vakit

beni herkesin başvurduğu yüksek hanedanın ta tepesinde bulursun.

Benimle oturup şarap içen arkadaşlarım yıldızlar gibi parlaktırlar. Şarkılar

okuyarak bizi eğlendiren kız da uzun gömleği ve safrana boyanmış entarisiyle geceleri

meclisimize gelir.

O kızın yeni ve yakası geniştir, arkadaşlarımın; ellerini sokup onu her taraftan

sıkıştırmalarına müsaittir. Onu vücudunun elbiseden dışarıda kalan kısımları da beyaz ve

yumuşaktır.

“Bize biraz oku” dediğimiz vakit bakışları bir yere saplanmış gibi önüne bakarak

yavaş yavaş başlar, birden bire sesini yükseltmez.

(Fakat biraz sonra) o kadar güzel ve hazin nağmeler yapmaya başlar ki (onun

sesini) ölen yavrusuna ağlayan bir ananın sesi zannedersin.

Bol bol şarap içmek ve zevk sürmek ve bu (uğurda) kendi kazandığım ve

babadan kalma malları (şuna buna) vermek ve satmaktan geri durmadım.

553 Müslim, Cenaiz, 29; Ateş, s. 75-76

Page 114: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

105

Nihayet, bütün aile ve aşiretim; uyuzluğundan dolayı vücuduna katran sürülerek

başka develerden ayrı bırakılan deve gibi benden ayrılıp beni tek başıma bıraktılar.

(Onlar, beni tek başıma bıraktılarsa da) evvelce lütfumu gören yoksulların ve

aynı zamanda şu deriden yapılmış büyük çadırlarda oturanların (zenginlerin) beni

unutmadıklarını gördüm.”554

Câhiliye Çağı erkeğinin sahip olduğunda kendisiyle gurur duyduğu belli başlı

özellikleri vardı. Bunlar; köleler, mallar, içtiği şaraplar, öldürdüğü kimseler ve

kadınlardı. Aşıkları, erkek çocukları ve erkek çocuklarını doğurma güçleri kadınlarının

övünülecek en temel özellikleriydi. Bu erkek çocuklarının babasının kim olduğu hiç

önemli değildi.555 Kadınların iyi çocuk doğurmaları, Câhiliye çağı hakkında bilgi veren

Câhiliye şiirinde de belirtilir. Nitekim Lebîd:

“Biz dört oğlan anasının çocuklarıyız.” derken Arapların kadına bakış açısını

gözler önüne sermektedir.556

Ataerkil bir anlayışa sahip olan Arap toplumunda göçebe bir hayat tarzı sürmek,

kadını önemsiz bir konuma düşürmekteydi. Nitekim göçebe hayatın kaçınılmaz unsuru

olan sık sık yer değiştirme ve zamanı belli olmayan kabile baskınları, yağmaları

sonucunda ganimet elde etme, savaşma gibi özelliklerin kadında bulunmaması böyle

düşünülmesine neden olmuştur. Aile içerisinde kadının söz söyleme hakkının olmaması

onu erkeğe bağlı kılmıştır. Yerleşik hayattaki bir kadın, göçebe hayattakine oranla

toplumda daha etkindir. Nitekim yerleşik hayattaki Hz. Hatice’nin mallarını işletmesi

buna önemli bir örnektir.

Bu dönemin kadın-erkek ilişkileri de toplumun göçebe veya yerleşik olmasına

göre değişmekte olup, göçebe toplumda daha serbestti. Toplumda iffetli kadınlar olduğu

gibi köle ve azatlılar gibi bir çok erkekle ilişkisi olan kadınlar da vardı.557

554 Yaltkaya, s. 41-42 555 Muhammed Şarkavi, Özgürlük Peygamberi Hz. Muhammed, (trc. Muhharrem Tan), Alternatif Düşünce Yayınevi, İstanbul 2004, s. 22 556 Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, (Redaktör: Hakkı Dursun Yıldız), I, İstanbul 1986, 169 557 M. Akif Aydın, “Kadın”, DİA, XXIV, İstanbul 2001, 86

Page 115: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

106

Göçebe hayatta kadının hiçbir değeri olmamakla beraber yapmak zorunda olduğu

bir çok sorumluluğu vardı. Bu kadınlar, çocuklara bakmak, hayvanları sağmak, giyecek

ve çadır örmek, savaşta savaşanlara su taşımak, yaralılarla ilgilenmek ve savaşta

söylemiş oldukları şiirlerle erkekleri cesaretlendirmek bu sorumluluklardan birkaç tanesi

idi. Alt tabakada kadın, kocasının mallarından daha aşağı bir konumdaydı ki bu durum

doğar doğmaz başlar ve hayat boyu devam ederdi.558

Kadın, erkeklerin arzularını gideren ve ona hizmet eden bir varlık olarak telakki

edilirdi. Nitekim muayyen günlerinde kadınlarla oturulmaz, yemek yenmez hatta onlar

evden, çadırdan da dışarıya çıkarılırdı.559

Şehirde yaşayan cariyeler, fuhşa zorlanır ve bu yolla elde ettikleri paralara

sahipleri tarafından el konulurdu. Kadının namusu şehirdekine oranla çölde daha saygı

görürdü.560 Cariyelerin bu şekilde muamele görmeleri onların “ahlaki sapkınlık ve insan

sayılmamalarından” kaynaklanıyordu.561

Arap toplumunda kadınlara değer verilmemesi; toplumun sürekli mücadele

halinde olmasından dolayı erkeğe duyulan ihtiyacın fazla olmasına bağlanmıştır.

Nitekim bu yüzden de erkek çocuk doğduğu zaman şenlikler yapılırdı. Çünkü savaşta

erkek ne kadar fazla olursa savaşı o taraf kazanır ve bu yüzden diğer kabilelere de

üstünlük sağlanırdı.562

Câhiliye devrinde kadın, Kâbe’yi Muazzama’yı çıplak olarak tavaf ederek:

“Bana kim ödünç bir tavaf elbisesi verecek?” Elbiseyi fecrinin üzerine kor:

“Bugün bir kısmı veya tamamı görülür ama ondan açılanı helal etmem.” derdi.563

558 Neşet Çağatay, s. 133-134 559 Şemseddin Günaltay, “İslâmdan Önce Araplar Arasında Kadının Durumu”, Belleten, Türk Tarih Kurumu Basımevi, XV, Ankara 1951, 60 sayı, s. 492; Çağatay, s. 133 560 Çağatay, s. 134 561 M. Akif Aydın-Muhammed Hamidullah, “Köle”, DİA, XVI, Ankara 2002, 238 562 Günaltay, s. 493-494 563 Taberî, X, 137-138

Page 116: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

107

Kur’ân-ı Kerîm, Câhiliye Arapları’nın kız çocuğuna dolayısıyla da kadına bakış

açılarını ortaya koymaktadır. “Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda?”564 Bu ayetlerde Allah, günahsız yere kız çocuklarını diri

diri gömen Arapların bu adetlerini kınayarak, bu yaptıklarının büyük günah olduğunu

belirtmiştir. Onlar, bu yaptıklarının günah olmadığı kanaatindeydiler.565 Onlar, kızlarını

öldürür, buna rağmen köpeklerine daha fazla merhamet ederek onları beslerlerdi.566

Mev’ûde olarak isimlendirilmesi sadece kız çocuklarının gömüldüğü anlamına

gelmemelidir. Gömülen çocukların çoğunluğunu kızlar oluşturduğu için bu isim daha

ziyade kızlar için kullanılmıştır. Fakat zamanla diri diri gömülen kız veya erkek

çocukları için de bu isim kullanılır hale gelmiştir.567

Bu dönemde bir kimse borçlandığı zaman borcuna karşılık olarak annesini,

kızını, karısını veya oğlunun karısını alacaklı kişiye verirdi. Alacaklı kimse kendisi bu

kadından yararlandıktan sonra, onu kapısında bayrak asılı olan evlere satar ve onun

bedeninden para kazanırdı. Borçlunun borcundan kat kat fazla para kazandıktan sonra

kadını ailesine teslim ederdi. Kureyş’te bu duruma düşmüş ailelerin varlığından söz

edilirdi. İşte insanların, böyle bir duruma düşmemek için kız çocuklarını doğar doğmaz

gömdükleri bildirilir.568 Namuslarını korumak gayesiyle kız çocuklarını öldürmeleri,

aşırı şekilde şeref ve haysiyeti “ifrada kaçırma” olarak değerlendirilmektedir.569

Arapların çocuklarını neden öldürdüklerini ayetler haber vermektedir: “... Allah’a

ortak koşanlardan çoğuna çocuklarını öldürmeyi de o taptıkları ortaklar, hem onları

helak etmek hem de dinlerini karma karışık etmek için hoş bir şeymiş gibi gösterdiler.

...”570 “Bilgisizlik ve düşüncesizlikle çocuklarını öldürenler ...”571 “Oysa onlardan birine

564 et-Tekvîr 81/8-9 565 Derveze, I, 124 566 Taberî, XXIV, 147-148 567 Yavuz Yıldırım, “İslâm Öncesi Arap Yarımadasında Çocuk Öldürme Olgusu”, İÜİFD, İstanbul 2003, sayı 7, s. 83 568 Şarkavi, s. 21 569 Hatte, s. 52 570 el-En’âm 6/137 571 el-En’âm 6/140

Page 117: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

108

kız müjdesi verildiğinde öfkesinden yüzü simsiyah kesiliyor. Verilen müjdenin kötü

etkisiyle kavminden gizleniyor. Onu hakarete katlanıp sağ mı bırakacak, yoksa toprağa

mı gömecek? ...”572 “Geçim endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da rızkı biz

veririz, size de ... Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır”573 Onlar, bazen de aile

bireylerinin sayısının fazla olmasından dolayı geçim sıkıntısı çekeceklerini düşündükleri

için çocuklarını öldürürlerdi.574

Kız çocukları iki şekilde gömülürdü. Birincisinde, kadın doğum yaklaştığı zaman

bir kuyu kazar ve çocuğu kuyunun başında doğururdu. Kadın, eğer çocuk kız olursa

çocuğu kuyuya atar ve toprağı üzerine doldurarak kuyuyu dümdüz ederdi. Çocuk erkek

olursa onu bir kenara koyardı. İkincisinde ise kız, altı yaşına kadar büyütülürdü. Altı

yaşına geldiği zaman baba, hanımına kızını süslettirir ve onu gezmeye götüreceğini

söyleyerek evden çıkartır ve daha önceden kazdığı kuyunun yanına götürür ve onu

kuyuya atarak üzerine toprağı doldurur ve orayı düzlerdi.575 Çukurun düzlük haline

getirilmesi orasının mezar olmamasını ve unutulmasını sağlamak içindi. Ayrıca bu

şekilde öldürme, izleri de ortadan kaldırıyordu.576

Çocuğun doğar doğmaz gömülmesi, annenin çocuğa olan bağlılığının az olması

ve çocuğun evdeki nafakaya dahil olmamasına bağlanmaktadır. Altı yaşında öldürülmesi

ise nadir olan bir durumdur. Bu uygulama, o dönemde yaşanan bir kıtlıktan olmuş

olabilir. Yoksa böyle bir şeyin olmasının izahının zor olacağı ifade edilir.577

Câhiliye Çağı’nda kız veya erkek çocuklarını öldürme bir çok kabile tarafından

uygulanan bir adetti. Nitekim bu kabileler arasında Mûdar Kabilesi’nden Temîm,

Kinâne, Kays, Hüzeyl, Esed; Kureyş; Rebîa Kabilesi’nden Bekir b. Vâil; Kahtâni

Kabilesi’nden Kinde ve Huzâa vardı.

572 en-Nahl 16/58-59 573 el-İsrâ 17/31 574 Derveze, II, 344 575 Cevâd Ali, V, 89-90 576 Yıldırım, s. 81 577 Adnan Demircan, “Câhiliye Araplarında Kız Çocuklarını Gömerek Öldürme Âdeti”, İSTEM, Konya 2004, yıl 2, sayı 3, s. 19

Page 118: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

109

Diri diri gömmenin yanında suda boğma, kuyuya atma, uçurumdan atma,

boğazlayarak öldürme gibi yöntemler de kullanılmaktaydı.

Kızların öldürülmelerinde rol oynayan etkenler arasında; aileye masraf olması,

savaşta esir düşme sonucu ailenin rezil olması, ani baskınlarda kızın düşmanın eline

geçmesi neticesinde ailenin toplumda düşeceği kötü durum, kızın herhangi bir uzvunda

sakatlık olması halinde onun uğursuz sayılması ve tanrılarına insan kurban etme

sayılabilinir.578

Onlar, gömdükleri kızlarını, “Allah’ın kızları” olarak niteledikleri meleklerin

yanına gittiklerine inanarak yaptıkları işle vicdanlarını rahatlatıyor, kendilerini

psikolojik olarak huzurlu hissediyor ve böylece kızlarını gönül rahatlığıyla

gömüyorlardı.579 Ayrıca yaptıkları işi cinayet olarak düşünmüyor ve “kızları diri diri

gömmek iyi hasletlerdendir” diyerek övünürlerdi.580

Bu dönemde bu adeti hoş görmeyenler de vardı. Bunlardan biri de Zeyd b. Amr

b. Nüfeyl idi. Bu kişi, diri diri gömülecek olan kızı babasından alır, besler, büyütür ve

tekrar babasına sunardı. Eğer baba, kızı yine kabul etmezse kızın bakımına devam

ederdi.581

Savaşta erkekler, kadınlarını arkalarına alarak savaşırlardı. Çünkü bu, onların

savaşta daha cengaver bir şekilde savaşmalarını sağlardı. Eğer yenilirlerse kadınlarının

düşmanın eline geçip rezil olacaklarını bilirlerdi. O kadınlar, atlarını besledikleri

kocalarının düşmanı yenmelerini, eğer yenilirlerse onların kocaları olmadığını

söyleyerek onları harekete geçirirler ve onların kahraman olduklarını göstermeleri için

de düşmandan bir alamet almalarını isterlerdi.582

578 M. Ali Kapar, “Mev’ûde”, DİA, XXIX, Ankara: 2004, 491 579 Yıldırım, s. 84 580 Günaltay, s. 494 581 Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr, 23 582 Şerafettin Yaltkaya, İmriül Kays Yedi Askı, Maarif Matbaası, İstanbul 1943, s. 96-97

Page 119: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

110

Câhiliye döneminde kadın, kocası öldürülürse onun arkasından ağlayamazdı. Ne

zaman kocasının öcü alınırsa ancak o zaman kocasına ağlama hakkını elde edebilirdi.583

Kocası ölen kadın, en kötü elbiselerini giyerek evinin en kötü yerinde bir sene boyunca

beklerdi. Bu zaman zarfında koku sürünmez ve sürekli matem tutardı. Sene

tamamlandığı zaman, yanından köpek geçtiği esnada yerden aldığı deve tezeğini

omzunun arka tarafından attığı zaman matemi sona ererdi. Bu bir sene içinde kadın,

yıkanmaz, tırnak kesmez ve hiçbir şekilde temizlik yapmazdı. Sene dolduğu zaman ona

bir eşek, koyun veya kuş getirilerek hayvanı önüne sürerek bu matemden çıkardı ki o

hayvan ölürdü. Bundan sonra kadın temizlenir ve yeni bir evlilik yapacak duruma

gelirdi. 584

Câhiliye Çağı’nda kadın, “Araplarda kutsal görev” olarak kabul edilen matemin baş

kahramanıydı. Ölen kişinin arkasından onu övecek ağıtları söylerdi. Ölünün arkasından

üstünü başını parçalayanlar, kendini dövenler, üzerlerine çamur sürenler, elbisesini ters

giyenler olurdu. Bu matem bir yıl boyunca devam ederdi. Bu döneme has “yas elbisesi”

giyilirdi. Ölen kimsenin akrabaları siyah ve beyaz renkteki bu iki yas elbisesini bir yıl

boyunca giyerler ve cenaze için ayağa kalkarlar, cenazeyi gördükleri zaman da “sen şimdi

hayatta olduğun gibisin. Şerli isen şerli, hayırlı isen hayırlısın” derlerdi. Ölecek olan kişi,

öldükten sonra kahramanlıklarının anlatılmasını vasiyet eder, hatta bazen ölmeden

arkasından söylenecek ağıdı kendisi de dinlerdi. Nitekim Hz. Peygamber’in dedesi

Abdulmuttalib, ölüm döşeğinde iken kızlarını başına toplayarak kendisi hakkında

söyleyecekleri ağıtı dinleyenlerden bir idi.585

Âtike bint Abdulmuttalib, ağlayarak babası hakkında şunları söylemiştir:

“Ey iki gözüm! Ölüm uykusundan sonra yaşlarınızla ağlayınız ve cimrilik

etmeyiniz.

