231
Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Kahinin Gülü Cilt3 Akhran'ın Kahini 1. Çöl, intikam peşindeki bir tanrının gözü gibi parlayan yaz güneşinin altında yanıyordu. O yakıcı, sindirici bakışın altında, çok az şey hayatta kalabilirdi. Hayatta kalabilenler, göz gece- nin uykusuna kapanana kadar kendi deliklerine gizlenerek, sessizce çadırlarında dolanarak tanrının kızgın görüşünün dı- şında kalıyorlardı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen, sıcaklık çölün ze- mininden, cin Fedj'in bile, bir şiş kebabın ucuna geçirilmiş ve sonsuz bir ateşin kömürleri üzerinde yavaşça kızartılıyormuş gibi hissetmesine neden olacak bir yoğunlukta yayılıyordu. Fedj Tel'in etrafındaki kampta -eğer buna kamp denebilir- se- kederle dolandı. Efendisi, Şeyh Caffar El Vidcar'm huzurun- da olması gerektiğini biliyordu, ama Şeyh'in bugünlerdeki mi- zacı düşünülürse, Sul'ün şeytancıklarından birine hizmet etme- yi tercih ederdi. Son birkaç aydır dumm her sabah aynıydı. Fedj efendisinin parmağındaki yüzükten fırladığı anda başlıyordu. Önce sızlanma faslı... Ardından yumruklarını sallayan Caf- far feryat etti. "Akhran'ın bütün çocukları arasında, en talihsizi ben değil miyim? Lanetlendim, lanetlendim! İnsanlarım esir alındı! Tepe- lerdeki evlerimiz yok edildi! Hayatımız olan koyunlar rüzgar- MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN lara ve kurtlara yem oldu! Büyük kızım, yaşlılığımın ışığı, ka- yıplara karıştı!" Fedj'in sürekli olarak kızın ortadan kayboluşunun bir lanet değil, bir lütuf olarak düşünülmesi gerektiğini düşündüğü bir dönem olmuştu ve bu uzun zaman önce de değildi, ama cin -işkenceyi uzatmak istemediğinden- buna değinmekten hep kaçınmıştı. Sızlanma ve yumruklarını sallama faslı, cinin uzun süredir devam eden acısını, içinden gelen yorumlarla sessizce nokta- layarak, yüksek sesli öğütlere ve göğüs dövmeye dönüştü. "Bana bunu neden yaptın Akhran Hazretleri? Ben, Caffar El Vidcar, emirlerinin her birine imanla sorgusuz sualsiz uydum!" Sorgusuz sualsiz mi sahip? O zaman ben de keçinin evla- dıyım! "Kızımı getirmedim mi, ceylan gözlü kıymetli mücevheri- mi..." Ve açlıktan ölmek üzere olan bir leopar tabiatlı! "Kadim düşmanım Şeyh Macit El Fakhar'ın -develer kafası- nı çiğnesin- oğluyla evlenmesi için getirmedim mi ve ayrıca yine emrinle halkımı bu lanetli Tel'in etrafında yaşamaları için getirmedim mi, buyruğun üzerine burada düşmanımızla barış içinde oturmadık mı Akhran Hazretleri, yoksa hırsız Akar kış- kırtmasaydı barış içinde yaşardık mı demeliyim..." Hranalarm, Akar atlarını "barışçıl" şekilde çalmalarının ha- karet olduğunu kim sokmuştu kafalanna. "Ve düşmanlarımızın elinde acı çekmedik mi? Eşlerimiz ve çocuklarımız Amir'in askerleri tarafından kollarımızdan alındı ve şehirde hapis tutuluyorlar! Kampımız yok edildi, vahada her gün azalan su gözlerimizin önünde..." Fedj iç geçirerek gözlerini devirdi ve -bunun bir çaresi ol- 10 Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Kahinin Gülü Cilt3 Akhran'ın Kahini

1. Çöl, intikam peşindeki bir tanrının gözü gibi parlayan yazgüneşinin altında yanıyordu. O yakıcı, sindirici bakışın altında,çok az şey hayatta kalabilirdi. Hayatta kalabilenler, göz gece-nin uykusuna kapanana kadar kendi deliklerine gizlenerek,

sessizce çadırlarında dolanarak tanrının kızgın görüşünün dı-şında kalıyorlardı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen, sıcaklık çölün ze-mininden, cin Fedj'in bile, bir şiş kebabın ucuna geçirilmiş vesonsuz bir ateşin kömürleri üzerinde yavaşça kızartılıyormuşgibi hissetmesine neden olacak bir yoğunlukta yayılıyordu. Fedj Tel'in etrafındaki kampta -eğer buna kamp denebilir-se- kederle dolandı. Efendisi, Şeyh Caffar El Vidcar'm huzurun-da olması gerektiğini biliyordu, ama Şeyh'in bugünlerdeki mi-zacı düşünülürse, Sul'ün şeytancıklarından birine hizmet etme-yi tercih ederdi. Son birkaç aydır dumm her sabah aynıydı. Fedjefendisinin parmağındaki yüzükten fırladığı anda başlıyordu. Önce sızlanma faslı... Ardından yumruklarını sallayan Caf-far feryat etti. "Akhran'ın bütün çocukları arasında, en talihsizi ben değilmiyim? Lanetlendim, lanetlendim! İnsanlarım esir alındı! Tepe-lerdeki evlerimiz yok edildi! Hayatımız olan koyunlar rüzgar- MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANlara ve kurtlara yem oldu! Büyük kızım, yaşlılığımın ışığı, ka-yıplara karıştı!" Fedj'in sürekli olarak kızın ortadan kayboluşunun bir lanetdeğil, bir lütuf olarak düşünülmesi gerektiğini düşündüğü birdönem olmuştu ve bu uzun zaman önce de değildi, ama cin-işkenceyi uzatmak istemediğinden- buna değinmekten hepkaçınmıştı. Sızlanma ve yumruklarını sallama faslı, cinin uzun süredirdevam eden acısını, içinden gelen yorumlarla sessizce nokta-layarak, yüksek sesli öğütlere ve göğüs dövmeye dönüştü. "Bana bunu neden yaptın Akhran Hazretleri? Ben, Caffar ElVidcar, emirlerinin her birine imanla sorgusuz sualsiz uydum!" Sorgusuz sualsiz mi sahip? O zaman ben de keçinin evla-dıyım! "Kızımı getirmedim mi, ceylan gözlü kıymetli mücevheri-mi..."Ve açlıktan ölmek üzere olan bir leopar tabiatlı! "Kadim düşmanım Şeyh Macit El Fakhar'ın -develer kafası-nı çiğnesin- oğluyla evlenmesi için getirmedim mi ve ayrıcayine emrinle halkımı bu lanetli Tel'in etrafında yaşamaları içingetirmedim mi, buyruğun üzerine burada düşmanımızla barışiçinde oturmadık mı Akhran Hazretleri, yoksa hırsız Akar kış-kırtmasaydı barış içinde yaşardık mı demeliyim..." Hranalarm, Akar atlarını "barışçıl" şekilde çalmalarının ha-karet olduğunu kim sokmuştu kafalanna. "Ve düşmanlarımızın elinde acı çekmedik mi? Eşlerimiz veçocuklarımız Amir'in askerleri tarafından kollarımızdan alındıve şehirde hapis tutuluyorlar! Kampımız yok edildi, vahadaher gün azalan su gözlerimizin önünde..."Fedj iç geçirerek gözlerini devirdi ve -bunun bir çaresi ol-10

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 2: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİmadiğinin farkında olarak- o söylevinin ortasındayken efendi-sinin çadırına girdi. "...ve yine de burada, Sul'ün bile uzun yaşayamayacağı buyerde, lanetli bir bitkinin -kahverengi ve kurumuş uzantılarıbenimkiler kadar eriyip bitmiş görünen- açmasını bekleyerekkalmamızda ısrar ediyorsun? Açmasını? Benim çenemde bile okum emici kaktüsünkinden daha çabuk güller açar!" diye ba-ğırdı Caffar, göğe zayıf bir yumruk savurarak. Yaşlı adamın kır sakallı çenesinden dışarıya çiçekler açtır-mak düşüncesi o kadar çekici bir ayartmaydı ki, Fedj ızdıraplakıpırdandı. Ama artık sızlanma ve yumruk sallamalar sona er-mişti. Hep ağlak bir pişmanlık ve yaltaklanma izlerdi bunu.Fedj gerildi. Neyin gelmekte olduğunu biliyordu. "Affet beni Akhran Hazretleri." Caffar kendini yüzükoyunyere attı, çadırının zeminine önce burnu değerek düştü. "Bizzavallı ölümlülerin buyruğunu anlaması zor olduğundan vezorluklar yüzünden hepimiz helak olacağız gibi göründüğün-den, sana yalvarıyorum" -bai/an katları arasından dışarıyı gö-zetleyen boncuk gibi bir göz, dikkatle cinin üzerine sabiden-di- "bizi bu adaktan kurtar ve bırak da bu lanetli yerden ayrı-lıp tepelerdeki sürülerimize geri dönelim..."Fedj kafasını iki yana salladı.Boncuk göz yalvaran bir hal aldı. "Cevabını alçakgönüllülükle bekliyorum Akhran Hazretle-ri," diye mırıldandı Caffar çadırın zeminine doğru. "Tanrı size cevabını verdi," dedi Fedj sert ve aksi bir ses to-nuyla. "Kahinin Gülü açana kadar kuzenlerinizle barış içindeTel'de kalmaya devam edeceksiniz.""Mezarlarımızda açacak!" Caffar yumruklanyla yeri dövdü."Öyle olacaksa öyle olur. Akhran'ın bilgeliğine hamdolsun."11

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Akhran'm bilgeliğine hamdolsun!" diye taklit etti onu Caf-far. Cılız bacaklarının üzerinde sıçrayarak cine atıldı. "BizzatAkhran'dan duymak istiyorum, ben açlıktan geberirken karnıtok dolaşan habercilerinden birinden değil. Git Tanrıyı bul.Onu bana getir! Ve bunu gerçekleştirene kadar da geri gelme!" Fedj alçakgönüllü bir selamla ayrıldı. En azından bu emirbir değişiklikti ve cine gerçekleştirecek bir hedef sağlıyordu,ayrıca bunu yaparken de uzunca bir süre burada olmama iz-

ni. Bir zamanlar büyük ve rahat bir mesken olan yerin kavrul-muş ve parçalanmış kalıntılarının dışında dururken, Fedj Caf-far'm vahşi kızını geride bırakan çılgınca bağırtılarını ve ilen-melerini duyabiliyordu. Fedj çöle, Tel'in karşı yakasına, Caf-far'ın eski düşmanı Macit El Fakhar'ın çadırının bulunduğu ye-re bir göz attı. Cafffar'ın çadırının duvarları yaşlı adamın öfke-siyle, yaşayan, nefes alan bir varlık gibi. kabarıp titredi. Ma-cit'in çadırıysa aksine hayat suları çekilmiş bir meyve kabuğugibi duruyordu. Fedj geçmişi düşündü -insanlarıyla ve savaşçı oğluyla gu-rur duyan- koca Macit'in öfkesini kumullara yağdırdığı sade-ce birkaç ay öncesini. Şimdi Macit'in halkı Kich'de hapsolmuş-tu; savaşçı oğlu en iyi olasılıkla ölmüş, en kötü olasılıkla çöl-de hırsızlar gibi dolanan bir korkaktı. O koca adam çadırındannadiren dışarı çıkan, umudunu yitirmiş bir adamdı. Fedj, Macit'in büyük oğlu, Akar Kalifi Khardan'ın, Tel sava-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 3: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

şından, gül rengi ipekten bir kadın çadoru içinde sinsice kaç-tığının askerlerce görüldüğünü efendisine iletmekte bu kadarhızlı davranmamış olmayı bir çok defa dilemişti. Ardından ge-len -Amir'in askerlerinin verdiği zarardan çok daha kötü— ruhve cesaret enkazlarını önceden görmüş olsaydı, cin muhakkakki diline ateş karıncaları eker ve konuşmadan önce yutardı.12

AKHRAN'IN KAHİNİ Keyfi tamamen kaçmış olan Fedj, çok geçmeden Tel'i epeygeride bırakarak çölde amaçsızca dolaştı. Cin, efendisinin em-riyle hareket etmiş ve Akhran'ı aramaya gitmiş olmalıydı, amaFedj Gezgin Tanrı'nın sadece kendisi bulunmak istediğinde bu-lunabileceğini biliyordu ve o an, Fedj çok uzağı ya da çok faz-la yeri aramak zorunda kalmayacaktı. Ama Akhran kendini ay-lardır göstermemişti. Fedj gök katında birşeyler olduğunu bili-yordu. Sadece ne olduğunu bilmiyor ve tahmin edemiyordu.Gerilim havada daireler çizen bir akbaba gibi asılıydı, siyah ka-natlarının gölgesini her hareketin üzerine düşürüyordu. Caf-far'ın cini, efendisi açlıktan kıvranırken ziyafet çekmekle suçla-ması hiç adil değildi. Fedj haftalardır doğru düzgün yemek ye-memişti.? Cin kamptan uzakta, kasvetli düşünceler ve önsezilerlegökyüzünde sürüklenirken, çölde sıradışı bir hareketlilikgörünce korkunç düşüncelerinden sıyrıldı. Cinin dün çadırla-rın olmadığına yemin edebileceği yerde, gece boyunca seyrekbir şekilde dağılmış çadırlar türemişti. Nereye gelmiş olduğu-nu anlaması sadece bir dakika sürdü. Akar topraklarının sınır-larını işaretleyen güney kuyusundaydı. Ve orada, kuyunun et-rafında kamp yapmış, Macit'in suyunu kullanan bir başka es-ki düşman vardı -Şeyh Sait. Macit'in kıymetli suyuna yapılan bu tecavüzün morali bozukşeyhi hayata döndüreceğini düşünen cin, haberi sahibi olmayan,hatta daha da ötesi düşmanı olan birine nasıl söyleyeceğini dü-şünürken, gökyüzünde bir şeklin birleştiğini gördü. "Raja?" diye sordu Fedj sakıngan bir tavırla, eli yanındakidevasa kılıca giderken. Şeyh Sait'in cininin kaslı, koyu tenli bedeni, eli kılıcında, kum-dan yükselen ısı dalgalannın arasından Fedj'in karşısında titreşti.13

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Fedj?" dedi diğer cin, yakına süzülerek. . "Senin de pekala bildiğin gibi Fedj, tabii gözlerin de aklı-nın tuttuğu yolu tutup kaçmadılarsa!" dedi Fedj kızgınlıkla, "iç-tiğiniz su Şeyh Macit'in kuyusuna ait! Efendin, elbette ki, şey-hin izni olmadan sudan içenlerin susuzluklarının çok geçme-den kendi kanlannı içerek giderildiğinin farkındadır." "Efendim istediği kuyudan su içer ve onu durdurmaya ça-lışanlar kendilerini çakalların midesinde bulurlar!" diye hırladıRaja. Cin gözleyerek ve bekleyerek havada çömelmişken, kılıç-lar güneşte san sarı parlıyor, küpeler ve bileziklerden altınyansıyor, çıplak göğüsleri terle parıldıyordu. Derken, Raja kıvrık kılıcını acı bir bedduayla aniden savur-du. Kılıç havada döne döne ilerleyip yere gürültüyle saplandıve Pagrah çölünde, görenlerin bugün bile sırnnı çözemediği,kılıç şeklinde dar ve derin bir vadi oydu. "Beni olduğum yerde öldür!" diye bağırdı Raja. Yüzünden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 4: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yaşlar akıyordu. Geniş kollarını açarak, koyu renk tenli göğsü-nü öne çıkardı. "Beni şimdi öldür Fedj. Seni durdurmak içinkılımı kıpırdatmayacağım!" Bu gösterinin etkisi, cinin ölümsüz olması ve Fedj'in kılıcı-nı Raja'ya hiç zarar vermeden binlerce defa saplayabileceğigerçeğiyle bir şekilde azalsa da, soylu bir hareketti ve Fedj'inyüreğine dokundu. "Dostum, bu da ne demek oluyor?" diye bağırdı Fedj, bel-li bir temkinlilikle silahını indirip Raja'ya yaklaşırken. EfendisiSait gibi, savaşçı cin Raja da ağzında hâlâ bir ya da iki dişi kal-mış kurnaz ihtiyar bir köpekti. Ama yaklaştıkça, Fedj Raja'nınkırbaçlanmış küçük bir enikten öte olmadığını gördü. İri yarıcinin umutsuz olduğu öyle barizdi ki, Fedj kılıcını kınına sok-14

AKHRAN'IN KAHİNİtu ve kolunu heybetli, geniş omuzlarına rahatlatıcı bir şekildesardı. "Dostum, böyle devam edemezsin!" dedi Fedj, bu ızdırapmanzarası karşısında endişelenerek. "Bu kadar da kötü olamaz!" "Ah, öyle mi?" diye bağırdı Raja vahşice; kafasını koca al-tın küpeleri çenesine değene kadar sallayarak. "Şeyh Macit'e,Sait'in onun suyunu çaldığını söyle! Geçtiğimiz aylarda olaca-ğı gibi, onu kavgaya getir, getir de efendimin çölde karnınınüzerinde sürünmesini ve kuruyup büzüşüp bir kertenkele gi-bi ölmesini izlemenin tadını çıkarsın!" Fedj bunu aynen yapacağına kolaylıkla yemin edebilirdi. Sa-it'in çöküşünden ve Macit'in göklere yükselmesinden şeytancabir zevk duyabilirdi. Ama duymamayı tercih etti. Raja'nın acına-cak durumu kendininkine çok benziyordu ve Fedj, Raja'nındüşmanlarının gerçek koşullan hakkında bir şey biliyor olmasıgerektiğini yoksa kendi içinde nasıl bir karmaşa yaşarsa yaşa-sın böyle bir zayıflığı dışavurmayacağını tahmin ediyordu.Cin bir sürü kumulun yerini değiştirecek şekilde iç geçirdi. "Yazık, dostum Raja. Efendin çadırına gelse ve gözlerinioyup çıkarsa Şeyh Macit'in sesini öfkeyle yükseltmeyeceğinisenden saklayacak değilim. Ve benim şeyhim Tanrı'ya, kulak-ları bugünlerde kumla tıkalı olduğundan kimseye hayn do-kunmayan Akhran Hazretleri'ne beddua etmeye başladı. Raja sert yüzünü kaldırdı. "Demek duyduğumuz - Macit'leCaffar'ın neredeyse bizim kadar umutsuz durumda oldukları,doğru?" "Neredeyse!" dedi Fedj aniden öfkelenerek. "Hiçbir duru-mun bizim içinde bulunduğumuz durumdan daha umutsuz ol-masına imkan yok. Kamp köpeklerini yemeye başladık!""Öyle mi?" dedi Raja öfkesi kabararak. "Şey, kamp köpeği15

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANbizim için ziyafet olurdu! Biz yılan yemeye başladık!" , "Son köpeği de dün yedik ve ondan beridir çöldeki bütünyılanları silip süpürdük, çok yakında..." Hava, bir ölümlüye, çakan muazzam bir şimşek gibi görü-nen bir görüntüyle yanldı. Ancak iki cin, döven kollar ve ba-caklar gördüler ve bir bedduanın gökgürültüsü gibi gürlediğiniduydufar. Kendilerinden biri olduğunun farkına vararak, iki cinde dillerinin ucuna gelen (yılan ya da köpekten daha besleyi-ci) sözleri yuttular ve hemen bir kumulun altında sırtüstü yat-makta, hızla soluk alıp vermekte olan, hafif yanık ve dumanı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 5: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

tüten yabancıya yaklaştılar. "Kalk Ve kendini tanıt. Efendinin adını söyle ve bize Akarve Aran topraklarında ne yapmakta olduğunu anlat!" dedi Ra-ja'yla Fedj. Yabancı cin cesurca ayağa kalktı, kılıcı elindeydi. Ciningiysilerinde zenginlik havası yoktu; taşıdığı mücevher kapla-malı kılıcı ve bir kaftan giymekle kazanılamayacak olandoğuştan gelen bir üstünlük havası vardı. Fedj de Raja da bir-birlerine endişeyle baktılar. "Efendimin adı sizin düzleminizdekiler için önemli değil-dir," diye belirtti cin. "Büyüklerden birine mi hizmet ediyorsun?" diye sordu Fedjsesini kontrol altına alarak, bu arada Raja hemen bir selamvermişti. "Öyle!" dedi cin onlara hiddetle bakarak. "Ve sizin gibi sıh-hatli iki erkeğin yukarıda yapılması gereken işler varken ne-den burada dolandığınızı sormak istiyorum!" "İş mi? Ne demek istiyorsun?" dedi Raja diklenerek. "Bura-da efendilerimize hizmet etmek için dolanıyoruz...""Göklerde savaş varken mi?"16

AKHRAN'IN KAHÎNÎ"Savaş!" İki cin de yabancıya dikkatle baktılar. "Ölümsüzlerin katında yangın patlak verdi," dedi yabancıcin vahşice. "Bir şekilde, Kayıp Ölümsüzler bulundu ve esaret-ten kurtanldılar. Tanrıça Evren ve mukabili, Tanrı Zhakrin dehayata döndüler ve ikisi de Quar'ı kendilerini yok etmeye ça-lışmakla suçladılar. Bazı Tanrılar Quar'ın tarafını tutuyor, di-ğerleri ona saldırıyor. Varlığımız için savaşıyoruz! Bununla il-gili hiçbir şey duymadınız mı?" "Hayır, Akhran adına, hiçbir şey duymadık!" diye yemin et-ti Fedj. Raja kafasını iki yana salladı, küpeleri ahenksiz bir şekildeyanaklarına çarptı. "Yukarıdaki karmaşayı düşünecek olursak," dedi yabancı,"endişelenecek bir şey yok sanırım. Ama artık bildiğinize gö-re, kaybedecek vakit yok. Gelmelisiniz! Bütün kılıçlara ihtiya-cımız var. Quar'ın ifriti Kaug her dakika daha da güçleniyor!" "Ama eğer bütün ölümsüzler ölümlü alemden ayrılacakolursa, burada kim bilir ne korkunç şeyler olur?" "Ölümsüz alemin yıkılmasından çok daha iyidir," dedi ya-bancı. "Çünkü bu her şeyin sonu anlamına gelecektir.""Efendime söylemeliyim," dedi Fedj kaşlarını çatarak."Ben de öyle," dedi Raja."Sonra sana katılırız." Yabancı cin kafa salladı ve kumu bir bulut gibi dalgalandı-ran kocaman bir hortum yaratarak gerisin geri göğe sıçradı.Birbirlerine sert sert bakan Fedj ve Raja ortadan kayboldular,gidişleri granitte delikler açan ve Pagrah çölüne sarsıcı dalga-

lar gönderen eşzamanlı birer patlama yarattı.17

2

Gözcü çöl kumunda sık sık tökezleyip düşerek, kalkıp tek-rar koşmaya başlayarak delice ilerliyordu. Koşarken bir yan-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 6: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

dan da bağırıyordu ve Şeyh Caffar'la Macit'in yok edilmiş ka-bilelerinde kalmış her bir adam çok geçmeden çadırlarındançıkmış ve gözcünün yaklaşmasını gergin bir ilgiyle seyretme-ye başlamışlardı. Gözcü bir Akar'dı, Şeyh Macit'in kabilesininbir üyesi ve at sırtında olmak yerine yayandı. Kalan birkaç atda -Amir'in askerlerinden paçasını kurtardıktan sonra çöldedolaşırken bulunanlar- bir sultanın hazinesindeki bütün mü-cevherlerden kıymetli sayılıyor ve nadiren sürülüyordu. Bu atlardan biri Macit'indi, hikayeye göre, aygırın sahibi sa-vaşta öldükten sonra, kahraman at, sürücünün başında nöbettutar, askerleri şiddetli, tehlikeli çiftelerle defedermiş. Kalan at-lardan bir diğeri Khardan'ındı. Kimse yanına yaklaşamıyordu.Denemeye kalkanlar, kulakların yassılaşması, diş göstermesive heybetli göğsünden gelen alçak sesli bir gurlamayla uyarı-lıp uzaklaştırılıyordu. Ama Khardan'ın atı kamp civarında kal-mıştı, sık sık akşam karanlığı ya da alacakaranlıkta, kumulla-rın arasından hemen hemen hayaletimsi siyah bir gölge gibigörülüyordu. Hayalperestler bunun Khardan'ın öldüğü, ruhu-nun ata geçtiği ve halkını kolladığı anlamına geldiğini iddia AKHRAN'IN KAHİNİediyorlardı. Mantıklı olanlar aygırın asla kısraklarından fazlauzaklaşmayacağını söylüyorlardı. Gözcü kampa tökezleyerek girdi. Ilık suyla dolu bir kırbaile karşılandı, adam kana kana, ama tek bir damlasını ziyan et-memeye dikkat ederek içti. Sonra Macit'in sessiz çadırına yak-laştı. Giriş kapalıydı, Şeyh'in rahatsız edilmek istemediğininişareti. Khardan'ın yarattığı rezaletin dedikodusu ulaştığındanve babası oğlunun kılıcını kırıp onu ölü ilan ettiğinden berineredeyse sürekli kapalıydı."Şeyhim," diye bağırdı adam. "Haberlerim var."Yanıt gelmedi. Gözcü etrafa şüpheyle bakındı ve diğer adamların birçoğuona devam etmesini işaret ettiler. "Efendim," diye devam etti gözcü umutsuzlukla, "Şeyh Sa-it ve halkı güney kuyusunun etrafında kamp kurmuşlar!" Alçak bir mırıltı, Akar'da kumların arasındaki rüzgarın sesigibi gezindi. Şeyh Caffar'ın liderlik ettiği Hranalar neler oldu-ğunu görmek için çadırlarından çıkmış, konuşmadan birbirle-rine bakıyorlardı. Bu savaş demekti. Muhakkak ki, Macit'i ke-derinden uzaklaştıracak bir şey varsa, o da bölgesinin kadimdüşmanı tarafından haksız yere işgal edilmesiydi. Akarların homurtuları kızgın savunma konuşmalarına dö-nüştü, şeyhlerini yüksek sesle çağırdılar ve sonunda çadırınkapısı açıldı. Sessizlik öyle aniden çöktü ki, adamlar nefeslerini boğaz-larından alıyor olmalıydılar. Macit'i bir süredir görmemiş olan-lar gözlerinde yaşlarla, kafalarını başka yana çevirdiler. Adam,Tel'e yapılan akından bu yana geçen her ay boyunca bir onyıl yaşlanmış görünüyordu. Uzun boylu, güçlü vücudu bü-külüp eğilmişti. Siyah gözlerindeki keskin, sert bakışları kızar-19

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANmış ve donuktu. Sert kıllı bıyıklan, çıplak kemik kadar beyazve eriyip gitmiş şahin burnunun altından sarkıyordu. Ama Macit hâlâ şeyhti, kabilesinin saygı duyulan lideri.Gözcü, ya selamlamak için ya da bitkinlikten dizlerinin üzeri-ne çöktü, bu arada aksakallıların, kabilenin yaşlılannın çoğu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 7: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

bu haberi tartışmak için öne çıktılar. Macit elinin yorgun bir hareketiyle konuşmaları engelledi."Hiçbir şey yapmayın." Hiçbir şey! Aksakallılar birbirlerine baktılar, Akar erkekleriters ters baktılar ve Caffar kaşlarını çatarak kafasını iki yanasalladı. Dile getirilmeyen meydan okumayı duyan Macit onla-ra ters ters baktı, siyah gözleri ani bir ateşle parlıyordu. "Dövüşecek misiniz aptallar?" diye hırladı. "Nasıl?" Eliylevahaya doğru işaret etti. "Sizi savaşa taşıyacak atlar nerede?Kırbanız için su nerede? Sait'le kırık kılıçlarla mı savaşacaksı-nız?" "Evet!" diye bağırdı bir adam tutkuyla. "Eğer şeyhim ister-se!""Evet! Evet!" diye bağırdı diğerleri. Macit başını öne eğdi. Gözcü hâlâ dizlerinin üzerindeydi,ona yalvarırcasına bakıyordu ve bir an için Şeyh bir şey dahasöyleyecekmiş gibi göründü. Eriyip bitmiş elinin bir başka bit-kin, umutsuz hareketiyle çadırına döndü. "Bekle!" diye seslendi Şeyh Caffar, kısa, geniş bacaklarınınüzerinde ilerleyerek. "Sait'in gelip bizimle konuşmasını önere-lim derim ben." Gözcü yutkundu. Macit ters ters baktı, dudaklan gagamsıburnuyla birleşti. "Neden Amir'i de çağırmıyoruz. Hranalı?" diyehırladı. "Zayıflığımızı neden tüm dünyaya göstermiyoruz!""Dünya zaten biliyor," diye lafı yapıştırdı Caffar. "Sorun ne20

AKHRAN'IN KAHİNİAkarlı? Beynin de atlarınla birlikte mi gitti? Sait güçlü olsaydı,güney kuyusunun etrafında dolanır mıydı? Pagrah'ın en verim-li vahası olduğunu herkesin bildiği bu vahayı almak için gel-mez miydi? Bize ne gördüğünü anlat." Caffar gözcüye döndü."Kuzenimizin kampını tarif et." "Büyük değil, Efendim," dedi gözcü Macit'e, Caffar'a cevapverdiği halde. "Develeri yok gibi bir şey. Kuzenlerimizin çadır-ları sayıca az ve gönülsüzce kurulmuş, çöl zemininde kımızlasarhoş olmuş adamlar gibi boğuşuyor.""Gördün mü? Sait de bizim kadar zayıf!""Bu bir hile," dedi Macit ağırbaşlılıkla Caffar homurdandı. "Neyin hilesi? Sait'in bizimle konuşmakiçin gelme nedeninin bu olduğunu düşünüyorum ben. Onun-la konuşmalıyız!""Ne hakkında?" Kelimeler Macit'in dudaklarından, tuzak yemleyen bir ada-mın elinden düşen et gibi döküldüler. Oradaki herkes, Caffarda dahil, bunu biliyordu ve yemi yutup yutmayacağını görmekiçin beklerken, kimse konuşmadı, kımıldamadı hatta nefes bi-le almadı.Caffar bundan fazlasını yaptı. Sakince bir kerede yuttu."Kabul," diye cevap verdi yaşlı adam. "Bas'ın güney şehirleri," dedi Şeyh Sait, "cihatta teker tekerdüştüler. Amir, daha önce de söylediğim gibi, düşmanını içer-den zayıflatan ve onlara bir yıldırım gücüyle vuran, yeteneklibir komutan. Quar'a dönenlere merhametli davranılıyor. Sade-ce rahip ve rahibeler kılıçtan geçiriliyor. Ama karşı koyanlar..."Sait iç geçirdi, Şeyh Caffar'm çadırındaki yıpranmış minderler-de bağdaş kurmuş otururken, parmakları kaftanının kenarını21

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 8: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

MARGARET VVEİS & TRACY HİCKMANamaçsızca yoldu. "Pekala," diye teşvik etti onu Caffar. "Karşı koyanlara neyapıyorlar?" "Bastine'de," dedi Sait sesini alçaltıp gözlerini aşağı çevire-rek, "beş bin kişi öldü! Erkek, kadın ve çocuk!"Akhran korusun!" diye bağırdı Caffar hayretle. Macit oturduğu yerde kıpırdandı. "Ne bekliyordun?" diyesordu sertçe, Sait kampa geldiğinden beri ilk kez konuşuyor-du. Üç adam birlikte oturmuşlardı, sadece iki tanesinin yiyor-muş gibi davrandığı yavan bir yemeği paylaşıyorlardı. "Amir,Quar'ı tek, Gerçek Tanrı yapmayı amaçlıyor. Ve bunu hak edi-yor da belki." "Cin göklerde de, buradaki gibi bir savaş olduğunu söylü-yor," dedi Caffar. "En azından üç gün önce ortadan kaybolma-dan, Fedj'in bana söylediği buydu." "Raja da bana aynı şeyi söyledi," diye bu fikre katıldı Saitsomurtkan bir şekilde. "Ve eğer bu doğruysa, o zaman korka-rım Akhran Hazretleri çok zorlanıyordur. Bu yıl siroko hastalığıbile bize musallat olmadı. Tanrımızın keyfi yerinde değil."Şeyh, iç geçirerek yemek tabağını bir kenara itti; sınırlı içeriğiânında kapıldı ve Caffar'm artık az sayıda kalmış uşakları tara-fından bir çırpıda yendi. Macit iç geçirmeyi duymamışa benziyordu. Caffar duymuş-tu ve Sait'e delici bir bakış fırlattı, ama bir misafiri sorguya çek-meyi nezaketsiz bulduğundan hiçbir şey söylemedi. Konuşma kabilenin tatsız meselelerine döndü. Sait'in in-sanları Amir'le yapılan savaşta çölün diğer bedevileriyle aynızorlukları çekmişlerdi. "Bütün kadınlar, çocuklar ve genç adamlarımın çoğu, oğul-larımdan altısı dahil, Kich şehrinde esir tutuluyor," dedi Şeyh,22

AKHRAN'IN KAHİNİartık giysileri eskiden dolgun olan vücudundan sarkıyordu."Adamlarımın yüreğini endişe kemiriyor ve birkaç tanedenfazlasını kaybettiğimi - saklamayacağım -aileleriyle birlikte ol-mak için şehre gittiler. Onlan kim suçlayabilir? DevelerimiziAmir ele geçirdi ve artık onun ordusuna hizmet ediyorlar. Azatınız olduğunu fark ettim. Ya koyunlarınız?" Caffar'a döndü. "Katledildi," dedi ufak adam, gözleri keder ve öfkeyle kı-zararak. "Ah, bazıları; askerlerden saklayabildiklerimiz hayattakaldı. Ama yeterince çok değil. Benim anlamadığım, Amir'inneden hepimizi katletmediği!" "Quar için yaşayan ruhlar istiyor," dedi Sait kuru bir sesle."Ya da en azından istiyordu. Şimdi, duyduklarıma bakılırsa, budeğişmiş. Ve Kannadi'nin iradesi ya da izniyle de değil, eğersöylentiler doğruysa tabii. Ele geçirilenlerin ya din değiştirece-ği ya da öleceği emrini veren İmam, şu Faysal.""Hıhh!" dedi Macit kuşkuyla. Sait kafasını iki yana salladı. "Kannadi bir asker. Cinayettenzevk almıyor. Birliklerinin Bastine'de masum insanları öldür-mesi emrini vermeyi reddettiğini ve İmam'ın rahiplerinin bu-nu bizzat kendilerinin yapmaya zorlandıklarını duydum. Ayrı-ca askerlerden bazılannın katliama karşı ayaklandıklarını veartık İmam'ın ona sorgusuz sualsiz itaat eden fanatik takipçi-lerinden bir ordusu olduğunu da duydum. Diyorlar ki Macit,"Sait kelimelerini dikkatle seçti ve gözlerini eğik tuttu, "oğlunAhmet Kannadi'yle çok yakınmış."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 9: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Benim oğlum yok," dedi Macit . Sait, Caffar'a baktı, Caffar omuz silkti. Hrana Şeyhi bununlaözellikle ilgilenmiyordu. Sait'in kötü haberleri kasten sakladığı-nı biliyordu ve sabırsızlıkla bir an önce söylemesini diliyordu."Khardan'ın öldüğü doğru öyleyse?" diye sordu Sait, yine23

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANde tedbiri elden bırakmayarak. "Başsağlığı dileklerimi suna-rım. İlahi savaşta yanında olsun diye onu özellikle alan Akh-ran'la sonsuza dek at sürsün." Şeyh çadırdaki herkesin nazikbir kurgu olduğunu bildiği şeye bir cevap bekleyerek durak-sadı. Sait, Khardan'ın ortadan kaybolma hikayesini duymuştu-her şeyi duyduğu gibi- ve koşullar daha az korkunç olsa veo da kampta bir misafir olmasaydı, Şeyh düşmanının etine de-dikodunun zehirli hançerini batırmaktan acımasız bir haz alır-dı. Ama boğazlarında daha büyük bir kılıç varken, bunun biranlamı yoktu artık. Macit hiçbir şey demedi. Ancak bir süvari kılıcının kuvvet-li darbeleriyle yaralansa bu kadar çizgili olabilecek yüzü,hareketsiz kaldı. Ama gözlerindeki pırıltıya bakılırsa dinliyor-du ve bu yüzden Sait bir yaraya merhem mi sürdüğü yoksa tuzmu bastığı konusunda bir fikri olmadan devam etti. "Ama ben Ahmet hakkında raporlar aldım. İkinci oğlun,görünen o ki, diğerleriyle birlikte tutsak edildiği halde, şimdiAmir'in ordulanyla birlikte at sürüyor. Ahmet, yaptıklarıyla,birlikte at sürdüğü -bir vakitler onun düşmanı olan- adamla-rın saygısını ve takdirini kazanmış, yiğit bir savaşçı olmuş di-ye duydum. Generalin atı, o üzerindeyken öldürüldüğünde veAmir yayan kaldığında, on binlerce şeytan gibi savaşan Basti-neliler tarafından kuşatılmışken, Kannadi'nin hayatını kurtar-mış diyorlar. Kannadi o karışıklıkta muhafızından ayn düşmüşve sadece Ahmet kalmış, atının üzerinde Akarların meşhur us-talığıyla oturuyormuş, Amir atının arkasına binene kadar bü-tün saldırganlarla tek eliyle çarpışmış ve muhafız araya girme-yi başarıp onlan kurtarmış. Kannadi, Ahmet'i yüzbaşı yapmış,sadece on sekiz yaşında olan biri için büyük bir şey.""Bir kafirin ordusunda yüzbaşı!" diye öyle bastırılmış bir öf-24

AKHRAN'IN KAHİNİkeyle bağırdı ki Macit, uşaklar yalamakta olduklan kaseleri dü-şürdüler ve çadırın gölgelerine saklandılar. "Ölse daha iyiydi!"diye kükredi. "Hepimiz ölsek daha iyiydi!" Caffar'ın gözleri bu küfür karşısında kocaman açıldı veânında şerre karşı hareketini yaptı, hem de bir kez değil bir çokdefa. Sait de yaptı, ama daha yavaşça ve dudakları konuşmakiçin tereddütle aralandığında, Caffar kuzeninin uzundur kalbin-de ağırlık yapan haberleri vermek üzere olduğunu anladı. "Bir haberim daha var. Aslında, şey umuduyla -ya da kor-kusuyla- güney kuyusunda kamp yapmaya gelmemin nedenihakkında.""Çıkar ağzındaki baklayı!" dedi Caffar sabırsızlıkla. "Amir'in ordusu bir ay içinde Kich'e dönüyor. İmam hepi-mizin şehre gelmesini ve gelecekte orada oturmamızı ve ayrı-ca Çjuar'a bağlılığımızı bildirmemize karar verdi yoksa..." Saitduraksadı. "Yoksa ne?" dedi Macit sert bir şekilde, Şeyh'in dramatiktavnna sinirlenerek.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 10: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Bir ay içinde, insanlarımız ölecek."25

3

Havuzun yanında çömelen Meryem, keçi derisinden kırba-yı su havuzuna sinirli bir hareketle fırlatınca su sıçrattı ve ya-nında eşeğini sulamakta olan varlıklı adamın yüzünde küçüm-seyici bir kınama ifadesi belirdi. Adam, güzel kıyafetlerindenhayali su damlalarını silkelerken pazara doğru beddualar mı-rıldanarak yürüdü. Meryem onu görmezden geldi. Torbası dolu olduğu halde,elini suda hafifçe ıslatarak, gelip geçenleri seyrederek ve Kichşehrinin bu kısmında aylaklık eden iki saray muhafızının açıktakdirinden zevk alarak, havuzun etrafında oyalandı. Meryemonu tanımamalarına —sarayın yanındaki yerine kasabanınucundaki bu havuzu kullanmasının bir nedeni de buydu-minnettardı. Geçen hafta Amir'in birkaç cariye ve hadımı pa-zan gezerken onu görüp tanımıştı. Elbette onu ele vermemiş-lerdi. Amir'in kansı ve onun yokluğunda Kich'in hükümdarıYamina için gizli birtakım işler yaptığını biliyorlardı. Ama Mer-yem kıkırdamalarını duydu. Yüzlerini gizleyen peçeler alaylıgülüşlerini örtemezdi. Hadım şişman vücudu baştan ayağatitreyerek kıkırdamış ve ona yardım etme bahanesiyle, eğilip"El işinin pisliğini anlıyorum, gözeneklerine işledi mi asla çık-maz. Yine de ellerin için limon suyu kullanabilirsin hayatım," AKHRAN'IN KAHİNİdiye fısıldama küstahlığını göstermişti.Limon suyu! Bir imparatorun kızma! Meryem, artık erkek olmayan adamı tokatlamış, anaç birkadının ellerini sallayarak ve iyi kadını rahat bırakmasını bağı-rarak hadımın yardımına koşmasına neden olmuştu. Elbettebu sadece cariyelerin daha çok gülmesine ve hadımın, saygın-lığı zedelenmiş gibi yapmacık bakmasına da neden olmuştu. O zamandan beri Meryem her gün su almak için uzun biryol katediyordu. Badia kızı, görevini yerine getirmesinin alışıl-dığından fazla vakit alması konusunda sorguladığında, Meryemsadece Amir'in askerleri tarafından rahatsız edildiğini söylemiş-ti. Meryem'in öldürülen bir sultanın zavallı kızı olduğu farzedi-len geçmişinden haberdar olduğundan, kıza başka bir şey söy-lemedi. Meryem dişlerini gıcırdattı ve intikam yemini etti. Özel-likle de hadımdan. Onun için çok özel bir planı vardı. Ama bu gelecekteydi -onun için... neler saklayan bir gele-cek? Bir keresinde bildiğini düşünmüştü. Gelecek Khardan'ısaklıyordu, o Khardan'ı bekliyordu. Khardan Kich'in Amiri ola-caktı ve kendisi de onun gözde karısı, hareminin hükümdarı.Aylar önce bedevi kampında yaşar ve Khardan'ı her gün görür-ken ve her gece onu arzularken en sevgili düşü bu olmuştu.Adını bile bilmeyen bir imparatorun yüzlerce kızından biri, İm-parator'un gözde generali Ebul Kasım Kannadi'ye verilmiş birhediye olan Meryem, kendini erkeklere haz almadan vermeyealışmıştı. Ama Khardan'da istediği adamı, ona zevk veren -yada en azından o öyle hayal etmişti- bir adam bulmuş, Khar-dan'ı yatağa atma girişimleri engellenmişti -onun zaten yan-makta olan ateşine kızgın kömürler ekleyen bir durum. Ama Amir'in bedevilere yaptığı saldırı sadece Meryem'e de-ğil, yüzlercesine zarar vermişti. İlk başta planlanna ideal bir şe-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 11: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

27

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANkilde uygun görünmüştü bu durum. Khardan'a savaşın ortasın-da ölü gibi uyumasına neden olan bir tılsım vermişti. Onu ka-çırarak Kich'e getirmeyi, onu sadece kendine ayırmayı ve ya-vaş yavaş Amir'i devirmeye yardım etmesine yönlendirmeyi-çok ustası olduğu yöntemler kullanarak- planlamıştı. Ama okızıl saçlı deli ve Kalifin siyah gözlü cadı kansı Meryem'inplanlarını bozmuşlardı. Khardan'ı, Meryem'in büyü görüsünündışında bir yere götürmüşlerdi. Şimdi tekrar bedevilerin arasın-daydı, onlar gibi Kich şehrinde tutsakmış gibi davranıyor, an-garya ve çalışma dolu sıkıcı bir yaşam sürdürüyor ve her gece-yi, Khardan'ı görme umuduyla kasesine bakarak geçiriyordu. Adını söylediğinde artık şehvetle yanmıyordu, yine de. Alev-leri canlandıracak fiziksel bir varlığı olmadığından, aşkının ate-şi çoktan tutkusu gibi azalmıştı. Artık büyülü su dolu kaseye ba-karken adını söylediğinde hissettiği tek şey korkuydu. Bunu bil, çocuğum. Onun adını senin ağzından önce baş-kasınınkinden duyarsam, o dilini ağzından koparttırırım.İmam Faysal böyle demişti. Havuzdaki suya bakarken Meryem bu kelimeleri tekrarduydu ve o kadar kuvvetle ürperdi ki, titreyen elleri su dalga-cıkları oluşturdu. Gurup vaktiydi, gün akşama dönüyordu.Çarşının gece için kapanış seslerini duyabiliyordu -satıcılarmallan kaldmyor, son birkaç alıcıyı tezgahlarını kapatmadanönce nazikçe acele etmeye çalışıyorlardı. Badia ve diğerlerionu bekliyor olacaklardı; su yemek pişirmek için gerekliydi,yardım etmesi beklenebilecek bir iş. Meryem acı acı iç geçire-rek kaygan keçi derisini yüklendi ve Kich'in kalabalık, dar so-kaklarından, bedevilerin Amir'in inayetiyle yaşamalarına izinverdiği barakaya doğru güçlükle taşımaya başladı.Ellerine baktı ve hadımın söylediği şeyin doğru olup olma-28

AKHRAN'IN KAHİNİdığını merak etti. Pislik ve kir çıkacak mıydı? Parmak ve avuç-lardaki koyu lekeler kaybolup gidecek miydi? Aksi takdirde,hangi adam onu isterdi? "Bu gece, Khardan'ı göreceğim/" diye kendi kendine mınl-dandı Meryem soluk soluğa. "Buradan ayrılacağım ve FaysaPınödülüyle birlikte saraya döneceğim!" Ev karanlık ve sessizdi. Ufak eve doluşmuş altı kadın veonların sayısız çocuklan battaniyelerine sarınmış uyuyorlardı.Yerde bağdaş kurmuş, kucağındaki bir kase suyun üzerineeğilmiş olan Meryem arkası diğerlerine dönük duruyordu, kaf-tanının katları yaptığı şeyi dikkatle gizliyordu. Ara sıra, mırıl-danan bir sesle, Akhran'a, bu zavallı bedevilerin Tanrısına duaediyordu. Kadınlardan biri uyanacak olsa, Meryem'in dini bü-tün bir şekilde dua ettiğini görecek ve duyacaktı.Gerçekteyse, büyü yapıyordu. Kasedeki su gecenin gölgeleriyle kararmıştı. Bir çocuğunöfke ânında fırlatıp attığı oyuncaklar gibi birbirinin üstüne yı-ğılmış binalarda pencere olmadığından, ay parlasaydı bile, ışı-ğının ışınları kaseye sızamazdı. Sadece, pişirilmiş kile oyulmuş,gün boyunca açık duran ve geceleri dokuma kumaşla örtülentek bir kapı vardı. Ancak Meryem'in ışığa ihtiyacı yoktu. Gözlerini kapayarak -Akhran'a ettiği boş duaların arasında-Khardan'ın adını düzenli aralıklarla söyleyerek gizli kelimeleri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 12: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

fısıldadı. Büyüyü, her kelimeyi açık ve düzgün bir şekilde söy-lemeye dikkat ederek üç kez okuduğunda, Meryem suyu ra-hatsız etmek istemezmiş gibi nefesini tutarak kaseye baktı. Her gece gelen görüntünün aynısı oluştu ve Meryem ani-den durunca içinden inlemeye başladı. Görüntü değişiyordu!Kavir -tuz çölü- öfkeyle parlayan güneş ışığında acı acı29

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANpanldıyordu. Ve nazik dalgaları beyaz kum sahile vuran suyuno inanılmaz mavilikteki kütlesi görülüyordu. Bu manzarayı sıksık görmüştü ve ötesine bakmaya çalışmıştı, çünkü içinde biryerlerde Khardan'ın orada olduğunu biliyordu. Ama daha ön-ce hep, tam da onu görecekmiş gibi olduğunda, görüşüne ka-ranlık bir bulut çökmüştü. Oysa şimdi, herhangi bir bulut gö-rüşünü bozmadı. Dikkatle seyrederek, kalbi uyuyan kadınlarıuyandırma korkusuyla gümbürdeyerek, bir teknenin mavi suüzerinde tuzlu sahile yanaştığını gördü. Bir adam vardı... kızılsaçlı deliydi bu, belasını bulsun! Tekneden indi. Üç cin gördü,ufak tefek kurnaz bir adam ve garip bir zırh kuşanmış bir baş-kası...Evet! Khardan! Meryem heyecanla titredi. O ve kızıl saçlı deli birinin tek-nenin zemininden kaldırılmasına yardım ediyorlardı. Bu Zoh-ra'ydı, Khardan'ın karısı. Meryem, Quar'a bu kadar nezaketleuğraştıkları şeyin Zohra'nm cesedi olması için dua etti, amabunu öğrenmek için vakit harcamaya cesaret edemedi. Ellerihevesli bir zevkle titreyerek, sessizce ayağa kalktı, suyu kirlizemine boşaltü ve —peçesini yüzüne sıkıca sararak— boş so-kaklara süzüldü. Yalnız olduğundan emin olmak için etrafı ko-laçan eden Meryem, kaftanının göğsüne uzandı. Boynuna gü-müş bir zincirle asılı, üçgen biçiminde oyulmuş, kristal siyahbir turmalin çıkardı. Mücevheri göğe doğru kaldırarak fısıldadı, "Kaug, Quar'ınyardakçısı, hizmetine ihtiyacım var. Beni Bastine şehrine rüz-gar hızıyla götür. İmam'la konuşmam gerek."30

4

Ahmet, tutsakların şehri Bastine'deki Quar Tapmağı'nınsonsuza uzanıyor gibi görünen mermer merdivenlerinden çık-tı. Bas topraklarının bağımsız başkentindeki eski Tanrı UevinTapınağı, Quar'ın el konmuş ibadet mekanı -Ahmet'ingözünde— son derecede çirkindi. Heybetli, çok sütunlu, kes-kin açılar ve kare köşelerden oluşan Tapınak, Quar'ın Kich'de-ki tapınağını süsleyen kule uçları, minare ve kafes işlerinin in-celik ve narin sevimliliğinden yoksundu. İmam da tapınaktaniğreniyordu ve Kannadi araya girmemiş olsaydı oracıkta yıktı-rırdı. "Bastine halkı daha da acı bir ilaç içmek zorunda bırakıldı-lar..." "Kendi ruhlannın iyiliği için," diyerek araya girdi Faysaldindar bir edayla. "Elbette," diye karşılık verdi Amir, ve ağzının kenarında birçarpılma vardıysa bile, bunu Ahmet dışında kimseningörmemesi konusunda dikkatliydi. "Ama bırak da hastayı iyi-leştirelim, zehirlemeyelim İmam. Bir isyanı bastıracak sayıda

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 13: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

adamım yok. İmparator'dan bir ay içinde takviye gelincetapınağı yıkarsın."Faysal ters ters baktı; eriyip gitmiş yüzündeki çökük siyah

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANgözleri öfkeyle parlıyordu, ama hiçbir şey söyleyemezdi. Tapı-nağın yok edilmesini askeri bir mesele haline getiren, Kanna-di onu rahibin ellerinden kolayca kapmıştı. Dindar bir adamolduğu halde, İmparator Tara-kan, Bas'ın yeni kazanılan top-

raklarının zenginliğinin keyfini çıkaracak kadar da mantıklı biradamdı. Ayrıca, İmparator generali Ebul Kasım Kannadi'ye ta-mamıyla güveniyor ve takdir ediyordu. Faysal, Amir'in kararı-na karşı çıkmayı seçecek olursa, İmam, imparatorundan des-tek alamayacaktı ve bu da rahibin dünyadaki biricik otoritealanıydı. Ya bunu Majestelerine taşımak? Faysal bir düşman okununAmir'in göğsüne gömülmesi için Quar'a dua ediyorduysa bile,bunu İmam ve Tanrı dışında kimse bilemezdi. Ve görünüşegöre Tanrı da Kannadi'nin onun kutsal adı adına gerçekleştir-diği işlerden tatmin olmuşa benziyordu, çünkü Amir'in bütünseferberlik boyunca gerçekten tehlikeye düştüğü tek andagenç Ahmet onu kurtarmak için oradaydı. İmam bu kahra-manca başarı için Quar'a alenen teşekkürlerini sunmuştu, amarahip de Tanrı da bir Akhran takipçisinin -eski bir inanan daolsa- Kannadi'nin hayatının kurtarılmasında aracı olmuş olma-sını ironik bulmuş olmalıydılar. Tapmağa çıkan uzun merdiven hattının beşinci menfezin-de duraklarken, Ahmet, İmam'ın huzuruna kabul edilmek içinöğle sıcağında sabırla bekleyen insan kalabalığına bakmakiçin döndü. Genç adam Kannadi'nin kararma hayret ediyordu.Görebildiği kadarıyla daha önce ele geçirdikleri şehirlerde ol-duğu gibi isyan işareti yoktu. Geceleri duvarlara karalanmıştehditkar sloganlar, Quar'ın sunaklarına zarar vermeler, terkedilmiş binalarda çıkan gizemli yangınlar yoktu. Askerlerinindaha acı ve kanlı bir savaş vermiş ve kaybetmiş oldukları ger-32

AKHRAN'IN KAHİNİçeğine rağmen, Bastine şehri İmparator ve onun Tanrısınınhükümdarlığı altında olmaktan hoşnut olmuşa benziyordu.Şüphesiz Tara-kan'la Bastine arasındaki ticari yolların hementekrar açılması ve bunun ertesinde şehre akan zenginliğin de,Quar'ın kendisine dönmeye ikna olanlara yağdırılan diğer ni-metleri kadar payı vardı bunda. Bastine insanlarının ağzına çalman bal şimdilerde buydu.Yutmaya zorlandıkları acı bitki, beş bin komşu, arkadaş ve ak-rabanın katledilmesiydi. Ahmet, yaşayanların düşlerle rahatsızedilen uykularım uyumaya devam ettiği sürece o korkunç gü-nü hatırlayacaktı. Ve bu şehirdeki herhangi birinin de unuta-bileceğim sanmıyordu. Ama bu insanlar korkuyla mı yönetili-yorlardı? Genç adam yalvaranların yüz hatlarına baktı ve başı-nı iki yana salladı. Geriye kalan üç kat merdiveni çıkarak,Amir'in oraya atanmış muhafızlarıyla selamlaştı, bir yan kapı-dan geçerek, tapınağın serin, gölgeli sınırlarına girdi. Bas topraklarını bir uçtan bir uca bir at arabasında dolaşmışolan saksul ağacından oyulma tahtına oturmuş İmam, günlükdivanım gerçekleştiriyordu. Arkasında, Quar'ın altındanyapılma koçbaşı bir platforma yerleştirilmiş, temelinde yanan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 14: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

bir alevin ışığında parlıyordu. Duman, tembel halkalar çizerekyükseliyordu. Fresklerle dekore edilmiş tavan hayli yüksekolduğu halde, tapınağın dinleyici odasındaki tütsü kokusukuvvetli ve iç bayıltıcıydı. Faysal'm yeni oluşturulmuş asker-ra-hipleri dinleyici odasının ana girişinde konuşlanmış, yalvarankalabalığı bir düzene sokuyor, her birinin içeri ancak İmamişaret verince girmesine izin veriyorlardı. Ahmet kendini gölgelerde saklasa da, Faysal'm, onunvarlığından haberdar olduğu gibi tekinsiz bir izlenim edinmiş-ti; hatta başka yana baktığında, alev alev siyah gözlerin kes-33

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkin, ruhları yakan bakışlannı kendisine odakladığına yeminedebilirdi. Ama Ahmet ne zaman rahibin bakışlarıyla karşılaş-sa, adamın dikkati yalnızca önünde diz çökmüş ricacıya odak-lanmış gibi görünüyordu. Beni buraya hangi rüzgar sürüklüyor? Ahmet bu somyacevap veremiyordu ye her gün oradan ayrılırken, dönmeyece-ğine ant içiyordu. Yine de ertesi gün onu merdivenleri çıkar,yan kapıdan, artık ziyaretlerine alışkın muhafızlar Ahmet ge-çerken birbirlerine kaşlarını bile kaldırmadıkları bir düzenlilik-le süzülürken buluyordu. Genç asker yan kapının yanındaki çatlak kolona yaslana-rak her zamanki konumunu aldı; fark edilmeden görüp duya-bileceği bir konum; genellikle kimsenin olmadığı bir konum.Ancak bugün Ahmet kolonun yanında başka birinin daha dur-makta olduğunu fark edince irkildi. Gözleri güneşin dışarıda-ki parlaklığından sonra içerinin karanlığına alışınca, gençadam bunun kim olduğunu gördü ve kıpkırmızı kesildi. Başıy-la selam vererek çekilmek üzereydi ki, Kannadi yaklaşmasınıişaret etti. "Demek süvarilerle talim yapmak yerine sabahlannı geçir-diğin yer burası." Amir, bekleyen ricacılann gevezelikleri, du-aları ve tartışmaları bağırsa bile duyulamayacağı kadar gürültüçıkardığı halde alçak sesle konuşuyordu. Ahmet cevap vermek istedi, ama dili tutulmuş ve mantıklısesler çıkarmaktan acizmiş gibiydi. Genç adamın rahatsızlığı-nın farkına varan Kannadi ince dudaklı ağzının bir yanındakiçizgilerin derinleşmesiyle açığa çıkan çarpık ifadeyle gülümse-di. Ahmet gidip generalin yanında durdu."Kızdınız mı efendim? Süvariler bensiz de iyi...""Hayır, kızmadım. Adamlar onlara öğrettiğin her şeyi34

AKHRAN'IN KAHİNİkavradılar. Onlara talim yaptırıyorum ki"-Amir duraksadı vebir kırışıklıklar labirentiyle çevrili akıl dolu gözleriyle Ahmet'egöz attı- "olabileceklere karşı tetikte ve hazır olsunlar." Şimdi kızarma sırası Kannadi'deydi, güneş yanığı tenininrengi koyulaştı. General, bir sonraki savaşın oğlanın insanları-na -Ahmet'in halkına karşı verilebileceğini biliyordu. Bakışla-rı Ahmet'ten İmam'a yöneldi. Bu, hep bilindiği halde, hiç tar-tışılmamış bir konuydu, akbabaların bir orduyu izlediği gibi iz-liyordu onları. Amir, Ahmet huzursuzca kıpırdanınca, deri zırhına iliştiril-miş tokaların sesini duydu. "İmam'ın bu çirkin mekanı yıkmasına neden izin vermiyor-sunuz efendim?" dedi Ahmet alçak sesle, sesi birbirlerini bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 15: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

eşeğin satışına hile karıştırmakla suçlayan iki adamın tiz tartış-maları arasında kayboldu. "Bu kasabada isyan belirtisi yok.Bakın, şuna bakın!" Genç asker kafasıyla iki adamın olduğu yönü işaret etti.Nasılını sadece Quar bilir, diye düşündü Kannadi istemsiz birhayranlıkla, ama Faysal tartışmayı, görünüşte, adamların rahi-bin huzurundan aynlırkenki gülümsemelerine bakılırsa, her ikitarafı da tatmin edecek şekilde yatıştırmıştı."Bu insanlar ona tapıyor!" "Ne dediğini düşün oğlum, anlayacaksın," diye karşılık ver-di Amir, tahtında oturmakta olan İmam zayıf elini Quar'ın tak-disiyle kaldırırken. "Haklısın elbette," diye devam etti Kannadi. "Faysal şehrikafalarına geçirebilir, taş üstünde taş bırakmaz ve yurttaşlarona teşekkürlerini haykırırlar. Kelimeleriyle, cinayeti kutsama-ya dönüştürebilir. O onların arkadaşlannı, onların komşuları-nı, onların akrabalarını katlederken ona şükrettiler. Ona de-35

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANğersizlerin ruhlarını kurtardığı için şükrettiler! Sorunları hak-kında hüküm vermem için benim önümde mi sıraya dizliyor-lar? Bu tükenmiş şehrin, İmparator tarafından ilan edilmiş yö-neticisi ben değil miyim? Hayır, eşeklerle ilgili meselelerini vekanlarıyla kavgalarını ve komşulanyla münakaşalarını ona ile-tiyorlar." "Başka türlü olmasını ister miydiniz?" diye sordu Ahmet na-zikçe. Kannadi ona sert bir edayla baktı. "Hayır," dedi bir an son-ra. "Ben bir askerim. Asla başka bir şey olmadım, ne de öy-leymiş gibi davrandım. İmparatorun naibi gelip de şehrin yö-netimini ele aldığında ve biz Kich'e dönebildiğimizde, kimsebenim kadar minnettar olmayacak. Ama bu arada, ona devre-debileceğim bir şehir olduğundan emin olmalıyım." Ahmet'in gözleri kocaman açıldı. "Muhakkak ki İmam..."Konuşmakta tereddüt etti. Düşünce tek başına bile yeterincetehlikeliydi. Onun yerine bu düşünceyi Kannadi dillendirdi. "İmpara-tor'a meydan okumayacak mı?" Amir omuz silkti. "Quar'ıngöklerdeki gücü artıyor. İmam'm takipçilerinin sayısı da öyle.Faysal öyle yapmayı tercih ederse, ordumu bugün bölebilir vebunu biliyor. Ama bu sadece bir bölme olacaktır. Bütün kuv-vetlerin sadakatini kazanamaz. Henüz değil. Belki bir yıl için-de, belki iki. Onu durdurmak için yapabileceğim hiçbir şey ol-mayacak. Ve o gün geldiğinde, Faysal arkasında milyonlarcafanatikle Khandar'm başşehrine zaferle ilerleyecek. Hayır, benİmparator'un yerinde olsaydım, tahtımda rahat oturmazdım.Ne oldu evlat, sorun nedir?" Ahmet'in yüzü solgun, gölgeler içindeki karanlıkta hayale-timsiydi. "Ya siz?" dedi, sesi çatlayarak. "Ne yapaca... Sizi öl..."36

AKHRAN'IN KAHİNİ "Öldürmek mi? Quar'ın adıyla mı? Bunun zaten yapıldığınıgörmedik mi?" Kannadi bir elini genç adamın titreyen omzunakoyarak onu rahatlatmaya çalıştı. "Korkma. Bu ihtiyar köpekFaysal'ın elinden et almayacak kadar şey bilir." Bu kadarı doğruydu -basit bir önlem. Kannadi, zehirlen-meyi göze alacak kadar iyi para ödenmiş bir adam tarafından

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 16: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

tadına bakılmadıkça hiçbir şey yemez ya da içmezdi. Ama ar-kadan saplanan bir bıçak -işte onunla kimse savaşamazdı. Vebu muhakkak ki tek bir fanatiğin işi olurdu. Bir suikaste kim-se Faysal kadar çok şaşırmış görünemezdi. "Tanrıyla savaşmaktan geri çekilmekte utanılacak bir şeyyok," diye devam etti Kannadi, oğlanın korkularına son ver-mek için konuya açıklık kazandırarak. "Bozguna uğradığımıgördüğüm gün, heybemi omzuma atıp atımı uzaklara sürece-ğim. Belki kuzeye, Ulu Steplere giderim. Çok geçmeden as-kerlere ihtiyaç duyacaklar..." "Yalnız mı gideceksiniz?" diye sordu Ahmet, kalbinden ge-çenler gözlerinden okunuyordu.Evet, evlat. Tanrının isteğiyle, yalnız gideceğim. "Zorluklara benimle birlikte katlanacaklar varsa hayır," di-ye cevap verdi Kannadi. Ahmet'in hoşnut olduğunu görünce,bir gülümseme, gerçek bir gülümseme Amir'in karanlık ifade-sini ısıttı. Ama bu çok kısa sürdü ve sonra silindi, fırtına bulut-ları ışıklarını göndermeden önce güneşin bir an parlaması gi-bi. "Bir çok açıdan, o günü dört gözle bekliyorum, özgürlüğü,sorumluluktan kurtulmayı," dedi yumuşak bir şekilde iç geçi-rerek. "Ama o zamanın gelmesine daha çok var, korkanm. He-pimiz için çok," diye ekledi daha acı bir sesle, ama bir kez da-ha sadece kendi kendine.Oğlan karşılaştığı dehşetin farkında mı? Kendine ve insan-37

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANlarma yönelen tehdidi gerçekten kavrıyor mu? Onu bir'oğul gi-bi benimsedim, laf olsun diye değil. Onu koruyabilirim, kalanbütün gücümle koruyacağım. Ama halkını kurtaramam. Kannadi bedevilere saldırdığı için pişmanlık duymuyordu;o esaslı bir askeri karardı. Bas'ta güneye, sağ yanı korunma-sız, o vahşi çöl savaşçılarının binlercesi kanını isterken ilerle-yemezdi. Ama İmam'ın insanları şehre getirme ve onlan esirtutma planına kandığı için pişmandı. Onlarla öldüresiyesavaşsaydı çok daha iyiydi. En azından onurlu bir şekilde öl-müş olacaklardı. Eh, pekala, diye düşündü Kannadi. Khardan öldüyse-İmam'ın şüphelerine rağmen, ki muhakkak öyle olması gere-kirdi- Kalif in aıhu, benim de yenilgiye uğradığımı görerek,çok yakında huzura kavuşacaktır. Ve belki ruhu benimkini af-feder, çünkü -yapacağım son şey olsa bile— bedevi prensinsevgili küçük kardeşini kurtaracağım.Ya da en azından deneyeceğim. Elini Ahmet'in omzuna koyan Kannadi döndü ve gençadamla birlikte tapmaktan dışarı sessizce yürüdü.38

5

İmam, gerçekte ayrılmasını büyük sabırsızlıkla beklediğihalde, Amir'in tapmaktan ayrılışını görmemiş ya da umursa-mamış göründü. Yan kapı iki adamın arkasından kapandığın-da, Faysal hemen rahiplerden birine işaret ve etti ve yumu-şak bir şekilde, "Kadını artık getirebilirsin," dedi.Rahip başıyla selam verip çıktı. "Sabah kabulü tamamlandı," dedi Faysal yüksek sesle. Bubekleyen ricacılar arasında bir curcuna yarattı. Hiçbiri itiraz

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 17: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

etmek için sesini çıkarmayı göze alamadı, ama asker-rahiple-rin her adamın sıradaki yerini hatırladıklarından hepsi deemindi ve dikkat çekmek için yaygara koparmaya başladılar.Rahipler isimleri aldılar ve Quar'a ibadet edenleri sakin, sertve güçlü bir şekilde kapıdan dışarı sürdüler. Diğer rahipler haberi merdivenlerde beklemekte olan ri-cacılara iletmek ve tapmağın devasa ahşap kapılarını kapat-mak için dışarı koşturmuşlardı. Dilenci çocukların, birkaçparça bakır karşılığında ricacıların sıradaki yerlerini tutmayıöneren tiz çığlıkları havayı dolduruyordu. Zengince yurttaş-lar bu avantajdan faydalanıp tapınaktan ayrıldılar ve öğle ye-meğine gittiler. Daha fakir ricacılar sıradaki yerlerini yine dekoruyarak bulabildikleri gölgeliklere sığındılar ve pirinç to- MARGARET WE1S & TRACY HICKMANpakları ya da iri ekmek parçalarına yumuldular, rahiplerinverdiği suyu içtiler. Koca kapılar, gürültüyü ve gün ışığını dışarıda bırakarakgümbürdedi ve oda sessizliğe, tütsü kokulu karanlığa terkedildi, Faysal saksul tahttan kalkıp gerindi. Altın koçbaşına yaklaştı. Sunak alevi, kırpışmayan gözler-de parıldadı. Etrafına dikkatle bakıp yalnız kaldığından eminolan Faysal, sunağın önünde diz çöktü, aleve o kadar yakın-

dı ki sıcaklığını traşlanmış kafasında hissedebiliyordu. Yüzü-nü kaldırarak koçbaşına baktı. Kömürlerin sıcaklığı teniniyalıyordu; ter dudaklarında boncuk boncuk birikiyor ve inceboynuna akıyor, tükenmiş vücudunun üzerinde asılı durankaftanını lekeliyordu. "Quar, sen kudretlisin, görkemlisin. Senin adınla Bas top-raklarını ve insanlarını ele geçirdik, Tanrılarını saklanmayazorladık, heykellerini yok ettik, hazinesini aldık, inananları-nın inancını çökerttik! Bu şehirlerin zenginlikleri görkeminidaha da artırıyor! Her şey düşlediğimiz gibi, umut ettiğimizgibi, planladığımız gibi! "O halde neden Quar Hazretleri..." Faysal tereddüt etti.Kuru, çatlamış dudaklarını yaladı. "Neden... Neden... korku-yorsun!" Kelimeler sessiz, korkunç bir solumayla döküldü. Ateş alevlendi, alevler akkor halindeki kömürlerden sıçra-dılar. İmam, vücudu acı içindeymiş gibi bükülerek ânındaçöktü. Sunağın önünde emekleyerek, korkuyla titredi. "Affetbeni, Kutsal Kişi!" deyip durdu, zayıf ellerini bir araya getiripızdırapla ileri geri sallanarak. "Affet beni, affet beni..." Bir ses adını yumuşak bir şekilde sesledi. "İmam!" Gözle-rini kaldırıp koçbaşına baktı, çılgın bir an için dudaklarınınkıpırdadığını düşündü. Ama ses aynı şeyi tekrarladı ve rahip40

AKHRAN'IN KAHİNİbir hayalkırıklığı dalgasıyla sesin arkasından geldiğini ve onaseslenenin Tanrı değil, bir ölümlü olduğunu fark etti. Titreyerek ayağa kalkan Faysal, dini ateşliliği içinde emir-ler vermiş olduğunu unutmuş olarak, dualarını bölmeye ce-saret eden kişiye kızgınlıkla baktı. Genç rahip görünür şekil-de titreyerek İmam'ın gazabı karşısında sindi. Ona eşlik edenkadın da aynı şekilde korkmuştu. Peçenin üzerindeki mavigözler etrafı kolaçan etti ve içeri girdikleri gizli yola yanaş-maya başladı. Göklerin esrimesinden zevk alarak, Faysal engellenmedi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 18: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ğini fark etti -Tanrı onunla insan dudakları aracılığıyla ko-nuşmayı seçiyordu. "Affet beni," dedi İmam ve genç rahip, adamın yanlışlık-la kendisiyle konuştuğunu düşündü. "Beni affetmesi gereken sensin İmam!" Rahip dizlerininüzerine çöktü. "Yaptığım şey bağışlanamazdı! Sadece... ka-dınla acilen konuşmanız gerektiğini söylemiştiniz..." "Doğrusunu yaptın. Şimdi git ve kardeşlerine bize yükle-riyle gelmiş olanların bekleme sürelerini kolaylaştırmalarındayardımcı ol. Meryem, çocuğum." İmam kadının elini tuttu,parmakların soğukluğundan hafifçe irkildi. Kendi teni yanı-yordu. "Yorucu yolculuğundan sonra serinletici birşeyler iç-tin sanırım?"

"Evet, teşekkür ederim, Kutsal Kişi," diye mırıldandı Mer-yem duyulmaz bir sesle. İmam, genç rahip tapmaktan başıyla selam vererek ve ge-ri geri yürüyerek çıkana kadar konuşmadı. Meryem, Faysal'ınkarşısında gözleri yere inik duruyordu. Ellerini çekmişti, pe-çesinin yıpranmış yaldızlı kenarını sinirle büküyordu. Yalnızkaldıklarında İmam sessizliğini korudu. Meryem hevesli, hâ-41

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANlâ yarı korkmuş bakışlarını kaldırıp İmam'm gözlerine baktı."Onu gördüm!" "Kimi?" diye sordu Faysal sakin bir şekilde, kadının kim-den bahsettiğini pekala biliyordu."Khardan'ı," dedi Meryem titrek bir sesle. "Yaşıyor!" İmam, sanki kendini dinlediği konusunda temin etmek is-termiş gibi, koçbaşına göz atarak hafifçe döndü. "Nerede?Beraberinde kim var?" "Ner... nerede olduğunu bilmiyorum," dedi Meryem,İmam'ın hoşnutsuzlukla kaşlarını çattığını görünce sesi çatla-dı. "Ama cadı kadın Zohra yanında. Ve kızıl saçlı deli de. Vecinleri."Faysal'a koçbaşmın gözleri parıldamış gibi geldi."Ve nerede olduklarını bilmiyorsun." "Bir kavir, tuz çölü, mavi suyla çevrili -gökten daha ma-vi bir suyla. Yeri tanıyamadım, ama Kaug'un dediğine gö-re..." "Kaug!" Faysal Meryem'e baktı, kaşları uğursuz bir şekil-de çatıldı. "Affet beni İmam! İfrite söylemenin yanlış olacağını dü-şünmedim!" Meryem'in dili dudaklarında gezindi, ağzınınüzerindeki peçeyi ıslatarak. "O... o beni zorladı, Kutsal Kişi!Yoksa beni buraya getirmeyi reddedeceğini söyledi! Ve bubilgiyi çok acil duymak istediğinizi biliyordum..." "Çok güzel." İmam ifriti ve Kaug'un Tanrı karşısındakionurlu ve güvenilir konumunu kıskanmaktan öte bir şey ol-madığını fark ettiği kaprisini kontrol altına aldı. "Kızgın deği-lim çocuğum. Korkma. Devam et. Kaug ne dedi?" "Tanımın Kürdin Denizi'nin batı kıyılarıyla uyuştuğunusöyledi. Khardan'ı gördüğümde, İmam, bir tekneden iniyor-42

AKHRAN'IN KAHİNİdu -bir balıkçı teknesinden. Kaug denizin kuzeydoğu tarafın-da fakir bir balıkçı köyü olduğunu söylüyor, ama bedevilerin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 19: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

oradan geldiklerine inanmıyor. Gördüğü bazı kesin işaretler-den, Galoş Adası'nda olmalarının mümkün olduğunu söyle-memi istedi size.""Galoş!" Faysal'ın beti benzi attı. "Galoş değil!" dedi Meryem aceleyle, bu haberin hoş kar-şılanmadığını gördü ve kötü haberlerin genellikle az ödül ge-tirdiğini biliyordu. "Adı bu değildi. Hata ettim..." "Galoş dedin!" Faysal yankılanan bir sesle bağırdı. "İfritinsöylediği buydu, değil mi?" Rahibin gözleri çökük yuvaların-da yandı. "Bana söylemeni söylediği şey bu! Beni uyarıyor!Quar'a şükürler olsun! Beni uyarıyor!" Bu iyi haberdi o halde. Meryem rahatladı. "Kaug, Zhakrindenen bir Tanrıyla ilgili birşeyler söyledi..." "Evet!" diyerek Faysal sözünü kesti onun, o ismin yükseksesle söylendiğini duymaktan hoşlanmayarak. DüşünceleriMeda'ya yöneldi, ölen adamın rahibin cüppesini kavrayankana bulanmış ellerine, vücudun son ürperen nefesiyle edil-miş bedduaya. "Bu konudan daha fazla bahsetmene gerekyok çocuğum. Kaug başka ne haber gönderdi?" "İyi haberler!" dedi Meryem, gözleri peçenin üzerinde gü-lücükler saçarak. "Artık Khardan'dan korkmaya gerek olma-dığını söyledi. O ve cadı kadın Kürdin Denizi sahillerinde tu-zağa düştüler. Kabilelerine dönmek için, batıya gitmeleri ge-rek -Güneşin Örsü'nü boydan boya geçmeleri. Kimse böylebir başarı gösterip hayatta kalmadı.""Ama cinleri var.""Fazla uzun sürmez. Kaug endişelenmemenizi söyledi."İmam, Meryem'e şüpheyle baktı. "Bu haberler seni neden43

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANhoşnut ediyor çocuğum? Bu bedeviye âşıksın sanıyordum." Meryem tereddüt etmedi. Bu sorunun gelmesi gerektiğinibiliyordu ve cevabını uzun zaman önce hazırlamıştı. "Kafir-lerin arasında yaşadığım şu son birkaç ayda anladım kiİmam, öyle bir sevgi Quar'ın gözünde menfur bir şey." Gözleri alçakgönüllülükle aşağı çevrildi, sesi dini harare-te yakışır bir şekilde titredi ve Faysal'ı biraz olsun kandıra-madı. Faysal onun parmak uçlarında hissettiği nasırları hatır-ladı; bakışları güzel giysilerinin lime lime olmuş kalıntıların-da gezindi. "Sadece saraya dönmek ve oradaki eski yerimi tekrar ka-zanmak istiyorum," diye ekledi Meryem, İmam'm duymaktaolduğu şüphelere bilinçsizce yanıt vererek. "Eski yerine mi?" diye sordu Faysal kuru bir şekilde. "Se-nin bundan daha tutkulu olduğunu düşünürdüm, yoksa dinekarşı duyduğun ani ilgi sana tevazuyu mu öğretti?" Meryem peçesinin altında kıpkırmızı oldu. "Kannadi benikarısı yapmaya söz verdi," dedi inatla. "Kannadi çok yakında yatağında bir yılanın olduğunu dü-şünmeye başlayabilir. Unuttun mu? Bedevi Prensi onu devir-mek için kullanma planından şüphelendi. Seni, cariye olarakbile almayacaktır." "Siz söylerseniz alacaktır," diye karşı geldi Meryem. "Sizgüçlüsünüz! Sizden korkuyor! Biliyorum, Yamina öyle söyle-di bana!" "Korktuğu ben değil, Tanrı, tüm ölümlülerin korkması ge-rektiği gibi," diye payladı onu Faysal, tevazuyla ekledi, "Ben

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 20: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Quar'm hizmetkarıyım ve çok da değersiz bir hizmetkarım."Bunu söyledikten sonra, düşünceli bir şekilde devam etti."Ondan rica etseydim, Kannadi seni geri alabilirdi. Ama Mer-44

AKHRAN'IN KAHİNİyem, bir düşün. Hayatının tehlikede olduğundan korkaraksaraydan ayrıldın bir defa. Durum, senin için daha tehlikelibir hal almak dışında, değişti mi? Buna rağmen, Kannadi'nindüşmanıyla iki aydan fazla yaşadın." Meryem'in tüy gibi kaşları mavi gözlerinin üzerinde bir-leşti. İlk girdiğinden bu yana ipekli kumaşı bükmeyi bırak-mayan elleri, peçeyi yüzünden düşüren gayri ihtiyarı bir ha-reket yaptı. Dudaklarını beyaz dişleriyle ısırarak, İmam'ameydan okuyan bir edayla baktı. "O zaman bana gidecek biryer bul! Bunu senin için yaptım..." "Kendin için yaptın," dedi Faysal soğuk bir şekilde."Khardan'a duyduğun şehvetin küllere karışması ve uçup git-mesi benim hatam değil. Yine de kıymetini ispatladın ve se-ni ödüllendireceğim. Bu bilgiyi Kannadi'ye satmanı istemiyo-rum." Meryem bakışları yere çevrili bir halde, titreyen eliyle yü-zünü kapadı ve beynine de bir peçe örtebilmeyi diledi. Buadamın zihnindekileri görebilmesi tekinsizdi! Faysal kadına sırtını döndü ve sunağa doğru yürüyerek,koçbaşından yardım aradı. Altın gözler, yanan mangal kömü-rüyle kırmızı kırmızı parlıyorlardı. "Kızı yakınlarda tutmamız lazım," diye mırıldandı İmam."Kasesinde Akhran ve Promenthas'm takipçilerini görebili-yor, ve kafir son nefesini verdiği dakika bundan haberdar ol-mak istiyorum. Onu yakınlarda tutmalıyım, ama yine de var-lığı gizli kalmalı. Kannadi, Khardan'm öldüğünü sanıyor. Be-deviler Kaliflerinin öldüğünü sanıyor. Umutları her geçengün azalıyor. Gerçeği öğrenmemeliler, yoksa bize karşı ko-yacak gücü kazanırlar. Kannadi, Khardan'ın hayatta olduğu-nu öğrenecek olsaydı, Ahmet'e söylerdi ve laf bedevilerin45

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkulağına giderdi. Ben..." Koçbaşının gözleri kısaca, pırıl pırıl parladı. Faysal gözkırptı, sonra gülümsedi."Teşekkür ederim Kutsal Kişi," diye mırıldandı rahip. Kısılmış gözlerle onu seyretmekte ve eli peçesini tutmak-ta olan Meryem'e dönen, İmam yumuşak bir şekilde, "Aklı-ma senin kalacağın bir yer geldi. Sadece tamamen güvendeolacağın bir yer değil, faydalı olmaya da devam edeceğin biryer," dedi.

6

Subayların günlük toplantısı sona erdiğinde, diğerleri güle-rek ve şakalaşarak -izinli olanlar şehre gitmek, diğerleri karar-laştmlmış işlerinin başlarına geçmek ve gece nöbeti tutmakiçin- ayrıldıklannda, Ahmet geride kaldı. Görünüşte bir hari-tayı incelemek için geride kalmıştı. Kaşları ilgiyle çatılmışti; er-tesi günün şafağında on bin düşmanın hücumuyla karşılaşma-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 21: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yı planlıyor olabilirdi, bölgenin yayılımını o kadar dikkatle in-celiyora benziyordu. Gerçekte olduğu gibi, sabah karşılaşılma-sı muhtemel tek düşman askerlerin daimi düşmanıydı -pire.Haritaya, görmeksizin bakmak sadece bir bahaneydi. Ahmetdiğerleri aynldığında geride kalmıştı, böylece gerçekten yalnızkalabilecekti. ? Genç adam Kannadi'nin ordusuna baharda katılmıştı. Şim-di yaz sonuydu. Kendi bölüğündeki adamlarla, süvarilerle ay-lar geçirmişti. Onlarla birlikte eğitilmiş, onlardan öğrenmiş, bil-diklerini onlara öğretmişti. Hayatlar kurtarmış, hayatı kurtarıl-mıştı. Saygılannı kazanmıştı, ama dostluklarını değil. İki etmen,şehre, şehrin zevklerini aramaya giden gruplara katılmaktanalıkoymuştu onu. İlki -Ahmet bir yabancıydı, bir bedevi, kafirve hep öyle kalacaktı. İkincisi -Kannadi'nin arkadaşıydı.Askerler arasında bu ilişkiyle ilgili epey dedikodu yapılı-

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANyordu. Tahminler bir aşk ilişkisinden tutun da, oğlanın* svıikastkorkusuyla uzaklara yollanmış olan Tara-kan'ın veliaht prensiolduğuna dair çılgın teorilere kadar gidiyordu. Genç adamkampın neresinde yürürse yürüsün, sadece birkaç gün öncedinlediğine benzer konuşmalara kulak misafiri olması kaçınıl-mazdı. "Tavuslar, Kannadi'nin oğullarının olduğu şey bu işte, hep-sinin. Özellikle de en büyüğünün. İmparatorluk sarayındakuyruğunu sallıyor ve ayağına düşen ekmek kırıntılarını top-luyor," diye homurdandı biri. "Ne bekliyorsun?" dedi öteki, şişte kızarmakta olan kuzuyaölçercesine bir bakış atarak. "Çocuk haremde kadınlar ve ha-dımlar tarafından yetiştirildi. General onu belki yılda bir ya daiki kere, savaşların arasında gördü ve onunla ilgilenmedi.Gencin sıcakta bütün gün yürümektense saraydaki kolay ha-yatı tercih ettiğine şüphe yok." "Ve duydum ki karısı, büyücü kadın generalin çocukla il-gilenmemesi için gerekeni yapmış," diye ekledi bir üçüncü."Çocuk babasının cesedinin çizmelerini çekip çıkaracak vekendi ayaklarına uymaları için ölçüsünü alacak derler ya. Veo gün geldiğinde, Quar komşun, Meda'daki hanın sahibi o şiş-ko dula geri döneceğim gündür." "Belki de o çizmeleri giyen kafir olur," dedi ilki alçak ses-le, gözleri kampı tarayarak. "En azından ona uyarlar," diye mırıldandı ikinci, şişi azıcıkçevirerek. "Kafir, bütün o bedeviler gibi bir savaşçı." "Çizme demişken, ben kafirin yerinde olsaydım, kendimin-kileri gece gündüz çıkarmazdım. İnsanın sabah ayak parmak-larının arasında bir karakurt bulması iğrenç bir şeydir.""Ve oraya nasıl girdiğini sormaya gerek yok. Yamina en48

AKHRAN'IN KAHİNİölümcül düşmanı değil," dedi üçüncüsü yavaşça. "Yansı biledeğil. Gerçi general dikkatli davranıyor. Kafiri diğerlerinin üs-tünde tutmuyor, gündüzleri etrafında dolaştırmıyor, yemekle-rini bile birlikte yemiyor. Sadece bir başka genç kahraman.Peh, bırak da ateşten alayım! Yakıyorsun!" Kafir. Ona taktıkları isim buydu. Ahmet, ismi, Hasid'in,Kannadi'nin eski bir arkadaşının genç adama anlatmaya çalış-tığı tehlikeden daha fazla önemsemiyordu. İlk başlarda Ahmet

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 22: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

herhangi birinin kendisini bir tehdit olarak görmesi düşünce-siyle alay ediyordu. Ama zaman geçtikçe, kendini her geceuyumadan önce şiltesini silkeler, her sabah çizmelerini başaşağı çevirir, yemeklerini diğerlerince paylaşılan bir çömlektenyerken buldu. Ve karanlığın içinden ona dikkatle bakan göz-ler Yamina'nmkiler değildi.Korktuğu gözler, İmam'ın hararetli gözleriydi. Yine de Ahmet her şeyi kabullendi -tehlikeyi, dışlanmayı,fısıltılan ve yan gözle bakmaları. Kannadi'nin düşmanların ara-sına düştüğü o korkunç gün bunu kendine ispatlamış ve ha-yatını, kendisi için bir baba, dost ve akıl hocasına dönüşmüşbu adam için feda etmeye hazır bir şekilde durmuştu. Evet,hayatını bu adam için feda edecekti, ama ya kendi insanları-nın hayatları? Ölümlerini önleyemem. Kannadi de öyle. Din değiştirmeliya da en azından öyle yapmış gibi davranmalılar. Muhakkakki bunu görebilecekler! Onlarla konuşacağım. Onlarla konuşmak. Onu anlayan biriyle konuşmak. Dost-larla, aileyle konuşmak. Oğlanın içindeki boş, derin çukur iyi-ce derinleşip genişledi. Yalnızdı -acı ve umutsuz bir şekildeyalnızdı. Gözyaşları gözkapaklarını ısırdı ve arkalık olarak kul-lanılan yaygı ve eyerlerin üzerine neredeyse atıldı ve bir ço-49

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANcuk gibi ağladı. Subaylardan birinin her an Kich güzergahınabir kez daha bakmayı aklına getirmesi düşüncesi hıçkırıklarıAhmet'in boğazında düğümledi. Nefesi kesilerek, elinin tersiy-le gözlerini ve burnunu silerek ve kendini erkekliğe sığmayanzayıflığa teslim ettiği için şiddetle azarlayarak çadırdan hızladışarı çıktı. Askerlerin karargahında amaçsızca, hiç durmadan dolandı.Gecenin geç bir vaktiydi, yapması gereken bir iş yoktu. Ken-di çadırına dönebilirdi, ama uykusu yoktu ve bir geceyi dahakaranlığa bakarak, hatıraları yadederek ve bitleri kaşıyarak ge-çirmeyi istemiyordu. Gezinmeye devam etti ve ancak alçaksesler, boğuk iniltiler ve derin kahkahalar duyduğunda ayak-larının onu nereye getirmiş olduğunun farkına vardı. Koru olarak bilinen yerin, askerlerin anadilinde başka ad-ları da vardı -genç adamın ilk duyduğunda yanaklarını kızar-tan isimler. Ancak bu aylar, savaşlar önceydi. Artık korudanbahsedildiğinde bilmiş bilmiş sırıtabilirdi. Hatta bir gece -me-raktan ve şehvetten- onun belirsiz zevklerinden yararlanmıştı."Malları inceleyemeyecek" kadar çekingen ve utangaç oldu-ğundan, ona sunulan ilk malı almış, kadının yaşlı ve çirkin ol-duğunu ve şüphesiz başka bir sürü sahip tanıdığını çok geçkeşfetmişti. Bu tecrübe onu hasta etmiş ve tiksindirmişti ve -şu âna ka-dar- asla tekrar gelmemişti. Belki de buraya gerçekten kazaragelmişti, ya da belki onu buraya getiren yalnızlığıydı. Hanginedenle olursa olsun, genç adam büyüklerin aralarında yap-tıkları konuşmalardan işin nasıl yürütüldüğüne dair yeterinceşey duymuştu. Tiksinti, şehvetle ve en yakıcısı, konuşma ihti-yacı, dokunma, tutulma ve en azından -şu an için- seviliyor-muş ve umursanıyormuş gibi davranılma ihtiyacıyla yarıştı.50

AKHRAN'IN KAHİNİYumuşak bir ses ona seslendi, ağaçların gölgeleri arasından

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 23: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

bir el ona uzandı. Ahmet para kesesini sıkıca kavrayarak, gerginliğini sineyeçekti ve koruda ilerlerken sert ve umursamaz görünmeye ça-lıştı. Gölgemsi şekillerin hışırtısı ve bir anlık görüntüleri vezevk alış sesleri şehvetini artırdı. Onu ilk tutana aldırmadı. On-lar profesyonellerdiler, birlikleri kamptan kampa takip edenkadınlar. Korunun içerlerinde bu işin yenisi olanlar vardı -bes-leyecek küçük çocuklan olan ve ekmeğini çıkarmak için baş-ka yolu olmayan genç dullar. Aileleri burada olduklarını keş-fedecek olsa, onları öldürürdü, ama açlıktan ölmekle kıyasla-nınca taşa tutulmak hızlı bir ölüm şekliydi. Ahmet, birinin kesinlikle onu takip ettiği sonucuna vardı-ğında, ağaç sıralarının en derin, en karanlık kısmına doğruilerliyor, annesinin görüntüsünü aklından çıkarmaya çalışıyor-du. Koruya ilk girdiğinde bundan şüphelenmişti. O hareket et-tikçe hareket eden, o durunca duran ayak sesleri. Sadece ye-terince çabuk duramıyordu ve arkasındaki serin, nemli çimen-lerdeki yumuşak adımları duyabiliyordu. Ahmet tekrar ilerledi,zemindeki zayıf tıpırtıyı duydu, aniden durdu ve tıpırtının de-vam ettiğini duydu -bir adım, iki, derken sessizlik. Korku ve heyecan şehveti uzaklaştırdı. Elini kemerine kay-dırarak, hançerinin kabzasına dokundu ve rahatlatıcı bir şekil-de onu kavradı. Demek buydu. İmam'ın daha yetenekli birinikiralayacağını düşünmüştü. Ama hayır, bu makuldü. Cesedinikoruda bulacaklar ve buraya bir kadın tarafından çekildiğini,sonra kadının erkek suç ortağı tarafından öldürüldüğünü vesoyulduğunu sanacaklardı. Böyle şeyler olmuyor değildi. Pe-kala, onlara en azından bir kavga verecekti. Kannadi ondanutanmayacaktı.51

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Topuklarının üzerinde dönen Ahmet karanlıkta arkasındagördüğü harekete doğru atladı. Elleri boynu yakalayarak -er-kek kasları ve sinirlerine değil- parfümlü ipek ve pürüzsüz bircilde kapandı. Bir soluma ve çığlıkla, Ahmet ve takipçisi yeredüştüler. Altındaki beden gevşedi. Düşüşle ve kendi korku-suyla sarsılan Ahmet irkildi ve hareket edemeyecek durumda-ki şeklin üzerinden kalktı ve yıldızların aydınlattığı karanlıktaona dikkatle baktı.Bir kadındı. Ahmet elini uzatarak yüzündeki peçeyi çekti."Meryem!"

7

Kadın adamın sesiyle kımıldadı. Ona bakmak dışında her-hangi bir şey yapamayacak kadar şaşkına dönmüş olan Ah-met, üzerinde çömelmiş halde kaldı, bir elindeki peçeyi bay-gın beden kadar gevşek tutuyordu. Kadının gözkapakları kır-pıştı; bu loş ışıkta bile, Ahmet şam gülü rengindeki yanaklaradüşürdüğü gölgeleri görebiliyordu. Sersemlemiş bir şekildegöz kırparak, ona bakmadan, gözlerini aşağı çevirerek oturduMeryem. "Genç efendi," dedi alçak, titreyen bir sesle, "Siz merha-metlisiniz, naziksiniz. Ben... size zevk vereceğim..." "Meryem!" dedi tekrar Ahmet, adını ve onu söyleyen seste-ki şaşkınlıkla, öfkeyi duyan kadın ilk kez ona tam olarak baktı. Soluk yüzü koyu bir kızarıklık kapladı. Peçeyi genç adamın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 24: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

elinden kaptı ve yüzünü örttü. Hızla ayağa kalkan Meryemkaçmaya başadı, ama ıslak çimenlerin üzerinde kaydı. Ahmetonu kolaylıkla yakaladı. "Bırakın gideyim!" diye ağlamaya başladı. "Bırakın utancı-mı kuşanıp kendimi denize atayım." Ağlaması çılgın, isterik bir hal aldı. Ahmet'in kavrayışındantekrar kurtulmaya çalıştı ve genç adam kollarını onun narinomuzlarına sarmak ve onu sakinleştirerek yakınına çekmek

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANzorunda kaldı. Meryem yavaş yavaş sakinleşti ve gözyaşlarıy-la parlayan mavi gözlerini kaldırıp onunkilere baktı. "Nezaketin için teşekkürler." Ahmet'i nazikçe itti. "Şimdidaha iyiyim. Gidecek ve seni daha fazla rahatsız etmeyece-ğim..." "Gitmek mi? Nereye gideceksin?" diye sordu Ahmet sert birşekilde, kadının deniz bahsinden dehşete düşerek. "Kasabaya." Meryem kirpiklerini indirdi ve Ahmet yalansöylediğini anladı. "Hayır." Ahmet onu tekrar kavradı. "En azından, hemendeğil. Kendini daha iyi hissedene kadar burada dinlen. Sonraseni geri götürürüm. Buralarda tek başına dolaşmamalısın," di-ye sert bir şekilde konuşmaya devam etti genç adam -her iki-sinin de iyiliği için- kadının çok açık ricasını duymamış gibidavranarak. "Buranın neresi olduğu hakkında bir fikrin yok." Meryem gülümsedi -Ahmet'in yüreğine dokunan, üzgün,

solgun bir gülümseme. Bir gözyaşı yanağından aşağı süzüldü,yıldızların ışığında kıymetli bir mücevher gibi pınldayarak. Gençadam o gözyaşını yakalamak için bilinçsizce elini kaldırdı. "Beni kurtarmaya çalıştığın için sağol," dedi Meryem yumu-şak bir şekilde, başını yaklaştırdı, ama göğsüne değdirmedi."Ama buranın neresi olduğunu biliyorum. Ve sen de nedenburada olduğumu biliyorsun..." "İnanmıyorum!" dedi Ahmet. "Sen... sen onlar gibi değil-sin!" Başıyla işaret etti. "Henüz değil!" Meryem yüzünü ellerine gömdü. "Ama senolmasaydın çok yakında öyle olacaktım!" Aniden bakışlarınıyukarı kaldırarak, Ahmet'in kaftanını kavradı. "Ahmet, görmü-yor musun? seni Akhran gönderdi! Beni günah işlemekten kur-tardın! Bu benim buradaki ilk gecemdi. Sen... benim ilk... ilk..."54

AKHRAN'IN KAHİNİ Teni yanıyordu; kelimeyi söyleyemedi. Ahmet elini Mer-yem'in dudaklarına koydu. Meryem, Ahmet'in parmaklarınıyakalayarak ateşli bir şekilde öpmeye başladı ve Ahmet'inönünde diz çöktü. "Akhran'a şükürler olsun!" Kadının güzelliği Ahmet'i sersemletti. Saçının kokusu, be-deninde asılı duran parfüm kokusu onu sarhoş etmişti. Göz-yaşları, masumiyeti, tatlılığı, nerede oldukları ve etraflarındaolup bitenlerin bilgisiyle karıştı, Ahmet'in kanını tutuşturdu.Sarhoş bir adam gibi sendeledi ve eli ayağı tutmadığından ya-nına çöktü. "Meryem, ne oldu? Neden buradasın? Son duyduğumdaKich'de, Khardan'ın annesi Badia'yla yaşıyordun..." "Ah! O kadının adını anma!" Meryem ellerini göğsüne bas-tınp ipekli giysiyi kavradı, umutsuzlukla çekiştirdi. "O adın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 25: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

söylendiğini duyacak kadar kıymetim yok!" Topuklarının üze-rinde ileri geri sallanarak, acıyla inleyerek, elbisesinin yırtıkkumaşı kaymak gibi beyaz tenini, inip kalkan göğüslerini açı-ğa çıkarsın diye ellerini iki yana bıraktı. Ahmet ürpererek bir nefes aldı. Meryem'in çenesini tutarakyüzünü kendininkine çevirdi ve o kocaman, gözyaşlarıyla par-layan mavi gözlere bakmaya odaklandı. "Bana neler olduğu-nu söyler misin? Badia, insanlanm..." Korku onu ürpertti, kav-rayışı sıkılaştı. "Korkunç bir şey oldu, değil mi?" "O kadar kötü değil!" dedi Meryem aceleyle, genç adamınbileğini kavrayarak. "Badia ve Kich'de yaşayan bütün insanla-rımız evlerinden alındı ve zindana kondu. Ama eminim ki bu-nu biliyorsundur? Kannadi'nin emriyle yapıldı." "Kannadi olamaz," dedi Ahmet sert bir şekilde. "İmam. On-lar iyi mi? Kötü muamele görüyorlar mı?""Hayır," dedi Meryem, ama Ahmet'in bakışlan altındaki göz-55

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANleri aşağı yöneldi. Ahmet Meryem'in elini daha sıkı kavradı."Bana doğruyu söyle." "Çok utanç verici!" Meryem ağlamaya başladı. Ahmet'intenine düşen gözyaşları kül gibi yanıyordu. "Ben Badia ve kız-larıyla bir hücredeydim. Bir gece muhafızlar geldi. Dediler ki...birimizi istiyorlarmış... gönüllü olarak... yoksa hepimizi zorlaalacaklarmış..." Meryem anlatmaya devam edemedi. Ahmet gözlerini kapadı, içinde acı, kızgınlık, şehvet kaba-rıyordu. Gerisini tahmin edebiliyordu ve kollarını Meryem'esararak, onu kendine doğru çekti. Kadın başta direndi amaAhmet'in güçlü kollan onu rahatlatsın diye yavaş yavaşgevşedi. "Kendini diğerleri için feda ettin," dedi nazikçe, say-gıyla. "Muhafızlar benden yorulduklarında," diye devam etti Ah-met'in göğsünde ağlayarak, "beni bir köle tacirine sattılar. Be-ni buraya getirdi. Ben... kaçtım, ama sonra gidecek bir yerim,param yoktu. Akhran bağışlasın, daha alçalabileceğimi düşü-nemezdim, ama Akhran —adına hamdolsun- seni karşıma çı-kardı." Ahmet Tannnın adını duymaktan hoşlanmayarak, Akh-ran'ın kendisini bu zavallı kızı kurtarmak için kullanmış olabi-leceğinden daha da az hoşlanarak, rahatsız bir şekilde kıpır-dandı."Tesadüf," dedi Ahmet sevimsiz bir şekilde. Ama Meryem kafasını sert bir şekilde iki yana salladı. Altınrengi saçlarının üzerindeki örtü kaymıştı; soluk telleri yıldızla-rın ışığında gümüş renginde görünüyorlardı. Ahmet kızın göz-yaşlarıyla nemlenen buklelerden birini aldı. Yumuşak, ipeksive gül kokuluydu. Biraz sonra söyledikleri boğazına takıldı,ama söylenmeleri gerekiyordu.56

AKHRAN'IN KAHİNİ"Khardan seninle gurur duyardı..." Meryem ona endişeyle baktı. "Bilmiyor musun..." Kafasıkarışmış bir halde duraksadı. "Sana söylemediler mi? Khar-dan... öldü. Macit, Badia'ya haber gönderdi. Cesedini buldu-lar. Savaştan kaçtığıyla ilgili hikayeler -İmam'ın yaydığıdedikodular yalanmış. Khardan kahraman gibi gömüldü." Şimdi başını öne eğen Ahmet'ti, şimdi onun gözyaşlarını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 26: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

silmek için elini uzatan Meryem'di."Üzgünüm. Bildiğini sanıyordum." "Hayır, acıdan ağlamıyorum!" dedi Ahmet umudunu yitir-miş bir halde. "Onuruyla öldüğü için duyduğum minnettarlık-tan ağlıyorum!" "İkimiz de onu severdik," dedi Meryem. "Bu hep aramızdabir bağ oluşturacak." Yanaklan kazara birbirine dokundu. Tatlı gece esintisi göz-yaşlarıyla ıslanmış teni soğuttu ve tutkuyla kızarttı. Meryem, Ahmet'i itti ve ayağa kalkmaya çalıştı, ama elbise-sine dolandı. Ahmet onu kendine çekti. Meryem kafasını diğeryana çevirdi, döndü, kavrayışından kurtulmaya çalıştı. "Bırak beni! Ben kirletildim! Bırak gideyim! Yemin ederim,korktuğun şeyi yapmayacağım. Beni kurtardın. Akhran'a duaedeceğim. Bana yol gösterir." "Sana yol gösterdi. Seni bana getirdi," dedi Ahmet sert birşekilde. "Seni çadırıma götüreceğim. Orada güvende olursun,ve Kannadi'ye gideceğim..." "Kannadi!" Kelime tiz ve sert bir şekilde söylenmişti, Ahmetgeri çekildi. "Unuttun mu?" diye fısıldadı Meryem aceleyle. "Ben Sul-tan'ın kızıyım! Amir'in benim babamı, annemi öldürdü! Beniöldürmeye çalıştı! Beni bulmamalı!" Meryem paniğe kapılmış57

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANbir halde ayağa kalktı ve karanlığın içinde, giysilerinin uzuneteklerine takılıp düşerek ilerlemeye başladı. Ahmet onu kovaladı ve bileğinden yakalayarak kendineçekti. Meryem'in vücudu Ahmet'in kollan arasında titriyordu.Ağlıyor ve korkuyla sarsılıyordu. Ahmet altın rengi saçlarınıokşayarak onu kendine bastırdı. "Hadi, öyle demek istemedim. Bir an için unuttum. Sanazarar vermeyeceğinden emin olduğum halde, ona söylemeye-ceğim..." "Hayır! Hayır!" diye vahşice soludu kız. "Bana söz vermeli-sin! Akhran adına, Quar adına, hangi Tanrıya inanıyorsanonun adına yemin et." Ahmet bir an sessiz kaldı. Yırtık korsajdan dışan taşan sı-cak, yumuşak teni hissedebiliyor, hızlı soluğuyla çıplak göğsüinip kalkıyordu. Kollarını etrafına sıkıca sardı. "Hiçbir Tann adına yemin etmem," dedi. "Hiçbir Tanrıyainanmıyorum. Artık değil. Ama kendi onurum üzerine yeminederim. Seni güvende tutacağım, gizli tutacağım. Seni hayatımpahasına koruyacağım." Meryem'in gözleri kapandı. Başı Ahmet'in göğsüne düşttü,elleri boynuna uzandı ve rahatlama sayılabilecek, ama teslimi-yet fısıltısı gibi görünen bir sesle iç geçirdi. Ahmet iç geçirmeyi dudaklarıyla durdurdu ve bu kez Mer-yem genç adamı itmedi.58

8

Promenthas Bir ve Yirmi'yi çağırdı. Amacı -ölümsüzler düzleminde şiddetle süren savaşı tartış-maktı. Bir ve Yirmi bu kez bir araya geldiklerinde, her Tanrı ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 27: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Tanrıça diğerlerini, dünya olan cevherin kendi bakış açıların-daki hoşnutlukla görmüyordu artık. Artık güçlü Tanrıların sa-dece birkaçı yaşadıklan yerleri koruyabiliyordu. Diğerleri ken-dilerini Quar'ın zevk bahçesinde uysalca durur, evcil ceylanaözgü bir merakla süzülürken bulmuşlardı. Promenthas hâlâ güçlüydü. Bahçede değil katedralinde du-ruyordu, ama gemi yapım sesleri kocaman odalarda yankıla-nıyor ve istirahatini bozuyordu. Hurn Denizi'nden uzaktakiAranthia topraklarının ve insanlarının Tanrısı Promenthas'mtakipçileri, Sardish Jardan'da sürmekte olan cihat tehlikesin-den -şu an için- uzaktaydılar. Tırnakların ahşaba sürtünmesiçok yakında huzurlarını kaçıracaktı. Tara-kan İmparatoruBas'ın güney krallığından bir donanma oluşturma planlarınayetecek zenginliği vardı. Bir yıl içinde donanması Hurn'u geç-mek için hazır olacaktı. Quar'ın kalabalık, fanatik takipçileriAranthia'nın duvarlı şehirlerine ve kalelerine hücum edecekti.Az nüfuslu, küçük vilayetlere bölünmüş Aranthia ülkesi,

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANoğullarıyla kızlannı birbirleriyle evlendirerek huzuru koruyankrallar ve kraliçeler tarafından yönetiliyordu. Toprak fazlasıy-la ağaçlıktı, ülkenin kanı olan nehirler ve dereler dışında geç-mesi zordu ve İmparatorun birliklerine uzun süre dayanabilir-di. Yine de Promenthas, eninde sonunda insanlarının bozgu-na uğratılacağını, hiçbir sebep olmasa da sırf sayılarınınfazlalığı nedeniyle istilaya uğrayacaklarını biliyordu. Bereketlibaşkent Khandar, tek başına Aranthia'nın toplam nüfusundanfazla insan banndırıyordu. Sunağın yanındaki arkalıklı bir sırada oaırmakta olan Pro-menthas, Quar'ın katedrale acele etmeden girişini sert bir ifa-deyle izledi. Tanrı o kadar büyümüştü ki, kapı eşiğinden geç-mek için başını eğmek ve vücudunu yan döndürmek zorundakalmıştı. İhtişamlı cüppesi çok nadir ve pahalı bir kumaştandı.Vücudu dünyanın bütün mücevherleriyle süslenmiş olan Qu-ar, katedralin, son zamanlarda ilgisizlikten kir ve toza bulan-mış pencerelerinin vitraylarından daha parlak bir şekilde ışıksaçıyordu. Quar'ın hemen arkasından kırıta kırıta yürüyerek,onunla neşeyle gevezelik ederek ve aynı zamanda Quar'ınkıymetini içten içe hesaplayarak Kharmani, Zenginlik Tanrısıgeliyordu. Cevherin başka bir yüzeyinin daha parlak ışıklar saçmasınıönemsemeyen Kharmani'nin yüzeyi kendi ışığıyla -altın renklibir ışıkla pırıldıyordu. Hiçbir Tanrı -ne en şerri, ne en hayırlı-sı- o ışığı azaltmayı denemeye cesaret edemezdi. Bir ve Yir-mi'nin geri kalan her biri Çjuar'ın ayaklarına kapanabilirdi.Kharmani, o el Kharmani'nin bulunduğu yönde altın paralarfırlatmaya devam ettiği sürece, Çmar'm sağ yanında oturacaktı. Promenthas, Çmar'ın arkasında, Tannnın uçuşan cüppesi-nin altına gizlenerek katedrale girmeye çalışan gölgemsi bir60

AKHRAN'IN KAHİNİsekil gördü. Promenthas kaşlarını çattı ve biçare cüzdanlarınkaderine iç geçirdi çünkü şüphesiz biliyordu ki bu Tanrı -Be-nario- Hırsızların Tanrısı, ayrıldıktan sonra, cüzdanında birkuruş bile kalmayacaktı. Kharmani, Quar'ın sağ tarafında otu-ruyor olabilirdi, ama Benario önce Quar'ın parmaklarını çal-mazsa solunda oturuyor olacaktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 28: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Promenthas ayağının altında bir gürleme hissetti ve Asta-fas'ın, Karanlık Tanrısı'nın, Quar'ın ebedi gecenin yeraltı dün-yasına adım atmasını izlediğini anladı. Işık Astafas'ın gözleriniacıtıyor olmalı, diye düşündü Promenthas ve kadim düşmanıiçin kaçınılmaz bir duygudaşlık hissetti. En azından Astafas bu alçaklann seviyesine inmemişti. Qu-ar'ın arkasında, Bir ve Yirmi'nin, parlayan Tanrının gölgesindekendi parlaklıklarını kaybetmiş daha bir çok üyesi ilerliyordu.Sinmiş ve pusmuş Uevin, Quar'ın cüppesinin kenarlarını uy-salca taşıyordu. Mimrim, başı eğik, arkadan yürüyor, Tanrı yo-mlduğuna karar verebilir ve dinlenmek isteyebilir diye biroturma minderi taşıyordu. Hannah, Ulu Steplerin boynuzlu,miğferli Tanrısı, Quar'm maiyetinde ilerliyordu. Mızrağını taşı-yan savaşçı Tanrı ağırbaşlı görünmeye çalışıyordu; ama Pro-menthas'la gözgöze gelmemeye çalışıyordu ve aksakallı Tanrısöylentilerin doğru olduğunu ölümsüz varlığında hissettiği birağırlıkla anladı. Hannah'ın insanları İmparatorla ittifak kur-muştu ve savaşa Quar'ın tarafında katılacaklardı. Promenthas diğer Tanrı ve Tannçaları da gördü, ama şim-di en çok yokluğu göze çarpanlarla ilgileniyordu. Katedralinaltyapısını sarsan kızgın gürlemeler, Astafas'ın, Quar'a hizmetetmeden önce kendini Sul'ün çukuruna atacağının gösterge-siydi. Evren ve Zhakrin, Promenthas döndükleri söylentisiniduyduysa da, orada değildiler. Ve elbette Akhran, Gezgin, or-61

