155

kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da
pc
Yapışkan Not
kutupyıldızı kitaplığı 1709
Page 2: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da
Page 3: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI : 264

HABER Dİ Lİ

SÖZLÜGÜ

Page 4: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da
Page 5: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ÖN SÖZ

Dil devriminden bu yana dilimizin özleşmesinde, dil devrimiyle Türkçeye ka­

zandırılmış sözcüklerin geniş topluluklara yayılmasında basınımızın büyük payı var­

dır. Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri­

ci bir düzeye ulaşmıştır. Başyazılarda, fıkralarda, incelemelerde, güncel konularda­

ki yazılarda, röportajlarda olduğu kadar haber dilinde de bu çabayı görmek, dil

devrimi adına gönenilecek bir durumdur.

Bununla birlikte, haber yazarlarının, okurlarına haberi erken ulaştırmak kay­

gısı ile, kullandıkları sözcükler üzerinde her zaman gereken özeni gösteremedikleri

görülmektedir. Bunlar, çoğu kez haber kaynağının kullandığı yabancı sözcükleri

olduğu gibi vermek zorunda kalmaktadırlar.

Türkçeyi seven, dilin özleşmesi yolunda çaba harcayan basın üyelerine yar­

dımcı olmak ereğiyle hazırlanan bu sözlük, onların eli altında bulundukça, yazacak­

ları haberde karşılaşacakları dil güçlüklerini daha bir kolaylıkla yeneceklerdir. Çün­

kü bu sözlük, gelişigüzel bir karşılıklar sözlüğü değildir. Haber dilinin taranmasıy­

le ortaya getirilmiş bir kılavuz sözlüktür. Tarama yoluyle saptanan sözcükler çeşitli

kurallarca gözden geçirilmiş, sözlük düzenine konmuş ve Türkçe karşılıkları veril­

miştir. Ayrıca, madde başı yapılan sözcüklerin kullanıldığı cümleler örnek olarak

alınmış, bu cümlelerin bugünkü dille nasıl yazılması gerektiği gösterilmiştir.

Bu sözlüğün basın üyelerine çok yararlı olacağını umuyoruz.

5

Page 6: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ll''ll!llllllll!lll

Page 7: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

HABER DİLİ SÖZLÜGÜ

Page 8: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

AÇIKLAMALAR

Adından da anlaşılacağı gibi, bu sözlük, özel bir sözlüktür; daha çok basın üyelerini ilgilendirecek bir sözlüktür. Buraya, elden geldiğince, basında sık geçen yabancı sözcüklerin alınmasına çalışılmıştır. Sözlüğü kullanıma sunarken, dizgiy­le ilgili birkaç noktayı belirtmenin de gerekli olduğunu sanıyoruz:

D Yabancı sözcükler madde başı yapılmıştır ve bunlar siyah dizilmiştir. Bun­ların yerine kullanılması salık verilen Türkçe karşılıklar ise düz harflerle gösteril­miştir.

D İçinde, madde başı yabancı sözcüğün geçtiği örnek cümleler italikle dizil­miş, bunların bugünkü dille nasıl yazılması gerektiğini gösteren cümleler hemen onun altında düz harflerle verilmiştir.

D Birden çok anlamı bulunan madde başı sözcüklerin karşılıkları numara­Ianmıştır.

8

Page 9: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

A abes Boş, saçma. abide Anıt.

Dün Beşiktaş'ta Barbaros abidesi önünde bir tören yapıldı. Dün Beşiktaş'ta Barbaros anıtı önünde bir tören yapıldı.

acayip 1. Şaşılacak, şaşırtıcı. Belediye, aldığı acayip bir kararla demir büfeleri kaldırıp tahta büfeler yaptırıyor. Belediye, aldığı şaşılacak bir kararla demir büfeleri kaldırıp tahta büfeler yaptırıyor.

2. Yadırganan. Bakan acayip bir konuşma yaptı. Bakan yadırganan bir konuşma yaptı.

acayip karşılanmak Yadırganmak. Bakanın son konuşması acayip karşılandı. Bakanın son konuşması yadırgandı.

acele 1. İvedi, çabuk, tez. Hükümet grev kanununun çıkarılmasında acele davranılmasını istedi. Hükümet grev yasasının çıkarılmasında tez (ivedi, çabuk) davranılmasını istedi.

2. İvedilikle, tezelden, çabucak. Muhalefet partileri grev kanununu acele istiyor. Karşınlık '?artileri grev yasasını ivedilikle istiyor. Müzakerelerin acele olarak bir neticeye bağlanması beklenmektedir. Görüşmelerin ivedilikle bir sonuca bağlanması beklenmektedir.

aceleci Evecen. Aceleci bir şoför üç kişiyi yaraladı. Evecen bir şoför üç kişiyi yaraladı.

aceze Güçsüzler, düşkünler. acil İvedi, tezelden, geciktirilemez, gecikmeye gelmez.

Bakan, acil ihtiyaçları karşılamak için bir tasarı hazırlandığını söyledi. Bakan, geciktirilemez ihtiyaçları karşılamak için bir tasarı hazırlandığını söyledi. Depremden zarar görenlere Kızılay tarafından acil yardım sağlandı. Depremden zarar görenlere Kızılayca ivedi yardım sağlandı.

9

Page 10: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

acilen

acilen ivedilikle, tezelden, çabuklukla, geciktirilmeden, geciktirilmeksizin. Koalisyon partileri, beş yıllık planın, dcilen meclise getirilmesini istiyorlar. Karma hükümet partileri, beş yıllık planın, ivedilikle meclise getirilmesini istiyorlar.

aciz Güçsüz, düşkün, gücü yetmeyen, beceriksiz. Kaçakçılıkla mücadelede, kaçakçılık masası ticiz kalmaktadır. Kaçakçılıkla savaşta, kaçakçılık masası güçsüz kalmaktadır.

aciz Güçsüzlük, düşkünlük, gücü yetmeme, beceriksizlik. Bakanın konu;ması, hükümetin son hadiseler kar;ısındaki aczini meydana koymu;tur. Bakanın konuşması, hükümetin son olaylar karşısındaki güçsüzlüğünü ortaya koy­muştur.

acul bkz. aceleci. adabı muaşeret Görgü, toplum töresi, yol iz.

Adabı mua;ereti sizden öğrenecek değiliz. Toplum töresini sizden öğrenecek değiliz. Adabı mua;eretten bihaber ... Yol iz bilmez ...

adale Kas. Otobüs kazasında adale lifleri koptu. Otobüs kazasında kas telleri koptu.

adapte Uyarlanmış, uyarlama. Bu yıl tiyatrolarda adapte eserler oynanmayacak. Bu yıl tiyatrolarda uyarlanmış eserler oynanmayacak.

adapte etmek Uyarlamak. Eski Türk sanatını günümüze adapte etmek gayesiyle Tıp Tarihi Enstitüsü bir sergi açtı. Eski Türk sanatını günümüze uyarlamak amacıyle Tıp Tarihi Enstitüsü bir sergi açtı.

addetmek Saymak.

ademi itimat Güvensizlik. Böylece meslis , hükümete ademi itimadını bir defa daha beyan etmiş oldu. Böylece meclis, hükümete güvensizliğini bir kez daha belirtmiş oldu.

ademi malumat Bilgisizlik, bilgisi olmama, haberi olmama, habersizlik. Vali, bu mevzuda, ademi malumat beyan etmiştir. Vali, bu konuda, bilgisi olmadığını belirtmiştir.

ademi mutabakat Uymazlık, uyuşmazlık, tutmazlık. Müfrit üyeler arasında ademi mutabakat olduğu anlaşıldı. Aşırı üyeler arasında uyuşmazlık olduğu anlaşıldı.

ademi muvaffakiyet Başarısızlık. lhtilal ademi muvaffakiyetle neticelendi. Devrim başarısızlıkla sonuçlandı.

10

Page 11: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ademi salahiyet Yetkisizlik. Genel Başkan, ademi salahiyetten şikayet etti. Genel başkan, yetkisizlikten yakındı.

ademi takip Kovuşturmazlık, takipsizlik. Meclis yedi milletvekili ile ilgili ademi takip kararını tasdik etti. Meclis yedi milletvekili ile ilgili kovuşturmazlık kararını onayladı.

adet l. Huy, alışkanlık, alışkı. Başbakan, istifayı ildet haline mi getirdi? Başbakan, çekilmeyi alışkanlık haline mi getirdi?

2. Görenek, töre. Prenses Margaret, lngiliz adetlerine karJı geliyor. Prenses Margaret, İngiliz (töre) göreneklerine karşı geliyor.

adet Sayı. Romalılardan kalma 3 adet kazan bulundu. Romalılardan kalma üç kazan bulundu.

adeta Bayağı, basbayağı, neredeyse, sanki ... gibi, -casına. Belediye, ildeta fırıncılardan özür diledi. Belediye, fırıncılardan bayağı özür diledi. Hırsız, bu ikazdan sonra, adeta pişman olmuş gibi konuştu. Hırsız, bu uyarmadan sonra, sanki pişman olmuş gibi konuştu.

adi 1. Olağan, bayağı, sıradan. Onun suçunu adi bir hırsızlık şekline sokmak için gayret sarf ediliyor.

affı umumi

Onun suçunu olağan (bayağı) bir hırsızlık biçimine sokmak için çaba gösteriliyor. 2. Düşük, aşağılık, bayağı.

Adi kaliteli mallar piyasada müşteri bulamıyor. Düşük kaliteli mallar piyasada alıcı bulamıyor.

adil Adaletli, adalete uygun, hak tanır, hak gözetir. Sanık adil bir karar bekliyor. Sanık adalete uygun bir karar bekliyor.

affetı:nek 1. (Suçunu) Bağışlamak. !dam mahkumu Fransız generalinin affedilmesi isteniyor.

Ölüm cezasına çarptırılmış olan Fransız generalinin (suçunun) bağışlanması is­teniyor.

2. (Görevinden) Almak, görevine son VL:rmek. Kongre, parti genel sekreterinin affedilmesini tasdik etti. Kongre, rarti genel sekreterinin görevinden alınmasını (görevine son verilmesini)' onayladı.

affı hususi bkz. hususi af. affı umumi bkz. umumi af.

11

Page 12: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ahali

ahali Halk. Belediyece durumun ahaliye duyurulmasına karar verildi. Belediyece durumun halka duyurulmasına karar verildi.

ahbap Arkadaş, tanış, eş dost. Düğün merasimine yazarın yalnız yakın ahbapları çağrıldı. Düğün törenine yazarın yalnız yakın arkadaşları çağrıldı.

ahenk Uyum, birlik.

Üyeler arasında, bir çalışma ahengi görülmüyor. Üyeler arasında, bir çalışma (uyumu) birliği görülmüyor.

ahit Antlaşma, ant. Başkan: "Ahitlerimize bağlıyız" dedi. Başkan: "Antlaşmalarımıza bağlıyız" dedi. Milletlerarası ahitlere saygımız var. Uluslararası antlaşmalara saygımız var.

ahval Haller, durumlar, olup bitenler.

Hükümet dünya ahvalini gözden geçirdi. Hükümet dünyada olup bitenleri gözden geçirdi. Her ahvalde hükümeti destekleyeceğini söyledi. Her durumda hükümeti destekleyeceğini söyledi.

ahvali uınuıniye Genel durum. aidat Ödenti.

Derneğin senelik aidatının 24 liraya çıkarılması istenecek. Derneğin yıllık ödentisinin 24 liraya çıkarılması istenecek.

ait 1. -e değgin, -e ilişkin, ile ilgili, -i ilgilendiren, -nun. Toplantıda imar ve iskan Vekaletine ait meseleler görüşüldü. Toplantıda İmar ve İskan Bakanlığıyle ilgili sorunlar görüşüldü. Beş yıllık plana ait görüşmeler başladı. Beş yıllık plana değgin görüşmeler başladı.

2. (Üzerine) Düşen, yüklenen. Bakan: "Bu kanunu çıkarmak hepimize ait bir vazifedir" dedi. Bakan: "Bu yasayı çıkarmak, hepimize düşen bir ödevdir" dedi.

akabinde Ardından, arkasından, az sonra, ardınca, ardısıra. Bu olayın akabinde lngiliz elçiliğiyle görüşülmüştür. Bu olayın arkasından İngiliz elçiliğiyle görüşülmüştür. Füze, atışın hemen akabinde imha edildi. Füze, atışın hemen ardından yok edildi.

akalliyet Azınlık, azlık. Akalliyet mekteplerinde Türkçe derslerine ehemmiyet verilecek. Azınlık okullarında Türkçe derslerine önem verilecek.

12

Page 13: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

aklıselim

akamet Sonuçsuzluk, başarısızlık, kısırlık, verimsizlik.

Sulh görüşmeleri akamete uğradı. Barış görüşmeleri sonuçsuzluğa uğradı.

akdetmek (Bağlaşma, sözleşme, anlaşma) Barış yapmak. Akdedilen sözleşmeye göre, Almanlar bir yıl içinde Türkiye' de televizyonu gerçekleştirecek. Yapılan sözleşmeye göre, Almanlar bir yıl içinde Türkiye'de televizyonu gerçek­leştirecek. Emek sinemasında akdedilen kongrede başkana büyük tezahürat yapıldı. Emek sinemasında toplanan kurultayda başkana büyük gösteriler yapıldı.

akıbet 1. Son. Hastaneye kabul edilmeyen hasta, kapı önünde akıbetini bekliyor. Hastaneye alınmayan hasta, kapı önünde sonunu bekliyor. Kaçırılan generalin akıbeti meçhul. Kaçırılan generalin sonu bilinmiyor.

2. Alınyazısı. Onları kendi akıbetleriyle baş ba1a bırakalım. Onları kendi alınyazılarıyle baş başa bırakalım.

3. Sonunda, eninde sonunda. Akıbet, bu kanunu da çıkaracağız. Eninde sonunda bu yasayı da çıkaracağız.

akide İnan. Bu hareket, onun akidesini açığa vuruyor. Bu tutum, onun inanını açığa vuruyor.

akim Sonuçsuz, başarısız, verimsiz, kısır. Koalisyon hükümetinin kurulması yolundaki görü1meler akim kaldı. Karma hükümetin kurulması yolundaki görüşmeler verimsiz kaldı. Ayaklanmalar akim kalmı1tır. Ayaklanmalar başarısız kalmıştır.

akis 1. Yankı. Hadise, muhitte geniJ akisler uyandırmı1tır. Olay, çevrede geniş yankılar uyandırmıştır.

2. (Işık için) Yansıma. lJınlar, kalbin cidarına çarpıp akis yapınca, sesler vücudun dışına veriliyormuJ. Işınlar, yüreğin çeperine çarpıp yansıyınca, sesler vücudun dışına veriliyormuş.

akit Bağıt. akit Bağıtçı. aklıselim Sağduyu.

Partide aklıselim galebe çaldı. Partide sağduyu üstün geldi.

13

Page 14: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

akli Akılca, akılla ilgili, usla ilgili, ussal. Akli muvazenesi bozulan bir kız, kendisini yakarak intihar etmek istedi. Akıl dengesi bozulan bir kız, kendisini yakarak öldürmek istedi.

aksam Parçalar, bölükler, bölümler. Biçerdöver aksamı satışa arzedildi. Biçerdöver parçaları satışa çıkarıldı.

aksetmek 1. (Haber için) Ulaşmak, geçmek, yayılmak, duyulmak, iletilmek. Buğdaya yapılan zam, piyasaya da aksedecektir. Buğdaya yapılan zam, piyasaya da yayılacaktır. 900 imzalı dilekçe ile vaziyet B.M.M.'ne aksettirildi. Dokuz yüz imzalı dilekçeyle durum B. M. M.'ne duyuruldu. Parti başkanının beyanları, gazetelere yanlış aksettirildi. Parti başkanının demeçleri, gazetelere yanlış geçirildi.

aksi halde Yoksa, olmazsa, böyle olmazsa. Başbakan, istediklerini bildirmiş, aksi halde istifa edeceğini söylemiştir. Başbakan, istediklerini bildirmiş, yoksa görevinden çekileceğini söylemiştir.

aksi tesir Ters etki, tepki. Doktorların verdiği ilaçlar, hasta üzerinde aksi tesir yaratmış. Doktorların verdiği ilaçlar, hasta üzerinde ters etki yaratmış.

aksine Tersine. Şimdiye kadar yapılan konuşmalar, aksine durumu daha da fenalaştırmıştır. Şimdiye dek yapılan konuşmalar, tersine durumu daha da kötüleştirmiştir.

aksülamel Tepki. G. 'nin konuşması, siyasf çevrelerde aksülamel yarattı. G.'nin konuşması, siyasal çevrelerde tepki yarattı.

aktif 1. Etkin. Cezayir' de bütün Avrupalılar, aktif vrya pasif, gizli orduya yardım ediyor. Cezayir'deki bütün Avrupalılar, dolaylı ya da dolaysız, gizli orduya yardım edi­yor.

2. Çalışkan, canlı, yapıcı. Yeni Belediye Reisinin çok aktif bir insan olduğu söyleniyor. Yeni Belediye Başkanının çok çalışkan bir insan olduğu söyleniyor.

aktüel Günlük. Bu dergide, aktüel hadiselerin içyüzleri yer almaktadır. Bu dergide, günlük olayların içyüzleri yer almaktadır.

aktüalite 1. Günlük olaylar, olup bitenler. Radyolarımızda aktüalitrye daha çok yer verilecek. Radyolarımızda günlük olaylara daha çok yer verilecek.

2. Eskimeme, tazelik.

14

Page 15: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

Koçero hadisesi hala aktüalitesinden bir :f8Y kaybetmedi.

Koçero olayı, bugün de tazeliğinden bir şey yitirmedi. ali'ika İlgi.

M. C.' nin hırsızlık hadisesiyle alakası olmadığı anla:ftldı. M. C.'nin hırsızlık olayı ile ilgisi olmadığı anlaşıldı.

alakalı İlgili, ilgilenen. Alakalı makamlar, vaziyeti gizli tutmaktadır. İlgili makamlar, durumu gizli tutmaktadır.

aliınet Belirti. Berlin duvarı, bir zaffyet alametidir. Berlin duvarı, bir güçsüzlük belirtisidir.

alameti farika Özel belirti. Mallarımızın alametifarikası üç yıldızdır. Mallarımızın özel belirtisi üç yıldızdır.

aleyhte rey Karşı oy, olumsuz oy. Aleyhteki oylar, ekseriyette idi. Karşı oylar, çoğunlukta idi. Toplantıda ekseriyet aleyhte rey kullandı. Toplantıda çoğunluk olumsuz oy kullandı.

alelacele İvedilikle, çabucak, pek çabuk, çarçabuk. Layiha, alelacele Meclis'e sevk edildi. Tasarı, ivedilikle Meclis'e gönderildi. Yaralı, alelacele hastaneye kaldırıldı. Yaralı, çabucak hastaneye kaldırıldı.

alelade Sıradan, basbayağı, herhangi, olağan, görülegelen. Bir senatöre, alelade bir adam muamelesi yapılmış. Bir senatöre, sıradan bir adam işlemi yapılmış.

aleın Dünya, evren. Batı alemi yine karıJtZ. Batı dünyası yine karıştı. Alemin sırları bir bir izah ediliyor. Evrenin gizleri bir bir açıklanıyor. A. B., zannedildiği gibi matbuat ve fikir alemimizin bir abidesi değildir. A. B., sanıldığı gibi basın ve düşünce dünyamızın bir anıtı değildir.

aleınşüınul Evrensel. 1789 Fransız inkıldbı alem:fümul bir tesir yarattı. 1 789 Fransız devrimi evrensel bir etki yarattı.

alenen Açıkça, apaçık, açıktan açığa, açık olarak, gizlemeden. işçiler, haklarının, alenen çiğnendiğini belirttiler. İşçiler, haklarının, açıkça çiğnendiğini belirttiler.

15

alenen

Page 16: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

aleni

aleni Açık. Muhakeme alent yapılacak. Duruşma açık yapılacak.

aleni teşekkür Açık teşekkür.

aleniyet Açıklık, açık olma. Müzakeratın alenryetine karar verildi. Görüşmelerin açık olmasına (yapılmasına) karar verildi.

alet Araç. A. suç aleti baltayı kendisinin sakladığını söyledi. A. Suç aracı baltayı kendisinin sakladığını söyledi. Boyun damarının tansryonunu ölçen bir alet yapıldı. Boyun damarının kan baskısını ölçen bir araç yapıldı.

alet edevat Avadanlık, takım. Otobüste bir alet edevat çantası bulundu. Otobüste bir avadanlık çantası bulundu.

alet olmak Kötü bir işte kullanılmak. Sanığın hırsızlık hadisesinde alet olduğu zannedilryor. Samğın hırsızlık olayında kullanıldığı sanılıyor.

ilim Bilgin. Bir feza ıllimi on yıl içinde aya gidileceğini söylüyor. Bir uzay bilgini on yıl içinde aya gidileceğini söylüyor.

aına Kör. Ama bir kızı dağa kaldıranlar, yakalanamadı. Kör bir kızı dağa kaldıranlar, yakalanamadı.

aınade Hazır. L. G. "Kıbrıs işinde bir milyon dolar vermeğe amadeyim" dedi. L. G. "Kıbrıs işinde bir milyon dolar vermeğe hazırım" dedi.

aınatör Özenci, sevgen. Bu bir amatör çalışmasıdır.

Bu bir özenci (sevgen) çalışmasıdır. aınblem Bellik.

Partilerin amblemleri açıklandı. Partilerin bellikleri açıklandı.

aınbülans Cankurtaran. Yaralı, hastaneye götürülürken ambülansta ölmüştür. Yaralı, hastaneye götürülürken cankurtaranda ölmüştür.

aınele İşçi. Kalaba' da bir taşocağı çöktü, bir amele öldü. Kalaba'da bir taşocağı çöktü, bir işçi öldü.

16

Page 17: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

antipatik

aınil Etken, etmen, yapan. Huzursuzluk amilleri ortadan kalktı. Huzursuzluk etkenleri ortadan kalktı. Önce huzursuzluğu yaratan amiller ortadan kaldırılmalıdır. Önce huzursuzluğu yaratan etkenler ortadan kaldırılmalıdır. Bu ilacın amili "Sağlık" laboratuvarıdır. Bu ilacı yapan "Sağlık" laboratuvarıdır.

aınir Buyuran, buyurucu, yönetici, baş. Dün mecliste idare amirleri seçildi. Dün mecliste yöneticiler seçildi. Yeni bakan daire amirleriyle tanıştı. Yeni bakan daire yöneticileriyle tanıştı. Başına amir kesildi diye şikayet etti. Başıma buyrucu kesildi diye sızlandı.

aınıne Kamu, budun, halk. Sayıları 18 bini bulan kamyonlar, yakında amme sektörüne geçecek. Sayıları on sekiz bini bulan kamyonlar, yakında kamu kesimine geçecek. Fransa' da, grevler, amme hizmetlerini aksattı.

Fransa'da, grevler, kamu işlerini aksattı. aınıne hukuku Kamu hukuku. anane Gelenek, görenek. ananevi Geleneksel.

Ananevi kiraz bayramı, bugün bölgemizde başlamıştır. Geleneksel kiraz bayramı, bugün bölgemizde başlamıştır. Ananevi yemekten sonra tören sona ermiştir. Geleneksel yemekten sonra tören sona ermiştir.

anarşi Kargaşa, kargaşalık, karışıklık, başsızlık. Arap alemindeki anarJi devam ediyor. Arap dünyasındaki kargaşalık devam ediyor.

ani Ansızın, apansızın, birden, birdenbire, beklenmedik. Bir adam, ani bir sinir buhranı geçirerek intihara kalkıştı. Bir adam, birdenbire sinir bunluğu geçirerek kendini öldürmeye kalkıştı.

anons 1. Bildirme. 2. Çağırma.

antipati Sevmezlik, soğukluk. Halkın il başkanına gösterdiği antipati, alakalıları şaşırttı. Halkın il başkanına gösterdiği sevmezlik (soğukluk) , ilgilileri şaşırttı.

antipatik Sevimsiz, soğuk. Antipatik dedikodular, halkı tiyatrodan soğutl{Yor. Soğuk dedikodular, halkı tiyatrodan soğutuyor.

17

Page 18: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

apartman

apartman Katev. araz Belirtiler (belirti).

Bu sene tütünlerde mavi küf arazı görüldü. Bu yıl tütünlerde mavi küf belirtisi görüldü.

arazi Toprak, yer, bölge. Arada bir doluya çeviren yağmur ekili araziye zarar vermiştir. Arada bir doluya çeviren yağmur ekili topraklara dokunca vermiştir. Dağlık arazinin haritaları yapılıyor. Dağlık yerlerin haritaları yapılıyor.

arbede Kavga. lki köy halkı arasında büyük bir arbede oldu. İki köy halkı arasında büyük bir kavga oldu.

arıza 1. Bozukluk, aksama, aksaklık, aksa. Tünel kayışında meydana gelen arıza, yolculara korkulu dakikalar yaşattı. Tünel kayışındaki meydana gelen bozukluk yolculara, korkulu dakikalar yaşattı.

2. Engebe. Arızalı topraklar için hususi traktörler yapılacak. Engebeli topraklar için özel traktörler yapılacak.

3. Engel. Hükümet, önündeki bütün arızaları gidermek kararında. Hükümet, önündeki bütün engelleri gidermek kararında.

ariza Dilekçe. Başbakana seçmenler bir ariza takdim ettiler. Başbakana seçmenler bir dilekçe sundular.

arızi Geçici, gelip geçici, iğreti, sonradan olan, dıştan gelen. Bakan, piyasadaki darlığın arızi olduğunu beyan etti. Bakan, piyasadaki darlığın geçici olduğunu söyledi.

arife Öngün, öncesi. Bayram arifesinde yfyecek fiyatları arttı. Bayram öncesinde yiyecek fiyatları arttı.

arşiv Belgelik. arz 1. Yeryüzü, dünya, yer yuvarlağı, yer yuvası.

Apollo feza gemisiyle, insanoğlu aya gittikten sonra arza dönebilecektir. Apollo uzay gemisiyle, insanoğlu aya gittikten sonra yeryüzüne dönebilecektir

2. En, enlem, genişlik. arz etmek 1. Sunmak, bilgisine sunmak.

Bakanlıkça hazırlanan toplu sözleşme, grev ve lokavt kanun tasarısı Meclise arz edildi. Çalışma Bakanlığınca hazırlanan toplu sözleşme, grev ve lokavt yasa tasarısı Mec­lise sunuldu.

2. Çıkarılmak, sürülmek.

18

Page 19: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

Ekmek, 422 gram olarak satışa arz edildi. Ekmek, 422 gram olarak satışa çıkarıldı.

arzu İstek, dilek. arzu etmek İstemek, isteğinde olmak, dileğinde olmak. asabi Sinirli.

G.'nin konuşması, Mecliste asabı bir hava yarattı. G.'nin konuşması, Mecliste sinirli bir hava yarattı.

asabiyet Sinirlilik.

Karısına sarkıntılık eden adamı, asabiyete kapılıp öldürdü. Karısına sarkıntılık eden adamı, sinirlilikle öldürdü.

asalet Soyluluk. asap Sinirler.

Müzik, asabı teskin etmiyormuş. Müzik, sinirleri yatıştırmıyormuş.

asayiş Düzen, içdüzen, dirlik düzenlik. Memleketin asayiş ve emniyeti bozuldu. Yurdun içdüzen ve güveni bozuldu.

asgari En az, en aşağı, en azından, azın. asır Yüzyıl, çağ. asi Baş kaldıran, ayaklanan.

Hükümete karşı isyan edenlerin idamları istendi. Hükümete karşı baş kaldıranların ölüm cezasına çarptırılmaları istendi. Asiler, x köyüne sığındılar. Ayaklananlar, x köyüne sığındılar.

asil Soylu. asla Hiç bir zaman, hiç.

Ordu, Anayasayı asla çiğnetmeyecektir. Ordu, Anayasayı hiç bir zaman çiğnetmeyecektir.

aslen Soyca, kökçe.

Aslen Erzurumlu olan A. z . . . Kökçe Erzurumlu olan A. Z ...

asli Asıl, ana. Anayasa Mahkemesinin asli azaları yemin etti. Anayasa Mahkemesinin asıl (ana) üyeleri ant içti.

asri Çağcıl, çağa uygun, çağa uyan.

aşikar Apaçık, ortada, belirli, açık, besbelli. Kararı, partiye yakınlıkları aşikar olan birtakım seyirciler de alkışladı. Kararı, partiye yakınlıkları belli birtakım seyirciler de alkışladı.

19

aşikar

Page 20: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

atfen

atfen Dayanarak, göstererek. Associatcd Prcss'c atfen verilen bir habere göre ... Associated Press'e dayanılarak verilen bir habere göre ...

atfetm.ek Bağlamak, yüklemek, -e vermek, kaynak göstermek. Bakanın istifası, şahsf sebeplere atfediliyor. Bakanın çekilmesi, kişisel nedenlere bağlanıyor.

ati Gelecek, yarın, ilerisi. Cumhurreisi, atiye emniyetle baktığını söyledi. Cumhurbaşkanı, geleceğe güvenle baktığını söyledi.

atm.osfer Hava. atelye İşlik, işevi, iş yeri. avans Öndelik.

Otobüs işçileri, avanslarının verilmemesi yüzünden grev yapmaya karar verdiler. Otobüs işçileri, öndeliklerinin verilmemesi yüzünden grev yapmaya karar verdiler.

avantaj Çıkar, yarar, üstünlük, kazanç. Amerika, Türk kromunu kalite ve fiyat bakımından daha avantajlı buldu. Amerika, Türk kromunu nitelik ve fiyat bakımından daha kazançlı buldu.

avaze Ses, yüksek ses, ünleyiş, çağırış. Parti başkanı, "Yaşa" avazeleriyle salona girdi. Parti başkanı "Yaşa" sesleri arasında salona girdi.

avdet Dönüş, dönme, geliş, geri dönüş, geri geliş. Başbakan'uı Ankara'ya avdeti bekleniyor. Başbakan'ın Ankara'ya dönmesi bekleniyor.

ayan beyan Apaçık, besbelli. ayin Dinsel tören.

Efes'te yapılacak ayine katılmak üzere 91 turist geldi. Efes'te yapılacak dinsel törene katılmak üzere 91 gezgin geldi.

aynen Olduğu gibi, tıpatıp. A.'nın basına yaptığı açıklamayı aynen veriyoruz. A.'nın basına yaptığı açıklamayı olduğu gibi veriyoruz.

aynı Tıpkı, tıpkısı, benzeri, yine o. B. aynı isim altında bir parti daha kurmuştur. B. yine o ad altında bir parti daha kurmuştur.

ayniyet Eşteşlik, tıpkılık. aysberk Buzdağı. aza Üye. azam.i En çok, en yüksek, en çoğundan, büyük.

Toplantıyı önlemek için azamf gayret sarf ediliyor. Toplantıyı önlemek için büyük çaba gösteriliyor. Şehrin temizliğine a::;<ımf derecede dikkat edilecek. Şehrin temizliğine büyük ölçüde dikkat edilecek.

20

Page 21: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

bakiye

azil Görevden çıkarılma, görevden alınma, görevden atılma, görevine son verme, işten el çektirme. 'Yeni tasarıya göre, kaymakam, muhtarı, az/edemeyecek. Yeni tasarıya göre, kaymakam, muhtarı, görevinden alamayacak.

azimet Gitme, gidiş. Vekillerin azimetinde, büyük bir kalabalık tezahüratta bulundu. Bakanların gidişinde, büyük bir kalabalık gösteride bulundu.

aziz Sayın, değerli, büyük.

B bahis 1. Konu, söz konusu, konuşulan şey.

Ba1bakan, yine bahis üzerinde konu1acağını söyledi. Başbakan, yine o konu üzerinde konuşacağını söyledi.

2. Tutuşma, sözleşme. Bahsi kaybedince üzülüp intihara kalkıJtı. Tutuşmada yenilince üzülüp kendini öldürmeye kalkıştı.

bahriye 1. Deniz kuvvetleri. 2. Denizcilik.

bahsetmek Söz etmek, sözünü etmek, konuşmak, -den açmak. Delegeler en çok barı§tan bahsetti. Delegeler en çok barış sözünü ettiler. "işsizlikten bahsedenler bozguncudur" diyenler yanılıyor. "İşsizlikten söz edenler bozguncudur" diyenler yanılıyor.

bahtiyar Mutlu. Monaco prensesi çok bahtiyar olduğunu söyledi. Monaco prensesi çok mutlu olduğunu söyledi.

bakir El değmemiş, işlenmemiş, bozulmamış. Memleketimiz.de hakir topraklar vardır. Yurdumuzda işlenmemiş topraklar vardır.

bakire Kız, kız oğlan kız, erden. baki Durucu, kalıcı, kalımlı.

A tatürk inkıldpları bakidir. Atatürk devrimleri kalımlıdır.

bakiye Artık, artan, kalan. Bankadaki hesabının bakjyesini alamadan, öldürüldü. Bankadaki hesabının kalanını alamadan, öldürüldü.

21

Page 22: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

baliğ olmak

baliğ olmak Varmak, erişmek, ulaşmak, bulmak,

Bu müddet zaifında motorlu araç sayısı da büyük yekt1ııa baliğ olmuştur.

Bu süre içinde motorlu araç sayısı da büyük bir sayıya ulaşmıştır.

banliyö Yöre, dolay.

De Gaule, Paris banliyölerinde bir yerde bir ay istirahat edecek.

De Gaule, Paris dolaylarında bir yerde bir ay dinlenecek.

baraj Su bendi, büğet, engel.

Demirköprü barajının yıkıldığı haberi halkı korkuttu.

Demirköprü su bendinin yıkıldığı haberi halkı korkuttu.

Baraj imtihanını veremeyen bir talebe intihar etti.

Engel sınavını veremeyen bir öğrenci kendini öldürdü.

bariz Açık, belirli, belirgin, gözle görülür, göze çarpar, elle tutulur.

Plakalar, mıntıkaları bariz olarak gösterilebilecek vaziyette olacaktır.

Plakalar, bölgeleri açık olarak gösterebilecek durumda olacaktır. Olaylar, durumu bariz şekilde ortaya koymuştur.

Olaylar, durumu açıkça ortaya koymuştur.

basiret Sağgörü.

Devlet bakanı, milletvekillerinde basiret olmadıkça, memleketin kurtarılamayacağını söyledi.