Ey gözlerim! Çok göz yaşı dökünüz, dökünüz ve ölüye ağlayan kadınların

yüzlerini vurarak ağlamasına karıştırınız.

583 Çağatay, s. 138 584 Buhârî, Talâk, 45, 46, Tıbb, 18; Müslim, Talâk, 58, 60, 61; Tecrîd-i Sarîh, XI, 369

Page 120: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

111

Ey gözlerim! Göz yaşlarını çok defa depo ediniz, yaşlı yük olan bir kimse gibi

olmayan bir adamın üzerine akıtınız.

Büyük adam, belalı işlere dalan, keremler sahibi, ahdini yerine getiren hakkı

veren ve hakkını alan kimse üzerine.

Şeybetü’l-Hamde, bilekleri ateşliye henüz sabit duran, doğruluk sahibi üzerine.

Harb esnasında katlanmayan kılıç, muhâsama esnasında hasmını yere çelen

kimse üzerine ağla.

Yumuşak huylu, cömert, ahdini yerine getiren, dolgun süzülmüş halis, hayrı çok

kimse üzerine.

Ailesi yüksek yerde asâletlenmiş, alnı dik, gayesi güç.”586

Huzeyfe b. Ğanim’in Abdulmuttalib hakkındaki mersiyesi şu şekildedir:

“Ey gözlerim! Yaşları göğüs üzerine dökünüz, cimrileşmeyiniz ki yağmur seli ile

sulanasınız.

Göz yaşı dökünüz, her gün güneşin doğuşunda zamanın musibeti kendisinden

caymayan bir kişinin ağlanmasıyla ağlayınız.

Kaldığınız müddetçe Kureyş’ten haya sahibi ve setr sahibi olan kimsenin üzerine

dökünüz, toplayınız, çoğaltınız ve akıtınız.

Aklı kuvvetli olan, izzet ile beraber öfkeli olan, güzel yüzlü olan, zayıf olmayan

ne de faydasız yere çok konuşmayan bir adamın üzerine dökünüz, toplayınız, çoğaltınız

ve akıtınız.

İzzetli, rifatli, güzel huylu efendi, kadri yüce, cûd, fazıl, hayır sahibi kıtlık

zamanlarda ve yoksul güç zamanlarda Luayy’ın baharına ağlayınız.

585 Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr, 25; Cevâd Ali, V, 172; Mustafa Çağrıcı, “Matem”, DİA, XVIII, Ankara 2003, 128; Ateş, s. 86 586 İbn Hişam, I, 128-129

Page 121: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

112

Mead ve Nâile’den olan şerefli kerimü bahş edici, keremleri çok hoş seciyyeli ve

asıllı olan kimse üzerine.

Onların aslen ve neslen ve madeni itibariyle hayırlısıdır.

Şeref ve koşunca onların en çok paya sahip olanıdır.

Mecd hilim ve akıl ile senelerinin malları götürmesi esnasında fazliyle onların en

iyisidir.

O Şeybeti’l-Hamd üzerine ki onun yüzü gecenin karanlığını aydınlatır tıpkı Bedir

Gecesi’ndeki ay gibi.

Hacıları sulayan sonra hayır için tirid yapan Hâşim’dir.

Abd-i Menâf’ta Fihr’li Efendi’dir.

Makamın yanında Zemzemi çıkarttı ve onun sakiliği her iftihar sahibinin üzerine

bir iftihar oldu.

Ona her bir esir hüzünle kederle ağlasın.

Eli dar ve eli varlıklı olan Kusayy Ailesi ağlasın.

Onun oğulları yaşlıları ve gençleri kerim kişilerdir. Doğan kuşunun yumurtası

onlardan gelmiştir.

O Kusayy ki Kinâne’nin hepsine düşmanlıkta bulundu.

O ise Beytullah’a güçlük ve kolaylık darlık ve varlık zamanlarında kendini

bağladı hizmetine devam etti.

Eğer ölümlerin pençesi ona takılırsa da korkulardan emin olup umduklarına

kavuşarak yaşamıştır.

Bir takım kılıçlı efendi adamlar geriye bıraktı ki,

Ebû Utbe hediyesini bana veren ışıklı ziyalı, renkleri beyaz ışıklı erkek

topluluklarındandır.

Page 122: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

113

Hamza Bedir gibidir hayır ve cuda, fazıla koşar, elbiseleri temiz zulmetmekten

gadr etmekten temizdir.

Abd-i Menâf mecd sahibi izzet ile birlikte öfkeli akrabalara bakan, kayın

akrabasına merhametli kişidir.

Saçına sakalına aklık karışanların hayırlısıdır.

Onların nesilleri ise meliklerin nesilleri gibidir, ne helak olurlar, ne de

noksanlanırlar.

Onlardan büyüyerek zaman musibeti bir kimse karşılaştığında onun karşısında su

gibi akar.

Onlar geçmiş asırda hatırlarla yarış yapıldığı zaman Mekke çukurunu mecd ve

izzet ile doldurdular.

Onların içinde yüceleri inşâ edenler ve imaret vardır.

Onların dedeleri Abd-i Menâf kırıkları saran kimsedir.

Benû Fihr bizi mağlub ettiği zaman düşmanlarımızdan korumak için kızını Avf

ile nikahlamakla.

Böylece biz beldelerin alçaklarında ve yükseklerinde onun emniyeti altında

yürüdük ta kervan denize daldı.

Onlar hazır oldular, insanlar ise fırkaları göründü ve onlarda Benî Amr’ın

ihtiyarlarından başka kimse yoktu.

Oralarda bol sulu evler yaptılar ve oralarda denizin büyük kısmından devamlı

kesilmeyen sular akıtan su kuyularını taşla inşa ettiler.

Ki hacılar ve başkası onlardan nahrın ikinci günü sabahı oraya koştukları zaman

su içsinler.

Üç gün onların kafileleri Ehâşib ile Hicir arasında zelilleşmiş oldukları halde

kalırlar.

Page 123: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

114

Eski zamanda bundan önce bir zaman müstağni kaldık.

Hum kuyusundan veya Hafr’dan başka su almadık.

Onlar karşılığında intikam alınan günahları bağışlar sefâhat ve çirkin sözü de af

ederler.

Onlar bir kabileden olmayan kimselerin hepsini bir andlaşmada topladılar.

Ve onlar bizden, Benî Bekr’in azgınlarını men ettiler.

İbn Lübnâ’nın ihsan ettiği şeyi unutma ki o senden şüküre layık olmuş bir eli

ihsan etti.

Ey İbn Lübnâ sen Kusayy’dansın. Nispet ettikleri zaman göğüsten kalbin kasdi

yönelmesi nihayet bulacak şekilde.

Ve sen yüceliği kapsadın ve o yüceliği mecd için asıl olan işini yürüten ve ona

hakim kimseye topladın.

Önde geldin ve kavme mal bezlettin, ekmek ufalttın, çok cömert oldun, her

kerem yüce kadre sahip olan efendi geniş huylu her kimseye efendi olan bir evlatsın.

Senin anan Huzâa’dan nesebi halis cevherdir. Haber sahipleri bir gün nesepleri

elde ettikleri zaman

Yerinden kaldırılarak Sebe’in bahadırları içine konuldun ve ona intisab ettin. O

halde güneşin zerrelerinde mensup olarak onlara ikram et.

Ebû Şemir onlardandır. Amr, Mâlik ve Zu Ceden onun kavmindendir ve Ebû

Cebr dahi.

Ve Es’ad insanları yirmi sene idare etti yönetti. İşte o vatanlarda memleketlerde

yardım ile teyid edilir.”587

Tarafe’nin Muallaka'sında ise şunlar yer almaktadır:

587 İbn Hişam, I, 130-132

Page 124: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

115

“Ey kardeşim Mabed’in kızı! Ben, ölecek olursam, arkamdan sayıp dökeceğin

vasıflarımla benim ölümümü herkese duyur ve yakanı yırt.

Beni; benim kadar himmet ve gayreti yüksek olmayan ve her işe yetişemeyen ve

vakaları başaramayan kimseyle bir tutma.

Beni; büyük işler karşısında ağır davranan; kötülük olunca koşan ve herkesin

ellerinin tersleriyle itilip kakılan kimse yerinde sayma.”588

Görüldüğü gibi bu ağıtlarda o kişinin ömrü boyunca yaptığı iyilikler, güzellikler

dile getirilerek methedilmektedir.

“... gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. ...”589 âyetinden

Câhiliye kadınlarının ayaklarına hal hal taktıkları anlaşılmaktadır. Gerek bu cümleden,

gerek aynı sûrenin 60. ayetinde geçen “süslerini açığa çıkarmalarında bir sakınca yoktur.” cümlesinden ve gerekse Ahzab Sûresi’nin 33. ayetinde geçen “… önceki câhiliyyet devri çıkışı gibi süslenip çıkmayın. ...” cümlesinden bu dönem kadınlarının

süslenmeye önem verdikleri anlaşılmaktadır.590

Nûr Sûresi 31, 60 ve Ahzab Sûresi 59. ayetlerden bu dönemin kadınlarının nasıl

giyindikleri anlaşılmaktadır. Zira onların baş örtüsü kullandıkları, kıyafetlerinin boyun,

göğüs ve sırtlarını gösterecek kadar açık olduğu, baş örtüsünden başka bir örtü daha

kullandıkları ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda bu kıyafetlerin, şehirdeki kadının

kıyafeti hakkında bilgi verdiği ve köydeki kadınların da yaklaşık olarak buna benzer

kıyafetler giydikleri ifade edilir.591

Bu dönem insanının saçlarını iki tarafa ayırdıkları,592 öldükleri zaman mallarının

sadece oğullarına kaldığı,593 ve eğlendikleri Nevruz ve Mihricân adında iki

bayramlarının olduğu bildirilir.594

588 Yaltkaya, s. 48-49 589 en-Nûr 24/31 590 İzzet Derveze, Asru’n-Nebi Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, (trc. Mehmet Yolcu), Yöneliş, I, İstanbul 1989, 87 591 İzzet Derveze, Asru’n-Nebi, I, 86 592 Buhârî, Libâs, 70, Menâkıbu’l-ensâr, 51; Tecrîd-i Sarîh, IX, 273-274 593 Buhârî, Vesâyâ, 6; Feraiz, 10 594 Ebû Dâvûd, Salat, 245; Nesâî, Iydeyn, 1; Ali Osman Ateş, s. 73

Page 125: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

116

Bu dönemdeki kadın-erkek ilişkilerinin nasıl olduğu konusunda Ebû Cehil’in Evs

Kabilesi ile yaptığı antlaşmadan bilgi sahibi olunmaktadır. Nitekim Ebû Cehil, Evs

Kabilesi’nin liderine kendi aralarında hanımlarını, kızlarını ve cariyelerini birbirlerinden

sakınmadıklarını, kadınlarının pazarlarda erkeklerle nâhoş hareketler içerisinde

olduklarını, eğer kendileri de kadınlarının ve kızlarının onlarla böyle ilişkiler içerisinde

olmalarına müsaade ederlerse kendi kadınlarının ve kızlarının da Evslilerle kendi

kabilelerinin erkekleriyle yaptıkları muameleye izin vereceklerini söylemiştir.595

Câhiliye’de bir kişi, köle satın aldığı zaman boynuna bir ip takar ve kölesini

evine o şekilde götürürdü. Kişi eğer savaş sebebiyle köle olduysa onun kakülü kesilirdi.

İnsanlar birbirlerine köle hediye ederlerdi. Bazen de kumar yoluyla köle olunurdu ki Ebû

Leheb ve Âs b. Hişam’ın bu şekilde kumar oynadıkları ve kumarda yenilen Âs b.