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANtalıkta görünmüyordu. » Quar'ın badem gözlü bakışları Promenthas'ı arıyordu.Aksakallı Tanrı yavaşça, büyük bir vakarla ayağa kalktı ve su-nağının önünde durmak için doğrudan o yana ilerledi. Etrafı-nı sarmış melekler yoktu. Ölümsüzlerin düzlemindeki savaşbütün astlarını çekmişti. Sadece bir melek kalmıştı ve o da ko-ro balkonunda güvenle saklanmıştı. "Neden Bir ve Yirmi'nin toplanmasını istedin -belki de Birve On yedi demek daha iyi olur," dedi Quar narin sesiyle.Kharmani Tanrının esprisine kıkır kıkır güldü. "Bir ve Yirmi'yi bir araya topladım," dedi Promenthas, sesiboğuk ve sertti, "çünkü ölümsüzlerin düzleminde halen sür-mekte olan savaşı tartışmak istiyorum." "Savaş." Quar eğlenmişe benziyordu. "Buna çekişme de, şı-marık çocukların didişmesi!" "Savaş diyorum," diye öfkeyle karşılık verdi Promenthas."Ve sebebi de sensin!" Quar güzelce çizilmiş bir kaşını kaldırdı. "Ben? Sebep? Sev-gili Promenthas, bu disiplinsiz yaratıkların yarattığı tehlikeyigörerek, onları insanların meselelerine daha fazla buaınlarınısokamasmlar diye güvenli bir yere kapatan ve himayemiz al-tındaki dünyaya disiplin ve düzen getirmeye çalışan bendim.Hem göklerdeki hem dünyadaki tahribat, Akhran'ın vahşi vekontrol edilemez cininin burnunu sokması yüzünden yaşandı.Kontrolü doğrudan ele almamızın zamanı..." "Senin kontrolü doğrudan ele almanın zamanı geldi, de-mek istediğin bu değil mi?" "Beni sinirlendirmeye mi çalışıyorsun Grisakal?" Quar hoş-nutlukla gülümsedi. "Eğer öyleyse, başaramayacaksın. Kardeş-lerinin hepsini nezaketle dahil ettim, sen meseleyle uğraşama-62

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 29: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİvacak kadar zayıf olabilirsin ama ben değilim. Biri insanlığınçilesinin yükünü üstlen..." "Söylediğin şeyi gerçekten kastediyorsan," diye araya girdikatedralin dışından, Quar'ın zevk bahçesinin duvarlarının öte-sinden gelen bir başka ses, "o zaman Kaug olarak bilinen, gü-cünün çoğunu senin verdiğin ifriti sürgüne gönder. Şişmişegonu indir Quar, bırak da tutkunun pis kokulu havası dışarıçıksın. Bir kez daha bizden biri -cevherde bir yüzey- ol ki gü-zelliği sonsuza dek sürsün." Gezgin Akhran, Promenthas'ın katedraline girdi, Quar'ınzevk bahçesinde uzun adımlarla ilerledi. Ahkran'ın çizmeleritozla kaplıydı; uçuşan kaftanı yıpranmış, lime lime olmuş vekanla lekelenmişti. Gezgin Tanrı, Quar'a kıyasla küçük ve hır-pani görünüyordu. Kharmani, Akhran'a amirane bir tiksintiylebaktı ve esneyen Benario gölgelerdeki yerinden ayrılma zah-metine girmedi. Quar, Gezginle birlikte içeri giren atın, derinin ve terin ko-kusunun önüne geçmek için karanfillerle süslenmiş bir porta-kalı burnuna götürdü ve gözlerini Promenthas'a dikti. "Kaosa düzen getirmeye çalıştığım için aldığım teşekkürbu." Quar'ın sesi üzgündü, tavırları bu sözler, yüreğine dokun-muş birinin tavırlanydı. "En karanlık şerrin kötü Tanrısı Zhak-rin'in gücünü kazanmasına yardım etmiş bu ikisinden ne bek-leyebilirim ki? Ama bunu inkar edeceksiniz. Emirlerinizi yeri-ne getiren o insanların Zhakrin'in pençesinden kurtulduğunudüşünüyorsunuz, ama onun gölgesi uzundur ve karanlık birkez daha onlara yaklaşıyor. Ona güveniyorsunuz -masumlarınkanını içen bir Tanrıya." Katedralin koro balkonunda umutsuz bir çığlığa benzeyenbozuk bir ses geldi. Promenthas eliyle hızlı bir işaret yaptı,63

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANama Quar, toz kaplı ahşap oyma trabzanlara baktı ve gülüşüderinleşti. "Sul, Cevheri tüm yüzeyler eşit ışıkla parlayacak şekilde ta-sarladı -hayır ve şer..." diye konuşmaya başladı Akhran öfkey-le, hailâ yüzünden çekip Quar'a ters ters bakarak. "Ah, şimdi de Sul'ün zihninden geçenleri okuyorsun haGezgin?" diye araya girdi Quar soğukkanlılıkla, Akhran'a birbakış attı, sonra görüntü gözlerini kirletebilirmiş gibi gözlerinihızla çevirdi. "Derin düşüncelerden sonra, Sul'ün bir Tanrı ol-masına niyetlendiğine inanıyorum, Bir ve Yirmi değil. Böyle-likle ışığı saf ve parlak bir şekilde parıldayacak, kırılmak, bö-lünmek, dağılmak yerine doğrudan insanların üzerine saçıla-cak.""Bunu yap da Cevher tuzla buz olsun!" diye uyardı Akhran. "O halde parçalarını toplayacağım." Zarif bir reveransla,Quar, bahçesi ve onu izleyen maiyeti ortadan kayboldu. "Dikkat et de o parçalar seni kesmesin," diye bağırdı Akh-ran arkasından. Karşılık gelmedi. Akhran ve Promenthas ka-tedralde yalnız kalmışlardı. "Öyle suratını asma," dedi Gezgin Tanrı, Promenthas'm sır-tına hızla vurarak. "Quar ciddi bir hata yaptı -gücünün çoğu-nu ifrite verdi. Ölümsüzlerin düzlemindeki savaşı kazanmakiçin Kaug'u bozguna uğratmamız yeterli." Akhran'm gürleyensesi vitrayları tıkırdattı. "Bu yapıldığında Quar düşecek." "Bu yapıldığında yıldızlar düşecek." Promenthas iç geçirdi,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 30: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ama sert yüzü bu umut ışığıyla hafifçe yatışmıştı. "Peh!" Akhran tükürecek oldu, nerede olduğunu hatırladıve ağzını elinin tersiyle sildi. Sabırsızlıkla inleyen bir atın sesiserin karanlıkta sürüklendi. Hatla yüzüne saran Gezgin Tanndöndü ve girişten aşağı, katedralin kapılarına doğru yürüdü.64

AKHRAN'IN KAHİNİpromenthas, Tannnın topallamakta olduğunun ilk kez farkınavardı."Yaralanmışsın!""Önemli bir şey değil!" diyerek omuz silkti Akhran. "Quar Zhakrin hakkında ne dedi, senin ve benim takipçi-lerim -onlarla yolculuk eden genç büyücü hakkında? Tehlike-deler mi?" Ahkran döndü, Promenthas'ı kısılmış siyah gözleriyle süz-dü. "İnsanlarım bana inanıyorlar. Ben onlara inanıyorum." "Tıpkı Zhakrin'in takipçilerinin ona inandıkları gibi. Qu-ar'ın aradığı ve hep elde ettiği şeyi arıyor. Acıması yok, tutku-su yok. Belki de geri dönmesine yardım etmek hataydı. İtirafedildiği gibi, Evren de onunla birlikte geldi, ama Tannça za-yıf, inananlan çok uzakta, oysa Zhakrin'inkiler yakın. Çok ya-kın." Promenthas iç geçirdi ve başını iki yana salladı. "Biz sa-yıca çok azız ve kendi içimizde bölünmüş durumdayız. Kor-karım durum umutsuz dostum." Akhran hızla katedral kapılarına atıldı ve temiz havadaniçine derin bir nefes çekti. Atına binerek, Promenthas'ındüşmüş omzunu onu temin edercesine kavramak için eğildi."Sadece ölüler umutsuzdur!" Doğrulup, atın böğrünü tekmeledi; hayvan yıldızların ara-sında dört nala ilerledi. "Ve acısızdır," diye mırıldandı Promenthas. Akhran'ın gitti-ği yola baktığında bir kan izi gördü.65

l

± cûcc <3-2N

I

Mathew parlak bir volkanik kaya kütlesinin üzerine otur-du. Tuz çölünün çıplak beyazlığına serpiştirilmiş siyah kayalardünyanın kabuğunun hemen altında, insanın teninin hemenaltında kımıldanan karanlık öğelerin somutlaşmış hali gibi gö-rünüyordu. Sıcakla kavrulan toprağın yüzeyinde açılan çatlak-lara bakan Mathew siyah kayanın işkence görmüş derinlikler-den kaçışını, ölü bölgeden sızışını, kangrenli sıvının çürümüşbir yaradan akışını hayalinde canlandırdı. Genç büyücü korkunç görüntüden kurtulmak için gözlerinikapadı. Günün erken saati olmasına, güneş sadece birkaç saat

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 31: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

önce doğmuş olmasına rağmen, sıcaklık çoktan yükselmişti.Güneşin Örsü. Sanki Tannnın unuttuğu bu yeri insanlar bilerekböyle adlandırmışlardı -kısa, özlü, amaca hizmet eder şekilde.Ağır kadife kaftanların altında aşın terleyen, sıcaktan ve bitkin-likten yan sersemlemiş halde olan Mathew saf ateşten güçlü birkolun bir çekiç salladığını, çekici bölünen ve çatlayan zeminevurduğunu ama sonuç vermediğini, kıvılcımların uçuştuğunu,patlamadan ısı dalgalannın çıktığını canlandırdı kafasında..."Mat-hew!" Bir el onu sarsıyordu. Mathew kızarmış, hülyalı gözlerini kaldırdı. Önünde bir şe-kil titreşti -yabancı, camlarla süslenmiş kurban elbisesinin MARGARET WEIS & TRACY HICKMANiçinde Zohra. Her cam güneşin ışığını yakalıyor, en. ufak birhareket panldamalarma, parlamalarına ve şıngırdamalarına ne-den oluyordu. Parlaklıktan sersemlemiş olan Mathew ona gözkırptı. "Susadım," dedi. Dilini dudaklannda gezdirince, dudakları-nı kaplayan tuzun tadını alabiliyor, onu hissedebiliyordu. "Cin su getirdi," dedi Zohra ayağa kalkmasına yardım ede-rek. "Gel, konuşmamız lazım." Kürdin Denizi'nde bir gece, bir gün ve bir gece daha yolalmışlardı. Daha önce birkaç saatte geldikleri yeri geçmeleribu denli uzun sürmüştü. Zhakrin Kalesi'nin etrafındaki daimifırtınanın yol açtığı rüzgar onlarla oynamaktan zevk almış, on-ları yanlış yönde millerce sürüklemiş, sonra tamamen kesile-rek yol aldırmamış, sonra en beklenmedik anda önden vur-muştu. Cinler olmasa güvertedeki insanlar yön duygularınıçok geçmeden kaybederlerdi, çünkü tepede dönen bulutlargüneşi ve yıldızları saklamış, yolculuğu imkansız hale getir-mişlerdi. Teknenin, yanlarına asılan, hasta, sırılsıklam ve soğuktantitreyen, yemek ve sudan mahrum -kontrol edemediklerindendeğil- sefil sakinleri canlarından vazgeçmişlerdi. Teknenin sa-hibi Meelusk sesi kısılana kadar korkudan uludu. Tekne niha-yet kıyı şeridine sürtündüğünde, cinlerin ikisi, Sond ve Pukah,kirlenmiş yolcularını sahile taşıdılar. Toparlak vücudu yelkenişi görmüş olan üçüncü cin, Usti, ölümlü efendileri kadar has-ta ve harap durumdaydı. Usti, fırtınalarla korkuya kapılmış vegûllar tarafından kovalandıklan endişesiyle, Usti tüm yolculukboyunca gözlerini sımsıkı kapalı tutmuştu. Yolculuğun sonun-da, cin gemi direğini bırakmayı ve gözlerini açmayı reddetmiş-ti. Sond onu boşuna azarladı, teşvik etti ve cinin düşünebileği70

AKHRAN'IN KAHİNİbütün lezzetli yemeklerden bahsetti. Usti inleyerek kımıldama-vı reddetti. Pukah sonunda şişman cinin parmaklarını gemi di-reğinden zorla ayırmak zorunda kaldı. Serbest kalır kalmaz,Usti havası söndürülmüş bir domuzun mesanesi gibi söndü vesığ suda nefesi kesilerek ve inleyerek uzandı. Güneşin Örsü. Nerede olduklannı onlara söyleyen Pu-kah'tı. Gece çölün alevleri dindiğinde, ateşler söndüğünde, örssoğuk çelik gibiydi. Mathew ıslak giysileri içinde iliklerine iş-liyora benzeyen soğuktan titremişti. Khardan, Pukah ve Sondbir ateş yakma meselesini tartışmış ve Mathew üçlünün bununakılsızca olacağına karar vermelerini sancılı bir hayal kırıklı-ğıyla duymuştu. O lanetli denizde yaşıyormuş gibi görünenkötü bir ifritin dikkatini çekmekle ilgili bir şey.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 32: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Şafak geldiğinde Mathew sıcaktan zevk almış ve düzensizbir şekilde uyumayı başarmıştı. Uyandığında, sıcaklığın ona fi-ziksel bir darbe indirdiğini hissetti. Güçlükle ayağa kalkarakvolkanik kayanın çıkıntısının yetersiz gölgesine sıkışmış ve neyapacaklarını merak etmişti. Zohra'ya göre, artık bir çeşit karara varılmıştı. Mathew, Kür-din Denizi'nin yüzeyinden zaman zaman sürüklenen hafif esin-tiyi yakalama umuduyla, giydiği kaftanın başlığını bir kenaraattı. Su şimdi düz ve kıpırtısızdı, rüzgarları acımasız güneş tara-fından emilmişti. Delikanlı terden sırılsıklam olan uzun, kızılsaçlannı ensesinde topladı. Yapmakta olduğu şeyin farkına va-ran Zohra başlığı yakaladı ve Mathew'un başına çekti."Güneş tenini şişteki et gibi yakar. Sıcaklığı aklını kaçırtır."Mathew buna inanmaya hazırdı ve başlığın yerinde kalma-sına katlandı, hatta başlığı alnına doğru aşağı çekti. Muhakkakki bu korkunç yerden çok geçmeden ayrılacağız, diye düşün-dü uykulu bir halde. Cinler bizi güçlü koUanyla taşıyacak ya71

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANda belki bir bulutun üstünde uçacağız. » Khardan'ın yüzünü gören Mathew gerçeğe döndü. Yüzüöfkeden kararmıştı; siyah gözleri ayaklannın altındaki kumdandaha sıcak yanıyordu. Cin, karşısında sessiz, utanmış, ama ka-tı ve kararlıydı. "Bu konuda ne biliyorsun?" diye parladı Khardan Mat-hew'un üzerine gelerek. "Hangi konuda ne biliyorum?" diye sordu Mathew sersem-likle. "Göklerdeki bu savaş hakkında! Pukah'ın bana söylediğinegöre haberi onlara senin cinin vermiş!" "Benim cinim mi?" Mathew şaşırarak baktı. "Benim bir ci-nim yok!" "Cin değil, melek," diye düzellti Pukah, gözlerini efendisi-nin -eski efendisinin- öfkesi karşısında aşağıda tutarak. "Pro-menthas'ın hizmetindeki koruyucu bir melek." "Melek gibi varlıklar yoktur," dedi Mathew, alnındaki terisilerek. Aldığı her nefes canını yakıyordu; saf alevde nefes al-mak gibiydi. "En azından," diye ekledi kafasını iki yana salla-yarak, bunun ne kadar gerçekdışı olduğunu düşünerek, "be-nimle işi olan varlıklar yok. Ben rahip değili..." "Öyle varlıklar yok!" diye bağırdı Pukah, başını kaldırıp ür-ken Mathew'un karşısına öfkeyle çıkarak. "Meleğin göklerde-ki en sadık varlıklardan biri! Döktüğün her gözyaşı için, o ikigözyaşı döktü! Izdırap duyduğun her acıyı benimsedi. Seniçok seviyor ve sen -değersiz köpek- en iyi, en güzel meleğikötülüyorsun -Hayır, Asrial, söyleyeceğim! Öğrenmeli!" "Pukah! Pukah!" diye tekrar tekrar bağırdı Khardan ve so-nunda tiradı durdurmayı başardı."Ne zamandan beri, sen cin, bir ölümlüyle böyle saygısız-72

AKHRAN'IN KAHİNİca konuşuyorsun?" diye sordu Zohra."Ben hallederim hanım," dedi Khardan."Geçmişte hallettiklerinden daha iyi olur sanırım, değil mibey," diye karşılık verdi Zohra dudak büküp yele gibi siyahsaçlannı omzuna atarak. "Hatırlayacak olursan, bizi buraya getiren benim eylemle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 33: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

rim değildi, hanım!" Khardan derin bir nefes aldı. "Beni savaşalanında bırakmış olsaydın..." "Şimdiye dek ölmüş olurdun," dedi Zohra soğukkanlılıkla."İnan bana, bey, seni kurtarma eylemimden kimse bendenfazla pişman olamaz!" "Kesin şunu!" diye bağırdı Mathew. "Yeterince şey yaşama-dık mı? O karanlık şatoda, ikiniz de hayatınızı diğerine sun-mak için hazırlandınız. Şimdi de..." Mathew sustu. Khardan denize bakıyordu, yüzü katı vesertti. Çene kasları seğiriyor, boynundaki tendonlar gerilmişzorlanıyordu. Söylediklerim ona o korkunç yeri hatırlatmak dışında birişe yaramadı, diye düşündü Mathew üzüntüyle. Her şeyi tek-rar yaşıyor! Mathew hızla Zohra'ya baktı. Yüzü yumuşamıştı; kendi iş-kencesini hatırlıyordu. Kocasının gözlerindeki acıyı görebil-seydi... Ama göremedi. Durduğu yerden, geniş sırtı, yukarıkalkmış başı, gergin ve bükülmeyen boynu görüyordu sadece.Dudaklarını birbirine bastırdı. Zohra kollarını göğsünde kor-kutucu bir şekilde kavuşturdu, giysinin cam süsleri kulak tır-malayıcı bir şekilde birbirine çarpıyordu. Mathew'un eli, parmakları titreyerek Kalif e uzandı. Khar-dan ânında dönünce Mathew elini geri çekti ve kaftanının sar-kan, uçuşan kollannm içine sakladı. Kalif karısının duyguları-73

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANnı ele vermeyen yüzüne şöyle bir baktı ve yüz ifadesi»daha dasertleşti. "Affınızı dilerim, ya şeydi ve o delinin de -Mathew'un ya-ni," dedi Pukah alçakgönüllülükle. "Delinin -Mat-hew'un- omelek hakkında bir şey bilmesinin mümkün olmadığını anım-sadım, çünkü ölümlülerle ölümsüzler arasındaki böyle bir te-mas onun Tannsı -söylemek gerekirse, çok haşin türden birTanndır ve pek de fazla eğlenmeyen cinstendir- Promenthastarafından yasaklanmıştır. Ancak, bence delinin en azındansağ olduğu için minnettar olması gerek gibi geliyor bana..." "Minnettar! Elbette minnettar!" dedi Khardan sabırsızca. "Vesen bana bu şey... hakkında bir şey bilmediğini söylüyorsun.""Melek," dedi Pukah yardımcı olmak için. "Evet." Khardan kulağa garip gelen o kelimeyi söylemek-ten kaçındı. "Öyleyse bu savaş hakkında hiçbir şey bilmiyor." "Hayır, ya şeydi." Pukah daha sinikti ama, Sond'la bakışın-ca, Kalif in hoşnutsuzluğu artan yüzüne bakarak devam etme-ye kararlıymış gibi göründü. Asrial -bu meleğin adı sahip-Bir ve Yirmi'nin bir toplantısına katıldı. Ölümsüzlerin düzle-minde süren savaştan orada haberdar oldu. Akhran da bizzatoradaydı, sahip ve Quar'ın gücünün çoğunu, artık ölümsüzle-ri kadim hapisanemize, Ölüler Diyarı'na sürmenin yollarınıarayan ifrit Kaug'a yerleştirdiğini söyledi." "Bir ifrit!" diye homurdandı Khardan. "Muhakkak ki Akh-ran bir ifritle başa çıkabilir!" "Tanrılann hizmetkarlarının düzleminde harekete geçmesiSul tarafından yasaklanmıştır, ya şeydi. Bu kadar meyilliyse,bunun Akhran Hazretleri'ni durduracağını düşündüğümdendeğil. Ama Asrial bize Akhran'ın" -cin tereddüt etti, diğer cinebaktı, iç geçirdi ve kötü haberi verdi- "Akhran'ın bedeninde74

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 34: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİbir Ç°k Yara var ve onlan saklamak için elinden geleni yapsada Promenthas, Tanrımızın fazla yaşamayacağından korku-yor. " "Akhran... ölüyor ha!" dedi Khardan inanmayarak. "Tanrı-mız gerçekten o kadar zayıf mı düştü?" "Ondan ziyade, insanlarının inancı zayıfladı diyelim," diyearaya girdi Sond sessizce. Khardan kızardı. Eli, görünüşe göre bilinçsizce, göğsünegitti. Mathew, Kalifin aldığı, artık sadece izi kalmış ama biradamın ruhunda sonsuza kadar kalacak olan yaralan canlı birşekilde hatırladı. Tanrının eliyle iyileştirilmiş yaralar.Yoksa onun yerine Tann tarafından alınmış yaralar mı? "Halkımız." Zohra'nın gözlerinde parlayan gurur ve öfkesoldu, yerini korku ve endişeyle gölgelenmiş gözlere bıraktı-lar. "O kadar çok şey oldu ki... halklarımızı unuttuk." "Onlara dönmemize yardım etmeniz için daha da büyükbir neden bu," dedi Khardan, Pukah'a öfkeyle. "Kaug'la savaşmamız için daha büyük bir neden Kalif."Sond çok içten bir saygı, çok sert bir kararlılıkla konuşmuştu."Bu savaşı Kaug kazanırsa, bütün ölümlüler dünyadan yokolacak. Tannlann en güçlüsü olan Quar insanlar üzerindekidoğrudan etkisini artırabilecek. Daha da güçlenecek, diğerTanrılar zayıflayacak, Bir ve Yirmi giderek Bir olacak." "Sadece birkaç saatliğine gideceğiz, ya şeydi/' dedi Pukahgüvenle. "Bu Kaug denen yaratıkta bir dağın gücü olabilir,ama beyni de bir dağınki kadar ancak. Onu bozguna uğrata-cağız ve siz bizi özlemeye başlamadan döneceğiz." "Günün sıcak saatlerinde, ya şeydi, sizin için hazırladığımızçadırda dinlenin. Size akşam yemeği servisi yapmak için dö-neceğiz," diye ekledi Sond.75

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN İki cin kaybolmaya başladılar. Mathew yanağına bir şeyin,yumuşak, hafif ve bir tüy kadar narin bir şeyin sürtündüğünühissetti ve onu yakalamak için elini hızla kaldırdı, ama oradahiçbir şey yoktu. "Khardan!" diye bağırdı Zohra ona asılarak. "Bizi buradaterk etmeye niyetliler! Gitmelerine izin veremezsin!" "Onlan durduramam!" diye bağırdı Khardan sinirli bir şe-kilde, Zohra'nın ellerini silkip atarak. "Ne yapmamı beklerdin?Artık onlann efendisi değilim!""Ama ben öyleyim!" diye çığlık attı tiz bir ses.

2 Herkes güvence tartışması sırasında unutmuş olduklan sıs-ka, küçük adamı hatırlayıp irkilerek döndü. Doğruyu söyle-mek gerekirse, bütün yolculuk boyunca kimse Meelusk'a faz-la dikkat etmemişti. Boncuk gözlü, pis gülüşlü bir yüzü olanbalıkçı, yolculuğu teknenin zemininde bir yığma sıkışmış ola-rak geçirmişti. Herhangi biri -özellikle de kaslı Khardan- nezaman ona doğrudan bakacak olsa, Meelusk, kimsenin kendi-sine bakmadığını düşündüğü an saldırgan bir hırlamaya dönü-şen, yaltaklanan, kölelere yakışır bir şekilde sırıtmıştı. Şimdi kumların üzerinde gürültüyle yürüyerek, Sond'unlambasını göğsüne bastırarak ve Pukah'm fazla su almış (ufaktefek adam kadar büyük olan) yılan büyücüsü sepetini sürük-leyerek geliyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 35: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Sana güvenmiyorum, seni kara sakallı iblis," diye bağırdıMeelusk, parlayan gözleri Khardan'a sabitlenmişti. "Yanındakikadın bir dişi şeytan ve senin ne olduğunu bilmiyorum kızılsaçlı ucube!" Gözleri hızla Mathew'a çevrildi. "Ama ister dişişeytan ister erkek iblis ol, senden çok yakında kurtulacağım!Çok yakında hepinizden kurtulacağım!" Bunlar kulağa hoş gelen sözlerdi, ama cin Sond ve Pukahortadan kaybolmaya devam ediyorlardı ve kimin kimden kur- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANtulduğu Meelusk'ın kafasına dank etti. "Geri dön!" diye bağırdı ufak adam, Sond'un lambasını ha-vada sallayarak. "Ben senin efendinim! Seni denizden kurtar-dım! Bana itaat etmek zorundasın ve ben sana buraya geri döndiyorum!"Cinlerin görüntüleri dalgalandı, sonra yavaşça cisimleşti. "Haklı ne de olsa," dedi Pukah, Sond'a. "O bizim efendi-miz." "İddiaya girer misin!" dedi Meelusk kendini beğenmişçe,Khardan'a zafer dolu bir bakışla bakarak. "Bizi denizden kurtardı. Ona sadakat ve bağlılık borçlu-yuz," dedi Sond hemfikir olarak. Kefiyeli başlar selam verdi; cinler gelip sıska adamın karşı-sında yüzükoyun yere kapandılar. "Kesinlikle haklısın!" diye kıkırdadı Meelusk. "Şimdi ayağakalkın ve beni dinleyin." Khardan ve arkadaşlarını işaret etti."Bedevileri kumsalda çürümeye bırakın. Sularını ve o çadırıalın." Cin tarafından korunan Meelusk bedevilere kemikliyumruğunu sallamaya yetecek kadar güvende hissediyordukendini. "Sizi katil, fesat kalpli şeytanlar! Kanıma susamış hal-de bana baktığınızı gördüm! Ha! Ha! Susuzluğunu çekeceğinizsadece o değil." Meelusk ayağının dibindeki cine döndü. "Şim-di beni bir sultan gibi giydireceksin, sonra bana güzel kadın-lar getir, sonra gümüş ve mermerden, kimsenin bana ulaşama-yacağı kadar yüksek duvarlı bir saray yap. Sonra köyüme gi-deceksin. Oradaki insanlar bana yeterince saygı duymuyorlar.Ama duymasını öğrenecekler! Evet öğrenecekler, itler. Orayagittiğimizde, evlerini yere sereceksin, tek tek. Ve onları yereyapıştıracaksın! Ve sonra ateşe vereceksin! Ondan sonra, banadünyadaki bütün altın ve mücevherleri getireceksin -Hey! Se-78

AKHRAN'IN KAHİNİnin neyin var?" pukah bir elini alnına götürdü ve gözlerini devirdi. "Çokfazla emir, sahip." "Ah, kalınkafalısın, öyle mi?" dedi Meelusk, kurnazca sırı-tarak."Evet," dedi Sond ağırbaşlılıkla, "öyle." "Efendim için güzel yeni giysiler!" emrini verdi Pukah elle-rini çırparak. Meelusk'ın sıska, kirleri kabuklaşmış vücudu baştan ayağaçok pahalı bir ipek kozasıyla sarmalandı. "Hey!" diye bağırdıboğuk bir ses, kozanın arasından. "Nefes alamıyorum!" "Efendim için mücevherler!" emrini verdi Sond ellerini çır-parak. İnci kementler, altın zincirler, her renk ve türden mücev-her göklerden Meelusk'ın boynuna düştü, ağırlıkları neredey-se dizlerini büktü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 36: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Efendim için kadınlar!" Gelinlik yaşta, fidan gibi vücutlar Meelusk'ın etrafını sardı,yumuşak sesleri, adamın soğanımsı kafasında tehlikeli bir şe-kilde dengede duran devasa, mücevherle dolu kefiyenin altın-dan, kulaklarının görülebildiği kadarına fısıldadı. Kadınlar baş-tan çıkarıcı bir şekilde sokuldular ona. Ağzı şaşkınlıktan açıkkalan ve sulanan Meelusk, hevesli ellerini serbest bırakmakiçin hem Sond'un lambasını hem de Pukah'ın sepetini bıraktı. "Efendim için yeni bir lamba ve yeni bir sepet!" diye bağır-dı Pukah şevkle sürüklenerek. "Evet! Evet!" dedi Meelusk soluk soluğa, kadınlara iştahlabakarak ve yumuşak bedenleri pençe gibi parmaklarıyla sıkı-ca tutarak. "Her şeyin yenisinden! Daha çok altın! Daha çokmücevher! Onu yapınca, bu güzelliklerden de daha çok."79

MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN Pukah, Khardan'a anlamlı anlamlı baktı. Sessizce ve sinsi-ce kayan Kalif, Sond'un lambasını ve Pukah'ın sepetini kaptıve onları sıkıca tutarak, hızla geri çekildi. Ânında, kadınlar, mücevherler, inciler ve altın, kefiye, yünve ipekler, hepsi kayboldu. "Ah, Efendi Meelusk, ne yaptınız?" diye bağırdı Pukah deh-şetle. "Ha? Ne?" Meelusk etrafa çılgınca bakındı, ince elleri boşhavayı sıkıca kavradı. Gözü dönmüş bir şekilde, ona üzüntüy-le bakmakta olan iki cine yaklaşıp, "Geri getirin, beni duyuyormusunuz? Geri getirin onları!" diye uludu, kumun üzerindezıplayarak. "Yazık, artık bizim efendimiz değilsiniz, sahip," dedi Pu-kah, ellerini çaresizce açarak. "Meskenlerimizi, kendi isteğinizle hediye ettiniz," dediSond iç geçirerek. Meelusk çılgınca bağırarak, dişlerini gıcırdatarak döndü vesonra Khardan'a hamle etti, ama daha o iki adım bile atama-dan, devasa Sond sıska, ufak adamı kollarından yakaladı. Cin,tekmeler savuran, çığlık atan ve orada bulunan herkese iğrençlanetler yağdıran Meelusk'ı bir çocuk gibi kaldırarak teknesinetaşıdı. Sond, Meelusk'ı içeri fırlattı ve tekneyi suyun üzerindeuçacak şekilde sert bir şekilde itti. "İyisi mi öyle bağırmayın, eski sahip!" dedi Pukah hızlauzaklaşan teknenin ardından. "Gûlların kulakları mükemmel-dir!" Meelusk'ın bedduaları hızla kesildi ve her şey bir kez dahasessizdi. Tekne görüş alanlarından çıkınca, Sond ve Pukah ku-mun üzerinde yavaşça yürüyerek Khardan'ın karşısında dikil-diler. Sond'un çökermiş, çizilmiş ve giyilemeyecek kadar kötü80

AKHRAN'IN KAHİNİ, ırlırnda olan lambası Kalif in ayaklarının dibinde duruyordu.Pukah'm su almış ve yer yer sökülmüş sepeti, hurdası çıkmışlambanın yanındaydı. Khardan cinleri ölümlü dünyaya bağla-yan nesnelere baktı, bakışları karanlık ve düşünceliydi.Cinler selam verdiler ve gergin sessizlikte beklediler. "Gidip yapmanız gerekeni yapın o halde!" diye hırladıKhardan sabırsızca, onlara bakmayı reddederek. "Ne kadar ça-buk giderseniz, o kadar çabuk dönersiniz."Sond, Pukah'a baktı. Pukah başıyla onayladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 37: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Hoşçakalın, Prenses, Kalif, Deli!" Tilki suratlı cin dalgalan-dı. "Gün batımında dönüşümüzü bekleyin!"Cinler ortadan kayboldu. "Zekice bir karar, bey!" diye hırladı Zohra. "Artık bu lanet-lenmiş yerde tek başımızayız." "Benim vermem gereken bir karardı, hanım, senin değil!"diye kısaca karşılık verdi Khardan. Sadece kıyıya vuran suyun nazik sesi ve kumsalda devasa,cansız bir balık gibi yatmakta olan Usti'nin horultusuyla bölü-nen ağır bir sessizlik çöktü üzerlerine. "En azından benim cinim bizi terk etmedi..." diye konuş-maya başladı Zohra. Sond'un devasa eli aniden havadan uzandı. Cini geniş be-lindeki kuşaktan kavrayan el Usti'yi yukan çekti. Ürkek birçığlık, bir itiraz iniltisi duyuldu, derken Usti de gitmişti. Üç insan, düşman kıyıda yalnızdı. Güneş çekicini çatlaktoprağa indiriyordu. Zehirli kötü kokulu su havuzları fokurdu-yor ve kaynıyordu. Arkalarında, açık kapısı serinliğe bir bakışsunan, içerideki karanlığa davet eden bir çadır vardı. Tulum-larla su merkez sırıklara asılmış, kaselerce meyve ve pilavminderlerin önüne serili kilimlerin üzerine dağılmıştı. Çöl kaf-81

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANtanları bile vardı. Cinler her şeyi düşünmüş ve temin* etmişler-di. "İçeri gir hanım. Giysini değiştir," emrini verdi KhardanZohra'ya. "Biz seni dışarıda bekleyeceğiz." "Kendi cinine hükmedemiyorsun! Kesinlikle bana da hük-medemezsin bey!" diye diklendi Zohra. Siyah gözleri Khar-dan'm üzerinde gezindi. Sadece bir Kara Paladin zırhı kalıntı-ları kuşanmış olduğundan, kahverengi teni kızarmaya başla-mıştı. "Korunmaya ihtiyacı olan sensin. Ben seni beklerim." Khardan'ın yüzü öfkeyle kızardı. "Neden bana karşı çık-makta ısrar ediyorsun kadın..." "Lütfen!" Mathew bir adım atıp aralarına girdi. "Yapma-yın..." diye söze girdi, sendeledi ve ayaklarının üzerinde sal-landı. "Yapmayın..." demeye çalıştı tekrar, ama nefes alamadı.Yanan akıntıya karşı yüzemiyordu. Gözlerini kapayarak, sıcak-lığın bunaltan dalgalannda boğulmaya bıraktı kendisini.82

3 Zohra ve Khardan, Mathew'u çadınn gölgesine taşıdılar.Giydiği ağır siyah kaftanı çıkardılar -Zohra hastalara bakarkenyakışık aldığı gibi gözlerini aşağıda tutarak, genç adamın inceve zayıf çıplaklığını görmüyormuş gibi davranarak- yüzünü vegöğsünü Kürdin Denizi'nin ılık, tuzlu suyuyla sildiler. Acı çe-ken genç adamla ilgilenirlerken, ikisi de diğerinin yakınlığın-dan fazlasıyla haberdardı. Elleri kazara birbirine dokunduğun-da, ikisi de irkiliyor ve sıcak kömüre değmiş gibi hızla birbir-lerinden uzaklaşıyorlardı. "Nesi var?" diye sordu Khardan sertçe. Yapabileceği başkabir şey olmadığını görünce ayağa kalktı ve gidip çadırın açıkkapısının yanında durdu. "Sıcaktan, sanırım," diye karşılık verdi Zohra. Bir bez şeri-dini suda ıslatarak sıcak alnına koydu."Büyün onu iyileştirebilir mi? Cinler dönmezse..."Zohra, Khardan'a hızlı bir bakış attı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 38: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Bakışlarını Zohra'nın gözlerindeki suçlamadan kaçıran Ka-lif dışarı baktı. "Bu gece yolculuk etmek zorunda kalacağız,"

dedi soğuk bir şekilde."Burada kalabilirdik." Bu bir beyanattı, öneri değil.Khardan başını iki yana salladı. "En fazla iki günlük suyu-

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANmuz var. O da bittiğinde..." Cümlesini tamamlamadı.» O da bittiğinde öleceklerdi. Söylenmemiş olsalar da, keli-meler çadırda yankılandı. Khardan karısının saldırısını bekleyerek gergin duruyordu.Saldırı gelmedi ve Khardan neden olduğunu merak etti. Belkide iğneleyici, düşmanının etine saplanan bakışının yeterli ol-duğunu düşünmüştü. Ya da belki düşünmeden edilen laflar-dan pişmanlık duymuştu, bu ara ona Khardan'm verebileceğitek kararı vermiş olduğunu görmesi için düşünecek zamanvermişti. Nedeni ne olursa olsun sessiz kaldı. İkisi de uzun sü-re konuşmadı. Khardan tuz çölüne sıkkın bir şekilde bakarak,susamış olduğu suyla dalga geçer gibi ısı dalgalarının toprağıyalamasını seyrederek durdu. Zohra, Mathew'a kendi siyahkaftanından kaba bir battaniye yaptı, açık tenli bedeni teva-zuyla örttü. "Büyümü kullanamam," dedi Zohra sonunda. "Ne muskamne de tılsımım var. Nereye gideceğiz?" "Halkımıza. Batıya. Pukah bir şehir; Serinda hakkındabirşeyler söyledi." "Bir ölüm şehri!" Zohra bunun iki kötü anlamı olabileceği-ni fark ederek dudağını ısırdı. "Hikayeyi herkes bilir," diye ek-ledi zayıf bir biçimde."Onun su kuyularında bizim için yaşam olabilir."Adam da kadın da sessizce eklediler, olsa iyi olur. "Öğle sıcağı bastırmadan etrafa bakmaya gidiyorum." Çadı-rın kapısını örten kumaşı açmaya davranırken durdu. Khardançizmesinin ucuyla yerde duran bir nesneye büyük bir dikkat-le dokundu -Mathew'un kemeri ve deri bir kese. "Çocuğunbüyüsü var," dedi endişeyle. "Yaptığını gördüm.""Çok usta ve güçlü bir sihirbaz," dedi Zohra gururla, sanki

84

AKHRAN'IN KAHİNİMathew kendi eseriymiş gibi. "Bana öğretiyordu. Görüntüyüonun büyüsüyle gördüm..." Khardan'a bakmıyordu; konuştuğunu ya da ses çıkardığınıHuymadı. Ama onun fiziksel varlığına karşı o kadar duyarlıydıki vücudunun gerilmesini, hafif ve hızla nefes alışını görmek-ten ziyade hissetti. Bilinçsizce yatan Khardan'ı savaş alanından sürüklemesi-nin, onu Amir'in askerlerinden kadın giysileri giydirerek sak-lamasının nedeni -öyle olduğunu iddia etmişti- görüntüydü. "Onun büyüsünü iyi bildiğine göre hanım" - alay, Zoh-ra'nın soğuk sinirlerine bir kamçı gibi çarptı- "onunkilerdeniyileştirmek için kullanabileceğin hiçbir şey yok mu?" "Sanatında usta olduğumu söylemedim," diye karşılık ver-di Zohra alçak, tutkulu bir sesle, ona bakmadan, gözleri Mat-hew'un kıpırtısız şekline dikilmişti. "Bana öğretiyordu dedim.Ve Akhran üzerine yemin ederim," diye devam etti sesi hara-retle titreyerek, "öyle bir büyüyü bir daha asla kullanmayaca-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 39: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ğım!" Uzanarak, nemli kızıl saçları genç adamın alnından geriçekmeye başladı, ama parmakları görünür şekilde titriyordu,ve ellerini aceleyle kucağında gizledi. Görünüşe göre hiçbirneden yokken, gözlerine yaşlar doluştu ve Zohra onları dur-duramadan yanaklarından aşağı süzülmeye başladı. Onlan sil-mek için elini kaldıramıyordu; bu Khardan'a zayıflığını açıkederdi. Hızla başını eğdi, siyah saçları öne düşerek yüzünüpeçeledi. Ama Khardan yaşlann esmer yanaklarda parıldadığını, kıv-rılan, titreyen dudaklarda kaybolmak için aşağı kaydıklarınıçoktan görmüştü. Üzerine geçirdiği korkunç ateşten gömlek,cinler dönmezse yapacakları uzun ve çok tehlikeli yolcu-85

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANluk-bunlar en güçlü insanın bile gözünü korkutmaya yeterdi.Khardan ona doğru bir adım attı, eli uzandı... Zohra aceleyle geri çekildi. "Çadırdan çıkmalısın bey."Gözyaşlarını saklamak için sert bir şekilde konuşuyordu. Aya-ğa kalkarak sırtını Khardan'a döndü. "Mat-hew rahatça dinlen-sin. Ben giysilerimi değişeceğim." Kaskatıydı ve omuzlan dik duruyordu. Parlayan güneş ışı-ğına baktıktan sonra gölgelerden körleşmiş olan Khardan ka-nsınm parmaklannm sıkıldığını ve etine saplandığını göreme-di. Uzun siyah saçlarının parlak bir şekilde döküldüğünü vebastırılmış duygularının yoğunluğuyla belinden yukarı bir ür-perti geçtiğini fark etmedi. Ona göre, Zohra soğuk ve uzaktı.Çöl zeminine serpiştirilmiş volkanik kaya yığınları, bu ettenkemikten daha çok sıcaklık yayıyordu. Khardan'm dilinin ucuna kelimeler üşüştü, ama öyle birşiddet ve öfke karışımıyla ki, mantıklı hiçbir şey söyleyemedi.Dönerek, kapıyı örten kumaşı arkasından hızla çarparak, öfke-siyle çadırı neredeyse devirerek çadırdan dışarı çıktı. İmkansız olduğunu biliyordu, çünkü Zohra sürecek par-füm bulamayalı aylar olmuştu. Yasemin kokusu aldığına ye-min edebilirdi. Khardan çöl kumunda öfkeyle ilerledi. Kadın insanı çıldır-tıyordu! Bir dişi şeytandı o, eğri bacaklı balıkçı haklıydı! Khar-dan onu kollarının arasına almak ve... ve... canını almak isti-yordu! Güneş kaynıyordu, ama kanı kadar değil. Biraz ileride ken-dini beğenmiş bir kumul gülü, bölgenin umut veren bir görün-tüsü vardı. Vahşice, çatlak toprak üzerinde ilerledi. Çadınn içinde, güvenle saklanmış Zohra dizleri üzerineçökmüş ağlıyordu.86

AKHRAN'IN KAHİNİ* * * Mathew öğle sıcağı boyunca uyudu ve gün batımına doğ-ru dinlenmiş ve tetikte uyandı."Cinler, döndüler mi?" diye sordu. Kimse cevap vermedi. Kelimeleri o kadar derin ve karan-lık bir sessizlik kuyusuna düştüler ki, neredeyse duvarlardansektiklerini duyabildi. Bir şey olmuştu. Aceleyle oturdu ve et-rafa bakındı. Khardan çadınn bir yanına uzanmış yatıyordu.Bir dirseğinden destek alarak, boş havaya can sıkıntısıyla ba-kıyordu. Çadırın karşı tarafında Zohra cinlerin temin ettiği ye-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 40: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

mekleri ustaca paketliyor ve görünüşe göre yolculuk için ha-zırlık yapıyordu. Ölümsüzler ortada yoktu. Mathew boğazının sıkıştığını hissetti. Kırba hemen yanın-daydı. Kaldırdı ve içmeye başladı, Khardan'ın keskin, hızlı ba-kışını yakaladı ve kavrulduğu halde sadece bir ağız dolusu iç-ti. Suyu mümkün olduğunca uzun süre ağzında tutarak, bununsusuzluğunu azaltacağını umarak, kıymetli sıvıyı ufak yudum-larla yuttu, mümkün olduğunca uzun idare etmesini sağladı.Su tulumunu nazikçe yerine koydu ve Khardan'ın karanlık ba-kışı başka yana çevrildi. "Güneş henüz batıyor ne de olsa," dedi Mathew zorla,Zohra'nm ona uzattığı küçük bir porsiyon yemeği eliyle iterek.Yenmeyecek kadar sıcaktı. "Çok yakında burada olurlar." Khardan kıpırdandı. "Bekleyemeyiz," dedi. Sesi, Mat-hew'un kelimelerini boğan kuyu kadar boğuk ve soğuktu."Güneş battığı anda, yürümeye başlamamız lazım. Serinda'yayarın gün doğmadan varmalıyız." Mathew'a bakınca, sert yüzübir şekilde rahatladı. "O kadar endişeli bakma. Uzak değil. Ko-laylıkla hallederiz." Bir el işareti yaptı. "Kumullardan şehir du-varlarını görebilirsin."87

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN Khardan, uzun süredir aynı pozisyonda uzanıyormuş gibikaskatı bir halde ayağa kalktı. Giysilerini değiştirmiş, pantolongiymiş, belden bir kuşakla bağlanan tuniğini üzerine geçirmişve çölün uzun, uçuşan kaftanlarından giymişti. Agal yerine,sabitlenmiş haik başını örtüyor, maskesi göğsüne sarkıyordu.Ayağında, kayan kumda yürümek için tasarlanmış yumuşakterlikler vardı. Zohra kadınların gevşek kaftanlarından, uzunkollu yeleklerinden ve bileğe oturan pantolonlarından giymiş-ti. Başını ve yüzünü bir peçe örtüyordu. Mathew'a yan yan ba-karak, gözlerini Khardan'dan titizlikle kaçırarak, yemeği deberaberinde götürerek çadırdan dışarı süzüldü. "Giyin," emrini verdi Khardan, çadırın ortasında bulunaniki giysi yığınını işaret ederek. Mathew birinde bir kadının ça~dorunun ipek katlarını fark etti, diğeri Kalif in giydiğine ben-zer bir kaftan gibi görünüyordu. Garip delinin bugün hangicinsiyetten olmayı seçeceğini bilmediğinden, Pukah düşünce-li bir şekilde, her iki cins için de giysi bırakmıştı. Mathew el-lerini erkek giysilerine uzattı, sonra durdu. Kızararak, Khar-dan'a baktı."İzin var mı?" diye sordu. Kalif in dudaklarına hızlı bir gülüş dokundu ve karanlıkgözlerini ısıttı. "Şu an için, Mat-hew. Tel'e döndüğümüzde, ro-lünü oynamaya devam etmen gerekebilir," -bir acılık kanıtı-"karım rolünü." "Dert etmem," dedi Mathew hızla, sadece Khardan'm belirginacısını azaltmayı düşünerek. Söylediklerinin ve ses tonunun nekadar yanlış anlaşılabileceğinin çok geç farkına varan Mathewdaha da beter kızardı ve dediğini açıklamanın yollannı aradı.Ama o kekelemekten başka bir şey yapamazken, Khardan, Mat-hew'a saygılı bir şekilde mahremiyet tanıyarak çadırdan çıktı.88

AKHRAN'IN KAHİNİ "Budala!" diye küfretti Mathew kendine, metrelerce malze-meyi yoklayarak. "Neden duygularını dört rüzgara kapamıyorve işine bakmıyorsun!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 41: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Nihayet giyinip dışan çıktığında diğer ikisini birbirindenepey uzakta, sırtları hafifçe dönük, güneşin batıda ufukta kay-bolduğu yere dikkatle bakarlarken buldu. Günün toplanan sı-caklığı yerden yansısa ve Mathew'a kendisini bir fırıncının fırı-nına adım atmış gibi hissettirse de, hava şimdiden serinliyordu."Hazınm," dedi ve sesinin küçük ve gergin çıkmasıyla irkildi. Khardan döndü ve tek kelime etmeden tekrar çadıra girdi.Omzuna asılı kırbayla geri döndü ve hiç arkasına bakmadan,batıya doğru yürümeye başladı. Zohra dikkatle Khardan'ın ar-kasından gidiyor, ancak, onun ayak izlerine basmamak için,kumdaki kendi yolunda gidiyordu. Bundan ve omuzlarınınduruş şeklinden, aynı yönde yolculuk etseler de, bunun Khar-dan'ın değil, onun seçimi olduğunu belli ediyordu. Mathew iç geçirerek arkadan güçlükle ilerledi, kendi ayakizleri kayan kumda hantaldılar, sık sık ayağı tökezliyor, her ikiyanında ilerleyen iki ayrı izin üstüne yeniden basıyor, onlarıbirbirine bağlıyordu.89

4

Mathew kumulun tepesinden, bulutsuz, bunaltıcı, kızıl renk-teki batı göğüne bakınca, Serinda şehrini gördü. Tarihini, ölüşehrin bedeviler arasında meşhur olan efsanelerini biliyordu. Yüz yıl kadar ya da daha önce, Serinda bir çok binlerle ifa-de edilen bir nüfusa sahip, gelişen büyük bir şehirdi. Ve son-ra, efsaneye göre, aniden Serinda'daki bütün yaşam sona erdi.Kimse nedenini bilmiyordu. Kuzeyden gelen yağmacılar mı?Salgın mı? Galoş volkanının zehirli gazları mı? Şehir duvarlan-na bakınca -bir camiyle minarenin san gökte gri-beyaz dantelgibi dış hatları- Mathew şüphe kımıltıları hissetti ve artık hiçkapanmayan kapılardan içeri girmek için hevesle bekledi. Bel-ki bu gizemi çözebilirdi. Muhakkak ipuçları olmalıydı. Şehir yakında gözüküyor, diye düşündü Mathew, keyfi ye-rine gelerek. Khardan haklıydı. Birkaç saatlik bir yürüyüş on-ları bu çölden geçirecekti. Sabahtan önce Serinda'da olacak-lardı. Gecenin koyu mavi karanlığı toprağın üzerine örtülmüştü.Mathew serinlikten zevk aldı. Yolculuğunun nihai noktası gö-rüş alanında olduğundan, canlanarak, o kadar hızla ilerledi kiKhardan ona önlerinde daha saatler sürecek bir yürüyüş oldu-ğunu ters bir şekilde hatırlatmak zorunda kaldı. AKHRAN'IN KAHİNİ Adımlarını gönülsüzce yavaşlatan Mathew ilerisi yerine et-rafına bakındı ve bir kez daha bu bölgenin garip, vahşi güzel-liğine hayret etti. Ay yoktu, ama siyah gökte parlayan sayısızyıldızdan yayılan ışıkta yollannı açıkça görebiliyorlardı. Mat-hew acayipliği, kumdaki beyazca parıldamayı yaratanın yıldız-lar olduğunu bildiği halde, ona toprak, gün boyunca depola-dığı ısıyı yaydığı gibi, kendi ışığını yayıyormuş gibi geliyordu. Gözlerini kaldırıp büyülenmiş gibi yıldızlara baktı. Kendiülkesinden hayal edebileceğinden fazlası görünüyordu gökyü-zünde. Bu yarıkürede takımyıldızlann değişen yerlerine çok-tan alıştığı halde, kuzey göğünde parlayan Rehber Yıldızın ye-rini çok geçmeden saptadı ve yıldızı Zohra'ya gösterdi. "Benim ülkemin çocuklanna, Promenthas'ın bir meleğininyolculara geceleyin rehberlik etmek için elinde bir fener ora-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 42: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

da durduğu öğretilir." Zohra ona kuşkuyla baktı. "İnsanların bunu mu takip eder-neydi?""Fener, tıpkı bir lamba ya da meşale gibi. Gökte bir ışık." "İnsanların bir ışık seçiyor, onu izliyor ve o ışık onları iste-dikleri yere götürüyor ha?" Zohra ona gözlerini kısarak baktı."Ve senin ülkendeki insanlar bir yerden bir yere gitmek konu-sunda gerçekten başarılılar ha?" "Sadece herhangi bir ışık değil Zohra," dedi Mathew, kadı-nın yanıldığını fark ederek. "O özel yıldız hep kuzeyde par-lar.""Ah! İnsanlar ülkende hep kuzeye gidiyorlar!" "Hayır, hayır. Yıldızın kuzeyde olduğunu bilince, doğuyamı, batıya mı, güneye mi gittiğini söyleyebilirsin. Tıpkı güniçinde nereye gittiğini güneşin konumuna bakarak söylediğingibi. Senin insanlann bunu yapmıyorlar mı?"91

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Akhran Hazretleri gökte ona rehberlik edecek bir lambamı tutuyor? Ve düşmanlarına nerede uyuduğunu ilan mı edi-yor?" Zohra utanmıştı. "Bizim Tanrımız öyle bir budala değilMathew. Göklerin yolunu bilir. Biz dünyadaki yolumuzu bili-riz. Sadece görebildiğimizi değil, duyduğumuzu ve kokladığı-mızı da izleriz. İnsanların bulutlar güneşi ve o yıldızı," -göğedoğru bellir belirsiz bir işaret yaptı- "örttüğünde ne yapıyor?" Ona yıldızın bir güneş olduğunu söyleseydim ne yapardı?Ya da güneşimizin bir yıldız olduğunu? Mathew, Zohra'ya birastronomi dersi verdiğini hayal ederek kendi kendine gülüm-sedi. Onun yerine, ona bir başka mucizeyi açıklamaya koyul-du. "İnsanlarımın bir... bir" -çöl dilinde bir kelime bulmaya ça-lıştı- "içinde iğne olan hep kuzeyi işaret eden bir aletleri var.""Sul vergisi," dedi Zohra. "Hayır, büyü değil. Şey, bir açıdan, ama Sul'ün büyüsü de-ğil. Dünyanın kendi büyüsü gibi bir şey. Görüyorsun ya, dün-ya bir portakal gibi yuvarlak ve bir top gibi dönüyor ve dö-nerken demiri kendine çeken çok kuvvetli bir güç yaratıyor.Aletteki iğne demirden ve— sen ne yapıyorsun?""Biraz su iç Mat-hew.""Ama Khardan içmeme..." "İç dedim!" Zohra ona peçenin üzerinden ters ters baktı,gözleri Promenthas'ın Yol gösteren Fenerinden daha parlaktı. Mathew hafifçe keçi kokan ve evinin arkasındaki deredekikayaların arasında fokurdayan en berrak, en saf kar suyu ka-dar tatlı, sıcak sudan itaatkar bir şekilde bir ağız dolusu aldı. "Şimdi gevşe Mat-hew," dedi Zohra ciddiyetle, yanağınanazikçe dokunarak. "Bizim yanımızda delice davranmak zo-runda değilsin. Sana zarar vermeyiz. Khardan ve ben deli ol-duğunu biliyoruz."92

AKHRAN'IN KAHİNİ Onu rahatlatmak için gülümseyen Zohra, rotalarını yıldız-lara bakmadan hatasız çizen Kalif i izlemek için döndü. Sadece azıcık dinlenmek için durdular, Khardan onlarıMathew'un anlayamadığı insanı tüketen hızda bir yürüyüşezorluyordu. Serinda çok yakındı. Ağrıyan bacaklannı ve yananayaklarını dinlendirmek için neden bir saat dinlenemiyorlardı?Ama Khardan katıydı. Kalif yolculuk boyunca çok az konuştu;

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 43: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yüzünü hai/âyle örtülü tuttuğu için ne düşündüğünü söyle-mek imkansızdı. Ama konuştuğunda ifadesi ses tonuylauyuşursa, Mathew sert ve ters olduğunu anlardı. Nihayet Mathew neden duramadıklarını merak etmeyi bı-raktı. Bir sonraki adımı atacak mı yoksa yığılacak mı, bunumerak etmek dışında herhangi bir şey için tasalanmayı bırak-tı. Önceki enerjisi çekilmişti. Tükenme noktasına ulaşınca,kendini zorlamıştı. Soğuk hava vücudundaki teri kurutuyorduve soğuktan titriyordu. Ayaklan su toplamıştı ve yürümek ız-dırap veriyordu. Bacak kasları, adımlannı yollarından geçenkumulların kayan kumlarından ayırmamaya çalışırken harcadı-ğı çabadan ağrıyor ve seğiriyordu. Bir defasında, bir kumulun tepesinde kaydı. Kendini tuta-cak ne gücü ne de isteği vardı. Dik kenardan aşağı yuvarlan-dı, kum, vücudunun üzerini örten kumaşın kadarıyla korun-mayan her yerini sıyırdı. Aşağıda, kayan bir duraklamada, kı-pırdamadan, hareketin kesilmesinin keyfini çıkararak, tekrarhareket edip edemeyeceğini umursamadan uzandı. Khardantek kelime etmeden, onu kolundan yakaladı, ayağa kaldırdı vesert bir şekilde itti. Mathew ileri doğru sendeledi. Serinda neredeydi? Serinda'ya ne olmuştu? Khardan kay-bolmalanna mı sebep olmuştu? Mathew Rehber Yıldızı bulmak93

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANiçin aptalca bakışını yukarı kaldırdı. Hayır, oradaydr, sağ tara-fında. Batıya doğru gidiyorlardı. Promenthas onlara yol göste-riyordu. Ama meleğim gitti, diye düşündü Mathew sersemlemiş hal-de, yürürken yalpalayarak. Meleğim. Benim koruyucu meleğim. Bir yıl önce olsa böy-le çocukça bir fikirle alay ederdim. Ama bir yıl önce cinlereinanmıyordum. Bir yıl önce kendime güveniyordum. Büyümvardı. Bir yıl önce göklere ihtiyacım yoktu... "Şimdi ihtiyacım var," diye kendi kendine mırıldandı. "Me-leğim beni bıraktı ve yalnızım. Büyü!" acı bir kahkaha attı,sendeledi, neredeyse düşüyordu, ve tökezleyerek ilerledi."Kumdan nasıl su yapılacağını biliyorum. Basit bir büyü." Bubüyüyü Zohra'ya öğretmişti ve kadın neredeyse aklını kaçın-yordu. "Bu yeri bir okyanusa çevirebilirim!" Mathew hülyalı hülya-lı etrafa bakındı ve yüzdüğünü hayal etti, soğuk suyun yüze-yinde yüzdüğünü, suyu kafasına ve vücuduna çarptığını, iste-diği kadar içtiğini, içtiğini. Eli kemerindeki kesede güzelcekıvnlmış parşömen tomarlarını yokladı. "Evet, eğer kelimeleriyazacak bir tüy kalemim ve mürekkebim olsaydı ve bu kav-rulmuş boğazda onları söyleyecek ses kalmış olsaydı burayıbir okyanusa çevirebilirdim. "Yolcuya bir lütuf," diyerek Başbüyücü'nün homurdanansesini taklit etti. "Taze su için endişelenmeye gerek yok. Pisolabilecek bir dereden su içmeye gerek yok." Hah! Kendi ülkesinde su asla birkaç adımdan ötede değil-di. Kendi ülkesinde, ekinlerini sel bastığı, evlerinin temellerinialıp götürdüğü için ona ileniyorlardı."Böyle bir yerde, su çağırabilirim!"94

AKHRAN'IN KAHİNİ Sinir bozucu biri gürültüyle kahkaha atıyordu. Mathew an-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 44: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ak Khardan'ın duaıp, ona bakmak için döndüğünü ve gözle-ri yorgunluk ve endişeden gölgelenmiş Zohra'nın yanına gel-diğini gördüğünde, o sinir bozucu kişinin kendisi olduğununfarkına vardı. Gözlerini kırparak etrafa bakındı. Tan vaktiydi. Kumul ka-vislerinin renklenmeye başladığını, Promenthas'ın Fenerininışığının dolmaya başladığını görebiliyordu. Gözlerini kaldırıp,umut vücuduna güç akıtırken, hevesle batıya baktı. Güneşin ilk, eğik ışıklarını yakalayan beyaz şehir duvarla-

n, sönen gecenin karanlık arkaplanında parıldıyordu. Çokuzaklarda parlıyordu... çok, çok uzaklarda... "Serinda! Serinda'ya ne oldu?" diye bağırdı Mathew sinirlibir şekilde, Khardan'ın kaftanına çılgınca asılarak. "Daireler miçiziyoruz? Aynı yerde mi duruyoruz? Neden yakında değil?" "Çölün bir hilesi," dedi Khardan yumuşak bir şekilde, kim-senin duymayacağı şekilde iç geçirerek. "Bundan korkuyor-dum." Birden kızarak, Mathew'un elini kaftanından kaldırdı vegenç adamı iterek kendinden uzaklaştırdı. Üzerinde durmaktaoldukları kumulun yanında aşağıya inmeye başladı. "Sıcakbastırana kadar, iki saat daha yürüyebiliriz.""Khardan." Bakınmayı reddeden Kalif yürümeyi devam etti, bacaklankumda yorgunlukla sürükleniyordu."Khardan!" Etrafına bakınınca, Zohra'nın kıpırdamadan arkasında dur-duğunu gördü. Yükselen güneşin yanan topuyla silueti görü-nen Zohra, bir kolunu Mathew'un omuzlarına dolamıştı. Deli-kanlı Zohra'nın güçlü vücuduna yaslanmış, başı öne eğilmiş,omuzlan düşmüş duruyordu. Hınltıh bir şekilde soluk alıyordu.95

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Daha fazla ilerleyemeyiz," dedi Zohra. "Hiçbirimiz." Khardan ona vahşice baktı. Zohra da ona en az onunki ka-dar vahşi bir bakışla karşılık verdi. İkisi de bunun ne demekolduğunu biliyordu. Daha fazla su olmadan, burada açık ha-vada karaya oturmuş halde, yaklaşan günün kavurucu sıcaklı-ğına asla dayanamazlardı. Neredeyse boş su tulumunu kuma fırlatan Khardan ağrıyanomuzlarını esnetti. "Cinleri bekleyeceğiz," dedi. "Bizimle bura-da buluşacaklar." Acı da olsa, şimdi Zohra'nın zafer ânıydı. Mathew'u dikkat-le çöl zeminine bıraktı, sonra kocasının yüzüne, onu sarankumaş yüzünden göremeyeceği bir yüze bakmak için başınıkaldırdı.Ama gözleri görebiliyordu. "Evet bey," dedi yumuşak bir şekilde, "cinleri bek-leyeceğiz." 5•İ5 Bir göz kırpma üç cini ve meleği çölden ölümsüzlerin di-yarına götürdü. Sond başı çekti ve kendilerini bir zevk bahçe-sinde -aslında, Sond'un o vahim gecede Nedima ile buluşmakiçin sinsice girdiği, kollarına sardığının güzel cini olduğunusandığı, ama yüzünü ifritin, Kaug'un tüylü göğsüne bastırılmışbulduğu bahçede -cisimleşirken bulmaları da onun ısrarıylaoldu. Bahçe Akhran'ın oldukça yaşlı ölümsüzlerinden birine,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 45: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

zamanın ne zaman başladığını bildiğini iddia eden bir cine ait-ti. Artık insanlarla işi kalmayacak kadar yaşlı ve oldukça akıl-lı, kadim cin, kendine soğan şeklinde kuleleri ve zarif minare-leri, bahçesinin çok sulu, çiçek veren ağaçlan ve çalıları ara-sından genellikle güçbela görülebilen bir malikane kurmuştu. Ancak bahçe değişmişti. Sond'un çeviklikle tırmanmaya alı-şık olduğu duvar kötü görünüşlü demir çubuklarla kaplıydı.Atlar hassas orkide ve gardenyaları ayakları altına almış, deve-ler karoyla kaplı yollarda yürüyor ya da mermer çeşmelerdengürültüyle su içiyorlardı. Her büyüklük ve türden güçlü cin te-laşlı bir halde ordan oraya koşuşturuyordu -zarif bahçe süs-lerini yıkarak onlan bahçe kapısının savunmasını güçlendir-mek için kullanıyor, birbirlerine onu ele geçirdiklerinde, Ka-ug'a ve onun çeşitli anatomik kısımlarına ne yapacaklarını MARGARET WE1S & TRACY HICKMANcanlı ayrıntılarla bağırıyorlardı. » Kulelerden birinin tepesindeki bir pencereye sokulmuş,devasa hadımlar tarafından korunan dişi cin, balkonun üzerin-de, ne zaman -kadının orada olduğunu iyi bilen- cinlerden bi-ri hadımların uğursuz bakışlarına göğüs gerecek kadar cesurdavransa ve örtülü kafasına ışıltı ihsan olsa, kıkırdıyor ve ha-reketleniyordu. Sond'un bakışları ânında ve hevesle balkona yöneldi. Ustietrafında olup biten yorucu faaliyete bir bakış attı, inledi vedekoratif bir çitin arkasında aceleyle kayboldu. Ancak kimseşişman cini duymadı ya da ortadan kaybolduğunu görmedi.Diğer cinler Sond'u fark ettiler ve ileri akın ederek memnuni-yetle bağırdılar. "Akhran'a şükürler olsun! Sond, nerelerdeydin? Senin o kı-lıç kolunu kullanabiliriz!" Karşılamanın hazzıyla kızaran Sond dostlarını kucakla-dı-çoğunu asırlardır görmemişti. "O keçi hırsızı efendin şimdi nerede yaşıyor Pejm?" diyesordu Sond birine. "Merkerish'te mi? Ah, duymamıştım. Öldü-ğüne üzüldüm. Ama hepimiz öcünü alacağız. Deju! Azat mıedildin? Bana söylemen ge..." "Pejm! BilhanaF Yüksek bir ses Sond'un sözünü kesti."Benim! Pukah! Sizi Serinda'dan kurtardım! Ah, Pukah. İsmi...şey, fark etmez. Sonra görüşürüz." Pukah bir başka cinin sırtı-na konuştu. "Deju, benim, Pukah! İşte benim kılıç kolum! Om-zuma sıkıca tutturulmuş halde. Seni Serinda şehrinden kurta-ran kol. Ben... Ah... Serinda..." "Serinda mı? Serinda mı dedin?" Bir cin aceleyle Pukah'ayaklaştı. Tilkimsi surat memnuniyetle parladı ve seyredip sey-retmediğini görmek için Asrial'a yan gözle baktı.98

AKHRAN'IN KAHİNİ "Ah, evet." Pukah büyüleyici bir zarafetle selam verdi. "BenSerinda kahramanı Pukah'ım." "Selamün aleyküm, Serinda," dedi cin aceleyle. "Sond'ungeldiğini mi duydum? Ah, işte orada! Biraz kenara çekilebilir-sen Serinda..." "Benim adım Serinda değil!" dedi Pukah sinirli bir şekildecinin sırtına. "Ben Pukah'ım! Serinda kahramanıyım -ah, boş-ver." Sond'un etrafında toplanırlarken, önce bir cin sonra bir di-ğeri tarafından dirseklenerek sertçe yoldan uzaklaştırılan Pu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 46: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

kah iteklenerek kendini küçük bir portakal ve limon ağacı ko-mşunda buldu. Yanında, yükselen güllerin arasına sıkışmış,yalnız görünen Asrial, etrafındaki şeylere kocaman açılmış ma-vi gözleriyle bakıyordu. Gürültü ve kargaşa, yarı çıplak vücutlar -parlak günışığın-da parlayan tenler- bağınşlar ve küfürler, belirgin savaş hazır-lıklan meleğin cesaretini kırmıştı. Biliyordu, çünkü Tanrısı Pro-menthas'ın göklerde bir savaştan söz ettiğini duymuştu. Amaböyle olacağı asla aklına gelmemişti -dünyadaki savaşa çokbenzer bir şey. Bir duvara sinip kendini bir gündüz sefasınıntutunan sürgünlerinin arasına sakladı. Promenthas'ın melekleri şu an ne yapıyorlardı? Savaş onla-ra da ulaşmış mıydı? Şüphesiz. Ağır ahşap peykeleri katedralinzemininden yırtan ve kapılara istifleyen meleğin görüntüsügeldi gözlerinin önüne; güzel vitraylı pencereleri kıran, ok veyayla silahlanmış başmeleklerin; kızgın kılıçlar tutan, sunağısavunmaya, Promenthas'ı savunmaya hazır kanatlı melekleringörüntüsü. Hayal etmesi çok korkunçtu. Asrial korkunç görüntü veseslerden kurtulmak için yüzünü duvara doğru döndü. Dün-99

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyada savaşlar görmüştü, ama onlar insanlar arasındayaşanmıştı. Ebedi evinin kutsallığının ve huzurunun böyle bo-zulacağını hiç hayal etmemişti. "Bilhana. Bilşifa. Benim adım Pukah." Bir yolun kenann-da yalnız başına duran cin başıyla selam verdi, bağırdı ve ta-mamıyla ve sesli bir şekilde görmezden gelindi. "Fedj! Raja!Buradayım!" Pukah daha büyük cinlerin kafalan ve omuzlanüzerinden gözükmek için zıplayarak kollarını salladı. Ancak Fedj ve Raja, kollarını heybetli göğsünde kavuştur-muş Sond'a ihtiyatla bakıyorlardı. Eski düşmanlar dost olarakmı hasım olarak mı karşılaşacaklardı? Derken Raja'nın yüzü birgülümsemeyle yarıldı. Bir eliyle Sond'un sırtına cini balıklamabir çin gülü çalısına gönderen bir yumruk atarak karşıladı, di-ğer eliyle mücevher kaplı bir hançer uzattı."Bu hediyeyi kabul et sevgili dostum!" dedi Raja. "Sevgili dostum, zevkle!" diye bağırdı Sond yeşilliklerdençıkarak. "Sevgili dostum," diye taklit etti Pukah tiksintiyle. "İki haf-ta önce birbirlerinin gözlerini oyarlardı." "Kardeşim!" Fedj koca kollannı Sond'a sardı ve onu sıkıca ku-cakladı. "Kelimeler seni nasıl özlediğimi anlatamaz!" Şüphesiz,Fedj'in soluğunu kesen şey sevgi dolu bir, "kardeşim" bakışıydı. Kaslı kollarını Fedj'in beline saran Sond bir elini bileğineyapıştırdı. "Kelimeler bana da yetersiz geliyor kardeşim!" diye homur-dandı Sond, kucaklamaya öyle bir muhabbetle karşılık verdiki çatırdayan kemiklerin sesi duyuldu. "Galiba kusacağım!" diye mırıldandı Pukah. "Bana hiç dik-kat etmiyorlar -Serinda kahramanına! Pekala, bırakalım etme-sinler!" -duraksadı ve aceleyle etrafa bakındı— "bel veren pa-100

AKHRAN'IN KAHİNİı nnı seğirtecek bir şeyim var. Asrial, baştan çıkaranım! Ne-desin meleğim?" Sarkan bir orkide yığınının arasından ba-jj "Asrial! Ben... Oh, işte buradasın!" Rahatlayarak iç geçir-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 47: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

.. "Seni bulamadım! Benim utangaç meleğim!" Pukah meleğeırurcasına baktı. "Kendini saklıyorsun! Gel." Meleğin kolu-nu kavradı. "Dostlarımla tanışmanı istiyorum..." "Hayır! Pukah, lütfen!" dedi Asrial kendini geri çekerek,sözleri dehşetten kocaman olmuş halde. "Bırak gideyim! İn-sanlarıma dönmek zorundayım!" "Saçma," dedi Pukah kendinden emin bir şekilde, meleğikuvvetle çekerek. "Senin insanlann benim insanlanm. Hepi-miz ölümsüzüz ve bu işte beraberiz. Hadi." Dikkati çekmekten sakınacağını uman ve ayrılmak konu-sunda hâlâ kararlı olan Asrial saklandığı yerden gönülsüzce dı-şarı süründü. "Bakın!" diye bağırdı Pukah gururla. "Buraya bakın! Bu be-nim meleğim!" Asrial'ın solgun yanaklan hafif bir pembelikte kızardı. "Pu-kah, böyle şeyler söyleme!" diye yalvardı. "Ben senin meleğindeğ..." Kelimeleri bahçede toplanmış cinlerin, balkonda nöbetaıtan hadımlann, peçelerinin üzerinden ona bakan cinlerin üze-rine çöken korkunç bir sessizlikle kesildi, emildi ve yutuldu.Şiddetle nefes alarak, bir eli her şeyin sağlam olup olmadı-ğını anlamak için kaburgalarını yoklayan Fedj diğer eliniAsrial'ı işaret etmek için kullandı."Bu ne?" diye sordu. "Bir melek," diye açıkladı Pukah çalımla, tilki burnu hava-da. "Bir melek olduğunu görebiliyorum," diye hırladı Fedj."Burada ne işi var onun!"101

MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN " Onun değil, kör bir dilencinin bile açıkça görebileceği gi-bi bayanın\ Ve o benimle beraber! Yardıma geldi...""Casusluk etmeye demek istiyorsun!" diye kükredi Raja. "Promenthas'ın bir casusu!" diye bağırdı cinler öfkeyle, kı-lıçlarını sallayıp ikisinin üzerine yürüyerek. Asrial kendisini arkasına iten ve kalabalıkla yüzleşen, her-hangi bir kılıç vuruşu, yüzünün önce o kısmını kessin diye çe-nesini uzatan Pukah'ın arkasında sindi. "Casus mu? Siz kaslı maymunlann kafasında zırh yerine be-yin olsaydı, Promenthas'ın, Akhran Hazretleri'nin müttefiği ol-duğunu bilirdiniz..." "Yanlış! Promenthas'ın, Quar'ın yanında savaştığını duy-

duk!" diye karşılık verdi bir çok kızgın ses. "Bu doğru değil!" Acıyla cesaretlenen Asrial, Pukah onudurduramadan öne sıçradı. "Az önce ikisiyle buluşmaktan ge-liyorum. Sizin Tannnız ve benimki birbirlerine yardım etmekiçin ant içtiler."İnanmayan bakışlar ve mınltılar belirdi. "Numara! Melek yalan söylüyor. Bütün melekler yalancıdır,bunu biliyorsunuz!" "Orda duran sevgili dostlarım. Meleğe kefil olabilirim..." di-ye konuşmaya başladı Sond. "Ah, ha! Demek sende bu işin içindesin. Bilmeliydim, senihırsızlama at eti yiyicisi!" Fedj, Sond'un yolunu kesti. "Koyunlarla yatan mı söylüyor bunu!" diye karşılık verdiSond küçümseyerek. "Çekil yolumdan korkak." "Korkak! Savaştan kadın kılığında kaçanın senin efendininoğlu olduğunu herkes biliyor!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 48: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Cinlerin ellerinde palalar parladı."Tavsiyemi dinle Pukah ve buradan git!" dedi ayaklannın102

AKHRAN'IN KAHİNİInndan, esneyen bir ses. Usti sırtının üzerinde dümdüz yat-ellerini şişman karnının üzerinde birleştirmiş, onlara ba-kıyordu. "Belki de haklısın," dedi, kendisine yaklaşan parlayan göz-ler ve pınldayan kılıçlardan bir şekilde gözü korkan ve dehşe-te düşen Pukah. "Ben gitmiyorum!" dedi Asrial. Beyaz kanatları heyecandanöne arkaya yelpazeleniyor, altın şansı saçları -yarattığı rüzgar-dan uçuşarak- yüzünün üstündeki bir bulutta yüzüyordu. "Ke-sin şunu!" Koşup, kendini Fedj'le Sond'un arasına savurarak,küçük beyaz elleriyle kılıçlarını engelledi. "Görmüyor musu-nuz? Bu Kaug'un işi! Bizi bölmek istiyor, birbirimizden ayır-mak istiyor. Böylece bizi teker teker yok edebilecek!" Meleği sertçe bir kenara iten Fedj, Sond'a saldırdı. Asrialyere düştü, dövüşçüler tarafından çiğnenme tehlikesi geçirdive Pukah, telaşlı bir çığlıkla onu ayak altından çekmek içinatıldı. Pukah ona ulaşamadan, bir başka şekil, tepinen ayaklartarafından yarılmış çiçeklerin arasından fırladı. Uçuşan ipek pantolonlar ve yarı saydam peçeler giyinmişbir dişi cinin kıvrak, esnek şekli, yere düşmüş olan Asrial'mönünde durarak, meleğin vücudunu kendininkiyle korudu. "Nedima!" dedi Sond nefesi kesilerek, sırt üstü düştü, baş-tan aşağı titriyordu. Kılıcını düşüren, kendinden geçmiş cin, kollarını uzatıp biradım attığında, kendini topraktan bir dağ gibi yükselip Sond'ladişi cin arasında kaya gibi ve yerinden oynatılamaz şekildeelinde bir palayla duran devasa bir hadımın heybetli beli tara-fından engellenmiş buldu. Nedima, Sond'un omuzlarına gelmiyordu. Güçbela Raja'nınbeline erişiyordu. Ama cine savurduğu kızgın bakış kafaları103

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANbudadı, adaleli gövdeleri ikiye ayırdı ve çok yüksek kas veadale tepeciklerini ölümsüz etlerin titreyen yumrularına indir-gedi. Nedima nazikçe ve sevecenlikle, tek kelime etmedeneğildi ve Asrial'ın ayağa kalkmasına yardım etti. Kolunu mele-ğin omzuna koruyucu bir şekilde koyarak, beyaz giydirilmişbedeni kendininkine doğru çekti. Nedima, Sond'a son, öfkelibir bakış fırlatarak hadımla Asrial'ı da beraberinde götürerekortadan kayboldu. Yüzü utançtan yanan, vücudu engellenmiş tutkudan titre-yen Sond eğildi ve kılıcını tekrar aldı. Doğrulurken Fedj'legözgöze gelmekten kaçındı. Fedj, kendi adına, kılıcını kınınasokmuş ve kadınların kendi işlerine bakmaları ve erkeklerinişlerinden uzak durmaları gerektiği gibi birşeyler mırıldanarak,ama bunu balkonda öfkeyle fısıldaşan peçeli ve pafümlü şe-killer tarafından duyulacak kadar yüksek sesle söylemeyerekdaireden çıktı. Pukah beyaz kanatların ve altın rengi saçlann yukanda tesel-li edildiğini ve rahatlatıldığını görene kadar endişeyle izledi. "Pekala, bu mesele hallolduğuna göre," diye konuşmayabaşladı genç cin, bahçenin ortasına adım atarak, "kendimi ta-nıtmama izin verin. Ben Pukah'ım, Serinda kahramanı. Beni

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 49: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

hatırlamıyorsunuz, ama ben kendiminkini büyük tehlikeyeatarak hayatlannızı kurtardım. Şöyle bir..."O anda Kaug saldırdı.104

6

ifritin ambar gibi ağzından çıkan bir rüzgar zevk bahçesininüzerinden geçti. Uzun palmiyeler büküldü, yırtık yapraklar vetaçyapraklan havayı yağmur gibi doldurdu, sular, süslü havuz-ların çinili kenarlarından taştı. Kabalıkla uyandırılan Usti bir çi-çek yatağının altına saklandı. Yukarıdaki balkonda, dişi cinlerçığlık atıyor ve dalgalanan peçelerini yakalıyor, hadımlar onla-n sarayın güvenliğine itelerken neler olduğunu görmeye çaba-lıyorlardı. Aşağıda, cinler kılıçlarını sert bir şekilde çekmiş vekendilerini hırpalayıcı rüzgara karşı sağlamlaştırmışlardı. İfritin, Tanrısı tarafından beslenen gücü muazzam bir halalmıştı, cüssesi de öyle. Sarayı onurlandıran en yüksek mina-reden bile uzun boylu, onu çevreleyen duvarlardan defalarcageniş olan Kaug ölümsüz düzlemde hantallıkla yürüyordu. Sa-dece üzerine basanların zihninde varolan zemin, devasa ifritinayak sesleriyle sarsılıyordu. Soluğu bir fırtınaydı, elleri kocaRaja'yı yerden kaldırabilir ve onu göklerden kolaylıkla atabilir-di. Bahçedeki bütün cinler birbirlerinin omuzlarının üzerineçıksalar, Kaug'un boyuna erişemezlerdi. Yine de onunla yüzleştiler. Diğer ölümsüzlerin yaptıklarınıduyduklan gibi uysalca pes etmeyeceklerdi. İnsanlarının küçü-len kaderlerinden ızdırap çektiği kadar, aldıklan yaraları da

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkendine kattığından eti yaralanmış ve kanayan Akhran bile sa-vaşmaya devam ediyordu. O yüzden ölümsüzleri de dövüşme-ye devam edeceklerdi, güçleri tükenene, vücutlarını yaratanzihnin gücü bitene ve vücutları mağlup olana, savaş alanınakırık ve kanlı bir şekilde serilene kadar. Kaug tam bahçenin duvarlarının dışında durdu ve içerdekicinlere küçümseme dolu bir zaferle baktı. Sond ileriye doğru bir adım attı ve meydan okuyarak kılı-cını kaldırdı. Nedima'nın parfümü cinin burnundaydi; ona fır-lattığı kırıcı bakış zihnini yakıyordu. "Kıymetsiz postunu hâlâkurtarma şansın varken, kaybol Kaug. Şimdi gidersen, sana za-rar vermeyiz." Kaug'un çirkin yüzü acayip bir gülüşle çarpıldı. Bir adımatarak, ayağının bir vuruşuyla duvarın koca bir bölümünü sa-kince dümdüz etti. "Sond!" dedi Kaug hoşnutlukla, diğer ayağını hareket etti-rip duvann bir başka bölümünü de yıkarak. "Demek burada-sın? Memnun oldum, şaşırdım ama memnun oldum. Tel'e dön-müş olacağını düşünmüştüm, çünkü senin şu eski efendinin-zavallı ihtiyar Macit'in- pes ettiğini ve ölümle flört ettiğiniduymuştum. Şimdi haremine huzuru getirecek bir kadın var!" Sond'un yüzü görünür şekilde solgunlaştı. Hızla Fedj'ebaktı, Fedj yüzünü kardeşinin tetikte, sorgulayan gözlerindenkaçırdı. "Ve minik Pukah," diye devam etti ifrit, gürleyen sesi sara-yın temel taşlarını çatlatarak, "efendin Güneşin Örsü'nde sıcakbir kurşun öbeği gibi cızırdarken sen buradasın. O da ölümle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 50: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

flört ediyor ve sanırım ondan, karısından olduğundan dahaçok hoşlanacak!" Kaug kıkırdadı ve elini salladı ve bir kule şa-to duvarlarından silindi. Cinler etraflarındaki bahçeye düşen106

AKHRAN'IN KAHİNİ nkazdan sakınmak için koşuşturdular, ama avluda sert ve ka-rarlı bir şekilde durmaya devam ettiler. "Hizmetimden ayrıldığın için üzgün olmalısın minik Pu-kah!" İfrit onlara sataşmaya devam etti, ama Pukah sadece ya-rı dinliyordu, dikkatinin büyük kısmı zihninde kendi kendineyapmakta olduğu bir konuşmaya odaklanmıştı."Bu savaşı kazanamayız, biliyorsun Pukah," diye belirtti. "Sen Pukah- her zamanki gibi zekisin," diye bir iç çekişlekatıldı ona ikinci kişiliği. "Ve ben bu balık eti yığınından daha akıllıyım," diye iddiaetti Pukah. "Elbette!" diye cevap verdi Pukah cesurca, ne beklendiğinibilerek. "İşte planım." Pukah planını epey gururlanarak sundu. "Nedüşünüyorsun?" diye ısrarla sordu, ikinci kişiliği epey uzun birsüre sessiz kalınca."Birkaç... kusur var," önerisini getirdi Pukah ürkekçe. "Elbette, bütün ayrıntılan düşünmeye vaktim olmadı." Pu-kah, sessiz olma zamanı olduğunu düşünen, ama kendini birsorundan daha bahsetmekten alıkoyamayan kendine ters tersbaktı."Ya Asrial ne olacak?" "Ah!" Pukah iç geçirdi. "Haklısın. Unutmuşum." Sonra da-ha yumuşak, hüzünlü bir sesle şöyle dedi, "Fark edeceğinisanmam, dostum. Hiç umut olduğunu sanmıyorum.""Ama onunla konuşmalısın!" diye vurguladı Pukah. "Konuşacağım," diye kabul etti Pukah aceleyle, "ama he-men işe koyulmalıyım, bu yüzden lütfen çeneni kapa." İç Pukah ânında sustu ve dış Pukah -bütün bunlar cıva gi-bi beyninde sadece birkaç saniyede olup bittiğinden- ifrite in-107

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANçelikle selam verdi. . . "Samimiyetle söylemek gerekirse, ihtişamlı Kaug, şimdi si-zi bütün görkeminiz ve haşmetinizle gördükten sonra, hayva-ni Sond'un rezil tehditlerine teslim olduğuma ve beni yanınız-dan ayrılmaya zorlamasına izin verdiğime gerçekten pişma-nım." Şaşıran ve kızan cin döndü ve Pukah'a ters ters baktı. Sondona doğru öfkeyle hamle etti ama ifritin buyurgan sesiyle durdu. "Durun! Kimse ona dokunmasın. Onu... eğlenceli buluyo-rum." Çömelen Kaug'un iri ve hantal şekli bahçenin üzerinegece kadar karanlık bir gölge düşürdü, nefesi ağaçları yassılaş-tırdı ve Kaug, Pukah'm karşısına dikildi. "Demek tekrar benimhizmetime girmek istiyorsun, öyle mi minik Pukah? Ölüm Di-yarı'ndan iyidir, ha?" İfrit cinlere ve yukarıdaki pencerelerden izlemekte olan di-şi cinlere bir göz attı ve hepsinin ürküp korkuyla çekilmesineneden olduğunu görmenin tadını çıkardı. Kaug sınttı. "Evet,Ölüm Diyarı. Hatırlıyorsunuz, değil mi? İnsan bedenleri yok,insan hazlan ve duygulan yok, dünyada oynamak yok, muha-rebe ve savaş yok, insan yemeği ve içkisi yok" -çiçek yatak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 51: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

larından birinin altından örtük bir inilti duyulabiliyordu- "cin-ler olmayacak. Ölümün isimsiz, şekilsiz hizmetkarları, işte si-zinle işim bittiğinde olacağınız şey bu. Dulanna cevap verme-diğinizde, hizmet ettiğiniz insanlar Tannlarının onları terk etti-ğini düşünecekler. Quar'a dönecekler, onları dinleyen bir Tan-rıya ve bana -her ihtiyaçlarını ve dileklerini nasıl gerçekleşti-receğini bilen bir hizmetkara, tıpkı..." "Tıpkı iyi bir efendinin köleleri için yaptığı gibi," diye ek-ledi Pukah.Bu metaforlann en pohpohlayıcısı olmadığından Kaug ters108

AKHRAN'IN KAHİNİters baktı. Ama Pukah'ın yüzü terbiyeli ve masumdu, konuş-maya devam ederken sesi takdir doluydu, "Bana öyle geliyorw bu sizin için muazzam bir iş yükü olacak Kaug ve omuzla-rınızın bu yükü taşıyacak kadar geniş olduğundan şüphem ol-masa da, peşinde olduğunuz zevkler için gereken zamanı...azaltmaktan başka işe yaramayacak." Bir an için heyecanlanıpşaşıran Pukah'ın bunların hangi zevkler olabileceği konusun-da hiçbir fikri yoktu ve üzerinde fazlaca düşünmeyi de umur-samıyordu. "Benim zevkim Quar'a hizmet etmektir!" diye kükredi Ka-ug, ayağa kalkarak, kafası yıldızlı gökyüzünde bir delik açtı. "Ah, evet, öyle olmalı, elbette!" diye kekeledi Pukah, Ka-ug'un yarattığı fırtına ayaklarını yerden keserken. "Ama," diyedevam etti kurnazca, yerden kalkarak, "Quar'a hizmet etmeye-ceksin, değil mi? İnsanlara hizmet edeceksin! Onların bütünkaprislerine karşılık vereceksin. 'On iki kızımın zengin koca-larla evlenmelerini sağla!' 'Bana bir sandık altın ve iki kutumücevher getir!' 'Keçimin hastalığını iyileştir!' 'Oğlumu pazaryerinde demir kaseler satma işini istediğine ikna et!' ' Evimikomşumunki kadar büyük yap!' 'Bana...'" "Yeter!" diye mırıldandı Kaug. İfritin yüzündeki öfkeli ifa-deden, Pukah'ın atışının ölümcül bir noktaya isabet ettiği bel-liydi. Göklerde bir savaş yapmaya kalkışır, ölümsüzlerin çeşit-li grupları arasında güvensizlik ve nefret teşvik etmeye çalışır-ken, Kaug, Pukah'ın değindiği bu çok alçaltıcı görevleri yeri-ne getirmek için sürekli önemli işini bırakmak zorunda kalı-yordu. Aslında, sadece birkaç gün önce, Astafas'ın şeytancıkve iblisleriyle yaptığı bir savaştan ayrılmak ve huri Meryem'iImam'la görüşsün diye taşımak üzere dünyaya dönmek zorun-da kalmıştı.109

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Hepimizi o kadar da koaınmaya ihtiyaç duymayan ölüle-ri koruma işine koşman," diye ekledi Pukah hüzünle, "ne ka-dar da yazık olacak. Ölüme hizmet etmeye değinmiyorum bi-le. O kadın senin taşıdığın sorumluluğun yarısını bile taşımı-yor, Aşın Yüklü Kaug." Pukah, ifritin gözlerinde düşünceli bir bakış görünce sesi-ni alçalttı. "Belki de bu gergin zihinsel süreç birşeyleri boza-cak," diye mırıldandı cin umutla. Sarkık kaşlar çatıldı ve ifritinsıradaki savını önlemek için acele etti. "Kendi ölümsüz stoğu-nu tüketmiş olan Quar'ın -seni temin ederim, çok değerli birnedenle, ama ne yazık ki seni yardımdan mahrum bırakarak-Yüce Tanrına dünyayı çekip çevirmek konusunda fazladanyardım etmendeki becerikliliğin ve ustalığından çok hoşnut

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 52: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

olacağından eminim." Kaug bu son önermeyi düşünürken, dalgın dalgın bir ya daiki ağacı kökünden söktü. İfritin meşgul olmasından yararla-nan Sond, Pukah'a yanaştı ve ağzının kenarından tısladı, "Sençıldırdın mı?" "Onunla dövüşsen kazanabilir misin?" diye sordu Pukah ıs-rarlı ve delici bir fısıltıyla."Hayır," diye itiraf etti Sond istemeyerek."Ölüler Diyarı'nı mı korumak istiyorsun?""Hayır!""O zaman sus ve bırak da..." Kaug, Pukah'ı çelik gibi gözlerinin bakışıyla olduğu yeremıhladı ve cin ânında tamamen nazik ve saygılı bir dikkatebüründü. "Sen ve kardeşlerinin Ölüm yerine benimle çalışmayı ter-cih edeceklerini mi söylüyorsun minik Pukah?"Pukah başını eğerek selam verdi, elleri dua eder gibi bir-110

AKHRAN'IN KAHİNİbirine bastırılmıştı. "Lanetleneceğiz!" Sond bağırmaya başladı, ama Pukah'ınSond'un böğrünü dirseklemesi cini soluksuz, sözsüz ve mey-dan okumadan yoksun bıraktı. İfritin uğursuz gözü dönüver-mese ve her birine şiddetle bakmasaydı, diğer cinler de şüp-hesiz direnişlerini bağırışlarla ifade ederlerdi. Pukah, soluğu kesilen Sond'un önüne incelikle süzüldü veifritle yüz yüze geldi. "En Cömert Kaug, kardeşlerim, görebileceğin gibi, fırsattanşaşkına dönmüş durumdalar. Sersemlediler ve teşekkürlerinimünasip bir şekilde ifade edemiyorlar.""Neye teşekkürlerini? Henüz bir teklifte bulunmadım!""Ah," dedi Pukah, Kaug'a gözucuyla bakarak, "Çmar'a da-nışmadan hiçbir şey yapmaya cesaret edemiyorsun. Anlıyo-rum." "Ne istersem onu yaparım!" diye kükredi ifrit, patlama cin-lerin ölümsüz düzlemindeki bütün pencere camlarını tuzlabuz etti. "Yine de, işleri aceleye getirmek istemeyiz. Kardeşlerimlebana şartlarını düşünmek ve kabul edip etmeyeceğimize kararvermek için yetmiş iki insan saati ver." Kaug'un koca gözleri kırpıştı. İfritin bir şekilde kafası karış-mıştı. Genellikle keskin zekalı olan Kaug için görülmedik birduyguydu, ama son zamanlarda kafası çok meşguldü. Şartönerdiğini hatırlamıyordu. Yoksa önermiş miydi? İfrit durumunkontrolünü bir yerde kaybetmiş olduğunu biliyordu ve bu onukızdırdı. Şatoyu, bahçeyi ve sinir bozucu cinleri bir soluktadümdüz etmeyi, sonra ölümsüz ruhlarını bedenlerinin kabuk-larından kapmayı ve onları hemen Ölüme göndermeyi düşün-dü. Ama o anda, bir gongun üç kez çaldığını duydu.111

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Quar onu çağırıyordu. Şüphesiz ki bir insanın eşeğinin fır-çalanması gerekiyordu. "Dönebilir ve bizi daha sonra ezebilirsin, eğer vardığın ka-rar buysa," önerisini getirdi Pukah çok saygılı bir ses tonuyla."Bir yere gidecek değiliz." Efendimizi Güneşin Örsü'nden kur-tarmak dışında, diye kendi kendine ekledi cin, akıllılığına se-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 53: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

vinerek. Yetmiş iki saat. Kaug düşündü. Evet, dönebilir ve onlandaha sonra ezebilirdi. Ve bu arada, yetmiş iki saat Quar'ınetinden bir dikeni çıkarmak için yeterli bir süreydi. "Akıllı minik Pukah," dedi Kaug kendi kendine, "zihnininkabuğunda hangi plan yol alıyorsa onu kurmak için yetmiş ikisaatini alacaksın. Kalif in ve çok yakında hepinizin ölümü -yada esareti- olacak yetmiş iki saat." "Yetmiş iki saat," diye belirtti Kaug yüksek sesle ve -gon-gun ısrarla çalması üzerine- gitmeye davrandı. Son anda birşey hatırlamışa benzeyen Kaug döndü. "Ah, haklısın minik Pu-kah," dedi, kadim cinin sarayı ve bahçelerinin üzerine devasademir bir kafes bırakırken sırıtarak. "Hiçbir yere gitmiyorsu-nuz!"112

7 Khardan istemdışı daldığı bitkin bir uykudan irkilerekuyandı. Tamamıyla uyanık, tetikteydi. Bilinçsiz bir şekilde,zihni onu tehlike konusunda uyarmıştı ve şimdi, yüksek birkumulun sunduğu yetersiz gölgede emekleyerek, kalp atışla-rını hızlandıran ve tenini acıtan şeyin ne olduğunu anlamakiçin etrafa bakındı. Çok fazla ya da uzağa bakması gerekmedi. Uzak, meşum,öğüten sesi ânında duydu. Kafasını batıya, yolculuk etmekteoldukları yöne çevirince, ufukta yoğun bir bulut gördü. Tuhafbir buluttu, çünkü gökten değil, topraktan geliyordu. Rengiacayipti -toprak rengiyle karışık soluk bir gri. Bulutun tepesinden, iki devasa, parlayan göz Khardan'abakıyordu. "Bir ifrit," dedi Kalif yüksek sesle, kimse onu duymadı. Ya-nında, kuma sokulmuş uyuyan Zohra vardı ve onun yanındaMathew ya uyuyordu ya da ölmüştü, Khardan hangisi olduğu-nu bilmiyordu. Çocuk yüzüstü düşmüştü, bilinçsizdi ve hiçbirşey onu uyandıramazdı. Khardan bakışlarını çevirdi. Çocuk öldüyse, şanslıydı. Öl-mediyse, yakında ölecekti.Serinda artık ufukta görünmüyordu. Khardan'ın bütün bil-

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdiği, ifritin onu yutmuş olabileceğiydi. İfrite ve yarattığı kum fırtınasına bakınca, Khardan kuşağın-da taşıdığı hançerin kabzasını kavradı. Giysilerle suyu olduğugibi hançeri de cini temin etmişti. Her şeyi düşünmüşlerdi.Yenilgi dışında her şeyi. Khardan, Pukah'ın nerede olduğunu merak etti. Esir miedilmişti? Ölüler Diyarı'nı mı koruyordu? "Eğer öyleyse," diye mırıldandı Khardan, "efendini çok kı-sa bir zamanda görmen olası!" Çölde ölmek korkunç bir ölüm şeklidir. Şişmiş dil ve çatla-mış dudaklarla ölmek, acıyla ve ızdırapla yavaş yavaş ölmek,delilikle ölmek demektir. Hançerini çeken Khardan hançerinkeskin, kıvrık kenarına baktı, elinde döndürdü. Ölümcül, sa-rımtırak bulutla henüz karartılmamış olan güneş onu yarı körederek çeliğin üzerinde parladı. Zohra bitkin bir uykuya dalmıştı ve Khardan onu nazikçesırtüstü çevirdiğinde uyanmadı. Khardan uzun dakikalar bo-yunca onun yüzüne bakarak oturdu. Sıcaktan sersemlemişti vefırtına hâlâ uzakta olmasına rağmen, havada nefes almayı şim-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 54: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

diden zorlaştıran bir tad vardı. Kirpikleri ne kadar da uzundu. Uzun, kalın ve siyah kirpik-leri yumuşak teninde gölgeler oluşturuyordu. Parmaklarını kir-piklerine değdirdi ve sonra, uzanarak peçeyi nazik ama bece-riksizce açıp yüzünden çekti. Ağzı aralıktı, dili rüyasında su içiyormuşcasına dudaklann-da geziniyordu. Kırbayı kaldırarak suyu -suyun sonunu- eğikdudaklarına akıttı. Büyük kısmını döktü; kum suyu açgözlü-lükle içti ve görünüşe göre daha fazlasına da susamıştı.Çok yakında daha bol, daha sıcak bir sıvı alacaktı.Zohra gülümsedi, iç geçirdi ve derin, rahat bir nefes aldı.114

AKHRAN'IN KAHİNİVahşi gurur ifadesi yorgunluk ve acıdan kaybolmuş, yumu-avıp gitroiŞti- Khardan o ifadeyi özlediğini fark etti. Kalif inönünden yakıcı, sıcak bir rüzgar esti, kaftanını etrafına doladı.Khardan bakışlarını yukan çevirdi. Rüzgar daha kuvvetle es-meye başladıkça, bulut büyüdü, öğüten ses yükseldi, bulutta-ki şer gözler yakınlaştı. Khardan huzurlu, sakin yüzü kararlı-lıkla öte yana çevirdi. "Elveda hanım," dedi yumuşak bir şekilde. Aralarında söy-lenecek daha çok şey varmış gibiydi, ama aklına hiçbir şeygelmiyordu. Sıcaktan yorgun düşmüş, çok sersemlemişti. Öte-ki tarafta tekrar karşılaştıklannda, o zaman belki açıklayabilir,kalbindeki her şeyi ona anlatabilirdi. Kalif hançerin ucunu Zohra'nın sol kulağının hemen altınakoydu. Bir ses -bir çınlama sesi, bir devenin yürüyüşüne eşlikeden çanların çıngırdama sesleri, kumda yayılan adımların se-si- öldürücü darbeyi durdurdu. Khardan çöl deliliğinin onuçoktan ele geçirip geçirmediğini merak ederek duraksadı, ka-fasını kaldırdı. "Pukah! Sond!" Bağırmaya niyetlenmişti, ama boğazındançıkan sesler ağrılı bir vıraklamadan başka bir şey değildi. Biryanıt gelmedi, ama çınlamayı açıkça duydu. Eğer bu deliliktiy-se, o zaman bir kokusu da vardı. Deve kokusu açıktı. Hançeri kınına sokan Khardan aceleyle ayağa kalktı ve ku-mulun tepesine sürünerek tırmandı. Sırtta çömelen, kollarını patlayan rüzgara karşı kavuşturanKalif aşağı baktı ve kumda ağır adımlarla ilerleyen develer-dördü birbirine bağlanmış- gördü. Ama üzerlerinde havadazaferle uçuşan cinler yoktu. Sadece bir sürücü vardı. Baştanaşağı siyahlara bürünmüş, kaftanı uçuşan bedevinin yüzü kum115

MARGARET WEIS & TRACY HICRMANfırtınasına karşı örtülüydü. Sadece gözleri görülebiliyordu vesürücü yaklaştıkça bu gözler doğrudan Khardan'a bakmayabaşladılar. Bir sonraki an, Khardan yabancının elinin kaftanının katla-rı arasına girdiğini gördü. Kumulun sırtında hareketsiz duran mükemmel bir hedefolduğunun aniden farkına varan Kalif küfretti ve eli kendihançerinin üzerinde, gerisin geri hızla kumulun kenanna yu-varlandı. Kenardan dikkatle gözetleyerek yabancıyı görüş ala-nında tuttu. Siyahlar içindeki adam hızlı ve ustalıklı bir fırlatma hareke-ti yaptı. Güneş çeliğin üstünde parladı. Khardan geri çekilerek

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 55: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

içgüdüsel bir şekilde yere yapıştı. Kabzası yukarıda bir bıçakbedevinin burnunun az ilerisinde kuma saplandı. Khardan bıçağa güç bela baktı. Gelecek saldırıyı bekleye-rek ihtiyatla yabancıyı izledi. Adam devenin eyerinde gevşedi.Bir kolunu, dengesini sağlamasına yardımcı olsun diye altınaaldığı bacağının üzerine kolaylıkla yaslayarak, fırlattığı hançe-re doğaı baktı. Esen kuma karşı gözlerini kısan Kalif gözleri-ni yabancıdan silaha çevirdi. Kabza altındandı, gümüş kakmalıydı ve kendisinin bir si-yah zırh takımında kullandığı türde yapılmıştı. Amansız bir yı-lanın kafasından iki yakut rengi göz Khardan'a göz kırptı.116

84 Yüzündeki maskeyi indiren Auda ibn Jad şiddetlenen fırtı-nada bağırdı. "Tebrikler kardeşim!" Khardan sürünerek tırmandı ve kumulun yan tarafındanyarı yola kadar kaydı ve Kara Paladin'den biraz ötede durdu.Batan kumlara karşı gözlerini kısan Kalif kıpırdamadan dikil-di. İbn Jad şikayet eden develeri ileri sürdü. "Ölümü bekleyen bir adam için, beni gördüğüne memnunolmuşa benzemiyorsun," diye bağırdı. "Belki de gördüğüm Ölüm olduğundandır," diye karşılıkverdi Khardan. Eyerinden bir su tulumu çıkaran Auda tulumu bedeviye ik-ram etti. "Hiçbir şeye ihtiyacım yok," dedi Kalif, suya bakmadı, göz-leri Kara Paladin'e sabitlenmişti. "Ah, elbette. Sen doyumluğunu bu topraklarda akan çoksayıdaki nehirlerden içtin." Auda kırbayı dudaklarına götürdüve kana kana içti. Su ağzının kenarlarından aktı, güçlü çeneçizgisini süsleyen kısa, düzgünce şekillendirilmiş siyah sakal-larına döküldü. Tıpayı takarak, bıyıklı dudaklarını elinin tersiy-le sildi, sonra yaklaşan kum fırtınasına bir göz attı. "Ve, bu-günkü gibi serin bir günde, bir erkek o kadar da susamaz..." MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN "Burada ne arıyorsun?" diye sordu Khardan. "Şatodan nasılayrıldın?" Auda hızla kararan gökyüzüne baktı. "Önce düşman saldır-madan yapabileceğimiz sığınağı yapmayı öneriyorum." "Bana şimdi söyle yoksa ikimiz de durduğumuz yerde ölü-

rüz!" Auda onu sessizce süzdü, sonra omuz silkti ve duyulmakiçin eğildi. "Seni olduğun gibi bırakıyorum bedevi. Ben haya-tımı Tanrımın ellerine koydum ve o da bana hayatımı geri ver-di!" İnce dudakları gülümsedi. "Kara Büyücüler idamımı iste-diler. Mahkumların kaçmalanna yardım etmekle suçlandım vesavunma niyetine bir şey söyleyip söylemeyeceğimi sordularbana. Seninle benim aynı kandan olduğumuzu söyledim. Kar-deş doğmuş olanlardan yakın olduğumuzu, hayatlarımızın bir-birine bağlandığını. Buna Tanrının, Zhakrin'in önünde ant iç-tim.""Sana inandılar mı?" "Başka seçenekleri yoktu. Tanrının kendisi, Zhakrin, karşı-larında belirdi. Zhakrin zayıf, şekli belirsiz ve sürekli yer de-ğiştiriyor. Ama bize geri döndü," dedi Auda biraz gururlana-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 56: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

rak, "ve inancımızın kuvveti onun gücünü her geçen gün artı-rıyor!" Bu kötü insanların inançlan hiç sarsılmamıştı, Tanrılan on-ları sonsuza kadar terk etmiş gibi göründüğünde bile. Şimdigüç kazanıyordu. Bizim Tanrımız Akhran... yaralı... ölüyor.Khardan kızardı ve elini uzatarak su tulumunu Kara Pala-din'den aldı. İdareli davranarak içti, ama Auda elini develeri-ne doğra salladı. "Doyana kadar iç. Daha var.""Yanımda başkaları da var," dedi Khardan.Auda'nın karanlık, örtülü gözlerinde bir kıvılcım çaktı.118

AKHRAN'IN KAHİNİ "Hayatta kaldılar o halde, seninle birlikte olan şu iki kişi?rüzel, siyah saçlı vahşi kedi, karın ve hassas Blossom? Nere-deler?" "Diğer yanda uzanıyorlar." Ağzını ve burnunu esen kumakarşı örten Khardan döndü ve kumulun yanından haykırmayabaşladı, Kara Paladin'in Zohra'yı methetmesinin neden kurubir kavı tutuşturmak gibi bir şey olduğunu merak ederek. Devenin ipine sıkıca asılarak, emirler yağdıran Auda inatçıhayvanlan fırtınanın gazabından biraz korunacakları kumulundibinde dizlerinin üzerine çökmeleri için çekiyordu. Zohra uyanmıştı. Seslerini duyunca, onları karşılamak içinkumulun yarı yoluna kadar tırmanmıştı. "Mat-hew!" diye bağırdı Khardan, elinin bir hareketiyleZohra'nın çocuğu da beraberinde getirmesini işaret ederek. Zohra anladı ve onu almak için aşağı kaydı. Elini omzunakoyarak çocuğu çok sert bir şekilde sarstı. Karşılık gelmiyorduve aciz bir halde Khardan'a baktı. İfrit vahşice uludu, kum etraflarında girdaplandı ve görme-yi neredeyse imkansız hale getirdi. Kumulun yanından aşağıkayan Khardan, Zohra'ya ulaştı. Kendi aralarında, yunmıkla-yıp, bağırarak genç adamı uyandırmayı başardılar ve fırtınadankaçmak için kumula tırmanması gerektiğini işaret ettiler. Sersemlemiş ve kavrayamayan Mathew kendine söyleneniyaptı, kendini sürükleyen ellere ve kulağına bağıran seslerekarşılık verdi. Tepeye vardıklarında tökezledi ve düşe kalkaindi. Auda onu yakaladı ve develerin çömeldiği, kafalann eğil-diği yere taşıdı. Çocuğu hayvanların böğürlerine yaslayıp şid-detlenen rüzgardan koaıyan Auda, çocuğun üzerine bir batta-niye fırlattı ve Zohra'ya yardım etmeye gitti.Siyah gözleri alev alev yanan Zohra, Auda elini tutacakken119

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANondan uzaklaştı ve Mathew'un yanına sığınmak için kumda tö-kezleyerek ilerledi. Khardan, Paladin'in elinden alıp kendisineverene kadar suyu bile kabul etmedi. Auda omuz silkerek, sürdüğü devenin böğrüne yaslandı.Khardan yanına çöktü."Bunun faydası yok," diye bağırdı. "Bir ifritle savaşamayız!" "Ah, ama tek başımıza savaşmıyoruz," diye cevap verdi Au-da sakin bir şekilde. Göğe bakıp irkilen Khardan fırtına bulu-tundaki gözlerin artık ona değil, onların seviyesinde, onun gö-remediği bir şeye bakmakta olduğunu gördü. Serin, nemli vebelli belirsiz tuz serpintisi kokan güçlü bir rüzgar, karşı yön-den yükselip ifrite doğru esti. Karşılıklı rüzgarlann arasındakalan kum, kör edici, girdaplanan bulutlar halinde üzerlerin-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 57: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

den geçti. Develer fırtınayı dayanıklılıkla karşılıyorlardı. İnsan-lar battaniyelerin altına sığındılar. Buna rağmen, kum ağız veburunlarını tıkadı, öksürmelerine ve tıkanmalarına neden ol-du, her nefesi bir mücadele haline getirdi. İfrit aniden geri çekildi. Rüzgarlar bir iniltiye dönüşerek ke-sildi, kum ürkünç bir şekilde uğuldamayı bıraktı. Hareketlene-rek, üzerini örten bir avuç kumu silkeleyen Khardan kafasınıkaldırdı. "Ya ifrit öldüğümüze inanıyor ya da gitmeye ve işimizi bi-tirmeyi güneşe bırakmaya karar verdi," diye belirtti kum tane-cikleri tükürerek. "Yaratık gitti." Auda karşılık vermedi. Paladin'in gözleri kapalıydı ve Kalifhailân katları arasından hafif bir mırıltının geldiğini duydu. Dua ettiğinin farkına vardı Khardan. "Demek gitmene izinveren senin Tannndı," dedi sert bir şekilde, İbn Jad gözleriniaçıp kırbaya uzanırken."Yeminimi tuttuğum için onurla bağlandım," diye karşılık120

AKHRAN'IN KAHİNİ rdi Auda, ağzını suyla çalkalayıp sonra suyu tükürerek.Vhakrin serbest bırakılmamı emretti. Bir başka yemini -birbaşka kardeşin ettiği yemini yerine getirmek için... serbest bı-rakılmamı." "Sanırım bu yemini biliyorum." Khardan kırbayı aldı vealışkanlıktan, idareli kullanarak içti."Sana o gece bahsettiler..." Zhakrin Şatosu'ndaki ilk gece. Kalif, Kara Paladinlerin birtoplantısına konuk -tutsak- olmuştu ve Auda'nın şimdi tekraretmekte olduğu hikayeyi duymuştu. "Quar'ın lanetlenmiş rahibinin ayaklannın dibinde ölürken,ne kafir kendi hayatına ne de Tanrıları onun ruhuna sahip çı-kabilsin diye kendi eliyle açtığı yaralardan ölürken, Catalus,Zhakrin'deki kardeşim, Tanrımızın kan lanetini İmam'a saldı.O laneti ödemek için ben seçildim." Khardan'ın bakışları adamın duygularını ele vermeyen yü-zünden kuşağından çıkıntı yapan gümüş -altın kabzaya kaydı."Suikastçi hançeri mi?""Evet. Benario, Hırsızlık Tanrısı onu kutsadı." Khardan homurdanarak kafasını iki yana salladı. "Sen ap-talın tekisin." Bu sözün ardından, sırtını deveye daha bir rahatverdi ve gözlerini kapadı. Auda sırıttı. "O halde bir grup aptalla yolculuk ediyorum.Sizi burada nasıl buldum sanıyorsun? Üç kişiye yetecek kadartaşımam ya da yanımda fazladan üç deve getirmem nasıl oldusanıyorsun?"