Devlet bakanı, milletvekillerinde sağgörü olmadıkça, yurdun kurtarılamayacağını

söyledi. basit 1. Yalın.

Basit hakikatleri bile anlamaktan aciz kişiler bu mecliste çalışamazlar.

Yalın gerçekleri bile anlamaktan yoksun kişiler bu mecliste çalışamazlar. 2. Süssüz, gösterişsiz, yapmacıksız.

General A. K. basit bir merasimle toprağa verildi. General A. K. gösterişsiz bir törenle toprağa verildi.

3. Kolay.

Durum, tahmin edildiği kadar basit değildir.

Durum sanıldığı kadar kolay değildir.

4. Sıradan, dümdüz, özelliksiz, bayağı, basmakalıp, gelişigüzel . Basit adamlarla memleket idaresi olmaz, arkadaşlar.

Sıradan kişilerle yurt yönetimi olmaz, arkadaşlar.

batıl Çürük, bozuk, temelsiz. batıl itikat Bozuk inanç. bayi Satıcı, satan.

bedava Parasız, karşılıksız.

22

Page 23: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

bedbaht Mutsuz, karayazılı. Bedbaht bir ana, çocuğunu karakol kapısına bırakıp kaçtı. Mutsuz bir ana, çocuğunu karakol kapısına bırakıp kaçtı.

bedbin Kötümser, karamsar. Memleketin bu vazryeti karşısında, insan ister istemez bedbin oluyor. Yurdun bu durumu karşısında, insan ister istemez karamsar oluyor.

beddua İlenç, kargış. beddua etmek İlenmek, kargımak.

S. r. mahkeme esnasında, hakime beddua etti. S. Y. duruşma sırasında, yargıca ilendi.

bedel Karşılık. Neticede, bedel olarak yirmi bin lira verilmiştir. Sonunda, karşılık olarak yirmi bin lira ver;Jmiştir.

beden Gövde.

behemehal Her durumda, her halde, ne yapıp yapıp. R. G. behemehal memleket idaresini ele geçireceğiz dedi. R. G. her durumda yurt yönetimini ele geçireceğiz dedi.

beher Her bir, her biri. inşaat tamamlanmış ve beher daire doksan bin liraya mal olmuştur. Yapım tamamlanmış ve her bir daire doksan bin liraya çıkmıştır.

beis Sakınca. Bu parti, halkı aldatmakta hiç bir beis görmüyor mu? Bu parti, halkı aldatmakta hiç bir sakınca görmüyor mu?

beraat Aklanma. Diğer iki maznun beraat etmiştir. Öbür iki sanık aklanmıştır.

beraber Birlikte, bir arada. berbat Kötü, pis.

Havalar berbat gidryor. Havalar kötü gidiyor.

bereket Bolluk, verim. berhava etıuek Havaya uçurmak.

Cezl!Jlir' de bir hastane bombayle berhava edildi. Cezayir'de bir hastane bombayle havaya uçuruldu.

bertaraf etmek Gidermek, ortadan kaldırmak, bir yana itmek. Tehlikenin bertaraf edildiği açıklandı. Tehlikenin giderildiği açıklandı.

beşuş Güleç, güler yüzlü.

beyan Bildirme, belirtme.

23

beyan

Page 24: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

beyanat

beyanat Demeç. beyan etmek Söylemek, bildirmek, belirtmek.

Bu teklife kar;ı olmadığımızı beyan ederiz. Bu öneriye karşı olmadığımızı bildiririz.

beyanname Bildiri, bildirge. Koalisyon partileri, servet beyannameleri için anla;maya vardı. Karma hükümet partileri, varlık bildirisi için anlaşmaya vardı.

beyhude Boş, boşuna. Birlik olmadığı takdirde, bütün çalı;malar beyhudedir. Birlik olmadıkça, bütün çalışmalar boşunadır.

beynelmilel Uluslararası. beytülmal Devlet hazinesi. bidayet Başlangıç, başlama. bigane İlgisiz, yabancı, aldırışsız.

Olay karşısında mesullerin bigane kalması ... Olay karşısında sorumluların ilgisiz kalması . . .

bihaber Habersiz, ilgisiz. 20 yıl mahzende kalan kadın, ailesinin ya;adığından bihaber. Yirmi yıl mahzende kalan kadın, ailesinin yaşadığından habersiz.

bihakkın Hakkıyle, bütünüyle. Güreşçilerimiz, ü::.erlerine düşen vazifeyi bihakkın yerine getirmi5lerdir. Güreşçilerimiz, Üzerlerine düşen ödevi hakkıyle yerine getirmişlerdir.

bilahara Daha sonra, sonradan. Bilahara Ba5vekalete gidildi. Daha sonra Başbakanlığa gidildi. Kuduz köpek, bilahara üç ki5iyi daha ısırdı. Kuduz köpek, sonradan üç kişiyi daha ısırdı.

bilaistisna Ayrımsız, ayrıksız. Bilaistisna, bütün dükkanlar, saat 20' de kapanacak. Ayrımsız, bütün dükkanlar, saat yirmide kapanacak.

bilakaydü şart Kayıtsız şartsız, koşulsuz.

bilakis Tersine, tersine olarak. Vaziyet düzelmi; değil, bilakis fenalaşmı;tır. Durum düzelmiş değil, tersine kötüleşmiştir.

bilasebep Sebepsiz, hiç yoktan. bilavasıta Doğrudan doğruya, aracısız, dolaysız.

Almanya'ya gidecek i;çilerin lçşi Sigortaları Kurumu'na bilavasıta müracaat etmeleri istendi. Almanya'ya gidecek işçilerin İşçi Sigortaları Kurumu'na doğrudan doğruya baş vurmaları istendi.

24

Page 25: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

bilcüınle Bütün, hepsi. Bayram münasebetiyle, pazar günü bilcümle dükkanlar açık olacak. Bayram dolayısıyle, pazar günü bütün dükkanlar açık olacak.

bilhassa Özellikle.

blok

Toplantıda, bilhassa Ankara'nın içme suyu mevzuu üzerinde durulmuştur. Toplantıda, özellikle Ankara'nın içme suyu konusu üzerinde durulmuştur.

bililtizaın Bile bile, isteyerek. Alakalılara göre yangın, bililtizam çıkarılmıştır. İlgililere göre yangın, isteyerek çıkarılmıştır.

bilistifade Yararlanarak. Elektriklerin kesilmesinden bilistifade . . . Elektriklerin kesilmesinden yararlanarak . . .

biliştirak Ortaklaşa, ortak olarak, katılarak. biluınuın Bütün, -in hepsi.

Ereğli fabrikasında çalışan bilumum işçilere zam var. Ereğli fabrikasında çalışan bütün işçilere bindirim var.

bina Yapı. binaenaleyh Bundan dolayı, bundan ötürü, bunun üzerine. binnetice Sonuç olarak.

Binnetice şunu söyleyebiliriz ki . . . Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki . . .

bipayan Sonsuz, sınırsız. biperva Korkusuz, çekinmez, aldırışsız. bitaraf Tarafsız, yan tutmayan, yansız.

1. bu konuda, bitaraf olduğunu söyledi. 1. bu konuda, tarafsız olduğunu söyledi. Türk adaleti kararlarını bitaraflık havası içinde verir. Türk adaleti kararlarını tarafsızlık havası içinde verir.

bizar olınak Bezmek, bıkmak, usanmak, bıkıp usanmak, bezginlik getirmek. Komşular karı kocanın kavgalarından bizar oldular. Komşular karı kocanın kavgalarından bıkıp usandılar.

bizatihi Kendiliğinden, kendinden, özünden, kendisi. bizzarure Gücün, ister istemez.

Kaçakçılar, bir müddet jandarma ile mücadele ettikten sonra bizzarure teslim olmuşlardır. Kaçakçılar, bir süre jandarma ile çarpıştıktan sonra ister istemez teslim olmuş­lardır.

bizzat Kendi, kendisi. K arıs�nı öldürdüğünü bizzat polise haber verdi. Karısını öldürdüğünü kendisi polise haber verdi.

blok Topluluk. Doğu bloku ile daha iyi geçinmemiz gerekiyor.

25

Page 26: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

bloke etmek

Doğu topluluğu ile daha iyi geçinmemiz gerekiyor. Blok apartmanlar gittikçe artıyor. Birleşik katevler gittikçe artıyor.

bloke etmek Bağlamak. Elde ettiği parayı, karısı adına bloke ettirmiştir. Elde ettiği parayı, karısı adına bağlatmıştır.

bombardıman Bombalama, topa tutma. buhran Bunalım, bunluk, sıkıntı.

Memleketi, içinde bulunduğu buhrandan kurtarmadıkça, seçimlere gitmek abestir. Yurdu, içinde bulunduğu bunalımdan kurtarmadıkça, seçimlere gitmek saçma­dır.

bu suretle Böylelikle, böylece. buut Boyut.

Üç buutlujilimler rağbet görmedi. Üç boyutlu f ilimler tutulmadı.

bünye Yapı.

cahil 1. Bilgisiz, bilmez, okumamış. 2. Genç, toy, görgüsüz.

cali Yapmacık, yapma.

c

Elizabeth Taylor'un cali tavırları, lngilizleri eğlendiriyor. Elizabeth Taylor'un yapmacık davranışları, İngilizleri eğlendiriyor.

camia Topluluk. canhıraş Acıklı, iç parçalayan.

Canhıraş bir feryatla uyanan halk, kötürüm kadını yanmaktan kurtardı. İç parçalayan bir çığlıkla uyanan halk, kötürüm kadını yanmaktan kurtardı.

cansiparane Canla başla, canını verircesine. lifaiyenin cansiparane çalışmalarıyle, yangın, etrafa sıçramadan söndürüldü. İtfaiyenin canla başla çalışması sonunda, yangın, çevreye yayılmadan söndürüldü.

cari Yürürlükte, geçer. casus Çaşıt, gizci. cazibe 1. Alım, alımlılık, çekicilik, albeni.

Liz'in cazibesine şimdi de Burton kapıldı.

26

Page 27: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

Liz'in albenisine şimdi de Burton kapıldı. 2. Çekim.

Cazibe kanununa kafa tutan adam, düşerek öldü. Y erçekimi kanununa kafa tutan adam, düşerek öldü.

cazip Alımlı, çekici, ilgi çekici. cebir Güç, zorlama, zorlayış.

Demokrasi, cebir kullanmamayı gerektirir. Demokrasi, güç kullanmamayı gerektirir.

cebren Zorla, zor kullanarak, güç kullanarak, gücünlükle. Cebren evinden çıkarılıp dövülen adamın vaziyeti vahimleşti. Güç kullanarak evinden çıkarılıp dövülen adamın durumu ağırlaştı.

cehalet Bilgisizlik, bilmezlik. celp 1. Getirme.

Karakola celp edilen öğrenciler bir saat sonra serbest bırakıldılar. Karakola getirilen üniversiteliler bir saat sonra koyuverildiler.

2. Çekme. Eski liderler, yabancı sermayenin Cezayir' e celbi için çalışıyorlar. Eski liderler, yabancı sermayeyi Cezayir'e çekmek için çalışıyorlar.

celp etınek 1. Çekmek. Topkapı Müzesi, binlerce turistin alakasını celp ediyor. Topkapı Müzesi, binlerce gezginin ilgisini çekiyor.

2. Getirmek. Dün savcılığa celp edilerek, ifadesine müracaat edüdi. Dün savcılığa getirilerek, sorgusuna baş vuruldu.

ceınaat Topluluk, halk. lki cemaat arasında bir anlaşmazlık yoktur. İki topluluk arasında bir anlaşmazlık yoktur.

ceın'an Toplam olarak.

cenah

20 haziran tarihine kadar Batı Almanya'ya cem'an 5986 Türk işçisi gönderilmi1tir. 20 haziran gününe kadar Batı Almanya'ya toplam olarak 5986 Türk işçisi gönderil­miştir.

ceıniyet 1. Toplum. Bu cemiyet, ne çektiyse idarecilerden çekmiştir. Bu toplum, ne çektiyse yöneticilerden çekmiştir.

2. Dernek. ldare heyeti, eski başkanı tekrar cemiyetin başına getirmek istiyor. Yönetim kurulu, eski başkanı yeniden derneğin başına getirmek istiyor.

cenah Kanat. Par ti cenahları arasındaki uçurum gittikçe büyüyor. Parti kanatları arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor.

27

Page 28: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

cenup

cenup Güney. cephe 1. Yön, yan.

Cezayirli Milliyetçiler cephesinde de, dün fikir ayrılıklarını ortaya koyan demeçler verilmiştir. Cezayirli Milliyetçiler yönünde de, dün görüş ayrılıklarını ortaya koyan demeçler verilmiştir.

2. Ön, yüz, alın. DüJen uçak, bir eve cepheden çarptı. Düşen uçak, bir eve önden çarptı.

3. Savaş boyu. cephe alınak Karşı gelmek, karşı duruma geçmek, karşı durmak.

Muğla ll Yönetim Kurulu, Genel Merkeze dün cephe aldı. Muğla İl Yönetim Kurulu, Genel Merkeze karşı duruma geçti.

cereyan 1. Akım. Hükümet, aşırı cereyanlara karJı harekete geçryor. Hükümet, aşırı akımlara karşı harekete geçiyor. Ürgüp' e verilen elektrik cereyanı, beledrye tarafından kesilmiştir. Ürgüp'e verilen elektrik akımı, belediye tarafından kesilmiştir.

2. Gidiş, akış. Olayları kendi cereyanına bırakamayız. Olayları kendi akışına bırakamayız.

cereyan etınek 1. Olmak, geçmek. Hadise, saat 01.00 sularında cereyan etmiştir. Olay, saat 0 1 .00 sularında geçmiştir.

cerh etınek Çürütmek. Son hadiseler, bakanın görüşlerini cerh etmiştir. Son olaylar, bakanın görüşlerini çürütmüştür.

cesaret 1. Korkusuzluk, yüreklilik, gözüpeklik. Kadınlara, mutaassıp erkeklere karşı cesaretle mücadele etmelerini tavsiye etti. Kadınlara, bağnaz erkeklerle .korkusuzca savaşmalarını salık verdi.

2. Çekinmezlik, atılganlık, yüreklilik. Roclifeller, cesareti sayesinde bu duruma geldiğini söyledi. Rockfeller, atılganlığı ile bu duruma geldiğini söyledi.

3. Yüz bulma. Ev sahibinin davranışlarından cesaret alan kapıcı, evi soymaya yeltendi. Ev sahibinin davranışlarından yüz bulan kapıcı, evi soymaya kalkıştı.

cesur Yürekli, gözüpek, atılgan, korkusuz. ·cesurane Yiğitçe, korkusuzca. cetvel 1. Çizgilik (araç adı).

2. Çizelge. 3. Ark (kanal).

28

Page 29: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

cevabi Karşılık (yazısı olarak), yanıt olarak. Bakanlığa gönderilen cevaM yazıda . . . Bakanlığa gönderilen karşılık yazısında . . .

cevap Karşılık, yanıt. Bakan mecliste sorulara cevap verdi. Bakan mecliste sorulara karşılık verdi. Basın toplantısında, gazetecilerin sorularına vevap verildi. Basın toplantısında, gazetecilerin sorularına karşılık verildi.

ciddi 1. Ağırbaşlı. Dürryanın en ciddi erkekleri Japorrya' daymış. Dünyanın en ağırbaşlı erkekleri Japonya'dayrnış.

2. Gerçek, gerçekten. Soğuk da�gası güney bölgesi için ciddi b ir tehlike teşkil etmektedir. Soğuk dalgası, güney bölgesi için gerçekten tehlikelidir.

3. Sıkı. Başkan yardımcısı, bu u/furda ciddi bir çalışma yapılması lazım geldiğini söyledi. Başkan yardımcısı, bu konuda sıkı çalışılması gerektiğini söyledi.

4. Güvenilir, sağlam. Kennedy, son konuşmasında ciddi bir devlet adamı olduğunu gösterdi.

cihet

Kennedy, son konuşmasında güvenilir bir devlet adamı olduğunu gösterdi. 5. Ağır.

Son olaylardan sonra durum çok ciddi görülüyor. Son olaylardan sonra durum çok ağır görülüyor.

6. Önemli. lsrail-Suriye hududu yakınlarında ciddi çarpışmalar oldu. İsrail-Suriye sınırı yakınlarında önemli çarpışmalar oldu.

cihanşümul Evrensel.

Güreşçilerimiz, cihanşümul bir şöhrete sahiptir. Güreşçilerimiz, evrensel bir üne sahiptir.

cihaz 1. Aygıt.

Radar cihazlarının takviyesi cihetine gidiliyor. Radar aygıtlarının güçlendirilmesi yoluna gidiliyor.

2. Çeyiz (gelin için).

cihet 1. Yön, yol. Bakanlıkça alınan bir karara göre, imam-hatip okullarının orta kısmının kaldırılması ci­hetine gidileceği anlaşılmıştır. Bakanlıkça alınan bir karara göre, imam-hatip okullarının orta bölümünün kal­dırılması yoluna gidileceği anlaşılmıştır.

2. Açı, bakım.

29

Page 30: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

cihetine gitmek

•. • halk bu cihetten haklıdır . ... halk bu bakımdan haklıdır.

cihetine gitmek Yoluna (yönüne) gitmek. cinai Adam öldürme ile ilgili, öldürümlü.

Cinaı roman meraklısı bir genç kız, sevgilisini öldürdü. Öldürümlü romanlara düşkün bir genç kız, sevgilisini öldürdü.

cinayet Adam öldürme, öldürme, öldürüm. Cinayet olayları artıyor. Öldürme olayları artıyor.

cinnet Delilik, delirme, çılgınlık, çıldırma. Kendini beşinci kat balkonundan atan adamın bu işi bir cinnet sonucunda yaptığı sanılmak­tadır. Kendini beşinci katın balkonundan atan adamın bu işi bir çılgınlıkla yaptığı sa­nılmaktadır.

cins Çeşit, tür, soy. cinsi Cinsel, eşeysel.

Cinsf iktidarsızlık hakkında yeni bir görüş ortaya atıldı. Cinsel yetersizlik üzerine yeni bir görüş ortaya atıldı.

civar Yöre, yakın, dolay. Dün sabah Bolu civarındaki dağlara yağan kar . . . Dün sabah Bolu yöresindeki dağlara yağan kar . . . Bandırma havaalanı civarında bir uçak kazası olmuştur.

Bandırma havaalanı yakınında bir uçak kazası olmuştur. Bakanlıklara ait masraflarda % 2 civarında indirim yapılacak. Bakanlık giderlerinde % ikiye yakın indirim yapılacak.

cömert 1. Eli açık. 2. Verimli.

cumhurreisi Cumhurbaşkanı. cühela Bilgisizler.

inkılaplara karşı giri1ilen bu hareketler cühelanın işidir. Devrimlere karşı yapılan bu davranışlar bilgisizlerin işidir.

cümle Bütün, hep. Cümle alem halimize gülüyor. Bütün dünya halimize gülüyor.

cümleten Hep birden, toptan. cürmümeşhut Suçüstü. cüret 1. Ataklık.

Bu davranıJı onların cüretine vermeli. Bu davranışı onların ataklığına vermeli.

30

Page 31: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

dahil

2. Kendini bilmezlik, yeltenme, kalkışma. Yazar, muhakeme esnasında, gazetemizi de suçlandırmaya cüret etti. Yazar, duruşma sırasında, gazetemizi de suçlandırmaya kalkıştı (yeltendi).

cürüm Suç. 9 ya§ındaki çocuğu bu ağır ݧte çalıştırmak cürümdür. 9 yaşındaki çocuğu bu ağır işte çalıştırmak suçtur.

ç çare Çıkar yol, yol, yardım.

Durumun düzelmesi için tek çare, partilerin birleşmesidir. Durumun düzelmesi için tek çıkar yol, partilerin birleşmesidir.

çaresine bakmak Yoluna koymak, yolunu bulmak. K uruçeJme halkı, sahildeki kum depolarının çaresine bakılması için belediyeye müracaatta bulundu. Kuruçeşme halkı, kıyıdaki kum depolarının yoluna konulması için belediyeye baş vurdu.

çaresiz 1. İster istemez. Çaresiz, seçimlere gitmek gerekecek. İster istemez, seçimlere gitmek gerekecek.

2. Bir şey yapamamış. Olay yerine gelen iifaiye, çaresiz kalmı§tır. Olay yerine gelen itfaiye, bir şey yapamamıştır.

3. Onulmaz. çarnaçar İster istemez. çehre l. Yüz.

2. Görünüş. Ankara'nın çehresi değişiyor. Ankara'nın görünüşü değişiyor.

çenebaz Çok konuşan, çalçene, çenesi düşük. çeşni Tadım, tat.

D dahil 1. İç, içeri, -de.

Kaza dahilinde temizlik kontrolu yapılacak. İlçe içinde temizlik denetimi yapılacak.

2. İçinde olmak üzere, içinde, birlikte.

31

Page 32: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

dahilen

dahilen 1. İçten, içeriden. 2. İçilerek, ağız yoluyle.

Memleketimizde imal edilen ve dahilen kullanılan ildçlar hakkında, Sağlık Bakanı dün . .•

Yurdumuzda yapılan ve içilerek kullanılan (içilen) ilaçlar hakkında, Sağlık Baka­nı dün ...

dahili İç, içle ilgili. dahili harp İçsavaş. dahili havadis İçhaberler. dahili nizaınname İçtüzük. dahiliye 1. İç ile ilgili, içeriye bağlı.

2. İçişleri. dahiliyeci bkz. dahiliye mütehassısı. dahiliye mütehassısı İçhastalıkları uzmanı. dahil olmak 1. İçinde olmak, bulunmak.

2. Girmek, katılmak. dahletmek Karışmak. daim Sürekli. daima Her zaman, sürekli olarak, boyuna. daimi 1. Sürekli, aralıksız.

2. Gedikli. dair -e ilişkin, ile ilgili, üzerine, konusunda.

Üç başvekil yardımcılığı ihdasına dair kanun kabul edildi. Üç başbakan yardımcılığı kurulmasıylc ilgili yasa kabul edildi. Çocuk suçlarına dair çalışmalara hız verildi. Çocuk suçları konusundaki çalışmalara hız verildi.

daire 1. Çember, yuvarlak, tekerlek. 2. Çevrim, görev yeri, iş yeri.

daktilo Yazı makinesi. dalalet Doğru yoldan sapma, sapkınlık. dalalete düşmek Doğru yoldan sapmak. darbe Çarpış, vuruş, çarpma, vurma. darbei hükürnet Hükümet devirme. darbımesel Atasözü. darphane Para basımevi. darülaceze Güçsüzler yurdu. dava Sav. davet Çağrı. davet etmek Çağırmak.

Vekil özel kalem müdürü vasıtasıyle B. )ıı davet etmiştir. Bakan özel kalem müdürü aracılığıyle B. 'yı çağırmıştır.

32

Page 33: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

davetiye Çağrılık. Düğün için 500 davetiye bastırdı. Düğün için 500 çağrılık bastırdı.

davetli Çağrılı. defa Kez, yol. defetmek Savmak, kovmak. defile Giysi gösterisi, giysi geçidi. define Gömü.

Buldukları define yüzünden 4 şahıs birbirine girdi. Buldukları gömü yüzünden dört kişi birbirine girdi.

defnetmek (Ölüyü) Gömmek, toprağa vermek. defteri mahsus Özel defter. dehşet Korku, ürkü. dehşetli Korkunç, ürkünç. dejenere Soysuz, yoz. dejenere olmak Soysuzlaşmak, yozlaşmak, bozulmak. deklarasyon Bildiri. deklare etmek Bildirmek, kamuya bildirmek, ilan etmek, açığa vurmak. delalet Kılavuzluk, aracılık. delil 1. Kanıt.

2. Kılavuz. 3. İpucu, tutamak.

En ufak bir delil elde edilemedi. En ufak bir ipucu elde edilemedi.

demagog Halk avcısı. demagoji Halk avcılığı. depar Çıkış. derakap Hemen, hemen ardından. derç etmek Koymak, geçirmek. derdest etmek Yakalamak, tutmak.

derhal Hemen, çabucak. lnjilıiki müteakip, derhal alakalılara haber verilmiştir. Patlamadan sonra, hemen ilgililere haber verilmiştir.

dermeyan etmek Ortaya koymak, ortaya atmak, öne sürmek.

devam

derpiş etmek Öngörmek, göz önünde tutmak, göz önünde bulundurmak. deruhte etmek Üzerine almak, yüklenmek. detay Ayrıntı. devam 1. Sürev.

2. Sürek.

33

Page 34: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

devaın etınek

devaın etınek Sürmek, gitmek, yürütmek, sürdürmek. devaınlı 1. Sürevli.

2. Sürekli. deveran Dolaşım, dönme. devir 1. Aktarma, aktarım, elden ele geçirme, göçerme.

2. Çağ, dönem. 3. Dönüş, çevrim.

devralınak Almak, yüklenmek. devre Dönem. devretınek 1. Aktarmak, göçermek, çevirmek, geçirmek.

2. Dönmek. devriye 1. Kol.

2. Karakol. devlet şurası Danıştay. diğer Öteki, öbür, öte, başka. dikkat Sakın. dikkate şayan Dikkate değer. dikkatini çekınek 1. İlgisini çekmek.

Hükümetin bu mevzua dikkatini çekmek lazım gelecek. Hükümetin bu konuya ilgisini çekmek gerekecek.

2. Uyarmak. Artık, alakalı/arın dikkatini çekmek zamanı gelmiştir. Artık, ilgilileri uyarmak zamanı gelmiştir.

dikte ettirınek Yazdırmak. dinaınik Devinik, devingen. direkt Dolaysız, doğrudan doğruya. direktif Yönerge. direktör Yönetmen. dispanser Bakımevi. divanıali Yüce divan. divanı haysiyet bkz. haysiyet divanı .

divanı ınuhasebat Sayıştay. divanı riyaset bkz. riyaset divanı. diyanet işleri Din işleri,

doküınan Belge. doküınanter Belgeli. duçar olınak Uğramak, yakalanmak, tutulmak, düşmek. duhul Girme. duhuliye Girmelik.

34

Page 35: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

düstur 1. Genel kural, başyasa. 2. Formül.

düyun Borçlar. düyunu umumiye Genel borçlar.

ebat Boyutlar.

E

ebedi Sonsuz, sonrasız, ölümsüz. ebediyen Sonsuz olarak, sonsuzluğa değin. ebediyet Sonsuzluk, ölümsüzlük. ebeveyn Ana baba.

Ebeveyni de sabıkalı olduğu için yankesici çocuk ailesinin yanından alınacak.

ehlihibre

Ana babasının da geçmişi suçlu olduğu için yankesici çocuk ailesinin yanından alınacak.

ecdat Atalar. ecnebi Yabancı. eda 1. Davranış, tavır.

2. Anlatış yolu. eda etmek Yerine getirmek, (borcunu) ödemek. edebiyat Yazın. edevat Avadanlık, takımlar. edisyon Baskı. editör Yayımlayıcı. efkar 1. Görüşler, düşünceler.

2. Tasa, kaygı. efkarı umumiye bkz. umumi efkar. efrat Bireyler, kişiler. egoist Bencil. egzersiz Alıştırma.· egzistansializm Varoluşçuluk. ehemmiyet Önem. ehil İş bilir, yeterli.

Anaokullarının daha ehil ellere bırakılması istendi. Anaokullarının daha yeterli ellere bırakılması istendi.

ehli Evcil. ehlihibre bkz. ehlivukuf.

35

Page 36: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ehlisalip

ehlisalip Haçlılar. ehlivukuf Bilirkişi. ehliyet Yeterlik. ehliyetname Yeterlik belgesi. ehven 1. {Jcuz.

2. Yeğ. ehvenişer Daha iyi, yeğrek. ekabir Büyükler, ileri gelenler. ekalliyet Azınlık. ekarte etınek Bir yana itmek, sıra dışı etmek. ekip Takım. ekol Okul. ekseri Çoğu, en çoğu, çoğunca, çokluk. ekseriya Çoğun, çoğu kez, çoğunca, çokluk. ekseriyet Çoğunluk, çokluk.

Mecliste ekseriyet olmadığından, görü;meler yarına bırakılmı;tır, Mecliste çoğunluk olmadığından, görüşmeler yarına bırakılmıştır.

ekseriyeti aziıne Büyük çoğunluk. ekseriyeti ınutlaka bkz. mutlak, ekseriyet. ekseriyetle Çoğunlukla, oy çokluğuyle. ekseriyet partisi Çoğunluk partisi. eksper Bilirkişi. ekstreın Uç. eliileın Elgün. el'an Şimdi, bugünkü günde. elastiki Esnek. elastikiyet Esneklik. elbise Giysi, giyecek, giyim. eleın Acı. eleınan Öğe. elhak Doğrusu. elhasıl Sözün kısası, kısacası. eliın Acıklı. eliınine etınek Elemek.

elyevın Bugün, bugünkü günde. elzeın Pek gerekli, en gerekli. eınanet Güvence. eınare Belirti, iz, ipucu. eınektar Emeği geçmiş, emek vermiş.

36

Page 37: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

eınel Dilek, istek, umut. Gericiler, emellerinde muvaffak olamayacak. Gericiler, dileklerinde başarıya erişemeyecek.

eınin İnanılır, güvenilir. Türkiye emin ellerde ilerlemektedir. Türkiye güvenilir ellerde ilerlemektedir.

eınir Buyruk. eınirnaıne Yazılı buyruk. eınisyon Piyasaya para çıkarma.

Altı ay içinde 500 milyon liralık emisyon yapılacak. Altı ay içinde piyasaya 500 milyon liralık para çıkarılacak.

eınlak Mal mülk, ev bark, yer yurt. eınniyet 1. Güvenlik.

2. İnanma, güven. eınrivaki Olupbitti, oldubitti.

Fırıncılar emrivaki karşısında kaldıklarını iddia ediyorlar. Fırıncılar olupbitti karşısında kaldıklarını ileri sürüyorlar.

eınsal 1. Benzerler, eşler, yaşıtlar. 2. Yaşıt, eşit, denk. 3. Katsayı.

eıntia Mallar. eınval Mallar. endaın Boy bos. ender Pek seyrek, pek az. endirekt Dolaylı. endişe Kaygı, tasa. enerji Güç. enfes Pek güzel, çok güzel, en güzel. enforınasyon Danışma. enfüsi Öznel.

enkaz Yıkıntı, kalıntı. Yanarak düşen tayyarenin enkazı bulundu. Yanarak düşen uçağın kalıntıları bulundu.

entelektüel Aydın. enteresan İlgi çekici, ilginç.

enternasyonal Uluslararası.

enterne etınek (Bir yere) Sürmek, göz altına almak. entrika Düzen, dolap, oyun. envanter Demirbaş defteri.

37

envanter

Page 38: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

envestisman

envestisman Yatırım. erbap Usta, işten anlayan, uzman. erkan 1. Büyükler, üstler, ileri gelenler.

Sefaret erkanı, olay hakkında bilgi verdi. Elçilik ileri gelenleri, olay üzerine bilgi verdi.

2. Yol yordam, yön yöntem. erkanı devlet Devlet büyükleri, devlet ileri gelenleri. erkim harbiye Genelkurmay. erkim harbiyei unıuıniye Genelkurmay. erkim harp Kurmay. erozyon Aşınma, aşındırma, toprak aşınması. erzak Azıklar.

esanıi Adlar.

esaret Tutsaklık, kulluk, kölelik. esas 1. Kök, kaynak, temel.

2. İlke. 3. Doğru, gerçek.

esasen 1. Kökünden, temelinden, başından, baştan. 2. Doğrusu, aslında, aslına bakılırsa.

Esasen, bu düzenle hiç bir şıry değiştirilemez. Doğrusu, bu düzenle hiç bir şey değiştirilemez.

esbabı mucibe Gerekçe, esef Üzüntü, acıma. eser 1. İz, belirti.

2. Yapıt. esir Tutsak, köle, kul. eskiz Taslak, tasarı.

esnasında Sırasında, -dığı sırada.

esrar Gizler. esrarengiz Anlaşılmaz, gizli, bilinmeyen.

esrarkeş Esrar çeken.

eşantiyon Örneklik, örnek. eşhas Kişiler. eşkıya Yol kesen(ler), soyguncu(lar) . eşraf 1leri gelenler, büyükler.

etıbba Doktorlar, hekimler. etraf Çevre, yöre, yan, yanlar. etraflı Ayrıntılı, geniş, kapsayıcı, her yönüyle.

38

Page 39: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

etüt İnceleme, araştırma. Boğazın üzerinden geı:ecek asma köprünün etüdüne başlanıyor. Boğazın üzerinden geçecek asma köprünün incelemelerine başlanıyor.

evha:m Kuruntu(lar), kuşku(lar) evla Yeğ, daha iyi. evlat Çocuk(lar). evleviyet Öncelik. evliya Ermiş. evsaf Nitelikler. evvel Önce. evvela Önce, ilkin, ilk önce. evvelce Önce, önceleri, eskiden, bir zamanlar. evvele:mirde İşin başında, en başta, ilkönce. evveliyat (İşin) Öncesi, geçmişi. ezcü:mle Bu arada.

Bakan konuşmasında ezcümle şunları söylemiştir. Bakan bu arada konuşmasında şunları söylemiştir.

ezel Öncesizlik. ezeli Öncesiz, baştan beri.

faal 1. Çalışkan, işlek. 2. Etkin.

F

faaliyet 1. Çalışma, çalışkanlık, işleklik. 2. Canlılık, kımıldanış.

Piyasada büyük bir faaliyet göze ı:arpmaktadır. Piyasada büyük bir kımıldanış göze çarpmaktadır.

3. Etkinlik. facia Acıklı olay, korkunç olay. fahiş Ölçüsüz, aşırı, ölçü dışı. fahişe Düşük ve ahlaksız kadın. fahri 1, Onursal.

2. Karşılıksız, gönüllü. fahriyyen Gönüllü olarak, karşılıksız olarak, parasız olarak.

Amerikalı bir yeni gelin, hastanelerimizde fahriyyen ı:alışmak istiyor.

fahriyyen

Amerikalı bir yeni gelin, hastanelerimizde gönüllü olarak çalışmak istiyor.

39

Page 40: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

faik

faik Üstün. faikiyet Üstünlük. fail Yapan, eden, işleyen. fakat Ancak, yalnız, yine de, ne var ki, nedir ki, şu var ki. fakir Yoksu!. fakruzaruret Yoksulluk. faktör Etken, etmen. falso Yanlışlık. fani Ölümlü. faraza Diyelim ki, tutalım ki, sayalım ki. farazi Varsayılı faraziye Varsayım. fariğ olmak Vaz geçmek, çekilmek, el çekmek, uzak durmak. farika bkz. alameti farika. fark Ayrım, ayrılık, değişiklik, başkalık. fark etmek 1. Ayırt etmek, seçmek.