Hişam’ın yenildiği için Ebû Leheb’in devesini güttüğü bildirilir. Borcunu ödemeyen

kimse de köle olurdu.596

Köle veya cariyelere yapılan muamele de insafsızca idi. Kişi köle ve cariyesini

dövebilir, uzuvlarını kesebilir ve hatta öldürebilirdi. Bu yaptıklarından dolayı herhangi

bir muameleyle de karşılaşmazdı. Nitekim insanlar, hayvanlarına köle ve cariyelerine

davrandıklarından daha iyi davranırlardı.597

Esirlere yapılan muamelede yukarıdakinden farklı değildi. Onlar, esirlerini

yakıyor, bazı uzuvlarını kesiyor, onları köleleştiriyor, işkenceyle öldürüyor ve

öldürülmeleri şartıyla düşmanlarına da satıyorlardı. Bazen de onları fidye karşılığında

veya mübadele yoluyla serbest bırakırlardı. Eğer kabilenin reisi olan kişi esir düşer ve

esir düştüğü kabilenin reisine sığınırsa bir daha savaşmamak şartıyla serbest

bırakılırdı.598

595 Eyüp Sabri, Mirâtu’l-Haremeyn, Bahriye Matbaası, II, Konstantiniyye 1304, 332 596 Corci Zeydan, IV, 36-37 597 Çağatay, s. 132 598 Ahmet Özel, “Esir”, DİA, XI, İstanbul 1995, 382

Page 126: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

117

Bu zamanda insanlar, birbirlerine kızdıkları veya birbirleriyle kavga ettikleri

zaman anneleri dolayısıyla birbirlerini kınarlardı ve ayıplarlardı ki bu Câhiliye ahlakı

olarak nitelendirilmiştir.599

Bu dönemde güzel huylara sahip insanlar da bulunurdu. Bunlardan biri Hakîm b.

Hizâm’dır. Bu kişinin Allah’a dua ettiği, yüz deve yükü malı bağışladığı, fakirlere

sadaka verdiği ve yüz köleyi de azat ettiği bildirilir.600 Ayrıca Hakîm b. Hizâm, Hz.

Hatice’nin yeğeni olup, nübüvvetten önce Hz. Peygamber’in çok yakın arkadaşıydı.

Zeyd b. Harise’yi satın alarak Hz. Hatice’ye hediye etmiştir. Müslümanlar, Ebû Tâlib

Mahallesi’nde boykot edildiği zaman halasına yiyecek götürdüğü, herkesin kırk yaşında

üyesi olduğu Dârûnnedve’ye daha yirmili yaşlarda iken onun üye olduğu, Hz.

Peygamber’in öldürülmesine karar verildiği zaman Dârûnnedve’de onun da bulunduğu,

cömertliğiyle meşhur olduğu ve Mekke’nin fethiyle de Müslüman olduğu bildirilir.601

Bu dönemde Abdullah b. Cüd‘ân’ın da akraba ziyareti yaptığı, fakirlere yardımda

bulunduğu bildirilir. Yaptığı bu iyiliklerin ahirette ona fayda sağlayıp sağlamayacağını

soran Hz. Aişe’ye Hz. Peygamber, onun bir kez olsun “Rabbim! Günahlarımı affet”

demediği için iyiliklerinin ona fayda sağlamayacağını bildirmiştir.602 Abdullah b.

Cüd‘ân, gençliğinde cinayetler işlediği için gerek babası tarafından ve gerekse kabilesi

tarafından reddedilmiştir. Fakat onun zamanla ticaretle uğraştığı, yaşı ilerledikçe de

cömert bir insan haline geldiği, bir çok köle ve cariyeyi azat ettiği, Hilfü’l-Fudûl

Antlaşması’nı düzenleyenlerden birinin de o olduğu, çeşitli nedenlerle Mekke’ye

gelenlerin hem kendilerini hem de mallarını koruduğu ve insanlara bol bol ikramda

bulunduğu bildirilir.603

Bir yıldız atıldığı zaman o gece büyük bir kimsenin doğduğunu veya öldüğüne

inanırlardı.604

599 Buhârî, İmân, 21; Tecrîd-i Sarîh, I, 42 600 Buhârî, Zekat, 25, Itk, 12; Buyû, 100, Edeb, 16; Müslim, Îmân, 194, 185, 196; Tecrîd-i Sarîh, V, 187 601 İbrahim Sarıçam, “Hakîm b. Hizâm”, DİA, XV, İstanbul 1997, 187 602 Müslim, Îmân, 365 603 Mustafa Fayda, “Abdullah b. Cüd‘ân”, DİA, I, İstanbul 1988, 93-94 604 Müslim, Selâm, 124

Page 127: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

118

Cahiliyede bir kimse öldürülürse ya katilin, ya da katilin yakınından birinin

öldürülmesiyle maktulün intikamı ve öcü alınırdı. Öldürülen kimse asil, soylu bir kimse

ise öldürülecek olanın da en az onun kadar asil olması gerekirdi. Aksi takdirde asil

kişinin intikamı ancak birkaç kişinin öldürülmesiyle alınabilirdi. Bu ise kan davalarına

ve kabilelerarası savaşa sebeb olurdu. Onlar için intikam o derece önemliydi ki onlardaki

bu intikam arzusu “intikam edebiyatı” diye bir edebiyatın doğmasına sebep olmuştu.

Nitekim Amr b. Külsûm, Muallaka’sında, “Kavimler bizim boyun eğdiğimizi, yılgınlık

gösterdiğimizi asla görmemiştir. Sakın biri kalkıp da bize karşı bir saldırıda bulunmasın.

Çünkü biz, bize saldırandan daha saldırgan oluruz” diyerek câhiliyedeki intikamın

derecesini göstermiştir. İntikam alınmadan dünya zevkinden uzak durulur, kadınlar yas

tutar ve erkeklerini de intikam almaya teşvik ederlerdi.605

Bu dönemde kısas da uygulanmaktaydı. Bununla ilgili olarak “öldürmeyi en iyi

yok eden şey yine öldürmedir” atasözü onların kısasa bakış açılarını sergilemektedir.

Kısas, herkese eşit bir şekilde uygulanmazdı. Nitekim kısas uygulaması zengine karşı

daha müsamahakar iken fakire karşı hemen uygulanırdı. Bu uygulamada kısas

uygulanacak kabileye mensup olmak yeterli idi. Bu da kan davalarının devam etmesine

sebep olurdu. Kocanın karısını, efendinin kölesini, babanın çocuğunu öldürmesinde

kısas uygulanmazdı. Ayrıca kısas uygulayacak kabile zayıf bir kabile ise bu durumda da

kabile diyete razı edilerek kısastan vazgeçirilirdi.606

Câhiliye Çağı’nda hırsızlık yaygındı. Hırsızlık, suç kabul edilmekle beraber

müeyyidesinin varlığından pek fazla söz edilemez. Hırsızlığın, kabileden atma, hapis,

dayak ve el kesme gibi yaptırımları olduğu söylenmekle beraber el kesme, yakın

dönemde ortaya çıkarılan bir müeyyidedir. Eğer kişi, kendi kabilesi veya kardeş

kabileden bir şey çalarsa bu durumda suçlu sayılırken; diğer kabilelerden çalarsa başarılı

addedilir ve çaldıklarına da ganimet muamelesi yapılırdı.607

605 Mustafa Çağrıcı, “İntikam”, DİA, XXII, İstanbul 2000, 356 606 Şamil Dağcı, “Kısas”, DİA, XXV, Ankara 2002, 489 607 Ali Bardakoğlu, “Hırsızlık”, DİA, XVII, İstanbul 1998, 385

Page 128: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

119

Zenginlerin kışın ve kıtlık zamanlarında oynadıkları, oynayanların gurur

duyduğu, oynamayan zenginlerin ise kınandığı kumar oyunu meysirdir. Bu oyunda

hayvan, birkaç paya bölündükten sonra üzerine numaralar verilir ve onlardaki okları

çekerek et elde edilirdi. Zenginler kumarda elde ettikleri bu etleri fakirlere vererek

kendileriyle gurur duyarlardı. Etlerin fakirlere verilmesinden dolayı da bu kumar oyunu

faydalı olarak kabul edilirdi.608

Kabile içinde kavga çıktığı zaman, bu kavga kabile içinde çözülürdü. Kabile

dışından bir kişi ile anlaşmazlık çıkarsa, bunu hakim veya kâhin çözüme kavuştururdu.

İnsanlar, genelde kendi haklarını kendileri savundukları için bu, toplumda kan

davalarının ortaya çıkmasına zemin hazırlardı. Bir kabilede yabancı bir kimse ölü

bulunursa, kabilenin bütün fertleri yemin ederek kendilerini temize çıkarırlardı. Fakat

karşı kabile de yemin ederse öncekilerin yeminleri geçersiz sayılırdı. Uzun kavgalardan

sonra bir sonuca ulaşılamazsa başka bir kabile ile dost olunur ve böylece o kabilenin

yardımına hak kazanılırdı. Kavga esnasında bütün kabile yardıma çağrılırdı.609

2.1 Evlenme

“... babalarınızın evlenmiş olduğu kadınlarla evlenmeyin. ...”610 Câhiliye

Çağı’nda kişi, babasının ölmesi veya babasının hanımını boşaması üzerine babasından

boşanan kadınla evlenebilirdi. Ebû Kays b. el-Eslet, babasının ölümü üzerine babasıyla

evli olan Ümmü Ubeyd binti Damre ile, Esved b. Halef, babası Halef’in ölümü üzerine

babasının hanımı olan Binti Ebû Talha b. Abduluzzâ ile, Safvân b. Ümeyye, babası

Ümeyye b. Halef’in ölümü üzerine babasının hanımı Fahite binti Esved b. Muttâlib ile,

Zebbân b. Seyyâr ise babasının ölümü üzerine babasının hanımı Müleyke binti Harice ile

evlenmiştir. Bu ayetin bunlar hakkında nâzil olduğu rivâyet edilir.611

Kadının kocası öldüğü zaman, kocasının oğlu kadının üzerine bir elbise atarak o

kadın üzerinde kendisinin hak sahibi olduğunu gösterirdi. Bunu da babalarından

608 Tevfik Fehd, “Meysir”, DİA, XXIX, Ankara 2004, 509 609 Çağatay, s. 100-101; Tecrîd-i Sarîh, IX, 229-230 610 en-Nisâ 4/22

Page 129: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

120

kendilerine kalan miras olarak telakki ediyorlardı. O kişi, isterse o kadınla evlenebilir,

isterse onu başka biriyle evlendirebilir veya kadının fidyesini ödemesi üzerine serbest

bırakabilir anlamına gelmekteydi.612 Kadın üzerinde kendi ailesinin hiçbir söz hakkı

yoktu. Bütün söz, kocasının akrabalarındaydı. O erkeklerden herhangi biri onunla

evlenebilir, onu başka biriyle evlendirebilir veya onu hiç evlendirmezlerdi. Kadının

kendi istediği biriyle evlenmesine kesinlikle müsaade edilmezdi.613

O dönemde kadınlar, genelde velileri tarafından para veren kişiyle

evlendirilirlerdi. Bu ise o dönemin ataerkil bir aile yapısına sahip olmasına bağlanırken,

kocası ölen kadının bir mal gibi kocasının akrabalarına devredilmesi de evlenirken

kocasından alınan parayla ilişkilendirilmektedir. Ayrıca evlenmelerde kabile içi evlenme

geleneği de etkili olmuştur.614

Câhiliye Çağında kız, babasından veya amcasından veya amcasının oğullarından

istenirdi. Kişi zenginse istediği kız da zengin bir aileye mensup olurdu ve isteme şu

şekilde cereyan ederdi: “Sabah şerifiniz hayr olsun. Biz, sizin akran ve emsaliniziz. Eğer

kızınızı bize tezvîc ederseniz şeref vermiş olursunuz. Biz de sizin şeref sıhriyyetinize

nâil olduğumuzdan dolayı teşekkür ederiz. Eğer bizi vâkıf olacağımız bir sebepten

dolayı red ederseniz sizi ma’zûr görerek geri gideriz.”

Kız, eğer kendi kabilesinden biri ile evleniyorsa ona şöyle telkinde bulunulurdu:

“Hâmil olduğun vakit hamlini suhûletle va’z et. Daima erkek tevliyet et. Kız doğurma.

Cenâb-ı Hak sana zürriyet ihsan etsin. Seni muazzez ve mukallid kılsın. Güzel huylu ol.

Zevcene riayet et. Daima nezâfet üzere ol”

Kız, eğer başka kabileden biri ile evlendiriliyorsa o zaman da şöyle denilirdi:

“Hâmil olduğun vakit hamlini sukûnetle va’z et. Lakin erkek çocuk doğurma. Çünkü sen

ecânibe tekarrüb edecek ve düşman doğuracaksın. Güzel huylu ol. Zevcenin akrabasına

611 Taberî, VI, 548-553 612 Ebû Dâvûd, Nikâh, 21-22; Nesâi, Nikah, 58; Derveze, VI, 97 613 Buhârî, Tefsîr, 78; Ebû Dâvûd, Nikâh, 21-22 614 M. Akif Aydın, “Kadın”, DİA, XXIV,İstanbul 2001, 86

Page 130: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

121

kendini sevdir. Çünkü onlar, daima senin kusurunu görür ve işitirler. Nezâfet (temizlik)

ve tahareti terk etme.”615

Araplar Arap olmayan birine kızlarını vermezlerdi. Nitekim bu konuyla alakalı

olarak Fars Meliki Kisra’nın Arap olan Hire hükümdarı Numan b. el-Münzir’den kızını

istediğinde hükümdarın Kisra’ya Arapların yanında en kötü olan şeyin kızlarını Arap

olmayan birine vermeleri olduğunu söylemesidir. Melik’in tekrar istemesi üzerine bu

defa da hükümdar, istediği şeyin kendilerinde olmadığını bildirerek isteğini

reddetmiştir.616

Câhiliye Çağı’nda dört çeşit nikah vardı. Birincisi; İslâmiyet’in de kabul ettiği

nikahtır. Bu, kızın babasından veya aile büyüklerinden istenip mehri verilmek suretiyle

gerçekleştirilen nikahtır. İkincisi; istibza nikahı denilen nikah olup kişi, karısını

hayızdan temizlenince asil bir kimseye gönderirdi. Kadın, o kişiden hamile kalıncaya

kadar kocasıyla ilişkiye girmezdi. Hamile olduğu anlaşılınca kocası isterse tekrar

karısıyla ilişkiye girerdi. Bu nikahtan kasıt, asil soylu evlat edinmekti. Üçüncüsü; kadın,

on kişiden az sayıda erkekle ilişkide bulunur ve hamile kalırdı. Çocuk doğduktan sonra o

ilişkide bulunduğu erkekleri toplar ve çocuğu istediği erkeğe nispet ederdi ki erkeğin

itiraz etmeye hakkı yoktu. Dördüncüsü; çok sayıda erkek, kadının yanına girer ve onunla

cinsel ilişkide bulunurdu. Bu tür kadınların kapılarının üzerinde bayrak dikili olurdu.