Khardan omuz silkti. "Bu kolay. Kumdaki izlerimizi takipettin. Deve getirmiş olmana gelince, belki de arkadaşlıklann-dan hoşlanıyorsun!"Auda güldü -kınlan kayalarınkine benzeyen bir sesle. Sert121

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyüzü ve acımasız, soğuk gözlerine bakılırsa, fazla sık gülmü-yordu. Neşesi çabuk tükendi -bir uçurumun kenarından yu-varlanan ve karanlık bir yarıkta kaybolan kayalar misali. Audayaklaşarak Kalif in kolunu tuttu, kuvvetli parmakları etine ba-tıyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 58: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Zhakrin bana yol gösterdi!" diye tısladı ve Khardan sıcaknefesini yanağında hissetti. "Zhakrin beni sizi izlemem içingönderdi ve Quar'in ifritini kovan da Zhakrin'di! Hayatını birkez daha kurtardım bedevi! Sana verdiğim sözü tuttum."Şimdi sen de bana verdiğin sözü tutacaksın!"

94 Gün boyunca, Auda'nın yük devesinin üstündeki tenteninaltında yakıcı sıcaktan korunarak düzensiz bir şekilde uyudu-lar. Güneşin batışıyla uyandılar, Kara Paladin'in verdiği tatsızmayasız ekmeği yediler, onun suyunu içtiler, sonra yola ko-yulmak için hazırlandılar. Çok az laf edildi. Auda ve hayatlarını kurtaran gelişi hakkında yoğun şüphe-leri olsa da, Zohra, Khardan'a onun hakkında som soramadıve Kalif -sert yüzlü ve sessiz- gönüllü bilgi vermedi. Bir kadı-nın kocasını sorgulaması yakışıksızdı ve Zohra normalde gör-gü kurallannı fazla önemsemese de, onlan Kara Paladin'inkarşısında reddetmek konusunda garip bir gönülsüzlük hisse-diyordu. Yavan yemeklerini hazırlamayı ve servis etmeyi içe-ren küçük görevlerini yerine getirirken, bakışlarını, uygun ol-duğu üzere, aşağıda tuttu, ama ona kirpiklerinin kenarının al-tına baktı ve ibn Jad'm onu izlemekte olduğunu fark etmemez-lik etmedi. Siyah gözlerde şehvet ya da tutku, ya da Khardan'ın göz-

lerinde görmeye alışık olduğu kızgın gazap olsaydı, Zohra dik-kate almaz ve küçümserdi. Ama Paladin'in düz, herhangi birduygudan yoksun bakışı sinirini bozuyordu. Ona niyet ettiğin-den daha çok gizli bakışlar attığını, gözlerde bir iç ışığın hafif MARGARET WEIS & TRACY HICKMANışıltısını bulmayı, düşünceleri ve niyetleri hakkında bir fikiredinmeyi umduğunu fark etti. Bunu ne zaman yapsa, bakışla-rına karşılık verildiğini fark ederek şaşırdı. Şüphe ve korkularını, genç adam çok acayip davranıyor ol-masaydı, Mathew'a fısıldayabilirdi. Uyanmakta güçlük çekençocuk yavaş hareket ediyor ve Auda ibn Jad'ın huzurunda şaş-kınlık ya da herhangi bir yorumla karşılanmayan sersemlemişbir edayla etrafına bakmıyordu. İzin verdikleri kadar su içiyorama yemeyi reddediyor ve diğerleri yerken tekrar uzanıyordu.Sadece gitme zamanı geldiğinde ibn Jad onu uyandırmak içinomuzlarını sarstığında Mathew adama sanki onu hatırlamış gi-bi dokunuşundan geri çekilerek ve ona vahşi, parlayan göz-lerle ters ters bakarak tepki veriyordu. Ama kalkması ve çadırdan çıkması emredildiğinde ibn Jad'ıuysalca izliyordu. İtaatkarca ve soru sormadan deveye biniyorve iki adamın onu eyerde rahatça yerleştirmelerine izin veri-yordu. Zohra, Mathew'un garip davranışlarını endişeyle izliyorduve yine, yalnız olsalardı, Khardan'ın dikkatini bu konuya çe-kerdi. Bir ya da iki kez Kalifin dikkatini çekmeyi başardı.Khardan ondan anlamlı bir şekilde sakındı ve -ibn Jad'ın göz-leri başka bir şeye bakıyorken bile hep üzerinde olduğundan-Zohra sessiz kaldı. "Serinda'ya sabaha kalmaz varacağız," dedi Auda geceninhızla soğuyan havasında ilerlerken. "Bana rastlamanız iyi ol-du kardeşim. Çünkü Güneşin Örsü'nden Serinda'ya sağ salimulaşsaydınız bile, orada -ölüm şehrinde- muhakkak ölecekti-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 59: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

niz. Serinda'da su yok." "Bu nasıl olabilir?" diye sordu Khardan inanmayarak. "Okadar çok insana su sağlamak için kuyularını derinlere kazmış124

AKHRAN'IN KAHİNİİmalılar- Serinda'nm kuyuları nasıl olur da kuruyabilir?" "Kazmak mı?" Eyerinde bükülen Auda, yanındaki deveyi(irmekte olan Khardan'a eğlenerek baktı. "Kuyu muyu kaz-madılar bedevi. Serinda halkı Kürdin Denizi'nden su çekmekiçin makine kullandı. Su büyük kanallardan akarak şehrin kul-lanması için bir havuza boşaltıldı. Bu kanallann bazen bir ada-mın evine doğrudan su götürmekte kullanılabildiğinin söylen-diğini duymuştum." "Beraberimizde yolculuk eden çocuk olmaması çok kötü,"dedi Khardan. "Böyle yalanlar ilgilerini çekerdi. Sanınm şimdide bana Serinda halkının tuzlu su içen balık-insanlar olduğu-nu söyleyeceksin." Auda öykülerine verilen bu tepkiye gücenmişe benzemi-yordu. "Kürdin Denizi hep tuzlu değildi, ya da Khardan sara-yındaki akıllı adamlann böyle öğrettiklerini duydum. Doğruolsun yada olmasın, Serinda'da su bulamayacağımızı tekrarlı-yonım. Ancak, güneşten korunacak yer olacak. Yarını şehrinduvarları arasında güvende geçirebilir, sonra ertesi gece yol-culuk edebiliriz. O kadar idare edecek suyumuz var, fazlasıdeğil. Bir sonraki gün Tel civanndaki kampınıza vardığımızda,insanlarınızı Quar'a karşı bir savaşa yönlendirebiliriz. Sanı-yonım ki" -Auda yassı, parlayan gözlerini Khardan'a çevirdi-"sizin kuyularınız tamamıyla kurumamıştır."Sudan bahsetmediği açıktı. "İnsanlarımın kuyuları derine iner ve saftır!" diye karşılıkverdi Khardan, bu kötü imaya kızarak ama daha fazlasını dasöyleyemeyerek, çünkü Paladin'in sözleri hedefinin tam mer-kezinin yakınına çarpmıştı. Deve değneğini hayvanın omzunasallayıp, hayvanın böğrüne topuklarıyla vurarak başı çekmekiçin hayvanı ileri sürdü.125

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Erkeklerin arkasından gelmekte olan Zohra'nın dikkatisohbeti dinlemekle, sallanan, mahmur Mathew'u* endişeyleseyretmek arasında bölünüyordu, adamın omuzlarının kamburduruşundan Auda'nın, Khardan'ı süzmekte olduğunu anladı. Parmaklan dizginlerin üzerinde kıvrılarak, deriyi bilinçsiz-ce büktü ve burdu. Kocasının sesinde -şimdiye kadar- hiçgerçek korku duymamıştı.126

ıo

Mathew eyerinden düşüp kumda ölü gibi uzandığında, Se-rinda'nın duvarlarının karanlık gölgelerindeydi, doğu göğü gü-nün gelişiyle aydınlanmak üzereydi. Zohra uzun yolculuk boyunca genç adamın halsizce başsalladığını, omuzlannın düştüğünü ve vücudunun yan yatma-ya başladığını bir defadan fazla görmüştü. Yanında ilerlediğin-den, onu deve değneğiyle kamçılamış, omuzlarına darbe in-dirmişti. İnce, esnek değnek kumaşı geçip ette bir kamçı gibi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 60: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

şaklamıştı-acı verici ama sürüklenen bir sürücüyü uyandırmakkonusunda etkili bir yöntem. Mathew silkindi. Yıldızların ışı-ğıyla aydınlanan karanlıkta Zohra şaşkın bir kırgınlıkla kendi-sine baktığını görebiliyordu. Zohra arkasında kalarak, elini pe-çeyle örtülü dudaklarına götürmüş, onu sessizliğe davet etmiş-ti. Khardan bir devenin sırtında oturamayan bir adama fazlasabır göstermezdi. Zohra, Serinda'ya vardıklarında Mathew'un sallanmayabaşladığını gördü, ama devesini onu yakalamaya yetecek ka-dar hızlandıramadı. Yanında diz çöktü. Sıcak, kuru alnına do-kunması uzundur şüphelenmeye başladığı şeyi söyledi ona."Humma," dedi Khardan'a.Khardan genç adamı kollanna alıp -delikanlının zayıf be-

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdeni bir kadınınki kadar hafifti- onu Serinda'nın kapılarındaniçeri taşıdı. Bir zamanlar zor düşmanları dışarıda tutan yarı ya-nya kuma gömülmüş kapılar şimdi asla bozguna uğratılma-yacak bir düşmana ardına kadar açıktı -zamana. Pukah bu şehri kahramanlıklarını sergilediği şehir olarakhatırlayamazdı. Quar'm büyüsü şehrin ölümsüzlere onu gör-meyi istedikleri gibi görünmesini sağlamıştı -hayatla ve aniölümle dolu neşeli ve gürültülü bir şehir. Kuma boğulmuş so-kaklar kalabalığın gürültüsüne boğulmuş sokaklardı. Paslan-mış menteşelerinden sarkan kapılar kavgada kırılmış kapılar-dı. Boş, tozla kaplı odalarda ıssızca fısıldayan rüzgar ölümsüzâşıkların fısıldayan kahkahalanydı. Büyü bozulduğundan,Ölüm bir kez daha dünyada dolaşıyordu ve Serinda onun bi-le uzun zaman önce terk ettiği bir şehirdi. Auda onları boş, rüzgarlı sokaklardan bir vakitler zengin,güçlü bir ailenin evi olduğunu söylediği bir binaya getirdi. Sa-dece Mathew için bir sığınak bulmakla ilgilenen Zohra, renk-li işlemeli karolardan özel banyo havuzlarına ya da heykel ka-lıntılarına; resmedilen insanların vücutlarının tamamen çıplakolduğunu şaşırarak fark etmek dışında fazla dikkat etmedi.Asırlardır yağmacılar tarafından kınlıp dökülmüş ve kirletilmişolmasına rağmen, heykeltıraşlannın her ayrıntıya dikkat gös-termiş olduklarını görmek kolaydı. Zohra oyulmuş kayalara dikkat edemeyecek kadar endişe-leniyordu Mathew hakkında. Khardan onu kollarına aldığında,Mathew dosdoğm ona bakmış ama onu tanımamıştı. Gençadam hiçbirinin anlamadığı bir dilde konuşuyordu ve inişli çı-kışlı ses tonundan ve ara sıra bağırması ve çığlık atmasındansöylediklerinin büyük ihtimalle fazla mantıklı şeyler olmadığıaçıktı.128

AKHRAN'IN KAHİNİ Çok odalı konutu gezinirken, nihayet duvarları hâlâ sağlamlan bir oda buldular. Büyük evin iç kısmında olan bu oda öğ-le sıcağına karşı bir ferahlama sunuyor gibiydi. "Burası olur," dedi Zohra zemine saçılmış büyük kırık ka-ya parçalarından bazılarını ayağıyla kenara iteleyerek. "Amasert taşa yatamaz." "Yatak arayacağım," dedi Auda ibn Jad. Bir gölge gibi ses-sizce, odadan dışarı süzüldü. Gün ışığı tavandaki bir yarıktan içeri süzülüyor, eğimli ışık-ları odaya girişlerinin taş zeminden kaldırdığı toz ve kum si-sinde görülebiliyordu. Işık, Mathew'un alevlenen kızıl saçında

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 61: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

parlıyor, solgun yüze dokunuyor, ateşten donuklaşmış sadeceonun görebileceği görüntülere bakan gözlerinde parlıyordu.Khardan onu kolayca, sımsıkı tutuyordu. Genç adamın kafasıbedevinin güçlü göğsüne yaslanmıştı, belli belirsiz seğiren eliKalifin kolunun üzerine sarkmıştı. Mathew'un yanan alnındaki bir tutam saçı çekmek içinyaklaşan Zohra alçak, gergin bir ses tonuyla sordu, "O adamneden geldi?" "Akhran'a şükürler olsun ki geldi," diye cevap verdi Khar-dan Zohra'ya bakmadan. "Ölmekten korkmuyordum," diye cevap verdi Zohra he-men, "hançerinin ucunun tenime değdiğini hissettiğimde bile." Khardan'ın bakışları hayretle Zohra'ya çevrildi. Demekuyumuyordu! Ne yapmak istediğinin ve neden yapması gerek-tiğinin farkına varmış ve bunu onun için zorlaştırmamayı seç-mişti. Tamamen kıpırtısız yatarak, uyur gibi yaparak ölümüne,geri çekilmeden, itiraz etmeden razı olacaktı. Bunun nasıl bircesaret gerektirdiğini sadece Akhran bilirdi!Korkuyla karışık bir saygı duyan Khardan ona sessizce129

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANbaktı. Mathew kollarında kıpırdandı ve inledi. Zohra çocuğunyanağını okşamak için elini uzattı. Siyah gözleri Khardan'ınki-lere bakmak çin yukarı çevrildi. "O adam," diye ısrar etti yumuşak bir şekilde. "O şer! Ne-den...""Bir yemin," diye homurdandı Khardan. "Bir yemin ettim..." Bir sürtünme sesi onları Kara Paladin'in geldiği konusundauyardı. Bir yün yatağı sürükleyerek sırtı dönük vaziyette oda-ya girdi. "Çok pis. Diğerleri bizden önce çeşitli nedenlerle kullan-mışlar," dedi Auda. "Ama bütün bulabildiğim bu. Sokakta sil-keledim ve kendilerini bir kez daha evsiz bulduklarına sevin-meyen bir çok sakinini yerinden attım. Ama en azından Blos-som'un dertlerine bir de akrep ısırığı eklenmeyecek. Nereyekoymamı istersin?" Bakışlarını aşağıda tutan Zohra konuşmadan odanın en se-rin köşesini işaret etti. Auda şilteyi yere attı ve ayağıyla yerineiteledi. Zohra üstüne keçe bir deve battaniyesi serdi, sonraKhardan'a Mathew'u yatırmasını işaret etti. Kalif acı çekengenç adamı yatağa beceriksiz bir nezaketle koydu. Genç ada-mın kocaman açılmış gözleri onlara vahşice bakıyordu; konuş-tu ve güçsüzce oturmaya çalıştı ama güçbela kafasını kaldıra-bildi."Sabaha iyi olur mu?" diye sordu ibn Jad.Hastasının yanında diz çöken Zohra başını iki yana salladı. "O halde, daha doğrudan sorayım," diye devam etti konuş-maya Kara Paladin, "sabaha ölmüş olur mu?" Zohra başını çevirdi; siyah gözleri, onlara katıldığından be-ri ilk kez doğrudan Auda ibn Jad'a baktı. Uzun süre ona ko-nuşmadan baktı; sonra gözleri Khardan'a kaydı. "Su getir," di-130

AKHRAN'IN KAHİNİ emretti -hastalıkla savaşırken emir vermek bir kadının hak-leydi- ve Mathew'a döndü. İlci adam binadan çıktılar, kapılann hemen içinde bıraktık-ları develeri getirmek için Serinda'nın sessiz sokaklarında yü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 62: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

rüdüler. Maskesini indiren Auda kafasını hüzünle iki yana sallaya-rak sakalını düzeltti. "Zhakrin adına yemin ederim bedevi, okadının bakışlarındaki ateşin etimi kavurduğunu hissettim. İzi-ni hayatımın geri kalanında taşıyacağım." Khardan cevap vermeden yürüdü, haik yüzünü örttüğün-den, herhangi bir düşünce pırıltısı kumaşın gölgesinde kaybo-luyordu. Auda bir kaşını kaldırıp gülümsedi, siyah sakal tara-fından emilen ve saklanan bir gülümseme. Ciddileşip, solgunyüzü bir kez daha duygulannı ele vermeyen bir hale bürün-düğünde, ince, uzun parmaklı elini Khardan'ın koluna koyduve adamı durdurdu."Bir bahaneyle onu uzaklaştır. Uzun sürmez." "Hayır." Khardan yürümeye devam etti, yüzü ibn Jad'danöte yana çevrilmiş, dosdoğru ileri bakarak. "İz bırakmamanın yolları vardır. Çocuk hummaya yenikdüştü. Asla öğrenmeyecek. Dostum" -Auda, yürüyerek uzak-laşmaya devam eden Khardan'a kendini duyurmak için sesiniyükseltti- "ya Blossom şimdi ölür ya da birkaç gün içinde subittiğinde hepimiz ölürüz." Khardan eliyle, sıcaktan titreşen havayı bıçak gibi kesenhızlı, kızgın, reddeden bir hareket yaptı. "Tanrım araştırmamın durmasına izin vermeyecek!" diyebağırdı ibn Jad. Khardan develerin türlerine özgü şikayetçi sabırlarıyla bek-ledikleri kapılara ulaştı.131

MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN Auda kollarını göğsünde kavuşturup olduğu yerde durma-ya devam etti. "Sabah iki kişiyi ölü bulmak istemiyorsan bedevi, kadınınıo odadan çıkaracak ve dışarıda tutacaksın." Khardan kuma bulanmış kapının parçalara ayrılmış tahta-sını tutarken durdu. Parmakları sıkılıydı. Dönmedi. "Ne ka-dar," diye sordu aniden, "zamana ihtiyacın var?""Bin kalp atışı kadar," diye cevap verdi Auda ibn Jad.

ti-Si Khardan Serinda'da kendilerine mal ettikleri eve, uzun za-man önce terk edilmiş konutun koridorları boyunca eğimligölgelerde sessizce hareket ederek girdi. Duvarların arasındahep rahatsız olan bedevi başka bir adamın evinin koridorların-da onun izni ya da bilgisi olmadan yürümekten hoşnutsuzdu.İster bir sultanın sarayı ister kabilenin en önemsiz üyesinin li-me lime olmuş çadm olsun, bir ev kutsal, bozulmamış bir yer-di -merasimle girilen, merasimle çıkılan. Ve bu evdeki kıymet-li eşyalar yüzlerce yıl önce talan edilmiş ve soyulmuş olduğuhalde, o bilinmeyen insanların sıradan, gündelik eşyaları çö-lün kum havasında korunmuştu, öyle ki Khardan'a sahipleri-nin her an dönmeleri gerekiyormuş gibi geldi -kadın yıkımaağlanır, adam kızar ve intikam ister. Bedevi zaman kavramını yitirmişti. Hayatı her gün değişti-ğinden beri, değişim ona bir şey ifade etmiyordu. Bedevi ken-di vereninin merkezidir; o kendi kendinin evrenidir. Sert dün-yasında hayatta kalabilmek için öyle olmak zorundadır. Civar-daki bir şehirde binlerin ölümü ona bir şey ifade etmez. Sürü-sünden bir koyunun çalınması onu savaşa gönderir. Bu duvar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 63: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ların arasındayken, Khardan zaman, evren ve kendisinin bun-da yerini bir an için görmüştü. Artık o merkez değildi, güne- MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANşin her gün uğruna doğduğu adam, yıldızların uğruna parladı-ğı adam, rüzgarların tokatladığı ve kişisel yanşta savaşmayameydan okuduğu adam değildi. Diğer milyonlarcası gibi birkum tanesiydi. Yıldızlar onu asla tanımamışlardı. Güneş birgün onsuz doğacak, rüzgarlar bir başka noktayı kaldırmak içinonu pervasızca bir kenara fırlatacaklardı. Bu renkli döşeme taşlarının üzerinde uzun zaman önce ya-şamış olan adam, evrenin merkezi olduğunu düşünmüştü. Buşehri kuran insanlar uygarlığın doaığunda olduklarını düşün-müşlerdi. Tanrılarının Tek, Gerçek Tanrı olduğunu düşünmüş-lerdi. Ve şimdi o Tanrı isimsizdi, hatırlanmıyordu, ona tapınaninsanlar gibi. Geriye kalan dünya, Sul ve öğelerdi. Khardan'ın üzerindeyürüdüğü taşlar insan gelmeden önce de dünyadaydı. İnsantarafından kullanılmış, insan tarafından bir yere konmuştu, in-san gittiğinde de burada olacaktı. Bu düşünce aşağılayıcı, korkutucuydu. Kalifin parmaklanyontulmuş taşın pürüzsüz yüzeyinde, dokuyu, dışardaki gününhızla artan sıcağına rağmen taşın içindeki serinliği, orda burdakeski kullanan bir elin kaydığı yerleri hissederek gezindi. İç geçirdi, yüzünde ciddi bir ifadeyle, gölgelerin kendisin-den hoş karşılanıyora benzediği evde ilerledi ve Mathew'unyattığı odaya sessizce girdi. Yatağın yanında diz çökmüş, sırtı kapıya dönük olan Zohra,içeri girerken Khardan'a baktı ve bakışlarını çevirdi. Hastasıylailgilenerek, genç adamın ateşli yüzünü nemli bir bezle sildi. "Suyu ziyan etmemen gerekir," dedi Kalif kullanmayı iste-diğinden daha sert bir ses tonuyla. Bırakalım da ona sunabil-diği tüm rahatlığı sunsun. Ayrıca, önemi var mı? diye azarladı134

AKHRAN'IN KAHİNİkendini, ama çok geçti. Zohra'nın omuzlarının duruşundan, ellerinin ani bükülü-şünden, sıvıyı çatlak bir kaseye sıkarken kumaşı sert bir şekil-de çekişinden, onu kızdırdığını anladı. "Yorgunsun Zohra. Neden uyumuyorsun?" dedi. "Gençadamla ben ilgilenirim."Kadının geri çekildiğini, omuzlannın büzüldüğünü, sonradikleştiğini gördü. Zohra ona bakmak için döndü ve Khardan,doğrudan aıhuna bakan siyah gözlerdeki duygularını açık et-meyen ifadeyle karşılaşmak için duruşunu sağlamlaştırdı. Sabır-la, öfke fırtınasının üzerinde patlamasını bekledi. Ama Zoh-ra'nın başı düştü, omuzlan çöktü, elleri kumaşı dikkatsizce su-ya düşürdü. Topuklannm üzerine oturan Zohra dua etmek içindeğil, gözyaşlannı gırtlağına geri göndermek için göğe baktı."Onu öldürmek istiyor, değil mi?""Evet." Khardan başka bir şey söyleyemedi."Ve sen de ona izin vereceksin!" Bu bir suçlama, bir bed-duaydı. "Evet," diye cevap verdi Khardan. "humma onu yakıp yoketsin diye onu bu hastalıkla yalnız mı bırakırdın, yoksa ken-dinden geçtiği sıralarda kendine bir zarar vermesine ya da birhayvan tarafından avlanıp yenmesine izin mi verir..."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 64: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Hayır!" Zohra onu gözlerindeki küçümseme ve gazaplakavurarak ters ters baktı. "Sen de onunla mı öleceksin?" diye ısrar etti Khardan. "On-lara iki günlük mesafedeyken insanlarımızı terk mi edeceksin?Yaşadığımız her şeyin bir hiç uğruna olmasına izin mi vere-ceksin? Onun üstesinden geldiği her şeyin hiç uğruna olması-na izin mi vereceksin?""Ben..." Öfkeli kelimeleri titreyen dudaklarında kayboldu.135

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANGözyaşları aktı sonra, yanaklarından aşağı kayarak, -tenindekitozda, taş duvardaki her yarıktan içeri sızan tozda iz bırakarak. Khardan Zohra'nın yanında diz çöktü. Onu kollarına almakve kendi kederini, öfkesini ve o ölü evin boş, sessiz koridor-larında onu boğan kum tanesi olmanın korkusunu onunlapaylaşmak istiyordu. Eli ona dokunmak için uzandı, ama o an-da Zohra'nın çenesi gururla öne uzandı, gözlerini hızla sildi."İbn Jad'ı öldüreceksin," dedi kararlı bir şekilde. "Öldürmemeyi tercih ederim. Bir yemin ettim," diye cevapverdi Khardan. "Etmemiş olsaydım bile, hayatımı iki kez kur-tarmış birini öldüremezdim." "O halde onu ben öldüreceğim. Bana hançerini ver." Siyahgözler ona vahşice baktı, hâlâ yüzünde parlamakta olan göz-yaşlarıyla tuhaf bir tezat oluşturuyordu. Khardan kalbindeki yangına rağmen yüzüne oturan gü-lümsemeyi saklamak için yüzünü eğdi. "Bu sorunları hallet-mez," dedi yavaşça. "Mathew yine hasta ve yolculuk edeme-yecek durumda olacak. Yine sadece üç günlük suyumuz ola-cak ve bittiğinde de başka su bulma şansımız olmayacak. VeTel'e varmamız iki gün sürer." Zohra yanıt veremedi ama insanın karşısındaki tatsız ger-çeklerden bahsettiğindeki gibi akıldışı bir öfkeyle baktı ona. Mathew büküldü ve inledi. Ateş, kemiklerinin ağrımasına,eklem yerlerinin sertleşmesine ve karnına kramp girmesineneden oluyordu. Khardan yavaş yavaş, çok az insanın gördü-ğü bir yumuşaklıkla uzandı ve bir elini çocuğun alnına koydu. "Huzur içinde dinlen," diye mırıldandı ve sevdiği, takdir et-tiği kişinin çılgınlığın dehşetine işleyen dokunuşu ya da sesin-den mi bilinmez Mathew sakinleşti. Izdırap çeken uzuvlarıgevşedi. Ama sadece bir an için.136

AKHRAN'IN KAHİNİKhardan bir kum yılanının ele kuru ve sıcak gelen derisiibi solgun teni okşamaya devam etti."Bu hayattan hızla ve acısız kurtulacak. Izdırapları nihayetson bulacak. Ona zarar vermiyoruz Zohra. Sen ve ben aramız-da yaşamaktan mutlu olmadığını biliyoruz." "Mutlu değilse, bu kimin hatası?" diye ısrarla sordu Zohraalçak, titreyen bir sesle. "Ona tepeden baktık, dudak büktükve ona zayıflığı yüzünden, hayatta kalmak için kadın kılığınagirdiği için sövdük. Ama şimdi garip ve yabancı bir yerde tekbaşına, korkmuş ve aciz olmanın ne demek olduğunu biliyo-ruz! Biz daha iyisini mi yaptık? Yaptık mı ayrıca? O kötü Pala-din kaçmamıza yardım etmiş olabilir, ama hayatını kurtaranMat-hew'du..." "Kes şunu kadın!" diye bağırdı Khardan ayağa fırlayarak.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 65: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Söylediğin her söz kalbime bir bıçak gibi saplanıyor ve be-nim zaten hissetmediğim yaralar açmıyorsun! Ama başka seçe-neğim yok! Verebildiğim en iyi kararı verdim ve hayatımın ge-ri kalanında beraber yaşamam gereken bir karar bu! Birmucize olmadıkça ve Akhran'ın ellerinden su yağmadıkça"-Khardan, Mathew'u işaret etti- "çocuk ölmeli. Eğer buradaolursan ve onu durdurmaya çalışırsan, ibn Jad seni de öldür-mek konusunda vicdan azabı duymaz." Khardan ona eliniuzattı. "Çölde çocuğun hayatını kurtardım. Eşitlendik. Gelipbu geceki yolculuktan önce dinlenecek misin?" Zohra üstünde duran ele baktı, içindeki vahşi mücadele,yüzünü en az Mathew'unki kadar ateşlendiren kızarıklıktananlaşılıyordu. Siyah gözleriyle Khardan'a son bir delici bakışgönderdi, nefretle ve öfkeyle ve şaşırtıcı bir şekilde hayal kı-nklığıyla dolu bir bakış -Khardan için şaşırtıcıydı çünkü birbaşkası bizi ancak ondan daha iyisini beklediğimizde hayal ki-

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANrıklığma uğratır ve Khardan'ın karısının hakkında bu kadarcıkda olsa iyi düşündüğüne inanması zordu. Kesinlikle Zohra şuan öyle düşünmüyordu. Kumaşın suyunu sıkarak nazikçe Mat-hew'un alnına koydu; sonra, kocasının uzanmış elini reddede-rek ayağa kalktı. "Uyuyacağım," dedi duygusuz bir sesle ve bir daha bakma-dan Khardan'ın yanından geçip gitti. Khardan iç geçirdi, evin koridorlannda yol aldığını gördü,sonra uzun süre Mathew'a bakarak ayakta durdu. "Söyledikleri doğaı," dedi duymayan çocuğa yumuşak birşekilde. "Mutsuzluğunu şimdi anlıyorum ve üzgünüm."Bir şey daha söyleyecekken iç geçirdi ve aniden döndü."Üzgünüm!"

Zohra mahsus Mathew'unkinin yakınındaki bir çok odadanbirini seçti ve taş duvarlarda oynaşan gölgelerde saklandı. Ka-lifin kapı ağzından çıkışını nefesini tutarak seyretti. Kalif du-raksadı ve ellerini gözlerine götürerek gözlerini ovuşturdu vekafasını iki yana sallayarak, dışarı açılan kapıya doğru koridorboyunca ilerlemeye devam etti. Zohra'nın neredeyse yanından geçti. Zohra yüzünde bit-kinlik ve kaygıdan çizgiler oluştuğunu gördü, kaşları adamınkendisine yönelik olduğunu anladığı bir öfkeyle çatıldı. "Bu onun hatası değil," diye fısıldadı Zohra pişmanlıkla, ay-nlırken ona nasıl baktığını hatırlayarak. "Hata varsa, bu benimhatam, çünkü ben burnumu sokmasaydım şu an Akhran Haz-retleri'yle gökleri dolaşıyor olacaktı. Ama her şey yoluna gire-cek," diye söz verdi ona Khardan yanından geçerken. Kalbionun acısıyla sıkıştı ve karannda bocaladı. "Belki de ona söyle-meliydim. Ne zaran olurdu? Ama hayır, beni durdurmaya çalı-şırd..." Bilinçsizce ona doğru, kapıya doğru bir adım atmıştı. Kas-lı bir vücut onunkine çarpıp bir köşeye bastırana ve sıkı bir elağzıyla burnunu kapayana kadar, arkasındaki gizli hareketiduymamış, başka birinin daha saklanmak için o odayı seçmiş MARGARET WEIS & TRACY HICKMANolduğunun farkına varmamıştı.Khardan durdu, dinlerken başı hafifçe döndü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 66: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

El Zohra'yı daha da sıkı kavradı, soğuk, parlayan gözler enküçük bir hareketin bile ölüm anlamına geleceğini söyledi. Zohra kıpırdamadan durdu ve Khardan yorgunlukla omuzsilkerek keyifsiz bir şekilde yoluna devam etti. El, ikisi de bedevinin ayak sesleri iyice uzaklaşana kadargevşemedi. "Dışanda, açık havayı soluyabileceği yerde uyuyacak. Onutanıyorum, görüyorsun ya." El ağzından çekilip nazikçe boynu-nu sararak kavraytşını gevşetti. Zohra kendininkilere çok yakınolan ifadesiz gözlere korkmuş ama büyülenmiş gibi bakıyordu."Çok uzakta değil. Bir çığlıkla onu buraya getirebilirdin. Amasana faydası olmazdı." El boğazmdaki iki noktaya nazikçe do-kundu. "Parmaklarım buraya... ve buraya dokunursa ölürsün.Ona kanşırsan seni öldürmek zoaında kalacağımı söyledim veseni uyardı. Onu duydum. Senin ölümünden aklanacak."Bu gözlerde şüpheye yer yoktu. "Bağırmayacağını," diye fısıldadı Zohra, duyulmaktan kork-tuğu için değil, sesi onu yarı yolda bırakacağı için."Güzel." Eller boğazını bıraktı, vücudundaki baskı kayboldu. Gözle-rini kapatan Zohra derin bir nefes aldı ve titremeye başladığı-nı hissetti. "Burada bekle ve sessiz ol o halde, söz verdiğin gibi," de-di ibn Jad hastanın odasına açılan kapıya doğru bir adım ata-rak. İçerden Mathew'un ateşli sancılar içinde kıvrandığı duyu-labiliyordu. "Acı çekmeyecek, sana söz veriyorum. Aslında,böylece acıları sona erecek. Tanrımız, tıpkı onun Tannsı gibicesareti için onu ödüllendirmek üzere bekliyor. Kıpırdama.140

AKHRAN'IN KAHİNİTV ceğim. Seninle tartışmam gereken bir şey var..." "Hayır'" Zohra konuşanın kendi sesi, uzananın ve Kara Pa-ı din'in güçlü, adaleli elini yakalayanın kendi eli olduğuna ina-namadı. Adamın siyah gözleri şimdiye dek gördüğü tek duyguişaretiyle kısılmasına rağmen sıkıca tutmaya devam etti. "Lüt-fen" Zohra kelimeleri söyleyebilmek için kuru ağzından yete-rince nem bulmaya çalıştı. "Onu öldürme! Henüz değil! Ben...Akhran'a -Tannma- bir mucize için dua etmek istiyorum!" Bu -ve yalnızca bu- ricanın Auda ibn Jad'a dokunacağını na-sıl bilmişti? Emin değildi. Belki de karanlık şatosunda insanlanhakkında gördüğü ve duyduğu şeyler yüzündendi. Belki Tann-lardan -bütün Tanrılardan- hep ciddi bir huşu ve saygıyla bah-setme şekli yüzündendi. Acıma, merhamet, şefkat, insan hayatı-nın kutsallığı için bir ricada bulunmuş olsaydı ona sadece soğukbir şekilde bakar, o odaya girer ve Mathew'u insafsızca öldürür-dü. Ama meseleyi Tannsına havale etmek için zaman istediğinisöylemesini -bunu anlardı. Buna saygı gösterirdi. Ona düşünceli bir ifadeyle bakarak bunu zihninde tarttı veZohra acı verici olmaya başlayana, göğsü yanana, gözlerindekıvılcımlar uçuşmaya başlayana kadar nefesini tuttu; ve sonra-nihayet- adam kısaca başını salladı. Zohra iç geçirerek rahatladı. Davetsiz ve istenmeyen göz-yaşları gözlerine doldu. "Eğer Tanrın akşam karanlığına kadar karşılık vermemişolursa," dedi ibn Jad ciddiyetle, "o zaman kararımı uygulaya-cağım." Zohra cevap veremedi; bir parça kabullendiğinden, birparça da o rahatsız edici gözlere daha fazla bakmayı isteme-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 67: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

diğinden sadece başını salladı. Peçesini titreyen eliyle yüzün-den çekip güçlükle tutan Zohra kapı aralığına doğru kaydı. Bir141

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANel girmesini engelleyecek şekilde kapıya yaslandı, "Dualarımı edecektim," diye mırıldandı, başını kaldırmayacesaret edemeden, ona bakmaya cesaret edemeden. "Sen ve o sadece lafta karı kocasınız. Kara Büyücü bana se-ni hiçbir erkeğin tanımadığını söyledi!"Zohra azimle çenesini sıktı, eli iterek geçmeye çalıştı. "Bırak gideyim," dedi mağrurca, hep işine yarayan buyur-gan ses tonuyla. Ama şimdi işine yaramıyordu. Auda peçeyi elinden kapa-rak yüzünü açtı. "Koca olarak haklarını kaybetti. Herhangi biradama gitmekte özgürsün! Bana gel Zohra!" Elleri Zohra'nm kollarında kapandı. Zohra ürpererek veyüzünü kaçırarak duvara sindi. Dudaklar boynuna yapışınca Zohra kendini kurtarmak içinmücadele etti. Auda'nın kavrayışı acı verici bir şekilde sıkılaş-tı. Zohra birden kızarak onunla dövüşmeyi bıraktı ve dikkatleona baktı. "Benden ne istiyorsun?" diye ısrarla sordu soluk so-luğa. "İçinde sevgi yok! Şehvet bile yok! Ne istiyorsun?"Auda gülümsedi; siyah gözleri hâlâ ifadesiz ve tutkudanuzaktı. "Diğer erkekler gibi benim de arzularım var. Ama man-tıklı düşüncenin gözünde kum olduklarından onları kontroletmeyi öğrendim. Senden zevk alabilirdim. Bundan hiç şüp-

hem yok. Ama acele etmek olacaktı, bir anlık ve sonra bite-cekti. Senden ne istiyorum Zohra?" Zohra'yı kendine çekti, ka-dın endişeli ve gergindi. "Bir oğul istiyorum!" Artık gözlerindeduygu vardı ve Zohra o duygunun yoğunluğu karşısında irkil-di. "Hayatım sonuna yaklaşıyor. Bunu biliyorum ve kabullen-dim. Bu Zhakrin'in iradesi. Ama arkamda damarlarından senino güçlü, vahşi kanının aktığı bir oğul bırakmak istiyorum!"Auda'nın dudakları Zohra'mnkilere yaklaştı ve korkudan,142

AKHRAN'IN KAHİNİrlamın yakınlığından neredeyse boğulan Zohra yüzünü kaçır-, bacmı ve vücudunu duvara bastırarak gözlerini kapadı.Hiçbir erkek ona bu şekilde dokunmaya cüret etmemişti, hiç-bir erkek bu kadar yakın olmamıştı. Zhakrin Şatosu'nda hap-ların neden olduğu tutku düşleri tekrar bastırdı, şimdi zayıfla-tan ve takatini kesen bir korkuyla karışıktı. Auda'nın soluğunu üzerinde, ateşini teninde hissetti; sonra,yavaşça, adamın kadını kavrayışı gevşedi. Güçsüzce duvarayaslanan Zohra ona tereddütle, ihtiyatla baktı. Auda birkaçadım gerilemişti, elleri zarar vermeyeceğini belirten o eski ha-reketle havaya kalkmıştı. İçindeki duygu ölmüştü. Yüzü solgundu, duygulannı açık et-miyordu, gözleri karanlık ve ifadesizdi. "Seni zorla almayacağımZohra. Senin gibi bir kadın bunu asla affetmeyecektir. Senin sev-gini ne istiyorum ne de bekliyorum. Zhakrin'e dua edeceğim veseni bana vermesini isteyeceğim. Bir gece, eğer dualanma cevapverirse, bana gelecek ve 'Oğlunu taşıyacağım ve o büyük bir sa-vaşçı olacak ve onda tekrar yaşayacaksın!' diyeceksin." Bu sözlerle birlikte Auda incelikle selam verdi. Zohra dahakıpırdamaya ya da konuşmaya fırsat bulamadan, odadan ses-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 68: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sizce çıkmıştı. Zohra titremeye başladı. Dizleri onu taşımıyordu, titreyerekzemine çöktü ve yüzünü ellerine gömdü. Kara Paladin'in bü-yü olmayan büyü yaptığını görmüştü ya da Mathew ona öylesöylemişti. Bu Sul'ün değil, Paladin'in Tanrısının büyüsüydü.Auda'nın inancı ona güç veriyordu ve bunu Zohra'nın üzerin-de kullanacaktı.Zhakrin'e dua edeceğim ve seni bana vermesini isteyeceğim. Zohra her şeye rağmen mantık dışı bir şekilde iradesidışında, Auda ibn Jad'a çekildiğini hissediyordu.143

?3 Mantıklı bir nedeni olmamasına rağmen, Zohra Mat-hew'dan gelen vahşi bir çığlık kendisi ve başkaları için duy-duğu korkuyla yer değişene kadar, zeminde ürpertili bir uyu-şukluk içinde çömelmiş kaldı. Aceleyle ayağa fırlayarak ibnJad'm sözünde durmadığı korkusuyla Mathew'un odasına koş-tu. Odada acı çeken çocuktan başka kimse yoktu; ona saldı-ran tek şey hummaydı. Hastalıktan kurtulmak için suya ihtiya-cı vardı, bolca suya. Akhran'ın mucizesini gerçekleştirmesinintam zamanıydı. Son bir bakış atarak Mathew'un ne hastalık ne de -ortalar-da gözükmeyen- Kara Paladin tehlikesi altında olmadığına ik-na olan Zohra hasta odasından çıktı ve evin labirentimsi kori-dorlarından geçerek kapıya gitti. Develer ve erkekler yakındaki bir binanın gölgesinde uyu-yorlardı. Zohra, ibn Jad'ın Khardan'ın yanında bir battaniyeninüzerine uzandığını görünce durdu. Tereddüt etti, adama yak-laşmaktan hiç hoşlanmıyordu. Etrafa göz atarak, amacına uy-gun olabilecek başka bir şey aradı ama boşuna aradığını bili-yordu. Bakışları Khardan'ın belindeki kuşağa, güneşte parladı-ğını görebildiği kabzaya kaydı. AKHRAN'IN KAHİNİHançeri almak zorundaydı. "Ne zamandan beri bir erkekten korkuyorsun?" diye sordukendine küçümseyerek ve bazı erkeklerin korkmaya değer ol-duğunu düşünmeyi bırakmadan, güneşin yıkadığı sokaklardacesaretle ve sessizce ilerledi. Develer başlannı kaldırıp onları istirahatlerinden kaldırma-yı deneyebileceğini düşünerek kadına aptal, şüpheli bir ifa-deyle baktılar. Şükür ki karşı karşıya olduğu, Khardan'ın atıdeğil develerdi, at kimsenin uyuyan efendisinden gizli bir şeyyapmasına izin vermezdi, Zohra tıslayınca develer başlarınıaşağı indirdiler. Khardan sırtüstü uzanmış uyuyordu; derin vedüzenli nefes alıyordu ve Zohra bir an seyrettikten sonra, çokbitkin bir uyku uyumakta olduğunu ve kolayca uyanmayaca-ğını anladı. Khardan'a yaklaştı, Auda'ya bir bakış attı. Adamıngözleri sımsıkı kapalıydı; soluğu düzenliydi. Ama uyuyor munumara mı yapıyor Zohra söyleyemezdi. Önemli değil, dedi kendi kendine. Zohra ne yaparsa yap-sın, Auda onu durduramayacaktı. Ona gün batımına kadar sü-re vermişti ve onu sözünü tutacağını anlayacak kadar tanıyor-du artık. Dikkatle, ihtiyatla, Khardan'ın üzerine eğildi ve hafif, yu-muşak bir dokunuşla hançeri yavaşça kuşağından çıkarmayabaşladı. Khardan iç geçirdi ve kıpırdandı, Zohra kıpırtısız kal-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 69: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

dı, hançeri almasına az kalmıştı. Khardan tekrar iç geçirdi vebilinçsizliğe geçti. Rahatlayarak iç geçiren Zohra silahı dışarı kaydırdı ve min-netle kavradı. Dönüp sokak boyunca eve doğru gideceği sıra-da bakışları ibn Jad'a takıldı. Khardan'ın vücudunda ısınmışhançer elindeydi. Bir kez sapladı mı her şey biterdi. HiçbirTanrı onu ölü bir adama çekemezdi. Görünüşte uyuyan ada-145

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANma baktı. Parmakları bıçağın kabzasını sıkıca kavradı. Ona doğru bir adım attı, sonra döndü ve sanki adam aya-ğa fırlamış ve onu kovalıyormuş gibi sokak boyunca kaçtı. Ka-pı aralığında soluklanmak için durduğunda Zohra arkasınabaktı ve ikisinin de kıpırdamamış olduklarını gördü. Khardan birinin ona sinsice yaklaştığını, gırtlağını kesmeyeniyetlendiğini düşünerek uykusundan sıçradı. Etkisi o kadargerçekti ki gözlerini odaklayana kadar ellerini kendini koru-mak için uzattı ve elleri hava dışında bir şeyi tutmayınca birdüş görmüş olduğunu anladı. Yorgunlukla tekrar uzanıp uy-kuya dalmayı deneyecekti ki, tecrübeli bir askerin düşünme-den, içgüdüsel yapılmış hareketiyle silahının yanında oldu-ğundan emin olmak için kuşağını yokladı.Silahı yoktu. Aklına tek bir kişinin gelmesi için havada asılı olan yase-min kokusuna ihtiyacı yoktu. "Zohra!" diye mırıldandı ve otu-rup her yana baktı. İlk düşüncesi inatçı kadının Auda ibn Jad'ı öldürme niyeti-ni uygulamaya koyduğuydu. Ama bir bakış Kara Paladin'in ya-nında uzanmış, huzur içinde uyumakta olduğunu gösterdiona. Görünüşe göre planını uygulamamıştı. Mathew ölmüş ol-malı, diye düşündü Khardan, hızlı, delici bir acı yüreğini burk-tu. Ama eğer öyleyse, Zohra kocasının hançeriyle ne yapıyor-du? İntikam mı alacaktı? Onu gölgeli bir oyukta, elinde silahla beklerken, şüphelen-meyen bir sırta hızlı bir darbe indirerek intikam alırken göre-biliyordu. Khardan kötü Paladin'den hoşlanmıyordu. Auda'nın hayat-larını kurtarmış, onları Zhakrin'in kanlannı ve ruhlarını isteyen146

AKHRAN'IN KAHİNİj-ör Paladinlerinden kurtarmış olması gerçeğine rağmen,dıgelahardan bunun, zincirlenmiş ve kelepçelenmiş bir grup köle- • ikinci bir kez düşünmeden gûllara teslim eden adam oldu-Sunu canlılıkla hatırlıyordu. Yaşadığı sürece, hiçbir şey o iğ-renç ziyafetin görüntüsünü gözlerinden, o dehşetli çığlıklarınsesini kulaklarından silemeyecekti. Ve Auda, Zhakrin adına,iğrenç başka suçlar da işlemişti. Khardan bu olayları Kara Pa-ladin'in kendi ağzından duyduğu için iyi biliyordu. Sırtına saplanan bir hançer şüphesiz hakettiğinden dahakolay bir ölümdü. Altı ay önce olsaydı, Khardan silahı kendi-si kullanır ve bu konuda fazla düşünmezdi. Ama bitkinlikleayağa kalkan ve kansını aramaya koyulan adam değişmiş birKhardan'dı. Zohra'yla -Tanrı tarafından emredilen bir evlilikle - evlen-dirilmeden önce, Khardan, Akhran Hazretleri'ne karşı sahte birbağlılık duyuyordu, ama asla bundan öteye geçmemişti. Yirmi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 70: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

beş yaşındaki, yakışıklı, gözüpek, cesur Kalif düşüncelerinidünyaya odaklamıştı, cennete değil. Zohra'yla evlendiktensonra, Khardan'ın Akhran'la ilgili düşünceleri sadece acı dü-şüncelere dönüşmüştü. Sonra Kalif'in, Zhakrin Şatosu'nun işkence odasında

Tanrısının karşısında durduğu an gelmişti. Khardan -bedenenve ruhen yıkılmış- Akhran'la yüz yüze gelmişti. Akarlar delilerin Tanrının yüzünü gördüğüne ve onları çıl-dırtanın bu ihtişam görüntüsü olduğuna inanırlar. Eğer buböyleydiyse, diye düşündü Khardan, o halde ben deliliğe do-kundum. Khardan Tannyı görmüştü. Khardan, Akhran'a hayatını ver-mişti ve Akhran hayatını ona geri vermişti.O birkaç kısa saniyede Khardan Tanrı'nın sadece yüzünü147

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANdeğil, düşüncelerini de görmüştü. Kanşık ve belirsizdi, arrıabütün bunları şimdi düşünürken, belki de evde tecrübe ettiğiboşluk hislerinde yanıldığının farkına varmaya başlıyordu ya-vaş yavaş. O anlamsız bir kum tanesi değildi. Muazzam birplanın parçasıydı. Bu olanlar başına şans eseri gelmiyordu. Sokağın iki yanma hızla göz gezdirirken Khardan'a öylegöründü ki, eğer bu doğruysa, Akhran Hazretleri meseleleridaha etkili bir şekilde ele alabilirdi. Ama Kalife göre, bellialanlarda Tanrı takipçilerine, insanların ona bağlı olduğu ka-dar bağlı olabilirdi. "Belki baştan daha akıllıca davranmış olsaydım, yolum da-ha kolay olurdu," diye düşündü Khardan eve girip Mathew'unodasına yönelirken. "Olanların çoğu Akhran'm benim dikkat-sizce paramparça ettiğim kil kaseyi tamir etme çabaları olabi-lir." O ve arkadaşları Zhakrin Şatosu'na bir sebeple götürülmüş-lerdi -Quar'ın esir tuttuğu iki Tanrıyı kurtarmak için. Bu kada-rı artık Khardan için açıktı. Tanrılar herhalde göklerin savaşın-da Akhran'a katılacaklardı. Ve Akhran inananlarına hâlâ ihtiyaç duyuyordu, görünüşegöre. Onları şatodan güvenle Kürdin Denizi'ne yönlendirmiş-ti. Ancak orada olaylar yanlış gitmeye başlamıştı. Cinler ayrıl-mış ve dönmemişlerdi. Khardan, Pukah'un yaptığı Akhran ta-rifini hatırladı -zayıf, kanayan, yaralı. Savaş iyi gitmiyordu o halde. Akhran neredeyse üzerlerinde-ki kavrayışını kaybetmişti. Onları bulması ve kurtarması için ibnJad'ı göndererek kaldıran Zhakrin'di. Bir nedenle, Tannlar Pala-din'in yolunun onunkiyle aynı olduğuna karar vermişlerdi. Kalif çocuğun odasına gönülsüzce, bulması gereken şey-den korkarak girdi.148

AKHRAN'IN KAHİNİGörünüşe göre Tanrılar Mathew'un hastalanmasına ve öl-mesine karar vermişlerdi...Hayır, ölmesine değil. Khardan çocuğa şaşkınlıkla baktı. Mathew yüksek ateştenkaynaklanan sağlıksız, düşlerle kavrulan uykuya düşmüş, şil-tenin üzerinde artık sessizce yatıyordu. Ama uyuyordu, ölme-mişti. Khardan vücudun seğirdiğini gördü, rahatsız soluk alışı-nı duydu. Yaklaşıp çocuğa yakından bakmak için eğilen Kalif

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 71: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sıcak alnına konmuş çaputun serin ve nemli olduğunu gördü.Yakın zamanda değiştirilmişti.Ama Zohra ortalarda görünmüyordu.Bu gizeme şaşıran Khardan ona cevaplar verecek birşeyle-rin arayışıyla odada göz gezdirdi. Belki de yorgunluk ibn Jad'ıyenmişti-ve Paladin çocuğu öldürmeden önce dinlenmeye ka-rar vermişti. Bırakın uyku ihtiyacı gibi bir insan zayıflığını, ölü-mün bile Kara Paladin'i niyetini gerçekleştirmekten alıkoyma-yacağını tahmin eden Khardan'a bu olası gelmedi. Ayrıca ka-nsını ve hançerini de açıklamıyordu.Ama eğer öyleyse, Zohra neredeydi? Odadaki birkaç nesneyi, kaydadeğer bir şey bulma umu-dundan ziyade hüsranla karıştıran Khardan, Mathew'un keme-rinde taşıdığı büyülü kesenin, çocuğun ağır kaftanlarını çıka-rırken Kalif in özenle ve dikkatle çıkarmış olduğu kesenin, ba-şaşağı edilmiş, içindekilerin dikkatsizce bir köşeye atılmış ol-duğunu fark etti. Khardan keseye doğru bir adım attı, sonra durdu. Varsa bi-le neyin eksik olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu ve sadecebakmakla bile ürperdiği şeylere dokunmasının ya da onlan eli-ne almasının bir anlamı yoktu. Ve o anda Zohra'nın Mathew'unbüyülerinden birini yapmaya çalıştığı fikri geldi aklına.149

MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN Khardan kemiklerine kadar ürperdi. Mathew, Zohra'ya bil-diklerini öğretiyordu. Genç adam Kalife bundan bahsetmeyeçalışmış, ama Kalif bilmek istemediğinden dinlemeyi reddet-mişti. Kadınların büyüsü. Ya da daha da kötüsü, uzak bir ül-keden gelen bir kafirin büyüsü. Bir ses duydu. Zohra'nın sesini. Kulağa tuhaf geliyordu...Zohra şarkı söylüyordu! Amir'in bir düzine palalı askeri kapıyı kınp ona durduğuyerde saldırsalardı, Khardan onlarla çıplak elleriyle dövüşür vekorku nedir bilmezdi. Bu ürkütücü şarkı, cesaretini kmyor,onu zayıf bırakıyor ve bir depremin yaklaşmakta olduğunu se-zen bir at gibi baştan ayağa titremesine neden oluyordu. Zohra'nın sesi epey yakından geliyordu, evin bir başka ya-nından yükseliyordu. Merkez, diye hükmetti Khardan, zeminieğilmiş, kırık taşlardan bir açık hava avlusu görmüş olduğunuhatırlayarak. Ayaklarını kendisini sahanlığa taşımaya zorlaya-bilirse, artık onu kolayca bulabilirdi. Sonunda onu düşüncesizve aceleci bir şey yapmadan durdurabileceği düşüncesi belir-di zihninde. Ne olabileceği konusunda Khardan emin değildi,ama bir kez daha Mathew'un Sul'den çağırdığı o korkunç ya-ratığı -bir tür iblis- gördü. Hızlıca hareket ederek, çıkardığı sesi dert etmeyerek kori-dorlarda ilerledi ve tahmin ettiği gibi, şarkının evin merkezin-deki avludan geldiğini keşfetti. Taştan bir kemerin altında durdu. Avlunun ortasında bü-yük, yuvarlak, çevresi üç metre uzunluğunda, etrafında yerdenbir metre kadar yükseklikte taş duvarlar olan bir havuz vardı.Uzun zaman önce bu havuzda ev halkının kullanımı için evetaşınan su vardı, belki de ibn Jad'ın onlara bahsettiği kanallararacılığıyla. Bu uzun zaman önceydi. Şimdi havuz çölün insan-150

AKHRAN'IN KAHİNİ1 nn ondan çaldıklarını geri isteme çabasıyla avluya savrulmuş

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 72: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

kumla boğulmuştu. Muazzam bir kum tepeciği havuzun kena-rdan dökülmüş, avlunun bir kısmını kaplayan küçük bir ku-mUl oluşturmuştu. Kurumuş havuzun kenarında Zohra duruyordu. Sırtı Khar-dan'a dönüktü. Khardan'ı görmedi ve tuhaf bir şekilde dik du-ruşuna bakılırsa, Khardan önüne çıkmış olsaydı da, onu farketmeyebilirdi. Kalif ne yaptığını görme ve bunu nasıl sona er-direceğine dair bir fikir edinme umuduyla sessizce yanına yak-laştı. Yüzünü görebileceği bir yere geçince, Zohra'nın dikkatiniiki eliyle sımsıkı tutmakta olduğu bir parşömen parçasına ver-miş olduğunu fark etti. Metal bir bıçaktaki güneş ışığı parıltısıona hançerinin yerini gösterdi. Havuzun kenarında duruyorduve yanında koyu renkli -kırmızı- bir gölcük vardı. Gözleri kocaman açılan Khardan, Zohra'nın sol elindekiderin bir kesikten kan damladığını gördü. Ancak Zohra bunuönemsemiyordu. Bakışları parşömene sabitlenmişti ve Khar-dan'ın saçlarını diken diken eden bir sesle söylendiğinden, birşarkı olmayan şarkıyı söylüyordu. Parşömene bir göz atmakiçin hareket eden Kalif şekillerle, kanla çizilmiş şekillerle kap-lı olduğunu gördü! Korkan, sarsılan, yine de onu durdurmak konusunda ka-rarlı olan Khardan sessizce ilerledi ve bir elini uzattı. O andaZohra'nın sesi alçaldı. Khardan, Zohra onun varlığının farkın-daymış gibi görünmemesine rağmen hareketini dondurdu.Zohra'nın gözleri ve bütün varlığı parşömene o kadar yoğun-laşmıştı ki bir gökgürlemesinin bile onu uyandıracağındanşüpheliydi.Eli titreyerek uzandı ve sonra gevşeyerek yanına düştü.151

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANParşömendeki kanlı işaretler hareket etmeye başlamıştı -izdi-rap çekiyorlamış gibi kıvrılıyorlardı. İşaretlerin kağıttan sürü-nüp teker teker havuza düştüklerini gördüğünde, dişleri dilinegeçti.Ve bir an sonra Kalif ayak bileklerine kadar su içindeydi. Su, ayaklarının etrafında döndü, avluya döküldü, eve doğ-ru aktı. Havuzun taş duvarları arasında kapana kısılan su öğlegüneşinde parıldıyordu. Zohra tereddütle parmakuçlarmı suya daldırdı, sanki ken-disi de inanamıyormuş gibiydi. Eli ıslak, üzerinden su damla-yarak çıktı ve sevinçle kahkaha attı. Khardan'ın dişleri arasından soluduğunu duyan Zohra,onun orada olduğunu biliyordu. Dönerek onunla yüz yüzegeldiğinde Khardan onun hiç bu kadar güzel görünmediğinidüşündü. Yanakları gurur ve başarının aydınlığıyla parlıyor,gözleri sudan daha parlak ışıldıyordu. "Senin mucizen!" dedi Zohra ona gururla. "Ve benim elle-rimden!" ellerini ona uzattı ve Khardan kolundaki kanlı, derinyarayı gördü. "Akhran'm değÛ"152

»44 "Tanrın mucizesini gösterdi. Bu çocuğun yaşamasını istedi-ği açık. Onun iradesine karşı gelmek benim işim değil. Zevkiçin öldürmem Prenses," diye konuşmaya devam etti Auda ibnJad ciddiyetle, "gereklilikten öldürürüm."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 73: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Zohra'ya, Akhran'ın "mucizesi" boşuna olabilirmiş gibi gel-di. Şimdi epey suyu vardı; ama bedevi kadınların genelde has-talıkları iyileştirdikleri bitki ve iyileştirme taşlarından yoksun ol-duğu için, Mathew'un yanan tenini yıkamak ve kavrulmuş, çat-lamış dudaklara su akıtmaktan başka bir şey yapamazdı. Hum-manın şiddeti azalmadan devam ediyordu. Mathew belirsiz ge-vezeliklerine bile son vermiş, halsiz bir şekilde soluk almayaçalışarak yatıyordu. Çıkardığı tek ses alçak acı iniltileriydi. Zohra ölüme karşı savaşını tek başına vermişti ya da öyleolduğunu sanıyordu. Hastalara bakmak kadın işiydi ve ibnJad'la Khardan hastalık ve ölüm kokan odadan çıktıklarındaşaşırmadı. Beklemediği için Khardan'ın döndüğünü duymadı,Mathew'un odasının açık kapısının dışında, farkına varılmadanizleyebileceği, gölgeli bir oyuğun zeminine çöktüğünü de gör-medi. Öğleden sonra yavaşça ilerledi, zaman ateşin bindiği çocu-ğun zorlukla aldığı nefeslerle ölçülüyordu. Her nefes bir zafer- MARGARET WE1S & TRACY HICKMANParşömendeki kanlı işaretler hareket etmeye başlamıştı -ızdı-rap çekiyorlamış gibi kıvrılıyorlardı. İşaretlerin kağıttan sürü-nüp teker teker havuza düştüklerini gördüğünde, dişleri dilinegeçti.Ve bir an sonra Kalif ayak bileklerine kadar su içindeydi. Su, ayaklarının etrafında döndü, avluya döküldü, eve doğ-ru aktı. Havuzun taş duvarları arasında kapana kısılan su öğlegüneşinde parıldıyordu. Zohra tereddütle parmakuçlarını suya daldırdı, sanki ken-disi de inanamıyormuş gibiydi. Eli ıslak, üzerinden su damla-yarak çıktı ve sevinçle kahkaha attı. Khardan'm dişleri arasından soluduğunu duyan Zohra,onun orada olduğunu biliyordu. Dönerek onunla yüz yüzegeldiğinde Khardan onun hiç bu kadar güzel görünmediğinidüşündü. Yanakları gurur ve başarının aydınlığıyla parlıyor,gözleri sudan daha parlak ışıldıyordu. "Senin mucizen!" dedi Zohra ona gururla. "Ve benim elle-rimden!" ellerini ona uzattı ve Khardan kolundaki kanlı, derinyarayı gördü. "Akhran'm değÛ"152

K

"Tanrın mucizesini gösterdi. Bu çocuğun yaşamasını istedi-ği açık. Onun iradesine karşı gelmek benim işim değil. Zevkiçin öldürmem Prenses," diye konuşmaya devam etti Auda ibnJad ciddiyetle, "gereklilikten öldürürüm." Zohra'ya, Akhran'ın "mucizesi" boşuna olabilirmiş gibi gel-di. Şimdi epey suyu vardı; ama bedevi kadınların genelde has-talıkları iyileştirdikleri bitki ve iyileştirme taşlarından yoksun ol-duğu için, Mathew'un yanan tenini yıkamak ve kavrulmuş, çat-lamış dudaklara su akıtmaktan başka bir şey yapamazdı. Hum-manın şiddeti azalmadan devam ediyordu. Mathew belirsiz ge-vezeliklerine bile son vermiş, halsiz bir şekilde soluk almaya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 74: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

çalışarak yatıyordu. Çıkardığı tek ses alçak acı iniltileriydi. Zohra ölüme karşı savaşını tek başına vermişti ya da öyleolduğunu sanıyordu. Hastalara bakmak kadın işiydi ve ibnJad'la Khardan hastalık ve ölüm kokan odadan çıktıklarındaşaşırmadı. Beklemediği için Khardan'ın döndüğünü duymadı,Mathew'un odasının açık kapısının dışında, farkına varılmadanizleyebileceği, gölgeli bir oyuğun zeminine çöktüğünü de gör-medi. Öğleden sonra yavaşça ilerledi, zaman ateşin bindiği çocu-ğun zorlukla aldığı nefeslerle ölçülüyordu. Her nefes bir zafer-

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANdi, Mathew'u ödül olarak istemek için savaşan, görünmeyendüşmana saplanmış bir kılıçtı. Kendisi nadiren hasta olanKhardan asla hastalık görmemiş, kadınların Sul kadar kadimve güçlü bir düşmana karşı verdikleri savaş üzerine hiç fazladüşünmemişti. Onun kılıçlarla savaştıkları kadar korkunç ve yorucu birkarşılaşmaydı ve çok daha fazla sinir bozucuydu. Düşman çığ-lıklar ve kılıç sallamalarla karşılanamaz, boğuşulup yere seri-lemezdi. Bu korkunç düşmanla sabırla savaşılmalıydı, kumbezlerin sonsuz kere ıslaklarla değiştirilmesiyle, ağır gözka-paklarınm kapanmasına izin vermeyi reddetmekle ve birkaçdakikalık kutsal dinlenmeyi bile kapmakla. Günün en tehlikeli ânı gün batimiydi. Çünkü günle gecearasındaki bu zamanda çocuğun durumunun en kötü ve zayıfolduğu zamandı. Güneşin batışı alacakaranlık havayı soldur-madan evi gölgeler içinde bırakıyordu. Yakacak lamba yoktuve Zohra savaşını loş, tozlu bir karanlıkta veriyordu. Mathew inlemeyi bile azaltmıştı. Neredeyse hiç ses çıkar-mıyordu ve Khardan bir çok defa çocuğun nefes almayı bırak-tığını düşündü. Ama derken Kalif bir çığlık, kulak tırmalayıcıbir soluma duyuyor ya da karanlıkta beyaz bir elin hafifçe se-ğirdiğini görüyor ve Mathew'un hâlâ yaşadığını anlıyordu. "Bedeni olmasa bile ruhu güçlü. Ama çok uzun dayandı,"dedi Khardan kendi kendine. "Buna dayanamaz. Fazla uzunsüremez." Zohra da aynı gerçeğin farkına varmış gibi görünüyordu,çünkü Khardan, Zohra'nın başının eğildiğini, sessiz olduğun-dan, duyulmayan bir hıçkırıkla ellerini yüzüne götürdüğünügördü. Khardan ona gitmek için, eğer ihtiyaç varsa, izlemesi-nin zor olacağından şüphe duymadığı son anlarla yüzleşmesi154

AKHRAN'IN KAHİNİ• in ona gücünü ödünç vermek için ayaklandı. Ama Kalif dur-du Bir dizi üzerinde yan yan ayağa kalkmış halde, şaşkınlık-la baktı. Bir şekil odaya girmişti, solan ışıkta solgun bir ışıkla parıl-dayan uzun saçlanolan bir kadın. Teni beyazdı, beyazlara bü-rünmüştü ve Khardan -yüzünü göremese de- çok güzel oldu-ğu izlenimini edindi. Yüz Mathew'a dönüktü ve Kalif bununölümsüz koruyucu Pukah'ın bahsettiği "melek" olupolmadığını merak etti. Eğer öyleyse, neden vücudu ürperiyor,kanı donuyor, nefesi buz tutuyordu? Neden korku onu bir ço-cuk gibi sızlandırana kadar sarsıyordu? Kadın beyaz, narin ellerini çocuğa uzattı ve Khardan ani-den kadının Mathew'a dokunmaması gerektiğini anladı. Göz-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 75: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

leri kapalı olan, bakmayan Zohra'ya seslenmek istedi, ama di-li kelimeleri şekiUendiremedi. Bir ses, bir tür gaklama çıkardıve kadın -dikkati dağılarak- ona döndü. Gözleri yoktu. Göz yuvaları boş ve karanlıktı; ebedi gecekadar derindi. Bu bir koruyucu değildi! Çocuğun koruyucusu gitmişti vetek başınaydı. Üzerine eğilen de Ölümdü! Kadın bir sorun çı-karmayacağından emin olana kadar Khardan'a baktı, sonra za-ferine sahip çıkmak için döndü. Beyaz elleri çocuğa dokun-unca Mathew çığlık attı, vücudu şiddetle sarsıldı. Zohra başınıkaldırdı. Meydan okurcasına ağlayarak vücudunu Mathew'asiper etti. İrkilen Ölüm geri çekildi. Boş gözleri engellenmenin öfke-siyle karardı. Elleri tekrar uzandı ve bu sefer ikisini de yakala-maya çalışacaktı, çünkü Zohra, Mathev/u kollarına almıştı.Mathew'un başı göğsünde sallandı ve onu sakinleştirdi. Sırtıdönüktü; düşmanının yaklaştığını görmüyordu.155

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANdi, Mathew'u ödül olarak istemek için savaşan, görünmeyendüşmana saplanmış bir kılıçtı. Kendisi nadiren hasta olanKhardan asla hastalık görmemiş, kadınların Sul kadar kadimve güçlü bir düşmana karşı verdikleri savaş üzerine hiç fazladüşünmemişti. Onun kılıçlarla savaştıkları kadar korkunç ve yorucu birkarşılaşmaydı ve çok daha fazla sinir bozucuydu. Düşman çığ-lıklar ve kılıç sallamalarla karşılanamaz, boğuşulup yere seri-lemezdi. Bu korkunç düşmanla sabırla savaşılmalıydı, kunıbezlerin sonsuz kere ıslaklarla değiştirilmesiyle, ağır gözka-paklannın kapanmasına izin vermeyi reddetmekle ve birkaçdakikalık kutsal dinlenmeyi bile kapmakla. Günün en tehlikeli ânı gün batımıydı. Çünkü günle gecearasındaki bu zamanda çocuğun durumunun en kötü ve zayıfolduğu zamandı. Güneşin batışı alacakaranlık havayı soldur-madan evi gölgeler içinde bırakıyordu. Yakacak lamba yoktuve Zohra savaşını loş, tozlu bir karanlıkta veriyordu. Mathew inlemeyi bile azaltmıştı. Neredeyse hiç ses çıkar-mıyordu ve Khardan bir çok defa çocuğun nefes almayı bırak-tığını düşündü. Ama derken Kalif bir çığlık, kulak tırmalayıcıbir soluma duyuyor ya da karanlıkta beyaz bir elin hafifçe se-ğirdiğini görüyor ve Mathew'un hâlâ yaşadığını anlıyordu. "Bedeni olmasa bile ruhu güçlü. Ama çok uzun dayandı,"dedi Khardan kendi kendine. "Buna dayanamaz. Fazla uzunsüremez." Zohra da aynı gerçeğin farkına varmış gibi görünüyordu,çünkü Khardan, Zohra'nın başının eğildiğini, sessiz olduğun-dan, duyulmayan bir hıçkırıkla ellerini yüzüne götürdüğünügördü. Khardan ona gitmek için, eğer ihtiyaç varsa, izlemesi-nin zor olacağından şüphe duymadığı son anlarla yüzleşmesi154

AKHRAN'IN KAHİNİ•cin ona gücünü ödünç vermek için ayaklandı. Ama Kalif dur-du Bir dizi üzerinde yarı yan ayağa kalkmış halde, şaşkınlık-la baktı. Bir şekil odaya girmişti, solan ışıkta solgun bir ışıkla parıl-dayan uzun saçlan olan bir kadın. Teni beyazdı, beyazlara bü-rünmüştü ve Khardan -yüzünü göremese de- çok güzel oldu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 76: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ğu izlenimini edindi. Yüz Mathew'a dönüktü ve Kalif bununölümsüz koruyucu Pukah'ın bahsettiği "melek" olupolmadığını merak etti. Eğer öyleyse, neden vücudu ürperiyor,kanı donuyor, nefesi buz tutuyordu? Neden korku onu bir ço-cuk gibi sızlandırana kadar sarsıyordu? Kadın beyaz, narin ellerini çocuğa uzattı ve Khardan ani-den kadının Mathew'a dokunmaması gerektiğini anladı. Göz-leri kapalı olan, bakmayan Zohra'ya seslenmek istedi, ama di-li kelimeleri şekillendiremedi. Bir ses, bir tür gaklama çıkardıve kadın -dikkati dağılarak- ona döndü. Gözleri yoktu. Göz yuvaları boş ve karanlıktı; ebedi gecekadar derindi. Bu bir koruyucu değildi! Çocuğun koruyucusu gitmişti vetek başınaydı. Üzerine eğilen de Ölümdü! Kadın bir sorun çı-karmayacağından emin olana kadar Khardan'a baktı, sonra za-ferine sahip çıkmak için döndü. Beyaz elleri çocuğa dokun-unca Mathew çığlık attı, vücudu şiddetle sarsıldı. Zohra başınıkaldırdı. Meydan okurcasına ağlayarak vücudunu Mathew'asiper etti. İrkilen Ölüm geri çekildi. Boş gözleri engellenmenin öfke-siyle karardı. Elleri tekrar uzandı ve bu sefer ikisini de yakala-maya çalışacaktı, çünkü Zohra, Mathew'u kollarına almıştı.Mathew'un başı göğsünde sallandı ve onu sakinleştirdi. Sırtıdönüktü; düşmanının yaklaştığını görmüyordu.155

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Khardan hareket etti. Hançerini çekerek, ikiliyle Ölüm ara-sına girdi. Kadının sarı saçları tenine değdiğinde Khardanyakıcı bir acı hissetti. Boş gözler ona kötü niyetle baktı, beyazel ona uzandı ve sonra, aniden, kadın ortadan kayboldu. Hançeri elinde gözlerini kırpıştıran Khardan korku dolu birşaşkınlıkla etrafına bakındı."Ne yapıyorsun?" dedi Zohra'nın sesi. Khardan döndü. Zohra, Mathew'u tekrar şilteye yatırmış vekocasını kısık, şüpheli gözlerle süzüyordu."Kadın! Onu gördün mü?" dedi Khardan nefesi kesilerek. "Kadın mı?" Zohra'nın gözleri kocaman açıldı. "Hangi ka-dın?" O Ölüm'dü! Khardan kızgınlıkla bağırmaya başladı. Ölümburadaydı! Çocuğu istiyordu ve ona izin vermedin ve sonraikinizi birden alacaktı. Onu görmedin mi?... Birden görmediği-nin farkına vardı Khardan. Zohra kadını görmemişti. Khardansıcağın ona dokunup dokunmadığından endişelenerek elinibaşına koydu. Yine de kadın o kadar gerçek, o kadar korku-tucu bir şekilde gerçekti ki!Zohra hâlâ ona şüpheyle bakıyordu. "Bir... rüya olmalı," dedi Khardan kekeleyip hançeri keme-rine sokarak. "Hançerle kovaladığın bir rüya mı?" diye alay etti Zohra.Khardan'a şaşırmış bir şekilde bakarak omuz silkti ve sonrahastasına döndü."Çocuk nasıl?" diye sordu Khardan sertçe. "Yaşayacak," dedi Zohra gururla. "Sadece birkaç dakikaönce onu neredeyse kaybettim. Ama sonra ateş düştü. Dinle!Soluğu düzenli. Huzur içinde uyuyor."Khardan karanlıkta çocuğu güçbela görebiliyordu, ama yu-156

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 77: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİmuşak, düzenli soluğunu duyabiliyordu.Bir rüya mı? Khardan merak etti ve büyük ihtimalle hayatının sonunakadar da merak etmeye devam edecekti. Zohra ayağa kalkmaya davrandı, yorgunlukla sendeledi veKhardan kolunu yakalamamış olsaydı düşecekti. Khardanayakta durmasına nazikçe yardım etti. Zohra'nm yüzü karan-lıkta beyaz bir pırıltıydı. Odadaki tek ışık onun gözlerindekialevden geliyor gibiydi. Ne kadar yorgun olursa olsun, o içateş parlak bir şekilde yanıyordu. "Bırak gideyim." Kolunu Khardan'dan kurtarmaya çalıştı."Su getirmem lazım..." "Uyuman lazım," dedi Khardan sert bir şekilde. "Ben su ge-tiririm." "Hayır!" Yüzünden siyah bir lüle saçı geriye savurarak, birkez daha Khardan'dan kurtulmaya çalıştı, ama Kalif in eli sıkı-laştı. "Mat-hew daha iyi, ama yanından ayrılamam...""Ona bakarım."Khardan, Zohra'yı yan taraftaki odaya yönlendirdi. "Ama hastabakıcılık hakkında hiçbir şey bilmiyorsun!" diyeitiraz etti Zohra. "Ben..." "Sen... bana yapmam gereken her şeyi söylersin," diye sö-zünü kesti Khardan. Çok yorgun olan Zohra ikna edilmesine izin verdi. Khar-dan onu küçük bir odaya götürdü. İçeri girince, Khardan ken-di dışarlık kaftanını yere serdi ve dönünce Zohra'nm sırtını du-vara vermiş, odaya korku dolu gözlerle bakmakta olduğunugördü. Zohra -Khardan'ın kendisini şaşkınlıkla izlemekte ol-duğunu görerek- kollarını üşüyerek ovuşturduğu halde, ani-den ters bir durum yokmuş gibi davrandı.157

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Mathew'un sabah uyandığında sana ihtiyacı olacak," diyedevam etti Khardan, Zohra'nın garip tepkisiyle kafası karışa-rak. Ama zaten gizemli bir gün olmuştu. Karısını nazikçe amainatla onun için hazırladığı kaba yatağa yatırdı. Yorgunluğun galip geldiğini hisseden Zohra taşların üzeri-ne minnettar bir iç geçirmeyle uzandı. "Uyanırsa, ona su ver,"diye mırıldandı uykulu bir şekilde. "Başta çok fazla değil..." Khardan bunu biliyordu. Onu becerebileceği konusundatemin edip neredeyse kapıya varmıştı ki Zohra kalkıp bağırdı,"İbn Jad nerede?" Khardan duraksadı ve döndü. "Bilmiyorum. Avlanmak, etbulmakla ilgili birşeyler söylemişti..." "Buraya gelmesine izin verme!" dedi Zohra; Khardan sesin-deki sertliğe şaşırmıştı. "Vermem. Ama gelmeyecektir zaten." Kadının dinlendiğiyer haremdi, erkeklere yasaktı."Akhran Hazretleri üzerine yemin et!" diye üsteledi Zohra. "Bana o kadar mı az inancın var?" dedi Khardan sabırsız-lıkla. "Yat uyu kadın. Sana nöbet tutacağım dedim!" Artık neredeyse tamamıyla karanlık olan hasta odasına gi-ren Khardan kendini şiltenin yanına attı. Öfkeyle, dirseğini sa-mandan şiltenin köşesiyle destekledi. Ondan yemin etmesiniistemesi! Khardan onu bütün varlıkların en korkuncundan ko-rumuşken! Uzanarak Mathew'un alnına dokundu. Teni nemlive ıslaktı. Genç adamın solukları hafif ve hızlıydı, ama kor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 78: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

kunç kulak tırmalayıcı, takırdayan ses kaybolmuştu. Sabaha iyive acıkmış olacaktı. "Bütün bunlarda, beni şaşırtmayan tek şey Ölüm'ün bir di-şi olması!" diye mırıldandı Khardan öfkeyle.158

?5 Düşlerin gerçeklikten daha gerçek olduğu humma dünya-sından kaçan Mathew karanlığa ve korkuya uyandı. Khar-dan'ın endişesini gidermeye çalışan sesi ve güçlü elleri, bir yu-dum soğuk su ve bilgi, genç adamın gözlerini kapayabileceğive iyileştirici bir uykuya dönebileceğini, çünkü bakılmakta vekorunmakta olduğunun farkına varmasını sağladı. Ertesi sabah, öğleye doğru uyanıp etrafındaki duvarlarıgördüğünde, çılgın gezintilerinde en çok gezindiği yer gibi gö-rünen Zhakrin Şatosu'nda olduğunu düşündü."Khardan!" diye soluklandı, oturmaya çalışarak. Zohra hızla yanında çömeldi. Ellerini Mathew'un omuzlarınakoyarak, onu tekrar yatmaya zorladı; bu zor olmadı -vücudu sı-kılıp kuaısun diye burulmuş gevşek, ıslak bir çaput gibiydi. "Anlamıyorsun," diye fısıldadı boğuk sesle, "Khardan... öle-cek. Onlar... işkence ediyor! Gitmem..." "Khardan horul horul uyuyor," dedi Zohra, Mathew'un al-nındaki saçları geriye iterek. "Yaşadığı tek işkence dün taşlakaplı bir sokakta uyumaktan tutulmuş bir boyun. Nerede ol-duğunu sanıyorsun? Şatoda mı?" Mathew etrafına bakındı, ifadesi şaşkınlaştı. "Sandım ki...Ama hayır, kaçtık. Çöl vardı ve biz yürüdük ve sonra Serinda MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANhâlâ uzaktaydı ve fırtına çıktı." Durdu, anılarını daha ileriyegötürmeye çalışırken kaşlarını çattı."Sonra ne olduğunu hatırlamıyor musun?" Mathew kafasını iki yana salladı. Zohra kolunu omuzununaltına kaydırarak Mathew'un kafasını kaldırdı ve bir kase suyududaklarına götürdü. "İbn Jad denen adam bizi buldu," dedi.Mathew'un bitap düşmüş vücudu Paladin'in adının geçmesiy-le gerildi. Zohra'nın o adı gergin bir şekilde telaffuz etmesiüzerine endişeli gözlerini Zohra'ya çevirecekti, ama kadın su-yu dudaklarında tutmaya devam etti. Mathew suyu dökmekorkusuyla kafasını kımıldatmaya cesaret edemedi. "Develergetirdi ve gece boyunca Serinda'ya ilerledik. Hummaya o za-man tutuldun." Mathew ürperdi. Bir gece yolculuğu anımsar gibiydi, amabelirsiz dehşetlerle doluydu ve Mathew o hatırayı hızla uzak-laştırdı. Suyu içince tekrar uzandı."İbn Jad nerede? Gitti mi?" "Burada," dedi Zohra kısaca. "Aç mısın? Yemek yiyebilirmisin? Biraz et suyu yaptım. Onu iç, sonra dinlenirsin." Düşündüğünden de yorgun olan Mathew hafif bir et koku-su olan, buharı tüten sıvıyı bir görev duygusuyla içti ve sonratekrar uykuya daldı. Uyandığında, akşamın erken saatleriydi. "Bütün bu süre boyunca hep burada miydin?" diye sordusu kasesini uzatan Zohra'ya. "Hayır, bana yardım etmene ge-rek yok. Kendim oturabilirim." Hastalığı sırasında ona başkahangi konularda yardım etmiş olacağını düşünmek Mathew'unutançtan kızarmasına neden oldu. "Çok sorun yarattım," diyemırıldandı. "Ve şimdi de sizi geciktiriyorum. Sizi eve dönmek-ten alıkoyuyorum."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 79: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Ev. Kelimeyi iç geçirerek söyledi. Tekrar rüya görmüştü,160

AKHRAN'IN KAHİNİI os rüyalar, kendi ülkesiyle ilgili rüyalar. Bu kez uyanmakkorkutucu bir deneyim değil, sadece acı verici olmuştu. Zohra yanına oturdu. Beceriksizce, sanki böyle nazik hare-ketlere alışık değilmiş gibi, eliyle Mathew'un eline hafifçe vur-du. "Evini çok özlemiş olmalısın." Mathew acı, ızdırap ve zayfılığının ondan kopardığı göz-yaşlarını saklama çabasıyla yüzünü çevirdi. Çabası başarılı ol-madı, çünkü yaşlar vücudunu sarsan hıçkırıklara dönüştü. Ağ-lamayı durdurmayı deneyerek, Zohra'nm kusurlarını hep kar-şıladığı gibi alay etmesini ya da küçümsemesini bekleyerekhıçkırıkları yuttu. Şaşkınlığına rağmen Zohra hiçbir şey söyle-medi ve Zohra'nm eli kendininkini sıkıca kavrayınca daha daşaşırdı. "İnsanın evini özlemesinin ne demek olduğunu artık bili-yorum. Senin için gerçekten üzgünüm Mat-hew." Sesi yumu-şaktı ve onu incitmekten ziyade yüreğini hafifleten bir acımay-la doluydu. "Belki bütün bunlar bittiğinde, seni geri gönder-menin bir yolunu buluruz."Zohra ayağa kalktı ve yalnız kalabilecekse, yemek getir-mek gibi birşeylerden bahsederek çıktı. Yalnız kaldığı içinminnettar olan Mathew yataktan kalkmayı başardı ve bacakla-rı titrediği, başı döndüğü halde yıkanmayı becerdi. Ayak ses-leri duyduğunda şiltenin üzerine oturmuş dolanmış kızıl saçla-rını parmaklarıyla olabildiğince tarıyordu.Ancak gelen Zohra değil Khardan'dı."Gücünü tekrar kazanıyorsun," dedi Kalif gülümseyerek."Sana bunu getirdim." Elinde bir kase pirinç vardı. "Yiyebildi-ğin kadar çok yemen gerekiyormuş ka... karıma göre." Bu ke-limeyi hep sert bir ironiyle telaffuz ediyordu. "Kendin becere-bilir misin?" diye sordu Khardan utanarak.161

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Evet! Promenthas'a şükür," diye cevap verdi Mathew ha_raretle, teni yanarak. Kalifin onu beslemesi düşüncesi! Mat-hew tabağı alıp, ellerini ve gözlerini meşgul edecek bir şey ol-masından memnun olarak, pirinci açlıkla ağzına götürdü. Rahatlamış görünen Khardan sırtını duvara vererek oturduve inleyerek ensesini ovuşturdu. "Yolculuğunuzu geciktirdiğim için... üzgünüm," diye mırıl-dandı Mathew, ağzı pirinçle dolu halde. "Dürüst olmak gerekirse, halkıma dönmek konusunda okadar da hevesli değilim," dedi Khardan. Uzun süre gözlerikapalı, duvara yaslanarak sessizce durdu. Gözlerini azıcık ara-layarak göz kapaklarının altından Mathew'u gözetledi. "Senin-le konuşmam lazım Mat-hew. Kendini uygun hissediyor mu-sun?" "Evet! Kesinlikle!" Mathew boş pirinç kassini yere koydu veilgili görünmek için sırtını ve omuzlarını dikleştirdi."Yorulursan Mat-hew, bana söyler misin?""Evet Khardan. Söz veriyorum." Kalif başıyla onayladı ve sonra nasıl başlayacağına ya dabelki başlayıp başlamamaya karar vermeye çalışarak kaşlarını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 80: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

çattı. Mathew sabırla bekledi. "Karımın... gördüğü... görüntü," dedi aniden. "Bana ondanbahset." "Ona sorman daha uygun olurdu," dedi Mathew somya şa-şırarak. Khardan düşünceyi sinirli bir şekilde uzaklaştırarak elinisalladı. "Onunla konuşamam. Bir araya gelmemiz, kum kavayanan odun atmak gibi. Mantıklı tartışma havaya karışıyor.Senden bütün bunları başlatan görüntüyü anlatmanı istiyo-rum."162

AKHRAN'IN KAHİNİ Önceden, bir görüntünün -kadın büyüsünün- Zohra'nınonu Tel civarındaki savaştan tamamen kaçırmasına neden ola-bileceği fikrini küçümseyen Kalifteki değişime hayret edenMathevv hikayeyi aktardı. "Zohra'ya insanlarımın bildiği ve geleceği görmemize izinveren bir büyü öğretiyordum. Buna uzagörüm denir. Bir tas sualırsın ve önüne koyarsın. Sonra zihnini bütün düşüncelerdenve dış etkilerden arındırır, gizli sözleri söylersin ve eğer şans-hysan, Sul sana suda geleceği haber veren bir resim gösterir." Mathew bir kahkaha ya da bir alay homurtusu duymayıbekleyerek duraksadı. Ama Khardan sessizdi. Mathew onadikkatle bakarak Kalif in sadece yüreğindeki kaba yorumlandışavurmayacak kadar nazik mi olduğunu yoksa kendisine an-latılana gerçekten inanmaya ve anlamaya mı çabaladığını ayırtetmeye çalıştı. Ancak Khardan'ın yüzü akşamın toplanan göl-geleriyle saklanmıştı ve Mathew bedevinin ne düşündüğünedair herhangi bir fikri olmadan devam etmek zorunda kaldı. "Zohra büyüyü mükemmel bir şekilde gerçekleştirdi. Karınbüyüde çok güçlü," diye ekledi Mathew. "Sul onu lütfuyla kut-samış." Bu bir tepkiye yol açtı, ama beklediği tepki değildi bu.İtiraz etmek yerine, Khardan'ın rahatsızca kıpırdandığınıgördü ve Mathew'a ana yolda kalmasını, yan yollara sapmak-tan kaçınmasını işaret edercesine gırtlağının derinlerindenuyancı bir ses çıktı. Zohra'nın kumdan su yaratması -bu onabizzat Mathew'un öğrettiği, ama Zohra'nın uygulamaya hepkorktuğu bir büyüydü- hakkında hiçbir şey bilmeyen gençbüyücü kendi kendine omuz silkti ve devam etti. "Suya bakınca iki görüntü gördü." Mathew bütün ayrıntıla-rı hatırlamak için iyice konsantre olmaya çalışarak gözlerini163

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANkapadı. "İlkinde gün batımı. Bir şahinin başını çektiği bir grupatmaca avlanmak için uçuyor. Ama sonunda kendi aralanndakavgaya tutuşuyorlar ve bu yüzden avları kaçıyor. Kendi çe-kişmeleriyle dikkatleri dağıldığından üzerlerine kartallar saldı-rıyor. Atmacalar ve şahin kartallarla dövüşüyor, ama yeniliyor-lar. Şahin yaralanıyor, yere düşüyor ve bir daha da kalkmıyor.Gece oluyor. İkinci görüntüde..." Manzarayı tekrar zihninde görünce, onu hep içine alancezbedici büyü tarafından ele geçirilen Mathew dinleyicisiniunutmuştu. Aniden gerçekliğe döndü. "Kuşlar/" Kelime bir yıldmm gibi düştü. Ayağa fırlayanKhardan kendisine kocaman açılmış gözlerle bakan genç ada-ma baktı. "Bunu bana kuşlar yüzünden mi yaptı?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 81: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Hayır! Evet! bu..." Mathew kekeledi. "Resimler... büyücü-nün kalbinde ve zihninde yorumladığı sembollerdir!" Çılgınca,adamın anlamasına yardımcı olmak için kullanabileceği birimge aradı. Mathew'a okulda öğretildiği gibi sembolojiyi harf-lere ve kelimelere dökmek iyi bir ilişkilendirme şekli değildi.Bedevinin ne okuması ne de yazması vardı. Khardan'ın halkı-nın efsanelerinin çoğu benzetmeler ve mecazlardan kuruluy-du ama -bedeviler bunlan yürekten anladıklarından— Mathewonları tekrar düşündüklerinden tam emin olamıyordu. Her-hangi bir olayda, şu an hikayedeki dilencinin Akhran'ı temsilettiğini ve o bencil sultanın insalık olduğunu açıklamaya çalı-şamazdı. Khardan'ın anlamasını nasıl sağlayabilirdi? "Şöyle açıklayabilirim," dedi Mathew, aniden sembollerinkendilerinden ilham alarak. "Şahini ceylanın arkasından eğit-meden yollamazsın. Bir koyun kafatasının göz çukurlarına iriet parçaları koyarsın ve kuşa ceylana saldırmayı önce kafata-sındaki ete saldırmakla öğretirsin. O kafatası ceylanı temsil164

AKHRAN'IN KAHİNİ_sembolize- eder. Sul de bize aynı şeyi yapar. Gördüğümüzbu resimleri senin koyun kafatasını kullandığın gibi kullanır." İlgilenmekten kendini alıkoyamayan Kalif kapı ağzında du-raksamıştı. Karanlıkta, uçuşan kaftanları içinde şekilsiz büyükbir gölgeden başka bir şey değildi. "Sul bunu neden yapıyor?Neden kastettiği şeyi doğrudan söylemiyor?""Neden şahini ceylanın peşinden eğitmeden göndersin?""Kuş ne yapacağını bilmezdi o zaman!" "Bizim için de aynı şey geçerli. Sul görüntüsünü üstünkö-rü, 'eğitimsiz' kabullenmemizi istemez. Yüreklerimize bakma-mızı ve gördüğümüz şeyin anlamını düşünmemizi ister. Atma-calar senin halkın. Şahin tarafından yönlendiriliyorlar -bu dasensin." Khardan ciddiyetle baş salladı, gururdan değil, sadece ken-di değerini kabullenişle. "Bu mantıklı. Devam et." Mathew daha rahat nefes almaya başladı. Kalif ayakta dur-maya devam ettiği halde, en azından dinliyordu ve genç bü-yücünün öğretmeye çalıştığı şeyi kavrıyora benziyordu. "At-macalar —senin insanların- kendi aralarında savaşıyorlar veböylelikle avlan onlardan kaçıyor." Khardan sinirli bir şekilde mırıldandı, bunların doğruluğun-dan hoşlanmayarak. Gülümsemesini saklayan Mathew devametti. "Kartallar saldırıyor -bunlar Amir'in birlikleri. Sen yarala-nıyorsun ve gökten düşüyor, tekrar uçmuyorsun. Ülkenin üze-rine gece çöküyor.""Yani?""Halkın bozguna uğruyor ve karanlığa karışıyor." "Ölmüş olsaydım, halkım karanlığa karışacaktı diyorsun.Ama ölmedim!" diye belirtti Khardan zaferle. "Görüntü yanlış!""Sana başından beri söylemeye çalıştığım şey de bu," dedi165

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANMathew sabırla. "İki görüntü vardı! İkincisinde, şahin kartallar-ca vuruluyor ve yere düşüyor, ama tekrar ayaklanmayı başarı-yor..." Mathew bunu nasıl anlatacağından emin olamayarakKalif in nasıl tepki vereceğinden emin olmayarak tereddüt et-ti. "Şeye rağmen...""Neye rağmen?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 82: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Mathew derin bir nefes aldı. "Şahinin kanatları pislikle kap-lı olmasına rağmen," dedi yavaşça. "Uçmak için mücadele et-mesi gerekiyor." Bunu, derin ve ağır bir sessizlik izledi. Khardan hiç kıpır-damadan dumyordu; yoğun sessizliği bir kumaş hışırtısı bilebozmadı. Mathew o küçük gürültü bir yıkım olabilirmişcesinenefesini tuttu. "İtibar... kaybetmiş olarak dönüyorum," dedi Khardan so-nunda."Evet." Mathew kelimeyle birlikte nefesini saldı."Hepsi bu mu? İki görüntü arasındaki tek fark?" "Hayır. İkincisinde gece yok. Döndüğünde, güneş doğu-yor."166

ı6-s, "Zohra'nın verdiği kolay bir karar değildi Khardan," dediMathew ciddiyetle. "Onu bilirsin! Cesaretini bilirsin! O bile,kaçmaktansa düşmanla savaşırken ölmeyi tercih ederdi! Amabu halkının sonu anlamına gelirdi. Onun en çok önemsediğibuydu. Seni Meryem'den bu yüzden kurtardı...""Meryem!" Mathew bunun Kalifi şaşırtacağını biliyordu. "Evet," diyedevam etti genç adam, sesini bütün duygulardan arındırmayaçalışarak, Khardan'ın kadın hakkında kendi gerçeğine ulaşma-sı gerektiğini biliyordu. "Seni at sırtında götürüyordu..." "O da beni kurtarmaya çalışıyordu." Khardan sevgiyle ko-nuştu ve Mathew iğneleyici kelimeleri tutmak için dişini sıktı."Sana boynuna takman için bir muska vermişti..." "Evet, hatırlıyorum!" Khardan elini boynuna götürdü. "Ap-tal bir şey, kadın büyüsü..." "O 'aptal şey' seni bilinçsiz kıldı," dedi Mathevv sertçe. "Dö-vüştüğünü, sonra üzerine tuhaf bir uyuşukluk çöktüğünü dehatırlıyor musun? Kılıcın birden o kadar ağırlaştı ki onu kaldı-ramadın. Gökle yer, gözünde birbirine kanştı. Düşman saldır-dı, ama o kadar zayıftın ki kendini savunamadın. Darbeler ini-yor ama zararsızca sekiyordu." MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Evet!" Mathew onu göremese de, Khardan'ın ona şaşkın-lıkla bakmakta olduğunu biliyordu. "Bu da mı uzagörüm? Ner-den biliyorsun?" "Kullandığı muskayı biliyorum," dedi Mathew. "Etkilerinibiliyorum. Senin güvende olmanı, zarar görmemeni ve savaşa-mayacak durumda olmanı istedi. Yardımla seni savaş alanın-dan taşıdı..." "Yardımla mı? Zohra'nm yardımıyla mı demeye çalışıyor-sun?" "Hayır. Biz seni o kadınla bulduğumuzda, Meryem, Amir'inbüyülü atlarından birini sürüyordu. O savaştan Amir'in asker-lerinin yardımı olmadan nasıl kaçmış olabilirdi?" "Bir çok yolu var," dedi Khardan. "Ne yaptıysa, sevgisindenyaptı. Yanlış bir fikirdi belki ama o bir kadın ve gururla onurgibi şeylerden anlamaz." Ah, anlamazlar değil mi? diye düşündü Mathew ama birşey söylemedi. Tartışılacak zaman değildi. "En azından karımın aynı dürtüyle hareket ettiğini söyleye-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 83: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

mezsin," diye belirtti Kalif. "Zohra ne yaptıysa, halkın için yaptı," dedi Mathew niyetettiğinden daha ateşli bir şekilde. "Seni kadın kılığına sokmakseni askerlerin arasından geçirmenin tek yoluydu. Seni reziletmek için yapmadı! Ve planlanmızın başarılı olmaması onunsuçu değildi. Benim suçumdu. İbn Jad beni aramaya geldi.Gerekiyorsa, beni suçla." Uzun bir sessizlik oldu, sonra Khardan, "Kimsenin suçu de-ğildi. Tanrının seçimiydi," dedi. Şaşıran Mathew adamın yüzünü karanlıkta görebilmeyi is-teyerek Khardan'a dikkatle baktı. Bütün bu süre boyuncaayakta durmuş olan Kalif in tekrar yere oturduğunu ve duvara168

AKHRAN'IN KAHİNİyaslandığım duydu. "Düşünüyordum Mat-hew. Bana... işkence ettikleri gecesöylediğin şeyleri düşünüyordum." Kelimeler hatırladığı acıyladoluydu. "Dedin ki, 'Belki de ölmen Tanrının istediği şey de-ğildir! Belki ölünce onun işine yaramayacaksındır! Belki seniburaya bir nedenle, bir amaç için getirmiştir ve neden olduğu-nu bulmaya çabalayacak kadar uzun yaşamak sana kalmış!' Ozaman anlamamıştım. Ama Akhran'a geldiğimde, onun yüzü-nü gördüğümde, o zaman anladım. Bana hayatımı, onun sa-vaşmasına ve bu savaşı kazanmasına yardım etmem için geriverdi. Ona göklerde yardım etmek için hiçbir şey yapamam,ama dünyada birşeyler yapabilirim. "Soru şu ki" -Khardan iç geçirerek devam etti- "ne yapa-bilirim? Amir'in kudretine karşı ne yapabiliriz? Bütün halkımı-zı bir araya getirsek bile -ki yapmadık. Döndüğümde beni ka-bul etseler bile..." duraksadı, açıkça bir karşılık bekliyordu. Mathew ona istediği teminatı veremezdi ve bu yüzden ses-siz kaldı. Sessizliği kelimelerden daha yüksek sesli bir cevap-tı ve Khardan huzvırsuzca kıpırdandı. "Pislikten yükselenşahin. Pekala, gözden düşerek dönüyoaım. Aylardır açıkçasaklanmakta olan bir korkak, eğer hakkımda daha kötü ko-nuşmuyorlarsa. Yaşına göre bilgesin Mat-hew. Köle kervanın-da hayatta kalmana yardımcı olan bu bilgelikti, bu bilgelik bi-zi o kötü şatodan kurtardı. Ben akıllıyım, cesurum," Khardanbasitçe konuşuyordu, gerçeği ifade ediyordu, "ama bilge ol-madığımın farkına varmaya başlıyorum. Bu gece tavsiye alma-ya geldim. Ne yapmalıyım?" Mathew'un üzerine bir sıcaklık aktı. İlk başta hummanındönüyor olabileceğini düşündü, ama bu harika bir histi ve he-men cevap vermeyip bunun tadını çıkardı -ki bunu hakettiği-169

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANni düşünmüyordu. "Ben... ben ne diyeceğimi... bilmiyorum," diye kekelediMathew, mahcup, hazzını gizleyen karanlığa minnettardı."Kendini, yeteneklerini küçümsüyor... benimkileri abartıyor-sun. Ben..." "Düşünmek için zamana ihtiyacın var," dedi Khardan aya-ğa kalkarak. "Geç oldu. Seni konuşarak fazla oyaladım. Tek-rar hastalanırsan, benim hatam olacak. Zohra gözlerimi oyar." "Hayır, yapmaz," dedi Mathew, Kalifin ciddi konuştuğunainanarak. "Onu tanımıyorsun Khardan! Gururlu ve vahşi, amagururunu kendini korumak için bir ateş çemberi gibi kullanı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 84: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yor! Oysa içinde nazik ve sevecen ve bunun büyük bir güç ye-rine bir zayıflık olduğunu sanıyor..." Khardan ona yaklaşıp yanında diz çöküp, onu ciddi bir ba-kışla sabitleyene kadar hararetle, kendini ve kiminle konuş-makta olduğunu unutarak konuştu. Yıldızlardan yayılan ışıkve çöl Kalifin siyah gözlerinde parıldıyordu."Onu beğeniyorsun, değil mi?" Mathew ne diyebilirdi? Sadece yüreğinin derinlerine baka-bilir ve gerçeği çekip çıkarabilirdi. Bütün gerçek değildi, amaşimdi bütün gerçeği söylemenin zamanı değildi -eğer o zamanbir gün gelecektiyse... "Evet," diye cevap verdi Mathew o delici gözlerin önündebaşını eğerek. "Bu hoşuna gitmiyorsa üzgünüm." Tekrar hızlabaktı. "Ve ona asla dokunmam, onu asla uygun olmayan birşekilde düşünmem...""Biliyorum." Mathew içtenliğinden titriyordu ve Khardan elini sakinleş-tirmek için çocuğun omzuna koydu. "Ve seni suçlayamam.Güzel, değil mi? Güzel -ceylan gibi değil- ama benim170

AKHRAN'IN KAHİNİdoğanımın güzel olduğu gibi güzel. Cesur, gururlu. Bahsetti-ğin ateş gözlerinde parlıyor. O ateş bir adamın ruhunu küleçevirebilir ya da..." "Hayatının sonuna kadar ısıtabilir mi?" dedi Mathewhafifçe, Khardan cümlesini bitilmeyince. "Belki." Kalif omuz silkti. Ayağa kalktı. "Şu an, onun gö-zünde, ben yanan bir cürufum. İkimizi de kurtarmak için çokgeç olabilir. Ancak önemli olanın halkımız olduğunu söyler-ken doğruyu dile getiriyor. Rahat dinlen Mat-hew. Ben tutulanbacaklarımı açmaya gidiyorum, sonra dönecek ve uykundanöbet tutacağım. Gücünü tekrar kazanmalısın. İki gün içindeTel'e doğru yola koyulacağız." Hayır ya da şer olsun, sonumuza doğru, diye düşündü Mat-hew. Yorgundu. Konuşma boyunca hücum eden karışık duy-gular onu güçsüz bırakmıştı. Uzanırken, Khardan'ın ayak ses-lerinin koridorlarda yankılandığını ve sesinin bir başkasıylasohbet etmek için yükseldiğini duydu.Auda ibn Jad.