2. Değişmek, başkalaşmak. 3. Sezmek, görmek.

fasıl Bölüm, kesim. fasıla Aralık, ara, ara verme.

Fasılasız 28 yıl çalışan bir bekçi, ilk defa izin aldı. Aralıksız 28 yıl çalışan bir bekçi, ilk kez izin aldı.

fasih Açık ve düzgün (anlatış) . fasit 1. Bozuk.

2. Arabozucu, arabozan, fasit daire Kısır döngü. fasletmek bkz. hallü fasletmek. favori Gözde olan, en çok beğenilen. fayda Yarar. faydalanmak Yararlanmak, yarar sağlamak, çıkarlanmak, çıkar sağlamak. faydalı Yararlı, işe yarar. fazilet Erdem. fazla 1. Aşırı, gereğinden çok, alışılandan çok, aşkın.

2. Çok, daha çok. 3. Artan, artık.

fecaat Yürekler acısı durum, yamanlık, korkunçluk. feci Yürekler acısı, korkunç, yaman.

Feci uçak kazasında ölenlerin . • .

Korkunç uçak kazasında ölenlerin . . •

fecir 1. Tan, gün ağarması. 2. Tan kızıllığı.

40

Page 41: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

feda Uğruna verme, yoluna verme, gözden çıkarma, kıyma. feda etmek Gözden çıkarmak, kıymak, uğruna vermek. fedai Her şeyi göze alan, canını esirgemeyen. fedakar Esirgemez, canını varını esirgemeyen.

Fedakar ana, böbreğini vererek kızını ölümden kurtardı. Canını esirgemeyen ana, böbreğini vererek 1..ızını ölümden kurtardı.

federal Birleşik, birleşmiş. federasyon 1. Birlik.

2. Devletler birliği. 3. Kurumlar birliği.

fersude

felce uğramak Kötürümleşmek, işlemez duruma girmek, yürüyemez olmak. felç İnme, kötürümlük.

26 yıldır görmediği oğlu gelince, birden yürümeye başlayan felçli ana, merdivenlerden düşerek can verdi. 26 yıldır görmediği oğlu gelince, birden yürümeye başlayan kötürüm ana, basa­maklardan düşerek can verdi.

felç olmak İnme inmek, inmeli olmak, kötürüm olmak. fena (1) Kötü. fena (11) Yok olma, yokluk, geçip gitme. fenalaşmak Kötüleşmek, kötü olmak, ağırlaşmak, bayılmak. fena olmak bkz. fenalaşmak. fer Parlaklık, aydınlık, canlılık. ferağ (Bir mülkü) Başkasına çevirme, üstüne çevirme. feragat 1. El çekmek, isteyerek vaz geçmek, hakkından geçmek.

Parti koalisyon hükümetinden feragat etmeye hazırmış. Parti karma hükümetten el çekmeye hazırmış.

2. Gönül tokluğu. feragatli Gönlü tok. ferah 1. İç açıcı, gönül açıcı.

2. Sıkıntısız. ferahlamak Açılmak, içi açılmak, gönlü açılmak, sıkıntısı dağılmak. ferahlık İç açıklığı, gönül açıklığı, rahatlık, esenlik, sıkıntıyı giderme.

Pryasaya .ferahlık getirecek olan kanun tasarısı kabul edildi. Piyasaya rahatlık getirecek olan yasa tasarısı kabul edildi.

feraset Anlayış, kavrayış, sezgi gücü. ferda Yarın, gelecek (zaman), erte. ferden Birey olarak. ferdi Bireysel. ferdiyet Bireylik, teklik. fersiz Donuk, cansız. fersude Eskimiş, yıpranmış, eski püskü.

41

Page 42: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

fert

fert Birey, tek, kişi. Bismil'in bir köyünde, bir ailenin bütün fertleri kuduzdan ölmüJ. Bismil'in bir köyünde, bir ailenin bütün kişileri kuduzdan ölmüş.

feryat Çığlık, haykırış. feryat etm.ek Çığlık atmak, çığlık koparmak, haykırmak. fesat 1. Bozgun, karışıklık, kargaşalık.

2. Kötüye yoran.

fesatçı Karıştırıcı, arabozucu, bozguncu, kötüye yorucu. fesat çıkarın.ak Ortalığı karıştırmak, birbirine katmak, ara bozmak. feshetmek 1. Kaldırmak, yürürlükten kaldırmak, bozmak.

2. Dağıtmak.

Mutediller, partiyi feshettirme yollarını arıyorlar. Ilımlılar, partiyi dağıtma yollarını arıyorlar.

fesih 1. Kaldırma, yürürlükten kaldırma, bozma. 2. Dağıtma, dağıtılma.

ll ldare Kurulu, feshin usulsüz olduğunu söylüyor. İl Yönetim Kurulu, dağıtılmanın kurala aykırı (kuralsız) olduğunu söylüyor.

festival Şenlik, eğlence.

Akşehir' de Nasrettin Hoca festivali dün başladı. Akşehir'de Nasrettin Hoca şenlikleri dün başladı.

fethetmek Ülke açmak, ele geçirmek, almak. fetih Açma, savaşla alma, savaşla ele geçirme. feveran Köpürme, taşma, parlama, fışkırma. fevkalade Olağanüstü, görülmedik, duyulmadık. fevkalbeşer İnsanüstü. fevkinde Üstünde. fevri Parlarcasına, patlarcasına, coşarcasına. feyezan Taşma, taşkın. feyiz Verimlilik, gürlük, bolluk. feza Uzay. fırsat Uygun zaman, elverişli durum. fıtri Yaradılıştan. fiat bkz. fiyat. fidyei necat Kurtulmalık. figan Çığlık, inilti. fihrist 1. İçindekiler.

2. Dizin. fiil Eylem, edim, iş, oluş, kalış. fiilen Eylemli olarak, edimli olarak.

42

Page 43: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

fiili Eylemli, edimli, fikir Düşünce, düşün, görüş. fikri sabit Saplantı. filhakika Gerçekte, doğrusu. filvaki Gerçekte, her ne kadar, - ise de. firar Kaçma, kaçış.

Firar eden mevkuflardan hiç biri yakalanamadı. Kaçan tutuklulardan hiç biri yakalanamadı.

firari Kaçak. Mektep firarisi üç çocuk, kumar oynarken yakalandı. Okul kaçağı üç çocuk, kumar oynarken yakalandı.

fitne Geçimsizlik, karışıklık, arabozumu, birbirine katma. fiyat Değer, eder. fiyasko Başarısızlık, bozum. fonksiyon Görev, iş görme. fornı Biçim. fornıalite Gerekli işlem(ler). fukara Yoksu!. fuzuli Gereksiz, yersiz.

Aday öğrenciler, fuzuli .Yere bekletiliyor. Aday öğrenciler, gereksiz yere bekletiliyor.

fücceten Ansızın, birdenbire (ölüm) . füru 1. Bir atadan gelenler, inenler.

2. Dallar, ayrıntılar. füsun Büyü. füsunkar Büyüleyici, büyüleyen. fütur Bezginlik. fütursuzca Önemsemeden, umursamadan, aldırmadan. füze Uzay aracı.

gaddar Katı yürekli. gadre uğranıak Haksızlığa uğramak. gaflet Aymazlık, dalgı, dalgınlık. gaile Sıkıntı, dert. gaip bkz. kayıp. galat Yanlış.

G

43

galat

Page 44: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

galebe çalmak

galebe çalmak Yenmek, üstün gelmek.

galeyan Kaynama, coşma, taşkınlık.

galibiyet Yengi.

galip 1. Yenen. 2. Baskın, üstün.

galip gelmek 1. Yenmek. 2. Üstün gelmek, baskın çıkmak.

galiz Kaba, çirkin, iğrenç.

gam Tasa, üzüntü. gam çekmek Tasalanmak, üzülmek.

gammaz Kovucu, çekiştirici, dedikoducu, söz taşıyıcı.

gammazlamak Kovlamak, çekiştirmek, dedikodusunu yapmak, söz taşımak.

gamsız Tasasız, kaygısız, aldırmaz. garabet Aykırılık, yabansılık.

garez Hınç, kin, kızgınlık.

garip 1. Yabancı. 2. Kimsesiz. 3. Yadırganan, alışılmamış, yabansı.

gark etmek -e boğmak, bol bol vermek. garp Batı. gasbetmek Zorla almak, üstüne oturmak. gaşyolmak Kendinden geçmek, esrimek. gaybubet Yokluk, bulunmayış. gaye Amaç, erek. gayet Pek, çok, pek çok. gayret Çaba.

Bütün gayretlere rağmen yaralı kurtulamadı. Bütün çabalara karşın yaralı kurtulamadı.

gayretkeş Yardakçı. gayrı Bundan böyle, artık.

gayri 1. -den başka, başka. 2. Olmayan.

gayri ahlaki: Ahlak dışı, ahlaka aykırı, ahlaksızca.

gayri ciddi. Ciddi olmayan. gayri ihtiyari: Elinde olmadan, istemeden, istemeksizin, düşünmeden, düşünmek­

sizin.

gayri ilmi: Bilime aykırı, bilime uymaz, bilimsel olmayan.

44

Page 45: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

gayri münbit

gayri insani İnsanca olmayan, insanlığa yakışmayan, insanlığa uymayan, insanlığa sığmayan, insanlığa aykırı.

gayri iradi İradedışı, istemsiz. gayri kabil Olamaz, olmayacak, yolu olmayan. gayri kabili itiraz Söz götürmez, karşı çıkılmaz. gayri kabili kıyas Ölçülemez, bambaşka, eşsiz, benzeri olmayan. gayri kabili şifa Onulmaz. gayri kabili tahammül Dayanılmaz, çekilmez, katlanılmaz. gayri kabili tahmin Kestirilemez, beklenmedik. gayri kabili tecezzi Bölünmez, bölünemez. gayri kabili telafi Yerine konulamaz, yeri doldurulamaz, onarılamaz, eksikliği

giderilemez. gayri kili Yetersiz, yetmez. gayri kati Kesin olmayan. gayri layık Yakışmaz, uyuşmaz, uygun düşmez. gayri mahdut Sınırsız, sayısız, ölçüsüz. gayri mahsus Bellisiz, duyulmaz, sezilmez. gayri ınakul Akla aykırı, mantıksız, saçma, akıl almaz, usa sığmaz. gayri malum Bilinmez, bilinmedik. gayri memnun Kırgın, hoşnut olmayan, hoşnutsuz, sızlanan.

gayri memul Umulmadık, beklenmedik.

gayri ınenkul Taşınmaz (mal) . gayri menus Alışılmamış, alışılmadık, yadırganan, ısınılmamış, yabancı gelen.

gayri meskun Yerleşilmemiş, yurtlanılmamış, oturulmayan, boş.

gayri mesul Sorumsuz.

gayri meşru Yasa dışı. gayri mevkuf Tutuksuz, tutuksuz olarak.

Gazetecilerin gayri mevkuf yargılanmaları talep ediliyor. Gazetecilerin tutuksuz olarak yargılanmaları isteniyor.

gayri muayyen Belirsiz, belirli olmayan.

gayri muhtemel Olacağı sanılmayan, olmaz.

gayri muktedir Gücü yetmez, güçsüz, yapamaz, edemez, üstesinden gelemez. gayri muntazam Düzensiz, dağınık, gelişigüzel.

gayri mutabık Uymaz, uyuşmaz.

gayri muteber Sayılmaz, değersiz, önemsiz. gayri mümkün Olamaz, olanaksız.

gayri münasip Uygunsuz, yakışıksız, yaraşmayan.

gayri münbit Çorak, verimsiz, kısır, kıraç.

45

Page 46: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

gayri müslim

gayri müsliın Müslüman olmayan. Gayri müslim bir er, Müslüman oldu. Müslüman olmayan bir er, Müslüman oldu.

gayri müsmir Verimsiz, sonuçsuz. gayri müstakar Kararsız, durulmamış. gayri mütecanis İyi karışmamış, bağdaşmamış, ayrı türden. gayri nizami Düzene aykırı, düzen dışı, kurala aykırı, kural dışı. gayri resmi Resmi olmayan. gayri safi Karışık, katışık. gayri samimi İçtensiz, içten gelmeyen. gayri sıhhi Sağlığa aykırı, sağlık bozucu. gayri şuuri Bilinçsiz, bilinçsizce. gayri tabii Olağandışı, doğaya aykırı. gayri vaki Olmamış, olmadık. gayri varit Düşünülmez, olursuz. gayri vazıh Anlaşılmaz, kapalı, örtülü. gazap Kızgınlık, öfke. gıda Besin, yiyecek.

Gıdasızlık çocuklarda sakatlık yapıyor. Besinsizlik çocuklarda sakatlık yapıyor.

gıpta etmek İmrenmek. gıyaben Yokluğunda, ardından. girift Karışık, girişik, çapraşık. girizgah Giriş, söz açımı, başlangıç. grup Topluluk, takım, öbek. gurup Gün batımı, batma, batış. gurur 1. Övünç, övünme.

2. Kurum, çalım, kurulma, böbürlenme. güruh Sürü, topluluk, derinti. güya Sanki, sözde, -miş gibi. güzergah Yol boyu, yol üstü, geçenek. güzide Seçkin, seçme, seçilmiş.

H habaset Kötülük, alçaklık. haberdar Haberli, duymuş, bilgi edinmiş.

Durumdan haberdar edilen polis, olay yerine gelinceye kadar yaralı öldü. Durumdan haberli kılınan polis, olay yerine gelinceye dek yaralı öldü.

46

Page 47: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

haberdar etmek Haber vermek, bildirmek, duyurmak. habis Kötü, alçak. hacet 1. Gerek, gereklik.

2. Dilek. hacim Oylum. hacir Kısıt. hacir altına almak Kısıtlamak. hacretmek Kısıtlamak. haddinden fazla Gereğinden çok, aşırı, sınırsız. haddini aşmak Aşırı gitmek. haddini bilmek Ölçüsünü bilmek. haddizatında Aslında, özünde, özleyin. hadim Hizmet eden, yarayan, yarar. hadisat Olaylar. hadise Olay. had safha 1. (Hastalık için) Ağırlaşma, azma.

2. Gergin dönen, gergin evre, gerginlik. hadsiz Sayısız, sınırsız.

hakikat

hadsiz hesapsız Sayısız, sınırsız, tükenmez, dolu, pek bol, çok sayılmaz.

hafıza Bellek. hafi Gizli, saklı, hafif Yeğni.

hafifmeşrep Uçarı, hoppa. hafriyat Kazı

haftaym Yarı. hain Kötücül, kötülükçü. haiz Olan, bulunan, taşıyan .

Turistik vasıfları haiz bölgeler geliştirilecek. Turistik nitelikleri olan bölgeler geliştirilecek.

haizi ehemmiyet Önemli, önem taşıyan.

haiz olmak (Kendinde) Bulunmak, taşımak, niteliği olmak.

hakaret Onur kırma, küçük düşürme, kötüleme.

hakaretamiz Onur kırıcı, küçük düşürücü, kötüleyici. hakem Yargıç, yönetici.

hakem heyeti Yargıcılar kurulu. Sonuç, hakem heyetinin kararına kalmıştır. Sonuç, yargıcılar kurulunun yargısına kalmıştır.

hakikat Gerçek.

47

Page 48: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

hakikaten

hakikaten Gerçekte.

hakiki Gerçek. hak ile yeksan olmak Yerle bir olmak. hakim 1. Yargıç.

2. Egemen. 3. Başta gelen, üstün olan. 4. Yukarıdan gören. Anıt, şehre hakim bir tepe üzerine dikilecek. Anıt, kenti yukarıdan gören bir tepe üzerine kurulacak. 5. Sözünü geçiren, elinde tutan, ele geçiren.

hakimiyet Egemenlik. Hakimiyet, billlkaydü şart milletindir. Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur.

hakir Aşağı görülen, hor görülen, küçümsenmiş. hakir görmek Aşağı görmek, değersiz görmek, hor görmek, küçümsemek.

hakkaniyet Doğruluk, hak duygusu, adalet duygusu. hakkında Üzerine, için, ile ilgili, -e değgin, -e ilişkin.

hakkısükut Susmalık, sus payı.

hakperest Haksever, doğrucu, doğruluksever. haksız iktisap Haksız kazanç, haksız edinme.

hakşinas Hakbilir, haktanır. hal 1. Durum, oluş, bulunuş.

Yaralı, baygın halde hastaneye kaldırıldı. Yaralı, baygın durumda hastaneye kaldırıldı. 2. Güç. 3. Çözüm.

hila Daha, bugün de, şimdi de, şimdiye dek. halas Kurtuluş.

halaskar Kurtarıcı. halbuki Oysa. hal çaresi Çözüm yolu, çıkar yol.

ilgililerden buna bir hal çaresi bulunması istenmektedir. İlgililerden buna bir çözüm yolu bulunması istenmektedir.

halel Bozma, bozukluk.

haleldar e,tmek Sarsmak, bozmak. halen Şimdi, şimdiye dek, bugünkü günde, şimdiki durumda, daha.

Bir kızı kaçıran dört kişi halen yakalanamadı. Bir kızı kaçıran dört kişi daha yakalanamadı.

48

Page 49: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

haleti ruhiye Ruh durumu. hali Boş, ıssız. halihazır Bugünkü, şimdiki durum, içinde bulunulan durum.

harabe

lyi haber alan bir kaynaktan öğrenildiğine göre, halihazır meseleleri tetkik etmek üzere, ya­kında bir genel kongre toplanacaktır. İyi haber alan bir kaynaktan öğrenildiğine göre, içinde bulunduğumuz sorunları incelemek için, yakında bir kurultay toplanacaktır.

halihazırda Şimdiki durumda, içinde bulunulan durumda, bugünkü günde. hali içtima Toplantı durumunda, toplantıda. halis Katkısız, katışıksız, arı. halisane Özdenlikle, açık yürekle. halis muhlis Öz, katışıksız, katkısız. halita Alaşım. halk efkarı Kamuoyu, halkoyu. halletmek Çözmek, sonuca bağlamak, yoluna koymak. hallü fasletmek Çözmek. halükir bkz. her halükarda. hanı 1. Olmamış.

2. İşlenmemiş. hamakat Budalalık. hamaset Yiğitlik, bahadırlık. hanıi Koruyucu, kayırıcı, arka. hanıil Taşıyan, taşıyıcı, üzerinde bulunduran. hamile Gebe, yüklü. hanıiş Ekyazı, çıkma, dipyazı. hamiyet Cömertlik, yurtseverlik, ulusseverlik, yardımseverlik

Okul yaptırmak isteyen hamiyetli vatandaJlar artıyor. Okul yaptırmak isteyen yurtseverler artıyor.

hanıle Atılış, saldırış. hanıletnıek Yormak. hamule Yük. hançere Gırtlak. hane Ev. hanedan Soy, aile.

lngiliz kral hanedanında fotoğrafçılar çoğahyor. İngiliz kral ailesinde fotoğrafçılar çoğalıyor.

hanende Şarkıcı, okuyucu. hapishane Cezaevi. harabe 1. Yıkıntı.

2. Yıkı, ören.

49

Page 50: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

harap

harap Yıkık, çökkün, bitkin. hararet 1. Isı, sıcaklık.

2. Coşkunluk, ateşlilik, canlılık. Meclis, hararetli günlerinden birini daha yaşadı. Meclis, ateşli günlerinden birini daha yaşadı. Tütün piyasası hararetini muhafaza ediyor. Tütün piyasası canlılığını sürdürüyor.

hararetlenmek Canlanmak, coşmak, kızışmak, ateşlenmek. harcıalem Herkesin kullandığı, herkese elverişli, basmakalıp. harcırah Yolluk. hareket 1. Kımıldanma, kımıldanış.

2. Davranış. 3. Yola çıkma. 4. Akım.

5. Deprem. 6. Devinim.

harekete geçmek Bir işe girişmek, başlamak, davranmak, el atmak, hareketli Devingen, canlı, kıpırdak. hareketsiz Durgun, dingin. hareket tarzı Tutum, davranış. harfendazlık etmek Söz atmak. harfiyen Harfi harfine, tıpatıp, olduğu gibi. harici I. Dış.

2. Yabancı. haricen Dıştan. hariciye I. Dışişleri.

2. Dışhastalıkları. hariciye vekaleti Dışişleri bakanlığı. hariç 1. Dış, dışarı.

2. -den başka, dışta kalmak üzere, -i saymazsak. Köylü sigarasıyle çay hariç bütün tekel maddelerinin fiyatları artırıldı. Köylü sigarasıyle çaydan başka bütün tekel maddelerinin fiyatları artırıldı.

harikulade Olağanüstü. haris Gözü doymaz. harmoni Uyum. harp Savaş. has 1. Vergi, özgü.

2. Katışıksız, katkısız, arı. hasar Yıkım. hasat Ürün kaldırma, biçme, devşirme.

50

Page 51: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

hasat etmek Ürün kaldırmak, (ekin) biçmek, (yemiş) devşirmek. hasbelkader Alın yazısı gereği, alın yazısının gerektirdiği. hasbıhal Görüşme, konuşma, dertleşme. hasebiyle -den dolayı, -den ötürü, dolayısıyle. haset Kıskançlık, çekemezlik. hasılat Gelir, kazanç. hasılı (Sözün) Kısası, kısacası. hasılı kelam Sözün kısası, kısacası. hasıl olmak Olmak, elde edilmek, ortaya çıkmak. hasım Düşman, yağı.

Hasmını öldürmek için cezaevinden firar etti. Düşmanını öldürmek için cezaevinden kaçtı.

hasis 1. Cimri, pinti. 2. Bayağı, küçültücü.

Hasis menfaatleri uğruna bu yurda zarar vermekten çekinmeyenler de var. Bayağı çıkarları uğruna bu yurda dokunca vermekten çekinmeyenler de var.

haslet Huy. hasret Özlem. hasretmek Vermek, ayırmak, yalnız -e vermek.

Kral, boş vakitlerini arkeolojiye hasretmiş. Kral, boş vakitlerini arkeolojiye ayırmış.

hassa 1. Özellik. 2. Duygu.

hassas 1. İçli, duygun, duyarlı, 2. Alıngan.

hassasiyet 1. Duygunluk, içlilik, duyarlık. 2. Özen, titizlik.

Bu konu üzerinde hassasiyetle durulmaktadır. Bu konu üzerinde özenle durulmaktadır.

hassaten Özellikle. haşarat Böcekler, börtü böcek.

haşere Böcek. haşin Sert, kırıcı, kaba, gönül kırıcı. haşiye Ekyazı, dipyazı, dipnot. haşınet Ululuk, görkem, gösteriş.

haşyet Korku ile ürperme, ürkü.

hat 1. Çizgi. Beş yıllık planın ana hatları belli oldu. Beş yıllık planın ana çizgileri belli oldu.

51

hat

Page 52: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

hata

2. Yol. Dolmuşlar, belli hatlarda çalışacak. Dolmuşlar, belli yollarda çalışacak.

3. Yazı. hata Yanlış, yanlışlık, yanılma. hata etmek Yanılmak, aldanmak. hataen Yanılarak, yanlışlıkla. hataya düşmek Yanılmak. hatıra 1. Anı.

2. Andaç. hatır almak Gönül almak. hatırat Anılar. hatırşinas Saygılı. hatime 1. Son, bitim.

2. Sonsöz. hatip Sözen, konuşmacı. hatta Üstelik, bile. hattıhareket Tutum, davranış. havai 1. Hava ile ilgili.

2. Hoppa, uçarı. havai hat Teleferik. havai meşrep Hoppa, uçarı. havaiyat Boş işler, boş sözler. havale etmek 1. Birine bırakmak, üstüne bırakmak, üstüne yıkmak, ısmarlamak,

birini o işle görevlendirmek. 2. Göndermek, yollamak.

havali Yöre, dolay, çevre. Kadıköy hava/isinde içme su_yu sıkıntısı çekiliyor. Kadıköy çevresinde içme suyu sıkıntısı çekiliyor.

havayici zaruriye Vaz geçilmez gereçler, kaçınılmaz gereçler. havi Kapsayan, içinde bulunduran, içine alan. havi olmak Kapsamak, içinde bulundurmak, içine almak, havsala Anlayış, seziş, akıl.

havsalası almamak Aklı almamak, inanamamak. havza Bölge, yöre. haya Utanma, sıkılma,

hayasız Utanmaz, sıkılmaz. hayatiyet Canlılık, yaşama gücü. hayıflanmak Acınmak, yerinmek, üzülmek.

52

Page 53: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

hayır İyilik, yardım: hayırhah İyilikçi, iyilik diler. hayırsever İyiliksever, yardımsever. hayırsız Kötü, yararsız, uğursuz. hayran kalınak Pek beğenmek, tansımak. hayranlık Pek beğenme, tansıma, bayılma. hayret Şaşma, şaşakalma, şaşkınlık, şaşın. hayret etmek Şaşmak, şaşakalmak, şaşırmak, şaşkınlık duymak. haysiyet Onur.

haysiyet divanı Onur kurulu. hazakat Ustalık, uzluk. haz duyınak Hoşlanmak.

hazıınlı Aldırmayan, geniş (adam) . hazırun (Orada) Bulunanlar.

hazin Dokunaklı, içe dokunan, koygun. hazınetınek 1. Sindirmek.

2. Aldırmamak, kendine yedirmek. hazzetınek Hoşlanmak, tat almak.

heba olınak Yok olmak, boşa gitmek, havaya gitmek, harcanmak.

hentbol

Gazete, bölgedeki plansızlık yüzünden tabii kaynakların heba olduğunu belirtmektedir. Gazete, plansızlık yüzünden bölgedeki doğal kaynakların boşa gittiğini belirt­mektedir.

hedef Amaç.

heder olınak Boşa gitmek.

hediye Armağan.

helak Yok olma, bitme, bitkin düşme, çok yorulma. heınahenk Uyumlu, uygun, denk. heınayar Denk, eşit.

hemcins Türdeş. heındert Dert ortağı.

hemfikir Düşündeş, ortak görüşlü.

heınpa (Kötü işlerde) Arkadaş, ayaktaş, omuzdaş.

hengaıne 1. Çağ, zaman. 2. Gürültü, patırtı, kargaşa.

O hengamede hırsız kaçtı.

O kargaşada hırsız kaçtı.

hentbol El topu.

53

Page 54: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

henüz

henüz Daha, az önce, daha şimdi. 6 kişİ)ıi dağa kaldıranlar, henüz yakalanamadılar. 6 kişiyi dağa kaldıranlar, daha yakalanamadılar. Seçimlerin neticeleri henüz alınamadı. Seçimlerin sonuçları daha alınamadı.

hercümerç Karışıklık, karmakarışıklık, kargaşa. her halükarda Her durumda, bütün durumlarda .

. . . her halükarda bu planın tatbikatı memleketimiz için çok faydalı olacaktır .

. . . her durumda bu planın uygulanması yurdumuz için çok yararlı olacaktır. herze Saçma (söz), zevzeklik. hesabi Hesabını bilir, hesaplı, eli sıkı . heves Özenme, özenti, istek. heves etmek Özenmek, isteklenmek. heveskar bkz. amatör. heybet Ululuk. heyelan Toprak kayması.

Heyelan dolayısryle yollar kapalıdır. Toprak kayması yüzünden yollar kapalıdır.

heyet Kurul. heyeti mecmua Bütünü, topu. heyeti mahsusa Özel kurul. heyeti temsiliye Temsilci kurul. heyeti umumiye 1. Genel kurul.

2. Bütün. heyeti vekile Bakanlar kurulu. heyetiyle Tamamıyle, toptan, bütünüyle, hep birden. heyhat Yazık, ne yazık. hezeyan 1. Saçmalama.

2. Sayıklama. hezimet Bozgun.

hıfzetmek 1. Saklamak, korumak. 2. Ezberlemek, bellemek, akılda tutmak.

hıfzıssıhha 1. Sağlığı koruma. 2. Sağlık bilgisi.

hırs 1. Önü alınmaz istek, doymazlık, açgözlülük. 2. Öfke, kızgınlık.

hırslanmak Öfkelenmek, kızmak. hırslı 1. Öfkeli.

2. Doymak bilmez.

54

Page 55: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

hışmı Öfke, kızgınlık. hıyanet Hayınlık, kötülük, kötüye kullanma. hıyaneti vataniye Yurt hayınlığı. hibe Bağış, bağışlama, bağışta bulunma. hicap Utanma, utanç, sıkılma. hiciv Yergi, yerme, taşlama. hicret Göç. hicret etmek Göçmek, göç etmek. hicvetmek Yermek, taşlamak. hicviye Yergi. hidayet Doğru yol, hak yolu. hiddet Öfke, kızgınlık. hiddetlenmek Öfkelenmek, kızmak, kızgınlığa kapılmak. hidematı amme Kamu işleri. hidematı ammeden memnu Kamu işlerinden yasaklı. hilaf 1. Aykırı, karşı.

2. Yalan. hilafı hakikat Gerçeğe aykırı. hile Düzen, yalan dolan, oyun. hileli iflas Aldatmalı batkınlık. himaye Koruma, korurluk, esirgeme, kayırma, gözetim. himayekar Koruyucu, esirgeyici, kayırıcı. himmet 1. Yardım.

2. Çaba, çalışma, emek. hipodrom Koşu alanı. his 1. Duygu.

2. Sezgi. hisse Pay. hissedar Ortak, paydaş. hisse almak (kapmak) Ders almak, sonuç çıkarmak. hissetmek 1. Duymak.

2. Sezmek. hissi 1. Duygusal, duysal.

2. Sezgisel, sezgiye dayanan. hissikablelvuku Önsezi. hissiselim bkz. aklıselim. hissiyat Duygular. hitaben -nin yüzüne söyleyerek, -e karşı, seslenerek.

Cumhurbajkanı, Erzurum halkına hitaben §Unları söyledi. Cumhurbaşkanı, Erzurum halkına seslenerek şunları söyledi.

55

hitaben

Page 56: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

hitabet

hitabet Söz sanatı, söz söyleme. hitap etnıek Söz yöneltmek, -e karşı söylemek, seslenmek. hitanı Son, bitim, sona erme. hiyerarşi Aşama sırası, astlık, üstlük. hiza Sıra. hiznıet İş görme, çalışma, ödev, görev. hodbehot Kendi başına, kendi kendine. hodbin Bencil. hodganı bkz. hodbin. hor görnıek Küçümsemek, aşağısamak, değer vermemek. hububat Tahıl. huda Tanrı. hudayinabit Kendiliğinden yetişen, kendi kendine yetişen, ekilmeden biten. hudut Sınır. hulasa I. Özet.

2. Öz. 3. Kısaca, sözün kısası.

hulasa etnıek Özetlemek. hulasaten Özet olarak. hulus çaknıak Yaranmaya çalışmak, dalkavukluk etmek, şakşakçılık etmek. huluskar I. Temiz duygulu.

2. Dalkavuk, şakşakçı, yaranıcı. hunınıa I. Ateş (hastalıkta) .

2. Nöbet. hunhar Kana susamış, kan dökücü. hurafe Boş inanç, boş söz. hurdahaş Paramparça.

Hurdahaş olan arabanın içindekilerin burnu bile kanamadı. Paramparça olan arabanın içindekilerin burnu bile kanamadı.

hurufat Harfler. husul Olma, oluş, çıkma. husule gelnıek Olmak, doğmak, ortaya çıkmak, oluşmak. husus İş, konu, yön.

Bazı hususların tetkiki için duruşma başka güne bırakıldı. Birtakım yönlerin incelenmesi için duruşma başka güne bırakıldı.

hususi Özel. hususi af Özel af. hususiyet 1. Özellik.

2. Yakınlık, dostluk, arkadaşlık. hususiyle Özellikle. huşunet Kırıcılık, kabalık.

56

Page 57: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

huy 1. Alışkanlık, alışkı. 2. Yaradılış.

huzur 1. Gönül açıklığı, dirlik, erinç. 2. (Hazır) Bulunma. 3. Kat, yan.

huzursuzluk Tedirginlik. huzuru kalp İç dirliğ, gönül rahatlığı. hücum Saldırı, saldırış, atılım, atılma. hükmen Yargıç kararıyle. hükmetmek 1. (Şu ya da bu) Yargıya varmak.

2. Egemenliğini sürdürmek. hükmi Tüzel.

hükmi şahıs Tüzel kişi. hükmi şahsiyet Tüzel kişilik. hüküm 1. Yargı.

2. Egemenlik.

3. Geçerlik.

hükümran Egemen. hükümranlık Egemenlik.

hüküm sürmek 1. İş başında olmak. 2. Yaygın olmak.

hükümsüz Geçersiz, geçmez.

hüküm vermek Yargıya varmak.

hür Özgür. hürmet Saygı. hürmet etmek Saygı duymak, saymak.

hürmetkar Saygılı. hürriyet Özgürlük. hüner Ustalık, iş bilirlik, uzluk.

hünerli Usta, iş bilir, uz. hüsnühal kağıdı İyi hal belgesi, durum belgesi. hüsnükabul İyi karşılama. hüsnüniyet İyi niyet, iyi dilek.

hüsnütelakki İyiye alma, iyiye yorma. hüsran Acı, yokluk acısı, yıkım.

hüviyet Kimlik.

hüzün Üzüntü, sıkıntı.

57

hüzün

Page 58: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ıskat

1 ıskat Düşürme. ıskonto İndirim. ıslahat Düzeltme(ler), iyileştirme(ler), dcizeltme işleri, düzene koyma. ıslah etcınek 1. Düzeltmek.

2. Yola getirmek. ıspazmoz Titreme, kasılma, gevşeme. ısrar Direnme, ayak direme, üsteleme, üstünde durma. ıstılah Terim .

. ıstırap Acı, ağrı, sıkıntı. ıstırar Zorunluluk. ıttıla Bilgi.

ıttılaına arz etmek Bilgisine sunmak. ıttıla kesp etmek Bilgi edinmek.

i

iade etmek Geri vermek, geri çevirmek, geri göndermek.

Cumhurbaşkanı, bu kanunu Meclis'e iade edecek.

Cumhurbaşkanı, bu yasayı Meclis'e geri gönderecek. iane Yardım, yardımlık.

iane toplamak için girdiği evi soydu. Yardım toplamak için girdiği evi soydu.

iare Ödünç verme, eğreti verme. iaşe Yiyecek, yedirip içirme, boğaz.