Kadın hamile kalırsa çocuk doğduğu zaman o adamların hepsi toplanır ve kâifler

çağrılarak çocuğun kime ait olduğu tespit edilirdi ve nispet edilen kişinin kabul etmeme

gibi bir durumu olmazdı.617

Bir de kadın ve erkeğin karşılıklı olarak belirli bir zaman dilimi için anlaştıkları

nikah türü olan mut’a nikahı vardı. Bu nikahta erkek, kadının yaşadığı yere gelir ve o

kabileye mensup olur ve onlarla beraber hareket ederdi. Kadın, kocasına bir çadır ve bir

mızrak verirdi. Kadın anlaşılan sürenin bitiminde çadırın kapısını farklı bir tarafa çevirir

ve böylece evliliği nihayete erdirirdi. Kocası da kendi kabilesine dönerdi. Bu dönemde

615 Seydişehri, I, 558 616 Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, (Redaktör: Hakkı Dursun Yıldız), I, İstanbul 1986, 183 617 Buhâri, Nikâh, 37; Ebû Dâvûd, Talâk, 32-33

Page 131: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

122

çocuk olursa kadına nispet edilerek çocuk, “filan kadının çocuğu” diye adlandırılırdı.618

Bu nikahın meydana gelmesi için hem sürede, hem de istenilen şeylerde anlaşma

sağlanması gerekmektedir ki o zaman nikah gerçekleşsin.619

Câhiliye insanının istibza nikahı yapmaktaki maksatları şeref ve soyla

övünmekten başka bir şey değildi. Çünkü kişinin hangi kabileye mensup olduğu önemli

bir unsurdu. Kişi, edinilen bu çocukla hem maddi hem manevi bir kazanç elde etmiş

olurdu.620

On kişiden az kişiyle beraber olmada önemli unsur kadındı. Çünkü kadın, çocuğu

istediğine nispet ederken çocuğuna bir baba bulmuş oluyordu.621

Bütün bunlara rağmen Câhiliye’de bir kimse zina ederse bu zinadan doğan

çocuk, o erkeğin nesebine katılırdı.622

Yine bu çağda Yemen’deki Araplar tarafından gerçekleştirilen bir nikah türü ise

kardeş karısıyla ilişkide bulunmakla gerçekleşirdi. Ailenin zenginliğini korumak

amacıyla sadece büyük kardeş evlenirdi. Fakat diğer kardeşler, onun hanımıyla

istedikleri zaman rahat bir şekilde ilişkide bulunabilirlerdi. Bu dönemde yapılan

kardeşlik anlaşmalarında kişi nasıl kardeşlik anlaşması yaptığı kişinin malını kullanma

hakkını elde ederse kadını “mal” olarak düşündükleri için birbirlerinin eşlerini de

kullanma hakkını elde ederlerdi.623

Bu dönemin evliliklerinde nikahın herhangi bir dini tarafı yoktu. Kadın, çocuk

doğurduğu takdirde ailenin üyesi sayılırdı. Eğer çocuk doğurmadan ölürse kocasına

taziyede bulunulmazdı. Herhangi bir sebeple diyet ödemek zorunda kalırsa bu diyeti

kocası ödemez, kadının mensup olduğu kabile öderdi. Evlenme yoluyla meydana gelen

618 Çağatay, s. 137 619 Sarıcık, “Câhiliye Nikahı Mut’a ve Diğer Cahiliye Nikahları”, SDÜİFD, Isparta 1996, sayı 3, s. 45 620 Murat Sarıcık, a.g.m., s. 58-59 621 Sarıcık, a.g.m., s. 60 622 Ebû Dâvûd, Talâk, 29-30 623 Günaltay, a.g.m., s. 705

Page 132: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

123

akrabalık önemli olmadığından, babası öldüğü zaman oğlu babasının karısını rahatça

nikahlayabilirdi.624

2.2 Boşanma

“Eşlerine yaklaşmamaya yemin edenler ...”625 Câhiliye Çağı’nda erkek, karısının

mallarını elde etmek, kendi kendine hareket etmesini engellemek, kız çocuk doğurduğu

zaman veya karısından nefret ettiği zaman karısına yaklaşmamak için yemin ederdi.

Kadınlar, ne boşanmış, ne de evli sayılırlardı. Fakat onlar, evinin içinde evin işleri ve

çocuklarının bakımıyla uğraşmaya devam ederlerdi.626

Îlâ, bir boşama şekliydi. Erkek, karısını baskı altına alarak ona zarar vermek için

birkaç yıl karısına yaklaşmamaya yemin ederdi. Erkek, isterse yeminin bitiminde tekrar

yemin ederdi. Kadın, bu yemin dönemi içinde başka bir erkekle de evlenemezdi.627

“... kendilerinden zihar yaptığınız eşlerinizi ...”628 ve “İçinizden zihar ile

kadınlarınızdan ayrılmaya kalkışan kimseler ...”629 Câhiliye Çağı’nda erkek, karısı kız

doğurduğu, onun mallarını elde temek istediği veya ondan bıktığı zaman karısına “sen,

bana anamın sırtı gibisin” demek suretiyle onunla cinsel ilişkiye girmeyi kendisine

yasaklıyordu ki ayet, bunu bildirmektedir.630

Bu dönemde erkek, karısını canının istediği an boşar ve iddeti bitmeden tekrar

ona dönerdi. Böylece kadın, ne ondan boşanabilir ne de başkasıyla evlenebilirdi.631

Kocası kadını üç talakla boşamış olsa dahi ona yine dönerdi.632 Onların bu şekilde

624 Çağatay, s. 129 625 el-Bakara 2/226 626 Derveze, V, 245 627 Hamdi Döndüren, “Îlâ”, DİA, XXII, İstanbul 2000, 61 628 el-Ahzâb 33/4 629 el-Mücâdele 58/2 630 Derveze, VI, 5 631 Tirmizi, Talâk, 16 632 Ebû Dâvûd, Talâk, 9-10

Page 133: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

124

davranmalarının sebebi, karısına eziyet ederek zarar vermekti. “alay ettim, şaka yaptım”

diyerek de bunu bizzat ifade ettikleri de olurdu.633

Kocası ölen kadın bir yıl yas tutardı fakat kocasından ayrılan kadın iddet

beklemezdi. Hamile olduğu bir zamanda kocasından ayrılır ve başka bir erkekle

evlenirse, doğacak çocuk yeni kocanın nesebinden sayılırdı.634

2.3 Evlat Edinme

“... evlatlıklarınızı da öz oğullarınız yerine koymamıştır. ... Onları

(evlatlıklarınızı) babalarına nispet ederek çağırın. ...”635 Câhiliye Çağı’nda bir kimse

herhangi bir çocuğu evlatlık edinirdi. Çocuk bu yolla o kişinin oğluymuş gibi muamele

görürdü. Yani o kişinin kızları ile evlenemez, mirasından pay alır, evlatlık edinen kişi de

evlatlığının boşanmış hanımıyla evlenemezdi ve onun mirasından da o pay alırdı.636

Evlatlık edinilen kimse o kişinin adıyla anılırdı. Yani “filanın oğlu filan” denilirdi.637

Câhiliye'de bir kimse istediği bir kimseyi nesebine dahil edebilirdi. Bunun ana

sebebi o kişinin mirasına ortak olmaktan başka bir şey değildi. Nitekim Nusayb b.

Ribah, kendisini nesebine katmak isteyen kimseleri “parama göz dikiyorlar” diyerek

reddetmiştir.638

Yukarıdaki olaya tamamen zıt olarak nesepten atma da gerçekleşirdi. Kişi ister

kendi oğlu olsun, isterse nesebine kattığı bir kimse olsun istenmedik bir olay meydana

getirdiği zaman onun sorumluluğundan kurtulmak için onu nesebinden atardı. Bu da

gerek yazı ile gerekse de sözlü olarak halka duyurulur ve o kişinin yaptıklarından

kabilesinin sorumlu olmadığı ilan edilirdi

Câhiliyede'ki nesepten atma olaylarından biri de Amr b. Âs ile Ammâre b.

Velid’in olayıdır. Bu iki şahıs, ticaret maksadıyla gemi ile Habeşistan’a giderken

633 Hasan Ali Görgülü, “Cahilye Devrinde Boşanma Çeşitleri ve İslam’ın Boşanmada Örfe İtibar Etmesi”, SDÜİFD, Isparta 1999, sayı 6, s. 119 634 H. İbrahim Acar, “İddet”, DİA, XXI, İstanbul 2000, 467 635 Ahzâb 33/4-5 636 Derveze, VI, 5-6; M. Akif Aydın, “Evlat Edinme”, DİA, XI, İstanbul 1995, 528 637 Buhârî, Nikâh, 16, Meğâzî, 12; Ebû Dâvûd, Nikâh, 9; Tecrîd-i Sarîh, XI, 259

Page 134: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

125

Ammâre, Amr’ın hanımına göz koyar ve Amr’dan kurtulmak için onu denize atar. Fakat

Amr, kurtulur ve gemiye tekrar çıkar ve Ammâre’den intikam alacağını ve bu nedenle

de sorumluluk almaması için babasından kendisini nesebinden atmasını isteyen bir

mektubu babasına gönderir. Bunun üzerine Amr, kendi kabilesi Sehm’den Ammâre de

kendi kabilesi Mahzûm’dan atılır ve her iki kabile de bu durumu Mekke’de ilan ederek

herkese duyurur.

Hal’ olayı yani nesepten atma Mekke’de çok fazla meydana geldiğinden hal’

edilen kimseler zamanla gerek kervanlara ve gerekse de şahıslara zarar verir hale

gelirlerdi.639

2.4 Hayvan

Câhiliye Çağı’nda hayvanın bazı maddi ve manevi değerlerin sembolü olduğu

kabul edilirdi. Bunlar;

“Baykuş, ölümün habercisi veya intikam için yeryüzüne dönmüş bir insanın ruhu

idi. Horoz cömertliğin, kertenkele ihanetin, toy kuşu aptallığın, aslan cesaretin, koç

kahramanlığın, karga gecenin ve kederin, deve sabır ve dayanıklılığın, at savaşçılığın ve

gücün sembolüydü. Deve, at, koyun, inek ve arıda bereket (uğur) vardı. Köpek, kedi,

karga ise uğursuz hayvanlardı. Öte yandan bazı hayvanlar dönüşüme (mesh) uğramış

varlıklardı. Buna göre ölenlerin ruhu baykuş olarak geri gelirdi; fare ve kertenkele de

kötü insanların ölümlerinden sonra yeniden bedenlenmiş hali idi. Şüphesiz pek çok

hayvan kehanet ya da falcılıkta kullanılıyordu. Câhiliye Arapları’nın, özellikle hayvan

hareketlerinin gözlenmesi türünden kehanetlerde usta oldukları bilinmektedir. Mekke’de

bu amaçla çok sayıda kuş yetiştirilirdi.”640

“... (putlarına adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar ...”641 Hayvanların

kulaklarının yarılması Câhiliye çağında gerçekleştirilen adetlerdendi.642 Ayrıca onlar

638 Zeydan, IV, 29-31 639 Zeydan, IV, 34 640 Kürşat Demirci, “Hayvan”, DİA, XVII, İstanbul 1998, 84; Müslim, Selâm, 121 641 en-Nisâ 4/119 642 Derveze, VI, 214

Page 135: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

126

canlı devenin hörgücünü keser ve yine canlı koyunun da kuyruğunu koparıp yerlerdi.643

Ayrıca devenin ilk yavrusunu putları için kurban keserlerdi.644 İnsanlar, hayvanlarını,

Kâbe’nin çevresinde bulunan taşlar üzerinde keserlerdi. Yine bu dönemde dövüşerek

ölen, boğulan, dövülerek öldürülen ve düşerek ölen hayvanlar da yenirdi.645

“Allah, ne kulağı yarılan (bahîre), ne salma bırakılan (sâibe), ne erkek-dişi

ikizler doğuran (vasîle), ne de on defa doğurması yüzünden yük vurulamayan (hâm)

hayvanların (adanmasını) meşru kılmadı. Fakat küfreden kimseler, Allah adına yalan

söyleyerek O’na iftira ediyorlar. ...”646 Bu ayet, Câhiliye’deki bazı hayvanlar hakkında

bilgi vermektedir. Araplar, yukarıda zikredilenleri Allah emrediyormuş gibi yapıyorlar

ve böylece Allah’a iftira ediyorlardı. Onlar, eğer bir deve beş batın doğurursa ona

binmezler ve yük taşımada ondan faydalanmaz, tüylerini kesmez, onu kendi halinde

gezmeye bırakırlardı. Beşinci yavru erkek olursa onu keser, dişi olursa kulaklarını

yararlardı. Bu işaret onun adandığının göstergesi sayılırdı ve bu hayvana bahîre denirdi.

Bir arzularının gerçekleşmesi için deve adağında bulunurlardı. Arzuları gerçekleştiği

zaman deveyi kendi haline bırakarak herhangi bir surette ondan faydalanılmazdı ve bu

hayvana da sâibe denirdi. Bu sâibe uygulamasını ilk başlatan Amr b. Âmir el-Huzâi idi.

Eğer devenin sulbünden on deve dünyaya gelirse veya deve, yavrusunun yavrusunu

görürse o deve de kendi haline bırakılırdı ve buna da hâmî denirdi. Bir koyun hem erkek,

hem de dişi doğurursa erkeğini boğazlamayıp dişisine de vâsile derlerdi.647

Bâhirenin hangi hayvanlar olduğu konusunda farklı rivâyetler vardır. Beş defa

doğuran devenin beşinci yavrusu erkek olursa buna bâhire denilirdi. Ayrıca arka arkaya

beş dişi deve doğuran deve olduğu, sâibenin on birinci yavrusuna denildiği, beşinci

yavrusu erkek olan ve kulağı yarılarak salıverilen koyuna da bahîre denildiği rivâyet

edilir. Bu hayvanlardan hiçbir surette faydalanılmazdı. Bâhire dişi doğurursa ondan

sadece erkekler faydalanır ve onun kulağı yarılırdı. Öldüğü zaman ise kadınlar da

643 Tirmizi, Et’ime, 4; Ebû Dâvud, Sayd, 3; İbn Mâce, Sayd, 8 644 İbn Mâce, Zebâih, 2; Nesâi, Fer’a ve Atîre, 1, 2, 3 645 Taberî, VIII, 63-72; Derveze, VII, 331-335 646 el-Mâide 5/103 647 Taberî, IX, 26-41; Derveze, VII, 189-190

Page 136: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

127

yiyebilirdi. Ayrıca bahîrenin, arka arkaya beş dişi deve doğuran deve olduğu ve

beşincisinin de kulağı kesildiği bildirilir.648

“Sırtını korumuş” manasına gelen hâminin sulbünden gelen döllerinin sayısı ve

cinsiyeti konusunda da farklı rivâyetler vardır. Sulbünden dişi veya erkek on deve olursa

o deveye hâmi denildiği gibi, kendi doğurduğu veya yavrularının doğurduğu arasında on

dişi deve olan veya kendisi peş peşe yedi dişi deve doğuran, on yıl döl alınan deveye

veya kendinden belli sayıda döl alınan erkek deveye de hâmi denildiği bildirilir.649

“Onlar, bozuk kanaatleriyle: “Şunlar yasaklanmış hayvanlar ve ekinlerdir.