?7 Ertesi sabah Mathevv evin etrafında Zohra'yla yürüyebile-cek haldeydi. Evin harikalarını gördükçe ölü şehir Serinda'yailgisi yeniden canlandı ve şehirlerinde dokunulmadan yaşayanbir halkı hangi korkunç trajedinin yok etmiş olabileceğine şaş-

tı tekrar. Gizemi Zohra'ya açıklamaya kalkıştığında, Zohra faz-la ilgi göstermedi ve Mathew birkaç dakika sonra kendisini biryere götürdüğünü fark etti. Üzerinde utangaç, hafif gururlu birhava vardı, küstahça kibirinden eser yoktu ve Mathew'un me-rakı arttı. Bir zamanlar şehrin ve ev halkının koşturmacasından sığı-nılacak serin ve büyüleyici bir yer olduğu kesin olan bir avlu-ya geldiler. Şimdi kuma boğulmuştu, kırık sütunlar ve heykelparçalarıyla doluydu. Mathevv böyle bir haraplığın ve yıkımın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 85: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ortasında kristal berraklığında suyla -derin ve mavi ve gece-nin soğuğunda serin- dolu bir havuz görünce şaşırdı."Demek su sıkıntısı olmamasının nedeni bu!" Genç adam su içti, sonra kaftanını açtı ve suyu göğsüne,boynuna çarptı ve yüzünü yıkadı. Zohra gülümseyerek birkepçe şeklinde bir çömlek parçası buldu ve Mathev/un uzunkızıl saçlarını yıkamasına yardım etti. Islak bukleleri elleriylesıkan Mathevv havuza baktı ve kafasını iki yana salladı. AKHRAN'IN KAHİNİ "İnsanoğlunun yapabilecekleri olağanüstü değil mi Zohra?Qjağanüstü ve hüzünlü. İnsanlar ortadan kayboluyor, Sul şe-hirlerini yavaş yavaş ele geçiriyor ve yine de burada, bu evde,makineler çalışmaya devam edi..." "Makineler değil Mathew," dedi Zohra yumuşakça, gurur-la. "Büyü." Mathew ona anlamayarak baktı. Sonra birden, sevinçle kol-larıyla onu sardı ve sıkıca sarıldı. "Büyü! Senin büyün! Suyusen yaptın! Yapabileceğini biliyordum! Ve korkmadın..." "Neredeyse her şeyden daha çok korktum, o korkunç şatodışında," dedi Zohra. Siyah gözlerini Mathew'un mavi gözleri-ne çevirdi. Mathew onun titrediğini hissetti ve daha da sıkı sa-rıldı. "Ama başka seçeneğim yoktu. O adam, ibn Jad seni öl-dürecekti yoksa." "Ah!" Şimdi titreme sırası Mathew'daydı ve Zohra doku-nuşuyla onu sakinleştirdi. "Merak ediyordum," diye mırıldan-dı. "Demek Khardan'ın gece nöbet tutması bu yüzdendi." "İbn Jad sana zarar vermeyeceğine yemin etti. Ama ona gü-venmiyorum." Nefesi kesildi, sesi titredi. "Ne var Zohra?" Mathew onun korktuğunu hiç görmemişti."İbn Jad! Sana ne yaptı?" öfke kalbinde onu irkilten bir hızlaçarpmaya başladı. "Promenthas adına! Eğer sana zarar verdiy-se, onu..." Ne yapacaksın? İbn Jad'a saldıracak mısın? Koyunun asla-na dövüşmeyi önermesi gibi bir şey! Zohra da aynı şeyi düşünüyormuş gibiydi, çünkü Mathew,endişeli olmasına rağmen, dudaklarının kenarının eğleniyor-muş gibi kıvrıldığını gördü. Sonra aklına bir fikir geldi ve Mat-hew'a ciddiyetle, gözlerinde gülümseme olmadan baktı."Mat-hew! Bana yardım edebilirsin belki! İnsanın etkisi al-173

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANtında olduğu bir büyüyü bozmak mümkün, değil mi?" "Bazen," dedi Mathew dikkatle. İlerde bulanık sular oldu-ğu izlenimine kapılmıştı ve sulara yavaşça ve dikkatle girmekistemişti. "Şeye bağlı...""Neye?" "Bir çok şeye. Ne tür bir büyü olduğuna, nasıl yapıldığına,yapılırken ne kullanıldığına. Belki tahmin ettiğinden dahazor." Mathew'un endişesi Zohra'nın kelimelerinin nereye yö-neldiğini tahmin ederken artıyordu. "Ama ibn Jad nasıl büyüyapabilir Zohra? O bir büyücü değil." Mathew Kara Paladin'inanısını zorla ve tatsızlıkla anımsadı. Belki de bir yolu vardı."Birinin ona vermiş olabileceği bir muska, bir değnek -her-hangi bir büyü nesnesi var mıydı?" "Sul'ün büyüsü değildi," diye cevap verdi Zohra kafasını ikiyana sallayarak. "Kendi Tanrısınınkiydi." "Devam et." Mathew rahatlaması mı yoksa daha da çok en-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 86: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

dişelenmesi mi gerektiğini bilmiyordu. "Bana her şeyi anlat." "Anlatamam," dedi Zohra. "Kadınların böyle şeyleri... koca-ları olmayan erkeklerle konuşmaları... uygun değildir." "Ama ben diğer zevceyim," dedi Mathew çarpık bir gülüm-semeyle. "Ve yardım edeceksem her şeyi bilmeliyim Zohra." "Sanırım öyle," diye kabul etti Zohra. Gönülsüzce, onabakmayı reddederek ve bazen Mathew'un onu duymak içinbaşını eğmesini gerektirecek kadar alçak sesle konuşarak onaibnjad'la karşılaşmasını anlattı. "Kötücül Tannsına dua edeceğini söyledi Mat-hew! Beniona vermesi için!" Zohra gözlerini korkuyla kaldırdı; vücudutitriyordu. "Ve... Mathew... ben o yerdeyken. Kadın bana iç-mem için rüya gördüren bir şey verdi..." Devam edemedi; ya-nakları al al oldu ve elleriyle yüzünü sakladı.174

AKHRAN'IN KAHİNİ "Elbette," diye mırıldandı Mathew. Bir tür aşk iksiri -hayır,eghvetiksiri daha iyi bir tabir olurdu. Dişi esirlerin neden bu ka-dar işbirlikçi ve uysal olduklarını, Büyücü Kadının ellerinde yu-muşak hamur oluşlarını açıklıyordu bu. "Rüyanda onu gördünmü, ibn Jad'ı?" diye sordu genç adam tereddütle. Zohra'nınmahcubiyeti bulaşıcıydı. Kan Mathew'un tenini yakıyordu. "Hayır, başkalarını," diye mırıldandı Zohra, sesi elleriyleperdeleniyordu. Khardan mı? diye sormayı istiyordu Mathew ama sormadı.İçinde bir kıskançlık kıvılcımı çaktı. Ne olduğunu anladı, ama-şaşkınlıkla- kimi kıskandığını anlayamadı. Khardan'ı düşledi-ği için Zohra'yı mı kıskanmıştı, yoksa Zohra'nın rüyalarına gir-diği için Khardan'ı mı kıskanmıştı? Bu daha sonra halletmesigereken bir şeydi. Şimdi, kendini anlasa da anlamasa da, enazından ibn Jad'ın ne yaptığını anlıyordu -ya da ne yapmayaçalıştığını. Çok akıllıca, diye düşündü Mathew. Kendini kadı-nın zihnine sokmak için rüyaları kullanmak, kadının Tanrılarave onların gücüne olan inancını kadının ona karşı geliştirdiğidoğal engelleri zayıflatmak için kullanmak. Ne yazık ki şu an özgür irade tartışması yapmanın zamanıdeğildi. "Zohra," dedi Mathew, onu nazikçe sarsarak, parlayan birsiyah saç perdesinin ardından kendisine bakmaya zorlayarak,"çoğu zaman kendi Tanrının emirlerine bile uymuyorsun. Biryabancıya mı teslim olacaksın?" Bu fikri düşünürken Zohra'nın gözleri kısıldı. Anlamayabaşladı ve ironiyi beğendi, hatta hafifçe gülümsedi. "Hayır, ol-mayacağım!" Elini uzatarak, parmaklarıyla Mathew'un yumu-şak, sakalsız yanağına hafifçe dokundu. "Çok bilgesin Mat-hew."175

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMAN Khardan da böyle söylemişti. Ama gerçekten bilgelik değil.di. Sadece bir şeye birkaç farklı açıdan bakabilme, bir proble-me doğrudan bakmak yerine onu yukarıdan, aşağıdan ve kö-şeden görebilme becerisiyle ilgiliydi. Sadece bir tanesineodaklanmak yerine, parıldayan mücevherin bütün yüzeylerinigörmek gibi..."Bana neden öyle bakıyorsun?" diye sordu Zohra. "Çünkü Khardan haklıydı," dedi Mathew utangaçça. "Çokgüzelsin."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 87: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Zohra'nın yanaklarında güller açtı, Khardan'ın bahsettiğiateş gözlerinde alevlendi. Bu ikisi gurur- duvarları arkasında saklayarak birbirlerininasıl da seviyorlardı! İkisi de yaralara bakıyordu. İkisi de diğe-rinin kendisini zayıf gördüğünü sanıyordu. Khardan'ın bunuZohra'ya karşı ya da Zohra'nın bunu Khardan'a karşı kullana-cağından korkarak, ikisi de her gün aralarında ördükleri duva-ra biraz daha tuğla ekliyorlardı. Khardan bunun farkına var-mıştı, ama ikisinin de karşı karşıya olduğu görevler ve sorun-lar o kadar boğucuydu ki, ne kadar isterlerse istesinler o du-varı asla yıkamayabilirlerdi. İnsanları -ikisinin de önemsediği buydu- ve Tannları, Akh-ran Hazretleri. Mathew'un ruhunda soğuk bir rüzgar esti. Bir an için yaban-cı bir ülkede bir yabancı olduğunu unutmuştu. Bu bilgiyi zorlahatırladı. Halkı yoktu, seveceği ya da onu sevecek biri yoktu-en azından utançla kıvranmadan kendine itiraf edebileceği birsevgi. Bir Tanrısı vardı, ama Promenthas çok uzaktaydı. "Mat-hew! Çok solgunsun! Humma..." Zohra'nın eli Mat-hew'un alnına uzandı. Mathew elini nazikçe itti ve aynı andaonu da itti.176

AKHRAN'IN KAHİNİ"Hayır, iyiyim. Sanırım bu akşam yola çıkıyoruz.""Kendini hazır hissedersen..." "Ben iyiyim," diye tekrarladı. "Sadece biraz yorgunum. Sa-nırım gidip uzanacak ve uyuyacağım.""Seninle gele..." "Hayır, yolculuk için hazırlaman gereken şeyler var. Artıkhasta değilim. Artık bakımına ihtiyacım yok."Ona sırtını dönerek yürümeye başladı. Şaşırmış, söylediklerinden kırılmış olan Zohra genç adamınarkasından baktı. İnce omuzlar kamburlaşmış, başı eğilmişti.Aklına zorla vücudunu bir darbeden korumaya çalışan birigeldi. Çok geçti, darbe inmişti. Ve inmeye devam edecekti, tek-rar tekrar, onu umutsuzlukla sopalayarak. "Ah, Mat-hew," diye mırıldandı Zohra, görmeye başlaya-rak, anlamaya başlayarak. "Üzgünüm." Bilinçsizce kocasınınsöylediğini tekrarlamıştı."Üzgünüm." O gece Serinda'dan aynldılar, hiçbiri bir daha dönmemece-sine.Ölü şehir ölümüne terk edildi.177

• •• • •'ÖLÜMSÜZLERİNKİTABI

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 88: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

I Kaug'un onlara bahşettiği yetmiş iki saatlik erteleme süresiboyunca, cinler çok etkili bir şekilde olmasa da, savunmalarınıgüçlü kılmak için özenle ve sebatla çalıştılar. Her cin savaşmahakkında bilinmesi gereken her şeyi bildiğine karar verdi ve-inanılmaz yüksekliklere çıkan ve büyük ihtimalle Kaug'u kısabir kıkırdama süresince şaşırtacak- akıldışı siperler dikmekle,kırk asır önce yapılmış savaşlardan hatırlanan strateji ve taktikle-ri tartışmak dışında, amaca yönelik bir şey başaramadılar. Tahki-matlar kıskançlıklar yüzünden yapıldığı hızla yere seriliyordu. Sü-rekli kavgalar çıkıyordu -adı çıkmış hırsız Dürzi ibn Dughmi'nin,beş yüz altmış üç sene önce Sultan Muffaddhi el Shimt'e on binat ve beş bin deveyle yaptığı bir saklında bahsi geçen Sultan'ıyendiğini iddia eden bir cin kesimiyle, yenmediğini iddia edenbir diğeri arasında iki gün süren uzatılmış bir savaş çıktı hatta. Penceresinin dışında tırmanan gül ağacıyla gözlerden sakla-nan Asrial, aşağıdaki velveleye şok, kızgınlık ve umutsuzluklakanşık duygularla bakıyordu. Kendi kendine meleklerin sert, iyidüzenlenmiş disipliniyle savaşa katı bir düzenle hazırlanmaları-nı resmediyordu. Cinler neden kendi kendilerini yenilgiye uğ-rattıklarını göremiyorlardı? Neden organize olamıyorlardı?Şaşkınlıkla pencereden dışarı baktı, yüzü öfkeyle kızardı,

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANküçük yumruğu sıkıldı. Görünüşe göre düşüncesinde yalnı?değildi, çünkü yan odadan gelen bir sesin aynı soruları yük.sek sesle sorduğunu -irkilerek- duydu. "Bu aptalların nesi var? Kaug'la savaşmaya hazırlanmak ye-rine neden birbirleriyle dövüşüyorlar?" Ses -bütün öfkesinerağmen- tatlı ve ahenkliydi ve Asrial konuşanın Nedima oldu-ğunu fark etti. Bu da ona cevap veren erkeğin kimliği konu-sunda şüphe bırakmıyordu. "Bunu neden yaptıklarını benim kadar iyi biliyorsun, ku-şum," dedi Sond yavaşça. Ben bilmiyorum! diye düşündü Asrial. Aceleyle duvara yak-laşarak kulağını Muffaddhi el Shimt'in kızı Fatma'nın Dürzi ibnDughmi'yle düğününü parlayan renklerle resmeden kadife birgoblene bastırdı. Ama saray duvarları kalındı ve Sond'la Nedi-ma yürüyüp, Nedima'nın odasının penceresinin yanında dur-masalardı, melek konuşmanın geri kalanını duyamazdı. Asrial'a, Sond —şu an haremde olduğundan- büyük bir teh-like içinde olmalıymış gibi geldi ve çiftin aşağıdaki bahçedengözlenebilme riskini göze aldıklarından endişelendi. Sonramelek, hadımı dünden beri görmediğinin farkına vardı, Nedi-ma tarafından buraya getirildiğinden beri. Belki de tahkimat-lar üzerinde çalışıyorlar ya da, daha büyük bir olasılıkla, ka-dim cinin vücudunu koruma görevini (hoş onun yaşında vü-cudunun çok da korunacak bir yanı kalmamıştı) yerine getir-meye zorlanmışlardı. "Hayır, nedenini bilmiyoaım," dedi Nedima huysuzca veAsrial onu kutsadı. Dişi cin meleğin yakalayamadığı bir şeydaha ekledi. Penceresine dönen Asrial, Nedima'nın odasında-ki küçük bir balkona yürümüş olduklarını gördü. Melek, be-yaz giysisi ve kanatları beyaz güllere karışarak kendisi görül-182

AKHRAN'IN KAHİNİ

den, onları epey iyi görebiliyor ve duyabiliyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 89: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Nedima sırtı Sond'a dönük duruyordu, ince çenesi yukarıkalkmıştı. Peçesini takmamışü; aslında, Asrial, Nedima'nmüzerine çok az şey giymiş olduğunu ve üzerindekilerin de ört-mekten ziyade açığa çıkarmak için ustaca tasarlanmış olduğu-nu gördü. Baştan ayağa mavi ipek ve altın parıltıları içindey-di, zümrüt pırıltılan ve saf beyaz ten. Dişi cinin arkasından ge-len Sond ellerini ince omuzların üzerine koydu. "Önemli değil Nedima çiçeğim," dedi yumuşakça. "Ne ya-parsak yapalım Kaug'u durdurmayacak. Bir şans olsaydı böy-le davranacağımızı mı sanıyorsun? Bunu öfkemizden ve şaş-kınlığımızdan ve yarın her şeyin sona ereceğini bildiğimizdenyapıyoraz." Sond konuşurken Nedima'nın çenesi yavaş yavaş aşağı düş-tü, altın şansı saçlan parlayan bir yağmur gibi önüne düştü. "Ağlama sevgilim," dedi Sond nazikçe. Bir tutam altın saçıtuttu ve yanağından kaldırarak parlayan bir gözyaşını öpmekiçin eğildi. Ellerini yüzüne götüren Nedima'nm hıçıkırıklan da-ha da isterik bir hal aldı. "Sana söylememeliydim." Sond dikil-di ve geri çekildi. "Seni mutsuz etmeyi istememiştim. Sadecene kadar az zamanımız kaldığını bilmen" -duraksadı, sesi bo-ğulmuştu- "ne kadar az zaman..." diye tekrarladı kısık sesle. Nedima ona bakmak için döndü, mavi ipek etrafında yal-dızlı hatları olan bir bulut gibi parıldadı. Gözlerini aceleyle sil-di ve ona yaklaşarak ellerini göğsüne koydu. "Tatlım," diye fı-sıldadı. "Bana söylediğin şeye ağlamıyorum. Verdiğin haberleryüzünden değil. Yüreğimde biliyordum. Ağlıyordum çünkü buson." Kolları Sond'a dolandı ve başını onun göğsüne yasladı. "Son olabilir," diye cevap verdi Sond. "Ama sevgilim, onumuhteşem kılacağız!"183

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Başları büküldü, dudakları tutkulu bir öpüşmeyle buluştuMavi ipek balkonun zeminine düştü ve yüzü kıpkırmızı, göz.leri kocaman olan Asrial pencereden hızla çekildi. Yanan ya-naklarını serin mermer duvara yaslayarak, Sond'un kelimeleri-ni kafasında tekrar tekrar yankılandı."Önemli değil... az zaman... son." Haklıydı. Önemli değildi. Promenthas'ın melekleri içinönemli olmazdı. Astafas'ın şeytancık ve iblisleri için önemli ol-mazdı. Akhran erkek ve dişi cinleri için önemi olmazdı. Kaug

çok güçlenmişti. Hiçbir silah onu devirecek kadar güçlü değil-di, hiçbir duvar onu durduracak kadar yüksek ya da kalın de-ğildi. Bir dağı da okla devirmeye çalışabilirlerdi, bir gelgit dal-gasını kumdan bir kaleyle durdurmaya çalışabilirlerdi pekala.Ve Nedima gibi Asrail de bunu yüreğinde biliyordu."Son... muhteşem bir son." Pencereden içeri güllerin kokusuyla birlikte inişli çıkışlı, so-luksuz bir kahkaha süzüldü. Asrial pencere kanadını çarparakkapattı. Gözyaşlannın akmasını gözlerini kırparak engelledi, tamaynlmak üzereydi ki odasının süslü kapısı çalındı. Asrial cevap verip vermemek konusunda kararsız kalaraktereddüt etti. O daha bir şey yapamadan kapı açıldı ve Pukahiçeri girdi. Onu odanın ortasında kanatları açılmış halde görünce cininneşeli ifadesi güneşteki keçi peyniri gibi eridi."Gidiyorsun!" "Evet," dedi melek, parmaklan kanatlarının tüylerini sinirle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 90: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

çekiştirerek. "Kendi... kendi halkıma geri dönüyorum Pukah!Onlarla birlikte olmak istiyorum." Ellerine baktı. "Anlıyorum," dedi Pukah sakin bir şekilde. "Ve hoşça kaldemeden mi gidiyorsun?"184

AKHRAN'IN KAHİNİ "Ah Pukah!" Asrial sanki yapmalarını istemediği bir şey ya-pabileceklerinden, tutamayacağını bildiği birine uzanmaya ça-lışacaklarından korkuyormuşcasına ellerini birleştirdi. "Ben-den olmamı istediğin şey olamam! Senin için Nedima'nın Sondiçin olduğu gibi bir kadın olamam. Ben... ben bir meleğim."Elleri beyaz giysisini tutacak kadar gevşedi. "Bunun altında etyok. Benim özüm, varlığım var, ama et, kan ve kemik değil.Varmış gibi davranmayı denedim, sadece kendi hatırım için ol-duğu kadar senin hatırın için de. İstedim ki," yutkunarak te-reddüt etti, "bir parçam hâlâ... öyle bir sevgiyi istiyor. Ama buasla olamaz. Bu yüzden... hoşça kal demeyecektim...""Beni incitmek istememen çok hoş," dedi Pukah acı acı. "Pukah, sen değildin! Saklamak istediğim kişi kendimdim!Anlayamıyor musun?" Asrial ona sırtını döndü. Kanatlan etra-fına sarılmış, onu tüylü bir kabukla çevirmişti. Pukah'ın yüzü aniden bir iç ışıkla aydınlandı. Gururlu, ha-linden memnun ifade ufalandı. Aceleyle meleğe yaklaşarak,onu çevreleyen beyaz kanatları nazikçe araladı ve birleştirmişolduğu ellerini sevecenlikle eline aldı. "Asrial beni sevdiğini söylemeye mi çalışıyorsun?" diye fı-sıldadı, böylesine sevinçli kelimeleri yüksek sesle söylemeyekorkarak. Melek kafasını kaldırdı. Mavi gözlerinde gözyaşları parlı-yordu, ama cevap verirken sesi sert ve güçlüydü. "Seni sevi-yorum Pukah. Seni hep seveceğim." Parmaklarını onunkileredoladı ve onu sıkıca tuttu. "Sanırım Ölüler Diyan'nda bile, birkez daha şekilsiz yada biçimsiz de olsam, o sevgiyi hâlâ taşı-yor olacağım ve bu beni kutsayacak!" Pukah, Asrial konuşurken takdis ediliyormuş gibi dizlerininüzerine çöktü, başını eğdi. Sonra, söyledikleri bittiğinde başı-185

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANnı yavaşça kaldırdı. "Ne olduğumu biliyorum," dedi hüzünlüve özlem dolu bir ses tonuyla. "Kibirli ve sorumsuzum. Ken-dimi çok fazla umursuyonım ve diğerlerini, kendi sahibimi bi-le, yeterince umursamıyorum. Her tür derde yol açtım -ger-çekten istemeden," diye ekledi pişmanlıkla, "ama sırf istekle-rimi frenleyemediğimden. Ah, bilmiyorsun!" Asrial sözünü ke-secekken, bir elini onun dudaklarına götürdü. "Verdiğim zara-rı bilmiyorsun! Amir'in efendimin bir casusu olduğunu ve onusoymaya çalıştığını düşünmesi benim yüzümdendi. Şeyh Sa-it'in müttefikimiz olmak yerine bizimle savaşması benim yü-zümdendi. Kaug'un Nedima'yı kaçırması ve onu Serinda'dahapsetmesi benim yüzümdendi. Ve Serinda'dan bahsetmiş-ken," diye devam etti cin, acı çekmesine izin vermeden, "kah-raman olan sendin Asrial. Ben değil."Cin çok kederli ve perişan görünüyordu. Asrial kalbi acıyarak Pukah'ın yanında dizlerinin üzerineçöktü. "Hayır, sevgili Pukah, kendini paylama. Senin de dedi-ğin gibi, kötü niyetli değilsin..." "Ama başkaları için yapmadım. Kendim için yaptım," dedi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 91: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Pukah kararlılıkla. Ayağa kalkarak Asrial'ı da ayağa kaldırdı veona yüzünde nadiren beliren ciddi bir ifadeyle baktı. "Ama te-lafi edeceğim. Sadece..." -bir an için, cinin gözlerinde eski til-kimsi pırıltı belirdi- "kahraman olacağımdan değil! Adı ve fe-dakarlığı zaman boyunca sürecek bir kahraman!" "Pukah!" Asrial tetikte, ona bakıyordu. "Fedakarlık mı? Nedemek istiyorsun?" "Elveda meleğim, benim güzel, büyüleyici meleğim!" Pu-kah meleğin ellerini öptü. "Sevgin ebedi karanlığımda parla-yan ışığım olacak!""Pukah bekle!" Asrial bağırdı, ama cin gitmişti.186

2"Usti?" Şişman cin, geniş sırtından başlayıp dalga dalga yükselenvahşi bir çığlık kopardı. Tuttuğu şey her neyse onu düşürerek,karolu zemine çarptı, Usti bu kadar şişman biri için mümkünolduğunca hızla kapıya döndü. "Burada, aşağıda depo odasında olmamın nedeni, kuşatmaaltında kalırsak el altında olsun diye ayırdığımız yiyeceği he-saplamak," diye belirtti cin içten olmayan bir ifadeyle, çene-sindeki pirinç izlerini hızla silerken. Kendisini basan kişiyi gör-meye çalışarak, gözlerini kıstı ve —bir miktar tütsülenmiş et,kurutulmuş ot ve birkaç büyük peynirle birlikte- asılı duranbir lambadan gelen ışık halkasının dışında titreyen kalın göl-gelere dikkatle baktı. "Imm.. yirmi yedi kavanoz şarap var,"dedi, hâlâ görmeye çalışarak, "altı büyük pirinç çuvalı, iki çu-val un, otuz..." "Ah Usti! Bunların hiçbiri umurumda değil! Pukah'ı gördünmü? Burada mı?" "Pukah mı?" Usti'nin gözleri kocaman açıldı, sonra şekillambasının ışığına adımını atınca gözleri tiksintiyle kısıldı. "Ah,sensin," diye mırıldandı. "Delinin meleği."Başka zaman olsa Asrial koruması altındaki çocuğa atılan

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANiftiraya kızgınlıkla diklenirdi. Şimdi çok endişeliydi. Cinedoğru atılarak kolunu yakaladı, bu insanın elini bir tas ekmekhamuruna sokması gibi bir şeydi. "Bana burada olduğunu söy-le Usti! Pukah, burada olduğunu biliyorum!" Melek kendisinebüyük bir öfkeyle bakmakta olan cinin kolunu bıraktı ve danseden gölgelere dikkatle baktı. "Pukah, lütfen dışarı çık ve ko-nuşalım..." "Hanımefendi," dedi Usti buz gibi bir ses tonuyla, "Pukahburada değil. Ve benim yemeğimi böldünüz." Ayağının dibin-deki karışıklığa kederle baktı. "Son yemeğimi neredeysemahvediyordunuz." Kasvetli bir şekilde iç geçirdi ve bir çokhomurtu ve iniltiyle çömelerek, boş yere enkazdan birşeylerkurtarmaya çabaladı. "Güzel bir fatta yemeği, sulu sebze, pirinç oldukça yapış-kan, ama bu savaş ne de olsa. İnsan fedakarlık yapmalı. Amaşimdi! Şimdi!" Kafasını ve altı gıdısını birden iki yana sallaya-rak, korkunç görüntüyü yok etme çabasıyla gözlerini elleriylekapadı. "Sonsuza kadar göreceğimi biliyorum," diye mırıldan-dı yankılı bir sesle. "Pirinç kirlenmiş. Sebzeler çanak çömlekparçalarıyla karışmış. Ve çok geçmeden, fareler silip süpürme-ye gel..." "Usti, o gitti!" Asrial bir zeytinyağı fıçısının üzerine çöktü,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 92: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

beyaz kanatları aşağı düştü. "Bütün bir gün ve gecedir yok.Kaug neredeyse dönecek..." "Ahhhh!" Yüzeye çıkan bir balina gibi soluyan Usti ayağakalktı. "Kaug mu dedin, delinin meleği?" "Mathew deli değil." Asrial otomatik olarak cevap verdi,aklı başka bir yerde -birinde- idi. "Benden ayrıldığında çokgarip davranıyordu...""Genelde bir delilik belirtisidir," dedi Usti bilgiç bir şekilde.188

AKHRAN'IN KAHİNİ«Mathew değil! Pukah!" "O da mı delirdi?" Usti yemek yerken bir gözünün üzerinekaymış sarığını düzeltti. "Şaşırmadım. Sizi gücendirdiysem be-ni affedin hanımefendi, ama siz ve sizin deliniz bize bulaşma-saydınız her şey çok daha iyi..." "Size bulaşmak mı? Bu korkunç yere gelmeyi biz isteme-dik!" diye bağırdı Asrial. "Asla âşık olmak istemedik..." Yutku-narak durdu. "Bu da ne?" diye fısıldadı korkuyla, tepelerinebakarak. Toprak Usti'nin gıdılarından daha fazla sallanıyor ve titri-yordu. Peynirler korku vererek sallanıyordu, tütsülenmiş birkeçinin leşi zemine düşüverdi. Lamba, zincirinin ucunda ilerigeri sallanıyor, yeraltı depo odasındaki gölgeler Astafas'm şey-tancıkları gibi sıçrıyor ve fırlıyordu, onlar da çıldırmışlardı. "Kaug!" dedi Usti soluğu kesilerek, yüzü kafasının üstündeasılı olan peynirle aynı mavi renkteydi. "Hepimiz için ÖlülerDiyarı'na dönme vakti!" Sarığının sarkan ucunu yakalayarak,terle boncuk boncuk olmuş alnını sildi. "Artık kuskus yok!" İn-lemeye başladı. "Artık şekerli badem yok. Artık sulu ceylan etiparçaları yok, güzelce pişirilmiş, sadece ortası hafifçe pembe-leşmiş..." Gümbürtü arttı, yer o kadar çok sallanıyordu ki ayakta dur-mak imkansızdı. Duvara yapışmış, yere düşen peynirler aya-ğının ucunda yuvarlanan Usti gözlerini sımsıkı kapatmıştı vehararetle sayıp döküyordu, "Artık kımız yok. Artık şiş kebapyok. Artık..." Bir şarap kavanozu devrildi ve kırıldı, depo odasına aktı veAsrial'ın beyaz giysisinin ucunu koyu kırmızıya buladı. Asrialdikkat etmedi. Dinliyordu.İşte oradaydı, gümbürtünün ve çatlamanın ve Usti'nin dö-189

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANvünme sesinin altında hafifçe yükseliyordu."Akhran'ın cini! Bana katıl! Hemen! Fazla zamanımız yok!""Pukah!" diye bağırdı Asrial ve ortadan kayboldu.Bir peyniri göğsüne bastıran Usti başını eğdi ve ağladı. Ölümsüz düzlem ifritin yaklaşmasının dehşetiyle sallanıyorolsa da, Kaug sadece güçbela gömlebiliyordu, hacmi ufku birfırtına bulutu kümesi gibi karartıyor, gözlerinde şimşekler tit-reşiyor, gökgürültüsü ayağının altındaki yeri dövüyordu. Cinler, ellerinde her tür ve çeşitten silahla tahkimatlarınınaltında duruyorlardı. Bahçenin yukarısındaki şatonun balkon-larında, dişi cinler kollannı rahatlatmak için birbirlerine atmış,sessizce bekliyorlardı. İpekli kaftanlarla saklanmış, birden faz-la kuşakla sarılmış ince bellerde keskin ve parlak kılıçlar gizliy-di. Cinleri düştüğünde, dişi cinler dövüşe katılmaya hazırdılar. Kadim cin de ortaya çıktı. Onu neredeyse yutan ve gözden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 93: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

kaybeden çok geniş ipekli kaftanlar giymiş bir ölümsüzünufak, kurumuş kabuğu, iki devasa hadım tarafından bir tahtı-revanda kendi özel balkonuna taşınıyordu. Hadımların yanla-rında parlayan palalar asılıydı. Cinin de, ipeklerle kaplı dizle-rinde, dövülmüş ilk silah olabilecek bir süvari kılıcı vardı. Ta-sarımı o kadar eski ve ağzı o kadar paslanmıştı ki, kılıcın Us-ti'nin peynirlerinden birini bile kesebileceği şüpheliydi. Öne-mi olduğundan değil. Kaug'un kafasının düzlemin kenanndanyükseldiği görülebiliyordu ve ifrit heybetliydi -ölümsüzlerinhayal edebileceklerinden daha devasaydı. Cinlerin ordusunun başında Sond duruyordu. Elinde kılıç-la, dalgalanan zeminde dengesini korumaya çalışıyordu. Sağtarafında Fedj, sol tarafında Raja vardı. Arkalarında, sürgünle-rinin hakkını olabildiğince vermeye niyetli diğer cinler bekli-190

AKHRAN'IN KAHİNİ rlardı. Kayalar çatladı, ağaçlar devrildi. Gökyüzü karardı.Kaug'un hantal şekli batmakta olan güneşi sildi. Güneşin sonsıkları havada sürüklenen ve Sond'un ayağının dibine düşenbeyaz bir şeyi aydınlattı. Cin eğilerek o şeyi yerden aldı. Bu bir güldü ve cin çiçe-ğin koparıldığı çalılığın nerede yetiştiğini biliyordu. Gülü du-daklarına götürerek, gülle kaplı balkona doğru döndü. Nedi-ma'nın yüzü peçeli olduğu halde, Sond onun kendisinegülümsediğini anladı ve başını aceleyle çevirmeye zorlandığı,yüzündeki ifade umutsuzlukla bumşmaya dönüştüğü halde,ona cesaretle gülümsedi. Gözlerini kırpıştırarak gülü saygıylabelindeki kuşağa sokup Pukah aniden tam önündeki süslüçeşmenin sağından fırladığında, savaşı başlatacak emri vermekiçin hazırlanarak boğazını temizlemişti. "Nerelerdeydin?" dedi Sond sinirli bir şekilde. "Senin şumeleğin herkesi çıldırtıyor! Git onu bul, bir yere kilitle ve son-ra bak bakalım kendini faydalı kılabiliyor musun? Kılıcın nere-de? Raja, ona hançerini ver. Pukah, Akhran üzerine yeminederim ki..." Ama Pukah, Sond'u tamamıyla görmezden geldi. Çeşmeninortasındaki şeklin kenarından yukarı tırmanarak -kocamanmermer dudaklarından su fışkırtan mermer bir balık- heyke-lin solungaçlarına asıldı ve bağırdı, "Akhran'ın cini! Bana ka-tıl!"Cinler mırıldanmaya ve şikayet etmeye başladılar; dişi cin-lerin arasında ipek perdelerdeki rüzgar gibi bir hışırtı duyuldu."Pukah! Numara yapmanın sırası değil!" diye bağırdı Sondkızgınlıkla. Uzanarak, Pukah'ın ayaklarından birini yakaladı vecini tüneğinden aşağı çekmeye çabaladı. Kendini tekme savu-rarak kurtaran Pukah yüksek sesle bağırdı, "Beni dinleyin! Ka-191

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANug'u yenmek için bir planım var!" Mırıltılar kesildi. Sessizlik -ifritin gittikçe yaklaşmasıyla bir-likte ne kadar sessizlik olabilirse- bahçedeki bütün ölümsüz-lerin üzerine bir örtü gibi serildi. Asrial, Sond'un yanında gü-müş bir yıldız gibi patlayarak belirdi."Pukah! O kadar endişelendim ki! Nered..." Genç cin meleğe güzel ve sevgi dolu gözlerle baktı. Kafa-sını iki yana sallayarak, ona cevap vermek yerine artık onakuşkulu olsa da, bütün dikkatini vermiş ölümsüzler kalabalığı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 94: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

na hitap etmeye devam etti. "Kaug'u yenmek için bir planım var," diye tekrarladı Pu-kah, o kadar hızla ve öyle heyecanlı konuşuyordu ki, onugüç bela anlayabiliyorlardı. "Açıklayacak zamanım yok. Sade-ce beni takip edin ve ne söylersem razı olun."Mırıldanmalar tekrar başladı.Sond kaşlarını çattı, öfkesi tırmanarak, "Pukah, sana..." "Ölüler Diyarı!" dedi Pukah. Gergin sesi şikayetleri bıçakgibi kesti. "Ölüler Diyarını bekliyor! Şansınız yok! Akhran ne-rede? Tanrınız nerede?" Ölümsüzler birbirlerine kaygıyla baktılar. Herkesin yüre-ğinde olan, ama kimsenin dile getiremediği soruydu bu. "Size nerede olduğunu söyleyeceğim," diye devam etti Pu-kah, alçak ve ağırbaşlı bir tonla. "Akhran çadırında yatıyor, za-yıf ve yaralı, bir çok yarası yüzünden kanamalı. Bu yaralarınbazılarını Quar açtı. Ama diğerlerini" -boğazını temizlemekiçin bir an duraksadı- "diğerlerini kendi halkı açtı." Bahçe karardı. Pis kokulu bir rüzgar çığlık atarak ve uluya-rak esmeye başladı, hâlâ ayakta olan ağaçların dallarını kopa-rıp, tozu dumana katarak."İnançları azalıyor!" diye bağırdı Pukah yükselen fırtınaya,192

AKHRAN'IN KAHİNİ•f 'tin gelişine karşı. "Ölümsüzlerini kaybettiler! TanrılarınınA alannı duymadığını düşünüyorlar ve bu yüzden dua etme-di bıraktılar... ya da daha kötüsü -Quar'a dua ediyorlar! Eğeryenilirsek, bu sadece bizim için değil, Akhran için de son ola-cak!" Rüzgar yapabildiği her şeyi kırıp kopararak bahçeyi mah-vediyordu. Meleğin gümüş saçlarını tırmaladı, ama Asrialönemsemedi. Gözleri genç cindeydi."Seninleyiz Pukah!" diye bağırdı. Sond, başını hafifçe sallayarak onaylayan Fedj'e ve aynı şe-kilde başını sallayan Raja'ya baktı. Tozun ve kınlan dalların,yapraklann, çiçeklerin ve aniden bastıran yağmurun arasındangüçlükle görerek arkasına bakan Sond, diğer cinlerin de başsalladıklarını görür gibi oldu ve hatta kadim cinin tasdiki ol-duğunu düşündüğü şeyi belirttiğini duydu. "Pekala Pukah," dedi Sond gönülsüzce. "Senin planınauyacağız." Okkalı bir şekilde iç geçirerek, sanklı kafasından terlikliayaklanna kadar gurur ve önemle ürperen Pukah döndü veKaug'la karşılaşmaya hazırlandı.193

3 İfrit bahçenin dış duvarını ayağıyla ezdi ve yaklaşmasıylabirlikte rüzgarın şiddetini artırdı, gök gürlemeye, şimşeklerçakmaya başladı. Kaug hareket etmeden durduğunda, yer ar-tık sarsılmıyordu. Ölümsüz düzleme dehşet dolu ve uğursuzbir sessizlik çöktü. "Zamanınız doldu," diye gürledi ifrit, sesinin titreşimleridüzlemi tekrar titretmeye başladı. "Bu savaşçı tahkimatları gö-rünce ve silah taşımakta olduğunuzu fark edince, savaşmayıtercih ettiğiniz sonucuna varıyorum." "Hayır, hayır, merhametli Kaug," dedi Pukah mermer balı-ğın tepesinden. "Silahlarımızı sadece tevazuyla ayaklarınıza

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 95: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sermek için getirdik." Kaug'un gözleri şüpheyle kısıldı. "Bu doğru mu Sond?" di-ye sordu ifrit. "Sen kılıcını ayaklarıma sermek için mi getirdin?" "Daha ziyade ayaklarını kesmek için," diye mırıldandıSond, Pukah'a bakarak. "Hadi! Hadi!" dedi Pukah eliyle hızlı, ısrarlı bir hareket ya-parak. Ağzı yuttuğu öfkesi onu zehirliyormuşcasına çarpılan Sondifrite doğru ilerledi ve sert bir meydan okumayla kılıcı ucu Ka-ug'un parmak uçlarına gelecek şekilde savurdu. Diğer cinler AKHRAN'IN KAHİNİ, teker teker Sond'un yaptığını yaptılar ve çok geçmedenaskın ifrit bileklerine kadar çeşitli silahlarla kaplı duruyordu. "Tahkimatlara gelince" -Pukah yükselmiş yeni siperleri, ka-leleri ve duvarları açıklamak konusunda güçlük çekerek etrafı-na bakındı- "bunlar... ımm... sadece" -ilham öyle hızlı geldi kineredeyse tutunduğu balık heykelinden aşağıya düşüyordu-"sana yaklaşan sürprizle ilgili bir ipucu vermek için dikildi!" "Sürprizlerden hoşlanmam, minik Pukah," diye hırladı ifrit,kılıçları, palaları ve mızraklan devasa ayaklarının altında metaltozuna çevirerek. "Ah, ama bunu seveceksin. Kudretli ve Güçlü Kaug!" dediPukah, diğer cinlerin ona endişeyle bakmasına neden olan cid-di bir görkemle. "Dünya sana kötü davrandı Kaug. Şüpheci vegüvensiz oldun. Bu yüzden, seni, sana hizmet etme isteğimiz-de gerçekten içten olduğumuza ikna etmek için birşeyler yap-mamız gerektiğini biliyoruz. Ve bu yüzden" -Pukah duraksadı,gerilim dolu sessizliğin, söyleyeceklerini bekleyen soluksuzbekleyişin tadına vararak duraksadı— "sana bir ev inşa ettik." Sessizlik. Ölü sessizlik. Bahçe, yaşayan varlıklar yerine ce-setlerle de dolu olabilirdi. "Bu nasıl bir numara, minik Pukah?" dedi Kaug sonunda,kelimeleri şüpheyle gıcırdıyor, örkeyle titriyordu. "Asırlar ön-ce, iğrenç Tann Zhakrin'in gazabının beni Kürdin Denizi'nesürdüğünü biliyorsun. Benim evim orada ve Quar, Tek, Ger-çek Tanrı olarak hakkı olan yere geçmeyi başarana kadar daorada kalmalıyım..." "Öyle değil, Çok Sömürülen Kaug." Pukah kafasını iki ya-na salladı. "Tanrı Zhrakrin bana bir iyilik borçluydu -ne içinolduğunu tartışmayacağız- ama bana bir iyilik borçluydu vesana benden bir hediye olsun diye Sayın Efendim, seni serbest195

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANbırakmasını istedim. "Bu bir numara değil," diye ekledi Pukah aceleyle, Kaug'ungözlerinin kısılarak kırmızı alevlere dönüştüğünü görünce"Kendi içini araştır. Kendini engellenmiş, zincirlenmiş hissedi-yor musun?" Kaug'un çirkin yüzü kırıştı, bakışları dalgınlaştı. Tereddüt-le dev kollarını kaldırdı ve kaslarını sanki kelepçeli olup olma-dığını sınamak istermiş gibi esnetti. Kollan özgürce hareket et-ti ve yüzüne yavaşça, gitgide hoşnut olmuş ve tatminkar birifade yayıldı. "Haklısın minik Pukah," dedi Kaug endişeli bir bakışla."Özgürüm! Özgür! Ha! Ha! Ha!" Kollarını havaya kaldırarakyumruklarını göğe salladı. Neşesi ölümsüz düzlemde sismikdalgalar yarattı. Dişi cinlerin durdukları balkon korku verici bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 96: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

şekilde bel verdi ve kadınlar bir ipek koşuşturmasıyla içerikaçtılar. Onların kaçtıklannı gören Kaug pis pis gülümsedi vebakışlarını tekrar cine çevirdi. "Bu hediye için teşekkürler, mi-nik Pukah. Aslında, artık senin ve etrafındaki şu sızlanan kor-kakların bana hizmet etmek istediğinize gerçekten inanıyommve bunu yapmaya hemen şimdi başlayabilirsiniz. Sen Sond,bana Nedima diye bilinen dişi cini getir. Arzum...""Evini görmek istemiyor musun?" diye sözünü kesti Pukah."Ne?" Kaug ona sinirle baktı. "Evinizi görmek istemiyor musunuz, Haşmetmeapları? Mü-kemmel bir yatak odası var," dedi cin balığın tepesindeki ye-rinden. Kaug'un dikkatinin hâlâ balkonda olduğunu görerek,çileden çıkmış Sond'a kayarak uzandı ve sessiz olmasını hatır-latmak için böbreklerine acı verici bir şekilde tekme attı. "Vebiz yeni evinizi gezerken, Nedima size bütün güzelliğiyle şe-ref vermek için hazırlanmaya vakit bulur, Kaug, Büyüleyici196

AKHRAN'IN KAHİNİyakışıklılığı Olan." Kaug şaşırmıştı. İfrit şehvetle balkona bakmaya devam et-ti elini hafif sakallı çenesine sürttü ve dilini dudaklarında gez-dirdi, bu sonuncusunu aslında bu hareketiyle Sond'a işkenceettiğini bildiğinden yaptı. İfritin Nedima'ya karşı hafif bir ilgisivardı. Bu savaş kazanıldığında ve ölümsüzler sürüldüğünde,hiç şüphesiz daha alımlı bir çok dişi cini zevk için alıkoyacak-tı ve Nedima hiç şüphesiz bunlardan biri olacaktı. Pukah ne işler çeviriyordu? Kaug'a eziyet eden soru buy-du. Beyni cevaplar arıyor, ama cevap bulmak yerine, zihinselsüreci bir su değirmenine bağlanmış eşek gibi dönüp duruyor-du. Kaug, Pukah'a güvenmiyordu. İfrit kimseye güvenmiyordu-Tanrısı Quar da istisna değildi- ve Pukah'ın ayrıntılı bir ent-rika çevirdiğini biliyordu.Ama beni Zhakrin'in lanetinden kurtardı! Eşeği yavaş, ayaklannı sürüyerek dönmeye devam ettirende bu gerçekti. Kaug açıkça buna inanamıyordu. Çok, çokuzun zaman önce, Zhakrin, Sul Cevherinde kuvvetli bir güç-ken ve Quar dalkavukluk eden bir kurbağayken -tutkulu birkurbağa ama sonuçta bir kurbağa- Quar, Kaug'a Zhakrin'inKara Paladinlerinin Ulu Stepler'deki büyük kalelerine zararvermesini gizlice emretmişti. Genelde Kaug, Quar'ın emirleri-ne uymaktan azla zevk almazdı, ki -savaşa kadar- bunlar ge-nelde serkeş takipçilerin kafalarına dolu yağdırmak ya da ke-çi sürülerine salgın bulaştırmak gibi şeyler oldurdu. Ancak iş

Kara Paladinlerle savaşmaya geldiğinde, Kaug çok eğlendi. İf-rit -kalede mahsur kalanaların üzerine kızgın kayalar atmak-tan, onların cılız mızraklannı etinden çıkarıp, adamları taş du-varlara mıhlayan bir kuvvetle geri fırlatmaktan- o kadar çokzevk alıyordu ki, Kaug orada kalması gerekenden fazla kaldı.197

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANZhakrin kuşatılmış Paladinlerinin yardımına gelebildi. Kaug'a gazabıyla saldıran Tanrı, ifriti kudretli kollarıyla kal-dırdı ve Kaug'u Kürdin Denizi'ne çarptı. Ve bir Tanrının birbaşka Tanrının ölümsüzünü tamamıyla kontrol edebilmesi im-kansız olduğu halde, Zhakrin bir lanetin ifrite etki edebilmesi-ni başarmıştı -Zhakrin ifritin geliş gidişlerinin izini hep süre-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 97: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

bilsin diye Kaug'un bundan böyle Kürdin Denizi'nde yaşama-sı gerektiğini bildirmişti. Quar bu hakareti uysalca yuttu -o zaman başka ne yapa-bilirdi ki? Ve Kaug, şer Tanrının uğursuz bakışlan altında su-lak bir mağarada yaşamak zorunda kalmıştı. Ama Quar ve if-riti artık Zhakrin'e karşı duyduklan müşterek nefrette buluş-muşlardı ve Kaug'un sürülmesinden kısa süre sonra Quar, şerTanrıyla, sonunda Zhakrin'in kendisinin bir balığa indirgen-mesiyle sona erecek incelikli savaşına başlamıştı. "Ve şimdi Pukah beni özgür bıraktı," diye düşündü Kaug."Zhakrin'i beni serbest bırakmaya ikna etti. Bu o kadar da zorolmamalı." İfrit dudağını büktü. "Zhakrin artık ne ki? Şekli ol-mayan bir hayalet. İsteseydim kendimi serbest kılabilirdim,ama o mağaraya alıştım. Zhakrin, Pukah'a ölümsüzlerini Serin-da'dan kurtardığı için bir iyilik borçluydu ve Şer Tanrının bü-yüklüğünün onurundan kaynaklandığını herkes bilir. Ama pu-kah neden bu iyiliği benim içim kullansın, tabi..." -zihinseleşek durdu- "tabi Pukah benden hoşlanmıyorsa!" "Elbette. Bunun daha önce farkına varmalıydım," diye mı-rıldandı Kaug kendi kendine, aşağıdan onu endişeyle seyret-mekte olan cinlere bir yanardağ gürlemesi gibi gelen alçak birsesle. "Pukah kendine hizmet eden bir piç. Bunu hep biliyor-dum. Ölümsüz Efendisi, Kudretli Akhran kanayarak, ölüm dö-şeğinde yatıyor. Dünyevi efendisi küstah Khardan Güneşin Ör-198

AKHRAN'IN KAHİNİ ü'nü geçti, ama çok geçmeden kendini insanlannın yarattığı,daha büyük bir tehlikenin içinde bulacak. Pukah gerçekten de,dürüstlükle, kendi sefil postunu kurtarmaya çalışıyor olabilirmi? Eğer bu zavallı solucan gerçekten de karnının üzerinde sü-rünmeye zorlandıysa, hoşça vakit geçirebilirim!" "Pekala minik Pukah," dedi Kaug yüksek sesle, ağırlığınıbir ayağından ötekine vererek ve bunu yaparken de üç sağ-lam taş kuleyi ezerek, "Yaptığın şu eve bakacağım. Sen de ba-na, tıpkı Nedima gibi, eşlik edeceksin elbette." "Nedima mı?" Pukah'ın yüzünden endişeli bir kaş çatış hızlageçti. Dikkatle seyretmekte olan Kaug bunu kaçırmadı ve kendikendine gülümsedi. "Ama Nedima hazır değil. Ooo Sabırsız Ka-ug, kadınlann, özellikle de hoşnut etmeyi gerçekten arzu ettik-leri biri söz konusu olduğunda kılı kırk yardıklarını bilirsiniz." "Ona söyle onu olduğu gibi alacağım," dedi Kaug, bir mi-nareyi ikiye bölen ve yere çarpmasına neden olan bir kahka-hayla. "Koş ve onu getir, minik Pukah. Yeni evimi görmek içinsabırsızlanıyorum!" Balıktan aşağı inen Pukah kaşlarını çatmış Sond'la karşılaş-tı. "Her şey yolunda gidecek. Bana güven," diye fısıldadı Pu-kah aceleyle. "Öyle olacağını biliyoaım," dedi Sond ciddiyetle. "Ben deseninle geliyorum.""Hayır, geliniyorsun!" dedi Pukah. "Her şeyi mahveder bu." "Evet, geliyorum. Nedima'yla hiçbir yere gitmiyorsun.Onun kılığına gireceğim..."Pukah ona sert bir şekilde baktı. "Bu bacaklarla mı?" İki cin hâlâ tartışarak bahçede gözden kayboldular ve sa-rayda cisimleştiler. Kendi planında kararlı, Nedima'nın ona eş-lik etmesi şeklindeki ani, beklenmedik istekle altüst olan Pu-199

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 98: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkah, Sond'la hareme girmeye çalışırken yollarını kesene kadaAsrial'ın da onlarla birlikte geldiğini fark etmemişti. "Asrial, büyüleyici güzelim!" Pukah ellerini meleğin kollarına koydu ve onu yolundan nazikçe çekmeye çabaladı. "Ba:ka zaman olsa seni görmek ağrıyan kalbime ilaç gibi gelirdiama şu an şu kötü ifritle ilgilenmem gerek...""Biliyorum," dedi Asrial sertçe. "Ben de seninle geliyorum. "Son zamanlarda ne kadar da popüler oldum," dedi Pukaoldukça sinirli bir şekilde. "Herkes benimle gelmek istiyor.Bunu takdir ettiğinden emin olmak için Sond'a yan gözle bakan Pukah uzun uzun iç geçirdi. "Dayanılmaz olduğumu biliyorum meleğim ve benden bir saniye bile ayrılmak istemediğini de, ama..." Pukah'ın dili kekelemeye başladı. Kollarında tuttuğu artı'Asrial değil Nedima'ydı. "Hey, bu da ne?" diye homurdandı Sond, ikisini ayırmakiçin ileri atılırken, birden Nedima -gerçek Nedima- yanındabelirdi. Yüzü solgun olan dişi cin titreyen elini dizginlercesineAsrial'a koydu. "Hayır. Kendini feda etmeyi önermen harikabir şey, ama ben gide..." -hafifçe yutkundu, sonra kelimeyi cesaretle söyledi- "giderim Kaug'la. Serinda'da bizim için nyaptığını biliyorum ve ben... biz" -Sond'un elini tuttu- "senden bunu isteyemeyiz..." "Benden istemiyorsun", diye sözünü kesti Asrial. Dişi cinbakmadı bile, gözleri Pukah'ınkilerdeydi. "Buna ben kendikarar verdim." "Bu tehlikeli meleğim," dedi Pukah yumuşak bir şekild"Ne yapmam gerektiğini bilmiyorsun ve eğer ters giden bir şeolursa, tehditini yerine getirir!"200

AKHRAN'IN KAHİNİ "Korkmuyorum. Sen bana göz kulak olursun," diye cevapverdi Asrial gülümseyerek. "Serinda'da göz kulak olduğum gibi mi?" dedi Pukah öz-lemle, altın sarısı saçları okşayarak. Cesur olmak için epeygayret gösterse de korkudan titreyen Nedima'ya baktı. "Nedi-ma'nm bir faydası dokunmaz," diye mırıldandı Pukah ikincikişiliğine- "Kendinden geçmek üzere. Asrial cesur, güçlü.Onun becerikli olduğunu kimse benden iyi bilemez."""Ama ya... sen bilirsen?" diye sordu diğer Pukah ciddiyetle. "İcabına bakarım," diye cevap verdi Pukah. "Pekala," dediyüksek sesle. "Gelebilirsin, ama bir söz vermelisin Asrial —sor-gusuz sualsiz sana dediklerimi yapacağına dair söz vermeli-sin."Asrial kaşlarını çattı. "Neden, ne demek..." "Minik Pukah!" İfritin devasa gözbebeği haremin pencere-sinde belirdi ve dişi cinlerin panikle kaçmalarına neden oldu.Peçeyi hızla yüzüne çeken Nedima, gölgelere sindi. Sond onuKaug'un görüşünden saklamak için ileri sıçradı. "Çabuk ol!" di-ye kükredi Kaug, pencere camını çatlatarak. Gözleri devrildive şehvetle göz kırptı. "Hazzımı hızla almalı, sonra efendimedönmeliyim." İfriti bu kadar yakından görüp, sözlerinin korkunçimalarını anlayan Asrial, Pukah'ın hissettiği bir ürpertiyi engel-leyemedi. "Küçük kadınımla ne yapıyorsun minik Pukah?" diye ho-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 99: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

murdandı Kaug. "İlginize değip değmediğinden emin olmak için onu denet-liyorum Sayın Kaug," diye bağırdı Pukah. Hızlı bir fısıltıyla tıs-ladı, "Bana itaat edeceğine Mathew'un hayatı üzerine yemin et!"Pukah'ın beklenmedik ciddiyeti karşında korkuya kapılan,201

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANetmesi istenen yeminin büyüklüğünden dehşete düşen Asrialona konuşmadan baktı. "Yemin et!" dedi Pukah sertçe, onu hafifçe sarsarak. "Yok-sa Sond'u Nedima kılığına sokmak zorunda kalınm ve o za-man hiçbirimiz hayatta kalamayız!""Yemin ederim.""Mathew'un hayatı üzerine," diye ısrar etti Pukah. "Söyle.""Pukah!" diye köpürdü Kaug."Söyle!" "Sana itaat edeceğime... Mathew'un hayatı üzerine... yeminederim!" Sözcükler meleğin solgun ve tireyen dudaklarındandöküldü. Rahatlayarak iç geçiren Pukah, Asrial'ı yüksek sesle alnın-dan öptü, sonra elini tuttu. "Sond," dedi cine dönerek alçak sesle, "ben gittiğimde,sen, Fedj ve hiçbir işe yaramayan Usti, Khardan'la Zohra'yakoşmalısınız. Kaug'un dediği gibi, korkunç bir tehlikede ola-caklar! Elveda! Ah... ve Sond," diye ekledi Pukah endişeyle,"Akhran Hazretleri'ne bütün bunların tamamıyla benim fikrimolduğunu söylersin, değil mi?""Evet, ama...""Benim fikrim. Unutmazsın değil mi?""Hayır, ama...""Ona söyleyecek misin?" "Evet, eğer istediğin buysa," dedi Sond sabırsızlıkla. "Amaneden ona kendin söylemi..."Sesi kesildi. Cin, melek ve ifrit gitmişlerdi.202

A "Ulaşımı ben hallederim, patron -sana 'patron' dememinbir sakıncası var mı patron?" diye sordu Pukah tevazuyla. "Hem de hiç," dedi Kaug, Asrial'a pis pis sırıtıp gülümse-yerek. "Hatta buna alışsan iyi olur minik Pukah." "Ben de tam bunu düşünüyordum," dedi Pukah, zarif birselamla -bir yandan da- vücudunu Asrial'la ifrit arasından tut-mayı başararak. "Dediğim gibi patron, kendinizi daha müna-sip bir boyuta indirgerseniz ulaşımı hallederim."Aniden şüphelenen Kaug, Pukah'a yakından baktı. "Yeni yatağınıza sığmakta güçlük çekeceksiniz, patron," di-ye belirtti Pukah gözlerini yere çevirip, yanakları hafifçe kı-zararak. Kaug'un içinde tek uyanan şüphe duygusu değildi. Pu-kah'ın yatağa yaptığı sevimli gönderme onu tahrik etti. İfritonu tekrar görene kadar dişi cinin gerçekten ne kadar güzelolduğunu unutmuştu. Nedima'yla onu kaçırdığı zaman bahçe-deki mücadelelerinin canlı anıları -onun yumuşak tenini his-setmek, vücudunun sevimliliğinin eşsizliği- kanının karınca-lanmasına, kalın baldırlannın şehvetle ağrımasına neden olu-yordu.Kaug yine de dikkatliydi. Belindeki ateş ne kadar sıcaksa,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 100: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANzihnindeki buz da o kadar soğuktu. Bu değerli Pukah'ı, Kharmani'ye tapınanların, gelinin çeyizindeki mücevherleri inceler-ken kullandığı titiz, hesaplayan gözleriyle inceledi.Bir kusur bulamadı. Sıska, genç cinden yüzlerce kat daha güçlü olan Kaug, pu_kah'ı bir top gibi yuvarlayabilir ve onu Sul'ün ebedi boşluğu-na, orada sonsuza kadar takati kesilsin diye fırlatabilirdi ve buesnada cinin son çığlığı için bir ciğer dolusu nefes almasınayetmeyecek kadar zaman harcardı. "Haklısın minik Pukah," dedi Kaug, cinden sadece iki başve bir omuz büyük bir cüsseye küçülerek. "Şey için... öhö...yatak için fazla büyük gelmek istemem." Gülerek elini Asrial'adoladı ve meleği kendi yanına çekti. Solgun bir şekilde gülümseyen Pukah ellerini çırptı ve üçüyolculuklarına başladılar. Arkalarında, ölümsüz düzlemde, cinler birbirlerine endişe-li bir şaşkınlıkla baktılar ve sonra siperlerini yeniden inşa et-meye başladılar."Neredeyiz?" diye ısrarla sordu Kaug, ters ters bakarak. "Sizin dikkatinize değmeyecek alandaki önemsiz bir dağ-da, patron," diye cevap verdi Pukah. Üçlü, yüksekliği, dizlerinde bulutların oynadığı ve güneşinzirveye ulaşmak için sıçramak zorunda kalacağı kadar muaz-zam yükseklikte bir dağın orta yerinde durdular. Dik kayalı te-pesini daima kır bir don kaplıyordu; yazın sıcağı doruğa aslaulaşmıyordu. Dağda hiçbir şey ve hiç kimse yaşamıyordu. Acısoğuk kanı donduruyor ve ciğerlerdeki havayı emiyordu. Da-ğın gölgesinde yaşayanların efsanelerine göre, bütün dünya,Sul kutsamadan önce, bir zamanlar bu dağ kadar ıssızdı; ve bu204

AKHRAN'IN KAHİNİ.. jgn, dağ Sul'ün Laneti adını aldı. Kaug bunu bilmiyordu, umrunda da değildi. Sözde dişi ci-. kavrayışında titrediğini hissediyordu ve artık cinlerle onuessul edecek bir savaşa girişmediğinden açlığını tatmin et-mek konusunda sabırsızdı. "İkametgahınıza giden kapılar patron," dedi Pukah başıylaselam vererek. Cin konuşurken, parlayan mücevherlerle süslenmiş altın-dan ve yirmi metre yüksekliğinde iki muazzam kapı şekillen-di ve dağın kayaları arasında oluştu. Pukah'ın emriyle -"Akh-ran'ın iradesiyle!"— kapılar sessiz menteşelerin üzerinde yavaş-ça içeriye doğru açıldı. Dağın kıraç, rüzgarlı manzarasını terkeden Kaug, Asrial'ı beraberinde sürükleyerek altın kapılardaniçeri girdi. İfrit derin bir nefes aldı. Meleği kavrayışı zayıfladı. Kaugkendine engel olamıyordu. Korkudan hareketsiz kalmıştı. Gökkuşağının her renginden en narin desenlerle yapılmışgoblenlerin kapladığı altın duvarlar, o kadar yükseklereuzanıyordu ki, tavan kristal lambalar yerine yıldızlarla aydınla-tılmış gibi görünüyordu. Sul'ün Cevherinin her yüzeyinden na-rin ve sevimli nesneler gümüş kaplama zeminde duruyor yada yaldızlı duvarlardan ya da nadir saksuldan oyulmuş süslümasalardan sarkıyordu. Ve ifrit bu harikulade koridordan ağzıhayretten açık bir halde geçerken, Pukah kapı ardına kapı açı-yor, hepsi de en güzel işçilikle, en nadir ve en kıymetli mal-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 101: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

zemelerden yapılmış mobilyalarla dolu oda ardına oda, daireardına daire gösteriyordu."Çmar'ın bile böyle bir evi yok!" diye mınldandı Kaug. "Yatak odası," dedi Pukah bir kapıyı açarak. "İkinci yatakodası, üçüncü yatak odası, dördüncü yatak odası ve dağın kal-205

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANbine kadar birkaç mil boyunca böyle devam edip gidiyor. Son-ra etkilemek istediklerinizle sohbet edeceğiniz divan" -Pukahbenzer bir kapı açtı- "ve eğer arzu ederseniz, kendi kendiniz-le sohbet edeceğiniz divan ve sonra" -kapıları açmaya devametti- "burası yazlık daireleriniz ve burası kışlık daireleriniz veburası bahar daireleriniz ve burası kışla bahar arası daireleri-niz ve..." "Yeter!" diye bağırdı Kaug, zenginliğin görünüşe göre son-suz gösterisinden yorulmaya başlayarak. "Gerçekten etkilendi-ğimi kabul ediyorum, minik Pukah" -cin tekrar başıyla selamverdi- "ve beni kandırmaya çalıştığını düşündüğüm için özürdiliyorum." Pukah'ın gözleri büyüdü, yüzü acıyla buruştu. "Patron, na-sıl olur?" diye feryat etti, sarsılmış bir halde. Kaug bir elini salladı. "Özür diliyorum. Ve şimdi" -ifrit As-rial'ı kuvvetle kendine çekti- "yatak odalarından birine çekile-ceğiz, eğer bana nerede olduklarını söyleyebilirsen?" İfrit geri-singeri koridora baktı. Bütün kapılar -ve hepsi de kapalıydı-bütün diğer kapılarla aynı görünüyordu. "Ah, ama önce," dedi Pukah, ifritin zihninin meşgul olma*sından faydalanıp Asrial'ın elini onunkinden kaydırarak. "Ön-ce değersiz kadın yıkanmalı ve parfüm sürmeli ve en güzelgiysilerini giymeli ve küçük ayaklarına kına sürmeli ve gözka-paklannı..." "Bunlar umrumda değil!" diye köpürdü ifrit, engellenmiştutkuları çirkin yüzünü kızartarak. Kaug boyca uzamaya veence şişmeye başladı. "O halde bu bir numaraydı ha, minikPukah? Son numaran olacak!" yükselen ifrit devasa ellerini ci-ne doğru uzattı.Kaug'u görmezden gelen Pukah doğrudan Asrial'ın korku206

AKHRAN'IN KAHİNİdolu gözlerine baktı. "Koş," dedi ona. "Koş ve dağın kapıları-nı arkandan kapat." Meleği yakalayan Pukah onu bir kenara itti ve sonra kapı-ların aksi istikametine, parıldayan koridordan aşağı fırladı. İf-ritin kapmaya çalışan elleri cinin kaçışının bıraktığı esinti dı-şında bir şeyi yakalayamadı. "Seni bırakmayacağım!" diye çılgınca bağırdı Asrial, hoşkalsa ne yapabileceği şüpheliydi ama. "Yemin ettin!" Pukah'ın muzaffer sesi süzülerek ona ulaştı.Altın duvarlar sesi aldı, kelimeler yıldızlı tavanda yankılandı vegümüş kaplama zeminden sekti.Yemin ettin! Yemin! Yemin!Matheıv'un hayatı üzerine... Yumruklarını hüsranla sıkan Asrial, Pukah'ın dediğini yap-tı. Dönerek cinin gittiği yönün aksi istikametinde koştu. İfritona doğru hamle etti, ama melek ipek pantolon ve peçeyi çı-kardı. Sırtında beyaz kanatlar bitti. Kaug'un kavrayışından uça-rak incelikle kaçtı ve koridorun sonundaki altın kapılara hızla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 102: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ulaştı. İki ayrı yöne kaçan avının ardından bakan Kaug hangisinitakip edeceği konusunda şaşkınlığa düştü. Cevap, bunu birkez düşünmüştü, basitti. Önce Pukah'ı yakalayacak, o yalancıdili cinin tilkimsi kafasından sökecek, bacaklarını düğümleye-cek ve onu yatağın üzerindeki tavanda kancaya takacaktı.Sonra, boş kaldığında, Kaug, sevgilisini serbest bırakması içinyapabileceği her şeyi yapmaktan mutlu olacak meleği bulupgetirecekti. İfrit, bükülen ve dönen, dağın kalbine doğru daha ve da-ha derine giden uzun koridordan aşağı, korkmuş yüz ceylanhızıyla koşmakta olan Pukah'ı izleme işine koyuldu.207

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANKoş! Koş ve dağın kapılarım arkandan kapat. Dışarı çıkan Asrial, devasa, altın kapı halkalarını iki eliylebirden kavradı ve onları bütün gücüyle çekti. Kayaya sert birşekilde oturmuş olan kapılar kımıldamayı reddetti. Asrial, Promenthas'a ona güç vermesi için dua etti ve kud-retli kapılar yavaş yavaş, ağır ağır menteşelerinde dönmeyebaşladılar. Melek dağın içinden Kaug'un tehditler savurduğu-nu duydu; öfkesi meleğin bastığı yeri sallıyordu. Tereddüt et-ti...Matheıv'un hayatı üzerine! Asrial son bir kez çekti. Devasa kapılar, meleğin kalbini so-ğuk demir gibi delen garip, yankılı bir gümbürtüyle kapandı. Dağın içinde Kaug büyük kapılann kapandığını duydu,ama üzerinde düşünmedi... ta ki, birden, etrafındaki her şeytam ve mutlak bir karanlığa gömülünceye kadar.Soğuk demir.Asrial, ellerini kalbine bastırınca, anladı."Ah, Pukah, hayır!" diye inledi. Kapılara koşan melek onlan yumruklanyla çılgınca dövdü,ama yanıt yoktu. Tekrar tekrar bağırdı -bildiği her dilde"Akhran'm iradesiyle!" - Pukah'ın kapıları açmak için kullandığını duyduğu emir kelimeleri- ama karşılık gelmedi. "Akhran'ın iradesiyle!" dedi son bir kez, ama bu bir fısıltıneredeyse bir duaydı. Çaresiz bir acıyla seyreden melek, altın kapılann solmayaparlayan mücevherlerin ışığının azalmaya ve kararmaya başladığını gördü. Giriş ortadan kayboldu ve Asrial rüzgarlı, soğuk ve kıradağda tek başına kaldı.208

5 Pukah, Sul'ün Laneti olarak bilinen dağın derinliklerinde,rahatça yerleşmiş halde, ufak bir mağarada -aslında mağara-dan ziyade bir yarıkta- oturuyordu. Birkaç ipekli mindere ya-yılıp oturmuş, nargile içmekte olan genç cin çağıldayan suyunrahatlatıcı sesini dinledi -zaman zaman kapana kıstırılmış ifri-tin vahşi bağırış ve haykırışlarıyla kesilen bir ses. "Üzüldüğüm tek nokta, dostum," dedi Pukah en büyükdestekçisi olan kendisine sevinçle, "Kaug dağın demirden ya-pıldığını keşfettiğinde çirkin yüzündeki ifadeyi görememiş ol-mamız. Bu Sultan'ın, Benario'nun adı çıkmış takipçisi Saad ta-rafından çalman kemerindeki bütün yakutlara değerdi. O hi-kayeyi sana anlatmış mıydım?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 103: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Pukah'm ikinci kişiliği bu noktada hafifçe iç geçirdi, çünkühikayeyi sayısız defa dinlemişti ve anlatıcı kadar ya da ondanda iyi biliyordu. Aynca bu hikayeyi ve gelecek gün ve gece-lerde -daha da uzun yıllara, bitmez tükenmez on yıllara vesonsuz asırlara uzanan uzun günler ve geceler boyunca- da-ha bir çok, bir çok hikayeyi de dinlemeye mahkum olduğunubiliyordu. Ama diğer Pukah, o ufacık iç geçirmeden sonra, Sa-ad'la Sultan'ın Yakutla Süslü Kemeri hikayesini hiç duymadı-ğını ve dinlemeyi dört gözle beklediği karşılığını verdi cesur- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANca ve yürekli bir şekilde. "O halde anlatacağım," dedi Pukah hayli hoşnut bir halde.Asap bozucu hikayeyi anlatmaya başladı ve tam hırsızın, Sul-tan'ın muhafızları tarafından ele geçirilmekten sakınmak içjnyüz yetmiş dört tane yakutu yuttuğu kısma gelmişti ki, ifrittengelen özellikle yırtıcı bir haykırış sözünü yanda kesti. Gençcin sinirle kaşlarını çattı ve nargilenin titreme sonucu ters dö-nen çubuğunu düzeltti. "Kaug'un bizi bulması sence ne kadar sürer?" diye sorduPukah kendine oldukça endişeli bir ses tonuyla."Ah, birkaç asır sanırım," diye belirtti Pukah güvenle. "Ben de öyle düşünüyomm," diye belirtti Pukah, temin ol-muş bir şekilde. Çok muazzam bir kükreme çanak çömleği takırdattı ve ah-şap kaseleri yerde dans ettirdi. "Ve o bizi bulana kadar," diye devam etti Pukah, "içimizdeen akıllı ben olduğumdan -tanıdığım bütün ölümsüzlerin enakıllısı olduğumu düşünmeye başlıyorum- eminim ki, bu de-mir tuzaktan kurtulmanın bir yolunu bulmuş olurum. Ve son-ra -benim tatlı, meleklerin en güzeli- meleğimle tekrar bir ara-ya gelirim ve Akhran Hazretleri beni saraylann en şahanesiy-le ödüllendirir. Bin odası olur. Evet, bin odası." Minderlereyaslanıp dumanın dudaklarından tembelce çıkıp kıvrılmasınaizin veren Pukah gülümsedi ve gözlerini kapadı. "Sanırım he-men şimdi planlamaya başlayacağım..." İkinci kişilik -Saad'ın sonunu hep özellikle iç burkucu bul-muş olduğundan- rahatlayarak iç geçirdi ve uyumaya gitti. Cinin üstünde, altında ve her yanında, Sul'ün Laneti olarakbilinen dağ, ifritin gazabıyla gürlüyor ve sarsılıyordu. Ulu Step-lerin, dağın eteklerinde uzun tüylü keçiler yetiştiren, o birkaç210

AKHRAN'IN KAHİNİdayanıklı bedevi kabilesi, dağın yarılıp açılacağından emin ol-muş bir şekilde, sürülerini dehşet içinde kaçırdılar. Ancak dağ sapasağlam kaldı. Demire hapsedilmiş olan Ka-ug öfkelenmek ve fırtına estirmek dışında bütün gücünü kay-betmişti. Kaçabileceği bir yol yoktu. O zamandan bu yana dağdan Kaug'un Laneti diye bahset-mek Tanrılar arasında bir şaka haline geldi. Ama Sond, Fedj, Akhran'ın ölümsüzleri ve Promenthas'msevecen bir meleği için dağ bundan böyle Pukah'ın Tepesiydi.211

<

Xcû

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 104: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

z<LU• ???2a:0

cc

o.

1 Ahmet şiltesinden gönülsüzce kalktı. Yumuşak bir kol, onugeri çağırarak boynuna dolandı. Sıcak dudaklar, henüz tadıl-mamış zevklerin sözünü fısıldayarak boğazına dokundu. Dire-nemeyen Ahmet başını, yastığın üzerine dökülen altın rengisaç yağmuruna gömdü ve dudaklar ve et tarafından birkaç so-luksuz dakika boyunca tatlılıkla ikna edilsin diye bıraktı ken-dini. Sonra, şehvetin içinde tekrar kabardığını hissedip inleye-rek, yatağından aceleyle kalktı ve giyinmeye gitti. Bir koluna yaslanmış, minderlerin arasında takatsizce uza-nan, çıplaklığı sadece ince bir battaniyeyle örtünmüş olanMeryem, lamba ışığında parlatılmış altın gibi parlayan karma-karışık saçlarının arasından Ahmet'e baktı."Gitmek zorunda mısın?" diye sordu somurtarak. "Gece nöbetinden sorumlu subayım," dedi Ahmet kısaca,ama kaçınmaya çalışsa da pürüzsüz beyaz tene büyük bir ar-zuyla bakmaktan kendini alıkoyamayarak. Zırhını bağlarken elleri kaydı ve kısa bir küfür salladı.Yatağından kalkan Meryem, battaniyeyi çadır zemininekaydırarak yanına gitti. "Bırak da ben yapayım," dedi, Ahmet'in titreyen ellerini ite-rek. MARGARET WEIS &TRACY HICKMAN "Örtün! Biri görecek!" dedi Ahmet utanarak, lambanın ale-vini aceleyle söndürdü. "Ne önemi var?" diye sordu Meryem omuz silkip tokalarıustalıkla tutturarak. "Bir kadının olduğunu herkes biliyor." "Ah, ama ne kadın olduğunu bilmiyorlar!" diye karşılık ver-di Ahmet, Meryem'i kendine çekip öperek. "Kannadi bile de-di ki..." "Kannadi mi?" Ahmet'i geri iten Meryem ona korkuyla bak-tı. "Kannadi'nin benden haberi mi var?" "Elbette." Ahmet omuz silkti. "Laf yayılıyor. O benim ko-mutanım. Endişelenme sevgilim." Elleri tutku olduğunu dü-şündüğü şeyle titreyen vücutta gezindi. "Ona seni koruda bul-duğumu söyledim. Kafasını iki yana salladı ve kalbimi ver-memde bir sorun olmadığını, sadece kellemi vermememi söy-ledi.""Öyleyse kim olduğumu bilmiyor?" "Gerçek kimliğin hakkında hiçbir şey bilmiyor, ceylan göz-lü," dedi Ahmet sevgiyle. "Nasıl bilebilir? Yüzünü peçeli tutu-yorsun. Ayrıca, neden senin Sultan'ın kızı olduğunu fark etsinki? Birlikleri babanı ele geçirdiğinde seni ancak birkaç dakika-lığına görmüş olmalı." "Kannadi de beni senin kadar gördü, seni aptal," diye mı-rıldandı Meryem. Yüksek sesle, "Kalbini verdin mi peki?" diye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 105: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

cilveyle mırıldandı. Kolları Ahmet'in beline dolandı. "Verdiğimi biliyorsun!" diye soluklandı Ahmet tutkuyla."Meryem, neden benimle evlenmiyorsun?""Değmem..." diye söz başladı Meryem, başını eğerek. "Ayağına terlik olmaya bile değmeyen benim!" dedi Ahmetciddiyetle. "Seni bütün kalbimle seviyorum! Asla bir başkasınısevmeyeceğim!"216

AKHRAN'IN KAHİNİ "Belki, o zaman, günün birinde beni karın yapmana izinveririm," dedi Meryem, okşamalarıyla yumuşamış gibi görüne-rek. "Kannadi öldüğünde ve sen de Amir...""Böyle konuşma!" dedi Ahmet aniden, yüzü karararak."Bu doğru! Amir olacaksın! Biliyomm, gördüm!""Saçma, güvercinim." Ahmet omuz silkti. "Oğullan var." "Oğullan idare etmenin yolları vardır," diye fısıldadı Mer-yem, kollarını Ahmet'in boynuna uzatarak. Ahmet onu kendinden uzaklaştırdı. "Böyle konuşma de-dim," diye karşılık verdi, sesi aniden soğuklaşmıştı. Meryem'esırtını dönerek çadır direğinde asılı duran kılıcına uzandı. Fazla ileri gittiğini gördüğü halde, Meryem gülümsedi -ka-ranlığın gizlediği, şeytanca, tatsız bir gülümsemeyle. "Hayır,henüz hazır değilsin," dedi kendi kendine. "Ama olacaksın.Her geçen gün yaklaşıyorsun." Başını ellerinin arasına koyan Meryem yumuşak bir şekil-de ağlamaya başladı. "Beni sevmiyorsun!" Buna verilebilecek tek bir cevap olabilirdi ve öfkesi Mer-yem'in gözyaşlarıyla eriyen Ahmet o cevabı verdi -nöbettekisubayın nöbetini devralmaya yarım saat gecikti ve aceleyle vesertçe azarlandı, onu daha sert bir cezadan kurtaran tek şeyAmir'in gözdesi olduğunun bilinmesiydi. Ahmet nihayet gittiğinde, Meryem rahatlayarak iç geçirdi.Tutku terini yıkayarak giyindi, giymek zorunda olduğu yeşilketenden kötü kaftana beğenmeyerek bakıp, sarayda giydiğiipeklerin ve mücevherlerin hayalini kurdu hasretle. "Bir gün," dedi azimle, bir köşede bir yığın halinde duranAhmet'in kaftanıyla konuşarak. "Bir gün bütün bunlara ve da-ha fazlasına sahip olacağım, hareminde baş cariye olduğum-da. Ve evet, sen de Amir olacaksın! Kannadi bu savaşta ölmez-217

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANse, ki artık kazanıldığına göre olası gözükmüyor, o halde bel-ki Kich'de ölümcül bir kaza gelir başına. Ve sonra, oğulları dabirer birer hasta düşer ve ölür." Elini yastığına uzatarak, için_de, sıkıca sarılmış ve çeşitli renklerde kurdelalarla bağlanmışbir çok parşömen bulunan bir torba çıkardı. Bunları okşaya-rak ve gülümseyerek, Kannadi'nin oğullarının çeşitli şekillerdeölümlerini kafasından canlandırdı. Ahmet'in İmparator'un da-ha ve daha çok sevgisini kazanırken haberleri alışını canlan-dırdı. Ona baktığını ve alt dudağını ısırdığını ama sessiz kaldı-ğını gördü, o âna kadar -milyonlara hükmedebileceği halde-kendisine bir kişi tarafından hükmedildiğini öğrenmişti. Meryem tatlılıkla gülümsedi ve yeşil kaftanını giydi. Ah-met'in bir hediyesiydi ve bu yüzden -Ahmet'e karşılayabilece-ğinden fazlasına malolduysa da, zavallı bir şeydi- onu giymekzoaındaydı. Sonra geleceği gördüğü kasesini aldı ve suyla dol-durdu. Zihnini bütün rahatsız edici düşüncelerden anndırarak,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 106: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

gizli dini şarkıyı söylemeye başladı ve çok geçmeden kasedebir görüntü şekillendi. Şekle bakan Meryem kadınlara hiç ya-kışmayan sözler söyledi. Aceleyle ayağa kalktı, başının ve yü-zünün etrafına yeşil ve altın rengi pullarla süslü ipekten birpeçeyi -sersem delikanlının bir hediyesi daha- sardı ve Ah-met'in çadınndan dışarı süzüldü.218

2 "Sana İmam'ı görmem gerek diyorum!" diye ısrar etti Mer-yem. "Çok aeil bir mesele." "Ama hanımefendi, gecenin körü!" diye itiraz etti, artık kö-lelerin yerine Faysal'a hizmet eden asker-rahiplerden biri, sıra-dan erkeklerin İmam'ın kişisel ihtiyaçlarına karşılık vermekkonusunda değersiz oldukları düşünülüyordu. "İmam dinlen-meli..." "Asla dinlenmem," diye nazik bir ses geldi mum ışığıyla ay-dınlanan koçbaşı sunağının arkasında koyulaşan gecenin göl-geleri arasından. "Quar göklerde nöbet tutuyor. Ben dünyada.Gecenin karanlık saatlerinde bana ihtiyacı olan kim?" "Kendine Meryem diyen biri, Efendim," diye cevap verdirahip, kendini yere atıp, odaya bizzat İmparator girdiğinde ya-pacağı gibi yüzükoyun yere kapandı. Ya da belki İmparatoriçin bu kadar aşağılarda sürünmezdi, ki İmparator -Faysal şim-di bunu öğretiyordu- sadece faniydi. "Meryem!" Yumuşak ses göze çarpmayacak şekilde değiş-ti. Burnu yere değen asker-rahip bunu duymadı. Meryem duy-du ve kendini yere atmanın politik olduğunu düşündüğünden,muzaffer bir edayla gülümsedi. "Bırak kadın yaklaşsın," dediFaysal asaletle. "Ve sen de bizi yalnız bırak." MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN Asker-rahip ayağa fırladı ve başıyla selam vererek ç^,Meryem o çıkana kadar yerde kaldı; sonra, Faysal'ın kaftanı-nın hışırtılarının yakınında olduğunu duyarak başını kaldırdıve gölgelere dikkatle baktı."Onu gördüm!" diye tısladı Meryem peçesinin arasından. Hızla nefes alındığını duydu. Sunak mumlarının yaydığı ışı-ğa çıkan Faysal kadının kalkmasını işaret etti. Rahibin yüzü sunağın ışığında ölü gibi görünüyordu -ya-naklan çökük, teni solgun ve kırılgan kemiklerin üzerine sıkı-ca gerilmiş. Kaftan eriyip bitmiş vücudundan sarkıyor, boynukaftanın kumaşları arasından bir toy kuşunun sıska boynu gi-bi çıkıyor, kollan kırılgan parşömenlerle sarılmış kemik gibigörünüyordu. Takipçilerinin, onun ölümsüz olduğuna inan-dıklanna şüphe yoktu -Ölüm onu uzun zaman önce almış gi-bi görünüyordu. "Kimi gördün?" diye sordu rahip umursamaz-ca, ama Meryem'i kandıramadı. "Kimi kastettiğimi pekala biliyorsun!" diye mırıldandı ken-di kendine, ama yavaşça şöyle dedi, "Khardan'ı İmam. Yaşı-yor! Ve kabilesine geri döndü!" "Bu mümkün değil!" Faysal yumruklarını sıktı, parmak ke-mikleri sunağın ışığında beyaz beyaz parlıyordu. "Kimse Gü-neşin Örsü'nden geçerken hayatta kalamaz! Emin misin?" "Hata yapmam!" diye tersledi Meryem, sonra kendine ha-kim oldu. "Affedin beni Efendim, ama ben de sizin kadarumut bağladım." "Bundan şüpheliyim," dedi Faysal kuru bir sesle. "Ama tar-tışmayacağım." Zayıf elini kaldırarak Meryem'in konuşmasını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 107: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

engelledi. Sunağın önünde düşünceli bir şekilde ileri geri yü-rümeye başladı, ara sıra -kadın orada olmasaydı- meseleyiTanrısıyla görüşmekte teselli bulacakmış gibi sunağa bakıyor-220

AKHRAN'IN KAHİNİJU Aradığı cevap görünüşe göre duaya gerek kalmadan gel-di çünkü aniden tam Meryemin önünde durdu ve dedi ki,«Ölmesini istiyorum, bu sefer kesinlikle." Meryem irkildi ve uzun kirpiklerinin altından ona baktı.«Canınızı neden sıkıyorsunuz Kutsal Kişi?" dedi çekingenlikle."O, nede olsa, sadece bir adam, bir insan sürüsünün lideri..." "İyisi mi ölümden dönenlere güvenmediğimi söyleyeyim,"diye belirtti Faysal soğuk bir ifadeyle. "Küçük sırlarımızı pay-laşmamızın zamanı geldiğini düşünmüyorsan, bu konuyu bu-rada kapatalım Meryem." Meryem bunu açıkça istemiyordu, bu nedenle karşılık ver-medi. "O zaman ikimiz de Khardan'ın ölmesi gerektiği konusun-da hemfikiriz, öyle değil mi Meryem, çocuğum? Yine de, Ah-met ağabeyinin yaşadığını öğrenirse yazık olur. Senin onukandıran yalancı bir fahişe olduğunu keşfederse neler yapabi-leceğini anlatmanın imkanı yok. En azından seni kendi elleriy-le öldürür. En kötüsü seni Kannadi'ye geri verir..." "Benden ne istiyorsun?" diye ısrar etti Meryem gergin birsesle, soluğunu kesen boğucu his yüzünden güçlükle konuşu-yordu. "Khardan'ın ölümünü gerçekleştirmek için çok özel birininona yaklaşmasını sağlayacağım," dedi Faysal, Meryem'e yakla-şıp ona yanan gözleriyle bakarak. Meryem onun nefesini te-ninde hissetti ve rahatsız edici varlığı karşısında istemeden sin-di. "Bu kadar yakın!" dedi Faysal. "Ya da daha da yakın!" Mer-yem'i çekti; kadının vücudu onunkine değdi ve Meryem bukorkunç hisle ürperdi. "Ona bu kadar yaklaşabilecek biri var mı?" diye ısrarla sor-du İmam.221

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN"Evet!" dedi Meryem. "Ah, evet!" "Güzel." Faysal kadını aniden bıraktı. Cesareti kırılan Mer-yem yere çöktü ve orada, dizlerinin üzerinde, gözleri yereçevrili vaziyette kaldı. "Sanatında beceriklisin. Sana nasıl de-vam etmen gerektiğini söylememe gerek yok. Bu gece yolakoyulmalısın. At sırtında gitmek zorunda..."Meryem irkilerek gözlerini kaldırdı. "Neden Kaug'la değil?" "İfrit... Quar'ın meseleleriyle meşgul, önemli meselelerle,"dedi Faysal. Rahip huzursuz görünüyordu ve Meryem gecenin karanlı-ğında fısıldanan söylentilerin doğm olup olmadığını ilk kezmerak etti. Kaug'un ortadan kaybolduğuna, kayıplara karıştı-ğına dair söylentilerin. Son günlerde ne görüldüğü ne de gü-cünün hissedildiğine dair söylentilerin. Meryem öncelikle yok-ladı. "Muhakkak ki zaman kaybetmemi istemezsiniz İmam! Haf-talar alır..." "At sırtında gideceksin dedim!" diye sert bir şekilde sözü-nü kesti İmam, gözleri öfkeyle parlıyordu. Meryem tevazuyla yüzükoyun yere kapandı, intikamdan zi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 108: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yade kendi telaşlı düşüncelerini gizleme ihtiyacından. Kaugneredeydi? Neler oluyordu? Ters giden birşeyler vardı. Fay-sal'ın korkusunun kokusunu alabiliyordu ve bundan zevk du-yuyordu. Şüphesiz ki bunu kendi çıkanna kullanabilirdi. "Arzu ettiğiniz gibi bu gece ayrılacağım İmam," dedi ayağakalkarak. "Paraya ihtiyacım olacak." Sunağın arkasında duran kocaman bir kasaya giden Faysalkasayı açtı ve bir çuval dolusu parayla döndü. "Sana Kich'e kadar eşlikçi verebilirim, ama daha öteye değil. Çöle girdiğinde, kendi basmasın. Ancak bu senin için so222

AKHRAN'IN KAHİNİrun olmayacaktır, çocuğum," diye ekledi İmam alayla, parayıMeryem'e uzatarak. "Yılanlar bile senin yolundan kaçmak zo-runda." Cevap vermeye tenezzül etmeyen Meryem çuvalı aldı, so-ğuk bakışları Faysal'ın yanan bakışlanyla karşılaştı. Hiçbir şeysöylenmediği halde, çok şey anlatıldı. Bunlar birbirlerini çokiyi tanıyan, birbirlerine hiçbir şekilde güvenmeyen iki insandı-lar ve yüreklerinin arzusunu ele geçirmek için birbirlerini acı-masızca kullanmayı istiyorlardı. Meryem tek kelime etmeden başıyla selam verdi ve Fay-sal'ın huzurundan ayrıldı. "Quar'ın hayırduaları seninle olsun çocuğum," diye mırıl-dandı Faysal arkasından. Sonraları, o gece geç vakit, yumuşak bir tıklatma -özel birparolayla tekrarlanan birkaç vuruş- Muzaffer'in, pazardaki eneski püskü tezgahın sahibi, fakir bir demir kase, kazan ve çi-vi satıcısının evinin kapısında yankılandı. Beceriksizce yapıl-mış malları kendisi kadar fakir ve daha iyisini alacak durum-da olmayanlar tarafından alınıyordu. Köle ruhlu ve mütevazıMuzaffer konuşurken asla gözlerini insanın dizleri hizasındanyukan kaldırmazdı. Ama nalburun barakanın ahşap kapısının çubuklarındandışarıya dikkatle bakan gözleri çok keskindi, aşağılık değildive yumuşak bir şekilde soru soran sesi her zamanki sızlanansesi değildi. "Kelime ne?" "Benario, Kapan Ellerin ve Hızla Kaçan Ayakların Efendi-si," yanıtı geldi. Kapı açıldı ve yeşil bir kaftanla ve kat kat peçeyle örtün-müş bir kadın eşiğe süzüldü. Nalbur kapıyı yavaşça kapattı223

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANve -parmağını dudaklarına götürerek- kadının elini tuttu vonu perdesi kaldırılmış bir bölmeden arka odaya götürdüTemiz fitilinden sadece zayıf bir parıltı yayan bir yağ lambasmı yakan Muzaffer -hâlâ sessizlik tembihleyerek- yerdekhavı dökülmüş kilimi bir kenara attı, altında beliren bir kapağı açtı ve aşağıya, mutlak bir karanlığa giden merdivenleri açığa çıkardı. Merdivene işaret etti. Kadın kafasını iki yana salladı ve geri çekildi, ama nalbur tekrar işaret etti, kesin olarak ve kadmmavi gözleriyle ona tehditkarca bakarak yavaşça ve hantalcakaftanlarına dolaşarak merdivenden aşağı indi. Muzaffer kapağı kapatarak onu hızla takip etti. Aşağı vardık-lannda bir başka lambayı yakıp ışık odayı doldurdu. Kadın, pe-çesinin üzerinden güçlükle görülen gözlerini kocaman açtığına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 109: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

bakılırsa, etrafı şaşkın bir takdirle süzdü. Nalbur ellerini ovuştu-rarak gururla gülümsedi ve defalarca başıyla selam verdi. "Burayla Khandar arasında, daha büyük bir stok bulamaz-sınız hanımefendi. Ve Khandar'da da," diye ekledi alçakgönül-lülükle, "işi benim gibi kapsamlı yürüten çok az kişi var." "Buna inanırım," diye mınldandı kadın ve Muzaffer iltifatahoşnutlukla sırıttı. "Ve şimdi, hanımefendi pazara ne için geldi? Hançerler, bı-çaklar? Kendi imalatım ve tasarımım bir çok hançer var. Bu..."-kötü görünüşlü, ağzı ayrılmış ve sapı insan kemiğinden ya-pılmış bir bıçağı guaırla kaldırdı- "Tanrı tarafından kutsandı.Ya da belki zehir -kibar hanımların gözdesi ha?" Yerdeki de-liğin mağara gibi duvarlarına yapılmış bir çok rafı işaret etti.Her biri etiketlenmiş her şekil ve büyüklükte kavanoz, düzen-li sıralar halinde duruyordu. "Saniyeler içinde öldürecek vekurbanın vücudunda iz bırakmayacak zehirlerim var."224

AKHRAN'IN KAHİNİ jyleryem yaklaşarak bütün kavanozlardaki yazılan mallarınıbilen birinin edasıyla okudu. Ağır taş bir çanağın üzerindesözleri aydınlanınca nalbur başıyla onayladı. "Bir uzman oldu-sunuzu görüyorum. Mükemmel bir seçim. İşlemesi otuz günsürer. Kurban bütün bu süre boyunca en acı verici ızdıraplarıçeker. Erkeğinin aşkına rakip biri için ideal." Kapağını kaldır-maya davrandı, ama kadın kafasını iki yana salladı ve başkatarafa yöneldi. "Ah, yüzüklerim. O halde bir rakip değil, âşık ha? Anlıyorumgörüyorsunuz ya. Kadmlann ihtiyaçlannm nasıl olduğunu venasıl çalışmayı tercih ettiklerini biliyorum. Ben duyarlı bir ada-mım hanımefendi, çok duyarlı. İzin verin de elinizi göreyim. İn-ce parmaklar. Elimde o kadar küçüğü var mı bilmiyorum. İştebir tane -gümüş bir yuvada bir krizoberil. Böyle çalışır." Taşı yanm döndüren Muzaffer yüzüğün yuvasından ufacıkbir iğnenin çıkmasına neden oldvı. İğnenin keskin ucu lambaışığında parladı. "Parmağınızı aşağı doğru, böyle, kıvırdığınızda, ucu bo-ğumdan uzanır ve ete kolaylıkla sokulur." Nalbur taşı bir ya-rım devir daha döndürdü ve iğne ortadan kayboldu. "Ve birkez daha, masum bir yüzük. İğneyi sizin için hazırlayabilirimya da belki de hanımefendi her şeyi kendisi alıp yapmayı ler-cih eder ha?" "Kendim," dedi kadın ağır peçesinden duyulan alçak birsesle."Çok güzel. Takacak mısınız?" Peçeli kafa başıyla onayladı. Elini uzatan kadın nalburunyüzüğü parmağına takmasına izin verdi."Ne kadar ve ne türden? Hızlı etkili mi yoksa yavaş mı?""Hızlı," dedi kadın ve raftaki kavanozlardan birini işaret etti.225

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN "Mükemmel seçim!" diye mırıldandı Muzaffer. "Bir uzma-nın önünde eğilirim." "Boşver. Çabuk ol!" Kadın buyurgan bir ses tonuyla konuş-tu ve nalbur itaat etmek için acele etti. Küçük bir parfüm şişesi seçilen zehirle dolduruldu. Kadınşişeyi kaftanının katlan arasına sakladı. Para el değiştirdi. Lam-ba söndürüldü, merdivenden çıkıldı, kapak kaldırıldı. Çok

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 110: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

geçmeden ikisi de nalbumn bir kez daha baraka olan baraka-sında duruyorlardı, suikastçinin aletleri kapağın altında güzel-ce gizlenmişti. "Benario ellerinize rehberlik etsin ve kurbanınızın gözlerinikör etsin." Muzaffer, Hırsızın Duasını ağırbaşlılıkla tekrarladı. "Yapsın gerçekten de!" diye fısıldadı kadın kendi kendineve geceye karıştı. O sabah, Ahmet çadırına döndüğünde, bir parça parşöme-nin üzerine şu notun karalanmış olduğunu gördü. Sevgilim. Bu gece Kich'de hapsi tutulan annenin ve kutsalAkhran 'ımızın diğer inananlarının tehlikede olduğuna inan-mamı sağlayan bazı şeyler duydum. Onları tehlike konusun-da uyarmaya ve onları kurtarmak için elimden geleni yapma-ya gittim. Benim ve sevdiklerinin hayatına kıymet verdiğin sü-rece, bundan kimseye bahsetme! Bana güven. Burada kalmakve olduğun cesur asker olarak görevini yerine getirmek dışın-da yapabileceğin bir şey yok. Başka bir şey yapmak şüpheleriüzerime çekecektir. Hepimiz için Akhran 'a dua et. Seni kendihayatımdan çok seviyorum.-Meryem226

AKHRAN'IN KAHİNİ Ahmet okumayı Amir'in hizmetinde öğrenmişti. Şimdi göz-lerinin ona böyle bir haberi getirmelerindense, kafasından sö-külmesini diliyordu. Mektup elinde çadırdan hızla çıkan gençadam kampı araştırdı. Herhangi birine onu görüp görmediğinisormaya cesaret edemezdi ve saatler sonra, hüzünle, çadırınayalnız başına dönmek zorunda kaldı.Gitmişti. Buna şüphe yoktu. Geceleyin kaçmıştı. Ahmet düşünüp taşındı. En büyük arzusu peşinden git-mekti, ama bu nöbetini izinsiz terk etmek olurdu -haince birsuç. Kannadi bile genç askeri firara verilen ölüm cezasındankurtaramazdı. Amir'e gitmeyi ve her şeyi açıklamayı ve Kich'edönmek için izin istemeyi düşündü. Benim ve sevdiklerinin hayatına kıymet verdiğin sürece,bundan kimseye bahsetme! Kelimeler kağıttan fırladı ve kalbinde yandı. Hayır, yapabi-leceği hiçbir şey yoktu. Ona güvenmek zorundaydı, onun asa-letine, cesaretine. Gözlerinde yaşlarla, mektubu tutkuyla du-daklarına bastırdı ve yatağa çöktü, kokusunun hâlâ asılı oldu-ğu battaniyeleri nazikçe okşadı.227

3

Khardan ve arkadaşlan, Pagrah çölünü gecenin serinliğindegeçme niyetiyle, Serinda'dan gecenin erken saatlerinde aynldı-lar. Yolculuk sessiz geçiyordu, her birinin düşünceleri etrafınayüz maskeleri gibi sanlıyordu. Develerin ritmik sallanışıyla ser-semleyen, gece havasında üşüyen Mathew, yukarıda durap,aşağıdaki sayısız kum tanesini bastırmaya çalışan sayısız yıldızabaktı ve onları bekleyen şeyleri merak etti. Mathew konuyu ne zaman açsa —Khardan'm sert ifadesi veZohra'nın karanlık bir şekilde parlayan gözlerine bakılacakolursa- hoş şeyler olmadığını kavrıyordu. "Muhakkak ki kimse bizi görmedi," diye tekrarladı avutucubir şekilde, taki kelimeler zihninde develerin adımlarıyla iler-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 111: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

lemeye başlayana kadar. "Aylardır ortalarda yokuz, ama buaçıklanabilir. Muhakkak ki kimse bizi görmedi..." Ama gerçekleşmesini isteyerek bu duayı tekrar ederken bi-le, birinin kendisini izlediğini hissetti ve eyerde dönünce, KaraPaladin'in zalim gözlerinin ay ışığında parladığını gördü. Au-da'nın eli belindeki hançerin kabzasına hafifçe vurdu. İrkilenMathew, Paladin'e sırtını döndü ve düşüncelerini daha yakın-dan kontrol etmeye kararlı bir şekilde eyerin üzerine eğildi.Sabaha kadar epey yol aldılar. Mathew, zihninin bir parça-

AKHRAN'IN KAHİNİuyanık kalır ve "sürüklenmediğinden" emin olurken, diğer rcasının uyumasına izin veren bir yan kestirme haline gire-bildiğini keşfetti. Zohra'nın göz ucuyla onu izlemekte olduğu-nu biliyordu ve onun deve değneğinin acısını sırtında hisset-mek istemiyordu. Günün sıcağı boyunca uyudular ve Khardan gecenin erkensaatlerinde dinlenmelerine izin verdi, sonra tekrar yola koyul-dular. Kalif Tel'deki kampa şafakta varmayı planlıyordu. Bedevilerin kamp yeri ilk bakışta pek de hoş görünmüyor-du. Dörtlü, arkalarından doğmakta olan sabah güneşindeepeyce görünür olan büyük bir kumulun tepesinde durdular.Böylece, aşağıdaki kampta kimse büyük ihtimalle onları farkedemeyeceği halde -sadece siyah siluetler göreceklerinden-Khardan görülme konusundaki istekliliğiyle düşmanca bir ni-yeti olmadığını gösterdi. Ancak birileri onların farkına varana kadar uzun dakikalargeçti. Görünüşe göre kötü bir işaret, diye düşündü Mathew,Khardan'ın aşağıdaki manzarayı gittikçe sertleşen bir yüzlearaştırdığını seyrederken. Manzaranın orta yerinde Tel vardı,düz çöl zemininden açıklanamayacak şekilde uzanan yalnıztepe. Birkaç kahverengimsi yeşil toprak parçası kırmızı yüze-yinde benekler oluşturuyordu -Kahinin Gülü olarak bilinenkaktüs. Khardan'ın çatılan bakışları gülün üzerinde dolaştı,yan gözle Zohra'ya baktı ve sonra genç adam dışında kimsefarkına varmadan kaktüse döndü. Mathew gülün tarihini biliyordu. Zohra ona Tanrılan Akh-ran'ın, ikisinin evlenmesi gerektiğini ve savaşan kabilelerinin,çirkin görünüşlü kaktüs çiçek açana kadar birlikte barış içindeyaşamaları gerektiğini bildirerek Khardan'la tiksindiği bu evli-liği gerçekleştirmesine neden olduğunu anlatmıştı. Belki de229

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANKhardan bitkinin hâlâ yaşıyor olduğunu fark ettiğinden şaşkın-dı. Mathew kesinlikle şaşırmıştı. Böyle kötü ve sert bir çevre-de herhangi bir şeyin -insanlar da dahil- yaşayabilmesi onaolağanüstü görünüyordu. Vaha neredeyse kurumuştu. Mathew'un önceden bir soğuksu kütlesinin olduğunu hatırladığı yer, çok sulu, yeşil dallarlaçevriliydi, artık sadece büyük, çamurlu bir gölle, birkaç düzen-siz şekilde büyüyen palmiye ve kıyısındaki yaşama asılan yük-sek çöl çimeni vardı. Otlakçı görünüşlü bir deve sürüsü ve da-ha küçük bir at sürüsü suyun yakınına bağlanmıştı. Kamp üç ayrı ve farklı gruba bölünmüştü. Mathew, Khar-dan'ın kabilesi Akarlar'ın rengini biliyordu ve Zohra'nın kabi-lesi Hranalar'ın renklerini de tanıdı. Ama Khardan "Sait'in hal-kı," diye mırıldanana ve Zohra'nın karşılık olarak başıyla ses-sizce onayladığını görene kadar üçüncüyü bilmiyordu. Çadır-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 112: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

lar kötüydü, eğreti çadırlar kum boyunca düzensiz ve özensizşekilde dağılmıştı. Ve sabahın erken saatleri olduğu ve yaz so-nu öğlen sıcağı bastırıp da onlan çadırlarında dinlenmek zo-runda bırakmadan işlerini halletmek için koşturmaları gerekti-ği halde, etrafta kimsecikler yoktu. Kuyuya birlikte gitmek için buluşan kadınlar yoktu. Kum-da koşuşturan, sağılsın diye keçileri toplayan, atları sulamayagötüren çocuklar yoktu. Sonunda dörtlü, bir adamın çadırın-dan çıktığını ve omuzları çökük bir şekilde hayvanlara bakma-ya gittiğini gördüler. Adam, görünüşe göre ilgiden ziyadeumutsuzluk yüklü bir can sıkıntısından etrafına bakındı. Yu-kandaki kumulda durmakta olduklarını gördüğünde şaşırdığıaçıktı ve bağırarak Şeyh'in çadınna doğru koştu. Khardan deveden indi ve peşinde diğerleriyle, hayvanı ku-muldan aşağı yöneltti. Auda, Kalifin yanında yürümek için230

AKHRAN'IN KAHİNİilerledi. Kılıcını açıkça gösterecekti, ama Khardan elini Pala-din'in koluna koydu. "Hayır," dedi. "Bunlar benim insanlarım. Sana zarar ver-mezler. Sen onların çadırında misafirsin." "Kendim için korkmuyorum, kardeşim," diye karşılık verdiAuda ve Mathew ürperdi. Erkekler koşarak geldiler ve Khardan kampa yaklaşırkenyüzünü-örten haifâ yavaşça ve amaçlı olarak açtı. Mathew her-kesin nefesini tuttuğunu. Bir başka adam sıyrıldı ve sessizcebakmakta olan kalabalığın içinden gerisin geri koştu. Khardan kampın ucuna geldi. Erkekler karşısında bir sırahalinde duruyor, yolunu kapatıyorlardı. Kimse konuşmuyor-du. Sadece rüzgarın kumullarla yaptığı ürkünç düetin sesi du-yuluyordu. Mathew'un devenin dizginlerini tutan elleri terden ıslaktı.Yüreğindeki umut öldü, Kalif in insanlarının gözlerinde açıkçagörülebilen nefret ve öfkeyle parça parça oldu. Dörtlü, haberyayıldıkça her dakika büyüyen kalabalıkla yüz yüze durdular.Khardan ve Auda öndeydi, Zohra hafifçe arkada ve sağlann-daydı, Mathew sollarında. Khardan'a bakan Mathew adamınçenesinin kasıldığını gördü. Bir ter damlası şakağından aşağı-ya aktı, yüzünün pürüzsüz kahverengi teninde parladı ve si-yah sakalın telleri arasında kayboldu. Khardan sertçe, tek ke-lime etmeden bir adım attı, sonra bir tane daha ve bir tane da-ha, kalabalıktaki ilk adama neredeyse değene kadar. Adam ellerini göğsünde kavuşturmuş, karanlık gözleri alevalev duruyordu. Khardan bir adım daha attı. Ya adamın yanın-dan ya da üzerinden geçmeye niyet ettiği açıktı. Adam omuzsilkerek geriye ve yana çekildi. Kalabalığın geri kalanı da ay-nını yaparak, geri çekilip yolu açtı. Khardan yavaş yavaş, başı231

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANyukarda, devesini yönlendirerek kamp yerinde ilerlemeye de-vam etti. Hemen yanındaki Auda bir elini kaftanının içine sok-muştu. Mathew ve Zohra onları izledi. Gözlerin bakışlarına, güneşin sıcaklığıyla birlikte vurandüşmanlığa dayanamayan Mathew gözlerini ayaklarına diktive bacaklarındaki titremeyi kontrol etmeye çalıştı. Bir defasın-da Zohra'ya gizlice bir bakış attı ve onun, çenesi yukarıda,gözleri sanki daha aşağıda dikkatini çekmeye değer bir şey

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 113: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yokmuş gibi göğe odaklanmış halde, görkemli bir şekilde yü-rüdüğünü gördü. Onun korkuya izin vermeyi reddeden cesaret ve gururunagıpta eden Mathew ürperdi ve kaftanının altında terledi, grupaniden durana kadar Khardan'm devesinin yakınından yürü-yerek gözlerini yerde tuttu. Sözlü bir emir verilmişti; Mathew kulaklarında gürleyen ka-nın sesi arasında duyduğunu hatırlıyordu ve şimdi biri deve-nin dizginlerini zayıf elinden alıp hayvanı götürüyordu. Mat-hew, Khardan'm arkasını kollamak gibi garip bir düşünceyleileri çıkınca, aynı şeyi daha büyük bir hız ve ustalıkla yapmak-ta olan Auda'ya çarptı. "Ayak altında durma, Blossom," diye emretti Auda sert birşekilde. Kızaran, ürken, kendini beceriksiz ve faydasız hissedenMathew geri çekildi ve Zohra'nın onunkini yakalayan ve ken-disini arkaya iten elini hissetti. Gönülsüzce gözlerini kaldıranMathew durma nedenlerini gördü. Üç adam karşılarında duruyordu. Birinin -sıska, çarpık ba-caklı, süreki hüzünlü ifadesi olan— Zohra'nın babası Şeyh Caf-far olduğunu kolaylıkla fark etti Mathew. Diğer kısa boylu,yağlı görünüşlü yüzü ve güzelce taranmış siyah sakalları olan232

AKHRAN'IN KAHİNİşişman bir adamdı. Mathew bunun Khardan'ın kumulda bah-settiği Sait olduğunu tahmin etti. Diğer adam tanıdık görünü-yordu, ama Mathew, Khardan gergin bir sesle, hızla soluk ala-rak, hafifçe "Baba," diyene kadar çıkaramadı. Mathew'un soluğu işitilebilecek şekilde kesildi ve Zoh-ra'nın tırnaklarının kumaşın katları arasından azarlarcasma eti-ne battığını hissetti. Bu Macit'ti! Ama hangi hangi korkunç de-ğişime uğramıştı? Devasa cüsse çökmüştü. Bir zamanlar Caf-far'a tepeden bakan adam şimdi onunla aynı seviyedeydi. Birvakitler meydan okumayla dik olan omuzları, savunmaylaeğilmişti. Savaşta kılıç tutan elleri gevşekçe iki yanından sarkı-yordu, çölü gururla adımlayan ayakları kumda sürükleniyor-du. Sadece gözleri bir şahininkiler gibi vahşice ve gururla par-lıyordu; büyük, etsiz burnu, yırtıcı bir kuşun yırtıcı gagası ola-bilecek kafasından ileri uzanıyordu. "Bana baba deme," dedi yaşlı adam bastırılmış bir şiddetletitreyen bir sesle. "Ben kimsenin babası değilim! Benim oğlumyok!" "Ben senin büyük oğlunum, Baba," dedi Khardan. "Halkı-mın Kalifiyim. Geri geldim." "Benim büyük oğlum öldü!" diye sert bir şekilde karşılıkverdi Macit, dudaklarından köpükler saçarak. "Ya da ölmediy-se bile, ölmeli!"Khardan geri çekildi; yüzü soldu. "Sizi görmüşler!" diye bağırdı Caffar'ın tiz sesi. "Cin Fedj sa-vaştan kadın kılığında, bir zamanlar kızım dediğim vahşi kedive deliyle birlikte kaçtığını gördü. Cin buna Sul'ün Yemininiverdi! İnkar et, edebilirsen!" "İnkar etmiyorum," dedi Khardan ve erkek kalabalığınınarasında alçak sesli bir mırıldanma dalgalandı. Auda'nın koyu233

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANrenk gözleri orada burada gezindi, eli kaftanından çıktı ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 114: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Mathew çeliğin güneşte parladığını gördü. "Savaştan kaçtığımı inkar etmiyorum!" Khardan herkesinduyması için sesini yükseltti. "Kadın..." bir an için tereddüt et-ti, sonra güçlü bir şekilde devam etti, "kılığında olduğumu dainkar etmiyorum. Ama bir korkak gibi kaçtığımı reddediyo-rum!" "Öldürün onu!" Macit işaret etti. "Hepsini öldürün!" Kelime-leri öfkesinden dilinde köpürdü. "Korkağı ve cadı karısını öl-dürün!" Şeyh palasına uzanmıştı, ama eli hiçbir şey bulamadı.Silah taşımayı uzun süre önce bırakmıştı. "Kılıcım!" diye ulu-du, sinmiş bir uşağa dönerek. "Bana kılıcımı getir! Boşver! Se-ninkini ver!" Adamlarından birine dönerek, kılıcı adamın elin-den aldı ve vahşice sallayarak Khardan'a döndü. Auda deneyimli bir incelik ve kolaylıkla Kalif in önüne ka-yarak, Macit'in vahşi darbesini karşılamak için kılıcını kaldırdı.Khardan ve Şeyh Sait ikisini zaptetmeselerdi, Kara Paladin'inbir sonraki darbesi Macit'in kellesini omzundan koparacaktı. "Oğlunu öldüren baba sonsuza kadar lanetlenir!" dedi Sa-it, Macit'le kılıç için boğuşurken. "Bunlar benim insanlarım! Onlara zarar vermeni yasaklıyo-rum!" Khardan, Auda'yı tuttu. "Kalif adilce yargılanmalı ve kendi adına konuşma şansı ol-malı," diye bağırdı Caffar. Macit kısaca, acizce mücadele etti. Sonra, bu güçsüz haliy-le kurtulmaya çalışmasının faydasız olduğunu görerek, kılıcıbir yana fırlattı. "Peh!" Khardan'a bakarak yere, oğlunun aya-ğının dibine tükürdü ve ayaklarını sürüye sürüye çadırınadönüp gitti."Kalifi benim çadırımda koruma altına alın," emrini verdi234

AKHRAN'IN KAHİNİçait aceleyle, kalabalığın alçak sesli gürlemesini duyarak.ceyh'in adamlarından birkaçı Khardan'ın üzerine kapandılar.Kılıcını ve hançerini alarak onu götürmeye davrandılar, amaAuda karşılarına dikildi. "Bu adam ne olacak?" diye sordu Caffar, titreyen parmağıy-la Auda'yı işaret ederek."Khardan'la gidiyorum," dedi Kara Paladin."O bir misafir," diye belirtti Khardan, "ve kabilelerimizinonuru için buna uygun muamele görmeli." "Kılıç çekti," diye mmldandı Sait, zorlu Auda'yı ihtiyatla sü-zerek."Beni korumak için. Beni korumaya yeminli."Bunun üzerine şaşkın mırıldanmalar oldu. Açıkça Sait'iniçinden, siyahlar giyinmiş Auda'ya konukseverlik göstermekgelmiyordu, ama Khardan'ın dediği gibi, kabile onurları sözkonusuydu. "Pekala," dedi Sait gönülsüzce. "Ona üç günlükmisafir süresi verilecek, bunu ihlal edecek bir şey yapmadığısürece. Onu çadırına götür," dedi Caffar'a. Şeyh itiraz etmek için ağzını açtığında Sait'in bakışını görüpağzını kapadı. Caffar kaba bir selamla başını eğdi ve kendi evi-nin Auda'nm evi olduğunu belirtti, kemikli elinin bir hareke-tiyle yolu gösterdi. Kara Paladin'i başını sallayarak temin eden Khardan kendi-ni tutsak edenlerin ona yolu göstermelerine izin verdi. Çadırınkapısını örten kumaş Kalifin arkasından kapanana kadarbekleyen Auda onları izledi; sonra, siyah gözleriyle Caffar'aadamın bir adım geri çekilmesine neden olacak şekilde baktı,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 115: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ona başıyla selam verdi ve Şeyh'in kendisine ait olduğunu be-lirttiği çadıra doğru yürüdü."Ya kızın?" diye bağırdı Sait Caffar'ın arkasından.235

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Cadıyı yanımda istemiyorum!" diye çığlık attı Şeyh. "onılanetlenmiş kocasının yanına gönder!" Zohra'nın yüzü peçeli olduğu halde, Mathew onun gözle-rindeki küçümsemeyi gördü. Şeyh Sait El Şaban açıkça şaşkındı. Kadını çadırına götüre-mezdi. Böyle bir şey yakışık almazdı. "Kadın çadırları yok |dedi ona özür dilercesine. "Kadın olmadığından." Şeyh'in eliayağı titriyordu. "Sen" -sonunda kabile üyelerinden birine işa-ret etti— "çadırını boşalt. Kadını oraya götür ve onu gözetim al-tında tut." Adam başıyla onayladı, o ve bir başkası daha Zohra'yı gö-türmek için acele ettiler. Onu kollarından tutacaklardı, ama ka-dının onlara fırlattığı bakış bir kılıç çekmiş kadar etkiliydi. Zoh-ra kafasını bir yandan öbür yana sallayarak onu yönlendirdikle-ri yere gitti. Bütün bu süre boyunca tek kelime etmemişti. Geride kalan tek kişi Mathew'du, tek başına durmuş, yüzüyüzlerce gözün bakışı altında yanıyordu."Deliye ne olacak?" dedi biri sonunda. Mathew uğursuz bakışlara karşı gözlerini kapattı, yumruk-lan cesaretini ellerinde tutuyormuş gibi sıkıldı. "Ona dokunamayız," dedi Sait sonunda. "O Akhran'm yü-zünü gördü. Gitmekte özgür. Ayrıca," dedi Şeyh dönüp omuzsilkerek, "zararsız." Adamların geri kalanı -kafa kafaya verip bu gelişmeyi tar-tışmaya ve şeyhlerin ne karar verecekleri ve korkakla cadı ka-rısının infazının ne kadar çabuk gerçekleştirileceği hakkındatahminde bulunmaya hevesli- tartışmasız kabul etti bunu vededikodularına geri döndüler.236

4 Tel'deki kampa vardıkları günün gecesi, Mathew, Zoh-ra'nın hapis tutulduğu çadıra doğru yürüdü. Yaklaşırken Khar-dan'ın çadmna yakın olduğunu fark etti. İkisinin de girişinde,rahatsız ve huzursuz görünen nöbetçiler duruyordu, elleri sü-rekli kılıçlarına dokunuyordu. Rahatsızlıklarının nedeni kolay-ca göz çarpıyordu. Yakınlardaki bir çadırın gölgesinde Audaçöl zemininde çömelmiş, karanlık, kısık gözlerini Khardan'mçadırından ayırmıyordu. Kara Paladin kendini öğle saatindegörevlendirmişti. Bütün gün yerinden ayrılmamıştı ve uyanıktavrına bakılırsa öyle bir niyeti de yoktu. Çok iyi bildiği o gözlerin bakışından sakınarak, nöbetçile-rin o kötü niyetli bakışlara saatlerce katlanmak zorunda olma-larına gıpta etmeyen Mathew adımlarını Zohra'nın çadırınadoğru hızlandırdı. Nöbetçilerin ikisi de, bedevilerin deliye hep sergiledikleriişgüzar nezaketle selam verdiler. Mathew, ne de olsa, Tanrınınyüzünü görmüştü. Bu Mathew'a onların üzerinde olumsuz daolsa, belirgin bir güç sağlıyordu. Bunu kullanmaya niyetlendi,ve zihinsel olarak zayıf görünüşünü artırmak için Caffar'danyalvararak aldığı kadın kıyafetlerine bile bürünmüştü yine."Zohra'yı görmek istiyorum," dedi nöbetçiye. Elinde tuttu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 116: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANğu bir bohçayı gösterdi. "Ona birşeyler getirdim.""Ne gibi şeyler?" dedi nöbetçi bohçaya uzanarak."Kadın eşyalan," dedi Mathew bohçayı sımsıkı tutarak. Nöbetçi tereddüt etti -kadınların belirli özel eşyalarını er-keklerin görmesinin uygun olmadığı düşünülürdü. "En azın-dan silah taşımadığından emin olmam için dokunmama izinver," dedi nöbetçi birkaç dakikalık bir duraksamadan sonra. Mathew bohçayı isteyerek uzattı ve nöbetçi bohçayı kavra-dı, dürtü, iteledi ve sonunda tatmin olarak yorum yapmadanMathew'un çadıra girmesine izin verdi. Hiçbir erkeğin bu çadıra girmesine izin verilmez, diyedüşüncü Mathew acı acı, kapıyı arkasından örterken. Amabir deliyi -onurlu bir ölümle yüzleşmek yerine kendini ka-dın giysilerinde saklamayı tercih eden bir adamı, uzak dur-dukları bir adamı, zararsız gördükleri bir adamı- beni içerisalarlar. Onurlu bir ölüm. Kelimeleri kalbinin acıyla sıkışmasına ne-den oldu. Khardan, insanlarının Kaliflerine korkak damgasınıvurmalarına izin vermeden ölürdü. Bu olmamalıydı. Ne kadar "zararsız" olduğumu göreceğiz, diye karar verdiMathew. Zohra çıplak çadır zemininde bağdaş kurmuş oturuyordu.Çadırda minderler vardı, ama bir bakıştan ve burnunu buruş-turduktan sonra Mathew, Zohra'nın onları rahatı için kullan-mak yerine neden bir köşeye fırlattığını anladı. Onu ne neza-ketle ne de umutla karşılayan bir bakışla baktı Zohra."Ne istiyorsun?" diye sordu donuk bir sesle. "Sana değiştirmen için kıyafet getirdim," dedi nöbetçiye ya-ranmak için.Zohra eliyle küçümseyici bir hareket yaptı, konuşmaya238

AKHRAN'IN KAHİNİHavrandı, sonra Mathew parmaklarını hızla dudaklarına götü-rünce durdu. "Şşşt," diye uyardı Mathew. Zohra'nın yanına çömelerekgiysileri açmaya başladı. "Bir bıçak mı?" diye fısıldadı Zohra hevesle, ama bohçadane olduğunu görünce gözlerindeki ateş soldu. "Tulum mu?"dedi tiksintiyle, aılumun tamir edilmiş parçalarını baş ve işaretparmaklarıyla kaldırarak."Şşşt," diye tısladı Mathew ısrarla. Gözleri belirginleştirme-ye yarayan sürme ve birkaç şahin tüyü zemine düştü, onlangören Zohra anladı. Siyah gözleri parladı."Parşömenler!" "Evet," dedi Mathew, kelimelerini kulağına fısıldayarak."Bir planım var." "Güzel!" Zohra gülümsedi ve sapı iyice sivriltilmiş bir tüyüeline aldı. "Bana ölüm parşömenlerini öğret!" "Hayır, hayır!" Mathew kızgın bir iç çekişi durdurdu. Bu-nun olacağını bilmeliydi. Zohra'ya bir insan yaşamını alamaya-cağını anlatmayı düşündü, insanlarının yöntemlerinin barışçılolduğunu. Bu düşünceyi kısaca gözden geçirdi ve iç geçire-rek, aklına geldiği hızla çıkardı kafasından. Zohra'nın tepkisi-ni hayal edebiliyordu. Zaten deli olduğunu düşünüyordu. "Suparşömeni yapacaksın," diye fısıldadı sabırla. Zohra kaşlarını çatarak baktı. "Su! Peh! Onları öldüreceğim.Hepsini öldüreceğim! O sızlanan pis domuzdan, babamdan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 117: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

başlayarak...""Su!" dedi Mathew sert bir şekilde. "Planım..."Dışardan sesler geldiğinde açıklamak üzereydi."Bırakın gireyim," diyordu bir ses ısrarla yakındaki bir ça-dırda. "Mahkumu göreceğim."239

MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN Çadınn kapısını örten kumaşı hafifçe aralayan Mathew Sj?. lice dışarıyı gözetledi.Khardan'ın nöbetçisiyle konuşan Macit'ti bu. "Bizi yalnız bırakın," diye emretti yaşlı adam nöbetçilere"Tehlikede olmayacağım ve kaçamayacak. Tekrar değil." Mathew hızla geri çekildi. O ve Zohra nöbetçilerin ayakseslerinin kumda çatırdadığını duydular. Bir anlık bir duraksa-ma oldu ve Mathew, Macit'in kıpırdamayan Auda'ya ters tersbaktığını hayal edebiliyordu, sonra çadırın kapı örtüsününaçıldığını ve Khardan'ın -epey ironik- saygı dolu bir sesle ba-basını karşıladığını duydular. Zohra'nın nöbetçileri alçak sesle bundan bahsediyorlardı.Birbirlerine anlamlı anlamlı bakan Zohra'yla Mathew sessizce

çadırın arka tarafına emeklediler. Çadır Khardan'mkine yakın-dı ve nefeslerini tutarak, babayla oğul arasındaki konuşmanınbüyük bir kısmını dinleyebildiler."Şeyhler kaderimi tayin ettiler mi?" "Hayır," diye hırladı Macit. "Bu gece buluşacağız. Konuş-mana izin verilecek." "O zaman neden buradasın?" Khardan'ın sesi kulağa yor-gun geliyordu ve Mathew, Macit gelmeden önce uyuyup uyu-madığını merak etti. Yaşlı adam kelimeleri söylemek için mücadele ediyormuş-casına bir sessizliğe büründü. Kelimeler nihayet ağzından çık-tığında, büyük bir engeli aşarak geldiler. "Onlara cadının senibüytilediğini söyle. Onlara bunun onun kabileyi yok etmekiçin yaptığı bir numara olduğunu söyle. Büyünün sınırlamala-rı altında hareket ettiğin için şeyhler lehinde karar verecekler-dir. Onurun iade edilecektir."Khardan sessiz kaldı. Zohra'nın yüzü solgundu, ama soğuk240

AKHRAN'IN KAHİNİve duygulanın ele vermeyen bir ifadesi vardı. Gözleri berrakaeceydi. Ama göründüğü kadar sakin değildi. İstemedenuzandı ve eliyle Mathevv'un elini tuttu. Mathew elini sıkıca sık-tı verebileceği azıcık teselliyi sundu. Ne de olsa, Macit, Khardan'dan doğnıyu söylemesi dışındabir şey istememişti."Karıma ne olacak?""Sana ne ki?" dedi Macit öfkeyle. "Sana asla karılık etmedi!""Ne olacak?" Khardan'm sesi bir kılıcın kenarı gibi keskindi. "Ölesiye taşlanacak -şer büyüyle uğraşan bütün kadınlarınkaderi!"Khardan ayağa kalkmış gibi bir hışırtı duydular."Hayır baba. Şeyhlere bunu söylemeyeceğim." "O halde kaderin Akhran'ın ellerinde!" dedi Macit acı acı,ve Macit'in çadırdan fırtına gibi çıktığını, giderken nöbetçilerenöbeti tekrar devralmalarını bağırdığını duydular.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 118: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Mathevv'la Zohra, Khardan'ın tekrar konuştuğunu -bir in-sanla değil, Tanrısıyla- duyduklarında işlerinin başına dönü-yorlardı. "Kaderim ellerinde Akhran Hazretleri," dedi Kalif say-gılı bir şekilde. "Hayatımı aldın ve onu bir sebeple bana geriverdin. Halkım tehlikede. Karşına alçakgönüllülükle çıkıyo-nım ve sana, onlara nasıl yardım edebileceğimi göstermen içinyalvarıyomm! Eğer bu hayatımı feda etmem anlamına geliyor-sa, bunu memnuniyetle yaparım. Yardım et bana Akhran! On-lara yardım etmem için yardım et bana!" Sesi kayboldu. Mathevv'un eline ılık bir gözyaşı düştü. Ba-kınca, başka yaşlann da Zohra'nın soluk yanaklarından aşağısüzüldü günü gördü. "Ben onları öldürmekten bahsediyorum," diye mırıldandı."O onları kurtarmaktan bahsediyor. Akhran beni affetsin."