Göçmenlerin bir aylık iaşesi temin edildi. Göçmenlerin bir aylık yiyeceği sağlandı.

iaşe ve ibate Yiyecek ve barınma. Sel baskınına uğrayanların iaşe ve ibateleri temin edildi.

Sel baskınına uğrayanların yiyecek ve barınmaları sağlandı. ibadet Tapı, tapınma, (Tanrıya) kulluk.

ibadet için girdiği camiden halı çalmış. Tapı için girdiği camiden halı çalmış.

58

Page 59: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ibadet etınek Tapınak, tapınmak, (Tanrıya) kulluk C'lmek. ibadethane Tapınak. ibate Barınma. iblağ -e çıkarma, yükseltme.

A1ecliste, milletvekili ödeneklerinin iki misline iblıiğı istendi. Mecliste, milletvekili ödeneklerinin iki katına çıkarılnıası istendi.

ibraz Gösterme. ibre Gösterge.

Bozuk ibreli terazi kullanan satıcılar cezalandırılacak. Bozuk göstergeli terazi kullanan satıcılar cezalandırılacak.

icap etınek Gerekmek. icap ettirmek Gerektirmek, gerekli kılmak. icabet etınek Uymak, (çağrıya) uyup gitmek. icabına bakınak 1. Gereğini yapmak, gereğine bakmak.

2. Ortadan kaldırmak, yok etmek. icabı veçhile Gerektiği gibi.

Seçimlerin icabı veçhile kontrol edilmediği iddia edildi. Seçimlerin gerektiği gibi denetlenmediği ileri sürüldü.

icap Gerek.

icınal etınek

Bir delege "Partiden ihraç olunan milletvekillerinin kurultaya katılmamaları tüzük ica,bla­rındandır" dedı:. Bir delege "Partiden çıkarılan milletvekillerinin kurultaya katılmamaları tüzük gereklerindendir" dedi.

icar Kira. icara verınek Kiraya vermek. icat Bulgu, buluş, bulma, yaratma, var etme. icat etınek Bulmak, yaratmak, yapmak.

İngiltere' de mikrop öldüren bir süpürge icat edildi. İngiltere'de mikrop öldüren bir süpürge yapıldı.

icbar Zorlama, zorunda bırakma. icbar etınek Zorlamak, zorunda bırakmak.

S. karısını ayrılmaya icbar etmiş. S. karısını ayrılmaya zorlamış.

icınal Özet. Vekil, Meclis'te hadisenin icmalini yaptı. Bakan, Meclis'te olayın özetini verdi.

icınalen Özet olarak, özetle. icınal etınek Özetlemek, kısaltmak.

59

Page 60: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

İcraat

icraat Görülen işler, yapılan işler, çalışma sonuçları. Her hükümet kendi icraatından mesuldür. Her hükümet kendi yaptığı işlerden sorumludur.

icra etmek Yürütmek, yerine getirmek, yapmak. icra heyeti Yürütme kurulu. icrai kuvvet bkz. İcra kuvveti. icra komitesi bkz. icra heyeti. icra kuvveti Yürütme gücü, yürütme erki.

Sözcü, "Anayasa'ya göre icra kuvveti icra vekilleri heyetindedir" dedi. Sözcü, "Anayasa'ya göre yürütme gücü bakanlar kurulundadır" dedi.

icra vekilleri heyeti Bakanlar kurulu. icrayi faaliyet etmek Çalışmak, iş görmek.

istasyonlarda icrqyi faaliyet eden bir yankesici yakalandı. İstasyonlarda çalışan bir yankesici yakalandı.

icrayi sanat etmek Çalışmak, uğraşmak, sanatını göstermek. Çarşaf ve peçe ile icrayi sanat eden bir dilenci yakalandı. Çarşaf ve peçe ile çalışan bir dilenci yakalandı.

içtima Toplanma, toplantı. Milletvekilleri, bu konuyu müzakere için, saat 15.00' den beri içtima halindedir. Milletvekilleri, bu konuyu görüşmek üzere, saat 1 5.00'den beri toplantı halindedir .

içtima etmek Toplanmak, toplantı yapmak, bir araya gelmek. Kurultay yarın içtima ediyor. Kurultay yarın toplanıyor.

içtimai Toplumsal, toplum . . . i, topluluk . . . ı.

Avukat, idamda içtimai fayda olmadığını iddia etti. Avukat, ölüm cezasında toplumsal yarar olmadığını ileri sürdü.

içtimai adalet Toplumsal adalet. içtimai nizam Toplum düzeni, toplumsal düzen. içtimai muavenet Toplumsal yardım, sosyal yardım.

Öğretmenler içtimai muavenet sandığı kurdu. Öğretmenler sosyal yardım sandığı kurdu.

içtimaiyat Toplumbilim. içtinap Sakınma, kaçınma, çekinme. idam cezası Ölüm cezası.

Salacak canavarına idam cezası isteniyor. Salacak canavarına ölüm cezası isteniyor.

idam etmek Ölüm cezasına çarptırmak. S. idam edildi. S. ölüm cezasına çarptırıldı.

idame etmek Sürdürmek, sürekli kılmak.

60

Page 61: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

idare 1. Yönetme, çekip çevirme, (işleri) yürütme. 2. Yönetim.

Sanayi Bakanı "Bir fabrikanın idaresi güçtür, eleman yok" dedi.

idealist

Sanayi Bakanı "Bir fabrikanın yönetimi güçtür, işe yarar adam yok" dedi. 3. Geçinme.

Gecekondularda bir maaşla on kişi idare ediyor. Gecekondularda bir maaşla on kişi geçiniyor.

idareci Yönetici, yöneten. Sendika idarecileri arasında anlaşmazlık çıktı. Sendika yöneticileri arasında anlaşmazlık çıktı.

idare etınek 1. Yönetmek, çekip çevirmek, yürütmek. 2. (Alışverişte) El vermek, kurtarmak.

Fırıncılar ekmeğin 50 kuruşa idare etmeyeceğini iddia ediyor. Fırıncılar ekmeğin 50 kuruşa kurtarmayacağını ileri sürüyor.

3. Göz yummak, suyuna gitmek, örtbas etmek. idarehane Yönetim yeri.

idare heyeti Yönetim kurulu. idareiınaslahat 1. Üstünkörü yapına, işi şöyle böyle yürütme.

2. Durumu oluruna bırakma.

idareiörfiye Sıkıyönetim. idari Yönetsel.

Toplantıda bazı idari kararlar alındı. Toplantıda birtakım yönetsel kararlar alındı.

iddia 1. Sav. 2. Direnme. 3. Taslama.

iddia etınek 1. (Görüş, düşünce) İleri sürmek, (bir görüşü, düşünceyi) savunmak. Çocukların sıhhatini, yaz saatinin, bozduğu iddia ediliyor. Çocukların sağlığını, yaz saatinin, bozduğu ileri sürülüyor.

2. Taslamak. Doğruluk iddia eden biri camiden halı çaldı. Doğruluk taslayan biri camiden halı çaldı.

iddia ınakaını Savcılık katı, savcılık.

Muhakeme, iddia makamının mütalaasını bildirmesi için başka bir güne bırakıldı.

Duruşma, savcılığın görüşlerini bildirmesi için başka bir güne bırakıldı. ideal 1. Ülkü.

2. Ülküsel.

idealist Ülkücü.

6 1

Page 62: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

idealize etmek

idealize etmek Ülküleştirmek . . . . . kalkınma arzusunu idealize etmekle kalkınılamayacağını söyledi . . . . . kalkınma isteğini ülküleştirmekle kalkınılamayacağını söyledi.

idefiks Saplantı. ideoloji Düşünüm, öğreti. idrak etmek 1. Anlamak, kavramak.

2. Erişmek, yetişmek. ifade 1. Anlatım, söz.

Okul kitaplarının ifade hususiyetlerine ehemmiyet verilecek. Okul kitaplarının anlatım özelliklerine önem verilecek.

2. Dedik, söz. ilgililerin ifadesine bakılırsa, doğuda açlık yokmuş. İlgililerin dediğine bakılırsa, doğuda açlık yokmuş.

3. Deyiş, söyleyiş, dil.

Bozuk bir ifadeyle yazılan zabıt varakasında maznunun suçlu olduğu belirtiliyor. Bozuk bir dille yazılan tutanakta sanığın suçlu olduğu belirtiliyor.

4. Sorgu. ifade etmek 1. Söylemek, belirtmek.

2. Değeri olmak, önemi olmak, (değer) taşımak, (önem) taşımak. 1. ele geçirilen belgelerin ilmi bakımdan hiç bir kıymet ifade etmediğini söyledi. İ. ele geçirilen belgelerin bilimsel bakımdan hiç bir değer taşımadığını söyledi.

3. Anlatmak, göstermek. Başbakan, bu hareketin çok şey ifade ettiğini söyledi. Başbakan, bu davranışın çok şey anlattığını söyledi.

ifadesi alınmak Sorgusu yapılmak, sorguya çekilmek. ifade vermek Bildiğini söylemek. ifa etmek Yapmak, yerine getirmek. ifna Yok etme, ortadan kaldırma.

Bir ayda ifrıa edilen köpeklerin sayısı sekiz yüzü buldu. Bir ayda yok edilen köpeklerin sayısı sekiz yüzü buldu.

ifrat Aşırılık, aşırı gitme. ifsat etmek Bozmak. ifşaat Açığa vurma, dile verme, ortaya dökme. ifşa etmek Açığa vurmak, dile vermek, ortaya dökmek. iftihar etmek Kıvanç duymak, övünç duymak, kıvanmak, övünmek. iftira Kara çalma, suç atma, suç yükleme. iğfal Aldatma, kandırma, baştan çıkarma. ihanet l. Hainlik, kötülük.

2. Aldatma.

62

Page 63: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ihtiyari

ihbar Haber verme, bildirme. ihbar üzerine baskın yapılan evde dört kişi uygunsuz vaziyette yakalandı. Haber verilmesi üzerine baskın yapılan evde dört kişi uygunsuz durumda yakalan­dı.

ihbar etmek Haber vermek, bildirmek, önceden bildirmek. Sular idaresi, ihbar etmeden Beyoğlu'nda suları kesti. Sular idaresi, önceden haber vermeden Beyoğlu'nda suları kesti.

ihbarname Bildirge. ihdas etmek Ortaya çıkarmak, meydana getirmek, koymak. ihlal Bozma, çiğneme. ihmal Aldırmazlık, ilgisizlik, önem vermeme, savsaklama. ihracat Dışsatım. ihraç etmek 1. Çıkarmak.

2. Dışa satmak. ihraç 1. Çıkarma.

2. Dışsatım. ihsan Bağış, sunu. ihsas 1. Sezdirme, duyurma.

2. Duyum. ihtar Uyarı, uyarına. ihtar etmek 1. Hatırlatmak.

2. Uyarmak, dikkat çekmek. ihtifal Anına töreni. ihtikar Vurgunculuk. ihtilaç Çırpınma. ihtilaf Anlaşmazlık, uyuşmazlık. ihtilal Devrim. ihtilas Para çalına, (hesabına) para geçirme. ihtilat Karışına. ihtimam Özen, bakım. ihtiram Saygı. ihtiras Tutku. ihtiraz kaydı Sakıntı. ihtisar Kısaltma. ihtisas 1. Uzmanlık.

2. Duygu, duyma, izlenim. ihtişam Görkem, gösteriş. ihtiva etmek Kapsamak, içine almak. ihtiyari İsteğe bağlı, seçmeye bağlı, seçimli.

63

Page 64: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ihtiyat

ihtiyat 1. Sakınma, ölçülü davranma. 2. Yedek.

ihtiyat akçesi Yedek akçe. ihtizaz Titreşim, titreşme. ihya Yeniden canlandırma, diriltme, güçlendirme, uyandırma. ihzar Hazırlama. ihzaren (Mahkeme yetkisiyle) Hazır bulundurma. ihzar etmek Hazırlamak. ihzari Hazırlayıcı, hazırlık.

Türkiye ile Ortak Pazar arasındaki ihzari müzakereler yeniden başlayacak. Türkiye ile Ortak Pazar üyeleri arasındaki hazırlık görüşmeleri yeniden başlayacak.

ikame etmek 1. (Yerine) Koymak, (yerine) kullanmak. 2. Dikmek, koymak. 3. Açmak (bkz. dava ikame etmek) . 4. Getirmek (bkz. şahit ikame etmek) .

ikamet etmek Oturmak, eğleşmek, kalmak. ikametgah Konut. ikaz Uyarı, uyarma. ikmal Bütünleme, bitirme, tamamlama, eksiğini giderme. ikmal etmek Bütünlemek, bitirmek, tamamlamak. ikna etmek İnandırmak. ikrar Açıkça söyleme, söyleme, bildirme. ikraz Borç verme, ödünç verme. iktibas Alma, aktarma. iktidar Erk, güç. iktisap Kazanma, edinme. iktiza etmek Gerekmek. ila -e değin, -e dek.

Gazetemiz, bayram münasebetiyle 5 ild 7 mayıs tarihlerinde çıkmayacaktır. Gazetemiz, bayram dolayısıyle 5 mayıstan 7 mayısa değin çıkmayacaktır.

ilam Yargı belgesi, bildirim. ilan 1. Yayma, bildirme, açığa vurma.

2. Duyuru. iliinı harp Savaş açma.

lngiliz gazeteleri, E. Taylar' a ildnı harp etti. İngiliz gazeteleri, E. T.'a savaş açtı.

ila nihaye Sonuna dek, boyuna. ilave Ek, ekleme, katkı, katma, ulama. ilave etmek Eklemek, katmak, ulamak.

64

Page 65: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ilaveten Ek olarak. ilelebet Sonsuza dek, sonsuz olarak, sonsuzluğa dek. ilga 1. Kaldırma, bozma.

!çişleri Bakam, yaz saatinin ilgasını istiyor. İçişleri Bakanı, yaz saatinin kaldırılmasını istiyor.

2. Yürürlükten kaldırma. Anayasaya aykırı olan kanunlar ilga edilecek. Anayasa'ya aykırı olan yasalar yürürlükten kaldırılacak.

ilhak Katım, katma, bağlama. ilim Bilim. illüstrasyon Resinı. İlmen Bilimsel. ilmühaber Belge.

Fakirlik ilmühaberi getiren hasta, hastanede parasız yatacak. Yoksulluk belgesi getiren hasta, hastanede parasız yatacak.

iltica Sığınma. iltica etmek Sığınmak. iltihak Katılma.

Partiye yeni iltihaklar bekleniyor. Partiye yeni katılmalar bekleniyor.

iltihak etmek Katılmak. iltimas Kayırma. imalat Yapım işleri, yapını. imalathane Yapımevi. im.al etmek Yapmak, çıkarmak, işlemek. im.an İnan, inanç, inanış. im.ar l. Bayındırlık, bayındırlık işleri.

Çamlıca'nın imar planı hazırlanıyor. Çamhca'nın bayındırlık planı hazırlanıyor.

2. Ba yındırma. imdat Can kurtarma, kurtarma yardımı. im.ha Yok etme, yok edilme, ortadan kaldırma, ortadan kaldırılma. im.kan Olanak, çıkar yol, çözüm yolu. imtihan Sınav. imtihan etmek l. Sınav yapmak.

2. Sınamak, sınava çekmek. imtina Kaçınma, çekinme. imtiyaz Ayrıcalık. imtizaç Bağdaşma, uyuşma, kaynaşma. indi Kendince, özünce.

65

indi

Page 66: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

indifa

indifa Püskürme. infaz Yerine getirme, yürütme, uygulama. infial Kızma, içerleme. infilak Patlama. infisah Dağılma, bozulma .

. . . . Cemiyetin infisahı üzerine malları Kızılay'a kaldı .

. . . . Derneğin dağılması üzerine malları Kızılay'a kaldı. infisal Çökme, yıkılma. inhilal Boşalma, erime, çözülüm, dağılım. inhiraf Sapma, dönme, yoldan çıkma. inhisar Tekel. inhisar etnıek Çevrelemek, yalnız . . . üzerine olmak veya yapılmak, yalnız . . . . üze­

rine çevrilmek. Piyasada satıJlar, daha ziyade günlük iJlere inhisar etmektedir. Piyasada satışlar, daha çok günlük işler üzerine yapılmaktadır.

inhitat Çökme, çöküş. inikat Birleşim, toplanma. inisiyatif İlkinlik, öncelik, girişim. inkar etnıek Yadsımak, tanımamak, yoksamak. inkılap Devrim. inkılap etnıek Değişmek, dönüşmek. inkıraz Batma, çökme. inkısanı Bölünme, parçalanma, ayrılma. inkıta Kesilme, arası kesilme. inkıtaa uğranıak Kesilmek, arası kesilmek. inkisarı hayal Umut kırıklığı, hayal kırıklığı. inkişaf Gelişme, gelişim. insani İnsanca, insanlığa yaraşan. insaniyet İnsanlık. insicanı Tutarlık, bağdaşma, bağdaşım. insiyak İçgüdü. inşa Yapma, kurma. inşaat Yapım, yapı, yapı işleri.

lnJaatı tamamlanan 12 köy okulu dün öğretime açıldı. Yapımı biten on iki köy okulu dün öğretime açıldı. Bir inşaat işçisi düJerek öldü. Bir yapı işçisi düşerek öldü.

inşa etnıek Yapmak, kurmak. intaç etnıek Sonuçlandırmak.

66

Page 67: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

iptal

intiba İzlenim. Mü§terek Pazar konusunu görü§mek üzere giden Dı§işleri Bakanı Avrupa' dan fyi intibalarla döndü. Ortak Pazar konusunu görüşmek üzere giden Dışişleri Bakanı iyi izlenimlerle döndü.

intibah Uyanış, uyanma. intibak etmek Uymak, kendini alıştırmak.

Türk işçileri, Almanya' daki ya1ayı§a çabuk intibak edebiliyormuş. Türk işçileri, Almanya'daki yaşayışa çabuk uyabiliyormuş.

intihap Seçim. intihap etmek Seçmek. intihar Kendini öldürme, kendi kendini öldürme.

Misafir kaldığı evde, intihar etti. Konuk kaldığı evde, kendi kendini öldürdü.

intihal (Birinin yazısını veya şiirini) Aşırma. intikal 1. Geçiş, geçme.

Nasır ile Suud arasındaki çatışmanın Yemen' de bir iç harbe intikalinden korkuluyor. Nasır ile Suud arasındaki çatışmanın Yernen'de bir iç savaşa geçmesinden korku­luyor.

2. Göçüş, göçme. Ebediyete intikal etti. Sonsuzluğa göçtü.

intikal kabiliyeti Kavrayış, anlayış. intikal devri Geçiş dönemi.

BaJbakan, koalisyonun bir intikal devri içinde olduğunu söyledi. Başbakan, karına hükürnetin bir geçiş dönemi içinde olduğunu söyledi.

intikam Öç, öç alına. intisap etmek Bağlanmak, girmek, kapılanmak. intişar Yayımlanma, çıkına, yayılma. intişar etmek Yayımlanmak, çıkmak, yayılmak.

Ankara' da inti§ar eden bir gazete, Örfi idare tarafından kajJatı/dı. Ankara'da çıkan (yayımlanan) bir gazete, Sıkıyönetimce kapatıldı.

intizam Düzen, düzgünlük, çekidüzcn. intizar etmek Beklemek, gözlemek. intizaren Bekleyerek, gözleyerek. inzibati Düzen sağlayıcı, güvenlik sağlayıcı, yola getırıcı. inzimam etmek Katılmak, üstüne gelmek, eklenmek, binmek. inziva Köşesine çekilme, el etek çekme.

Eski politikacı inzivaya çekildi. Eski politikacı köşesine çekildi.

iptal (Yürürlükten) Kaldırma, (yürürlükten) çıkarma, (kullanıştan) çıkarrr.,ı, hü­kümsüz kılma, geçersiz kılma, bozma.

67

Page 68: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

iptidai

Kış yüzünden uçak seferleri iptal edilmiştir. Kış yüzünden uçak seferleri kaldırılmıştır.

iptidai İlkel, geri kalmış. iptidai ınadde Hammadde.

Sanayide iptidai madde sıkıntısı başladı. Sanayide hammadde sıkıntısı başladı.

iptila Düşkünlük, tutkunluk. Kumar iptilası _yüzünden çoluğundan çocu/fundan oldu. Kumar düşkünlüğü yüzünden çoluğundan çocuğundan oldu.

iptizal Bayağılaşma, ayağa düşme. irat Gelir. irca etınek Çevirmek, döndürmek. irsal etınek Göndermek, yollamak. irsen Kalıtım yoluylc, soydan gelerek, soyaçekimle.

Durup dururken Ü[ kişiyi öldiiren adamm irsen deli olduğu iddia ediliyor. Durup dururken üç kişiyi öldüren adamın soydan gelme deli olduğu ileri sürülüyor.

irsi Soydan gelen, soydan geçme, kalıtsal. irsiyet Soyaçekim, kalıtını. irşat etınek Doğru yolu göstermek, doğruyu göstermek. irtibat Bağlantı.

Karakış yüz:ürıden, biırok köyle irtibat kesildi. Karakı5 yüzünden, birçok köyle bağlantı kesildi.

irtica Gericilik. irtica hadiseleri Nleclise getiriliyor. Gericilik olayları Meclise getiriliyor.

irticai Gerici, gericilikle ilgili. irtifa Yükseklik. irtikap 1. Yiyicilik, para yeme.

irtikap suçlarının da affi cihetine gidiliyor. Yiyicilik suçlarımn da affı yoluna gidiliyor.

2. Suç işleme. isabet etınek 1. Düşmek.

Ankara' da bugün, metre kareye 12 kilo yağış isabet etmiştir. Ankara'da bugün, metre kareye düşen yağmur 1 2 kilogramdır. Ankara'da bugün, metre kareye 1 2 kg. yağmur düşmüştür. Yıldırım, yoldan geçen birine isabet ederek, onu öldürmüşlür. Yıldırım, yoldan geçen birine düşerek, onu öldürmüştür.

2. Çıkmak. Son çekilişte, 1 milyon lira, bir dilenciye isabet etti. Son çekilişte, bir milyon lira, bir dilenciye çıktı.

68

Page 69: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

3. Vurmak, değmek. Bekçinin attığı kur5un, bir çocu/fa isabet etti. Bekçinin attığı kurşun, bir çocuğa değdi.

4. Yerinde İş görmek, yerinde söylemek. Meclis, bu kanunu çıkarmakta çok isabet etmiştir. Meclis, bu yasayı çıkarmakla çok yerinde bir iş görmüştür.

5. Rastlamak, gelmek. Duruşmalar, ayın sonuna isabet eden cuma günü başlayacak. Duruşmalar, ayın sonuna rastlayan cuma günü başlayacak.

isabetli Yerinde, uygun. isabetsiz Yersiz, elverişsiz, yerinde olmayan. isim Ad. iskan etmek 1. Yurtlandırmak, yerleştirmek.

Bakan, "Muhacirleri bir an önce iskan etmek l!bm" dedi. Bakan, "Göçmenleri bir an önce yerleştirmek gerek' ' d...ı.i.

2. Yurtlanmak, yerleşmek. iskan ruhsatı Oturma belgesi .

iskan ruhsatı olmayan 20 bin ev tespit edildi. Oturma belgesi olmayan 20 bin ev olduğu anla�ıldı.

islamiyet Müslümanlık, hlaın\ık. ismen Adıyle, adını belirterek, adını söyleyerek. isnat Suçlama, suç yükleme, kara çalma.

G. P. bütün isnatları cevaplandırdı. G. P. bütün suçlamalara karşılık verdi .

isnat etmek Üstüne atmak, yüklemek. israf Saçıp savurma, savurganlık, gereksiz harcama. istatistik Sayım, sayılama.

istida

Yapılan istatistiklere göre, her sene 100 kı: çocuğuna mukabil 106 erkek çocuğu doğmakta­dır. Yapılan sayımlara göre, her yıl 1 00 kız çocuğuna karşılık 1 06 erkek çocuğu doğ­maktadır.

istiap etmek (İçine) Almak, (içine) sığdırmak. istiap haddi Sığım.

Şehirlerarası otobüslerde istiaj1 haddi kontrol/an J•apılacak. Şehirlerarası otobüslerde sığım denetlemeleri yapılacak.

istibdat (Yönetimde) Baskı. istical İvme, ivedilik.

Seçim konusunda parti istical gösterİ)lor. Seçim konusunda parti ivedilik gösteriyor.

istida Dilekçe.

69

Page 70: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

istidaname

istidaname bkz. istida. istidat 1. Yetenek.

Resim öğretmeninin istidatsız olduğunu söylediği öğrenci resim sergisi açtı. Resim öğretmeninin yeteneksiz olduğunu söylediği öğrenci resim sergi5i açtı.

2. Eğilim. Olay alevlenme istidadı gösterryor. Olay alevlenme eğilimi gösteriyor.

istif Dizme, (düzgün) yığın, yığma. istifa etmek ( İşten) Çekilmek, ( işten) el çekmek, (görevinden) çekilmek. istifade Yarar. istifade etmek Yararlanmak. istifham Soru. istihale Başkalaşım, değişim, başkalaşma, değişme. istihbar Haber alına. istihbarat 1. Haber alma(Iar) .

Amerikan istihbarat göredileri, rahipleri takip etmişlerdir. Amerikan haber alma görevlileri, rahipleri izlemişlerdir.

2. Alınan haberler, öğrenilenler, duyulanlar. Böyle bir gazetenin istihbaratına nasıl güvenebiliriz ? Böyle bir gazetenin aldığı haberlere nasıl güvenebiliriz?

3. Danışma. istihbarat bürosu Haber alına masası, danışma. İstihbar etmek Haber almak, öğrenmek, bilgi almak. istihdaf etmek (Amacını) Gütmek, amaç edinmek.

Basın suçlarının affını istihdaf eden tasarı Meclis'e sunuldu. Basın suçlarının affını amaç güden tasarı Meclis'e sunuldu.

istihdam etmek Çalıştırmak, (hizmette) kullanmak. istihkak Hak, hak etme, hakkı olma, hak kazanma. istihkam Savunak.

Kıbrıs'ta Türkler istihkam kazmaya başladılar. Kıbrıs'ta Türkler savunak kazmaya başladılar.

istihkar Aşağı görme, küçümseme. istihlaf etmek Yerine geçmek, yerine gelmek. istihliik Tüketim. istihlak etmek Tüketmek.

Bu yaz bir milyon litre bira istihlak edildi. Bu yaz bir milyon litre bira tüketildi.

istihraç etmek (Anlam, sonuç) Çıkarmak. istihsal Üretim. istihsal etmek Üretmek.

70

Page 71: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

istihza Alay etme, (gizli, ince) alay, eğlenme, saraka. istihzar Hazırlama. istikamet Yön. istikbal 1. Gelecek, yarın.

2. Karşılama. istikbal merasimi Karşılama töreni. istiklal Bağımsızlık. istiklal harbi Kurtuluş savaşı.

istisna etmek

lstiklal Harbimizin büyük kumandanlarından biri olan Fevzi Çakmak anıldı. Kurtuluş Savaşımızın büyük komutanlarından biri olan Fevzi Çakmak anıldı.

istikraz Borçlanma, borç alma, ödünç alma. istila 1. Ele geçirme, yayılma, basma, kaplama.

2. Salgın, akın. Sıcaklarla beraber Istanbul, sinek istilasına uğradı. Sıcaklarla birlikte Istanbul, sinek akınına uğradı.

istila etmek Ele geçirmek, yayılmak, basmak, kaplamak. istilacı Saldırgan, saldırıcı. istilzam etmek Gerekmek, gerektirmek, gerekli kılmak. istimal etmek Kullanmak. istimdat etmek Yardıma çağırmak, yardım istemek. istiınlak Kamulaştırma. istinaden Dayanarak, dayanılarak, güvenerek, güvenilerek.

Eski anlaşmalara istinaden, iki memleket arasındaki ticari münasebetlerin devam edece.ği bildirilmektedir. Eski anlaşmalara dayanılarak, iki ülke arasındaki alım satım ilişkilerinin sürece.ği bildirilmektedir.

istinat Dayanma, güvenme. istinatgah Dayanak. istinat etmek Dayanmak, güvenmek. istinkaf etmek Çekinmek, çekimser kalmak, geri durmak. istintaç etmek Sonuçlandırmak. istintak Sorgu. istintak etmek Sorguya çekmek. istirahat Dinlenme. istirahat etmek Dinlenmek. istirdat etmek Geri almak, kurtarmak. istirham etmek Dilemek. istirkap etmek Çekememek, kıskanmak. istismar Sömürme. istismar etmek Sömürmek. istisna etmek Ayrı tutmak, saymamak.

71

Page 72: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

istisnai. ınuaınele

istisnai. muamele Özel işlem, ayrı işlenı, özel davranma, ayrı davranma. istişare Danışma, görüşme. istişare heyeti Danışma kurulu. istişari Danışmalık.

Krom ihracatı ile ilgili İstişarf bir toplantı yajııldı. Dışarıya krom salımıyle ilgili danışmalık bir toplantı yapıldı.

istişari mahiyette Danışma niteliğinde. istizah Gensoru. isyan Ayaklanma, baş kaldırma, karşı gelme. iş akdi !ş sözleşmesi.

lş akdi tasarılarının sürüncemede kalmasından şikôyet edilmektedir. İş sözleşmesi tasarılarının sürüncemede kalmasından yakınılmaktadır.

işar (Yazıylc) Bildirme. işgal etmek I. (Birini) Oyalamak, işten alıkoymak, uğraştırmak.

2. (Bir yeri) Tutmak, kaplamak, eli altına almak, (bir yere) girmek. işret İçki içme, içki kullanma.

Habeşistan' drı açıkta işret yasak edildi.

Habeşistan'da açıkta içki içmek yasak edildi. işret alemi İçkili eğlence.

lvfe;:arlıkta işret dlemi yapmışlar.

Mezarlıkta içkili eğlence yapmışlar. işportacı Sergici.

Belediye, işportacılar için bir yer arıyor.

Belediye, sergiciler için bir yer arıyor. iştah İstek. iştigal etmek Uğraşmak, çalışmak.

'Yabancılar ticaretle iştigal edem�yecek.

Yabancılar ticaretle uğraşamayacak. iştira Satın alma. iştira kabiliyeti Satın alma gücü.

Paramızın iştira kabiliyeti arl1:J!or.

Paramızın satın alma gücü artıyor.

iştirak I. Ortak olma, ortaklaşma, ortaklık. 2. Katılma.

Referandumun ilk sonuçları, iştirakin çok büyük oldu/!,unu göstermektedir. Halk oylamasının ilk sonuçları, katılmanın çok büyük olduğunu göstermektedir.

iştirak etınek 1. Ortak olmak, ortaklaşmak. 2. Katılmak.

72

Page 73: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

Kongreye bütün lemsilriler iştirak etti.

Kurultaya bütün temsilciler katıldı. itaat Boyun eğme, söz dinleme. itham etmek Suçlamak, suçlandırmak, su<;lu görmek. ithalat İçalmı. ithal etmek İçe almak. itibar Saygı, sayılma. itibaren -den başlayarak, -den sonra, -elen beri. itibar etmek Saymak, değer vermek. itibari Sayrnaca, g()rece.

Gümrükte itibari kıymeti bir mil)'onluk mal çürüme)'e terk edilmiş. Gümrükte >aymaca değeri bir milyonluk mal çürümeye bırakılmış.

itibariyle Bakımından. itibarlı Saygın. itidal l lım, ölçü, ılımlılık, ölçülülük. itidal sahibi Ilımlı, ölçülü, soğukkanlı. itidalini kaybetmek Soğukkanlılığım yitirmek, kendini tutamamak. itikat inanç itilaf Anlaşma, uyuşma, uygunluk. itimat Güven. itimat etmek 1. Güvenmek, bd bağlamak.

2. İ nanmak. itimat reyi Güvenoyu, itimatsızlık Güvensizlik. itina Özen. itina etmek Özenmek. itiyat Alışkanlık. itizar Özür dileme. itlaf Yok etme. itmam Bütünleme, bitirme, tümleme. itttrat Biteviyelik. ittiba etmek Uymak. ittifak 1. Bağlaşma, birleşme, sözleşme, birlik.

2. Oy birliği. ittihat Birleşme. izabe Eritme, eritilme.

izaç etmek Sıkmak, tedirgin etmek, bunaltmak. izah Açıklama. izahat Açıklama(lar).

73

izahat

Page 74: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

izahatta bulunmak

izahatta bulunmak Açıklamak, açıklama yapmak. Bakan tasarının kabulünü isteyerek geniş izahatta bulundu. Bakan tasarının kabulünü isteyerek geniş açıklamalarda bulundu.

izah etmek Açıklamak. Dışişleri Bakanı, dün lı1edis'te son Irak ola_ylarını izah etti. Dışişleri Bakanı, dün Meclis'te son Irak olaylarını açıkladı.

izahat vermek Açıklamak. izale etmek Gidermek, yok etmek. izam. etmek Büyütmek. İzan Anlayış.

Bakan, "Akıl ve izanın yerini hisler almaktadır" dedi. Bakan, "Akıl ve anlayışın yerini duygular almaktadır" dedi.

izaz Ağırlama. izdiham Aşırı kiılabalık, yığılışma.

Bir ara, izdiham yüzünden, balkonun çökmesinden korkulmuştur. Bir ara, aşırı kalabalık yüzünden, balkonun çökmesinden korkulmuştur.

izdivaç Evlenme. izhar etmek Belirtmek, göstermek, açığa vurmak. izmihlal Yıkılma, çökme. izzetinefis Onur.

jimnastik Beden eğitimi. jüri 1. Seçici kurul.

J

Devlet resim ve heykel sergisinin jürisi belli oldu. Devlet resim ve heykel sergisinin seçici kurulu belli oldu. 2. Yargıcılar kurulu.

kabil Gibi, benzeri, diye. Bu kabil işler. Bu gibi işler. Hastalık kabilinden bir vaziyet. Hastalık benzeri bir durum.

K

74

Page 75: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

Ben bunu şaka kabilinden söyledim. Ben bunu şaka diye söyledim.

kabil Olabilir, olanaklı. kabiliyet Yeten ek. kademe Basamak, aşama, kader Alın yazısı, yazgı. kadim Eski, yıllanmış. kadir Gücü yeter, güçlü. kadirşinas Değer bilir. kili Yeter, yeterli, yetecek. kafi gelmek Yetmek. kafi miktarda Yeteri kadar, yeterince. kafile Alay, takım, yürüyüş kolu. kahil Erişkin. kahir Ezici; pek büyük. kahir ekseriyet Ezici çoğunluk. kaide 1. Taban.