Onları ancak dilediğimiz kişilere yedireceğiz. Şunlar da sırtlarına binilmesi ve yük

taşınması haram edilmiş hayvanlardır.” dediler. Diğer bir takım hayvanları da Allah’ın

adını anmadan keserler. Bütün bunları Allah’a iftira ederek yaparlar. … Bir de “Şu

hayvanların karnındaki yavrular, sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır.

Eğer ölü doğarsa hepsi ona ortaktırlar” dediler. …”650 Ayette geçen yasaklanmış

hayvanlardan kasıt, sâibe, vâsile, bahîre diye adlandırılan hayvanlardır. Onlar, eğer

hayvan ölü doğurursa doğan hayvanı hem kendileri hem de kadınları yerken, sağ

doğurursa sadece kendileri yerlerdi.651

Hac ve umrede kesilen deve ve sığır cinsinden hayvanlara da bedene denirdi.

Câhiliye Çağı insanı, bu hayvanları kutsal saydıklarından bunlara binmezlerdi.652

Câhiliye şairlerinden olan Tarafe, meşhur Mutallaka’sında deve hakkında en

uzun ve ayrıntılı bilgiyi veren şairlerden biridir. O, yüz ondokuz beyitlik Muallaka’sının

otuz dört beyitinde devesi hakkında bilgi vermiştir.653

“Ben, içim sıkıldığı zaman, zaiflikten karnı sırtına yapışmış olmasıyla iğrilmiş

olan ve gece gündüz yol almaktan yorulmayan dişi devem üzerinde sıkıntımı def ederim.

648 İshak Yazıcı, “Bahîre”, DİA, IV, İstanbul 1991, 487 649 Muhammed Eroğlu, “Hâmî”, DİA, XV, İstanbul 1997, 457 650 el-En’âm 6/138-139 651 Taberî, IX, 577-589 652 Abdülaziz Bayındır, “Bedene”, DİA, V, İstanbul 1992, 302 653 Yaltkaya, s. 33

Page 137: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

128

Kemikleri; büyüklerin cenazelerini taşımaya mahsus olan tabut tahtası gibi iri

sürçmek ve kaymak ne olduğunu bilmeyen devemi; üstü çizgili kalın kilime benzeyen

çiğnenmiş yol üstünde, elimdeki değnekle sürerim.

(Devem) kuvvet ve etlerinin katılığı ve tıkızlığıyla erkek deveye benzer.

Külrenginde az tüylü erkek deve kuşunu önünde koşan dişi devekuşunun koşması gibi

koşması vardır.

Hızlı giden soy beyaz develerle yarışır. Koşarken yol üzerinde (hiç iğrilmeden)

ard ayaklarını ön ayaklarının bastığı yere basar.

...”654

Câhiliye şiirinin önemli konularından olan deve hakkında bir çok beyit

yazılmıştır.655 Deveyi önemli gördüklerinden dolayı da onu helal-haram diye

sınıflamaya gitmişlerdir.

“Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: ... hiçbir şeyi haram kılmazdık. …”656

İnsanlar hiçbir bilgileri olmaksızın bazı şeyleri helal, bazılarını da haram sayarlar. Helal

saydıklarını yerler, haram saydıklarını yemekten sakınırlardı.657

2.5 Atalarının Yolundan Gitmeleri ve Evlatla Övünmeleri

Câhiliye Çağı’ndaki insanlara yeni dine uyulması emredildiği zaman onlar

atalarına uymayı tercih ederlerdi: “Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin”

denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter.” derler. ...”658

“Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğinizde, bir zamanlar atalarınızı andığınız gibi

Allah’ı anın. ...”659 Câhiliye Çağı’nda hacılar, Mina’da toplanır ve şiirler okuyarak

atalarıyla övünürlerdi.660

654 Yaltkaya, s. 36 655 Ahmet Önkal-Nebi Bozkurt, “Deve”, DİA, IX, İstanbul 1994, 223 656 el-En’âm 6/148 657 Ebû Dâvud, Et’ime, 31 658 el-Mâide 5/104; Ayrıca bkz. es-Sâffât 37/69-70; ez-Zuhruf 43/22 659 el-Bakara 2/200 660 Derveze, V, 213

Page 138: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

129

“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: “Atalarımızı bu yolda bulduk ve Allah da

bize bunu emretti.” derler. ”661 Onlar, Kâbe’yi çıplak tavaf ederlerdi. Bunun sebebi

olarak da annelerinden çıplak doğduklarını bahane ederlerdi. Ayrıca günah işlediklerini

düşündükleri için günlük elbiseleriyle tavaf etmezler ve bunun için yeni elbise

giyerlerdi. Yeni elbise almaya güç yetiremeyenler –ahmas- elbiselerini çıkararak

Kâbe’yi çırılçıplak tavaf ederdi. Bunu da Allah’ın emri diye yaparlardı. Kadınlar ön

taraflarına bir şeyler koyar ve “Bugün onun bir kısmı veya tamamı görünebilir. Fakat

ben görüneni helal etmiyorum” derlerdi. Yemen’den bir Arap kabilesi Kâbe’yi çıplak

tavaf eder, kendilerine neden böyle tavaf ettikleri sorulduğunda ise atalarını bu yol

üzerinde bulduklarını ve öyle yapmalarını kendilerine Allah’ın emrettiğini söyledikleri

rivâyet edilmektedir.662

Allah’a şirk koşmalarını da yine atalarına bağlıyorlardı. “... bizden önce

atalarımız Allah’a ortak koştu. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. …”663

“Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiği zaman: “Hayır, biz atalarımızı

neyin üzerinde bulduysak ona uyarız” derler. …”664 Bu ayetin Nadr b. Hâris ve

Kureyş’in elebaşları hakkında nâzil olduğu bildirilmektedir. Onlar, atalarının

geleneklerine aşırı şekilde bağlılıklarından ve onların adetlerini kutsallaştırdıklarından

dolayı putlarını bırakmalarını söyleyenlere düşman kesilirdi.665

Onların gözünde ataları son derece önemli ve etkili idi. Hatta onlar yemin

ettikleri zaman dahi yeminlerini onlar üzerine ederlerdi.666

Mekkeliler, Kusayy’ın dediklerini aynen uygularlardı. Onun ölümünden sonra

dahi ona olan saygıları devam etti ve kabri ziyaret mahalli haline geldi.667 Bu ise

Mekke’de kabir ve türbelerin kutsallaşmasına sebep oldu.668

661 el-A’râf 7/28 662 Taberî, X, 137-138; Derveze, I, 429 663 el-A’râf 7/173 664 Lokmân 31/21 665 Derveze, III, 172-174 666 Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr, 25; Tecrîd-i Sarîh, X, 37 667 Belâzüri, Ensâb, I, 52 668 Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2003, s. 162

Page 139: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

130

Onlar, Hz. Peygamber’e ve getirdiği ilâhi prensiplere karşı atalarına bağlılıklarını

bahane ederek karşı çıkıyorlardı. Fakat asıl sebep, onların insanlar üzerinde etkili

olmalarını sağlayan nüfûzlarını ve elde ettikleri menfaatlerini kaybetme korkusundan

başka bir şey değildi.669

Amr, Muallaka’sında bu konuyla alakalı olarak şunları söylemektedir:

“Biz, Seyf oğlu Alkame mecdü şerefinin vârisleriyiz. O, bize zorla alınmış olan

şeref kalelerini açık bırakmıştır.

Ben, Mühelhil’in (şairin ana tarafından dedesi) ve ondan daha hayırlı olan

Züheyr’in (şairin ceddi) vârisiyim. Bunlar, göğüs kabartacak şeyler değil midir?

(Ben), Attab ve Külsum’un da vârisiyim. Biz, bunlarla bütün şerefli kimselerin

miraslarına malik bulunuyoruz.

(Ben), duymuş olduğun Zelbürre’nin de vârisiyim. Biz, (onun şerefiyle) himaye

edilir ve biz de (bize sığınanları) onun şerefi adına himaye ederiz.

Ondan evvel Sâi-koşan, çalışan-lakabını almış (veya çalışmasıyla yükseklik

kazanmış) olan Küleyb de bizlerdendir. Bizim elde etmediğimiz bir şeref mi

kalmıştır?”670

Arap şiirinin ana konuları arasında övmek-övünmek, hicvetmek, kadın, aşk,

şarap vb. konular yer almaktadır. Kişinin cesareti, kahramanlığı, yardımseverliği,

cömertliği gibi yönleri ele alınmak suretiyle övünülürdü. Onun kötü yanları görmezden

gelinerek iyi yanları dile getirilirdi. Ayrıca kişi, hem kendi şahsı, hem de kabilesiyle

övünürdü.671

Ayrıca onlar evlatlarıyla ve mallarıyla da övünürlerdi. “Ve dediler: “Biz malca

ve evlatça daha çoğuz, biz azaba uğratılacak değiliz.””672 Ayet, zengin elebaşların

tavrını ortaya koymaktadır. Zira onlar, çok mal ve evlada sahip olduklarından dolayı

669 Günay Tümer, “Âbâ”, DİA, I, İstanbul 1988, 5 670 Yaltkaya, s. 92-93 671 Nihad. M. Çetin, Eski Arap Şiiri, Edebiyat Fakültresi Matbaası, İstanbul 1973, s. 86-87 672 es-Sebe’ 34/35

Page 140: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

131

sürekli bunlarla övünürler ve bunların kendilerini koruyacağına ve kimsenin de

kendilerine zarar veremeyeceğine inanırlardı.673

“O çokluk kuruntusu sizleri oyaladı, ta kabirlere kadar gidip ziyaret edişinize

kadar. Hayır1, Yakında bileceksiniz. ... And olsun ki, cehennemi mutlaka göreceksiniz.

...”674 ayetleri müşriklerin genel karakteri olan mal ve evlatla övünmelerinin sonucu

olarak ahirette karşılaşacakları akıbeti haber vermektedir.675

Mevcut olan asabiyet ruhu toplumda meydana gelen güvenlik ve zararı gideren

bir unsurdu. Yani kişi, eğer herhangi bir şekilde başka kabileden zarara uğratılırsa o

kabilenin bütün üyeleri, o zararın karşılığını vermek için harekete geçerlerdi. Nitekim,

Cündeb b. Anber b. Temîm’in söylediği “ister zalim, ister mazlum olsun kardeşine

yardım et” sözü insanlar arasında kabul görmüş bir “kanun” olarak telakki edilmiştir.676

Asabiyet gereği kişi, kabilesinin nesebiyle ve bununla diğer kabilelere olan

üstünlüğüyle her zaman gurur duyar ve kabilesinin intikamını da muhakkak alırdı.

Bunları yapmaması halinde kabilesi tarafından kınanırdı. Bu iki özellikten asıl sorumlu

olanlar ise kabilenin şair ve katipleri idi.677

Kişi, mensubu olmadığı bir kabilenin arazisinde gezdiği zaman o kabile

tarafından düşman olarak kabul edildiği için soyulma veya ölümle karşılaşabilirdi. Eğer

o kabileden bir kimsenin çadırına, elbisesine dokunursa veya oturduğu yere girerse

himaye edilerek korunur ve hatta kabilesine dahil edilirdi. Önce komşu olarak görülen

bu kişi, birkaç nesil sonra ise “kan akrabası” derecesine yükseltilirdi.678

673 Derveze, III, 205 674 et-Tekâsür 102/1-8 675 Derveze, I, 188-189 676 Mustafa Çağrıcı, “Asabiyet”, DİA, III, İstanbul 1991, 453 677 Adem Apak, Asabiyet ve Erken Dönem İslâm Siyasi Tarihindeki Etkileri, Düşünce Kitabevi Yayınları, İstanbul 2004, s. 55 678 Brockelmann, s. 4

Page 141: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

132

2.6 Müslümanlarla Alay Etmeleri ve Onlara Eziyet Etmeleri

“İnkar edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar, iman edenlerle alay

ederler. ...”679 Müşriklerin elebaşları, sahip oldukları zenginliklerden dolayı

Müslümanlarla alay eder ve “Bunlar, Allah’ın dinine bağlı insanlar olsaydı, hiç şüphesiz

Allah onlara bol rızık verirdi” diyerek kendilerinin zenginliklerine karşılık

Müslümanların fakir olmalarıyla alay ederlerdi. Bu ayetteki durumun genel olarak

Allah’a inanmayan zenginlerin tavrı olduğu da ifade edilir.680

“Aramızdan Allah’ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler de bunlar

mı? ...”681 Mekke’nin elebaşları Hz. Peygamber’in yanına gelir ve onun yanında fakir

Müslümanların olduğunu görünce Hz. Peygamber’e onları yanından kovmasını çünkü

kendilerinin zengin olduğunu ve onlarla aynı ortamda bulunmayacaklarını

belirtmişlerdir. Onlar, Müslümanları fakirliklerinden dolayı kınayarak “Allah, aramızda

bunlara mı ikramda bulunup hidayete erdirdi?” diyerek alay ederlerdi. İslâmiyet’in ilk

dönemlerinde Hz. Peygamber’in yanında kendi derecelerinde insan olmadığı için onun

yanına geldikleri zaman fakir Müslümanların oradan gitmelerini isterlerdi. Peygamberin

yanına kabile büyükleri geldiği zaman kölelerle aynı ortamda bulunmayı istemezlerdi.

Çünkü onlar, gelen heyetlerin kendilerinin üstünlüğünü tanımasını ister ve kendilerinin

onun yanından ayrıldıktan sonra tekrar onlarla oturabileceğini de söylerlerdi.682

Müslümanlarla eğlenen kafirlerin sonunu Allah bildirmektedir: “Evet o günah

işleyenler, iman edenlere gülüyorlardı. Onlarla karşılaştıklarında birbirlerine kaş göz

hareketiyle alay ederlerdi. Evlerine döndükleri zaman keyiflenerek dönüyorlardı.

İnananları gördüklerinde: “İşte bunlar sapıklar” diyorlardı. Halbuki inananların

üzerine gözcü olarak gönderilmemişlerdi. İşte bugün de inananlar, kafirlere gülecekler.