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN

Gözyaşlarını silmekle uğraşmadı, hızla hareket etti ve sesçıkarmadan çadırın ortasına geldi. Tüy kalemi alarak, sürmeyedeğdirdi ve tulumun üzerine eğilerek, biririn çadıra girme ih-timaline karşı gizleyerek, kumdan su getirecek gizli sözcükle-ri zahmetle yazmaya başladı.242

5

Konsey, Macit, Khardan'ın çadırından çıktıktan kısa süresonra toplandı ya da en azından Mathew, sessiz gecede açık-ça duyulan yüksek seslerin patlamasının ve hararetli tartışma-ların nedeninin bu olduğunu tahmin ediyordu. Parşömeniüzerinde çalışmaya ilk başladığında, işi bitirmeye yetecek ka-dar zamanları olmayabileceğinden korktu. Ama gittikçe, saat-ler geçtikçe ve tumturaklı konuşmalar devam ettikçe Mathewrahatladı. Ara sıra duyduğu bağırışlardan, şeyhlerin hükmünkampın hangi tarafında verileceği ve oturuma hangi şeyhin vekimin aksakalının başkanlık edeceği hakkında tartıştıklarını çı-kardı. Sait olaya karışan taraflardan hiçbiriyle akrabalığı olmadı-ğından, hükmü verecek kişinin kendisi olması gerektiğini id-dia ediyordu. Bu, bir babanın annesinin kız kardeşinin yedin-ci oğlunun erkek kardeşinin oğlunun Macit'in baba tarafıylayakın akraba sayılıp sayılmayacağı üzerine bir tartışmaya ne-den oldu. Bu sırada tartışma çözümlendi -Mathew nasıl oldu-ğunu asla anlayamadı- yer konusundaki tartışma tamamıylayeni meselelerle birikte tekrar alevlendi. Ama ağız kavgası onlara zaman kazandırdığı halde, Mat-hew rahatlama hissinin kaybolmakta olduğunu fark etti. Bağı- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANnşlar ve feryatlar, bir ahşap duvarcının eğesinin tahılların üze-rinden geçmesi gibi sinirlerini törpüledi. Yoğunlaşması gitgidezorlaşıyordu ve ikinci parşömeni de -nasıl yazılacağını altı ya-şından beri bildiği bir kelimeyi yanlış yazarak mahvettiğinde-tüy kalemi yorgunlukla bıraktı. "Neden acele edelim ki?" dedi aniden, Zohra'yı irkilterek."Bir haftada bir karara varamayacaklar! Gökteki güneşlerin sa-yısında bile anlaşamıyorlar! Caffar bir olduğunu söyleyecek,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 119: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Macit iki tane olduğuna ve birinin görünmediğine yemin ede-cek ve Sait ikisinin de yanlış olduğunu iddia edecek ve gökteyıldız olmadığını belirtecek ve onu yalan söylemekle suçlaya-herkesin gırtlağını kesecektir!" "Sabaha karar vermiş olacaklar," diye karşılık verdi Zohrhafifçe. Yere diz çöktü, keçi derisi üzerindeki kelimeleri izlemek için neredeyse ikiye bükülmüştü. Dudakları yavaşça,kavrayarak yazdığı her harfin sesini şekillendiriyordu, sankibu bir şekilde elinin sembolü infaz etmesine yardım ediyordu. İnfaz etmek. Kelime Mathew'un elinin titremesine nedenoldu ve aceleyle ellerini birleştirdi. "Nereden biliyorsun?" diyesordu sinirli bir şekilde. "Çünkü zihinlerinde çoktan karar vermiş durumdalar," di-ye karşılık verdi Zohra omuz silkerek. Bakışlarını kaldırıp Mat-hew'a baktı, gözleri lamba ışığında karanlık bir göldü. "Bu cid-di bir mesele. Sadece birkaç saat içinde karar verirlerse, insan-lar ne düşünür?" Ani bir çelik sürtünmesi duyulunca, onlar için geldiklerinidüşünen Mathew sıçradı ve neredeyse ayağa fırladı. AncakZohra yazmaya devam etti ve Mathew -sesin konsey çadırın-dan geldiğini fark ederek- Kalifleriyle karısını öldürme mese-lesinin, şeyhlerin önce biraz kendi kanlarını dökme ihtiyacı244

AKHRAN'IN KAHİNİduyacakları kadar ciddi bir mesele olduğunu tahmin etti. Belki birbirlerini öldürürler, diye düşündü. Barbarlar! Ne-den canımı sıkıyorum? Bu barbarların benim için ne önemivar? Deli olduğumu düşünüyorlar! Bana sadece batıl inançlarıyüzünden nazik davranıyorlar. Hep bir tür garip ve nadir, as-la kabul edilmeyen bir yaratık olacağım onlar için. Hep yalnızolacağım! Mathew bir kol omuzlarına dolanana kadar, umutsuzlukverici düşüncelerinin yüzünden açıkça belli olduğunu bilmi-yordu. "Korkma Mat-hew," dedi Zohra nazikçe. "Planın çok güzel.Her şey yolunda gidecek!" Mathew ona sarılarak, Zohra'nın dokunuşunun kendisiniteselli etmesine izin verdi -ta ki okşayan parmakların sakinleş-tirmek yerine uyarmaya başladıklarını fark edene dek. Aceley-le, yutkunarak oturdu ve Zohra'ya göğsünde vahşi bir umutçarparak baktı. Koyu renk gözlerinde sevecenlik vardı, amaonun hasretini çektiği türden değil. Pürüzsüz yüz endişe vekaygı taşıyordu, başka bir şey değil. Ama daha ne istiyordu? İnsan aynı anda nasıl iki kişiye âşıkolabilirdi?İnsanın asla elde edemeyeceği iki kişi...Mathew'un dudaklarından bir inilti çıkıverdi. "Yine mi hastalandın?" Zohra yaklaşınca Mathew korkudansinerek yukarı kaldırdığı eliyle onu itti.

"Hafif bir acı. Geçer," dedi."Neren acıyor?" diye ısrarla sordu Zohra. "Buram." Mathew iç geçirdi ve elini kalbinin üzerine bas-tırdı. "Daha önce de olmuştu. Yapabileceğin bir şey yok. Kim-senin yapabileceği bir şey yok." En azından bu yeterince doğ-245

MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 120: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ruydu. "Sabaha hazır olacaksak, iyisi mi büyüyü bitirelim," H-ye ekledi. Zohra hâlâ konuşmaya meyilliymiş gibi görünüyordu, son-ra kendini durdurdu ve genç adama dikkatle baktıktan sonrasessizce işinin başına döndü. Biliyor, diye düşündü Mathew umutsuzca. Biliyor ama nediyeceğini kestiremiyor. Belki bir vakitler beni sevdi ya da be-ni istedi, ama bu ben ilk geldiğimdeydi, o ve ben korkmuş,zayıf ve kaybolmuş haldeydik. Ama şimdi aradığı şeyi bulmuş-tu; kendinden emindi, Khardan'a sevgisi güçlüydü. Bunu he-nüz bilmiyor, kabul etmeyecektir. Ama orada, ruhundaki de-mir bir çubuk gibi ve bu ona güç veriyor. Khardan da onu seviyor, kendini o sevgiye karşı silahlan-dırmış ve her dönemeçte onunla savaşıyor olsa da.İkisini de seven ben ne yapabilirim? "Onlara birbirlerini verebilirsin," diye yumuşak ve hüzünlübir ses geldi kederini yansıtarak, yine de içinde anlamadığı de-rin bir sevinç vardı."Ne dedin?" diye sordu Zohra'ya. "Hiçbir şey!" Zohra, Mathew'a endişeyle baktı. "Hiçbir şeydemedim. İyi olduğundan emin misin Mathew?" Mathew başıyla onayladı, kendini sanki tenine değen tüy-ler varmış gibi gıdıklayıcı bir histen kurtarmaya çalışarak en-sesini ovuşturdu.246

6 Ertesi gün, şafak vakti güneşin ilk ışınları çölde gezinir, Ma-cit'in çadırındaki deliklerden süzülürken, beraberinde sessizlik,,de getirdi. Tartışma sona erdi. Zohra ve Mathew birbirlerinebaktılar. Zohra'nın gözleri uykusuzluktan ve işine yoğunlaş-maktan kararmış ve kanlanmıştı. Mathew kendisinin de aynışekilde -belki daha da kötü- göründüğünü biliyordu. Sabahın sessizliği aniden kumda ilerleyen adımlann sesiy-le bozuldu. Dışarıdaki nöbetçilerin ayaklandıklarını, ayak ses-lerinin yaklaştığını duydular. Mathew da Zohra da hazırdı, iki-si de bir saatten fazladır hazırdı, neredeyse güneşin ilk ışık-larından beri. Zohra, Mathew'un ona getirmiş olduğu kadın kı-yafetlerini giymişti. Giymeye alışık olduğu güzel ipekten değil-lerdi, sadece fakir bir adamın ikinci eşinin giyebileceği, beyazketenden basit bir çador. Sadeliği Zohra'ya yakıştı, tahammületmenin yeni keşfedilmiş ağırlığını artırıyordu. Başıyla yüzünü,omzuyla ellerini sade beyaz bir örtü örtüyordu. Örtüsününkatları altında elleriyle sıkıca tuttuğu, dikkatle sarılmışparşömen vardı. Mathew, Zhakrin Şatosu'ndan edindiği siyah kaftanı giy-mişti. Artık çadıra serbestçe girip çıkabildiğinden, çadırdan ge-cenin bir yarısı çıkmış ve sürdükleri develeri bulana kadar

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANkampı ayışığı karanlığında araştırmıştı. Eşyaları develerden indirilmiş, yere atılmış ve lanetliymiş gibi kumda bırakılmıştıMathew kaftanın daha temiz ve daha giyilecek durumda olma-sını dileyebilirdi, ama lekeli ve kırışmış olsa bile, sihirbazıngiysisini görmemiş bu insanları yine de etkilemesini umdu. Üzerini değiştirdikten sonra çadıra gizlice süzülen MathewKara Paladin'in Khardan'ın çadırının önünde kıpırdamadanoturan şeklini fark etti. Ayışığında sanki kendine ait bir tür ışı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 121: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ğı varmış gibi parlayan ince, beyaz el onu çağırdı. Mathew te-tikte, nöbetçilere endişeli bir bakış atarken tereddüt etti. Audatekrar eliyle çağırdı, bu kez daha ısrarcıydı ve Mathew gönül-süzce ona yaklaştı. "Endişelenme Blossom," dedi adam rahat rahat, "konuşma-mıza engel olmazlar. Ne de olsa, ben bir misafirim ve sen dedelisin." "Ne istiyorsun?" diye fısıldadı Mathew, ifadesiz, soğukkan-lı gözlerin incelemesi altında kıvranarak. Auda'nın eli Mathew'un siyah kaftanının kenarını yakaladı,kadifeyi okşadı. "Birşeyler planlıyorsun." "Evet," dedi Mathew huzursuzlukla, nöbetçilere tekrar gözatarak. "Bu güzel Blossom," dedi Auda yumuşak bir şekilde, siyahkumaşı yavaşça kıvırarak. "Sen yetenekli ve becerikli bir gençadamsın. Hayatın açıkça belli bir amaç için bağışlandı. İzliyorve bekliyor olacağım. Bana güvenebilirsin." Kumaşı bıraktı, gülümsedi ve tekrar rahat bir şekilde arka-sına yaslandı. Mathew, Zohra'nın çadırına, rahatlamalı mı en-dişelenmen mi bilmeyerek döndü.Mathew günün ilk ışıklannda siyah kaftanına bürünmüş248

AKHRAN'IN KAHİNİhalde çadırdan çıktığında nöbetçilerin gözleri kocaman açıldı.Genç büyücü uzun kızıl saçlarını güneşte alev gibi parlayanakadar taramıştı. Kadifeye işlenmiş, doğrudan ışık almadıkçagörülemeyecek esrarlı işaretler, güneşin ışıklarını yakaladılar-bütün izleyicileri şaşırtarak siyah kumaştan aniden fırlamışgörünüyorlardı. Mathew'un -kendi parşömenlerini tutan- elleri uzun, uçu-şan kol ağızlarının içinde gizliydi. Tek kelime etmeden vekimseye bakmadan ilerledi, gözleri doğrudan ileriye bakıyor-du. Gördüğünü belli etmeden Khardan'ın çadırından çıktığınıve ona şaşkınlıkla baktığını fark etti. Mathew o bakışa karşılıkvermeye ya da kendini sarmaladığı gizem gösterisini bozmayıriske atmaya cesaret edemedi. Başbüyücü, öğrencisini şimdi görmüş olsaydı ne diyeceğigeldi Mathew'un aklına ve solgun bir gülümseme, hayali azkalsın yok ediyordu. "Ucuz numaralar! Büyüyü kolay aldatıla-bilir kişileri tuzağa düşürmek için kullananlara göre!" Yaşlı öğ-retmeninin verip veriştirmeye devam ettiğini duyabiliyordu,öğretim yılının ilk çeyreğinde yılda bir kez duyduğu gibi."Gerçek büyücünün siyah kaftanlara ya da konik şapkalara ih-tiyacı yoktur! O büyüyü kırda çıplak olarak da yapabilir" -kim-se Başbüyücü'nün huzurunda gülmeye cesaret edemediğin-den, bu beyanat öğrenciler arasında hep ani öksürük nöbetle-rine neden oluyordu ve sonra da geceler boyu fısıldanan şa-kaların kaynağı olurdu- "eğer kalbinde sadece sanatının veSul'ün bilgisi varsa, büyüyü kırda çıplak olarak da yapabilir!" Kırda çıplak, diye iç geçirdi Mathew. Başbüyücü artık öl-müştü, Auda'nın gûmları tarafından katledilmişti. Genç büyü-cü, yaşlı adamın yapmak üzere olduğu şeyi anlamasını ve af-fetmesini diledi.249

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMAN Sağa sola bakmayan Mathew, kendisini izleyen sıra sıra be-devilerin yanından geçerek Tel'e doğru ilerledi. Kör gibi ilerli-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 122: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yora benziyordu -oysa nereye gittiğine bakıyor ve büyük en-gellerden dikkatle sakınıyordu. Ara sıra yolundaki küçük taşla-ra ve diğer döküntülere çok ikna edici bir şekilde takılıyordu. Erkeklerin arkasından onu izlediğini, şeyhlerin herkesi ne-ler olup bittiği konusunda sorguladığını, bedevilerin karmançorman cevaplarla karşılık verdiğini duyabiliyordu. "Bu çok saçma!" dedi Sait kızgınlıkla. "Neden biri onu dur-durmuyor?""O deli," diye mırıldandı Macit."Onu sen durdur," önerisini getirdi Caffar."Pekala, durduracağım!" dedi Sait. Kısa boylu, tombul şeyh -elleri havada, ağzı açık- Mat-hew'un önüne çıktı. Doğrudan karşıya bakmakta olan büyücüyürümeye devam etti ve Sait -son dakikada— yolundan çekil-mek için kaçışmasa Şeyh'i yere serecekti."Beni görmedi bile!" dedi Şeyh. "Tanrı tarafından yönlendiriliyor!" diye bağırdı Caffar kork-muş bir sesle. "Tanrı tarafından yönlendiriliyor!" Bu söz kalabalık arasın-da alevlerin yağa sıçradığı gibi yayıldı ve Mathew, adamıyürekten kutsadı. Herkesin -Khardan da dahil- onu izlediğini uman, ama ar-kasına bakmaya cesaret edemeyen Mathew, Tel'e ulaştı ve ka-yalarla, çarptık çurpuk görünüşlü Kahinin Gülü arasından ka-yıp düşerek tırmanmaya başladı. Yarı yola vardığında, etrafabakındı ve kollarını kocaman açtı, keçi derisinden parşömen-leri seyircilerden avuç içlerini kendine doğru çevirerek gizlituttu.250

AKHRAN'IN KAHİNİ "Akar, Hrana ve Aran halkı, sözlerime kulak verin," diyebağırdı becerebildiğince boğuk bir sesle. Tel'in dibinde, tam aşağıda Zohra vardı. Nöbetçiler tarafın-dan tutulan Khardan, Mathew'a ters ters bakıyordu, belki degenç adamın artık gerçekten delirdiğine ikna olmuştu. Onunyanında Auda -yüzü haiüe kapalı- karanlık gözlerinde bir gü-lümseme pmltısıyla ve eli hançerinin yanıbaşmda, kendisiniseyrediyordu. Onu görünce gerilen Mathew bakışlarını hızlakaçırdı. "Deli, gel aşağıya!" Macit'in sesi kulağa sabırsız geliyordu."Bunun için vaktimiz..." "Akhran'ın sözü için vaktiniz yok mu?" diye bağırdı Mat-hew sertçe.Kalabalık mırıldandı. Başlar bir araya geldi."Deliyi oradan indirin de yargılamaya başlayalım," emriniverdi Sait, adamlarından birkaçına işaret ederek. İlk başta Mathew itaat etmeyi reddedeceklerini düşündü vegörünüşe göre onlar da öyle düşündüler, Sait'in yüzü kızarıpbu itaatsizliğe öfkesi kabarınca, üç adam Tel'e tırmanmayabaşladı. Mathew, Promenthas'a hızla dua etti ve bir de Sul'e, sonra-üzerinde düşünüp taşınarak yazdığı kelimeleri ezberden oku-yarak- parşömenlerden birini yere, ayağının dibine fırlattı. Bir patlama taş parçalarıyla tozun her yana saçılmasına ne-den oldu. Pembemsi yeşil bir duman, genç büyücüyü gözler-den gizleyerek yükseldi. Öksürmemeye çalışan -nefesini tut-mak ancak son anda aklına gelmişti- Mathew, kendini dumanortadan kaybolduğunda kalabalığın sözü geçen bir büyücüyle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 123: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

karşı karşıya kalacağı şekilde ayarlamaya çalışıyordu, gözünekaçan duman yüzünden yanaklarından yaşlar süzülen, sülfür251

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkokusu yüzünden öksüren genç bir adam olarak değil.Ucuz bir numaraydı belki. Ama işe yaradı. Tepeye tırmanmakta olan üç adam şimdi hayatlan pahasınaymış gibi aşağı emekliyorlardı. Sait'in yüzü kefiyesi kadarbeyazlaşmıştı, Macit'in gözleri pörtlemişti ve Caffar başını elle-riyle kapamıştı. Neler olup bittiğini bilen Zohra bile etkilenmişgörünüyordu. "Akhran'ın sadece yüzünü görmedim, onunla konuştumda," diye bağırdı Mathew. "Görebileceğiniz gibi, bana ateşiniödünç verdi! Sözlerime kulak verin yoksa ateşi aranıza sala-rım!" "Konuş o halde," diye hırladı Macit açıkça, "İyisi mi onun-la dalgamızı geçelim; sonra işimize bakabiliriz," diyen bir sestonuyla. Bu epey şaşırtıcıydı. Ancak Mathew'un devam etmek dışın-da seçeneği yoktu. "Cin Fedj'in size söylediği şeyi inkar etmek niyetinde deği-lim. Zohra ve ben bu adamı taşıdık" -kafasını iki yana salla-makta ve Mathew'a susmasını işaret etmekte olan Khardan'ıişaret etti- "hem de kadın kılığında! "Ama," diye bağırdı Mathew kalabalığın mırıltıları üzerine,"taşıdığımız canlı bir beden değildi. Bir cesetti. Khardan,Kalifiniz, ölüydü!" Mathew'un beklediği gibi, bu dikkatlerini çekti. Konuşan-lar, dinlemekte olanlardan delinin sözlerini tekrarlamalarını is-tediklerinde bir hışırtı duyuldu. Sessizlik bastırdı; hava ağırdıve bir fırtına bulutu kadar yüklüydü. "Sen, babası, bunun doğru olduğunu biliyorsun!" Mathewbir parmağıyla Macit'i gösterdi. "Yüreğinde oğlunun ölü oldu-ğunu biliyordun. Onlara ölü olduğunu söyledin, değil mi!" İşa-252

AKHRAN'IN KAHİNİet eden parmak kabileyi taradı. Şaşıran Şeyh ters ters bakmak dışında bir şey yapamadı,beyaz kaşlan vahşice kabarmıştı ve Mathew'a ters ters bakıyor-du. Kabile üyeleri arasında başıyla onaylayanlar vardı ve kabi-lesinden olmayanlann kısık gözlerinden şüpheci bakışlar geli-yordu. "Kaçınız bu adamla savaşa girdiniz?" Mathew'un parmağıKhardan'ı işaret etti. "Kaçınız cesaretini kendi gözleriyle gör-dü? Kaçınız hayatını onun cesaretine borçlu?" Eğilen başlar, utanç dolu bakışlar. Mathew onları artık av-cunun içine aldığını biliyordu. "Ve yine de bu adamı korkaklıkla suçluyorsunuz ha? Size,geri kalanlarınız daha savaş alanına varmadan Khardan ölmüş-tü diyorum!" Mathew avantajını hızla kullandı. "Prenses Zohrave ben, kadınların geri kalanını esir alan Amir'in birliklerindenkaçtıktan sonra Kalif in ölümcül derecede yaralı olarak düştü-ğünü gördük. Kafirler vücudunu kirletmesin diye onu savaşalanından götürdük."Ve ona kadın kıyafetleri giydirdik."Herkesin nefesini tuttuğu derin bir sessizlik oldu-, Mat-hew'un sonraki sözlerini duyan erkeklerin çoğu kıpırdamadı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 124: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Biz bunu -onu birliklerden saklamak için yapmadık," de-di Mathew herkesin duymak için dikkat kesileceğini bildiği al-çak bir ses tonuyla. "Onu Ölümden saklamak için yaptık!" Şimdi hepsi birden nefes aldılar, gece esintisi gibi bir havaakımıyla. Mathew hızla Khardan'a bakma riskini göze aldı. Ar-tık kaşlarını çatarak bakmayan Kalif yüzünü mümkün oldu-ğunca ifadesiz tutmaya çalışıyordu. Ya Mathew'un ne yapma-ya çalıştığını anlamıştı ya da artık genç adama onu her yerekörlemesine takip edecek kadar güveniyordu.253

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN "Ölüm, alanı savaşın kurbanları için araştırıyordu ve savaş-çılara bakması gerektiğini bildiğimizden, Khardan'a kadın kı-yafetleri giydirdik. Böylelikle Ölüm onu bulamadı. TanrınıAkhran Hazretleri buldu onu. "Çöle koşarak Ölümden kaçtık. Ve orada Akhran bize göründü ve bize Khardan'ın yaşaması gerektiğini, ama hayatkarşılığında gelen ilk yabancıya yardımını sunması gerektiğin'söyledi. Kalif nefes aldı ve gözlerini açtı ve işte o zaman badam" -Mathew, kalabalığın içinde tek başına dikilmektolan, kimsenin yaklaşmak istemediği Auda'yı işaret etti- "bizgeldi ve yardımımızı istedi. Tanrısı Zhakrin, Quar tarafındaesir tutuluyormuş. Onu kurtarmasına yardım etmek için bizihtiyacı vardı. "Akhran'la yaptığı anlaşma konusunda dikkatli olan Khar-dan razı oldu ve yabancıyla gittik, Tanrısını kurtardık. Yaban-cı ülkesinde bir şövalye, onura yeminli bir adam. Size soruyo-rum, Auda ibn Jad, bu söylediklerim doğru mu?" "Doğru," diye cevap verdi ibn Jad soğuk, boğuk sesiyle.Kemerindeki yılan hançerini çıkararak göğe kaldırdı. "Yemini-me şahitlik etmesi için Tanrım Zhakrin'i çağırıyorum. Yalansöylüyorsam bu hançeri göğsüme saplasın!" Auda bıçağı bıraktı. Bıçak düşmedi, aksine havada, göğsü-nün üzerinde hareketsiz durdu. Kalabalığın şaşkınlık ve kor-kudan soluğu kesildi. Mathew sesini toparladı -bunu bekle-memişti- ve oldukça titrek bir şekilde devam etti. "İbn Jad'ın anayurdundan ayrıldık ve gerisin geri çöle yol-culuk ettik, çünkü Akhran halkının tehlikede olduğunu ve Ka-liflerine ihtiyaç duyduklarını söylemek için bize bir kez dahagöründü. Güneşin Örsü'nü geçtik...""Hayır! İmkansız!"254

AKHRAN'IN KAHİNİ Khardan'ın kılık değiştirerek Ölümden kaçtığı masalınainanan bedeviler, birinin tuz çölünü geçmesi düşüncesiylealay ediyorlardı. "Geçtik!" diye bağırdı Mathew. "Ve işte böyle. Akhran'danhediye alan tek kişi Kalifiniz değil. Prensesinize de bir hediyeihsan etti." Hayatlan artık Zohra'ya bağlıydı. Kabile üyeleri sakınan,şüpheli gözlerini ona çevirdiler. Mathew seyretmeye korkarak,büyünün işlemeyeceğinden korkarak, o heyecanla kelimeleriyanlış yazdığını ya da yanlış sırayla yazdığını ya da Sul'ün he-diyesiyle ilgili ters gidebilecek yüzlerce başka şeyi düşünerekgözlerini kapadı. Kaftanının katları arasından keçi derisini çıkaran Zohraparşömeni kaldırdı ve kelimeleri berrak bir sesle okudu. Harf-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 125: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ler kıpırdanmaya ve kıvranmaya başladı ve birer birer deridenayağının altındaki kuma düşmeye başladılar. Zohra'nın yakı-nında olanlar bağırmaya, çığlık atmaya ve tökezleyip gerisingeri düşmeye başladılar, bu arada göremeyenler de bağırdı,sordu ve kalabalığı ileri ittirdiler. Mathew kadının ayağının di-bindeki mavi su göletini göremiyordu -kaftanının beyaz katla-rının rüzgarda uçuşması görüşü kapıyordu. Ama kadının etra-fındakilerin tepkisinden ve Khardan'ın ona bakarken yüzüneyerleşen gururdan, orada olması gerektiğini biliyordu. "Khardan size döndü -Akhran'ın Kahini. Zohra size dön-dü- Akhran'ın kadın kahini. Sizi savaşa yöneltmek için döndü-ler! Onları izleyecek misiniz?" Mathew burada tezahüratların yükselmesini bekliyordu.Yükselmiyordu ve genç adam aşağıdaki kalabalığa artan birendişeyle baktı."Bunların hepsi çok iyi," dedi Şeyh Sait güzel bir şekilde,255

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANileri çıkarak. "Ve birtakım hoş numaralar, Khandar'ın sûkan!ldeğer numaralar gördüğümüzü de söyleyebilirim. Ama ya cin?""Evet! Cin!" bağırışı geldi kalabalıktan. "Sana derim ki" -Sait insanlara dönerek sessizliği sağlamakiçin kısa kollarını kaldırdı- "Khardan'a Kahin derim ve onunpeşinden savaşa ya da Sul'ün cehennemine giderim, eğer Ka-lif bize cinimizi geti getirmeyi sağlamayı seçerse! Muhakkakki," diye devam etti Sait, ellerini indirdi, "Akhran, Kahini içinbunu fazla görmeyecektir!" Kalabalık tezahürat yaptı. Macit oğluna, "Seni uyarıyorum,"diyen karanlık bir bakış gönderdi. Caffar, Zohra'yı korku dolugözlerle süzdü, görünüşe göre Zohra'nın bütün çölü hepsiniboğacak bir okyanusa çevirmesini bekliyor gibiydi ve Zohrinsanlara bu düşünce ona çok da uzak değilmiş gibi bakıyordu. Khardan minnettarlıkla baktı, genç adamın nafile çabasınteşekkür ederek.Hayır! Nafile olmayacaktı! Mathew bir adım ileri çıktı. "Cini geri getirecek!" diye bildirdi. "Bir hafta içinde...""Bu gece!" diye karşı çıktı Sait."Bu gece!" diye yaygara kopardı kalabalık. "Bu gece," diye kabul etti Mathew, yüreği ağzında. "Cin b"gece dönmüş olacak." "Aksi takdirde, ölür," dedi Sait sakin bir şekilde. "Ve cadda." Söylenecek başka bir şey yoktu ve Mathew söylemek isteşeydi bile o gürültüde duyulmazdı. Genç büyücü, başını öneğmiş, olayların kontrolünü nasıl böyle hızla kaybettiğini merak ederek Tel'den aşağıya hüzünle inmeye başladı. Aşağı vardığında, Zohra teselli etmek için kollarını ona sardı.256

AKHRAN'IN KAHİNİ "Üzgünüm," dedi Mathew ona, derken bir ses konuşması-nı böldü.Nöbetçiler tarafından çevrelenmiş olan Khardan karşısındadikildi. "Teşekkür ederim Mat-hew," dedi Kalif yavaşça. "Yapabile-ceğini yaptın." Mathew aniden tüylerden bir battaniyeye sarılmış gibi bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 126: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

hisse kapıldı. "Cin geri dönecek!" dedi ve birden, bir nedenle, kendi söz-lerine inandı. "Dönecekler!" Khardan iç geçirdi ve başını iki yana salladı. "Cinler gittiMat-hew. Akhran'a gelince, o da şimdiye dek bozguna uğra-mış olabilir, çünkü bütün..." "Hayır, bak!" Yere doğru uzanan Mathew çirkin kaktüsedokundu. "Etrafındaki her şey ölmüş ve solmuşken, bana bu-nun nasıl hâlâ hayatta olduğunu söyle! Akhran hâlâ hayatta ol-duğundan -sadece güçbela belki, ama yaşıyor! İnançlı olmayadevam etmelisin Khardan! Etmelisin!" "Blossom'a katılıyorum, kardeşim," dedi Auda beklenme-dik bir şekilde, arkalarından gelerek. "Tanrılarımıza ve birbiri-mize inancımız elimizde kalan tek şey. Tek başına inanç, bi-zimle kıyamet arasında duruyor."257

"İnanç. İnançlı olmalıyım," diye kendi kendine tekrar ettiMathew o çok uzun süren ve yine de çok çabuk sona erecekmiş gibi görünen gün boyunca. Dakikalar birbiri ardına, patlak bir kırbadan damlayan kıymetli su damlaları gibi geçiyordu. Mathew her dakikanın tadını çıkardı; dokundu, kendinden uzağa düştüğünü ve zamanımuazzam havuzunda yok olduğunu duydu. Her gürültü —isteuyuz kamp köpeklerinden birinin havlaması olsun, ister Zohra'nın çadırının dışındaki nöbetçilerden birinin kıpırdanmasıonu ayaklandırıyor, çadırın kapısından hevesle dışarıyı gözetlemesine neden oluyordu.Ama hiçbir şey çıkmıyordu, asla bir şey çıkmıyordu. Öğlen gelip geçti ve kamp sessizleşti, herkes alev alev yanan sıcakta dinleniyordu. Mathew Zohra'ya kıskançlıkla baktıGece yaptığı işten ve sabahki gerilimden tükenmiş halde uykuya dalmıştı. Khardan'ın da uyuyup uyumadığını merak ettiYoksa gölgeli karanlıkta uzanmış, konuşmayı kendisi yapsay

di -ki, hakkı olarak, yapmalıydı- her şeyin yolunda gideceği-ni mi düşünüyordu? Şiddetle iç geçiren Mathew ağrıyan -başını ellerinin arasınaaldı. "Bunun dışında kalmalıydım," diye azarladı kendini. AKHRAN'IN KAHİNİ"Bunlar benim insanlarım değil. Onları anlamıyorum! Khardanmeseleyi halledebilirdi. Ona güvenmeliydim..."Çadırda biri vardı! Mathew göz ucuyla bir gölge gördü ama bir el ağzını sıkı-ca kapatana kadar bir nefes alacak kadar zamanı olmadı. "Ses çıkarma Blossom," diye fısıldadı bir ses kulağına. "Nö-betçilerin dikkatini çekeceksin!" Kalbi gözlerinin önünde yıldızların uçuşmasına neden ola-cak kadar hızlı atan Mathew başıyla onayladı. Auda elini gev-şetti ve Mathew'a Zohra'yı uyandırmasını işaret ederek çadırındaha karanlık gölgelerine geri çekildi. Onu rahatsız etmek utanç vericiydi. Huzur dolu son daki-kalarının tadını çıkarmasına...Auda kesin bir el hareketi yaptı, acımasız gözler kısıldı."Zohra!" Mathew onu nazikçe sarstı. "Zohra, uyan."Zohra ânında uyanmış ve alarma geçmişti, minderlerin ara-sında oturmuş Mathevv'a bakıyordu. "Ne? Yoksa..." "Şşş, hayır." Çadırın arkasındaki loş ışıkta güçbela seçilebi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 127: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

len Auda'yı işaret etti. Paladin maskesini çıkarmıştı ve sessizolmalannı emrederek parmağını dudaklanna götürmüştü. Zohra korkuyla sindi; sonra kendini toparlamış gibi görü-nerek dikildi ve ona vahşice baktı. Yavaşça hareket eden Auda onlara doğru emekledi ve yak-laşmalarını işaret ederek -güçbela duyulabilen bir ses tonuyla,"Blossom, hangi öldürme büyüsünü hazırlayabilirsin?" dedi.Bunaltıcı sıcağa rağmen, Mathew'un üzerine ölümcül bir so-ğuk çöktü. Parmakları uyuştu, kalbi durdu, nefes alamıyordu.Yavaşça, konuşmaktan aciz bir şekilde, başını iki yana salladı.

"Ne? Hiç mi bilmiyorsun?" dedi Auda karanlık gözleri parıl-dayarak.259

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN Mathew tereddüt etti. Verebileceği cevap buydu. Hiçdürme büyüsü bilmiyordu. Kara Paladin bunu kabullenmedi. Kelimeler dilinin uçundaydı, ama derken fazla beklemiş o\duğunu gördü. Yalan, gözlerinden okunuyor olmalıydı, üşümüş gibi titredi ve gergin bir sesle, "Öldürmeyeceğim," dedi "Mat-hew!" Zohra parmaklarını kokma geçirdi. "Bu öl... Qdürme büyüsü denen şeyi yapabilir misin?" "Yapabilir," dedi Auda sakin bir şekilde. "Yapmayacahepsi bu. Önce Khardan'la senin ölmenize izin verecek." Mathew kızardı. "İnanç tavsiyeleri verenin sen olduğundüşünmüştüm!" "İnanç bir elde." Auda yumruk haline getirilmiş sol eliniöne uzattı. "Bu diğerinde." Sağ eli kaftanının arasına girdi veyılan hançerini çıkardı. "İnsanlanm böyle hayatta kaldı." "Tel'e halkını kurtarmak için döndük!" Mathew, Zohra'yabaktı. "Ve şimdi de benden onlan katletmemi mi istiyorsun?" Zohra dilini dudaklarında gezdirdi; yüzü solgundu, gözlerikocaman açılmıştı ve yavaşça bastırılan içsel bir umut aleviylevahşice parlıyorlardı. "Ben... ben bilmiyorum," diye mırıldan-dı şaşkınlıkla. "Yapmamız gerekeni yaparız! Bunlar" -Paladin çadırındışını işaret etti- "halkının tamamı değil." Auda'nın sesi yumu-şak ve öldürücüydü. Konuşan yılan kafalı hançer de olabilir-di. "Kadınlar, çocuklar ve genç erkekler Kich'de esir tutuluyor-lar. Onları kurtarabiliriz, ama ancak sen ve Khardan hayattaolursanız! Ölürseniz..." Omuz silkti."Haklı, Mat-hew." "Tanrım can almayı yasaklar..." diye konuşmaya başladıMathew."Ülkende savaş olmaz mı?" diye sordu Auda soğukkanlılık-260

AKHRAN'IN KAHİNİ? "Siz büyücüler savaşmaz mısınız?" "Ben savaşmam!" diye bağırdı Mathew, kendini unutarak.Nöbetçiler dışarda kıpırdandılar. Auda'nın gözleri tehlikeli birşekilde parladı birden. Ayağa kalktı. Yanan güneşin çadırınkapısından içeri süzülen ışınları elindeki hançerin ağzında par-ladı. Mathew gerildi, vücudundan ter boşandı. Nöbetçiler içerigirmediler ve Mathew'a sıcaktan hafif aptallaşmışlar gibi geldi. Mathew'un yanına oturan Auda genç adamın kolunu tuttuve acı verecek şekilde sıktı. Soluğu Mathew'un tenini yakıyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 128: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

du. "Daha önce kellesi uçurulmuş bir adam gördün, değil miBlossom? Hızlı ve çabuk, bıçağın enseye tek bir vuruşuyla." Mathew korkuyla sindi, adamın acımasız kavrayışı altındagevşedi. Bir kez daha John'un kumda diz çökmüş halini gör-dü, gûm'un kılıcını çektiğini, çeliğin güneşin ölen ışığındaparladığını...Auda'nın tutuşu sıkılaşti; Mathew'u kendine çekti. "Khardan böyle ölecek. Kötü bir ölüm değil. Bir acı parıltı-sı ve sonra hiçbir şey. Ama Zohra böyle ölmeyecek. Hiç, biri-nin ölesiye taşlanmasını izledin mi Blossom? Bir taş başa isabeteder. Kurban, kanayarak, sersemlemiş ve acı içinde, umutsuz-ca bir sonrakinden sakınmaya çalışır. Çatırtılı bir sesle kola isa-bet eder. Kemikleri kınlır. Kaçmaya çalışarak tekrar döner, amakaçacak yer yoktur. Bir başka taş sırtına çarpar. Düşer. Gözle-rine kan dolar. Göremez ve dehşet artar, acı tırmanır..." "Hayır!" Mathew yummklarını ızdırapla başının arkasındasıktı, titreyen kollarıyla kulaklarını tıkadı. Auda onu bıraktı. Paladin geri çekilerek onu tatminkar biredayla seyretti."Bize yardım edeceksin o halde."261

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN "Evet," dedi Mathew titreyen dudaklarının arasından. Zohra'ya bakamıyordu. Onu zihninin gözüyle görmüştü; kan sıçramış kumun üzerinde gevşek ve cansız, koyu kırmızı beyazkaftanı lekelenmiş, siyah saçları tutam tutam kızıla boyalı. "Busabah yaptığım büyü." Sesini toparlamaya çalışarak yutkundu"Daha güçlü... çok daha güçlü..." "Sul'ün büyüsünü kullanacaksın. Tanrımın gazabını çağıra-cağım," dedi Auda. "Durduramadıklarımız bizi kovalayamaya-cak kadar korkmuş olacaklar. Develeri hazır tutacağım. Kich'eulaşabiliriz. Bu büyün için nelere ihtiyacın var Blossom? Sanı-rım bu seferki keçi derisiyle yapılamaz." "Güherçile," diye mırıldandı Mathew. "Kimyasal bir madde.Belki de, atların idrarının tortusu..." "Reddediyorum!" diye bağırdı sabırlı bir ses. "Hanımımınminder yırtma seanslanndan sonra çadırı temizlemek zorundaolmam yeterince kötü. Biraz yemek yiyecek kadar huzur bu-lamamam yeterince kötü. Oraya gitmem, şunu getirmem, şu-nu yapmam, yeterince kötü! Ama bunu reddediyorum" -Zoh-ra'nm yüzüklerinden birinden bir duman halkası çıktı ve çadı-rın ortasında şekillenmeye başladı- "At pisliği getirmeyi," dedişişman cin büyük bir tiksintiyle, "kesinlikle reddediyorum." Kimse konuşmadı, kıpırmadı. Hepsi sersemlemiş halde ci-ne baktılar.Sonra Zohra ileri atıldı. "Usti!" diye bağırdı. "Hayır, hanımım! Yapmaym!" Cin gevşek kollarını korumakistermiş gibi başına götürdü. "Yapmayın! Size yalvarıyorum!Atlar nerede? Bana bir kova verin! Yeter ki beni incitmeyin-ben... hanımım! Gerçekten! Siz evli bir kadınsınız!" Kıpkırmızı kesilen, utanan cin, kendisine sarılan, öpen veisterik bir şekilde gülen Zohra'yı uzaklaştırdı.262

AKHRAN'IN KAHİNİ"Orada neler oluyor?" diye sordu bir nöbetçi.Auda çadırdan dışarı süzüldü, kendisi de bir cinmiş gibihızla ve sessizce ortadan kayboldu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 129: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Sond, Fedj ve Pukah nerede?" diye sordu Zohra aniden."Bana cevap ver!" diye ısrar etti, şişman cini, dişleri kafasındatakırdayana kadar sarsarak. "Ah! İ-iş-te b-böö-yle," diye kekeledi Usti. "Ha-hanı-mımb-beni bırak-kırsa, söyle..." "Cin!" Çadıra kafasına sokan bir nöbetçi Usti'ye korkuylabaktı. "Cinler döndü! Şeyh Caffar!" nöbetçi dönüp kaçtı, Mat-hew adamın koşarken bağırdığını duyabiliyordu. "Caffar, yaşeydi/ Cinler döndü! Deli doğruyu söylüyor! Khardan bir ka-hin! Kafirleri yenmemiz için bize liderlik edecek! Halkımızkurtuldu!" Rahatlama, Mathew'un ızdırabını eriterek çözdü. Hızla dı-şarıya seğirtince, Sond, Fedj ve genç büyücünün tanımadığıdevasa, kara derili bir cinle birlikte Khardan'ın çadırından çık-tığını gördü. Ama Mathew, Khardan'ın cininin nerede olduğunu meraketti. Pukah neredeydi? Şeyhler koşarak geldiler. Sait'in yuvarlak yüzü keyif ve se-vinçten kırmızıydı. Dinleyen herkese Khardan'ın bir kahin ol-duğunu hep bildiğini ve bunun ispatlanmasının da kendisinin-Sait El Şaban'ın- payı olduğunu bildiriyordu. Caffar'ın ağzışaşkınlıktan açık kalmıştı. Konuşmaya çalıştı, tezahürat yapankabile üyelerinin toplanırken tekmelediği toz bulutunu içineçekti ve Fedj efendisinin sırtına hevesle vurmasaydı boğularakölecekti. Macit hiçbir şey söylemedi. Yaşlı adam doğruca oğlunakoştu ve kollarını ona dolayarak elli yıllık yaşantısında ilk kez263

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANgözyaşı döktü. Khardan yanaklarından aşağı gözyaşları süzü-lerek babasına sarıldı ve bütün kabilelerin erkekleri birleşerekvahşice tezahürat yaptılar. Zohra çadırından çıktığında da sevinç çığlığı attılar. Caffarkızını göğsüne bastırmak için ileri atıldı ama gözlerindeki ateş-ten gözü korktu ve onunla ilgili verdiği talihsiz bazı beyanat-ları hatırlayarak koluna hafifçe vurmakta karar kıldı. Şeyh son-ra aceleyle kaslı Fedj'in arkasına saklandı. Upuzun ve dimdik duran, kolu oğlunun omzuna dolanmışMacit dans eden, şarkı söyleyen kalabalığın karşısında durduve bir kutlama istemek üzereydi. Kalabalığın arka tarafındaki-ler öndekilerin dönmelerine, çığlıklarının dudaklannda öl-mesine neden olacak bir kargaşa çıkardıklarında, Zohra koca-sının yanında durmak için ilerliyordu. Bir binici geliyordu. Doğudan gelen, at sırtındaki şekil göz-ler için açık değildi ve kim ya da ne olduğunu söylemek müm-kün değildi. Tek başınaydı ve bu yüzden silahlar çekilmedi. Ağzından köpükler damlayan köpürmüş at kampa daldı.Erkekler yolundan kaçıştılar. Binici körleme gidişini durdura-rak, birini arıyormuş gibi insanların yüzlerine bakındı. Aradığı kişiyi bulan binici yorgun havyanı Khardan'a doğ-ru sürdü. Binici başını örten peçeyi kaldırınca, güneşte pırıl pırıl par-layan sarı saçları ortaya çıktı. Ellerini Khardan'a uzatan Mer-yem onun adını haykırdı ve sonra soluk soluğa atından onunkollanna düştü.264

8

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 130: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Ve böylece," diye bitirdi Sond hikayesini ciddiyetle, "Pu-kah, Kaug'u demir dağa çekti ve ifriti içeri ölümsüz, Asrial'la,delinin -özür dilerim, Sahip- koruyucu meleğini kullanarakkandırıp kendini feda etti. Sond, Mathew'a başıyla selam ver-di. "Asrial, büyük ve güçlü bir büyücünün koruyucu meleği,dağın kapılarını kapattı ve şimdi Kaug da Pukah da sonsuzakadar içeri hapsoldular. İfrit artık ölümsüzlerin arasında kavgaçıkarmadığından, çoğumuz birleştik ve şimdi gök düzleminde-ki neredeyse herkes Quar'la savaşmak için birleşti." Çadırın içinde ve dışında toplaşmış olan adamlar başlarınıağırbaşlılıkla salladılar ve kılıçlarını takırdatarak ve artık onla-rın da savaşa girişme zamanının geldiğini ima eden hareketleryaparak kendi aralarında mırıldandılar. "Konuşabilir miyim, Efendim?" dedi Meryem Kalif in yanın-da oturmakta olduğu yerden ürkekçe. "Kesinlikle zevce," diye karşılık verdi Khardan ona sevgiy-le bakarak. Mathew'un yanında oturmakta olan Zohra aç bir dişi aslangibi gırtlağından bir hırıltı çıkardı. Mathew, Meryem'in ne di-yeceğini duymak istediğinden elini onunkinin üzerine koydu."Kalif in cinini halkı uğruna feda etmesi çok asil bir hare-

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANket ve kötü Kaug'un nihayet zararsız hale getirilmesi harika bişey, ama korkarım bu -Kich'deki insanlarımıza yardım etme"yerine- onları çok büyük bir tehlikeye attı.""Ne demek istiyorsun kadın?" diye sordu Şeyh Sait. Bütün gözlerin üzerinde olduğunun farkında olan Meryeuygun bir şekilde soldu ve eskisinden daha ürkek bir hale girdi. Meryem'in elini eline alan Khardan, onu cesaretlendirmeye çalıştı. Kızaran Meryem ona minnettarlıkla baktı ve devaetti. "İmam iki hafta içinde Kich'e dönecek. Kich'de hapis tutulan insanlarınız o vakte kadar Quar'a dönmezlerse, onla-her birini- kılıçtan geçireceğini açıkladı." "Bu mümkün mü?" diye sordu Khardan şok olmuş bir halde. "Korkarım evet Kalif," dedi Sait. "Daha önce Meda ve Bastine'de ve diğer şehirlerde yaptı. Ben, bizzat kendim- bu tehdidi duydum. Eğer cinin dediği gibi, Quar'ın artık gerçektegözü döndüyse..." şişman omuzlarını umutsuzlukla silkti. "Onlan kurtarmalıyız o halde," dedi Khardan sertçe. "AmKich'e saldıramayız..." "Şehre girmenin gizli bir yolunu biliyorum," dedi Meryehevesle, gözleri parlayarak. "Size yolu gösterebilirim!" Ayağa kalkan Zohra çadırdan çıktı. Khardan çıktığım gör-dü ve bir şey söyleyecekmiş gibi oldu, sonra başını hafifçe ikiyana salladı ve etrafındaki sohbete döndü. Kalif e çok kızgınbir bakış gönderen Mathew, Zohra'ya yetişmek için acele etti."Ona söylemeliyiz!" dedi ısrarla. "Hayır!" dedi Zohra, Mathew'un elini kolundan kızgınlıklasilkeleyerek. "Bırak da kendini huri yüzünden rezil etsin!""Ama seni öldürmeyi denediğini bilirse...""Ona yaptığı büyüden bahsettin!" Zohra döndü ve Mat-266

AKHRAN'IN KAHİNİv,ew'la yüz yüze geldi. "Dinledi mi? İnandı mı? Peh!" Zohradöndü, yürümeye devam etti ve öfkeyle çadırına girdi. Mathew arkasından bir adım attı, sonra durdu. Kalif in ça-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 131: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

dınna doğru bir adım attı ve yine durdu. Kafası karışmış, sinir-lenmiş ve ne yapacağını bilmeyen genç büyücü adımlarınıaçık çöle, vahanın serinliğine yönlendirdi. Gece çöktüğü hal-de, kumlar günden kalan sıcaklığı öyle şiddetli yayıyordu ki,ısının dayanılır hale gelmesi için biraz daha zaman geçmesigerekiyordu. "Ona Meryem'in büyü yaptığını söyledim. Ona Meryem'inonu ele geçirmeye ve Amir'e götürmeye çalıştığını söyledim.Besbelli bana inanmadı ya da ona o kadar değer verdiğini dü-şünmek hoşuna gitti belki. Neden göremiyor?" Mathew öfke-liydi. "Adam diğer her konuda zeki! Neden, bir bu durumda,böyle aptalcasına kör?"Mathew aşkın tatlı işkencesi konusunda daha deneyimli ol-muş olsaydı, yanıt bulamamak bir yana, bu soaıyu asla sor-mazdı. Ama deneyimli değildi ve teri üzerinde kuruyup, gece-nin soğuğu artıp da titremesine neden olana kadar somurttu,küfretti ve bir ileri bir geri yürüdü. Yorgunluk genç adama ga-lip geldi. Boş ve sessiz olan kampa geri dönünce, geceleyinbütün çadırların birbirine benzediğini fark etti. Mathew, onarehberlik edebilecek geçe kalmış bir serseri bulmayı umarak,uykulu ve sinirli bir şekilde önce bir yöne, sonra bir başka yö-ne sendeledi. Bir hareket fark ederek, dudaklarında bir yardımricasıyla o kişiye yöneldi. Sözcükleri söylenmeden dudakların-da öldü ve Mathew -tamamen uyanmış halde- yıldızlann vebir yanm ayın ışığından kaçarak bir çadırın gölgesine saklandı.Ufak bir şekil kampta süzülerek gidiyordu. İpek örtüleresannmıştı, ama Mathew narin, küçücük endamı, zarif yürüyü-267

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANşü tanımakta güçlük çekmedi. Genç adam Meryem'i sinsice iz-ledi ve Mathew'un, Khardan'ın olduğunu tahmin ettiği bir ça-dırın kapalı girişine yaklaştığını görünce şaşırmadı. "Kim o? Kim var orada?" dedi Kalif, en küçük bir sese kar-şı tetikte gibiydi. "Meryem Efendim," diye karşılık verdi kadın yarı boğuk birfısıltıyla. En koyu gölgelerde duran Mathew çadırın kapısını örtenkumaşın açıldığını gördü. Khardan, lambanın sarı ışığında birsiluet olarak belirdi. "Burada ne yapıyorsun? Buraya gelmenuygun de..." "Umrumda değil!" diye bağırdı Meryem ellerini kavuştura-rak, sesi titriyordu. "O kadar mutsuzdum ki! Nasıl olduğunubilmiyorsun! Amir'in birlikleri beni savaş sırasında esir aldı vebeni Kich'e geri götürdüler! Sultan'm kızı olduğumu fark ede-cekler ve beni Amir'in karşısına çıkaracaklar diye öyle kork-tum ki. Ama Akhran'a şükürler olsun, fark etmediler!" Ağlama-ya başladı. "Annen Badia benimle kendi kızıymışım gibi ilgi-lendi. Öldüğüne asla inanmadı, ben de!" Khardan ellerini kızın sarsılan omuzlarına koydu. "Tamam,tamam. Her şey yolunda artık." Kalif duraksadı, parmaklanipeğe dolandı. "Annem hapisteyse, nasıl oluyor da sen oradadeğilsin?" Soru dikkatsizce sorulmuştu. Mathew sesteki hafif gerginli-ği fark etti ve içinde umut belirdi. "Kaçmayı başardım," dedi Meryem gözyaşlarını yutarak veKalife taparcasına baktı. "Elimden geldiğince hızla sana gel-dim." Hoşnut gülümsemesine bakılırsa, cevap Khardan'ı tatmin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 132: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

etmişe benziyordu. Mathew dişlerini gıcırdattı. Yalan söyledi-268

AKHRAN'IN KAHİNİSini göremiyor musun? Saklandığı yerden fırlayıp adamı man-tıklı düşünsün diye sarsmamak için tek yapabileceği buydu. "Bırak da mutlu olalım, aşkım!" diye devam etti Meryemyaklaşıp ellerini Khardan'ın göğsüne koyarak. "Evlenmemizibeklemek istemiyorum. Tehlike o kadar yakın ki." Khardan'ınkollarına yerleşti. "Birlikte ne kadar vaktimiz olduğunu kim bi-lebilir ki?"Khardan gülümseyerek Meryem'i çadırına çekti. Büyük bir öfke Mathew'u boğazından yakaladı, daha öncehiç yaşamadığı bir öfke. "Promenthas hakkı için, Zohra'nm canına kastetmek suçla-masıyla karşısına çıkacağım! Bırakalım da Khardan'ın karşısın-da inkar etsin, eğer edebilirse! Ve Khardan'a Meryem'in boy-nuna taktığı gümüş muskayı da hatırlatacağım!" Mathew, neyi bölüyor olabileceğini düşünmek için durma-dan çadıra ulaştı. Çadırın girişi açık bırakılmıştı; Khardan tut-kuya öyle kapılmıştı ki görünüşe göre kapamayı unutmuştu. Mathew çadıra sessizce girdi. Parlak ışıkta gözlerini kırpış-tırarak, varlığının farkına varmalarını sabırsızlıkla bekledi. İki-si de fark etmedi. Khardan'ın sırtı Mathew'a dönüktü, Kalif yu-muşak teni öpmeye niyetli görünüyordu. Meryem'in kollarıKhardan'ın boynuna dolanmıştı. Gözleri kapalıydı ve kendin-den geçişle inliyordu. Birdenbire ne yaptığının farkına varmadı ve Khardan'ınmahremiyetine yapılan bu tecavüze nasıl tepki vereceği Mat-hew'un kafasına dank etti. Yüzü utançtan yanarak yavaşça dı-şarı çıkmaya yöneldi, çöle çıkmak ve geceyi kıskançlığın hış-mı olduğunu fark ettiği öfkeyle geçirmeye niyetliydi. Tam çıkmaya davranırken, Meryem'in elleri dikkatini çek-ti; teni lamba ışığında beyaz beyaz parlıyordu. Kalif i okşamak269

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyerine, elleri çok garip başka bir şey yapıyorlardı. Narin par-maklan takmakta olduğu bir yüzüğün taşı üzerine kapandı vetaşı ustalıkla döndürdü. Bir iğne dışarı çıktı, bir an için parla-dı, sonra Meryem yüzüğü yavaş yavaş ve kasten Khardan'ınçıplak boynuna yaklaştırırken gölgede kayboldu. Mathew'un suikastçi yüzüğü görmüşlüğü vardı. Nasıl çalış-tıklarını biliyordu. Khardan'ın ölmüş olduğunu ya da dakika-lar içinde öleceğini biliyordu. Kalifin silahlan yatağının ayakucundaki ahşap bir sandıkta duruyordu. İleri atılan Mathewhançeri kavradı ve aynı anda, Khardan'ın elinin Meryem'in bi-leğine kapandığını fark etmeyerek bıçağı kadının sırtına sap-ladı. Ağlamaklı bir çığlık kulaklarını sağır etti. Meryem'in vücu-dunun sertleştiğini hissetti. Ilık kan eline sıçradı. Vücut ölümsancılarıyla korkunç bir şekilde sarsıldı; ağır bir yük Mat-hew'un üzerine düştü, dehşete düşen Mathew geri sıçradı veMeryem yere düştü, sırtüstü yatıyordu, bacakları garip bir açıy-la bükülmüştü. Mavi, camsı gözler ona bakıyordu. "Tanrım!" diye fısıldadı Mathew. Kanlanmış bıçak uyuşmuşparmaklarının arasından kaydı. Çadıra bir gölge girdi. Duraksayarak, Mathew'a ve sonracesede baktı. Khardan, Meryem'in üzerine eğildi, belki de

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 133: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

umutsuzca yaşam ışığı arıyordu."Ah, iyi işti, Blossom," diye belirtti Auda. "Khardan!" Mathew diliyle kuru dudaklarını yaladı. Sıcakbir mide bulantısının içinde yuvarlandığını hissetti. Yer ayağı-nın altından çekiliyordu. "Ben... ben... O..." Mathew , Khardan'ın soğukkanlılıkla Auda'ya baktığınışaşkınlıkla gördü."Haklıydın," dedi ciddi bir şekilde. "Bu Benario'nun bir ale-270

AKHRAN'IN KAHİNİti." Cansız eli kaldıran Kalif ölümcül iğnesi olan yüzüğü dik-katle gösterdi. Mathew'un zayıflığı, şaşkınlıkla kaybolarak, bir an içinazaldı. "Biliyor muydun?" diye yutkundu. Khardan ona azarlayarak baktı. "Elbette. Bana söyledikleri-ni uzun uzun düşündüm. Bana söylediği belli şeyleri hatırla-dım ve sonunda anlamaya başladım. Beni Amir için tutsak et-me girişiminde başarısız oldu ve bu yüzden geriye kalan tekşeyi yapmak için döndü -beni öldürmek." Mathew ayaklarının üzerinde sallandı. Khardan hızla ayağakalkarak genç adamı kollarına aldı. Mathew'u yatağa yatıranKalif, Kara Paladin'e su getirmesini işaret etti. "Ben iyiyim!" diye yutkundu Mathew, başını reddedereksallayarak, herhangi bir şey içerse tıkanacağından korkuyordu "Auda onu tanıdı. Onu Khandar'da görmüş," diye devametti Khardan. Kolunu Mathew'un omzuna koyarak, genç ada-mı ılık sıvıdan en azından bir yudum almaya zorladı. "Meryembir sultanın değil İmparator'un cariyelerinden birinden olmakızıymış. Kannadi'ye hediye edilmiş ve onun hizmetinde çalı-şıyormuş." "Onu öldürdüm!" dedi Mathew çökmüş bir sesle. "Bıçak gi-rerken... onu hissettim... o çığlığı..." Kanla nemlenmiş, yapış-kan, ayışığında siyah siyah parlayan ellerine bakınca ürperdive öğürerek büküldü. "Hayatı ödenmesi gereken bedeldi," dedi Auda sakin birşekilde, yatağın tepesinde dikilerek ve Mathew'a karanlık göz-lerinde eğlenmeyle bakarak. "Daha önce öldürmüştü, bunaşüphe yok. Benario'nun takipçileri öldürmeli, bilirsin. Buna'kanlama' diyorlar. Sadece Tanrı sevgisine ve usulleri hakkın-da bilgiye sahip olanlar böyle bir yüzüğü ele geçirebilirler."271

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Khardan! İyi misin? Bir çığlık duydum!" Çadırın dışında biryaygara kopuyordu. Kalife olduğu yerde kalmasını işaret eden Auda, Mer-yem'in vücudunu kollarına aldı ve dışarı taşıdı. "Bir suikastçi,"diye bağırdı toplanmış, mırıldanan kalabalığa, "Quar tarafın-dan Kalifinizi öldürmek için gönderilmiş. Çok şükür ki onuvaktinde durdurmayı başardım!" Mathew, Khardan'a baktı. "İbn Jad haklı Khardan. Zohra'yıöldürmeye çalıştı," dedi çatlayan bir fısıltıyla. Olayı Kalife ke-sik cümlelerle aktardı, Kalif yüzünde ağırbaşlı bir ciddiyetledinledi."Bana söylemeliydiniz." "Bize inanır miydin?" diye sordu Mathew yumuşak bir şe-kilde. "Hayır." Khardan topuklarının üzerine çöktü. "Hayır, haklı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 134: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sın. O vakitler -şu an olduğumu düşündüğün gibi- kör bir ap-taldım." Mathew en derindeki düşüncelerinin yüksek sesle dile ge-tirildiğini duyunca kızardı. "Ben öyle..." diye konuşmaya baş-ladı şaşkına dönmüş bir halde. Khardan ellerini genç adamın omuzlarına koydu. "Bir kezdaha Mat-hew, hayatımı kurtardın." "Hayır," dedi Mathew tatsızlıkla. "Nasıl biri olduğunu bili-yordun. Ne yapacağını biliyordun. Ona karşı hazırlıklıydın." "Belki de değildim. Tek yapacağı ete bir kez batırmakve..." Khardan omuz silkti. Gözlerini genç adamdan ayırdı ve-belki de- kıvrak şeklin tekrar içeri girdiğini görerek geceyebakmaya başladı. "Şuna inan Mat-hew," dedi yumuşak bir şe-kilde. "Ölümle bir çok şekilde karşılaştım, ama o yüzüğü par-mağında gördüğümde, ellerinin tenime dokunduğunu hissetti-272

AKHRAN'IN KAHİNİğimde, içim eridi ve vücudumdaki güç çekildi!" Ürperdi vetekrar Mathew'a bakarak başını iki yana salladı. "Gelmen iyioldu. Akhran sana kılavuzluk etti." "Bir insanın canına kıydım!" diye bağırdı Mathew alçak birsesle, kırmızıya boyanmış elini sıkarak. "Yapmamız gereken şeyi yaparız," dedi Khardan düşünme-den. "Hadi, delikanlı," diye ekledi oldukça sabırsız bir şekilde,Mathew rahatlatılmayı reddederek başını iki yana sallayınca,"beni öldürmesine izin vermeyi mi yeğlerdin?" "Hayır, ah hayır!" Mathew hızla bakışlarını yukarı çevirdi."Sadece..." Halkının savaş zamanında bile savaşmayı redde-den, hayatın kutsal olduğunda direten öğretisini bu savaşçıyanasıl açıklayabilirdi? Ve yine de, diye düşündü Mathew kafasıkarışmış halde, evlerinin kutsallığının bozulduğu, çocuklarınınannelerinin kollarından koparılıp alındığı bir tecrübeyi de hiçyaşamamışlardı. "Yorgunsun," dedi Khardan omzuna bir şaplak indirip,minderlerin arasından doğrulmasına yardım ederek. "Uyu. Sa-baha kendini daha iyi hissedeceksin. Yarın konuşacak çok şe-yimiz var." Yorgunum, dedi Mathew kendi kendine. Ama uyuyacakmıyım? Bir daha uyuyabilecek miyim? Yoksa kanı hep hisse-decek, o korkunç, ölüm çığlığını hep duyacak mıyım? En azından, çadırdan çıkarken, kimseyle konuşmak zorun-da olmayacağı için minnettar olduğunu fark etti. Tökezleyerekdönüşü gizlice ve tek başına gerçekleştirebilirdi. İlk heyecan-la toplanmış olan kabile üyeleri ona dikkat etmediler. Auda hi-kayesini anlatırken şaşırmış tepkiler geldi, Mathew öldürmeişini üstüne aldığı ve onu bunun dışında bıraktığı için içten içekutsuyordu Paladin'i. Kabile üyeleri akıcı bir şekilde konuşu-273

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyordu, birkaç Hrana kadına ilk gördükleri andan beri güven-mediklerini belirtti. Artık Kahin olan Kalife yöneltildiği anlaşı-lan bu eleştirilerin ardından, bu iddialan dile getiren birkaç ki-şinin çenesi kapatıldı. Akarlar Meryem'in güzelliği, masumiyetive cazibesinin herkesi nasıl da aldattığını söylüyorlardı yükseksesle.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 135: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Onu çakallara atın!" diye bağırdı biri. Bir alay bedevinin eşlik ettiği Auda, cesedi kampın dış kı-sımlarına taşıdı. Vücut Paladin'in kollarında gevşek bir şekildeduruyordu. Beyaz kolu -ipek bir eşarba dolanmış- anidenaşağı düştü, sanki son bir kez kaderinden kaçınmaya çalışıyor-muş gibi sarkıp sallandı. Ama gelinlik vücuda bakan çakallarsadece et görüyorlardı. Ürperen, kendini aniden sersemlemiş ve hasta hissedenMathew dönüp gitti. Birinin ona baktığını hissetti ve etrafına bakmınca, Zoh-ra'nın çadırının ortasında durmakta olduğunu gördü. Zohrahiçbir şey söylemedi ve Mathew onun gözlerini okuyamadı.Zohra hiçbir şey işaret etmedi ve Mathew ona gitmedi. Zohra,Auda'nın söylediklerini duymuştu elbette. Mathew doğruyubildiğini tahmin etti. Körlemesine yürümeye devam etti. Planlı olmaktan ziyadetesadüfen çadırına vardı, içeri girmeye davrandı, ama boğucukaranlığa -azaltmak için ne yaparsa yapsın hep güçlü bir şe-kilde keçi kokan karanlığa- adım atma düşüncesi onu boğdu.Mathew elini çadırın kapısından çekti. Soğuk gece havasını içine çekti ve etrafına serpiştirilmiş ça-dırlara baktı. Epey gece önce aynı şeyi yapmıştı -aya ve yıl-dızlara bakmak, onların anavatanını aydınlattıklarını, sayısızderede, nehirde, göl ve su birikintisinde parladığım hayal et-274

AKHRAN'IN KAHİNİmek için dışarı çıkmıştı. Bu gece, ufukta daha fazla yükselmeden önce kendini sı-namak istermiş gibi, ucunda dengede duran yeni bir ay gördü-ufak tefek bir ay. Mathew ayın ilk kez -sıla hasretinin şatoduvarları yerine- çölde parladığını gördü. Saf ve kıraç güzel-lik genç adamın kalbini deldi. Çöl yalnızdır, ama hepimiz öyleyiz, etimizin kırılgan kabu-ğuna sanlmışız. Sessiz, engin ve boş ve insanoğlunun kumun-da bıraktığı izi özensiz bir tavırla siliyor. Ebedi ve ezeli, son-suz, yine de sürekli değişiyor -kumullar rüzgarla birlikte kayı-yor, ani yağmur ölümden başka bir şey olamayan yerlere ha-yat getiriyor, güneş hayatı bir kez daha yakıyor. Son birkaç aydır, sadece ölmekten korktuğum için yaşıyor-dum. Birden kendini kayaların arasında anlamsız bir varoluşaasılan, hastalıklı kahverengi kaktüs, Kahinin Gülü gibi gördü.Auda ona şöyle demişti, Hayatın besbelli bir amaç için bağış-landı. Ve o hayatla bütün yapabildiği, görünüşe göre, bununistediği şey olmadığı şeklinde sızlanmak ve ağlanmaktı. Blos-som, diyordu Auda ona. Ne bozulup çürüyebiliyor ne de çiçekaçıp sadece yaşamına değil, ölümüne de anlam katabiliyordu. Birden, alçakgönüllülük ve neşeyle, hayatta olmaktan zevkaldı. Kanlanmış eline baktı. Bir can almıştı. Promenthas bunuaçıklaması için onu çağıracaktı. Ama bunu bir hayatı kurtar-mak için yapmıştı.Ve artık korkmuyordu.275

9

"O kadının -Meryem'in- İmam'm Kich'e döneceği hikaye-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 136: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sine güvenmiyorum," diye homurdandı Macit. "Ona hiç güvenmedim," dedi Caffar tiz bir sesle. "Söyledik-lerinin tek kelimesine inanmadım. Onu evine alan sendin,Şeyh El Fakhar -kızıma, erdemleri gökteki yıldızlar kadar çok

olan bir kadına yapılmış bir hakaretti." Macit'in gözleri dışarı fırladı; tüyleri köşeye sıkıştırılmış birkaplan gibi kabardı. "Hadi, hadi," diye araya girdi Sait kendini beğenmişçe. "İm-parator'un fahişesinin üç kurbanı vardı -ikisi daha deneyimliolması gereken yaşlı keçilerdi.""Yaşlı keçiler!" diye çığlık attı Caffar, Sait'e sözle saldırarak. Ağrıyan şakaklarını ovalayan Khardan dilinin ucuna kadargelen öfke ve hüsran kelimelerini yuttu. Kendini sakin kalma-ya zorlayarak, tartışmacılar arasında hızla ve hoş bir şekildesesini yükseltti. "Meryem'in hikayesini doğrulaması için cinleri Kich'e gön-derdim. Her an bir haberle dönebilirler.""Benim cini değil herhalde?" Sait, Khardan'a ters ters baktı."Bütün cinleri.""Bu ne cüret? Raja benim özel cinim! Hakkın yok..."

AKHRAN'IN KAHİNİ "Oğlum olmasaydı, özel cinin falan da olmazdı!" diye gül-dü Macit nahoş bir sesle, kemikli parmaklarından birini Sait'inküçülmüş ve gevşek beline batırarak. "Oğlum cinini kullan-mak istiyorsa...""Fedj nerede?" Caffar ayaklanmıştı. "Fedj'i aldın mı?""Susun!" diye kükredi Khardan. Çadır sessizleşti, şeyhler Kalife değişik ifadelerle bakıyor-lardı -Sait sinsi, Caffar incinmiş ve Macit kızgın bir yüzle. "Bir oğul babasına böyle şeyler söylemez!" diye belirtti Ma-cit kızgınlıkla, bir uşağın yardımıyla ayağa kalkarak. "Oğlu-mun çadırında oturup da..." "Oturacaksın baba," dedi Khardan soğuk bir sesle. "Sabırlaoturacak ve cinlerin dönüşünü bekleyeceksin. Oturacaksınçünkü oturmazsan halkımızın işi biter ve biz de gidip kendi-mizi İmam'ın ayaklanna atıp Quar'ın merhameti için yalvara-biliriz." Böyle dedikten sonra, diğer iki şeyhe sert bir ifadeylebaktı. "Mımmm." Sait sakalını sıvazladı ve Khardan'a tartarak bak-tı. Caffar lanetlendiğini inlemeye başladı, zaten vazgeçip ken-dilerini Quar'a verdiklerini mırıldanıyordu. Macit oğluna vah-şice baktı, sonra aniden kendini tekrar çadırın zeminine attı.Khardan iç geçirdi ve cinlerin acele etmelerini diledi. Geceydi. Şeyhler, Khardan'm çadırında buluşmuş, gelecek-teki hareket planları konusunda görüşüyorlardı. Çadırın etra-fında üç kabileden de erkekler toplanmış, birbirlerine şüphey-le bakıyor ama endişe verici bir huzuru koruyorlardı. Konsey hayırlı başlamamıştı. Sait konseyi, "Artık bir Kahi-nimiz var. Ne olmuş yani?" diyerek açmıştı. Ne olmuş yani? diye kendi kendine tekrar etti Khardan.İçinde bulunduğu zor durumun iyice farkındaydı. Bas'ın gü-277

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANney topraklarının ele geçirilmesiyle Amir, bedevilerin kampla-rını yağmaladığı zamana göre daha çok güçlenmişti. Kanna-di'nin ordusu on binlerle sayılıyordu. Süvarileri büyülü atlara

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 137: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

biniyordu ve Sait casuslarından Amir'in askerlerinin -Ahmet'ineğitimi sayesinde- at sırtında herhangi bir sipahi kadar iyi ol-duklarına ve dövüştüklerine dair raporlar almıştı. Bu orduylakarşı karşıya olansa rüzgarın hangi yönden estiği konusundafikir birliğine varamayan, bir avuç dolusu hırpani, yarı aç ka-bile üyesiydi. Çadırda bir bulut cisimleşti ve Khardan kasvetli düşüncele-rini başka bir şeye yönelttiği için ona hoşnut bir şekilde rahat-layarak baktı. Haberler, dedi kendi kendine, sorunlarını sade-ce daha da zorlaştırabileceği halde. Dört cin karşısında belirdi -yakışıklı Sond, adaleli Fedj, de-vasa Raja ve toparlak Usti. Cinlerin hepsi ellerini göğüslerininüzerinde birleştirip, Khardan'a büyük bir saygıyla selam verdi-ler. Etkileyici bir görüntüydü ve Macit iki kuzenine kaçırma-dıklarmdan emin olmak için zafer dolu gözlerle baktı."Ne haberler var?" diye sordu Khardan sertçe. "Yazık, sahip," dedi artık Khardan'a hizmet ettiğinden gö-rünüşe göre sözcü olan Sond. "Kadın, Meryem, doğruyu söy-lemiş. İmam şu anda Amir ve birlikleri eşliğinde Kich'e dönüşyolunda. Ve şehre vardığında, şehrin bütün sakinlerinin ken-disini Quar'ın adıyla karşılamalarını buyurdu. Yapmayanölümle cezalandırılacak. Bu mızrak doğrudan bizim insanları-mıza yöneltilmiş dummda, ya şeydi, çünkü şehirde sadeceinanmayanlar var.""Tutuklular mı?" "Evet, ya şeydi. Kadınlar, çocuklar ve genç erkekler -hep-si zindanda tutuluyor."278

AKHRAN'IN KAHİNİ "Yiyecek bir şey olmadan!" diye ekledi Usti. Alışık olmadığıçaba yüzünden soluk soluğa olduğundan, bir palmiye yaprağıy-la yelpazelenen cinin bu düşünceyle kanı beynine sıçramıştı.Diğer üç cin ters ters bakarak ona döndüler. Usti şişman elinisallayarak sindi. "Efendinin bilmesi gerektiğini düşündüm!""Onlan aç mı bırakıyorlar?" diye bağırdı Macit."Şşşt!" dedi Khardan, ama çok geçti."Ne? Köpekler! Ölecekler!" Çadırın dışında bir gürültü koptu, Macit'in sesi kabile üye-lerine açıkça ulaşmıştı. "Size böyle birdenbire söylemek istemiyorduk, ya şeydi,"dedi Sond, Usti'ye tehlikeli bir ifadeyle bakarak. "Ve bu tamolarak doğru değil, biraz yemek alıyorlar, ama sadece güçbe-la hayatta kalmalarına yetecek kadar." "Buna inanmıyorum," dedi Khardan sen bir şekilde."Amir'le karşılaştım. O bir asker! Kadınlar ve çocuklar üzerin-den savaşmayacaktır!" "Özür dilerim ya şeydi," dedi Fedj, "ama bu emri verenAmir değil. Faysal, İmam verdi ve artık çoğunluk ona Kich'ingerçek hükümdan diyor." "Quar'ın gözü dönmüş," diye ekledi Raja, gürleyen sesi ça-dırın sınklarını salladı. "Göklerdeki savaş aleyhine döndü veşimdi dünyada hiçbir kafirin aralarına girmesine izin vermeyecesaret edemiyor. Güney şehirlerinin tutsak edilmiş insanlarıhuzursuz ve ayaklanma lafları ediliyor. Faysal halklarımızı is-yanları susturacak ve onları hizaya sokacak kanlı bir örnek ha-line getirecek." "O halde kaçış yok," dedi Khardan sertçe. "Kich'e saldırma-lıyız!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 138: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"İlk ölenler hapisteki insanlarımız olur ya şeydi," diye fer-279

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANyat etti Usti. "İmam böyle tehdit etti!" Şişman cine ters ters bakan Sond sabırsızca nefes aldı veyumruklarını sıktı. Çok incinmiş ve kullanılmış gibi bakan Usti somurttu. "Be-ni dilediğin gibi tehdit edebilirsin Sond! Ama gerçek bu. Ha-pishaneye ben girdim hatırlarsın! Sen değil! Ve onları gördümsahip!" diye konuşmayı sürdürdü cin, Khardan'a doğru kendi-ne yol açarak. "İnsanlarımız hapiste tutuluyor ya şeydi,İmam'ın -gece ve gündüz- kılıçları çekili duran, fanatik asker-rahipleri tarafından kuşatılmış halde." "Bunlar Bastine'deki kafirlerin katliamını gerçekleştirenler-le aynı asker-rahipler, ya şeydi," diye ekledi Sond gönülsüzce."İmam'ın insanlarımızı öldürme emrini yerine getireceklerin-den şüphe yok. Aslında, bunu dört gözle bekliyorlar." "İnsanlarımız biz şehir duvarlarının içine giremeden ölmüşolacaklar," diye homurdandı Raja. "Ve duvarların içine asla giremeyeceğiz," diye belirtti ŞeyhSait hüzünle. Kalabalığın uğursuz bir şekilde sessizleştiğikapıya doğru elini salladı. "Amir'in kudretine karşılık birkaçyüz kişi! Peh! İnsanlarımız için yapabileceğimiz tek şey onlar-la ölmek!" "Eğer bütün yapabileceğimiz buysa, o halde yapmamız ge-reken bu!" dedi Khardan acı bir kızgınlık ve hüsranla. "Dahafazla cin ya da ifrit temin edebilir miyiz?" "Ölümsüzler kendi düzlemlerinde savaşıyorlar, ya şeydi"dedi Fedj sanklı kafasını iki yana sallayarak. "Kaug gittiği hal-de, savaş hâlâ şiddetle devam ediyor. Quar şişelediği ölümsüz-leri serbest bıraktı ve zayıf oldukları halde, sayıları çok ve Tan-rılarını yiğitçe savunuyorlar. Akhran Hazretleri kendi ölümsüz-lerinden hiçbirini veremez."280

AKHRAN'IN KAHİNİ "En azından hiçbir ölümsüz Kich'i savunmayacağı için min-nettar olabiliriz," dedi Sond, umut verici bir şey söylemek ko-nusunda tereddütlü. "Yüzbinlerce adam varken ölümsüzlere kim ihtiyaç duyar?"dedi Usti şişman omuzlannı silkerek. Sond dişlerini uğursuzca gıcırdattı. "Sanırım sahibenin seniçağırdığını duydum." "Hayır!" Usti'nin beti benzi attı ve korkuyla etrafına bakın-dı. "Duymadın, değil mi?" "Akhran'daki kuzenlerim," dedi Şeyh Sait öne eğilip çadır-dakilerin kafalarını kendisinkine yaklaştırmalarını işaret ede-rek. "Cinin söylediği gibi, Amir'in mantıksız katliam fikrini horgördüğü doğru. Savaşta hepimizle erkek erkeğe karşılaştığın-da, hepimizi tereddüt etmeden öldürecektir, ama masumları,savunmasızları..." "Kich Sultanı'nı ve ailesini öldürdü," diyerek araya girdiCaffar. Sait kendinden hoşnut bir şekilde omuz silkti. "Yani akıllıbir adam sadece çizmesindeki akrebi öldürmekle kalmaz, bi-rinin sokmasının diğerinin sokması kadar acı verici olduğunubildiğinden, eşini de arar. Ama sonra gidip Mimrim'le Kich'tetapınağı olan diğer Tanrıların takipçilerini öldürdü mü? Hayır.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 139: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Quar'ı ancak Faysal yönetimi ele geçirdikten sonra yürekleri-mizde ve çeliği bağırsaklarımızda duyduk. Bu Faysal'a bir şeyolacak olsaydı..." Sait eliyle zarif bir hareket yaptı, gözleri kü-çük birer yarık olana kadar kısıldı."Hayır!" dedi Khardan aniden ayağa kalkıp sanki giysilerinibile böyle bir kirletmenin varlığından koaımak ister gibi kafta-nını yana çekti. "Akhran soğukkanlılıkla can almayı lanetler!""Belki şimdi, modem günlerde," dedi Sait. "Ama bir vakit-281

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANler, büyükbabalanmız gençken-" "Ve ileri gitmek yerine geri mi gideceksin?" diye ısrar ettiKhardan. "Bir adamı -bir rahibi- arkadan bıçaklamanın nesionurlu? Benario'nun bir takipçisi gibi bir suikastçi olmayaca-ğım ya da...""Zhakrin'in mi?" diye tamamladı yumuşak bir ses. Kimse Auda'nın girdiğini duymamıştı. Kimse ne kadar za-mandır orada olduğunu bilmiyordu. İrkilen, kaşlarını çatanşeyhler ona ters ters baktılar. Kedimsi zarafetiyle hareket edenPaladin ayağa kalkıp Khardan'ın karşısında durdu."Sana yeminini hatırlatınm, kardeşim." "Senin hayatını korumak, ölümünün öcünü almak için ye-min ettim! Cinayet işlemek için değil!" "Senden bunu istemiyorum. Yapılması gerekeni ben yapa-cağım," dedi Auda soğukkanlılıkla. "Gerçeği söylemek gere-kirse, ölmüş kardeşime ettiğim yemini yerine getireceksemFaysal'a inen el başkasının değil, benim olmalı. Ama arkamısavunmasız bırakamam. Bu yüzden senden benimle Kich'e atsürmeni, kapıdan ve tapınak kapısından geçmeme yardım et-meni..." "...Sen lanetlenmiş hançerini adama saplarken başımı çevir-memi mi istiyorsun? Bir kadın gibi gözlerimi başka yana çevir-memi mi?" Khardan'ın eli havayı kamçıladı. "Hayır! Tekrar söy-lüyorum, hayır!" "Çok ahlaklı bir Kahin," diye mırıldandı Sait, sakalına vura-rak. Khardan onlarla yüzleşmek için döndü. "İmam ailelerimizi,karılarımızı, kız kardeşlerimizi, çocuklarımızı, erkek kardeşle-rimizi, kuzenlerimizi aldı. Evlerimizi yok etti, yiyeceklerimiziçaldı, bize onurumuz dışında hiçbir şey bırakmadı. Şimdi öy-282

AKHRAN'IN KAHİNİle görünüyor ki bunu da ona vermek istiyorsunuz. O zaman,gerçekten, ne olursa olsun, Quar'ın kölesi oluruz." Kalif dim-dik duruyordu, sesi gururlu bir öfkeyle titriyordu. "Onurumuteslim etmeyeceğim, halkımın onurunu da teslim etmeyece-ğim!" Şeyhler gözlerini birer birer Khardan'mkilerden kaçırdılar.Macit'in vahşi bakışı oğlunun bakışları karşısında en son aşa-ğıya çevrileni oldu, ama sonunda onun bakışları bile oğlununayaklannm altındaki halıyı aradı, yüzü utanç, hüsran ve öfkey-le kızardı. "O zaman Akhran'ın adıyla, ne yapacağız!" diye bağırdıaniden, baldırına boğum boğum elleriyle vurdu. "Bana bu hakareti yapan başka bir düşmana ne yapacak-tıysam onu yapacağım," dedi Khardan. "Bu kişi, Faysal olma-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 140: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

saydı da Sait el Şaban olsaydı ne yapacaktıysam onu yapaca-ğım" -eliyle işaret etti- "ya da Caffar el Vidcar olsaydı yapaca-ğımı. Kich'e gideceğim ve Amir'i bizimle, biz kazanırsak insan-larına zarar vermeyeceğimiz ve kaybedersek de bize aynı şe-yi yapacağı anlayışıyla adil bir savaşa davet edeceğim. "Böylelikle sana ettiğim yemini de yerine getirmiş olacağımAuda ibn Jad," diye ekledi Khardan, bir dudağı horgörüyle kıv-nlmış dinlemekte olan Paladin'e bakarak. "Bizzat ben gidece-ğim ve Amir'e meydan okuyacağım. Kapıdan benimle girebilir-sin ve tehlikeleri birlikte göğüsleriz. Ama önce, Amir anlaşma-mıza razı olursa, insanlarım güven içinde çöle ulaşana kadarİmam'a bir şey yapmayacağına dair bana söz vermelisin." "Amir bu plana uymayacak, kardeşim! Eğer şanslıysan, kar-şısına çıktığın an kafanı kesmeyecektir. Değilsen, seni Zin-dan'a götürür ve cellatlarının sana onuru öğretmelerine izinverir! Ve benim de bir yerine iki ölümün öcünü almam gere-283

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkir!" dedi Auda tiksintiyle. "Bu mümkün," diye karşılık verdi Khardan ciddiyetle, ba-şını sallayarak. Kara Paladin, Khardan'ı süzdü. "Seni şu an bırakabilir vegidip bu işi sensiz yapabilirim. Bunu biliyorsun. Kılıç kolunkuvvetli, ama seninki kadar kuvvetli ve hatta daha isteklisinibulabilirim. Neden kalıyorum? Buna neden tahammül ediyo-rum? Tanrılar neden kanımızı birbirine karıştırdı ve yeminleri-mizi onların yalan yere edildiğini, hatalı bir inançla söylendi-ğini bile bile dinlediler?" Auda ibn Jad başını yavaşça iki yana salladı, gözleri şaşkın-lıkla gölgelenmişti. "Cevabı bilmiyomm. Sadece inanç duyabi-liyomm. Buna söz veririm Khardan, Garip bir Tanrının Kahi-ni. Vahşi bir şansla galip gelirsen, güneş, insanların şehirdenayrıldıktan sonra üç kez doğup batana kadar İmam'ın cüppe-sindeki bir iplik kadar bile zarar vermem. Tamam mı?"Khardan başıyla onayladı. "Tamam." "O halde senin ölüm çığlığının beni bu sözden muaf tuttu-ğu da bilinsin," dedi Auda."Elbette," diye katıldı ona Khardan donuk bir gülümsemeyle. "O halde Kich'e gidiyoruz," dedi Macit acımasız bir havay-la ayağa kalkarak."Ölüm'e gidiyomz," diye mmldandı Caffar."Umutsuz bir şekilde," diye ekledi Sait."Öyle değil!" dedi berrak, kendine güvenen bir ses.284

ıo Zohra çadınn girişini örten örtüyü kaldırdı ve peşinde Mat-hew'la içeri girdi. Şeyhler ters ters bakülar. "Git kadın," diye emretti Macit. "Tar-tışacak önemli meselelerimiz var." "Kızımla böyle konuşma!" Caffar yumruklannı salladı. "Okumdan su yapabiliyor!" "O halde dilerim bu çölü okyanusa çevirsin ve seni boğsun!"diye kükredi Macit. Endişeli ve kaygılı, tartışmalar yüzünden çileden çıkmış olanKhardan karısına elini salladı. "Babam haklı," dedi tartışmaya yerbırakmayacak şekilde. "Burası kadınlara göre bir yer değil-" "Koca!" Zohra yüksek sesle konuşmamıştı. Ancak ses tonun-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 141: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

daki berraklık ve sertlik Khardan'ın tiradını kesti. "Bana kulak ve-rilmesini istiyorum." Gözleri sadece Khardan'da olan Zohra na-zikçe gidip kocasının karşısında durdu. Peçeli başı gururla kalk-mıştı; sade beyaz bir kaftan giymişti. Siyahlara bürünmüş olanMathew arkasından geliyordu. Genç adamda etkileyici, yeni edi-nilmiş bir vakar, kadında cinlerin bile selam verip ikisine de yolaçmalanna neden olan bir sakinlik ve kendinden emirdik vardı. "Pekala," dedi Khardan sevimsizce, katı görünmeye çalışarak."Söylemek istediğin ne zevce?" kelime alışıldık acı ironiyi içeri- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyordu. "Konuş, fazla vaktimiz yok." "Amir'i savaşmaya ikna edemezseniz, insanlarımızı hapistenkurtarmamız gerektiği bence açık." "Bu hepimiz için açık, zevce," diye terslendi Khardan, saba-nı hızla kaybederek. "Planımız..." "Ölmek," diye belirtti Zohra. Kalifin kaşlannı çatmasını gör-mezden gelerek devam etti. "Ve insanlanmız ölecek. Bu erkek-ler ve kılıçlanyla kazanılabilecek bir savaş değil." Başıyla onay-layan Mathew'a baktı. Zohra bakışlannı tekrar kocasına çevirdi."Bu kadınlar ve büyüleriyle kazanılabilecek bir savaş." "Peh!" Macit sabırsızlıkla bağırdı. "Vaktimizi ziyan ediyor oğ-lum. Ona keçileri sağmaya dönmesini söyle..." "Kılıç tutan yüzlerin halkımızı kurtaramadığı yerde iki kişi bu-nu büyüyle yapabilir!" dedi Zohra, siyah gözlerinde gece göğün-deki yıldızlar gibi bir panltıyla, Macit'i bastırarak. "Mat-hew vebenim bir planımız var.""Planınızı dinleyeceğiz," dedi Khardan bıkkınlıkla. "Hayır," dedi Mathew öne çıkarak. Kalif le diğerlerinin bakış-tıklannı, kadınla alay etmek ve sonra onu kendi yoluna gönder-mek için' hazırlandıklannı görmüştü. Şeyhlerin, Khardan'ın aslaanlamayacaklannı biliyordu; fikrini anlatması inamlmamayı veazarlanmayı getirecekti ve Khardan kesin bir ölüme doğru at sü-rerken Mathew arkada bırakılacaktı. "Hayır, bu Sul'ün ve bu ne-denle söylenmesi yasak. Bize güvenmelisiniz..." "Erkek olduğunu düşünen bir kadın ve kadın olduğunu dü-şünen bir erkeğe mi? Hah!" Macit güldü. "Tek istediğimiz," dedi Mathew, Şeyh'i duymazdan gelerek,"bizi de Kich'e götürmeniz-" Khardan başını iki yana sallıyordu, yüzü sert ve karanlıktı."Bu çok tehlikeli..."286

AKHRAN'IN KAHİNİ Zohra, Mathew'u kenara çekti. "Akhran bizi o korkunç şato-ya birlikte gönderdi koca ve bizi birlikte buralara getirdi! Onunisteğiyle evlendik biz, onun isteğiyle halklarımızı kurtarmak içinbir araya getirildik! Bizi de beraberinde Amir'e götür. Karşısınaçıkar çıkmaz bizi katlederse, o zaman Akhran'in iradesi budur vebirlikte ölürüz. Eğer bizi insanlanmızla birlikte ölmemiz için zin-dana gönderirse, o zaman -büyümüzle- onları kurtarmak içinbir şansımız olur!" Çenesini kaldırdı, gözleri onu dikkatle izleyengözlerdekiyle uyuşan bir gururla parlıyordu. "Yoksa Akhran sa-na hayatını insanlarımız için tehlikeye atma hakkı verdi de ko-ca, bu hakkı benden kadın olduğum için esirgedi mi?" Khardan kansını düşünceli bir sessizlikle seyretti. Macit bık-kınlıkla homurdandı. Cinler bakıştılar ve kaşlarını kaldırdılar. Sa-it ve Caffar rahatsızlıkla kıpırdandılar, ama hiçbiri bir şey söyle-medi. Kimsenin söyleyebileceği daha önce söylenmemiş bir şey

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 142: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yoktu. Kalif in yüzü karardı, kaşlannı çatışı daha da belirginleşti.Bakışlan Mathew'a çevrildi. "Bunlar senin insanlann değil. Bu senin ülken değil, bu Tan-n da senin değil. Kich'te bizi büyük bir tehlike bekliyor, ama se-nin için tehlike daha da büyük olacak. Seni ele geçirirlerse, ne-reden geldiğini ve kalbinde hangi sırlan gizlediğini keşfedenekadar rahat etmeyecekler.""Bunu biliyorum Kalif," dedi Mathew duraksamadan. "Peki bu sırlan senden soğuk demir ve sıcak iğneler kullana-rak sökeceklerini de biliyor musun? Gözlerini oyacaklar ve or-ganlanm deşecekler.""Evet Kalif," diye cevapladı Mathew yumuşak bir şekilde. "Biz sevdiklerimizi kurtarmak için savaşıyoruz. Bu tehlikeyineden göze alıyorsun?"Mathew bakışlannı kaldırdı ve doğrudan Khardan'ın gözleri-287

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANne baktı. Sessizce, ben de aynı cevabı verebilirdim, ama sen an-lamazdın, dedi. Yüksek sesle, "Benim Tannmın görüşünde, bü-tün canlar kutsaldır. Ben onun adıyla ve Sul'ün yardımıyla ma-sumlarla savunmasızlan korumak için elimden geleni yapmakiçin komuta ediliyorum." "O bizden daha çok tehlikede olmayacak. O kadın kılığınagirebilir, koca," dedi Zohra. "Dişi şeytan Meryem'in eşyalan hâlâçadınnda. Mat-hew onun kaftanını giyebilir. Böylesi daha iyiolur, çünkü muhafızlar bizi birlikte tutarlar ve hapse girdiğimiz-de ikimizi de kadmlann yanma koyarlar." Khardan reddetmek üzereydi. Mathew bunu adamın yorgungözlerinden okuyabiliyordu. Genç büyücü bunu Zohra'nın gör-düğünü biliyordu, çünkü Zohra'nın, tartışma başlatmak, sövmekyada ikisini birden yapmak için vücudunun gerildiğini hissetmişve derin bir nefes aldığını duymuştu, bu daha fazla sorun yarat-maktan başka bir işe yaramayacaktı. Tam onu çadırdan nasıl çı-karabileceğini, bunu onunla mantıklı bir şekilde tartışabileceğibir yere nasıl götürebileceğini düşünüyordu ki, Auda, Khardan'adoğru eğildi ve kulağına birşeyler fısıldadı. Khardan gönülsüzce dinledi, gözleri kansmda ve Mat-hew'daydı. Auda'nın sözünü sabırsız bir el hareketiyle kesti. Pa-ladin konuşmayı bıraktı ve geri çekildi. Khardan uzunca bir sü-re sessiz kaldı; sonra, "Sizi kampta yaşlılar ve hastalarla bırakma-yı düşünmüştüm. Sizin becerilerinize ihtiyaçlan var. Ama peka-la, zevce," dedi aksi bir şekilde. Oğluna şaşkınlıkla bakan Macit ağzını açtı, ama Khardan'ınhızlı bir el hareketi öfkeli bir sessizliğe gömülmesine neden oldu. "Teşekkür ederim koca," dedi Zohra. Eğer güneş anidengökten düşmeye ve çadmn ortasında alev almaya karar vermişolsaydı, bu kadar parlak bir şekilde parlayamaz ya da böyle göz288

AKHRAN'IN KAHİNİkamaştırıcı bir ışık saçamazdı. Zohra saygıyla selam verdi, göz-lerini aşağıda tutuyordu; ama bunu yaparken bile, kocasına hız-la, zafer dolu bir bakış ve Auda'ya da sıcak, minnettar bir bakışgönderdi. Khardan'ın bakışlan karardı, ama bir şey söylemedi. Au-da'nın gözlerinin Zohra'da olduğunu ve adamın dudaklarındahafif bir gülümseme olduğunu gören Mathew, Khardan adına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 143: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

adamın kalbindeki bu değişiklikten ve Zohra'nın Auda'ya göster-diği ani ilgiden hoşlanmamıştı. Bunun arkasında başka bir şeyolduğundan şüpheleniyordu ve kalıp daha sonra konuşulacak-lan dinlemeyi çok isterdi, ama Khardan ikisinin de gitmesine izinverdi ve genç büyücünün sevinçli Zohra'yı çadırın dışına izle-mekten başka seçeneği yoktu. Mathew konuşmaya kulak misafiri olma umuduyla dışarıdadolandı, ama Sond çadırın girişinde belirdi ve ona sert sert bak-tı. İçerde sadece sessizlik vardı ve Mathew konuşmaya sadece ove Zohra gidince devam edeceklerini anladı. İç geçirerek, zaferiyle heyecanlanmış Zohra'nın peşinden git-ti ve genç adam gerçekte kimin kazanmış olduğunu aklı başın-da ve ağırbaşlı bir halde merak etti."Gittiler mi?"Çadınn girişinde durmakta olan Sond başıyla onayladı. "Auda ibn Jad haklı," dedi Kalif, Macit konuşamadan babası-nın tartışmasını keserek. "Kanm" -yutkundu- "inatçı olduğun-dan, onu burada tek başına bırakırsak, hiç şüphesiz aptalca birplanı uygulamaya koyacaktır. Onlan izleyebileceğimiz şekildeyanımızda tutmak daha iyi." Auda bunlan söylememişti. Khardan'a onun zaten bildiği birşeyi hatırlatmıştı -Mathew usta bir sihirbazdı, Zohra çabuk kav-289

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANrayan bir öğrenci. Bu umutsuz durumda, ne kadar küçük olursaolsun, herhangi bir umut önerisini geri çeviremezlerdi. AudaKhardan'a kansının cesaretini de hatırlacaktı, ama Kalif bunu ye-terince iyi hatırlıyordu ve o noktada adamın konuşmasını kısakesti. Khardan, Auda'nın eş olmayan bir eşi övmesini duymanınkendisini neden sinirlendirdiğini merak ediyordu, ama sinirlen-diriyordu işte; Paladin'in onun için kullandığı övgü sözleri Kalif ikırmızı kanncanın vahşi ısınğı gibi çimdikliyordu. "Adamlan sabaha yola çıkacak şekilde hazırlayın," dedi Khar-dan aniden, ayağa kalkıp tartışmaya bir son vererek. Umutsuzca

yalnız kalmayı istiyordu, buna ihtiyacı vardı. "Her şey yolundagiderse, Amir bizimle adil bir savaş..." "Adil mi? On bine karşı bir mi?" diye mırıldandı Caffar hü-zünle. "Akarlar için adil!" diye sert bir şekilde cevap verdi Macit."Hranalar korkaksa, koyunlannın arkasına saklanabilirler!""Korkaklar!" Caffar kızdı. "Ben asla..." "İşler ters giderse," diye devam etti Khardan yüksek sesle,çıkması yakın kavgaya beklemeden müdahale ederek, "ve elegeçirilirsem, sonuna kadar savaşacağım. Hapisteki insanlarımızda öyle. Kılıçlarla kuşatılmış oldukları halde, hayadan için çıplakelle savaşacaklar. Ve siz şehre saldıracaksınız, umutsuzca belki,ama düşmeden önce Ouar'ın mümkün olduğunca çok takipçisi-ni Tannlanna göndererek!" Macit -gri yanaldan biraz renklenerek, solgun gözlerine eski,vahşi panltılar gelerek- oğlunun sırtına vurdu. "Akhran, Kahini-ni akıllıca seçmiş!" Khardan'ın iki elini de tutarak, Kalif in yanak-lannı öptü, sonra çadırdan çıktı, insanlannı savaşa çağınrken se-si çölde gümbürdüyordu.Caffar, Kalif e yanaştı. Küçük, pörsük adamın, en mudu an-290

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 144: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİlannda bile daima hüzünlü görünen yüzü, şimdi gözyaşlannaboğulmaya hazır görünüyordu. Khardan'ın koluna hafifçe vura-rak, gizlice etrafa bakınıp kimsenin onu duymadığından eminolarak, "Akhran şahidim, ben lanetlenmiş bir adamım. Hiçbir şeybenim için yolunda gitmedi. Ama damat seçiminde lanetlenme-diğimi düşünmeye başlıyorum," diye fısıldadı. Sait hiçbir şey söylemedi, ama Khardan'a kurnazca baktı,sanki buna bile güvenmiyordu ve Kalif in neler çevirdiğini me-rak ediyordu. Mehari binicisine saygılı bir selam verdi, sonra Ra-ja'y1 da beraberinde götürerek aynldı. Görünüşe göre Auda dagitmişti, çünkü Khardan onu hatırlayıp da konuşmak için dön-düğünde, Kara Paladin çadırda değildi. Tek başına kalan Kalif çadmn zeminindeki minderlere umut-suzlukla çöktü. Böyle bir hayat sürmek istememişti. Balın dilin-deki tadından zevk almıyordu -bal, diğerleri yutabilsin diye acısözleri tatlandırmaya yanyordu. O doğrudan ve dürüst konuş-mayı tercih ederdi. Bir lafın edilmesi gerekiyorsa, o zaman dilikılıcı kadar keskin ve gerçek olmalıydı. Ne yazık ki, bu korkunçdönemde, aklından geçenleri söyleme lüksüne sahip değildi. Omuzlan bitkinlikle düştü ve uzandı. Yorgun olduğu halde,uyuyabileceğinden emin değildi. Gözlerini her kapadığında, sa-n saçlar, gülümseyen dudaklar görüyor ve zehirli bir iğnenin ba-tışını hissediyordu... "Özür dilerim sahip," dedi sakin bir ses, Khardan'ın tetiğe ge-çip oturmasına neden olarak. "Ama size özel olarak söylemek is-tediğim bir şey var." "Evet Sond, nedir?" diye sordu Khardan istemeyerek, cininciddi ifadesinden başka kötü haberlerin de olduğunu anlayarak. "Tahmin ettiğiniz gibi ya şeydi, biz cinler bilgi edinmek içindağıldık. Usti hapishaneye gitti -orada başka bir yerde olduğun-291