2. Kural. kaim olmak (Yerine) Geçmek, (yerini) tutmak. kainat 1. Evren.

2. Herkes (mecaz) . kalbi İçten, yürekten, gönülden. kalifiye Yetişmiş, usta.

Kalifiye işçi sıkıntısı baş gösterdi. Usta işçi sıkıntısı baş gösterdi.

kamil Yetkin, olgun. kamilen Bütünü ile, tümüyle, olduğu gibi, toptan, baştan başa.

Yangı.nın çıktığı sokak kdmilen yandı. Yangının çıktığı sokak toptan yandı.

kamuflaj Gizleme, alalama. kamufle etmek Alalamak, gizlemek. kanaat 1. Kanı.

2. Yetinme. Aza kanaat etmesini bilmek lazım. Azla yetinmesini bilmek gerekir.

kanaat etmek Yetinmek. kanaat getirmek Kanmak, inanmak. kanaatkar Azla yetinen, tokgözlü. kani olmak Kanmak, inanmak. kanun Yasa (hukuk).

75

kanun

Page 76: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

kanuni

kanuni Yasaya uygun.

Kanuni bir mesnedi yok. Yasaya uygun bir dayanağı yok.

kanuniyet kesp etmek Yasalaşmak. Lil_yiha, yarınki Resrnf C:a::.ete'de neşredilerek kanuniyet kesp edecektir. Tasarı, yarınki Resm i Gazcte'de yayınlanarak yasalaşacaktır.

kapasite Alma gücü, alabilme gücü, sığım. Üniversitelere her sene kapasitelerinin çok .fevkinde talebe müracaat ediyor. Üniversitelere her yıl sığımının (alabilme güçlerinin) çok üzerinde öğrenci baş vuruyor.

karabet Yakınlık, hısımlık.

kasem Ant, yemin. kasıt Erek, istek, amaç. kasten Bile bile, İsteye isteye.

işi kasten öyle yaptığını söyledi. İşi bile bile öyle yaptığını söyledi.

kastı mahsus Özel amaç. Kastı mahsusla öyle hareket ediyor. Özel amaçla öyle davranıyor.

kastetmek 1. Demek istemek, anlatmak isternek.

Bu sözlerinizle neyi kastediyorsunuz? Bu sözlerinizle ne demek İstiyorsunuz ?

2. Kıymak. Bu hareketinle bana kastetmiş oluyorsun. Bu hareketinle bana kıymış oluyorsun.

katetmek 1. Kesmek. 2. (Yol) Almak.

Otobüsler Ankara-lstanbul arasını dokuz saatte katedecektir. Otobüsler Ankara-Istanbul arasını dokuz saatte alacaktır.

kat'ı alaka etmek İlişiğini kesmek, ilgisini kesmek. kati Kesin. katil Öldürme. katil Cana kıyıcı, öldürücü. katileşmek Kesinleşmek. katip, katibe Yazman. katiyen Hiç bir zaman, kesin olarak, kesinlikle. katiyet Kesinlik. katletmek Öldürmek. katliam Kırım kaybetmek Yitirmek.

76

Page 77: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

kaydetnıek 1. Yazmak, deftere geçirmek. Çocuğu okula kaydettiler. Çocuğu okula yazdılar.

2. Karşılamak, belirtmek. Bu, sevinçle kaydedilecek bir hadisedir. Bu, sevinçle karşılanacak bir olaydır.

3. Sağlamak. Hiç bir muvaffiıkiyet kaydedemedi. Hiç bir başarı sağlayamadı.

kaydı ihtirazi, kaydı ihtiyat Sakıntı. Bu haberi ka_ydı ihtiyatla karşılamak gerekir. Bu haberi sakıntı ile karşılamak gerekir.

kayıp Yitik. kayıt 1. Yazılma, yazma.

Okullarda kayıt müddeti sona erdi. Okullarda yazılma süresi sona erdi .

2. (Kütükteki) Yazı yeri. Evrakzn kaydı bulunamadı. Evnıkın kütükteki yazı yeri bulunamadı.

3. Bağ, bağlama, koşul. 1Hatbual için _yeni kayıtlar ua::;eden kamın. Basın için yeııi bağlar koyan yasa. Senatörler için üniuersite tahsili ya/ımış olmak kaydı konuldu. Senatörler için üniversite öğrenimi yapmış olmak koşulu konuldu.

kaza İlçe. kaza nıercii Yargı yeri. kazaen Yanlışlıkla, elinde olmadan, istemeyerek, kaza ile. keder Tasa, üzüntü. kefalet Yükümlemıc.

Leyli meccani talebelerden kefalet senedi isteniyor.

Parasız yatılı öğrencilerden yükümleme senedi isteniyor.

kelinıe Söz. kenıiyet Nicelik. kenar Kıyı, çevre, yan. kesafet Yoğunluk, sıklık, koyuluk. kesif Yoğun, sık, koyu, kalın. kesp etnıek Kazanmak, edinmek. kesret Çokluk.

keşfetnıek Bulmak.

77

keşfetmek

Page 78: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

keşif

keşif 1. Bulma. 2. Bulgu.

keşmekeş Karışıklık, kargaşalık. ketum Ağzı sıkı. ketumiyet Ağız sıkılığı, dilini tutma, sır saklama. keyfi Keyfe göre, keyfince, kendisine göre.

Burada hiç kimse keyfi hareket edemez. Burada hiç kimse keyfince davranamaz.

keyfiyet Nitelik. keza Yine. kezalik Bunun gibi, yine. kısım Bölük, kesim, parça, takım, bölüm, bölüntü.

Eşyanın bir kısmını gönderdim. Eşyanın bir bölüğünü gönderdim.

kısmen Bölüm olarak, bölümlü olarak, bölüntülü. kısmi 1. Bölümsel.

Kısmi seçimler . . . . Bölümsel seçimler . . .

2. Bölüntülü. kıstas Ölçü. kıyafet Kılık. kıyam Ayaklanma, ayağa kalkma. kıyas Karşılaştırma, oranlama. kıyasen Tasımla. kıyas etmek Bir tutmak, karşılaştırmak.

"l!,ski devre kıyas edilince, vazryet ryidir". "Eski devirle karşılaştırınca, durum iyidir".

kıymet Değer. kıymettar Değerli. kifayet Yeterlik. kifayet takriri Yeterlik önergesi. kifayeti müzakere Görüşme yeterliği. küayet etmek Yetmek, yeterli olmak. kimyevi Kimyasal. kitabe Yazıt. kitle Yığın. kiyaset Uzgörü. kollektif Ortak, ortaklaşa. komik Gülünç. konfeksiyon Hazır giyim.

78

Page 79: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

konsey Kurul. koordinasyon Düzenleştirme, düzenleşme. kortej Alay. kritik 1. Eleştirme.

2. Tehlikeli. Kritik bir vazryet. Tehlikeli bir durum.

kroki Taslak. kudret Güç, erk. kulis Perde arkası, perde gerisi, kapı arkası.

BaJkan seçimi için kulis faalryetleri hızlandı. Başkan seçimi için perde gerisi çalışmaları hızlandı.

kumanda 1. Komut. 2. Komuta.

kumpanya 1. Ortaklık. 2. Takım, çete.

On beş yaJındaki çocuklardan miite1ekkil bir hırsız kumpanyası yakalandı. On beş yaşındaki çocuklardan kurulu bir hırsız çetesi yakalandı.

kur'a Ad çekme. kur'a çekmek Ad çekmek. kurye Ulak. kuvaför Berber. kuvveyi maneviye Yürek gücü. kuvvet Güç. kül Tüm. külfet Zorluk, yorgunluk, sıkıntı. külfetli Zor, yorucu, sıkıcı. küJli Tümel. külliyetli Pek çok. künh Öz, kök, içyüz.

J\,feselenin künhüne vakıf olmak . . . İşin içyüzünü bilmek .. .

küsur Artık, çok. Çöken stadda altmıJ küsur kişi yaralandı. Çöken stadda altmıştan çok kişi yaralandı.

küşayiş Açılma. küşat Açılma, açılış. küşat etmek Açmak.

79

küşat etmek

Page 80: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

küşat merasimi

küşat merasimi Açılış töreni. Fabrikanın küşat merasimi 30 eylülde yapılacak. Fabrikanın açılış töreni 30 eylülde yapılacak.

kütle Küme, yığın. kütüphane Kitaplık, kitabevi.

L lağvetmek Kaldırmak. lalettayin Gelişigüzel, ayırt etmeksizin. lahika Ek. lakap Takma ad. lakaydi Aldırmazlık, aldırışsızlık, ilgisizlik. lakayt Aldırışsız, ilgisiz. latife Şaka. laubali 1. Senlibenli.

2. Saygısız. layık Yaraşır, değer. layıkı veçhile Gereğince. layiha Tasarı. lazım Gerek, gerekli. levazım Gereç, gereçler. lider Önder, başkan. lisan Dil. literatür Yazın, yayın.

Bu mevzuda, Türkçe literatürde hiç bir eser bulamadım. Bu konuda, Türkçe yazında hiç bir eser bulamadım.

liyakat Yararlık, değerlilik. lügat 1. Söz.

2. Sözlük. lüzum Gerek, gereklik.

maada Başka. maalesef Yazık ki, ne yazık ki. maarif Eğitim, öğretim.

M

80

Page 81: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

maarif vekaleti Milli Eğitim Bakanlığı. maaş Aylık. maatteessüf Yazık ki. maazallah Tann esirgesin, Tanrı korusun. mabet Tapınak. macera Serüven. maceraperest Serüvenci. madut olmak Sayılmak. mağdur Haksızlığa uğramış, zarar görmüş. mağdur etmek Haksızlığa uğratmak. mağduriyet Haksızlığa uğrama. mağlubiyet Yenik, yenilmiş. mağlup olmak Yenilmek. mahal Yer. mahalli Yere!. maharet Ustalık, el uzluğu, uzluk. mahaza Bununla birlikte, böyle olmakla birlikte. mahcup Utangaç, sıkılgan. mahcubiyet Utangaçlık, sıkılganlık. mahcup etmek Utandırmak. mahcup olmak Utanmak. mahcur Kısıtlı. mahcuz Hacizli. mahdut Sınırlanmış, sınırlı, kısıntılı, sayılı. mahdut iradı Dar gelirli. mahfil 1. Çevre.

2. Toplantı yeri, dernek. mahfuz Saklanmış, korunmuş, saklı. mahfuzen Tutuklu olarak. mahir Usta, eli uz. mahiyet Nitelik, özlük, öz. mahkeme Yargıçlık. mahkemeyi temyiz Yargıtay. n:ıahkUn:ı Hükümlü.

Barzaniler 119 mahkumu öldürdüler. Barzaniler I 1 9 hükümlüyü öldürdüler.

n:ıahkUın etmek Hüküm giydirmek. mahkumiyet Hükümlülük, hüküm giymişlik.

Şimdiye kadar hiç bir mahkumiyeti yoktur. Şimdiye kadar hiç bir hükümlülüğü yoktur.

81

mahkumiyet

Page 82: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

mahkum olınak

mahkum olmak Hüküm giymek. On sekiz seneye mahkum oldu. On sekiz yıla hüküm giydi.

mahluk Yaratık. mahlukat Yaratıklar. mahreç Çıkak, çıkış yeri, kaynak. mahrek Yörünge. mahrem Gizli. mahremiyet Gizlilik. mahrum Yoksun. mahrum etmek Yoksun bırakmak, esirgemek.

!ki gazeteci hürriyetlerinden mahrum edildi. İki gazeteci özgürlüklerinden yoksun bırakıldı.

mahrumiyet Yoksunluk. mahrum kalmak, mahrum olmak Yoksun kalmak, yoksun olmak. mahsuben Hesap ederek, sayarak, sayılarak, sayılmak üzere.

Borçlarına mahsuben her ay aylığından _yüz lira kesilecek. Borçlarına sayılmak üzere her ay aylığından yüz lira kesilecek.

mahsul Ürün. mahsuldar Verimli. mahsulat Ürünler. mahsup etmek Saymak, tutmak. mahsur Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş.

Kar yüzünden Edirne yakınında malı sur kalan yolcular kurtarıldı. Kar yüzünden Edirne yolunda çevrilmiş olan yolcular kurtarıldı.

mahsus 1. Özgü, vergi, ayrılmış, ayrılan. Dinleyicilere mahsus sıralar dopdoluydu. Dinleyicilere ayrılan sıralar dopdoluydu. Kadınlara mahsus bir kurnadıkla .. . Kadınlara özgü bir kurnazlıkla .. .

2. Yalnızca, özellikle, bile bile. Buraya mahsus bunun için geldim. Buraya yalnızca bunun için geldim.

mahvetmek 1. Yok etmek, ortadan kaldırmak, kırmak, kırıp geçirmek, batmak. Şiddetli yağmurlar mahsulleri mahvetti. Şiddetli yağmurlar ürünleri yok etti.

mahzun Gönlü kırık, üzgün. mahzur Sakınca. maili inhidam Çökebilir, kağşak. maişet Geçim, geçinme.

82

Page 83: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ı:naiyet Y anaç. maiyetinde Buyruğu altında, yanında, yanacında.

Atatürk'ün maiyetinde çalıştı. Atatürk'ün buyruğu altında çalıştı.

makabil Öncesi. Yeni kanunun makabline şümulü yok. Yeni yasa öncesine geçerliği yok.

makam Orun. makbul Beğenilen, beğenilmiş, geçer. ı:nakbuz Alındı. maksat Erek.

Muhafazakarların maksatları anlaşıldı. Tutucuların erekleri anlaşıldı.

maksur Sınırlı. maktul Öldürülen, öldürülmüş.

Maznun, maktulü tanımadıi!,ını iddia etti. Sanık, öldürüleni tanımadığını ileri sürdü.

makul 1. Akla uygun, usa uygun, akla yatkın. Makul bir sebep. Akla uygun bir sebep.

2. Aklı başında. Makul bir adam. Aklı b�ında bir adam.

makul olmak Aklını kullanmak, usunu kullanmak. maküs Ters.

ı:nani olınak

malik olmak Kendinde bulunmak, elinde bulunmak, malı olmak, kendinin olmak. maluliyet Sakatlık. malum Bilinen, belli. malumat Bilgi. malumat alı:nak Bilgi edinmek. malzeme Gereç. mamafih Bununla birlikte. mamul Yapılmış, işlenmiş.

mamur Bayındır.

mana Anlam.

mani Engel. mania Engel. manidar Anlamlı, düşündürücü.

mani olmak Engel olmak, engellemek.

83

Page 84: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

manşet

manşet Başlık. Gazetelerin 72 puntodan büyük manşet atmaları yasak edildi. Gazetelerin 72 puntodan büyük başlık atmaları yasak edildi.

manuki Mantıklı. manzara Görünüş.

Memleketimizin iktisadf manzarası iç açıcıdır. Yurdumuzun tutumsal görünüşü iç açıcıdır.

marifetiyle Eliyle.

marşandiz Yük katarı. Adana' da bir marşandiz devrildi. Adana'da bir yük katarı devrildi.

maruf Tanınmış. maruz kalmak Uğramak, karşı karşıya kalmak.

Sefalete maruz kafan i;sizler protesto mitingi tertiplediler. Sefalete uğrayan işsizler protesto toplantısı düzenlediler.

masun Dokunulmaz. ınasuniyet Dokunulmazlık. ınatbaa Basımevi. ınatbu Basılı, basılmış, basma. ınatbuat Basın. :ı:nate:ı:n Yas. ınatuf Yöneltilmiş. :ı:nayi Sıvı. :ı:nasarif Giderler, harcamalar. :ı:nasraf Gider.

ınasu:ı:n Suçsuz. ınazbata Tutanak. ınazbut Derli toplu. ınazeret Özür. mazhariyet Ergi. ınazhar olmak Erişmek. ınazi Geçmiş, ınazlum 1. Kendisine eziyet edilmiş olan, ezilmiş.

2. Sessiz, uysal. maznun Sanık. mazur Özürlü. mealen Anlam olarak, anlamca. meblağ Para tutarı, tutar .

•• bütün ücretlerden Meme yapıldığı sırada yüzde yarımdan _yüzde beş buçuğa kadar bir meblağ kesilecektir.

84

Page 85: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

mefluç

. . . . . bütün ücretlerden ödeme yapıldığı sırada yüzde yarımdan yüzde beş buçuğa kadar bir para tutarı kesilecektir.

mebus Milletvekili, saylav. mebni Dayanılarak.

Hastalığına mebni suçu affedildi. Hastalığına dayanılarak suçu bağışlandı.

mebzul Bol, çok. mecbur Yükümlü, zorunda. mecbur etmek, mecbur tutmak Zorunda bırakmak, zorlamak. mecburiyetinde kalınak, mecburiyetinde olmak Zorunda kalmak.

Plajlarda yer kalmadığından birkaç aile bir kabinede soyunmak mecburiyetinde kalmıştır. Plajlarda yer kalmadığından birkaç aile bir kabinede soyunmak zorunda kalmış-· tır.

mecburiyet Zorunluk. mecburen Gücün, ister istemez. mecburi Gücünlü .

. . . . uçağı mecburt iniş yaptı .

.. .. uçağı gücünlü iniş yaptı. mecburi hizmet Yükümlü hizmet. meccanen Parasız olarak. meccani Parasız. mecmu Bütün, hep, toplam, tutar. mecmua Dergi. mecra 1. Yatak (akarsularda) .

2. Akış. • . . hadiselerin mecrasını değiştirmek istiyor . . . . olayların akışını değiştirmek istiyor.

meczup Kaçık, deli. meçhul Bilinmeyen, bilinmedik.

Afilliyeti meçhul bir uçak bir günry ki!Jümüzii bombaladı. Milliyeti bilinmeyen bir uçak bir güney köyümüzü bombaladı.

medeni Uygar. medeniyet Uygarlık. medih Övgü, övme. medlul Anlam. mefharet Kıvanç, övünç, övünce. mefhurn Kavram. mefkure Ülkü. mefluç 1. İnmeli.

2. Eli bağli, iş göremez.

85

Page 86: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

nıehaf il

nıehafil Çevreler. Siyasi mehofildeki tefsirlere göre . . . Siyasal çevrelerdeki yorumlara göre . . .

nıehaz Kaynak. nıehil Gün uzatımı, gün.

Başbakan yeniden mehil istedi. Başbakan yeniden gün istedi. Sanık ve avukatı ek savunma yapacaklarından mehil istedi. Sanık ve avukatı ek savunma yapacaklarından gün uzatımı istedi.

nıekan Yer, yurt. :mekruh İğrenç, tiksindirici. :melanet Kargışlık. :menıba Kaynak. :me:mleket Yurt, ülke. n:ıen:ınu Yasak. n:ıen:ınuiyet Yasak, yasaklık. :men:ınu mıntıka Yasak bölge. n:ıen:ınuniyet Kıvanç. n:ıen:ıorandun:ı Andıç. me:mul Umulur, beklenir. nıe:mur 1. İşyar.

2. Görevli. A1emlekette asayiJi temine memur olan kuvvetler . . . Yurtta düzeni sağlamakla görevli kuvvetler. ..

nıeınur etınek Görevlendirmek. nıe:muriyet Görev. :menafii a:m:me, menafii un:ıuıniye Kamu yararı, toplum yararı. n:ıenetınek Yasak etmek, yasaklamak. :menfa Sürgün, sürgün yeri. :menfaat Çıkar, yarar. :menfaatperest Çıkarcı, çıkarına düşkün. menfur Tiksinç, tiksinilen.

Merifur emellerine alet ettikleri bir avuç insanla . . . Tiksinç emellerine alet ettikleri bir avuç insanla . . .

:menkul Taşınır. :mensucat Dokuma, dokuma işleri. :mensup . . . den olan.

Gizli teşkilat mensubu iki kişi dün idam edildi. Gizli örgütten olan iki kişi dün idam edildi.

:menşe Kaynak.

86

Page 87: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

menzil Konak, konak yeri. Menzile varan yolcular . . . Konak yerine varan yolcular . . .

mera Otlak. merasim Tören. :merbut Bağlı, ilişik. :merbutiyet Bağlılık. :merhale Evre, basamak. :mer'i Yürürlükte olan, yürürlükteki.

Mer'f kanunlar gereğince . . . Yürürlükteki yasalar gereğince . . .

:nıeriyet Yürürlük. :rneriyete vaz'edil:rnek Yürürlüğe konmak. :merkezi hüküınet Başkent. :mersiye Ağıt. :mertebe Aşama, sıra, basamak. mesafe Ara, aralık, uzaklık. mesai Çalışma. mesela Örneğin, örnek olarak, söz gelişi. mesele I. Sorun.

Halledilmesi gereken memleket meseleleri . . . Çözümlenmesi gereken yurt sorunları . . .

2. İş, konu. mesire Gezinti yeri.

Sıcaktan bunalan halk mesire yerlerine hücum etti. Sıcaktan bunalan halk gezinti yerlerine akm etti.

mesken Konut. Çürük malzeme ile mesken yapılmayacak. Çürük gereçle konut yapılmayacak.

mesnet Dayanak.

:mesul Sorumlu. mesuliyet Sorumluluk. mesul olmak Sorumlu olmak. mesut Mutlu.

meşakkat Sıkıntı, güçlük.

:meşgale İş güç, uğraş. meşgul 1. Bir işle uğraşan, işi olan.

2. Dolu, tutulmuş. meşgul etmek Vaktini almak, uğraştırmak, oyalamak.

87

meşgul etmek

Page 88: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

meşguliyet

meşguliyet İş, iş güç, uğraş. Bir yığın meşguliyet arasında .. . Bir yığın iş güç arasında .. .

ıneşgul ol:ınak Uğraşmak, ele almak, çalışmak. :nıeşhur Ünlü, tanınmış. :nıeşkuk Şüpheli. :nıeşrubat İçecek, içit. :nıeşruhat Açıklama(lar) . :nıeşru Yasaya uygun, kamu vicdanına uygun. :nıeşrut Koşula bağlı, koşullu. :nıeşruten Koşula bağlı olarak, koşullu olarak.

Meşruteıı tahliye edilen . . . Koşula bağlı olarak salıverilen . . . Mahkumlar meşruten serbest bırakılacak. Hükümlüler koşula bağlı olarak serbest bırakılacak.

meşuın Uğursuz, şom. metanet Dayanım, dayanıklılık. methal Giriş. methetmek Övmek. methiye Övgü. metin (1) Dayanıklı, sağlam, berk. :nıetin (il) Bir yazıyı biçim, anlam ve noktalama özellikleriyle birlikte meydana

getiren kelimelerin topu. metot Yöntem, yol. metruk Bırakılmış, atılmış, kullanılmayan. mevcudiyet Varlık. :nıevcudu kalmamak Tükenmek. mevcut 1. Var, var olan, bulunan, elde bulunan.

2. Tutar. Talebe mevcudu üç yüze çıktı. Öğrenci tutarı üç yüze çıktı.

mevki 1. Yer, dolay. 2. Orun.

mevkuf Tutuklu. ispanya' da mevkuf bulunan banka dolandırıcılığı sanığı gazetemize, bir mektup gönderdi. İspanya'da tutuklu bulunan banka dolandırıcılığı sanığı gazetemize, bir mektup gönderdi.

:nıevzi Yer, konum. mevzii 1. Yere!.

2. Sınırlı, yayılmamış, dar sınırlı. Mevzi( yağmurlar. Yerel yağmurlar.

88

Page 89: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

mevzu Konu. mevzubahis Söz konusu. mevzun Tartılı, ölçülü. meydan Alan. meydana çıkarmak Ortaya çıkarmak. meydan vermek Yol açmak.

Böyle bir harekete meydan vermemek için .. . Böyle bir harekete yol açmamak için .. .

meyil 1. Eğilim. 2. Eğiklik, akıntı .

meyletmek Eğilmek. meyus Üzgün, umutsuz. meyyal Eğilimli, eğiliminde. mezcetmek Karıştırmak, katıştırmak, birleştirmek.

Şairlikle alimliği şahsında mezcetmiş bir insandı. Şairlikle bilginliği kendinde birleştirmiş bir insandı.

meziyet Artam, üstünlük, üstün nitelik. Çalışkanlık, kahramanlık, feragat gibi birçok mezryetlere sahipti. Çalışkanlık, kahramanlık, gönül tokluğu gibi birçok artamlar taşıyordu.

mezkur Adı geçen, sözü geçen. mezun l. İzinli.

Bir haftadan beri mezun bulunan Ankara valisi . . . Bir haftadan beri izinli bulunan Ankara valisi . . .

2 . Yetkili. Sözcü, bu mevzuda herhangi bir açıklama yapmaya mezun olmadığını söyledi.

ınilis

Sözcü, bu konuda herhangi bir açıklama yapmaya yetkili olmadığını söyledi. 3. Bitirmiş, bitiren.

Galatasaray Lisesi mezunlarının ananevi pilavı . . .

Galatasaray Lisesini bitirenlerin geleneksel pilavı. . .

mezuniyet l . İzin. 2. Yetki. 3. Bitirme.

mıntıka Bölge, çevre. mihmandar Kılavuz, konukçu. mihnet Sıkıntı. miktar Sayı, nicelik, tutar. mikyas Ölçü, ölçek.

Bugün de sryasf vazryette mühim mikyasta bir değişiklik olmadı. Bugün de siyasal durumda önemli ölçüde bir değişiklik olmadı.

milis Çete, başıbozuk gönüllü.

89

Page 90: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

m.illet

m.illet Ulus. m.illetlerarası Uluslararası. m.illi Ulusal. m.illi m.üdafaa Ulusal savunma. m.illiyet Ulusallık. m.illiyetçi Ulusçu. m.illiyetçilik Ulusçuluk. m.illiyetperver Ulusçu. m.isafir Konuk. m.isafirhane Konukevi.

Mülteciler misafirhanede ağırlandılar. Sığınıklar konukevinde ağırlandılar.

m.isafirperverlik Konukseverlik.

m.isak Sözleşme, antlaşma, ant.

m.isal Örnek.

m.isil l. Eş, benzer. Misli görülmemiş bir kalkınma. Benzeri (eşi) görülmemiş bir kalkınma.

2. Kat. On misli büyük bir kuvvetle .. . On katı büyük bir güçle .. .

m.odern bkz. asri.

m.onopol Tekel. m.ontaj Takma, kurma.

Dün Jeep Montaj Fabrikası 'nda yangın çıktı. Dün Jeep Kurma Fabrikasında yangın çıktı.

m.onte etm.ek Kurmak, takmak. m.uaddel Değişik, değiştirilmiş.

m.uadelet Eşitlik, denklik.

m.uadil Eşit, denk, eşdeğerli.

Araba vapurlarından alınan ücrete muadil bir ücret alınması derpiş edilmektedir. Araba vapurlarından alınan ücrete eşit bir ücret alınması öngörülmektedir. Lise muadili meslek okulları. Lise dengi meslek okulları.

m.uaf Bağışık.

m.uafiyet Bağışıklık. Sabin aşısı, çocuk felcine karşı kuvvetli bir muafiyet sağlamaktadır. Sabin aşısı, çocuk inmesine karşı .güçlü bir bağışıklık sağlamaktadır.

ınuahede Antlaşma. ınuallakta kalınak Askıda kalmak.

90

Page 91: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

muallim Öğretmen. ınuameliit İşlem, işlemler.

mudi

Daha evvelki tarih ve numaralarıyle bütün muamelatı tetkik ettik.

Daha önceki gün ve sayılarıyle bütün işlemleri inceledik.

muaıneliitı zatiye Özlük işleri. muamele 1. Davranış, davranma.

2. İşlem. muamele etmek Davranmak.

Bu arada ilgili makamların göçmenlere iyi muamele etmemelerinden şikayet edilmiştir.

Bu arada ilgili orunların göçmenlere iyi davranmamalarından yakınılmıştır. ınuarız Karşı koyan, karşı söyleyen.

Parti içindeki muarızlar bir bir temizlendi.

Parti içindeki karşı koyanlar bir bir temizlendi. ınuasır Çağdaş. muattal Kullanılmaz, işlemez, işe yaraı:ııaz. muavenet Yardım. muavenet göstermek Yardım etmek. ınuavin Yardımcı. muayene Yoklama, gözden geçirme.

Silah muayenesi.

Silah yoklaması.

muayene etmek Yoklamak, gözden geçirmek, incelemek. ınuayenehane Bakım odası, bakmak. ınuayyen Belli, belirli. ınuazzam Büyük, koca, kocaman, koskoca.

Papalık bu muazzam serveti elden çıkarmak istemedi.

Papalık bu büyük serveti elden çıkarmak istemedi.

mubayaa Satın alma.

1i1emleketimizden 1,5 mi(yon kilo kozanın mubayaa edileceği tahmin edilmektedir.

Yurdumuzdan 1 ,5 milyon kilo kozanın salın alınacağı sanılmaktadır. ınucibince Gereğince, uyarınca.

146 sayılı ceza kanunu mucibince .. . I 46 sayılı ceza yasası uyarınca .. .

mucip Gerektirici, gerektiren. mucip olmak Gerektirmek, sebep olmak. mudi (Bankaya) Para yatıran.

91

Page 92: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

mufassal

mufassal Ayrıntılı. Vaziyeti mufassal bir raporla bildirdi. Durumu ayrıntılı bir raporla bildirdi.

mufassalan Uzun uzun, uzun uzadıya. mugayir Aykırı, uymaz.

Ahlaka mugayir. Töreye aykırı.

muğber Gücenmiş, dargın, küskün, kırgın. muğlak Anlaşılmaz, anlaşılması güç, karışık.

Muğlak bir ifadeyle şunları söyledi . . . Anlaşılmaz bir anlatımla şunları söyledi . . .

muhabere Haberleşme, yazışma. muhabir Haberci, bildirmen.

Hususi muhabirimizin bildirdiğine göre .. . Özel habercimizin bildirdiğine göre .. .

muhaceret Göç, göçme. Cezayir' den Aıırupalıların kütle halinde muhacereti devam ediyor. Cezayir'den Avrupalıların yığın halinde göçleri devam ediyor.

muhacir Göçmen. muhafaza Saklama, gözetme, koruma, kollama. muhafaza etmek Saklamak, korumak. muhafazakar Tutucu. muhafız Kolcu, koruyucu. muhakkak 1. Doğruluğu kesin, gerçek .

. . . piyasanın hareket kazanacağına muhakkak nazarı ile bakılıyor .

.. . piyasanın hareket kazanacağına gerçek gözü ile bakılıyor. 2. Kesin olarak, ne olursa olsun.

Başbakan, planın muhakkak tatbik edileceğini s�yledi. Başbakan, planın kesin olarak uygulanacağını söyledi.

muhakkak surette Kesin olarak. muharebe Savaşma. muharrir Yazar. muhasara Kuşatma, sarma, çevirme.

Jandarma muhasarasını müteakip çingene aşireti meçhul bir istikamete doğru göç etmiJlir. Jandarma kuşatmasının arkasından çingene aşireti bilinmeyen bir yöne doğru göç etmiştir.

muhasara etmek Kuşatmak, sarmak, çevirmek. muhasebe Saymanlık.

Muhasebe raporunun okunmasından sonra celseye on dakika ara verildi. Saymanlık raporunun okunmasından sonra oturuma on dakika ara verildi.

92

Page 93: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

muhasebeci, muhasip Sayman. muhassala Toplu sonuç. muhavere Konuşma.

Gazetecilerle E. arasında JU muhavere cereyan etmiJtir. Gazetecilerle E. arasında şu kamışına geçmiştir.

muhayyel Düşsel. Muhayyel rakamlarla dolu bir bütçe tasarısı. Düşsel rakamlarla dolu bir bütçe tasarısı.

muhit Çevre. Matbuat muhitinde çalı1kanlığı ve dürüstlüğüyle tanınmıJlır. Basın çevresinde çalışkanlığı ve doğruluğu ile tanınmıştır.

muhkem Sağlam, sağlamlaştırılmış . • Wuhkem binalar. Sağlam yapılar.

muhtar Özerk. muhtariyet Özerklik. muhtasar Kısa özetlenmiş. muhtasaran Kısaca, kısaltarak. muhtekir Vurguncu. muhtelif Çeşitli, türlü, ayrı ayrı, değişik.

mukabelebilmisil

lzmir' de muhtelif dükkan ve müesseselerden hesap makinesi çalan bir hırsız yakalandı. İzmir'de çeşitli dükkan ve kurumlardan hesap makinesi çalan bir hırsız yakalandı.

muhtelit Karma. muhtemel Olası, olabilir. muhtemelen Olasılıkla. muhterem Sayın, saygıdeğer. muhteris Tutkulu. muhteriz Çekingen. muhteşem Görkemli.

Ordu, lrmir' de muhteşem bir törenle karşılandı. Ordu, İzmir'de görkemli bir törenle karşılandı.

muhteva İçindeki, içinde olan, içlik.

lvlalf durumlarını tevsik eden kağıtların muhtevasına göre . . . Mali durumlarını belgelendiren kağıtların içindekine göre . . .

muhtevi İçine alan, kapsayan. muhteviyat l çindekiler. muhtıra Andın. mukabele Karşılık, karşılık verme. mukabelebilmisil Dengiyle karşılama, misilleme.

93

Page 94: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

mukabil

mukabil Karşı, karşılık, karşılık olarak. Buna mukabil. Buna karşı (buna karşılık) . Amerika mukabil hücuma hazırlanıyor. Amerika karşı saldırıya hazırlanıyor.

mukaddeın Önceki, önce gelen. mukadder (Alna) Yazılı. mukadderat Alın yazısı, yazgı. mukaddes Kutsal. mukaddesat Kutsal kavramlar.

Mukaddesatı üzerine yemin etti. Kutsal bildiği şeyler üzerine ant içti.

mukaddime Başlangıç, önsöz. mukavele Sözleşme.

lşçiler eski mukavelelerinin süresi dolmadan _veni mukavele imzalanmasını istemektedirler. İşçiler eski sözleşmelerinin süresi dolmadan yeni sözleşme imzalanmasını İstemek­tedirler.

mukavemet Dayanma, karşı durma, direnç. mukaveınetli, mukavim Dayanıklı. mukayese Karşılaştırma. mukim Oturan.

lstanbul'da mukim. İstanbul'da oturan.

mukni Kandırıcı, inandırıcı. muktedir Erkli, güçlü, gücü yeter. muktedir olmak Gücü yetmek. muktesit Tutumlu. munafık Arabozucu. munhasıran Yalnız, yalnızca, salt.