Koltuklar üzerinde bakacaklar kendileriyle eğlenen kafirlerin cehenneme nasıl

679 el-Bakara 2/212 680 Derveze, V, 220-221 681 el-En’âm 6/53 682 Taberî, IX, 270-272; Derveze, III, 52-53; İbn Mâce, Zühd, 7

Page 142: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

133

yaslandıklarını seyredecekler. Nasıl, kafirler ettiklerinin cezasını buldular mı?”683

“İnanan erkeklere ve inanan kadınlara eziyet edip de sonra tevbe etmeyenlere kesinlikle

cehennem azabı ve yangın azabı vardır.”684

“... halkı zalim olan bu memleketten ... zulme uğramış erkekler, kadınlar ...”685

Halkı zalim olan memleketin Mekke olduğu ve onların orada bulunan Müslümanlara

eziyet ettiği bildirilir.686 Onların zulme uğramaları yurtlarından çıkartılma şeklinde de

gerçekleşti. “Onlar “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı haksız yere yurtlarından

çıkarılmış kimselerdir. ...”687

“... mü’minleri Mescid-i Haram’dan alıkoyuyorlar. ... Kâbe’nin huzurunda

namazları ise ıslık çalıp el çırpmaktan başka bir şey değil. ... Allah yolundan alıkoymak

için mallarını harcayanlar, onu yine harcayacaklar sonra bu kendilerine yürek acısı

olacak, nihayet mağlup olacaklar. ...”688 Ayetin de ifade ettiği gibi Kureyş müşrikleri

Müslümanların Mescid-i Haram’ı ziyaret etmelerine mani olurlardı.689 Allah yolundan

alıkoyanlar Kureyşli müşriklerden başkası değildi. Onlar Kâbe’de el çırpar ve ıslık çalarak

ibadet ederlerdi ve bu hareketin onların namazı olduğu rivâyet edilir.690

Eziyete maruz kalan Müslümanlardan bazıları ve gördükleri eziyetler şunlardır:

Ümeyye b. Halef, öğlenin sıcağında kaya parçasını Bilal’in göğsüne koyar ve Hz.

Peygamber’i inkar edip putlara tapmasını yoksa ölünceye kadar kendisini güneşin

altında bırakacağını söylerdi.691

Müşriklerin elebaşları, Nehdiyye, Habbab b. Eret, Ebû Fukeyhe, Lebîbe, Zinnîre

gibi kimselere yeni dinlerini bırakıp Hz. Peygamber’e küfretmelerini istemişlerdir.

İşkencenin dozunu daha da ileri götürdükleri de olurdu. Nitekim Yasir ve Sümeyye gibi

683 el-Mutaffifîn 83/29-36 684 el-Burûc 85/10 685 en-Nisâ 4/75; Ayrıca bkz. el-Enfâl 8/26; en-Nahl 16/41; el-Hac 22/39 686 Taberî, VII, 224-228 687 el-Hac 22/40 688 el-Enfâl 8/34-36 689 Buhârî, Ebvâbu’l-Muhsar ve Cezâi’s-Sayd, 2, 28 690 Taberî, XI, 162; Derveze, V, 352 691 İbn Hişam, I, 235

Page 143: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

134

bazı Müslümanlar da işkence edilerek öldürmüşlerdir.692 Ebû Zerr Müslüman olup

Kureyş’e Müslümanlığını ilan ettiği zaman onlar Ebû Zerr’i de öldüresiye kadar

dövmüşlerdir.693

Onlar, Müslümanlara demirden zırh giydirdiler, vücutlarının yağlarını eritmek

için kızgın güneşte dağlama yaparak işkence ettiler.694 Medine’ye hicret ettikleri zaman

da oranın havasına alışamadıkları için humma hastalığına yakalanan Müslümanların

hastalanmalarına sevindiler.695

Onların işkenceleri sadece Müslümanların sağlında olmuyordu. Öldükleri zaman

da Müslümanlara zarar vermeye devam ettiler. Nitekim Uhud Savaşı’nın akabinde başta

Hz. Hamza olmak üzere bütün şehitlerin kulak, burun gibi organlarını keserek

kendilerine takı yaptılar ve yaptıkları bu takıları boyunlarına takarak Mekke’ye geri

döndüler.696

Müşriklerin yaptıkları eziyetler kalıcı izli idi. Nitekim Habbab b. Eret, ileriki

yıllarda Hz. Ömer’e müşriklerin yaptığı eziyetler sonucu sırtında kalan izleri

gösteriyordu. O izler kızgın taşlara yatırılarak yapılan eziyetlerin izleriydi.697

Kendileri Müslüman olmadıkları gibi başkalarının da Müslüman olmalarını

engellerlerdi. Nitekim Ebû Tâlib ölmek üzere iken Hz. Peygamber ona kelimeyi tevhid

getirmesini söylediğinde Ebû Cehil başta olmak üzere Kureyş’in elebaşları kavminin

dininden yüz çeviremezsin diyerek onun Müslüman olmasını engellemişlerdi.698

2.7 Allah’ın Câhiliye Çağı İnsanının Vasıflarını Bildirmesi

Allah, Câhiliye Çağı insanını âyet-i kerîmelerde çeşitli sıfatlarla sıfatlandırmıştır.

Bu sıfatlar:

692 İbn Esîr, II, 67-70 693 Buhârî, Menâkıb, 9, Menâkıbu’l-ensâr, 32, 44 694 Buhârî, Kefâlet, 4 695 Buhârî, Meğâzî, 45; Ebû Dâvûd, Menâsik, 50; Tecrîd-i Sarîh, VI, 114 696 Hüseyin Algül, “Hamza”, DİA, XV, İstanbul 1997, 501 697 İbn Mâce, Mukaddime, 11; M.Yaşar Kandemir, “Habbâb b. Eret”, DİA, XIV, İstanbul 1996, 340 698 Buhârî, Tefsîr, 152, Menâkıbu’l-ensâr, 39

Page 144: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

135

Ateşin arkadaşları,699 ilmi olmayanlar,700 cehennemlikler,701 ölü, sağır ve kör

olanlar,702 ateş çıraları,703 zalimler,704 Allah’ı tanımayanlar,705 kafirler,706 şeytanın

taraftarları,707 şüpheye düşenler,708 inanmazlar,709 peygambere sırt çevirenler,710 cahiller,711

sağır ve dilsizler,712 ayetler hakkında münasebetsizliğe dalanlar,713 Allah’ı ve peygamberi

tanımayanlar,714 İslâm’ın diğer dinlere üstün gelmesinden hoşlanmayanlar,715 sadece dünya

hayatını isteyenler,716 kıyamette başkalarının günahlarını yüklenecek olanlar,717 bilmezler, 718 gaflet içinde olanlar,719 akılları olmayanlar,720 kalpleri oyunda olanlar,721 Allah’ın

yüceliğini gereği gibi takdir edemeyenler,722 yalancılar,723 gerçekten hoşlanmayanlar,724

doğru yoldan sapanlar,725 sapıklığa giden topluluk olanlar,726 ilim ehli olmayanlar,727 az

699 el-Bakara 2/39 700 el-Bakara 2/118; Ayrıca bkz. el-Câsiye 45/18; er-Rûm 30/59 701 el-Bakara 2/119; Ayrıca bkz. er-Rad 13/5; el-Hac 22/51 702 el-Bakara 2/171; Ayrıca bkz. el-En’âm 6/36, 105; Yûnus 10/42; er-Ra’d 13/19; en-Neml 27/80-81; er-Rûm 30/52-53; el-Fussilet 41/4; ez-Zuhruf 43/40; el-Câsiye 45/23 703 Âl-i İmran 3/10 704 Âl-i İmran 3/128; Ayrıca bkz. el-En’âm 6/33, 68, 93, 135; A’râf 7/41; et-Tevbe 9/19; Yûnus 10/52; Hûd 11/113, İbrahim 14/42, 44; el-İsrâ 17/47, 99; Meryem 19/38; el-Enbiyâ 21/3, 46; el-Hac 22/71; el-Mü’minûn 23/94; el-Furkân 25/8, 27; el-Kasas 28/50; er-Rûm 30/29; Lokmân 31/11; es-Sebe’ 34/31, 43; el-Fâtır 35/40; es-Sâffât 37/22; ez-Zümer 39/47, 51; eş-Şûrâ 42/21-22, 44-45; el-Ahkâf 46/10; ez-Zâriyat 51/59; et-Tûr 52/47 705 Âl-i İmran 3/196; Ayrıca bkz. en-Nisa 4/51 706 en-Nisa 4/56; Ayrıca bkz. Yûnus 10/2; er-Rad 13/14; el-Mü’minûn 23/117; el-Furkân 25/26, 52, 55; en-Neml 27/80; es-Secde 32/10; es-Sâd 38/4; el-Feth 48/29; el-Mümtehine 60/10; es-Saff 61/7; el-Mutaffifîn 83/34, 36; et-Târık 86/17; el-Kâfirun 109/1 707 en-Nisâ 4/76; Ayrıca bkz. en-Nahl 16/101 708 el-En’âm 6/9; Ayrıca bkz. es-Sebe’ 34/54; ed-Duhan 44/14; et-Tûr 52/36 709 el-En’âm 6/25; Ayrıca bkz. el-Hicr 15/13; Meryem 19/39; eş-Şuarâ 26/8; et-Tûr 52/33 710 el-En’âm 6/35 711 el-En’âm 6/35 712 el-En’âm 6/39, Ayrıca bkz. el-En’âm 6/42; el-Enfâl 8/22; el-Enbiyâ 21/45 713 el-En’âm 6/68 714 et-Tevbe 9/3 715 et-Tevbe 9/33 716 er-Ra’d 13/26; Ayrıca bkz. en-Necm 53/29 717 en-Nahl 16/25 718 en-Nahl 16/101; Ayrıca bkz. el-Kasas 28/57 719 Meryem 19/39; Ayrıca bkz. el-Enbiyâ 21/1 720 el-En’âm 6/42 721 el-Enbiyâ 21/3 722 el-Hac 22/74 723 el-Mü’minûn 23/90; Ayrıca bkz. el-Ankebût 29/12; es-Saffat 37/151-152; ez-Zâriyat 51/10; el-Kalem 68/8 724 el-Mü’minûn 23/70 725 el-Mü’minûn 23/73 726 en-Neml 27/60, 81 727 en-Neml 27/61

Page 145: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

136

düşünenler,728 Hz. Peygamber’e hile yapanlar,729 kendilerine uyarıcı gelmemiş topluluk

olanlar,730 heveslerinin peşinden gidenler,731 çoğunun aklı ermeyenler,732 refah ve zevk

sahibi inkarcılar,733 babaları uyarılmamış gaflet içinde olanlar,734 somurtanlar,735

görmeyenler,736 Hz. Peygamber ve Müslümanları yurtlarından çıkaranlar,737 Müslümanlara

sapık diyenler,738 küfredenler,739 ayrılık ve gurur içinde olanlar,740 işitmeyenler,741 Hz.

Peygamber’i gözetenler,742 yaptıkları boşa çıkanlar,743 şaşkınlar,744 dinlerini oyun ve

eğlence edinenler,745 azabın pençesine düşenler,746 işitmedikleri halde işittik diyenler,747

ayetlerin başarısız olması için koşanlar,748 kendilerine hile yapanlar,749 günahkârlar,750

yalancılar,751 kendilerine peygamber gelmemiş topluluklar,752 suçlular,753 ilmin kıymetini

bilmeyenler,754 imanı olmayanlar,755 çok yemin eden, aşağılık, gammaz, koğuculuk yapan,

hayrı engelleyen, saldırgan, vebali olan, kaba, soysuzlukla damgalı, mal ve oğullarıyla

728 en-Neml 27/62 729 en-Neml 27/70 730 el-Kasas 28/46 731 el-Kasas 28/50 732 el-Ankebût 29/63 733 el-Müzzemmil 73/11 734 el-Yâsin 36/6 735 el-Yâsin 36/8 736 el-Yâsin 36/9 737 el-Mümtehine 60/1 738 el-Yâsin 36/47 739 en-Nisâ 4/84, Ayrıca bkz. en-Nisâ 4/104; el-Mâide 5/86, 103; el-Enfâl 8/65, er-Ra’d 13/31, el-Hicr 15/2; el-Kehf 18/106; Meryem 19/73; el-Enbiyâ 21/30; el-Ankebût 29/12; es-Sa’d 38/2, 27; Muhammed 47/8; el-Feth 48/26; et-Tûr 52/42 740 es-Sa’d 38/2 741 el-Fussilet 41/4 742 ed-Duhân 44/59 743 Muhammed 47/1, 9 744 Lokmân 31/11; Ayrıca bkz. Muhammed 47/8 745 el-En’âm 6/70 746 el-En’âm 6/70 747 el-Enfâl 8/21 748 el-Hac 22/51 749 el-En’âm 6/123-124 750 el-En’âm 6/124 751 el-Mü’minûn 23/90; Ayrıca bkz. el-Ankebût 29/12; ez-Zâriyat 51/10; en-Nebe’ 78/28 752 es-Secde 32/3 753 el-Hicr 15/12 754 er-Rûm 30/59 755 er-Rûm 30/60

Page 146: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

137

övünen,756 batıla uyanlar,757 kalpleri ve kulaklarının örtülü, perdeli olduğunu söyleyenler,758

secde etmeyenler,759 ahiretten korkmayanlar,760 hırsızlık ve iftiraya sapanlar,761 Allah’ı

gereği gibi tanımayamayanlar,762 kendilerini kurtaramayanlar,763 kibirlenenler,764 çok

kavgacı olanlar,765 Allah’a ortak koşarak iman edenler,766 Allah’ın nimetini nankörlükle

değiştirip kavimlerini helak yurduna sokanlar,767 zanna uyanlar ve yalan uyduranlar,768

Rablerine kavuşmayı inkar edenler,769 kendilerine zulmedenler,770 sapıklığa düşenler,771

taşkınlığı artanlar,772 inkar edenler,773 hayvandan daha aşağı olanlar,774 iman etmeyenler,775