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdan daha az sorun yaratacağını düşündük. Raja, Kich halkınınarasına kanştı. Fedj, İmam'ın rahiplerine, tapınağa girmeden, kibunu yapamayız elbette, çünkü o başka bir Tanrının kutsal böl-gesi, elinden geldiğince iyi casusluk etti. Ben kuzeye gittim yaşeydi, ve Amir'in birliklerinin arasına kanştım.""Ahmet'ten haberlerin var," diye talimin yürüttü Khardan. "Evet, ya şeydi" Sond başıyla selam verdi. "Umarım yanlışyapmamışımdır." "Hayır. Onunla ilgili birşeyler duymaktan memnun olurum.O hâlâ benim kardeşim. Bunu hiçbir şey -babamın onu reddet-mesi bile- değiştiremez." "Ben de böyle hissettiğinizi düşündüm ya şeydi ve bu yüz-den özgür davrandım. Onun ve yakınlarda aldığı bir kadın hak-kında garip şeyler konuşulduğunu duydum. Onu gizemli koşul-lar altında terk eden bir kadın." Khardan'm yüzü gölgelendi. Hiçbir şey söylemedi, cine dik-katle baktı. "Genç adam bir görevi yerine getirmek için çıkana kadarbekledim, sonra çadınna girdim, bunu buldum ya şeydi" SondKhardan'a küçük bir parşömen parçası uzattı. "Ne diyor?" diye sordu Kalif, garip işaretlere güvensizlikle ba-karak.Sond, Meryem'in Ahmet'e bıraktığı notu okudu. "Görünüşe göre haftalardır onunlaymış ya şeydi," dediSond nazikçe. "Ahmet'in aklını çeldiğine şüphe yok. Bütün er-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 145: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

keklerin yaptığı ortak bir dedikodu var. Kadın gittiğinden be-ri, herkes Ahmet'in üzgün yüzünün ve kederlenen görünüşü-nün farkında." "Onunla ilgili planlan neydi?" diye sordu Khardan kağıdıelinde buruşturarak.292

AKHRAN'IN KAHİNİ"İnsan ancak tahmin yürütebilir, sahip. Ama birliklerin arasın-dayken kardeşiniz hakkında başka bir çok şey duydum. Kanna-di'nin gözdesi, ki onun adamlan da, ona hitap ettikleri şekliyle,Kafire saygı duymaya başlamışlar. Ahmet kendini hem savaş ala-nında ham de dışında ispatlamış. Kannadi'nin oğullan var, amauzakta Imparator'un sarayındalar. Amir ölecek olsa, Ahmet'inkendini daha çok güç ve otorite içeren bir konumda bulabilece-ği konusunda fazla bir şüphe yok. Benim tahminim kadının, Mer-yem'in bunu bildiği ve onunla birlikte yükselmeye niyetlendiği.Belki de beklenenden daha hızlı yükselmesini sağlamak olabilir.""Tannmız bununla ne demeye çalışıyor olabilir?" dedi Khar-dan şaşırarak. "Meryem'i öldürerek, Amir'in hayatını kurtarmışolabiliriz." Derin bir nefes aldı, bir sonraki soruyu sormaya, ce-vabını duymaya isteksizdi. "Sond, kardeşim Kich'e gelecek mi?""Evet, ya şeydi. Amir'in süvarilerine komuta ediyor.""Qu- Quar'a mı döndü?" "Sanmıyorum ya şeydi. Adamlar kardeşinizin hiçbir Tanrıyatapınmadığını söylüyorlar, İnsanların kendi başlarına oldukla-rını, sadece kendilerine ve birbirlerine karşı sorumlu oldukla-nnı söylüyor.""İnsanlan saldınya uğrarsa ne yapar?""Bilmiyorum ya şeydi. Görüşüm ileridir, ama insanın kalbin-dekileri göremez." Khardan iç geçirdi. "Teşekkür ederim Sond. Gidebilirsin. İyiiş çıkardın." "Akhran'ın hayır duası üzerinize olsun, sahip," dedi cin selamvererek. "Size bilgeliğiyle dokunsun." "Dokunsun gerçekten de," diye mınldandı Khardan ve etra-fında daha da koyulaşıyora benzeyen karanlığa düşünceli bir şe-kilde bakmak için uzandı.293

5 *< <<

Hrana, Akar, Aran: kabileler, sonunda birleşti -umutsuz-luktan da olsa- Kich'e doğru hızla ve tatsız bir sessizlikle atsürdüler, her adam kendi karanlık düşünceleriyle meşguldü.Kimse -Khardan bile- Amir'in meydan okumalarını kabul ede-ceğine inanmıyordu. İmam kafiAerin din değiştireceğini ya daöleceğini bildirmişti ve sözünden geri dönmeyecekti. Bu çölinsanlarının son sürüşüydü. Bu, hayatın, geleceğin sonuydu.Neredeyse bütün kalplerde yeşeren umudun acı bir tadı vardı-sadece, ölümde, Akhran'ın karşısında durup "Onurumla öl-düm," demeyi içeriyordu. Bedeviler Tel civarındaki kamptanayrılırlarken, Khardan, Kahinin Gülü'nün ölüme daha önce hiçolmadığı kadar yaklaşmış olduğunu gördüğüne şaşırmadı. Yi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 146: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ne de, inatçı bir ısrarla hayata asılıyordu. Ancak o amansız yolculukta iki kalp gerçek umut besliyor-du. Zohra, Mathew'un bahsettiği ve geldiği yabancı ülkede bi-lindiğini söylediği bu "sis"i daha önce hiç duymamıştı. Bulut-ların emrine uymak için gökyüzünden aşağı inmelerini, onlarısarmalarını ve korumalarını ve düşmanlarının gözlerini yanılt-malarını, imkansız olmasa bile zor buluyordu. Ama Mat-hew'un çadırında bir çanaktaki sudan o bulutlardan birini ça-ğırdığını görmüştü. Tenine soğuk ve nemli dokunuşunu his- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsetmiş, rutubetli kokusunu almış ve Mathew'un gözününönünden yavaş yavaş kayboluşunu, çadırdaki tanıdık nesnele-rin ortadan kayboluşunu ya da garip ve gerçekdışı görünme-sini şaşkınlıkla seyretmişti. Mathew konuşana ve ona uzanana kadar gittiğini -vücudu-nun dumana dönüştüğünü- düşünmüştü. Mathew'un elionunkini tutmuştu ve sonra Zohra hayal kırıklığını tanımıştı. "Bırak kılıçlarla okları, bir eli bile durduramayan bir bulu-tun faydası ne?" Mathew, her kadına büyü öğretilecek ve kadınlar kendi"sis"lerini çağıracak olsalardı, hepsini birden örtecek devasabir bulut yaratılabileceğini sabırla açıkladı. Muhafızların kesinşaşkınlık ve korkularını, saldırmak için bir avantaj olarak kul-lanabilir ve herhangi biri onları yakalamadan rahatça hapisha-neye girebilirlerdi. "Herhalde bizim adımıza bir ordu olarak savaşabilecek birbüyü biliyorsundur!" dedi Zohra ısrarla. Evet, diye yanıtlamıştı sabırla, ama etkili kullanmak için ça-lışmak gerekiyordu. Pratik yapmayınca büyü kurbandan ziya-de büyüyü yapan için tehlike oluşturuyordu. "Sis büyüsü diğerlerine nazaran yapması daha basit bir bü-yü. Kadınlara kolayca yazmayı öğretebiliriz. Tek ihtiyacımız,"diye ekledi Mathew düşünmeden, "bir su kaynağı ve hapisha-nede muhakkak bir kuyu olmalı.""Bunu daha önce yaptın mı?" diye sormuştu Zohra."Elbette.""Bir sürü insanla?" Mathew cevap vermemişti ve Zohra meseleyi daha fazlakurcalamamıştı.Bu noktada, önemi yoktu.298

AKHRAN'IN KAHİNİ* * * Develerin üstünde gerçekleşen iki günlük zor sürüş ve sa-vaşta kurtarılan atlar adamlan koyun güden Hranaların tepele-rine getirdi. Onları karşılayacak çok az insan kalmıştı, çoğun-lukla değersiz sayılıp Amir tarafından geride bırakılan yaşlı er-kek ve kadınlardı. Şeyhlerini hoş karşıladılar ama prensesleriy-le kocasına öfkeli kelimeler ve acı bakışlar yönelttiler. Fedj be-lirip de Kahin Khardan hikayesini anlattığında, ok gibi bakış-ları şaşkınlıkla büyüdü ve Kalif e -daha az şüpheyle olmasa bi-le- daha derin bir saygıyla bakmaya başladılar. Hikaye tamamladınığında, gece geç vakit, tekrar dokun-muş ve süslenmiş, orası kesilmiş, burası tamir edilmişti, ta ki,Khardan, Auda'nın yanında homurdanıp, aynı giysiler olduğu-nu anlayana kadar. Hikaye planlanan etkisini göstermişti -yada en azından Khardan öyle talimin ediyordu. Caffar'm kabi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 147: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

lesinin sürülerinden geri kalanla tepelerde gizlice dolananüyeleri Khardan'ın Akhran'ın lütuflanna mazhar olduğunuduydukları anda, Khardan'ın beyni zonklayana kadar bağlılıkyeminlerini kulağına fısıldayıp durdular. Acılan Tel civarındaki kuzenlerininkiyle aynıydı -su azdı,yiyecek kıymetliydi, kurtlar sürülerini yağmalıyordu, Kich'teesir tutulan aileleri hakkında endişeleniyorlardı. Kahin ne za-man yağmur yağdıracaktı? Onlara ne zaman buğdayla pirinçverecekti? Kurtları ne zaman uzaklaştıracaktı? Ne zaman Kich'eyürüyecek ve insanlannı kurtaracaktı? Macit yatmaya gittikten epey sonra, Zohra, yan-kardeşle-rinden birinin tutsak edilmiş karısının boş yurdunda dinlenme-ye çekildikten epey sonra, Mathew kendi kullanımına tahsisedilmiş boş bir barakanın zemininde bir battaniyeye sarındık-tan epey sonra, Khardan hâlâ kaympederiyle oturuyordu ve299

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsessiz, uyanık Auda sönecek gibi titreyen bir ateşin yanınday-dı. Yorgunluktan yanan gözlerini kırpıştırarak, esnedi ve herşeye sabırla ya "evet" ya da "Akhran'ın istediği zaman" diyecevap verdi. "Akhran'ın istediği zamanın", "hiçbir zaman" ol-duğunu söylemedi, ama onun söylenmemiş sözlerini herkesduydu, karanlık gözlerdeki umutsuzluğu gördü ve birer bireryanında ayrıldılar. Sond kemiklerine kadar yorgun Kalif i, ıs-sız, hüzünle sürüklenen bir uykuya daldığı konutuna neredey-se taşıdı. Tepelerdeki gecenin sessizliği çöldeki gecenin sessizliği gi-bi değildir. Tepelerin sessizliği ağaçların, kuşların ve hayvan-ların seslerini uyuyanın üzerine hafifçe örtülen bir battaniyegibi dokur. Çölün sessizliği rüzgarın kumdaki ıslıklı fısıltısıdır,sinsice dolaşan bir dişi aslanın uyuyanı bazen ani bir uyanık-lığa çağıran homurtusudur. Tepelerin sessizliği onu uykuya çekmişti, ama Zohra, onuneyin uyardığına karar vermek için bütün duyularını zorlaya-rak irkildi, ona tekrar çöldeymiş gibi geldi. Hiçbir ses yoktu;her yer çok sessizdi. Eli yastığının altına kaydı, parmaklarıhançerinin kabzasını kavradı, ama bileği ezici bir şekilde kav-randı. "Benim, Auda." Nefesi Zohra'nm tenine dokundu. O kadaryumuşak bir şekilde konuşuyordu ki, Zohra onu duymaktançok hissetti. "Fazla vaktimiz kalmadı!" diye soludu sesi Zohra'nın kula-ğına. "Yarın Kich'e varıyoruz ve yaşamım Tanrımın hizmetine,yeminimin gerçekleştirilmesine adanacak. Bu gece benimleyat! Bana bir oğul ver!"İçinde kabaran korku yavaşça duruldu. Kalbi artık göğsün-300

AKHRAN'IN KAHİNİde hızla atmıyordu, kanı kulaklarına pompalanmayı bırakmış-tı. O ilk andaki dehşet korkudan kaynaklanmıştı, habersiz ya-

kalanmaya verdiği tepkiydi. Daha rahat nefes almaya başladı;rahatladı. "Bağırmıyorsun. Bağırmayacağını biliyordum." Auda, Zoh-ra'nm bileğindeki elini gevşetti ve onu yanına çekti. "Hayır." Zohra kafasını iki yana salladı. "Gerek yok. Ken-dimden eminim."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 148: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Auda onu göremiyordu; karanlık yoğundu, zifiriydi. AmaZohra'nın kafasının hareketini, uzun, ipeksi saçların bileğinedeğdiğini hissedebiliyordu. Saçlarını aralamak için elini uzattı;dudakları Zohra'nın yanaklarına dokundu."Bunu sadece sen ve ben bileceğiz.""Biri daha," dedi Zohra. "Khardan." "Evet." Auda düşündü. "Haklısın. Öğrenecek. Ama ölmüşolacağımdan bunu bana çok görmeyecek. Ve o yaşıyor ola-cak. Ve sana sahip olacak." Ellerini Zohra'nın kanşmış saçlarında dolaştırdı. Karanlıkyumuşak ve ılıktı, yasemin kokuyordu. Çenesini çekerek, Zoh-ra'nın dudaklarını kendininkilere yönlendirdi ve cevabı içinbeklentiyle, kendinden emin bir şekilde bekledi. Ertesi sabah bedevi ordusu at sürebileceklerinde ve üçgençten daha iyi savaşabileceklerinde ısrar eden yaşlı adamla-rı da alarak Hrana'dan ayrıldı. En önde at süren Khardan, Zoh-ra'nın alışılmadık şekilde sessiz ve kaygılı olduğunu fark etti. Yolculuklarının başında onunla Mathew'un, kadınlann alı-şıldık arkalardaki yerlerinde ilerlemek yerine kendisine eşliketmelerinde ısrar etmişti. Bu hem -Caffar'la kızının ona karşıkomplo kurduklarından şüphelenmekten vazgeçmeyen- ba-301

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANbası, hem de kendisi için bir tavizdi. Zohra'nm da söyledig! gi-bi, birlikte yeterince uzun ve uzak mesafeye yolculuk etmiş-ler, birlikte bir çok tehlikeyle yüzleşmişlerdi. Uzun saatler sü-ren yolculuk sırasında düşünmeye çok zamanı olduğundanonu geri bırakmakta zorlanacağının farkına varmaya başlıyor-du. Arkaya bakmak ve onu atının üzerinde bir erkeğin kendi-ne güveniyle kendine özgü bir incelikle oturduğunu görmekoldukça rahatlatıcıydı. Daha bugün, tepelerden uzaklaşırken, yaz sonunun mavigöğüne saplanan kırmızı kayalara oyulmuş yılankavi yollardailerlerken, Khardan kızgın kıskaçların kıstırmasını, isimsiz, ra-hatsız edici kaşıntının huzursuzluğunu hissetti. Zohra soğuk,uzak görünüyordu. Mathew'la yan yana at sürmek yerine, tekbaşına gidiyordu ve genç adamın onu sohbete çekme çabala-rım soğuk bir şekilde püskürtüyordu. Yakınlarında at sürenkimseye bakmıyordu -ne Mathew'a ne Khardan'a ne de daimaorada olan, daima izleyen Paladin'e. Zohra bakışlarını aşağıdatutuyordu, at binerken taktığı erkeklerin hailâ yüzüne sıkıcasanlmıştı. "Hoş bir kadın," dedi Auda, atını Kalifin yanına sürüp,Khardan'ın bakışlarını takip ederek. "Bir adama bir çok güzeloğlan verecek." Saplanmış hiçbir bıçak Khardan'a bu kelimeler kadar acıvermemişti. Atının dizginlerini öyle bir öfkeyle çekti ki hayva-nı neredeyse devirecekti, Kara Paladin'e kızgınlıkla, sorgular-casına baktı. En ufak bir kıvılcım görse -yeminli ya da yemin-siz, Tanrıyla ya da Tanrısız bu adam ölecekti. "Bir çok güzel oğul," diye tekrarladı Auda. Zafer parıltısıy-la değil de galibi takdirle titreşen soğuk, duygulannı ele ver-meyen gözlerdi. "Sevdiği adam için."302

AKHRAN'IN KAHİNİ Omuz silken, ince dudakları kendini onaylayan bir gülüşearalanan Auda, Kalif e başıyla selam verdi, atını mahmuzladı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 149: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ve ana gruba katılmak için atını arkalara sürdü. Yalnız kalan Khardan üreyerek derin bir nefes aldı. Demirkalbinden koparılmıştı, ama açtığı yara tazeydi ve özgürce ka-nıyordu, vücudunu akıldan çıkmayan, ağrıyan bir sıcaklıklakaplıyordu. Gururlu ve vahşi, tek başına at süren Zohra'yabaktı- onun yanında at sürüyordu, arkasında değil. "Güzel oğullar," dedi kendi kendine acı acı. "Ve bir çok dagüzel kız. Ama olmayacak. Bizim olmayacak. Çok geç. Bizimiçin, Gül asla açmayacak." Bir haftalık zor bir yolculuktan sonra, bedeviler Kich'i gör-düler. Öğleden sonra geç bir vakitti. Khardan güvenli bir din-lenme yeri bulmaları için öncüleri göndermişti; bir yamacaekilmiş büyük bir üzüm bağının raporuyla dönmüşlerdi, şeh-re duvarlarını ve duvarlarda konuşlanmış askerleri görecekle-ri kadar yakın, yine de o duvarlardan görülmeyecek kadaruzaktı. Tepenin eteğinde, ova boyunca şehir duvarlarına gidendüzgün geniş bir yol uzanıyordu. Khardan etrafında yetişen üzümlerin kalın, bükülen sapla-nın takdir etti. Hasat görünüşe göre toplanmıştı, çünkü yap-rakların arasında birkaç küçük, kırışmış, yavaş yavaş sararanüzüm vardı, bitki, meyvesinin toplanmasının ardından cansız-laşıyordu. Asmaların yanında ağaçlarla çevrili bir dere akıyor-du. Zemin rutubetliydi, bağın sahibi üzümler toplandıktansonra bağlarını sulamıştı. Haşata kadar meyve susuz daha iyiyaşar -üzümler, güneşte kurumalanna izin verilirse daha tatlıve daha şekerli olur."Burası kamp kurmak için iyi bir yer olacak," diye ilan et-303

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANti Khardan, öncüleriyle hemfikir olarak ve, "Meyve hasat edil-miş. Sahibi şaraplarıyla ilgileniyor olacak, bitkileriyle değil. As-malar sayesinde yoldan ve şehir duvarlarından gizleniyoaız"diye ekleyerek şeyhlerin dudaklarında köpürmeye başladığımgörebildiği tartışmalann önüne geçti. Şeyhlerin, biraz şikayet ettilerse de elbette, buna verecekbir cevapları yoktu. Bir çok üzüm bağı sahibinden farklı ola-rak bu adam girişimci ve öngörülü olmalıydı, çünkü asmaları-nın kazıklarda yetişmesini sağlamıştı. Yerde düzensiz bir şekil-de büyümektense, yapraklar yarın üstünde neredeyse omuzhizasında kazıktan kazığa bağlanmış iplere dolanmıştı. Yeşil-lik, adamları da hayvanlan da gözden saklıyordu. Sond, Kalif in üzengisinde cisimleştiğinde, Khardan atlarınsulanmasını idare ediyordu. "Kapıya gidip kapıyı kaç adamınkoruduğunu ve girenleri ne kadar dikkatli incelediklerini öğ-renmemizi ister misiniz, ya şeydi?1 "Kaç adamın koruduğunu ve ne kadar dikkatle korudukla-nnı biliyorum," diye cevapladı Khardan atından aşağı atlaya-rak. "Sen ve diğer cinler vakit gelene kadar şehirden uzak du-run. Quar'ın ölümsüzleri sizi fark edecek olurlarsa, Tanrı var-lığımızdan haberdar olur.""Evet, ya şeydi? Sond selam verdi ve ortadan kayboldu. Khardan atının eyerini çıkardı ve atı dereden su içmesi içinbıraktı. Diğer erkekler de, atları uzayan gölgelerde tuttukların-dan emin olarak, hayvanları gece için yerleştirerek aynı şeyiyaptılar. Develer akan suyun kenarına yakın çökmeye iknaedildiler. Erkekler asmaların altında yere çömelerek, tek gün-delik yemeklerini yiyip, alçak seslerle konuştular. Zohra unu suyla karıştırmaya başladı, hamur topları yapa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 150: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

rak, ateş yakmaya cesaret ederlerse, pişirilebilir ve azıcık ye-304

AKHRAN'IN KAHİNİnilebilir hale getirilebilirdi. Bedeviler hamuru çiğ yerlerdi, bir-kaç şanslı kişi yavan yemeklerini onları barındıran asmalardankopanlmış, gözden kaçmış, avuçdolusu buruşmuş üzümle ka-tık etti. Yemekle ilgili söylenebilecek en iyi şey açlıklarını ya-tıştırdığıydı. Bir yerlerde, etraflarındaki havanın dışında, cinUsti'nin kederle inlediğini duyabiliyorlardı.Yemeğini tadını almadan ya da yediğinin bilinçli bir şekil-de farkında olmadan bitiren Khardan ayağa kalktı ve şehrebakmak için tümseğin tepesine yürüdü. Güneş Kich'in duvar-larının ötesinde batıyordu ve Khardan kırmızı göğe gözünüöyle dikkatle dikip baktı ki minareler ve soğanımsı kubbeler,yüksek kuleler ve mazgallı siperler beynine oyulmuş gibiydi.Sonunda Auda kalktı ve yapışkan hamuru parmaklarındanyıkamak için dereye gitti. Hai/âni çıkararak kafasını suya dal-dırdı, suyun boynuna ve göğsüne akmasına izin verdi."Dere soğuk. Dağlardan geliyor olmalı. Denemelisin," de-di, parlak siyah saçlarını uçuşan kaftanının yeniyle ovalayarak.Khardan cevap vermedi. "Düşüncelerinin ateşini söndüreceğini sanmam," diye be-lirtti Auda kuru bir sesle, "ama ateşini giderebilir." Ona bakan Khardan yalandan hüzünlü bir şekilde gülüm-sedi. "Belki sonra, uyumadan önce." "Uzun süredir, dediğin şeyi düşünüyordum -Tanrın soğuk-kanlılıkla can almayı yasaklıyor. Bu doğru mu?" Auda bir ağaçgövdesine yaslandı, bakışlan Khardan'ınkileri şehir duvarların-daki askerlere doğru izledi. "Evet," diye cevapladı Khardan. "Savaşın sıcakkanlılığıylaya da öfkenin sıcakkanlılığıyla alman canı -Tanrı bunvı anlıyorve göz yumuyor. Ama cinayeti -gizlice alınan canı, gece alı-nan, sırta bir bıçak saplayarak, bardağına zehir koyarak alınan305

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANcanı..." Khardan kafasını iki yana salladı."Tanrınız garip bir adam," dedi Auda. Bu sözle ilgili daha fazla yorum yapılamayacağından, Khar-dan gülümsedi ve sessiz kaldı. Auda gerindi, uzun süre at binmek yüzünden sertleşenkaslannı esnetti. "Kapılardan girmek konusunda endişelisindeğil mi?" "O kapılardan girdin. Muhafızların nasıl olduğunu biliyor-sun. Ve o da banşçı zamanlardaydı! Artık savaştalar!" "Evet. Senin de pekala bildiğin gibi Kich'e girdim. Son zi-yaretimi epey tatsızlaştırdın!" Auda hafifçe sırıttı, sonra ciddi-leşti. "Büyülü balığı katı dikkatleri yüzünden Blossom'a ema-net ettim. Ve evet, haklısın. Savaştalar; gözetlemeleri on katarttı." "Ve sen yine de ilk planımıza sadık kalacaksın ha?" Khar-dan yerde durmakta olan büyük bohçaya kaşlarını çatarakbaktı -kadmlann ağır cüppelerini ve kalın peçelerini içeren birbohça. "Şansımız kadınları aramamalarında," diye cevap verdi Au-da umursamazca."Şans!" Khardan homurdandı. Auda bir elini Khardan'ın koluna koydu. "Zhakrin beni bu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 151: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

raya kadar getirdi. Beni kapıdan da geçirecek. Tanrın Kahiniiçin bu kadannı yapmayacak mı?" Ses alaylı mıydı, yoksa inançla doğruyu mu söylüyordu?Khardan, Auda'ya dikkatle baktı ama karar veremedi. Adamıngözleri, ruhuna açılan tek pencere -her zamanki gibi- kapalıve kepenkliydi. Khardan'ı iterken bu adama çeken şey neydi?Kalif bir çok defa cevabı bulduğunu düşünmüştü, oysa birsonraki dakika uçup gitmişti. Şimdi olduğu gibi.306

AKHRAN'IN KAHİNİ Khardan derede yıkandı, sonra battaniyesini ağaçların altı-a Zohra'yla Mathew'un fısıldayarak konuştuğu, belki planla-rının üzerinden geçtikleri yerin yakınına serdi, Mathew, Zoh-ra'ya 8ariP kelimeleri tekrarlıyordu, Zohra da uyumadan öncebu kelimeleri kendi kendine tekrar tekrar mırıldanıyordu. Gece geldi ve geceyle birlikte asmaların yapraklannda tı-pırdayan ince bir yağmur. Bedeviler birer birer uylaıya daldı,ölümsüzlerinin onları dinlenirken korudukları bilgisiyle gü-vende ve nihai yazgılarını Akhran'ın ellerine bırakarak.307

SuPün de istediği gibi, bedevilere Kich şehrinin kapılarınıaçan ne Akhran Hazretleri oldu ne de Kötülüğün Tanrısı Zhak-rin.Quar açtı kapıları."Sahip, uyan!"Khardan doğruldu, eli kılıcının kabzasına gitti."Hayır ya şeydi, tehlike yok. Bakın." Sond işaret etti. Uykuyu gözlerinden kırpıştıran Khardan sabahın erken sa-atinin pusunun arasından cinin gösterdiği yere baktı."Bu ne zaman başladı?" diye sordu bakarak. "Işıkla, ya şeydi. Bir saatten fazladır seyrediyoruz ve büyü-yor." Khardan, Auda'yı uyandırmak için döndü, ama Paladin'inkollarına yaslanarak rahat bir dikkatle seyretmekte olduğunugördü. Dün gece yol bütün yolculardan arınmıştı. Bu sabah in-sanlar, develer, eşekler, atlar, at arabaları ve yük arabalarıylahınca hınç doluydu, hepsi birlikte geliyor, yer için itişip kakı-şıyor, yolun ortasında bozuluyor ve trafiği arapsaçına çeviri-yordu. Ama karmaşaya rağmen, hepsinin tek bir istikamete-Kich'e yönelmiş oldukları açıktı. AKHRAN'IN KAHİNİ Ayağa fırlayan Khardan, Zohra'nın omzunu sertçe salladıve Mathew'un battaniyesini kavrayıp altından çekerek, gençadamı kaba bir şekilde yere attı. "Çabuk! Kalkın! Eşyalarınızıtoplayın! Hayır, onlara ihtiyacımız olmayacak. Sadece Mat-hewkadın kılığına girecek. İbn Jad'la benim kılık değiştirmemiz ge-rekmeyecek, Akhran'a şükürler olsun." "Acele etmemize gerek olduğunu sanmıyorum," diye be-lirtti Auda soğukkanlılıkla, bakışı yolda ve insanlığın yol bo-yunca hareket eden kıvrıla kıvrıla giden yılanındaydı. "Bu son-suz gibi görünüyor." "Tanrılarımızdan biri dualarımıza karşılık vermeyi uygungördü," diye belirtti Khardan, eyerini atının sırtına atarken."Her kimse, onu karşılık vermekte gevşek davranarak gücen-dirmeyeceğim." Auda kaşlarını düşünceli bir şekilde kaldırdı ve başka laf

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 152: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

etmeden kendi hayvanını eyerlemeye hazırlandı. O âna kadarkamp ayaklanmıştı. "Ne oluyor?" Macit aceleyle geldi, kırlaşmış saçlarıbaşındaki örtünün altına taktığı, kafasına tam oturan küçüktakkenin her yanından dikilmişlerdi. Eyerini sıkıca kavrayanKhardan homurdandı ve başını aşağıdaki yola doğru salladı,ama Macit o vakte kadar görmüştü ve kaşlannı çatıyordu."Şehre giden bu... bu kalabalıktan hoşlanmadım." "Tanrının lütfunu sorgulama baba. Bizi kapılardan geçiri-yor. Muhakkak ki bu izdihamda muhafızlar dört kişiye fazlayakından bakmayacaklardır." "O halde dört yüz kişiye yakından bakacaklardır. Ben desizinle geliyorum!" dedi Macit. "Ve ben de!" diye bağırdı Caffar acele ederek. "Bensiz birşey yapamazsınız."309

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Devemi hazırlayın!" koşarak gelen Sait döndü ve tekrkoşarak uzaklaştı. "Hayır!" Khardan bütün yamaçta bir şaşkınlık yaratana kadarcesaret edebildiği kadar yüksek sesle bağırdı. "Şehrine giren si-lahlı bir sipahi kalabalığı Kannadi'ye nasıl görünür? Amir Kich'eson girdiğimizde olanları hatırlıyor. Asla beni dinlemeye iknaolmayacaktır! Plana sadık kalacağız baba! Şehre sadece Audakanm, Mat-hew, Sond ve ben gireceğiz. Sen ve adamlar buradakalacak ve cinin rapor getirmesini bekleyeceksiniz." Şeyh Caffar yoldaki izdihamın kötüye alamet olduğunu vekimsenin şehre girmemesi gerektiğini savundu. Aniden oğlu-nun tarafını tutan Şeyh Macit, bir kez daha Caffar'ın korkak ol-duğunu tekrarladı. Sait, Khardan'a şüpheyle ters ters baktı veKalif in Sond gibi Raja'yı da beraberinde götürmesinde ısrar et-ti ve Caffar, Raja giderse, Fedj'in arkada bırakılamayacağını ba-ğırdı. "Pekala!" Khardan ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı. "Bü-tün cinleri alacağım!" "Beni geride bırakırsanız ben gücenmem, sahip," diye ko-nuşmaya başladı Usti tevazuyla, Kalif in karanlık, çileden çık-mış bir bakışı cansız ölümsüzün yutkunup arkadaşlanyla bir-likte yok olmasına neden oldu. Herkes hazır olduğunda, Khardan şeyhlere sert bir ifadeylebaktı. "Haber almak için burada bekleyeceksiniz, unutmayın.Bana Ahkran Hazretleri üzerine yemin eder misiniz?" "Ederim," diye mırıldandı şeyhler gönülsüzce. Yaşlı adam-ların her birinin bu yeminin kendisi dışında herkes için geçer-li olduğuna karar vermekte mükemmel bir şekilde yetenekliolduklarını bilen Khardan, üzümbağında Sul'ün alaylannınki-ne denk bir kaosun kopacağını güvenle bekleyebileceğinden310

AKHRAN'IN KAHİNİemin olarak birkaç günlük bir huzurdan daha fazlasını sağla-yamadığını hesapladı. Macit'in kılıcını Caffar'ın neredeyse kel-lesini koparan bir selamla savurduğunu görünce tereddütekapılan Khardan atını bahçeden dışarı sürdü, Auda, Zohra,Mathew ve -tahminine göre- üç görünmez cin peşindeydi. Bualayın Kich'e fark edilmeden gizlice girmesi düşüncesi zihninikemiriyordu. Kalif, o nedenle, Promenthas'ın bir meleğinin deonları izlediğini bilmiyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 153: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Khardan grubu aceleyle bağda ilerletip, yoldan biraz uzak-ta dere boyunca uzanan ağaçların altında durdurdu. "Konuşmayı ya Auda ya da ben yapacağız. Unutmayın, ka-dınlarımızın yabancılarla konuşması yakışık almaz." Bu, Meryem'in çadırından aldığı, yeşil bir kaftanla yeşil vealtın rengi pullarla süslü bir peçeyi giyerek bir kez daha kadınkılığına girmiş olan Mathew'a söylenmişti. Ama Khardan ba-kışlarının Zohra'ya kaymasına engel olamadı. Mathew bilgiyiciddiyetle ve ağırbaşlılıkla kabullendi. Zohra, Khardan'a anibir öfkeyle baktı. "Çocuk değilim ben!" diye köpürdü, atın arkasındaki boh-çaya sarılmış ipi şiddetle silkip, irkilen hayvanın su sıçratarakyanlamasına dereye girmesine neden oldu. Kendini çok sert bir cevap vermekten alıkoyan Kalif, Zoh-ra'ya sırtını döndü ve atını bağdan dışan sürerek yola yönlen-dirdi. Yanında ilerleyen Paladin'den gelen alçak sesli kıkırda-mayı duymazdan geldi. Pekala, diye azarladı kendini, öfkesini hak etmişti. Bu uya-rıyı yapmamalıydı. Zohra tehlikenin farkındaydı. Onlan ele ve-recek bir şey yapmazdı. Ama neden anlayamıyordu? Endişelive sinirliydi, onun için korkuyordu, çocuk için korkuyordu,halkı için korkuyordu. Evet, doğruyu söylemek gerekirse, ken-311

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdisi için korkuyordu. Açık havada bir savaş, Ölümle yüz yüzeboğuşmak -bunu anlıyordu ve bununla korkusuzca başedebilir-di. Ama bir düzenbazlık ve entrika savaşı -şehir duvarlan arasın-da tuzağa düşüp verilen bir savaş- bu sinirlerini bozuyordu. Ona öyle geldi ki, belki de Zohra'dan kocasının gücünü şe-reflendirmesini ve zayıflığını görmemiş gibi davranmasını iste-mek ve bir yandan da kendisinin, sahip olduğunu reddettiği za-yıflığa prim vermesini beklemek pek de adil değildi. Ama bıraköyle olsun, diye karar verdi, taraçalı yokuştan kayarken. Akhranherhangi birinin yaşamının adil olduğunu asla söylememişti. Atlannı dizginlerini elde tutan dörtlü, yola tereddütle, ihtiyat-la çıktı, Kich'e yönelmiş insan kalabalığına katıldılar. Kalabalığasorgusuz sualsiz ve fark edilmeden hemen kanştılar. Herkesheyecan içindeymiş gibi görünüyordu; ve Khardan sıkboğazedenlerin hangisini sorgulamanın güvenli olacağını merak edi-yordu ki, Auda ona nazikçe dokunarak, alçak görünüşlü, güneşyanığı tenli, epey aşınmış bir cüppeye sarınmış ve kafasına tamoturan küçük, yağlı, ter lekeli bir takke giymiş adamın olduğuyönü işaret etti. Adam, bir sıranın sonunda, sahibininkine benzer bir takke

takmış ve neredeyse Amir'in askerlerinden birinin taklidi, amao kadar pis olmayan bir ceket giyen küçük bir maymun tutu-yordu. Maymun kalabalığın arasında koşuşturunca çocuklar veMathew sevindiler. Genç adam daha önce bunun gibi bir hay-van görmediğinden, maymuna iri iri açılmış gözlerle bakıyor-du. Ufacık elini uzatan maymun, birine koşuyor, yemek, paraya da insanların uzatmaya meylettiği her şey için dileniyordu.Maymun üzümü ya da gümüş parayı aldığında takla atıyor,sonra sahibine koşuyordu.Para kesesindeki son paralardan birini, kabilesinin krymet-312

AKHRAN'IN KAHİNİ

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 154: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

li paralarından birini alan Khardan bir an düşündü. Amir dö-nene kadar Kich'te ne kadar süre kalmak zorunda olacakları-nı bilmiyordu. Yiyeceğe ve uyumak için bir yere ihtiyaçlarıolacaktı. Ama bilgi edinmek zorundaydı. Khardan yavaş yavaşparayı başparmağıyla işaret parmağı arasında tutarak kaldırdı.Paranın pırıltısını yakalayan maymun koştu ve Khardan'ınayaklarının dibinde tozun içinde hoplayıp zıpladı, vahşice ses-ler çıkararak ve ufacık ellerini birbirine vurarak göçebenin pa-rayı vermesini işaret etti. "Hayır, hayır, küçüğüm," dedi Khardan başını iki yana sal-layarak maymunla konuşuyordu, ama gerçekte gözleri sahibi-nin üzerindeydi. "Gelip almalısın." Maymunun sahibi bir şey söyledi ve Kalif in şaşkınlığı için-de, maymun, sanki bir hurma palmiyesiymiş gibi ustalıklaKhardan'ın kaftanına sıçradı ve bedevinin üzerine tırmandı.Kalifin kolunda koşuşturan maymun parayı Khardan'ın par-maklarından çekip aldı, sonra aşağı atlayıp sokağa indi. kala-balıktan bu başarıya tanık olanlar alkışladılar ve bedevininkaybına güldüler. Khardan'ın yüzü kızardı ve arkasında garip bir ses duydu-ğunda, maymunun sahibine birkaç fiske atmak niyetindeydi.Dönerek Mathew'a ters ters baktı. "Üzgünüm Khardan," diye mırıldandı genç adam peçesininarkasından, kıkırdamasını tutarak, gözleri neşeyle dans ediyor-du. "Kendimi tutamadım." "Sessiz ol, dikkatleri üzerimize çekeceksin!" dedi Khardansertçe, Mathew'a kendisinin neredeyse unutmuş olduğu şeyihatırlatarak. Khardan'ın bakışları Zohra'ya çevrildi. Zohra ba-kışlarını aşağıya indirdi, ama ondan önce Klıardan o gözlerinkaranlık derinliklerinde kahkahanın pırıldadığını gördü.313

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Khardan kendini tutmasına rağmen bir gülümsemenin du-daklarına tutunduğunu hissetti. Gülünç görünmüş olmalıyımbunu kabul ederim. Ve genç adamın güldüğünü duymak -bü-tün bu süreden sonra. Özellikle bunca tehlikeyle yüzleşirken.Bu iyiye alamet ve buna razıyım. "Selamün aleyküm, arkadaşım," diye bağırdı Khardan may-munun sahibine, adam parayı maymundan almış ve yakındaninceledikten sonra, omzunun üzerinde tuttuğu hırpani kumaşbir çantaya atmıştı. Maymunun sahibi başıyla selam verdi ve iki bedevi ve ka-nlarıyla birlikte yürümek için o tarafa geldi, keskin gözlü ba-kışları Kalif in kaftanında paranın belirdiğini gördüğü yere ka-yıyordu. "Aleyküm selam Efendi," dedi alçakgönüllülükle. Maymun o kadar nazik değildi. Sahibinin omzuna tünemişolan yaratık Khardan'a keskin küçük dişlerini gösterdi ve tıs-ladı. Sahibi onaylamayan bir gülüşle yaratığa vurdu ve garipbir dilde konuşarak kulağını çekti. Maymun kafasını sallayarakve kaba bir ses çıkararak öbür omza geçti. "Özür dilerim Efendi," dedi adam. "Zar kendisine takılın-masından hoşlanmıyor. Tek kusuru bu. Bunun dışında harikabir hayvandır." "Çok faydalı bir havyana benziyor," diye belirtti Khardankumaş çantaya bakarak. Maymunun sahibi çantanın üzerine bir şaplak indirdi, ba-kışları aniden kısıldı ve kaşları çatıldı. Ama bedevinin yanı sı-ra cana yakın bir şekilde yürüdüğünü, gözlerinin dostça ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 155: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

kötülükten uzak baktığını görerek rahatladı. "Evet Efendi, "diye itiraf etti. "Yıllarca yolum Zar'la buradakarşılaşana kadar tek arkadaşım olan açlıkla yürüdüm. Adı 'al-tın' anlamına geliyor ve bu konuda yıllardır ağırlığınca değer-314

AKHRAN'IN KAHİNİliydi. Elbette," diye ekledi aceleyle, eliyle hayvanın başınınüzerinde bir işaret yaparak, "Zar kötü huylu küçük bir hayvan,gördüğünüz gibi. Çok kez ufak dişlerini başparmağıma geçir-di. Bakın." Adam kirli parmağını gösterdi. Khardan üzüntüsünü dile getirdi ve maymun hakkında da-ha fazla tartışmanın akıllıca olmayacağını bilerek konu değiş-tirmeyi daha uygun buldu."Anlamadığım kelimeler söylediniz. Buralı değilsiniz." Adam basıya onayladı. "Evim -ev denirse tabii- Ravenc-hai'de. Ama yıllardır oraya uğramadım. Dürüst olmak gerekir-se, arkadaşım" -Khardan'a yaklaştı ve kısık gözkapaklarınmaltından kurnaz bir bakış gönderdi- "dönersem, orada beniaşk bağlılığından daha az bir şeyle karşılayacak bir karım var,ne dediğimi anlıyorsun ya.""Kadınlar!" Khardan anlayışla homurdandı. "Onun hatası değildi," dedi alçak adam cömertçe. "İş banabayılmıyor." "Bayılmıyor mu?" diye karşılık verdi Khardan, bu garipsözü anlamak konusunda oldukça şaşırarak. "Hayır. İş ve ben pek iyi anlaşamayız. Onu zaman zamangerçekleştiririm, ama sonunda hep tartışırız. İş onu kovala-mamda ısrar eder, ben bırakmaya ve yiyecek birşeyler bulma-ya ya da biraz kestirmeye ya da hana bir kadeh şarap içmeyegitmeye meylederken. İş beni bir kızgınlıkla terk eder sonun-da ve işte buradayım, uyumak dışında yapacak bir şeyim yok,yiyecek yemek ya da susuzluğumu yatıştıracak şarap alacakparam olmadan." Adam bunun üzerine kafasını iki yana salla-dı ve bu kötü talihe o kadar gerçekçi bir şekilde vah eder gö-ründü ki, Khardan işi yaşamdaki en mantıksız varoluş olaraktanımlamakta güçlük çekmedi.315

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Zar bana geldiğinde -ve çok garip bir hikayedir arkada-şım, çünkü Zar gerçekten bana geldi. Sultan tahtırevanında ha-va almaya çıktığında, sokakları arşınlıyordum -şey, hangi so-kaklar olduğu sizi ilgilendirmez. Sultan ona geri verme onuru-nu yakalayacağım bir şey düşürür diye onun yanı sıra yürü-yordum ki perdelerin aralandığını ve bu küçük arkadaşın sıç-radığını gördüm." Omzunda uykuya dalmış olan maymuna ha-fifçe vurdu, maymunun kuyruğu sahibinin boynuna sıkıca sa-rılmıştı. "Doğrudan kollanma sıçradı. Muhafızların tehtırevanın di-ğer yanında toplanmış birkaç dilenciyi dövmekle meşgul ol-duklarını fark ettiğimde, onu Sultan'a geri vermeye hazırlanı-yordum. Sultan onlan ilgiyle izliyordu. Görünüşe bakılırsakimse yaratığın yokluğunun farkına varmamıştı. Maymununkötü muamele görmüş olması gerektiğini, aksi takdirde sahi-bini terk etmeyeceini düşünerek, onu kaftanımın altına sok-tum ve bir ara sokağa dalarak kayboldum. Bu birkaç yıl ön-ceydi ve o zamandan beridir de birlikteyiz." Ve seni o korkunç arkadaşın olan "iş"e bulaşmaktan kurta-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 156: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

nyor diye düşündü Khardan biraz eğlenerek. Yüksek sesle sa-dece adamı iyi talihi için kutladı ve sonra umursamaz bir ta-vırla sordu, "Bu devasa kalabalık neden Kich'e gidiyor?" Adam ileri baktı. Şehir duvarlan artık Khardan'm ağır birşekilde silahlanmış muhazıfların mazgallı siperlerde yürüdüğü-nü görebileceği kadar yakındı. Sabah güneşi altın renginde birkubbenin üzerinde pınl pırıl parlıyordu -Quar'ın tapınağınayeni bir ek yapıldığı sonucuna vardı Khardan. Bas'ın fethedil-miş şehirlerinin zenginliği ve kanıyla ödenmişti hiç şüphesiz. Maymunun salıibi bakışlannı eğlenerek Khardan'a çevirdi."Haberleri duymamış olman için çölde yaşaman gerekir bedevi.316

AKHRAN'IN KAHİNİBugün Quar'ın İmamı şehrine muzafferane bir şekilde dönüyor."Khardan ve Auda hızla bakıştılar."Bugün mü? Ya Amir?" "Ah, o da geliyor, sanırım," diye ekledi adam fazla ilgi gös-termeden. "Herkes İmam'ı görmek için toplanıyor. Onu ve bugece onun onuaına gerçekleştirilecek büyük kafir katliamınıgörmek için.""Bu gece!" "Kafirlerin katliamı mı?" Auda, dikkatleri yüzü bembeyazolmuş Khardan'dan uzaklaştırmak için bu soruyu sormuştu."Ne demek istiyorsun, arkadaşım? Bu kaçırmak istemeyeceğimbir görüntü gibi görünüyor." "Aylardır Kich'te esir tutulan ve Quar'a dönmeyi reddedençölün kafiAen." Adam Khardan'la Auda'ya dikkatle baktı, ha-ilie kaftanları ani bir huzursuzlukla fark ederek. "Bu kafiAersizin akrabalarınız olam..." "Hayır, hayır," dedi Khardan sertçe, sarsıcı şoktan kurtul-muş olarak. "Biz şeyden... şeyden geliyoruz." Beyni çalışmayıreddederek tereddüt etti. "Simdari," diye araya girdi Auda, bedevinin dünyasınınelem kumullarıyla kaplandığının farkında olarak. "Ah, Simdari," dedi maymunun sahibi. "O ülkeye hiç git-medim, ama bu festival bittiğinde oraya yolculuk etmeyi plan-lıyoaım. Simdari'nin hanları hakkında neler biliyorsunuz söy-lesenize bana..." Auda ve "iş"le anlaşamayan serseri adam, Khardan'ın hak-kında tek kelime duymadığı çeşitli hanlarla ilgili bir sohbetekoyuldular. İyi alametler pek ortada değildi! Bütün planlarıparmaklarının arasından kum taneleri gibi kayıp gidiyordu! Sa-rayına, şehrine dönmekle meşgul olacak Amir'i görmeyi nasıl317

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANumabilmişti? Ve İmam, bu gece insanlannı yok etmeye hazır-lanıyordu! Umut yok, diye düşündü Khardan. Durup insanlarımın öl-dürülmesini seyretmekten başka bir şey yapamam. Hayır, ya-pabileceğim bir şey var. Aylar önce olması gerektiği gibi on-larla birlikte ölebilirim... Biri eline dokundu. Auda olduğunu düşünerek hızla döndü-ğünde Zohra'nın yanında yürümekte olduğunu gördü. Mantık-sızca, bu kötü şans onun hatasıymış ve Zohra bundan tekrar şey-tanca bir zevk alacakmış gibi hissetti. Ona yerine dönmesini em-redecekti ki Zohra amacını anlayıp ona engel oldu. "Umutsuzluğa kapılma!" dedi Zohra yumuşak bir sesle.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 157: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Akhran bizimle! Bizi buraya tam zamanında getirdi ve düş-manları girmemiz için bize kapıları açıyor." Peçenin üzerindeki koyu renk gözler parladı ve parmakla-n hafifçe ellerine dokundu. Khardan ona bir karşılık vereme-den, ona uzanamadan, Zohra gitmişti. Arkaya bakan Khardan, Zohra'nın Mathew'la kafa kafayavermiş fısıldaşarak konuşmakta olduğunu gördü. Genç büyü-cü peçeli kafasını birkaç kez kesin olarak salladı. Narin elleribir kadınınki kadar zarif hareketler yaptı. O ve Zohra yan ya-na, omuzlan, vücutlan birbirine değerek yürüyorlardı. Khardan ikisine bakıp, onların açık yakınlıklarını görüncebir kıskançlık girdabına yakalandı. Auda'dan... şey, Auda'dankorktuğu zaman tecrübe ettiği acıtıcı, ezici acı değildi. Gençadamı aynı şekilde kıskanamazdı. Kıskanıyordu çünkü bu na-zik büyücü karısına ondan, Khardan'm olabileceğinden dahayakındı. Paylaşılan ilgilerin, saygının, takdirin yakınlığıydı. Vesonra Khardan irkilerek fark etti ki, tıpkı karısının Mathew'aondan daha yakın olduğu gibi, o da Mathew'a karısına oldu-318

AKHRAN'IN KAHİNİğundan daha yakındı. Khardan genç adamdan gerçekten hoşlanıyordu. Cesareti-ni biliyordu, çünkü Zhakrin Şato'sunda görmüştü. Mathew'labir erkek olarak iyi ilişki kurması gerçeği ve Zohra'nın da ay-nı zamanda bir kadın olarak iyi bir ilişki kurabilmesi Kalif i ta-mamen şaşırtan bir olguydu. Bunun zihnini meşgul etmesine,daha fazla kederli ve umutsuz düşünceler getirmesine izin ver-di. Ancak, Auda bir kez daha yanında yürümek için geldiğin-de bunları unuttu. "Durum ilk düşündüğün kadar umutsuz değil, eğer bu ada-mın söylediğine güvenilebilirse. İmam bu gece bütün kafiAe-re eski Tanrılarından vazgeçmeleri ve Tek, Gerçek Tanrı Qu-ar'a dönmeleri için bir konuşma yapacak. Reddedenlere inat-çılıklarını düşünmeleri için bir gece verilecek. Sabah, şafakta,Quar'la kurtuluşu bulmayı seçecekler ya da bu hayatta kurta-nlmalarının zor olduğuna hükmedilecek ve bir sonraki yaşam-da bulmalan için öldürülecekler." "O zaman şafağa kadar vaktimiz var," diye mırıldandı Khar-dan, tamamen teselli olmamış bir halde. "Şafağa kadar," diye tekrarladı Auda omuz silkerek. "Vedüşmanımız bize kapıyı açıyor." Bunu ikinci kez duyuyorum. Khardan bunu herkesin yap-tığı gibi bir mucize olarak görmeye çalıştı. Yine de aptal fare-ye, farelerin kışın barınabileceği harika bir yer bildiğini söyle-yen aslan masalını hatırladı. "Burada," dedi aslan, ağzını açıp boğazının aşağısını göste-rerek. "Yürü. Dişleri dert etme." Khardan gözlerini şehir duvarlarına çevirdi, büyük ahşapkapılara, mazgallı siperlerin üzerinde toplanmış askerlere.Dişleri dert etme...319

t3 Kapıdan bir insan kalabalığı dalgasıyla geçtiler. Durdurmakve sorgulamaya çalışmak şöyle dursun, hiçbir muhafız onlarıgörmedi bile. Bedeviler muhafızlardan ziyade kalabalık yü-zünden tehlikedeydiler. Auda'yla Khardan'ın tek yapabildiği

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 158: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

atları tutabilmekti. Savaşta cesur, kana ve savrulan kılıçlaraalışkm ve insanlardan büyük saygı görmeye alışmış havyanlarkaba itiş kakıştan, böğürlerine çarpan dirseklerden, dilencile-rin sızlanmalarından, yaygara koparan çığlıklardan ve izdi-hamdan ötürü sinirlenmişlerdi. Kapının hemen içerisinde, yük arabalarının mal taşıdığı bü-yük bir açıklık vardı. Her tür ve cinsten köle, deve ve eşekle-ri alana getirip götürüyor ve arabaların durduğu alanın etrafın-da; hayvan yemi satıcıları gerçekten büyük iş yapıyorlardı.Khardan karmaşaya göz ucuyla baktı, ama atları getirdiği içinduyduğu anlık pişmanlık hızla kayboldu. Kaçarken onlara ih-tiyaçları olacaktı... Akhran'ın izniyle. Kendilerine dikkatle bakmakta olan on bir-on iki yaşların-da, uzun boylu, zayıf bir oğlanı fark eden Khardan ona yak-laşmasını işaret etti. Çocuğun gözleri bedevilerin üzerinde de-ğil, atlardaydı, çölün görkemli hayvanlarına, şehrin çarpık so-kaklarında büyümüş birinin aç sevgisi ve arzusuyla bakıyordu. AKHRAN'IN KAHİNİÇocuk şarkı söyleyen kumların özgürlüğünü hiç tatmamıştı,ama onu Gezgin Tann'nın atlarının toaınlarınm güzellik vegücünde görebiliyor, hissedebiliyordu. Khardan'ın işaretiyleçocuk bir sapandan fırlatılmış gibi koşturdu."Emriniz nedir, Efendi.'" Khardan'ın bakışları arabaların durduğu alanı taradı, sonraçocuğa döndü. "Atlar için yemek, su ve dinlenme yeri bulupbiz işlerimizi hallederken onlara göz kulak olabilir misin?" "Onur duyanm Efendi!" dedi çocuk eyerleri almak için tit-reyen ellerini uzatarak.Khardan keseden kıymetli bir madeni para daha aldı. "Al,bu yemek ve ahır için. sözünü tutarsan sana da bir tane var.""Bu soylu hayvanlara zarar gelmesi için, vücuduma ahşapkazıklar saplanıp, ortadan ikiye ayrılması gerek Efendi" Ço-cuk Khardan'ın küheylanının boynuna elini koydu. Nazik do-kunuşu hisseden hayvan sakinleşti, yine de etrafa gözlerini yu-varlayarak ve kulaklarını havaya dikmiş vaziyette bakıyordu. "Buna gerek olmayacağına inanıyorum," dedi Khardan cid-diyetle. "Onlara göz kulak ol ve eşlik et. Hırsızlıktan endişe et-mene gerek yok. Bu atları bizim onayımız olmadan sürmeyekalkacak adama neler olacağını düşünmek istemiyorum." Çocuğun yüzü bunun üzerine asıldı. "Evet, Efendi," dediözlemle, parmaklannı yeleye sevgiyle dolayarak. Khardan smtarak çocuğu belinden kavradı ve onu atın sır-tına attı. Çocuk zevkle ve şaşkınlıkla yutkundu ve bedevinin,hevesli, titreyen ellerine tutuşturduğu dizginleri güçbela kav-radı. "Onu sürebilirsin, benim iyi sipahim," dedi Kalif, çocuğadiğer üç atın iplerini de uzatarak. Atının kulağına bir şey söy-

ledi ve havyan eyerde kararsızca zıplayan ve doğduğundan bu321

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyana at sürmüş biri görüntüsüne bürünen gururlu çocuk tara-fından sürülmeye razı oldu. Diğer üç at liderlerini tereddütsüzizlediler. "Sond," diye mırıldandı Khardan saldığı soluğun altından"rahatlarının yerinde olduğundan emin ol.""Peki ya şeydi. Usti'yi başlarına nöbetçi dikeyim mi?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 159: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Şu an için. Daha sonra ona ihtiyacımız olabilir.""Peki ya şeydi." Kalif "Bir at bölmesinde bırakılmayı reddediyorum!" diyenve bir tokat sesi ve hüngürdemeli bir sızlanmayla sona erenbir itiraz duydu. At meselesi hallolduktan sonra Khardan etrafına şaşkınlık-la baktı. En büyük endişesi kapıdan geçmek olmuştu. Bu onusoluksuz bırakan bir kolaylık ve hızla gerçekleştiğinden, Kaliftekrar bu konuda bir rahatsızlık hissi duydu, sanki kendisineiçinde hediye olmadığını bildiği değerli bir hediye verilmişti vekorkunç ödemenin sonradan zorla alınmasından korkuyormuşgibiydi. Auda'nın haykırışı Mathew'u iki eşek sürücüsü tarafındanezilmekten kurtardı ve Khardan'a Kich'in ana caddesinin orta-sında durmakta olduklannı ve kalabalık tarafından ezilmek yada birbirlerinden aynlmak tehlikesi altında olduklan gerçeğinihatırlattı. Bu Zohra'nın şehri ilk görüşü olduğu halde, etrafa,Khardan'ın gizlenmiş bir huzursuzluk ve şaşkınlık olduğunuanlamaya başladığı kibirli bir küçümsemeyle bakıyordu. Onunnasıl hissettiğini biliyordu; kendi yüzünün de aynı ifadeye bü-rünmek üzere olduğunu hissedebiliyordu. Mathew sakindi,ama çok solgundu. Peçesinin üzerinden yeşil gözlerinin koca-man açılmış olduğu görülüyordu ve Khardan'ın arkasındakibir şeye hızlı bakışlar fırlatıyordu. Kalif arkasına baktı, köle pa-322

AKHRAN'IN KAHİNİzarını gördü ve anladı."Şimdi ne yapıyoruz, kardeşim?" diye sordu Auda. Gerçekten şimdi ne yapacaklardı? Khardan etrafa aciz birşekilde bakmaya devam etti. Amir bir keresinde bedevilerdensaf çocuklar olarak behsetmişti. Kannadi burada olup da Khar-dan'ın şaşkınlığına tanık olsaydı, Amir akıllıca hükümler verenbir adam olduğunu anlayabilirdi. Aylar önce, Khardan, çölünprensi olmanın gururuyla, saraya girmiş ve Amir'le bir görüş-me talep etmiş ve görüşmüştü. Tam -bir kez daha şehir sokak-larında durur ve aylar önceki görüşmeyi hatırlarken- aldatıldı-ğının farkına vardığında, aklında bu sefer de aynı şeyi yapmakvardı. Kasten kabul edilmiş, kasten saldırıya uğramış, kaçma-sına kasten izin verilmişti. Bunun pırıltılarını görür gibi olmuş-tu; Meryem'in suikast girişimi çok şeyi gözler önüne sermişti,ama şimdi gerçeğin ışığı üzerinde göz kamaştırıcı bir şekildeparlıyordu. Sadece, Pukah'ın aptalca beceriksizliklerini, çift ta-raflı oynadığını, fesatlık yaptığını bilmeyen -ve büyük ihtimal-le asla bilmeyecek olan- Khardan için, Amir'in neden bu ka-dar sıkıntıya girdiği hâlâ belirsizdi. Kalif acı acı küfretti, kendine aptal olduğu için ilendi. Amirşimdi onu kabul edecek miydi? Halkı hapsedilmiş, ölümemahkum edilmiş hırpani bir prensi? Kannadi daha savaştan za-ferle yeni dönmüştü. Şüphesiz haftalardır onu görmek içinbekleyen ve büyük ihtimalle Amir dikkatini onlara yöneltmekiçin vakit ayırana kadar, daha haftalarca bekleyebilecek yüz-lerce yalvaran ve iyilik isteyen insan olacaktı. Kannadi şehrevarmamış bile olabilirdi. Khardan'ın düşüncelerine bir cevap gibi davul sesleri du-yuldu. Bir çok tokmağın takırtısı onu Amir'in süvarileri şehirkapısından içeri girmeden birkaç dakika önce içinde bulundu-323

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 160: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANğu tehlike konusunda uyardı. Bayrakları arkalarında dalgalanan askerlerin üniformaları sokaklarda dolananlann giydiğikasvetli kahverengiler, beyazlar, griler ve siyahlar arasındacanlı renkleriyle kendini belli ediyordu. Hınca hınç dolu top-rağa yapışmalarına sadece anlar kala yolun kenarına kaçanKhardan ve arkadaşları askerlerin kalabalığın arasında dikkat-sizce at sürmelerini, yollarından çekilmeyenleri yere devirişle-rini, bedduaları görmezden gelmelerini ve girişlerini ilan edenyumruklarını sallayışlarını seyrettiler. Bu adamların hepsi görevdeydi. Yolu açmak onların göre-viydi ve merhametsiz bir beceriyle bunu yapıyorlardı. Ete gi-ren bir baltayla, kitleleri yanyorlar, iyi eğitimli atlar insanlarıbir yandan Kasbah duvarlarına diğer yandan köle pazarı vepazarın ilk bölmelerine doğru geri çekilmeye zorluyorlardı.Arkalanndan sırayla ilerlemekte olan piyade erleri kalabalığıgeride tutmalan için üstleri tarafından hızla yerleştirildiler, er-ler yolun iki yanında konumlanıp, mızraklarını önlerinde ya-tay tutarak canlı bir bariyer oluşturdular. Geçmeye çalışanlarya da bariyere doğru akın edenlere silahın sapıyla hızla vuru-yorlardı. Khardan sürücülerin yüzlerini, Ahmet'i arayarak dikkatleinceledi, ama çok karmaşa vardı ve çelik miğferli askerlerinhepsi birbirine benziyormuş gibi geliyordu ona. Auda'nın, "Buda ne? Neler oluyor?" diyen sesini ve bir çok sesin aynı anda,"İmam. İmam geliyor!" diye bağırdığını duydu. Koku, sıcaklık ve heyecan boğucuydu. Khardan koluna ba-tan parmakları hissetti ve döndüğünde Mathew'un kalabalığınkabarması ve iteklemesiyle yere düşmemek için kendisineumutsuzca asılmakta olduğunu gördü. Khardan genç adamıkolundan yakaladı, yakına çekerken Auda'ya baktığında, Zoh-324

AKHRAN'IN KAHİNİra'yı iterek görüş alanından uzaklaştırmaya çalışan fazla ateşlibir inananla hızla ve sessizce ilgilendiğini gördü. Bir soluma,bir inleme ve Quar'ın sadık kulu toza çöktü ve bilinçsiz vücu-du hemen Benario'nun takipçilerinin saldırısına uğradı, üze-rinde ne var ne yoksa alındı. İnsanlann gırtlaklanndan kudretli bir haykırış yükseldi, in-sanlar öyle bir güçle ileri atılıyorlardı ki onları tutan askerlersendeledi ve yerlerini korumak için mücadele ettiler. İmam'inkendi asker-rahipleri, sokaktan aşağıya gururla yürüyerek, sı-ra sıra belirdi. Amir'in adamlarından farklı olarak, bu asker-ra-hipler, kötülük görmekten Tann tarafından korunduklarınainandıklanndan zırh giymiyorlardı. Siyah ipek tunikler veuzun, dalgalanan pantolonlara bürünmüş bütün asker-rahiple-rin, kalbine atılan bir okun sekişi, Quar'ın elinin boğaza nişan-lanmış bir kılıcın yolunu değiştirmesine dair bir hikayesi var-dı. Böyle hikayeler çoğu zaman gerçekten çok da uzak değil-di, çünkü asker-rahipler savaşa çığlıklar atan, karışık bir kümehalinde, çıplak silahlarıyla, gözlerinde fanatizmin ışığı parlaya-rak koşuyorlardı. Çok sayıda düşman, karşılarında sırf korku-dan kırılıyordu. Asker-rahipler kıvrık kılıçlarım ellerinde taşı-yorlardı. Kalabalığın tezahüratıyla, kılıçları başlarının üzerinekaldırıyor ve zaferle sallıyorlardı. Asker-rahiplerin gelişinden sonra -ve Khardan sayıları kar-şısında donakalmış ve hayrete düşmüştü- kalabalığın bağırışıinanılması imkansız bir seviyeye ulaştı. Altın rengi etekler giy-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 161: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

miş, devekuşu tüyünden yapılma beyaz başlıklar takmış yüzmemlûk onları izliyordu. Ellerinde sepetler taşıyorlar ve feryateden kalabalığa avuçlar dolusu madeni para fırlatıyorlardı.Khardan bir tane yakaladı ve Auda da bir diğerini -saf gümüş.Kalif duyamıyordu, ama Auda'nın yüzündeki ifadeden sırıtan325

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANdudaklarından çıkan kelimeleri çıkartabiliyordu. "Düşmanımız bize kapıyı açmakla kalmadı, içeri girmemiziçin ödeme de yaptı!" Memlüklerin arkasında iki devasa fil görüş alanına girdi,güneş yakut ve zümrütle süslenmiş başlıklarında pırıl pırıl par-lıyordu. Köleler, onlan sokaklarda yönlendirerek sürüyorlardı.Fillerin yerleri gümbürdeten ayaklarında altın, mücevherlerlesüslü bilezikler parlıyordu. Uzun fildişleri altma batırılmıştı.Khardan, Mathew'un kalabalığın itmesiyle kendisininkine ya-pışan vücudunun titrediğini ve şaşkınlıkla iç geçirdiğini hisset-ti. Denizin ötesindeki yabancı ülkeden gelen genç büyücü da-ha önce hiç böyle devasa, mükemmel yaratıklar görmemişti vegözlerini dikmiş, şaşkınlıktan ağzı açık bakıyordu. Filler tekerlerin üzerine inşa edilmiş dev gibi bir yapıyı çe-kiyorlardı, yaklaştıkça, bunun bir koçbaşınm temsili olduğugörülebiliyordu. Kurnazca ahşaptan yapılmış, parşömenlekaplanmış, devasa koçbaşı öyle ustalıklı boyanmıştı ki insanonu, ahşap kaidenin üstünde sallanan gerçek koçbaşı sunağı-nın büyük bir versiyonu olduğunu sanabilirdi. Amir'in fethedi-ci ordusu tarafından kilometrelerce taşınmış sunağın yanındaFaysal, İmam vardı. Onun gelişiyle, tezahüratlar çılgın bir hal aldı, sonra kulak-larda bağırışlardan daha yüksek çınlayan tuhaf bir sessizliğedönüştü. Kalabalıkta bir çok kişi dizlerinin üzerine çökerek,kendilerini yüzükoyun toza serdiler. Etraflarından bastıran kit-le yüzünden kıpırdayamayanlar rahiplerinin takdisini sessizcerica ettiler. Faysal, büyük tekerlekli arabadaki tüneğinde, ön-ce bir yana, sonra diğer yana dönerek istediklerini verdi. Bir-kaç yüksek rütbeli rahip yanında duruyordu. Bir asker-rahipkalabalığı arabanın tekerleklerinin yanında ilerliyor, tapınan326

AKHRAN'IN KAHİNİkalabalığa vahşice ve şüpheyle bakıyordu. Auda'ya bakan Khardan adamın genelde duygularını elevermeyen yüzünün düşünceli ve ciddi olduğunu gördü ve Pa-ladin'in bu kılıç ve fanatizm halkasını en iyi nasıl delip geçe-bileceğini tasarladığını düşündü. Bu manzaradan rahatsız ol-muşa ya da yılmışa benzemiyordu, ancak; gözle görülür birşekilde düşünceliydi. Büyük ihtimalle, bin kılıcın etrafından dolaşmak gibidünyevi ayrıntılan Tanrısının ellerine bırakıyordu, diye düşün-dü Khardan acı acı ve tam da İmam'ın gözleri ona çevrilirkeno da İmam'a baktı. Khardan baştan ayağa ürperdi. Fark edildiği için değildi.Bu, İmam'ı çevreleyen binlerce yüz arasında imkansız olmalıy-dı. Hayır, gözlerdeki bakış yüzünden ürpermişti -bedenle Rı-ha mahvedici bir tutkuyla sahip olan birinin bakışları, mantık-la aklı başmdalığı kutsal ateşin yakıp yıkan alevine feda etmişbirinin bakışlan. Çok aklı başında bir adamın delice bakışlarıy-dı ve Khardan'ın kalbine dehşet saldı, çünkü artık insanlarının

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 162: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sonunun yaklaştığını biliyordu. Bu adam onların kanını altınkadehine dökecek ve Tanrısına vicdan azabı duymadan, kat-ledilen masumlara iyilik yaptığına inanarak uzatacaktı. İmam geçti ve dehşet duygusu Khardan'ın düşüncelerindensilindi, geriye sadece umutsuzluk bıraktı. Kalabalık, görünüşegöre İmam'ı tapınağına götürmek için dönmeden önce şehrinsokaklannda kıvrıla kıvrıla ilerleyecek alayı takip etmek içindöndü. Amir'in askerleri rahip güvenle geçtikten sonra geri çe-kildiler, Khardan'la arkadaşları kitlelerle birlikte sürüklendiler. "Bundan kurtulmamız lazım!" diye bağırdı Khardan, Au-da'ya, Auda başıyla onayladı. Kollarını birleştiren Auda ve Ka-lif birbirlerinin omuzlanna sıkıca tutunarak vücutlarıyla Zohra327

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANve Mathew için bir kalkan oluşturdular. İtip kakanlan darbelerve tekmelerle uzaklaştırdılar ve sakin yan sokaklardan birineya da Kasbah'ın duvarlanndaki oyuklardan birine ulaşmak içinmücadele ettiler. Hüzün Khardan'ın üzerine, kocaman bir avcı kuş gibi çök-tü, kalbini kopararak, siyah kanatlarıyla onu kör ederek. Ken-di kendine umut taşımadan geldiğini tekrarlasa da, aslında bu-raya kadar bütün insan duygularının en dikbaşlısıyla sürüklen-diğini artık biliyordu. Artık umudu geride boşluk dışında birşey bırakmadan tükeniyordu. Kollan ağrıyor, kafası gürültü-den zonkluyordu, kokudan midesi bulanıyordu. Kalbinde ye-re çökmek ve kalabalığın ayaklarının onu unutuluşa gömme-sine izin verme arzusu vardı ve sadece kendisine bağımlı olan-ların iyiliği için duyduğu endişe ve Auda'nın omzundaki sıkıkavrayışı onu bunu yapmaktan alıkoyuyordu. Kara Paladin yorulmak bilmez bir şekilde, onları iteleyerekve izlemeleri için sürekli çekiştirerek bir yol açtı. Khardan ada-mın gücüne hayret etti, görünüşe göre imkansız ihtimallerinağırlığı altında çökmeyen inancına daha da çok şaştı. "İnanç," diye mırıldandı Khardan, tökezleyerek, düşerek,Mathew'la Zohra'nın ona asıldığını hissederek, kendini tekraryukarı çekerek, Auda'nın onu cesaretlendiren bağırışlarını du-yarak. "İnanç -umut gittikten sonra geriye kalan tek şey. Akh-ran Hazretleri! İnsanların umutsuz bir ihtiyaç içindeler. Gelipbizim için savaşmanı istemiyoruz, çünkü sen eğer duyduğu-muz doğruysa kendi savaşını veriyorsun. Hamle yapacak ce-saretimiz var, bir yola ihtiyacımız var! Kutsal Gezgin bize biryol göster!" Dörtlü, onları çürükler ve sıyrıklar içinde bırakan bir hızlabir duvara sürüklendiler. Duvara toslamış olmaları gerekiyor-328

AKHRAN'IN KAHİNİmuş gibi görünen korku dolu bir an geçti ve sonra kalabalığınen kötü kısmı, alayın arkasından koşarak, arkalarında görece-li bir sakinlik bırakarak geçip gitti. "Herkes iyi mi?" diye sordu Khardan. Dönüp baktığındaMathew'un soluk soluğa başını salladığını, ellerinin yüzündenyırtılıp atılan peçeyi aradığını gördü. "Evet," diye cevap verdi Zohra, aceleyle Mathew'un yardı-mına koşarak, çünkü herhangi birinin o açık teni ve ateş gibikızıl saçları görmesine bir anlığına bile olsa izin veremezlerdi. Auda ibn Jad'in her zamanki gibi -soğukkanlı ve rahatsızolmamış, gözlerini, artık heyecan geçtiğinden, kaftanlı bedevi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 163: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

lere aşın bir ilgi gösteriyormuş gibi görünen birkaç askere dik-mişti- olduğunu anlamak için bir bakış yeterliydi. "Çabuk!" diye tısladı Auda ağzının kenarıyla, karışmış kaf-tanlarını düzenlemeye aynntılı bir dikkat göstererek. Acele et-miyormuş gibi görünerek, Zohra'yla Mathew'u da güderek,duvann gölgelerine ustaca hareket etti. Bu yeni tehlikeyi gö-ren Khardan onlara katılmak için birdenbire döndü, tökezledive ayağının dibindeki bir nesnenin üzerine neredeyse kafaüs-tü düşüyordu.Bir inilti cevap verdi ona. "Kalabalığın çiğnediği bir dilenci," dedi Auda umursamaz-lıkla, bir gözü sokağın karşı tarafında durmakta ve onları açıkbir ilgiyle seyretmekte olan askerlerdeydi. "Önemi yok. Kımıl-dayın!" Ama Zohra yaşlı adamın yanında diz çökmüş, nazik hare-ketlerle oturmasına yardım ediyordu. "Teşekkür ederim kı-zım," diye homurdandı dilenci."Yaralandın mı baba? İyileştirici tılsımım yanım...""Hayır kızım, Tann seni korusun!" Dilenci telaşlı elini uzat-329

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANti. "Sepetim, paralarım- Çalındı mı?" "Bırak onu! Gitmeliyiz!" dedi Auda ısrarla ve Khardan onudurdurduğunda Zohra'yı sürüklemek için eğilmek üzereydi. "Bekle!" Kalif dilenciye baktı -süt gibi beyaz gözlere, kuca-ğındaki sepete... Sadece artık onu görmüyordu, aylar öncekidilenciyi görüyordu, beyaz bir elin o sepete bir bilezik fırlattı-ğını, duvarda mühürlenerek kapanan bir deliğin açıldığını gö-rüyordu. Khardan etrafına bakındı. Evet, başını örtmesi içineşarp çaldığı süt pazarı oradaydı. Yukarı bakan Khardan, pal-miye yapraklarının duvann yukarısında sallandığını görebili-yordu. "Akhran'a şükürler olsun!" dedi Khardan minnettarlıkla.Yaşlı adamın yanında diz çökerek, yardım etmeye çalışıyor-muş gibi yaparak duvarı inceledi ve Auda'ya yanında diz çök-mesini işaret etti. "Amir'in muhafızları bizi kovalıyor!" diye fı-sıldadı dilenciye. "Duvardaki deliği biliyorum. Bizi içeri soka-bilir misin?" Süt gibi beyaz gözler kör bakışlarını Khardan'a çevirdi, bu-ruşuk surat aniden öyle akıllı ve kurnaz bir hal aldı ki, Kalif okör gözlerin kendisini dikkatle incelediklerine yemin edebilirdi."Kardeşlikten misiniz?" diye sordu adam. Khardan ona şaşkınlıkla, anlamayarak baktı. Yaklaşan vegümüş parayı dilencinin sepetine bırakan ve "Benario, KapanEllerin ve Hızlı Koşan Ayakların Efendisi," diyen Auda oldu. Dilencinin dişsiz ağzı pis bir gülümsemeyle aralandı ve eliçabuk bir şekilde arkaya uzandı. Kaldırdığı gizli mandal sıskavücudu ve onu örten paçavralarla gizlenmişti, ama birden ar-kasındaki duvarda, bir adamın süzülebileceği genişlikte birboşluk belirdi."Askerler bu tarafa geliyorlar!" dedi Auda sakin bir şekilde.330

AKHRAN'IN KAHİNİ"Kıpırdamayın!"

"Lanet olsun!" diye küfretti Khardan, Amir'in zevk bahçesi-nin sadece birkaç metre ötesinde olduğunu görebiliyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 164: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Akhran sizinle olsun ya şeydi," diye fısıldadı havada birses. "Ne yapılması gerektiğini biliyoruz." Askerler, çöl sakinlerinin bir Kich dilencisinde bu kadar il-ginç buldukları şeyin ne olduğunu açıkça merak ederek onla-ra doğm geliyorlardı ki, iki sarhoş -biri parlak siyah derisiolan, upuzun boylu, kaslı kocaman bir adamdı, diğeri kraliyetailesinden olduğu belli olan iyi giyimli bir hizmetçi- bir köşe-yi döndüler ve askerlere çarptılar. İrkilen Khardan -cinlerin varlığını tamamıyla unutmuştu-sarhoşlarla boğuşan askerlere baktı ve Auda'nın onu duvaradoğru sertçe ittiğini hissettiğinde dek hareket edemeyecek ka-dar şaşkındı. Mathew ve Zohra çoktan içeri girmişlerdi, Khar-dan onları izledi ve Auda arkasından aceleyle geldi. Bir gıcır-tı sesi duyuldu ve delik kaybolmuştu, duvar pürüzsüz, kusur-suzdu. Dikenli çalıdan bir örtü yerine öyle bir şevkle geçti ki,Paladin hareket etmeden önce kaftanını insanın etini yırtan ça-lılardan temizlemek zorunda kaldı. "Haremde, yasak yerde olduğumuzun farkmdasın değilmi!" dedi Auda soğukkanlılıkla, bahçeyi kolaçan ederek. "Ha-dımlar bizi yakalayacak olursa, uzun ve acı veren bir şekildeölürüz." "Nerede olursak olalım öyle öleceğiz," dedi Khardan dik-katle bir patikaya adım atarak ve diğerlerinin de gelmesini işa-ret etti, "En azından bu bize Amir'le konuşmak için bir şansveriyor." "Ayrıca tapınağa gitmek için de," diye devam etti Auda."Khandar'daki tapınakta hizmet ederken, Kich'te, tapınağın al-331

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANtından Amir'in sarayına giden bir tünel olduğunu öğrendim "Khardan "Önce Kannadi'yle konuşacağız!" diyordu ki, incebir dalın üzerine basıldığını, ağaçların arasında bir hışırtı, birneşe ve özlem bağırışı duydu."Meryem!"332

4

Bir fikre takılmış olanlar deliliğinin nesnesi dışında bir şeygörmez. İnanmak istediği her şeye inanır, hiçbir şeyi sorgula-maz. Ahmet çok iyi hatırladığı yeşil ve alıln pUHu peçeye bü-rünmüş narin şekli kavradı ve onunla yi\z yüze gelmek içinhızla döndürdü.İrkilen Mathew peçenin düşmesine izin verdi. "Sen!" diye bağırdı Ahmet ve genç at[amı savurarak ken-dinden uzaklaştırdı. Diğerlerine ateşli gözlerle bakınca, ağabeyini gördü, amaKhardan'ın neden burada, Amir'in bahçesinde olduğunu sorgu-lamak aklına gelmedi. Ahmet için kalbinde tek bir soru vardı. "Nerede?" diye ısrar etti Ahmet. "Meryem nerede? Bu...adam" -kelimeyle nefesi tıkandı, titreyen parmağıyla Mat-hew'u işaret ediyordu- "onun giysilerini giyiyor..." Zohra, Khardan'ı dizginlemek için koluna uzanmakta geçkaldı. "Meryem öldü," dedi Kalif sert bir şekilde, düşünmeden. "Öldü!" Ahmet'in dudakları bembeyaz, oldu; durduğu yer-de sendeledi. Sonra, hızlı bir hareketle, kılıcını kınından çektive Khardan'ın üzerine atladı. "Onu öldürdün!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 165: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Genç askerin atlayışı boynuna dolanan güçlü bir kol tara-fından engellendi. Gümüş bir bıçak parladı- Paladin'in acıma-

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANsız gözleri Ahmet'in yanında parladı. Bir sonraki saniyede Ah-met'in kanı boğazındaki kesikten akacaktı. "Auda, hayır! O benim kardeşim!" Khardan Paladin'in bıça-ğı tutan elini yakaladı. Auda öldürme duruşunu bozmadı, genç adamı sıkıca tut-maya devam etti, kolu nefes borusunu öyle sıkıyordu ki Ah-met ne konuşabiliyor ne de bağırabiliyordu. Gözleri -ağabeyi-ne dikilmiş- öfkeyle yanıyordu. Paladin'den kurtulmak içinacizce mücadele ettikçe Paladin kavrayışını sıkılaştırdı. "Üzgünüm Ahmet," dedi Khardan, düşüncesiz hareketiyüzünden kendine küfrediyordu. "Ama beni öldürmeye çalış-tı..." "Onu öldüren benim elimdi," dedi Mathew alçak sesle,"ağabeyininki değil. Ve doğru, zehirli bir yüzük takıyordu." Ahmet debelenmeyi bıraktı; Auda'nın kollarında gevşedi.Gözlerini kapadı ve sıcak gözyaşları gözkapaklarınm altındabirikti."Bırak gitsin," emrini verdi Khardan."Muhafızlara haber verecek!" diye itiraz etti Auda.

"Bırak gitsin! O benim kanımdan!" Auda, uğursuz bir nezaketle Ahmet'i salıverdi. Genç adam,solgun ve titreyerek gözlerini açtı ve Khardan'ın gözlerinebaktı. "Her şeyin vardı! Her zaman!" diye bağırdı boğuk sesle."Benim olan tek şeyi yok etmek zorunda miydin?" Bir hıçkırıkla sarsıldı. "Umanm seni öldürürler, hepinizi öl-dürürler!" Dönüp körlemesine koşan genç asker bahçenin tat-lı kokulu yeşilliklerinin içine dalıverdi. Bitkilere dikkatsizceçarptığını duyabiliyorlardı. "Aptal olma Khardan! Gitmesine izin veremezsin!" Auda bı-çağını tarttı.334

AKHRAN'IN KAHİNİKalif tereddüt etti, sonra aceleyle bir adım öne çıktı. "Ah-met."Çocuğu kendi haline bırak," diye sert bir emir duyuldu. Ebul Kasım Kannadi, Kich'in Amir'i bir portakal ağacınıngölgeleri arasından çıktı. Sabahın kokusu bahçede asılıydı-güller, gardenyalar, yaseminler, zambaklar. Palmiye ağaçlarısonsuz sırlannı fısıldıyorlardı, yakınlarda bir çeşme çağıldıyor-du. Karanlık gölgelerde bir yerde bir bülbül nabız gibi atanşarkısını söylerken sesini yükseltti -tek bir, yürekleri dağlayannotayı, küçük göğsü çatlamalıymış gibi görünene kadar sesinititreterek söyledi ve sonra notayı daha da uzattı. Amir yalnızdı. Zırh giymemiş, bir kolunun üzerinden geli-şigüzel attığı, dökümlü bir kaftana sarınmıştı. Bir omzu açık-taydı ve ıslak saçlarından ve teninde parlayan yağdan banyo-dan yeni çıkmış olduğu anlaşılıyordu. Khardan'm onu hatırla-dığından daha yorgun ve yaşlı görünüyordu, ama bu, divandabir kral değil de bahçede yan giyinik bir adam olmasındankaynaklanıyor olabilirdi. Bu sabah birlikleriyla at sürmediğiaçıktı -görünüşe göre- ne girişi seyretmiş ne de İmam'ı şehregelişi nedeniyle karşılamıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 166: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Suikastçi misiniz?" diye sordu Amir, Auda'nın hançeriningüneş ışığı vuran bıçağına soğukkanlılıkla ve korkusuzca ba-karak."Hayır," dedi Khardan, Paladin'le Amir'in arasına girerek."Halkımın Kalifi olarak geldim!" "Halkının Kalifi hep duvarlardaki deliklerden sinsice mi gi-rer?" diye sordu Kannadi kuru bir sesle. Khardan kızardı. "Sizi görmek için içeri girmenin düşüne-bildiğim tekyoluydu! Sizinle konuşmam gerekiyordu. Hal-kım... yann şafakta öldürüleceklerini söylediler!"335

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN Kannadi'nin kahverengi ve yıpranmış yüzü sertleşti. "yaıvarmaya geldiysen..." "Yalvarmaya değil Kralım!" dedi Khardan gururla. "Kadın-larla çocuklann, hastalarla yaşlıların gitmesine izin verinBiz..." -saraydan duvarlarının ötesine doğru çölü işaret etti—"ben ve adamlarım, sizinle adil ve açık bir savaşta karşılaşaca-ğız." Kannadi'nin yüz ifadesi yumuşadı; neredeyse gülümsedi.Birbirine dolanmış, çiçeklenmiş asmalar ve yapışkan yapraklıağaçlardan başka bir şey olmamasına rağmen, Khardan'ın işa-ret ettiği yere göz attı. "Fazla kalabalık olmamalısınız," dediAmir yumuşak bir sesle. İnsanın içine işleyen bakışlarını Khar-dan'a çevirdi. "Ve benim ordumun askerleri binlerle sayılıyor!""Yine de savaşacağız, Kralım!" "Evet, savaşacaksınız," dedi Kannadi düşünceli bir şekilde,"ve ben, sizi yok etmeyi başarana kadar bir çok iyi adamımıkaybedeceğim. Ama söylesene Kalif, çöl bedevileri ne zaman-dan beri savaş çağrılarını kadınları ve" -bakışları Auda'ya ta-kıldı- "Gece Tanrısının bir paladiniyle birlikte yapıyorlar. "Yoksa, kadınlar değil de kadın mı demeliyim?" KannadiZohra'yı ciddiyetle inceledi, Khardan cevap veremeden ko-nuştu. "Çölde kralın bahçesindekiler kadar güzel çiçekler açı-yor. Ve görünen o ki daha cesurlar," diye ekledi, Zohra'nınmeydan okuyan gözlerinin üzerinde odaklandığını ve olmasıgerektiği gibi alçakgönüllülükle aşağı çevrilmediğini fark ede-rek. Ancak görgü kuralları için vakit yoktu. Kannadi'nin tek ke-limesiyle bahçesindeki davetsiz misafirler, bu dünyadan acıy-la ayrılmalannı garanti edecek Yüce Cellat Hazretleriyle karşı-laşırlardı. Kannadi o kelimeyi neden söylememişti, diye merak336

AKHRAN'IN KAHİNİetti Khardan. Onlarla oynuyor muydu? öğrenebileceği her şeyiöğrenmeyi mi umuyordu? Ama neden zahmete girecekti ki?Çok yakında bildikleri her şeyi ezilmiş bedenlerinden söküpalabilirdi. "Ve sen." Kannadi bu tuhaf sohbetin başından beri Mat-hew'u uzaktan inceliyordu ve şimdi gözleri nihayet merakınınnesnesine dikilmişlerdi. "Ben... ben bir erkeğim," dedi Mathew, pürüzsüz, yarısay-dam yanakları kızararak. "Bunu artık biliyorum!" dedi Kannadi çarpık bir gülümse-meyle. "Ne çeşit bir adamsın demek istedim? Nerelisin?" "Tirish Aranth kıtasındaki Aranthia ülkesindenim," dedi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 167: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Mathew gönülsüzce, sanki kendisine inanılmayacağındaneminmiş gibi. Kannadi sadece başını salladı, ancak bir kaşını havaya kal-dırdı."Biliyor musunuz?" diye sordu Mathew endişeyle."Evet ve İmparator da," diye belirtti Amir. "Majesteleri ister-se, çok yakında senin şu anavatanını görebilirim. Şu an bile,Quar'ın Seçilmişleri Hum Denizi'ne açılmak için gemilerini ha-zırlıyorlar. Yani Faysal'ın boğazına takılan kılçık sensin." Mathew şaşkınlıkla, anlamayarak gözlerini kırpıştırdı. Kan-

nadi gülümsedi, ama bu, gözlerinde yansıyan bir gülüş değil,ciddi ve ağırbaşlı bir gülümsemeydi. Khardan huzursuz bir şe-kilde kıpırdandı. "İmam senin Tanrının -adını unuttum- takip-çilerinden biri hakkında birşeyler duymuş. Önemli değil." Mat-hew konuşacakmış gibi bir elini salladı. "Bas sahillerinde sanı-nm hepsi öldürülen takipçilerinden birinin hâlâ yaşadığını veülkemizde dolaştığını. Ve kayıp ve yalnız olmadığını, arkadaş-ları olduğunu, görünüşe göre.

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Sustu, düşünceliydi. Khardan konuşmaya cesaret edemeye-rek heyecanla bekledi. "Meryem öldü yani" -Kannadi'nin sesi ifadesizdi- "ve onuöldüren de sensin." Mathew'un yüzündeki kan çekildi, ama Amirle cesurca vesakin bir vakarla yüzleşti. "Doğru olduğunu düşündüğüm şe-yi yaptım. Khardan'ı öldürecek..." "Meryem hakkındaki her şeyi biliyorum," diye sözünü kes-ti Kannadi. "Ama onu gönderen siz değildiniz, değil mi Kralım?" dediKhardan aniden anlayarak. "Hayır, ben değildim. Başarılı olduğunu bilmiş olsaydım,geceleri daha rahat uyuyamayacağımdan değil," diye kabul-lendi Amir bir gülümsemeyle, gülümsemesi bu kez kırışıklıkağlanna gömülmüş gözlerini ısıttı. "Sen bir tehlikesin bedevi.Daha da kötüsü, masum bir tehlikesin. Yarattığın tehdit hak-kında hiçbir fikrin yok. Hırslı değilsin. Kumullarının ötesinigöremiyorsun. Şerefli ve güvenilirsin, başkalarına güveniyor-sun. İnsan böyle bir dünyada senin gibi biriyle nasıl başa çı-kabilir? Çıldırmış bir dünyada." Yorgun gözlerdeki gülümseme silindi. "Bıraktığından eminolmak istedim. Ah, Meryem aracılığıyla değil. Onu oraya ilkseferinde, casusluk etmesi için gönderdim. Ve ondan kabilele-rinizin bana karşı birleştikleri raporunu aldığımda, sen bilme-sen de, seni şereflendirdim. Sana ölümü Kasım'ın, en iyi yüz-başımın kılığında gönderdim. Sana savaşta ölümü gönderdim,yüz yüze, kılıç kılıca. Geceleyin, zehirle, aşk kılığında ölümgöndermedim.""İmam," dedi Khardan."Evet." Kannadi derin bir nefes aldı. "İmam." Duraksadı.338

AKHRAN'IN KAHİNİSessizlikte akan suyun çağıltısını duyabiliyorlardı. Bülbül şar-kısını söylemeyi kesmişti. Duvarların ötesinden, uzaktan, yak-laşan kalabalığın tezahüratı duyulabiliyordu. Alay yolunutapmağa çevirmişti. "O halde buraya insanlannın hayatlarının

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 168: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ballanmasını istemeye geldin," diye devam etti Amir, sesi so-ğuktu. "Savaş talebini reddediyorum. Mantıksız. Harcamayauyamayacağım hayatların ziyanı. Bırakalım yönettiğim fethe-dilmiş şehirler bunun kokusunu alsınlar ve boğazıma atılsın-lar, "Şimdi ne yapacaksın Kalif? Gözleri şahin gözleri olan birkadınla ne yapacaksın? Erkeklerin kadınların büyü güçlerinesahip oldukları söylenen yabancı bir ülkeden gelmiş bir adam-la ne yapacaksın? Kan davası olan bir Gecenin Paladiniyle neyapacaksın?" Onu yüreğinden vuran bu sözlerle irkilen Khardan öncecevap veremedi ve adamın niyetini çıkarmaya çalışarak Kan-nadi'ye sadece baktı. Ama bir şey çıkaramadı. Ya da çıkardıy-sa da, sadece belli belirsizdi, dönen kum fırtınalarının arasın-dan gören bir adam gibi. "Hapse gireceğim ve insanlarımla birlikte öleceğim, Kra-lım," dedi Kalif sakin bir şekilde."Elbette yapacaksın," dedi Kannadi. Ağzının bir köşesi yıpranmış yanaklarına gömüldü. Amirsesini yükselterek muhafızları çağırdı. "Ahmet ne olacak?" diye sordu Khardan aceleyle, bahçeninPatikasında çizmeli ayakların hızla yere vurduğunu duyarak.Zohra başı yukarda, gözleri parlayarak gururla duruyordu.Mathew, Kannadi'yi sessizce inceledi. Auda ibn Jad hançerinigizli, kapalı bir yere soktu ve kollannı göğsünde kavuşturarakdurdu, dudaklannda Kannadi'ninki gibi tehlikeli ve karanlık339

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbir gülümseme vardı. Khardan dövüşmesini bekleyerek: iht'yatlı gözlerle ona baktı -dövüşmeyince rahatsız oldu. "Kardeşim kız hakkındaki gerçeği bilmeli," diye sür<.iürc[uKhardan. "Gerçeği biliyor. Kalbinde irinleniyor, bedevi," dedi Kanna-di. "Oku çıkarıp kancaların hayatını almasına izin mi verecek-sin? Yoksa yavaşça ilerlemesine izin mi vereceksin?""Onu seviyorsun, değil mi?""Evet," diye basitçe cevapladı Kannadi. "Ben de." Muhafızlar gelmiş ve Khardan'la arkadaşlannısert hareketlerle, kabaca yakalamışlardı ve kollarını arkalarınabüküyorlardı. "Yarın onu uzak tut, Kralım," diye yalvardıKhardan ısrarla, muhafızlar onu sürüklemeye çalışırkenAmirle yüz yüze gelmeye çalışarak. "İnsanlarının katledilme-sini görmesine izin verme!""Onları zindana götürün," dedi Kannadi."Söz ver bana!" Kannadi eliyle bir işaret yaptı. Khardan'ın böbreğine birdarbe indi ve Kalif bir acı inlemesiyle bükülerek mücadele et-meyi bıraktı. Muhafızlar onlan bahçeden aceleyle, direnç gör-meden çıkardılar. Patikada durmuş, garip grubun götürülmesini seyredenKannadi yumuşak bir şekilde konuştu, "Tannn seninle olsunbedevi."340

5v Dört mahkum zindana doğru yola koyuldular, ama sadece

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 169: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ikisi oraya vardı. Zohra, ilerledikleri sokakların karmaşasında ne olduğunuduymadı ve görünüşe göre bedevileri zindana götürmekle so-rumlu teğmen de. Köşeyi dönüp de yükünün yarıya indiğinigördüğünde yüzü gülünecek bir hal aldı. Aslında Zohra güldü -ki bu da kendisini tutsak edenesevimli görünmedi. "Sabah gülemeyeceksin kafirP dedi teğ-men. "Adamlar nerede -bedevi ve arkadaşı?" diye sordu bir-birlerine şaşkınlıkla bakan askerlerine ısrarla. "Belki de kalabalık onları durdurmuştur," dedi hapishanekomutanı kendinden hoşnut bir ifadeyle, ellerini dolgun kar-nının üzerine koydu ve Zohra'yı değerbilir bir ifadeyle süzme-ye başladı. "Peh!" dedi teğmen, kızmış ve korkmuştu. Bu kaybı Amir'erapor etmek onun sorumluluğu olacaktı. "Kalabalık bizi dur-durmadı. Birkaç adamını aramaya gönder." Omuz silken komutan birkaç hapishane muhafızına teğme-

nin saraydan zindana katettiği yolu gerisin geri izlemelerini veAmir'in askerlerinin mahkumlarını getirme konusunda yardı-ma ihtiyaçlan olup olmadığına bakmalarını emretti. Teğmen MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANkomutanın imasını gördü ama -öfkesini çıkaracak duaımdaolmadığından- sessiz kaldı ve uzakta duaıp tuğla koruma bi-nasının penceresinden kalabalık hapishane zeminine dikkatlebaktı. "Bu iki güzelle ne yapıyoruz?" diye sordu komutan par-maklarını döndürerek. "Diğerlerinin yanına koy," dedi teğmen düşünmeden. "Kö-tü muamele görmeyecekler." "Mımmm." Komutan dilini yağlı dudaklarının üzerinde gez-dirdi. "Görmeyecekler, seni temin edebilirim. Onları nasıl...idare edeceğimi biliyorum." Ağır ağır ayağa kalkarak pencere-den dışarı göz attı. "Ah, işte adamlarım geliyor, görünüşlerinebakılırsa haberlerle."Mathew fırsattan istifade Zohra'ya yaklaştı."Ne oldu? Khardan nerede? Ona ne yaptılar?" "Paladin'le birlikte, elbette," diye fısıldadı Zohra. "Onlariçin yapabileceğimiz daha fazla bir şey yok Mat-hew, ne deonlann bizim için. Yollarımız ayrıldı. Kendi başımızayız." Komutanın ofisine iki hapishane muhafızı girdi, suratlankıpkırmızıydı ve soluk soluğaydılar. "Amir'in adamlarından iki-sini bir arka sokakta bulduk. Boğazlan kesilmiş." "İmkansız! Ben hiçbir şey duymadım!" dedi sersemleyenteğmen. "Bir şey gören oldu mu?"İki muhafız başlarını "hayır" anlamında salladılar. "Amir'e rapor vermeden önce ben kendim gidip bakaca-ğım." "Sen bunu yap," dedi komutan samimiyetle. "Ve ben dedönüşün için sana özel bir hücre hazırlatayım," diye mırıldan-dı neşeyle, teğmenin dimdik sokağa çıkışını izleyerek.Hapishane amiri -Sultan'ın hükmü altındaki rahat hayatını342

AKHRAN'IN KAHİNİhatırlayarak- Amir'in pek işinc yaramıyordu, askerlerinin deöyle, ona tepeden bakan kençünj beğenmiş bir gruptu ve sü-rekli komutanın ona emanet edilmiş pisliklere davranış konu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 170: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sunda kendi yetkisi dahilinde olduğunu hissettiği şeylere karı-şıyordu. "Size iyi davranacağına Bunu yapacağım, çiçeklerim!"Zohra'yı aç gözlerle seyrederek ellerini ovuşturdu. "Eğer sa-raydaki o fiyakacı ihtiyar göt, askerlerini etrafta dolaştırmasay-dı, sizin türünüzden birkaçının daha arkadaşlığı hoşuma gider-di. Ama bu gece herkes İmarrvm törenine katılıyor olacak. Er-kekleriniz sizi terk etti." Pis bjr sırıtmayla Zohra'ya yanaştı vegevşek ellerinden birini ona u/,attl "Korkaklar! Ama onları öz-lemeyeceksiniz. Bu gece siz kofMeıe gerçek bir erkeğin arka-daşlığının tadına varmayı g°stereceğim, öyle bir erkek ki-" Zohra ayağını adamın dizkapağma sert bir şekilde indirdi.Adamın ayağı kaydı ve düşmemek için bir sandalyeye yapış-mak zorunda kaldı. Acı, koca yanaklarını soldurdu, çenesi öf-keden titriyordu. "Kafir kancık!- Zohra'nın peçeli saçını yaka-layarak kafasını arkaya çekti ve onu öpmeye başladı. Zoh-ra'nın tırnakları adamın yüzütle atıldı. Mathew adamın sarılankollarını açmak ve Zohra'yı kurtarmak için, kolunu adamınvücuduyla Zohra'nın arasına soktu."Komutan," diye bir ses geldi kapıdan. "Hıı?" Mathew'u üzerinden atan hapishane amiri bir eliylehâlâ Zohra'yı acı verici bir biçimde saçından tutarak döndü. "Amir'e rapor vermeniz gerekiyor," dedi muhafız terleyenamiri dışında bir yere bakmaya çalışarak. "Hemen. Öldürülenaskerlerin haberi kendisine Çoktan ulaşmış anlaşılan." "Hıh!" Komutan Zohra'yı yere savurdu. Üniformasını dü-zeltti, yüzünü sildi ve iki neles arasında küfrederek saray du-varlarına doğru badi badi yürüdü. "Bunları zindana götürün,":'-43

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANemrini verdi elini sallayarak. Muhafız ayağa kalkmalannı bekleyerek Zohra'yla Mat-hew'un tepesinde dikildi, kalkmalanna yardım etmiyor, onlantatsız bir sırıtışla seyrediyordu. Hapishane muhafızları -çoğubir zamanlar mahkum olan insan tortulan- komutan tarafın-dan kaba ve merhametsiz doğalarına dayanılarak seçilmişler-di. Komutana adil yaklaşmak gerekirse, bunlar gibi adamlarındışında bu iş için gereken iradeye sahip çok az adam çıkardı.