Burada munhasıran 1ehir vapurları tamir edilecektir. Burada yalnız şehir vapurları onarılacaktır.

munhasıran kalmak, munhasıran olmak ı. Yalnız . . . üzerinde Konu1mamız bu meseleye munhasır kaldı. Konuşmamız yalnız bu konu üzerinde kaldı.

2. Yalnız . . . arasında. Bu müsabaka çocuklara münhasırdır. Bu yarışma yalnız çocuklar arasındadır.

muntazam Düzgün, düzenli, derli toplu. muntazaınan Düzenli olarak. murabaha Tefecilik.

94

Page 95: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

murabahacı Tefeci. murakabe Denetleme, denetim.

Parti, hükümeti murakabe komiryonları kurdu. Parti, hükümeti denetleme komisyonları kurdu.

murakabe etmek Denetlemek. murakıp Denetleyici, denetçi. murat Dilek, istek. musahhih Düzeltici, düzeltmen.

Ressam ve musahhih/ere 800 lira verilecek. Ressam ve düzelticilere 800 lira verilecek.

mustarip Acı çeken, acılı. mutabakat Uyuşma, tutarlık.

lki heyet arasında mutabakat olmadığı anlaJıldı. İki kurul arasında uyuşma olmadığı anlaşıldı.

mutabakata varmak Uyuşmak. Liderler aralarında mutabakata vardılar. Liderler aralarında uyuştular.

mutabık Uygun, uyuşmuş. mutabık kalmak Uyuşmak. mutasavver Düşünülen, düşünülmüş, tasarlanmış.

J\1utasavver bütçe. Tasarlanmış bütçe.

mutat Olağan, alışılagelen. Senato dün mutat toplantısını yaptı. Senato dün olağan toplantısını yaptı.

mutavassıt 1. Aracı. 2. Orta, ortalama.

mutazarrır Zarar görmüş, zarara uğramış. mutazarrır olmak Zarar görmek, zarara uğramak.

muteber olmak üzere

Zelzeleden mutazarrır olan vatandaşlara devlet yardım edecek. Depremden zarar gören yurttaşlara devlet yardım edecek.

muteber 1. Saygın, hatırı sayılır. 2. Geçer, geçerli.

Mııteber oy sqyısı. Geçer oy sayısı.

muteber olmak 1. Değer taşımak. 2. (Yasa) Yürürlükte olmak, geçerli olmak.

muteber olmak üzere Sayılmak üzere. Bugünden muteber olmak üzere . . . Bugünden sayılmak üzere . . .

95

Page 96: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

mutedil

mutedil Ilımlı. Bu arada mutediller söz alarak istifa edeceklerini beyan etmişlerdir. Bu arada ılımlılar söz alarak çekileceklerini bildirmişlerdir.

ınutena Seçkin, özenli, özenilmiş. muti Uysal. mutlak Salt. mutlak ekseriyet Salt çoğunluk. mutlaka Her halde, ne olursa olsun. muttali olmak Öğrenmek, haber almak.

R. C. duruma bilahare muttali olduğunu söylüyor. R. C. durumu sonradan öğrendiğini söylüyor.

muttasıl Arasız, sürekli. muvacehe Yüzleşme. muvacehesinde Karşısında, önünde.

Son hadiseler muvacehesinde birtakım tedbirler alınması düşünülmektedir. Son olaylar karşısında birtakım tedbirler alınması düşünülmektedir.

muvafakat etmek Uygun görmek, onamak. muvaffak Başarılı.

1Yluvaffak bir iş adamı. Başarılı bir iş adamı.

muvaffakiyet Başarı. muvaffak olmak Başarmak. muvazene Denge, denkleşme, denk gelme.

Afuvazenesi bozulan bir çocuk denize düştü. Dengesi bozulan bir çocuk denize düştü.

muvazeneli Dengeli, ölçülü, tartılı. muvazi Koşut.

Buna muvazi olarak .. . Buna koşut olarak .. . Buğday fiyatlarına muvazi olarak ekmeğe de zam yapıldı. Buğday fiyatlarına koşut olarak ekmeğin fiyatı da artırıldı.

muvazzaf Görevli. muzır Zararlı. muzlim Karanlık. muztar kalmak 1. . .. zorunda kalmak.

2. Darda kalmak, sıkışmak, zora gelmek . mübadele Değiş, değişme, değiş tokuş. mübahase Konuşma, söyleşme.

96

Page 97: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

mübarek Kutlu. mübaşeret Başlangıç. mübaşeret etmek Başlamak. mübayenet Tutmazlık, aykırılık. mübayin Birbirini tutmaz , aykırı, çelişik. mübeyyin Bildiren, anlatan. mübrem Kaçınılmaz, vaz geçilmez, geçilmez. mücadele Uğraş, savaş. mücadele etmek Savaşmak.

mü diri yet

Mutediller ise, parti içinde mücadele edeceklerini söylemekle iktifa etmektedirler. Ilımlılar ise, parti içinde savaşacaklarını söylemekle yetinmektedirler.

mücbir Zorlayıcı, zorlayan. mücehhez Donanmış, donatılmış, taşıyan.

Polaris füzelerle mücehhez olan . . . Polaris füzelerle donatılmış olan . . . Tabanca ve kezzapla mücehhez bir kadın yakalandı. Tabanca ve kezzap taşıyan bir kadın yakalandı.

mücerrep Denenmiş, sınanmış. mücerret Soyut. mücmel Kısa, kısaltılmış, özetli. mücrim Suçlu. müctemi Toplanmış, toplu. müctemian Topluca, toplu olarak, hep birlikte. müdafaa Savunma. müdafaa etmek Savunmak. müdafi Savunucu. müdahale Karışma, araya girme, el koyma.

Nümayiş, polis müdahalesine lüzum kalmadau dağıldı. Gösteri, polisin karışması gerekmeden dağıldı. Ateş açmak zorunda kalan muhafızların müdahalesiyle isyan önlenmiştir. Ateş açmak zorunda kalan kolcuların araya girmesiyle ayaklanma önlenmiştir.

müdahale etmek Karışmak, araya girmek, el koymak. müddea Sav. müddeaaleyh Davalı. müddei Davacı. müddeiuınuıni Savcı. müddet Süre.

Şehirde kaldıkları müddet içinde tarihi yerleri gezecekler. Şehirde kaldıkları süre içinde tarihsel yerleri gezecekler.

müdiriyet Yönetmenlik.

97

Page 98: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

müdrik

müdrik Kavrayan, kavrayışlı, anlayan, bilen. Vazifesini müdrik bir insan . . . Görevini bilen bir kişi . . .

müdrik olmak Kavramak, anlamak. Memleket, mesuliyetlerini müdrik olduklarını ispat edebilecek kişilerden mahrum. Yurt, sorumluluklarını kavradıklarını gösterecek kişilerden yoksun.

müdür Yönetmen. müebbeden Sonsuzlayın, sonsuzluğa değin. müebbet Sonsuz, sonu gelmez, sonu yok. müebbet hapis cezası Sonsuz hapis cezası. müellim Acıklı, acı, üzücü. müemmen Sağlanmış, güven altında. müesses Kurulu.

Anayasa nizamı üzerine müesses bir hukuk devleti. Anayasa düzeni üzerine kurulu bir türe devleti.

müessese Kurum, kuruluş. Arjantin' de bazı müesseselere ateş açıldı. Arjantin'de birtakım kuruluşlara ateş açıldı . Hususi müesseseler. Özel kurumlar.

müessif Üzücü, acınacak. Müessif hadiseler. Üzücü olaylar.

müessir 1. Etkili. Müessir bir ilan. Etkili bir duyuru.

2. Dokunaklı. Müessir bir ses. Dokunaklı bir ses.

müessir olmak 1. Yardımı dokunmak, etkisi olmak. 2. Sonuç vermek.

müessis Kurucu. müfettiş Denetmen, denetçi.

işçilerin şikayetleri üzerine fabrikaya giden müfettişler kapıda bekletildi. İşçilerin yakınmaları üzerine fabrikaya giden denetmenler kapıda bekletildi.

müflis Batık, batkın. müfredat Ayrıntı, ayrıntılar. müfrit Aşırı.

Parti, müfritleri temizlemeye karar verdi. Parti, aşırıları temizlemeye karar verdi.

98

Page 99: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

müfsit Karıştırıcı. müftehir olmak Övünmek, kıvanmak. müfteri Kara çalıcı. mühim Önemli. mühimmat Savaş gereçleri.

Mühimmat siparişi için bir Alman heyeti geldi. Savaş gereçleri ısmarlamak için bir Alman kurulu geldi.

mühimsemek Önemsemek. mühmel Özensiz, bakımsız. müjde Muştu. mükafat Armağan, ödül. mükafatlandırmak Armağan vermek, ödül vermek. mükaleme Konuşma. mükedder Üzgün, kederli. mükellef 1. Özenli, ağır.

Mükellef bir ziyafet. Özenli bir şölen. Mükellef hediyeler. Ağır armağanlar.

2. Yükümlü, ödevli. Vergi mükellefleri. Vergi yükümlüleri.

mülga

Yüzlerce mükellef ve orman yangın söndürme ekipleri olay yerine sevkedilmişlerdir. Yüzlerce ödevli ve orman yangın söndürme ekipleri olay yerine gönderilmişler­dir.

mükellefiyet Yüküm, yükümlülük. mükemmel Eksiksiz, yetkin.

Plan her bakımdan mükemmeldir. Plan her bakımdan eksiksizdir.

mükerrer İkilenmiş, ikili, tekrarlı. mükeyyifat Keyif verici maddeler. müktesep Kazanılmış, edinilmiş. mülahaza Düşünce.

Tasarruf müliihazasıyle makam şoförü istemedi. Tutum düşüncesiyle makam şoförü istemedi.

mülakat Buluşma, kavuşma, görüşme. Başvekille yapılan mülakat bir saat devam etmiştir. Başbakanla yapılan görüşme bir saat sürmüştür.

mülaki olmak Buluşmak, görüşmek, kavuşmak. mülga Kaldırılan, kapatılan.

99

Page 100: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ınülhak

ınülhak Katma. ınülteci Sığınık, sığınan. mültefit Gönül okşayıcı, gönül alıcı. ınüınanaat etınek Engellemek, engel olmak, bırakmamak. ınüınarese Alışma, el yatkınlığı, yatkınlık. ınümasil Benzer. mümbit Bitek, verimli. mümessil Temsilci. ınüıneyyiz Ayırt edici, (sınavda) ayırtman. mümkün Olabilir, olabilen. mümkün mertebe Elden geldiğince. müıntaz Üstün tutulmuş, seçkin. müıntaziyet Üstünlük, seçkinlik. ınünakalat Ulaştırma, ulaştırma işleri.

lpsala' da Meriç nehrini kateden köprünün iki memleket arasındaki münakalatı geliştirmesi beklenmektedir. lpsala'da Meriç ırmağını kesen köprünün iki ülke arasındaki ulaştırmayı geliş­tirmesi beklenmektedir.

münakalat vekaleti Ulaştırma Bakanlığı. münakale 1. Ulaşım.

2. Aktarma. •münakasa Eksiltme. ınünakaşa Tartışma. münakit Kurulmuş, toplanmış, to;Jlanan, (antlaşma, sözleşme üzerine) yapılmL�.

Paris'te münakit müsteşrikler kongresinde söz alan Türk delegesi . . . Paris'te toplanan doğu bilimciler kurultayında söz alan Türk temsilcisi . . .

münasebat liişkiler. münasebet İlişki.

lndonezya-Hollanda münasebetleri çıkmaza girdi. İndonczya-Hollanda ilişkileri çıkmaza girdi.

münasebetiyle Dolayısıyle. münasebetsiz 1. Yakışıksız, uygunsuz, yakışık almayan.

Münasebetsiz vaziyette. Uygunsuz durumda. Münasebetsiz bir cevap. Yakışıksız bir cevap.

2. Uygun olmayan. Münasebetsiz bir zaman. Uygun olmayan bir zaman.

3. Saygısız, densiz.

100

Page 101: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

Münasebetsiz bir adam. Saygısız bir adam.

münasebetsizlik Yakışıksızlık, uygunsuzluk, saygısızlık. münasebetsizlik etmek Saygısızlık etmek, densizlik etmek. münasip 1. Uygun.

Münasip bir tarzda. Uygun bir yolda.

2. Yerinde. Münasip bir cevap. Yerinde bir karşılık.

münavebe Nöbetleşme, sıralaşma. Meydana gelen arıza dolayısıyle şehre münavebe ile su verilecek. Ortaya çıkan aksaklık dolayısıyle şehre sırayla su verilecek.

münazaa Anlaşmazlık, çekişme, uyuşmazlık. müncer olmak Yol açmak, dökülmek.

müntehir

Huzursuzluğun bu günlerde geniş çapta istifalara müncer olacağı anlaşılmaktadır. Huzursuzluğun bu günlerde geniş çapta çekilmelere yol açacağı anlaşılmaktadır.

mündemiç olmak (İçinde ) Bulunmak, (altından) çıkmak. Bu sözlerde mündemiç olan mana bi:cce şudur. Bu sözlerden çıkan anlam bizce şudur.

münderecat İçindekiler. B. henüz muhtırayı almadığını ve münderecatını bilmediğini beyan etti. B. daha andırıyı almadığını ve içindekilerini bilmediğini bildirdi.

münebbih Uyarıcı, uyandırıcı. münekkit Eleştirmen, eleştirici, eleştirmeci. münevver Aydın. münfail olm.ak Gücenmek, darılmak. münferiden Tek başına, teker teker, ayrı ayrı. münferit Tek, ayrı, tek başına olan, tek başına kalan.

Başbakan, münferit hadiselerden umumf bir netice çıkarmanın doğru olmadığını söyledi. Başbakan, tek başına kalan olaylardan genel bir sonuç çıkarmanın doğru olmadı­ğını söyledi. Bu, münferit bir hadisedir. Bu, tek bir olaydır.

münfesih Dağılmış, dağıtılmış. münhal Açık, boş.

Münhal kadrolara tayin yapılacak. Boş kadrolara atama yapılacak.

müntahip Seçmen. müntehir Kendini öldüren.

101

Page 102: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

müntesip

müntesip -den olan, girmiş olan. münteşir Yaygın, yayılmış, yayımlanan, çıkan.

lzmir' de münteşir bir gazete. İzmir'de çıkan bir gazete.

müphem Belirsiz, örtülü, kapalı. Başbakan, müphem bir ifade ile istifa edeceğini ima etti. Başbakan, kapalı bir anlatımla çekileceğini sezindirdi.

müphemiyet Belirsizlik, örtülülük. müptedi Yeni başlayan. müptela Düşkün, tutkun. müptela olmak Düşmek, tutulmak. müptezel Bayağı, orta malı, ortaya düşmüş. müracaat Baş vurma. müracaat etmek Baş vurmak. mürafaa Duruşma. mürai İkiyüzlü. mürebbi Eğitici, eğitmen. müreccah saymak Yeğ tutmak, yeğlemek. müreffeh Bolluk içinde, sıkıntısız, gönençli.

Müreffeh bir hayat sürmek. Bolluk içinde yaşamak.

mürekkep 1. Birleşik, birleşmiş. 2. Meydana gelmiş, kurulu.

Öğretim üyelerinden mürekkep bir grup. Öğretim üyelerinden kurulu bir grup.

mürettep 1. Dizili, sıralı. 2. Danışıklı, düzenli.

G., bunların mürettep hadiseler olduğunu ileri sürdü. G., bunların danışıklı olaylar olduğunu ileri sürdü.

mürettip 1. Düzenleyen, düzenleyici. Hadisenin mürettipleri ortaya çıkarılmalıdır. Olayın düzenleyicileri ortaya çıkarılmalıdır.

2. Dizmen. Matbaa mürettibi. Basıınevi dizıneni.

mürteci Gerici. mürtekip Y ediri yiyen, yıyıcı. müruruzaman Zaınanaşırnı, süreaşımı. müsaade 1. İzin.

Hamallara karnesiz çalışma müsaadesi verilmemiştir. Yükçülere belgesiz çalışına izni verilmemiştir.

102

Page 103: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

2. Elverişlilik . .('.amanın müsaadesi nispetinde. Zamanın elverişliliği oranında.

müsabaka Yarış, yarışma. müsabık Yarışçı, yarışıçı, yarışmacı.

Müsabıklar yarın Istanbul' a hareket edeceklerdir. Yarışmacılar yarın Istanbul'a hareket edeceklerdir.

müsademe Çatışma, çarpışma.

müstağni

Çingene aşiretleri arasında iki gündür devam eden silahlı müsademe sona erdi. Çingene aşiretleri arasında iki gündür süren silahlı çatışma sona erdi.

müsademe etmek Çatışmak, çarpışmak. müsadif Düşen, rastlayan, rast gelen. müsait Uygun, elverişli. müsait davranmak Elverişli davranmak, uygun davranmak. müsamaha Hoşgörü. müsamahakar Hoşgörür, hoşgörücü. müsamere Akşam toplantısı, akşam eğlencesi. müsavat Eşitlik. müsavi Eşit. müsebbip Yol açan, sebep olan.

Müsebbipler yakalanarak adalete teslim edilmişlerdir. Sebep olanlar yakalanarak adalete verilmişlerdir.

müseccel Sicilli, kütüğe geçirilmiş, kütüğe yazılmış. müsellem Söz götürmez. müselsel Zincirleme, ardı ardına. müskirat İçki. müsmir Verimli, sonuç veren, yararlı. müspet 1. Denenmiş, denemeli, deneyli.

Müspet ilimler. Deneyli bilimler.

2. Olumlu. Müspet bir cevap. Olumlu bir karşılık.

müsrif Tutumsuz, savurgan. müstacel İvedi. müstacelen İvedilikle, tez elden. müstaceliyet İvedilik. müstafi Çekilmiş, çekilmiş olan. müstafi addedilmek (Görevden) Çekilmiş sayılmak. müstağni Doygun, gönlü tok.

103

Page 104: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

müstahak

müstahak Hak etmiş. müstahdem Hizmetli. müstahkem Berkitilmiş. müstahsil Üretici, yetiştirici. müstahzar 1. Hazırlanmış, hazırlama, hazır.

2. Hazır ilaç. müstahzarat Hazır ilaçlar. müstakar Kararlı, durulmuş.

Müstakar bir hükümet kurulması için çalışılıyor. Kararlı bir hükümet kurulması için çalışılıyor.

müstakbel Gelecek, gelecekteki. müstakil Bağımsız. müstakillen Tek başına, bağımsız olarak.

G., hiç bir partiye girmeyeceğini, teşrif vaz{fesini müstakil/en yapacağını söyledi. G., hiç bir partiye girmeyeceğini, yasama ödevini bağımsız olarak yapacağını söyledi.

müstamel Kullanılmış. müstear isim Takma ad. müstecir Kiracı. müstefit olmak Yararlanmak. müstehcen Açık saçık, edep dışı.

Müstehcen resimler satan biri yakalandı. Açık saçık resimler satan biri yakalandı.

müstehlik Tüketici, yoğaltıcı. müstekreh İğrenç. müstelzim Gerektiren. müstemleke Sömürge. müsteniden Dayanarak.

Delillere müsteniden ... Tanıtlara (belgelere) dayanarak . . .

müstenit Dayanan, dayanmış. iddialarının ne gibi müspet delillere müstenit olduğunu açıklaması gerekir. Savlarının ne gibi olumlu tanıtlara dayandığını açıklaması gerekir.

müstenkif Çekimser. müsterih İçi rahat, gönlü rahat. müstesna 1. Ayrı, seçkin.

Müstesna bir mevkii var. Ayrı bir yeri var.

2. Dışında, -den başka.

104

Page 105: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

Meclis, pazar günleri müstesna her gün çalışacak. Meclis, pazar günleri dışında her gün çalışacak.

müstesna tutmak Ayrı tutmak, ayırmak. Birkaç kişi müstesna tutulursa . . . Birkaç kişi ayrı tutulursa . ..

müşabehet Benzerlik. müşabih Benzer. müşahede Gözlem.

ihtiyar kadın, bir akıl hastanesinde müşahede altına alınmıştır. İhtiyar kadın bir akıl hastanesinde gözlem altına alınmıştır.

müşahhas Somut, elle tutulur. Müşahhas bir misal verelim. Elle tutulur bir örnek verelim.

müşahit Gözlemci. Siyasi müşahit/ere göre ... Siyasal gözlemcilere göre . . .

müşavere Danışma, danış, danışık. müşavir Danışman. müşevveş Karışık, düzensiz. müşevvik Kışkırtıcı. müşkül 1. Güç, zor, çetin.

Müşkül bir vaziyette. Güç bir durumda.

2. Sıkıntı, güçlük. Her türlü müşkülü halleder. Her türlü güçlüğü çözer (yener) .

müşkülat çıkarmak Güçlük çıkarmak. müşkülpesent Güç beğenir, titiz.

En müşkülpesent/eri bile hayran bırakmaktadır. En titizleri bile hayran bırakmaktadır.

müşteki Şikayetçi, sızlanan, yakınan. müştemilat Eklentiler. müşterek Ortak.

Meclis grupları bugün müşterek bir toplantı yapacak. Meclis grupları bugün ortak bir toplantı yapacak.

müştereken Ortaklaşa, birlikte. müşteri Alıcı, satın alan. mütalaa 1. Okuma.

Mütalaa salonu. Okuma salonu.

105

mütalaa

Page 106: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

mütareke

2. Düşünce, oy. Bu mevzudaki mütalaasını şö;.fe hulasa etti . . . Bu konudaki düşüncesini şöyle özetledi .. .

mütareke Ateşkes, bırakışma. müteaddit Birçok. müteakıben Arkasından, ardınca, ondan sonra, sonra. müteakıp 1. Arkadan gelen.

2 • . . . den sonra, . . . den hemen sonra, hemen arkasından. Bakanı müteakıp söz alan milletvekilleri tasarıyı tenkit ettiler. Bakandan sonra söz alan milletvekilleri tasarıyı eleştirdiler.

müteallik İlgili, ilişik, ilişkin. Askerliğe müteallik hususat . . . Askerlikle ilgili işler. . .

mütearrız Saldırıcı, sataşkan. mütebaki Geriye kalan, artakalan, kalan. mütebariz Belirgin, belirli.

En mütebariz hususiyeti inkıldpçılığıdır. En belirgin özelliği devrimciliğidir.

mütebessim Güler yüzlü, güleç, gülümseyen, gülümser. Maznun, savcıyı mütebessim bir çehre ile dinliyordu. Sanık, savcıyı gülümser bir yüzle dinliyordu.

mütecanis Türdeş, bağdaşık. mütecaviz Saldırgan.

Tebliğde mütecaviz bir dil kullanıldığını ileri sürdü.

Bildiride saldırgan bir dil kullanıldığını ileri sürdü. Mütecavizler, hadiseyi müteakip firar etmişlerdir.

Saldırganlar, olaydan sonra kaçmışlardır. mütedavil 1. Döner.

Mütedavil sermaye. Döner anaakçe.

2. Geçer. Mütedavil para. Geçer para.

müteehhil Evli, evlenmiş. müteellim olmak Acı duymak, içi sızlamak. müteessir Üzgün. müteessir olmak Üzülmek. mütefekkir Düşünür.

106

Page 107: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

müteferrik Dağınık, çeşitli. Müteferrik masraflar. Çeşitli giderler. Müteferrik kuvvetler. Dağınık güçler.

mütegallibe Zorbalar, zorba takımı. mütegallip Zorba. mütehakkim Baskı yapan, dediği dedik. mütehalif Uyuşmaz, birbirini tutmaz. mütehammil 1. Dayanıklı, dayanır.

Susuzluğa mütehammil. Susuzluğa dayanır.

2. Katlanır. mütehassıs Uzman. mütehassis etmek Duygulandırmak. mütehassis olmak Duygulanmak. mütehavvil Değişken, değişik, kararsız. mütehevvir Öfkeli, kızgın. müteheyyiç Coşkulu. mütekabil Karşılıklı. mütekabiliyet Karşılıklı durum. mütekait Emekli. mütekamil Olgunlaşmış, gelişmiş. mütekebbir Kurumlu, büyüklenen. mütemadi Sürekli, arasız, kesiksiz. mütemadiyen Sürekli olarak, ara vermeden, arasız, artsız arasız. mütemayil Eğilimli. mütemmim Bütünleyici, bütünler.

Mütemmim malumat ek bültende verilecektir. Bütünleyici bilgi ek bültende verilecektir.

mütenakız Çelişik. mütenasip 1. Uyumlu, düzgün, uygun.

2. Oranlı, orantılı. Mesaisiyle mütenasip bir bedel.

Çalışmasıyle orantılı bir karşılık. mütenazır Bakışık, bakışımlı. mütenevvi Çeşitli, türlü, çeşit çeşit. müterakim Birikmiş, toplanmış.

107

müterakim

Page 108: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

müterakki

müterakki İleri, ilerlemiş. Müterakki milletler. İleri uluslar.

mütercim Çevirmen, çevirici. mütereddi Soysuzlaşmış, yozlaşmış. mütereddit İkircimli, kararsız. mütesanit Dayanışmalı.

Türk gençliği, mütesanit bir varlık olarak Atatürk düşmanlarının karşısındadır. Türk gençliği, dayanışmalı bir varlık olarak Atatürk düşmanlarının karşısındadır.

mütesaviyen Eşit olarak, eşitlikle, eşitleme. müteselsil Zincirleme. müteşebbis 1. Girişken, işadaını.

1962 yılının ilk beş ayında 67 müteşebbis 91 milyon lira kredi istemişlerdir. 1 962 yılının ilk beş ayında 67 işadamı 9 1 milyon lira kredi istemişlerdir.

2. Kurucu. ll müteşebbis heyeti açıklandı. İl kurucular kurulu açıklandı.

müteşekkil Kurulu, kurulmuş, meydana gelmiş. Beş kişiden müteşekkil bir komisyon. Beş kişiden kurulu bir yarkurul.

müteşekkil olmak Kurulmak, meydana gelmek. mütevakkıf Bağlı. mütevakkıf olı:nak Bağlı olmak, bağlı bulunmak. :mütevali Art arda (gelen) , üst üste (gelen) . mütevaliyen Art arda, üst üste, arka arkaya. mütevazı 1. Alçak gönüllü.

2. Gösterişsiz. Mütevazı bir hayat sürmek. Gösterişsiz bir hayat sürmek.

müteveccih Yönelmiş, dönmüş, doğrulmuş, çevrilmiş. :müteveccihen . . . e doğru, . . . e gitmek üzere, yönelerek.

lstanbul' a müteveccihen hareket etti. Istanbul'a gitmek üzere yola çıktı.

mütevellit Doğmuş, doğan, ileri gelen, meydana çıkan. müteyakkız Uyanık, sak.

Bulanık suda balık avlamak isteyenlere karşı müteyakkız olalım. Bulanık suda balık avlamak isteyenlere karşı uyanık olalım.

müthiş 1. Korkunç. Şili' de müthiş bir zelzele oldu. Şili'de korkunç bir deprem oldu.

108

Page 109: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

2. Yaman. Müthiş bir insan. Yaman bir insan.

m.üttefik Bağlaşık, bağlaşmış. Amerika, müttefik devlet gemilerinin Küba'ya mal taşımamalarını istedi. Amerika, bağlaşık devlet gemilerinin Küba'ya mal taşımamalarını istedi.

m.üttefikan Elbirliğiyle, oy birliğiyle. Müşterek pazarda kararlar müttefikan alınmaktadır. Ortak pazarda kararlar oy birliğiyle alınmaktadır.

m.üttehiden Birlikte, birlik olarak.

m.üttehit Birleşik, birleşmiş.

nadide

De Gaulle, müttehit bir Avrupa'ya bugün her zamankinden fazla ihtiyaç olduğun� sÖ_y/edi. De Gaulle, birleşmiş bir Avrupa'ya bugün her zamankinden çok ihtiyaç olduğunu söyledi.

m.üvezzi Dağıtıcı. Gazete müvezzileri. Gazete dağıtıcıları.

m.üzaheret etm.ek, m.üzahir olm.ak Arka olmak, yardım etmek.

m.üzakere Görüşme, konuşma.

m.üzakere etm.ek Görüşmek, konuşmak. Beş yıllık plan bugün Meclisle müzakere edilecek. Beş yıllık plan bugün Mecliste görüşülecek.

m.üzayede Artırma. Müzayede salonu. Artırma salonu.

m.üzeyyen Bezenmiş, süslü.

m.üziç Bunaltıcı, sıkıcı, tedirgin edici. Müziç bir insan. Tedirgin edici bir insan.

m.üzm.in Süreğen . Müzmin bronşit. Süreğen bronşit.

naçar Çaresiz, ister istemez. naçiz Değersiz, önemsiz.

N

nadide Az bulunur, görülmedik, görülmemiş.

109

Page 110: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

nadim

nadim Pişman. nadir 1. Az rastlanır.

2. Seyrek, pek seyrek. nadiren Az olarak, seyrek olarak, nafaka Geçimlik. nafıa Bayındırlık. nafıa vekaleti Bayındırlık Bakanlığı. nafi Yararlı. nafile Boş, boşuna, yararsız, gereksiz. nafiz 1. İçe geçen, delip geçen, içe işleyen.

2. Sözünü geçiren, sözünü dinleten. nağme Ezgi. nahak Haksız, boşuna, boş. nahak yere Haksız yere, boş yere, boşuna, boşu boşuna. nahif Cılız, çelimsiz, arık. nahiye 1. Bucak.

2. Bölge, çevre. nahoş Tatsız, hoşa gitmeyen, beğenilmeyen, yakışıksız. nail olmak Ermek, erişmek. nakavt etmek Oyun dışı etmek. nakden Paraca, para olarak, akçe olarak. nakdi Paraca, para bakımından. nakdi ceza Para cezası. nakıs 1. Eksik, eksikli, tam olmayan.

2. Eksi. nakil 1. Taşıma, ulaştırma, iletme, geçirme, aktarma.

2. Anlatma, söyleme. 3. Göç, taşınma.

Kay seri ve Adana mahkumlarının istedikleri hapishaneye nakilleri müspet karşılandı. Kayseri ve Adana hükümlülerinin istedikleri cezaevine taşınmaları olumlu karşı­landı.

nakil vasıtası Taşıt. nakil 1 . Taşıyan, geçiren, ulaştıran , ileten, iletken.

Bir Alman alimi, yeni bir nakil madde buldu. Bir Alman bilgini, yeni bir iletken madde buldu.

2. Anlatan. nakit Para, akçe.

Soyguncular, 850 lira nakidi, ü_ç altın bileziği çalmışlardır. Soyguncular, 850 lira parayı, üç altın bileziği çalmışlardır.

110

Page 111: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

naklen 1. Aktararak. 2. Anlatarak.

naklen yayın Aktarma yayın.

nasyonalize etmek

nakletmek 1. Taşımak, geçirmek, ulaştırmak, iletmek, aktarmak. 2. Anlatmak, söylemek.

N. A., bir toplantı yaparak Yunanistan intibalarını nakletti. N. A., bir toplantı yaparak Yunanistan izlenimlerini anlattı.

nakliyat Taşıma (işleri) . Paris nakli:yat iJçileri grev yapıyor. Paris taşıma işçileri grev yapıyor.

nakliye Ta�ıma, taşınma. nakliyeci Taşımacı, taşıyıcı. nakliye uçağı Yük uçağı.

Bir Portekiz nakliye uçagı, mecburi iniş yaptı.

Bir Portekiz yük uçağı, zorunlu iniş yaptı. nakşetmek Yazmak. nakzetmek Bozmak. nam 1. Ad.

2. San, ün. namadut Sayılmaz, sayısız, çok. namahdut Sınırsız. na:rnalu:rn Bilinmeyen. namert Alçak, korkak. namı diğer Öbür adıyle. namı :müstear Takma ad, eğreti ad. nam salmak Ün salmak.

Çapkınlığıyle nain salmıJ artisti yeni qi uslandırdı. Çapkınlığıyle ün salmış yıldızı yeni eşi uslandırdı.

na:rnuskarane Namusluca. namüsait Uygun olmayan, uygunsuz, elverişsiz. namütenahi Sonsuz, sonu gelmez. namzet Aday. nankör İyilik bilmez. narenciye Turunçgiller. narin İnce, ince yapılı. nasbet:rnek Atamak. nasfet Denkserlik. nasihat Öğüt. nasyonal Ulusal. nasyonalize etmek Devletleştirmek.

111

Page 112: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

nasyonalizm

nasyonalizm Ulusçuluk. naşir Çıkaran, yayan, yayımcı, yayımlayıcı.

Der Spiegel mecmuası naşirinin kilitli kasasından birtakım gizli yazılar çalınmış. Der Spiegel dergisi yayımcısının kilitli kasasından birtakım gizli yazılar çalın­mış.

natamam Eksik, bitmemiş. nazar Bakış, göz. nazaran Göre, bakarak, bakınca, bakılırsa. nazar değmek Göz değmek. nazarı dikkate almak Göz önünde tutmak, hesaba katmak, !;aymak. nazarı dikkati celp etmek Göze çarpmak, dikkati çekmek. nazarı itibara almak Göz önüne almak, değer vermek. nazari Kuramsal.

işçiler, haftada 4 saat nazari ders görecek. İşçiler, haftada dört saat kuramsal ders görecek.

nazariye Kuram, görüş. nazım Düzenleyici, düzenleyen, düzene koyan. nazır Bakan, gören. nazik ı. İnce.

2. İncelik gösteren, dikkat isteyen. 3. Saygılı.

nazikane İncelikle, saygılıca. nazil olmak (Yukarıdan) İnmek. nazir Benzer, eş. nebat Bitki. nebatat Bitkiler. nebati Bitkisel. nebati yağ Bitkisel yağ, bitki yağı. necip Soylu.

nefer Er. nefes Soluk. nefis ı. Kendi, öz varlık.

2. Bedeni istek. nefis Pek hoş, çok güzel, istek uyandıran. nefret Tiksinme, tiksinti, iğrenme.

Bu sözler, aydın çevrelerde nefretle karşılandı. Bu sözler, aydın çevrelerde tiksinti ile karşılandı.

nefret etmek Tiksinmek, iğrenmek.

1 12

Page 113: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

nehari Gündüzlü (okul, öğrenci) . nehir Irmak. nekahat Hastalık sonrası iyileşme evresi. nesep Soy. nesebi gayri sahih Evlilik dışı (çocuk) . nesil 1. Kuşak, göbek.