önceden yolunu şaşırmış olanlar,776 Allah’ın yolundan engelleyenler, Mescid-i Haram’a

girmeyi engelleyenler,777 sapıklık içinde olanlar,778 inkarda yarışanlar ve iman karşılığında

küfrü satın alanlar,779 Müslümanların açık düşmanları olanlar,780 kendilerine yazık

edenler,781 yaptıkları işleri güzel gösterilenler,782 kendini bilmeyenler,783 suçlular,784

yurtlarından çalım satarak çıkıp insanlara gösteriş yapanlar ve Allah yolundan

756 el-Kalem 68/10-14 757 el-Ankebût 29/48 758 el-Bakara 2/7; Ayrıca bkz. el-Fussilet 41/5 759 el-İnşikâk 84/21 760 el-Müddessir 74/53 761 el-Furkân 25/4 762 el-En’âm 6/1, 9; Ayrıca bkz. et-Tevbe 9/26 763 el-Enbiyâ 21/43 764 en-Nahl 16/22, 23; Ayrıca bkz. Meryem 19/73 765 ez-Zuhruf 43/58, 59 766 Yusuf 12/106 767 İbrahim 14/28 768 Yûnus 10/36, 66 769 es-Secde 32/10 770 en-Nahl 16/33 771 el-İsrâ 17/48 772 el-İsrâ 17/60 773 Âl-i İmrân 3/178; Ayrıca bkz. el-Hac 22/25; es-Secde 32/29; el-Mümtehine 60/1 774 el-Furkân 25/44 775 el-Bakara 2/6, Ayrıca bkz. Yûnus 10/10, 96-97; Hûd 11/121; el-Yâsin 36/7 776 el-Bakara 2/198 777 el-Bakara 2/217; Ayrıca bkz. el-Hac 22/25; Buhârî, Ebvâbu’l-muhsar ve Cezâi’s-sayd, 2, 28, Şurût, 15; Meğâzî, 37 778 Âl-i İmran 3/164, Ayrıca bkz. İbrahim 14/3 779 Âl-i İmran 3/177 780 en-Nisa 4/101 781 el-En’âm 6/12 782 el-En’âm 6/122; Ayrıca bkz. et-Tevbe 9/37 783 el-A’râf 7/199

Page 147: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

138

alıkoyanlar,785 gerçeği kavrayamayan anlayışsız topluluk olanlar,786 hak gözetmeyen,

antlaşmaya riayet etmeyen ağızları ile kalpleri farklı olanlar,787 küfür öncüleri,788

küfürlerine kendilerini şahit tutanlar,789 pislikler,790 öncekilere iman etmeyenler,791 dünya

hayatını ahirete tercih edenler,792 tuzak kuranlar,793 mucize görseler büyülendik diyecek

olanlar,794 Kur’ân’ı kısım kısım ayıranlar,795 şeytanın dostları olanlar,796 Allah’ın nimetini

inkar edenler,797 Allah’ı anmaktan gafil, keyfine düşkün ve aşırılıkla uğraşanlar,798 yoldan

saptıranlar,799 dünyada yaptıkları boşa gitmiş olanlar,800 Rablerinin zikrinden yüz

çevirenler,801 sağır oldukları için işitmeyenler,802 zalim olduklarını söyleyenler,803

anlamayanlar,804 azgınlıklarında inat ederek hiçbir şey görmeyenler ve Allah’a

yalvarmayanlar,805 cahillik edenler,806 boş söz söyleyenler,807 Müslümanlara sizin

günahlarınızı yüklenelim diyenler,808 batıla inananlar,809 zulmedenler, heveslerine uyanlar

ve şaşırmışlar,810 bakıp da görmeyenler,811 inanmayanlar,812 yerin göğün boş yere

784 el-Enfâl 8/8; Ayrıca bkz. el-Hicr 15/12 785 el-Enfâl 8/47 786 el-Enfâl 8/65; Ayrıca bkz. et-Tevbe 9/6 787 et-Tevbe 9/8 788 et-Tevbe 9/12, 13 789 et-Tevbe 9/17 790 et-Tevbe 9/28 791 el-Hicr 15/13 792 İbrahim 14/3 793 İbrahim 14/46; Ayrıca bkz. en-Nahl 16/45 794 el-Hicr 15/14-15 795 el-Hicr 15/90-91 796 en-Nahl 16/63 797 en-Nahl 16/83 798 el-Kehf 18/28 799 el-Kehf 18/51 800 el-Kehf 18/104 801 el-Enbiyâ 21/42 802 el-Enbiyâ 21/45 803 el-Enbiyâ 21/46 804 el-Mü’minûn 23/56 805 el-Mü’minûn 23/75-76 806 el-Kasas 28/55 807 el-Kasas 28/55 808 el-Ankebût 29/13 809 el-Ankebût 29/67 810 er-Rûm 30/29 811 el-Yâsin 36/9 812 el-Yâsin 36/10

Page 148: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

139

yaratıldığını söyleyenler,813 dini doğrulamayı ağır bulanlar,814 haddi aşmış kavim olanlar,815

şüphe içinde oynayanlar,816 kötü iş kendilerine güzel gösterilip heveslerinin ardına

düşenler,817 Câhiliye taassubu olanlar,818 Müslümanların kafir olmasını isteyenler,819

ahiretten ümidini kesenler,820 Allah’ın nurunu söndürmek isteyenler,821 dinin üstün

gelmesinden hoşlanmayanlar,822 önceden sapıklık içinde olanlar,823 az şükredenler,824 yaban

eşekleri,825 dünya hayatını sevip kıyameti bırakanlar,826 görüş ayrılığına düşenler,827 hile

yapanlar,828 kafirler,829 Allah’a kavuşmayı ümit etmeyenler,830 dinlerini oyun ve eğlence

edinenler,831 çıkmaza sapanlar,832 Allah’a ihanet edenler,833 gerçekten hoşlanmayanlar,834

günahkarlar,835 yola gelmeyenler,836 aklı ermezler,837 olarak vasıflandırılmışlardır.

Sonuç olarak Câhiliye Çağı’nda insanlar üvey anneleri ile evlenebiliyorlar veya

onları başkalarından para almak suretiyle evlendirebiliyorlardı. Soyları asil olsun diyerek

eşlerini başka erkeklere gönderip ondan çocuk sahibi olunabiliyordu. Kadınlar, istedikleri

sayıda erkekle beraber olup, çocuk doğduktan sonra baba olarak istedikleri erkeği

seçebiliyorlar ve buna da itiraz edilmiyordu. Boşanmada erkek hanımına eziyet etmek

gayesiyle istediği zaman hanımını boşama ve istediği zaman ona dönme yetkisine sahipti.

Evlatla övünme o dönem insanının en belirgin özelliği idi. İstedikleri zaman evlatlık

edinebilirler ve evlatlık edinilen kişi evlatlık edinenin oğlu gibi muamele görürdü. Malına

813 es-Sa’d 38/27 814 eş-Şûra 42/13 815 ez-Zuhruf 43/5 816 ed-Duhân 44/9 817 Muhammed 47/14 818 el-Feth 48/26 819 el-Mümtehine 60/2 820 el-Mümtehine 60/13 821 es-Saff 61/8 822 es-Saff 61/9 823 el-Cuma 62/2 824 el-Mülk 67/23 825 el-Müddessir 74/50-51 826 el-İnsan 76/27 827 en-Nebe’ 78/1-5 828 et-Târık 86/15 829 et-Târık 86/17 830 Yûnus 10/7 831 Yûnus 10/70 832 el-Furkân 25/29 833 el-Enfâl 8/71 834 el-Mü’minûn 23/70 835 et-Tevbe 9/8-11 836 el-Kehf 18/57 837 el-Mâide 5/103

Page 149: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

140

ortak olabilir ve kızları ile evlenemezdi. Evlat edinen kişi de evlatlığının malı üzerinde

tasarruf yetkisine sahipti.

Bazı hayvanları putlarına adadıklarından dolayı o hayvanları yemeyerek serbest

bırakırlar ve hiçbir surette onlardan faydalanmazlardı. Belirli sayıda doğum yapan

hayvanları da serbest bırakırlardı. Ayrıca bazı hayvanları da haram sayarak yemezlerdi.

Atalarına son derece bağlı oldukları için onlar hakkında herhangi bir kötü söz

söylemezler ve söyleyen kişiye de cephe alırlardı. Yaptıkları belli başlı işleri de sırf ataları

yaptıkları için yaparlar neden yaptıklarını dahi bilmezlerdi. Atarlına aşırı derecede bağlı

oldukları ve kendilerini de aşırı derecede büyük gördükleri için zayıf Müslümanları

küçümser, onlarla alay eder ve hatta onlara eziyet dahi ederlerdi.

Page 150: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

141

SONUÇ

Âyet-i kerîmeler ışığı altında ele aldığımız Kur’ân-ı Kerîme Göre Câhiliye Çağı

adlı bu tezimizle o dönem insanının din ile ilgili olarak genel kabul gören inançlarının

olmadığını söyleyebiliriz. Onlara göre Allah, dünyadaki mevcut olan her şeyin yaratıcısı

olmakla beraber yaratma olayından sonra dünyadaki işlerle uğraşmıyordu. Böyle

düşünmelerindeki etken, yakın bir zamanda kendilerine peygamber ve kitap

gönderilmemesi olabilir. Çünkü onlar, Allah’ı kendilerine oldukça uzak hissettiklerinden

melekleri, putları ve cinleri O’na ulaşmada vasıta kabul ederek bu vasıtalara çeşitli

fonksiyonlar yüklemişlerdir. Hatta putlarına olan saygıları bazı hayvanları onlara kurban

etmeye ve yine bazı hayvanları onlar için serbet bırakmaya kadar götürüyordu. Bize göre

Câhiliye Çağı İnsanı, oldukça zeki olduğu için bu yaptıkları şeyleri, her ne kadar inanarak

yapmasalar dahi onu mantıki bir çerçeve içerisinde göstermeyi başardıklarının kanıtıdır.

Dönemin öne çıkan özelliklerinden biri de o dönem insanının zenginliğe ve çok

erkek çocuğa sahip olmanın bir üstünlük vesilesi olduğu anlayışıdır. Çevrelerindeki

bölgelere kutsal kitap ve peygamber gelmesi onları da böyle bir beklenti içerisine sokmakla

beraber üstünlüğe olan düşkünlükleri bekledikleri peygamberi yalanlamaya itecek kadar da

fazla idi. Zaman zaman yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyenler olmasına rağmen,

toplumdaki “üstünlük hırsı” kalplerindeki inanma arzusunu yok etmeye yetiyordu. Hatta bu

duyguyu bastırmak adına ikileme düşerek bazen peygamberi doğrulamaya, bazen de

olmadık eziyetler yapmaya götürecek kadar bariz bir şekilde dikkat çekiyordu. Hatta

Kur’ân-ı Kerîm’i reddetmelerindeki ana unsur da Kur’ân-ı Kerîm’in ellerinde mevcut

üstünlüğü ortadan kaldırarak onları sıradan bir insan durumuna düşürmesinden

kaynaklanmaktaydı.

Onların tezat içerisinde oldukları konulardan biri de yaptıklarının karşılığını

görecek olmalarıyla ilgili olan ahiret hayatı idi. Çünkü yaptıkları kötülüklerin cezasının

olacağına inandıkları zaman, o davranışlardan uzaklaşmaları gerektiğini bilecek kadar

bilgiye sahiptiler ve bu bilgi de onları sınırlamada oldukça önemli bir nokta idi. Kötü

Page 151: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

142

davranışları bırakmak yerine sonlarını haber veren Hz. Peygamber’e eziyet ederek suçlarını

kapatma yoluna giderek vicdanlarını rahatlatmak istemiş olabilirler.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi toplumda erkek egemenliği hakim unsur

olduğundan kadın, oldukça değersiz bir konumda idi. Bunun sebebi, erkeklerin “şerefe”

aşırı derecede önem vermeleri gösterilebilinir. Çapulculuk ve yağmanın her zaman

olabileceği bir ortamda kadınlar, savaşamadıkları için esir olma ihtimalleri yüksek

olduğundan onların toplumdaki önemini düşürüyordu. Çünkü esir olduklarında sadece

kadının kendisi değil kabilesi de toplum nazarında kötü bir konuma düşmüş oluyordu. Bu

da onların kız çocuklarına ve kadına bakış açılarını oldukça etkiliyordu. Erkek çocuk ise

aileye her zaman hem maddi, hem manevi güç kattığından erkek çocuk evlat edinilerek

güçlenme imkanları vardı.

Sonuç olarak adına Câhiliye Çağı denilen bir dönemde yaşayan insanların çok

fazla güzel özellikleri bünyelerinde bulundurmaları imkansız denecek kadar zor bir

durumdur. Nitekim biz de bu çalışmamızda âyet-i kerîmeler ekseninde vurgulamış olduk.

Page 152: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

143

BİBLİYOGRAFYA

ACAR, H. İbrahim, “İddet”, DİA, XXI, İstanbul 2000, 467-471

AHMED Emin, Fecrü’l-İslâm (İslâmın Doğuşu), (trc. Ahmet Serdaroğlu), Kılıç Kitabevi,

Ankara 1976.

ALGÜL, Hüseyin, “Hamza”, DİA, XV, İstanbul 1997, 500-502.

-------; Haram Aylar”, DİA, XVI, İstanbul 1997, 105-106.

ALTINTAŞ, Hayrani, “Dehriyye”, DİA, IX, İstanbul 1994, 107-109.

APAK, Adem, Asabiyet ve Erken Dönem İslâm Siyasi Tarihindeki Etkileri, Düşünce

Kitabevi Yayınları, İstanbul 2004.

ARNOLD, T. W., İntişâr-ı İslâm Tarihi, (trc. Hasan Gündüzler), Akçağ Yayınları, Ankara

1971.

AYDIN, M. Akif, “Evlat Edinme”, DİA, XI, İstanbul 1995, 527-529.

-------; “Kadın”, DİA, XXIV, İstanbul 2001, 82-94.

AYDIN, M. Akif -Muhammed Hamidullah, “Köle”, DİA, XXVI, Ankara 2002, 237-248.

AYDINLI, Abdullah, “İkrime b. Ebû Cehil”, DİA, XXII, İstanbul 2000, 42-43.

BARDAKOĞLU, Ali, “Hırsızlık”, DİA, XVII, İstanbul 1998, 384-396.

---------------; “Kurban”, DİA, XXVI, Ankara 2002, 433-440.

BAYINDIR, Abdülaziz, “Bedene”, DİA, V, İstanbul 1992, 302.

BEBEL, Auguste, Hz. Muhammed ve İslam Kültürü, (trc. Veysel Atayman), Süreç

Yayıncılık ve Tanıtım Ticaret Şirketi, İstanbul: 1987.

BOKS, Abdullah, “Ebûkubeys”, DİA, X, İstanbul 1994, 280-281.

BROCKELMANN, Carl, İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, (trc. Neşet Çağatay), Ankara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1964.

BUHARÎ, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail (256/870), Sahîh-i Buharî ve Tercemesi,

(trc. Mehmed Sofuoğlu), I-XVI, İstanbul 1987, Ötüken Neşriyat.

CAETANİ, Leoni, İslam Tarihi, (trc. Hüseyin Cahid), I-X, İstanbul 1924-1927.