Bu ülkede hapse mahkum edilen bir adamın ölüme mahkumedilenlere gıpta etmek için sık sık iyi nedenleri olurdu. Kafir-lere din değiştirtmekten vazgeçmeyen İmam'ın müdahalesiyle,Tel'de ele geçirilen bedeviler iyi muamele görüyorlardı. Muha-fızlar kadmlan bir ay bakımları altında tutmaya zorlanıyorlar-dı, onlara dokunmaları yasaktı. Ama bu durum bu gece sonaerecekti. Amir'in askerlerine ve İmam'ın asker-rahiplerine ka-labalığı kontrol etmeleri için ihtiyaç duyulacaktı. Kimse mah-kumlara dikkat etmeyecekti. Tecavüz, cinayet -hepsi Quaradına katledilecek olduktan sonra sabaha kim bilecekti? Kimumursayacaktı? Zohra adamın hayvan gözlerinde nefretin ve şehvetin yan-dığını gördü ve karanlık bastırdığında mahkumların tepesineinecek sonu açıkça anladı. Korku dolu bir gece olacaktı. Mat-hew'un eli, Zohra'nın ayağa kalkmasına yardım ederken, so-ğuk ve yapış yapıştı ve Zohra Mathevv'un da olacakların farkı-na vardığını anladı. İkili birbirlerine bakıştılar, korkularını de-ğiş tokuş ettiler. Khardan gitmişti, Auda'nın mahkumu ya da gönüllü yar-dımcısı olmuştu. Bu tehlikeyi görememişti; aklına gelmemişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 171: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Hapisteki kadınlar içinde bulundukları tehlikenin farkındamıydılar? Bunun için dövüşürler miydi? İnsanlarını tanıyan344

AKHRAN'IN KAHİNİZohra'nın savaşacaklarından şüphesi yoktu. Huzursuz bir şe-kilde onları, bir delinin öğrettiği bu garip büyüyle savaşmayaikna edip edemeyeceğini merak ediyordu.İkna olmalılar, dedi kendi kendine sertçe. Olacaklar.Akhran'ın yardımıyla. Ya da onsuz. Khardan, Auda ibn Jad'm arkasından yürüyen muhafızıngözden kaybolduğunu göz ucuyla gördü. Kalif arkadan vahşi-ce çekildiğini hissetti. Kollarını tutan muhafızın elleri spazmgeçiriyormuş gibi sıkıldı, sonra üzerinden çekildi. Özgürdü.Şaşkınlıkla dönerek iki muhafızın bedenlerinin sokakta, herikisinin de boyunlarında birer kırmızı kesikle yatmakta oldu-ğunu gördü."Bu yandan!" diye tısladı bir ses. "Zohra..." diye lafa başladı Khardan, hiçbir şey duymadık-larından Zohra'yla Mathew'u ilerletmeye devam eden muha-fızların arkasından hamle ederek. "Hayır!" Auda önüne çıktı. "Her şeyi mahvetmek mi istiyor-sun?" Bu, Kalif in vermek zorunda kaldığı en zor karardı ve bukaran saniyeler içinde almak zorunda bırakıldı. Kadın oldu-ğum için benden insanlarımla birlikte ölme hakkımı esirgiyormusun? Zohra'nın söyledikleri zihninde yankılandı. Auda haklıydı. Kalif sahip oldukları tek şansı pekala mah-vedebilirdi. Gitmesine izin vermesi gerekiyordu -en azındanşu an için. Paladin ve Kalif karanlık bir ara sokağa daldılar. Gecedende kara, iki gölgemsi şekil arkalarından aktı. Aniden birkapıaçıldı. Eller Khardan'ı soğuk, sadece kapı açıldığında içeri do-lan gün ışığıyla aydınlanan bir binaya çektiler. Kapı kapandı-345

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANğında Kalif hiçbir şey göremedi."Başka bir şeye ihtiyacınız var mı, Efendi? diye fısıldadıKhardan'a belli belirsiz tanıdık gelen bir ses."Evet, Kiber. İki tane asker-rahip giysisi.""Sadece iki tane mi, Efendim?' Adam hayal kırıklığına uğ-ramış gibiydi. "Görevinizde size yardım etmeyecek miyiz?" "Hayır, hayatım bu amaç için adandı. Sizinkiler değil ve in-sanlarımız harcanmamak." Bir el bir omza vuruyormuş gibi birhışırtı sesi geldi. "Sadık bir eşlikçi oldun Kiber. Hem bana hemde Tanrıya iyi hizmet ettin. Efendimden son dileğim Zhakrin'inemrinde bir şövalye olman ve yerimi almandır. Döndüğümdeona bunun benim isteğim olduğunu söyle." "Teşekkür ederim, Efendi." Kiber'in sesi çok saygılıydı."Cüppeler, bu şehirde bir zamanlar bizim camimiz olan karar-mış kayaların altında olacak. Bu odanın ortasında zeminde yi-yecek ve içecek bulacaksınız. Bütün bu yıllar boyunca sizehizmet etmek benim için bir ayncalıktı, Auda ibn Jad. Banaçok şey öğrettiniz. Size layık olduğumu umarım. Zhakrin'inlütfü üzerinizde olsun!" Kapı açıldı, ışık odayı parlak bir şekilde kesti, sonra kapıkapandı ve geride kalan iki adamın solukları dışında sessiz vekaranlık kaldı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 172: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Zohra ve Mat-hew." Khardan döndü. "Gitmeliyim..."Demir gibi bir el kolunu kavradı. "Yapmaları gerekeni ya-pıyorlar ve biz de öyle yapacağız. Khardan, halkının Kalifi se-ni Zhakrin Şatosu'nun zindanlarında bana -kendi nzanla— et-tiğin yemini yerine getirmeye çağırıyorum.""Ya yapmazsam," dedi Khardan, "beni öldürecek misin?""Hayır," dedi Auda yumuşak bir şekilde. "Ben değil. Tanrı-nız yeminini bozanlara ne yapar?"346

AKHRAN'IN KAHİNİ Tereddüt eden, kararsız kalan Khardan gözlerinin karanlı-ğa alışmasını bekledi. Artık ibn Jad'ı görebiliyordu, loş ışıktahareket eden belirsiz, gri bir şekil. "Karımla, karılarımla olmalıyım," diye düzeltti ironik bir şe-kilde, Mathew'un ona ait olduğunu hatırlayarak. "İnsanlarımlabirlikte olmalıyım. Tehlikedeler." "Öyleler. Biz de. Zohra ve Mathew bununla nasıl savaşa-caklannı anlıyorlar. Büyü bilmeden, onlara yardım edebilir mi-sin? Hayır, onlara zarar verebilirsin. İnsanlannm bir umuduonlar ve bir umudu da sensin. Ve senin yolun benimle." "İnsanlarımı zerre Umursamıyorsun," dedi Khardan, kızgın-dı. Auda'nın haklı olduğunu biliyordu, ama bundan hoşlanmı-yor, bununla savaşıyordu. "Tanrın emretse yarın boğazlannıkesersin." Yere uzanıp, tombvıl, mayalanmamış bir ekmek somunu al-dı ve somundan büyük bir ısırık kopardı, sonra onu keçideri-si torbadan içtiği ılık, bayat suyla ıslatarak midesine yuvarladı. "Haklısın kardeşim," dedi ibn Jad, beyaz dişleri bir an içinbir sırıtışla parladı. "Ama seni güden şeyin ne olduğunu bili-yorum. Aramızdaki bağ bu. İkimiz de hayatlarımızı insanları-mız için feda etmeye istekliyiz. Ve artık görüyorsun, kabilenintek yaşam şansının bu rahibin ölümü olduğunu görmüyor mu-sun?"Khardan hiçbir şey söylemedi, ekmeği çiğnedi. "Muhakkak ki farkma vardın," diye devam etti Auda, "Amirseni hayırdualarıyla gönderdi." Kalif in gözleri inanmazlıkla kısıldı. Auda bir kahkaha pat-lattı, sonra aniden kesti, bakışları kapalı olan kapıya yöneldi."Seni aptal!" sesini alrattı. "Kannadi muhafızlarına bizi oracık-ta öldürmelerini emredebilirdi -emretmeliydi! Amir görmüş347

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANgeçirmiş bir adam. Zhakrin'in insanlarını biliyor, amacımı bili-yor. Ve beni birkaç muhafızla hapse gönderiyor! Bedeviler!"Auda kafasını iki yana salladı. "Sende savaşçılann kılıç kolu,aslanların cesareti ve çocukların saf ruhu var. "Bu Amir, imparatorun hükümranlığının mümkün oldu-ğunca yayılmasını isteyecek ama fayda sağlamak için bazı he-deflerin sağ bırakılmalannın önemini anlayacak bir asker. Er-kekler ağır vergilerin altında ezilecek. Dişlerini gıcırdatacak vekamçıya katlanacaklar. Ama bir adamın dinine dokunursan ru-huna dokunursun, bundan sonra da hayatına ve bu çoğu er-keğin korumak için isteyerek savaşacağı bir şeydir. Kanna-di'nin söylediği bazı sözlerden güneydeki şehirlerin isyanıneşiğinde olduklarını çıkardım. Ordusunun binlerce adamdanoluştuğunu söylüyor, ama ben Kich'te bu rakama yakın askergörmedim. Elindekileri korumak için dağılmış durumda. Amir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 173: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

haklıydı," diye ekledi Paladin daha da düşünceli bir şekilde."Ne kadar tehlikeli olduğunu hâlâ bilmiyorsun bedevi. Bunuöğrendiğinde, sanırım dünya titreyecek." Sustu, yemeye ve içmeye devam etti. Khardan da sessizkaldı, düşünüyordu. Ancak düşünceleri onu umutsuzluk dışın-da bir yere götürmüyorlardı ve konuyu değiştirdi. "Senin buadamların nereli?" diye sordu sinirli bir şekilde. "Kiber Kich'teolduğumuzu nereden biliyordu?" "Kara Büyücü onu yardıma ihtiyacım olursa diye gönderdi.Büyücü kadın insanlarımızı Faysal'ı arayabileceğim bütün di-ğer şehirlere gönderdi." "Kiber'le nasıl bağlantı kurdun?" diye ısrar etti Khardan."Sürekli seninle birlikteydim! Kimseyi görmedim. Kimseyle ko-nuşmadın...""Onu dualarımla çağırdım, bedevi. Tannmız çağırdığımda348

AKHRAN'IN KAHİNİeşlikçimi bana gönderdi. Neyse, anlayamazsın." Auda ekmeğibitirdi ve gerinerek rahat bir şekilde zemine uzandı, ellerinibaşının altına koydu. "Biraz uyumaksın kardeşim. Gece uzunolacak." Khardan iğrenç barakanın leş gibi zeminine uzandı. Sıcakboğucuydu. Çölden daha sıcak değildi belki, ama kendini ka-patılmış, tuzağa düşürülmüş, nefes almaktan aciz hissediyor-du. Ara vermeksizin döndü, kıvrıldı ve boşuna kendini rahat-latmaya çalıştı. Zohra. Onun için korkuyordu, ama ona güveniyordu. Git-mesine bu yüzden izin vermişti. Cesaretini biliyordu. Birdenfazla kere karşısına çıkmış ve kazanmıştı. Zeki olduğunu ka-bul ediyordu, hoş -çarpık bir şekilde gülümsedi— asla akıllıolamayacaktı. Keskin dili ve birden parlayan öfkesiyle sürekliaceleciydi, düşünmeden hareket ediyor ve konuşuyordu. Sa-dece bu hatanın onu yürüdüğü uçurumun kıyısına getirmeme-sini diliyordu. Ama Mathew onunlaydı. Mathew ikisine de ye-tecek kadar bilgeydi, üçümüze yetecek kadar, diye kabullen-di Khardan. Mathew ona yol gösterecektir ve Akhran dilersegüvende olurlar.Güvende... ya sonra?Sevimsizce iç geçirerek gözlerini kapadı Khardan.Uzun bir gece. Çok uzun bir gece olabilirdi. Ebediyete kadar sürecek birgece.349

Onları barındırmaya yetecek sayıda hücre olmadığından,bedevi kadınlarla çocuklar zindanın merkezine konmuşlardı-Aylar önce ilk tutsak edildiklerinde, kendilerine şehirde evlerve Kich'in sûüanndu ellerinden geldiğince hayatlarını kazan-ma özgürlüğü verilmişti. Bunun karşılığında İmam şehir haya-tının -çocukları için eğitim, yemek, barınak, güvenlik- gezginâdetlerinden vazgeçip Quar'a döneceklerini ummuştu. Koca-larının çölü terk edeceğini ve ailelerine katılmaya gelecekle-rini ummuştu ve birkaçı yapmıştı da. Ama aylar geçtikçe veçoğu gelmeyince, Faysal'a -görünüşte uysal ve söz dinleyen-bedevi kadınların yine de çocuklarını dışarı çıkarmadıkları veQuar Tapmağı'nın önünden, caddenin karşı tarafına geç-meksizin yürümedikleri rapor edildiğinde, İmam sabrını yiti-meye başladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 174: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Faysal kendini umutsuz hissediyordu. Mantıksız bir histi vebunu anlayamıyordu. Bilinen dünyadaki en güçlü rahipti. Ki-lisenin liderliğini üstlenmesi için Khandar'a davet edilmişti-İnanmayanları o uzak, denizaşın Tirish Aranth ülkesindenTek, Gerçek Tanrının yoluna çekmek için İmparator'un birlik-lerine liderlik edecek olan da FaysaPdı. Yine de yenik bir Tan-rının bir avuç dolusu sıradan takipçisi açıkça ona meydan AKHRAN'IN KAHİNİokuyor, aç^ça dünyanın gözlerinde aptal gibi görünmesineneden oluyordu. O, Faysal merhametli davranmıştı. Onlarakendilerini kurtarmaları için şans vermişti. Artık merhametgöstermeyecekti. Özetle laf yürümüş ve bedeviler, çoğunlukla kadınlarla ço-cuklar ve birkaç genç erkek, babalar ve kocalar toplanmış vezindana gönderilmişti. Erkekler hücrelere konmuş, kadınlarayataklarını yerleştirecekleri, yemeklerini pişirecekleri, çocukla-rıyla ilgilenecekleri yerler verilmişti. Erkekler, Amir'in askerle-ri ortalarda yokken gizlice dövülmüştü. Kadınlar ve genç kız-lar nefret Ve şehvetle seyredilmişti. Asker-rahipler, ellerindeçıplak kılıçlarla, etraflarında dikilmişlerdi. Ölümün hayaletim-si şekli, çökük gözleri hevesli ve tetikte, zindandan sık sık geç-mişti. Zohra'yla Mathew kadınlara ayrılan kısma, sırıtan muhafız-ların onları kapıdan itmesiyle girdiklerinde, herkes onları sey-rediyordu. Yine de kimse tek kelime etmedi. Çocuklann oyu-nu sustu, anneler onları kaftanlarının eteklerine sıkıca bastır-dılar. Sohbetler kesildi. Dişlerini gıcırdatan, çenesi sıkı ve yukarda duran Zohra in-sanlarının arasında yürüdü. Mathew -rahatsızlıkla bakarak vekendisini lıuzursuz hissederek- birkaç adım arkasından geli-yordu. Etrafa bakınan Zohra tanıdığı bir çok insan gördü, ama hiç-bir yerde dost göremedi. Kendi kabilesinin kadınları, Hrana-lar, prenseslerinin onları küçük gördüğünü kelimelerden dahabasit bir şekilde ortaya koyan kadınsı olmayan yöntemlerin-den dolayı onu hor görüyorlardı. Akar kadınları Zohra'dan birHrana oldnğU) sevgilileriyle, Kalifleriyle evlendiği ve sonra bubüyük gurur konusunda duygusuz olduğu, onun yemeklerini351

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANpişirmeyi, çadırına bakmayı ve kilimlerini dokumayı reddetti-ği için nefret ediyorlardı. Sait'in kabilesinin kadınları ondan birHrana olduğu ve hakkında duydukları dedikodular yüzündenhoşlanmıyorlardı. Mathew'a gelince, o deliydi -ölümden kaçmak için kadıngibi giyinen bir erkek. Akhran delilere büyük bir nezaketledavranılması gerektiğini buyurmuştu ve bu yüzden nezaketgörüyordu. Saygı, dostluk? Sormaya bile gerek yoktu. Kadınlar Zohra'yla Mathew'un geçmesine izin vermek içinayrıldılar. Zohra onları önce dudakları bir küçümsemeyle bü-külmüş olarak seyretti, kendi nefret ve alay duyguları kanınızehirle yakıyordu. Dönüp Mathew'a yan gözle bakarak nedencanlarını sıktıklarını sormaya hazırlandı. Mathew'un yüzünde-ki ifade acımasız sözlerini durdurdu. Artan öfkeyle karışanmerhamet genç adamın yeşil gözlerini gözyaşlarıyla parlatmış-tı. Zohra insanlarına ikinci kez baktı -ve onları ilk kez gördü. İnsanların koşulları acınacak durumdaydı -yetersiz, sağlık-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 175: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sız gıda, az su; gündelik yaşıyorlardı, gerçekten kılıcın altında.Her kadının kalabalık mekanda battaniyesini sermeye yetecekbüyüklükte yeri vardı. Çocuklar açlıkla sızlanıyor ya da oturupküçük yaşta, çok fazla şey görmüş gözlerle dünyaya bakıyor-lardı. Orada burada bir kadın, kıpırdayamayacak kadar zayıfhalde bir battaniyenin üzerine uzanmıştı. Bir öksürme sesi, birhastalık kokusu vardı. Bitkileri ve tılsımları olmadan, kadınlarhastalara bakmaktan acizdiler. Avlunun sakin bir köşesinde birbattaniye gece ölenlerin üzerini örtüyordu. Yine de bu kadınların, erkekleri gibi onlan tutsak edenle-rin onlardan alamayacakları birşeyleri vardı; vakarlan, onurla-n. Onlara bakınca, onları çevreleyen sakin sükunete bakınca,korkmayan, Tanrılarına olan inancı taşıyan gözleri görünce,352

AKHRAN'IN KAHİNİZohra kendi gururundan vazgeçti. Ruhundaki yara neşterlen-di ve iltihabı aktı, sonunda iyileşmeye başladı. Bu kadınlarıngözleri bir aynaydı, ona kendini yansıtıyordu ve Zohra gördü-ğü şeyden hoşlanmadı. Erkeklerin gücünün hasretini çekerken, kadınların kendigüçleri olduğunu görmemiş ya da görmeyi reddetmişti. Birlik-te hareket etmeye, insanlarını hayatta tutmaya, dünyaya çocukgetirmeye, onlan korumaya, barındırmaya ve yetiştirmeye kat-lanmayı gerektiriyordu. Hiçbiri diğerinden daha iyi ya da da-ha önemli değildi; hepsi de gerekliydi ve birbirine denkti. Birbirleri için duydukları saygı ve onur. Bu Tanrının gözün-de evlilikti. Zohra bu kafa karıştırıcı düşünceleri açık bir şekilde ifadeedemiyordu. Onları anlamaya bile başlayamıyordu. O anda sa-dece kendini utanmış ve ailelerini bir arada tutmak ve Tanrı-larına inançlannı korumak için gündelik, ezici, umutsuz bir sa-vaş veren bu cesur, sessiz kadınlara karşı değersiz hissettiğinibiliyordu. Zohra'nın başı o gözlerin önünde eğildi. Adımları gücünükaybetti ve Mathew'un kolunun kendisine dolandığını hissetti."Hasta ya da yaralı mısın?" Konuşmadan kafasını iki yana salladı, konuşacak halde de-ğildi. "Biliyorum," dedi Mathew ve sesi Zohra'nın duymaktan ir-kildiği bir öfkeyle yanıyordu. "Bu iğrenç! İnsanların birbirleri-ne bunu yapabildiklerine inanamıyorum! Onları buradan kur-tarmalıyız, kurtaracağız Zohra!" Evet! bu yüzden yardım et ona Akhran! Kafasını kaldıranZohra gözlerini kırpıştırarak gözyaşlanmn akmasını engelledive kalabalığı aradığı kişi için taradı. Orada duruyordu, sessiz353

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkadınlar sırasının sonunda bekliyordu. Badia -Khardan'ın an-nesi. Zohra çenesi hizasına bile gelmeyen kadına doğru yürüdüBadia'ya bakınca, Zohra güzelliği köşelerdeki yaşlılık çizgile-riyle vurgulanan karanlık gözlerde bilgeliği gördü. O gözlerdeoğlunun damarlarında akan cesareti gördü. Khardan'ı hayatınıonlar için vermek üzere buraya getiren halkına karşı duyduğusevgiyi gördü. Kibri kırılan Zohra, Badia'nın karşısında dizle-rinin üzerine çöktü. Ellerini uzatarak, kayınvalidesinin ellerinituttu ve onları eğilmiş alnına götürdü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 176: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Anne, affet beni!" diye fısıldadı. Bir leopar gelmiş ve kafasını kucağına koymuş olsaydı, Ba-dia daha fazla şaşıramazdı. Kafası karışmış, zihninde binlercesoru olan Badia merhametli doğasından ve oğlunun güçlü, eleavuca sığmaz karısına karşı hep duyduğu gizli takdirdendolayı tepki verdi. Kızın annesinin ölmüş olduğunu, çok erkenöldüğünü, kızına bir kadın bilgeliği aşılayamadan ölmüş oldu-ğunu hatırladı. Diz çöküp kollarını Zohra'ya dolayan Badiapeçeli yüzü göğsüne çekti. "Anlıyorum," dedi yumuşak bir şekilde. "Aramızda kızım,affedilmeyecek bir şey yok." "Oğlum yaşıyor!" Badia'nın gözlerindeki neşe ve minnettar-lık Zohra'nm hoşuna giden ve kayınvalidesine sunmaktan gu-rur duyduğu bir hediyeydi. "Sadece yaşamıyor, büyük bir onurla yaşıyor," dedi Zohra,bunu, görünüşe göre, niyetlendiğinden daha sıcak bir şekildesöylemişti çünkü Badia'nın koyu renk gözlerinde bir eğlencekıvılcımının çaktığını gördü.İkili, Mathew'la beraber, etraları kadınlarla çevrili olarak354

AKHRAN'IN KAHİNİöğleden sonra boyunca sessizce konuştular. Öndekiler haber-leri arkada olup da duyamayanlara ilettiler. Muhafızlar tavuk-ların -onların verdiği adla- bu birbirlerine sokulmalarına ilgiduymadan ve endişelenmeden baktılar. Bırak gıdaklasınlar.Boyunlarını sıkma vakti geldiğinde onlara fazla yararı olmaya-caktı. "Khardan, cinleri Quar tarafından esir tutuldukları yerdengeri getirdiği için, Akhran'm Kahini ismini aldı." Tam olarakdoğru değildi, ama bu dar zamanda konuşmak için yeterincedoğruydu. "Ve Zohra da Akhran'm Kahini adını," diye ekledi Mathew,"Kumdan su yapabildiği için." "Bunu gerçekten yapabilir misin kızım?" diye sordu Badiaşaşkınlıkla. Kadınlar arasında bir mırıldanma oldu, çoğu -Ba-dia kadar affedici olmadıklarından- Zohra'yı şüpheyle süzü-yorlardı. "Yapabilirim," dedi Zohra, sözlerine genellikle eşlik edengurur olmaksızın. "Ve aynı şeyi yapmayı sana da öğretebilirim.Tıpkı Mat-hew'un" -geriye uzanıp Mathew'un elini aldı ve sı-kıca tuttu- "bana öğrettiği gibi."Badia buna güvenmemiş gibi göründü ve konuyu değiştir-mek için acele etti. "Oğlum, o nerede? Babasıyla mı?""Khardan şehirde..." Kadınlar arasında heyecanlı bir hışırdama oldu, umut dolubir nefes aldılar."Bizi kurtarmaya geldi!" Badia hepsi adına konuştu."Hayır," dedi Zohra durmadan, "bizi kurtaramaz. Erkekleri-miz bizi kurtaramaz. Biz kendi kendimizi kurtarmalıyız." Ya-vaşça, dikkatle, durumu açıkladı, onlar şehir duvarlarına ulaş-madan öldürüleceğini bildikleri ailelerini kurtarmak için şehre355

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsaldırmaya cesaret edemeyen bedevilerin çelişkilerini dile oe_tirdi."Ama İmam sabaha öldürülmemizi emretti!" "Ve bu yüzden buradan sabaha kadar gitmiş olmalıyız," de-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 177: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

di Zohra. "Ama nasıl?" Badia yüksek duvarlara acizce baktı. "Kanatçıkarıp uçmamızı mı öneriyorsun?" "Ya da belki kumu suya dönüştürürsün ve biz de yüzeriz,"önerisini getirdi Sait'in karılarından biri. Mathew'un eli Zohra'nınkini sıktı, ama uyarısı gereksizdi.Prenses'in yeni edindiği sakinlik normalde kurbanının etinikavuracak sıcak kelimeleri bastırdı. "Buraya kendimizi kurtarmak için bir planla geldik. Sul,Mat-hew'un geldiği denizin ötesindeki ülkedeki erkeklere bü-yü veriyor. Mat-hew, kendi ülkesinde güçlü bir büyücü." Kadınlar kaşlarını çatarak, nasıl tepki vereceklerini bileme-yerek bakıştılar. İnsan ne de olsa kibar olmalı. "Ama kızım, o deli," dedi Badia dikkatle, gücendirmek ni-yetinde olmadığını göstermek için Mathew'a başıyla selam ve-rerek. "Hayır, değil," dedi Zohra. "Şey, belki biraz," diye eklemekzorunda kaldı dürüstçe. "Ama bu önemli değil. Hepimize öğ-retebileceği bir büyüsü var, tıpkı bana öğrettiği su yapma bü-yüsü gibi." "Peki bu büyü ne işe yarayacak?" diye sordu Badia. Sessiz-liği sağlamak için etrafa sertçe baktı. "Ülkem," dedi Mathew, yüzlerce çift siyah gözün üzerineçevrildiğini bilerek huzursuzlukla konuşuyordu, "çok soğukturve neredeyse her gün yağmur yağar. Büyük su kütlelerimiz-göller ve dereler- vardır ve bu nedenle havada muazzam356

AKHRAN'IN KAHİNİmiktarda su vardır. Bazen, ülkemde, havadaki bu su o kadaryoğunlaşır ki onu görmek mümkündür, yine de insanın solu-nmayacağı kadar yoğun değildir." Fazla ileri gitmiyordu. Ka-dınların çoğu geceotu yiyen bir at kadar deli olduğuna artıkiyice ikna olmuşa benziyorlardı. "Tanrı Akhran göklerden bir bulut göndermiş gibidir. Bubulut ülkemde sis olarak bilinir" -dikkatsizce ileriye atılıverdi-"ve bu sis dünyayı kapladığında, insanlar sisin arasından açık-ça göremezler ve bu yüzden kafalan karışır ve yolunu şaşmr-lar Tanıdık nesneler, sisten bakıldığında, garip ve gerçekdışıgörünür. İnsanlar hayadan boyunca bildikleri bir ormanda do-laşırken kaybolurlar." "Sul'ün lütfuyla büyücü bu sisin kendi kendine ait bir şekli-ni yaratabilir ve onu kendini korumak için kullanabilir. Bu bü-yünün gücü aracılığyla büyücü kendini, ona bakanların zih-ninde ânında şüphe ve kafa karışıklığı yaratan büyülü bir sis-le çevreleyebilir." "Ortadan mı kaybolur?" diye sordu Badia, kendini engelle-meye çalışmasına rağmen ilgiyle. "Hayır" dedi Mathew, "ama büyücüye doğrudan bakanla-ra ortadan kaybolmuş gibi görünür. Ne görülebilir ne de du-yulabilir, çünkü sis, hareketlerinin sesini bastınr. Böylelikledüşmanlanndan kaçabilir." Kilitli kapılardan nasıl geçeceği bir başka meseleydi, amaMathew zamanı geldiğinde bunun çözümünün kendini göste-receğini umdu. İnsanların sis görmeye alışık olduğu ülkesin-de bu büyü sadece kısmen etkiliydi ve en çok ormanda yadakaranlık bir arka sokakta kendini hırsızlarla çevrilmiş olarakbulanlar tarafından kullanılırdı. MatheWun demiş olduğu gibi,basit bir büyüydü, acemilere öğretilen ilk büyülerden binydı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 178: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

357

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANve çoğu zaman yatma vaktinde öğretmenlerinden kaçmak içinneşeyle tecrübe edilirdi. Ancak Mathew sisin, bırak görülme-yi, daha önce hiç hayal edilmemiş bu ülkede yaratılmasınınmuhafızlarından anahtarları çekip almaya ve kapıları açmayayetecek derecede cesaret kıracağını umuyordu. Mathew'un zihninde bir tane ufacık, rahatsız edici şüphevardı, ama onu görmezden gelmeyi tercih etti. Büyük kitabı-nın sayfasının en altında, kırmızı mürekkeple, büyünün birey-sel olarak kullanılması, korkunç koşullar icap ettirmediği süre-ce, grup olarak kullanılmaması şeklinde bir uyarı vardı. Bir öğ-retmenin ona bu uyarının nedenini açıkladığını sanıyordu,ama -öyleyse bile- Mathew o gün derste uyumuş olmalıydı,çünkü hiçbir şey hatırlamıyordu. Bu uyarı, kendi güvenli, sa-kin ülkesinde hiç önemli görünmemişti. Ama şimdi... şey, muhakkak ki bu korkunç bir durum ola-rak değerlendirilebilirdi. "Büyüyü yapmak için tek ihtiyacımız olan," diye devam et-ti, kadınlann gözlerinde hareketlenen ilgiyi görerek ve kendi-ni cesaretlenmiş hissederek, "her birinizin üzerine yazması ge-reken parşömen. Zohra'yla ben bunları kaftanlarımızın altındagetirdik. Ve suya ihtiyacımız var.""Su mu?" Badia ciddi görünüyordu. "Ne kadar su?" "Neden..." Mathew titrek bir sesle konuştu. "Adam başı birkase dolusu. Zindanda kuyu yok mu?""Duvarların dışında var, evet," dedi Badia. Mathew kendi kendine sövdü. Bu ülkede suyun az, kıy-metli olduğu gerçeğini asla kabullenemeyecek miydi? Çılgıncadüşündü. "Muhafızlar size su getiriyor olmalı. Ne zaman? Nekadar?"Badia'nın yüzü duygularını ele veriyordu. "Bize sabahlan358

AKHRAN'IN KAHİNİve akşamları su getiriyorlar. Fazla değil, belki adam başı birbardak ve bunu da çocuklarla paylaşmak gerekiyor." Zindanın sıcak güneşi altında durmaya ve çalışmaya zorla-nan kadınların şişmiş dilleriyle çatlamış dudaklarını gören Mat-hew ne kadarını içtiklerini ve ne kadarını çocuklanna verdik-lerini tahmin etti. Öfkesi onu irkiltti. İmam elinin altında olsay-dı, adamın canını alır ve asla vicdan azabı çekmezdi. Çabagöstererek kendine hakim oldu. "Bu akşam muhafızlar suyu getirdiklerinde, içmemeli, suyugüvenli bir şekilde saklamaksınız. Bir damlası bile ziyan edil-memeli, çünkü her damlasına ihtiyacınız olacak." Ve Proment-has'a dua edelim de bu yeterli olsun!"Yapacak mısınız?" diye sordu Zohra hevesle. Bütün kadınlar Badia'ya baktılar. Macit'in baş zevcesi ola-rak, bir liderlik rolü üstlenmeye hakkı vardı ve bu kriz sırasın-da bunu hak etmişti. Herkes ona saygı duyuyor, güveniyordu."Ya hücrelerde kilitli olan genç erkekler ve kocalanmız?""Hücreler nerede?" diye sordu Mathew etrafa bakınarak."O binada.""Muhafız var mı?" "Üç tane. İçerdekilere kötü davranmak istediklerinde hüc-reye girebilsinler diye anahtarları hep yanlarında taşıyorlar,"diye cevapladı Badia acı acı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 179: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Büyüyü yapmadan önce, konuna binasına gidip, muhafız-ları safdışı edecek ve erkekleri kurtaracağız." Mathew bunu iç-ten olmayan bir şekilde, nasıl yapılacağından tamamen haber-siz olarak söyledi. "Büyü yapıldığında erkekler size yakın dur-malı, böylece sis onları da çevreler.""Savaşmak isteyecekler," dedi genç bir eş bilgiççe."Savaşmayacaklarını anlamalan gerek," diye karşılık verdi359

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANve çoğu zaman yatma vaktinde öğretmenlerinden kaçmak içinneşeyle tecrübe edilirdi. Ancak Mathew sisin, bırak görülme-yi, daha önce hiç hayal edilmemiş bu ülkede yaratılmasının,muhafızlarından anahtarları çekip almaya ve kapıları açmayayetecek derecede cesaret kıracağını umuyordu. Mathew'un zihninde bir tane ufacık, rahatsız edici şüphevardı, ama onu görmezden gelmeyi tercih etti. Büyük kitabı-nın sayfasının en altında, kırmızı mürekkeple, büyünün birey-sel olarak kullanılması, korkunç koşullar icap ettirmediği süre-ce, grup olarak kullanılmaması şeklinde bir uyarı vardı. Bir öğ-retmenin ona bu uyarının nedenini açıkladığını sanıyordu,ama -öyleyse bile- Mathew o gün derste uyumuş olmalıydı,çünkü hiçbir şey hatırlamıyordu. Bu uyarı, kendi güvenli, sa-kin ülkesinde hiç önemli görünmemişti. Ama şimdi... şey, muhakkak ki bu korkunç bir durum ola-rak değerlendirilebilirdi. "Büyüyü yapmak için tek ihtiyacımız olan," diye devam et-ti, kadınlann gözlerinde hareketlenen ilgiyi görerek ve kendi-ni cesaretlenmiş hissederek, "her birinizin üzerine yazması ge-reken parşömen. Zohra'yla ben bunları kaftanlarımızın altındagetirdik. Ve suya ihtiyacımız var.""Su mu?" Badia ciddi görünüyordu. "Ne kadar su?" "Neden..." Mathew titrek bir sesle konuştu. "Adam başı birkase dolusu. Zindanda kuyu yok mu?""Duvarların dışında var, evet," dedi Badia. Mathew kendi kendine sövdü. Bu ülkede suyun az, kıy-metli olduğu gerçeğini asla kabullenemeyecek miydi? Çılgıncadüşündü. "Muhafızlar size su getiriyor olmalı. Ne zaman? Nekadar?"Badia'nın yüzü duygularını ele veriyordu. "Bize sabahlan358

AKHRAN'IN KAHİNİve akşamları su getiriyorlar. Fazla değil, belki adam başı birbardak ve bunu da çocuklarla paylaşmak gerekiyor." Zindanın sıcak güneşi altında durmaya ve çalışmaya zorla-nan kadınlann şişmiş dilleriyle çatlamış dudaklarını gören Mat-hew ne kadarını içtiklerini ve ne kadarını çocuklarına verdik-lerini tahmin etti. Öfkesi onu irkiltti. İmam elinin altında olsay-dı, adamın canını alır ve asla vicdan azabı çekmezdi. Çabagöstererek kendine hakim oldu. "Bu akşam muhafızlar suyu getirdiklerinde, içmemeli, suyugüvenli bir şekilde saklamaksınız. Bir damlası bile ziyan edil-memeli, çünkü her damlasına ihtiyacınız olacak." Ve Proment-has'a dua edelim de bu yeterli olsun!"Yapacak mısınız?" diye sordu Zohra hevesle. Bütün kadınlar Badia'ya baktılar. Macit'in baş zevcesi ola-rak, bir liderlik rolü üstlenmeye hakkı vardı ve bu kriz sırasın-da bunu hak etmişti. Herkes ona saygı duyuyor, güveniyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 180: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Ya hücrelerde kilitli olan genç erkekler ve kocalanmız?""Hücreler nerede?" diye sordu Mathew etrafa bakınarak."O binada.""Muhafız var mı?" "Üç tane. İçerdekilere kötü davranmak istediklerinde hüc-reye girebilsinler diye anahtarları hep yanlannda taşıyorlar,"diye cevapladı Badia acı acı. "Büyüyü yapmadan önce, koruma binasına gidip, muhafız-ları saf dışı edecek ve erkekleri kurtaracağız." Mathew bunu iç-ten olmayan bir şekilde, nasıl yapılacağından tamamen haber-siz olarak söyledi. "Büyü yapıldığında erkekler size yakın dur-malı, böylece sis onları da çevreler.""Savaşmak isteyecekler," dedi genç bir eş bilgiççe."Savaşmayacaklarını anlamaları gerek," diye karşılık verdi359

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANBadia kendinden emin bir şekilde ve gözlerinde, kudretli Ma-cit'e bile diz çöktürdüğü bilinen çelik pırıltısı vardı. Ancak pa-rıltı soldu ve Badia ciddi bir içtenlikle Zohra'ya baktı. "Bunuyapmazsak kızım, başka şansımız var mı?" "Hiç yok," dedi Zohra yumuşak bir şekilde. "Burada ölece-ğiz," -sustu, pis pis gülümseyen muhafızlara baktı- "çok kor-kunç bir şekilde öleceğiz. Ve erkeklerimiz ölümlerimizin öcü-nü almak için ölecek."Badia başıyla onayladı. "Halkımızın sonu gelecek." "Evet." Söylenecek başka bir şey, söylemenin daha yumu-şak bir yolu yoktu. Kadınlar, ciddi şeyler düşünmek ya da dua etmek için ba-şını eğmiş olan Badia'yı seyrederek beklediler. Sonunda Badiagözlerini kaldırıp gelininin gözlerine dikti. "Akhran'ın oğlum-la evlenmesi için seni seçmesindeki bilgeliği görmeye başlıyo-rum. Muhakkak ki seni buraya Tanrı gönderdi ve belki deliyide" —Akhran'ın bile bunu yapacağını kabullenmeye hazır de-ğilmiş gibi görünüyordu- "bize yardım etmesi için." Badia, Mathew'a döndü. "Bize yapmamız gereken şeyi gös-ter."360

7

Gece, Kich şehrinin bazı semtlerine indi, diğerlerinde kapı-da bekliyordu. Tapınak ve onu çevreleyen topraklar güneştendaha parlak parıldıyordu; meşaleler ve şenlik ateşleri karanlı-ğı geri püskürtüyor ve İmam'ın halkıyla konuşacağı tapınakmerdivenlerinin etrafında yükseltilen bariyerin dışında tutu-yordu. Devasa altın koçbaşı yapı hazırdaydı. Altın sunak tapı-nağın içine taşındığından, bir başka sunak inşa edilmiş ve ra-hipler tarafından kutsanmış, yaşayanların ve ölülerin ruhları-nın Quar'a inançlarını sunmaları için hazır hale getirilmişti. İmam ve rahipleri insanlarla gece yarısı konuşacaklardı.Faysal onları sözleriyle büyülemek, onları, kendileri ve diğer-leri için bütün düşüncelerini kaybedecekleri ve sadece Tanrıiçin varolacakları, kutsal bir çılgınlığın ateşli doaığuna çekmekniyetindeydi. Böyle bir durumda katledilmiş kadın ve çocuk-ların yanan vücutlarından yükselen duman, cinayetle kokma-yacak, kokulann en tatlısı olacaktı ve göklere tütsü gibi yük-selecekti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 181: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Tapınağın etrafındaki ışıkların parlak pırıltıları şehrin gece-ye teslim olmuş daha karanlık semtleriyle bir tezathk oluşturu-yordu. Sokaklar gece geç vakit -genelde- boştu. Etrafta dola-nan müşterilerden para koparmaya çalışmak için son fırsatını MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkullanan ve artık sadece dükkanlarını kapatan ve tapınağadoğru koşturmaya başlayan tüccarlar dışında. Faysal'm, Qu-ar'ın takdisini almak için biraz fazladan iknaya ihtiyacı olabi-lecekleri arayan asker-rahipleri bazen görülebiliyordu. Bu yüz-den Kasbah'a yakın bir sokaktan aşağı yürümekte olan iki as-ker-rahip fazla dikkat çekmiyordu. Sokak karanlık ve boştu, karşısındaki tezgahlar kepenklen-miş ve kapatılmıştı. Ev ve hanların ışıkları sönmüştü, çünkü bugece kimse yatağında uyumayacaktı. İlk bakışta sokak fazlaboş görünüyordu ve Khardan küfretti."Burada değil.""Hayır burada," diye karşılık verdi Auda soğukkanlılıkla. Gözlerini kısıp koyu gölgelere bakan Khardan, göğü ay-dınlatan parlak alevlerin yansıyan ışığında, duvarın yanına çö-melmiş kamburunu çıkarmış şekli güçbela çıkarabildi. "Benario'nun takipçileri bu gece Quar'a değil, bu kutlama-ların et ve içki demek olduğu kendi Tanrılarına tapınıyor ola-caklar," dedi Auda pis bir gülümsemeyle. Yeterince doğruydu. O kalabalıkta birden fazla insan cüz-danının kayıp, mücevherinin çalınmış olduğunu keşfedecekti.Birden fazla adam evine döndüğünde sandıklarının boş oldu-ğunu görecekti. Sokaklardan aşağı sessizce ilerleyerek, Amir'in askerleriylekarşılaşma olasılığına karşı gözünü dört açmış olan Khardan,Auda'nın kolunu yakaladı ve işaret etti."Bak, saraydaki herkes kutlamaya katılmıyor." Uzakta bir kulede tek bir ışık yanıyordu. Orada -aşağıdakiikili onu göremeseler de— Kannadi oturuyordu. Odasında tekbaşına, haritalan ve raporlarıyla çevrili olan Kannadi raporla-rın her birini dikkatle okuyor, her birine konsantre oluyor,362

AKHRAN'IN KAHİNİnotlar alıyordu. Yine de soluğu kesilmiş, susturulmuş, gerginsessizliği dinlediğinde, Amir kendini bir hançerin ucundaduruyormuş gibi hissediyordu. Üzerinde hiçbir kontrolü olma-dığı güçleri harekete geçirmişti ve sonu hayır mı olacaktı şermi sadece Sul bilirdi. Auda omuz silkti. Işık uzaktaydı ve bir tehdit oluşturmu-yordu. Yavaşça hareket ederek kör dilencinin, sırtını Kas-bah'ın duvanna vererek oturduğu yere yürüdüler. Ama çıplakayaklarının ikisinin de duyabileceği bir ses çıkarmamasına rağ-men, yeterince yumuşak bir şekilde hareket etmişlerdi. Süt gi-bi beyaz gözler açıldı, kafa onlara doğru döndü. "Asker-rahipler," dedi sepetini uzatarak. "Quar adına, mer-hamet edin." "Giysilerimizin kokusunu alıyorsun, içindeki adamların de-ğil," diye karşılık verdi Auda yumuşakça, sepete birkaç made-ni para atarak ve Khardan'a da aynı şeyi yapmasını işaret ede-rek. Kalif kabilesinin son parasını saklayan keseyi uzattı. Dilenci burnunu kırıştırdı. "Haklısın. Tütsü kokmuyorsu-nuz. Ama o sesi tanıyorum. Kardeşlikten olmadığı halde Bena-rio'nun parolasını söyleyen sizler, ne istiyorsunuz?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 182: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Auda bundan rahatsız olmuş gibi göründü ve dilenci sırıt-tı, dişsiz ağzı alevlerle aydınlanan gecede karanlık bir çukur-du. Elini uzatarak Khardan'm kolunu tuttu, onun kadar zayıfve kuvvetsiz görünen biri için şaşırtıcı bir sıkılıkta kavramıştı."Bana ne yapacağınızı söyleyin, at kokan adam" -diğer eli Au-da'yı yakaladı- "ve ölüm kokan adam." "Ölüm benim misyonum, yaşlı adam," dedi Auda sert birşekilde. "Ve ne kadar az bilirsen o kadar iyi." "Ölüm senin misyonun," diye tekrarladı dilenci, "yine deAmir'i öldürmek için gelmedin, çünkü bunu bugün gerçekleş-363

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANtirebilirdin. Konuştuğunuzu duydum -fark etmiş olabileceği-niz gibi, kulaklarım çok iyidir. Benario aldığını, bazen iki ka-tıyla geri verir. Sokağın altından tapmağa giden tüneli nasılbulacağınızı bilmek isteyebileceğinizi düşünüyorum." "Böyle bir bilgi ilgi çekici olurdu," dedi Auda. "Bu gece ol-masa bile başka bir gece." Dilenci kıkırdadı ve ikisini de tutmayı bıraktı. Ancak onla-rı o kadar sıkı tutmuştu ki, Khardan sonradan epeyce bir süreboğum boğum parmakların etindeki sıcak baskısını hissetme-ye devam etti. "Başka paramız yok," dedi Kalif, yaşlı adamın peşinde ol-duğu şeyin bu olduğunu düşünerek. Dilenci parayı Sul'ün alttaki diyarlanna gönderirmiş gibi birel hareketi yaptı. "Paranızı istemiyorum. Ama yardımım karşı-lığında bana verebileceğiniz bir şey var." "Nedir?" diye sordu Khardan isteksizce, kör gözlerin içinigörebildiğine dair esrarengiz bir izlenim edinerek. "Bugün erkeği yanından geçip gidecekken zavallı bir di-lenciye yardım etmek için duran kadının adı." Khardan şaşkınlıkla irkilerek gözlerini kırpıştırdı. "Adı mı?"Auda'ya kuşkuyla baktı, Auda omuz silkti ve acele etmelerigerektiğini işaret etti sabırsızlıkla. "Zohra," dedi Khardan yavaşça ve gönülsüzce, bunda özelbir şey olduğunu hissederek ve bunu paylaşmaktan hoşlanma-yarak. "Zohra," diye fısıldadı kör dilenci. "Çiçek. Ona uyuyor. Ar-tık kalbimde" -boş gözler kısıldı- "ve beni koruyacak. Duvar-dan geçtiğinizde, dört adım atın, yassı taşlan olan bir patikayavaracaksınız. Bu patikayı kırk adım takip edin, üzerinde ahşapbir kapı olan bir duvara geleceksiniz. Bu duvarda altın koçba-364

AKHRAN'IN KAHİNİsının işareti vardır. Kilit yoktur, hoş, Kannadi'nin olmasını is-tediğine bahse girerim," diye kıkırdadı yaşlı adam. "İmam verahipleri bugünlerde saraya serbestçe girip çıkıyorlar. Tüneliizleyin, sizi kilidi olan bir kapıya götürecek. Ama sen, ölümünadamı, onu açmakta güçlük çekmeyeceksin. Kapı sizi sunakodasına çıkaracak." Böyle diyen dilenci elini arkasına kaydırdı. Bir "klik" sesiduydular ve duvardaki delik açıldı. Auda içeri daldı ve Khar-dan dilencinin sıska omzuna dokunduğunda arkasından gir-mek üzereydi. "Ahkran'm lüftu üzerine olsun, baba." "Kadının adını öğrendim," dedi dilenci keskince. "Bu gecebütün ihtiyacım bu olacak." Şaşıran, anlamayan, ama dilencinin büyük olasılıkla deli ol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 183: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

duğunu düşünen Khardan onu bıraktı ve -o gün ikinci kez-Amir'in sarayının yasak zevk bahçesine süzüldü. Dilencinin talimatlarını yerine getirmek konusunda güçlükçekmediler. Onlara adım sayılarıyla tarif etmiş olması iyiydi,çünkü ağaçların altındaki karanlık yoğundu. Kendileri dekörmüş gibi ilerlediler, Khardan ayrı düşmesinler diye Au-da'nın kolunu tutmak zorunda kaldı. Dikkatle ilerleyerek,yerlere kadar uzanan dallardan kurtuldular, ama çoğunluklapatika temizdi ve izlemesi kolaydı. Auda adımları içinden sa-yıyordu ve yassı taşların üzerinde, kokulu ağaçların altındasüzülerek, dans eden çeşmeleri geçerek aceleyle ilerlediler.Kırk adım onları bahçenin geri kalan kısmına nazaran dahaaz yeşillik bir bölüme getirdi. Ağaçların dalları altından çıkın-ca, gökteki kırmızı parıltı sayesinde görebildiler ve aradıklarıkapıyı buldular. Ahşabın üzerindeki koçbaşı ürkütücü bir şekilde parlıyor-du. Khardan gözlerin onu düşmanlıkla izlediği gibi huzursuz

365

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANedici bir izlenime kapıldı ve kapıyı açıp tünele girmek içidavrandı ama Auda onu durdurdu."Bir dakika," dedi Paladin. "Ne var? Buraya gelmek için sabırsızlanan sendin," dediKhardan sinirle.İbn Jad'ın bütün söylediği, "Bekle," oldu. Khardan'ın şaşkınlığına rağmen, Kara Paladin, gözleri dahada parlak ışık saçıyormuşa benzeyen koçbaşının karşısındadizlerinin üzerine çöktü. Kaftanının içinden birşeyler çıkaranAuda onu sağ elinde ileriye uzattı. Khardan bunun üzerindeparlak gümüşle işlenmiş sade bir yılan olan siyah bir madal-yon olduğunu gördü. "Şu andan itibaren," dedi Auda ibn Jad açıkça, "hayatım se-nin ellerinde Zhakrin. Catalus'un ölürken, halkımızın sadecehayatlarını ve özgürlüğünü değil, ölümsüz ruhlarımızı da al-maya çalışan Faysal denen bu adama ettiği kan lanetini ger-çekleştirmek için ilerliyorum." Auda kaftanına uzandı ve Khardan'ın kolaylıkla tanıdığı birnesneyi çıkardı -yılan hançeri. Paladin sol elindeki hançerimadalyonla aynı hizaya kaldırdı. "Bu hançeri tutan el artık be-nim elim değil, senin elindir Zhakrin. Onu düşmanımızın kal-bine hatasız bir süratle yönlendir." Auda'nın ışığa doğru dönen yüzü mermer gibi solgun vesoğuktu, dünya dışı bir sakinlikle donmuştu, acımasız gözlerikaranlık ve kör adamın görmeyen kürelerinden daha boştu.Soğuk bir rüzgar çıktı ve bahçe boyunca esti. Bir kötülük dal-gası Khardan'a öyle bir çarptı ki güçlükle ayakta durabiliyor-du, kendini zayıf, titrek ve güçsüz hissetti, yoksa döner ve la-netli olduğunu anladığı bu yerden kaçardı.Burada ne yapıyorum, diye düşündü bedevi prens dehşet-366

AKHRAN'İN KAHtNtle Beni gönderen sen miydin Akhran, yoksa kandırıldım mı?Bu kötü adama hileyle mi bağlandım ve bu iş Sul'ün Karan-lık Çukuruna düşmem ve ruhumu sonsuza dek kaybetmem-le mi sonuçlanacak? Auda'yla Faysal arasındaki fark ne? Mu-hakkak ki Zhakrin yapabilirse Tek, Gerçek Tanrı olmak için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 184: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

çabalayacaktır! Göklerde beni dünyada bu yola yönlendirenneler oluyor? Bu kötü ruhlu rahibin canını savaşta alacaktım, ama canınıondan karanlıkta çekip almakta bir payım olsun istemiyorum.Ancak benimle savaşta ytiz yüze gelmeyecek ve insanlarımıonu öldürmeden nasıl kurtarabilirim? Yardım et bana Akhran!Yardım et! Ve sonra Auda konuştu, sesinde bir yumuşaklık ve çarpıkbir nüktedanlık vardı. "Son bir dua Zhakrin. Bu adamı, Khar-dan'ı, benim yaptığım gibi, yeminini yerine getirmekten muaftut. Ben öldüğümde, ölümümün öcünü alması gerekmeyecek.Eğer kanım ona bulaşırsa, sadece hayırduayla olacak, beddu-ayla değil. Çok yakında senin yanına gelme beklentisiyle iler-leyen biri olarak bunu istiyorum Zhakrin." Auda, hançerle madalyonu gecenin içinde daha da yukarıkaldırarak başını eğdi. Khardan ürpererek, yine de yanıtını aldığını hissederek,kendi iradesiyle davranmakta özgür olduğunu anlayarak du-vara yaslandı. Bir sınırlama -eğer gerçekten vardıysa- kalk- Auda, yüzükoyun yere kapandıktan sonra ayağa kalktı.Hançeri öperek çalıntı rahip cüppesinin kıvrımları arasına kay-dırdı. Madalyonu öperek boynuna astı."Görülecek," dedi Khardan."Görülmesini istiyorum," diye cevap verdi Paladin.367

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Onu gördüklerinde, kim olduğunu anlayacak ve seni öl-dürecekler." "Büyük olasılıkla. Amacıma ulaşacak kadar uzun yaşayaca-ğım -Tanrım bunun olmasını sağlayacak- sonrasının önemiyok."Auda kapıyı açtı, ama Khardan yolunu kapadı. "Bu adamı görecek ve konuştuğunu duyacağım," dedi Ka-lif sevimsiz bir şekilde. "İnsanlarımla ilgili emrini iptal etmesiiçin ona son bir şans vermek istiyorum. Saldırmadan önce ba-na bunun için söz verir misin?" "Öldürecekleri tek adam ben değilim," diye karşılık verdiAuda sakallı dudaklarından geçen bir gülümsemenin hayale-tiyle."Tanrının adıyla yemin et!" Auda omuz silkti. "Pekala, ama sadece bu seni rahatlata-cağı için. Yemin ederim." Biraz daha kolay nefes alan Khardan kolunu çekti ve Au-da'nın yanında yürüyerek tünele girdi.Kapı arkalarından ses çıkarmadan kapandı.368

8V "Pekala, buraya kadar," dedi Sond, efendisinin az önce ar-kasında kaybolduğu tünel kapısına hüzünle bakarak. "Bir baş-ka Tanrının kutsal mekanına giremeyiz.""Burada kalıp arkalannı kollayabiliriz," önerisinde bulunduFedj. "Peh! Kime karşı koruyacağız?" diye cevap verdi Sond tat-sız bir şekilde. "Herkes tören için toplanıyor. Sadece Amir'inkorumaları etrafta ve onlar da sayıca fazla değiller. Anladığım

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 185: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

kadarıyla, Kannadi onları kalabalığı kontrol etmekle sorumluolanları desteklemek için gönderdi." "Amir'in mutfağına gidebilir ve akşam yemeği için neler ha-zırladıklarına bakabiliriz," önerisinde bulundu Usti tombul el-lerini ovuşturarak."Sahibenin seni çağırdığını mı duydum?" Sond kaşlannı çattı. "Bu numarayı üzerimde çok fazla kullandın," dedi Usti ça-lımlı bir asaletle. "Yemek zamanı geceli çok oldu, gece yarısı-na bir saat kadar var. Burada yapabileceğimiz başka bir şeyyok ve mutfağı ziyaret etmekten bir zarar geleceğini sanm...""Usti!"Bu -kesinlikle- kadınsı bir sesti."Akhran adına!" Usti ölü balığın karnı gibi solgunlaştı.

MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN "Şşşt!" dedi Sond, dikkatle dinleyerek. "Bu ölümlü bir dildeğil..." "Usti! Sond! Fedj! Neredesiniz?" İsimler, sanki konuşan kendi-siyle yarışıyormuş gibi ısrarla, ancak istemeyerek söyleniyordu. "Biliyorum! Bu Pukah'ın meleği!" Sond şaşkına dönmüş vebundan hoşlanmamış gibi görünüyordu. "Burada ne yapıyorolab..." "Deliyi unutuyorsun," diye lafını kesti Fedj. "Onun komyu-cu meleği ne de olsa." "Haklısın. Aklımdan çıkmış." Cin kaşlarını çattı. "Böyle ses-lenmemeliydi. Çjuar'ın şehirdeki bütün ölümsüzlerinin dikka-tini çekecek." "Ona gideceğim," dedi Raja ve yok olur olmaz, güçlü cininyanında küçük, hassas ve kırılgan görünen beyaz cüppeli, gü-müş saçlı melekle birlikte döndü. "Promenthas'a şükürler olsun ki sizi buldum!" diye bağırdıAsrial, ellerini çırparak. "Yani..." -şaşkınlıkla kızardı- "Akh-ran'a şükürler olsun!" "Size nasıl hizmet edebiliriz hanımefendi!" diye sordu Sondsabırsızca. "Önce," diye araya girdi Fedj, arkadaşına azarlayıcı gözler-le bakarak, "acınız için üzüntülerimizi sunmak isteriz." "Acım mı?" Asrial huzursuz, nasıl karşılık vereceği konu-sunda kararsız gözüktü. "Bizi affedin, ama arkadaşımız Pukah'ın kalbinizde çoközel ve onurlu bir yer kazandığı -nasıl olduğunu anlayamadıy-sam da- gözümüzden kaçmadı." "Korkarım, o şekilde hissetmem aptalca," dedi Asrial utan-gaç bir şekilde. "Biz ölümsüzlerin birbirlerini sevmeleri doğrude..."370

AKHRAN'IN KAHİNİ "Doğru değil ha!" Meleğin hüznünden etkilenen Sondonun elini aldı ve teselli edercesine sıktı. "Pukah'taki en iyiözellikleri ortaya çıkaran ve ona kendini feda etme gücünü ve-ren sizin sevginizken, nasıl doğru olmayabilir?" "Buna gerçekten inanıyor musunuz?" Asrial cinin gözleriniarayarak baktı."Bütün kalbimle hanımefendi," dedi Sond."Ben de," diye gürledi Raja. "Ben de, ben de," diye mınldandı Fedj'le Usti. Usti tombulsuratından aşağı süzülen bir gözyaşını sildi. "Ama bize sesleniyordunuz," dedi Sond. "Size nasıl hizmet

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 186: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

edebiliriz?" Asrial'm kısa bir an için unutmuşa benzediği korkuları,göksel yanaklarındaki rengin uçmasına neden olarak, geri gel-di. "Mathew ve sahibeniz Zohra! Çok korkunç bir tehlike için-deler ya da çok yakında olacaklar! Gelip onlara yardım etme-lisiniz." "Ama edemeyiz. Çağrılmadık," dedi Sond, endişeli görünü-yordu, ancak ne yapılması gerektiği konusunda kararsızdı. "Bu nedenle tehlikede olacaklarını bilmiyorlar ya!" Asrialellerini sıktı. "Ama Mathew muhafızları etkisiz hale getirmek-ten bahsediyor ve kadınlardan birinin gizlice içeri sokmayı ba-şardığı bir hançeri taşıyor. Dövüşmek konusunda hiçbir şeybilmez ve muhafızlar güçlü ve merhametsiz! Benimle gelmeli-siniz. Gelmelisiniz!""Burada bir faydamız yok," diye teşvik etti Fedj. "Bu doğru." Sond alt dudağını kemirdi. "Ancak çağrılma-dık." "Hayır, çağnldık," dedi Usti beklenmedik bir şekilde. Mücev-herli, tombul parmağıyla Asrial'ı işaret etti. "Bizi o çağırdı!"371

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN"Bir cin çağıran bir melek?" Sond kuşkulu görünüyordu. "İyisi mi bir sonraki mahkemede tartışsınlar," dedi Raja"Ben, bir defalığına, hanımefendiyle gidiyorum." Eli göğsündebaşıyla Asrial'a selam verdi. "Herkes hemfikir mi?" Sond Fedj'e baktı, Fedj başıyla onay-ladı. "Sahibem çok inatçıdır, beni asla çağırmaz," diye yorumyaptı Usti. "Gideceğim." "İnatçı değil. Zeki -çağırırsa eline ne geçeceğini iyi biliyor,"diye karşılık verdi Sond. "Asrial hanımefendi, emrinizdeyiz. Vebir melek için çalıştığımızı öğrenirse, Akhran bize merhametetsin!" dedi cin, göğe doğru endişeyle bakarak. Zindanın hücre kısmında, hapishane muhafızı, yüzü sa-distçe bir zevkle çarpılmış halde, kamçısını kurbanının çıplaksırtına indirdi. Çocuk onu tutan kollarda kıvrandı, ama, harca-dığı çaba dilini dişlemesine neden olduysa da, bağırmadı. "Birkaç kez daha vur da sesi çıksın," dedi muhafızlardanbiri, çocuğu kollanndan tutarak. "Evet, çığlıklarının bu gece farkına varılmayacaktır," dedidiğeri. Muhafız isteneni yaptı, "eski" cezalandırma seanslanndanzaten izlerle dolu olan sırta vurdu. Çocuk geri çekildi ve yut-kundu ama çığlığını yuttu ve ağzından kan gelmekte olduğuhalde, işkencecilerine muzafferane bir şekilde bakmayı becer-di ve o bakışı sonraki darbeyle ödeyeceğini biliyordu. Ancak sonraki darbe inmedi. Kamçı elinden devasa, göv-desinden ayrılmış bir el tarafından kapılıp tavana taşındığında,muhafız şaşkınlıkla baktı.Üç hapishane muhafızı, Amir'in askerlerinden herhangi bi-372

AKHRAN'IN KAHİNİrinin etrafı gözetleyip gözetlemediğini görmek için, hücre blo-ğunun dış duvanna yakın duruyordu. Bu bölge, taş zeminde-ki sayısız kurumuş kan lekesinden de anlaşılabileceği gibi, on-ların her zamanki "ceza" mevkileriydi. Üç duvarla çevrili, faz-la büyük olmayan bir yerdi ve dört devasa cinin gövdeleri de

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 187: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

gelince -Usti diğerlerinin uzunlamasına kapladığı yer kadarınıyanlanmasma kaplıyordu- daha da küçülmüştü. "Ah, bunu düşürdün galiba," dedi Raja, koca kamçı baş veişaret parmakları arasından sarkıyordu. "Size geri vermeme izinverin ya şeydi" Kamçıyı muhafızın boynuna ustaca doladı. Muhafız debelendi ve mücadele etti, ama cine denk değil-di ve çok geçmeden bir tavuk gibi sıkıca bağlanmıştı, Usti'nindudaklarını yalayarak belirttiği gibi."Onlara çocuğu bırakmalarını emret," dedi Raja.Muhafız cine neşeyle baktı. "Senden emir almam kafir dö-lü. Ve senden de korkmuyorum. Quar seni eline geçirdiğinde,asla doğmamış olmayı dilemeni sağlayacak!" "Yakışıklı olduğu kadar zeki de," dedi Sond ciddiyetle."Yeniden düşünecek mi görelim." Başıyla onaylayan Raja kamçıyı adamı zeminde çılgıncadöndüren, ilerdeki duvara kafaüstü çarpmasına neden olacakşekilde sanp çekti. Adamın hareketsiz vücudu zemine düştü.Diğer muhafızlar aniden çocuğu tutmayı bıraktılar, çocuk sen-deledi ve ayaklannm dibine düştü. Çocuk neredeyse ânında ayağa kalktı, Sond'un kendisinedoğru geldiğini görünce daha da aceleyle hareket etti. Cin ço-cuğa yakından baktı. "Bir Hrana mı?" diye sordu. "Evet, cin," dedi çocuk ihtiyatla, Sond'a bakıp, onun düş-manına ait olan bir ölümsüz olduğunu fark ederek. Sond'unFedj'le -kendi kabilesinin ölümsüzüyle- birlikte olduğunu gö-373

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANrünce bundan ne anlam çıkarması gerektiğini bilemedi."Cesursun Hrana," dedi Sond onaylayarak. "Adın ne?""Zaal." Çocuğun sararmış yüzü cinin övgüsüyle parladı."Eğer yürüyebilirsen, sana ihtiyacımız var." "Benim bir şeyim yok," dedi çocuk, yaptığı her hareketleyüzünü buruştursa da. Sond gülümsemesini gizledi. "Bu köpekler hücrelerinanahtarlarını nerede tutuyorlar Zaal?" "Tombul vücutlarında, cin," diye cevap verdi Zaal acı birnefret bakışıyla. Sond araştırmak için ilerledi. "Bağırsak bölgenizde muaz-zam bir yük taşıyora benziyorsunuz, ya şeydi," dedi cin, duva-ra çarpılan muhafızla konuşarak. "Sizi o yükün bir kısmındankurtaracağım, ya şeydi, bana hücrenin anahtarlarını verirse-niz." Bir inlemeyle dönen muhafız, Sond'un fiziksel olarak ken-dine yapması imkansız bir şeyi öneren pis bir küfürle karşılıkverdi. Fedj elinin tersinin hızlı bir vuruşuyla adamın kafasını du-vara çarptı. "Bu ne biçim bir konuşma tarzı? Bu şekilde konu-şursanız, çocuğun büyüklerine saygı göstermesini nasıl bekler-siniz, ya şeydi?" "Bundan yoruldum," diye homurdandı Raja sabırsızlıkla."İyisi mi onu öldürelim ve anahtarları alalım." "Ah, hayır!" diye uludu muhafız, hızla şişmekte olan gözle-riyle bakınarak. "Beni korkutmuyorsunuz! Siz cinlerin Tanrını-zın izni olmadan insan hayatı alamayacağınızı biliyorum. VeGezgin Akhran bugünlerde nerelerde? Ölmüş, duyduğumuzagöre!" Muhafız yere tükürdü. "Hele şükür kurtulduk. Çok ya-kında takipçilerinin de işini bitireceğiz!"374

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 188: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİ"Doğaı dedi," dedi Fedj. "Bir insanı öldüremeyiz." "Ah, ama o insan mı?" diye sordu Usti kendinden hoşnutbir şekilde. "Bunlar... bunlar" -cin elini muhafızlara doğaı sal-ladı- "dışkı mı?""İlginç bir aynntı," dedi Fedj. Diğer iki muhafız, fazlasıyla kızaran liderlerine korkuylabaktılar. "Ne demek istiyorsun? Elbette, insanım!" diye böbürlendi."Hadi beni öldürmeyi dene ve başın ne kadar belaya giriyorgör!" "Bu bir emir mi ya şeydi?" diye sordu Sond nazikçe. "Eğeröyleyse, itaat etmek için acele e..." "Ha, hayır!" diye kekeledi muhafız, ne demiş olduğununfarkına vararak. Cin üzerinde belirdiğinde tiz bir çığlık attı."Hayır!" "Anahtarlar, ya şeydi, lütfederseniz." Raja, muhafızın boy-nunu çaba göstermeden yutabilecek kocaman elini uzattı. Muhafız anahtarları belindeki bir kemerden tehlikeli birhırlamayla kaldırdı ve küfrederek yere fırlattı. Sond'un hareke-tiyle Zaal anahtarları almak için fırladı ve onları cine getirdi. O anda kapıdan bir takırtı geldi ve Mathew'la birkaç bede-vi kadının birleşmiş gücüyle kapı açıldı, ellerinde parlayanhançerlerle içeri aktılar. Mathew yutkundu ve heybetli cine baktı. Yüzü korkunçtu.Kendini açıkça ya ölümle karşılaşmaya ya da onu ortaya çıkar-maya hazırlamıştı ve bu beklenmedik erteleme gerçekten so-luğunu kesmişti. İlerleyen Sond şaşırmış büyücünün önünde eğildi ve anah-tarları uzattı. "Bunlarla dilediğinizi yapabilirsiniz, Büyücü. Bugece bize aynca ihtiyacınız olacak mı?"375

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Ben... ben... bana hizmet etmiyorsun," dedi Mathew titreksesle. "Hayır, Büyücü Efendi. Size hizmet edene hizmet ediyo-ruz." Sond, Mathew'un omzunun üstündeki bir noktaya baktı."Asrial Hanımefendi.""Bekle!" dedi Zohra. "Evet, size ihtiyacımız var. Kapılar..." "Raja benimle gel! Şşşt!" Sond kafasını uzatarak dinledi."Efendim!" diye bağırdı boğuk bir sesle ve ortadan kayboldu. Sonra sesi duydular -enselerindeki tüylerin dikilmesine veodadaki herkesin vücutlarından bir ürperti geçmesine nedenolan garip ve esrarengiz bir ses.Yakıp yıkan bir kalabalığın çılgın haykırışı.Ve yaklaşıyordu.376

9

v Tünel, saraydan Kich'in işlek merkezi caddesinin altındaaşağıya meylediyor, Quar'ın yeni inşa edilmiş ve savurgancadöşenmiş tapınağına doğru yükseliyordu. Tünelin zemini pü-rüzsüzdü, temizce süpürülmüştü ve kuruydu, bu durum şüp-hesiz İmam'm uşakları tarafından sağlanıyordu. Duvarlara ta-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 189: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

kılmış demirden yapılma apliklerde meşaleler duruyor, alevle-ri bahçedeki kapının açılmasıyla gelen esinti yüzünden tütü-yor ve titriyordu. Serin, loş bir şekilde aydınlatılmış tünele gi-rince Khardan yukansındaki her şeyi gürültülü ve kargaşayladoluyken yerin altındaki huzur ve sessizliğe hayret etti. Kalif ve Gecenin Paladini hızla ilerleyerek, konuşmadan-vücutları gergin ve tehlikeye hazır- dar tüneli geçtiler. Uzunbir mesafe katettiler. Arkasına bakan Khardan artık girişi göre-miyordu. Üzerinde yürüdükleri zemin yokuş yukarı bir hal al-maya başladı ve tapınağa yaklaşmakta olduklarını anladılar.Daha da dikkatli ve sessizce hareket ettiler -gereklilikten ziya-de içgüdüyle. Neredeyse tam tepelerinde dua eden, sallanan,ilahiler söyleyen, çığlıklar atan kalabalık varken, burada atlarlabir baigha oyunu oynayabilirlerdi ve kimse onları duymazdı. Çok geçmeden ikili, meşale ışığında parlayan bir başka koç-başının gözlerini görebildi ve hedeflerine vardıklarını anladı. MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANAuda kapıyı dikkatle inceledi. Tek, büyük bir mermer parça-sından oyulmuş, tünelin girişini bir tıkaç gibi kapamıştı. Khar-dan'ın görebildiği kadarıyla bağlantı yeri yoktu, kayaya çekipaçmak için yerleştirilmiş bir halka yoktu ve tam yollannın ka-palı olduğunu -rahatlama ve hüzün karışımı bir duyguyla- söy-leyecekti ki, Auda ellerini koçbaşmm iki yanma yerleştirdi, par-maklan koçbaşının gözlerini kapıyordu ve bastırdı. Bir klik ve çatırtı sesi duyuldu ve taş duvar hafifçe titredi,sonra görünmeyen merkezi bir destek çevrilerek dönmeyebaşladı. Geri çekilen Auda, yavaş hareket eden taşın açık ko-numa gelmesini belirgin bir sabırsızlıkla bekledi. Kapının öte-sinde, Khardan bir sesin konuştuğunu duydu ve fark edildik-lerini düşünerek gerildi. Çok geçmeden -sesin tonundan veçıkarabildiği birkaç kelimeden- bunun İmam olduğunun far-kına vardı ve İmam görünüşe göre kalabalıktan önce rahiple-rine hitap ediyordu.Kimse onların farkına varmamıştı. "Bunu çalıştırmayı nereden biliyorsun?" diye fısıldadı Khar-dan, kilit mekanizmasına dikkatle dokunarak. "Ne, kapıyı açmayı mı?" Auda, bedevinin şaşkınlığıyla eğ-lenerek baktı ona. "Bundan daha karmaşık olan yüzlercesinikullandım. Khandar'daki sarayda, insan yatak odasından ban-yoya gidebilmek için mekanik bir dahi olmak zorunda." "Ya arkamızdaki kapı?" diye sordu Khardan huzursuzca,uzun zaman önce görüş alanlarından çıktığı halde, tekrar ar-kasına bakarak. "Kilitli mi olacak? Kapıdan aceleyle çıkmamızgerekecek!" "O kapıdan girerken öyle bir mekanizma yoktu. Dönerkenbulacağından şüpheliyim." Paladin yalnız döneceğini soğuk-kanlılıkla vurgulamıştı. "Bu kapı çok daha yeni, tünelden da-378

AKHRAN'IN KAHİNİha yakın zamanda yapılmış ki, tünel -sanırım- büyük ihtimal-le saray kadar eski. Bundan önce nereye gittiğini kim bilir?Sultan'ın özel bir bahçesine, sanırım." Taş dönüşünü neredeyse tamamlamıştı, yağlandığı için ses-sizce hareket ediyordu. "Ama neden burada bir kilit var da sarayda yok?" dedi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 190: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Khardan. Auda sabırsız bir hareket yaptı. "Şüphesiz giriş yolu Amir'inmuhafızları tarafından korunuyor, bedevi. Kalabalık yüzündenonlara ihtiyaç duyulduğu bu gece dışında" -ince dudakları sertbir gülümsemeyle gerildi- "ya da belki Kannadi muhafızlarabaşka bir yerde bulunmaları emrini verdi." Soğuk kışı burada geçir, küçük fare, dedi aslan, boğazınıişaret ederek. İçerisi sıcak ve güvenli, çok güvenli... Khardan ürperdi ve aniden bunu bitirmek konusunda tasa-landı, Auda'yı iterek kayadaki bir adamın yanlamasına güçbe-la sığmasına yetecek genişlikteki yarıktan içeri süzüldü. Mırıltıların, fısıltıların duyulduğu bir odaya girdi, bir çok vü-cudun ısısıyla sıcaktı, kokulu yağ, tütsü, eriyen mum, terleyenet ve kutsal coşkunluk kokuyordu. Odanın ortasındaki sunağınüzeri titreşen bir sürü mumla aydınlatılmıştı. Khardan o sunağısadece bir an için gördü, görüşü asker-rahipler tarafından ka-patıldı. Sırtları Khardan'a dönük olan asker-rahipler, dosdoğrukarşıya, şiddetli bir yoğunlukla, ortalarında durmakta olanİmam'a bakıyorlardı. Kimse kaya kapının açıldığını duymamış-tı, ki bu da, onlan büyüleyen, yankılanan ses düşünülürse şa-şırtıcı değildi. Ama sırtlarındaki soğuk hava esintisini hissetme-liydiler ve Khardan kapıyı kapatmak gerektiğinin bir sancıylafarkına vardı. Tünel kapısını -görebildiği kadarıyla kapı bir kezkapandı mı duvarla bir olacaktı- fark etmesini sağlayacak bir

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANnokta bulmaya çalışarak, aceleyle mumla aydınlanan sunakodasına baktı. Ama Auda kapıyı açık bırakmıştı. Bedeviyi Pa-hından tutan Paladin, Khardan'ı girişten epey uzağa çekiştirdi.Sessizce hareket ediyorlardı, büyük odanın neredeyse yarısınıgeçene kadar sırtları duvara değerek ilerlediler. Elbette, diye düşündü Khardan, kan kulaklarında pompa-lanarak, birinin mabetlerine girdiğini keşfetmelerinin bir öne-mi yok. Yine de birkaç dakika içinde biliyor olacaklar ve bubizim çıkışımızı sigortalayacak. "...Sul'ün Gerçeği Quar'da görülür," diyordu İmam. "Dün-ya Tek, Gerçek Tanrıya tapmakta birleşti. Ölümsüzlerin kap-rislerinden ve müdahalelerinden kurtulmuş bir dünya. Bütünfarklılıklann kaldırıldığı, herkesin aynı şekilde düşündüğü veaynı şeye inandığı..." Quar gibi düşündükleri ve inandıklan sürece, diye eklediKhardan içinden. "Huzur içinde, savaşın, artık uğrunda savaşılacak bir şeyolmadığı için, modası geçen bir dünya. Her insanın umursan-dığı ve kimsenin aç kalmayacağı bir dünya." Kölelere bakılıyor ve yararlılıklarına ket vuracağı için açkalmalarına güçbela izin veriliyor. Altından bir zincir yine dezincirdir, tenin üzerinde ne kadar güzel durursa dursun. Khardan, Auda'ya bakmak, Paladin'in buna nasıl tepki ver-diğini görmek için döndü ve birden ibn Jad'ın artık yanındaolmadığını gördü. Gecenin Paladini doğumla kazandığı haklakaranlığa kanşmıştı, onu gözeten ve yönlendiren karanlığa.Khardan tek başınaydı. "İlerleyeceğiz!" diye devam etti Faysal ve Khardan önündeduranlann kafalarının üzerinden rahibin zayıf kollannın teş-vikle havaya kalktığını görebiliyordu. "İlerleyeceğiz ve bu ha-380

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 191: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİberi halkımıza vereceğiz!" Khardan, ibn Jad kendisi konuşamadan darbeyi indirir kor-kusuyla, bu aptallann kör gözlerini açmayı denemek ve insan-larını kurtarmak için son bir girişimde bulunma ihtiyacıylagüdülenerek, hareket etmeye başladı. "Quar'm gözlerinde bütün insanlar kardeştir!" Faysal sesinineredeyse bir bağınşa yükseltmişti. "Eğer öyleyse," diye cevap verdi Khardan, kendi çığlığı du-varlardan yankılanarak, mumlar açık girişten gelen serin ha-vayla titreşirken, "eğer öyleyse, o zaman bunu şafakta ölümemahkum edilmiş kardeşlerini —halkımı- serbest bırakarak ka-nıtla." Kalabalığın arasında solumalar ve bağırışlar dalgalandı. As-ker-rahipler Khardan'ı şaşırtan bir hızla tepki verdiler. Etrafın-dakiler kim olduğunu kavrayana kadar, ona saldırdılar. Kabaeller kollarını kavradı, kılıç sırtına değdi, bir kılıç boğazına da-yanmıştı ve daha son sözlerini söyleyemeden ele geçirilmişti. "İzin verin onu şimdi öldürelim Kutsal Kişi!" Askerlerdenbiri yalvardı. "Tapınağımızı kirletti!" "Hayır," dedi Faysal nazik bir sesle. "Onu tanıyorum. Buadamla daha önce konuşmuştuk. Kendine halkının Kalifi di-yor. Barbar eşkiyaların Kalifi. Yine de kurtuluşu için umut var,herkes için umut olduğu gibi ve bunu ondan esirgemeyece-ğim. Onu bana getirin." Emre şevkle itaat edildi ve Khardan bir kılıç halkasıyla çev-rili olarak İmam'ın ayaklannın dibine fırlatıldı. Yavaş yavaş, Khardan'ın gözleri rahibin ateşli gözleriylekarşılaşmak için yukan çevrilirken, Khardan ayağa kalktı. Buadamla yüz yüze dururdu, ama asker-rahipler omuzlarını bas-tırdığı için aşağıda duruyordu.381

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Evet, beni tanıyorsun," dedi Khardan, ağır ağır soluk ala-rak. "Beni tanıyor ve benden korkuyorsun. Beni öldürmeyeçalışması için bir kadın gönderdin..." Bu kelimeler bir öfke kükremesiyle karşılandı. Bir kılıcınkabzası Khardan'ın ağzına çarptı; acı kafatasına yayıldı. Ser-semlemiş bir halde, yarılmış dudağında tadını aldığı kanı yeretükürdü ve Faysal'ın gözlerine bakmak için, zonklayan kafası-nı kaldırdı. "Gerçek bu," dedi. "Quar böyle hükmedecek. Günışığında tatlı sözler ve geceleri zehirli yüzükler..." Bu kez darbe için hazırlıklıydı ve çenesinin kırılmasını en-gellemek için kafasını münkün olan son dakikada çevirerek,olabildiğince iyi karşıladı. "Yeter!" dedi Faysal, şiddetten gerçekten endişelenmiş gö-rünerek. Narin parmaklarını Khardan'ın kanayan başına koy-du. Dokunuşu sıcak ve kuruydu ve parmakları bedevinin te-ninde bir böceğin bacakları gibi titredi. Hararetle, coşkunluk-la delirmiş gözleri Khardan'ınkilere baktı; rahibin kırılgan be-deninin içindeki ruh öyle kuvvetli ve güçlüydü ki, Kalif tepe-sinde parlayan kızgın güneşte küçüldüğünü, büzüştüğünü his-setti. "Bu adam bize, kardeşlerim, dünyaya çıktığımızda karşıla-şacağımız güçlükleri göstermek için gönderildi. Ama o güçlük-lerin üstesinden geleceğiz." Parmaklar Khardan'a uyuşturanbir duyarlılıkla dokunuyordu. Mum ışığı, acı, gürültü, tütsü ko-kusu görüş alanındaki her şeyin etrafında dönmesine neden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 192: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

olmaya başladı. Sadece rahibin gözlerinin bir noktaya odak-landığını gördü. "Tek, Gerçek Tanrı kim kafir? Adını söyle,önünde eğil ve halkın kurtulsun!"Parmaklar sakinleşti ve okşadı. Faysal zaferden emindi,kendi gücünden ve Tanrısının gücünden emindi. Asker-rahip->382

AKHRAN'IN KAHİNİler bir başka mucize bekleyerek şaşkınlıkla nefeslerini tuttularİmam'in zavallı, geceye kalmış bir ruhu bir diğerinin arkasın-dan ışığa yönelttiğini sayısız defa görmemişler miydi? Khardan'ın sadece Quar'ın adını söylemesi gerekiyordu.Tanrısının hayatını ellerinde tutuyordu. Kalif gözlerini kapadı;cesaret için dua etti. Bir sonraki kelimeleri söylerken, kendisonunu, halkının sonunu getirdiğini biliyordu. Ama Akkran'ıkurtaracaktı. "Tek, Gerçek Tanrı hakkında hiçbir şey bilmiyorum İn>am,"dedi, kelimeler Faysal'ın bastıran parmaklarından yükselvn bjrengeli aşarak geliyorlardı. "Sadece kendi Tanrımı bilirim. Hal-kımın Tanrısı Akhran Hazretlerini. Son nefesimize kadar, adı-nı şereflendireceğiz!" Yüzündeki parmaklar soğuklaştı. Ona bakan gözlerde öfkedeğil, ama acı ve hayal kırıklığı vardı. "Bana bir bıçak Verin!"dedi Faysal yumuşak bir şekilde, elini rahiplerine uzatarak."Ölüm bu adamın ölümlü gözlerini kapatacak ve rul\unungözlerini açacak. Onu sıkı tutun ki bunu süratle yapabiieyjmve ona yersiz acı vermeyeyim." Asker-rahipler Khardan'ın ]^0\.larını kavradılar. Biri başını geriye çekerek boğazını açığa cı_kardı. Khardan savaşmadı. Faydası yoktu. Son bilinçli dü^unce_siyle, sadece onun başarısız olduğu konuda Zohra'nın başarı-ya ulaşması için dua edebilirdi..."Bana bir bıçak verin," diye tekrarladı Faysal. "Buyrun, Efendim," dedi bir ses ve İmam'ın vücudu ;\nidensarsılıp sertleşti, gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldı. Auda bıçağını çekip çıkardı. Faysal dönüp onunla yuz yü-ze geldiğinde, tekrar saplamak için elini kaldırdı. Rahibi]-, CUp-peşinin arkasına gittikçe yayılan bir kan lekesi vardı.383

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Beni öldürecek miydin?" dedi Auda'ya bakarak, gözlerin-de öfke ve korku değil, gerçek bir hayret vardı. "İlk darbeyi Catalus için indirdim," dedi Auda soğukkanlı-lıkla. "Bunu Zhakrin adına indiriyorum." Kabzası bir yılanlasüslenmiş, gümüş hançer, Quar'ın sunağının üstündeki mum-ların ışığında parladı ve İmam'ın göğsüne saplandı. Faysal çığlık atmadı, darbeden kurtulmaya çalışmadı. Kol-larını iki yana savurarak, ölümcül bıçağı vücuduna bir tür ken-dinden geçişle kabul etti. Hançerin kabzası etinden dışarı çık-mıştı. İmam hançeri yakalamaya çalışırken sendeledi ve göz-lerini göğe çevirdi. Kendi kanıyla kıpkırmızı olmuş ellerini duaedercesine kaldıran Faysal umutsuzca konuşmaya çalıştı. "Quar!" Nefesi kesildi ve sunağa doğru fırladı, Tanrısınason secdesini ederek. Şok ve dehşetle felce uğrayan asker-rahipler liderlerininvücuduna baktılar. Ölebilmesi imkansız görünüyordu ve aya-ğa kalkmasını beklediler, bir mucize olmasını beklediler. Siyah

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 193: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

madalyonu boynundan çıkaran Auda onu cesedin üzerine fır-lattı, sonra ileri atılarak Khardan'ı yakaladı. Bedeviyi onu tut-sak edenlerin zayıf kavrayışlarından kurtarmayı başardı vesendeleyerek, öfke dalgası başlamadan önce, onu duvardakikapıya doğru itti. "İmam'ı öldürdüler! İmam öldü!" Uğultu korkunçtu, muci-zelerinin gerçekleşmeyeceğini anladıklannda delice bir çığlığadönüştü. "Öldürün onları!" diye bağırdı biri. "Hayır," diye ba-ğırdı diğerleri, "onları sağ ele geçirin! Onları işkenceciye sak-layın!" Ve bir başka bağırış geldi, "Mahkumları öldürün!İmam'ın kanının bedeli için kafirlerin kanı! Onları hemen öl-dürün! Sabahı beklemeyin!"384

AKHRAN'IN KAHİNİ Bir kılıç Khardan'ın önünde parladı. Kılıcı tutanın suratınavuran Kalif silahı adamın elinden aldı, vücuduna sapladı vedüşmanının ölmesini görmek için bakmadan ilerledi. Kapı ara-lık duruyordu. Kapıya giden yol açıktı. Kimse yolu tutmayı dü-şünmemişti."Bedevi! Arkanda!" diye boğuk bir bağırış duyuldu. Khardan döndü, bir kılıç darbesini tam zamanında engel-lerken Paladin'in yere düştüğünü gördü, bir asker-rahip sırtı-na bir kılıç saplamıştı, bir diğeri de yanma. Khardan vahşice bağırarak rahiplere kılıçla saldırdı ve iki-sini de öldürdü. Diğerleri, korkusuzca, şehit olma ve İmamla-rıyla birlikte ölme özlemiyle, parlayan kılıcının oluşturduğutehlikeyi görmezden geldiler ve onun üzerine atıldılar. Auda'yıyakalayan Khardan, yaralı adamı sağa sola sallayarak, ayağakaldırdı. Kalif göz ucuyla bir rahibin bıçak kaldırdığını gördü. Bıça-ğı fırlatmak için dengeledi, ama, "Onlan öldürmeyin! Cellatbunun bedelini ödemelerini sağlamalı! Bin gün ve geceızdıraplarıyla yaşayacaklar! Onları canlı ele geçirin!" diye bağı-ran bir diğeri tarafından bıçak elinden düşürüldü. Acımasız yüzler Khardan'ın etrafında belirdi. Bıçaklann vı-zıldadığını duydu, parladıklarını gördü ve darbeler ve tekme-ler savurarak, yolunu tünel kapısına doğru santim santim tır-malayarak, dövüşerek açtı ve onları savuşturdu. Bir eli Pala-din'i tutuyordu ve Auda'yı korumak için elinden gelenin eniyisini yaptı, ama aynı anda iki yanda da olamazdı ve adamındudaklarından bir inlemenin daha kaçtığını duydu, vücudu-nun ürperdiğini hissetti. "Sond!" diye bağırdı Khardan umutsuzca, cinin tapınağa gi-remeyeceğini bildiği halde.385

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Sond!" Ateş Khardan'ın kılıcı tutan kolunda, omuzunadoğru yayıldı. Ama tünelin kapısına gelmişti ve güvenliğeulaşmıştı. Derken kapıyı nasıl kapatacağına dair bir fikri olmadığınınumutsuzca farkına vardı. Khardan onları kendini öldürmeyeya da öldürülmeye zorlamak konusunda kararlı bir halde gi-rişte dönmüştü ki, kocaman bir el onu yakaladı ve açıklıktançekti. Sond, Khardan'ı tünele savurdu. Tekrar içeri uzanan cinAuda'yı kavradı ve onu da tünele sürükledi."Şimdi mi?" diye homurdandı Raja.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 194: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Şimdi!" diye bağırdı Sond. Devasa cin, kaya kapıyı güçlü ellerinin bir itişiyle kapadı.Bir itiraz çığlığı, aksi bir ses mekanizmanın işe yaramadığınıgösterdi. Diğer yandan kapıya ağır darbeler indirildiğini duya-biliyorlardı."Ne kadar tutabilirsin?" Khardan'ın nefesi kesildi. "On bin yıl, eğer sahibim isterse!" diye övündü Raja, sırıta-rak."On dakika yeterli olur," dedi Khardan ve acıyla inledi. "Yaralısınız, ya şeydi," dedi Sond endişeyle, Kalif in üzeri-ne eğilerek. "Şu an buna vaktimiz yok!" Khardan cini iterek kendindenuzaklaştırdı ve sendeleyerek ayağa kalktı. "Halkımızı öldüre-cekler! Duydun mu? Onlara ulaşmalı ve..." Öfkelenen kalaba-lığa karşı ne yapmalı? "Onlara ulaşmalıyım," diye ekledi umut-suzluk dolu bir öfkeyle. "Tünelin girişine gidin ve gelen mu-hafızlarla ilgilenin!""Evet, ya şeydi," dedi Sond ve ortadan kayboldu.Khardan, Sond'un kendisini bıraktığı yerde, sırtı tünel du-386

AKHRAN'IN KAHİNİvarına yaslanmış Auda'ya döndü. Paladin'in kaftanının önükanla kaplıydı. Bir elini yan tarafındaki bir yaranın üzerindetutuyordu, parmakları meşale ışığında ıslak ıslak parlıyordu.Khardan yanında diz çöktü. "Gel, çabuk! Muhafızları göndere-cekler..." Auda başını bitkinlikle salladı. "Evet, muhafızları gönderi-yor olacaklar. Acele etmelisin." "Hadi!" dedi Khardan inatla. "Kendini kurtarabilirdin. Benikurtarmak için hayatını tehlikeye attın. Yemin olsun olmasın,sana borçluyum..." Kolunu Paladin'in sırtına koyan Kalif kanınkolağzını ânında ıslattığını hissetti.Anlayan Khardan yavaşça ayağa kaktı."Daha ileri gidemem," dedi Auda. "Bırak beni, bedevi. Ba-na hiçbir şey borçlu değilsin. Sen" -öksürdü, ağzından bir kır-mızılık boşandı- "halkını kurtarmalısın."Khardan tereddüt etti. "Git!" Paladin kaşlarını çattı. "Neden kalıyorsun? Yeminimizfesh edildi.""Hiçbir erkek tek başına ölmemeli," dedi Khardan.Auda ibn Jad ona baktı ve gülümsedi. "Yalnız değilim. Tan-rım benimle." Gözleri kapandı, duvara doğru çöktü -öldü mü bayıldı mıKhardan söyleyemezdi. Paladin'e baktı, düşünceleri, acının,kaybın ve bu kötü adamın ölümüne yas tutmakla yanlış yap-tığının bilgisiyle karmakarışıktı. Onunki için kendi hayatınıveren bu adam için. Kalif, sırtını kapıya vermiş, kollarını göğsünde kavuştur-muş, tünele bir dağ düşürülmüş gibi kıpırdatılamaz ve aman-sız olan Raja'ya döndü. "Onu canlı ele geçirmediklerindenemin ol," diye emretti Khardan. "Sonra güvenle ayrılabileceği-387

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANne hükmeder hükmetmez gel. Sana ihtiyacım olacak." "Evet, ya şeydi," dedi Raja, yüzü sertti. Eli palasının üzeri-ne kapandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 195: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Dönüp görünüşe göre bilinçsiz olan Paladin'e son bir şaş-kın, üzgün bakış atan Kalif tünelden aşağı koştu. Auda ibn Jad gözlerini açtı ve bedevinin arkasından baktı."Bir çok güzel oğul..." dedi Paladin yumuşak bir sesle ve öldü.388

ıo Bedevi kabilelerinin genç erkekleri zindandaki hücrelerin-den, beklenmedik özgürlüklerine karşı gözlerini sersemliklekırpıştırarak çıktılar. Annelerinin, kız kardeşlerinin ve karıları-nın küçük gözetleme binasına doluşmakta olduklarını görme-nin şaşkınlığıyla gözleri kocaman açıldı. Kalabalığın gürültü-süyle kesilen anlık bir neşe yaşadılar. Karanlık bir gökyüzün-de güneşin parlaması gibi bir korku, gümüş ayın üzerinde sa-lınıyordu, adeta Tanrılar bu manzarayı kaçırmamak için bir gö-zetleme ışığı çevirmişlerdi. "Fedj, git ne olduğuna bak," emrini verdi Zohra. Cin sözdinleyerek gidiverdi ve Hranaların Prensesi endişeyle bükül-dü, cinin dönüşünü korku ve sabırsızlıkla beklerken parmak-larındaki yüzükleri çekiştirdi. Derinlerinde sebebini biliyordu,seslerin öfkeyle ulumasının ve acıyla inlemesinin nedenini bi-liyordu. Ama cini vurdumduymaz bir şekilde bekledi ve kalbi-nin her atışıyla Akhran'a yanılmış olması için dua etti. "Prenses!" diye bağırdı Fedj, hücre bloğunu sarsan bir pat-lamayla belirerek. "İmam ölmüş! Öldürülmüş!" "Ölmüş!" Burada toplanmış olanlardan tezahürat gelmedi.Sadece solmuş yüzler ve korkmuş gözler. Bunun onlar için neanlama geldiğini biliyorlardı. Anneler kollarıyla bebeklerini, MARGARET WEIS & TRACY HICKMANağabeyler kız kardeşlerini tuttular, kocalar eşlerini kavradılar. Fedj korkularını yüksek sesle dile getirdi. "Faysal, Quar'mTapınağında suikaste uğramış ve şimdi asker-rahipleri intikam-larını halkımızdan almak için geliyorlar." "Ya yapanlar," dedi Zohra, ince, gergin bir sesle. "Onlarane olmuş?" "Kalabalık birkaç dakika içinde burada olacak Prenses!"dedi Fedj ısrarla, yüzü terle parlıyordu. "Savunmaya hazır-lan..." "İmam'ı öldürenlerden ne haber?" diye ısrar etti Zohra so-ğuk bir sesle. "Fedj iç geçirdi ve başını iki yana salladı. Bu haberi söyle-mek istememişti. "Rahipler kalabalığa bu işten sorumlu olaniki adamın ele geçirildiğini ve öldürüldüğünü bağırıyorlar." "Ah!" Faysal'ı öldüren bıçak Mathew'un kalbine saplanmışolabilirdi. Ellerini kavrayarak, cine, ölümsüzden söylediklerinigeri alması için yalvanrmış gibi baktı. Zohra içinde bir şeyin öldüğünü, bu âna kadar yaşadığınıbilmediği bir şeyin öldüğünü hissetti. İlk düşüncesi, gelmekteolduğunu bildiği dehşetle yüzleşmektense ölme isteği oldu.kendi cesaretiyle o kadar gurur duyan Hrana Prensesi koruyu-cusunu kurtların parçaladığı vücudunun ötesindeki karanlıktaduran, meleyen yeni doğmuş bir kuzu bir kadar korkmuş vekayıptı.Hrana Prensesi.Öldü ve artık insanlarımızdan ben sorumluyum. Bilgi içindeki boşlukla birlikte uyandı. Zohra şimdiden ye-ri döven ayak seslerini duyabiliyordu. Hapishane muhafızı ka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 196: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

labalığın gelişine karşı tetikteydi. Muhafızlar arasında kargaşa,belki panik çıkabilirdi, çünkü bir kalabalık onları parçalarına390

AKHRAN'IN KAHİNİayırmadan önce mahkumla tutsak eden arasındaki farkı ayırtetmekle vakit harcamayabilirdi. "Akhran'ın halkı, beni dinleyin!" Zohra sesini yükseltti veacıyla kararmış cesaret tınısı insanlannın dikkatini çekti. "Ka-labalık bizi Quar adına öldürmeye geliyor. Umut var, ama sa-dece tek kişi gibi düşünür ve hareket edersek. Beyler, kadın-larınız yaşamlarınızı ellerinde tutuyorlar. Bu büyü zamanı, kı-lıç değil, gerçekten kılıcınız olsaydı bile. Kadınlarınızı dinle-yin, dediklerine uyun. Hayatınız ve sevdiklerinizin hayatı bu-na bağlı!" Mathew'u yakaladı ve genç adamı ileri savurdu. Mathew'unpeçesi açılmıştı; kızıl saçları meşale ışığında alev gibi parlıyor-du. Hâlâ kadın kıyafetleri giymiş haliyle gülünç bir manzaraoluştuaıyor olabilirdi, ama Zohra'nmki kadar büyük kaybı vesorumluluk duygusu ona, çoklarının ona büyük bir saygıyladavranmasına neden olan bir asalet ve güç veriyordu. "Bu andan itibaren -ülkesinde kudretli bir büyücü olan-Mat-hew sizin lideriniz. Size" -Zohra titrek bir nefes aldı amasesi titremeksizin konuştu- "Khardan'ın adıyla geliyor. OnaKalif e itaat edeceğiniz gibi itaat edin. Fedj, Usti." Cinleri çağır-dı. "Kapının açılmasına bakmaya gidin." Cinler yerlere kadar eğilerek selam verdiler ve bu şüphele-

ri olan çok kişiyi etkiledi. Ruhen yıkılmadan ve ne kadar zayıf ve korkmuş olduğunubelli etmeden, tek kelime daha edemeyeceğinden korkanZohra döndü ve süratle, gözetleme binasından avluya yürüdü.Erkeklerin hoşnutsuzlukla kaşlannı çattıklarını görmüştü, amatartışmak ve ikna etmek için kaybedecek zamanı yoktu. Arka-sında, kadınların acele, kırık fısıltılarla açıklayan -ya da açık-lamaya çalışan- seslerini duyabiliyordu. Erkeklerin onlarla bir-391

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANlikte gelmesini umuyor, bunun için dua ediyordu. Şu andabaşka seçenekleri yoktu. Birkaç kişinin hücre bloğundaki mu-hafızlardan almayı başardıkları dışında silahları yoktu. Büyübaşladı mı, diye umdu Zohra, işlediğini görecek ve böylece ih-tiyaç duyulanı yapacaklardı. Mathew'un kadınlara birkaç kelime ettiğini duydu. Fazladeğil -fazla laf edecek vakit yoktu ve yapmak zorunda olduk-ları şeyi zaten biliyorlardı. Kalabalığın çığlık ve bağırışlan yak-laşıyordu. Yüksek kapılann ötesine bakınca, Zohra meşalele-rinin ışığının gökten yansıdığını görebiliyordu. Komutan maz-gallı siperlerdeydi, önce bir uca, sonra diğerine koşturuyor,adamlarını amaçsız bir düzensizlik içinde koşuşturan çelişkiliemirler yağdırıyordu. Ara sıra, kendi şahsi vahşet planlarınınkaybına hayıflanan komutanın yaklaşan kalabalığa yumruğu-nu salladığı görülüyordu. Ama bütün bunlara rağmen, Zohraonlara kapılan açacağını biliyordu. Hazır olacağız. Akhran'a dua et, Sul'e dua et, Mat-hew'uno garip Tanrısına dua et de işe yarasın! Kadınlar, kaftanları ve peçeleri içinde biçimsiz figürler ola-rak terlikli ayaklarıyla sessizce hareket ederek hapishaneden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 197: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

dışarı aktılar. Az sayıdaki erkekleri ve oğullan arkalarından ge-liyordu. Sert, meydan okuyan ve kuşkular taşıyan bir halde,prenseslerine onu anladıkları ya da onunla aynı fikirde olduk-ları için değil, komutadaki kişiyi izleme alışkanlığında olduk-larından itaat ediyorlardı. Bedeviler uzun asırlar boyuncaşeyhlerine boyun eğmeye rıza gösterdikleri için hayatta kal-mışlardı. İnsanlar, prenseslerinde boyun eğmeye alışık olduk-ları otoriteyi görüyorlardı. Zohra koluna dokunulunca başını çevirdi. Mathew fark et-tirmeden gelip yanında durmuştu. Genç büyücü çok solgun-392

AKHRAN'IN KAHİNİdu ve gözlerinin altında koyu gölgeler vardı, ama sakin ve ses-sizce, kendinden emin görünüyordu. Zohra'yla etkili bir şekil-de bakıştılar -içsel, burkan bir acı ve hepsi buydu. Daha faz-lası için zaman yoktu. Ayrıldılar, Zohra kendilerini Mathew'undediği gibi sıralara ayıran kadınların ortasındaki yerine gitti.Büyücü başlanndaki yerini aldı. Her kadın, çocuklarını ve erkeklerini etrafında toplayarakhapishane avlusunun zemininde diz çöktü. Her birinin önün-de akşam yemeğinden ayrılmış bir bardak değerli su duruyor-du. Eller orayı burayı yokluyor, her birinin öğleden sonrayızahmetle kopyalamakla geçirdiği, kelimeleri üzerine bulabil-dikleri tek mürekkeple -kendi kanlarıyla- kabaca yazdıklarıparşömenleri çıkarıyordu. Muhafızlar bu girişimle eğlenmişler-di, anlamamışlar ve kafiAefm vasiyetlerini yazdıklarına dairkaba şakalar yapmışlardı. Her kadın parşömeni bardağın üzerinde Mathew'un onlaraöğretmiş olduğu gibi tutuyordu. Hepsi konsantre olmaya, yak-laşan dehşetlerin sesine kulaklarını tıkamaya çalışıyordu, amazordu ve bazıları için imkansızdı. Boğuk bir hıçkırık ve bir ka-dının bir kız kardeşi sakinleştiren mırıltısı ve ona cesaretinitekrar toplamasını söylemesi çalındı Mathew'un kulağına. Oda ölümün yaklaştığını duyuyordu ve kendi korkusuzluğun-dan endişeleniyordu. Cevabı biliyordu. Bir kez daha, Sul'ün rahatlatıcı kollanylakorunuyordu. Kendi suyunun önünde duran Mathew büyünün sözlerinisöylemeye başladı. Kadınlar onu duyabilsinler ve zor telaffu-zu hatırlasınlar diye yüksek sesle söylüyordu. Sakin sesi, üzer-lerine gelmekte olan çığlıklar atan asker-rahiplerin seslerinibastırsın diye yüksek sesle söylüyordu.393

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Kadınların kelimeleri onun arkasından tekrar ettikleriniduydu, başlangıçta yavaşça ve titrek seslerle, sonra güven ka-zandıkça daha da yüksek sesle. Mathew sözleri üç kez söyledi ve üçüncü okumada parşö-menindeki kelimeler kıvrılmaya, sürünmeye başladılar ve su-ya yuvarlandılar. Onu izleyenlerin boğazlarındaki ani durak-samadan, aynı olgunun avludaki en azından çoğu kadının ba-şına geldiğini söyleyebilirdi. Elbette başarısız olanlar çıkacak-tı; ama Mathew başarılı olanların sayısının, sisin hepsini sara-cağı ve düşmanlarının arasından zarar görmeden geçmelerineizin verecek kadar çok olacağına güveniyordu. Kelimeler bardağa yuvarlandılar, su fokurdamaya ve kay-namaya başladı ve sonra, yavaş yavaş, yılankavi bir bulut yük-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 198: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

seldi. Mathew avluya baktı. Tezahüratın ve yaklaşan ayaklarınkoşmaya başladıklannı gösteren sesler ona hapishanenin kala-balığın görüş alanına girdiğini söyledi. Genç büyücü dönme-di, insanlarıyla yüz yüze durmaya ve okumaya devam etti —bü-yüyü işletmeye devam etmek kadar zihinlerini kelmelerin ra-hatlatıcı akışıyla meşgul etmek için de. Çünkü artık yüzlercesis kıvrılışının havaya yükseldiğini görebiliyordu. Erkeklerinboğuk şaşkınlık ve korku mırıltılarının, içinde bulunduklarıtehlikeyi anlamadıklarından annelerinin gerçekleştirdiği bü-yüyle büyülenmiş çocukların neşeli çığhklanyla karıştığınıduydu. Sisi Mathevv'un bardağından döne döne yükseldi ve ayak-larından başlayarak, etrafında dost canlısı bir yılan gibi dola-nıp bükülerek etrafını çevirdi. Kadınlara da aynı şeyi yapıyor, onlan ve yakınlarında du-ranları çevreliyor, onlan Sul'ün koruyucu halkalarına çekiyor-du. Sesleri sarmalıyor, eziyor ve kalabalığın korkutucu bağırış-394

AKHRAN'IN KAHİNİlarını zararsızlaştırıyordu. Bedeviler korkularından uzaklaştılarve bir araya toplandılar, sis etraflarında daha yoğun ve kesifbir hal aldı. Sis bulutu şişiyor ve Mathew'u şaşırtan bir hızla yayılıyor-du. Her kadını ve yakınında tuttuklarını kaplarsa şanslı olacak-larını düşünmüştü. Ama sis -ay ışığında ürkütücü bir beyazlık-la parlayarak- avluda Mathew'un, sanki bir şey arıyormuş veamacına ulaşmadan tatmin olmayacakmış gibi, bir tür amaç ol-duğuna yemin edebileceği bir şeyle sürükleniyordu. Keskin bir şüphe dikeni Mathew'un tatmininde bir delikaçtı. Kitapta kırmızı mürekkeple açıkça yazılmış vıyarıyı tekrargördü. Çok sayıda büyücü bu büyüye çok korkunç koşullar sözkonusu olmadıkça asla başvurmamalıdır. Ve birdenbire onutakip eden kelimeleri hatırladı, ülkesinde konudışı, neredeysegülünç sayılabilecek kelimeleri:Bol miktarda su kaynağı olduğundan emin olun.Mathew anladı. Ne yaratmış olduğunu anladı, uyarının ne-den yapıldığını anladı. Açıkça ve korkuyla neyin olması gerek-tiğini öngördü, ama bunu durdurabilmesinin yolu yoktu. Büyülü sis yerde süründü -zayıf, uzun, kıvrılan parmakla-rı olan narin beyaz kollar. Hapishane muhafızlarından bazıla-rı kaçışmışlardı. Diğerleri duvardan atlamış ve bir nedenle, kı-mıldamayan -arkasına, görünmez bir Usti'nin hacmi yaslan-mışken- kapıları iterek açmaya çalışıyorlardı. Komutanları yu-karılarındaki siperlerde duruyor, muhafızlannı yavaşlıkları yü-zünden haşlıyor ve kalabalığa gururla buradan onun sorumluolduğunu bağırıyordu. Asker-rahipler tarafından yönlendirilen kalabalık onu gör-mezden geldi. Duvarlara hücum ettiler, önde olanlar arkadak-ilerin sıkıştırmasıyla oluşan ağırlığın altında ezildiler ve kapıla-395

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANn açma çabasıyla, ahşap kapılara atıldılar. Hâlâ bağırmakta olan komutan kimsenin onu dinlemediğive bu bölgeden ayrılmanın doğru olabileceği gibi belirsiz birizlenim edinmeye başlıyordu ki, muhafızlarından birinin kor-kulu çığlığı, dönüp avluya dışarı uğramış gözlerle bakmasınaneden oldu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 199: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Mahkumları gitmişti! Gökten düşmüş ve onlan yutmuş gibigörünen bir bulutta ortadan kaybolmuşlardı. Komutan bunainanamıyordu. Kıvrılıp bükülen sise baktı, ama hiçbir hayatbelirtisi duyamıyor, göremiyordu. Komutanın tombul vücududişleri kafasında takırdayana kadar sallandı. Zihninde bu in-sanların Tanrısının onları kurtarmaya geldiği konusunda hiçbirşüphe yoktu ve herkes Akhran'm intikamcı, gazap dolu birTanrı olduğunu bilirdi. Kalabalık hâlâ kapılara hücum ediyor-du; ahşap kapılar kendilerini zorlayan yüzlerce kişinin ağırlığıaltında parçalanmaya ve çatırdamaya başlamıştı. Avludaki muhafızlar hassas parmaklan kendilerine uzanı-yormuş gibi görünen sise korkuyla bakıyorlardı. Sul'ün büyü-sünden neredeyse muhafızlar kadar korkmuş görünen Usti veFedj, görevlerini bırakmış, birbirlerine savunmasızca bakıyor-lardı. Muhafızlar çılgınca kapılan açmaya çalışıyorlardı -bu la-netli sisin yanında bir insan kalabalığı dehşet uyandırmıyordu.Ama kalabalığın aksi yönde iterek kapılarda oluşturduğu bas-kı kapıların sımsıkı kapalı kalmasına neden oluyordu. Muha-fızlar kaçamıyorlardı ve ilk sürgünlerin ayaklarının etrafına sa-rıldığını dili tutulmuş bir dehşetle seyredebiliyorlardı sadece. Çığlıkları kalabalığın sesini ıslık çıkaran bir kılıç gibi kesi-yordu, öyle berbattı ki hapishane duvarlarının ötesinde kaniçin haykıran en fanatikleri bile suup dinledi.Duvarın tepesindeki komutan sisin, bağıran adamlarının396

AKHRAN'IN KAHİNİayaklannın ve gövdelerinin etrafına dolandığını gördü, parlakbeyazdan kavrayan parmaklarla sarıldıklarını gördü. Çığlıklardindi, kuru fılsıtılara dönüştü. Sis yükseldi ve eskisinden deyoğun bir şekilde yükselerek ilerledi.Kapının önünde yerde bir yığın toz duruyordu.Bol miktarda su kaynağı! Bir büyücü, bu büyüyü derin kuyuları ve nemli havası olanbir ülkede yapar ve bulutunun içinde, büyü etrafından suyuçekerken, güvenle yolculuk eder. Bir çok büyücü büyüyü bir-likte gerçekleştirir ve aynı şey olur, gücün çok daha büyük ol-ması, büyünün çok daha kuvvetli olması ve daha fazla su ge-rektirmesi dışında. Sulu yeşilliklerin, devasa ağaçların, yeşil çi-menlerin ve yoğun yaprağın olduğu bir ülkede, çağlayan de-relerin ve köpüren nehirlerin olduğu bir ülkede, yağmurla ka-rın olduğu bir ülkede -büyünün ihtiyacı olan bütün su vardır. Ama büyüyü kurak bir ülkede gerçekleştirdiğinizde, suyunkıymetli damlalarla ölçüldüğü bir kum ve kaya ülkesinde, bü-yü çatlar ve kendini sürdürmekten aciz hale gelir, bulabildiğiher kaynaktan hayat emmeye başlar. Mathew muhafızlann düştüklerini gördü, çığlıklannı duy-du. Komutanın sisin kıvnlan parmaklarından sakınmak içinduvar boyunca dehşet çılgınlığıyla ileri geri koştuğunu, sonun-da onlara korkunç, çağıldayan bir feryatla kurban olduğunugördü. Mathew büyünün kapının ahşabındaki az miktardakisuyu çekmesini izledi, direklerin sallanıp büküldüğünü gördü.Kalabalığın neşeli bağırışlannın şaşkınlık çığlıklarına dönüştü-ğünü duydu ve sise karışanların ilk,.iniltilerini duydu, canları-nın vücutlanndan emildiğini hissederken attıkları korkunç çığ-lıkları.397

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 200: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Bir kişiyi öldürmüş olmanın ızdırabım çeken o, şimdi yüz-lerin ölümünün sorumlusu olacaktı!Zohra yanında ona tu tünüyordu. "Mat-hew!" Gözleri sisin arasından parıldadı. "Yaptık! Önü-

müzde kaçıyorlar!" Bilmiyordu. Görmemiş ya da gördüyse bile kavramamıştı.Ya da belki umursamıyordu. Ne de olsa, diye hatırlamaya zor-ladı kendini Mathew, kalabalık onun halkı için şimdi kendile-rinin kurbanı oldukları kadar korkunç bir ölüm tasarlamıştı.Bunu düşünmek, buna konsantre olmak zomnda kaldı, yoksaçıldırırdı. Zohra insanlarını ileriye yöneltti. Büyüyle çevrili sisten çık-mamak için yavaşça hareket eden bedeviler kurumuş hapisha-ne kapılarından sakin bir şekilde dışarı yürüdüler, düşmanla-rının tozunu ayaklannın altında çiğnediler. Beslendikçe güçle-nen sis etraflarında şişti -gümüşümsü, ölümcül bir bulut Kichşehrinin sokaklarından aşağı yuvarlanıyordu.398

II

Sond'dan tünelin çıkışının korunduğu konusunda uyarı al-madığından Khardan açık kapıdan Amir'in zevk bahçesinedikkatsizce fırladı. Miğferli ve zırhlı bir asker tarafından yolukesildi Kalif in, askerin kınından çıkanlmış kılıcı ay ışığındaparıl panl parlıyordu. Yakında duran cine acı, sitem dolu birbakış atan Khardan kan lekeli silahını saldırmak için kaldırdı."Ya şeydi," dedi Sond sessizce, "kardeşin."Kılıcını indiren Khardan baktı. Genç adam miğferini yavaşça çıkardı ve taşla kaplı yoladüşsün diye bıraktı, miğfer takırdadı ve bir çalılığın altına yu-varlandı. Yüzünü saklamış olan miğferi olmadan Khardan, er-kek kardeşinin hatlarını seçebiliyordu, ama ancak bu kadan-nı. Diğer bütün yönlerden, bu uzun boylu, savaş yaralan taşı-yan genç savaşçı Kalif için bir yabancıydı. Ve Ahmet miğferini çıkarıp attığı halde, kılıcını dengede vehazırda tutuyordu. "Senin olduğunu biliyordum," dedi ifadesiz bir sesle, göz-leri solgun yüzünde gölgeler yaratıyordu. "İmam'ın öldürüldü-ğünü duyduğumda bunu yapanın sen olduğunu anladım ve

seni nerede bulacağımı bildim. Diğer muhafızlar tapınağa koş-tular ama ben..." MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Ahmet," dedi Khardan kuru dudaklarını en az onlar kadarkuru diliyle nemlendirmeye çalışarak, "rahipler insanlarımızıöldürmeye gittiler!"Genç asker başını salladı. "Evet," dedi ve başka laf etmedi. Khardan öfkeli bağırışları ve silahların çarpıştığını duyabi-liyordu. Sond'a hızlı bir bakış attı, Sond omuzlarını savunma-sızca silkerken sanki, "Size memnuniyetle itaat ederim, ya şey-di, ama ne yapmamı isteyeceksiniz?" diye yalvarıyordu. Cini kalabalığın üzerine gönderebilirim, diye düşündüKhardan çılgınca, ama o fanatikleri durdurmak için bir ifrit or-dusuna ihtiyaç vardı. Sond'a onu nakletmesini, bu yerdenuzaklaştırmasını emredebilirdi. Ama ya kardeşi? Ahmet de hal-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 201: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

kından biriydi, daha önemsiz değildi. Onu sonsuza dek, tama-men kaybetmek zorunda mıydı?"Benimle gel!" Khardan bir elini uzattı. "Dövüşürüz..." "Hayır!" Ahmet ileri uzatılmış ele baktı ve Khardan elininkanla kaplı olduğunu gördü. Kendi kanı, Auda'nınki, İmam'ın-ki... Genç askerin kelimeleri boğazında boğuk bir şekilde yan-kılandı. "Hayır!" diye tekrarladı ve hava soğuk olduğu halde,Khardan kardeşinin yüzünde terin parladığını gördü. Ahmet,sarayın yüksek duvarlarından başka hiçbir şey görülemediğihalde, arkasına, hapishaneye doğm baktı, artık gözlerindekorku vardı ve şimdiyi değil, geçmişi gördüğü açıktı. "Yapabi-leceğin hiçbir şey yok! Yapabileceğim hiçbir şey yok! Hiçbirşey!""Ahmet," dedi Khardan umutsuzca, "annen o kampta!" "Belki." Genç adam, yüzü gerilmiş olduğu halde omuz silk-meye çalıştı ve kalabalığın ulumaları yükseldikçe ve vahşileş-tikçe, ter elmacıkkemiklerinden aşağı süzüldü. "Belki çoktanölmüştür. Aylardır onu ne gördüm ne de ondan haber aldım."400

AKHRAN'IN KAHİNİ "Pekala o zaman kardeşim," dedi Khardan soğuk bir ifa-deyle. "Ben gidiyorum. Beni durdurmak istiyorsan, beni öldür-meye hazırlansan iyi edersin, bunun tek yolu..." Korkunun kararttığı gözleri ona çevrildi ve kabus görüntü-sü yavaşça geri çekildi. Bir kez daha soğuktular ve duyguları-nı ele vermiyorlardı. Ahmet savaş pozisyonu aldı. Şimdidensertleşen yaralı omzu acıyla sızlayan Khardan da aynını yaptı.Bir karşılaşma bile olmayacaktı. Kalif gücünün çekildiğini his-setti. Devam etmesini sağlayan tek şey halkı için duyduğu kor-kuydu ve bu itici bir şey olmaktan ziyade bir engeldi, çünküdikkatinin dağıldığını hissediyordu. Konsantre olamıyordu.Bakışlarının hapishane tarafına yönelmesine engel olamıyorduve bu yüzden kardeşinin ilk hücumunu neredeyse kaçırdı. Kı-lıçtan parlayan ay ışığı, Ahmet'in ayağının bir taşa zamanındatakılması ve dehşete düşerek ikisinin araşma sıçrayan cinintepkisi Khardan'ı kurtardı. "Yetseydi. Siz kardeşsiniz!" dedi Sond, palayla kılıcın çıplakağızlarını ezici elleriyle yakalayıp ikisini birbirinden uzakta tu-tarak. "Tamının adıyla..." "Bana Tanrı vaazı verme! Tanrılar adına yapılan şeyleri gör-düm!" diye bağırdı Ahmet gözü dönmüş bir halde, silahını ci-nin elinden kurtarmaya çalışarak. Ham maden cevherini dağaişlendiği yerden çıkarmaya çalışıyor da olabilirdi. "Tanrı falanyok. Bütün bunlar insanın hırsı için bir bahane sadece!" "O zaman Sond'u nasıl açıklarsın? Bir ölümsüzü?" diye ba-ğırdı Khardan kızgınlıkla. Sesten, kalabalığın hapishaneye var-dığını anlıyordu. "Sond ölümsüz olduğuna inanarak kendini aldatıyor," diyekarşılık verdi Ahmet. "Bak, kanıyor!" Doğruydu; kılıçlarındünyasal etine girdiği yerden cinin kolunun aşağısına kan akı-401

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANyordu. "Tıpkı biz ölümlülerin ölümsüz varlıklann varolduğukonusunda kandırdığımız gibi!" Khardan'ın işi bitmişti. Geri çekilerek kılıcın kabzasını salı-verdi ve kılıç cinin kanlanmış elinden düştü. "Sond, beni..." Bir patlama yeri sarstı; tünelden bir hava akımı çıktı, ardın-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 202: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

dan bir gümbürtü ve bir başka uçan kaya ve enkaz patlamasıizledi bunu. Öksüren ve nefesi tıkanan iki kardeş toz bulutla-rı arasından tünel girişine baktıklarında enkazdan, tozla kaplıve ellerini hoşnutlukla ovuşturmakta olan Raja çıktı. "O yönden takip edilmekten korkmanıza gerek yok, yaşeydi," dedi cin, Khardan'a selam vererek. "Ve," diye eklediRaja daha ciddi ve ağırbaşlı bir şekilde, "içerde yatan için uy-gun bir türbe. Artık onu sadece ölüm bulabilecek." "Tanrısı onunla olsun," diye karşılık verdi Khardan güçlük-le. Ahmet'e bakmadı -genç adama sırtını döndü eğer kardeşiisterse kendini hedef haline getirerek- kılıcını almak için eğil-di. "Sond, sen ve Raja benimle gelin..." Kafasını daha iyi duymak için kaldırarak konuşmayı bırak-tı. Kalabalığın sesi değişmişti -artık tehditkar değil, tehdit al-tında gibiydi."Bu da ne?" diye sordu Khardan şaşırmış halde. "Büyük bir büyü yapılıyor, ya şeydi," dedi Sond huşu için-de. "Sanki bizzat Sul bu şehre girmiş gibi!" İçinde umut canlı olan Khardan bahçedeki patika boyun-ca, duvardaki açıklığa yönelerek koştu. Kardeşini beklememiş-ti, uzun süre arkasından gelen ayak seslerini fark etmemişti vesonra -büyük ama dile getirilmeyen bir rahatlamayla- çizmeliayak seslerinin arkasından geldiklerini duydu."Bu taraftan," dedi Ahmet, Khardan, ayışığıyla aydınlanan402