2. Döl, soy, tür. nesli bozuk Soysuz. nesir Düzyazı neşet etınek Çıkmak, doğmak, ileri gelmek. neşir 1. Yayım.

Duruşmalar için neşir yasağı kondu. Duruşmalar için yayım yasağı kondu.

2. Yayma.

neşren 1. Yayım yoluyle, yayımla. 2. Yayarak.

neşretınek 1. Yayımlamak, yaymak, çıkarmak. Hükümet bir tebliğ neşretti. Hükümet bir bildiri yayımladı.

2. Yaymak. Mü�tehcen resimler neşreden sanıkların duruşmasına başlandı. Açık saçık resimler yayımlayan sanıkların duruşmasına başlandı.

neşriyat Yayın. 11 radyosu dün neşriyata başladı. 11 radyosu dün yayına başladı.

neşvüneına Gelişme, yetişme, büyüme. net 1. Açık, aydınlık.

2. Kesintisiz. netayiç Sonuçlar. netice Sonuç, son.

Son gayretleri de neticesiz kalmıştır. Son çabaları da sonuçsuz kalmıştır.

neticede Sonunda.

nevale

Neticede, tüzüğün icap ettirdiği 12 rry temin edilınediğinden, karar alınamamıştır. Sonunda, tüzüğün gerektirdiği 1 2 oy sağlanamadığından, karar alınamamıştır.

neticelenınek Sonuçlanmak. Seçimler daha neticelenınedi. Seçimler daha sonuçlanmadı.

nevale Yiyecek.

113

Page 114: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

nevi

nevi 1. Türlü, çeşit. 2. Tür.

nevi şahsına mahsus bkz. nevi şahsına münhasır. nevi şahsına münhasır Kendine özgü.

Sözcünün nevi şahsına münhasır bir konuşma düzeni içinde yaptığı tenkitler, iki saat devam etmiştir. Sözcünün kendine özgü bir konuşma düzeni içinde yaptığı eleştirmeler, iki saal sürmüştür.

nevmit Umutsuz. nezaket İncelik, sıra saygı, görgü. nezaket kaideleri Görgü kuralları, davranış kuralları. nezaret 1. Bakma, bakış, gözetme, gözetim, gözden geçirme.

2. Yönetme, başkanlık. 3. Bakanlık. 4. Görüm.

nezaret altına almak Göz altına almak. nezaret etmek 1. Bakmak, gözetmek, gözden geçirmek.

2. Yönetmek. nezaretinde 1. Gözü önünde.

Kasanın bir heyet nezaretinde açıldığı anlaşıldı. Kasanın bir kurul önünde açıldığı anlaşıldı.

2. Yönetiminde. Öğretmenler nezaretinde dil sınavları _yapılacak. Öğretmenlerin yönetiminde dil sınavları yapılacak.

nezdinde Katında, yanında. nezretmek Adamak. nısıf Yarı, yarım. nısıf saha Yarı alan.

Fenerbahçe nısıf sahasına giren M., vaziyeti 1-0 yaptı.

Fenerbahçe yarı alanına giren M., durumu 1-0 yaptı. nida Ünlem. nifak Bozuşma, geçimsizlik, arabozukluğu. nifak sokmak Ara bozmak, arasını açmak.

Komünistlerin yeni çalışmaları, dünya işçileri arasına nifak sokmak amacını güdüyor. Komünistlerin yeni çalışmaları, dünya işçilerinin arasını açmak amacını güdüyor.

nihai Son, sonuncu, sona!. Bütçe nihai şeklini aldı. Bütçe son biçimini aldı.

114

Page 115: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

nihayet 1. Son. Oyunun nihayetinde halk, yazarı alkışladı. Oyunun sonunda halk, yazarı alkışladı.

2. Sonunda, en sonunda. Meclis, Yüksek Hakimler Kuruluna nihayet bir aza seçebildi. Meclis, Yüksek Yargıçlar Kuruluna en sonunda bir üye seçebildi.

3. Ne de olsa. Nihayet yabancı sayılmaz. Ne de olsa yabancı sayılmaz.

nikah akdetmek Nikah kıymak, evlendirmek. nikah memuru Evlendirme memuru. nikbin İyimser. niın resmi Yarı resmi, yarı törenli. nisaiye mütehassısı Kadın hastalıkları uzmanı. nisaiyeci Kadın hastalıkları doktoru. nisap Yeter sayı, yeterli çoğunluk.

Haysiyet Divanı, dün karar için nisabı sağlayamadı.

Onur Kurulu, dün karar için yeterli çoğunluğu sağlayamadı. nispet Oran, ölçü.

Bira fiyatları % 25 nispetinde artırıldı.

Bira fiyatları % 25 oranında artırıldı. nispeten 1. Oldukça, az çok, aşağı yukarı.

Kuraklık nispeten çabuk atlatıldı.

Kuraklık, oldukça tez atlatıldı. Çin-Hint hudut bölgesinde durum nispeten yatıştı.

Çin-Hint sınır bölgesinde durum oldukça yatıştı. 2. Göre, yanında, oranla.

nispetle Göre, oranla. nispette Ölçüde, oranda. nispi 1. -e göre.

2. Göreli. nisyan Unutma, unutulma. niyabeten Adına görevli olarak.

niza

Parti kurultayına niyabeten çalışan Parti A1eclisi'nin toplantısı büyük bir mesuliyet yükü ta­şımaktadır.

Parti kurultayı adına görevli olarak çalışan Parti Meclisi'nin toplantısı büyük bir sorumluluk yükü taşımaktadır.

niza Çekişme, bozuşma.

115

Page 116: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

niza�

nizanı 1. Düzen, yol. 2. Kural(lar) , yasak(lar) .

Belediye nizamlarına aykırı hareket eden 116 ki;i cezalandırıldı. Belediye yasaklarına aykırı hareket eden 1 1 6 kişi cezalandırıldı.

nizanıa koynıak Düzenlemek, düzene koymak, düzene sokmak. Fırınların artık bir nizama konması lazım. Fırınların artık bir düzene konması gerekiyor.

nizanıi Düzene uygun. nizanılı Düzenli. nizanısız Düzensiz, yolsuz. nizamnanıe Tüzük. noksan Eksik, eksiklik. noktai nazar Görüş. noktai nazarından Bakımından. nornı Ölçüm. nornıal Ölçümlü, kurallı, doğala uygun. nosyon Kavram. nunıune Örnek.

Numune köyler kurulacak. Örnek köyler kurulacak.

nunıunelik Örneklik, göstermelik. nutuk Söylev, konuşma. nüfuz 1. Geçki, geçme.

2. Sözü geçerlik, erk. nüfuzlu şahsiyet Sözü geçer, geçkili kişi. nüksetnıek Tepmek, üstelemek. nünıayiş Gösteri.

Talebe nümayi;leri yeniden başladı. Öğrenci gösterileri yeniden başladı.

nünıayişçi Gösterişçi. nüsha Sayı.

Bu gazetenin dünkü nüshası toplattırıldı. Bu gazetenin dünkü sayısı toplattırıldı.

nüve Çekirdek. nüzul İnme.

obje Nesne. objektif 1. Nesnel.

2. Mercek.

o

116

Page 117: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

oditoryum Dinleme salonu. ondüle Dalgalı. optimist İyimser. organik Örgensel. organizatör Düzenleyici, örgütleyici. organize etmek Düzenlemek, örgütlemek.

Türk hacılarının hac muamelelerini organize etmek ıçın cemiyet kuruldu. Türk hacılarının hac işlemlerini düzenlemek için dernek kuruldu.

orijin Köken, kaynak. orijinal 1. Özgün.

2. Değişik. orijinalite 1. Özgünlük.

2. Değişiklik, yenilik. oryantal Doğulu, doğuyle ilgili. otantik Gerçek, sağlam. otokrasi Saltçılık. otorite Yetke.

paralel

Dünya Serbest Güreş Şamhyonası 'ndrı üçüncü oluşumuz üzerine spor otoriteleri beyanat ver­diler. Dünya Serbest Güreş Yarışması'nda üçüncü oluşumuz üzerine spor yetkeleri demeçler verdiler.

örf Gelenek. örfi Geleneksel. örfi idare Sıkıyönetim.

pakt Antlaşma. panik Ürkü. panorama Toplu gorunuş. paralel 1. Koşut.

2. Enlem.

ö

p

117

Page 118: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

parantez

parantez Ayraç. paratoner Yıldırımsavar. parazit Asalak.

Tütün parazitleri;yle mücadele edilecek. Tütün asalaklarıyle savaşılacak.

pardesü Yağmurluk. parlamento Kamutay, meclis. pasaj 1. Geçit.

2. (Yazıda) Parça, bölüm. Sözcü, elindeki gazeteden pasajlar okudu. Sözcü, elindeki gazeteden bölümler okudu.

pasif Edilgen. pasif mukavemet Sessiz direnme. pasif korunma Sessiz korunma. paso Geçke. patika Keçiyolu. patron İşveren. payidar Kalımlı. paye Aşama, derece. pedagoji Eğitim, eğitimbilim. pejmürde Eski püskü, yırtık pırtık, dağınık, darmadağınık. pejoratif Yermeli. perişan Dağınık, karışık, düzensiz. periyot Dönem. periyodik Dönemli, süreli.

Bu yıl çıkan peri;yodik neşri;yat. Bu yıl çıkan süreli yayınlar.

permi Bırakı. personel Görevli(ler) . personel işleri Özlük işleri. pertavsız Büyüteç. perva Çekinme, sakınma, korku. pervasız Çekinmez, sakınmaz, korkusuz. pesimist Kötümser, karamsar. pespaye Alçak, aşağılık, bayağı. peşin Önden, ön. peşinat Öndelik. peşin hüküm Önyargı. peyda olınak Ortaya çıkmak, baş göstermek. peyderpey Arka arkaya, azar azar.

118

Page 119: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

peyk Uydu. piyasa Pazar, alım satım işleri, iş alanı.

Pi;Jasada işsizlik artıyor. İş alanında işsizlik artıyor.

piyes (Tiyatroda) Oyun. plaj Kumla. plasman Yatırını. plebisit Halkoylaması.

11 başkanları af mevzuunda plebisit istiyorlar. İl başkanları af konusunda halkoylaması istiyorlar.

poligon Atış yeri. popüler Halkın tuttuğu, sevdiği ; halka değgin. portatif Taşınır. pozitif Olumlu. pozisyon Durum. prensip İlke. prestij Saygınlık.

raci olmak

prestij meselesi yapmak Onur işi yapmak, onur işi saymak, gurur konusu yapmak. prodüktivite Üretim gücü. proje Tasarı. projektör Işıldak. proleter Emekçi. proleterya Emekçi sınıf. prova Deneme. prömiyer İlk oyun, a�·ılış. psikoloji Ruhbilim. psikolojik Ruhbilimsel. putperest Puta tapan. pür hiddet Pek öfkeli, pek kızgın, öfke dolu.

R

rabıta Bağ, bağla!'tı, bağlılık.

!ki soygun olayı arasında rabıta olduğu tahmin edilmektedir. İki soygun olayı arasında bağlantı olduğu sanılmaktadır.

raci olmak Dokunmak, dayanmak, dönmek.

119

Page 120: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

radde

radde Kerte. Toplantıda gürültülerin son raddeye geldiği bir anda . . . Toplantıda gürültülerin son kerteye geldiği bir anda . . .

raddelerinde Sularında. Arabanın saat 5 raddelerinde çalındığı tahmin ediliyor. Arabanın saat 5 sularında çalındığı sanılıyor.

radikal Kökten, köklü. rafine Arıtılmış, incelmiş. rafine yağ lnceyağ. rafineri Arıtımevi, arıtım yeri. rağbet İlgi, tutma, istek.

işlemeli terlikler Avrupa' da fazla rağbet görüyor. İşlemeli terlikler Avrupa'da çok tutuluyor.

rağmen -e karşın, -e karşılık. rahne Gedik, yarık. rakım (Denizden) Yükseklik. ram olmak Boyun eğmek.

Başkan, Umumf Heyet'in arzularına ram oldu. Başkan , Genel Kurul'un isteklerine boyun eğdi.

randevu Buluşma. randıman Verim. rantabilite Gelir getirme, gelir sağlarlık. rantabl Gelir sağlar, gelirli. raptetmek Bağlamak, tutturmak, iliştirmek. r�sat Gözleme, gözlem.

Tapılan rasatlara göre, yağmur yarın da dinmeyecek. Yapılan gözlemlere göre, yağmur yarın da dinmeyecek.

rasathane Gözlemevi. rasit Gözlemci. rasyonel Ussal, usa dayanan. ratıp Nemli, yaş, ıslak. rayiç Sürüm, sürüm değeri. razı olınak Gönlü olmak, gönlü yatmak.

reaksiyon Tepki. reaksiyoner Tepkici, gerici. realite Gerçeklik, gerçek.

Memleket realiteleri karşısında içimiz sızlıyor. Yurt gerçekleri karşısında içimiz sızlıyor.

120

Page 121: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

realist Gerçekçi. Beş yıllık plan, realist bir gözle hazırlanmıştır. Beş yıllık plan, gerçekçi bir gözle hazırlanmıştır.

realizm Gerçekçilik. reddetmek Geri çevirmek, tepmek. reel Gerçek, doğru. refah Genlik, bolluk, gönenç. refakat Eşlik, arkadaşlık (etme). referandum Yurttaş oylaması. refetmek Kaldırmak. refik Arkadaş. refika Karı, eş. reform Düzeltme, yenileştirme. refüze etmek Geri çevirmek. rehavet Gevşeklik. rehber Kılavuz. rehin, rehine Tutu. reis Başkan. reisicumhur bkz. cumhurreisi. rekabet Yarışma. rekolte Ürün. rencide olnıak Gönlü kırılmak, incinmek. rengarenk Renk renk. reorganizasyon Yeniden örgütleme, yeniden düzenleme. re'sen Kendi başına. resinı Vergi. resmi geçit Geçit töreni. resmi küşat Açılış töreni. resmi Törel. resmiyet Törellik. resmen Törelli olarak, törellikle. resmi vazife Törel görev. restoran Aşevi, doyumevi, lokanta. restorasyon Onarım, onarma. restore etmek Onarmak. resülnıal Anaakçe. reşit Ergin. reva görmek Yakıştırmak, uygun görmek. revaç Sürüm, geçerlik.

revizyon

revizyon (Yeniden) Gözden geçirme, (yeniden) inceleme, elden geçirme.

121

Page 122: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

rey

rey Oy. reye müracaat etmek Oya baş vurmak, oylamak. reye vazetmek Oya koymak. riayet etmek Uymak, saygı göstermek.

Trafik kaidelerine riayet etmeyenler cezalandırılacak. Trafik kurallarına uymayanlar cezalandırılacak.

rica Dilek. rica etmek Dilemek. rical Büyükler, ileri gelenler.

Törene devlet ricali de katılmıştır. Törene devlet büyükleri (ileri gelenleri) de katılmıştır.

ricat Çekilme. rivayet Söylenti. riya İkiyüzlülük. riyakar İkiyüzlü. riyaset Başkanlık. riyaseticumhur Cumhurbaşkanlığı. riyaset divanı Başkanlık divanı, başkanlık kurulu. roket Uzay aracı. rota Gemicilikte yol. röliyef Kabartma. rötar Gecikme. rötuş Düzeltme. ruhi Ruhsal. ruhiyat Ruhbilim. ruhsat İzin. ruhsatiye İzin belgesi. ruhsatname İzin belgesi. rutubet Nem, yaşlık, ıslaklık. ruzname Gündem. rücu Geri dönme, dönme. rücu etmek Geri dönmek. rüçhan Üstünlük, yeğlik. rüçhaniyet Üstünlük. rüsum Vergiler, vergi. rüşt Erginlik. rüşvet Yedirim . . rütbe Aşama. rüya Düş.

122

Page 123: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

rüya görmek Düş görmek. rüzgar Yel.

saadet Mutluluk. sabık Geçen, geçmiş, eski.

s

Sabık başkanın öldürüldüğü rivayet edilmektedir. Eski başkanın öldürüldüğü söylenmektedir.

sabit Durağan, değişmez. sabotaj Baltalama. sabotajcı Baltalayıcı.

48 sabotajcının duruşmasına dün başlandı. 48 baltalayıcının duruşmasına dün başlandı.

sabote etmek Baltalamak. sadakat Bağlılık. sade 1. Yalın, düz, gösterişsiz, süssüz.

2. Katkısız. 3. Yalnız, ancak.

sadece Yalnız, yalnızca, ancak. Sadece hastalar evde nikdhlanabilecek. Ancak hastalar evde nikahlanabilecek.

sadeleştirmek Yalınlaştırmak. sademe bk7. sadme. sadet Konu. sadık Bağlı, gönülden bağlı, içten bağlı. sadır olmak Çıkmak. sadme 1. Çarpma.

2. Sarsıntı. Sadme neticesinde kamyon alev almıştır. Çarpma sonunda kamyon alev almıştır.

saf (1) Dizi, sıra. saf (il) 1. Arı, katkısız, temiz.

Kadınlar kongresinde, delegelerin saf bir Türkçe ile konuşması kararı alındı.

safdil

Kadınlar kurultayında, sözcülerin arı bir Türkçeyle konuşması kararı alındı. 2. Kolaylıkla aldatılan.

safdil Kanak.

123

Page 124: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

safahat

safahat Evreler. safderun bkz. safdil. saf dışı etmek Dışta bırakmak. saffet Arılık, temizlik, katkısızlık. sahih Gerçek, doğru. safha Evre. safi Katkısız, arı. saha Alan. sahiden Gerçekten. sahüe Sayfa, yaprak. sahil Kıyı. sahra Çöl, bozkır. sahte 1. Düzme, düzmece.

2. Uydurma, yapmacık. Sahte hüviyet cüzdanıyle yurt dışına çıkmak istedi. Düzme kimlik belgesiyle yurt dışına çıkmak istedi.

sahtekar Dolandırıcı, düzmeci. sahtekarlık Dolandırıcılık, düzmecilik. sahte tavırlı Yapmacıklı. saik Güdü, sebep, neden. sair Başka, öteki, öbür. sakıt Düşen, dü�ük. sakıt olmak Düşmek, hükmü kalmamak. sakil Ağır, çirkin, kaba. sakin 1. Dingin, durgun, gürültüsüz.

2. Oturan, eğleşen. sakinleşmek Yatışmak. salabet Katılık, peklik. salah 1. Düzelme, iyileşme.

2. Barış. salah bulmak Düzelmek, iyileşmek. salahiyet Yetki. salahiyettar Yetkili. salhane Kesimevi. salih Elverişli, yarar, uygun. salik (Bir yola) Giden, giren.

Müslüman olan Alman kızı, bütün Almanların bu dine salik olmalarını sağlamak için çalı­şacağını ifade etmiştir. Müslüman olan Alman kızı , bütün Almanların bu dine girmelerini sağlamak için çalışacağını belirtmiştir.

124

Page 125: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

saliın Dinç, esen, sağlam. salisen Üçüncü olarak. samimiyet İçtenlik, özdenlik, içlidışlılık, senlibenlilik. salimen Sağlıkla, esenlikle. samimi İçten, yürekten, gönülden, özden, candan, içlidışlı. sanatkar Sanatçı. saniyen İkinci olarak. sarahat Açıklık. sarahaten Açıkça, açık olarak. sarahat kesp etmek Açıklık kazanmak, açıklığa kavuşmak. sarf Harcama. sarf etmek Harcamak. sarfınazar etmek ı. Saymamak, bir yana bırakmak.

2. Vaz geçmek, caymak. sarfiyat Harcama, harcamalar, giderler. sari Bulaşıcı. sarih Açık. satıh Yüz, yüzey. sathi Yüzün, üstünkörü. saye 1. Gölge.

2. Koruma, dalda. Onun sayesinde adam oldu.

Onun korumasıyle adam oldu. sayfiye Yazlık. sazende Çalgıcı. sebebiyet vermek Yol açmak, sebep olmak. sebep olmak Yol açmak. sefalet Yoksulluk, düşkünlük. sefaret Elçilik. sefil Yoksu!. sefir Elçi. sehven Yanlışlıkla. sehpa 1. Darağacı.

2. Üçayak. sekreter Yazman. seksapel Albeni, alım. seksüel Cinsel, eşeysel. sekte Durma.

125

sekte

Page 126: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

sekteikalp

sekteikalp Yürek durması. sekteye uğramak Durmak. sektör Kesim. selamet Esenlik. selamete ermek Esenliğe ermek. selametle Sağlıkla, esenlikle, sağlıcakla. selimetlemek Uğurlamak. selaset Akıcılık. seleksiyon Seçme. selektör Seçme aleti, seçer. sema Gök, gökyüzü. semavi Göksel. sembol Simge. semere Verim, yemiş, urun, sonuç. semere vermek Verimli olmak. sembolist Simgeci. sembolizm Simgecilik. sempati Yakınlık, duygudaşlık. sempati duymak Sevgi duymak, cana yakın bulmak, yakınlık duymak, kanı

kaynamak. sempatik Cana yakın, sevimli, sıcakkanlı. sempati uyandırmak Kendini sevdirmek, sevgi uyandırmak. sempatizan Seven, tutan. semt Kesim. sene Yıl. senevi Yıllık. sentaks Sözdizimi. sentetik Birleşimli. sentez Birleşim. serapa Baştan ayağa, baştan aşağı, tepeden tırnağa. serazat Özgür, başıboş. serbest 1. Özgür, bağımsız.

2. Boş. serbest bırakmak Salmak. serbesti Özgürlük. serdetmek İleri sürmek. seremoni Tören. sergerde Elebaşı, baş. sergüzeşt Serüven. serhat Uç, uç boyu, sınır boyu.

126

Page 127: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

seri (1) Çabuk, hızlı. seri (il) Dizi, sıra. serkeş Baş kaldıran, dik başlı. serkeşlik Dik başlılık. serlevha Başlık. sermaye Anaakçe, anamal, anapara. sermayedar Anaakçeci, anamalcı, anaparacı. sertabip Başhekim. servet Varlık, zenginlik. servet beyanı Varlık bildirimi. servet beyannamesi Varlık bildirgesi. servis 1. Hizmet.

2. Kol. seviye Düzey, yükseklik. seviyeli Üstün, yüksek değerli. seviyesiz Aşağı, aşağılık, bayağı, değersiz. sevk Güdüm, gütme, sürme, gönderme, yollama. sevk etmek 1. Göndermek, yollamak, sürmek.

Hasta, lüzumu halinde, tekrar hastaneye sevk edilecek. Hasta, gerekli görülürse, yeniden hastaneye gönderilecek.

2. Ayırmak, çıkarmak. Müdür tekaüde sevkedildi. Müdür emekliye ayrıldı.

3. -e vermek. Be; aza Haysiyet Divanı 'na sevk edildi. Beş üye Onur Kurulu'na verildi.

sevkıtabii İçgüdü. sevki yat Yollama ( işleri) , gönderim. sevkuidare Yönetme, çekip çevirme. seyahat Gezi, yolculuk. seylap Su baskını, su taşkını. seyran Gezme, gezinti. seyrüsefer Gidişgeliş.

Trenlerin seyrüsefer emniyeti sağlanacak. Trenlerin gidişgeliş güvenliği sağlanacak.

seyyah Gezgin. seyyal Akışkan, akıcı. seyyanen Eşit olarak, eşitçe, eşitleme.

4Jırıca, parçabaşı çalışan i;çilere de sıryyanen % 10 zam yapılacak.

seyyanen

Ayrıca, parçabaşı çalışan işçilere de eşit olarak yüzde on zam yapılacak.

127

Page 128: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

seyyar

seyyar Gezici. Niğde vilôyetinde sryyar bir kütüphane kuruldu.

Niğde ilinde gezici bir kitaplık kuruldu. seyyar esnaf Gezici satıcı. seyyare Gezegen. sezon Mevsim, yıl dönemi. sıhhat 1. Sağlık, esenlik.

2. Doğruluk, gerçeklik. sıhhatli Sağlıklı. sıhhi 1. Sağlık.

2. Sağlığa yarar, sağlığa uygun. sıhhiye Sağlık işleri, sağlık. sıhhiye vekaleti Sağlık Bakanlığı. sıhriyet Dünürlük. sıklet Ağırlık. sır Giz. sıyanet Koruma. sıyanet etmek Korumak. sıyanet meleği Koruyucu melek. sicil Kütük. sihir Büyü. sihirbaz Büyücü. sikke Maden para. silsile 1. Zincir, sıra.

2. Soy zinciri.

silsileyi meratip Aşama sırası, orun sırası, komuta sırası. sima 1. Yüz.

2. Kimse, kişi. sine Bağır, göğüs, kucak. sineye çekmek Katlanmak. sipariş Ismarlama. sipariş etmek Ismarlamak.

sirayet etmek Bulaşmak, geçmek.

sirkat Çalma, hırsızlık.

sirküler Genelge.

sismoğraf Depremyazar.

128

Page 129: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

sistem 1. Dizgi, düzen, takım. Bazı fakülteler, ikili öğretim sistemini kabul etti. Bazı fakülteler, ikili öğretim düzenini kabul etti.

2. Öğreti. sistemli Düzenli. sitayiş Övme, övüş.

sulhperver

Paris ve Lüksemburg raff:.yoları, haber yayınlarında, Türk sanatçılarından sitayişle bahset­mişlerdir. Paris ve Lüksemburg radyoları, haber yayınlarında, Türk sanatçılarından övüşle söz etmişlerdir.

sitayişkar Övücü. siyaset Siyasa, politika. siyasi Siyasal. sohbet Söyleşi, konuşu. sosyal Toplumsal. sosyalist Toplumcu. sosyalizasyon Toplumlaştırma. sosyalizm Toplumculuk. sosyete Toplum, topluluk. sosyolog Toplum bilimci. sosyoloji Toplum bilimi. sömestr Öğretim dönemi, öğrenim dönemi. spekülatör Yığıcı. spiker Radyo konuşmacısı. statik Durgun. statü Tüzük. statüko Süregelen durum. stok Yığı. sual Soru. suhunet Sıcaklık, ısı. suüdare Kötü yönetim. suikast Kıyın. suimuamele Kötü davranış. suiniyet Kötü niyet, kötü dilek. suistimal Kötüye kullanma. sukut Düşme, düşüş, düşüklük. sukutuhayal Düş yıkımı, düş kırıklığı. sulh Barış. sulh olmak Uyuşmak, uzlaşmak, barışmak. sulhperver Barışsever, barışçı.

129

Page 130: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

suni

suni Yapma. surat Yüz. suret Yüz, görünüş, biçim, örnek. sureta Görünüşte. subjektif Öznel. süfli Aşağı, aşağılık, bayağı. sühulet Kolaylık. sükun, sükunet Sessizlik, dinginlik. sükut Susma, sessizlik. sükut etınek Susmak. sükuti Sessiz, suskun. sülale Soy, soysop. sülüs Üçte bir. sülüsan Üçte iki. sürat Hız, çabukluk, hızlılık. sürrealizın Gerçeküstücülük. sürur Sevinç.

şahadet 1. Tanıklık. 2. Şehit düşme.

şahadetnaıne 1. Belge. 2. Okul bitirme belgesi.

şahıs Kişi, kimse. şahika Doruk. şahit Tanık. şahitlik Tanıklık. şahsen Kendi. şahsi Kişisel, özel, özlük. şalısiyat Kişicilik.

ş

Başkan, şahsiyat yapmamasını ihtar etmiştir. Başkan, kişicilik yapmamasını uyarmıştır.

şahsiyet 1. Kişilik, kişi özelliği. 2. Kişi, kimse.

Anma toplantısında, Ata'nın şalıs�yeti anlatılacaktır. Anma toplantısında, Ata'nın kişiliği anlatılacaktır.

130

Page 131: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

şaibe Leke, kusur, eksiklik. şair Ozan. şaki Yolkesen, haydut, soyguncu. şamata Gürültü, patırtı. şamil 1. İçine alan, kapsayan, kaplayan.

Bütün Batı Avrupa ya şamil soğuk hava dalgası yurdumuza doğru geliyor. Bütün Batı Avnıpa'yı kaplayan soğuk hava dalgası yurdumuza doğru geliyor.

2. Geniş, yaygın. şamil olmak İçine almak, kapsamak, kaplamak. şantiye Yapı işliği. şarampol Yan çukur, kıyı çukuru.

Otobüs Ormanköy yakınlarında şarampola yuvarlanmıştır. Otobüs Ormanköy yakınlarında kıyı çukuruna yuvarlanmıştır.

şark Doğu. şarkiyat Doğu bilimleri. şarkiyatçı Doğu bilimci. şarküteri Mezeci. şart Koşul, gerek.

lki parti arasındaki müzakere şartları belli oldu. İki parti arasındaki görüşme koşulları belli oldu.

şaşaa Parlaklık. şatafat Gösteriş. şarlatan Aldatmacı, yalancı, düzenci. şayan Değer. şayanı dikkat Dikkate de,ğer. şayanı hayret Şaşılacak, şaşmaya değer. şayanı hürmet Saygıdeğer. şayanı itimat Güvenilecek, güvenilir, inanılır, güvene değer. şayanı merhamet Acınacak, acımaya değer. şayanı tal<dir Alkışa değer. şayet İse.

Reis, şayet teklifler yerine getirilmezse, istifa edecekmiş. Başkan, önergeler yerine getirilmez ise, çekilecekmiş.

şayia Söylenti. Varlık vergisi, şayiaları yalanlandı. Varlık vergisi, söylentileri yalanlandı.

şayi olnıak Yayılmak, ortalıkta söylenmek, dillere düşmek, yaygın olmak. şeamet Uğursuzluk. şedit Zorlu, sert. şef Baş, önder, yönetici.

131

şef

Page 132: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

şefaat

şefaat Yardım. şeffaf Saydam. şekavet Soygunculuk, haydutluk, yol kesme. şekil Biçim, görünüş, düzen.

Kanuna daha iyi bir şekil verilmesi düşünülüyor. Yasaya daha iyi bir biçim verilmesi düşünülüyor.

şekilci Biçimci, kuralcı. şeklen Biçimce, biçime uyarak, biçim olarak, görünüşte. şekva Yakınma, sızlanma. şel:ile Çağlayan, çavlan. şenaat Alçaklık, şeni Alçak, iğrenç. şer Kötülük. şerare Kıvılcım. şeref Onur. şeref azası Onur üyesi. şeref ınisafiri Onur konuğu. şerik Ortak. şerir Kötülükçü. şetaret Şenlik, şakraklık, sevinç. şevk İstek. şeytani Şeytanca. şiddet Zorluluk, sertlik, hız. şiddetli Sert, zorlu, hızlı. şifa Onma, iyileşme. şifalı (Sağlığa) Yararlı. şifahen Ağızdan, sözle, sözlü olarak. şifahi Sözlü. şikayet Sızlanma, yakınma. şikayet etınek -den yakınmak, -den sızlanmak. şilep Yük gemisi. şiınal Kuzey. şiınalen Kuzeyinde. şiınali Kuzey, kuzeyle ilgili. şiınendifer Deıniryolu. şirket Ortaklık. şöhret Ün. şua Işın. şube Kol. şurayı devlet bkz. devlet şurası.

132

Page 133: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

şuur Bilinç. şuuraltı Bilincaltı. şünıul Kapsam.

Affın şümulüne girecek olan siyasi mahkumların durumları görüşüldü.

taassup

Affın kapsamına girecek olan siyasal hükümlülerin durumları görüşüldü. şüphe Kuşku.

Şüphe üzerine yakalanan adamın, karısını öldürdüftü anlaşıldı. Kuşku üzerine yakalanan adamın, karısını öldürdüğü anlaşıldı.

şüyu Yayılma, yayılıp duyulma. şüyu bulnıak Yayılmak, yayılıp duyulmak.

taaccüp etnıek Şaşmak. taaffün etnıek Kokuşmak. taahhüt Yüklenme, yüklem, söz.

Taahhüt senedi. Yüklenme senedi. Ordu, taahhüdüne sadık kalmıştır. Ordu, verdiği söze sadık kalmıştır.

taahhütlü Yüklemli.

T

taahhütnanıe Yüklenme kağıdı, yüklemlik. taalluk etnıek İlişiği olmak, ilgili olmak, ilgilendirmek.

Ortak hükümet kurulması yolunda r. T. P.'nin ileri sürdüftü görüşlerin, şekle taalluk eden kısmı dün açıklanmıştır. Ortak hükümet kurulması yolunda Y. T. P.'nin ileri sürdüğü görüşlerin, şekille ilgili olan bölümü dün açıklanmıştır.

taanınıüden Tasarlamalı. Hadiseyi müteakip firar eden katil yakalanmış ve taammüden adam öldürmek suçuyle mah­kemeye verilmiştir. Olaydan sonra kaçan katil yakalanmış ve tasarlamalı adam öldürmek suçuyle mah­kemeye verilmiştir.

taarruz Saldırı, saldırma. Başbakan muhalefetin taarruzlarına cevap verdi. Başbakan karşının saldırılarını yanıtladı.

taaruz etnıek Saldırmak. taassup Bağnazlık.

133

Page 134: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tababet

tababet Hekimlik, doktorluk. tabetmek Basmak. tabı Baskı, basma, basım.

Bu eserin tabı ve neşir hakkı gazetemize aittir. Bu eserin basm1 ve yayım hakkı gazetemizindir.

tabi (1) Basıcı, basan. Mektep kitapları tabileri. Okul kitapları basıcıları.

tabi (il) Bağlı. Hareketimiz rılrıcağımız cevaba tabidir. Y u!B. çıkmamız alacağımız cevaba bağlıdır.

tabi.9.t Doğa. Tabiat güzellikleri. Doğa güzellikleri.

tabii Doğal. Tabii bir güzelliği var. Doğal bir güzelliği var.

tabiiyet Uyrukluk. tabi olmak Bağlı olmak, uymak. tabip Doktor, hekim. tabir etmek 1. Dernek, adım vermek.

Buna köylerimizde "baılık" veya "kalın" tabir ederler. Buna köylerimizde "başlık" ya da "kalın" derler (adım verirler) .

2. (Düş) Yormak. tabir 1. Deyim.

Sosyal adalet tabiri. Toplumsal adalet deyimi.