CERRAHOĞLU, İsmail, “Garanik”, DİA, XIII, İstanbul 1996, 361-366

Page 153: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

144

CEVÂD ALİ, (1408/1987), el-Mufassal fî târîhi’l-‘Arab kable’l-İslâm, I-IX, Beyrut 1966-

1972

ÇAĞATAY, Neşet, İslâm Dönemine Dek Arap Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek

Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989.

ÇAĞRICI, Mustafa, “Arap, İslâmdan Önce Araplarda Din”, DİA, III, İstanbul 1991, 316-

320.

---------; “Asabiyet”, DİA, III, İstanbul 1991, 453-455.

---------; “İntikam”, DİA, XXII, İstanbul 2000, 356-357.

---------; “Matem”, DİA, XVIII, Ankara 2003, 128-129.

ÇELEBİ, İlyas, “Gûl”, DİA, XIV, İstanbul 1996, 177.

--------; “Kâhin”, DİA, XXIV, İstanbul 2001, 170-172.

ÇELİK, İbrahim, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa: 2001.

------; “Kur’an’da Mele’ Terimi Peygamberler Ve Onlara Uymak İstemeyenler”, UÜİFD,

Uludağ Üniversitesi Yayınları, I, Bursa 1986, sayı 1, 75-83.

------; “Mele’”, DİA, XXIX, Ankara 2004, 36-37.

ÇELİKKOL, Yaşar, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2003.

ÇETİN, Nihad. M., Eski Arap Şiiri, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1973.

DAĞCI, Şamil “Kısas”, DİA, XXV, Ankara: 2002, 488-495.

DANIŞMAN, Nafiz “Câhiliye Kelimesi”, AÜİFD, V, Ankara 1956, 1-4 sayı, 192-195.

DEMİRCAN, Adnan, “Câhiliye Araplarında Kız Çocuklarını Gömerek Öldürme Âdeti”,

İSTEM, Konya 2004, yıl 2, sayı 3, 9-29.

DEMİRCİ, Kürşat, “Hayvan”, DİA, XVII, İstanbul 1998, 81-85.

DERVEZE, İzzet, et-Tefsiru’l-Hadis Nüzûl Sırasına Göre Kur’an Tefsiri, (trc. Şaban

Karataş ve dğr.), Ekin Yayınları, I-VII, İstanbul 1997.

----------; Asru’n-Nebi Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, (trc. Mehmet Yolcu),

Yöneliş, I-III, İstanbul 1989.

Page 154: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

145

DOĞAN, Lütfi, “Batıl İtikadlar: Câhiliye Devri Arap Adetleri”, İslam, III, Ankara 1960,

sayı 31, 220.

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, (Redaktör: Hakkı Dursun Yıldız), Çağ Yayınları,

I-XIV, İstanbul 1986-1989.

DÖNDÜREN, Hamdi, “Îlâ”, DİA, XXII, İstanbul 2000, 61-62.

DURÎ, Abdulabziz, İlk Dönem İslam Tarihi-bir önsöz-, (trc. Hayrettin Yücesoy), Endülüs

Yayınları, İstanbul 1991.

EBÛ DÂVÛD, Süleyman b. Eş’as b. İshak el-Ezdi es-Sicistânî (202/275), Süneni-i Ebû

Dâvûd Terceme ve Şerhi, Hazırlayanlar: Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar,

Şamil Yayınevi, I-XII, İstanbul: 1988-1991.

ED-DAKÛKÎ, Hüseyin Ali, “Hîre”, DİA, XVIII, İstanbul 1998, 122-124

EROĞLU, Muhammed “Hâmî”, DİA, XV, İstanbul 1997, 457.

EYÜP Sabri, Mirâtu’l-Haremeyn, Bahriye Matbaası, I-III, Konstaniyye 1304.

FAYDA, Mustafa, Allah’ın Kılıcı Halid b. Velid, Çağ Yayınları, İstanbul 1992.

-------; “Abdullah b. Cüd‘ân”, DİA, I, İstanbul 1988, 93-94.

-------; “Abdullah b. Sa‘d b. Ebû Serh”, DİA, I, İstanbul 1988, 130-131

-------; “Âs b. Vâil”, DİA, , III, İstanbul 1991, 449.

-------; “Câhiliye”, DİA, VII, İstanbul 1993, 17-19.

FEHD, Tevfik, “Meysir”, DİA, XXIX, Ankara 2004, 509-510.

GÖLCÜK, Şerafettin, “Esâtîr”, DİA, XI, İstanbul 1995, 359-360.

GÖRGÜLÜ, Hasan Ali, “Cahilye Devrinde Boşanma Çeşitleri ve İslam’ın Boşanmada

Örfe İtibar Etmesi”, SDÜİFD, Isparta 1999, sayı 6, 111-126.

GÖZÜTOK, Şakir, “Câhiliye Aydınları”, YYÜİFD, Van 1998, sayı 2, yıl 2, 166-188.

GÜNALTAY, Şemseddin, “Kable’l-İslâm Araplar ve Tedeyyünleri”, Darulfünûn İlahiyat

Fakültesi Mecmuası, Evkâf Matbaası, İstanbul 1926, sayı 3, 112-176.

------------; “İslâmdan Önce Araplar Arasında Kadının Durumu”, Belleten, Türk Tarih

Kurumu Basımevi, XV, 60 sayı, 690-707, Ankara 1951.

Page 155: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

146

GÜNDÜZ, Şinasi, “Câhiliye Dönemi Arap Politeizmine Nebâtiler’in Etkileri”, Dinler

Tarihi Araştırmaları I. Sempozyum: 08-09 Kasım 1996, Dinler Tarihi

Yayınları, I, Ankara 1998, 355-380

HAMİDULLAH, Muhammed, İslâm Târihi Dersleri, (trc. Ruhi Özcan), Atatürk

Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi, Erzurum 1976.

---------------; el-Vesâiku’s-Siyâsiyye Hz. Peygamber Döneminin Siyasi-İdari

Belgeleri, (trc. Vecdi Akyüz), Kitabevi, İstanbul ts.

---------------; “Hudeybiye Antlaşması”, DİA, XVIII, İstanbul 1998, 297-299

HATTE, Muhammed Kamil, Muhammed Aleyhisselâm’ın Peygamberliği, (trc. İsmail

Ezherli-M. Asım Köksal), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1967.

HELL, C., “Beliyye”, İA, Milli Eğitim Basımevi, II, İstanbul 1988, 491.

HEYKEL, Mu hammed Hüseyin, Hz. Muhammed’in Hayatı, (trc. Vahdettin İnce), Yöneliş,

I-II, İstanbul 2000.

IZUTSU, Toshihiko, Kur’an’da Allah ve İnsan, (trc. Süleyman Ateş), Yeni Ufuklar

Neşriyat, İstanbul, ts.

İBN HALDÛN, Ebû Zeyd Veliyyüddîn Abdurrahman b. Muhammed (808/1406),

Mukaddime, (trc. Zakir Kadiri Ugan), Maarif Basımevi, I-III, İstanbul

1954-1957.

İBN HİŞÂM, Ebû Muhammed Abdülmelik (218/833), es-Sîretü’n-Nebevîyye, Dâru’l- CîI

li’t-Tabaati, I-IV, Kahire, ts.,

İBN MACE, Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid er-Rebei el-Kazvini, Süneni İbn Mace

Tercemesi ve Şerhi, (trc. Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, I-X,

İstanbul 1982.

İBN MANZÛR, Ebû’l-Fadl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem (711/1311) Lisânü’l-

Arab, Dâru Sâdır, I-XV, Beyrut, ts.

İBN SA‘D, Muhammed b. Sa‘d (230/844), et-Tabakâtu’l-Kübra, I-IX, Beyrut 1968.

İBN ESÎR, İzüddîn Ebû’l-Ferec Abdurrahman (597/1200), el-Kâmil fî’t-Târîh, I-XIII,

Beyrut, Lübnan 2002.

Page 156: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

147

İBNÜ’L-KELBÎ, Ebû’l-Münzir Hişâm b. Muhammed b. Saib (204/819), Kitâbu’l-Esnâm,

(trc. Beyzâ Düşüngen), Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları,

Ankara 1969.

KANDEMİR, M.Yaşar, “Habbâb b. Eret”, DİA, XIV, İstanbul 1996, 340.

KAPAR, M. Ali, Hz. Muhammed’in Müşriklerle Münasebeti, İlim Yayınları, İstanbul 1987.

-------; “Ebû Cehil”, DİA, X, İstanbul 1994, 117-118.

-------; “Ebû Leheb”, DİA, X, İstanbul 1994, 178-179.

-------; “Hanîfe (Benî Hanîfe)”, DİA, XVI, İstanbul 1997, 42.

-------; “Mev’ûde”, DİA, XXIX, Ankara 2004, 491-492.

KAZANCI, Ahmet Lütfi, “Câhiliye Devri İnsanında Akli Durum”, UÜİFD, II, Bursa 1987,

sayı 2, 121-129.

Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara 2006

Kur’ân-ı Kerîm Meâli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2004.

Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Elmalılı Hamdi Yazır, Huzur Yayınevi, İstanbul ts.

LEWİS, Bernard, Tarihte Araplar, (trc. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1979.

LİNGS, Martin, Hz. Muhammed’in Hayatı, (trc. Nazife Şişman), İz Yayıncılık, İstanbul

1998.

MACDONALD, D. B., “Cin”, İA, İstanbul 1988, 192-193.

--------------; “Gûl”, İA, IV, İstanbul 1988, 822-823.

MACİT, Nadim, Kur’ân ve Hadîse Göre Şirk ve Müşrik Toplum, Damla Matbaacılık ve

Ticaret, Konya 1992.

MÜSLİM, Ebü’l-Hüseyin el-Kuşeyri en-Nisâbûri b. el-Haccac (261/875), Sahih-î Müslim

Tercümesi ve Şerhi, (thk. Ahmet Davudoğlu), Sönmez Neşriyat, I-XII, İstanbul

1974.

NESÂİ Ebu Abdurrahman Ahmed b. Ali b. Şuayb (303/915), Sünenü’n-Nesâi, (şrh. Ebü’l-

Fazl Celaleddin Abdurrahman b. Ebi Bekr Suyuti, hşy. Ebü’l-Hasan Nureddin b.

Page 157: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

148

Abdülhadi Sindi, trc. A. Muhtar Büyükçınar ve dğr.), Kalem Yayınevi, I-VIII,

İstanbul 1981.

ÖNKAL, Ahmet-Nebi Bozkurt, “Deve”, DİA, IX, İstanbul 1994, 222-226.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Amr b. Luhay”, DİA, III, İstanbul 1991, 87-88.

----------; “Beliyye”, DİA, V, İstanbul 1992, 419.

----------; “İslâmda Hac”, DİA, XIV, İstanbul 1996, 387-389.

ÖZCANOĞLU, Muzaffer, “Adî b. Zeyd”, DİA, I, İstanbul 1988, 382.

ÖZEL, Ahmet, “Esir”, DİA, XI, İstanbul 1995, 382-389.

RODİNSON, Maxime, Hazreti Muhammed, (trc. Attilâ Tokatlı), Sosyal Yayınları, İstanbul

1994.

SARICIK, Murat, İnanç ve Zihniyet Olarak Câhiliye, Nesil Yayınları, İstanbul 2004.

---------; “Câhiliye Nikahı Mut’a ve Diğer Cahilİye Nikahları”, SDÜİFD, Isparta 1996,

sayı 3, 41-73.

SARIÇAM, İbrahim, “Hakîm b. Hizâm”, DİA, XV, İstanbul 1997, 187.

SARIKÇIOĞLU, Ekrem, “Kur’an’a Göre Müşrikler ve Putperestler”, İslâmi Araştırmalar,

Ankara 1986, sayı 1, 26-32.

SEYDİŞEHRİ, Mahmud Esad, Târih-i Dîn-i İslâm, Matbaa-i Hayriyye, I-III, Dersaadet

1327-1329.

ŞAHİN, M. Süreyya, “Cin”, DİA, VIII, İstanbul 1993, 5-8.

ŞARKAVİ, Muhammed, Özgürlük Peygamberi Hz. Muhammed, (trc. Muhharrem Tan),

Alternatif Düşünce Yayınevi, İstanbul 2004.

ŞEHBENDERZÂDE Filibeli Ahmed Hilmi, İslam Tarihi, (trc. Ziya Nur), Ötüken, Neşriyat

A.Ş., İstanbul 1982.

et-TABERÎ, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd (310/922), Câmi‘u’l-Beyân an

Te’vîli’l-Kur’ân, Dâru’l Âlimi’l-Kütüb, Riyad 2003.

TİRMİZİ, Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sevre es-Sülemi (279/892), Sünen-i Tirmîzi

Tercemesi, (trc. Osman Zeki Mollamehmetoğlu), Yunus Emre Yayınları, I-VI,

İstanbul, ts.

Page 158: KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE CÂHİLİYE ÇAĞI İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · t.c. marmara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ

149

TOPALOĞLU, Bekir, “Kıyamet”, DİA, XXV, Ankara 2002, 516-522.

TÜMER,Günay-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, Ankara1993.

TÜMER, Günay, “Âbâ”, DİA, I, İstanbul 1988, 5.

UĞUR, Mücteba, Hicrî Birinci Asırda İslam Toplumu, Çağrı Yayınları, İstanbul 1980.

USLU, Recep, “Hums”, DİA, XVIII, İstanbul 1998, 364-365.

ÜÇOK, Bahriye, İslamdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler, Ankara Üniversitesi

İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1967.

ÜNAL, Halit, “Atîre”, DİA, IV, İstanbul 1991, 79-80.

ÜNAL, Sadettin, “Kâbe”, DİA, XXIV, İstanbul 2001, 16.

WATT, W. Montgomery, “Hz. Muhammed”, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, (trc. İlhan

Kutluer), Kitabevi, İstanbul 1997, I-IV.

WEİR, T. H. “Câhiliye”, İA, Milli Eğitim Basımevi, III, İstanbul 1988, 11-12.

YAZICI, İshak, “Bahîre”, DİA, IV, İstanbul 1991, 487.

YALTKAYA, Şerafettin, İmriül Kays Yedi Askı, Maarif Matbaası, İstanbul 1943.

YILDIRIM, Yavuz, “İslâm Öncesi Arap Yarımadasında Çocuk Öldürme Olgusu”, İÜİFD,

İstanbul 2003, sayı 7, 79-111.

ez-ZEBÎDÎ, Ahmed b. (893/1488), Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve

Şerhi, (trc. Ahmed Naim-Kamil Miras), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, I-

XII, Ankara 1970.

ZEYDAN, Corci, Medeniyeti İslâmiyye Târihi, (trc. Zeki Meğamiz), Akdam Matbaası-

Kanaat Matbası, I-V,Dersaadet 1328-1330.