AKHRAN'IN KAHİNİbahçede, heyecandan ve kafa karışıklığından yanlış yolu seçe-cekken. Birlikte dikenli çalının üzerinde bulunduğu, yana çe-kilebilen ve duvardaki kayan paneli ortaya çıkaran platformunolduğu yere geldiler. Khardan deliğin açık olduğunu şaşkınlıkve korkuyla fark etti. O ve Auda içeri girdiklerinde kör dilen-cinin kapıyı kapatmış olduğuna yemin edebilirdi. Khardan ih-tiyatla adımlarını yavaşlattı. Ancak Ahmet öne sıçradı ve soka-ğa çıktı, Khardan'a onu izlemesini işaret ediyordu. "Yol temiz ye şeydi," dedi Sond, boyunu on metre kadaryükselterek kapının üzerinden baktı. "Sokaktaki dilenciyi say-mazsak boş." "Ya hapishane?" diye ısrar etti Khardan, dışarı çıkıp sokak-ta bağdaş kurmuş rahat rahat oturmakta olan yaşlı adamın ya-nında durduğunda. "Sokak bir... şişen bir sisle kaplı ya şeydi" dedi Sond göz-leri endişeyle büyümüştü. "Bütün asırlarım boyunca böyle birşey görmedim!" "Bir daha da görmeyeceksin!" diyerek kesik kesik güldü di-lenci. Khardan koşmaya başladı, ama bir el kaftanını kavradı veonu öyle bir güçle çekti ki neredeyse ayaklan yerden kesildi.Ahmet olduğunu düşünüp öfkeyle dönen Kalif kendini ay ışı-ğında korkunç bir pırıltıyla parlamakta olan süt gibi beyazgözlere bakarken buldu. Kemikli, cılız bir el yukarı uzanmış,kumaşı kavramıştı. "Yaklaşırsan bu ölümün olur, çünkü sis içindekileri koaısada, dışardakileri öldürüyor. Bak! Bak! Geliyor!" Kör gözler bunu nasıl gördüler Khardan asla bilemeyecek-ti, ama sokağın sonunda, pazarın kepenkli tezgahları arasındakıvrıla kıvrıla giden, uzun beyaz sürgünler taş zeminde sürü-403

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 203: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANnüyor, dokundukları her şeyi susuzlukla yalıyordu. Tezgahlarbir bir şangırtıyla düştüler, ahşabın içindeki azıcık nem emilipkumyordu. Ne olduğunu görmek için sokağa fırlayan biradam gümüşsü beyaz ellere yakalandı, vücudunun suyu yı-kanma günündeki bir kumaşmış gibi sıkılıp alındı. Sis hızlıilerliyor, arkasında sadece dakikalar önce yaşayan et ve kanolan bir toz kümesi bırakıyordu. Khardan gözleri yaklaşan, kıvrılan sise şaşkınlık ve dehşet-le sabitlenmiş halde geri çekilmeye davrandı. "Kaçmalıyız!" "Kaçış yok," dedi kör dilenci tuhaf bir tatminle, "taş duvar-lar arkasına sığınanlar dışındakilere. Ve kalbi büyüyü gerçek-leştirenlerle bir olanlar dışında. Çabuk, yanıma oturun!" Yaşlıadam Khardan'ı sert bir şekilde çekti. "Yanıma otur ve dudak-larına kalbindeki birinin adını taşı, o sisin içinde güvenle iler-leyen ve seni düşünen birinin adını!" "Sond, doğruyu mu söylüyor?" diye sorguladı Khardan,gözlerini kayan, ölümcül sisten alamayarak. "Bence bu sizin tek umudunuz ya şeydi," dedi cin. "Benhiçbir şey yapamam. Bu Sul işi." Gözlerini kocaman açmış,yutkunan ve başıyla onaylayan Raja'ya huzursuzlukla baktı."Aslında, sizden şu an için ayrılacağız ya şeydi. Sul gittiktensonra geri geleceğiz!" "Sond!" Khardan korku ve kızgınlıkla bağırdı, ama cinlerortadan kaybolmuşlardı."Çabuk!" diye bağırdı yaşlı adam, bedeviyi aşağıya çekerek. Sis neredeyse üzerindeydi. Khardan, Ahmet'in yaşlı adamınyanında çömeldiğini gördü. Kardeşinin yüzü sararmıştı. "İsim!" dedi dilenci ısrarla, tiz bir sesle. "Bir isim söyleyin,eğer kalbinizde biri varsa ve dua edin de o da sizi düşünüyorolsun!"404

AKHRAN'IN KAHİNİ Khardan kavrulmuş dudaklarını yaladı. "Zohra," diye mırıl-dandı. Sis, nemle yüklü vücutları görmüş gibi, onlara doğruyöneldi. "Zohra!" diye tekrarladı ve seyretmekten aciz, isteme-yerek gözlerini kapadı. Yaşlı adamın da Zohra'nın adını mırıl-dandığını duyabiliyordu ve -irkilerek- dilencinin duvarı açmakarşılığında o ismi öğrenmekte nasıl da ısrar etmiş olduğunuhatırladı. Yanında, Ahmet boğazında bir hıçkırıkla annesininadını fısıldıyordu. Yerin epey altına kazılmış bir mağara soğuğu, kemikleriniiliklerine kadar dondurarak bedevinin ayak bileklerini sıkıcakavradı. Acı yoğundu ve kendini çığlık atmaktan alıkoymakiçin bütün yapabileceği buydu. Hararetle, ismi defalarca tek-rarladı ve bununla birlikte gözlerinin önünde Zohra'nın haya-li belirdi, burnuna yaseminin hafif kokusu geldi. Onun çöldeatını sürdüğünü, rüzgarın yüz maskesini koparıp aldığını, si-yah saçlannı arkaya savurduğunu gördü -gururlu, muzaffera-ne bir tavır. Onu düğün yataklarında gördü, elinde bıçakla,gözleri zaferle parlıyordu ve etinde kendisinin açtığı yarayı iyi-leştirirken parmaklannm hafif, nazik dokunuşunu hissetti."Geçiyor," dedi dilenci derin bir iç çekişle. Khardan gözlerini açtı, etrafına baktığında sisin geri çekil-mekte olduğunu gördü, sanki muazzam bir nefes alışıyla so-kaktan gerisin geri emilmişti. Şehre uğursuz bir sessizlik çöktü. "Halkın güvende, at ve ölüm kokan adam," dedi dilenci,dişsiz ağzı kafatası gibi kafasında bir yarık gibiydi. "Kapıdan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 204: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

geçtiler ve düzlüğe vardılar. Ve onları izleyecek canlı kimsekalmadı." Minnettarlığına rağmen Kalif ürpermekten alıkoyamadı ken-dini. Gece rüzgan çıkü ve irkilerek bir bulutun gece göğüneyükseldiğini gördü. Sis değildi. Bir toz bulutuydu -korkunç, yağ-405

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANlı bir tür toz. Khardan titreyerek doğruldu ve dilenciye baktı."Onlara gitmeliyim. Güvenli olur mu?" "Özgür olduklarını anladıkları anda, büyü dağılmaya başla-yacak. Evet, güvenli olur." Khardan, Ahmet'e döndü. "Benimle gelecek misin karde-şim? Eve gelecek misin?" "Benim evim burası," dedi Ahmet ayağa kalkıp Khardan'layüz yüze durarak. "Sevdiğim her şey burada." Khardan'ın bakışlan sanki çekilmiş gibi saraydaki tek ışığakaydı. Pencerede durmuş -kollarını kavuşturmuş- bir adamınizleyen -nereyi?- siluetini görebiliyordu. Onları mı izliyordu?Tahrip edilmiş şehrini mi? "Bu savaş demektir, bunu biliyorsun," diye devam etti Ah-met, Khardan'ın bakışlarını izleyerek. "Amir bununla çekip git-menize izin veremez." "Evet," diye ona katıldı Khardan dalgın dalgın, zihni bugün-le, geleceği düşünemeyecek kadar meşguldü. "Sanırım öyle." "Savaş alanında buluşuruz o halde. Elveda Kalif." Ahmet'in se-si soğuk ve resmiydi. Duvardaki açıklığa yönelmek için döndü. "Elveda kardeşim. Akhran seninle olsun," dedi Khardansessizce. "Anneme senin haberlerini ileteceğim." Zırhlı sırt sertleşti, vücut geri çekildi. Ahmet bir an için dur-du. Sonra, omuzlarını dikleştirerek başka söz etmeden duvar-dan geçti. Taş duvar arkasından kapandı. "Acele etsen iyi olur bedevi," dedi dilenci. "Asker-rahipleröldü, ama bu şehirde, şok geçtiğinde hâlâ kelleni isteyecekhayatta kalmış bir çok kişi var." "Önce kim olduğunu soracağım baba," dedi Khardan, yaş-lı adama dikkatle bakarak."Mütevazı bir dilenci, o kadar!" Melez bir köpek gibi kıvrı-406

AKHRAN'IN KAHtNİlan yaşlı adam hırpani bir battaniyenin üzerine kıvrıldı, sırtınıgünün sıcağından kalan ısıdan faydalanmak için taş duvarayasladı. "Şimdi git bedevi!" Dilenci gözlerini kapadı, vücudunu daha rahat bir pozisyo-na soktu ve ciğerlerinden insanın kulaklarını tırmalayan birhorultu duyuldu. İnsanları için duyduğu korku geçmiş olan Khardan, üzeri-ne büyük bir yorgunluğun çöktüğünü hissetti. Omzu acıdan

yanıyordu, kolu hareket edemeyecek kadar sertleşmişti. Herhareket bir çaba gerektiriyor gibiydi ve ay ışığıyla aydınlanansokaklarda sürüklendi, gözlerine batan ve tenini yağlı bir his-le kaplayan korkunç tozu içine çekmemek için ağzını eliylekapattı. Kich şehri çapulcu bir orduya kurban gitmiş gibi gö-rünüyordu -ahşaba, suya, bitkiye, insanlara saldıran ve sade-ce taşları rahat bırakan bir orduya. Hasta ve yaralı halde, yıkı-ma sersemlemiş bir inanmazlıkla baktı ve kardeşinin kelimele-ri yerine oturdu. Evet, bu savaş demek olacaktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 205: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Atları bıraktığı yere varan Khardan sadece büyük toz yığın-ları gördü. Gücünün son kırıntıları da hızla tükeniyordu ve okadar yolu yürüyerek gidemeyeceğini biliyordu. Onu şana venamussuz bozguna taşımış olan yiğit hayvan için duyduğuızdırap kalbini burmuştu ki, onu neredeyse sağır eden tiz birkişneme duydu. Hızla ilerleyerek, umuttan güç alarak, dörtatın da hayatta ve iyi olduğunu, bu korkunç yerden ayrılmakiçin sabırsızlıkla hareket ettiklerini gördü. Bölmelerden birinde kıvrılmış, korkuyla titreyen gençadam Kalif in hayvanlara göz kulak olmasını istediği çocuktu. "Ah, ya şeydi" Çocuk, Khardan'ı görünce ayağa fırladı."Ölüm bulutu! Onu gördünüz mü?""Evet," dedi Khardan, atının kendi kanı da dahil taşıdığı ga-407

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANrip kokulara burun sürtmesine, koklamasına ve burnundanhava çıkarmasına izin vererek. "Gördüm. Buraya geldi mi?" Deve battaniyelerinin altındaki toz tepeciklerini, bir vakitleeşek olan daha küçük tepeciklere ve hatta bir vakitler şey olantepeciklere -bunu düşünmekten hoşlanmadı- görüp de bunusormanın anlamı yoktu. "Geldi ve hepsi... herkes öldü!" Çocuk rüyada gibi, dehşetiçinde konuşuyordu. "Benim dışımda herkes! Atlar yüzünden,ya şeydi!Temin ederim ki hayatımı kurtardılar!" Çocuk kafası-nı aygırın böğrüne gömdü. "Teşekkür ederim, soylu at! Teşek-kür ederim!" diye hıçkırdı. "Kalplerinde onları kimlerin sevdiklerini biliyorlar," dediKhardan, çocuğun başını sevgiyle okşayarak. "Tıpkı hepimizinbildiği gibi," diye mırıldandı gülümseyerek. "Hepimizin bildi-ği gibi. Şimdi eve, seni sevenlerin yanına git genç adam!" Hayvanın sırtına atlayan Kalif, hayvanı ahırdan çıkardı, di-ğerleri de uysalca takip ediyorlardı. Ve cinler de ona yardımetmek için oradaydılar. Birlikte, açık duran kapılardan -deva-sa ahşap direkler solmuş ve çekmişti, onları bir arada tutan de-mir şeritler tozla kaplı zemine düşmüşlerdi- dört nala geçerekKich şehrinden çıktılar.408

12il Khardan Tel'e döndüğünde onu bekleyen bir ordu buldu.Bu Amir'in ordusu değildi.Kalifin kendi ordusuydu. Kich'ten Tel'e yolculuk aileleriyle tekrar buluşan sipahileraçısından vahşi ve neşeli olmuştu. Akhran'a şükür şarkılarısöyleyen, sancaklannı yükseklerde dalgalandıran, Kahinlerininerdemlerini öven Akarlar'ın binicileri, Hranalar'ın çobanlan veAranlar'm mehari binicileri sonunda ortak düşmanlarına karşımuhteşem zaferde birleşmişlerdi. Bu gürültülü, kılıçlar savru-larak yapılan yolculukta zafer sarhoşu olmayan yegane kişiler,Kahinler ve bedevilerin artık Kutsal Kişi dedikleri -Mathew bukelimenin onlar için bir tür deli-kutsal adam anlamına geldiği-ni iç geçirerek anladı- genç adamdı. Koca ve eş tekrar bir araya geldiklerinde resmi bir şekildekarşılaştılar ve soğuk bir şekilde konuştular, sonra döndülerve ayrı yollara gittiler. Yaralı ve tükenmiş, cin tarafından des-teklenen Khardan, Zohra'nın şahin gözlerini aydınlatan ve yu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 206: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

muşatan neşe pırıltısını görmeyi özledi. Zohra, Khardan onuhalkı kurtarmak için gösterdiği cesareti ve ustalığı konusundamethederken gözlerinde gurur ve takdiri fark etmedi. Araların-da ikisinin de -görünüşe göre- aşmak istemediği ya da aşama-

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANdığı bir duvar vardı. Aylar içinde inşa edilmişti. Her taşı öfke-li bir söz, küçültücü bir laf, acı bir andan oluşuyordu. Duvarısağlam tutan harç hem asırlarca yaşlıydı hem de yeni karılmış-ti; kan, kıskançlık ve gururdan oluşuyordu. Her ikisi de soğuk,yıldızlarla dolu gecelerde uyanık kalsa ve meseleyi uzun uzunve hararetle düşünse de, duvarı paramparça etmek için ne ge-rektiğini ikisi de bilmiyordu. İkisinin de ruhunda uğraşması gereken tek şey bu değildi.Ölüm kesinken ve bedevilerin kazanacak çok şeyleri ve kay-bedecek hiçbir şeyleri yokken Amir'le savaşa girmek birsorundu. Ama ailelerine kavuştuklarında savaşa girmeleri ta-mamen farklı bir meseleydi. Yine de Khardan başka seçeneğiolmadığını biliyordu. Kannadi bu hakaretin karşılıksız kalma-sına izin vermeye cesaret edemezdi. Amir, Bas'ın ele geçirilenşehirlerine, ona meydan okuyanların başına ne geldiğini gös-termeliydi. Khardan'ın zihnindeki tek soru; güçlerini toplayıpinsiyatifi ele alarak şehre karmaşa içindeyken mi saldırması,yoksa çölde bekleyip güç mü toplaması, düşmanını ona gel-meye zorlayıp kendi bölgesinde mi savaşması gerektiğiydi.Tartışmanın iki tarafının da artı ve eksileri vardı ve Kalif i, Tel'edönüş yolculuğu boyunca hüzünlenmesine ve dalgınlaşması-na neden olmuştu. Zohra'nın da kendi sorunlan vardı. Bu ani kendini kadınolarak görme ve kendiyle gurur duyma kabiliyeti, bu aşamada,rahatsız ediciydi ve ona uygun değildi. Bu yüzden, artık onukendilerinden biri olarak kabul ettikleri ve onu kendi grupla-rına zevkle kabul edecekleri bir sır olmadığı halde, yolculukboyunca kendini diğer kadınlardan uzak tuttu. Birkaç kişiprenseslerinin değişmediğini belirtmeye başladı, ama kötüleyi-ci sözleri, gelinin göğsünde şiddetle devam eden savaşı bir şe-410

AKHRAN'IN KAHİNİkilde anladığını düşünen Badia tarafından yarıda kesildi. Ken-dini anlama savaşı asla karşında durmayan, hep arkadan sal-dıran, asla belirgin bir şekilde görülmeyen, sürekli her zayıflı-ğı dürten bir düşmanla savaşmak gibidir. Sadece en şanslılaren iyi sonucu elde ederler. Mathew'a gelince, gözlerini her kapadığında, etrafındaölen insanları tekrar görüyordu. Kendi kendine sonucu tersi-ne çevirmeyi ve düşmanlarının elinde ölmeyi isteyip isteme-diğini sordu -genç büyücü, Meryem'i öldürdüğünde Khar-dan'ın sormuş olduğu gibi. Ama sisin arasından belli belirsizgörünen o buruşan yüzlerin anısının onunla bir sonraki haya-tına taşınacağını ve orada hesabını vermek zorunda kalacağı-nı biliyordu. Mathew'un inandığı bütün hoş ilkeler, birer birer eskitilmiş,kesilip açılmış ve bu acımasız ülkenin kumunda ölmeye bıra-kılmıştı. Mathew eski, rahat inançlarını hayata döndürmeye ça-lıştı, ama hayaletlerini çağırmak bile imkansızdı. Aranthia'nm

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 207: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ormanlık, sulak topraklarında yürümüş olan çocuktan artık okadar farklıydı ki, sanki bir başka varlığa bölünmüştü. Amadüşünmek ve yıldızları seyretmek dışında yapacak bir şeyininolmadığı uzun gecelerde onu hayrette bırakan ve gerçektenşaşırtan şey o çocuğa artık pişmanlıkla değil, özlemle, hüzün-le bakıyor olmasıydı. Belki daha iyi bir insan değildi, ama da-ha akıllı, daha düşünceli biriydi. Kendisinin diğer insanlarla,tavırları ve görünüşleri ne kadar farklı olursa olsun, gerçektenbir olduğunu düşünürdü ve bu bilgide kalıcı bir teselli hissibulurdu. Ona kalan tek soru, geleceğinin neler hazırladığıydı. Mat-hew ilerlediği yolun sonuna yaklaşmakta olduğunu görmeyebaşlıyordu ve yüreğinde çok yakında bir seçim yapmak zorun-411

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANda bırakılacağını biliyordu. Amir, Tirish Aranth kıtasına yelkenaçacak gemilerden bahsetmişti. Aranthia'ya, doğduğu ülkeyedönebilir, ya da Tara-kan'da, yeniden doğduğu ülkede kalabi-lirdi. Şu an neyi seçeceği konusunda bir fikri yoktu. Üç kabilenin diğer üyelerinin böyle sıkıntı verici zihin meş-guliyetleri yoktu. Üç şeyh halklarinm önünde yan yana at sü-rüyorlardı ve arkadaşların en iyisi, kuzenlerin en yakını, kar-deşlerin en sevilenleriydiler. Hakaretlerle birbirleriyle aşık at-mak yerine, birbirlerini pohpohlamada geçmeye çalışıyorlardı. "Halklarımız hapishaneden Hranalar'ın cesareti sayesindekaçtı," dedi Macit içtenlikle, Caffar'ın omzuna dostane bir şe-kilde vurarak. "Ama Akarlar'ın metaneti olmasaydı, Hranalar'ın cesaretiişe yaramayacaktı," dedi Caffar, eyerinde eğilip Macit'in cüp-pesini, bir saygı ifadesiyle çekerek. "Güvenle söyleyebilirim ki," diye ekledi Sait hızlı hareketeden devesinin üzerinden, "Hranalann cesareti ve Akarlar'ınmetaneti olmadan, Aranlar, şu anda, çakallara yem olmuş ola-caklardı." "Ah," diye bağırdı diğer iki şeyh aynı anda, "Aranlar'ın bil-geliği olmasa çakallara yem olacak olan bizlerdik!' Ve bu, cinler gözlerini devirip, tüm bunlardan sıkılan Khar-dan sıranın sonunda at sürmeye başlayana kadar böyle devametti. Şeyhler ve gerçekte üç kabiledeki herkes Tel'e tepeden ba-kan devasa kumullardan birinin tepesine böylece tırmandılarve durdular, aşağıya yüksek sesle atılan endişe çığlıklanyla ba-karak, Kahinlerini çağırdılar. Kannadi'nin bir yolunu bulup ondan hızlı geldiğinden veTel'de dönüşünü bekliyor olmasından mantıksız bir şekilde412

AKHRAN'IN KAHİNİkorkan Khardan atını büyük bir hızla sürerek, hayvanı kumla-ra batıra çıkara kumulun tepesine çıkardı. Çölün zeminini büyük bir şehri andıran bir şekilde her şe-kil ve türden ve büyüklükte -bir adamın günün sıcağı boyun-ca dinlenmesi için tasarlanmış küçük çadırlardan, tam yedi sı-nk uzunluğunda olanlara kadar- çok sayıda çadır kaplıyordu.Ayrıca, yoklukları sırasında mevsim ve sıradışı bir yağmur yağ-mışa benziyordu, çünkü vaha yeşildi ve gelişmekteydi. Kadın-lar kuyunun etrafında toplaşmış, bol miktarda su çekiyorlardı.Çocuklar göletlerde su sıçratarak oynuyorlardı. Atlar, develer,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 208: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

eşekler ve keçiler suya yakın bağlanmış ya da kampta gezini-yorlardı. Bizzat Tel'in üzerinde Kahinin Gülü olarak bilinenkaktüs, henüz üzerinde bir tomurcuk görünmese de, yeşildi vebüyüyordu. Dönüşlerinin beklendiği açıktı -bir grup binicinin kamptanayrıldığı ve çılgınca kumula doğru atıldıkları görülebiliyordu.Ellerinde bayraklar -kabile sancaklan- taşıyorlardı, silah değil.Khardan, şeyhlerle birlikte, onlarla çöl zemininde buluşmakiçin atlarını kumuldan aşağı sürdüler, insanları seyretmek veendişeli ses tonlarıyla tahminlerde bulunmaları için kumuldabırakarak. "Akhran'ın Kahini olarak bilinen kişiyi anyoruz," diye ba-ğırdı bilinmeyen bir ordunun üniformasına bürünmüş biradam. "Bana Akhran'ın Kahini derler," dedi Khardan atını ileri sü-rerek, yüzü karanlıktı ve ters ters bakıyordu. "Siz kimsiniz veAkarlar'ın kuyusu etrafında kamp kuran bu insanlar da kim?" "Sizi şereflendirmek için gelenler Kahin," dedi asker, onun-la birlikte at sürenlerin yaptığı gibi sancağını zemine saplaya-rak. "Kich'in Amir'ine karşı yapılacak savaşta sizinle at sürmek413

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANiçin geldik!" "Nerelisiniz?" diye sordu Khardan, o kadar şaşırmıştı ki,adam dürüstçe aydan düştüğünü söylese şaşırmazdı. "Bastineli ve Medalıyız, Ravenchaili ve Ulu Stepli -İmpara-tor'un çizmesinin topuğunu bir adamın boynuna yerleştirdiğiher yerden." Tanıdık bir yüz gören Khardan yaşlı bir ata binmiş ihtiyarbir adama işaret etti-adam da at da bir çok çöl neslinden çokyaşamışlardı. "Abdullah, buraya gel." Aksakal, Akarlar'ın kabile yaşlılarından biri, kadim atınışeyhlerin safına doğru sürdü. Nerede olduğuna ve kimi taşıdı-ğına dikkat eden hayvan boynunu gururla uzatıyor ve roma-tizmalı ayaklarını mümkün olduğunca yükseğe kaldırıyordu. "Bu ne Abdullah?" diye sordu Khardan ihtiyar adama sert-çe. "Yokluğumuzda sorumlu olan sensin. Buna neden izin ver-din?" "Adamın dediği gibi Tanrımızın Kahini," diye cevapladı ak-sakal asaletle konuşarak. "Neredeyse sizin ayrıldığınız güngelmeye başladılar ve o günden beri düzenli bir insan akışı ol-du. İlk başta onları kovmayı düşündüm, ama o gece yılın buzamanında hiç görmediğim türden bir fırtına koptu. Su gökler-den bardaktan boşanırcasına aktı. Dört gün dört gece yağdı veartık kuyu dolu, göletler derin ve serin, çöl çiçekleniyor ve ha-zırda bir ordu var. Akhran Hazretlerinin lütuflarını suratına ge-ri çarpacak kadar deli mi olmalıydım?" "Hayır," dedi Khardan, bütün yüklerinin kalkmasının ge-rektiği halde kalbinin neden ağır olduğunu düşünüp endişele-nerek. "Hayır, doğrusunu yaptın, Yaşlı Kişi ve sana minnetta-rız.""Selam olsun sana Akhran'ın Kahini!" diye bağırdı asker ve414

AKHRAN'IN KAHİNİçöl halk yığınının gırtlaklarından gelen tezahüratlarla çınladı. Khardan'ın atından inmesine yardım ettiler ve onu kampınen büyük, en lüks çadırına gürültülü bir törenle omuzlarında

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 209: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

taşıdılar. Zohra'yı da onurlandırmakta aşağı kalmadılar, ki ka-çabilseydi Zohra bundan kaçardı. Ne olursa olsun kendi çadı-rına saf beyaz bir eşeğin üzerinde götürülmesi Khardan'ınkin-den daha az görkemli değildi. Çadırda zengin ipekliler ve mü-cevherler kuşanmış kadınlar tarafından yiyecek ve tatlılarlakarşılandı. Usti kendinden geçmiş haldeydi ve gizlice hangitehditleri savurursa savursun "sevgili Kahinesi"nden ayrılmayıreddediyordu. Mathevv'a da bir çadır verildi, ama kimse onu o çadıra ta-şımayı önermedi ne de kimse ona dokunmaya cesaret edebil-di, o geçerken sessiz, saygılı bir korkuyla seyrettiler. Şeyhlerde çocuklarıyla aynı şerefe nail oldular ve Caffar'm bile, yaşlıve halsiz annesi de dahil, herkesin hatırlayabildiği kadarıyla ilkkez mutlu olduğu gözlendi. Sait aniden hem Kahin'in hemdeKahine'nin amcası olduğunu hatırladı, hoş bunun nasıl olabi-leceğini kimse bilmiyordu ama herkes birini şereflendirmekiçin bahane bulunmasından hoşnuttu ve tombul şeyh payınadüşeni aldı. Khardan çadırına yerleşir yerleşmez ve yatağa gitmeyi bit-kinlikle düşünmüşken, insanlar dışarda sıra oluşturmaya, Ka-hinleriyle görüşme talebinde bulunmaya başladılar. Khardanreddedemezdi ve teker teker, ona sorunlarını getirdiler, ihtiyaç-larını, isteklerini, taleplerini, önerilerini, arzularını, hediyelerini,kızlarını, iyi dileklerini ve dualarını. Bu arada, bir başka çadır-da şeyhler ve cinler neşeyle savaşa gitmeyi planlıyorlardı.415

»3 Konuşma ve kutlama gecenin ilerleyen saatlerine kadar de-vam etti. Bağırtı, sarhoş kahkahalarının ve dolanan, dans edenayakların sesi, Mathew'u çadırının sessizliğini ve yalnızlığınıaramaya iten vahşi bir ahenksizlikle güdüyordu. Kalabalıkkampta yürürken kulakları gürültüden çınlıyordu, kendini çölgecesinin seslerini özlerken buldu -rüzgarın sürekli, esraren-giz şarkısı; işlerini gören gece hayvanlarının gırtlaktan gelenhırlamalan; bir aslanın kokusunu alan atların huzursuz mırıltı-ları; sürüleri koruyanların nazik teskin edişleri; palmiye yap-raklarının çıtırdaması. Kaç gece, diye merak etti, çadırında uzanmış ve bu sesleridehşet ve yalnız başına dinlemiş ve onlardan nefret etmişti?Şimdi insanoğlunun bu şamatalı yerinde onları özlüyordu. Yolunun üzerinde Zohra'nın çadırına rastladı ve içeri giriponunla konuşmaya karar verdi. Zohra yolculuk boyunca o ka-dar sessiz kalmış ve zihni o kadar meşgul görünmüştü ki-Mathew da kendi düşünceleri ve endişeleriyle meşgul olmuş-tu. Kich'teki o korkunç zafer gecesinden bu yana bir avuç do-lusundan fazla laf etmemişlerdi. Girişi açık olan çadırdan içe-ri bakınca, Zohra'nın -gevezelik eden ve gülen, içeri akan sonhediyeler üzerine yorumlar yapan- kadınlar, parfüm, mücev- AKHRAN'IN KAHİNİher, ipek ve yünler, şekerleme haline getirilmiş gül yaprakla-n, bir sarayı aydınlatmaya yetecek pirinç lambalarla çevrili ol-duğunu gördü. Usti -tombul suratı lambaları söndürebilecek-leri ve lambalar yerine cine güvenebileceklerini düşündürecekşekilde bir sıcaklık yayıyordu- Kahine'nin etrafında, hediyele-ri aşırı tatlı dilli bir minnettarlıkla kabul ederek, eleştirel birgözle inceleyerek ve sonra kulağına her birinin aslında ne ka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 210: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

dar ettiklerini fılsıdayarak sahibini neredeyse deliye çevirerekuçuyordu. Mathew izleyerek, fark edilmeden orada kaldı. Onun bildi-ği Prenses Zohra bu parfümlü hapsihaneden kaçar, atına atlarve kayan kumulların arasında dört nala ilerlerdi. Genç büyü-cü bunun olup olmayacağını görmek için bekledi. Düşüncele-ri Zohra'ya değince, Zohra gözlerini kaldırdı ve onunkilerebaktı ve Mathew bu gözlerde tam da düşündüğü özlemi gör-dü. Ama ayrıca tevekkülü, zoraki sabrı, nadir kişisel disiplinide gördü. Şaşkınlığı yüzünden okunuyor olmalıydı ki, Zoh-ra'nın teni pembeleşti. Hüzünlü ve çarpık bir şekilde gülüm-sedi ve sanki, "Başka ne yapabilirim? Ben Akhran'ın Kahinesi-yim," der gibi hafifçe omuz silkti. Mathew da ona gülümsedi, Kahine'ye selam verdi ve gitti.Rüzgarı ve şarkıyı ve aslanın hınltısım özlediği gibi aceleci, neyapacağı belli olmayan Prenses'i de özlüyordu. Uzun yolculuktan bitkin durumda olan Mathew minderle-ri üzerine minnettarlıkla uzandı. Yüzünü haMe örtmüş karan-lık bir şekil içeri girdi. Lambanın ışığından kaçınarak, hızlagölgelere çöktü. Mantıksız bir şekilde Kara Paladin'i anımsa-yan Mathew irkilerek doğruldu. Ama şekil bir elini uyarırcası-na kaldırdı ve yüzündeki örtüyü çekerek hatlannın görülmesi-ne izin verdi.417

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Benim, Khardan sadece," dedi yorgun bir ses. "Kahin, sadece," diye karşılık verdi Mathew nazik, alaylı birgülümsemeyle. Khardan inledi ve kendini minderlerin arasına attı. Yakışık-lı yüzünde çizgiler belirmişti, derin düşüncelere dalmıştı; göz-lerinin altında karanlık gölgeler seçiliyordu ve Mathew'un gü-lümsemesi yerini gerçek bir kaygıya bıraktı."İyi misin? Canını yakan bir şey mi var? Yaran olabilir mi?" Khardan hepsini bir el hareketiyle savuşturdu. "Yara iyileş-ti. Kampa geldiğimde ilgilenmiştim. Ne kadar önceydi bu? Birhafta mı? Bir yıl gibi, binlerce yıl gibi geliyor!" İç geçirerek ar-kaya yaslandı ve gözlerini kapadı. "Çadırım masalcılar ve çayiçicilerle, hediye getirenler ve sözde akıl hocalarıyla, askerlerve dans eden kızlarla dolu -hepsi de bana sanki her birininparmaklarını daldırıp bir parça alabilecekleri bir yahniymişimgibi açlıkla bakıyorlar! Sond'a onlan temizlemesini söylerdimama cinler gene ortadan kayboldu, yok oldular. Bu yüzdendoğanın çağrısını bahane ettim, bu eski kıyafetleri giydim veburaya geldim." Dışarda bir yerlerde biri seslendi. "Kahin? Kahini gördünüzmü?" Ses, şimdi tam Mathew'un çadırının dışından geldiği ve içe-ri girmek için izin istediğinden Khardan yüzünü kapadı, "din-lenmenizi böldüğüm için özür dilerim Kutsal Kişi. Kahini gör-dünüz mü?" "Şu yana gidiyordu," dedi Mathew doğrudan Khardan'ı işa-ret ederek. Bedevi ona bol bol teşekkür etti ve çadırın kapı örtüsünükapattı. Ayaklarının vahaya doğaı koşmakta olduklarını duya-biliyorlardı.418

AKHRAN'IN KAHİNİ

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 211: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

"Teşekkür ederim Mat-hew." Khardan kalkmaya davrandı."Sen de -kabile üyelerimin bana hatırlattığı gibi- dinlenecek-tin. Gecenin bir yarısı. Seni rahatsız ediyorum." "Hayır, lütfen!" Mathew, Khardan'ın kolunu yakaladı. "Bü-tün bu gürültüde uyuyamadım. Lütfen kal." Kalif i minderlerine dönmeye ikna etmek için fazla uğraş-mak gerekmedi, ki bu sefer minderlere yanlamasına uzandı birdirseğinin üzerinde doğruldu. Dikkatle Mathew'a bakan siyahgözleri lambanın ışığında parlıyordu. "Benim için bir şey yapar mısın? Eğer çok yorgun değil-sen?" diye sordu Khardan aniden."Kesinlikle Kahin," diye cevap verdi Mathew. Khardan kaşlarını çatarak duraksadı. Sormak üzere olduğuşey açıkça sorması zor bir şeydi ve başlayıp başlamamak ko-nusunda karar verememiş bir halde, hâlâ bunu aklında eviripçeviriyordu. Kalbi neşeyle şarkı söyleyen Mathew, şarkının dudakların-dan dökülmesinden korkarak sessiz kaldı. Sonunda Khardananiden kendi kendine başını bir kez öne arkaya salladı. Kara-rını vermişe benziyordu. "Büyünü" -öksürdü ve boğazını temizledi- "geleceği gör-mek için kullanabilirsin değil mi?""Evet Kahin.""Bana Khardan de lütfen! O unvandan yoruldum."Mathew başını eğdi."O halde şu anda yapabilirsin?" diye sürdürdü Khardan."Evet, elbette. Zevkle, Kah... Khardan." Vardığında Mathew yolculuklarında temin ettiği kıymetlibüyü nesnelerini dikkatle açmış ve güvenli bir yere saklamış-tı. Bunlardan biri Hranalar'm tepelerdeki kampında bulmuş ol-419

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANduğu cilalı ahşaptan yapılma bir kaseydi. Mathew bunun kar-şılığında bir parça mücevher vermeyi teklif ettiği halde, bir mi-safire yaşadığı yerde beğendiği herhangi bir şeyi sunmak ko-nusundaki bedevi âdetini yerine getiren sahip, bunu bir hedi-ye olarak vermekten mutludan da öte olmuştu -Bu âdet inşa-nı neyi beğeneceği konusunda dikkatli kılıyordu. Mathew kaseyi yastığına yakın koyduğu yerden getirdi, ka-seyi sevgiyle tutuyor, ahşabın çölde nadir bir şey olan pürüz-süzlük hissinden zevk alıyordu. Kaseyi çadınn zeminine -Ka-lif in kendini geri çekme, kendini olduğu yerde kalmaya zor-larken vücudunun kasılmasını görmemiş gibi yaparak, Khar-dan'la arasına koydu. Suyu serin tutmak amacıyla çadınn dışında asılı durankırbaya uzanan Mathew kaseyi suyla doldurdu. Dışarda Kahi-ne şükretmek için şarkı söyleyen bir ses yükselmiş, bütün yi-ğit eylemlerini anlatıyordu. Mathew başını eğdi, görünüşte su-ya bakıyor gibiydi ama kirpiklerinin arasından, hem bellirli birkeyifle hem de neredeyse umutsuz bir öfkeyle dinlemekteolan Khardan'a bakıyordu. Mathew konuşmaya başladı. "Kasede gördüğüm resimlermuhakkak gerçekleşecek diye bir şey yok." Sudaki dalgalan-manın geçmesini bekleyen büyücü metinlerde yasaklı olduğuhalde standart uyarıda bulundu. "Sadece şu an üzerinde iler-lediğin yolu takip etmeye devam edersen ne olabileceğine işa-ret ediyorlar. Geri dönmek ya da bir başka yolu denemek bil-gece olabilir. Bunda devam etmek bilgece olabilir. Sul cevap-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 212: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

lar vermez. Bir çok durumda, Sul sadece daha çok soru geti-rir. Resmi düşünmek ve karannı vermek sana kalmış." Suya neredeyse hipnotize olmuş gibi bakan Khardan başıy-la onayladı. Yüzü bir huşu, korku ve hevesle yumuşamıştı. İki-420

AKHRAN'IN KAHİNİsi için de dışandaki sesler arka plana çekildi. Mathew kendinefes alıp verişini, kalbinin çok hızlı atmakta olduğunu duya-biliyordu. Bakışlarını Khardan'dan kopararak suya odaklandıve kendine konsantre olmayı emrederek dini şarkıyı söyleme-ye başladı. Şarkıyı üç kez tekrarladı ve sıvının pürüzsüz yüze-yinde görüntüler belirmeye başladı. "İki şahin görüyorum, görünüşleri neredeyse benzer. İkiside büyük birer savaşçı kuş sürüsünün başında uçuyorlar. Sü-rüler karşılaşıyor ve çatışıyor. Vahşi bir savaş var ve kuşlarınçoğu yaralı halde düşüp ölüyor." Mathew bir an seyrederek sessiz kaldı. "Savaş sona erdiğin-de, şahinlerden biri ölüyor. Diğeri altınla taçlanana ve boynu-na altın bir zincir takana kadar göğe yükseliyor ve kuşlann ço-ğu gelip emrine giriyorlar." Topuklarının üzerinde oturmakta olan Mathew başını kal-dırıp Khardan'a baktı. "Sul'ün resmi böyle." Kalif kaşlannı çattı, su kasesine tiksinerek işaret etti. "Bu neişe yarıyor?" diye sordu. "Bu kadannı ben de bir bardak kımı-za bakarak söyleyebilirdim! Bir savaş olacak. Bir taraf kazana-cak, diğeri kaybedecek!" Ağır ağır iç geçirdi, sonra -Mat-hew'un duygularını incitmiş olabileceğini düşünerek- onaözür dilercesine baktı. "Özür dilerim." Yüzünü buruşturarakbir elini Matlıew'un omzuna koydu. "Yorgunum..." "Ve acın var!" dedi Mathew. "Bırak da bu resmi yoaımlar-ken yarana bakayım. Senin çıkardığın gibi kristal berraklığın-da değil Khardan," diye ekledi, gülümsemesini dikkatle gizle-yerek. Başını iki yana sallayıp bundan açıkça hiçbir şey çıkmaya-cağını beklediği halde dinlemek konusunda bir isteklilik gös-teren Khardan, Mathew'un nazik dokunuşuna teslim oldu. Ka421

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANlifin kaftanlarını çeken genç adam iyileşmemiş, iltihaplanmışyarayı açığa çıkardı. "Bununla ilgilenmedin," dedi Mathew bir bezi su kasesinebatırarak. "Uzan ki ışıkta görebileyim." "Vakit yoktu," dedi Khardan sabırsızlıkla, ama minderlerinüzerine uzanarak, soğuk kumaşın ateşli tenine değmesiyle bir-likte yüzündeki acı çizgileri de azalmaya başladı. "Kadınlar bü-yü kullandıkları için bitkin durumdalar. Daha önce de yara al-mıştım. Etim temiz ve hızla kapanıyor." "Elimden geleni yapacağım, ama iyileştirme sanatında be-cerikli değilim. Zohra'nın bakması..." Khardan geri çekildi. Mathew ellerini sardığı kaba sargınınüzerine koymuştu; yaraya dokunmuyordu, adamı incitmiş ol-masının bir yolu yoktu ve Kalifin tepkisinden endişelendi.Sonra Mathew anladı. Kılıçla açılan yaraya dokunmamış, amadaha çok kalbe yakın yerden isabet edene dokunmuştu. Yüzükoyun karnının üzerine yatmış olan Khardan tam kar-şıya bakıyordu. Görülemese de, Zohra'nın çadırı kaşlarını ça-tarak baktığı yöndeydi. "Hiç âşık oldun mu Mat-hew?" bir son-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 213: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

raki, tamamen beklenmedik soruydu. Nazik parmaklar sakin ihtimamlarına son verdiler. Ancakbir an sonra kaldıkları yerden devam ettiler, ama o an Khar-dan'ın dikkatini çekecek kadar uzundu. Döndü ve Mathew'agenç adam daha karşılamaya hazır değilken keskin, ciddi birbakışla baktı.Mathew'un gözlerinde gerçek vardı. Genç adam gözlerini kapattı, orada olan şeyi saklamak içinçok geçti biliyordu, ama Khardan'ın yüzünde belirmesi gerek-tiğini düşündüğü tiksinme, kızgınlık ve küçük görme ifadele-rini görmemeyi umuyordu. Ya da daha kötüsü -acıma. Her-422

AKHRAN'IN KAHİNİhangi bir şey -hatta nefret- bile acımadan iyiydi. "Mat-hew..." dedi Kalifin sesi tereddütle. Bir el koluna do-kundu ve Mathew başını öne eğerek, kızıl saçları yüzüne dö-külerek kendini ondan kaçırdı. "Söyleme!" Nefesi kesildi. "Hiçbir şey söyleme! Beni kü-çümsüyorsun biliyorum! Evet, seni seviyorum! Kılıcı başımınüzerinde tuttuğun ve bana kendimi ölüme bırakmamam, yaşa-mı seçmem için yalvardığın andan beri seviyorum! Seni nasılsevemezdim? Öyle soylu, öyle güçlüsün ki, benim uğrumaalay edilmeyi göze aldın. Ve sonra o şatoda. Izdırap içindey-din, ölmek üzereydin ve yine de beni ve benim hiçbir şey ol-mayan, seninkiyle karşılaştırıldığında hiçbir şey olmayan acımıdüşündün!" Bir sel gibi taşan kelimeleri insanın yüreğini bur-kan hıçkırıklar izledi. Narin vücut kederle ikiye bükülmüştü. Kaba ve nasırlı bir el, yine de nazik bir şekilde uzandı vetitreyen omuzlara dokundu. "Mat-hew," dedi Khardan, "bu ge-ce aldığım bütün pahalı hediyeler içinde, senin bana sundu-ğun en kıymetli olanı." Mathew gözyaşlarıyla lekelenmiş yüzünü yavaşça, kafasıkarışmış bir halde kaldırdı. Ürperten bir hıçkırık onu sarstı,ama yutkundu. "Benden nefret etmiyor musun? Ama Tanrınbunu yasaklıyor..." "Akhran Hazretleri serbestçe sunulmuş, serbestçe kabuledilmiş sevgiyi yasaklamaz. Bunu yapsaydı, ona duyduğumuzgüven ve inancı hak etmiyor olurdu," dedi Khardan. Sesi yu-muşamıştı ve ekledi, "Özellikle de senin göğsünde çarpmaktaolan kalp gibi cesur ve bilge bir kalbin sevgisiyle Mat-hew."Genç adamı kucaklayan Khardan onu aşağı çekti ve dudakla-nnı onun yanan alnına bastırdı.Mathew bir kutsamayı alır gibi başını eğdi. Islak kumaşı423

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANtutmakta olan eller titredi ve yüzünü sakladı, neşe ve rahatla-ma gözyaşları acıyı yıkıyorlardı. Onunki asla karşılık verileme-yecek bir sevgiydi, kesinlikle bazen düşlediği şekilde değil.Ama saygı duyulan ve güvenle karşılık verilecek, ona kılavuz-luk, teselli, öğüt olarak dönecek, ona koruma, güç ve dostluksunacak bir sevgiydi. Karnının üzerinde yuvarlanarak, genç adama kendine gel-mesi için bir fırsat veren Khardan sakin bir ilgisizlikle, "Söylebana Mat-hew, bu resimden ne çıkarıyorsun?"

?4

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 214: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Mathew, konuyu değiştirebilmekten hoşnut, Khardan'a bu-nu önerdiği için minnattar halde gözlerini sildi ve derin, titrekbir nefes aldı."Resimde, hatırladığın gibi, iki şahin vardı...""Gene kuş," diye yakındı Khardan. "...karşılaşan orduların basındaydılar," diye devam etti Mat-hew bir ışıkla, ona bu işin ciddiyetini hatırlatmak için adamınomzunu dürterek."Ben ve Amir." "Şahinler birbirlerine çok benziyorlar," dedi Mathew. Sargı-yı adamın yaralı koluna titizlikle sardı. "Bu şahinler seni vekardeşini simgeliyor.""Ahmet mi?" Endişelenen Khardan başını çevirdi."Düz uzan. Evet, Ahmet." "Ama ordunun başında at süremez!" Khardan alay etti. "oçok genç." "Yine de edindiğim bilgilerden anladığım kadarıyla ordu-nun başında bulunan Amir'le birlikte at biniyor. Resimler ay-nen göründükleri gibi değil, unutma. Onlar kalbin gördükleri,gözün değil. Amir'in ordusuyla savaşırsan, düşüncelerin birlik-lerin başında at süren adamda, Kannadi'de olacaktır. Ama kal- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbin kardeşinle olacaktır, değil mi?" Khardan homurdandı, minderlere iyice yerleşti, çenesinikollarına yaslamıştı. "Şimdi o halde," dedi Mathew, sargıyı ayarladı. "Böyle çokmu sıkı? Hayır mı? Başka ne vardı? Ah, evet. savaş. İki taraf daağır kayıplar veriyor. Bir çok ölü var. Kanlı, masraflı bir savaşolacak. Şahinlerden biri ölüyor...""Evet?" diye ısrar etti Khardan, kıpırdamadan yattığı halde. "Hayatta kalan büyük bir kahraman oluyor. Kartalların ka-natlarıyla yükseliyor. İnsanların bütün tavırları onunkine uya-cak ve Tara-kan İmparator'una meydan okuyacak ve altın birtaç ve boynuna altın bir zincir takarak galip olacak." "Yani" -yarasını unutan Khardan omuz silkti ve acıyla yü-zünü buruşturarak- "galip kahraman olacak." "Galip demedim," diye karşılık verdi Mathew nazikçe, "ha-yatta kalan dedim." Gerçeğin yerine oturması bir an aldı. Hareketleri sargınınsertliği yüzünden engellenen Khardan yavaş yavaş oturdu veonu ciddi ve endişeli bir yüz ifadesiyle izlemekte olan gençbüyücüye baktı. "Senin dediğin Mathew, kardeşimle ben sa-vaşta karşılaşırsak birimiz öleceğiz.""Evet, resim bunu gösteriyordu." "Ve diğeri ne oluyor —İmparator mu?" Khardan ona inan-mayarak baktı. "Tam değil, elbette. Bu olmadan önce çok, çok sene geçe-ceği izlenimini edindim. Ama evet, hayatta kalan büyük güç,zenginlik ve muazzam bir sorumluluk içeren bir konuma yük-selecek. Unutma, şahin sadece altın tacı takmakla kalmıyor, al-tın zinciri de takıyor."Khardan'ın düşünceleri dışarıya, insanlarına ve ona gelmiş426

AKHRAN'IN KAHİNİolanlara kaydı. Ancak simdi, gece sabaha dönerken, yatakları-na gitmey! düşünüyorlard!. Şafakla birlikte Akhran'ın Kahini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 215: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

yine de, ona kendi küçük acılarını, büyük acılarını, istek ve ar-zularını, umut ve korkularını getiren bir başka erkek ve kadınkuyruğuyla yüzleşecekti. "Belki onlara yardım edebilir," dedi Khardan utangaç, te-reddütlü bir gururla konuşarak. "Belki, bilge ya da eğitimli ol-madığı halde, onlara yardım etmek için seçilmiştir ve ona ve-rilen şeyden kolaylıkla vazgeçemez." "Bu onun kararı, elbette," dedi Mathew. "Keşke daha çokyardım edebilseydim," diye ekledi özlemle. Khardan ona baktı ve gülümsedi. "Ettin Mat-hew. Sadece se-nin kadar bilge olmayı istiyor; o zaman doğru şeyi yaptığındanemin olacak." Kalif ayağa kalktı ve kampta etrafı insanlarla sa-nlmadan hareket edebilmek için yüz örtüsünün katlannı yüzü-ne sararak gitmeye hazırlandı. "Belki de, böyle bilge olduğunagöre, bir soruma daha cevap verebilirsin." Girişte durdu. "Bilge olup olmadığımı bilmiyorum, ama sana hep yardımetmeye çalışacağım Khardan." "Auda ibn Jad. Zalimdi, kötüydü. Aciz adamları canavarla-ra çevirdi. Kötü Tanrısı için cinayet işledi ve daha kötüleriniyaptı."Mathew omuz silkerek cevap verdi. "Yine de Tanrılarımız bizi aynı boyunduaığa bağladı. Au-da hayatlarımızı kurtardı; o olmasaydı Güneşin Örsü'nde öl-müş olurduk. Quar'm Tapınağında kendi hayatını vererek be-nimkini kurtardı. Ölümüne yas tutuyorum Mat-hew. Ölmüş ol-duğu için ızdırap çekiyorum. Yine de ölümünün dünya içindaha iyi olduğunu biliyorum. Bunlan anlayabiliyor musun?"Khardan gerçekten şaşırmış, gerçekten bir cevap arıyormuş427

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANgibi görünüyordu. Bir an düşündükten sonra Mathew ciddiyetle, "Tannlarınusullerini anlamıyorum. Kimse anlamıyor. Dünyada neden kö-tülük var ya da neden masumlar acı çekiyor bilmiyorum. Sade-ce ipleri hep aynı yönde geçirilerek yapılmış bir battaniyeninbattaniye olarak işe yaramayacağını biliyorum, sence Kalii?" "Yaramaz," dedi Khardan düşünceli bir şekilde. "Evet, hak-lısın." Eli genç adamın omzunu kavradı. "İyi uykular Mat-hew.Akhran -Hayır. Tanrının adı ne?""Promenthas.""Promenthas bu gece seninle olsun.""Ve Akhran da seninle," dedi Mathew. Kalif in çadırdan süzülmesini, kendi insanlannın arasındanbir düşman kampından geçtiğinden daha özenle ve dikkatlegizlice geçmesini seyretti. Khardan'ın çadırına güvenle vardı-ğını görüp, zillerle ve ipeklerle dans eden birkaç kızm dışançıkarıldığını gören Mathew -gülümseyerek ve başını iki yanasallayarak- yatağına döndü.Genç adam huzurluydu. Kararını vermişti. Gözlerini kapayarak, çadırının tepesinde şarkı söyleyenrüzgarın sesiyle rahatlamış halde, uyudu.428

»5

Khardan, Mathew'un önüne serdiği resmi düşünerek hu-zursuz bir gece geçirdiği halde, bir karara varamamıştı. Ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 216: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

böylece sonunda Kaliflerini savaşın girdabına sokan onunhalkı oldu. Yorgun ve gözleri kızarmış, acı, endişe ve uykusuzluktanyarı sersemlemiş halde olan Kahin'in çadırına ilk giren şeyh-ler oldu. Khardan daha ağzını açamadan, şeyhler kendi savaşplanlarını -ilk kez herkesin onayını almıştı- sundular ve öv-güsünü bekleyerek arkalarına yaslandılar. Plan uygulanabilirdi, Khardan bu kadarını kabul etmekzorundaydı. Görünüşte sonsuz bir mülteci, isyancı ve mace-racı akışını belirten azar azar gelen raporlar, Amir'in güçleri-nin Kich'in üzerinden geçen sis tarafından oldukça küçül-tüldüğünü gösteriyordu. Hayatta kalan askerler kapıyı ve za-rar görmüş diğer tahkimatları tekrar inşa etmekle meşguldü-ler. Ek olarak bedevilerin Kich teslim olmadıkça öldüren sisişehrin sakinlerinin üzerine salıvermekle tehdit ettiği söylen-tisi başladığında şehirde kargaşaya yakın bir şeyi bastırmakzorunda kalmışlardı. Şeyhler sisi tekrar çağırmanın mantıklı bir öneri olabilece-ğini ima ettiler, Khardan buna dövüştükleri her savaşta ka- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdınlarını önden göndermeyi mi düşündüklerini sorarak kar-şılık verdi. "Peh! Haklısın!" diye belirtti Macit. "Aptal bir fikir. Onunfikriydi." Elini Caffar'a doğru salladı."Benim ha!" Caffar ayağa fırladı. "Biliyorsun ki..." "Yeter!" dedi Khardan esnemesini bastırarak. "Devamedin." Raporlara göre, Kannadi güney şehirlerine takviye içinulaklar göndermişti, ama birkaç haftadan önce gelmeleribeklenmiyordu. Kich'e yapılacak hızlı ve ölümcül bir akınlaKahin şehrin kontrolünü ele alabilirdi, düşmanı Bas'tan süre-cek saldırıları gerçekleştirecek ileri karakol olarak kullanabi-lirdi. Şeyhler asla bilmeseler de, plan kendini Khardan'ın zih-ninde kendi kendine şekillendirdi. Bas'ı kolaylıkla ele geçi-recekti. İnsanlara, onun ustalıklı rehberliği ve liderliği altın-da, İmparator'un birliklerine karşı ayaklanmalarına güvenile-bilirdi. Bas ve Bas'ın zenginliği onun tasarrufunda olunca,Khardan, Khandar'a giden ticaret yolunu kesebilir ve kendigücünü acele etmeden kurabilirdi. Ulu Steplerin güçlü insan-larıyla müttefiklik kuracaktı. Kara Paladinlerin Lordu kendigüçlerini savaşa sürmek konusunda şüphesiz hemfikir ola-caktı.Sonra, güçlü olduğunda, İmparator'a saldıracaktı. Evet, diye kabullendi Khardan kendi kendine neredeysegönülsüzce, yapılabilirdi. Mathew'un gördüğü resim Kalif'eşafağın erken saatlerinde göründüğü gibi vahşi ve gerçeklikpayı az görünmüyordu. Yapılabilirdi. Eğer isterse Sardish Jar-dan'ın imparatoru olabilirdi. Sadece belli belirsiz hayal etme-ye başladığı ihtişamlarla dolu görkemli bir sarayda yaşaya-430

AKHRAN'IN KAHİNİçaktı. Dünyanın en güzel kadınları onun olacaktı. Oğulları vekızları yüzleri bulacaktı. Hiçbir lüks onun için fazla iyi olma-yacaktı. Nadir ve egzotik meyveler sofralarında çürüyecektiSu -ziyan edilecek, israf edilecek su olacaktı. Atlarına gelin-ce, bütün dünya gelecek ve onları satın almak için dövüşe-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 217: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

cekti, çünkü en iyi damızlıklara gücü yetecek ve onları suluçimenlerde yetiştirecek ve bütün gününü, eğer isterse eği-limleriyle kişisel olarak ilgilenerek geçirecekti. Ama hayır, bütün gününü değil. Kabuller olacaktı ve di-ğer hükümdarlar ve askeri liderlerle mektuplaşmalar. Oku-mayı öğrenmesi gerekeceğini tahmin ediyordu, mektuplarınıbir başkasının çevirmesine güvenmeye cesaret edemeyeceği-

ne göre. Düşmanları olacaktı -güçlü düşmanlar. Yemek tadı-cıları olacaktı, çünkü zehirlenmiş olabileceği korkusundanönce zavallının teki tadına bakmadan herhangi bir şeyi ye-meye ya da içmeye cesaret edemeyecekti. Her adımında onuizleyen korumalar olacaktı. Dostluklar da kuracaktı, elbette, ama bazı açılardan bun-lar düşmanlarından beter olacaktı. Ona dalkavukluk edenhaberciler, entrika kuran vezirler, ona karşı büyük bir sevgiduyduklarını iddia eden soylular. Ve hepsi de herhangi birzayıflık işareti gösterdiğinde üzerine atılmaya ve gırtlağınısıkmaya hazır olacaklardı. Kendi oğulları, belki, düşüşü içinkomplolar kuracak, kızları bir adamın sevgisini kazanmakiçin diğer güzel nesneler gibi hediye edileceklerdi. Zohra. Onu kadınlarla dolu, çoğunun adını hatırlayama-yacağı bir haremin baş zevcesi olarak gördü. Onun büyü sa-natında güçlendiğini gördü ve bunun da ona büyük güç ka-zandıracağını anladı. Ve sonra Mathevv vardı -bilge danış-man- hep yakınlarda, hep ona yardımcı, yine de asla davet-431

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsiz girmeyen. Bunlar yanında olacak, güvenebileceği iki in-sandı. Belki de yegane iki insan. Bir gümbürtü hayallerini böldü. Yorgunlukla yanan göz-lerini kırpıştırarak kaldırdı ve babasının ona bakmakta oldu-ğunu gördü. "Evet?" dedi Macit. "Bu gece Kich'e doğru at sü-rüyor muyuz? Yoksa yatağına ve dans eden kızlarına geri midönüyorsun?" Pis pis gülümsemesinden, oğlunun gece neyapmış olduğundan şüphelendiği açıktı. Khardan hemen cevap vermedi. Zihninde harikulade sa-rayı, yüzlerce eşi ya da hesaplanamayacak zenginliği görmü-yordu. Bir erkek yüzüyle ve bir erkeğin kılıcıyla bir erkeğinzırhına bürünmüş, sisle örtülmüş sokakta çömelmiş, gözyaş-larına boğulan bir sesle annesinin adını fısıldayan küçük ya-rı-kardeşini görüyordu. Bundan kaçınmak mümkün değildi. Ahmet yolunu seç-mişti, tıpkı şimdi Khardan'ın kendininkini seçmesi gerektiğigibi."Savaşa gidiyoruz," dedi. Gün, bir hafta sonra, Kich'in üzerinde aydınlandı. Bir kulegözcüsünün çığlığı bir yüzbaşıyı kendi gözleriyle görmek içinkoşmak durumunda bırakırken, güneşin ışığı ufkun üzerindekan kırmızısı bir parlaklıktan başka bir şey saçmadı. Kendipenceresinden dışarı bakmış ve kendi gözleriyle görmüş oldu-ğundan, ihtiyacı olmayan Amir'e bir ulak gönderildi.Emirlerini çoktan vermişti. Aşağıdaki Kasbah'ta birlikler hazırlanırken düzenli bir ka-rışıklık vardı. Şehirde panik devam ediyordu, ama Kannadibunu da mümkün olduğunca kontrol altına almıştı; erkekler,kadınlar ve büyük çocuklar silahlanıyor ve hücum eden ka-432

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 218: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİlabalıkla savaşmak için hazırlanıyorlardı. "Ahmet'i çağır," dedi Kannadi, Hasit'e ve yaşlı asker işiniherhangi bir soru sormadan ya da yorum yapmadan bıraktı. Ebul Kasım Kannadi pencereye doğru yürüdü -Faysal'ınöldüğü gece oturduğu pencerenin arkasındakine- ve düz-lüklerin üzerinden alçak tepelere baktı. Bir kısmı hızlı, kor-kusuz, çöl atlarına binmiş ve bir kısmı uzun bacaklı devele-re binmiş bir alay erkek doruklara yayılmıştı. Henüz hareketetmemişlerdi ama Kahinlerinin hayvanlarını sürme ve Kichşehri sakinlerine ölüm dağıtma emrini vermesini sabırsızlık-la bekliyorlardı. Sayıları muazzamdı, kabile sancakları ve di-ğer müttefiklerin sancakları bir ormandaki ağaçlar kadar yo-ğundu. Kırlaşmış sakalını ovuşturan Kannadi en yüksek doruğabaktı. Bu uzaklıktan onu göremiyordu, ama Khardan'ın ora-da olduğuna dair içgüdüsel bir his vardı içinde ve sözlerinio doruğa yöneliri. "Çok şey öğrendin bedevi, ama yeterince değil. Kafanı bukatı duvara vur. Çabaların karşılığında elinde çatlamış bir ka-fatasından başka bir şey olmayacak. Burada günlerce, aylar-ca kalabilirim, gerekirse. O zamana kadar, güneyden yola çı-kan birliklerim varmış olur ve halkından geriye kalan olursa-orada oturup karşılıklı hakaretlerde bulunmaktan ve duvar-larda düşmanla tesadüfi bir oklaşmadan sıkılmadıklarını var-sayarak- sizi bu duvarla ilerleyen birliklerim arasında yaka-layacak ve bir badem gibi kıracağım." Gözlemlerinden tatmin olan Amir, planlarını tekrar göz-den geçirerek masasına döndü. Elbette, her zaman bedevile-rin ilk şiddetli saldırısının üzerlerine bir dalga gibi çarpıp bü-tün savunmayı dümdüz etmesi ve akıncı kalabalığının Kan-433

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANnadi'yle halkını, kesilip akbabalara yem edilecekleri şehirduvarlarının içine sıkıştırma olasılığı vardı. Amir bu ihtimalede hazırlıklıydı."Beni çağırmışsınız, efendim," dedi berrak bir ses. Kannadi başıyla onayladı, yerine geçti ve katlanmış vemühürlenmiş bir çok parşömen parçasını deri bir çantayakaydırma gösterisi yaptı. "Ahmet seni raporlarla Khandar'agönderiyorum. Bunlar İmparator ve Baş Kumandan için.Şüphesiz ikisini de sarayda, Tirish Aranth'a saldırma planlanyaparken bulacaksın. İşte hatlardan geçme izni. En iyisi şim-di yola çıkman, bedeviler yolları kesmeden." Sakin bir şekilde konuşmuştu ve her şey hazır olana ka-dar işinden başını kaldırıp bakmadı. Sonra paketi Ahmet'euzatmaya davrandı. Genç adamın yüzü solgundu, kahverengi gözler şafağınsoluk ışığında griye dönmüştü. "Neden beni gönderiyorsu-nuz?" diye sordu Ahmet, gergin, kanı çekilmiş dudaklarınınarasından. "Size ihanet edeceğimden mi korkuyorsunuz?" "Sevgili çocuk!" ayağa kalkan Kannadi paketi düşürdü vebir kılıcın kabzasını tutmakta olan beyaz boğumlu, titreyeneli kavradı. "Benden böyle bir şeyi nasıl bekleyebilirsin?" "Siz benden böyle bir şeyi nasıl bekleyebilirsiniz? Tehliketehdit ettiğinde beni bir çocuk gibi göndererek!" "Savaştığımız senin halkın oğlum," dedi Kannadi alçak bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 219: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

sesle. Sul'ün yakın akarabalarının kanını dökenlerin üzerineşeytanlar saldığı söylenir. Doğru olup olmadığını bilmiyo-rum, ama sevdiklerini öldüren adamlar tanıdım ve -şeytanlariçerden ya da dışardan gelmiş olsun- bunun onlara öldükle-ri güne kadar işkence ettiğini gördüm. Aklımda sadece senibundan korumak vardı. Düşün, oğlum! Bugün savaşta karşı-434

AKHRAN'IN KAHİNİlacakların senin baban, kardeşin!" Ahmet, Amir'in elini eline aldı ve sünsjkı tuttu. "Bugün sa-vaşta yan yana at süreceğim kişi benim babam," dedi. "Baş-ka baba bilmem -bilmedim." Kannadi gülümsedi ve bir an konuşamadı. Konuşacak gü-cü bulana kadar, eli genç adamın koyu renk, kıvırcık saçla-rını karıştırdı. "Eğer bunda kararlıysan...""Öyleyim," diye lafını kesti Ahmet sertçe. "O halde süvarileri senin emrine veriyorum. Kardeşini ta-nıyorsun, nasıl düşündüğünü, insanlarının nasıl savaştığınıbiliyorsun. Genç generalim," dedi şaka yollu, Ahmet'i sevgidolu bir gururla süzerek, "Dün gece garip bir rüya gördüm.Anlatayım mı?" Genç adam başıyla onayladı. İki adam da dışardan gelenseslere, onlara düşmanın harekete geçtiğini söyleyecek ses-lere karşı tetikteydiler. Ancak bir şey duyulmuyordu. Khar-dan güneşin doğmasını ve parlamasını bekliyor olmalıydı. "Rüyamda bir tuzağa yakalanmış yarı gelişkin, genç birşahin buluyordum. Onu tuzaktan kurtardım ve eğittim ve sa-hip olduğum en iyi kuş haline geldi. Değeri ölçülemezdi vebebeklikten yetiştirdiğim diğer şahinlerden daha çok gururduyuyordum onunla. Bu şahin tekrar tekrar bileğimden uçtuve göğe yükseldi, ama hep bana geri dönüyordu ve onu evebuyur etmekten gurur duyuyordum. "Ve sonra günü geldi, şahin döndüğünde, tanıdığı bilekkatı ve soğuktu." Ahmet, Kannadi'nin elini yakaladı, konuşa-caktı ama Amir onu susturdu ve anlatmaya devam etti. "Şa-hin kanatlarını açtı ve havaya yükseldi. Giderek daha yükse-ğe uçtu, daha önce hayal bile edilmemiş yüksekliklere erişti.Yukarı baktım ve güneşin altın renginin kafasına dokundu-435

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANğunu gördüm ve gözlerimi kapattım. "Geleceğini görebilmeyi dilerdim şahinim," diye devametti Kannadi yumuşak bir sesle, "ama bir şey bana olmayaca-ğını söylüyor. Bu savaş olmasa da başka bir tanesi beni iste-yecek." Ya da suikastçinin hançeri. Quar'ın rahipleri arasın-dan -Kannadi'nin karısı Yamina'yı saymazsak- onu Faysal'ınölümü yüzünden suçlayanlar vardı. Ama bunu dikkatle ken-dine sakladı. "Seninle gurur duyduğumu hep hatırla ve şuandan itibaren, seni oğlum ve vârisim olarak adlandırıyo-rum." Ahmet yutkundu ve baktı, sonra belli belirsiz bir itiraz ke-keleyerek başını iki yana salladı. "Kararım kesin," dedi Kannadi. Deri çantayı işaret etti."Hepsi orada, isteğim ve vasiyetim, imzalı ve uygun şekildetanıklık edilmiş olarak, yasal ve doğru. Elbette" -çarpık birşekilde sırıttı- "neslimin ilginç oğulları -en azından karılarımbenim oğullarım olduklarım iddia ediyorlar- kıçlarının üzeri-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 220: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ne oturup uluyacaklar, sonra dişlerini sana geçirmek için el-lerinden gelenin en iyisini yapacaklar. Bunun seni durdur-masına izin verme! İmam yoldan çekildiğine göre, bence on-larla ve anneleriyle başa çıkabilirsin. Onlarla savaş ve hayırduamı aldığını bil evlat!" "Yapacağım efendim," diye mırıldandı Ahmet, yarı sersemhalde, kendisine verilen hediyeyi tamamıyla kavrayamaya-rak. "Vasiyetimi Khandar Tapınağı'na yerleştirmesi için Hasit'igöndereceğiz. Bu konuda güvendiğim tek insan o. Sır olaraktutulacak elbette. Servetim oldukça fazla ve zehirli bir şarapmatarasının bedelini ödemeye değer. Şu an altın ya da top-rağı hiç umursamadığını biliyorum. Ama umursayacaksın. Bir436

AKHRAN'IN KAHİNİgün faydalı bulacaksın." Masasından kalkan Kannadi miğferini ve deri kesesini al-dı. Ahmet kılıcını kuşanmasına yardım etti. Amir kolunu gençadamın omzuna atmış olarak Ahmet'le kapıya kadar yürüdü. "Ve şimdi en iyisi kendimizi Ayaktakımının Gezgin Tanrı-sının şu sözde Kahiniyle yüzleşmeye hazırlayalım. Bazenİmam'ı özlediğimi kabul etmeliyim evlat. Gökte şu an nelerolduğunu bilmek çok öğretici olabilirdi."437

cû^ <c/> *

r

?MM

İMIİJİI^ '$«^ İÜfi 1,'ıs f?V ' !re !V ' «Us i

Gökte işler iyi gitmiyordu. Bir ve Yirmi yine çağrılmıştı. Bir kez daha dünyanın dibin-deki dağın tepesinde buluşmuşlardı. Bir kez daha her biriSul'ün kendine ait yüzünde durmuş, diğerlerini kendi tanıdıkortamının güvenlik ve hoşnutluğu içinde seyrediyordu. Promenthas büyük katedralinde dikiliyordu, melekleri vebaşmelekleri, küçük melekleri ve yönetici melekleri etrafın-da toplanmıştı. Tanrı özellikle sert görünüyordu, kaşları dik-leşmiş, dudakları o kadar sıkı kapanmıştı ki alışıldık gülüm-semeleri cüppesinin üzerine düşen kar gibi sakalının altındakaybolmuştu. Melekler gergindiler, koro balkonunda tek ba-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 221: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

şına oturmakta olan tek bir genç koruyucu melek dışındahepsi, kendi aralarında mırıldanıyor, fısıldaşıyorlardı. Melekgergin ve dalgın görünüyordu ve kanat tüylerini -burada ol-ması gerektiğini bildiği halde- başka bir yerde uçmayı isti-yormuş gibi çekiştiriyordu. Yönetici meleklerin arasında çı-kan ve küçük meleklerin de doğruladığı söylentiye göre bugenç meleğin koruması altındaki kişi insanların arasındaki,Tanrılar arasındaki bu toplantıyla sonuçlanan büyük anlaş-mazlığa dahildi.Uevin de toplantıda hazır bulunuyordu, artık mükemmel

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANsarayından aynlmaya korkmuyordu. Evren ve Zhakrin de gel-mişler, Cevherin karşıt uçlarında duruyor, birbirlerini gözucuyla süzüyor, yine de birbirlerine istemeden saygı gösteri-yorlardı. Tanrılar bir araya geldiğinde, birlikte konuştular, kelimele-ri endişe ve kaygıyla doluydu, çünkü Cevher hâlâ dengededeğildi, hâlâ evrende düzensiz bir şekilde sallanıyordu ve birbaşka yönde denge sağlandıysa da, emniyetsiz ve sağlıksız birdenge olmayı sürdüyordu. Ancak Tanrılar bunu nasıl düzelte-cekleri konusunda emin değildiler. Quar geldiğinde, neredeyse herkes toplanmıştı -her za-manki gibi, Gezgin Akhran dışında ve bu istisnayı bazıları kö-tüye alamet olarak görüyordu. Badem gözlü güzelliği içindekiTanrı hep kırılgan ve narin görünmüştü. Birçoğu narinliğinson zamanlarda sıskalığa dönüştüğünü, yağlı tenin solgun,hastalıklı bir sarıya savrulduğunu, badem gözlerin korkuylaoraya buraya çevrildiği fark etmişti. Quar arkadaşlarına zevk bahçesinde görünmedi, yaltakla-nan bir uysallık ve mütevazılıkla, diğer Tanrıların meskenleri-ne girdi. Tanrının oturduğu yere bir bakış atanlar zevk bahçe-sinin sulu yeşilliklerinin kuraklıktan muzdarip olmuş gibi gö-ründüğünü gördüler. Portakal ağaçlarının yaprakları kuruyor-du, gardenyanın mis kokusu solup gitmişti. Çeşmelerden sularakmıyordu, gölcükleri pislikle kaplı ve durgundu. Ceylanlarsusuzluktan nefes nefese, amaçsızca dolaşıyorlardı. Orada bu-rada çok zayıflamış bir ölümsüz saklanmış, kavrulmuş ağaçla-rın arasında gizlice dışanyı gözetliyor ve korkunç isim Pukahher telaffuz edildiğinde titriyorlardı -Quar tarafından bir ölüm-süz gününde yirmi kez beddualarla anıldığı gibi."Promenthas, arkadaşım ve müttefiğim," dedi Quar sıcak442

AKHRAN'IN KAHİNİbir şekilde, katedralin sıraları arasındaki yoldan Tanr.'ya doğ-ru ilerleyerek ve aynı zamanda, aynı kelimeleri diğer bütünTanrılar için de söyledi. "Bu korkunç tehlike ânında size gel-dim! Gökler çarpıldı! Aşağıdaki dünya felaketin eşiğinde salla-nıyor! Önemsiz farkları bir kenara kaldırıp yaklaşan tehdidekarşı birleşmenin zamanı geldi." Ouar'ın her Tanrının nüfuz bölgesine yönelik yağ çekmesio kadar ilginç ve alışılmadıktı ki, Benario, Hurishta'dan güzelbir zümrüt çalmakta fazla tereddüt etti ve şansını sonsuza ka-dar kaybetti, bu arada Kharmani parasını saymak için durdu.Zenginlik Tanrısı gözlerini isteksizce kaldırdı. "Yaklaşan tehdidin sen olduğunu sanıyordum," dedi TanrıQuar'a umursamazca. Cevherin sallantısı Kharmani'nin canınıhiç sıkmamıştı, çünkü savaş en azından birileri için para de-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 222: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

mekti. Genç meleklerden birinin gergin kahkası bu sözü selamla-dı, melek ânında, ciddi yüzleri Tanrılarının gözlerindeki kay-gıyı yansıtan yaşça büyük, küçük melekler tarafından bastırıl-dı. Quar öfkeyle kızardı, ama dilini tuttu -ve incinmiş bir sestonuyla konuştu. "Ben sadece kaosa düzen getirmeyi istedim, ama siz öyleolmasını istemediniz ve o çöl eşkiyası tarafından aldatılmanızaizin verdiniz. Şimdi onun kalabalıkları saldırmaya hazır bekli-yor! Cihat. Gezgin Akhran'ın, şimdilerde Korkunç Akhran de-niyor, üzerinize getireceği şey bu! Cihat. Kutsal savaş!" "Evet Quar," dedi Promenthas kuru bir ses tonuyla. "Ciha-dın ne anlama geldiğini biliyoruz. Belki farklı bir bağlamda daolsa, onu senin dudaklarından duyduğumuzu hatırlıyoaız." Bütün Tannlara sırayla, dikkatle bakan ve en kötü dunımdadüşmanca, en iyi durumda aldırmaz olduklannı gören Quar tat-443

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANlı dilliliği bir kenara bıraktı. Dudakları tıslar gibi kıvnldı. "Evet,size hükmedecektim... sizi aptallar! Ama benim göklerdeki veyeryüzündeki hükümdarlığım yasalara uygun olacaktı...""Senin yasalanna," diye mınldandı Promenthas."Adil bir yasa...""Senin adaletin." "Dünyayı aşırılıklardan kurtarmaya ve kan dökülen yerlerebarış getirmeye çabaladım. Ama sizin guruaınuz ve bencilliği-nizle, çoğunluk için neyin en iyisi olacağını düşünmeyi red-dettiniz ve onun yerine, tek bir şeye -kendinize baktınız. "Ve şimdi bunu ödeyeceksiniz," diye devam etti Quaramansız bir tatminle. "Şimdi hiçbir yasaya uymayan, kendi ya-sasına bile uymayan biri hükmetmeye geliyor. Anarşi, kandökme, spor amaçlı savaş -sizin kendi üzerinize getirdiğinizşey bu! Sul'ün Cevheri çatlayacak ve evrendeki yerinden dü-şecek ve buradaki ve aşağıdaki herkesin sonu gelecek! "Görüyor musunuz!" Quar, arkasında bir ses duyarak, deh-şetle döndü ve titreyen bir parmağıyla işaret etti. "Görüyormusunuz -geliyor! Ve onu fırtına izliyor!" Akhran, kumullann arasında ay ışığı gibi ışıldayan, yelesin-den yıldız tozları uzanan bir küheylanın üzerinde dörtnala gi-diyordu. Siyah kaftanı etrafında uçuşuyor, atının ayrıntılı baş-lığının tüyleri parlak bir kan kırmızısıyla parlıyordu. Tanrı üçuzun boylu, adaleli cin tarafından kuşatılmıştı. Altın halkalıkolları geniş göğüslerinde ürkütücü bir şekilde kavuşturulmuş-tu, Tanrılara sert ve tehditkar yüz ifadeleriyle bakıyorlardı. Gezgin Akhran atını Tanrıların toplantı salonuna yönlendir-di. O kadar güçlü bir hale gelmişti ve varlığına öyle hakimdiki, diğer Tanrılar nüfuz bölgeleri siroko denen güney rüzgarıy-la uçmuş ve kendileri de çok yakında muazzam ve boş bir çöl-444

AKHRAN'IN KAHİNİde kayıp ve aciz bir halde dolanmaya başlayacaklarmış gibigölündüler. Atının dizginlerini çekip durdururken hayvanın şaha kalk-masına ve yüksek bif zafer çığlığı atmasına neden olan Akh"ran eyerinden ustalıkla aşag! kaydı. Haik burnunu ve ağzınıörtüyordu, ama Tanrının gözleri şimşek gibi parlıyordu ve o

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 223: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

gözler Quar dışında kimseyi görmüyor, onun dışında kimseyedikkat etmiyordu. Gezgin Akhran yavaş yavaş, kararlı bir hal-de kumda ilerledi, gözleri badem gözlü, sinmiş Tanrı'ya dikil-mişti. Elini kılıcının kabzasına koyan Gezgin Tanrı kılıcı gös-terişli kınından çekti. Güneşler, aylar, gezegenler -hepsi deparlayan gümüş kılıçtan yansıyorlardı ve kılıç kutsal bir ışıklaparlıyordu. "İşte!" diye yutkundu Quar, dudaklannı yaladı ve etrafına,arkadaşlarına acı bir bakış gönderdi. "İşte, size ne dedim? La-netli takipçilerinin rahibimi öldürdüğü gibi beni öldürmeyi is-tiyor! Ve siz" -diğer Tanrılara baktı— "bir dahaki sefere kılıcınıboğazında hissedecek olanlar sizsiniz!" Quar böyle bir dehşet çılgınlığına kapılmamış olsaydı, Pro-menthas'ın gözlerinde büyüyen korku ve endişenin, dehşetinUevin'in gözlerine geri döndüğünün, Benario'nun gözlerinde-ki hevesli panltının farkına varacaktı. Ama Quar oraya burayasendeliyor, Akhran'ın gazabından kaçmaya çabalıyor ve hiçbirşeyin farkına varmıyordu. Ancak kaçacak yer yoktu ve kendi-ni derin, karanlık bir kuyunun ağzına yaslanmış buldu. Kapa-na kısılmıştı. Sul'ün Uçurumuna yuvarlanmak dışında bir yeregidemezdi. Önemsiz beddualar tüküren ve ufacık dişlerini biraslan tarafından yakalanmış bir fare gibi gösteren Quar, Akh-ran'ın ayaklarının dibinde çömeldi, Tanrı'ya azalmamış bir nef-retle bakıyordu.445

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN Sinen, sızlanan Tanrı'nın karşısında dikilen Akhran sonsuz-luğun ışığıyla parlayan kılıcı Quar'ın başının üzerine kaldırdı.Dünyada ve göklerde zamanın durduğu bir an boyunca kılıcıdengede tuttu. Sonra, Gezgin Akhran, bütün gücü ve kudre-tiyle keskin uçlu kılıcı aşağı indirdi. Quar çığlık attı. Promenthas gözlerini kaçırdı. Koro balko-nundaki melek başmı ellerinin arasına gömdü. Ve derken Akhran kakkaha attı -göklerde ve dünyada birgökgürültüsü gibi yuvarlanan derin ve gürleyen bir kahkaha. Tek parça, güvende, zarar görmemiş Quar, karşısında kor-kudan sinerek durdu. Kılıcın ağzı Tanrıyı bir saç telinin dörttebiri kadar mesafeyle sıyırmıştı. Ucu aşağıya gelecek şekilde,terlikli ayaklarının arasındaki kuma saplanmıştı. Neşesi evrende yankılanan Akhran sırtını diğer Tanrılaradöndü ve atına ıslık çaldı. Eyerine atlayıp, titreyen, ürperenQuar'a son bir alaylı bakışla baktıktan sonra atını gece karan-lığı rengindeki göğe doğru sıçrattı ve yıldızların arasında kay-boldu. Tannlar, birer birer muazzam bir rahatlamayla iç geçirerek,dağıldılar -her biri Sul'ün kendi yüzeyine, Gerçek üzerine yap-tıkları sonsuz çekişme ve tartışmalarına döndüler. Son ayrılanQuar oldu, çürümüş bahçesine geri döndü ve -bitkilerinin ba-zılarının büyümeye devam ettiklerini fark ederek- çatlak mer-mer bir sıraya oturup intikam planları yapmaya koyuldu. Promenthas bütün meleklerini ihmal edilmiş görevleriniyerine getirmeleri için salıverdi, sonra bir meleğin başınıelleriyle saklamış, bakmaya korkarak oturduğu koro balkonu-na giden dar, dönen merdivenlere tırmandı."Yavrum," dedi Promenthas nazikçe, "her şey bitti.""Öyle mi?" Melek korku ve umut dolu yüzünü kaldırdı.446

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 224: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKIlRAN'IN KAHİNİ"Evet. Ve seninle ko^uş,^ için geıen birileri var." Başını kaldıran Asrial i^ uZUn boylu, yakışıklı cinin güzelipekler ve mücevherler içinde kendisine yaklaştıklarını gördü.Cinlerden birinin yanında, küçük beyaz eli cinin elini sıkıcakavramış güzel bir dişi cin vafdı. "Asrial Hanımefendi," dedi Sond bütün vücuduyla eğilerekselam verdi, "kalbinizde asla pukah'm yerini alamayacağımızıbiliyoruz, ama bizimle gelir ve hem aşağıda insanlar dünyasın-da, hem de yukarıdaki ölümsüz düzlemimizde bizimle yaşar-sanız onur duyarız." "Bunu gerçekten istiyor musunuz?" Asrial onlara endişeylebaktı. "Sizinle kalabilir ve yakın... Pukah'a yakın olabilirim." "Sonsuza kadar," dedi Nedima, gözleri yaşlarla parlıyordu,eli Sond'unkini daha da sıkı kavrıyordu. "Kim bilir?" diye ekledi Fedj gülümseyerek. "Bir gün o"-tam 'minik bela' demek üzereydi, ama koşulları düşünerek,bunu yüce gönüllü bir şekilde değiştirmeye karar verdi- "bü-yük kahramanı kurtarmanın bir yolunu buluruz."Asrial'ın hevesli gözleri yalvarmayla Promenthas'a çevrildi. "Git ve hayır dualarım seninle olsun... ve yiğitçe korudu-ğun ve savunduğun insanla. Sanırım artık Mathew için tuttu-ğun nöbetleri gevşetebilirsin, çünkü -yanılmıyorsam- çok ya-kında bu nöbetler başkaları tarafından paylaşılacak." "Teşekkür ederim, baba!" Asrial başıyla selam verdi, Pro-menthas'ın sevecen kutsamasını aldı ve -elini ürkekçe Nedi-ma'ya vererek- cinlerle birlikte çöle doğru yürüdü.447

2 Kich'in duvarlarla çevrili şehrine tepeden bakan bir dağ sır-tında, Khardan savaş atının üzerine oturmuş düzlüğe bakıyor-du. Güneş doğalı epey olmuştu. Alev alev yanan küre, gökler-de parlayarak sipahilerin, çobanların, mehari binicilerinin,gûmlann, mültecilerin, isyancıların ve Akhran'ın Kahini'ylebirlikte at süren herkesin kılıçlarından yansıyordu. Khardan dikkatini duvarla çevrelenmiş şehre verdi. O veordusu biraz uzakta hazırda durmuşlardı ve şehre avcı kuşlargibi atılmaya hazırdılar. Ama Kalif, Quar'ın Tapmağı'nı görebi-liyordu -ya da gördüğünü sanıyordu. Tapınak hakkındaki söy-lentilerin doğru olup olmadığını merak etti. Terk edildiği söy-leniyordu. Mülteciler lanetlendiğine dair hikayeler aktarmışlar-dı -ölümcül sis koridorlarında dolaşıyor, İmam'ın hayaletininen az kendisi kadar bedenden ayrılmış rahiplerine vaaz verdi-ği bazen duyulabiliyordu. Bu lanet doğru olsun ya da olma-sın, tapmağın altın ve mücevherlerinin çoğu, diğer Tannlarmlanetlerine pek az saygı gösteren Benario takipçileri tarafındansoyulmuştu. Khardan'ın bakışlan tapmaktan huzursuzca köle pazarınakaydı ve düşünceleri beyaz tahtırevandaki acımasız gözlüadamla alev saçlı köle kadına kaydı. Dönüp sw&ara baktı, bir- AKHRAN'IN KAHİNİbirinin üzerine yığılmış PVW« /-?• ı . ,vı- u , , j ! G°Zİen kahn ta§tan duvarlarıKahin baktıkça daha da kalınlaŞıyora, yükseliyora benzeyenheybetli saraya çevrildi. Kör dilenciyi her zamanki yerindeoturmuş gördüğüne, pembe ipekler içindeki sarışın bir kadı-nın kollarına düştüğünü gördüğüne yemin edebilirdi. Ve işte

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 225: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Kannadi'yle Ahmet geliyorlardı, zırhları gün ışığında parlıyor-du, Tanrılarına olan inançannı bir an için kaybetmiş oisaı Ao inancı onurlu komutanlarında sürdüren askerlerin tezah'itıyla selamlandılar. Khardan bu imkansız görüntülere hayret ederek gözlerin'kırpıştırdı. Şimdi de şehrin kokusunu aldığına yemin edebilir-di ve burnunu tiksintiyle buruşturdu. Buna asla aşamayacağı,na karar verdi ve Khandar'ın -bir imparatorluğun başşehribinlerce değil, milyonlarca insan banndıran bir şehir_ bundanbinlerce değil milyonlarca kez daha kötü kokması gerektiğinitahmin etti. Ve bu hazineyi kardeşinin hayatı pahasına kazanacaktıÇocukluğunda Ahmet ilk adımlarını annesinin kollarındanKhardan'mkilere atmıştı. O kollarda, görüntüye gÇ)re? Ahmetölümünü bulacaktı. Kahin'in atı altında kımıldandı. Hayvan savaşın, karan ko-kusunu alıyordu ve ileri atılmayı istiyordu, ama efeılcijSj kımıl-damadı. Khardan atın huzursuzluğunu anladı ve titreyen eliy-le boynuna vurdu. Kalif hayatında daha önce hiç bir savaş içinkorku duymamıştı, ama şimdi boğulur gibi, nefes almak içinsoluyordu. Başını kaldıran Khardan etrafa bir kaçış vo]u ^upmak için vahşice baktı.Kazanacağı kesin olan bir savaştan kaçış. Gözleri, Kahin'in sağ tarafında at süren ve oğluna sabırsız-lıkla bakmakta olan, sessizce bu gecikmenin nedeainj öğren-449

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANmekte ısrar eden Şeyh Macit'in acımasız gözleriyle karPlanlan şafakla birlikte saldırmaktı ve işte, şafaktan bu ya^'laşt,redeyse bir saat geçmişti ve Kahin hiçbir hareket yapma,'4 nç, Kahin'in sol tarafında bulunan Şeyh Caffar'm yüzü al\ştjhüzünlü uğursuzluğuna bürünmüştü, parlayan ışıkta te lilçUeyer üzerinde, kemikli kıçmdaki yaralan ovuşturuyordu liy0t Caffar'm solunda Seyih, Zohra'nın yarı-kardeşi ve Ş^en büyük oğlu vardı, sanki Kahin'in hep sahtekar oldoh'ktahmin etmiş gibi gizli bir zaferle Khardan'a bakıyordu. §utv Macit'in sağında, Sait uzun bacaklı devesinin üstündelarm üzerinden ihtişamla yükseliyordu, Şeyh'in akıllı, kısı(. atlKleri orada oturdukça daha da akıllı ve kısık bir hal alıyo^ gö* Şeyhlerin arkasında, Kahin'in sabırsızlıkla mınldan>%,yakınan ordusu kendi aralarında ne olup bittiğini sorgv^tı vya ve yarı doğru, yalan ve hiçbir şekilde doğru olmay; Jartisvaplar vermeye başlıyorlar, gitgide kendilerini bir düze^rı c.ve moralsizliğe sürüklüyorlardı. <sizk Belli bir uzaklıkta, erkeklerden ayrı bir yerde, Zol,Mathew izliyor ve bekliyorlardı -birinin kalbi Khardan iç *ra vdişeleniyor, diğerinin kalbi biliyor ve acıyor, yine de g^'n e.yordu. vWetİK Birdenbire havanın içinde üç cin belirdi, Fedj, R;;Sond. Khardan'ın önünde yerelere kadar eğilerek onu, ^ja vna hayırdualarını gönderen Akhran Hazretleri'nin adıy baftlamladılar. la &"Vakit geldi," dedi Sait yüksek sesle. "Bizim beklediğimiz bunlar değil miydi?" diye sor.Macit oğlunu, elini cinlere doğru sallayarak. "Pekala, ge^uLdiler. İyisi mi hepimiz sıcaktaki bayılmadan saldıralım!" ri «,"Evet," diye mırıldandı Caffar kasvetli bir sesle. "İyisi450

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 226: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

AKHRAN'IN KAHİNİişi bitirelim, şehri alalım, istediğjmizi çalalım ve eve dönelim -"Sende," diye kükredi Macit, Gaffar', işaret ederek, "hayalgücü yok! Şehri alacağız, istediğimizi çalacağl2 ve onu yakıpyerle bir edeceğiz, Sonra eve gidebiliriz." "Peh!" diye hoınurdandl Sait. "Bu şehri alma muhabbeti dene? Burda oturmuş, Tanrının lanetlediği bu taşa kök salıyomz!Kahin bize liderlik; etmeyecekse, ben ederim!" "Ah, ama kim izıer seni?" diye sordu Macit, diğer eski düş-manının yüzüne hakmak için kızgınlıkla dönerek. "Göreceğiz! Saidlnn!" diye bağırdı Sait. Uzanarak, sancağıstandart taşıyıcısır,m elinden kaptı ve havaya kaldırarak salla-dı. "Ben, Aranları^ Şeyhi, 'saldırın' diyorum!" "Saldırın! Saldırm!" Aranlar, şeyhlerinin söylediğini tekrarla-dılar. Ne yazık ki gözleri şehirde değil Akarlardaydı. "Ben de 'saldırm' diyorum." Seyih babasının atının üzerin-den eğildi ve Kh^rdan'ın yüzüne küçümsemeyle baktı. "Amagörünen o ki Kal,inimiz korkağın teki!""Korkak!" Khardan genç adama büyük bir öfkeyle döndü.Bekle! Düşün! dedi içindeki ses. Neden vazgeçeceğini dü-şün... Kahin -durak,,iayaraıî_ düşündü. Mavi-sarı göğe baktı. "Te-şekkür ederim Mhran Hazretleri!" dedi yumuşakça, saygılı birbiçimde. "Saldırın!" diye bağırdı Khardan ve Gezgin Tanrı'nın Kahi-ni yumruklarını hükerek eyerinde döndü ve sağ yumaığunuSeyih'in çenesine nişan aldı. Seyih başını çabucak eğdi. Caffar eğmedi. Yumruk Khar-dan'ın kayınpederini atından aşağı kıçüstü devirdi. "Sen çıldırdın mı?" Kalabalıktan tiz bir ses yükseldi. Zohradörtnala araların^ karıştı, atı ileri atılıyor ve kalabalığı yanyor-451

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANmekte ısrar eden Şeyh Macit'in acımasız gözleriyle karşılaştı.Planlan şafakla birlikte saldırmaktı ve işte, şafaktan bu yana ne-redeyse bir saat geçmişti ve Kahin hiçbir hareket yapmamıştı. Kahin'in sol tarafında bulunan Şeyh Caffar'ın yüzü alışıldıkhüzünlü uğursuzluğuna bürünmüştü, parlayan ışıkta terliyor,eyer üzerinde, kemikli kıçındaki yaraları ovuşturuyordu. Caffar'ın solunda Seyih, Zohra'nm yan-kardeşi ve Şeyh'inen büyük oğlu vardı, sanki Kahin'in hep sahtekar olduğunutahmin etmiş gibi gizli bir zaferle Khardan'a bakıyordu. Macit'in sağında, Sait uzun bacaklı devesinin üstünde, atlı-ların üzerinden ihtişamla yükseliyordu, Şeyh'in akıllı, kısık göz-leri orada oturdukça daha da akıllı ve kısık bir hal alıyordu. Şeyhlerin arkasında, Kahin'in sabırsızlıkla mırıldanan veyakınan ordusu kendi aralarında ne olup bittiğini sorgulama-ya ve yan doğru, yalan ve hiçbir şekilde doğru olmayan ce-vaplar vermeye başlıyorlar, gitgide kendilerini bir düzensizlikve moralsizliğe sürüklüyorlardı. Belli bir uzaklıkta, erkeklerden ayn bir yerde, Zohra veMathew izliyor ve bekliyorlardı -birinin kalbi Khardan için en-dişeleniyor, diğerinin kalbi biliyor ve acıyor, yine de güveni-yordu. Birdenbire havanın içinde üç cin belirdi, Fedj, Raja veSond. Khardan'tn önünde yerelere kadar eğilerek onu, halkı-na hayırdualarını gönderen Akhran Hazretleri'nin adıyla se-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 227: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

lamladılar."Vakit geldi," dedi Sait yüksek sesle. "Bizim beklediğimiz bunlar değil miydi?" diye sorguladıMacit oğlunu, elini cinlere doğru sallayarak. "Pekala, geri gel-diler. İyisi mi hepimiz sıcaktaki bayılmadan saldıralım!""Evet," diye mırıldandı Caffar kasvetli bir sesle. "İyisi mi bu450

AKHRAN'IN KAHİNİişi bitirelim, şehri alalım, istediğimizi çalalım ve eve dönelim." "Sende," diye kükredi Macit, Caffar'ı işaret ederek, "hayalgücü yok! Şehri alacağız, istediğimizi çalacağız ve onu yakıpyerle bir edeceğiz. Sonra eve gidebiliriz." "Peh!" diye homurdandı Sait. "Bu şehri alma muhabbeti dene? Burda oturmuş, Tanrının lanetlediği bu taşa kök salıyoruz!Kahin bize liderlik etmeyecekse, ben ederim!" "Ah, ama kim izler seni?" diye sordu Macit, diğer eski düş-manının yüzüne bakmak için kızgınlıkla dönerek. "Göreceğiz! Saldırın!" diye bağırdı Sait. Uzanarak, sancağıstandart taşıyıcısının elinden kaptı ve havaya kaldırarak salla-dı. "Ben, Aranların Şeyhi, 'saldırın' diyorum!" "Saldırın! Saldırın!" Aranlar, şeyhlerinin söylediğini tekrarla-dılar. Ne yazık ki gözleri şehirde değil Akarlardaydı. "Ben de 'saldırın' diyorum." Seyih babasının atının üzerin-den eğildi ve Khardan'ın yüzüne küçümsemeyle baktı. "Amagörünen o ki Kahinimiz korkağın teki!""Korkak!" Khardan genç adama büyük bir öfkeyle döndü. Bekle! Düşün! dedi içindeki ses. Neden vazgeçeceğini dü-şün. .. Kahin -duraksayarak- düşündü. Mavi-sarı göğe baktı. "Te-şekkür ederim Akhran Hazretleri!" dedi yumuşakça, saygılı birbiçimde. "Saldırın!" diye bağırdı Khardan ve Gezgin Tanrı'mn Kahi-ni yumruklarını bükerek eyerinde döndü ve sağ yumruğunuSeyih'in çenesine nişan aldı. Seyih başını çabucak eğdi. Caffar eğmedi. Yumruk Khar-dan'ın kayınpederini atından aşağı kıçüstü devirdi. "Sen çıldırdın mı?" Kalabalıktan tiz bir ses yükseldi. Zohradörtnala aralarına karışü, atı ileri atılıyor ve kalabalığ! yarıyor-451

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdu. "Ya Kich ne olacak? İmparator olmaya ne oldu? Ve baba-ma vurmakla ne demeye çalışı...""Yolumdan çekil hemşire!" diye bağırdı Seyih. "Ah, kapa çeneni!" Eyerinde bükülen Zohra kardeşine doğ-ru öyle şiddetle döndü ki, çarpmış olsaydı, kulakları bir son-raki yıl boyunca çınlardı. Iskaladı. Yaptığı dönüş, Akhran'ınKahinesi'ni eyerinden fırlatıp, tam da sersem, inleyen babasıayağa kalkacakken ağır bir şekilde onun üzerine savurdu. "Köpek!" Seyih kendini Khardan'm üzerine attı ve ikisi bo-ğuşarak birbirlerinin boğazına sarıldılar. Öfkeyle çığlık atan Macit kılıcını vahşice Seyih'e savurdu,ama Sait'e vurdu. Kılıç Şeyh'in toparlak göbeğini saran kuşak-ta geniş bir yara açtı. "Bu benim en iyi ipek kuşağımdı! Bana on gümüş tumana.maloldu!" dedi Sait ağzından köpükler saçarak. "Bilirsin Raja dostum," dedi Fedj, devasa cini, taa Ravenc-hai sınırına kadar göklerde uçmasına neden olacak şekilde ka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 228: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

baca iterek, "Vücudunun hep o küçük ruhuna büyük geldiği-ni düşünmüşümdür." "Ve ben Fedj, kardeşim, çirkin burnunu her yerdeki ölüm-süzlere bir hakaret olarak algılamışımdır!" diye hırladı Raja.Sahneye gerisin geri gelerek, Fedj'in anatomisinin belirli birbölgesini kavrayarak acı verecek şekilde bükmeye başladı. "Ve ben" -diye bağırdı Sond, kendinden hoşnut Usti'ninüzerine aniden ve beklenmedik bir şekilde sıçrayarak- "diyo-rum ki sen koyun boklannın hamur suratlı yumrususun!" "Seninle daha fazla hem fikir olamam!" dedi Usti soluk so-luğa ve bir patlamayla yok oldu. Kich'in etrafındaki tepelerde bir karmaşa başgösterdi.Akarlar Hranalar'ın üzerine atıldılar. Hranalar Aranlar'a vurdu-452

AKHRAN'IN KAHİNİlar. Aranlar Akarlar'la savaştılar. Üç bedevi kabilesinden geri-ye kalanlar birleşip Bas'ın öfkelenmiş mültecilerine saldırdılar. İnen yumrukların ve kamçılayan kılıçların, çılgına dönmüşatların ve çığlık atan develerin arasından kendine yol açmayaçalışan Mathew başını eğdi, o yana kaçtı, itti ve itelendi sü-rekli Akhran'ın Kahinesi'ni süsleyen mavi ipeğin dalgalanma-sını anyordu. Nihayet onu buldu, kırık bir mızrağın sivri ucuy-la, şaşırmış Caffar'ı ikinci bir kez yere deviren bahtsız birAkar'ı dövüyordu. Zohra kurbanını tam yere sermiş ve soluk soluğa bir son-raki için etrafına bakmıyordu ki Mathew karşısında belirdi,tam Zohra ona bir yumruk sallayacakken elini tuttu. "Benden ne istiyorsun? Bırak gideyim!" dedi Zohra gözüdönmüş bir halde, kurtulmak için elinden gelenin en iyisiniyaparak. Mathew onu sertçe ve kararlı bir şekilde tuttu ve debele-nen, ama kendisi de, kendini kurtaramayacak kadar savaş yor-gunu olan Zohra'nın, her adımda ona beddua ve küfrederekonu takip etmekten başka seçeneği yoktu. Bir eliyle Zohra'ya asılan Mathew, meydan kavgası arasın-da yolunu açarak, kılıcıyla bir diğer siyah cüppeli şekle saldı-ran siyah cüppeli bir şekle yaklaştı, hiçbiri aşama kaydedemi-yor, ikisi de günü ve geceyi mücadeleyle geçirmeye hazırmışgibi görünüyordu. "İzninle Seyih," dedi Mathew nazikçe, nefes nefese kalmış,bitkin adamları ittirerek aralarına girerken. "Kahinle bir şeykonuşmak istiyorum." Kutsal Kişi'yi gören ve bu adamın sadece deli değil, aymzamanda güçlü bir büyücü de olduğunu hatırlayan Seyih birelini Khardan'a doğru salladı, rakibine saygıyla selam verdi ve453

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANdu. "Ya Kich ne olacak? İmparator olmaya ne oldu? Ve baba-ma vurmakla ne demeye çalışı...""Yolumdan çekil hemşire!" diye bağırdı Seyih. "Ah, kapa çeneni!" Eyerinde bükülen Zohra kardeşine doğ-ru öyle şiddetle döndü ki, çarpmış olsaydı, kulakları bir son-raki yıl boyunca çınlardı. Iskaladı. Yaptığı dönüş, Akhran'ınKahinesi'ni eyerinden fırlatıp, tam da sersem, inleyen babasıayağa kalkacakken ağır bir şekilde onun üzerine savurdu. "Köpek!" Seyih kendini Khardan'ın üzerine attı ve ikisi bo-ğuşarak birbirlerinin boğazına sarıldılar.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 229: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

Öfkeyle çığlık atan Macit kılıcını vahşice Seyih'e savurdu,ama Sait'e vurdu. Kılıç Şeyh'in toparlak göbeğini saran kuşak-ta geniş bir yara açtı. "Bu benim en iyi ipek kuşağımdı! Bana on gümüş tumanamaloldu!" dedi Sait ağzından köpükler saçarak. "Bilirsin Raja dostum," dedi Fedj, devasa cini, taa Ravenc-hai sınırına kadar göklerde uçmasına neden olacak şekilde ka-baca iterek, "Vücudunun hep o küçük ruhuna büyük geldiği-ni düşünmüşümdür." "Ve ben Fedj, kardeşim, çirkin burnunu her yerdeki ölüm-süzlere bir hakaret olarak algılamışımdır!" diye hırladı Raja.Sahneye gerisin geri gelerek, Fedj'in anatomisinin belirli birbölgesini kavrayarak acı verecek şekilde bükmeye başladı. "Ve ben" -diye bağırdı Sond, kendinden hoşnut Usti'ninüzerine aniden ve beklenmedik bir şekilde sıçrayarak- "diyo-rum ki sen koyun boklarının hamur suratlı yumrususun!" "Seninle daha fazla hem fikir olamam!" dedi Usti soluk so-luğa ve bir patlamayla yok oldu. Kich'in etrafındaki tepelerde bir karmaşa başgösterdi.Akarlar Hranalar'ın üzerine atıldılar. Hranalar Aranlar'a vurdu-452

AKHRAN'IN KAHİNİlar. Aranlar Akarlarla savaştılar. Üç bedevi kabilesinden geri-ye kalanlar birleşip Bas'ın öfkelenmiş mültecilerine saldırdılar. İnen yumrukların ve kamçılayan kılıçların, çılgına dönmüşatların ve çığlık atan develerin arasından kendine yol açmayaçalışan Mathew başını eğdi, o yana kaçtı, itti ve itelendi, sü-rekli Akhran'm Kahinesi'ni süsleyen mavi ipeğin dalgalanma-sını anyordu. Nihayet onu buldu, kırık bir mızrağın sivri ucuy-la, şaşırmış Caffar'ı ikinci bir kez yere deviren bahtsız birAkar'ı dövüyordu. Zohra kurbanını tam yere sermiş ve soluk soluğa bir son-raki için etrafına bakmıyordu ki Mathew karşısında belirdi,tam Zohra ona bir yumruk sallayacakken elini tuttu. "Benden ne istiyorsun? Bırak gideyim!" dedi Zohra gözüdönmüş bir halde, kurtulmak için elinden gelenin en iyisiniyaparak. Mathew onu sertçe ve kararlı bir şekilde tuttu ve debele-nen, ama kendisi de, kendini kurtaramayacak kadar savaş yor-gunu olan Zohra'nın, her adımda ona beddua ve küfrederekonu takip etmekten başka seçeneği yoktu. Bir eliyle Zohra'ya asılan Mathevv, meydan kavgası arasın-da yolunu açarak, kılıcıyla bir diğer siyah cüppeli şekle saldı-ran siyah cüppeli bir şekle yaklaştı, hiçbiri aşama kaydedemi-yor, ikisi de günü ve geceyi mücadeleyle geçirmeye hazırmışgibi görünüyordu. "İzninle Seyih," dedi Mathew nazikçe, nefes nefese kalmış,bitkin adamları ittirerek aralanna girerken. "Kahin'le bir şeykonuşmak istiyorum." Kutsal Kişi'yi gören ve bu adamın sadece deli değil, aynızamanda güçlü bir büyücü de olduğunu hatırlayan Seyih birelini Khardan'a doğru salladı, rakibine saygıyla selam verdi ve453

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbir başka kavga arayışıyla sendeleyerek ilerledi. "Benimle gel," dedi Mathew sertçe, Khardan'm kolunu kav-rayarak. Aniden uysallaşan Kahinle aniden sakinleşen Kahi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 230: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

ne'yi sırttan aşağı indirdi, kavgadan mümkün olduğunca uzak-laştırdı. Burada, insanların sadece haftalar önce ölüm dışındabir beklentileri olmadan bekledikleri bu üzümbağının sessizli-ğinde, Mathew sevdiği iki insanla yüzleşmek için döndü. İkisinin bakılacak yeri kalmamıştı: Zohra'nın peçesi yırtılıpaçılmış -büyük olasılıkla kendi eliyle- ve rüzgara bırakılmıştı.Bir kuzgunun kanatları gibi parlayan siyah saçları karışmış,darmadağın olmuş, yüzüne dökülüyordu. En iyi ipekli çadomparçalara ayrılmış, yüzüne kan ve kir bulaşmıştı. Khardan'ın yarası tekrar açılmış, koyu kırmızı bir benekkaftanını lekelemişti. Kollannı ve göğsünü kaplayan diğer sa-yısız kılıç darbesi bir vakitler küçümseyerek koyun çobanı ol-duğunu düşündüğü Seyih'in sandığı kadar kolay lokma olma-dığına işaret ediyordu. Yanakları berelenmişti ve bir gözü şi-şerek kapanmıştı, ama diğer -koyu renk ve tetikte- gözünükarısına dikmişti. Zohra saçlarının oluşturduğu peçenin arkasından ona kız-gın bakışlar savuruyordu. Mathew, Zohra'nın dudaklarına yük-selen iğneleyici suçlamaları neredeyse görebiliyordu, Khar-dan'ın kendini zehirli damlaları yakalamak ve ona geri atmakiçin hazırladığını görebiliyordu. "İkiniz için bir hediyem var," dedi Mathew, onlarla nikahgünlerinde karşılaşmış gibi sakin bir şekilde. Siyah büyücü cüppesinin katları arasına uzanan Mathewelinde saklı tuttuğu bir şey çıkardı."Nedir o?" diye sordu Zohra öfkeli bir havayla.Mathew avucunu açtı.454

AKHRAN'IN KAHİNİ "Ölü bir çiçek," dedi Khardan küçümseyerek, ancak sesin-de hayalkırıklığı da vardı. Belki bitkinlikle sallandığından, ka-rısına doğru bir adım yaklaştı. "Ölü bir çiçek," diye tekrarladı Zohra. Sesi hüzünle doluy-du ve muhakkak ki o da kazara kocasına doğru bir adım yak-laştı. "Hayır, ölü değil," dedi Mathew gülümseyerek. "Bak, yaşı-yor." Khardan, Akarlar'm Kalifi ve Zohra, Hranalar'ın Prensesieğilip büyücünün avuç içindeki çiçeğe baktılar. Kasıtsızca,şüphesiz kazara elleri birbirine dokundu. Çiçeğin buruşmuş taç yaprakları pürüzsüzleşti ve parlama-ya başladı, çirkin kahverengi rengi koyulaşıp görkemli bir mo-ra dönüştü, ortadaki goncası açılarak en koyu kırmızıdan birkalbi ortaya çıkardı."Kahinin Gülü!" dedi Khardan şaşkınlıkla. "Savaş için yola çıktığımız sabah Tel'de büyüdüğünü gör-düm," dedi Mathew yumuşakça. "Kopardım ve yanımda getir-dim ve şimdi" -derin bir nefes aldı, gözleri sevdiği bir yüzdendiğerine gidiyordu- "size, siz ikinize veriyorum."Mathew, gülü uzattı. Koca ve eş aynı anda uzandılar, yokladılar ve düşürdüler.İkisi de çiçeği yerden almak için hareket etmedi, ikisi de sa-dece birbirlerine bakıyorlardı. Khardan kollannı karısına doladı. "Duvarların arasında ya-şayamam!""Ben de!" diye bağırdı Zohra, kollarını kocasına dolayarak. "Çadır daha iyidir, zevce," dedi Khardan, yasemin kokusu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 231: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 3

nu iyice içine çekerek. "Çadır rüzgarla soluk alır.""Hayır, bey," diye cevap verdi Zohra, "insanlarımın inşa et-455

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANtiği gibi bir yurt çok daha rahat bir mesken ve çocuk yetiştir-mek için çok daha uygun bir yer...""Çadır diyorum, kadın!""Ben de diyorum ki bey..." Dudakları birleştiğinde tartışma -bir an için- sona erdi. Bir-birlerine sertçe asılarak, yamaçta başıboş devam eden muhte-şem arbedeye sırtlarını döndüler. Kollarını birbirlerine dolamışhalde -hâlâ tartışarak- asmaların koaıyucu yaprakları tarafın-dan gözden saklanana kadar üzüm bağının içlerine yürüdüler,asmaların dolanan sapları aşk usullerini öğretiyor gibiydiler.Tartışan sesler mırıltılı iç çekişlere dönüştü ve sonunda, du-yulmaz oldu. Mathew ikisinin gidişini seyretti, kalbinde hem neşe hemde tatlı bir sızı vardı. Eğilerek düşmüş olan önemsenmemişKahinin Gülü'nü yerden aldı. Çiçeğe dokunduğunda, eline ılık ve yumuşak bir gözyaşı-nın düştüğünü hissetti ve nasıl ve neden olduğunu söyleyeme-se de, bir meleğin gözlerinden düştüğünü anladı.456

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)