2. (Düş) Yorma. Rı�yanın tabiri. Düşün yorulması.

tabi tutulmak Yaptırılmak, -den geçirilmek, -lenmek. Şehrimizde büiün fırınlar dün kontrola tabi tutulmuşlardır. Şehrimizde bütün fırınlar dün dcnetlenmişlerdir.

tacil etmek İvedileştirmek, hızlandırmak, çabuklaştırmak. taciz etmek Tedirgin etmek. tadat Sayım. tadil Değiştirme. tadil, tadilat Değişiklik. tadilen Değiştirerek, değiştirilerek. tadil etmek Değiştirmek.

134

Page 135: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tadil teklifi Değiştirge. tafsilat Ayrıntılar. tağyir etmek Değiştirmek. tahal<kuk Gerçekleşme, doğru çıkma, sağlanma. tahakkuk etmek 1. Gerçekleşmek.

Proje tahakkuk etmedi. Tasarı gerçekleşmedi.

2. Doğru çıkmak. Dünkü Istanbul gazetelerinden birinde verilen haber tahakkuk etmedi. Dünkü Istanbul gazetelerinden birinde verilen haber doğru çıkmadı.

tahakküm Baskı, zorbalık. tahammiil Dayanma, dayanç, katlanma. taham:mül etmek 1. Dayanmak.

2. Katlanmak, çekmek, kaldırmak. Partisinin mesuliyetsiz gidişine tahammül edemedi/fi ıçın istifa ettiğini söyledi. Partisinin sorumsuz gidişine katlanamadığı için ayrıldığını söyledi.

taha:mmülfersa Dayanılmaz, çekilmez. taharri Arama, araştırma. tahavvül Değişme, dönüşn1'=', dönüşünl. tahdit Sınırlama, çevrekmc, daraltma. tahdit etmek 1. Sınırlamak, çevrelemek.

2. Daraltmak, azaltmak. Üniversiteye alınacak talebe sayısı tahdit edildi. Üniversiteye alınacak ö,ğrenci sayısı sınırlandı.

tahfif etmek Halif!etmek, yeğniltmek, azaltmak. tahkikat Soruşturma. tahkik etmek Soruşturmak, · araştırmak.

Hadiseyi tahkik etmek için bir heyet Ankara'ya geldi. Olayı soruşturmak için bir kurul Ankara'ya geldi.

tahkim etmek Berkitmek, pekiştirmek, sağlamlaştırmak. Surların tahkimi için bütçeye ödenek konması istendi. Surların sağlamlaştırılması için bütçeye ödenek konması istendi.

tahkir etmek Onur kırmak. Üniversite hakkında saıf edilen tahkir edici sözleri gençler protesto etti. Üniversite için kullanılan onur kırıcı sözleri gençler protesto etti.

tahlil Çözüm, çözümlenme. Meselelerin tahlili icafJ eder. Sorunların çözümlenmesi gerekir.

tahlil etmek Çözümlemek. tahlis Kurtarma.

135

tahlis

Page 136: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tahlisiye

tahlisiye Kurtarma, can kurtarma. tahliye 1. Boşaltma.

2. Salıverme, koyverme. tahliye etmek 1. Boşaltmak.

Gazino sahibi, münazaalı olan arsayı tahliye etti. Gazino sahibi, çekişmeli olan arsayı boşalttı.

2. Salıvermek, koyvermek. Cezaevinden iki mahkum tahliye edildi. Cezaevinden iki hükümlü salıverildi.

tahmil Yükleme. tahmil ve tahliye Yükleme ve boşaltma. tahmin Oranlama, sanma.

Umumf tahminler şu merkezdedir. Genel oranlamalar şu yoldadır.

tahmin etmek Oranlamak, sanmak. tahminen Aşağı yukarı. tahmini Oranlamaya dayanan, kestirmece. tahribat Yıkım, yıkıntı. tahrif, tahrifat Bozma, değiştirme. tahrif et:m.ek Bozmak, değiştirmek.

A . D. sözlerinin tahrif edild�ğini iddia etti. A. D. sözlerinin değiştirildiğini ileri sürdü. Asıl metin tahrif edilmiş. Asıl metin bozulmuş.

tahrik Kışkırtma, uyandırma. tahrikat Kışkırtma, körükleme, kızıştırma. tahrik etmek Kışkırtmak, uyandırmak, körüklemek. tahrip Yıkma, bozma. tahrip etmek Yıkmak, bozmak. tahripkar Yıkıcı, bozucu. tahrir Yazma. tahrirat Yazı, yazı işleri. tahriren Yazılı olarak, yazı ile. tahriri Yazılı. tahsil 1. Öğrenim.

Tahsilini bitirdi. Öğrenimini bitirdi.

2. Para alma, toplama. tahsilat Para alımı. tahsildar Alımcı.

136

Page 137: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tahsil etmek 1. Öğrenim yapmak. lsviçre' de tahsil etti. İsviçre'de öğrenim yaptı.

2. (Para, vergi) Toplamak, almak. tahsisat Ödenek. tahsisatı mesture Örtülü ödenek. tahsis etmek 1. Ayırmak.

Başkana tahsis edilen oda . . . Başkana ayrılan oda . . .

2. Bağlamak. Şehit ailelerine maaş tahsis edilecek. Şehit ailelerine aylık bağlanacak.

tahşidat Yığınak. Irak, ;ınırda tahşidat yapryor. Irak, sınırda yığınak yapıyor.

tahteşşuur Bilincaltı. tahvil Çevirme, değiştirme, döndürme, dönüştürme. tahvil etmek Çevirmek, değiştirmek, döndürmek, dönüştürmek.

Bütün parasını altına tahvil etti. Bütün parasmı altına çevirdi.

takaddüm Öncelik. takaddüm etmek Önce olmak, önce gelmek, önce davranmak. takarrür etmek Kararlaşmak, kararlaştırılmak.

Ara seçimlerinin 15 ekimde yapılması takarrür etti. Ara seçimlerinin 15 ekimde yapılması kararlaştırıldı.

takat Güç. takbih Kınama. takbih etmek Kınamak. takdim 1. Sunma.

2. Tanıtma. takdim etmek 1. Sunmak.

2. Tanıtmak. takdir 1. Alkış, beğenme, değerlendirme.

Türk güreşçileri bütün dünyanın takdirini topladı. Türk güreşçileri bütün dünyanın alkışını topladı. Takdir hislerini saklayamadı. Beğenme duygularını saklayamadı.

2. Alın yazısı, yazgı. Takdiri ilahi böyle imiş. Tanrı'nın ya:l'gısı böyle imiş.

137

takdir

Page 138: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

takdir etmek

takdir etmek 1. Beğenmek. Manevraları takip eden uzmanlar askerlerimizi takdir ettiler. l'vianevraları izleyen uzmanlar erlerimizi beğendiler. Yaptığı hizmetler takdir edilmedi. Yaptığı hizmetler beğenilmedi (değeri anlaşılmadı, değeri bilinmedi) .

2. Değer biçmek. Rembrandt'ın bir resmine bir mi!yun lira takdir edildi. Rembrandt'ın bir resmine bir milyon lira değer biçildi.

3. (Tanrı) Yazmak. Allah biiyle takdir etmiş. Tanrı böyle yazmış.

takdirname Beğence. 9 yaşındaki Levent, fahri polis oldu ve takdirname aldı. 9 yaşındaki Levent, onursal polis oldu ve beğence aldı.

taldbat Kovuşturma. takiben İ zlcyerek, arkasından, . . . . den sonra.

takip İzleme. takip etmek 1. Kovalamak, arkasından gitmek.

2. Arkasına dü�mek, ardına düşmek, 3. İzlemek, aramak, gütmek.

taklit Öykünme, yansılama. taklit etmek Öykünmek, yansılamak. takriben Aşağı yukarı, yaklaşık olarak. takribi Aşağı yukarı, yaklaşık. takrir 1. Önerge.

2. Anlatma. taksim Bölme. taksimat Bölme, bölmeler. takviye Pekitme, pekiştirme, berkitme, takyit Bağlama, kayıtlama. talebe Öğrenci. talep İstek, dilek. talep etmek İstemek. tali İkincil, sonradan gelen, alt.

Tali komisyon. Alt komisyon.

talik Erteleme. talim ÖğTetme., alıştırma. talimat Yönerge. talimatname Yönetmelik.

138

Page 139: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

talip İstekli. talip olmak İstemek. tamah Açgözlülük, İmrenme. tamamen Bütünüyle, bütün olarak, tümüyle, büsbütün. tamim Genelge. tamir Onarma, onarım. tamirci Onarıcı. tamirhane Onarımevi. tanzifat Temizlik, temizlik işleri. tanzim Düzenleme, düzene koyma. tanzim etmek Düzenlemek, düzene koymak. taraf Yan, yön. tarafgir Yan tutan, yan tutucu. tarafından 1 . . . . ce.

Bakanlık tarqfından tausrye edilen gerekli tasarruflar sa/jlandı. Bakanlıkça salık verilen gerekli artırımlar sağlandı.

2. Eliyle, yoluyle. Mahkeme tarafından gönderilen tekziptir. Mahkeme eliyle gönderilen yalanlamadır.

taraftar Y antlaş. tarassut Gözetleme. tarh Çıkarma, (vergi) koyma. tarif Tanımlama. tariz Sataşma, taşlama. tart etmek Kovmak, atmak, püskürtmek. tarumar etmek Darmadağın etmek. tarz Biçim, yol. tasaddi etmek Kalkışmak, yeltenmek. tasallut Sataşma, sarkıntılık. tasarruf 1. Artırım, biriktirim.

2. Kullanma. İdareciler yersiz tasarruflarla müesseseyi milyonlarca zarara sokuyorlar.

tasdik etmek

Yöneticiler yersiz kullanmalarla kurumu milyonlarca lira zarara sokuyorlar. tasarruf etmek Artırmak, biriktirmek; kullanmak. tasavvur Tasarım. tasavvur etmek 1. Düşünmek, aklından geçirmek, göz önüne getirmek.

2. Tasarlamak. tasdik Onama, doğrulama. tasdik etmek 1. Onamak.

2. Doğrulamak.

139

Page 140: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tasfiye

tasfiye 1. Arıtma, özleştirme. 2. Kapatma.

tasfiyehane Arıtma evi, arıtım evi. tashih Düzeltme. tasnif Bölümleme, ayırma, sınıflama. tasnif etmek Bölümlemek, ayırmak, sınıflamak. tasrih Belirtme. tasvip Onama. tasvipkar Onayın. tatbik Uygulama. tatbikat Uygulama. tatbiki Uygulamalı. tatmin etmek Doyurmak, gönlünü kandırmak. tatminkar Doyurucu, gönül kandırıcı. tavassut Aracılık, arabuluculuk. tavazzuh Aydınlanma, açıklanma. taviz Ödün, ödünleme. tavsiye Öğütleme, salık verme. tavzif Görevlendirme. tavzih Açıklama, aydınlatma.

Tavzih mektubu. Açıklama mektubu.

tayin Atama. tayip Kınama. tazailllllun etmek Kapsamak, içine almak. tazim Ululama. taziye Başsağlığı. taziz etmek Yüceltmek, saygılamak. tazıninat Ödenek. tazyik Baskı. tazyik etmek Sıkıştırmak, baskıya almak. teamül Yapılageliş. tebaa Uyruk. tebarüz ettirmek Belirtmek. tebdil Değiştirme. tebdili kıyafet Kılık değiştirme. teberru Bağış. tebeyyün etmek Belli olmak, anlaşılmak, ortaya çıkmak. tebligat Bildiri. tebligat yapmak Bildirmek.

140

Page 141: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tebliğ Bildiri. tebliğ etınek Bildirmek. tebrik Kutlama. tebriye Aklama, temize çıkarma. tecanüs Birlik olma, kaynaşma. tecavüz Saldırı. tecavüz etınek 1. Saldırmak, sataşmak.

2. Geçmek, aşmak. Salahiyetlerini tecavüz eden bir iş.

Yetkilerini aşan bir iş. tecavüzkar Saldırıcı, saldırgan, sataşıcı, sataşkan. tecdit Yenileme. tecelli 1. Belirme, görünme.

2. Alın yazısı. tecerrüt Sıyrılma, soyutlanma. tecil Erteleme. tecrit Ayırma. tecrübe 1. Deneme, sınama, deney.

2. Görmüş geçirmişlik. tecrübeli Görmüş geçirmiş. tecziye Cezalandırma, ceza verme. teçhizat Donatım. teçhiz etınek Donatmak. tedafüi Savunma, savunmalık.

Nato tedqfüt bir teşkilattır.

Nato bir savunma örgütüdür. tedarik etınek Edinmek. tedavi Sağaltma, iyileştirme. tedavül Sürüm, geçerlik. tedhiş Yıldırma, korku salma. tediye Ödeme. tedricen, tedrici Azar azar, adım adım, yavaş yavaş. tedris, tedrisat Öğretim. tedvir Çevirme, döndürme, yönetme. teehhül Evlenme. teehhür Gecikme. teeınınül Düşünme, düşünüp taşınma. teessür Üzüntü, üzülme. teessüs Kurulma, yerleşme. tefahür Övünme.

141

tefahür

Page 142: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tefekkür

tefekkür Düşünüş, düşünme. teferruat Ayrıntı. tefhinı etnıek Bildirmek. tefrik Ayırma. tefrik etnıek Ayırmak.

lyiyi kötüden tefrik etmesini bilmek. İyiyi kötüden ayırmasını bilmek.

tefrika Sürekli yazı, sürmece. tefsir Yorum, yorumlama. tehacünı Üşüşme, toplaşma. tehalük Can atma. tehalük gösternıek Can atmak. tehdit Korkutma, gözdağı verme. tehevvür Öfkelenme, kızma. tehir Erteleme. tekabül etnıek Karşılık olmak, karşılamak. tekanıül Evrim, gelişme, olgunlaşma. tekaüdiye Emekli aylığı. tekaüt 1. Emekli.

2. Emeklilik. tekebbür Kurum, büyüklenme, yukarıdanlık. tekeffül Kefil olma, Üzerine alma. tekerrür Tekrarlanma, yineleme. teklif Önerme, öneri. teknıil Bütün. tekrar Yeniden, yine. teksif Yoğunlaştırma. tekrir Yenileme. teksir Çoğaltma. tekzip Yalanlama. telafi Karşılama, yerini doldurma. telakki Anlayış, görüş, kavrayış. telakki etnıek (Şöyle veya böyle) anlamak, ele almak, saymak. telefat Can kaybı, kayıplar, yitikler. telif 1. Uzlaştırma.

2. (Eser) Yazma. telkin Aşılama. telhis Özet, özetleme, kısaltma. tenıadi etnıek Uzayıp gitmek, sürüp gitmek. tenıas 1. Değme, değinme, dokunma.

142

Page 143: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

2. Görüşme. 3. İlişki.

temasa geçmek 1. İlişki kurmak. 2. Konuşmak, görüşmek.

Bu iş için sizinle temasa geçmeden evvel .. .

Bu iş için sizinle görüşmeden önce .. . temayül Eğilim. temayüz etmek Kendini göstermek, sivrilmek. temdit Uzatma. temenni Dilek. temerküz Toplaşma. teminat Güvence. temin etmek Sağlamak, elde etmek. temkin Ağır başlılık. temkinli Ağır başlı. temyiz mahkemesi Yargıtay. tenakuz Çelişme, tutmazlık.

A. dünkü ifadesinde tenakuza düJIÜ.

A. dünkü ifadesinde çelişmeye düştü. tenezzüh Gezek, gezinti. tenkis etmek Azaltmak, eksiltmek. tenkit Eleştirme.

Ankara 'daki genel kurul toplantısında sert tenkitler yapıldı.

Ankara'daki genel kurul toplantısında sert eleştirmeler yapıldı. tenkit etmek Eleştirmek, yermek. tensik etmek Düzenlemek. tenvirat Aydınlatma, ışıklandırma. tenvir etmek Aydınlatmak. tenzih etmek Arılamak, (kusur) kondurmamak. tenzil etmek lndirmek. tensip etmek Uygun görmek, yaraştırmak. tenzilat İndirim. terakki Gelişme, ilerleme. terakki etmek Gelişmek, ilerlemek. teraküm etmek Birikmek. terbiye Eğitim. terbiye etmek Eğitmek. terbiyevi Eğitici, eğitimle ilgili. tercih etnı.ek Yeğ tutmak, üstün tutmak. tercüman Dilmaç.

143

tercüman

Page 144: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tercüme

tercüme Çeviri, çevirme. tercüme etmek Çevirmek. tereddi Soysuzlaşma, yozlaşma. tereddüt Duraksama, kararsızlık, ikircim. tereddütlü Duraksar, kararsız, ikircimli. tereke Bırakıt. terekküp etmek Meydana gelmek, oluşmak. terfi etmek Yükselmek. terk Bırakma. terk etmek Bırakmak. terkip Birleşim. tertibat Düzen, düzenleniş. tertibat almak Düzen kurmak. tertip Düzen. düzenleniş, kurgu. tertip etmek 1. Düzenlemek, düzen vermek.

2. Kurmak. tertipli Düzenli, derli toplu. tertipsiz Düzensiz, savruk, bozuk düzen, karışık. tesanüt Dayanışma. tescil etmek Kütüğe geçirmek. teselli Avuntu, avunma. teselli bulmak Avunmak. teselli etmek Avutmak, avundurmak. tesellüm Teslim alma, elden alma. tesellüm etmek Teslim almak. tesir Etki. tesir etmek 1. Etkilemek.

2. Dokunmak, işlemek. tesis Kuruluş, kurma, kurum.

Tesis tarihi . . . Kuruluş tarihi ...

tesis etmek Kurmak. tesit etınek Kutlamak. teskin Yatıştırma. teskin etmek Yatıştırmak. tespit etmek Belirtmek, tutturmak. tesviye Düzleme. teşbih Benzetme. teşebbüs Girişim, girişme.

144

Page 145: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

teşebbüs etınek 1. Girişmek, el atmak. 2. Kalkışmak, yeltenmek.

teşekkül Oluş, kuruluş, kurum. teşevvüş Karışıklık, düzensizlik. teşhir Sergileme, sergi. teşhir etınek Sergilemek. teşkil Kurma, kurulma. teşkilat Örgüt, kuruluş. teşkil etınek 1. Kurmak, ortaya koymak.

Komisyon teşkil etmek.

Komisyon kurmak. 2. Sayılmak.

Mühim bir mesele teşkil etmez.

Önemli bir sorun sayılmaz. teşınil Yayma, yayılma. teşınil etınek Yaymak, içine aldırmak, kapsatmak.

Bu tecrübeler iyi netice verirse, bütün memlekete teşmil edilecek.

Bu denemeler iyi sonuç verirse, bütün yurda yayılacak. iş kanunu bir tek işçi çalıştıran iş yerlerine kadar teşmil edilecek.

İş yasası bir tek işçi çalıştıran iş yerlerine kadar yayılacak. teşri Yasama.

Teşri organı.

Yasama organı.

teşrif etınek Şereflendirmek, şeref vermek, buyurrnaic lran Şehinşahı memleketimize teşrif etti.

İran Şehinşahı yurdumuzu şereflendirdi. teşrif Buyurma, şeref verme, şereflendirme. teşrii Yasama. teşrii masuniyet Yasama dokunulmazlığı. teşrik etınek Ortak etmek, yanına katmak, koşmak. teşriki ınesai İşbirliği. teşvik 1. İsteklendirme, özendirme.

2. Kışkırtma.

teşyi Uğurlama, geçirme. tetkik İnceleme, incelenme, araştırma. tetkik etınek İncelemek, tevakkuf Duraklama, durma, eğh;şme.

145

tevakkuf

Page 146: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

tevali

tevali Sürüp gitme, birbirini kovalama, süre gelme. Bu hadiselerin leva/isi milli birliğimizi ve bütünlüğümüzü tehlikeye dü;ürecek bir mahiyet arz etmektedir. Bu olayların sürüp gitmesi ulusal birliğimizi ve bütünlüğümüzü tehlikeye düşü­recek bir nitelik göstermektedir.

tevarüs etınek Miras almak, kalmak. tevazu Alçak gönüllülük, gösterişsizlik. tevbih Paylama, azarlama. tevcih etınek 1. Çevirmek, yöneltmek.

2. (Nişan, unvan, vb.) Vermek. tevdiat Yatırım.

Banka tevdiatı. Banka yatırımı.

tevdi etınek Vermek, ısmarlamak, eline bırakmak. Kendisine tevdi edilen vazif�yi en iyi ;eki/de yapmak için ga_vret etti. Kendisine verilen görevi en iyi şekilde yapmak için çalışıp çabaladı. Atatürk, Cumhuriyetin bekçiliğini Türk gençliğine tevdi etti. Atatürk, Cumhuriyetin bekçiliğini Türk gençliğine ısmarladı.

teveccüh 1. Çevrilme, yönelme. 2. İlgi gösterme, yakınlık.

teveccüh kaybetınek Gözden düşmek. tevehhüın Kuruntu. tevehhüın etınek Kuruntuya kapılmak, kuruntu etmek, kurmak. tevellüt 1. Doğma, doğum.

Tevellüt tarihi. Doğum tarihi.

2. İleri gelme, meydana gelme. tevellütlü Doğumlu.

1317 tevellütlü. 1 3 1 7 doğumlu.

tevessül etınek Baş vurmak, girişmek, kalkışmak. Dolandırıcı, daha önce bankada çalı;tığını ve parasız kaldığından bu i;e tevessül ettiğini söylemi;tir. Dolandırıcı, daha önce bankada çalıştığını ve parasız kaldığından bu işe kalkış­tığını söylemiştir. Alacağın tazmini için icra takibatına tevessül edilmi;tir. Alacağın ödetilmesi için icra kovuşturmasına baş vurulmuştur.

tevfikan Uyarınca, uyarak, göre, gereğince. Savcı, sanıkların, Türk Ceza Kanununun 146. maddesine teefikan tecziyelerini talep et­mi;tir.

146

Page 147: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

turnike

Savcı, sanıkların, Türk Ceza Kanununun 146. maddesi uyarınca cezalandırılma-· !arını istemiştir.

tevhit Birleştirme. tevil Sözü çevirme. tevil etmek Sözü çevirmek.

Bakan, piyasada heyecan yaratan sözlerini tevil etti. Bakan, piyasada heyecan yaratan sözlerini çevirdi.

tevkif etmek Tutuklamak. tevlit etmek Doğurmak. tevsi etmek Genişletmek. tevsik etmek Belgelemek, belgeye bağlamak. tevzi Dağıtım, dağıtma. tevziat Dağıtım. teyakkuz Uyanıklık. teyit etmek Doğrulamak. tezahür Belirti, belirme, görünüm. tezahürat Gösteri. tezahür etmek Ortaya çıkmak, belirmek, görünmek, gözükmek. tezat Karşıtlık. tezayüt Çoğalma, artma. tezekkür (Bir sorunu) Konuşma. tezkiye Arıtlama. tezvir, tezvirat Yalan dolan. tezyif etmek Aşağılamak. tezyin, tezyinat Bezek, bezeme, süsleme. tıynet Yaradılış, maya.

Kötü tıynetli insanlar. Mayası bozuk insanlar.

tiraj Baskı sayısı. tolerans Hoşgörü. top yekun Toptan, toplu, bütün.

Top yekun harp. Toptan savaş.

totaliter Bütüncü. töhmet Suçlama, suç. transfer Aktarma, aktarım. transfer etmek Aktarmak. tretuvar Kaldırım. trimestr Üç aylık. turnike Döner geçit.

147

Page 148: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

ufki

u ufki Yatay. uhdesinde olmak Üstünde olmak, sorumluluğu altında olmak. uhdesine almak Üstüne almak, yüklenmek. ulvi Yüksek, yüce. umde İlke. umum Hep, bütün, kamu.

Umumun merifaati için. Kamu yararı için. Umum berber dükkanları. Bütün berber dükkanları.

umumhane Genelev. umumi Genel. umumi af Genel af. umumi efkar Kamuoyu, halkoyu. umumi katip Genel yazman. umumiyet Genel!ik. umumiyetle Genellikle, genel olarak. umum müdür Genel müdür. unsur Öğe. unvan San. usul Yöntem, yol. usulsüz -Yolsuz, yasasız.

ümit Umut. ümit etmek Ummak. ümitvar Umutlu.

Ü

ünsiyet Alışkanlık, alışıklık, tanışıklık, arkadaşlık. üslup ı. Deyiş.

2. Biçim. Gotik üslübunda bir bina. Gotik biçiminde bir bina.

Page 149: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

v

vaat etmek Söz vermek. vabeste olmak Bağlı olmak, bağlı bulunmak.

Mııvaffakiyetimiz çalışmamıza vabestedir. Başarı kazanmamız çalışmamıza bağlıdır.

vade Ödeme süresi. Gelir vergilerinin vadesi bir ay uzatılıyor. Gelir vergilerinin ödeme süresi bir ay uzatılıyor.

vahamet Ağırlık, korkulacak durum. vahdet Birlik. vahiın Ağır, korkulu. vahiıne Kuruntu. vahşi Yaban, yabanıl.

Valışt bir lıayvan gibi. Yabanıl bir hayvan gibi.

vaka Olay. vakar Ağır başlılık.

Türk gençliğinin vakarına yakışır bir şekilde. Türk gençliğinin ağır başlılığına yakışır bir şekilde.

vakıf olmak Bilmek, öğrenmek. Sanıklar işin aslına vakıf olmadıklarını beyan ettiler.

Sanıklar işin aslını bilmediklerini bildirdiler. vaki Olan, olmuş, yapılan. vakur Ağır başlı. varak Yaprak. varaka Kağıt, yazılı kağıt, belge.

Hüviyet varakası. Kimlik belgesi.

varidat Gelir. varis Kalıtçı, mirasçı. varit olmak Olabilmek, söz konusu olmak.

vasat

lstifa edip etmediğini soran gazetecilere, böyle bir şeyin varit olmadığını söyledi. Çekilip çekilmediğini soran gazetecilere, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi.

vasat Orta, ortam. vasati 1, Ortalama, orta.

2. Ortalama olarak.

149

Page 150: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

vasfı mümeyyiz

vasfı mümeyyiz Ayırıcı nitelik. vasıf Nitelik. vasıflandırmak Nitelendirmek. vasıl olmak Varmak, ulaşmak, ermek. vasıta 1. Araç.

Nakliye vasıtası. Taşıma aracı.

2. Aracı. Para faizsi.: ev kirasız yirmi bin lira aranmaktadır, vasıta kabul edilmez. Para faizsiz ev kirasız yirmi bin lira aranmaktadır, aracı kabul edilmez.

3. Aracılık. Matbuat vasıtasıyle efkdrıumum{yeye arz edilmektedir. Basın aracılığıyle kamuoyuna sunulmaktadır.

vatan Yurt. vatandaş Yurttaş. vatani Yurttaşlık.

Vatani vazife. Yurttaşlık ödevi.

vatanperver Yurtsever. vaz'etmek Koymak. vazıh Açık, belli. vazıikanun Yasa koyucu. vaziyet etmek El koymak. vazife Görev, ödev. vazifedar, vazifeli Görevli. vazifeşinas Görevine düşkün, işine bağlı. vaziyet Durum. vecibe Ödev, boyun borcu. veciz Özlü. vecize Özdeyiş. veçhe Yön. veçhile Üzere, . . . yönden.

Yukarıda anlatıldığı veçhile . . .

Yukarıda anlatıldığı üzere . . . Her veçhile . . . Her yönden . . . Hiç bir veçhile .. . Hiç bir yönden . . .

vefat Ölüm. vehim Kuruntu.

150

Page 151: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

vehleten Birdenbire, ansızın. vekalet 1. Bakanlık.

2. Vekillik. vekalet etmek Yerine bakmak, vekillik etmek. vekaleten Yerine . . . . , vekil oiarak .

• . . vekaleten tayin olundu . . . . vekil olarak atandı.

velev, velevki İster, isterse, olsa da.

Velev sen, velev o .. . İster sen, ister o .. . Velevki öyle farz edelim. İsterse öyle sayalım.

velhasıl Kısacası, sözün kısası. velut Verimli, doğurgan. verese Kalıtçılar, mirasçılar. vesaik Belgeler. vesair Ve başka (vb.) . vesaire Ve benzerleri (vb.) . vesait Araç. vesaiti nakliye Taşıt. vesika Belge. vesile olmak Yol açmak.

Sık sık tezahürlere vesile olan bir konuşma yapmıştır.

Sık sık gösterilere yol açan bir konuşma yapmıştır. veznedar Vezneci. vikaye etmek Korumak, esirgemek. vilayet İl. viraj Dönemeç. virane Ören, yıkıntı. vuku Olma, meydana gelme, ortaya çıkına. vuku bulmak, vukua gelmek Olmak, meydana gelmek. vukuat Olaylar. vukuf Bilgi.

Bu mevzuda vukuf sahibidir.

Bu konuda bilgisi vardır. vusul Ulaşma. vuzuh Açıklık. vuzuha kavuşmak Açıklığa kavuşmak.

151

vuzuha kavuşmak

Page 152: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

vücut

vücut 1. Varlık. 2. Ten, gövde.

vücuda getirmek Yaratmak, ortaya koymak. vürut Gelme, geliş. vüsat Genişlik.

yad etmek Anmak. yadigar Anmalık.

y

yakinen Yakından, kesin olarak, iyice. Yakinen biliyorum. Yakından biliyorum.

yegane Tek, biricik. Yegane arzum. Biricik isteğim.

yeis Umutsuzluk, üzüntü. yeknesak Tekdüzenli, tek biçimli, tek örnekli, biteviye. yekpare Tek parça, bütün.

yekten 1. Birden, birdenbire. 2. Durup dururken.

yekdn Tutar, toplam. yek vücut Tek bir varlık. yemin Ant. yemin etmek Ant içmek. yemin verdirmek Ant içirmek. yevmi Günlük, gündelik. yevmiye Gündelik.

11çi yevmiyelerine zam yapılacak. İşçi gündelikleri artırılacak.

yevmiye defteri Günlük defter.

zabıt, zabıtname Tutanak. ,Zabıt ceridesi. Tutanak dergisi.

z

152

Page 153: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

zabıta Kolluk. zafiyet Arıklık, zayıflık. zahir 1. Açık, belli.

2. Görünüş, dışyüz. 3. Görünüşe göre.

zahire Aşlık. zahiren Görünüşe göre, sözde, görünen.

<:,ahiren vatanperver geçinen bu insanların içyüzünü herkes öğrendi. Sözde yurtsever geçinen bu insanların içyüzünü herkes öğrendi.

zahiri Görünen, görünürdeki, dış. zahmet Sıkıntı, yorgunluk, güçlük. zaıf 1. Güçsüzlük, eksiklik.

Kanunların bu mevzudaki za'fından istifade ederek kurtulmuştu. Yasaların bu konudaki eksikliğinden yararlanarak kurtulmuştu.

2. Tutku, düşkünlük. Paraya karşı za'fından istifade ederek. Paraya düşkünlüğünden yararlanarak.

3. Zayıflık, düşüklük. Ahlaki zaıf Ahlak düşüklüğü.

zail olmak Yok olmak, ortadan kalkmak, giderilmek. zait Gereksiz, artık.

<:,ait addetmek. Gereksiz saymak.

zalim Kıyıcı, zulmedici, ezici. zam 1. Katma.

2. Artırma, bindirim. zan Sanı. zannetmek Sanmak. zapt etmek 1. Zorla almak.

Malını zapt etmişler. Malını zorla almışlar.

2. Tutmak. Hiddetini zapt edemedi. Öfkesini tutamadı.

3. Yazıya geçirmek. ljadesini zapt etmek. Söylediklerini yazıya geçirmek.

4. Hatırda tutmak, bellemek.

153

zapt etmek

Page 154: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

zapturapt

işittiklerini zapt etmek. İşittiklerini hatırda tutmak.

zapturapt Sıkıdüzen. Zapturapt altına almak. Sıkıdüzen altına almak.

zarafet İncelik, zariflik. zarfında İçinde.

Son bir hafta zaı:fında suçiçeği vakalarına rastlanmıştır. Son bir hafta içinde suçiçeği olaylarına rastlanmıştır.

zarif İnce. zaruret 1. Zorunluk, kaçınılmazlık.

2. Sıkıntı, yoksulluk. zaruri Kaçınılmaz, zorunlu. zat 1. Kişi, kimse.

2. Öz. zaviye Açı, köşe. zayi Yitik. zayiat Yitik, yitikler. zayiat vermek Yitiklere uğramak, yitik vermek. zayi etmek Yitirmek. zayi olmak Yitmek. zecren Zorla, zorlayarak, gücün. zecri Zorlayıcı. zehap Sanı, sapma.

Zehabına kapılmak. Sanısma kapılmak.

zelil Aşağılık, bayağı.,

zelzele Deprem, yersarsıntısı. zem Yergi, yerme, kötüleme. zemmetmek Yermek, kötülemek. zevahir Görünüş, dış görünüş. zeval bulmak Düşmek, çökmek, ortadan kalkmak, yok olmak. zeval vermek Düşürmek, çöktürmek, ortadan kaldırmak, yok etmek. zevat Kişiler, kimseler. zevk 1. Beğeni.

2. Tat. 3. Eğlenme, eğlence.

Zevkine düşkün. Eğlencesine düşkün.

zeyil Ekleme, ek, ulama.

154

Page 155: kutupyıldızı kitaplığı 1709...Türk basınının Türkçenin özleşmesi yolunda harcadığı çaba bugün övünç veri ... HABER DİLİ SÖZLÜGÜ AÇIKLAMALAR Adından da

zıddiyet Karşıtlık, uyuşmazlık. zımnen Üstü kapalı olarak, alttan alta, dolayısıyle. zımnında Dolayısıyle, için. zımni Üstü kapalı, örtülü.

Bu sözlerde zımni bir tehdit var. Bu sözlerde üstü kapalı bir korkutma var.

zıt Karşıt, uymaz, uyuşmaz. zihniyet Anlayış. zikir Anma, söyleme. zikretmek Anmak, söylemek. zillet, zül Aşağılama, aşağılanma. zinde Dinç, diri, canlı. zira Çünkü. ziraat Tarım, çiftçilik. ziraat vekaleti Tarım Bakanlığı. zirai Tarımsal, tarım.

Zirai faaliyetler . . . Tarım çalışmaları . . .

zirve Tepe, doruk, uç. ziyade Artık, çok. ziyafet Şölen. ziynet Süs, bezek. zuhurat Beklenmedik, umulmadık olay. zuhur etmek Baş göstermek, ortaya çıkmak, olmak. zulmet Karanlık. zulüm Ezgi. zümre Bölük, takım.

ıss

zümre